cdn.islamansiklopedisi.org.trbilmektedir (i, 74-75, 144-145; ii, 335). u½ûlü s-seraÅsî üzerine...

5
222 USÛLÜ’s-SERAHSÎ mamý, Serahsî’nin kendi benimsediði gö- rüþü temellendirmek amacýna hizmet ede- cek þekilde seyretmektedir. Serahsî’nin di- ðer bütün mezhep mensubu Ýslâm âlim- leri gibi fürû-i fýkýhta mezhebine ait fikir- leri savunmada onlarý dinin asýllarýyla irti- batlandýrma ve teorik çerçevede temel- lendirme isteði baskýndýr. Dolayýsýyla bu bazan icmâ edilen bir konuda dinî ya da Sünnî bir temel tercihi savunma mânasý- na gelirken bazan da ihtilâflý bir konuda kendi mezhebini savunma þeklinde teza- hür eder. Mezhep içi ihtilâflarda ise Serah- sî kendi kiþisel tavrýný açýkça ortaya koya- bilmektedir (I, 74-75, 144-145; II, 335). U½ûlü’s-SeraÅsî üzerine herhangi bir þerh çalýþmasý yapýlmamýþ, ancak Pezdevî þerhleri baþta olmak üzere sonraki usul eserlerinde el-U½ûl’den bolca faydalanýl- mýþtýr (meselâ bk. Abdülazîz el-Buhârî, I, 44, 106, 110, 123). Öte yandan Ömer el- Habbâzî’nin el-Mu³nî adlý eserinin büyük ölçüde U½ûlü’s-SeraÅsî’nin bir ihtisarý ol- duðu söylenebilir. Çok sayýda nüshasý bu- lunan U½ûlü’s-SeraÅsî’nin (meselâ bk. Sü- leymaniye Ktp., Damad Ýbrâhim Paþa, nr. 434, Fâtih, nr. 1236, Cârullah Efendi, nr. 437; Konya Bölge Yazma Eserler Ktp., nr. 4410) ilmî neþri üç yazma nüshadan hareketle Ebü’l-Vefâ el-Efganî tarafýndan gerçekleþ- tirilmiþ ve iki cilt halinde yayýmlanmýþtýr (Haydarâbâd 1372, bundan ofset Beyrut 1393/1973). el-Mu¼arrer fî u½ûli’l-fýšh adýyla yapýlan neþirde (nþr. Ebû Abdurrah- man Salâh b. Muhammed b. Uveyza, Bey- rut 1417/1996) dipnotlar ve indeks kýsmý çýkarýlýp âyetlerin Kur’an’daki yerleri ve ha- dis kaynaklarý gösterilmiþ, metinde geçen kiþiler hakkýnda bibliyografik notlar eklen- miþtir. Bunlarýn dýþýnda her þey birinci ne- þirle aynýdýr; öyle ki onun hatalý bir baský- sýndan kopyalandýðý için sayfa atlama ve yer deðiþtirme gibi hatalar aynen tekrar- lanmýþtýr, dolayýsýyla bu neþir güvenilir de- ðildir (Serahsî’nin usul eseri üzerine mo- dern dönemde yapýlan çalýþmalar için bk. bibl.). BÝBLÝYOGRAFYA : Þemsüleimme es-Serahsî, el-U½ûl (nþr. Ebü’l- Vefâ el-Efganî), Haydarâbâd 1372, I-II; a.mlf., el- Mu¼arrer fî u½ûli’l-fýšh (nþr. Ebû Abdurrahman Salâh b. Muhammed b. Uveyza), Beyrut 1417/ 1996; Debûsî, el-Esrâr fi’l-u½ûl ve’l-fürû£ fî tašvî- mi’l-edilleti’þ-þer£ (nþr. Mahmûd Tevfîk Abdullah el-Avâtilî er-Rifâî), Amman 1999; Pezdevî, Ken- zü’l-vü½ûl; Habbâzî, el-Mu³nî fî u½ûli’l-fýšh (nþr. M. Mazhar Beka), Mekke 1403/1983, s. 27, 183; Abdülazîz el-Buhârî, Keþfü’l-esrâr, Ýstanbul 1307, I, 44, 106, 110, 123, 182-184; Keþfü’¾-¾unûn, I, 112; II, 1580-1581; Nasi Aslan, Usulü’s-Serah- si’nin Tahlili (yüksek lisans tezi, 1991), EÜ Sos- yal Bilimler Enstitüsü; Tahsin Görgün, Sprache, Handlung und Norm : Eine Untersuchung zu “Usul al-Fiqh” und “Kitab as-Siyar” des Sams al-A’imma Muhammad b. Abi Sahl Ahmad as- Sarahsi (1009-1090 n.c.), Ýstanbul 1998; Murte- za Bedir, Early Development of Hanafi Usul al- Fiqh (Legal Theory), (doktora tezi, 1999), Manc- hester University Faculty of Art; A. Cüneyd Kök- sal, Fýkýh Usûlünün Mahiyeti ve Gayesi, Ýstan- bul 2008, s. 97 vd. ÿMurteza Bedir UÞ, Yûsuf b. Reþîd (bk. IÞ, Yûsuf b. Reþîd). ˜ UÞAK Ege bölgesinin Ýçbatý Anadolu eþiðinde yer alan þehir ve bu þehrin merkez olduðu il. ˜ Ýç Anadolu bölgesini Ege bölümüne bað- layan ve Ýçbatý Anadolu eþiði adý verilen bölümde bulunur. Þehir, Murat daðýnýn güneybatýsýnda Elmadaðý’nýn eteklerinde kurulmuþ olup içinden geçen Dokuzsele çayýnýn iki yakasýnda yerleþmiþtir. Milât- tan önce IV. binyýldan itibaren yerleþim yeri olarak kullanýldýðý arkeolojik bulgular- dan anlaþýlan Uþak’ýn bilinen en eski adý Temenothyrai’dir. Buranýn Frigyalýlar za- manýnda tesis edildiði sanýlmaktadýr. Di- ðer taraftan antik dönemlere ait bazý sik- kelerin üzerinde Flaviopolis adý da geçmek- tedir. Bu þehir Aktaþ köyünün güneyinde kurulmuþ ve Roma döneminde bu ismi al- mýþtýr. Uþak (Uþþak) adý ise Türkler döne- minde ortaya çýkmýþtýr. Uþak ve çevresi, milâttan önce II. binyýlda Anadolu’nun or- ta kesimlerinde kurulan ve zaman zaman hâkimiyetlerini Batý Anadolu’ya kadar ge- niþleten Hititler’in idaresine girdi. Milât- tan önce XII. yüzyýlda Frigler’in, VII. yüzyýl- da Lidyalýlar’ýn ve ardýndan Persler’in (m.ö. 546) hâkimiyeti altýndaydý. Persler’in bölge üzerindeki egemenliði Büyük Ýskender’in Anadolu seferine kadar devam etti (m.ö. 334). Onun ölümünden (m.ö. 323) sonra generallerinden Antigonos’un payýna düþ- tü. Roma Ýmparatorluðu’nun hâkimiyetine geçinceye kadar (m.ö. 189) Bergama Kral- lýðý’nýn sýnýrlarý içinde kaldý. Roma Ýmpa- ratorluðu’nun ikiye ayrýlmasý üzerine (395) Doðu Roma Ýmparatorluðu’nun egemen- lik alanýna girdi. XI. yüzyýlda Selçuklu Türkleri’nin Ana- dolu’nun fethine yönelik seferleri Uþak bölgesine kadar uzandý. Bu yüzyýlýn ikinci yarýsýnda Emîr Afþin’in Marmara denizi ký- yýlarýna ulaþan akýnýnýn güzergâhýnda Uþak yöresi de bulunuyordu. Malazgirt zaferinin yükümlülüklerin aklî bir zorunluluktan mý yoksa ilâhî hitaptan mý doðduðu þeklinde özetlenebilecek hüsün-kubuh tartýþmasýn- da Serahsî’nin ikinci görüþe meylettiði þek- linde de anlaþýlabilir. Kendisinden önce Ha- nefî fýkýh usulünün iki önemli otoritesi olan Cessâs ve Debûsî birinci görüþe meylede- rek yükümlülüklerin metafizik anlamda ak- lî bir temele dayandýðý konusunda Mu‘te- zile ile ayný görüþü paylaþmýþtýr. Serahsî ve çaðdaþý Pezdevî seleflerine baþka alanlar- da büyük ölçüde katýlmakla birlikte Ab- dülazîz el-Buhârî’nin de belirttiði gibi bu konuda onlarýn Mu‘tezilî’ye yakýn tavrýný benimsememiþ, Mu‘tezile ile Eþ‘ariyye arasýnda orta bir yol olarak görülebilecek bir tavrýn Hanefîler arasýnda geliþmesine zemin hazýrlamýþtýr (Keþfü’l-esrâr, I, 182- 184). Daha sonra Serahsî, Debûsî’yi izleye- rek fýkýh usulü konularýný hüccet (delil) kav- ramý çerçevesinde bir bütünlük içinde ele almaya yönelir (el-U½ûl, I, 227 vd.) ve fýkýh usulü konularýný dört þer‘î delil (kitap-sün- net-icmâ-kýyas) sýrasýna göre iþler. Özellikle mütekaddimîn usulcülerinin fýkýh usulü- nün konusunu “deliller” þeklinde düþün- dükleri hatýrlanýrsa Serahsî’nin deliller çer- çevesinde bir sýralamaya gitmesi doðaldýr. Sonraki usûl-i fýkýh eserlerinde delillerin yanýna hükümler de eklenmiþtir. Serahsî, Buhara geleneðine baðlý olarak hükümler konusunun bir kýsmýný kitabýn (Kur’an) al- týnda bir bölüm olan emir konusunun için- de çeþitli yerlerde ele almýþ (meselâ em- rin mûcebi altýnda þer‘î hükümlerin taným- larý, azîmet ve ruhsat, hüsün ve kubuh vb., a.g.e., I, 60 vd., 110 vd., 117 vd.) ya da eh- liyet konusunda görüldüðü gibi bir kýsmýný da eserinin sonunda kýyas konusunu ta- mamladýktan sonra iþlemiþtir (II, 332 vd.). Serahsî, konularý ele alýrken örnekleri daha çok fürû-i fýkýhtan seçen fukaha ge- leneðini büyük ölçüde sürdürmekle birlik- te mütekellimîn usulünde görüldüðü gibi önce konuyu teorik olarak ortaya koyar, ardýndan o konuda farklý görüþleri genel- de görüþ sahibi kiþi veya ekollerin adýný be- lirtmeden sýralar ve bu görüþlerin tartýþ- masýna geçer. Umumiyetle usul ihtilâfla- rýna, hatta kelâmî neticeleri olan mesele- lerde taraflarýn görüþlerine iþaret edilmek- le birlikte Doðu Ýslâm coðrafyasýnda Ha- nefîler’in rakibi olan Þâfiî mezhebinin gö- rüþleri genel bir hedef olarak seçilir (me- selâ bk. I, 21, 75, 82, 256). Serahsî tartýþ- ma bölümlerinde muhaliflerinki dahil bü- tün görüþleri etraflýca tartýþýr ve muhali- fin görüþünü onun bakýþýyla ortaya koyan pasajlara uzunca yer verir (meselâ bk. I, 15-17, 132-135). Ancak tartýþmalarýn ta-

