cumhuriyet döneminde türkçülüğün Çatallanan yolları

43
Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları ORHANGAZİ ERTEKİN C umhuriyet döneminde Türkçülü- ğün tarihsel vaziyetlerine ve ide- olojik tekamüllerine ilişkin arayış- ların genellikle iki farklı tarihsel dönemi merkez alarak hareket ettikleri gözlen- mektedir.1 Bunlardan birincisinde; Cum- huriyet öncesine dönerek OsmanlI'da Türkçülüğe ait düşünceler, entelektüel fi- gürler ve eylemlerin Cumhuriyet döne- mine taşınması söz konusu olmaktadır. Böylece, bir yandan Gökalp, Akçura, Te- kinalp vb. gibi figürler ve Türkçülük dü- şünceleri diğer yandan da İttihatçılık ve Enver Paşa Turancılığının Cumhuriyet dönemindeki izleri sürülmektedir. İkinci- sinde ise; altmışlarda politik gövdesini bulan milliyetçi hareketin (MHP) kökle- rine ilişkin oldukça sınırlı ve cılız çağrı- şımlar önplana çıkmaktadır, MHP'nin ırkçılık-Turancılıgı ve Türkeş’in kişisel bi- yografisi bu çağrışımlarda belirgin nokta- ları oluştururlar, Türkçülük düşüncesine bu iki ağırlık merkezinden bakıldığında Cumhuriyet’in ilk dönemlerini oluşturan otuzlu, kırklı, ellili yıllar Türkçülük süreçleri içinde tali kalmakta, İkinci Dünya Savaşı’nın mace- raperest dönemi aynk olmak üzere pek verimli ve alımlı görünmemektedir. Cum- huriyet'in yeni Türk-ulus-devletinin asli bir siyasal gücü olarak “her yaştan mil- yonlarca genç yarattığı", atak ve uyanık kıldığı bir dönemin ve dönemin ideolojik altyapısını çepeçevre sarmalayan milliyet- çilik atı liralarının yeterli ve derinliğine bir ilgiyle karşılaşmayarak yukarıda be- lirttiğimiz ağırlık merkezlerinden herhan- gi birinden hareketle değerlendirilmesi, genel ve yaygın bir bakış açısını da belir- lemiştir. Bu çerçevede Cumhuriyet döne- mi Türkçülüğü, bir yandan ithal etkenle- re atıf yaparak yorumlanırken, diğer yan- dan Cumhuriyet öncesinden aşırdığı kav- ram ve konumlarla tanımlanmaya çalışıl- maktadır. Bu bakış açısından olgunun bir yanım “İttihatçı maceracılar", "Cumhnri- yet’e miras Ittihatçı-Türkçü artıklar” şek- lindeki adlandırmalar, diğer yanını ise “Türkeş’in kafatasçılığı”, MHP’nin “ırkçı özü” vb. gibi adlandırmalar tanımlamak- tadır.2 Bu yaklaşım ve yargılar, hem söz konu- su dönemlerin asıl muhtevasına dönük bir ilgisizliği ve giderek ihmali beslerken hem de Türkçülük-Türk milliyetçiliği ve her türden varyantlarına ilişkin o zengin lügatin kavranmasının önünde birer en- gel olarak durmakta; Türkçülükle Kema- list milliyetçilik de dahil her türden Türk milliyetçiliği arasındaki tarihsel ve ide- olojik ilişkilerin ve açmazların resmî mil- liyetçiliğin kendisini paklama çabalarının arasında görünmez hale gelmesine yol aç- maktadır. Aym yaklaşımlar Türkçülük,

Upload: others

Post on 27-Nov-2021

24 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

O R H A N G A Z İ E R T E K İ N

Cumhuriyet döneminde Türkçülü­ğün tarihsel vaziyetlerine ve ide­olojik tekamüllerine ilişkin arayış­

ların genellikle iki farklı tarihsel dönemi merkez alarak hareket ettikleri gözlen­mektedir.1 Bunlardan birincisinde; Cum­huriyet öncesine dönerek OsmanlI'da Türkçülüğe ait düşünceler, entelektüel fi­gürler ve eylemlerin Cumhuriyet döne­mine taşınması söz konusu olmaktadır. Böylece, bir yandan Gökalp, Akçura, Te- kinalp vb. gibi figürler ve Türkçülük dü­şünceleri diğer yandan da İttihatçılık ve Enver Paşa Turancılığının Cumhuriyet dönemindeki izleri sürülmektedir. İkinci­sinde ise; altmışlarda politik gövdesini bulan milliyetçi hareketin (MHP) kökle­rine ilişkin oldukça sınırlı ve cılız çağrı­şımlar önplana çıkmaktadır, MHP'nin ırkçılık-Turancılıgı ve Türkeş’in kişisel bi­yografisi bu çağrışımlarda belirgin nokta­ları oluştururlar,

Türkçülük düşüncesine bu iki ağırlık merkezinden bakıldığında Cumhuriyet’in ilk dönemlerini oluşturan otuzlu, kırklı, ellili yıllar Türkçülük süreçleri içinde tali kalmakta, İkinci Dünya Savaşı’nın mace­raperest dönemi aynk olmak üzere pek verimli ve alımlı görünmemektedir. Cum­huriyet'in yeni Türk-ulus-devletinin asli bir siyasal gücü olarak “her yaştan mil­yonlarca genç yarattığı", atak ve uyanık

kıldığı bir dönemin ve dönemin ideolojik altyapısını çepeçevre sarmalayan milliyet­çilik atı liralarının yeterli ve derinliğine bir ilgiyle karşılaşmayarak yukarıda be­lirttiğimiz ağırlık merkezlerinden herhan­gi birinden hareketle değerlendirilmesi, genel ve yaygın bir bakış açısını da belir­lemiştir. Bu çerçevede Cumhuriyet döne­mi Türkçülüğü, bir yandan ithal etkenle­re atıf yaparak yorumlanırken, diğer yan­dan Cumhuriyet öncesinden aşırdığı kav­ram ve konumlarla tanımlanmaya çalışıl­maktadır. Bu bakış açısından olgunun bir yanım “İttihatçı maceracılar", "Cumhnri- yet’e miras Ittihatçı-Türkçü artıklar” şek­lindeki adlandırmalar, diğer yanını ise “Türkeş’in kafatasçılığı”, MHP’nin “ırkçı özü” vb. gibi adlandırmalar tanımlamak­tadır.2

Bu yaklaşım ve yargılar, hem söz konu­su dönemlerin asıl muhtevasına dönük bir ilgisizliği ve giderek ihmali beslerken hem de Türkçülük-Türk milliyetçiliği ve her türden varyantlarına ilişkin o zengin lügatin kavranmasının önünde birer en­gel olarak durmakta; Türkçülükle Kema­list milliyetçilik de dahil her türden Türk milliyetçiliği arasındaki tarihsel ve ide­olojik ilişkilerin ve açmazların resmî mil­liyetçiliğin kendisini paklama çabalarının arasında görünmez hale gelmesine yol aç­maktadır. Ay m yaklaşımlar Türkçülük,

Page 2: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M İ L L İ Y E T Ç İ L İ K

Pantürkizm, ırkçılık-Turancılık, milliyet­çilik vb. gibi Türk düşüncesi ve siyasî ta­rihi içinde değişik adlandırmalar alan ide­olojik konumların her bir tarihsel du­rumdaki özgüllüğünü, bunların geçirdik­leri değişimleri, kopuş ve eklemlenme sü­reçlerini çözümlemenin önünde de engel olarak durmaktadırlar.

Bu makale Türkçü düşüncenin gelişim süreçleri ve Türkçü ideolojinin oluşumu hususunda ağırlığı Cumhuriyetin altmışlı yıllarına kadarki ilk dönemlerine verecek­tir. Türk sağının milliyetçilikten hiza çe­kilmiş bir politik kulvarı Olarak Türkçü-

3 4 6 lük, Cumhuriyet öncesi (İttihat Türkçülü­ğü) ve sonrası (MHP Türkçülüğü) ile kur­duğu önemli bağlar bulunmakla beraber kendine has başlangıç ve kopuş yolları da açmış, her açıdan kendisi için merak duy­maya değer bir düşünsel konum ve tarihe sahip olmuştur. Her şeyden önce; yakın dönem Türk düşüncesinde başlıca gün­demlerden birisini oluşturan Türk milli­yetçiliği ve varyanllan üzerindeki gerilim­ler ile hem İkinci Dünya Savaşının ide­olojik takipleri ve lıem de sol analiz-yön- tem ve araçlarının güçlenmesi sayesinde gündemi farklı bir ideolojik çerçevede ye­niden kuran faşizm ve faşist hareket tar­tışmaları açısından bakıldığında otuzlu ve kırklı yıllarda cereyan eden tarihi sürecin ve giderek kendini bir siyasî akıma dönüş­türen Türkçülük hareketinin -gördüğü ih­male karşın- aııti-komünizm, zenofobia, ırkçılık, milliyetçiliğin mobilizasyonu vb. gibi politik tema ve refleksler üzerinde ol­dukça anlamlı bir bilgi alanı oluşturduğu görülecektir. Bu makale, Türkiye'de “mil­liyetçi sağ", “aşın milliyetçi sağ",3 “faşist hareket" vb.lerle adlandırılan politik kim­lik oluşumunda bu dönemin kendine ait çok anlamlı ve önemli tarihsel özgüllükler taşıdığım kabul etmektedir. Daha açık ola­rak ifade edersek, Türk siyasî hayatında başlıca bir politik akını olarak milliyetçili­ğin otuzlarda örülmeye başlayan, kırklar­da ve özellikle de 1944 yargılamaları çer­

çevesinde açılan somut ve canlı husumet­ler üzerinden öncelikle Türkçülük kulva­rında icat edildiği kanısını taşımaktadır. Bu sürecin 11. Büyük Savaş gibi Türkçüle­rin en özlemli anlarından Soğuk Savaş’ın yeni örgütlenme modellerini çağırdığı öz­gün siyasal ve toplumsal gündemlerde seyyaliyet kazanması Türkiye’deki politik oluşumlar ve özellikle de milliyetçilik ha­reketinde toplanan düşünce, eylem ve maharet birikimlerinin şekillenmesi açı­sından oldukça önemli bir ortam oluştur­maktaydı.

Türkçülüğün otuzlardan başlayarak ellilere doğru Cumhuriyet dönemi Türk düşüncesinde, farklı ve kendine has bir konum almasında katedilen birçok basa­maktan bahsedilebilir. Bu yirmi yıllık sü­reç T ürkçülük açısından son derece, önem lidir. T ürkçülerin daha 1. Tarih Kongresi’nde millî tarih lezinin soyul ve ulıra Türklük anlayışına karşı somut ve muaccel bir Türklük açılımının bilimsel- enlele.klüel mevzilerini hazırlaması. İkinci Dünya Savaşı sırasında özellikle Maarif Müdürü Toııguç ve Maarif Vekili Haşan Ali Yücel in “hümanist" eğitim reformları­na karşı giderek serileşen bir muhalefetle dönemin kamusal alanında kendilerine ait bir konum almaya başlamaları. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında; İnönü’nün denge ayarlı dış politikasına karşı yayıl­macı, Pantûrkist-Turancı bir açılım, bir bilgi angajmanı olarak “Türk tarihi”nm üzerine yeni folklorik (P.N. Boratav) ve sosyolojik (Herkes, Boran vb.) oturumlar açılmasına karşı tarilı ve edebiyatın “millî bir terbiye" gözeten sağ disiplinler olarak kurulmaya çalışılması vb. gibi çok yönlü ve çeşitli süreçler Cumhuriyet Türkçülü­ğüne kendi politik mesafelerini kurgula­masında önemli ölçüde bir tecrübî geçmiş sağlamıştır. Diğer yandan ırkçı-Turaııcı bir program; ırkın, devletin ve savaşın kut­sanması, anti-liberalizm, azınlıkların asi­milasyonundan tehcirine ve dahi tahribi­ne ve solcuların tenkiline karlar muhtelif

Page 3: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T p R K Ç O L U Ğ U N Ç A ' A L L A N A N Y O L L A R I

cehdler Türkçülerin sonradan “1944 ru­hu" olarak da ifade ellikleri polilik bağ­lanmayı açığa çıkarmıştır. Türkçülüğün yukarda teker teker sayılan mesailerinin abmış ve yetmişlerdeki ülkücü-milliyelçi militan kimliği başlatan eylemliliklere ta­rihî bir temel sağladığı da belirtilmelidir..

Bu çerçevede, Türkçülük ve altmışlar­dan sonra tashih edilmiş biçimiyle milli­yetçiliğin Türk siyasî tarihi içindeki yeri, sanıldığından daha derilidedir ve daha es­kidir. Türkçülüğü ve onun “44 ruhu’Tru aynı tarihsel çevreyi paylaştığı “46 ru- hu”nun sağ blok dayanışmasına bir ölçüde eklemlenmekle birlikte, esas olarak kendi­ne ait rezervleriyle ve ayrı bir katalog için­de düzenleyerek tarihselleştirmekte yarar vardır. Başka deyişle, “liberal” ve ortodoks Kemalist tarih okumalarına yüklenemeyen bir ideolojik tutum ve tarihi repertuar ile karşı karşıyayız. Bu tutum ya da “ruhi” hal Türk siyasal hayatının diğer aktörlerine göre müstakil bir konfora daha geç kavuş­makla beraber dünya görüşü, kadro biriki­mi ve ideolojik hamulesi bakımından bir siyasal akıma dönüşebilecek yeterlilikler taşımaya kırklı yılların ikinci yarısından itibaren başlamıştı.

DP harekeli ya da “46 ruhu” iktidarda bulunan CHP’nin içinden bir hizip olarak doğmuştu. Türkçülük ya da “44 ruhu” ise Cumhuriyet kadroları içinde “ağabey­leri” bulunmakla beraber bütünüyle yeni bir gençlik kuşağı tarafından formüle edilmiştir. Bu durum, Türkçülüğün “libe­ral” bir muhalefete nazaran Kemalist res­miyetle daha serbest, daha takıntısız bir hesaplaşma içine girmesini sağlamıştır. Ama aynı nedenlerin de etkisiyle Türkçü­lük DP hareketi karşısında daha silik bir politik pozisyon olarak kalmıştır.4

Türkçülük hareketi ve düşüncesi açı­sından otuzlu, kırklı ve ellili yılların öne­m inden başka vurgulanm ası gereken ikinci nokta ise; Türkçülük düşüncesinin “ithal” niyetlere bağlanarak ve daha çok dış polilik bağlamlar içinde çözümlenme­

si yaklaşımı hilâfına “yerli" olduğu ve Türk düşünce bağlamı içinde geliştiğidir. Türkçülüğün ilk doğuşundan başlayarak farklı tarihsel durumların düşünsel etki­lerini yaşadığı genelde ifade edilen bir doğrudur. Oryantalizmin ve Türkolo­ji’nin doğuşu, TaLar milliyetçiliği başla olmak tızere Rus egemenliğindeki çeşitli Orta Asya milliyetçilikleri, Macar ve Fin Turancılığının düşünceleri Türkçülüğü beslemiş, Rus, İngiliz, Alman yayılmacı­lıklarının olumlu ve olumsuz etkilerince zorlanmıştır. Bununla beraber, Türkçü­lük, imparatorluğa ait bu çok katmanlı, dağınık, karmaşık süreçlerin çok yönlü etkisinden giderek kendi içine dönük bir bütünlüğe doğru yol almıştır. Osman­lI'nın son dönemlerinden Cumhuriyet’e doğru ilerlerken, birbirinden farklı tecrü­be ve tasarruflardan ortak-merkezî birim­lere, dışsal etkilerden içsel açılım lara doğru ilerleyerek kendi çekirdeğini so­ğutmuş; kendi özsel niteliğini oluştura­rak bir zaLiyet haline dönüşmüştür. Başka deyişle, Türkçülük özellikle de Cumhuri­yetken sonra dışsal etkilerden çok kendi içsel tarihini yaşamaya başlamıştır.

Bu makalede Türkçülüğün gelişim ve dönüşümünün, farklılaşma süreçlerinin anlaşılabilmesi için öncelikle ilk kuşak Türkçülük ile onu Türk düşüncesi ve si­yasal alanı içinde bir zatiyet olarak inşâ eden kuşak arasında bir mukayese yapıla­cak, Türkçülüğün OsmanlI'nın son siyasî kuşağından Cumhuriyet’in ilk siyasî kuşa­ğına geçişi tespit edilecek, her iki kuşağın loplumsal-ideolojik-poliıik belirlemeleri, iddiaları ve davranış biçimleri birbirinden ayırt edilmeye çalışılacaktır. Kari Manhe- im, insan kuşakları kategorisinin politik kültür, eylem ve süreçlerin değişimlerine ilişkin analitik bir çerçeve oluşturduğunu ifade etmekteydi (Manheim, 1952). Birbi­rine yakın zamanlarda doğmuş bireylerin ortak mekânlar ve özgül bir deneyim için­de belli bir düşünce ve eylem karakteristi­ği edindiği şeklindeki kuşaklar teorisinin,

347

Page 4: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M İ L L İ Y E T Ç İ L İ K

348

her bir kuşağın hızlı ekonomik-toplum­sal-ideolojik dönüşüme denk düştüğünün vurgulanması koşuluyla Türkçülüğün dü­şünsel gelişim ve değişimini bir ölçüde açıklayan bir analitik araç olarak kullanı­labileceği ifade edilmelidir.

Türkçülüğün OsmanlI’dan Cumhuri­yete geçerken yaşadığı dönüşümlerin ar­kasında iki farklı kuşak bulunmaktaydı. Türkçülüğün ilk kuşağı; kabaca 1870- 1890 yıllan arasında doğan, Harbiye, Tıb­biye ve Mülkiye’nin sıralarında yetişen, her ne kadar "Adriyatik'ten Çin Seddi'ne" kadarki “büyük Türklük" âlemini ilk keş­feden olsalar da siyasal eylemlerinin mer­kezinde devleti tutan bir toplumsal grubu ifade etmektedir. Bu kuşak Kızılelma ve Turan’ın peşinde hayal tüketmekle bera­ber, esas olarak sürekli geri çekilme ha­lindeki bir devletin mensuplan olmaları nedeniyle tutunma, varolma, var kalma içgüdüleri onları sarmalamış durumday­dı, Türkçülüğün ikinci ve onu farklı bir kimliğe doğru taşıyan kuşağı ise yine ka­baca 1900-1920 arasında doğan Cumhu­riyet döneminde Darülfünunda okümuş, İstanbul Üniversitesi ve DTCFnin sırala- nnda güçlenmiş, “millet" sorununu siya­sal eylemlerinin merkezinde tutan ve sü­rekli olarak kendine güvenmesi, dünya karşısında gurur duyması istenen bir top­lumsal gruptur.

Türkçülük bu iki kuşak arasındaki dö­nüşümle farkU yoğunlaşmalar, bakış açı­lan ve davranış biçimleri edinmiş, prag­matizmden radikalizme, Turancılıktan ırkçılığa, imparatorluk Türkçülüğünden ulus-devlet Türkçülüğüne, aydın-bürok- rat ve asker çevrelerinin Osmanlı Devle- ti’nitı ihtiyaç ve öncelikleri doğrultusun­da yürütülen merkezdeki bir politik ta­sarruf olmaktan bir çevre hareketi olmaya doğru adım atmıştır. Başka deyişle, Türk­çülük, Osmanlı Devletinin farklı tasarruf kalemleri içindeki (Osmanlıcılık, İslamcı­lık, Türkçülük) bir seçenek olmaktan bir zatiyet haline kaymış, kendine Osman­

lI’dan miras asker-aydın-bürokradardan oluşan bir çevrenin, yanında Cumhuri- yet’in yetiştirdiği kuşaklardan (bunlar özellikle Cumhuriyetin misyoner kıldığı öğretmen ve öğrencilerden oluşuyordu) oluşan bir toplumsal taban edinmiş, itti­hat Türkçülüğünden Cumhuriyet Türk­çülüğüne geçmiştir. Bununla beraber bu sürecin düzçizgisel geliştiği, birbirine devrederek ilerlediği söylenemez. Türk­çülüğü bir siyasi cemiyet ve ideolojik bir bütünlük olarak kurmayı başaran II. ku­şak Türkçüler, Türkçülük alanını ellili yıllara kadar I. kuşak Türkçüler ile pay­laşmışlardır.

ÎTT1HAT TÜRKÇÜLÜĞÜNDEN CUMHURİYET TÜRKÇÜLÜĞÜNE GEÇİŞ

VE TÜRKÇÜLÜĞÜN ÇAIALLANMA51

Cumhuriyet’in ilk dönem Türkçülüğünü toplumsal, siyasal ve ideolojik açılardan bir eleştiriden geçirdiğimizde ilk görme­miz'gereken nokta Türkçülüğün bünye­sinde, benliğinde, kimliğinde gelişen çift­lenme süreci ve bu süreçle Türkçülüğün Türk düşüncesi ve siyasî tarihi içinde muhtelif ve dağınık konumlar alması ol­malıdır. Her şeyden önce, Türkçülüğün Cumhuriyet dönemindeki serüveninin iki farklı çehresini, iki farklı kuşağını birbi­rinden ayırmak gerekir, Gökalp, Akçura, Tekinalp, Tanrıöver, Cansever vb. gibi ideolojik ve ajitatörler ve Killigil, Sabis, Erkiiet vb. gibi ikinci Dünya Savaşı sıra­sında T ürk-Alman ilişkileri nezdinde rol­ler edinmeye çalışan emekli generaller, bürokratlar ve aydınlardan oluşan I. ku­şak Türkçüleri ile Hüseyin Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Fethi Tevetoğlu, is­met Tûmtürk, Alparslan Türkeş vb. gibi öğrenci, öğretmen ve bir kısım subaylar­dan oluşan 11. kuşak Türkçüleri Türkçü­lüğün iki ayrı mecrasını oluştururlar. Ör­neğin 1944 yılında başka birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de açılan “Nazi Dosyasü’na, başka adıyla “İrkçılık-Turan-

Page 5: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H H H İ Y H ___D O N E M ' N D E f O R K Ç U L Û S Û N Ç A T A L I A M A N Y O L L A R I

19ı ı te 23 kişi hakkında Anayasanın ana vasıflarını ihlâle m atuf ırkçılık. Turancılık gayesiyle gizli cemiyet kurma' suçlamasıyla açılan dara. Türkçü mUUyciçifikriyatın gelişiminde tarihi bir andır.

349

cılık davasına” neden Alsız, Türkkan, G ö k y a y . Tevetoğlu vb. gibi 11. kuşak Türkçülerinin adları kaydedilirken, Türk- Alman ilişkileri nezdinde açık rolleri bi­lindiğinden Killigil, Sabis ve özellikle fcr- kıleı gibi birinci kuşak Türkçülerinin göz ardı edildiğinin yanılı lıer iki kuşağın ki­şilik yapılarında ve buna bağlı olarak si­yasî işlevselliklerinde bulunmaktadır.

1. ve 11. kuşak Türkçüleri arasında her­hangi bir düşünsel hesaplaşma zeminin­den bahsedilemez. Ziya Gokalp ile Nihal Atsız’ın Türkçülük düşünceleri arasında büyük farklılıklar bulunmakla beraber bu farklılık herhangi bir polemik, tanış­ma zemini yaratmamış, 11. kuşak Türk­çüleri 1. kuşak Türkçüleri ile romantik bir bağ kurmuşlardır.

1. ve II. kuşak Türkçüleri arasında bir­çok farklılıklardan bahsedilebilir. 11er şey­den önce ilk kuşak Türkçülüğü bir Os­manlI yapımı olduğu için hem sosyal-kul- türel dayanakları ve hem de ideolojik id­diaları itibariyle Osmanh’ya aiı duyarlılık­

lar hâkim durumdadır. Siyasal analiz dü­zeyleri oklukça güçludiir. Somut dengeler, stratejik ve taktik çıkarlar önemlidir. Va­rolma. lulunma, savunma içgüdüleriyle donanmışlardır ve kendi cemiyetlerinin ırksal saflığından çok politik çıkarlarına önem vermişlerdir. Irksal kökenler soru­nu küçük tacizlerin ötesine geçerek bir şartnameye aktarılmamış, Mustafa Cela- lcddin Paşa. Tekinalp vb. gibi kökenleri aşikâr ve. Ömer Seyfettin, Hamdullah Sup­hi Tanrıöver vb. gibi kökenleri şüpheli Türkçüler genelde Türkçülük cemiyeti içine saygıyla kabul edilmişlerdi:

... y a l n ı z iyi g ü n l e r im iz d e değ il , kötü g ü n ler im izd e de b izden ay r ı lm a y an la r ı nasıl milliyetimizin dış ında sa y a b i l i r i z ? Özellikle b u n la r a r a s ı n d a m i l l e t im iz e karşı hiiyük f e d a k a r l ı k l a r yapmış, Türk­lüğe büyük hizmetler vermiş o lanlar var sa, nasıl o lur d a hu f e d a k a r in sa n la ra (siz Tiirk değilsiniz) diyebiliriz ... İnsan­larda ise ırkın toplumsal niteliklere hiçbir

Page 6: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

350

M_______ I L_______ L i Y E_______ T Ç I_______ L_______ I_______ K

etkisi olmadığı için soy aramak doğru de­ğildir. Bunun tersi bir yo! tutacak olursak memleketimizdeki aydınların ve jîkir sa­vaşçılarının birçoğunu feda etmek gere­kecektir {Gokalp, 2001; 29).

