Çıt mizah dergisi sayı:11

14

Upload: cit-mizah-dergisi

Post on 31-Mar-2016

234 views

Category:

Documents


10 download

DESCRIPTION

2013'ün ilk sayısıyla geldik de çattık

TRANSCRIPT

Page 1: Çıt Mizah Dergisi sayı:11
Page 2: Çıt Mizah Dergisi sayı:11

çıt mizah şeysi sayı:11

Genel Yayın Yönetmenibüşra dürr

Editörmustafa çetinkaya

Yazar ve Çizerleresra yaka, ibrahim türkuçar, rumeysa öztürk, esra yaka, ibrahim türkuçar, rumeysa öztürk, şerife leman köybaşı, merve özgenli, yusuf örs,

pınar ağırsoy, ülker şamxal, şule eren

editörden:yine geldik. esasında niyetimiz 1 ocakta yine geldik. esasında niyetimiz 1 ocakta çıkmaktı bu sebeple içerikte yeniyıl çılgınlığı ve noel ruhu üzerine bir takım değinmelere rast gelebilirsiniz. bu yazı tipini çok sevdim dizgide de yer yer kullandım bu yazı tipine ba-karken kendimi ilkokulda mükemmel yazan sıra arkadaşıma bakar gibi hissediyorum. eheh sanki yazım güzelmiş gibiymiş eheh. eheh sanki yazım güzelmiş gibiymiş eheh. ı-hıhm... uzun zaman sonra yeniden merhaba-lar. neler olduğunu anlatyım hatırladığım kadarıyla. dergimizin beyin takımından olan sevgili kardeşimiz musab ben, türkiye'nin ilk interaktif cv'sini hazırladı televizyona falan çıktı bir sürü iş teklifi aldı. bizler de oturduğumuz yerden kendisiyle gurur duyduk. o da bize denk geldikçe çay-gazoz ısmarladı. ankara'da minik bi buluşma tertip ettik. ilham meleğimiz, öğretmenimiz adem mermerkaya' yı ziyaret ettik, leblebi yedik, baklava yuttuk. ankara'da bizi karşılayanlar arasında ülker yoktu çünkü o sırada istanbul'da bir k-pop (inşallah böyle yazılıyordur) şarkı (inşallah böyle yazılıyordur) şarkı yarışmasında ikinci olup tablet kazanmakla meşguldü. uzak doğudan almış olduğu enerjiyi bize yansıtmaktan geri durmayan sevgili ülker'le fevkalade gurur duyuyoruz. yürü be!ekibimize bir diğer tıpçı çizerimiz olan,şule eren katıldı. inşallah bizden sıkılmaz :/ bir çoğumuzun şu sıralar finalleri başladı. ibo da bi yandan kpss'ye çalışıyor. bizlere çok dua edin sevgili çıtlaklar. en yakın zamanda tekrar sizlerle buluşmayı ümit ediyoruz. yeni sayımız gecikse de facebook sayfamızda aktif paylaşım yapmaya çalışıyoruz. esen kalın :*

[email protected]

http://facebook.com/citdergisi

http://twitter.com/cekirdek

http://issuu.com/citdergisi

Page 3: Çıt Mizah Dergisi sayı:11
Page 4: Çıt Mizah Dergisi sayı:11
Page 5: Çıt Mizah Dergisi sayı:11

Muhterem okuyucularım, sevgili din

kardeşlerim. Yine bir yolculuk arefesinden

sesleniyorum sizlere ve haliyle siz bu satırları

okurken ben kim bilir nerelerde olacağım.

Dergimizi ayda bir çıkarmaya karar verdiğimiz

şu günlerde bendeniz yine her şeyi son güne

bıraktığım için otobüse adım atmadan iki

dakika önce yazmaya koyulduğum şu satırları

belki de okuyamayacaksınız. Eğer şanslıysanız

ve okuyabiliyorsanız tahmin ettiğiniz üzere

konumuz kurban… Amanıın kurban olurum

ben size! Güldünüz mü? Gülmeyin sayın okur!

