dewa zeitung

48
Aylık Gazete Monatliche Zeitung Ocak 2010 Sayı / Ausgabe: 16 Tanıtım Sayısı Gratisexemplar 2 Mehmet Turhan Davet - Hicret - Devlet 7 Mustafa Mullaoğlu YIL BAŞI VE MÜSLÜMAN’IN MÜBAREK GÜN VE GECELERİ 11 Dr. Fuat Sanaç HAKLIYIM, ÇÜNKÜ GÜÇLÜYÜM 20 Süleyman Boynukara HACC YOLCULUĞU VE KAPSADIĞI MİSYON 32 Murat Solamazgül Hadisler olmadan Kuran anlaşılır mı? Köşem İsrail Ordusu'nun Gazze kentin- deki Filistinlilerin üzerine ölüm yağdırmasının üzerinden tam 1 yıl geçti. 27 Aralık 2008 günü İsrail Ordusu Gazze’ye yönelik en kanlı saldırılarından olan "dökme kurşun operasyonu"nu başlattı. Adını İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudilerin çektiği acıları anlatan bir şiirden alan opera- syon, Nazilerin Yahudilere yaptığını, İsraillilerin Filistinlilere yapması olarak eleştirildi. 22 gün süren saldırı 18 Ocak’ta sona erdi. Saldırılarda 431’i çocuk, 114’ü kadın olmak üzere 1417 Filistinli şehid oldu. Gazze´yi unutmadık! Katliamın ardından 1 yıl geçti Türkiye Cumhuriyeti Viyana Büyükelçisi Kadri Ecvet Tezcan ve Din Hizmetleri Müşaviri Me- hmet Emin Çetin, Viyana Islam Federasyonuna bir ziyarette bu- lundu... Sayfa 6 Büyük Elçiden VIF’e Ziyaret Sayfa 30 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gündemine taşınacak olan İsviçre’de yapılan referandumda alınan ‘min- are yasağı’ kararı, din özgürlüğü ve ayrımcılık yasağı maddelerinin ihlal edilmesine dayanıyor. Sayfa 9 Minare yasağı AİHM´ye taşınıyor Dr. Nalan Taşdöğen ile Röportaj Sayfa 16 Sayfa 18 Mehmet Akif Ersoy Hacılar Döndü İstanbul’un en hu- zurlu semtlerind- endir Fatih. Me- hmet Akif Ersoy’ un da bu sokakları adımladığını bilmek ayrı bir heyecan ver- ir bana.... Sayfa 17 Sayfa 3 Saygıdeğer vatandaşlarım, Değerli yurttaşlarım, Yeni yılınızı kutluyor, 2010 yılının sizlere ve ailenize sağlık, mutluluk ve refah getirmesini diliyorum. Büyükelçi Kadri Ecvet Tezcan’ın Yeni Yıl Mesajı Milli Görüs Hac Or- ganizasyonu ile kut- sal topraklara Hac ibadetlerini yap- mak üzere giden hacılarımız döndü. Milli Görüş farkı ile kutsal topraklarda hac...

Upload: dewa-zeitung

Post on 08-Mar-2016

303 views

Category:

Documents


8 download

DESCRIPTION

dewa gazetesi

TRANSCRIPT

Aylık GazeteMonatliche Zeitung

Ocak 2010Sayı / Ausgabe: 16

Tanıtım SayısıGratisexemplar

2Mehmet TurhanDavet - Hicret - Devlet 7Mustafa Mullaoğlu

YIL BAŞI VE MÜSLÜMAN’IN MÜBAREK GÜN VE GECELERİ 11 Dr. Fuat Sanaç

HAKLIYIM, ÇÜNKÜ GÜÇLÜYÜM 20 Süleyman BoynukaraHACC YOLCULUĞU VE KAPSADIĞI MİSYON 32 Murat Solamazgül

Hadisler olmadan Kuran anlaşılır mı?Köşem

İsrail Ordusu'nun Gazze kentin-deki Filistinlilerin üzerine ölüm yağdırmasının üzerinden tam 1 yıl geçti. 27 Aralık 2008 günü İsrail Ordusu Gazze’ye yönelik en kanlı saldırılarından olan "dökme kurşun

operasyonu"nu başlattı. Adını İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudilerin çektiği acıları anlatan bir şiirden alan opera-syon, Nazilerin Yahudilere yaptığını, İsraillilerin Filistinlilere yapması olarak eleştirildi. 22 gün süren saldırı

18 Ocak’ta sona erdi. Saldırılarda 431’i çocuk, 114’ü kadın olmak üzere 1417 Filistinli şehid oldu.

Gazze´yi unutmadık! Katliamın ardından 1 yıl geçti

Türkiye Cumhuriyeti Viyana Büyükelçisi Kadri Ecvet Tezcan ve Din Hizmetleri Müşaviri Me-hmet Emin Çetin, Viyana Islam Federasyonuna bir ziyarette bu-lundu...