İlk kuşak Türkçülügûnfuı bu esnek, kapsayıcı cemiyet anlayışına karşıcı Cum­huriyet Türkçülüğü kendini böyle bir im­kândan tamamen mahrum bırakmıştır:

Genç Türkçü, tarihimizdeki önemli vaka­lardan aldığımız dersleri bilerek, uzak ve yakın çağdaki bir kimseye Türkçü diye­bilmek için şartlar aramalıdır

Bir kimsenin soyu hem ana, kem baba tarafından Türk İse o şahıs hemen ekseri­ya aranılan her iyi şartı taşır Bir insanı sevmekte, Türkçü olarak kabul etmekte şundan ileri şart yoktur: Türk yaratılmış ve Türk kültürü almış bulunmak.5

II. kuşak Türkçüleri için ırksal kökenler hem Türkçülüğün ve hem de Türkçülük düşmanlığının nedenselliğini barındıran mihenk taşını oluşturur. İlk Türkçü kuşa­ğın ırk kavramını kullandığı her yerde kül­tür, tarih ve gelenek kavramlarıyla değiştir­mek doğallıkla mümkündü. Buna karşılık, Türkçülüğün Cumhuriyet kuşağı için ırk herhangi başka bir kavramla telafi edileme­yecek bir özü temsil eder. Bu nedenle de Cumhuriyet dönemindeki Türkçü cemiye­tin yalnızca düşmanlarıyla değil, kendi içindeki çatışmalarda da en acıtıcı iğnesini ırksal kökenler oluşturmaktadır. Türkçü­lüğün iki farklı grubuna önderlik eden Ni­hal Atsız ile Reha Oğuz Türkkan, araların­da çıkan polemikte birbirlerinin saf kan ya da yüzde yüz Türk olmadıklarını ispat et­mek için şecerelerini araşnrmışlardı.

a) Türkçülüğün İlk Kuşağı: ilk Türkçü kuşak daha ileriye ve daha geriye de götü- rülebılmekle beraber kabaca Osmanlı’mn 1870-1890 yılları arasında doğan asker-bü- rokrat ve aydınlardan oluşmuştur. Bu ku­şağı, daha önceki; Ahmet Vefik Paşa, Şem- seddin Sami, Mustafa Celaleddin Paşa vb.

gibi Türkçü olarak anılan ve daha çok Av­rupalI Oryantalistlerin yazılarını Osmanlı diline ve çıkarlarına uygun hale getirmele­riyle önem kazanan kuşaktan ayıran en önemli nokta Akçura'nm da ifade ettiği gi­bi “siyasî Türkçülük” atılırdım başlatmış olmalarıdır. Siyasî Türkçülüğü başlatan kuşağın ideolojik besinleri, büyük oranda yukarıda sayılan Osmanlı aydınları tarafın­dan kaleme alınmış metinlerdi, Ahmet Ve- fık Paşa’nın Lehçe-i Osmani'sL, Şemseddin Sami’nin Kamus-u Tür/usi, Mustafa Cela- 1 eddin Paşa’mn Eski ve Yeni Türkler’ı, Sü­leyman Paşa’mn Tarih-1 A lenfi ilk Tükçü kuşağın elinden düşürmediği ana kaynak­lardı. Bu metinlerin bir sonraki kuşağın kimliğinde derinliğine hissedilmesinin kuşkusuz çok temel nedenleri vardı ve 1877-78 Türk-Rus Savaşı’ndan başlayarak. Girit İsyanı, Türk-Yunan Savaşı, Balkan sa- vaşlan vb. gibi bunalımlarla sürekli geri çe­kilme halindeki bir devletin bütün kaygıla­rı ve giderek büyüyen göçmen uğultuları bu ilk Türkçü kuşağın ruhunu sarmalaya­rak harekete geçmesini sağladı. Akçura’nm deyişiyle, bu kuşak "hayat-ı inkıraz yaşa­yan Türk kavmi”mn evlatları olarak soru­na “selefleri gibi ilgisiz kalınamayacağını duyan" (Akçura, 1998 :170) bir kuşaktı.

Bütün toplumsal ve siyasal ilişkilerin asli bir içeriği olarak Türklüğe bir hayat alanı veren, onun çeşitli kurumlar, yayın­lar ve daha değişik araçlarla geniş yeni­den üretiminin şartlarım düzenleyen ve bizzat kendileri de bu süreçte dönüşen yepyeni bir kamu alanının aktörleri hali­ne gelenlerden oluşur bu ilk Türkçü ku­şağı. Ziya Gokalp, Yusuf Akçura, Ham­dullah Suphi, Haşan Ferit Cansever, Ne­cip Asım, Veled Çelebi, Mehmet Emin Yurdakul, Ömer Seyfettin vb. gibi ente­lektüel, aydın ve şairlerle Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Kazım Karabekir vb. gibi asker-politik acılar bu kuşağın tipik tem­silcileridirler. Osmatılıca’nın Türkleştiril- mesi, ekonominin Türkleştmlmesi ve gi­derek Osmanlı Devleti’nin Türkleştiril-

Page 7: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T f l R K Ç C İ L Ü S O N Ç A T A L L A N A N Y O L L A R I

meşinin adımları bu kuşak tarafından atılmış, Cumhuriyet de bu kuşak tarafın­dan hazırlanmıştır.

İlk Türkçü kuşağa ait ortam ve sembo­lik mekânlar Tıbbiye başta olmak üzere Mülkiye ve Harbiye okullarıdır. Özellikle Tıbbiye’de farklı etnik kökenlerden genç ve heyecanlı milliyetçilerin karşı karşıya gelmesi, bu okulda milliyetçilik heyecanı ve çatışmasının diğerlerine göre daha yo­ğun yaşanmasına yol açmış, buna karşılık Harbiye ve Mülkiye’nin bütün öğrencile­rinin Türk veya Müslüman gençlerden oluşması nedeniyle sorunun örgütsel ve eylemsel boyutları Tıbbiye kadar yakıcı olarak hissedilmemişti, ilk Türkçü kuşa­ğın en uç niteliklerini Tıbbiyeli kökenli­lerde bulmak, bu nedenle, mümkündür.

Bu kuşağın eylem yapısı ve do kırına s- yon dokusu iç tutarlılık veya teorik bü­tünlükten çok pragmatikti ve politik çı­kara dayalıydı. Ahmet Ferit Tekin ifade­siyle “mutedil bir meslek ve mas ire t kar a- ne bir siyaset” bu kuşağın devlet merkezli zihniyet yapısını özetlemektedir (aktaran Üstel: 1997: 793.

b) Türkçülüğün İkinci Kuşağı: Cum­huriyet Türkçülüğü: Türkçülüğü devlete ait bir tasarruf olmaktan çıkartarak bir politik akım haline getiren, resmî milli­yetçilik karşısında onu yeniden yaratan kuşak yine daha geriye ve ileriye götürü- lebitmekle beraber kabaca 1900-1920 yıl­lan arasında doğan Cumhuriyet gençliği­ni ifade etmektedir. Osmanlı'nuı çöküş hatıralarını artık yabancı ırklar ve millet­lerin ihanetleri olarak okuyarak kapsayı­cı, toparlayıcı bir kimlikten vazgeçmek, C um huriye t’itı kendine güven telkin etti­ği, misyoner kıldığı bu gençlik kuşağının asli eğilimini oluşturur. Bu kuşak Türk­çülüğü ırkçı-Turana çiftlemesi içinde ye­ni baştan yaratmakta büyük bir ustalık gösterdi. Osmanlı’nm ve gerçekte onun bir devamı olan Cumhuriyet’in sınır]ılık­larından koparak giderek militanlaşan bir çizgiye doğru ilerlediler. Herhangi bir po­

litik tecrübeden gelm em eleri, onları Cumhuriyet kadrolarının sorumlu, şüp­heci ve ağır hareketlerinden kurtardı.

Türkçülüğün bu farklılaşmasındaki en önemli gelişme; okumuş-meslekli muhit­leri, genişleyen orta sınıflan, metropolle­rin entelektüel mahallerini hızla kapla­ması, Anadolu’ya yayılan öğretmen hare­ketliliğini etkilemesi, giderek gruplara ve taraflara ayrılan akademik tartışma biri­kim leri, artık bir Türkçülük kürsüsü oluşturulmuş bulunması, Türk Ocakları ve Darülfünutı’dan taşan hevesli milliyet tartışmalarının DTCF ve İstanbul Üniver- sitesi’nin entelektüel biçim lenm esine yansıması ve disiplin er seferberlikleri hız­landırması, Mülkiye, Tıbbiye ve Harbi- ye’yi aşan bir entelektüel muhtevaya eriş­miş olmasıdır.

OSMANLI'DAN CUMHURİYETE MİRAS TÜRKÇÜLÜK:

BlR tMPARATORLÜK TAHSİSATI

1- Türklüğün Keşfi: OsmanlIda Türklük beşeriyetinin keşfi nispeten yenidir. Yeni Osmanlıların asker üyelerinden askerî mektepler Nazırı Süleyman Paşa’nm “Os­man! ı" devleti ile "Türk" beşeriyeti ve onun dili Türkçe arasında kurduğu ayrım Türk milliyetçiliği ve Türkçülük açısın­dan son derece önemlidir. Bu yolla Jön- türklere doğru üzerinde bilimsel entelek­tüel ve politik mesailere girişilecek olan bir içtimaiyyatm kapısı aralanmış, 1908 Devrimi’nden itibaren de asli bir temayüle dönüşerek Türkçü bir ufuk içinde bu içti­mai kültürün tarihsel derinlikleri ve coğ­rafi genişliği anlatılmaya başlanmıştır. Çok kültürlü, çok etnili, çok “millet’Ti bir imparatorlukta Türklüğün bir siyasal çıkı­şın temeline yerleştirilmesi Türkçülük açısından bir başlangıç anına işaret eder. Türkçülük, OsmanlI’nın ıztırar halinden kendini kurtararak bilimsel-edebî-kültürel çerçevelerden siyasal alana doğru kısa za­manda hareket etmiş ve Balkan savaşların-

Page 8: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_________ j_________ L_________ L_________ 1_________ Y_________E_________ T_________Ç_________ I_________ L_________ I_________ K

;52

Nihal AtsızGÜVEN BAKIRLZtR

Radikal bağın fikri öncülerinden Hüse­

yin Nihal Atsız saldırgan ve provokatiı üslubu yüzünden yönetici elitlerin da­ima hışmına uğramış b ir dava adamı­

dır. 1905'te doğdu. 1922'te girdiği As­

kerî Tıbbiye'den birkaç vıl sonra çıkar

tıld ı. 1927-1930 arasında Darülfünun

Edebiyat Fakü ltes i Yüksek M u a llim M ektebi'nde gördüğü öğrenim ini tak i­ben hocası Fuat K öp riilü 'nün asistanı

oldu ise? de 1933'te görevine son veril­di. 1931-1932 arasında Türk edebiyat

ve tarihine odaklanan Atsız M ecm u a 'y i çıkarttı. 1933-1934 arasında yayım la­dığı O rhun, birçok sayısının kapağında

Akdeniz'den Pasifik Okyanusu'na uza­

nan b ir Türkeli haritasının görülmesi, m illiye t sorununu kan sorunu olarak iş­

lemesi gibi siyasal konumlarından ötü­rü Bakanlar Kuıulu kararı ile kapatıldı. 1943'te yayımına tekrar başladığı der­g in in M art ve Nisan 1944 'teki sayıla­rında Başbakan Şükrü Saraçoğlu'na hi­taben Sabahattin A li, Pertev Naili Bora- tav, Sadıettin Celal ve Ahmet Cevafın kom ünist fa a liye tle rin i duyuran açık mektupların yayımlanması ve M illî Eği­tim Bakanı Masan  li Yüce l'in istifaya çağrılması üzerine tekrar kapatıldı. A t­sız vatan haini diye itham ettiği Saba­hattin A li tarafından a leyh ine açılan

hakaret davasında suçlu bulundu, fakat cezası tec il ed ild i. Ancak hüküm etin başlattığı ırkçılık Turancılık operasyonu kapsamında tekrar tutuklandı, yine suç­lu bulundu ve 4 yıl ceza yedi. Ancak Askerî Yargıtay'ın kararı bozması üzeri­ne 1,5 y ı llık hapis hayatı sona erd i. Dergiciliğe 1952'de O rkun'u, 1964'te de Ö lü k e r i i çıkartm akla devam eden Atsız'ın Öîüken'deki yazıları hakkında soruşturma açılmasına ve 15 ay ceza yemesine sebep o ldu. 2,5 ay hapis yat­tıktan sonra cezası affedildi.

Atsız m uhte lit defalar Türkçü faa li­yetlerin zorunlu olarak b ir parti statüsü altında örgütlenmesi gerekmediğini ifa-

>

dan sonra İttihatçılar Türkçülüğü Osman­lI Devleti nin ilan edilmemiş bir ideolojisi olarak uygulamaya koymuşlardır.

19. yüzyıldaki Osmanlı düşünce hayatı­nın “devler sorunundan giderek “millet" sorununa doğru böyle, hızlı ve sıçramalı şekilde kayması, Genç Osmanlılar hareke­tinden orta sınıl aydınlarından oluşan Jöntürkler hareketine doğru geçişle de be­lirginleşen. devletten toplumsal alana doğ­ru ilerleyen ve dağılan bir siyaset zemini­nin de güçlenmesi ve bu arada Türkçülü­ğün bu siyasal alandaki başlıca bir siyasalr a i ' u n » i , „ u - . - , ı - « r n r l , ı * r m a < ’ i r f t n ı ı / u ı n ı t r l r»

gurmuştur. Bununla beraber Türkçülüğün Osmaııiı Devleti açısından kabul edilebilir bir değişim eğiliminin ötesine geçtiği öl­çüde etkileri sınırlandırılıyor, onun da si­yasal alanda hükmünü Osmanlıcılık ve İs­lamcılık gibi değişik ideolojik kaldıraçlar­la beraber sürdürmesi isteniyordu. .Sa­lanın dediği gibi “İmparatorluk siyaseti uç Fikri de himayesi altına almış, birbirle­rini incitmelerine meydan vermeden, üçü­nü de geıçekleştirmeğe çalışıyordu. Bu devrede İttihat ve Terakki nin Türkleşme­ğe, İslâmlaşmağa, garplılaşmağa doğruK ı ' l t ı l n V m m l a l n n f a i z i n i / o t t ı r t r i ” 1 û û l ’V

Page 9: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T Ü R K Ç Ü L Ü Ğ Ü N Ç A T A U A N A N Y O L L A R I

353

73) görülür. Bu anlamda Enver Paşanın bedeninin Balkaniar'da ya da Halep'le de­ğil de Taşkent'te toprağa düşmesi yalnızca bir tesadüftür. Başka deyişle Enver Pa­şanın Türkçülüğü onun Osmanlıcılığı ve tslâmcılığı kadardır.

2- Kurtuluş Savaşı ve Kemalist Dönem: Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı sırasın­da yürüttüğü ulusal politika; “Türklüğün Osmanlı siyasal sınırları içindeki kapsamı ve genişliği" üzerindeki bir ulusal müza­kere hedefinde ilerlemiştir. Ulusal müza­kere süreci meşruiyetini bir yandan "Arap aksam dışarda kalmak kaydıyla Osmanlı-

Islâm sımrlan ’ndan alırken, diğer yandan da Türklüğü bu siyasal mirasın üzerine yerleştirmeye çabalamaktaydı. Hatay'ın Türkiye topraklarına ilhakı Osmanlı sınır­larındaki Türklüğe dair son müzakerenin bir sonucu olarak görülebilir.

Buna karşılık Kemalist önderlik geniş ve sağlam bir siyasal meşruiyet, siyasî geçmiş ve uygun bir uluslararası ortam olmadığı sürece ırksal ve kültürel yakınlı­ğa dayalı bir siyasal yayılmacılık peşinde değildi. Bu nedenle Türkçülük Cumhuri­yetle beraber bir karamsarlık dönemi ya­şadı, bazıları onun misyonunu tamarnla-

de ettikten sonra, 1% 3 'te ismet Tüm- türk, Nejdet Sançar gibilerle Türkçüler D e ın e ğ i'n i k u rd u . D e rn e ğ in adı 1% 4 'te 1 ürkiye M illiye tç ile r Birliği ola­rak değişti. B irlik Alparslan lü rk e ş 'le de temas halindeydi. 1% 5 'te Türkeş'in Cum huriyetç i Köylü M ille t Partisi yö­netim in i ele geçirmesinden sonra, A t­sız, partin in ideo lo jik yeniden inşasın­da ro l a ld ı. 1969 Kongresi'nde Tür- keş'in "b iz Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar M ü s lü m a n ız " söz le rinde

açığa vuran yeni düşünce değişimi kar­şısında, araçsal ve Türklüğe tâb i b ile olsa üm m etçiliğe prim verilemeyeceği gerekçesiyle, Atsız ve çevresi buna kar­şı çıktı. Atsız etkisindeki unsurlar yet­

m iş le rin orta la rına varan b ir süreçte tasfiye edildiler.

Sosyal düşünce alanında Atsız'ın ye­ri hakların ırk ve soyluluk temelinde ta­nımlandığı hiyerarşik toplum tasarımla­rı iç indedir. Fakat top lum tasarımı At- sız'ın yazılarında arkaplanda kalır. O dalıa çok radikal m illiye tç i siyasal bir p ro g ra m ın propagandasına ke n d in i adam ış b ir id ir . Atsız ken d in i siyasal olarak ırkçı, Türkçü ve Turancı olarak tanımlıyor. Türkçü "Türk ırkının üslün-

V;hal Atsız ın şiirlerindeki slogan-dizeier. Tiirkçükiguıı ajitasyon uıtıdanhğmda kaim yer edinmiştir. "Yiizdc yiiz Türk

olduğun gün cihan şenindir! (“Selâm'’,1944) gibi..

lüğüne inanmış kim sedir." Turancılık ise Türkçülüğün kısa gelecekteki siya­sal amacıdır.

T ü rk le r in "A lta y veya Turan ır-

kı” ndan olduğunu belirten Atsız, resmî tarih tezinde olduğu gibi Türkleri Avru-

Page 10: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_________ I_________ L_________ L 1_________ Y E T Ç I_________ L_________ I_________ K

354

palılarla ortak b ir e tn ik kökene dayan­dırm a gereği duym am ıştır. Türklerirı yüz şekli itibariyle esas olarak brakise­fal o lduk la rın ı İdd ia etm ekle b irlik te , Atsız'ın kullandığı asıl ırksal ö lçüt, yal­nız fiziksel değil aynı zamanda kültürel ve ahlakî b ir gösterge olarak aldığı kan bağıdır. "Binlerce y ıllık tarihî hayatların m illetlere verdiği bir terbiye vardır ki o öyle b irkaç yılda ve hatta asırda elde ed ilem ez f.-J Aynı günde doğan b ir Türk çocuğu İle b ir Yahudi çocuğunu aynı terbiye müessesesine alıp ikisine de yalnız esperanto d ili öğretseler [...] bile muhakkak ki Türk çocuğu yine y i­ğit, Yahudi yine korkak olacaktır. Türk çocuğu yine doğru, Yahudi yine sahte­kar yetişecektir.'' Atsız, burada Gustave Le Bon'un sosyal-psikoloji analizlerine yakın görünür. Bundan başka, Atsız, kan bağını m utlak b ir saflık olarak ara- mayıp, "Türklük şuurunda olm a"yı da b ir ö lçüde yeterli görür. Anası Türk o l­mayan Osmanlı padişahlarını, babası

A rnavu t o lan M ehm et A k if ' i T ürk lük kadrosundan çıkarmamıştır. Ayrıca kan bağını tah lilin olanaksız olduğunu red­detmez. Atsız melezleşmeden korkmu­

yor, çünkü bir ırk mütemadiyen başka

ırklarla karışmaya devam etm edikçe, tabiat, m elezliği bir müddet sonra tasfi­ye edecektir diye düşünüyor. Ö te yan­

dan, Türk kanı taşımayanları Türk say­mıyor. O na göre, Zenci, Yahudi, Çer­kez, Arnavut, Kürt, Laz yabancı olarak kabul edilm elidir.

Atsız'ın m illiye tç iliğ i m ille tle r arasın­da güçlü olanın kazanacağı doğal b ir savaş tasavvuruna dayanır. M il lî ü lkü­le ri bugünden geleceğe üç dönem e ayırır: İstiklâl, b irlik , fütuhat. "Ü lkülere kanla, kılıçla, dövüşle, m illî kinle varı­

lır [...) Bir m ille t için en büyük tehlike­lerden biri barış ve dostluk afyonu yu­tarak uyumaktır." Aynı çerçevede, Atsız "(Yurtta barış, c ihanda barış,) yahu t (kim senin b ir karış toprağında gözü­müz yok) gibi şefi İane b ir siyasî umde ile bu m illetin manevi enerjisini bilerek veya bilmeyerek söndürenler" diyerek yönetici elite hücum etmiştir. Kıbrıs so­rununun tek çözüm yo lun u "savaş" olarak görmüştür.

Atsız, Türk Tarih Tezi'nin eski uygar­lıkları ve Özellikle de Anadolu'da yaşa­yan insanları Türk saymasını b ilim dışı b ir kom e d i o la ra k n ite le m iş t ir . B ir memleketin tapusuna sahip olm ak İçin

dıgırıı düşünürken, bazıları da tersine Türkiyeciligi Oguzculuk ve Turancılık (Gökalp, 2001: 35 ) hedefleri karşısında sağlam bir dayanak olarak değerlendirme yoluna girdi. Bu durum, Türkçülüğü si­yasal başarısızlığı ile yargılamakla bera­ber, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde kültü­rel bir değer olarak yer almasını ve yeni fırsatlara açık bir siyasal seçenek olarak en azından ilerde hatırlanmasını talep et­mekteydi. Cumhuriyet sonrası Türklüğe dair kültürel ve tarihi araştırmaların yo­ğunlaşması, dışardan Türkiye’ye TüTk (bu terim o zaman bile hâlâ Müslüman

anlamına gelmekteydi) göçlerinin özendi­rilmesi, Türk Ocaklarının desteklenmesi vb. gibi çabalar bu talebe karşılık verdi ve Türkçülerin Cumhuriyet’in temel kadro­ları içinde yer almaşım sağladı. Birçok Türkçü Kemalist atılını sürecine oldukça aktif olarak katılmış, Türkiyeciliğin te­orik temellerini hazırlamıştı. Gökalp, Ak- çura, Ağa oğlu, Tannöver, Tekinalp vb. gi­bi Türkçüler Kemalist önderliği açık b i­çimde desteklemişlerdir.

Kemalist önderliğin Türkçülüğün kül­türel-edebî değerlerine olan ilgisine karşı­lık 1928 yılma kadar millet ve milliyetçi-

Page 11: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T Ü R K Ç Ü L Ü Ğ Ü N Ç A T A L L A N A N Y O L L A R I

m utlaka yerlis i o lm ak gerekm ediğ in i ileri sürer. Türklerîn Batıkların gözünde savaşçı, istilacı bir kavim olarak görül­mesinden Kemalistlerin duyduğu mah­cubiyet Atsız'd a yoktur.

"Türk, atına a tladı,/ Ç in 'in ödü pat­la d ı./ S ilinm ez dam ağ ından/ K ılıc ın kanlı tad ı", d izelerinde olduğu gibi sa­vaş, kan ve şiddeti estetize eder. Atsız için hayat, felsefeye ve b ilim e karşıtlık İçinde, b ir ö lüm -kalım savaşı, b ir ku­mardır, "Yakarış" adlı şiirinde olduğu g ib i: "A n la m a y ız hayatı fe lse fey le , il im le ;/ Hayat çe lik e lle rle atılan zar o lm a lı./ Rahat yatakta ö lm ek acap o l­maz mı ç ile?/ Kanlı sınır boyları b ize mezar o lm a lı.”

Irk ve soy Atsız'ın toplum tasarımın­

da m erkezi b ir yer tutar. Ö rneğin TC vatandaşları arasından yalnız Türklerin başa geçmesini savunur. Bazı unsurları ise vatandaş o la rak dahi düşünm ez. Çingenelerin Hindistan'a sürülmelerini ya da olmazsa Hakkari'de zorunlu ika­m et e tt ir ile re k "adam e d i lm e le r in i

önerm iş tir. K ürtle rin de aynı şekilde kendilerine gidecek b ir yer bulm aları­nı, örneğin Birleşmiş M ille tle r'den A fri­ka'da b ir yurtluk istemelerini, aksi hal­

de, başlarına gelebilecekleri Ermeniler- den sorup öğrenmelerini tavsiye etmiş­tir. Atsız kişisel öze llik le rin ve yetenek­le rin kalıtsa! geçiş ine -rom anla rında gözlenebild iğ i üzere- soyluluğu savu­nacak derecede inanır. Yani soylu kö­kenlilerin toplumsal ayrıcalıklara sahip olmalarını aızular.

Atsız Ruh A dam 'da roman kahrama­nını "eşref-i mahlukat sayılan, fakat ha­kikatte bir sürüden başka bir şey olma­yan insanlar" diye konuşturur. Bu kü­çük gören tutum kitlelerden b ir İğren­meye kadar varır. Demokrasilerin "ayak takımı hâkim iyeti" haline gelerek "ze­kadan" yoksun bir durum almasına iti­razında belirg indir bu duygu. "Toplum

hâkimi daima burjuva denilen aydın ve yürütücü sınıf kalacaktır, işçinin hâkim i­yeti, m illetleri Hotanto durumuna getir­mekten başka sonuç veremez," Bir İs­lam cının “ bü tün insan lar yeryüzünü İmar etmek, çalıştırmak ve hâzinelerin­den faydalanmak bakımından A llah 'ın b irer ha lifesid ir"; "bütün insanlar kar­

deştir" iddiasına, "şu ibareden 'A llah 'ın birer halifesidir' kelimelerini kaldırırsak geride kalan fik ir tam b ir Marksist dü­şünce o lm uyor mu" diye karşılık verir.

355

lik üzerinde geniş ve derinliğine bir şerh etme atılımı görülmedi. Kemalist önderlik bu konudaki uygulama ve düşüncelerini Türkçü ideologlar veya Türk Ocakları ve­silesiyle yürütmeye çalışıyordu. Mustafa Kemal de Türk mili İye tçiliğİ/Türkçûlügün yaklaşık 50 yıllık birikimini, argümanları­nı çeşitli vesilelerle kullanmıştı. Örneğin Mustafa Celaleddin Paşa ve Ömer Seyfet­tin’in daha önce ifade ettikleri Güneş Dil Teorisi’ne benzer iddiaları M. Kemal daha 1922 yılında Adana’da dile getirmişti:

[...} Bu memleket tarihte Tiırklü, o halde

Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşaya­caktır. Gerçi bu güzel memleket kadim asır­lardan beri çok kere ecnebi istilalarına ma­ruz kalmıştı. An’asıl Türk ve Türemi olan bu ülkeleri f remi ler zaptetmiş terdi f. j en nihayet Asya’nın göbeğinden tamamen kay- nıyan Tflrkler soyundan ırhdaşlar buraya gelerek memleketi hayatı sabıka ve asliyesi- ne iade ettiler. Memleket en nihayet yine sa­hibi aslilerinin elinde tekerrür etti J 6

Kemalist önderlik, Türk milliyetçiliği­nin o güne kadar işlemiş olduğu Türklü­ğün millî kültüre-tarihi hususundaki tes-

Page 12: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M İ L L İ Y E T Ç İ L İ K

356

Atsız son derece otoriter ve hatta to­ta lite r b ir düzen savunur. D is ip lin ve mutlak itaati birer erdem olarak görür: "D is ip lin , körükörüne itaattir ve körü- körüne itaatta en büyük yaratıcı şuur g iz lid ir. Buhranlı anda, ö lüm karşısın­da, tartışmakla h içb ir güçlük çözü le­mez. İtaat edilen yanlış karar bile, tar­tışılan doğru karardan daha v e rim li­d ir " . Dem okrasi, haklar, hürriye t At- sız'ın şiddetle karşı olduğu mefhumlar­dır. K anun la rın va rlık neden in i, kişi hak ve özg ü rlük le rin i güvence altına

almak değil, "hürriye ti kısmak, yani in­sanları hayvanlıktan kurtarmak" olarak izah eder. Toplumu diri tutmak için f i­k ir hü rriye tin e gem vurm ak gerekir. "İnsan hakları denen lüzumsuz hü rri­yetlerden bazılarının kaldırılm ası" ge­reğ inden, " fe r t le r in grev ve top lan tı hakları kısıtlanırsa düzenin sağlanaca­ğ ım dan sözeder. Atsız'a göre " I ürki- ye'de imhası vacip olan yegane unsur münevverlerdir." "Bunlar cem iyetin şi- razesini bozarlar [...] M uh te lif vesile­le rle vatana ihanet eden bun la rd ır." A tsız 'a göre "b ü tün m ille tin aynı b ir m illî-a ske rî te rb iye ile ye tişeb ilm esi iç in ", ortaöğretim , Eğitim Bakanlığı'nın

e linden a lınarak Erkân-ı H a rb iye 'ye verilm elidir. Atsız son derece muhafa­zakâr ve hatta geric i b ir sosyal hayat tasavvur erler. Ö ze llik le kızların zehir­lenmesine engel o lm ak için sinemala­rın kapatılmasını, kadın ve erkek p la j­la rın ın ayrılm asını önerir. M in i etek g iym e h ü rr iy e tin e karşı ç ıkar. A tsız iç in, hippiler, Beatle'lar f ik ir buhranı­nın ürünleri, O rhan Veli ise b ir zavallı. Serbest c inse l ilişk i, hom oseksüe llik önlenmesi gereken ahlaksızlıklar.