Komik değildi. Bu bayram ise hiç hiç komik

değildi. Büyümek zor zanaat sevgili

sevenlerim. Dedemin elini öperken avucumuza

sıkıştırdığı harçlıkları, çikolataların arkasına

yapıştırdığı bozuk paraları, babamın balonları,

pervaneleri, alnımızın ortasında kurban kanı

yoktu. Onun yerine bol bol çamaşır suyu,

karbonat, bulaşık deterjanı, parçalanmayı

bekleyen kurban etleri, bir lokma daha yiyelim

diye adeta ayaklarımıza kapanan teyzeler

vardı. Ve bayram bu haliyle de güzeldi. Bayram

telaşının şekli değişmişti ve bayram telaşı her

haliyle güzeldi. Biz bu bayram ayakkabı

kesmeye niye etmiştik sevgili dostlarım. Niyet

temiz olduktan sonra gerisinin ne önemi vardı.

Lakin derisini nereye bağışlayacağımız

konusunda uzlaşamayınca danada karar kıldık.

Yalnız dana da değil. Tüm Türkiye’ye adlarını

duyurmak istediğim muhteşem ikili sayesinde

bir de koyun kestik. Bu muhteşem ikili benim

biri 9 diğeri 12 yaşında olan kardeşlerim. Safi

ve Mustafa iki yıldır bütün harçlıklarını kurban

kumbaralarına atıp para biriktiriyorlar ve

kurban kesiyorlar. Koyun onların koyunuydu.

Seneye de hacca niyet etmişler Hayırlısı

olsun artık. Fark ettim ki bu ne örümcek

kafalılık, bu ne bağnazlık, bu ne duyarsızlık!

Kendimiz hayvan katlettiğimiz yetmiyormuş

gibi bir de küçücük çocukları buna teşvik

ediyoruz; yetmiyor çeşitli yardım kuruluşları

aracılığıyla dünya üzerindeki tüm ihtiyaç

sahiplerine kurban gönderiyoruz. Onlar

Türkiye’de Allah’a kurban edilen hayvanlara

ağlarken, bizler dünyanın dört bir yanında

zulüm gören, açlıkla boğuşan, yarına çıkacağı

belli olmayan insanlara ağlıyoruz. Ne kadar da

duyarsızız! Yazıklar olsun artık bize sayın

okuyucu kardeşlerim, yuh artık! Biz küçükken

böyle tartışmalar yoktu. Biz küçükken insanlar

zar zor paralarını denkleştirip, kurbanını kesip,

Allah’ın verdiği rızıktan ihtiyaç sahiplerinin

hakkı olanını teslim ederdi. İnsanlar arasında

dayanışma vardı. Türk Hava Kurumu’nun

insanların elinden zorla aldığı kurban derileri

de olmasa neredeyse vahşet görmezdik. Şimdi

ise insanlar kenara iki kuruş koyup kurban

kesmek yerine tatil fırsatını değerlendirip

keyfine bakıyor. Kurban derileri kimsenin

elinden alınmıyor ama kurbana vahşet gözüyle

bakanların, daha doğrusu bunu

söyleyebilenlerin sayısı gittikçe artıyor.

Büyüdükçe duyarsızlaşıyor muyuz,

muhafazakarlaşıyor muyuz, yoksa mezhebi

iyice mi genişletiyoruz? Vicdan anlayışımız mı

göreceli, güzel ahlak olan İslam dinini ağzımıza

sakız yapmaya hiç mi korkmuyoruz, herkesin

hakkını teslim etmek ne zaman vahşet oldu,

rahat gerçekten rehavet mi getiriyor, peki

gözümüzün içinden yüreğimizin derinliklerine

bakan çocukların hesabını nasıl vereceğiz? Zor

zamanlarda yaşadığımız, cebimizdeki son

parayla apar topar kurbanımızı kestiğimiz

bayramlar mı daha güzeldi; yoksa her anlamda

refaha ermişken, yediğimiz önümüzde

yemediğimiz arkamızdayken zoraki kurban

kestiğimiz ve vahşet damgası yiyen bayramlar

mı daha güzel? 23 yaşıma geldiğimde

“Neeerrrdee o eski bayramlaaaarrr” diyeceğim

hiç aklıma gelir miydi peki? Tüm bu sorular

ışığında Erzincan’a doğru yola çıkıyorum ben.