Sayfa 6

Büyük Elçiden VIF’e Ziyaret

Sayfa 30

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gündemine taşınacak olan İsviçre’de yapılan referandumda alınan ‘min-are yasağı’ kararı, din özgürlüğü ve ayrımcılık yasağı maddelerinin ihlal edilmesine dayanıyor.

Sayfa 9

Minare yasağı AİHM´ye taşınıyor

Dr. Nalan Taşdöğen

ile Röportaj

Sayfa 16

Sayfa 18

Mehmet Akif Ersoy

Hacılar Döndü

İstanbul’un en hu-zurlu semtlerind-endir Fatih. Me-hmet Akif Ersoy’ un da bu sokakları adımladığını bilmek ayrı bir heyecan ver-ir bana....

Sayfa 17

Sayfa 3

Saygıdeğer vatandaşlarım, Değerli yurttaşlarım,

Yeni yılınızı kutluyor, 2010 yılının sizlere ve ailenize sağlık, mutluluk ve refah getirmesini diliyorum.

Büyükelçi Kadri Ecvet Tezcan’ın Yeni Yıl Mesajı

Milli Görüs Hac Or-ganizasyonu ile kut-sal topraklara Hac ibadetlerini yap-mak üzere giden hacılarımız döndü.

Milli Görüş farkı ile kutsal topraklarda hac...

HABER - AVUSTURYAOcak 102

Muhammed TURHANIFW Genel Başkanı

Hicri 1430. yıla veda ettik ve hicri 1431. yıla girdik. Bir yıla veda ederken, yeni bir yıla girmiş bulunuyoruz. İnsan hayatı veda ve karşılamalarla doludur. Bir önceki güne veda ediyor, yeni bir güne giriyoruz. Bir önceki haftaya veya Ay´a veda ediyor, yeni bir haftaya veya Ay´a giriyoruz. Aslında ömür sayfamızın yapraklarından, başkası degil dökülenler. Her geçen yıl, her geçen ay, her geçen gün ömür ser-mayemizden geçiyor.

2 mühim nokta

Her insanın, yılın sonunda şu 2 noktayı tefekkür etmesi gerekir.1- Geçirdiğim bir yılda hayır olarak ne kazandım? Şer olarak ne işledim? Lehim ve aleyhime olan gelişmeler nelerdir?İşini bilen bir İşadamı gibi, yıl sonunda kazandıklarını ve kaybettik-lerini tartıp, yanlış ve eksiklerini giderme imkânı olsun.2- İnsanlığa neler takdim edebildim? Hangi eksikliklerim oldu? Üm-meti Muhammed’in ve mazlumların yaralarını sarma, gözyalaşarını sileme noktasında neler yapabildim?

Şimdi kısaca Hicret öncesine bir göz atalım.Mekke dönemi, özellikle Darul Erkam merhalesi Ashab´ın prensip-lerin öğrenilmesi,Tebliğ ve davet misyonunun, aşılanıp algılanması noktasında önemli bir yer tutmaktadır. İslam´ın ilk dönemleriydi, takriben 80 kadar sureyi hayatlarının içine yerleştirdiler. Efendimiz önce ehline,sonra Kureyş´e, yakınlarına ve Hacc mevsiminde gelen-lere tebliğ etti.Hüzünle dolu Taif yolculuğu ile beraber, bir çok sıkıntı ve ambargoyu yaşadı Efendimiz ve beraberindekiler. 2 defa Habeşistan´a hicretler-ine, bir kısım ashabın Efendimiz mücerade etti. Allah Rasulü davetine devam ediyordu. Özellikle Hacc mevsiminde, Medine´den gelenler Akabe denilen mevkîde 2. defa Efendimize bey´at ettiler. Aralarında asırların husumeti olan Yesrib ehlinden Evs ve Hazrec kabilelerinden, bu bey´at edenlere Hz. Mus´ab Muallim ve Sefir olarak verildi. Ve yavaş yavaş Yesrib denen Medine halkı, İslam´a hazırlanıyordu. Ve nihayet Hicret izni gelmişti.

Peki Hicret´in tarihi rolü nedir?Hicretde mühim bir konuda, Hz. Ömer ver beraberindekiler, Efend-imizin doğumunu, Kur´an´ın indirilmeye başlandığı tarihi, Bedri, Mekke´nin fethini veya vefatını değilde, Mekke´den Medine´ye hi-cretini, Hicri Yılbaşı olarak aldılar. Ümmetin tarihinin başlangıcı olarak ilan ettiler.

Hicret: Yeni bir toplumun inşası için yapılan Şeyin adıdır.Hicret: Yeni bir toplum, ümmetin inşası ve yeni bir devlet demektir.

Ahlâk ve fazilet esasları üzerine inşa edilmiş bir devlet.Hicret: bir yerden, diğer bil beldeye intikal değildir.Hicret: Allah ve Rasulünün yasakladığı herşeyden uzaklaşmaktır.Hicret: Günah ve şerlerden uzaklaşmaktır.Hicret: Ayrılıktan, birliğe gidiştir.Hicret: Zayıflıktan, güce gidiştir.Hicret: Sıkıntıdan, zafere gidiştir.Hicret: Bağımlılıktan, İstiklâle gidiştir.Hicret: Zilletten, İzzete gidiştir.