Atsız kü ltü re l sorunlara yaklaşırken hüm anist ve evrenselci tu tum la rı tü ­müyle dışlayan b ir m illî ç izg iy i savu­nur. Rus k la s ik le r in in önce yazara, sonra m illetine, en sonra da kom üniz­me karşı b ir sevgi yaratacağı uyarısını yapar. Sebiller, Gocthe veya Shakespe- are g ib i oyun yazarların ın Türk m illî duygu ve kültürüne b ir faydası o lm a­yacaktır. C irit, okçu luk, b in ic ilik , kılıç dururken "kız oyunu" olan baleye yö­

nelm eyi tasvip etmez. Selçuk ve Os- manlı dururken, Roma'nın, Bizans'ın, H itit 'in eserlerini onarmaya çalışmayı m illî şuursuzluk be lirtis i o larak, Tar­sus'un I lıristiyanlığııı kutsal şehri diye onanınım "m illî b ir cinayet ve Anado-

pit ve iddiaları kullanmakla beraber, onun millî egemenlik boyutuna esaslı bir vurgu da yapmıştır. Türklüğün aynı za­manda siyasal ve hukuki bir kavram ola­rak kurulmaya çalışılması, aslında, Os­manlıcılığa ait kaygıları takip eden ve Os­manlI’daki milliyetçilik koalisyonunun (Türkçülük-tslâmcılık-Osnıanlıcılık) ye­niden ve bu kez Türk ulus-devleti nez- dinde yenilenmesi sürecinin bir niteliği olmakla beraber; yeni Cumhuriyete aiı demokralik-siyasal varsayımların daha gelişkin forınülasyonlarının ifade edildiği bir kürsü açılması da önemlidir.

Mustafa Kemal'in konunun değerini an­laması ve teorik akla başvurması yirmile­rin sonlarında vuku bulmuştur. 1928 yı­lında kaleme aldığı elyazmalannda 6 fark­lı unsuru milleti tarif etmekle kullanmıştı: a) Siyasal varlıkta birlik, b) Dil birliği, v Yurt birliği, ç) Soy ve köken birliği, d) Ta­rihsel yakınlık, e) Ahlaksal yakınlık. Bu girişimde hem Fransız politik (valandaş- lık) milliyetçiliği ve hem de Alınan (kül­tür) milliyetçiliğinin bir terkibi bulun­maktaydı. Fakat, 1929’dan itibaren 19.32 Türk Tarih ve Dil kongrelerinde de zirve­sine ulaşan çabalar ırk ve kültür üzerinde-

Page 13: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T Ü R K Ç Ü L Ü Ğ Ü N Ç A T A L L A N A N Y O L L A R I

lu 'da Bizans'ı d iriltm ek isteyen Yunan­lıların e line koz verm ek" olarak görür. T ürk çocuk la rına , Yunan, Roma, B i­zans tarih le ri yerine Türk tarih in in öğ­

retilm esini ister.Tek ta n rılı d in le r in ila h i n ite liğ in i

reddeden Atsız, "Soy soy insanların bir tek Adem 'le Havva'dan türedikleri" fik ­rini bilimdışı b ir yobazlık olarak değer­lendiriyor. Atsız.'a göre, İslâm kardeşliği ve İslâm b irliğ i peşinde koşanlar m illet

hainidir. İslâm'ın tanımadığı ırk ve renk ayrım ını Türkçülerin tanıdığını vurgu­lar. Türk m illî b irliğ in i, bölücü o lab ilir kaygısıyla, be lirli b ir d in koşuluna bağ­lam az. S ün n îlik -Ş iilik davası, A tsız'a göre, Türklcrin m illî enerjilerinin boşu­na harcanmasına neden olmuştur. İs­lâm 'ı da tüm üyle almak yerine Türkleş­tir ilm e s in ! savunur. Kuran ve ezanın Türkçe okunmasını doğru bulur.

Atsız Türk tarihi üzerinde çalışmıştır. O nun için tarih b ir m illî terbiye vasıta­sıdır. "Türk m ille ti iç in en uygun tarih anlatma tarzı en başa askerî hadiseleri, büyük m eydan savaşlarını ve kahra­manların hayatlarını koymaktan başka

b ir şey olamaz. Zaten tarih b ilim değil­d ir; bilim sel yöntem leri de yoktur. Tari­

he b ir b ilim çeşnisi katmak isteyen ta­rihçiler toplum ların İktisadî ve medeni

hayatlarına önem vermekle kendilerini ve okuyucuları aldatmaktadırlar. Tarihi İktisadî ve maddeci b ir gözle görmek son yılla rın Yahudileşme cereyanının b ir sonucudur."

A tsız, Türk ta r ih in i anayurttak i ve anayurt d ışındaki o lm ak üzere ik iye

ayırır. Anayurtta Türkistan devleti, ana- yurtdışında da 11. yüzyıldan bu yana b ir Türkiye devleti vardır. Türkiye dev­leti, Selçuklu hanedanı ile başlatılmalı­dır. Bu bakımdan Türkiye tarih i M alaz­g irt Savaşı ile d e ğ il, S e lç u k lu la rın , G azne lile rden bağ ım sız lık la rın ı ilan e ttiğ i Dandanakan Savaşı ile başlar. Atsız'a göre, M alazgirt Savaşı'nın yeni b ir devlete başlangıç kabul edilm esi, Türk tarih in i de tıpkı Fransız tarih i g i­

bi, yani aynı topraklarda b irb irine karı­şan insanların top lu luğundan oluşan b ir vatan tarih i olarak yorum lam ak is­temekten kaynaklanmaktadır. Halbuki bugünkü Türkiye Devleti, bugünkü sı­nırların dışında kalan I lorasan'da ku­rulmuştur. Bu bakımdan Türkiye tarihi m illî menfaatler iç in b ir m ille t-devle t tarihi olarak kabul ed ilm elidir.

357

ki vurgularla medeniyet ve muasırlaşma üzerindeki vurguların içiçe geçtiği daha il­ginç bir karışım ortaya çıkardı. Türk Tarih Tezi adı verilen bu karışını doğrultusun­da, Türklüğün ve Türk ırkının özgül tari­hi ile insanlığın henüz bilinmeyen dö­nemlerinden başlayarak genel tarihi ara­sında kurulan bu ideolojik temas, kuşku­suz bütün çelişkilerine rağmen yeni Türk vatandaşının Batı’mn uygarlık ve gelişmiş­lik onuruna ortaklaştırılması ve beşeriye­tin zenginliğine ve kasmaklarına yakınlaş­tırılması eğilimini taşımaklaydı.

Fakat Kemalist önderliğin millet ve

milliyetçilik hususundaki giderek tekele dönüşen entelektüel çaba ve uygulamala­rı karşısında, Türklüğün anonimleştiril- mesi ve bilinemez bir hale getirilmesi teh­likesinden endişe eden Türkçülüğe ait bir refleksle itirazlar da dile getirilmekteydi. Milliyetçilik üzerine içlihad vazetme hak­kının yirmilerin sonlarına doğru Türk Ocakları ve Türkçü önderlerden Kemalist önderliğe geçişinin, otuzların başlarında böyle bir gerilimle sonuçlanması aslında kaçınılmazdı. Panıürkist Zeki Velidi To- gan’m dışlanması ve Türkçülük önderle­rinden Hüseyin Nihal’in (Atsız) birkaç ar-

Page 14: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_________ I_________ L_________ L_________ i_________ Y_________ E_________ T_________Ç_________ 1_________ L_________ I_________ K

kadaşıyla (Pertev Naili, Ayşe Ilhan, Enver Necati) beraber bir telgraf kaleme alarak Zeki Veli di’elin talebesi olmaktan gunır duyduklarını belirterek yeni bir direnç noktası oluşturmasıyla milliyetçilik üze­rindeki bu tartışma ilerde oluşacak iki ta­rafın siluetlerini ortaya çıkardı,

3- Türkçülük ve Kemalizm: İronik bir ilişki: İsmail Hami Danişment ellilerde yazdığı bir makalede resmî milliyetçiliğin bir çelişkisine işaret ederek kendi bakış açısınca bir şikâyette bulunmuştu:

"Tarih kitabında Türklüğün ‘Baykal gö­lünden Tuna boylarına kadar’ yayılmış

358 tek bir millet şeklinde büyük bir ırk ola­rak tarif edildiğini gördükten sonra Ede­biyat kitabında bil’akis şimdiki siyasi hu­dutlarımıza münhasır bir milliyet tarifi gören genç nesiller, netice itibariyle tarih dersinde 'Turancılık' telkinini aldıktan sonra, Edebiyat dersinde Turancılığın ‘sahtekarlık’ olduğunu hep aynı maarif vekaletinin işte o resmî membalarından yıllarca dinleyip durmuşlar demektir" (Danişment, 1966: 7).

Danişment’in resmî milliyetçi söylem içindeki tutarsızlığa ilişkin tespitini hem Kemalist milliyetçilik üzerine bîr iddia ve hem de Türkçülük ile Kemalizm arasın­daki ilişkinin ideolojik temellerine dönük bir tartışma olarak görmek mümkündür. Tespit edilen tutarsızlık, Kemalist milli­yetçilik içinde metin ile bağlam arasında­ki ilişkinin koparılması, durdurulmasıdır. Benzer tespitleri 1944 yargılamaları sıra­sında ilk kez devletin zoru ile karşılaştık­larında Türkçüler de yapmışlardı. Dava­daki savunmalarında Kemalist önderliğin o güne kadarki ırkçılık uygulama ve söy­lemlerinin en geniş kapsamlı listesini oluşturup mahkemeye sunmuşlardı:

Maden Tetkik ve Arama Enstitüsüyle askerî okullara ve Hemşire okuluna an­cak “Türk ırkından olan öğrencilerin” alınması şartı, 2510 sayılı İskan kanunu­nun 7, 9, 10, 11, 13. maddeleriyle Iskan Muafiyetleri Nizamnamesinin 3., 4. mad­

deleri, Mustafa Kemal, ism et İnönü ve Başbakan Saraçoğlu vb. gibi devlet ileri gelenlerinin çeşitli ırkçı konuşma ve söy­levleri, Şemsettin Günaltay’m Mufassal Titrfı Tarifti kitabı, Mahmut Esat Boz- kurt’un inkılap Tarifti dersleri, İstanbul Örh İdare Komutam Ali Rıza Ar tu tıkalın 1941’de “asil ve temiz Türk ırkına” hita­bıyla başlayan konuşması, Harbiye, Ye- deksubay, 10. yıl ve İstiklal Marşlarındaki ırkçı öğeler ve Askerî Yargıtay Başkanı Ali Fuat Erden’den Gümrük ve Teke] Bakam Suat Hayri Ürguplü’ye kadar daha birçok Cumhuriyet kadrosunun ırkçılık söylem­leri teker teker ve ayrıntılarıyla duruşma­lar sırasında Türkçüler tarafından hâkim­lere hatırlatılmıştı. Hatta Atsız savunma­sında “niçin Ali Rıza Artunka], Saraçoğlu Şükrü ve orduya bilfiil ırkçılığı koyan Çakmakoglu Müşür Fevzi Paşa hazretleri de bizim aram ızda d eğild ir” diyerek Türkçülükle Kemalist milliyetçilik arasın­daki ideolojik-politik ortaklıktan kalka­rak kendilerini yargılayan sisteme taşla­mada bulunuyordu: Cumhuriyet’in bütün bu ırkçı uygulama ve söylemleri karşısın­da eğer hâlâ suçlu sayılacaksak, diyordu Atsız, o zaman -Hıristiyan meseline gön­derme yaparak- “içinizde en günahsız kim ise ilk taşı o atsm.”7

Atsız'ın resmî milliyetçilik karşısındaki ironisi Danişment’in yukarıda aktardığı­mız eleştirilerinden çok daha yakıcı ve uyarıcıydı. Nitekim Atsız’ın uyarısı karşı­lığını buldu ve birkaç yıl sonra (1947’de) devlet Türkçülerin “günahkâr” olmadık­larım yargı kararıyla hükme bağladı. Hat­ta Türkçülüğü “millî bir ideoloji” olarak takdis etti.

Türkçülük ile Kemalist milliyetçilik arasındaki ideolojik geçişler ile araların­da kimi zaman kurdukları tarihsel diya­log ve ilişkiler nasıl bir arkaplana sahip­tir? Milliyetçilik düşünceleri konusunda­ki metin ortaklığının anlamı nedir? Kimi zaman sert bir düşman kimi zaman da yandaşlık ilişkilerinin arkasında neler

Page 15: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

vardır? Sorunun birçok yanı vardır ve bir yandan Kemalist milliyetçiliğin oluşu­munu diğer yandan aynı anda yine Ke­malist milliyetçiliğin politik merkezin resmî ideolojisine dönüşümünü içerir, Falih Rıfkı Atay milliyetçilik konusunda merkezle marjları arasındaki ilişkileri Danişment ve Atsız’ın tersine net biçim­de ortaya koymaya çalışırken, diğer yan­dan da Türkçülüğün ve Türkçü grupla­rın merkezin resmî ideolojisiyle olan ya­kınlıklarını görmeden geçememiştir:

"... Cumhuriyet kanunları, ne Gordiittik tedhişçiliğine, ne de Trûçkisttifc anarşisine bu memleketin başına bela getirmek jırsa- tım vermeyecektin Gardistlcr ve Troçiıist- ler, başka yerlerde olduğu gibi bizde de hak görünürüne sığınmakta, Altı Ok’utı bir veya ikisini mızrak boyu sivrilterek gözboyamayolunu tutmakladırlar ...”s

Atay, her ne kadar soruna tersinden baksa da Türkçülük ideolojisinin Kema- lizmin Altı Oku içindeki milliyetçilik il­kesiyle hem ideolojik olarak hem de poli­tik meşruiyeti itibarîyle bir ilişkisinin bu­lunduğunu tespit etmiş görünmektedir. Gerek gerek Kemalist milliyetçilik ko­numlarından yapılan bu tespitlerin arka­sında, Kemalist milliyetçiliğin Türk milli­yetçiliği içinde çok sınırlı bir özgünlüğe sahip olması yatar. Mustafa Kemal’in ve bu arada Cumhuriyetin elit kadrolarının yeni ulus-devletin asli meşruiyeti olarak ilan edilen Türklük üzerindeki argüman­ları, Türkçülüğün yaklaşık 50 yıldır sınır­larını, kapsamını ve iddialarını oluşturdu­ğu bir kavrama bağlıydı. Bu çerçevede Türklük; Iç Asya’dan çeşitli yerlere göç etmiş ve bu arada Anadolu’yu da vatan yapmıştı. Göçler, coğrafyalar, roller vb, konusunda geniş bir tahayyül gücü de miras kalmıştı. “Tecdit kapısının kapalı, içtihat kapısının açık” olduğu bu Türklük kavramı Kemalist milliyetçiliğin bilimsel- estetik-kültürel mesailerini harcadığı sı­nırlan oluşturdu, Kemalist milliyetçiliğin

en “estetik" yaratısı olan Güneş-Dil teori­si pek özgün sayılmazdı, en rasyonel ürü­nü olan millî egemenlik teorisi ise önce­den ifade edilmiş, ama, yine de yalnızca burada sınırlı bîr özgünlük kazanmıştı.

Bu durumun bir diğer yanı ise şuydu: Kemalist milliyetçiliğin inşa ettiğini dü­şündüğü millî yapı, aslında, tıpkı Os­manlI'daki gibi kültürel-etnik ve dinsel sütunlar üzerinde yükselen hassas bir statik hesabına dayanıyordu. Yani bütün kopuş iddialanna karşın Osmanlı ideolo­jiler alanında verili Türkçülük, İslamcılık ve Osmanlıcılık ideolojilerinin terkip edildiği bir Türk milliyetçiliği koalisyonu yeni bir kamusal hayatın içinde yeniden üretiliyordu.

Bu başlığın başında ifade ettiğimiz tu­tarsızlığa dönersek, sorun tam da buydu: Türklüğün tahayyüllere açık metni, yeni Türk ulus-devletin kamusal dayanakları­nın ifade ettiği bağlam ile bir gerilim İçin­deydi. Milliyetin hayaleti Cumhuriyetin hayatiyetini sarsıyordu. Bu nedenle de Türkçüler ile Kemalizm arasındaki ilişki bazen “ihanet", “maceraperestlik" vb. gibi bağlam üzerindeki gerilimi eri e örülüyor, bazen de ortak bir Türklük metni yoluyla yakın temasa ve ittifaklara giriliyordu.

İKİNCİ D&NYA SAVAŞl’NAKADAR TÜRKÇÜLÜK_________

Kemalist milliyetçiliğin otuzlardan millet ve milliyetçilik kavramı ve konumu üze­rinde içtihad vazetme pratiklerini tama­men kendi siyasal tekeline bağlı kılmaya çalışmasına karşı muhalefetin ilk önemli belirtisi 1, Tarih Kongresinden sonra gö­rülür. O ana kadar Türk Ocaklarında bazı sorunlar yaşanmış, Kemalist önderlik Türk Ocağını hem elinden kayabilecek bir zeminde olması hem de dış politika gereklilikleri nedeniyle lağvetmeye karar vermişti. Türk Ocaklarının farklı milliyet­çilik temayülü yerine CHP’ye bağlı Hal­kevleri kuruntunu İhdas ederek bütün bir

Page 16: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_________ I_________ L_________ L_________ I_________ Y_________E_________ T_________Ç_________ t_________ L_________ I K

360

entelektüel alanı, tıpkı siyasal alandaki gibi tekeline almaya çalışmıştı.

Buna karşılık, millet hakkındaki Kema­list argümanlar karşısında î. Tarih Kong­resinde Zeki Velidi, M, Fuad Köprülü gi­bi tarihçiler tarafından, sınırlı da olsa et­kileri bakımından Cumhuriyet Türkçülü­ğünün yolunu açan karşı koyuşlar gelişti, Kemalist mîllet kavramı Türklüğü soyut ve herkese açık yapılandırmak peşindey­di, Buna karşılık, Türkçülerin giderek be­lirginleşen itirazları Türklük için somut ve bilinebilir bir tarihi-toplumsal grubu işaretlemekteydi.

Bu gerilimden sonra, millet kavramı­nın içeriğine değişen dozajlarda ırk ve kan taşıyan küçük entelektüel gruplara ve bunların yayınlarına otuzların ilk ya­rısından itibaren rastlanmaya başlanır. Kemalist resmiyetin herkesin nev-i Türk olduğu mücerret millet vaatlerinin aka­demik-kurumsal-bilimsel atriımlarla se­ferber edilmesine karşı somut ve tanına­bilir bir millet eşkalinin çizilmesi, kap­samlı bir beşeriyet yerine etnik-ırki bir safiyet ve kavmiyetin tespiti yönünde ça­ba ve çalışmaları otuzların başlarından itibaren görürüz.

Bu yıllarda Atsız Mecmua Cumhuriyet Türkçülüğüne ilişkin ideolojik vurguların s evlendirildiği bir ilk kürsü niteliğini taşı­yordu. Ahmet Zeki Velidi’den Sabahaddin Ali ve Pertev Naili’ye kadar birçok yaza­rın yazılarının yer aldığı dergide ana çatı­yı ve bakış açısı yazılarını Nihal kaleme alıyordu. Bu erken yazılarda Cumhuriyet ve M. Kemal’e bağlılık ve güven yer al­makla beraber ona muhalefet anlamı çı­kartılabilecek tespitler de dillendirilmek­ten geri kalınmıyordu. Bir yandan “Türk tarihi dahisine kavuştu ve onu ölmez bir ‘şaheser’ olarak sinesine aldı" denilir­ken diğer yandan da “Türkler için yaban­cı kavimlerin medeniyetine sahip çıkma­ya lüzum yoktur"9 diyerek resmî milliyet­çilik söylemine itirazlar getiriyordu Atsız, Edebiyat ve fikir hayatı, spor, basın, mu­

siki, münevverler vb. gibi geniş bir yelpa­zede yazılar çıkıyor, ama esas olarak Sov­yet egemenliğindeki Türkler, Türk ırkı, militarizm, yabancı düşmanlığı, savaşper- verlik ve köycülük ana temalar olarak sü­rekli vurgulanıyordu: “Millî mefkureler taarruzidir”, “Bütün Türkler bir devlet halinde, bir bayrak altında toplanacaklar­dır", “İnkılap köyde olur, köyde doğar, köyde büyür", “yalnız sevgiden bahse­denlere inanma yalandır. Dünyada her şey zıddıyla birlikte vardır, lsanın yalnız aşk telkin eden felsefesine gül-geç, İsa ezilmiş esirlerin peygamberi idi. Sen hür savaşçıların torunusun [...] hayan bir sa­vaş olarak kabul et [...]’’ vb. gibi çağnlar Cumhuriyet Türkçülerince ilk kez bu çapta ve bu üslupla dile getiriliyor, yeni Cumhuriyet'in varlığı ve ilelebet yaşatıl­ması kaygılarının yerini “büyük Türklük” alemi alıyordu.

Atsız Mecmuadan iki yıl sonra 1934'te yine Nihal Atsız tarafından Aylık Türkçü Mecmua Olum çıkarılır. Burada ırkçılık ve Turancılığın kuramsal çerçevesi, Türk­lüğün ırksal niteliği, sınırları, Cumhuri- yet’in soyut, anonim tanımları hilafına somut, belirgin ve açık olarak şekillendi­riliyordu. Orhun'u 10 Kasım 1938’de yayı­nma başlayan Ergen el: on takip etmiştir. Ergenekon, Türkçülüğün Atsız’dan sonra önderlik iddiası taşıyan bir başka öncüsü olan Reha Oğuz Türkkan tarafından çıka­rıldı. “Her şeyin üstünde Türk ırkı’’ lev­hasıyla çıkan Ergene kon Türkçü argüman­ları aynen, hatta Atsız’dan daha radikal biçimlerde savunmakla beraber, resmî milliyetçilikle önemli ölçülerde yakınlaş­mayı da temsil ediyordu. Türk tarihinin çözümlenmesinde antropolojik kıstasla­rın kullanılarak tarihöncesi ne ait spekü­lasyonların yapılmasının meşru olduğu, resmî milliyetçiliğin Türk tarihi çalışma­ları ve sonuçlarının bazı eksikliklere rağ­men doğru olduğu tezleri savunuluyordu. Atsız ise bu konudaki farklı düşünceleri­ni geçmişteki itirazlarım da toparlayarak

Page 17: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T Ü R K Ç Ü L Ü Ğ Ü N Ç A T A L L A N A N Y O L L A R I

ÇtnaraUı mecmuasında özetlemişti. Ona güre Türk olmayan birçok milleti Türk yapmak için antropolojiye başvurulması yanlıştı. Çünkü kafatası bakımından yer yüzündeki bütün insanların brakisefal ve dolikosefal diye ayrılıp, Türkler brakise­faldir diye bütün brakisefallerin Türk ırkı olarak tanımlanması yersiz ve gereksiz bir çabaydı. Bu çerçevede sırf "medeni bir kı­dem’’ elde etmek amacıyla eski kavimle- rin ve medeni milletlerin çoğuna Türk adları verilmesini eleştiriyor, ayrıca dil araştırmalarına güvenmenin de yanlış bir yol olduğunu, Sünıerlerin bazı kelimele­rinin Türkçe'ye benzediği kadar Arapça, Japonca ve Gürcücc’ye de benzediğini ha­tırlatıyordu. Atsız, yazısını “Anadolu'da eskiden beri yerli halk olduğumuz dü­şüncesi de yanlıştır |...j Hiçbir millet şim­diki vatanının eski ahalisi değildir" diye­rek bitiriyordu.10 Atsız la Türkkan arasın­daki bu tartışmalar Türkçülük içindeki iki larkh kolun arasında gelişiiği gibi avm zamanda Türkçülük ile resmî milliyetçi­lik arasındaki mesafelerin belirginleşme­sini de sağlamaktaydı.

İkinci Dünya Savaşı na doğru çıkan di- Ter yayınlar Kopuz ve Bozkurt dergileri­dir. Kopuz, Nejdeı Sançar. Rıza Nur, Or­han Şaik Gökyay. Aısız, Hüseyin Namık Orkun vb. gibi Türkçülere* çıkartılıyor ve "sarsılmaz ve temiz imanlı Türk genç- erinin millî sanat etrafındaki ve Türkçü­

lük yolundaki topluluğu" olarak tanıtılı­yordu. Bu dergi geniş ve yaygın bir sanal algısı çerçevesinde ilerlemekten çok Türk kültürü ve şiiri üzerinde duruyor, Meh­met Hinin Yurdakul’la başlayan Türklük • e kahramanlığa ait şiir tarzını geliştirme­ye çalışıyordu. Henüz roman, öykü vc di­ler sanallarla ciddi bir ilişki kurulmamış-

Derginin önemli hassasiyetleri ise özel­ikle gayri Türklcrin Türkçe’yi bozmaları,

savaşın ve savaşçılığın milletler için ge­rekliliği konulan üzerineydi. Bozkurt der- cısi ise R. O. Turkkan tarafından çıkarılı-

r ve ırk hıfzısıhhası, antropolojik husu­

siyetler vb. gibi Türk ırkının veraseti üze­rinde duruyor, “milletin iyi mahsul vere­cek kısmının evlat sahibi olmasına çalış­mak. kabiliyeti vasattan duşuk olanların mahsulünü azaltmak"11 vb. gibi öjenik düşünceler geliştiriyordu. Aynı yazar şöy­le söylüyordu: “Cani vc fahişelerin çoğu anası başka babası başka ırktan olup me­lez doğanlardır. Kabiliyetli ırklar için me­lezleşme felakettir.’’12

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA TÜRKÇÜLÜK___

Türkçüler İkinci Dünya Savaşı’nın başla- 3 6 1 masıyla beklenti vc arzulan için oldukça uygun politik koşulların oluşluğunu dü­şünmeye başladılar. Özellikle Alnıan- Sovyet cep h esin in açıldığı H aziran 10-4 İden sonra Türkçülüğün Alman sa­vaş makinesi ile olan ilişkisi resmî-yarı resmî vc fiili mesailerin önemli bir bölü­münü meşgul etmiştir. Türkçü yayınlar, savaşla beraber entelektüel-bilimsel ilgi­lerden propagandaya doğru evrilmeye, enlelekluel yapılaşmadan politik olarak işlevselleşmeye doğru ilerlerler Bu dö­nemde Türkkan ve Atsız önderliğindeki yayınlardan başka 1. kuşak Türkçülerin yazıları ve Alman yanlısı çalışmaları gün­deme yerleşmeye başlar. Bu durum eski kuşak Türkçülerle Cumhuriyet Türkçü­lerinin farklı reflekslere sahip oldukları­nın açık bir işaretini oluşturur. Cumhuri­yet Türkçüleri daha ideolojik ve. daha kapsayıcı bir algıya sahiplerken, ilk ku­şak Türkçüleri siyasal koşul ve fırsatlara bağlı olarak çalışmaktadırlar. Bıı refleks­ler, onların şavaş sırasında teorik-ente- lektücl olmaktan çok pratik bazı görevler kazanmalarına da yol açmıştır. Alman yanlısı propaganda, Mazilerle yan resmî- fiilî temaslar, ordu ve hükümet içinde lo­biler vb. gibi çabalar ilk kuşak Türkçüle­rin misyonlarını oluşturur.