Bayramları bayram gibi yaşayalım a dostlar.

Esen kalın lütfen.

Page 6: Çıt Mizah Dergisi sayı:11
Page 7: Çıt Mizah Dergisi sayı:11
Page 8: Çıt Mizah Dergisi sayı:11

ÇIT SÖZLÜK “S”

Sakal: Şekilciliğin temel dayanaklarından biri olan bu kıllar sayesinde “İnsanların Ne Olduğunu” kolayca anlayıveririz maşallah.“Aman bu hacı hoca buna ilişmeyelim” ya da “Bunun keçi sakalı var abi bundan bize bi hayır gelmez” gibi saçma analizler bi dönem bâyâ popülermiş. Allahtan bu zihniyetin günümüzde biraz da olsa azaldığını düşünüyorum. Siz istediğiniz şekilde uzatın sakalınızı kardeşim boş verin kim ne derse desin. Sakız: Kendimiz çiğnerken gayet hoş ama başkası çiğnerken bi gıcık olduğumuz bu yapışken şeyi sesli çiğneyenler kusura bakmasın da harbi insanı çileden çıkaran bi tarafı var. Bide çocukken genelde bi saçımıza yapışma anısı vardır. Çocukluk demişken biz çocukken sulugöz vardı hâlâ var mı o? Semere: Büyüklerimizden nadir de olsa “karşılığını almak” anlamında duyduğumuz bu kelime bizim sözlüklerimizde pek yer bulmaz. Ama çok güzel bi kelime değil mi cidden? cümle içinde kullanmaya değer. Sınav: Hiç yabancı gelmedi bu kelime size değil mi? Tabi nerdeyse kendimizi bildik bileli sınavlara girip çıkıyoruz. Hayatımızda olmasalar büyük bi eksikliğini hissedicez yani o derece. Bu “sevgili yoldaşlarımız” sayesinde hayatımız yön buluyor. Hatta şu klişeyi de söylemeden geçmeyelim “Hayatın kendisi sınav” neyse uzatmayım bütün sınavlarda herkese bol muvaffakiyetler diliyorum. Sosyal Medya: Artık nerdeyse hepimizin bi facebooku, twitteri, tumblrı ıvırı zıvırı mevcut. Olsun tabi eğlenelim, gülelim, içimizdekileri dökelim ama sosyal mesaj vermeleri de unutmayalım mümkünse. Sosyolog: İçinde eleştirmeye ve sorgulamaya dair fırtınalar kopan bu şahıslar siyasi meselelere sanatsal konulara, çay demlemeye hatta cam silmeye bile belli bir ideoloji çerçevesinde yaklaşır, Günlük konuşma dillerinde etrafa sürekli sosyal mesaj dağıtır, hatta bütün cümlelerini bir pankart cümlesi misali zikrederler.(bu tanım aynı zamanda bi özeleştiridir) Çevrenizde varsa böyle sosyologlar sevin onları örselemeyin Sosyologlar iyidir„ Not: Şimdi siz bu kelimeleri bide cümle içinde kullanmamı istersiniz. Tabiî ki siz isteyin yeter

“Sosyologlar sınav protestosu için hazırladıkları eylemde sakızlarını sakallarına yapıştırdılar. Sosyal medyada ciddi yankı bulan bu eylem şimdilik kısmen de olsa

semeresini almış oldu”