Upload: others

Post on 01-Jun-2020

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

222

USÛLÜ’s-SERAHSÎ

mamý, Serahsî’nin kendi benimsediði gö-rüþü temellendirmek amacýna hizmet ede-cek þekilde seyretmektedir. Serahsî’nin di-ðer bütün mezhep mensubu Ýslâm âlim-leri gibi fürû-i fýkýhta mezhebine ait fikir-leri savunmada onlarý dinin asýllarýyla irti-batlandýrma ve teorik çerçevede temel-lendirme isteði baskýndýr. Dolayýsýyla bubazan icmâ edilen bir konuda dinî ya daSünnî bir temel tercihi savunma mânasý-na gelirken bazan da ihtilâflý bir konudakendi mezhebini savunma þeklinde teza-hür eder. Mezhep içi ihtilâflarda ise Serah-sî kendi kiþisel tavrýný açýkça ortaya koya-bilmektedir (I, 74-75, 144-145; II, 335).

U½ûlü’s-SeraÅsî üzerine herhangi birþerh çalýþmasý yapýlmamýþ, ancak Pezdevîþerhleri baþta olmak üzere sonraki usuleserlerinde el-U½ûl’den bolca faydalanýl-mýþtýr (meselâ bk. Abdülazîz el-Buhârî, I,44, 106, 110, 123). Öte yandan Ömer el-Habbâzî’nin el-Mu³nî adlý eserinin büyükölçüde U½ûlü’s-SeraÅsî’nin bir ihtisarý ol-duðu söylenebilir. Çok sayýda nüshasý bu-lunan U½ûlü’s-SeraÅsî’nin (meselâ bk. Sü-leymaniye Ktp., Damad Ýbrâhim Paþa, nr.434, Fâtih, nr. 1236, Cârullah Efendi, nr. 437;Konya Bölge Yazma Eserler Ktp., nr. 4410)ilmî neþri üç yazma nüshadan hareketleEbü’l-Vefâ el-Efganî tarafýndan gerçekleþ-tirilmiþ ve iki cilt halinde yayýmlanmýþtýr(Haydarâbâd 1372, bundan ofset Beyrut1393/1973). el-Mu¼arrer fî u½ûli’l-fýšhadýyla yapýlan neþirde (nþr. Ebû Abdurrah-man Salâh b. Muhammed b. Uveyza, Bey-rut 1417/1996) dipnotlar ve indeks kýsmýçýkarýlýp âyetlerin Kur’an’daki yerleri ve ha-dis kaynaklarý gösterilmiþ, metinde geçenkiþiler hakkýnda bibliyografik notlar eklen-miþtir. Bunlarýn dýþýnda her þey birinci ne-þirle aynýdýr; öyle ki onun hatalý bir baský-sýndan kopyalandýðý için sayfa atlama veyer deðiþtirme gibi hatalar aynen tekrar-lanmýþtýr, dolayýsýyla bu neþir güvenilir de-ðildir (Serahsî’nin usul eseri üzerine mo-dern dönemde yapýlan çalýþmalar için bk.bibl.).

BÝBLÝYOGRAFYA :

Þemsüleimme es-Serahsî, el-U½ûl (nþr. Ebü’l-Vefâ el-Efganî), Haydarâbâd 1372, I-II; a.mlf., el-Mu¼arrer fî u½ûli’l-fýšh (nþr. Ebû AbdurrahmanSalâh b. Muhammed b. Uveyza), Beyrut 1417/1996; Debûsî, el-Esrâr fi’l-u½ûl ve’l-fürû£ fî tašvî-mi’l-edilleti’þ-þer£ (nþr. Mahmûd Tevfîk Abdullahel-Avâtilî er-Rifâî), Amman 1999; Pezdevî, Ken-zü’l-vü½ûl; Habbâzî, el-Mu³nî fî u½ûli’l-fýšh (nþr.M. Mazhar Beka), Mekke 1403/1983, s. 27, 183;Abdülazîz el-Buhârî, Keþfü’l-esrâr, Ýstanbul 1307,I, 44, 106, 110, 123, 182-184; Keþfü’¾-¾unûn, I,112; II, 1580-1581; Nasi Aslan, Usulü’s-Serah-si’nin Tahlili (yüksek lisans tezi, 1991), EÜ Sos-yal Bilimler Enstitüsü; Tahsin Görgün, Sprache,

Handlung und Norm : Eine Untersuchung zu“Usul al-Fiqh” und “Kitab as-Siyar” des Samsal-A’imma Muhammad b. Abi Sahl Ahmad as-Sarahsi (1009-1090 n.c.), Ýstanbul 1998; Murte-za Bedir, Early Development of Hanafi Usul al-Fiqh (Legal Theory), (doktora tezi, 1999), Manc-hester University Faculty of Art; A. Cüneyd Kök-sal, Fýkýh Usûlünün Mahiyeti ve Gayesi, Ýstan-bul 2008, s. 97 vd.