Bu çerçevede ıtç önemli isimden bah­sedilebilir: Nuri Killigil (Enver Paşa nın

Page 18: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_________ I_________ L_________ L_________ [ Y E T Ç I L_________ I_________ K

362

Reha Oğuz TürkkanN İ Z A M Ö N E N

1920 yılında İstanbul'da doğdu, Turan- cı-Türkçü düşünceyle tanışması Behçet

Kemal Çağlar, M ükrim in H a lil Yınanç g ib i öğretm enlerin in tes iriy le Kabataş Erkek Lisesi'nde öğrenciyken gerçek­leşti, Enver Behnan Şapolyo ve Fevziye A bdu llah Tansel'in öğretm en olduğu Ankara G azi L isesi'ne geçm esinden

sonra düşüncelerini daha da olgunlaş­tırdı. Düşünsel gelişim inin ilk örnekle­rin i verdiği Gazi Lisesi'nin Lisem iz adlı dergisinde savunduğu gerçek m utlu lu ­ğun insanın hayatını be lli b ir ülküye

adaması, bu ülkünün de yurt ve m ille t sevgisi olması gerektiğini savunan gö­rüşleriyle Haşan A li Yücel'in de takd ir­

lerini kazandı [Ulus, 5 M art 1938).Ancak kısa zaman içeris inde "yu rt

ve m ille t sevgisi" yerini Türk ırkının üs­tün lüğ ü düşüncesine b ıraktı. "T ü rk ! Türk! Gene Türk! Savaşta, bilgide, me­deniyette, ruhta, dünde, bugünde, da­

ima Türk en üstünüm üz!" Gazi Lisesi öğrendsiyken çıkarmaya başladığı Er- g e n e k o n adlı dergi, Reha Oğuz T iirk-

ka n 'ı T u ra n c ı-T ü rk ç ü lü ğ ü n ö n e m li isim lerinden biri konumuna yükseltti.

E rgenekon dergisi ile onu takip eden B oz ku rt ve G ö k b ö r ü de rg ile ri ve ya­yımladığı broşür türü eserlerinde orta­ya koyduğu düşüncelerin ana noktası­na ırk fikrin i yerleştirdi, O nun Türkçü­lüğünün diğer prensipleri "Büyük Türk B irliğ i, Türk İdaresi, Savaşçılık, M il lî Ahlak, İyi idare, FaaliyetçilikDir. Sonra­ları ırkçılıktan sonra gelen ik inci pren­sip olarak M illiye tç iliğ i belirlemiş, Türk İdaresi yerine Cem iyetçilik ve D is ip lin ­li Dem okrasi ilke le rin i ikame ederek dokuz ilkeli b ir bütün ortaya çıkarmış­tır. "Tarih in ve tekâm ülün âm ili IRK­T IR !" düsturu çerçeves inde ırk la rın varlığ ın ı ve b irb irle rin de n fa rk lılığ ın ı b iyo lo jik gerçekler olarak kabul ederek toplum ve devlet m odelini ırkçılık üze­rine inşa etm iştir. Türkkan, T ürk le rin dünya uluslar alem inde geri kalmasını da ırksal bozulm aya bağlamıştır. A n­cak medeniyet alem inde geri kalmakla Türk'ün üstünlüğünün kaybolmadığını da eklemekten geri kalmamıştır, irk ve kan öze llik le rin in veraset yo luy la ku­şaklar boyunca aktarılarak geld iğini sa­vunan Türkkan'a göre, bu ırksal öze l­lik le r ba k ım ın dan da en üstün ırkı T ü rk le r o luş tu rm aktad ır. Savunduğu ırkçılığın üç öze lliğ in i:

1- En üstün ırkın Tur uruğu, onun içinde de Türk m ille tin i görmek

2- Türk kanı taşımayan unsudarı m il­lî sınırlar dışına atmak

kardeşi), Ali İhsan Sabis (emekli gene­ral) ve H üseyin Hüsnü Em ir E tk ile t (emekli general). Killigil ve Sabis daha çok fiili olarak Nazil eri e temaslarda bu­lunmuşlar, ayrıca Alman propagandası amacıyla yazılar yazmışlardır. Erkilet ise Türk-Alman ilişkileri nezrimde yan res­

mî ilişkinin aracılığını üstlenmiştir. Erki- let’te, İkinci Dünya Savaşı cephelerinin askerî bir bakış açısından oldukça yetkin değerlendirilmesinin eşliğinde nesnel te­mellere dayanan bir Alman propaganda­sına rastlanabilir. Yazılan, kimi zaman Alman ordusunun açıtım olanaklan ve

Page 19: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T Ü R K Ç Ü L Ü Ğ Ü N Ç A T A L L A N A N Y O L L A R I

3- Ö z Türk kanından olm ayanlara, Türk m ille tin in tefekküründe, hayatın­da ve idaresinde yer vermemek,

b iç im inde açıklayarak Kemalist m il­le t ve yurilaş tanım larının dışına çık­mıştır.

Kendi savunduğu ırkçılığın Batılı "ra- c ism e "den farklı olduğunu iddia eden Türkkan'ın ideo lo jik yaklaşımı içerisin­de önem li bir sorun, ırkçılığın kaynak­ları noktasında d ü ğ ü m le n m e k le d ir. " Irkç ılık esasları üzerine devlet kuran ilk ırk, dünyada, Türklerd ir!" formülas- yonu ile Türk iye 'de gelişen ırkçı dü ­şüncenin A lınan Nazi örneğinden etki­lend iğ i savlarını bertaraf e ttiğ i kana­atindedir. Böylelikle ırkçı düşünce ko­m ün izm , sosyalizm , parlam entarizm ve liberalizm gibi ithal b ir ideoloji de­ğil, Türklüğün öz malı olarak kurgulan­maktadır. Türkkan'ın ırk ve ırkçılık ko­nusunda karmaşık önerm eleri b u lu n ­maktadır. "Turan ırkı" ve "Türk ırkı" te­r im le r in in iç e r iğ in i fa rk lı d o ld u ra n Türkkan, ırkçılık söz konusu olduğun­da "Turan ırkları"n ın bütününden de­ğil, "Türk ırkı"ndan söz etmektedir. Bu

karışıklığı da ilg inç "kan te rk ip le riy le açıklamaya çalışmaktadır. Turan ırkları içerisinde en saf ırk Tur uruğunun ora­nı kanında en çok olan Türk ırkı o l­maktadır. Dolayısıyla T iirk lerin , Turanlı sayılan d iğer ha lk la rdan farkı ortaya konulmuş, Türklere dayalı ırkçılık güt­menin yolu açılmış olur.

T ü rkkan 'ın " .. . dö rt ba tından beri

Reha Oğuz Tiirkkan. doksanlarda ırk konusunu bilimsel bir araştırma nesnesi olarak önemsetmeye çalıştı.

Bu arada Kızılderililerin Türklüğüne dair tezler geliştirdi

kan ca tamamen bu m illete mal olmuş, erim iş fertler [...1 o m ille tin uruğundan- d ır" önermesine de bu kan terkip leriyle anlam kazandırılmaya çalışılmaktadır. Aslında Türkkan bu önermeyi zo run lu­luk sonucu kabul etmektedir. Bilmekte­

d ir ki tamamen saf ırk bulmak, öze llik ­le Anadolu söz konusu olduğunda o la ­sı değildir. Bu noktada gerçekçi o lm ak­tan yanadır ve gerçekçilik ile ırkçılığını

• kan te rk ip le ri yo luy la bağdaştırmaya çalışmıştır.

T ürkkan 'ın "saf kan" ırkçılığ ın ı ta-

3 6 3

.•defleri çerçevesinde içerden kurulan . ımlelerle, kimi zaman da Almanya'ya - arşı oluşan müttefik propaganda argü­manlarını karşılayarak etkisizleştirmeye -:n ü k cephesel tuturn alışlarla örülmüş-

livkikt bu çabalarını Türkçülüğün kinci Dünya Savaşı sırasındaki en temel

argümanı olan “Türklüğün lıayat mema- t r ile Katkasya ve Orta Asya Türklerinin kurtuluşu amaçlarıyla meşrulaştırmak yolunu tutmuştur.

Diğer yandan, İkinci Dünya Savaşı ve özellikle Alman başarıları genel olarak Türkçü dergiler ve yayınlarda, milliyetçi-

Page 20: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_________ 1_________ t l _________ I Y E T Ç I_________ L I_________ K

3 6 4

marnlayan doğal unsurlar yabancılarla evlenm eye karşı çıkılm ası, anti-semi tizm , azın lık düşmanlığı o larak şekil­lenmektedir. Irkın saflığını ve üstünlü­ğünü korum a konusunda "K a b iliye ti vasattan düşük o lan la rın m ahsulünü aza ltm ak" ve "m u z ir zürriye tin kesil­mesi" gibi tedbirleri önermekten de ka­çınmamaktadır.

Türkkan'ın ırkçılığının önem li b ir dı­şavu rum u da, savaş ta ra fta r lığ ıd ır . "Türkten başka bütün m ille tle r i ez !"

düsturunun hayata geçirilm esi Türkle- rin va rlık la rın ın devam e ttirilm es in in zorunlu b ir koşuludur. Bu durumda sa­vaş kaçınılm azdır ve zaten "... harp bir tekâmül ve medeniyet âm ilid ir." Gele­

cek nesillerin de, Türklerin bu tarihten gelen savaşçılık öze lliğ ine sahip olm a­ları va rlık la rın ı devam e ttireb ilm e le ri için son derece önem lidir.

Turancılık, Türk ırk ın ın üstünlüğü dü şün ces in in doğa l uzantısı o la ra k b e lir ir . "A yn ı kanı taşıyan, aynı d i li konuşan insanların tek b ir Devlet ve M ille t ha linde birleşm eleri b ir zaruret ve hayat icabı o lacaktır." Ancak dö­nem in d iğer Turancı-Türkçü yazarla­rından Turan f ik r in in önce liğ i nokta­sında ayrılan Türkkan iç in Iü rk B irliğ i ü lküsü yakın ge leceğ in d e ğ il, uzak geleceğin meselesidir. "... her şeyden ö n ce ve b ir an evve l Turan, sonra T ürk lük ! d iye bağıran Turancılar [...] hayalperest o lu y o r" söz le riy le kendi düşüncesinin onlardan farkını d ile ge­

tiren Türkkan kendisini ve arkadaşla­rını Turancı olarak değil de Bozkurtçu nitelemesi ile tanım lam ayı yeğlemek­tedir. O na göre önce liğ in Türk iye 'ye

verilm esi, T ü rk iye 'n in ırk ve m illiy e t bakım larından yükseltilm esinden son­ra tüm T ü rk le rin b ir le ş tir ilm e s i iç in çalışmak gerekir. Irk konusundaki ka­rışıklık burada da devam etmektedir. Panturanizm ve Pantürkçülük te rim le­rin i aynı anlamda kullanan Türkkan'a göre bu projede diğer Turanlı halklara yer yoktur. Çünkü "... bugün b ile Tur kam nisbetleri l ü rk lerink ine yakın Tu- râni kav im le r (Macarlar, Finler, G ür­cüler, Japonlar) ta rih le ri, d ille r i, âna- ne leri(nisbeten) ve d in le ri lü rk le r in -

kindeıı ayrı olduğu iç in , Türk m ille tin ­den d e ğ ild ir le r ..." G ö rü ld ü ğ ü g ib i Türkkan ırkın b ir m ille t yaratmak iç in ye te rli o lam ayacağını, p a n -m illiye tç i b ir hareketin oluşturulması iç in başka unsurların dikkate alınması gerektiğ ini kabul etmiştir. Sistematik b ir düşünüş­ten yoksun o lduğu iç in kavram ların an lam landırılm ası Türkkan 'ın o anki düşünsel ih tiyaç la rına göre b e lir le n ­mektedir. M acarları, T inleri, Japonları ve d iğe rle rin i Turanî kav im ler o larak değerlendirmesine rağmen Panturancı id e o lo jid e on la ra yer yok tu r. Hatta lü rkkan , bu halklarla Türklerin evlen­mesini b ile kanın ö z e llik le r in i boza­

cağı gerekçesiyle istemez. Bu durum ­da "Tarih in , m edeniyetin ve tekâm ü­lün â m ili, Turan ı rk ıd ır !" sözünden

lik ve ırkçılığın insanseverlik-beynelmi- leliyetçilik karşısında nasıl anlamlı vc ya­şamsal dayanaklar olduğunun giderek yoğunlaşan vurgularıyla değerlendiril­miştir. Almanya’nın milliyetçilik yoluyla gerçekleş! irdiği büyük inkişaf ve savaşın buna olumlu etkisi değerlendirilerek; "is­

tikbalin bir milliyetçilik yüzyılı” olduğu, “millî ruh eksikliğinin” Fransa'da görül­düğü gibi ülkelerin çöküşüne yol açtığı hem müttefik yanlılarına ve hem dc. sa­vaş karşıtlarına karşı sürekli savunulu­yordu. Milletlerin “genişleme kabiliyeti”, “büyük nüfuslu millet olmak” Alman za-

Page 21: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T O B K Ç O t Ü 6 O N Ç A T A l l A N A N Y O L L A R I

anlaşılması gereken yalnızca l ürk ırkı o lm aktad ır, fclbette Türkkan 'ın düşü­

nüşünde ırk ve m ille t sözcü k le rin in kullan ım ı konusunda da b ir geçişken- l ik söz ko n usu du r. T ü rk m il le t i ve Türk ırkı tanım lam aları b irb ir i yerine kullanılm aktadır.

Türkkan'ın devlet, toplum birey üze­rine düşünceleri dönem in diğer Turan- cı-Türkçü yazarlarından farklılık arzet- mez. "... devle tim iz 1040 yılında H o­rasan'da kurulm uş"tur; ancak ... m ille ­tim iz ve ırkım ızın ta rih i 25 asırlıktır" sözleriyle ilk olarak Rıza N ur'un orta­ya attığı sonradan Atsız'ın da benimse­diği görüşleri tekrarladığı söylenebilir. T iirk lerin bin yıllık devletinin ilkelerini ise otoriter-m utlak devlette bu lm akla­dır. "Kuvvetli ve otoriter devlet, en ge­niş salahiyetli şef-Önder, Türk tarih in in en ba riz vasfıdır." Bu noktada Türk- kan'ın ç izd iğ i devlet-toplum -birey m o­de liy le faşizm in etkisi altında olduğu k o la y lık la gö rü lm ekted ir. "D is ip lin li D em okrasi" adıyla sosyal ilke le rin in yed incis i konum una yerleştirdiği m o­delde devlet mutlaktır. Devlet içerisin­de de önder tek karar verici durum un­dadır. Türkkan, önderin yanı sıra karar­ların alınm ası sürecine katılacak b ir ku ru ltaydan da söz etse, Ö nder son tah lilde istediği kararı a lır ve önderin aldığı kararlar tartışılmadan havata ge­ç irilir. Bu modelde bireyin yeri hemen hemen hiç yoktur. Birev toplum , m ille t ve ırk için yaşayacaktır. "ırkını sev, ır­

kın için yaşa ve ırkın için ö l!" Bireyin hayatının anlamı budur. Bunun ötesin­de bireye yaşam alanı tanınmamıştır. "Sen öl ki o yaşasın! Çok lâzımsa, sen yaşa ki o da yaşasın! Fakat yaşayışın senin değil, Türklüğündür." Bunun so­nucunda ortaya çıkacak toplum mode­li de elbette totaliter bir n ite lik taşıya­caktır. M utlak devlet her şeyin ve her­kesin üzerinde olacaktır. B ireylerin ya da halkın geniş kesim lerinin alınacak kararlara katılması söz konusu bile de­

ğildir. "Eğer devleti idare işine her kişi karışsaydı, eğer ok da yay vazifesin i görm iye kalkışsaydı, h içb ir değişiklik, h içb ir tekâmül olmamış o lurdu." Türk- kan'ın b ir tür organizmaca görüş doğ­rultusunda devlet ve toplum yaşamını eşitsizlikçi b iç im de şekillendirdiği gö­rülmektedir.

Türkkan’ın ırka dayalı toplum -devlet m ode lin in dayanaklarından b ir in i de ah lakçılık o luşturm aktadır. A h la kç ılı­ğın esaslarını "Türkçülüğe ve Türk ırkı­nın üstünlüğüne inanm ak [...], d iğer ırkları hep düşman bilm ek; savaşçılık, (...], ü lkücü b ir ruh, [...] çalışkanlık, her şeyini onun|ırkı] uğruna seve seve feda etmek, [...] dünyaya, kendi m en­faatini tatm in iç in değil, cem iyeti uğ­runda çalışmak için geldiğine inanmak ..."tır. Gelecek nesilleri yukarıdaki i l­keler doğrultusunda yetiştirm ek Türk­çü le rin eğ itim s is tem lerin in tem e lin i oluşturmalıdır. Ruhen Türkçü, fedakâr ve faa l; kafada T ü rkçü , k ü ltü r lü ve

>

365

ferleri nezdinde sürekli dile getiriliyordu. Savaşın başlangıcında milliyetçilik-insa- nivetçilik geriliminde beliren ideolojik taraflar, özellikle Alman-Sovvet cephesiy­le beraber Cumhuriyet tarihinin herhalde cn yoğun ve en yıkıcı ideolojik çatışma­larını komünizm ve faşizmin zaferlerini

takip ederken yaşadı. Türkçülerin sola karşı kullandıkları dil en sert halini aldı ve bu dil dondurularak somaki tarihsel dönemlerde de devam eti irildi. “Hasla ruhlar”, "dünü olmayan soysuzlar" vb. gibi ifadelerle harp ve ırkçılık karşıtları­na saldırıyorlar, savaştan uzak durma

Page 22: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

m i l l i y e t ç i l i k

366

i l im li ye tiş tir ilecek Türk gençliğ i vü­cutta da sağlam, sıhhatli, a tle tik o la­caktır, "Yarının Türk Genci, iri yapılı, geniş om uzlu, kanlı canlı, d inç ve gür­büz b ir de likan lıd ır." Bu tarifin ne ka­dar Nazizm koktuğunun yanı sıra Re­ha O ğuz Türkkan'ın ufak tefek fiziksel ö z e llik le r i d ikkate a lındığında iron ik yanı da ortaya çıkar.

T ürkkan bu dönem de savunduğu görüşlerindeki açık faşizm -Nazizm et­k is in i şiddetle reddetm iştir. A lm anya

ve İ ta ly a 'y a da uğ rad ığ ı an la ş ıla n 1939 tarih inde yaptığı Avrupa yo lcu­luğu sonrasında A lm anya 'n ın emper­yalist em ellerine, faşizm in ve N aziz­m in teh like lerine d ikkat çeker."Kom ü- n izm ie o lduğu kadar Faşizm ve Nas- y o n a ! 5 o s y a /ız m /e m ü c a d e l e d e ! " Türkkan 'ın vurgu yaptığı noktalardan

b ir i o lur. Ancak Türkkan İk inc i Dünya Savaşı'na T ü rk iy e 'n in de g irm e s in i ha ra re tle savunm uştu r. T ü rk iy e 'n in

savaşa girm esin in istenmesindeki baş am açlardan b iri Sovyetler B irliğ i top­rakları içerisinde yaşayan Türk ha lk­larını "esaretten kurtarm ak" olduğuna göre, is ter is tem ez T ü rk iy e 'n in A l­m anya'nın yanında savaşa girm esinin propagandası yap ılm akta, A lm an is­tek le ri d ile ge tirilm iş olm aktadır. Ya­bancı id e o lo j i le r saydığı faş izm ve nasyonal sosyalizm ha ric inde parla- mentarizm e, hüm anizm e, enternasyo­nalizm e ve öze llik le kom ünizm e şid­

detle saldırır.

"İstihsalde, istihlâkte, m allarda, pa­rada, evde ve kadında müsavat" olarak tanımladığı kom ünizm e olan karşıtlığı­nı an ti-sem itizm le b irleştirm ekte pek de zorlanm az. Dolayısıyla onun iç in kom ünizm Yahudi ürünü olduğu için ayrıca kötüdür. Bu öze llik le riy le kom ü­nizm Türk m ille tin in n ite lik le rine uy­gun değ ild ir ve zaten "... b izdeki ko­münistler iyi araştırıldığında, onda do­kuzunun Selanik yahudi dönmesi, Ar­navut, Çerkez, Arap [—1 vs. o ldukları meydana çıkmaktadır." Türkkan'ın her renkten solculuğa şiddetle karşı çıktığı görülmektedir.

Türkkan'ın bu dönem düşünüşü içe­risinde önem verdiğ i b ir başka nokta da köy ve köylülerdir. Gerçek ka lkın­manın köyden başlayacağı inancıyla köycülüğü Türkçülük unsurlarından b i­

ri haline getiren Türkkan'ın bu yönüyle de diğer Turancı-Türkçülerden bir farkı olmadığı söylenebilir.

D in e bakış açısı, ç e liş k ile r içe rir. "Başka din b ilm iyorum , Türkçülük be­

nim din im ..." diyerek İslâm iyet'in üm­m etç iliğ ine karşı tepk is in i ortaya k o ­yarken, dinsel olarak Türklerden farklı diğer Turani kavim leri gelecekteki b ir­likte liğ in dışında bırakmıştır. Ayrıca ah­lak esasları arasına "b ilin ç li olarak Tan­rı'ya inanm ak" öğesini de ekler. G ö k - b ö rü 'â e Kuran ayetlerini Türkçe olarak yayım lam ası da İs lâ m iy e t'i tüm den reddetmenin olanaksızlığını gördüğü­ne yorum lanabilir.

propagandasının Türklerin harpçiliğini olumsuz etkileyeceği propaganda ediyor­lardı. R H. Emir Erkilet ile A. Hamdı Ba­şar, O. S. Orhon ile E R. Atay arasındaki küçük polemikleri bunlara örnek vermek mümkündür.

Türkçülerin ideolojik plandaki açık üs­

tünlüğü 1942 yılırım ağustos ayında baş­bakanlığa gelen Şükrü Saraçoğlu’nun “Tûrküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız, bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar f...] bir vicdan ve kültür meselesidir" şeklindeki konuşma­sıyla en üst seviyesine kadar ulaştı. Fakat,

Page 23: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T Û R K Ç Û L C C Ü N Ç A T A L L A N A N Y O L L A R I

lü r k k a n , " F a a l iy c tç i I ik " p re n s ib i

doğ ru ltusunda ö rgü tlenm e fa a liye tle ri­

ne öze l ön em verm iştir. Lise öğrencisi

o ldu ğu sıralarda C ihat Savaş Fer, H ik ­

m et Tanyu g ib i a rkadaşlarıy la o luş tu r­

duğu Bozkurtçu Gürcıni adı ve rilen g i­

r iş im le ö rg ü tle n m e çaba la rına g irişen

T ü rkkan , 1940 y ılın d a bü tün Turancı-

T ü rkçü le ri tek örgüt çalısı a ltında to p ­

lam a gayre ti ile Kitap Sevenler Kuru- /n u 'n u kurar. Bu ku rum un başına, d o ­

ğab ilecek te p k ile ri aza ltm ak am acıy la

babasının yakın arkadaşı Fethi O kya r 'ı

ge tir ir . A n ca k tü m T u ra n c ı-T iirk ç ü le r i

tek çatı a ltında top lam a düşüncesi N i­

hal A tsız ve arkadaşlarının destek ve r­

memesi sonucu başarıya ulaşam az. Ki­tap Sevenler Kurumu da b irk a ç eser

y a y ım la d ık ta n sonra h ü kü m e t z o r la ­

m asıyla H a lkev le rine ilhak ed ilir. N iha l

A ts ız 'la ırk, ırkç ılık , Turancılık, Sürçer­

le rin T ürk o lm ası g ib i nokta la rda , as­

lın d a k ü ç ü k f ik i r a y r ı lık la r ın a sah ip

o lan T ü rkkan 'ın on un la asıl uyuşm azlı­

ğı l id e r l ik m ücade les i ile ilg il id ir . Bu

an laşm azlık sonucunda Bozkurt de rg i­

sin i A tsız grubuna kaptıran Türkkan 'ın

N ih a l A ts ız 'la arası b ir daha o n a rıla -

m ayacak de n li açılm ış, her ik i taraf da

y a y ım la d ık la rı b ro ş ü rle r le b irb ir le r in i

suç lam ış la rd ır. A tsız ta ra fınd an Türk-

k a n 'a y ö n e lt i le n ith a m la rın başında ,

T ü rkka n 'ın T ü rk ırkına m ensup o lm a ­

m asına rağm en "m ü fr it ırk ç ı" o lm ası

ge lm ekted ir.

1 9 4 4 y ılın d a tu tu k la n a ra k I rk ç ılık -

Turancılık davasında ya rg ılanarak hü ­

küm g iyen Türkkan , a ldığı cezan ın b o ­

zu lm a s ı ü z e r in e serbest ka lır. İk in c i

D ü n ya Savaşı e rtes ind e daha ö n c e k i

görüş le rinden b ir kısm ını de ğ iş tir ir; bu

d o ğ ru ltuda İleri Türkçülük vc Partiler k itab ın ı ka lem e alır. Bu eserinde daha

önce savunm uş o ldu ğu ırkç ı-m ilita ris t-

saldırgan düşün ce le rin i yum uşatm ıştır.