Page 9: Çıt Mizah Dergisi sayı:11
Page 10: Çıt Mizah Dergisi sayı:11
Page 11: Çıt Mizah Dergisi sayı:11

CUMASİYE(bonus episode) Saygıdeğer okur arkadaşlarım, Öncelikle merhaba. Şu anda 21 Aralık efsanesiyle ilgili bir espri yapmamak için kendimi ne kadar zor tutuyorum tahmin bile edemezsiniz. Muhterem din kardeşlerim, ailenizin fetva makamı olarak ve babamdan aldığım fetvaya dayanarak belirtmek isterim ki; 21 Aralık’ta kıyamet kopacak demek insanı dinden çıkarırmış. Aman deyim dikkat edelim. Zaten bu yazı yayınlandığında 21 Aralık çoktan geçmiş olacak. Siz yine de dikkat edin. Mayalar biter öbürü başlar. Gelelim asıl mevzuya. Sevgili okurlarım, bu ay sizlerle mütemadiyen öğrenci olmaklığımın vermiş olduğu bir tecrübeyle konuşuyorum. İnsan evlatları olarak bizler “baş” olayının hastasıyızdır. Saat başı, hafta başı, aybaşı, yılbaşı… Aramızda öğrenci olanlar el çırpsın. Oooooo çok iyi. Peki, ertesi günkü sınavına çalışmaya başlamak için saat başını bekleyenler? Bravo! İşte böyle! Akşam saat 6 olduğunda ders çalışmaya başlayacağım diyerek bir plan yaptığım ve saat 6’yı beş geçince 6’yı kaçırdığımı fark ettiğim; tekrar saat başında başlayacağım diyerek kendi kendime söz verdiğim ve her saat başını 5 dakikayla kaçırmak suretiyle gece 2’ye kadar ders çalışmaya başlayamadığım bir anım var. Eminim hepinizin saat başı istikrarı da aynen bu yönde. Öğrencilik tecrübelerim bu kadar. Peki ya hafta başı için durumlar nasıl? Hepimiz ciddi kararlarımızı gerçekleştirmeye pazartesi günü başlamak üzere kendi kendimize söz vermiyor muyuz? Peki, başlıyor muyuz? Pazartesi resmi rejime başlama günü değil mi? Hani nerede? Kim başlıyor? Aybaşı… En kıymetli başımız. Başın dibi hatta… “Aybaşı bir gelsin şunu yapacağım, bunu yapacağım” demelerin yanında “Bu ay parayı harcamayacağım, biriktireceğim” demelerimiz de var. Aybaşı gelince ne olur peki? Şunu yapacağım bunu yapacağım diyen arkadaşım hayallerinin hiçbirini gerçekleştiremeden, biriktireceğim diyen arkadaşım da kenara bir kuruş koyamadan o kâğıt parçalarının uçup gittiğini görür. Geldik yılbaşına. -Yeni yıla nasıl girersek bütün yılımız öyle geçer. O yüzden sabaha kadar içip kendimizden geçmeliyiz ki bütün sene kafamız yerinde olmasın değil mi? -Hayır ben öyle bir şey yapmıyorum. Nasıl başlarsan öyle devam eder. O yüzden kitap okuyorum, çalışıyorum, ibadet ediyorum vs. vs. vs. yapıyorum. Hepsini yapıyorum. Süperim ben. -İnanmam ben böyle şeye arkadaş. Hayata nasıl başladık? Ağlayarak. Haydi, o zaman açın muslukları. Nasıl başlarsan öyle devam etmez; ama kimin gibi davranırsan onun gibi olursun, kimi seversen de onunla birlikte olursun. Unuttun mu? -Ne kadar da örümcek kafalısınız ya! Biz sanki onlara benzemek için mi çam süslüyoruz, hediyeleşiyoruz? Biz Noel’i kutlamıyoruz ki, Noel Baba’yı bekliyoruz; ama Noel’i kutlamıyoruz. Yeni bir yıla başlamayı kutluyoruz. –Tabi Hıristiyanların ritüelleriyle. Peki, yeni bir yıla başlamanın kutlanacak nesi var? -E işte yeni yıl. -Eeeeee? -E yani yeni yıl ya, yeni bir yıl başlıyor ya. Yeni günler, yeni hayaller, yeni hedefler, yeni bilmem neler falanlar filanlar. -E her gün yeni bir gün başlıyor. Anlamadım kutlamak neden gerekli? Bir de bak yukarıdaki örneklerde de saydığım üzere, o hedefleri koyup bir de kutlamasını yapıyorsun da ne oluyor? Bugüne kadar yılbaşında koyduğun hedeflerin hangi birini gerçekleştirdin ki? Bir de demek ki sen kendine sadece senede bir defa yılın başında bir hedef koyuyorsun ki kutlamalara doyamıyorsun. -Ama öyle deme. Benim yeni yıldan dileğim -Neyin? (Keşke şu noktada yazıyla mimik belirtme teknolojisi aşırı gelişmiş olsaydı.) -Yeni yıldan dileğim. -Ya bi git Allah’ını seversen ya! Olay şu: 2012 bitiyor, 2013 başlıyor. Bu kadar basit… Tıpkı ben bu yazıyı yazarken 15 Aralık’ın bitmesi 16 Aralık’ın başlaması gibi. İlla da kutlayacak bir şey istiyorsanız söyleyeyim. 2012’yi yazarkendeee iki tane 2, bir tane 1 var. Topla. Ne etti? 5. 2013’ü yazarkendeeee bir tane 1, bir tane 2, bir tane 3 var. 1, 2, 3. Topla ne etti? 6. 6 ile 5’i topla. 11. Veeee Çıt Mizah Dergisi’nin 11. sayısı vatana millete hayırlı uğurlu olsun. Esen kalın efendim.