ÿMurteza Bedir

– —UÞ, Yûsuf b. Reþîd

(bk. IÞ, Yûsuf b. Reþîd).˜ ™

– —UÞAK

Ege bölgesinin Ýçbatý Anadolu eþiðinde yer alan þehir

ve bu þehrin merkez olduðu il.˜ ™

Ýç Anadolu bölgesini Ege bölümüne bað-layan ve Ýçbatý Anadolu eþiði adý verilenbölümde bulunur. Þehir, Murat daðýnýngüneybatýsýnda Elmadaðý’nýn eteklerindekurulmuþ olup içinden geçen Dokuzseleçayýnýn iki yakasýnda yerleþmiþtir. Milât-tan önce IV. binyýldan itibaren yerleþimyeri olarak kullanýldýðý arkeolojik bulgular-dan anlaþýlan Uþak’ýn bilinen en eski adýTemenothyrai’dir. Buranýn Frigyalýlar za-manýnda tesis edildiði sanýlmaktadýr. Di-ðer taraftan antik dönemlere ait bazý sik-kelerin üzerinde Flaviopolis adý da geçmek-tedir. Bu þehir Aktaþ köyünün güneyindekurulmuþ ve Roma döneminde bu ismi al-mýþtýr. Uþak (Uþþak) adý ise Türkler döne-minde ortaya çýkmýþtýr. Uþak ve çevresi,milâttan önce II. binyýlda Anadolu’nun or-ta kesimlerinde kurulan ve zaman zamanhâkimiyetlerini Batý Anadolu’ya kadar ge-niþleten Hititler’in idaresine girdi. Milât-tan önce XII. yüzyýlda Frigler’in, VII. yüzyýl-da Lidyalýlar’ýn ve ardýndan Persler’in (m.ö.546) hâkimiyeti altýndaydý. Persler’in bölgeüzerindeki egemenliði Büyük Ýskender’inAnadolu seferine kadar devam etti (m.ö.334). Onun ölümünden (m.ö. 323) sonragenerallerinden Antigonos’un payýna düþ-tü. Roma Ýmparatorluðu’nun hâkimiyetinegeçinceye kadar (m.ö. 189) Bergama Kral-lýðý’nýn sýnýrlarý içinde kaldý. Roma Ýmpa-ratorluðu’nun ikiye ayrýlmasý üzerine (395)Doðu Roma Ýmparatorluðu’nun egemen-lik alanýna girdi.

XI. yüzyýlda Selçuklu Türkleri’nin Ana-dolu’nun fethine yönelik seferleri Uþakbölgesine kadar uzandý. Bu yüzyýlýn ikinciyarýsýnda Emîr Afþin’in Marmara denizi ký-yýlarýna ulaþan akýnýnýn güzergâhýnda Uþakyöresi de bulunuyordu. Malazgirt zaferinin

yükümlülüklerin aklî bir zorunluluktan mýyoksa ilâhî hitaptan mý doðduðu þeklindeözetlenebilecek hüsün-kubuh tartýþmasýn-da Serahsî’nin ikinci görüþe meylettiði þek-linde de anlaþýlabilir. Kendisinden önce Ha-nefî fýkýh usulünün iki önemli otoritesi olanCessâs ve Debûsî birinci görüþe meylede-rek yükümlülüklerin metafizik anlamda ak-lî bir temele dayandýðý konusunda Mu‘te-zile ile ayný görüþü paylaþmýþtýr. Serahsî veçaðdaþý Pezdevî seleflerine baþka alanlar-da büyük ölçüde katýlmakla birlikte Ab-dülazîz el-Buhârî’nin de belirttiði gibi bukonuda onlarýn Mu‘tezilî’ye yakýn tavrýnýbenimsememiþ, Mu‘tezile ile Eþ‘ariyyearasýnda orta bir yol olarak görülebilecekbir tavrýn Hanefîler arasýnda geliþmesinezemin hazýrlamýþtýr (Keþfü’l-esrâr, I, 182-184). Daha sonra Serahsî, Debûsî’yi izleye-rek fýkýh usulü konularýný hüccet (delil) kav-ramý çerçevesinde bir bütünlük içinde elealmaya yönelir (el-U½ûl, I, 227 vd.) ve fýkýhusulü konularýný dört þer‘î delil (kitap-sün-net-icmâ-kýyas) sýrasýna göre iþler. Özelliklemütekaddimîn usulcülerinin fýkýh usulü-nün konusunu “deliller” þeklinde düþün-dükleri hatýrlanýrsa Serahsî’nin deliller çer-çevesinde bir sýralamaya gitmesi doðaldýr.Sonraki usûl-i fýkýh eserlerinde delillerinyanýna hükümler de eklenmiþtir. Serahsî,Buhara geleneðine baðlý olarak hükümlerkonusunun bir kýsmýný kitabýn (Kur’an) al-týnda bir bölüm olan emir konusunun için-de çeþitli yerlerde ele almýþ (meselâ em-rin mûcebi altýnda þer‘î hükümlerin taným-larý, azîmet ve ruhsat, hüsün ve kubuh vb.,a.g.e., I, 60 vd., 110 vd., 117 vd.) ya da eh-liyet konusunda görüldüðü gibi bir kýsmýnýda eserinin sonunda kýyas konusunu ta-mamladýktan sonra iþlemiþtir (II, 332 vd.).

Serahsî, konularý ele alýrken örnekleridaha çok fürû-i fýkýhtan seçen fukaha ge-leneðini büyük ölçüde sürdürmekle birlik-te mütekellimîn usulünde görüldüðü gibiönce konuyu teorik olarak ortaya koyar,ardýndan o konuda farklý görüþleri genel-de görüþ sahibi kiþi veya ekollerin adýný be-lirtmeden sýralar ve bu görüþlerin tartýþ-masýna geçer. Umumiyetle usul ihtilâfla-rýna, hatta kelâmî neticeleri olan mesele-lerde taraflarýn görüþlerine iþaret edilmek-le birlikte Doðu Ýslâm coðrafyasýnda Ha-nefîler’in rakibi olan Þâfiî mezhebinin gö-rüþleri genel bir hedef olarak seçilir (me-selâ bk. I, 21, 75, 82, 256). Serahsî tartýþ-ma bölümlerinde muhaliflerinki dahil bü-tün görüþleri etraflýca tartýþýr ve muhali-fin görüþünü onun bakýþýyla ortaya koyanpasajlara uzunca yer verir (meselâ bk. I,15-17, 132-135). Ancak tartýþmalarýn ta-

223

ti’nde âyanlýk düzeni devri baþlayýnca Uþakve çevresi de mahallî güçlerin nüfuz sa-hasý içine girdi. Bunlardan Curaoðlu Ah-med, Çakallý aþiretine baðlý bir fýrka zâbi-ti olup kardeþi Kadý Süleyman ile beraberetrafýna topladýðý silâhlý adamlarla Uþakyöresinde eþkýyalýk hareketlerinde bulun-du. Daha sonra kapýcýbaþýlýk mevkiine ge-tirildi, bir ara takibata uðradý. Rus sava-þýnda faydalý olur düþüncesiyle kendisinepaþalýk pâyesi verildi ve sancak beyliðine(bir arþiv belgesine göre Maraþ sancaðý)getirildi; ancak 1792’de idam edildi.