M ille t in ta rif in d e y in e ırka yer verm ek­

te, Türk m ille t in in üstün lüğünü vu rg u ­

lam akta, ancak T ürk m ille t in i "6 0 m il­

yo n lu k b ir m ille t" o la rak tan ım layarak

Pantürkçü g ö rü ş le rin i tam a m ıy la te rk

e tm ed iğ in i gösterm ekted ir. D e v le t-top -

lum m od e lind e , siyasal p a rtile r ko n u ­

sunda ve en ön em lis i savaş taraftarlığ ı

nokta la rında düşün ce le rin i değ iştirm iş

g ö rü n m e k te d ir . M u tla k de v le t f ik r in ­

den vazgeçm iş tir: "H a lk hüküm e t iç in

de ğ il, hü kü m e t ha lk iç in ya ra tılm ış tır

ve v a r lığ ın ın sebeb i b u d u r ." Ç iz d iğ i

dem okrasi m ode linde , daha önce ş id­

detle reddettiğ i pa rlam en ta rizm ve s i­

yasal pa rtile rin varlığ ın ı tanır. Y ine de

bu m o d e ld e a n t i-d e m o k ra l ik e l i t is t

tavrın ı, eğ itim dü zey ine bağladığı ağır­

l ı k l ı o y Ö n e rm e s iy le o r ta y a k o y a r,

lü r k k a n 'ın g ö rü ş le r in in d e ğ iş tiğ i b ir

nokta da "s o lc u lu k " m eselesidir. Daha

öncesinde her tü rlü so lcuyu kom ün is t

sayan tu tu m u n d a n uzaklaşm ıştır; sos­

y a lizm ve kom ü n izm arasında b ir ay­

rım yaparak, sosya lizm in Tü rk to p lu -

m un un ta rih in d e va ro ld uğu nu , d o la y ı­

sıyla ge lecekte de va r o lm ası gerektiğ i-

3 6 7

çok geçmeden 1943 yılının başlarından itibaren Türkçü düşüncelerin etki gücü­nü kaybetmeye başladığı görülür. Türk­çüler, bu kez resmî ideolojiyi sahiplenme yolunu seçen sola karşı Türkçülüğün res­mî milliyetçilikten ayrı ve farklı olmadığı. Türkçülerin Başbuğ İnönü etrafında ke­

netlendikleri tezleriyle savunmaya geçer­ler. Türkçülerle solun çalışmalarının Tür­kiye gündeminin zirvesine yerleştiği dö­nem ise 1944 yılının nisan-mayıs ayları oldu. Nihal Atsız mart ve nisan ayiannda yazdığı iki ayrı açık mektupla Saraçoğ­lu'na hükümet programında ifade ettiği

Page 24: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_________ I_________ L_________ L_________ [_________ Y E_________ T Ç I_________ L_________ I K.

368

ni söyleyecek de n li ile ri gider. Sosya­

lizm d e n koyu d e v le tç iliğ i an ladığı gö­

rü len Türkkan , "D e m o k ra t ve m illiy e t­

ç i o ld u ğ u kadar da sosyalist o laca k b ir

pa rti, ko m ü n is tle rin her tü rlü en trikası­

na büsbü tün m anî o la b il i r " söz le riy le

sosya lizm i k o m ü n iz m in pa n ze h ir i o la ­

rak ön e rir. T ü rkka n 'ın gö rüş le rin in en

kapsam lı o la ra k değ iştiğ i nokta, savaş

ve savaş ta ra fta rlığ ı konusudur, İk in c i

D ü n y a Savaşı ö n ce s i ve s ıras ınd ak i,

p a s îfiz m i ve h ü m a n iz m i b ir m il le t in

fe la k e t in i h a z ır la y a n u n s u rla r o la ra k

gören tu tu m u n u n ye rine " in s a n la r bu

fe la k e tte n [savaştan ] k u r tu lm a k iç in

ç a re le r d ü şü n m e le r i m ânâsız, za ra rlı

b ir şey d e ğ il, d e r in ve m ukaddes b ir

ih t iy a ç t ı " g ö rü ş le r in i i le r i sü re r. Bu

k e s k in d e ğ iş ik l iğ in n e d e n in i ş ö y le

aç ık la r: " .. . a to m bom basın ın ve ko r­

k u n ç ta h r ip s ilâ h la r ın ın icad e d ild iğ i

şu günde, b u n la ra m a lik o lm ayan , o l­

sa da yartşam ıyacak o lan T ü rk m îlle ti­

n i, m ahvına sebep o laca k ha rp lerden

ko ru m a k , b u n u n iç in de m ille tle ra rası

b ir N iza m ın , âd il ve tarafsız b ir ku ru ­

lu n te ş e k k ü lü n ü a rzu la m a k " m il l iy e t ­

ç il iğ in b ir z o ru n lu lu ğ u d u r. D o layıs ıy la T ü rk k a n 'ın gö rüş le rin i de ğ iş tirm e s in in

te m e lin d e , rad ika l b ir düşünüş fa rk lılı­

ğ ından çok, T ü rk le r in te k n o lo jik o la ­rak g e r iliğ in in dü nya sahnesinden si­

lin m e le r i sonucunu do ğ u ra b ile ce k o l­

ması korkusu aranm alıdır.

G ördü ğü işkence ler sonucu gözünü

kaybetm e teh like s iy le karşılaşan Tü rk ­

k a n , 1 9 4 7 y ı lın d a te d a v i a m a c ıy la

A m erika B irleşik D e v le tle ri'n e g ide r ve 1974 y ılın d a k i kesin dönüşüne kadar

25 y ı lım bu ü lk e d e g e ç ir ir . A B D 'd e

eğ itim ve fü tü rızm konu la rına yo ğ u n la ­

şan T ü rk k a n , fü tü r ız m , e ğ it im , h ız lı

oku m a tekn ik le ri konu la rında ço k sayı­

da eser yayım la r. Seksenli y ılla rın o rta ­

la rında Türk ikibînler Vakfı'nı kurarak

yen iden T ü rkçü lü k üze rine yayın fa a li­

ye tine başlar.

Bu dönem de kırk lı y ılla rda savundu­

ğu g ö rü ş le r in i d u n la ş tıra ra k ye n id e n

gündem e ge tirir. İrk o lgusunu y in e m il­

le tin te m e lin e y e r le ş tir irk e n , m il le t in

ırkla aynı kategori o lm ad ığ ın ı vurgular.

Sosyal ve kü ltü re l boyu tun m ille t o lg u ­

sundaki ön em ine d ikka t çeker. Y ine de

ırk öğ es in i g ö rü ş le r in in tem e l eksen i

yapm aktan kaçınam az, kü ltü rün tem e­

lin e de ırk öğesin i ekler: "K a lıtım la ge­

çen bu e ğ ilim le r ve is tidatla r b ö y le lik ­

le, b ir m ille t in k ü ltü rü n ü n yönüne, b i­

ç im in e ve rengine tes ir eder ve e tm iş­

tir ." Psiko lo ji ve genetik b ilim in d e n y a ­

rarlanarak ç izm eye çalıştığı çerçevede

ö n ce lik "gene tik p s iko lo jik yap ıya " v e ­

rilm ek ted ir: "M eselâ T ü rk le rin genetik p s iko lo jik yap ısında hareketlilik vard ır.

A tın sırtına ilk b inen bu m ille t, doğuş­

taki bu e ğ ilim i daha güçlenm iş, 'uzak­ların yakın olu verdiğini' görünce, daha

da h a re k e tli ve d in a m ik o lm u ş tu r ,"

Türkkan 'a göre ta rih in â m ili, doğuştan

ge le n , kanda va ro la n ırksal b ir ta k ım

öze llik le rd ir.

Türkçü düşüncelerini hatırlatarak sola ve solculara karşı neden hâli harekete geçil­mediğini sordu. Atsız’a göre kamuoyu Türkçü bir politik çizgi beklerken, tersi­ne, özellikle de Maarif Vekaleti’nde solcu­lar alabildiğine korunuyordu. Atsız, bu ilk mektupla millet ve devlet karşısında

hastalıklı bir inançlar manzumesinin sa­hipleri olarak genel bir portresini çizdiği solcu-kom ünist “düşm anların”, ikinci mektubunda ayrıntılı adreslerini de ver­miştir: “Türkçü Türkiye’ye zehirlerini saçmaya çalışan komünistlerin” başında Sabahattin Ali’yi sayar, “Vatan haini” tabi-

Page 25: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T Ü R K Ç Û L Û S Ü N Ç A T A L L A M A N Y O L L A R I

K ırk lı y ı lla rd a savunm uş o ldu ğ u n a benze r b iç im d e , saf ırk la rın o lam aya­

cağını, m ille t le r in , ırk la rın b irh ir le r iy lc

k a y n a ş m a s ın d a n o lu ş tu ğ u n u s ö y le ­

m ekted ir. A rtık "T ü rk ırk ı" ye rine "T ü rk

soyu" te r im in i yeğ leyen Türkkan , m il­

le tte egem en ırk ö z e llik le r in in , o m ille ­

t in soyu nu b e lir le d iğ in i söyler, buna

g ö re "T ü rk le rd e A lp -T u ra n id g e n le r

baskındır.." T ü rk le r A lp ve Turanid ırk­

la rın ın b irleşm esinden oluşm uş, ke n d i­

ne ö zg ü b ir ta k ım g e n e tik ö z e ll ik le r i

be lirm iş b ir soydur. Kafatası g ib i ö lç ü ­

le rle insan ların ırk la rın ın be lir le n e m e ­

ye ce ğ in i söy lem e k le beraber, y in e de

b ir "soy'Tı ya da "m ille t" ! ta r if ederken

b irta k ım fiz ikse l ö z e llik le re vurgu yap ­

m aktan geri durm am aktadır.

Irka m ille t ve soy tan ım ında ye r ver­

m ekle beraber ırkçılığ ı reddeder. Başka

ırk la rı ve m ille t le r i yo k etm ek isteyen

o lum suz şek liy le ırkçılığ ın kabul e d ile ­

m e y e c e ğ i f ik r in d e d ir . T ü rk o lm a y a n

h a lk la rın k ü ltü r le r in in ko runm ası ge­

rek tiğ i yö n ü n d e k i düşüncesin i de d ile

ge tirm ekten kaçınm az. A ncak y in e de

g ö rd ü ğ ü k im i o lu m s u z lu k la r ı g a y r i

T ü rk le re m al etm ekten kaçınm az. Ö r ­

neğ in T ü rk Tarih T ez i'nd en söz eder­

ken şöy le de r: "T ü rk le r in b e lirm e k te

o lan erken başarıların ı çckem eyen-be l-

ki de soyca Türk o lm ad ık la rı iç in o la ­

cak- bazıla rı da b ile b ile işi gü lünç leş­

t ire c e k m ü b a la ğ a la ra k a lk ış m ış la rd ı.

[ . . . ] A y n ı a b a r tm a , T ü rk D i l K u ru -

m u 'n u n başına geçen A g o p D ila ç a r

a d lı E rm en i va ta n d a ş ın y ö n e t im iy le

T ü rkçe 'de yap ılıyo r, d i l im iz de karga­şaya ge liyo rdu ."

T ü rkkan ’ ın bu dönem de ilg i çeken

b ir başka id d ia s ı da K ız ı ld e r i l i le r ve

T ü rk le r arasındaki ırksal yak ın lık la i lg i­

lid ir . A lp -T u ran id ırk ından T ü rk soyu ­

nun çıktığını idd ia eden Tü rkkan 'a g ö ­

re "A lp in 'ie rd e n doğm a M a ca rla r" ile

"T u ra n id T e rd e n do ğm a K ız ıld e r ili le r ,

ırk taş la rım ızda ." T ü rkkan 'ın bu ırk ak­

ra b a lığ ı te z le r in i k u ra rk e n ve ge ne l

o larak ta rih i yo rum la rken b ilim se l v e r i­

le rden daha fa z la , ta rih se l g e rç e k liğ i

ifade e ttiğ in i düşündüğü efsanelere yer

verd iğ i gö rü lm e kted ir: "fcfrüsklerin İta l­

ya 'ya yerleşenleri pa rlak b ir m eden iye t

y a ra tm ış , d iş i k u r lu n e m z ird iğ i ik i

p rensi, I a t in 'le r in başına geç ip Rom a

ş e h rin i k u rm u ş U a rd ır].. ." D o la y ıs ıy la

kurguladığı ta rih anlayışı da masalsı b ir

n ite lik taşım akta, b ilim s e l o lg u la rd a n

d a lıa ç o k m ito lo j ik ö ğ e le r ü z e r in d e

yükse lm ektedir.

Reha O ğ u z Türkkan o tu z lu y ılla rın

sonlan ve ik in c i D ü nya Savaşı sırasın­

da yayım lam ış o ldu ğu , ırkçılığa, Turan­

c ılığ a , m il ita r iz m e d a y a lı ese rle ri ile

Turancı-Tü rkçü ha reke t içe ris in de h e ­

m en akla gelen ik i k iş iden b ir i o lm u ş ­

tur. Savaş sonrası d ö n e m d e ise u zu n

y ılla r yurtd ış ındn bu lunm asın ın da et­

k is iy le düşünce le rin in etkisi s ilik leşm iş:

yeni dönem de de, kend ince yum uşattı­

ğı gö rüş le ri m illiy e tç i çevre le rde dah i

yankı bu lam am ıştır.

3 6 9

rini kullandığı eski arkadaşının hemen arkasından bir başka eski arkadaşı. Pertev Naili Boratav gelir. Türkçülerin komünist ve solcu tanımlarında bitirilmiş bütün hükümler bu kez canlı ve somut bireyler­de yeniden kurulacak, bundan sonraki “Türkçü siyasal eylemlerin” bir ilk hazır­

lığı olarak, harekete geçmeye hazır bir gençlik kitlesine canlı hedefler işaret edil­meye başlanacaktır.

Atsız'm bü iki açık mektubu büyük bir yankı uyandırır ve sonraki Alsız-Sa- bahattin Ali Hakaret Davası ve 1944 Irk- çılık-Turancılık DavasTnın başlangıcı bu

Page 26: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_______ I_______ L L İ Y E T Ç İ L İ K

mektuplarla atılır. Mektupları Türkçülü­ğün giderek belirginleşmeye başlayan si­yasal konumu ve siyaset yapma kültürü açısından değerlendirirsek; ilk olarak, açık mektupların içerik, üslup ve vurgu­ları itibariyle Soğuk Savaş’tan ünce ko­münizm kavramını ve bununla özdeşleş­tirilen bir aydın grubunu hedef almasına dikkat çekmek gere.klidir. Türkçülük ilk kez bu mektuplarla kitap yakma ve linç kültürü yoluyla bir tür siyasal işlev ka­zanma yoluna girmiştir. İkinci nokta, Türkçü bir konumdan hareketle ilk kez devlet kadroları ve kadrolaşma konu-

3 7 0 sunda bir politik pratik ilan edilmesidir. Mektupların arkasında Yücel’in rakipleri olan R. Şemsettin Sircr ve. Tahsin Kangu- oğlu gibi sonradan Millî Eğitim Bakanlı­ğı yapmış kişilerin bulunduğu da ifade edilmekle beraber asıl olarak bu çatış­manın sonuçları sonradan “devlet içinde kadrolaşma” reflekslerinin özellikle de milliyetçilik harekelinde asli bir eğilim halini almasıyla görülür. Kendi başına bir siyaset olarak “kadrolaşma”, "devlet içinde kadrolaşma”, “poliste kadrolaş­ma”, “orduda kadrolaşma” Türk siyase­tinin bütün yelpazesinin stratejik tu­tumlarından birisi olmuş, bunun ilk ola­rak açık lan , kam uoyu önünde konu edilmesi ise Türkçü harekeli temsil eden Nihal Atsız'ın açık mektupları yoluyla gerçekleşmiştir.

Atsız’ın açık mektupları, aslında, Al­manya’nın yenilgisini takip eden oldukça uygunsuz bir ortamda yayımlandığı ka­dar. Cumhuriyet’in yönetici kadrolarının neredeyse bir on yıldır devanı eden ayrış- ma-parçalannıa sürecine de hitap etmek­teydi. İnönü liderliğine içten içe itirazla­rın biıiklirildiği bu sessizlik döneminde ortaya çıkan birkaç uğultu gerektiğinden daha büyük bir değer kazandı. Sabahattin Ali, Nihal Atsız’a yönelik bir hakaret da­vası açtı ve ilk duruşma Türkçü gençliğin yoğun katılımıyla gerçekleşti. Atsız ve avukatı bu davayı büyük bir gösteriye dö­

nüştürme peşindeydi. Onlara göre bu da­va “iki imanın; milliyetçilik ile komüniz- manın çarpışması” idi. İkinci duruşma ise Türkçülerin kendi siyasal dirilişleri ola­rak gördükleri 3 Mayıs 1944 nümayişleri ile sonuçlandı. Sabahattin Ali ile Nâzım Hikmel’in kitapları yakıldı, komünizm ve Haşan Ali Yücel aleyhine, ama İnönü le­hine13 sloganlar atıldı.

Atsız’ın açık mektupların o guııün siya­sal iktidarı için değeri ise daha sonra an­laşıldı. Almanya’nın artık yenildiğinin an­laşıldığı bu dönemde Türkçüler gözaltına alındılar ve İnönü İkinci Dünya Savaşı sı­rasında verdiği bütün söylevlerinden farklı olarak ilk defa Türkiye’deki ırkçı­lık-Turancılık tehlikesine ve Türkçülerin yabancı ajanlığı yaptıklarına değinen bir söylev verdi. İn ön ü ’nün 19 Mayıs 1944'leki bu söylevi verdiği dış politika mesajıyla beraber aynı zamanda “kültürel sadakat” “eşitlik, vatanseverlik” ve “müş­terek valan”a dayanan bir milliyetçilik ta­rifini de yaparak Turancılık ve ırkçılık düşüncelerini mahkûm etli ve Türkçüle­rin yargılanmalarını başlattı. Söylevin he­men arkasmdan 26 kişilik1"1 bir “Türkçü­lük dosyası” hazırlanarak yargılama baş­latıldı. 31 Mart 1947’de sona eren dava bütün sanıkların beraatleri ve Türkçülü­ğün dc “milli bir ideoloji” olarak ilanıyla başlangıçta öngörülenden çok farklı bir biçimde sonuçlandı.

TÜRKÇÜLÜĞÜN İDEOLOJİK ___________ KOORDİNATLARI

Türkçülük her şeyden önce, siyasal ba­kımdan dar ve sıkı bir örgü oluşturmak­tan çok bir yelpaze olarak zuhur etmiştir Bu esneklik ideolojik açıdan da geçerli - dir. Bunun bir nedeni Türkçülüğün bir yanının Türk milliyetçilik ideolojisinin doğuşunu hazırlayan Osmanlı toplumsal ve siyasal koşullarına ilişkin gözlemler tespitler ve algılardan beslenen bir ide­olojik düzeye dayanmasıdır. Bu nedenk

Page 27: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

T ü rk çü lü ğ ü n id eo lo jik id d iaların ınönemli bir bölümünü farklı siyasal ve toplumsal mekânlarda, sol ve sağın deği­şik damarlarında ve yönetici elitlerde bu­labilmek mümkündür,

Türkçülüğün diğer yanım ise; bir siya­sal akım olarak asıl çekirdeğini oluştu­ran, ama, yine bir ölçüde dağılan bir ide­olojik örgü ve çeşitli düzeylerdeki örgüt­se 11 iki er oluşturur, ideolojik düzey, farklı Türkçü grupların kendi içlerinde bile bir kapsayıcılık taşımaz. Irkçılığın algılan­masından İslâm dinine bakışlara kadar çeşitli esnekliklerin toplandığı bir plat­formdan söz edilebilir, İslâm’ın millî ru­hun asli bir unsuru olduğu (Orhan Seyfi Orhon-Yusuf Ziya Ortaç) tezinden Türk millî ruhuna bir unsur olarak giremeye­ceği (Nihal Atsız-Necdet Sançar) tezine, ırkın antropolojik kıstaslarının belirlen­mesinden (Reha Oğuz Türkkan) ona ma­nevi, ahlaki bir anlam verilmesine (Çma­ral ü dergisi çevresi) kadar değişen ide­olojik görüntüler bu platforma dahildir. Bu ideolojik dağılımları Türkçülük için­de bir manevi bütünlüğe çevirenler ise li­derler olmuşlardır. Atsız ve Reha Oğuz Türkkan’m özgün kişilikleri, iddiaları ve manevi nüfuzları aslında, Türkçü grupla­rın karizmatik yapılarını işaretler. Türk­kan son derece güçlü bir benlik duygusu ve gençliği ile öne çıkarken, Atsız Ni- etzschevari kişilik yapısıyla sıyrılmakla­dır. Atsız mahkemedeki savunmasında şöyle diyordur

ben herkesin sevdiği insanları sevme­ğe mecbur değilim. Hele psikanalizin or­taya koyduğu hakikatlerden sonra; tah­teşşuurlarındaki zulmetlerle, gönüllerinde yaşıyan ifritlerle hiçbir insanı sevilmeğe layık bulmuyorum. BiitRn didinmelerden sonra büyük kainat manzumesinde meç­hul bir zerre olacağımızı düşünüyor ve bu kadar boş bir neticeye varmadan önceki şu kısa misa/ırlikie insanların vicdanına karışmak hamakatını gösterenlere acıyo­

rum. Hiçbir hakiki bahtiyarlığın bulun­madığına kani olduğum dünyada tek va­zife ve teselli bildiğim ülkü, şahıslardan sıyrılmış yüksek bir duygu ve düşüncedir O çirkinyüzlü ölümü bile güzelleştirip bir sevgili gibi bağrtmıza bastırır Acıla­rın önünde bizi granit heykeller gibi sus­turur Ben bu yolun ttzerimieyİM. Mazide ve istikbalde yaşıyarak, fakat bugünden iğrenerek bu yolun üzerindeyim f,..j15

Atsız’ın politik imkânlarını zayıflatan, ama aynı ölçüde ideolojik ve manevi nü­fuzunu güçlendiren şey İşte onun bu kişi­lik yapısıdır. Altmış ve yetmişli yıllarda Türkçülük MHP içinde tasfiye edilirken Türkçülüğün ülkücü kadrolar içinde ma­nevi hükmünü sürdürmesini ve ruhunu kasıp kavurmasını sağlayan şeyin başında Atstz’m bu karizması gelmiştir.

Türkçülük ideolojisinin genel karakte­ristik, yapı ve mekanizmalarının hatırlat­tığı bu kısa girişten sonra Türkçülüğün ideolojik koordinatlarını teker teker aç­maya çalışacağız,

a) Eşitsizlikçîlik; Türkçülüğün ideolo­jik iddialarının tümünü besleyen ana tes­pit insanların ırklar olarak eşitsizliği dü­şüncesidir. Türkçülere göre "insan nevile- rinin vücutça birbirinden tamamıyla ayrı kıymetler taşıdığı muhakkak. Dış şeklin bu kadar kati surette ayrı olduğu halde, manevi kısmın tamamen müsavi olması çok garip olurdu [...] hem zaten tabiatta asıl olan müsavat değil müsavatsızlık­tır."16 Dolayısıyla, ırklar verili bir hayatla bu eşitsizliğin asli temellerini sağlarlar, "Birbirinden ayn ve uzak" olan "insan ne­vileri” ırksal özellikleriyle kültürel, siya­sal, estetik yetenek ve kabiliyetlerini, talih ve kaderlerini bulurlar. Böylece; iktidar, güç ve yeteneği sınırlı sayıda insana vade­den bir düşünce olarak karşılaşırız Türk­çülükle. “İnsanların bir tek nevi ve kardeş olduğu iddia ve hurafelerinin"17 tersine, farklı insan grupları ve bunların kazandığı ırksal verasetler vardır. Türkçüler için kö-

Page 28: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

3 7 2

M İ L L İ Y E T Ç İ L İ K

le-efendi, ezen-eziJen eşitsizlikleri tarihsel konumlar değildir yalnızca, aym zamanda siyasal zorunlulukları temsil ediyorlar. Eşitsizlik; kuvvetli, kudretli ve kabiliyetli­ye dönük Darwinist hayat hakkının sü­rekli olarak güçsüzlerde, kabiliyet ve yete­neklerin en alt düzeylerindeki ırklar üze­rinde kanıtlandığı özsel bir durumdur. Ya­ni bir farklılık halinden çok bir çatışma halini barındırıyor: Türklerin tekamül ederek hayatta kalma mücadeleleri. Bu mücadeleler “uzviyetlerin tekamülü ve yükselmesi, üstünlerin aşağılardan ayrılıp aşağıları yenmesi ve imha etmesiyle olu­yor. Burada rol oynayan unsurlar “yukarı­lık aşağılık farkı’, ‘yukarı ile aşağı arasın­daki ınücadele’den ibarettir,"'8

b) Militarizm: Türkçüler için savaş, ha­yatın sürekli kudret ve iktidar üreten do­ğasının bir gerçeğidir. Başka deyişle “in­san ırkları arasındaki hayat mü cad d esi­dir.’’19 Bu mücadele sayesinde iyi ırklar fe­nalardan ayırt edilir. Bu nedenle de savaş, ırksal veraseti geliştiren nesnel bir faydaya sahiptir. “Harp fertler için acıdır, ama ce­miyetlerin menfaatinedir. Bu nedenle ce­miyetler tercih edilmelidir."20 Dahası sa­vaş, millî tesanütü, tekamülü yaratan ve ahlak bozukluğu ile ferdiyetçiliğin önüne geçen zararından çok faydası görülen bir tabiat kanunudur."21 Türkçülerin sulhper­verlik karşısında ısrarlı bir cephe oluştur­maları da buradan doğar. “SulhperverlikI..,] mis kinlik tir."22 Bu nedenle de "insa­niye t çılik", “insan kardeşliği", “sulhper­verlik”, “büyük ve ebedi barışıklık devri" gibi düşünceleri Türklüğün kabiliyet ve yeteneklerine karşı stratejik bir tutum ola­rak görme yolunu seçmişlerdir:

Medeniyet ilerledikçe insani fikirlerinde galebe edeceği, milletlerin kardeş olacağı bir gün geleceği haklımdaki fikirlerin hepsi birer rüyadır. Bunlar ya saf insan- ların fikirleridir, yahut ta karşı lalındaki­leri aldatmak isteyen hdekarların sözle­ridir. Bütün insanların kardeş olması, ih­

tirasın, kavganın kalkması tabiata muha­liftir insanhk ve kardeşlik propagandası medeniyette ilerlemiş milletlerin er mey­danında silahla yenemedikleri geri mil­letlere karşı tatbik ettikleri yeni bîr tabi­ye usulüdür23

Hayat ile savaş arasında kurulan bu doğrudan ilişki nedeniyle millet olarak varolabilmek bütün bir hayata ait askeri bir donanımı ve cephesel duruşu zorunlu kılar. Görev duygusu, itaat, disiplin, “er­keklik”, kahramanlık, her an ölmeye ve öldürmeye hazır olmak, yani hayati sü­rekli bir askerî disiplin ve eğitim içinde yaşamak, onu içselleştirmek gereklidir Türkçülere göre. Atsız, bu çerçevede, bir yandan yukarıdaki gibi sulhperverlik pro­pagandası karşısında uyanlar getirmekte, diğer yandan da orta ve yüksek mekteple­rinin “askerî bir terbiye" vermek üzere Genel Kurmay Başkanlığına devredilme­sini talep etmekteydi.24