Page 12: Çıt Mizah Dergisi sayı:11
Page 13: Çıt Mizah Dergisi sayı:11

KIRİSMIS YAKLAŞIRKEN„

Efendim malumunuz mübarek yılbaşına az bir zaman kaldı. Bu doğrultuda

içinde bulunduğumuz hazırlık safhası pek bir ehemmiyetli. Allah’a şükür halkımız

bilinçli de yılbaşı öncesi güzel hazırlıklarla önemsiyorlar bu işi. Misal alışveriş

merkezlerinin vitrinleri şimdiden çam ağaçları ile süslenmeye başladı bile (Ne mutlu

Ne Mutlu!!!). Bunun dışında soğukların da gelmesiyle milletin

başındaki noel baba şapkaları kırismısa “meraba” diyor

(Yaşasın kırmızı takkeler, Yaşasın noel baba). Yılbaşı

öncesi hazırlıklarımız bunlarla sınırlı değil tabiî ki.

Özellikle gençler arasında kutsal içeceğin bolca tüketildiği

parti organizasyonları da gırla gidiyor (Gidecek tabi genç

bunlar şimdi içmeyecekler de ne zaman içecekler).

Bütün bunlarla beraber yılbaşı hazırlık safhasında

çocukları da unutmamak lazım tabi. Çocuk bu merak eder

sorar:

-Anne noel baba kim?

Hımmmmm„mımmmm„.Şey yavrum noel baba geleneksel kültürümüzün nadide örnek

şahsiyetlerinden biri.

örnek şahsiyet dedik ya

-Atatürk gibi mi?

-Mımmm„mmmm pek sayılmaz

-Peygamber gibi mi?

-O da pek değil neyse boş ver hadi gel seninle babanın aldığı çikolatalardan yiyelim„

Hı hı çocuk da yedi zaten. Neyse konuyu dağıtmayalım. Hazırlıklara devam.