Uþak’ta etkili bir nüfuz kuran bir diðerþahsiyet Uþak Voyvodasý Acemoðlu SeyyidAhmed’dir. Kardeþi Kara Þahin ile birlikte1790’da Osmanlý-Rus savaþý için çaðrýldý-ðý sefere gitmeyince þikâyetler üzerine ta-kibata uðradý. Anadolu Valisi Hacý Ali Pa-þa’nýn görevlendirdiði kuvvetleri Uþak’ýnÖksüz köyündeki çatýþmada bozguna uð-rattý. Ardýndan Uþak þehrine giderek tah-kim ettiði kaleye yerleþti. Silâhlý iþgale uð-rayan Uþak halký, Acemoðlu’nun tarafýn-da yer almak zorunda kaldý. Üzerine sev-kedilen Ali Paþa þehri topa tutmak içinhükümetten izin istediyse de bu sýradaAcemoðlu bir yolunu bularak kaçtý. Kapan-dýðý kale yýkýldý, mallarýna devletçe el ko-nuldu. XIX. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda Uþak’agelen Charles Texier, Acemoðlu Seyyid Ah-med’den Hacý Murad oðlu diye bahseder.Ýstiklâl sevdasýna düþen bu derebeyininUþak Kalesi’ni tahkim ettiðini, erzak vemühimmatla doldurduðunu bildirir. Ar-dýndan þehir XX. yüzyýlýn baþlarýna kadarsakin ve huzurlu bir dönem geçirdi. MillîMücadele yýllarýnda Uþak’ta Müdâfaa-i Hu-kuk Hey’et-i Milliyyesi adlý cemiyet kurul-du. Ýttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin bir uzan-týsý olan Karakol Cemiyeti ile irtibat kuranbu cemiyete halk gereken ilgiyi gösterme-di. 30 Temmuz 1919’da Ýbrâhim Bey’in(Tahtakýlýç) baþkanlýðýnda Uþak Redd-i Ýl-hak Cemiyeti teþekkül etti. Aðustos 1919’-da toplanan Alaþehir Kongresi’nin ardýn-dan bu cemiyetin adý Hareket-i Milliyyeve Redd-i Ýlhak Cemiyeti Hey’et-i Merke-ziyyesi þeklinde deðiþtirildi. 31 Temmuz1920’de Mustafa Kemal Paþa, Uþak’a ge-lerek Kuvâ-yi Milliye birliklerini denetledik-ten yaklaþýk bir ay sonra Yunan kuvvetleriUþak’ý iþgal etti (29 Aðustos 1920). Bu iþ-gal iki yýl sürdü. 26 Aðustos 1922’de Af-yon’da baþlayan Büyük Taarruz neticesin-de Uþak 1 Eylül 1922’de iþgalden kurtuldu.Ancak geri çekilen iþgal kuvvetleri geçtik-leri yerleri yakýp yýktý, Uþak’a da büyük za-rar verdi. Üç mahalle tamamen, bir mahal-le ise kýsmen yandý. Bu yangýnlar sýrasýnda

pek çok ev, dükkân, cami, mescid, med-rese harap oldu. Sadece þehirde 1000’inüzerinde insan öldürüldü.

Fizikî Yapý, Nüfus ve Ekonomik Durum.Uþak’ýn en eski yerleþim yeri kuzeydoðukesiminde kurulan Aybey mahallesidir. Þe-hir zamanla bu mahallenin güneyine doð-ru büyüyerek geliþti. Kâtib Çelebi, Uþak’ýnMurat daðýnýn yakýnýnda bir dere içindekaleli bir kasaba olduðunu yazar. EvliyaÇelebi ise kalenin harap durumda bulun-duðunu, þehir halkýnýn Celâlî eþkýyasý kor-kusundan kale surlarýný 5 arþýn yüksekli-ðinde ve 2000 adým uzunluðunda yenideninþa ettiðini söyler. Ona göre kale beþ ka-pýlý olup doðusunda Banaz, kýble tarafýn-da Honaz, güneyinde Komar, batýsýnda Ku-la ve kuzeyinde Gediz Kapýsý yer alýr. Kareþeklinde tuðla ve taþla yeniden inþa edi-len surlar pek saðlam deðildir. Kalenin yal-nýzca Banaz tarafýnda Buðdaypazarý Ka-pýsý’nda hendeði bulunmaktadýr. Suyunöte tarafýna tek gözlü taþ köprüden geçi-lir; namazgâh ve kabristan bu taraftadýr.Kalenin dizdarý, askeri ve cephanesi deyoktur. Þehrin fizikî yapýsý ve nüfusu hak-kýnda tahrir kayýtlarýndan önemli bilgileredinilir. 926 (1520) tarihli Tahrir Defte-ri’ne göre Uþak on mahalleden teþekkületmektedir. 937’de (1530) on bir mahal-le, 978’de (1570) on iki mahalle mevcut-tur. Bu mahalleler cami-mescid ve þahýsismi taþýyan mahalleler olarak ikiye ayrýl-maktadýr. Bir cami veya mescid etrafýn-da kurulan mahalleler Cami, Hacý HasanMescidi, Hacý Sýddýk Mescidi, Memi Çele-bi Mescidi, Aybey Mescidi, Meþhed Mes-cidi, Hacý Hýzýr Mescidi, Süleyman FakihMescidi, Hacý Yararlu Mescidi ve KassabHasan Mescidi mahalleleridir. Þahýs ismitaþýyan mahalleler ise Burhan Fakih ile Ce-lâl (Cedîd) mahallesidir. 1090 (1679) tarihliAvârýz Defteri’nde ve 1260 (1844) tarih-li temettuat defterlerinde Uþak’ýn dokuzmahallesi zikredilir. Bunlar Aybey, Kamer,Cuma, Sabah, Eslice, Hacý Hýzýr, Burhan Fa-kih, Hacý Hasan ve Karaaðaç’týr. Hacý Hasanmahallesinde müslümanlarla gayri müs-limler beraber yaþamaktadýr. 1890 tarihliHudâvendigâr Vilâyeti Salnâmesi’ndeþehirde on bir mahalle kayýtlýdýr.

1520’de Uþak þehri 399 hâne, seksensekiz mücerret (bekâr) ve otuz beþ muafolmak üzere tahminen 2118 nüfusa sahip-ti. 1530’da bu nüfus hemen hemen aynýkaldý (411 hâne, otuz sekiz mücerret, kýrk dörtmuaf). 1570’te tahminî nüfus 2497’ye ulaþtý(493 hâne, otuz iki muaf). XVII. yüzyýl ortala-rýnda Evliya Çelebi burada sekiz mahalleve 3600 toprak örtülü ev bulunduðunu ya-