Türkçüler için, savaşçılık ve askeri di­siplin, yalnızca Türklüğün var kalma mü­cadelesine ait basit bir araç değildir, aym zamanda, kimlik ve kişiliğine ait roman­tik ve epik bir dokuyu temsil eder. “Milli kin", “millî öç” ve “düşmanlar" “dedeleri­mizin bıraktığı kıymetli bir mirastır."25

c) tireden t izm (Yayılmacılık): Türk­çülük, dünyaya hükmetme hakkının ilan edildiği “pan"cı ideolojilerden birisidir. “Hayat için savaş kaidesince yeryüzünde her soyun arzusu kendi cinsini dünyaya yaymaktır."26 Türkler için bu yayılma, genişlem e, “büyük nüfuslu ve büyük millet olma", ırksal bir kabiliyet ve tarih­sel bir gerçeklik anlamına gelir Türkçü­lere göre. Türkler, savaş ve askerlik yete­nekleri sayesinde genişlem e, dünyaya hükmetme kudreti ile de tanınmışlar­dır.27 Türk millî mefkuresi hep “galip millet olmak” güveni içinde taarruz, işgal ve fethin Türklüğe ait bir hak ve aynı za­manda bir yetenek olageldiğini, fakat özellikle Cumhuriyet döneminde “Türk­

Page 29: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T Ü R K Ç Ü L Ü Ğ Ü N Ç A T A L İ . A N A N Y O L L A R I

lüğün genişleme kudretinin felce uğra­mış"28 olduğunu vurgulamışlardır:

‘Yurtta barış, cihan da b a r ış ’ yahut ‘k im se­nin b ir lıanş toprağında gücümüz volt’ gi­bi se fılan e b ir siyasî umde ile bu m illetin ınancri enerjisin i b ilerek veya bilm eyerek sön dü ren ler, z a ten m ah v o lm u ş A lm a n ­ya'y a sav aş a ç a r a k T ürk tarih in de a s la görü lm em iş b ir k o n a k lığ ın zilletini tari­h im iz e so k a n la r , f a k a t B u lg ar is tan ve ad a lard ak i kürk leri toprak lar ıy la b ir likte ku rtarm ak fırsa tın ı tarih yaratm ışken en deııi ve cebin bir h areketle bundan k aça n ­lar hiç şü phesiz Tiirk birliğini tam am la­m ak y o lu n d a adını a tm azlard ı,2S

Türkçülüğün resmi ideoloji ile girdiği gerilimin en çırpıcı ııokıasını bu yayıl­macılık tartışması oluşturmaktadır. Res­mî ideoloji, özellikle uygun olmayan or­tamlarda dile getirilen bu düşünceleri “maceraperestlik", “ütopyacılık Ta suçla­mış, buna karşılık Türkçüler T ürk birli­ğini vurgulamaya gayret göstermişlerdir. Bununla beraber, yayılmacılık, Türkçü­ler için yalnızca Pantürkisl bir Türk bir­liği veya sonradan edindiği anlamıyla Turancılık tasarısıyla sınırlı bir millî bü­tünleşme eğilimini ifade etmez, aynı za­manda milli hâkimiyetin işgal, fethetme, ilhak etme gibi ırksal olarak tanımlanan dürtülerle, -zaten ırklar savaşının belir­lediği- bütün yeryüzüne ilan edilmesi ar­zularını da taşır.

d) Anti-Komûnizm: İdeolojiler, Türk­çülere göre ırksal bir menfaat ve milli bir işlevsellik taşırlar. Başka deyişle belirli bir ırkın stratejik çıkarlarına göre tanzim edilmişlerdir. Bu açıdan İslamcılık ideolo­jisinin arkasında Araplık, liberalizmin ar­kasında Ingiliz ırkı bulunurken, beyne! ınileliyelçi komünizmin arkasında ise Slav ırkının çıkarları ve stratejik hedefleri tespit edilmektedir. Dolayısıyla libera­lizm, masonluk, demokrasi, komünizm, devletçilik, Müslümanlık vb. Türk men­şeli olmayan ideolojilerden farklı olarak

yalnızca ırkçılık ve Turancılığı içeren Türkçülük, Türk menşeli fikir ve ülküyü temsil eder.

Komünizm, Sovyet yayılmacılığına ait bir ideolojidir. “Komünizm bugün yalnız moskofçuluk dem ektir.’’30 “Komünisti Rustan ayırmanın imkânı yoktur."3' Bu tespitlerle Türklüğün Sovyet egemenliği altında yaşaması gözetilirken, diğer yan­dan ülke içinde, sol-komıınist bir siyasal hareketle cephesel bir yüzleşmenin kur­may heyetini yetiştirmek önemsenir. Bu nedenle Türkçülüğün siyasal alana sevk olunmasında, siyasal bir işlevsellik ka­zanmasında ana ideolojik eksen anti-ko- müııizm olmuştur. Liberalizm ve İslamcı­lık ideolojileri ile kurulan karşıtlığın ko­münist ideolojiyle aynı derecede bir düş­manlık halini aldığı söylenemez. Halta süreç içinde ve yer yer bu ideolojilerin Türkçülüğe sızmasına izin verilmiştir. Buna karşılık komünizm, Türkçülüğün anıagonisi bir yansımasıdır. Türkiye'de komünizm kavramı ve komünist profili­nin biçimlendirildiği psiko-sosyal ortam Türkçülerce hazırlanmıştır: “Komünist acayip bir mahluktur |...j Komünistliğin daimi bir arkadaşı da içki vc heroiııdir [...] Komünistler umumiyetle ahlakları ve bilhassa cinsi ahlakları çok bozuk kimselerdir '...] Komünistler tip olarak tembel ve iradesiz kimselerdir |...]”32 Anti-komûnizm ellilerden sonra Turkçü- lerce başlı başına bir kariyer haline geti­rilerek komünizmle mücadele dernekleri kurulmuş ve yaygınlaştırılmıştır.

T ürkçü ler kom ünizm karşısındaki uluslararası ittifaklarla bağlarını da çok çabuk geliştirme yanlısı olmuşlardır. An- ti-komünizm çerçevesinde Türkçülerce ilkin, komünizmin yayılması tehdidi kar­şısında Almanya’nın tarihsel misyonu iş- lenegelmiştir.33 Soğuk Savaş döneminde, ise komünizmle mücadelenin maddi-tek- nik önderliğinin ABD, manevi önderliği­nin ise Türkiye, tarafından strtlanması ge­rekliği ifade edilmiştir.34

3 7 3

Page 30: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M İ L L İ Y E T Ç İ L İ K

Rıza NurFA R U K A L P K A Y A

Dr. Rıza N u r hakkında söyleneb ilecek

ilk şey hem d ü ş ü n c e le r i hem de ey­

le m le ri açısından T ü rk siyasal hayatı­

nın en aykırı k iş ile rind en b ir i o ld u ğ u ­

dur, Bu ayk ırılığ ın başlıca nedeni, her­

halde, Dr. Rıza N u r 'u r ı hem en her d ö ­

nem tep k ise llik ten kaynaklanan m uha­

l i f b ir tavır a lm asıdır. Dr. Rıza Nur, öğ ­

re n c iliğ in d e ve ilk ge nç liğ ind e II. A b-

d ü lb a m k 'e , II. M eşru tiye tken sonra İtti­

h a t ve Terakki'ye , C um huriye tken son­

ra g iz lic e M ustafa Kemal A ta tü rk 'e ve

C H P 'y e m u h a le fe t e tm iş ve z a m a n

iç inde karşı ç ık tığ ı k iş ile r değişm esine

rağ m en T ü rk ç ü g ö rü ş le r i hem en h iç

değ işm em iştir. Dr. Rıza N u r 'u n görüş­

le ri, b iraz da her dönem m u h a lif o lm a ­

sı yüzünden , fa rk lı dönem le rde değ iş ik

kes im le r ta ra fından b ir cephane lik o la ­

rak ku llan ılm ış tır.

Rıza N u r 1 8 78 'd e S inop 'ta doğm uş,

ilk ve o rta ö ğ re n im in i bu şeh irde yap ­

m ıştır. D aha sonra İs ta nb u l'a g iderek

sırasıy la S oğukçeşm e A ske rî Rüştiye­

si'n i, K u le li Askerî id a d is i'n i ve n ihayet

A ske rî T ıb b iy e 'y i b it irm iş t ir . 1 9 0 l 'd e

A lm a n d o k to rla rın y ö n e tim in d e b u lu ­

nan G ü ihane H astanesi'nde ta b ip y ü z ­

başı o la ra k ihtisasa başlayan Rıza Nur,

II. M e ş ru tiy e t 'in ila n ın a kadar bu ku ­

rum da öğ re tim e lem anı o la ra k çalışm ış

ve bu dönem de, ağ ırlık lı o la ra k sünnet

ve züh rev i has ta lık la r ko n u la n o lm a k

üzere, tıb b i konu la rda Türkçe, A lm a n ­

ca ve Fransızca eserler yazm ıştır. D r.

Rıza N ur, m uhtem elen bu dönem inde ,

A lm a n kü ltü rü ve k las ik m ü z ik ile ya ­

k ın d a n ilg ile n m iş ve b u ilg is i daha

sonra da sürmüştür.

il. M e ş ru tiy e t 'in ila n ın d a n b ir süre

Önce İttih a t ve Terakki C e m iye ti'n e g i­

ren Dr. Rıza N ur, m eşru tiye tin ila n ın ­

dan sonra yap ılan seçim lerde, 30 ya ­

ş ın d a S in o p 'ta n m e b u s s e ç i lm iş t ir .

1909 başında itt ih a t ve Terakk i'den is­

t ifa ed e re k Prens S a b a h a ttin 'in A h ra r

Fırkası'na giren Dr. Rıza Nur, 31 M art

Ayaklanm ası ç ık ınca M ıs ır 'a kaçm ıştır.

1911 sonbaha rında İ tt ih a t ve Terakki

karşıtların ın b irleştiğ i H ü rriye t ve İtila f

F ırkas ı'na k u ru cu o lan Dr. Rıza N u r,

1912 'de yap ılan ve ta rih îm izd e "sopaİı

s e ç im le r" o la ra k a n ıla n se ç im le rd e n

sonra bu fırkadan da ayrılm ıştır. İttihat

ve Te rakk i'n in Babıa li Baskını ile ik t i­

darı tam am en ete geçirm esinden son­

ra, İstanbul M uha fız ı o lan Cem al Paşa

ta ra fın d a n ''t ıb b i ça lışm a la r yapm ası

iç in " yu rtd ış ına g ö n d e rilm iş ve ancak

1 9 1 8 'd e M o n d ro s M ü ta re k e s i im z a ­

land ık tan sonra ü lkeye dö ne b ilm iş tir.

A n a d o lu ve R u m e li M üd a faa -i H u ­

k u k C e m İy e ti 'n in S ivas K ongres i ile

baş lay ıp gelişen o la y la r sonucu ya p ı­

lan seçim lerde yen id en Sinop mebusu

Anti-komünizm, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, özellikle Sovyetler’in Türk boğazlarından üs istediği iddiasıyla gide­rek daha kaygı verici kılman “Sovyet teh­didinin ideolojik arkaplanma vurgu ya­

pan yaygın bir inanç haline dönüşerek Türk sağının Türkçülük tarafından blok olarak teslim alındığı başlıca bir kitlesel ayin haline gelmiştir. Bu çerçevede, anti- komünist bir söylemi ilk kez gençlik ey-

Page 31: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R I Y E T D Ö N E M İ N D E T Ü R K Ç Ü L Ü Ğ Ü N Ç A T A L I A N A N Y O L L A R I

seç ilen I) r . Rıza N ur, İ t i la f K u vve tle -

r i 'n in İs tanbu l'dak i işgali sertleştirm esi

üze rine ça lışm a la rına ara veren M c c -

lis -i M ebusan 'ın "nas iha t heye ti" üyesi

o la ra k Yusuf Kem al Tengirşek ve A b ­

d u lla h A z m i t f i 'n d i ile b ir lik te A n ka ­

ra 'y a ha reke t e tm iş tir. Bu g ru p G e y ­

ve 'de d u rdu ru lm u ş , ancak M ustafa Ke­

m al Paşa ile yap ılan görüşm eler sonu­

cu , he ye t ü y e le r in in "n a s ih a t h e ye ti"

o lm a d ık la rı yo lun da güvence ve rm e le ­

r i ü z e r in e A n k a ra 'y a g id e b ilm iş t ir .

T B M M 'y e kal ilan n a d ir itt ih a t ve te ­

rakki m u h a lif le rin d e n b ir i o lan Dr. Rı­

za N u r, T B M M 'n in i lk h ü k ü m e tin e

M a a rif V ek ili o la ra k g irm iş , daha sonra

S ıhh iye V ek ili o lm uştur. Dr. Rıza Nur,

IB M M delegesi o la ra k Rusya Sosyalist

F e d e ra tif S ovye t C u m h u r iy e t i'n e g it ­

m iş , L o z a n g ö r ü ş m e le r in d e de

T B M M 'n in ik in c i delegesi o lm uştur. SI

fckim 1 9 2 2 'd e saltanatın ka ld ırılm asın ı

te k li f eden Dr. Rıza Nur, Lozan A ntlaş­

m a s ın ın im za lanm asından sonra yap ı­

lan seçim le rde yen id en S inop m ebusu

ve S ıhh iye V e k ili seç ilm iştir. C u m hu ri-

y e t 'iı ı ila n ın d a n sonra ku ru la n İsmet

Paşa h ü k ü m e tin d e gö rev v e r ilm e y e n

Dr. Rıza Nur, bunu n üzerine 14 c il t l ik

Türk Tarihi'n i yazm aya g irişm iş ve bu

yap ıt M a a rif Vekaleti ta rafından ya y ım ­

lanm aya başlamıştır. I9 2 4 'te , Dr. Rıza

N u r, T ü rk O c a ğ ı G e n e l K u ru lu 'n d a

Mars M eye ti'ne seçilm iş, ancak ocağın

faa liye tle rin e f iile n katılm am ıştır.

Dr. Rıza Nur, İz m ir Suikasîi e rtes in ­

de g ir iş ilen te m iz lik hareke tinden kısa

b ir süre sonra, e ş in in raha ts ız lığ ı ge-

Rıza Sur Türkçü-miliİyetçi akım içinde, son derece yoğun

araştırmacıyay inci etkinliğinden ziyade,' inatçı" ve ‘sftektakuler” m uhalif

kimliğiyle il,yi görmüştür.

rekçesiy le , T B M M 'd e n iz in a larak Pa­

ris 'e g itm iş ve 19 33 'e kadar Fransa'da,

daha sonra da Mustafa Kem al A ta tü rk

ö lene kadar İskenderiye 'de yaşamıştır.

Dr. Rıza Nur, Paris'te bu lu ndu ğu sıra­

da -yayım land ık tan sonra bü yük tartış­

m alara y o l açacak o la n - / layat vc I ta­hralım a d ıy la yaşa m ö y k ü s ü n ü ve

"T ü rk iy e 'n in Yeni Baştan ihyası ve Fır­

ka P ro g ra m ın ı " k a le m e a lm ış ve

1960'ta.o sonra açılm ası kayd ıy la d ü n ­

yan ın b e lli başlı kü tüphane le rine b ire r

kopyasını b ırakm ıştır. Bu sırada Paris'e

gelen M ü k rim in I la lil Y inanç ile tan ı­

şan ve bu sayede yen i nesil T ü rkçü le r

375

kinlerinin eksenine yerleştirerek onları mobilize eden, mekanize haline getiren akım T ürkçülük olmuştur.

e) Zenofobia (Yabancı Düşmanlığı): Türkçülüğün ideolojik konumunu olduğu

kadar politik misyonunu da pekiştiren tespit, gözlem ve bunlara sarmalanmış duyguların örgütlendiği bir başka alan ya­bancı düşır-u'l. • 'tabancı düşmanlığı, Türkiye'd illerin ekonomik-

Page 32: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_________ I_________ L L i_________ Y E T Ç I_________ L I_________ K

3 7 6

ile ilişk i kuran Dr. Rıza Nur, İskenderi­

ye 'de Türkbilik Revüsü ad ıy la b ir dergi

çıkarm ıştır.

1938 sonunda T ü rk iye 'ye dönüşün­

de N ih a l A tsız tara fından karşılanan ve

yaşam ın ın son g ü n le r in i H üsey in N a­

m ık O rk u n , F e th i T c v e to ğ lu , N c jd e t

Sançar g ib i T ü rkçü g e n ç le rle geç iren

Dr. Rıza Nur, bu dönem "T ürkçü , İlm i,

Edebi, H a fta lık " lanrıdağ de rg is in i ya­

y ım lam ıştır. D r. Rıza Nur, aynı d ö ne m ­

de Grand Larousse'ta ye r a lan "R ıza

N u r" m addesi yü zü n d e n N a d ir N ad i,

H üsey in C a h it Yalçın , Refik I la lit Ka­

ray ve V â lâ N u re ttin g ib i de ğ iş ik gö­

rüş le rden k iş ile r le ta rtışm a la ra g irm iş

ve 1 9 4 2 'd e İstanbu l'da ö lm üştür.

Fransız D e v rim i ile gündem e gelen

h a lk egem en liğ i kavram ı, kısa b ir süıe

sonra m onarka ve yabancı h â k im iye ti­

ne karşı m il le t eg em e n liğ i kavram ına

dönüşm üş ve buradan da m illiy e tç ilik

dü şü n ce s i b o y v e rm iş tir . M i l l iy e tç i l ik

yaz ın ında bu id e o lo jin in ik i fa rk lı ver­

s iyonunun o ldu ğu kabu l ed ilir. Fransız

tarzı o la ra k ad la n d ırıla n ve A yd ın lan -

m a 'n ın d e ğ e r le r in i s a v u n d u ğ u iç in

" i le r ic i" o la rak tan ım lanan ilk versiyon

d e v le t te m e lli b ir m il l iy e tç i l ik t i r . Bu

an layışa göre, d e v le tin yurttaşı o lm a k

ve ü lkü b ir liğ in i ben im sem ek o m ille t­

ten o lm a k iç in ye te rlid ir, e tn ik köken,

d in g ib i u n s u rla r tâ lid ir . A lm a n ta rz ı

o la rak a d la nd ırılan ve rom an tik b ir yö ­

nü bu lu n d u ğ u iç in "şo ven /g o ric i" o la ­

rak d e ğ e rle n d ir ile n ik in c i vers iyon et­

n ik köke n ve k ü ltü r te m e lli b ir m il l i ­

y e tç ilik tir . Tarihsel o la rak bakıld ığ ında,

ilk m il l iy e tç i l ik le r in F ransız ta rz ın a ,

"g e ç " ka lan m il l iy e tç i l ik le r in ise A l­

m an tarzına yakın o ldu ğu kabu l ed ilir.

Pratikte ise, ilk ö rn ek b ir yana b ıra k ılır­

sa, hem en her yerde önce e tn ik -kü ltü -

rel te m e lli b ir m il l iy e tç i l iğ in g e liş t iğ i­

ne, bu m illiy e tç iliğ in kend i u lus-devle -

t in e kavuştuktan sonra de v le t te m e lli

b ir m il l iy e tç i l iğ e d ö n ü ş tü ğ ü n e işaret

etm ek gerekir.

O s m a n lı İm p a ra to r lu ğ u 'n d a T ü rk

m il l iy e tç i l iğ in in ge lişm esi de b e nze r

b ir ç iz g i iz le m iş , e tn ik -k ü ltü re i k ö ­

ke n li a raştırm a la rla doğan m il l iy e tç i­

l ik düşünces i, Yusuf A k ç u ra 'n ın ü n lü

Üç Tarz ı S /yaseT iy le siyasi b ir ç iz g i

o la ra k ta n ım la n m ış , it t ih a t ve Ferak-

k i 'n in ik tid a rı e le ge ç irm e s iy le b ir l ik ­

te Z iy a G ö k a lp 'in e k le k t ik -am a başa­

r ı lı - "T ü rk le ş m e k , İs la m la şm a k , M u ­

as ırlaşm ak" fo rm ü lü y le son h a lin i a l­

m ıştır. B ir in c i D ü nya Savaşı ve T ü rk i­

ye C u m h u r iy e t i 'n in k u ru lm a s ı sü re ­

c in d e ü lk e n in d in s e l a ç ıd a n g ö re ce

b irö rn e k b ir nü fus yap ıs ına o tu rm ası

s o n u c u , T ü rk m i l l iy e tç i l iğ i d e v le tin

b a ğ ım s ız lığ ın ı k o ru m a y a ve m il le t in

ya ra tılm asına uyg un düşecek b iç im d e

y e n id e n ta n ım la n a ra k C u m h u r iy e t H a lk P a rtis i'n in A ltı O k 'u n d a n b ir in e

dönüşm üştür.

Dr. Rıza N u r ’ un T ü rk ç ü lü k düşünce­

s i, bu g e liş im a ç ıs ın d a n i lk b a k ış ta

a n akro n ik b ir ö z e llik gösterir. 1924 'te

k a le m e a ld ığ ı Türk Tarihi'n in da ha

başlangıcında "d ü n ya d a en b ü y ü k i f t i ­

ha rım Türk ya ra tıId ığ ım d ır. Bu kadar

ta r ih o ku d u m , T ü rk kadar kah ram an,

siyasal ve k ü ltü re l k o n u m la rıy la i lg i l i o la ­

ra k T ü rk m il l iy e tç i l iğ i id e o lo j ile r in in hep­

s in d e ge ne lleşen b ir h u z u rs u z lu k ta n da

guç alır. “ B iz im y u rd u m u z d a b izden çok

refah iç in d e yaşayan in s a n la r ’ ş e k lin d e k i

ş ikâye tle r T ü rk ç ü le rd e b iraz daha ile r i gö­

tü rü le re k sanayi vc ticare tte T ü rk ah la k ı­

n ın ç ö k e r ti lm e s i b iç im in d e y o ru m la n ır .

O n la ra göre “ tabanı y ır tı la n çorap [...] Çe­

l i ğ i y ü z ü m ü z e te rs d ö n e n t ı ra ş b ıç a -

Page 33: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D O M E M İ S D £ T 0 R K Ç ü l C C U N Ç A T A L L A N A N Y O U M U

m ert, iy i y ü re k li, zek i ve ak l-ı se lim sa­

h ib i insan, T ü rk kadar b ü yü k ve y ü k ­

sek b ir ta rih e m a lik b ir m İle t gö rm e­

d im . Bir kadar m ille t tan ıd ım , bugünkü

m eden iye t a le m in d e en yüksek m evk ie

ç ık m a k iç in la z ım o la n k a b iliy e t le r i

ken d inde ve yu rdunda bu nu ıık i kadar

to p la m ış o la n ın ı g ö rm e d im ..." d iy e

yazan Dr. Rıza Nur, hem en her zam an

e tn ik te m e lli b ir T ü rk ç ü lü ğ ü sa vu n ­

m uştur. D r. Rıza N u r ya p ıtla rın ı Türk

m ille t in in ta r ih in i ve k ü ltü rü n ü d o ğ ru ­

dan Tü rk m ille t in e öğ re teb ilm ek çaba­

sı o la ra k tan ım lam ıştır. Türk m ille t in in

ta rih ve kü ltü rü n ü e le a lırken d iğe r et­

n ik to p lu lu k la r ı küçüm sem ekten, hatta

in s a n la r ı e tn ik k ö k e n le r i y ü z ü n d e n

aşağılam aktan b ir an b ile vazg eçm e­

yen Dr. Rıza N u r açısından b ir insanın

'Iü rk k ö k e n li o lm as ı başlı başına b ir

o lu m lu lu k , o lm am ası ise o lu m s u z lu k ­

tur. H a ya t ve H atıratım 'da değe rlend ir­

d iğ i k iş ile r, eğer e le ş tir ile c e k b ir şey

yapm ış larsa ya Tü rk d e ğ ille rd ir ya da

köke n le rin e başka kan la r karışmıştır...

D r. Rıza N ur, T ü rk iy e C u m h u riv e -

t i 'n in i lk k u ru lu ş s ü re c in d e k ita p la r ı

M a a r if V eka le ti ta ra fından basılan b i­

riyken , C u m h u riye tin kurum laşm asıy la

b ir lik te geçm işte ka lm ış b ir m illiy e tç i­

lik an lay ış ın ın savunucusu kon um u na

d ü şm ü ş tü r. 1 9 3 0 'la rd a İn g il iz he ge ­

m o n ya s ın ın y ık ılm as ı, Fransız D e v r i-

m i'n in "h ü r ve eşit yu rttaş la r" dü şü n ­

c e s in in sarsılm ası, d e m o k ra s in in re d ­

ded ilm es i g ib i ge lişm e le r sonucu y ü k ­

selişe geçen faş izm /na z izm g ib i akım ­

ların b ir yansıması o la rak e tn ik te m e lli

ro m a n t ik /re a k s iy o n o r b ir T ü rk ç ü lü k

yen id en can la n ırken . Dr. Rıza N u r ye­

n i nesil T ü rk ç ü le r ta ra fından sah ip le -

ııiim iş tir . İk in c i D ü nya Savaşı'nda fa ­

ş is t c e p h e n in y e n i lm e s i , A B D v e

SSCB'nin Y a lta 'da yen i dünya d ü ze n in

te m e lle rin i atması, am a hem en ard ın­

dan Soğuk Savaş'ın başlam asıy la b ir ­

lik te , "B a tı" dünyas ındak i Faşist/N azi

k a lın tı la r ı y e n i d ö n e m in g e re k le r in e

u yg u n b ir b iç im d e a n t i- k o m iin is t le r

ha line dönüşm üş ve a n ti-ko m ü n is t va ­

sıfları be lirg in leşen T ü rkçü le r 1 % 0 'la -

ra kadar Dr. Rıza N u r 'u sah ip lenm eyi

sürdürm üşlerd ir.C a v it O rh a n T ü te n g il, 1 9 6 3 'to Bri-

tish M useum 'da Dr. Rıza N u r 'u n Birin­c i Şiir Kitabım ;) ö e r c e d ilm e m iş Şiirle rim, Türkiye'nin Yeni Baştan ihyası ve

hırka Program ı, Ş iirlerim v e N esir v e M a k a le le r im d en B irkaç ı ve / iayat v e H atıratım başlık ların ı taşıyan yap ıtla rı­

nı b u lu p , 1 % 4 'te bu eserle ri T ü rk iy e

kam uoyuna tan ıttık tan sonra, T ü rkçü ­

le rin Dr. Rıza N u r 'a yö n e lik ilg is i g ide ­

rek zayıflam ış; buna karşılık ön ce Türk

İs lâm S e n te z i'n i b e n im s e y e n A h m e t

K a b a k lı g ib i k iş i le r , d a h a so n ra da

ö z e ll ik le H ay at v e H atıra tım 'da ye r

alan A ta tü rk 'e y ö n e lik e le ş tir ile ri nede­

n iy le d o ğ ru dan İslâmc.ı çe v re le r ta ra ­

fından görüşleri sık sık gündem e ge ti­

r ilm iş tir. D r. Rıza Nur, bugün T ü rkçü

gö rüşlerinden çok, İttiha t ve Terakki'ye

m u h a le fe ti ve. ö z e ll ik le de. A ta tü rk 'e

y ö n e lik e leş tir ile riy le tan ınm akta ve bu

yö n d e k i g ö rü ş le ri d o la y ıs ıy la ta r tış ı l­

maktadır.