Bide hindi meselesi var tabi. Yılbaşına özel geleneksel yemeğimizdir “hindi yahnisi”

yıl boyunca yüzlerine bakılmayan hindiler yılbaşı gelince tabiî ki kıymetleniverir. Bu da

böyle„

Bunların dışında piyango biletleri ve tombala mombala mevzularına hiç

girmiyorum zaten siz biliyorsunuz. Neyse asıl mesele şu ki; Bunca güzel yılbaşı

hazırlığına karşı yılbaşında evde oturacak, kutsal içeceği içmeye giden arkadaşlarını

reddedecek, T.V’deki harika yılbaşı programlarını izlemeyecek ve ellerini yaratıcıya

açmayı tercih ederek yılbaşına “el fatiha” diyecek tipler de varmış. Ne diyelim fazla

söze gerek yok Allah birilerini ıslah ederken öbürlerini de başımızdan eksik etmesin„

Merve ÖZGENLİ

Page 14: Çıt Mizah Dergisi sayı:11

KONYALI Bİ BAK HELE

2013’e girdiğimiz bu mübarek günlerde Çıt’ın bizlere dediği gibi ben de sizlere naber len demek isterim sevgili okuyucular. Dergide yeni yazmaya başlamış bulunmaktayım tebrik ve takdirlerinizi itinayla kabul eder, zevkle koltuklarımı kabartırım.

Madem burada yerel bir mizahtan söz ediyoruz o zaman Konya’nın dertleriyle hemhal olalım biraz… Evet hep bir ağızdan çevre düzenlemesi diye bağırdığınızı duyar gibiyim. Ben bir zamanlar horoz şekeri elinde küçücük bir çocuktum başım okşanır ve denirdi ki ‘değişecek bu tramvaylar sabret evladım’… Yıllar geçti bekledik… Sabrettik… Olmadı… Seçimlerin yaklaştığı şu zamanlarda ortada tekrar aynı vaat dönmeye başlayınca kahkahalarıma ve alaycı kelimelerime hâkim olamamaya başladım. Konya’da öyle bir düzen varki adamları oturtmuşuz başımıza %70’in üstünde rakamlarla yerlerinide koruyoruz. Onlarda can sıkıntısından lego yapar gibi şehri yıkıp yıkıp yeniden yapıyorlar. Oh valla…

Sevgili Konyalılar! Size sesleniyorum daha ne kadar oyalanacağız? Şehrimiz eskiden güzeldi, bizim için anlam dolu olan garip taşları, havuzları vardı, ama güzeldi. Şimdi ise kültürparkda (ne kültürparkı fuar orası) yolumuzu kaybeder olduk.

Peki ya şu olağanüstü öğrenci kabulüne ne demeli? Kaldıracak bir yapısı olmadığı halde şehre binlerce öğrenciyi sıkıştırma çabaları falan, ne iş? Üstelik halk bunu ister mi istemez mi diye sormadan hem de.

Peki, nerde o buram buram irtica kokan sokaklarımız, hani nerede mahalle baskısı? Uzun lafın kısası şudur ki benden adam olur şu çevreyi düzenleyenlerden adam olmaz. Bu şehir bozuldukça bizide bozmaya devam edecek.

Konya bana nasıl hissetiriyor biliyor musunuz kardeşlerim; Alaaddin tepesi kadar aşındırılmış, kültürparkdaki otobüs durakları kadar yıkık, tramvaylar kadar bezgin, çarşının tam ortasındaki yer saati kadar işe yaramaz, zaferin girişindeli at kafalı heykeller kadar anlamsızım. Ruh halim bu… Bunları yapanlarında ruh halleriniz tasvir etmek isterdim ama ilk sayıdan küfredip başımı belaya sokmayayım. Herneyse ben burdan isyanıma devam edeyim bunu ya okursunuz ya okumazsınız bilemem… Siz baştakinin hatrına şişirmeye devam edin şunları. Yok yok sizdende olmaz bunları başımızdan bir süre daha atamayız heralde. Yüz verin siz verin daha… Sevgili Konyalılar; Bi yürüyün gidin ya!

Keyfimin Kahyası

Büşra Dürr