ardýndan 1075’te Ýznik’in alýnýþýnýn ertesiyýlý Uþak ve çevresi Selçuklular’ýn hâkimi-yetine girdi. Bu hâkimiyet Türkler’e karþýdüzenlenen I. Haçlý Seferi’ne kadar sürdü.1097’de Eskiþehir (Dorylaion) Muharebe-si’ndeki yenilgi üzerine Bizanslýlar Uþak veçevresini tekrar ele geçirdi. Burasý XII. yüz-yýlýn ikinci yarýsýna kadar sýnýr (uç) bölge-sinde yer aldý. Bizans Ýmparatoru I. Ma-nuel Komnenos’un ölümünden (1180) ikiyýl sonra Uluborlu, Kütahya, Eskiþehir veAlaþehir ile birlikte Uþak tekrar Selçuklu-lar’ýn egemenliðine geçti. II. Kýlýcarslan’ýnülkesini on bir oðluna bölüþtürmesi sýra-sýnda Uþak, Uluborlu ve Kütahya ile birlik-te I. Gýyâseddin Keyhusrev’in payýna düþtü(1182). Kardeþler arasýnda baþlayan tahtmücadelesi esnasýnda þehir bir defa da-ha Bizans’ýn eline geçti. Uþak yöresinde ka-lýcý hâkimiyet I. Alâeddin Keykubad dev-rinde tesis edildi (630/1233). Ardýndan bu-rasý Germiyanoðullarý’nýn sýnýrlarý içindekaldý ve zaman zaman siyasî çalkantýlarasahne oldu. 1381’de Kütahya ve yöresisancak olarak Osmanlý þehzadesi YýldýrýmBayezid’e verilince Germiyan Beyi Süley-man Þah Kula kasabasýna çekildi, vefatýnakadar burada oturdu. Uþak’ýn, Kula’ya ya-kýnlýðý sebebiyle bir süre daha Germiyano-ðullarý’nda kaldýðý düþünülmektedir. OðluYâkub Bey’in babasýnýn saðlýðýnda Uþak veÞuhut taraflarýnda valilik yaptýðý bilinmek-tedir (763/1362). Kosova Muharebesi’nden(1389) sonra II. Yâkub Bey eski toprakla-rýný geri almaya çalýþtý. Ardýndan YýldýrýmBayezid diðer Anadolu beylikleri gibi Ger-miyanoðullarý Beyliði’ni de Osmanlý sýnýr-larý içine aldý ve Uþak da Osmanlý toprak-larýna katýldý (792/1390). Ankara Savaþý’n-dan (1402) sonra II. Yâkub Bey yenidenbeyliðin baþýna geçti ve Uþak’ý da ege-menliði altýna aldý. II. Yâkub Bey, Osman-lý þehzadeleri arasýnda baþlayan saltanatmücadelesinde yeðeni Çelebi Mehmed’intarafýný tuttu. 831’de (1428) Edirne’ye gi-derek kýz kardeþinin torunu II. Murad ilegörüþtü, erkek evlâdý olmadýðýndan mem-leketini vefatýnda kendisine býrakacaðýnýbildirdi. Kütahya’ya dönünce II. Murad’abir vasiyetnâme gönderip söylediklerini te-yit etti. Yâkub Bey’in vefatýnýn ardýndan(1429) Kütahya’ya sancak beyi olarak Ti-murtaþpaþazâde Umur Bey’in oðlu OsmanÇelebi tayin edildi. Uþak da böylece bu san-caðýn bir parçasý oldu.

Osmanlý döneminde Uþak’ta çok önemliolaylar cereyan etmedi. XVI. yüzyýlýn son-larý itibariyle baþlayan ve XVII. yüzyýl bo-yunca devam eden Celâlî isyanlarýndan za-rar gördü. XVIII. yüzyýlda Osmanlý Devle-

UÞAK

224

UÞAK

yýllarýnda üç büyük yangýn geçirdi. 1894yangýný Uþaklýlar’ca “koca yangýn” diye anýl-dý; bu yangýnda Aybey mahallesi dýþýndakibütün mahalleler yandý. Bu mahalle Do-kuzsele çayýnýn karþý tarafýnda bulundu-ðu için yangýndan kurtuldu.

Uþak, konumu itibariyle birçok yöndengelen yollarýn kesiþtiði, ulaþýlmasý kolay birmevkide olduðundan önemli bir iskân ma-hallidir. Ege bölgesini Yakýndoðu’ya bað-layan Kral yolu buradan geçmektedir. Lid-yalýlar tarafýndan yapýlan bu meþhur yolUþak ve bölgesine ayrý bir önem kazan-dýrdý, ekonomik bakýmdan geliþmesini sað-ladý. Roma döneminde Ýzmit istikametin-den gelen bir baþka yol, Eskiþehir ve Kü-tahya’dan gelip Uþak’ýn yakýnýndan geçe-rek Manisa üzerinden Ýzmir’e ulaþýrdý. Buyollar üzerindeki tarihî köprüler yollarýnbaðlantý ve geçiþini saðlýyordu. BunlardanCýlandýras Köprüsü, Lidyalýlar tarafýndanBanaz çayý üzerinde yapýldý. Köprü Kara-hallý ilçesi sýnýrlarý içerisinde yer almakta-dýr. Uþak’ýn güneydoðusunda Dokuzseleçayý üzerindeki Çanlý Köprü 1255’te EmîrÞücâeddin Kýzýl Bey tarafýndan Selçuklumimari tarzýnda inþa ettirildi. Ulubey il-çesi Ýnay köyündeki bir kervansarayýn daSelçuklu dönemine ait olduðu kabul edil-mektedir. Osmanlý devrinde Uþak ticaretkervanlarýnýn geldiði bir kavþak þehir nite-liðindedir. Ýstanbul’dan baþlayan sað kol-dan ayrýlan tâli bir yol Bursa ve Kütahyaüzerinden Uþak’a gelmekte, buradan ba-týya doðru giden bir kolu Manisa üzerin-den Ýzmir’e, güney istikametine giden di-ðer bir kolu ise Isparta’dan geçerek An-talya Limaný’na varmaktadýr. Bu yollar üze-rinde Osmanlýlar tarafýndan birçok köprüinþa edildi, bunlardan birkaçý Beylerhan,Çataltepe, Çamlýbel ve Ýnay köprüleridir.

Evliya Çelebi’ye göre küçük bir þehir ol-masýna raðmen gayet mâmur görünen

Uþak, “Anadolu eyaletinin deve ve arabaiþler güya iskelesidir”; burada yük çözülüpyük baðlanýr; çarþýlarýnda alýþveriþ edeninsaný o kadar çoktur ki “omuz omuza sök-mez.” XIX. yüzyýlda Uþak’ýn ticarî hacmidaha da arttý. Çeþitli imalâthaneler ve elsanatlarý geniþ bir çevrenin ihtiyacýný karþý-larken ayný zamanda tarým ürünlerinin depazarlandýðý bir þehir oldu. 1260 (1844) te-mettuat sayýmlarýna göre Uþak þehrindebulunan 1429 hâneden 1259’u faal hâne,yani bir gelir elde eder durumdadýr. Bu faalhânelerin 231’i dokumacýlýkla, 206’sý de-ricilikle, 160’ý gýda meslek kolunda, yet-miþ altýsý kýymetli madenî eþya meslekkolundadýr; 164’ü hizmet sektörüne men-sup esnaf ve sanatkâr, on dokuzu tüccar,113’ü çiftçi ve 146’sý ücretli çalýþandýr. Ay-rýca 100 hâne vazifeli, yirmi hâne hasta,yaþlý veya çocuk, yirmi dört hâne bu tas-niflere dahil olmayan diðer hânelerdir.