3 7 7

gr’mn35 arkasında bir Türk değil bir Türk vatandaşı bulunmaktadır. Millî pazara Türk'ten gayrı insanların girmesi maddi- teknik bozulmaları olduğu kadar ahlaki bozulmalarımızı da açıklayan bir noktadır

Türkçülere göre. Ancak Türkçülerde, bir şikâyet konusıı olmaktan öteye ideolojik bir niteliktir, yabancı düşmanlığı. Türkçü­lük, birinci olarak “yabancı” algısını "so­yu bizden olmayanlar’’36 olarak genişletip

Page 34: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_________ |_________ L_________ L_________ I_________ Y_________E_________T_________ Ç_________ I_________ L_________ I_________ K

gayrimüslimlerden daha geniş bir "iç düş­man" çevresi tarif etmiştir. İkinci olarak yabancm m -ötekinin Türklere nazaran ekonomik gelişmişliği gözlemlerini kul­lanmakla beraber doğrudan kimlikle ilgili daha ideolojik bir bakış açısı sunmuştur. Sançar'ın şu tespitleri Türkçülüğün her. iki vurgusunu da taşır:

Tabii bunun gibi, kam, tarihi ve ülküsü, geleneği bizden ayn elan yukarıda saydı­ğımız Müslüman Türk olmayanlar da bize tamamen yabancıdırlar. Yabancı ise dış babımdan ne kadar benzerlik gösterirse göstersin, yine yabancıdır. Her yabana ise hayat savaşında birbirinin düşmaıudır?7

Bu bakış açısı, yabancı düşmanlığını politik bir misyon olarak yürütmeyi, ge­liştirmeyi ve temel bir ideolojik öğe ola­rak biçimlendirmeyi ilke olarak benimse­miş durumdadır.

Türkçülük içinde yabancı düşmanlığı­nın tezahür ettiği üç farklı çerçeveden bahsedilebilir. Bunlardan birincisi; özellik­le CHP kadrolarına karşı Türkiye'de Türk ırkının yönetme hakkının talep edilmesiy­le ortaya çıkar. Türkçülere göre Türk tari­hi “yabancı kan taşıyanlara güvenmenin, onlara devlette üstün değil, en aşağı bîr yer bile vermenin ne büyük yanlış oldu­ğunu anlatan bir derstir."38 Cumhuriyet dönemi ise bu büyük yanlışın en çok ya­pıldığı dönemdir, memleketin asıl sahibi olan Türk ırkı iyice tırpanlanmış ve gayri Türkler yüksek mevkilere getirilmiştir:

Mesela; İstanbul'da Rumca konuşan ve taşıdığı soyadı ile 'ben Türk değilim’ diye haykıran Abdftlhalik Renda yıllarca ba­kanlık ve meclis başkanlığı yapmış f...J Kendilerini Türk soyundan ve evla d-i Fa- tihan'dan sayan bu adamların antropolo­jik vasıfları, şiveleri, menşeleri ve ahlak­ları Türk olmadıklarını ispata kafi iken, menfaatlerine dokunulduğu zaman halis Türklüğe ihanetle ithamdan bile çekin­memişlerdir.^

CHP iktidarına karşı geliştirilen bu ide­olojik kurgu “toplumun Türk olan ekse- riyatına sırtını dönmüş olan bir siyasal yönetici tabakası” ile "halis Türkler” ara­sındaki kan farklılığında şekillenmekte­dir, Türkçüler, Türk ırkından olmayan ama buna rağmen yöneticilik yapan gay­ri Türklerin u2utı bir listesiyle mücadele­ye tutuşmuşlardır.

Yabancı düşmanlığının tezahür ettiği ikinci alan; yaba nala rın Türk diline getir­dikleri düşünülen tehdittir. Türkçüler bu­nu "bozuk şive”ye duyulan bir nefret ola­rak sunmuşlardır. Dahası Türkçüye doğru ve güzel konuşmamalarını aynı zamanda bîr kasıt olarak yorumlamaktadırlar:

Kendilerine Türit vatandaşlığı şere/int verdiğimiz insanlaç Türkçe konuşma­mak küstahlığına devam ederek, bu şere­fe layık mahluklar olmadıklarım, kanla­rımızı tahrik ederek bize her gün göste­riyorlar [...} çıfıtça ve palikaryaca ko­nuşmadıkları zamanlan ne vakit görece­ğiz [...} güzel İstanbul’un en güzel yerle­rinde kulağa çarpan iğrenç ktmuşmalan duyup ta bir Türkün üzüntü ve tiksinti duymaması kabil değildir.40

0 Irkçılık-Turancılık: Irkçıtık-Turancı- lık kavram çifti Osmanlı’nın son dönemi­ne ait yeni tahayyül çerçeveleri olarak girdiği andan itibaren önemli ölçüde ide­olojik kaymalar yaşamıştır. Irk kavramı Alman milliyetçilik modeli çerçevesinde Yusuf Akçura tarafından OsmanlI’nın mil­lî açılımlarına dönük bir "araç" olarak sa­vunulmaktaydı. Turancılık ise, özellikle Akçura’da bir ittifaklar alanım ifade et­mekteydi. Fakat Gökalp’ten. başlayarak Turan kavramı Türklüğe ait bir safiyet olarak sunulur bir hale gelmiştir. Irk kav­ramı ise kültürel-dinsel bloklara açık bir niteliğe taşınıyordu Turan, esas olarak Macar ve Finlilerin de dahil olduğu ortak bir Ural-Altay köklerine işaret eden bir bütünleşme ve ittifak bloku olarak ortaya çıkmıştı. Gökalp’le beraber Türklüğün

Page 35: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D S H E M İ M D I T O R K Ç Û l O 6 0 » Ç A T A L L A K A N Y O l l A R I

kendi iç bütünlüğüne ait vasıflar olarak değerlendirilmeye başlandı. Ona göre, Türklerin Moğol, Tunguz, Fınuva ve Ma- carlarla akrabalıkları olduğuna dair bîr bilgi yoktu.41 Turan kavramı Türkiye’de dahil (bu gerçekleşmiş bir ideal olarak Türkiye d likle karşılanıyordu) Azerbay­can, Iran, Har2em ülkelerinin Türkmen- leriyte (buna da Oğıızculuk diyordu), Ya­kut, Kırgız, Özbek, Kıpçak, Tatar boyları­nın birliğini ifade eden bir kavramdı.43

Turan kavramının Gökalp’le başlayan bu Türkleşmesi otuzlardan sonra Türk­çü söylemde daha da belirginleşti. Onla­ra göre de Macarların Turanizmî "ciddi olmaktan ziyade iddianın mahsu­lü"43 idi. Turan, “Ural-Altay kavimlerin- den hiçbirisinin malı değildi", “O yalnız ve yalnız Türkündü."44 1930’dan ellilere kadar ırkçılık-Tur arıcılık Türkçülüğün gururla sahiplendiği vasıflar olmuştu, fa­kat, altmışlarla beraber Türk siyasal ala­nına bir itham olarak yerleşmeye başla­dı. H atta m illiyetçi hareket içindeki Türkçü entelektüellerin dahi reddetmek­ten yorulduktan bir nokta haline geldi. Oysa ırkçılık Türkçülük içinde, antropo­lojik, kültürel, manevi temellerde ısrarlı olarak kanıtlanmaya çalışılmıştı. Reha Oğuz Türkkan ırkı antropolojik kıstas­larla değerlendirirken, Atsız buna karşı çıkıyor, Ç maral h dergisi çevresi ise kül- türel-manevi ahlaki bir temelde yorum­lamaya çalışıyordu. Atsız’a göre ırkçılık “Türklerin maddi ve manevi hasletleri­nin bozulmaması için onun yabancı kan­larla karışmamasını isteyen millî bir dü­şüncedir.”45 Bundan öte ırk saflığı üze­rinde de durur Atsız:

"... Su katılmamış Türk olmak için üç göbekten beri Türk olmak lazımdır. Bunu söyleyende ben değilim, ilimdir. Almanlar yahu dil ere, Amerikalılarda zencilere karşı ilmin bu kanununu tatbik ederek üç gö­bek ilerisine kadar kanında yahudiîik ve­ya zencilik bulunan insanları kendi mil­letlerinden saymamaktadırlar.”46

Türk ırkının hususiyetlerini korumak için yabancı kanın karışmasının engellen­mesi, aynı zamanda Türklüğün maddi ve manevi üstün vasıflarını kaybetmesini en­gellemek anlamına gelmekte, Türklüğün kaba ve geri ırklar derecesine inmesinin önlenmesi böylece ger çeki eştirilmek tedir. Türkçülere göre “bir vücut nasıl yabancı maddelerin ancak kendisine yarayacak olanım hazmedip fazlasını kendisinden atıyorsa içtimai birer uzviyet olan millet­lerde aynı şekilde hareket"47 etmelidir.

“44 RUHU”: TÜRKÇÜLÜĞÜN __________POLİTİK TEZAHÜRÜ

“44 ruhu” Türkçülüğün, Türk siyasal sü­recinin tarihse] yapılan ve aktöTİerı arası­na som ut olarak girişini temsil eder. Türkçülük, 44 ruhu ile bir doktrinden bir siyasal muhalefete doğru adım atmış, bu anlamda bir ideolojik konum, bir ente­lektüel pozisyonun ötesine geçerek he­defleri, programı, karşıtlık ve düşmanlık­ları, işlevselliği ile de somut bir politik kurgu sahibi olmuştur.

Türkiye’de milliyetçilik hareketinin manevi bir doygunluğa erişmesi, anti-ko- münist bir eylemli ve taarruzi mücadele pratiğinin modeltenmesi, devlet karşısın­da müstakil bir Türkçü konum edinilme­si vb. gibi vurgularla kırklardaki ideolo- jik-politik cepheleri formüle eden “44 ruhu” önceleri “Türkçüler günü”, yet­mişlerden sonra ise MHP bünyesinde “Milliyetçiler Günü” olarak mîîliyetçi- Türkçü takvime aktarılmıştır. Söz konu­su gün, Sabahattin Ali-Nihal Atsız dava­sında, binlerce gencin anti-komünist bir eylem birliğinde Ankara Ulus Meyda­nı’ nda buluştuğu 3 Mayıs 1944’tür. Türk­çülere göre bu nümayişler “birkaç bin meçhul Türk gencinin [...] Türkçülükte­ki ilk hareketi"43 idi ve “toplu veya yal­nız her yerde” anıl malıydı. Sançar bu gü­nü Türkçülük “ruhu”ııa eklemiştir:

adsız-sansız binlerce Türk genci,

379

Page 36: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_____ I L l _______ I Y_____ 6 T Ç I L_______1

380 Reha Oğuz Tûrbkatı m 1944te yayımlanan Milliyetçilik Yolunda kitabından "tablo '. Türklüğün duralarının Türkçüler açısından önem sıralamasını gösteriyor. Ufiıktaki. başı bidatin dağlar. "Türk Birliği Davası"... Kitapta. Anadolnaduk Türk Birliği' davasını önemsememekle, Turancılık ise Turan davası" ve "Milliyet Davası dışındaki davaları gözardı etmekle eleştirilir.

kendilerinden sonra gelecek Türk nesille­ri içinde ortaya çok güzel ve manalı bir örnek koymuşlardır. Milliyetçi, vatanse­ver ve imanlı Türk gençleri yurt yüzeyin­de hiç eksilmeyeceğine göre komünizm gibi hain, kan akıtıcı ve Türklük düşmanı fikirler engerek yılanları gibi başkaldır­dıkça karşılarında her zaman 3 Mayıs 1944 ruhunu (abç) bulacaklardır. '49

Türk siyasî alanına yeni bir kişilik hali­nin tanıtıldığı bu tespitler, aynı zamanda, asli üslubunun “eylem felsefesi” olduğu bir Türkçülük ya da daha sonraki adlan­dırmasıyla milliyetçilik lilrini de kurmuş olmaktadırlar. Tanıtılan siyasal eylem ve kişilik hali komünizmin gelişimine ayar­lanmış bir “milliyetçi eylem refleksiyle” aslında, komünistlerin başkaldırma pra­tiklerinin yol açtığı asayiş problemine verdiği yanıtlarla belirginleşlirilnıektedir. Bu refleks; devletin yanında durma, ihti­yaç halinde ortaya çıkmanın siyasal bir davranış haline gelmesi, sonraki ülkücü benliğe de sinen ”44 ruhu”nun Önemli noktalarından birisidir. Fakat, bu, aynı zamanda bir paradoks da ortaya çıkar­

maktadır. Bir yandan bağımsız bir siyasi kişiliği garantileyen bir ruhiyattır, diğer yandan asayişle görevli ve devlete kilit­lenmiş bir aktivasyoııu doğrulamaktadır Böylece Türkçülüğün hem bağımsız b:r hareket ve hem de “devlet hizbi” olarak işgörmesini sağlayan ideolojik temeller ortaya çıkmaktadır.

“44 ruhu 'nun, .3 Mayıs 1944’teki antı- komünist eylem modelinden başka hır yanını ise bir dramatizasyon oluşturmak­ladır. Bunun tarihsel dayanağım ise Türk­çülerin “devlet karşısındaki mağduriyet hikâyelerinin anlatıldığı 1944 yargılama­ları oluşturm akladır. Türkçülere gör’. 1944 yargılamaları Türkçülüğe haksızlık­lar, kovuşturmalar, hapisler, işkenceler yoluyla esaslı hir ısı irap harcı katmıştı. Is­tırap ya da dram, organizmayı sınayan manevi hükümleriyle bir cemaatin düııy. tasavvurunun işlendiği temel mesailerden birisini oluşturur. Politik cemaatleri gide­rek daha organik yapılara dönüştürür, ka­tılaştırırlar. Türkçülük, bu yolla, kendine mağduriyetten bir yol açan ilk siyasi ha­rekettir. Devletten ayrışma ve mesafe his-

Page 37: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M t t ü f i l Y E T D Ö N E M İ N D E T Ü H JC Ç Û t 0 £ D N Ç A 7 A L L A N A » Y O L L A m

î."in oluşması, kendi varoluşunun haklı* .işURİması, Türkçü düşünceyle '44 ru- hu’na dair “Türkçü hassasiyet” lerin bir- '.estirilmesiyle gerçekleşmiştir.

bir d ö n ü m n oktast

1944 IRKÇILIK-TURANCILİK DAVASI

Türkçülüğün iktidar karşısında mağduri­yete sevk ediliş anını donduran 1944 yargılamaları Cumhuriyetken sonra ilk

t kez resmî milliyetçilikle farklı bir milli­yetçilik pozisyonunun karşı karşıya gel­diği bir dönüm noktasını oluşturur. O zamana kadar Türkçülerin faaliyetleri, devlete hitap etmekteki içtenlikleriyle solla ilgili şikâyetler ya da daha açık de­yişle ihbarlar biçiminde ortaya çıkmak­laydı. Fakat yargılamalardan sonra Haşan Ali Yücel ve Maarif Vekaletindeki icraat­lara itirazlar giderek hükümete dönük muhalefete dönüştü, Türkçülerin bu tu­tam lan, DP’nin CHP’ye karşı yönelttiği muhalefet oklarım sivriltmesinde yar­dımcı bir hizmet olarak kullanılmaları sonucunu doğurmuştur. DP’nin ırkçılık- Turancıtıgı gençliğe ait bir heyecan biçi­minde sunma çabası Türkçülerin politik potansiyellerini olumsuz etkilerken, di­ğer yandan mağdurlara sahip çıkması on­lara açık bir kürsü de sağlamaktaydı Türkçülerle DP’nin bn ittifakı kırkların sonlarına doğru önce Haşan Âli YücePe yönelik geniş kapsamlı bir saldırıyla per­çinlenmiş, arkasından DTCFdeki soku öğretim görevlilerinin tasfiyesiyle sonuç­lanmıştır. Bununla beraber Türkçülerin DP’nin muhalefetinde rol almaları onla­rın olgunlaşmasını da engelleyen bir du­rum olmuştur. Türkçüler, hâkim DP mu­halefetinin mağdur rolü ile kendilerine ait bir politik çıkar ve üslup hanesi oluş­turma sorunu arasındaki ikilemle kırklı yılları sona erdirirler.

DR 1951 yılında daha iki yıl önce İnö­nü dönem inde Türk Ceza Kanunu’na eklenen “Cumhuriyetçiliğe aykırı veya

millî duyguları yok etmek veya zayıflat­mak için her ne suretle olursa olsun propaganda yapm ak” ibaresini yeterli bulmayarak, özellikle ırkçılığın cezalan­dırılm asını k olaylaştırm ak am acıyla TCK’mn 142. maddesine “anayasanın tanıdığı kamu haklarını ırk mülahaza­sıyla kısmen veya tamamen kaldırmayı hedef tutan veya millî duyguları yok et­mek veya zayıflatmak için her ne suretle olursa olsun propaganda yapmak” şek­linde yeni bir ekleme yapar. Birkaç yıl sonra ise Milliyetçiler Derneği mahkeme kararıyla kapatılır. Bu gelişmeler, Türk­çülerin DP’ye olan ilgi ve güvenlerini de 3 8 1 zayıflatır. Böylece DP ve CHP ile m es­kun bir politik mahalde ırkçı-Türkçü, milliyetçi bir politik mekânın zorlanma­sı ihtiyaçları daha yoğun hissedilmeye başlanır. T ü rk çü ler, bu kez yeniden Türkçülüğün Cumhuriyet dönemindeki ilk büyük kıdemi saydıkları ırkçflık-Tu- rancıhk davasına dönerler. İrkçılık-Tu­rancılık davasının bir mağduriyet teması olmaktan çıkarak Türkiye’deki milliyet­çilik-ve Türkçülük hareketinin tecrübî geçm işine kaydedilm esine ellilerden başlayarak rastlanır. Arkasından altmış­larda buna Türkeş adı ve çevresinde de­vam eden siyasi çekişmeler refakat eder.44 kıdemi, yetmişlerdeki anti-komünist söylem ve eylemlere tarihsel bir köken ve derinlik sağlar.

Ellili yılların başlarından itibaren Türk­çülük, 1944 yargılamaları nezdinde bir mağduriyet gündemi olmaktan çıkarak bir politik misyon olarak kendini inşaya girişir. Bu konudaki en önemli ve ciddi çabayı 1 9 5 0 -5 1 -5 2 yıllarında aralıksız olarak uzun süre yayımlanma becerisini gösteren Orfcan dergisinde görürüz. CHP ve İnönü’ye karşıtlıkları formüle eden bu yazılarda ırkçılık-Turancılık kavram çifti, Türkçülüğün karakteristikleri olarak, hiç­bir huzursuzluk duyulm adan gururla kullanılmaktadır. Orhun dergisinden son­ra 1955 yılının 23 Haziram’ndan itibaren

Page 38: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_________ [_________ L_________ L_________ I V E T Ç_________ I_________ L i_________ K

Reha Oğuz Türkkanm 1944 yargıîartıala- rı esnasındaki amiarı Tercüman gazetesin­de tefrika halinde yayımlanır Bu anılarda Türkçülüğün popüler ve kitlesel bir alana kaymasında etkili olur.

Ellili yıllar Türkçülüğün hem bir siya­sal hareket olarak hem de düşünsel gelişi­mi itibariyle olgunlaşma dönemine teka­bül eder. Milliyetçiler Derneği, Milliyetçi­ler Birliği, Komünizmle Mücadele Derne­ği, Türk Gençlik Teşkilatı, Türk Kültür Derneği, Milliyetçiler Federasyonu, Tür­kiye Milliyetçiler Cemiyeti, Türkçüler Yardımlaşma Demeği vb. gibi girişimler

382 milliyetçiliğe ilişkin yeni bir politik duru­şun genel bir tecrübeye dönüşmeye başla­dığının göstergesidir. Türkçüler bu dö­nemde ilgilerini bir yandan Sovyet ege­m enliği altındaki T ürklerd en Kıbrıs Türkleri, Yunanistan’daki Batı Trakya, Kerkük, Bulgar Türklerine doğru yaygın­laştırırken, diğer yandan tarih, edebiyat ve şiirle sınırlı ilgilerini genişletmeye baş­larlar. Kırkarın sonlarından itibaren, dü­şünsel toparlanma sürecinden politik ha­zırlanma sürecine doğru roman önemli birer araç olarak görünür. Geniş kitlelere savaş, kahramanlık vb. gibi yetenekler aktarılırken romanlar kullanılmaya başla­nır. Onlar için roman bir örnek hayatlar sahnesiydi. Kişilikler ah la ki-manevi bir içerikle sarılıyor, gerçek dünyadan yalıtıl­mış romantik dünyalar kuruluyordu. Bu çerçevede aynı dönemlerde yoğunlaşan köy gerçekçiliği romanlarıyla çalışmaları kaçınılmaz olmuştur. Nitekim Fethi Teve- toğlu, Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü ro­manını Türk köylüsünün şahsiyetine sal­dıran, “Türk köylülerini cinsi sapık ve altmışım aşmış asil bir Türk anasım evli oğlunun fuhuş simsarı yapan bir kitap” (Tevetoğlu, 1953: 64) olarak eleştirmiştir. Onlar için hayatın gerçeği, roman sanatı ve Türkçülük ülküsünün birbirini doğru­laması yalnızca olağan değil, aynı zaman­da zorunluydu da.

Türkçülük, altmışlı yıllarda ise, gurur

ve övüncünün tarihi ile olduğu kadar zaaf ve huzursuzluğu ile de Türkeş ve MHP'nin hikâyesi haline gelmiştir. Tür­keş, 1960 Darbesi'nin arkasından 14’ler- le birlikte sürgüne gönderildiği yurtdı- şmda politik bağlantılarını geliştirmeye çalışırken, ona 1944 ırkçılık-Turancılık davası sanığı olduğunu hatırlatan saldı­rılarla karşılaşmıştır, Türkeş’e karşı ge­liştirilen politik itirazların ırkçılık-Tu- rancılık davasından çekilen bir gerilim haltıyla beslenmesi, Türkçülerin otuzla­rın başından itibaren yürüttükleri ırkçı- lık-Tnrarıcılık vasıflarını güçlendirme ça­balarının altmışların başından itibaren başarısız kaldığının ve resmî milliyetçili­ğin bu kavramları tümüyle olumsuz bir anlama, bir ithama kaydırmakta başarı gösterdiğinin işaretidir. Otuzlar, kırklar ve ellilerde Türkçülüğün aslî vasıfları olarak tarif edilen Lrkçılık-Turancılık tit- ri, altmışlardan itibaren milliyetçiliğin lügatinden düşer. Bu durum Türkçülü­ğün milliyetçilik içindeki hâkim konu­munun giderek zayıflamaya başlaması demektir. Türkçülük, bu dönemden son­ra “gerçek milliyet dindir” diyen Kemal Kuşçu, millî tarihi 1071’le başlatan Ana- dolucu Nurettin Topçu ve “Türk milleti 1000 yıldır Islâm kazanında halü ha­mur" olmuştur diyen Ali Fuat Başgil’le- rin temsil ettiği dinsel-kültürel içerikli bir milliyetçiliğe karşı kendi konumunu savunmaya başlayacaktır. Islâmcı-milli- yetçi ayrımı bir yandan netleşirken, di­ğer yandan Türkçüler tslâmcılann saldı­rılan karşısında Islâm dinîyle ilgili daha esnek bir dil kullanmaya başlarlar. Müs­lümanlığın Türksüz yaşayamayacağını, onu, ancak “Türklüğün sel gibi akan kanlan" nınso ayakta tutabileceğini sık sık dile getirirler,

Türkçülerle Anadolucular ve İslamcı­lar arasındaki bu tartışma milliyetçi ad taşıyan iki farklı derneğin oluşumuna yol açmıştır, Anadolucu ve İslam cılar “Milliyetçiler Dernegi"nde yer alırken,

Page 39: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T Ü R K Ç Ü L Ü Ğ Ü N Ç A T A L L A N A N Y O L L A R I

Türkçüler “Türkiye Milliyetçiler Birliği Derneği”ni kurarlar.

Milliyetçilik üzerindeki bu tartışm a MHP’nin kuruluş ve hazırlanış süreçleri­ne de sirayet etmiştir. 1960 Darbesi"}'!e siyasal hayata müdahale arzulan duyan ama darbe heyetinden tasfiye edilen milli- yetçi h areketin kadroları bir yandan Türkçülüğe yaslanırken, diğer yandan da Türk Islâm Sentezi’yle Türk toplum-kül- tür dokularına kolayca nüfuz edebilecek­lerinin planlarını yapmaya başlamışlardır. Bu süreç, ırkçılık-Turancıhğa dayanan Türkçülüğün düşünsel-kültürel düzeyde­ki başarısızlığına mukabil politik düzeyde hazırlanan milliyetçi hareketin İslâmî du­yarlılıklarının yoğunlaşması ile ikili bir gelişim seyri izlemiştir. Bu ikilem, Türk­çülerin MHP’ye olan bakış açılarını da be­lirlemiştir. Türkçüler bir yandan "Türkeş, bugün memlekette bir fikrin ve bir ülkü­nün mümessilidir”, o fikir ise “Türklük ülküsü"dür tezini savunurlarken,51 bir yandan da “gerçek Türk milliyetçiliği olan Türkçülük”e karşı “modern milliyet­çilik” veya “1965 milliyetçiliği’’52 gibi ye­ni milliyetçilik formülasyonlarına karşı uyarılar getirmeye çalışırlar. Türkçüler, Türkeş’in çevresiyle beraber CKMP’ye girmesinde yardımcı olurlar, hatta Necdet Sançar C KM Plileri e Türkeş taraftarlarım bir araya getirerek anlaşma yapılmasına katkıda bulunur,53

Bununla beraber “1965 milliyetçili- gi”nin her ne kadar Türkçülüğe dayansa da onun düşünsel temellerine dönük bazı müdahalelerde bulunmaya başladığı da çok geçmeden görülecektir. Türkeş, özel­likle kendisine yönelik giderek artan ırk- çı-Turancı ithamlarına karşı, 1944 davası­nın ırkçı-Turancı statüsünü bir “milliyet­çilik olayı" olarak yeniden tahsis ederek yanıt verir. Böyiece Türkçülerin hiçbir huzursuzluk duymaksızın niteledikleri 'Trkçıhk-Turancıiık davası” yerini “milli­yetçilik davası"na terk eder. “Irkçılık-Tu- rancdık denilen milliyetçilik düşmanı da­

va” (Türkeş, 1974: 12 ), “Turancılık ve ırkçılık davası diye adlandırılmış olan da­va” (Müftüoğlu, 1977: 79) gibi ifadeler bu huzursuzluğu sergilemektedir.