Uþak sanayii, halý ve kilim dokumacýlýðýalanýnda çok geliþmiþ bir imalât ve tica-ret hacmine sahiptir. Halýlar madalyon-lu ve yýldýzlý olmak üzere baþlýca iki grubaayrýlmaktadýr. XVI. yüzyýlýn baþlarýndan iti-baren Uþak halýlarý Ýzmir Limaný vasýtasýy-la Avrupa’ya sevkedilmekteydi. Bu sebep-le Avrupa’da Ýzmir halýsý diye meþhur ol-du. XVIII. yüzyýlýn ikinci yarýsýndan itiba-ren halý üretiminde büyük artýþ görüldü.XIX. yüzyýlda üretim zirve noktasýna ulaþ-tý. Halýnýn ham maddesi olan iplik ve boyasanayiinde de büyük geliþmeler yaþandý.Daha önce üst sýnýf Avrupalýlar tarafýndantalep edilen halýlar sanayileþmenin getir-diði zenginlik sebebiyle orta sýnýflarca datercih edilmekteydi. Bu geliþme Uþak ha-lýlarýnýn tüketicinin talep ettiði desen vekalitede üretilmesine yol açtý. Halý üreti-mi tamamen ticarî hale dönüþtü. BöyleceUþak halýlarý eski karakteristik özelliklerinive sanatsal deðerini yitirdi. Bu yüzyýlda

zar. 1090 (1679) tarihli avârýz sayýmýndatoplam avârýz hânesi sayýsý 349’dur. An-cak bu rakam nüfus tahminine uygun de-ðildir; fakat Evliya Çelebi’nin verdiði sayý-nýn ihtiyatla karþýlanmasý gerektiðini or-taya koyar. 1260 (1844) tarihli temettuatdefterlerinde þehirde mevcut hâne sayýsý1429’dur (tahminî nüfus 7145). Mahalle-lere göre hâne daðýlýmý Aybey mahallesi382, Kamer 117, Cuma 96, Sabah 43, Es-lice 44, Hacý Hýzýr 144, Burhan Fakih 141,Hacý Hasan müslüman 271 hâne ve HacýHasan gayri müslim 191 hânedir. 1890 ta-rihli Hudâvendigâr Vilâyeti Salnâme-si’nde toplam nüfus 12.684 olup bunun6233’ü erkek, 6451’i kadýnlardan müte-þekkildir. Cuinet ise ayný yýllarda þehrin nü-fusunu 13.084 olarak göstermektedir, bunüfusun 2084’ü gayri müslimdir. HalbukiXVI. yüzyýlda Uþak’ta hiç gayri müslim nü-fus bulunmamaktadýr. 1898 tarihli Hudâ-vendigâr Vilâyeti Salnâmesi’nde 6138’ierkek, 6703’ü kadýn toplam nüfus 12.841kiþidir. Bu nüfusun da % 17’si ise gayrimüslimdir.

Evliya Çelebi þehirde on dört cami, ikihamam, 370 dükkân, yedi han (bu han-lardan Sultan Alâeddin’in taþ haný tarz-ýacîbdir), bir lonca haný ve yedi kahveha-ne olduðunu bildirir. 1844 tarihli Kamermahallesi temettuat defterlerinin son kýs-mýna eklenmiþ bir nüfus kaydýnda ticaretveya çalýþmak maksadýyla Uþak’a gelen vehanlarda kalan kiþiler zikredilmiþtir; bura-dan Öksüzleroðlu Haný, Þab Haný, Kaba-lakoðlu Haný, Kara Ali Aða Haný, Hacý Ah-med Aða Haný, Er Alioðlu Haný ve Hamam-cýoðlu Haný adlarýnda yedi hanýn þehirdebulunduðu tesbit edilir. Hanlarda kalankýrk yedi kiþi on beþ günle yirmi yýl arasýn-da deðiþen süreden beri buradadýr ve gel-dikleri yerler Tebriz, Ýran, Halep, Þam, Fi-libe, Yanya, Rodos, Van, Arapkir, Kayseri,Ýzmir, Kütahya, Konya, Manisa, Denizli,Alâiye, Ýstanbul gibi yerlerdir. ÞemseddinSâmi þehirde on yedi cami, iki medrese, ikitekke, iki kilise, bir rüþdiye ve birkaç sýb-yan mektebi, iki kütüphane, dört hamam,750 dükkân, 706 halý tezgâhý, otuz beþ deb-baðhâne, sekiz han ve kýrk beþ çeþme bu-lunduðunu yazar. 1898 tarihli Hudâven-digâr Vilâyeti Salnâmesi’nde on altý ca-mi, on dört mescid, altý türbe, on bir med-rese, iki kilise, on bir han, beþ hamam,elli sekizi su ile, elli dokuzu buhar ile çalý-þan 117 deðirmen, kilim ve kaliçe ipleriniboyamaya mahsus yirmi boyahâne, onbeþ debbaðhâne, bir salhâne ve bir rüþ-diye ile dördü ibtidai sekiz sýbyan mekte-bi sayýlýr. Uþak þehri 1867, 1894 ve 1922

Uþak’ta

Paþa Haný

(Taþ Han)

225

zamanda bir piskoposluk merkezidir. Ak-monia antik kenti Banaz ilçesi Ahat köyücivarýnda bulunmaktadýr. Kremon Agoraantik kenti ise Banaz ilçesi Susuzköy ya-kýnlarýndadýr.

Uþak’ta Selçuklu, Germiyan ve Osmanlýdönemlerine ait cami, köprü, han ve çeþ-me gibi mimari eserler yer almaktadýr.XVI. yüzyýlda Uþak’ta toplam doksan beþvakýf mevcuttu. Bunlarýn altmýþý zâviye,ikisi tekke, dokuzu cami, on biri mescid,ikisi muallimhâne, biri imaret vakfýdýr; onuise diðer vakýflardýr. Vakýflarýn kýrk altýsýGermiyan Beyliði döneminde kuruldu. Ger-miyan Beyliði mimari özelliklerini taþýyanulucami vakýf defterlerinde Kavþid oðluMehmed Bey Camii diye kayýtlýdýr. Zamaniçerisinde cami ulucami adýyla anýldý. Soncemaat yerinde bulunan orta kapýsý üze-rinde yedi satýrlýk bozuk ve karýþýk bir sü-lüsle yazýlmýþ kitâbesinde 822’de (1419)Germiyan Hükümdarý Süleyman Þah’ýn oð-lu Yâkub Bey’in zamanýnda Kavþid oðluHasan oðlu Mehmed Bey tarafýndan yaptý-rýlan su yapýsýndan bahsedilir. Uþak’ýn Bel-kaya köyü civarýndaki bir kaynaktan çýkansu iki tarafý duvar örülü, üstü kemerli, ta-baný, tavaný ve yan duvarlarý horasan har-cýyla sývalý geniþ bir bentten Uþak çeþme-lerine ulaþmaktadýr. Kocasu adýyla bilinenbu su yolunu Mehmed Bey yaptýrdý. Camivakfýna baðýþlanan hamam Eskihamamolarak bilinmektedir. Burmalý Cami, Evli-ya Çelebi’ye göre Hacý Mustafa Camii idi,kitâbesine göre Hacý Hasan oðlu Hacý Mus-tafa tarafýndan 980’de (1572) yaptýrýlmýþ,cami minaresi burmalý (yivli) inþa edildi-

ðinden Burmalý Cami adýný almýþtý. Cami-nin Germiyanoðullarý döneminde yapýldýðýda bazý kaynaklarda ifade edilmektedir.Kurþunlu Cami’nin 926 (1520) tarihli Tah-rir Defteri’nde Mahalle-i Mescid-i Ahmedveled-i Kara adýyla yazýlan mescid oldu-ðu anlaþýlmaktadýr. Herhalde zaman için-de camiye dönüþtürülmüþtür. Kara Ali Ca-mii’nin inþa tarihi mevcut kitâbesine gö-re 975’tir (1567). Çakaloz Camii 1884’te ya-pýldý ve anýtsal bir mimari üslûba sahiptir.Belli baþlý camilerin dýþýnda Uþak’ta HacýGedik Haný (1891), Paþa Haný da (Taþhan)(1898) bulunmaktadýr. Bedestenin inþa ta-rihi 1901’dir. Uþak tarihî evler bakýmýndanda zengin bir þehirdir. Bu evler Aybey, Iþýkve Karaaðaç mahallelerinde görülmektedir.

Ýdarî Yapý. Germiyanoðullarý Beyliði dö-neminde Uþak bu beyliðin merkezi olanKütahya’ya baðlý bir kaza idi. Osmanlý Dev-leti zamanýnda da Kütahya sancaðýnabaðlý kaza konumunu sürdürdü. II. Baye-zid dönemine ve 1520 yýlýna ait tahrir def-terlerinde Uþak’ýn merkezle beraber Ba-naz, Ulugöbek ve Hayrebat nahiyeleri ka-yýtlýdýr. 1570’te Hayrebat nahiyesi yer al-mayýp köyleri merkez kazaya baðlanmýþ-tý. Merkez ve nahiyeleriyle birlikte toplamköy sayýsý II. Bayezid devrinde doksan al-tý iken 1520’de 108’e, 1570’te 115’e çýk-tý. Uþak kazasýnda yaþayan nüfus þehirli,köylü, konar göçer, vakýf nüfusu ile piya-de ve müsellemlerin ayrý ayrý kayýtlý nüfus-larýnýn toplamýndan teþekkül etmektedir.Buna göre toplam nüfus II. Bayezid dö-neminde 18.382’dir; 1520’de 29.126’ya,1570’te 43.426’ya yükseldi. Kâtib Çelebi,Uþak’ýn 150 köyü olduðunu yazarken Ev-liya Çelebi seksen köyden söz eder. 1831yýlý nüfus sayýmýnda Uþak kazasýnýn top-lam erkek nüfusu 25.291, Banaz’ýn 3529,Eþme’nin 2204’tür. Cuinet’e göre 1890’-da Uþak’ýn üç nahiyesiyle 158 köyü vardýr.Büyük bir kýsmý müslüman olmak üzeretoplam nüfusu 76.269’dur. Ayný tarihte Eþ-me kazasýnýn toplam nüfusu, 26.896 olupkaza merkezi Takmak’ýn nüfusu 4000’dir.Eþme kazasýnýn merkez ve Güre nahiye-leriyle birlikte yetmiþ dokuz köyü vardýr.1890 tarihli Hudâvendigâr Vilâyeti Sal-nâmesi’ne göre merkez kazanýn 112, Ba-naz nahiyesinin otuz sekiz, Göbek nahi-yesinin dokuz köyü bulunmaktadýr. Kaza-nýn toplam nüfusu 73.772’dir. Kaza dahi-linde 12.909 hâne vardýr. 1906 tarihli Hu-dâvendigâr Vilâyeti Salnâmesi’ndeUþak’ýn iki nahiyesi ve toplam 154 köyükaydedilmektedir. Toplam nüfusu 89.145’e(85.584’ü müslüman, diðerleri gayri müs-lim) çýkmýþtýr.

Avrupa’ya ihraç edilen halý miktarýnda bü-yük artýþ meydana geldi. 1873’te Anado-lu’dan yurt dýþýna gönderilen halýlarýn üç-te ikisi Uþak halýsýdýr. Ayný yýl Uþak’ta halýüretim miktarý 150.000 pik iken 1890’lar-da iki katýna, 1900’lerde üç katýna çýktý.Halýlar 6000 çalýþan tarafýndan 2000 tez-gâhta imal ediliyordu. Temettuat sayým-larýnda halý ve kilim dokumacýlýðýnýn çokyaygýn olduðu görülmektedir. 1907’de Ýn-giliz sermayesince kurulan Þark Halý Þir-keti kýsa bir süre içinde Uþak’ta halý ima-lâtýnýn yaklaþýk üçte ikisini inhisarý altý-na aldý. Þirket halý imalâtýný hýzlandýrdý,kuruluþundan üç yýl sonra þirkette çalý-þanlarýn sayýsý 15.000’e ulaþtý. Bu dönem-de Uþak’tan ihraç edilen halýlarýn % 95’ibu çalýþanlarýn imalâtýdýr. Ýzmir’den baþ-layan Ýzmir-Afyon demir yolunun 1898’-de Uþak’a ulaþmasý da bu ticareti kolay-laþtýrdý. Uþak uluslar arasý pazarlara açýldý.Daha önce halýlar Uþak’a on iki saat me-safedeki Alaþehir Ýstasyonu’na yük hay-vanlarýyla götürülüyor, buradan yük tren-lerine yüklenip Ýzmir’e taþýnýyordu. Demir-yollarýnýn yaygýnlaþmasýndan önceki dö-nemlerde ise yük hayvanlarýnýn sýrtýndaönce Ýzmir Limaný’na götürülür ve Avru-pa’ya ihraç edilirdi. Þehirde perþembe gün-leri halý pazarý kurulmaktaydý. Bu yer gü-nümüzde de ayný ismi taþýmaktadýr. XIX.yüzyýlda halý imalâtýndaki artýþa paralelolarak iplik üretiminde de makineleþme-ye geçildi. Bu amaçla millî sermaye tara-fýndan üç iplik fabrikasý kuruldu. Hükü-met bu fabrikalar için yurt dýþýndan geti-rilen makinelere gümrük muafiyeti taný-dý. Uþak’ta ipliði elle eðiren üreticiler iþle-rini kaybetme korkusuyla fabrikalaþmayakarþý çýktýlar ve 1908 Martýnda ayaklanýpiplik fabrikalarýný tahrip ettiler. Bu hare-ket tarihte “tarak isyaný” diye adlandýrýlýr.Uþak’ta halý ve kilim imalâtý dýþýnda deri-cilik, kunduracýlýk, býçakçýlýk ve kuyumcu-luk da geliþmiþtir.

Ýktisadî ve beþerî kaynaklar bakýmýndanzengin bir bölge üzerinde yer alan Uþakantik çaðlardan itibaren çeþitli medeniyetve kültürlerin yerleþim yeri olmuþtur. An-tik dönemlerden intikal eden kent kalýn-týlarýndan biri Lidyalýlar’a ait pek çok tü-mülüsün bulunduðu, Güre yakýnlarýndakiBagis antik kentidir. Dünyaca ünlü Karûnhazineleri buradaki bir tümülüsten çýkar-týlmýþtýr. Blaundos antik kenti Ulubey il-çesi Sülümenli köyü civarýndadýr. Büyük Ýs-kender’in Anadolu seferinden sonra Ma-kedonya’dan gelenler tarafýndan kurul-muþtur. Sebaste antik kenti Sivaslý ilçesiSelçikler köyü yakýnlarýndadýr. Þehir ayný

UÞAK

42. CÝLT 3. FASÝKÜL (260) 3. Forma / 2. Kontrol18 Ocak 2012

Uþak’ta eski evlerden biri

226

UÞAK

ðine raðmen yeni bir þehir intibaý uyandýr-maktadýr.

Cumhuriyet döneminin baþlarýnda Kü-tahya vilâyetine baðlý bir kaza merkeziolan Uþak 16.862 nüfuslu (1927 sayýmý),on bir mahalleden ibaret (Tutsak, Cum-huriyetin Ýlk Yýllarýnda Uþak, s. 68) küçükbir þehir durumundaydý. Söz konusu onbir mahalle içinde resmî kayýtlara göre4022 ev bulunuyordu. Ev sayýsý 1934’te4628’i buldu (Purutçuoðlu, s. 20); bun-dan bir yýl sonra yapýlan nüfus sayýmýndaþehirde 17.567 nüfus tesbit edildi. Nüfusçok yavaþ artýyor, þehrin mekân üzerindeyayýlýþý da hýzlý olmuyordu. Yapýlan gözlem-lere göre o yýllardaki Uþak þehri günü-müzdeki þehrin ancak % 15’i kadar bir ala-ný kaplýyordu. Bu küçük þehir, kuzeydoðu-da en eski mahallesi olan Aybey mahal-lesinden baþlayarak batýda günümüzdekiKüçükpazar mevkiine, doðuda KocakýranÇeþmesi’ne kadar uzanýyordu. Güneydeþimdiki þehrin en canlý ve merkezî kesi-mini oluþturan Dörtyol denen yere kadarulaþýyor, güneydeki en son nokta ile trengarý arasýnda ileriki yýllarda dolacak boþ-luklar bulunuyordu.