Türkeş’in bu çabalarının başka bir noktası ise, Türkçülüğün romantik bir tarihe indirgenmesidir. Özellikle 1944 yargılamaları nezdinde "milliyetçilerin tabutluklarda işkenceler görm esi” ve bunlara karşı “milliyetçiler”in “direniş ve mücadeleleri", engin efsaneler haline ge­tirilmiştir. Böyiece, altmışlarda bir yan­dan “44 ruhu" ülkücü benliğe aktarılır­ken, diğer yandan da ırkçılık-Tu ran alık, Türkçülük-T ürk milleti, Türk ırkı vb. gi­bi kavram ve konumlar üzerine otuzlar­dan beri biriken Türkçü literatürün yeni­lenm esinin koşulları engelleniyordu. "T ürkçü k ah ram an ların ” h ayaletleri MHP içinde dolaşır, ideolojik metinleri ülkücüleri beslerken, Türkçülük herhan­gi bir açık entelektüel girişimden uzak tutulmaya çalışılıyordu.

Türkçülüğün bir başka önemli yanı MHP'nin köklerine ilişkin bir tarih oluş­tu rm akla b erab er, aynı zam anda MHP’nin lideri Türkeş için, bir kişisel ta­rih olmasıydı. Türkeş Türkçülerce yetiş­tirilmiş ve 1944 yargılamaları sırasında onlarla beraber yargılanmıştı. Türkeş, yargılamalara ilişkin anı ve değerlendir­melerini 1944 Milliyetçilik Olayı adıyla kitap olarak yayımlarken; Türkçülük dü­şüncesi ve eylemleri konusunda son de­rece önemli tarihsel belgeler olan dava dosyasını yayımlamadı. MHP önderinin kişisel kariyerine ilişkin olan bu belgele­rin bugün bile hâlâ araştırmacılara açıl­mamasının bazı nedenleri vardı. Bunlar­dan birincisi Türkçülerin ırkçılık düşün­celeriyle ilgiliydi, diğeri ise bizzat MHP önderinin kişisel tarihine ilişkin “hassa­siyet” e dayanıyordu. Türkeş’in Türkçü tarihe yönelik bu müdahalelerine Türk­çüler giderek daha sert yanıtlar vermeye başladılar. Atsız, üstü kapalı bir biçimde MHP’yi işaretleyerek "Türkçülükten sa-

383

Page 40: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M İ L L İ Y E T Ç İ L İ K

pan veya taviz veren hiçbir parti Türkçü­lerce tutulmaz, tutulamaz, Türkçülüğün ne olduğu açık-seçik ortada bulunduğu için bugünkü tutumları ile hiçbir parti Türkçü değildir”54 diyerek Türkçüleri uyarıyor, çatışma yoğunlaşarak MHP’lile- rin Ali Balseven isimli bir Türkçü öğren­ciyi öldürmeleri üzerine Türkeş’in "vak­tiyle kendisini sorguya çekenlere ‘hatamı anladım. Beni alfeLmenizi istirham ede­rim’ diyerek"55 mektup yazdığım açıklı­yordu. Buna karşılık ise, MHP Türkeş’ten geldiği anlaşılan bir emirle ülkücü genç­lerin Türkçü ötiifeen dergisini okumaları-

3 8 4 m yasaklamıştı.Bununla beraber, Türkeş’in ırkçılıktan

mi 11 iyelçiliğe doğru ilerleyen bu lügaı ça­lışmasının bizzat Türkçülerce de kabulle- nilmeye başlandığı, Türkçülerin ırkçılık vasfında bazı esnemelere gittiği görül­müştür. Atsız, Tevetoğlu, Sofuoğlu, vb. gibi ırkçılarca çıkarılan Türk Ansiklopedi­sindeki ifadeler de ırkçılıktan milliyetçili­ğe doğru literal bir kaymanın genel bir destek bulduğunu göstermektedir

“1944 yılında Türkiye’de Türk milliyet­çilerinin başında yer alan komünistlere karşı açtıkları fikir ve kalem mücadelesi sırasında görülen bir hakaret davası dola­yısıyla çıkan olaylara ırkçılık hareketi adı verilmiş ve yeniden düzenlenen bir dava­nın 23 milliyetçi sanığına ırkçılık isna­dında bulunulmuşsa da neticede davanın t o pyekün beraatle sonuçlanması [...1 Tür­kiye’de kopyası aranmaya çalışılan Alman ırkçılığının asılsız bir hayal ve yakıştırma olduğu gerçeğini ortaya koymuştur [...[ hiçbir ciddi delile dayanmayan haksız ırkçılık isnad ve iddiaları ‘ne mutlu Tür­küm’ diyemeyen birkaç bedbahtın tepki ve istismarından ibarettir."56

Türkçülüğün düşünsel başarısızlığının bizzat Türkçülerce yeniden teyit edilmesi anlamına gelen bu ifadelerin daha birçok görünümü vardır. 1962’de kurulan Türk­çüler Dernegi’nin yerini 1964’te Türkiye Milliyetçiler Dernegi’ne bırakması yine

ırkçılıktan milliyetçiliğe doğru kayışın bir işaretidir.

Altmışlı yıllarda yaşanan bütün bu sü­reç, otuzlardan itibaren ayrılmaya başla­yan Türkçü lük-Türk milliyetçiliği ayrımı­nın kaybolmasına ve Türkçülüğün Kema­list koalisyona doğru yaklaşmasına yol açmıştır. Öle yandan, elnik-ırksal, İslâmî ve kültürel temellerde doğrulanan bir Türklük anlayışı MHP‘de güç kazanmakla beraber Türkçülük temel bir eğilim ola­rak varlığını sürdürmüştür. Türkçülerle Türkeş arasında altmışların başından iti­baren gelişen politik birlik, özellikle 1969 Adana Kongresi’nde Müslümanlığa vurgu yapılmasıyla zedelenmiş, ama, 1973’ten itibaren kesin bir düşmanlık halini almış­tır. Atsız, ölümünden bir yıl önce Ötüketı dergisinde Türkeş’e yönelik ağır hakaret­lerde bulunmuştur.57

Bu yıllarda, Türkçülüğün milliyetçilik hareketi içinden sorgulandığı ve tarihsel olarak yorumlandığı denemelere rast­lanmaz. Buna karşılık Türkçülüğün bi­riken entelektüel argümanlarının üzeri­ne bir şal örtüldügü ve giderek marji- nalleştikleri görülür. Bu dönemde Türk­çülük, 1944 yargılamalarına yönelik iki önemli yayınla ortaya çıkar. Reha Oğuz Türkkan 1953 yılında yayımlanan yargı­lama sürecine ilişkin anılarını Amerika anılarım da ekleyerek Tabutluk (un Gur­bete adıyla yeniden kitap olarak yayım­lar. Diğer bir yayın ise Müftüoğlu tara­fından I9 7 7 ’de Çankaya’da Kabus adıyla milliyetçi kamuoyuna sunulur. Müftü- oğlu’nun kitabı “3 Mayıs şahlanışı” ve arkasından milliyetçilerin uğradığı mağ­duriyete geniş bir yer ayırmakla beraber otuzlardan altmışlara kadar Türkçülerin entelektüel çabalarını hasrettikleri ko­nuların hiçbirine doğrudan girmemiş, fazla ilgi hasretmem iştir. Bu tercih, Tür­keş ve kadrosunun Türk İslâm Sentezi’- ne doğru ilerleyen operasyonlarının bir parçası olarak görülmelidir. Irkçıhk-Tu- rancılık yerine milliyetçilik titrinin yer­

Page 41: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T Û R K Ç C H . Q G O N Ç A T A L L A N A N Y O L L A R I

leştirilmesi, anti-komünist vurgulardaki yoğunlaşma ve kitleselleşme, “Atatürk d ön em i” m illiyetçiliğine yakınlaşm a tahlilleri, ırkın kültürel kanıtlarının ağırlık kazanması, bu operasyonların te­mel adımlarını sergilemektedir. Siyasal muhalefetin hedefi ise, Türkçülerin ter­sine “Atatürk dönemi sonrası”na kaydı­rılmıştır.

Seksenlerin sonlarına kadar, milliyetçi­lik hareketi içinde sürekli olarak “bizler ırkçı-faşist değiliz" savunmalarında bu­lunmaktan bitap düşmüş aydınlarda bir Türkçülük huzursuzluğu fark edilir.

Doksanlı yıllar ise Türkçülük açısın­dan yepyeni bir dönemi ifade eder. Bu yıllar Türkçülüğün İslâmî duyarlılık kar­şısında daha vurgulanmaya başlandığı bir dönemdir. Özellikle Sovyetler’in yıkı­lışı, Türkçülerin sonunda doğrulanmış olmanın onurunu sahiplenmelerini sağ­lamıştır. Yıllardır savundukları, dahası bedel ödeyerek mücadele ettikleri bir da­vanın bugün hem devletin ve hem de toplumun geneline yayılan bir ruh hali­ne dönüştüğünü görerek gururlandılar. Bütün bunlar, s ekse nlerd ekinin tersine tslâmî vurgulardan devlet düzeyinde ka­çışla ve ilerleyen yıllarda İslamcılık tehli­kesi karşısında yeniden Türklüğün vur­gulanması isteğiyle içiçe geçince Türkçü­lüğün argümanlarının birçoğunun, o ana kadar Türkçülükle yakınlaşmamış bazı gruplarda, örneğin Kemal İs der, Aleviler, bir kısım solcular arasında dahi çözüm­leme nesnesi yapılmaya ve dahası politik yorumlara kadar içerilmeye başlandığı görülür, Şamanizm ve Ahmet Yesevi’nitı popüler ilgi nesnelerine dönüşmesi, “Is- lâmda reform" ve ezanın T ürkçel eştiril- meşinin yeniden ve daha kitlesel sahiple- njşlerle s eşlendiril m es i, doksanlardan iti­baren giderek Türkçülüğe açılan bir ka­muoyunun sonuçlandır. Bu yıllar Türk­çülüğün MHP içinde de yeniden itibar kazandığı yıllar olmuştur. Türkeş’in ölü­

müyle birlikLe Türkçüler içindeki kronik Türkeş düşmanlığı da konusuz kalır ve T ürkçüler MHP’ye yeniden teveccüh göstermeye başlarlar.

________________ SONUÇ_______________

Buraya kadar yaptığımızın tersine, bu­günden geriye bakıldığında; belli belirsiz ve puslu bir resmin MHP'nin bohçasında hâlâ durduğunu görürüz. Daha açık ifade ed ersek ; m illiyetçilik d ü şü n cesin in altmışlardan başlayarak bir yandan Türk­çülüğe ilişkin bir çözümlemeden uzak durmayı özellikle seçerken, diğer yandan 3 8 5 ırkçılık ve faşizm kavramlarının kendile- rine atfedilmesini sürekli olarak reddede­rek, kendilerini harap etmelerinin, neden içsel bir gerilim yaratmadığını düşünmek gereklidir. lrkçıtık-Turancılık kavramları­nın yarattığı ürpertiyi milliyetçilikte tes­kin etmeye dönük bir lügat çalışmasının kendini ideolojik ve politik bağlamlarda yenileme kapasitesinin sorunlu olması­nın yanıtı buradadır. Bu çelişkinin milli­yetçilik düşüncesinde gerçek sonuçlar dogurmamasının, ıkçılığm “rehabilitas­yonunu" sağlamam asının önemli bir se­bebi Cumhuriyet Türkçülüğünün milli­yetçi hareketin mahrem bir tarihi olarak yorumla nm asıdır,

İrkçılığın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tüm dünyada kültürel-ahlaki-sos- yal içeriklerde yeniden doğrulanarak ye- ni-sağ hareketlere aktarılması, gerçekte. Türkiye’de yaşanan bu sürecin evrensel bir tema olduğunu akla getirm ektedir Irkçılığın milliyetçiliğe doğru bu dönü­şümü tarih karşısında sinik bir tavırla beraber ilerlemektedir. Geçmiş çözüm ­lenmekten çok unutulmaktadır. Buna karşılık ırkçılıkla milliyetçilik arasında­ki ilişkinin güncel çözüm lenm esinin “tarih bilgisi"ne her zamankinden daha fazla politik bir değer kazandırması ka­çınılmaz olacaktır. □

Page 42: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

M_________ I_________ L_________ L_________ I_________ Y_________ E T Ç_________ I_________L I_________ K

D İ P N O T L A R

386

Cumhuriyet dönemi Türkçü.üğü siniri; sayıdaki araştırmalara konu olab ild iğ i g ib i belki daha önemlisi sınırlı sayıdaki disioliner çerçevelerin iıg is in i çekebilm iştir. Türkçü lük ve öze llik le 1930-60 dönem i Türkçülük araştırm alarının herhalde en zayıf halkasını siyasal tarih oluştu­rur. Türkçülüğün bu dönem siyasî tarih i içinde­ki mahrem yeri dergi ve yayın araştırmaları içinde kaybolmuştur. Bunda, kuşkusuz, Cum­huriyet dönemi siyasî tarih! içindeki birçok baş­lığın; İnönü dönemi as<er-sivil ilişkileri, Saydam ve Saraçoğlu kabinelerinin yapısı ve kabine içi çekişmeler, İkinci Dünya Savaş: ve diplomasi ve bu çerçevede Türk-Alman ilişkileri. M aarif Ve­k a le t in d e k i çekişmeler, 1944 yargılam aları, DP'nin siyasî alana çıkışı ve iktidarı vb. gibi çek daha ayrıntılandırılabilecek devasa ta rih i dos­yaların bugün hemen neredeyse büyük çoğun­luğunun, kapalı arşivlere ve g !derek yiten hafı­zalara hapsedilmiş olmasının payı büyüktür. Bu konuda çok sınırlı ve İkinci Dünya Savaşı döne­mine ait, daha çok da dış po litik bağlanım ağır bastığı birkaç çalışmadan söz edilebilir. Bunlar VVeisband, E.; T urk ish F o re ig n Pollcy, 1943-45, S m a ll S ta tes D ip lo m a c y a n d G re a t Povver P o li- tics, Princeton University Press, 1973. Bir diğer araştırma; Koçak, C. T ü rk iy e 'd e M i l l i Şef D öne m i. 1938 45, İletişim Yay, II Cilt, 2. bask , İstan­bul, 1996. Ve Goloğlu, M.; M i l l i Ş e f D ö n e m i, 1 9 3 9 -4 5 , A nkara, Kalite Matoaası, Ankara, 1974. Diğer yandan Türk m illiyetçiliğ i üzenn- ceki araştırmalar temelde "Türk düşünce ta ri­h i” bağlamına ait bir üslupla yürütülmektedir ve bu, Türkçülüğün tarihi-sosyolojik gelişim ve tekam ülleri sorunundan kopuk olarak 1870 1923 ve 1960 ve sonrası donem araştırmalarını ve ilgilerin i Cumhuriyet Türkçülüğü araştırma­ları aieyhine büyütm üştür. Bununla beraber, bu süreci tersine çevirmeye çalışan sayılı ç a k ­malardan söz edilebilir. Cumhuriyet ilk dönem Türkçülüğünün daha çok siyaset felsefesi Dağ- lam ındaki sağlam b ir araştırması özdoğan 'a a ittir, özdoğan, G.G.; "T u ra n 'd a n B o z k u r t ’a " , Tek P a r t i D ö n e m in d e T ü rk ç ü lü k (1931 -1946 ), İletişim Yay. İstanbul, 2001, Daha geniş b ir ta ri­hi sürece odaklanan bir başka emek ürünü ça­lışma Landau’ya a ittir . Landau, J.M.; P anT ür- k iz m , Sarmal Yay. İst. 1999. Türkçülüğün bir sağ hareket olarak m illiye tç iliğ in tarihsel du­rum ları iç indeki yeri konusunda bir çalışma Ağaoğlu'nun makalesidir. Ağaoğlu, M.A.; "Aşı rı M illiyetçi Sağ", Geçiş S ürec in d e T ü rk iye k in ­de, Shick, I.C.-Tonak, E.A., s. 189-236, Belge Yay, 3. Baskı, İstanbul, 1998. Türkçülüğün Tür­kiye'deki milliyetçi hareketin tarih i içindeki ye­ri ve 1944 yargılamaları ve ideolojik inşa süreç­leri konusunda siyasî ta rih i de tem el almaya çalışan bir çalışma için bkz. Ertekin, O.G.; 1944 Tria ls , A tu m in g P o in t o f T u rk is t M o v e m e n t, ODTÜ, Sosyal Bil. Enst. Ankara, 1999 (Master

Tezi). Bu çalışma ara rağmen Cumnuriyet Tü'k- çü üğü araştırmalarının tarihî malzemesi ve te­orik çerçevesi henüz yeterince geliştirllebilmiş değildir. Eksik ve yanlış b ilg ile r çoktur, teorik konumlar belirsizdir.

2 Cumhuriyet Dönemi Türkçülüğünü "ittiha tçı - ğın uzatmalı ha lle ri" olarak okumaya gayret eden ve "resmî m illiyetç ilik" ile "yeraltı milli- yetç iliğ " şeklinde ik i m illiye tç ilik hali tesp it eden :kl gazetecilik çalışması için bkz; Mumcu. U; 4 0 ’la rın Cadı K azan ı, UMAG vakfı Yay. 1996 Ank. ve Be'beroğlu, C.; ö b ü r T ü r k le r , Doğa- Kit. İst. Aralık 1999.

3 "Aşır; m illiye tç ilik " tao iri siyasal yelpazedek b ir istismar hanesi olarak yap ıland ırılm aca m illiyetçi fa ille r in 19. yy'da.o bu yana po litik alandaki munkem yerlerini ve tarihsel eylemle­rini normalleştiren bir bakış aç sına sahiptir, B . nedenle, Türkiye'de bu tab ire karşılık yeri ve zamanına bağlı olarak söz konusu hareket için Türkçülük, ırkçılık-Turancılık veya m illiyetç ı >. kavramların; kullanacağız.

4 Bu konuda bkz. Karpat, K.; T ü rk D e m o k ra s i Ta r i lı i, s. 223, Afa Yay. İstanbul, 1996.

5 Tevetoğlu, Fethi; "Benim Sevdiklerim", K o p u z s. 9, Say : 1, Mayıs 1943. Yerli anasırın Türk ki, - tü rüne yönelik çabalarının nasıl b ir nefretle karşılandığını gösteren bir yazı için bkz. H.N Atsız, A ts ız M e cm ua , 15 Nisan 1932, s. 291'de: "...Türk olmayan yeni anasır dilim izi bozuyor Kendisinin ’musevi Türk' o duğunu söyleye" bir yahudi müderris çıs yor ‘Küçük Türk Teteb- bular' diye bir eser yazıyor. Bu bozuk şive ya­vaş yavaş halka ve resmî dairelere de g iriyor.”

6 A ta tü r k 'ü n S ö y le v ve D e m e ç le ri, Cilt I, s. 270. Türk Inkı'âo Tarihi Enstitüsü Yay. der; Nimet Unan, Ank. 1961.

7 Atsız'ın 1944 Yargılamaları sırasındaki savurt­ması {Yayımlanmam-.ş belge) tam m etin iç i- bkz. Ertekin, O.G.; 1944 Trials, A tu m in g P o in t o f T u rk is t M o v e m e n t, ODTÜ, Sosyal Bil. Enst Ansara, 1999, s. 201.

8 Atay, T.R.; "Nizam Düşmanlığı Yaptırmayız” Ulus, 7 Mayıs 1944.

9 Atsız, H.N.; "Türk le r Hangi Irk tand ır", A ts ız M e cm ua , sayı: 1, s. 7.

10 Atsız, H.N.'nin yazısı için bkz. Ç ın a ra ltı, say;; 1. s. 6, Ağustos 1941.

11 Dr. Vefik Vassaf Akan, I r k H ıfzzıssıhası, sayı: 2. s. 40, Haziran 1939.

12 Dr. Vefik Vassaf Akan, Irk ç ı lık , sayı: 3, s. 81, Temmuz 1939.

13 Türkçüler, 1944 yarg lamalarından sonra Inû nü'ye yönelik bütün güzellemelerini unuttu '- maya çalışmışlardır. Gösteriler konusunda bkz. Cebbar Şenel'in savunması (yayımlanmamış

Page 43: Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları

C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E T Ü R K Ç Ü L Ü Ğ Ü N Ç A T A L L A N A N Y O L L A R

belge) Tam metin için bkz. Ertekin, O.G.; a.g.e., s. 265-286.

14 1944 yargılamaları konusuna değinen yazı ve araştırma larm hemen hemen tüm ü eksik ve yanlı; bilg ilerle yüklüdür. Bu yanlışların en ba­şında İse yargılanan kişilerin sayısı 23 kişi oldu­ğu gelir. Gerçek sayı 26 kişidir, Nuriman ve A h­met Karadağlı isimli Doğu Türkistan göçmeni olan sanıklar ilk yargılama sonrasında Alman­ya'da o ldukla rı için yargılamaya 2. aşamada katılmışlardır, isimleri sık sık b irb irine karışan kişiler ise Heybetullah Idil ile Saim Bayraktır. Bir başka yanlış bilgi; Askerî Yargıtay Başkam Ali Fuat Erden'in mahkemenin verdiği kararın bozulmasını sağladığıdır ki, tersine Erden As­kerî savcılığın itiraz gerekçelerine katıldığını bildirm iştir. Bir başka yanlış bilgi; Osman Yük­sel Serdengeçtl’n in 1944 yargılam alarından mağdur olduğudur ki bu da asılsızdır. Tersine Osman Yüksel Serdengeçti Türkçülere karşı "savcılık ta n ığ ı' olarak mahkemede dinlenmiş­tir . Buna benzer yanlışlık ve b ilg i eksikliklerinin sıralanması sayfaları alabilir, ama, bunlar bile Türkçülük konusundaki bilgilerim izin ne kadar sorunlu ve genel-kaba düzeyde örülmüş oldu­ğunu gösterecek nite liktedir.

15 Atsız'ın savunması (yayımlanmamış belge) bkz. Ertekin, O.G.; a.g.e., s. 201.

16 TümTürk, İsmet N.; "Insaniyetç ilik", Bozkurt, sayı; s. 232-235,10 Haziran 1941.

17 TümTürk, I.Nç a.g.e., s. 235.

18 TümTürk, I.N.; a.g.e., s. 235.

19 Kılıç, Altemur, "Savaşçılık", Çınara İti, sayı: 7, s. 6, 20 Eylül 1941.

20 Kılıç, A.; a.g.e., s. 6.

21 Türkkan, R.O.; "Türkçülük Deyince Ne Anla­rız ", B o z k u r t , sayı: 4, s. 91, Mayıs-Temmuz 1940.

22 Atsız, H.N.; "Askerlik Aleyhtarlığı", Atsız Mec­mua, Sayı: 17, s. 100.

23 Yund, Kerim; "Savaş", sayı: 8, s. 199, İkinci Teş­rin 1940, Bozkurt.

24 Atsız, H.N.; "Askerlik Aleyhtarlığı", Atsız Mec­mua, sayı: 17, s. 100.

25 Tevetoğlu, F.; "M illi K in", Kopuz, sayı: 2, s. 1.

26 Atsız, H.N.; "MIHI M e fkure ", Atsız Mecmua, sayı: 14, s. 25,.

27 Atsız, H.N.; Atsız Mecmua, a.g.e., s. 23.

28 Nur, Rıza; "Türk M ıntıkası', Tannöağt, s. 3, No: 2, Mayıs 1942, '

29 Atsız, H.N.; "Ü lküler Taarruzidir” , Orkun, s. 5, Kasım 1950.

Atsız, H.N.; "Tarihin Barışmaz Düşmanları", Or- kun, sayı: 5, S. 3, Kasım 1950.

TümTürk, İsmet; "Komünizmle Mücadele", Ör­tün , sayı: 2, s. 4, 13 Ekim 1950.

TümTürk, I.; "Komünist", Bozkurt, sayı: 5, s. 140.

Buna bir örnek olarak bkz. Erkilet, H H > ; Şark Cephesinde Gördüklerim, Hilmi Kitabevi, İstan­bul, 1943.

TümTürk, I.; "Komünizmle Mücadele", Orkun, sayı: 3, s. 5.

Ortaç, Yusuf Ziya; "Kurt", Çınarattı, sayı: 19, s. 1,

Sançar, N,; "Soyu Bizden Olmayanlar", Kopuz, sayı: 7, s. 153, II, Teşrin 1943,

Sançar, N.; a.g.e,, s. 153,

Atsız; H.N.; "B irlnd İhanet", Orkun, sayı: 2, s. 13,

“ 1944-45 Irkçılık-Turancılık Davası", OrJtun, sa­yı: 20, s. 8.

Sançar, N,; "Türkiye'de Türkçe Meselesi", Ko­puz, sayı: 3, s. 183,

Gökalp, Z.; a.g.e, s. 33-34.

GÖkalp, Z.; a.g.e, s. 34.

Orkun, H.N.; "Turancılık", Bozkurt, sayı: 4, s. 93.

Orkun, H.N.; a.g.e,, Bozkurt, s, 93.

"Atsız'ın savunması", bkz. Ertekin, O.Gu a.g.e,, s. 195-204.

"Atsız'ın savunması", bkz. Ertekin, O.G, a.g.e, s. 195-204.

A.g.e., s. 195-204

Atsız, H.Nç 3 Mayıs 1944, Orhun, sayı: 4, s. 1, Mayıs 1962.

Sançar, N.; "Türkçülük Günü", d tüken, say.: 17, s. 3, 13 Mayıs 1965.

Atsız, H.N.; "Türkçülüğe Karşı Yobazlık", ö tü - ken, s. 5, sayı: 3, M art 1970.

Sançar, N.; "Türkeş Hakkında", Ötüken, sayı: 21,5.3-4, 24 Eylül 1965.

Sançar, N.; "Gerçek M illiyetçilik, Uydurma M il­liyetçilik", Ötüken, sayı: 2, s. 3-4, 20 Ekim 1965.

Ötüken, "Umumi Efkara Sir Açık lam a ', sayı: 21,5. 5, 24 Eylül 1965.

Atsız, H.N.; "Türkçülük ve Siyaset', ÛtOken, sa­yı: 8 (104), s. 3. Temmuz 1972.

Atsız, H.N.; "Ne Yaptığını Bilmeyenler", Ö tü­ken, sayı: 7 (115), s. 3, Temmuz 1973.

Türk Ansiklopedisi, s. 466, cilt: XIX, MEB Bası­mevi, Ank. 1971.

Atsız, H.N.; a.g.e,, s. 3.

30

31

32

33

34

35

36

37

38

39

40

41

42

43

44

45

46

47

48

49

50

51

52

53

54

55

56

57