Bu ilk yýllarda Uþak þehrinin ekonomikhayatýnda geleneksel bir uðraþý olan deri-cilik önemini korurken 17 Aralýk 1926 ta-rihinde Türkiye’nin ikinci þeker fabrikasýburada açýldý ve Uþak sanayiine yeni birivme kazandýrdý. Aslýnda bu fabrika Tür-kiye’de temeli atýlan ilk þeker fabrikasýdýr(6 Kasým 1925); fakat temeli 22 Aralýk1925’te atýlan Alpullu Þeker Fabrikasý 26

Kasým 1926’da açýlarak ülkede ilk þekerfabrikasý unvanýný aldý. Sanayi hayatýndakibu geliþmeye raðmen Yunanlýlar’ýn harapdurumda býraktýðý þehrin imarýnda fazlabir faaliyet görülmedi. 1936 yýlýna kadarimar faaliyetleri programsýz ve plansýz birþekilde yürütüldü. Bu tarihten sonra Þa-kir Kýlýç adýnda bir mühendisin belediye-ye sunduðu plan çerçevesinde 1950’li yýl-lara kadar süren ilk programlý imar faali-yetleri baþlatýldý. Ancak þehir nüfusundakiyavaþ artýþ devam ederek (1940’ta 18.149,1945’te 18.779, 1950’de 19.636) 1955 sa-yýmýnda 20.000’i aþabildi (23.496). Nüfusartýþýnýn hýzlanmasýnda 9 Temmuz 1953tarihinde çýkan 6129 sayýlý yasa ile Uþak’ýnKütahya ilinden ayrýlarak yeni kurulan birilin merkezi haline gelmesi etkili oldu. Þeh-rin mekân üzerinde büyümesi de bundansonra hýzlandý. 1950’li yýllara kadar demir-yolunun yakýnlarýnda sadece tarým alan-larý bulunuyor, konut pek yer almýyordu.1957’de Þekerevleri diye adlandýrýlan dü-zenli konutlar yapýldý. Ýstasyonun batýsýn-da Yüzbeþevler Sitesi geliþti (1958). Ayrý-ca þehrin bütün mahalleleri büyümeye de-vam etti. Bu yeni dönemde Uþak’ta da kýr-sal kesimden þehre göç hareketleri hýz-landý ve þehir nüfusu 1960’ta 30.000’e yak-laþtý (29.021).

1960 yýlýndan sonra kýsa bir süre durak-layan yatýrýmlar 1965’ten itibaren þehirde-ki yeni imar hareketleriyle canlandý. 1966’-da Uþak’tan geçen Ýzmir-Ankara devletyolunun ulaþýma açýlmasý þehirde yeni bircanlanmaya vesile oldu. 1965’te 35.517’-

BÝBLÝYOGRAFYA :

BA, TD, nr. 45, 49, 369; BA, MAD, nr. 72, 152,262; BA, KK, nr. 2673/148; BA, ML. VRD. TMT,nr. 9393, 9401, 9402, 9449, 9467, 9496, 9499,9507; TK, TD, nr. 47, 48, 230, 560; Ýstanbul Be-lediyesi Atatürk Kitaplýðý, Muallim Cevdet, 0.72,0.93; Hüdâvendigâr Vilâyeti Salnâmesi (1308),s. 214-217; (1316), s. 356-357; (1324), s. 77, 195,199; Ýbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâiyye: Selçukna-me (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1996, II, 55; Ak-sarâyî, Müsâmeretü’l-ahbâr (trc. Mürsel Öztürk),Ankara 2000, s. 96; Neþrî, Cihannümâ (Unat), I,204; Kâtib Çelebi, Cihannümâ, s. 632; Evliya Çe-lebi, Seyahatnâme (Daðlý), IX, 23-24; Cevdet,Târih, V, 256; Ch. Texier, Küçük Asya (trc. AliSuad), Ýstanbul 1339, II, 373; Cuinet, IV, 215-219;Uzunçarþýlý, Anadolu Beylikleri, s. 58; a.mlf., Kü-tahya Þehri, Ýstanbul 1932, s. 26, 53-60; Ünsî,Selçuk Þehnâmesi, Konya 1942, s. 21; EnverZiya Karal, Osmanlý Ýmparatorluðu’nda Ýlk Nü-fus Sayýmý: 1831, Ankara 1943, s. 167; M. Ça-ðatay Uluçay, 18 ve 19. Yüzyýllarda Saruhan’daEþkýyalýk ve Halk Hareketleri, Ýstanbul 1955, s.22-24, 87; Besim Atalay, Türk Halýcýlýðý ve UþakHalýlarý, Ankara 1967, s. 21-24; Osman Turan,Selçuklular Zamanýnda Türkiye, Ýstanbul 1971,s. 424; Mustafa Çetin Varlýk, GermiyanoðullarýTarihi (1300-1429), Ankara 1974, s. 53; HaþimTümer, Uþak Tarihi, Ýstanbul 1971, s. 145; BesimDarkot – Metin Tuncel, Ege Bölgesi Coðrafyasý,Ýstanbul 1995, s. 79-80; Besim Darkot, “Uþak”,ÝA, XIII, 73-75; Yüksel Sayan, Uþak Evleri, Anka-ra 1997, s. 18; Cumhuriyet’in 75. Yýlýnda Uþak(haz. Erdoðan Özdemir v.dðr.), Uþak, ts. (Uþak Va-liliði), s. 3, 131; Sadiye Tutsak, Cumhuriyet’in ÝlkYýllarýnda Uþak, Ýzmir 1998, s. 129-131; a.mlf.,“Osmanlý Devleti’nin Son Döneminde Uþak’taHalýcýlýðýn Makineleþme Süreci”, TTK Belleten,LXXI/260 (2007), s. 65-97; Mehtap Özdeðer, 15-16. Yüzyýllarda Uþak Kazasýnýn Sosyal ve Eko-nomik Tarihi, Ýstanbul 2001; a.mlf., “19. Yüz-yýlda Uþak Þehrinde Ekonomik ve Sosyal Ha-yat”, TDA, sy. 140 (2002), s. 91-115; Uþak Kül-türel Deðerler Yapý Envanteri, Ýzmir 2007, s. 131-174; Mehmet Karayaman, Uþak’ta Kuva-yý Mil-liye, Ýzmir 2009, s. 35-36, 41; Kåmûsü’l-a‘lâm,IV, 3155; Suraiya Faroqhi, “.Ushak”, EI 2 (Fr.), X,986-987.

ÿMehtap Özdeðer

Bugünkü Uþak. Uþak þehri, Millî Müca-dele döneminde 29 Aðustos 1920 tarihin-de Yunan kuvvetlerinin iþgaliyle baþlayýpmillî kuvvetlerin Uþak’a giriþiyle (1 Eylül1922) sona eren iþgal yýllarýnda bakýmsýzkaldý. Bunun yanýnda iþgalcilerin burayýterkederken çýkardýklarý yangýn neticesin-de þehrin yaklaþýk dörtte üçü yandý (Ka-raaðaç, Kurtuluþ ve Ünalan mahalleleri-nin tamamý ile Durak mahallesinin büyükbir kýsmý bu yangýnda ortadan kalktý). XIX.yüzyýlýn sonlarýna doðru iki büyük yangýnfelâketi geçiren Uþak þehri (1883’teki yan-gýnda þehrin ortasý, 1894 yangýnýnda Ay-bey mahallesi dýþýnda þehrin tamamý yan-mýþtý) Millî Mücadele’nin ardýndan Cum-huriyet’in ilk yýllarýnda âdeta yeniden in-þa edildi. Bu haliyle Uþak, tarihinin eskili-

Uþak’tan bir görünüþ