Mekke´nin fethinden sonra Hicret yoktur, ancak Cihad ve niyet vardır.

Hicretten çıkarılacak dersler nelerdir?

a- Sabr: Allah´a davetin yolları, zor ve meşakkatlidir. Sabreden zafere erer (Mekke´de saberdenler gibi). Her kim sebat ederse, yardım görür. „Allah işinde galib olandır…“b- Tevekkül: İman ve tedbirden sonra tevekkülün neticesi Hicret Medine´de devlet.c- Sevgi: Her Şeyine işi-eşide dahil, Mekke´de Hz. Muhammed mu-habbetini tercih edebilmek.d- Her Şeyini feda edebilmek: Hicrette ölüm yatağında yatan 18 yaşında ki Hz. Ali gibie- Esbaba Tevekkül – Plan ve proğramda mutahassıs olmak

Önder, Lider, Komutan : Hz. MuhammedYardımcısı : Hz. EbubekirFedai : Hz. AliDestekçi : Esmaİstihbarat : AbdullahRehber : Abdullah bin Urayket (müşrik)Geçici İkâmet : SevrGüzergâh : Sahil yolu

İşte bütün bunlar Efendimizin dehasını göstermektedir.

f- İhlas: Hz. Ebubekir 3 defa malının tamamını Allah için veriyor. Hicrette de 2 deve hazırlıyor, biri Rasulullah´a, ancak Efendimiz ücreti-ni ödeme şartı getiriyor, çünkü Hicret ibadetini kendi imkânlarıyla yap-mak istiyordu.g- Emanet dersi: Evinde kendisini öldürmek için, evinin etrafını saranların tek tek emanetlerini Hz. Ali´ye yazdırıyordu. Bu ne büyük ahlâk Ya Rab!h- Nebevi Medresenin yıldızları: Mekke´de patronlardı, Medine´ye züğürt olarak geldiler, ancak isyan etmediler.

Evet böyle bir toplumun, yani koyun otlatan çobanları toplumlara ışı tutan yol gösteren, yıldızlar, önderler olarak yetiştirdi Rasulullah.

14 asırdan beri onların parlayan nurları ve ışıklarıyla, Dünya insanları andınlanmaktadır.Allah Rasulü Mekke´de davete başladı, Medine´ye Hicret etti ve Medine´de devlet kurdu.

Hicri 1431. yılınızı tebrik ediyor, bütün Dünya İnsanlığına hayır ge-tirecek hizmet, gayret ve dualarınızı umuyor, dareyn saadeti diliyorum.

Davet - Hicret - Devlet

Yeni Yılınız Kutlu olsun

HABER - AVUSTURYA Ocak 10 3

İsrail, 27 Aralık 2008’de tarihinin en barbar saldırısını Gazze’ye karşı başlatmıştı. Bu, öylesine bir kaç füzeyle sınırlı olan saldırı değildi. Kelimenin tam anlamıyla Gazze’ye karşı topyekün savaş başlatıldı.27 Aralık’ta saatler 11:30’u gösterdiği zaman 60’tan fazla Apaçhi, F-16 ve diğer savaş uçakları; Gazze’yi kuşatan savaş gemileriyle aynı anda Gazze’ye bomba yağdırmaya başladı. Sadece savaşın birinci gününde 299 Filistinli şehid oldu.

Gazze, karadan, havadan ve denizden kuşatma altına alındı. Her yönden patlama sesleri duyuldu. Her yerden dumanlar ve alevler yükseldi. Her yer yer-le bir edildi.

İnsanlığın asla unutmayacağı bir katliam yaşandı Gazze’de. Yollara savrulan ceset parçaları, kesik başlar. Ölü ve yaralı sayısının çok fazla olmasından ötürü her yere hakim olan kargaşa. Çocuklarını ve eşlerini arayan kadınların haykırışları.

Uçaklardan, tanklardan ve gemilerden, uluslar arası hukukun yasa dışı kabul ettiği, bir savaşta kullanılabilecek en acımasız beyaz fosfor bombaları kullanıldı.

İsrail’in Dökme Kurşun adını verdiği bu kanlı saldırılar, 18 Ocak 2009 tarihinde gece 02:00’ye kadar devam etti. 22 gün süren aralıksız bombardımanın ardından İsrail, tek taraflı olarak ateşkes ilan etti.

Savaş sırasında 1417 Filistinli şehid oldu. Bun-lardan 926 tanesi sivil. 413 tanesi çocuk ve 114 tanesi de kadın. 255 tanesi polis. 236 tanesi, direnişçi. Şehidlerin arasında, Hamas’ın önde gelen liderlerinden Nizar Rayyan ve İçişleri Bakanı Said Sıyam da bulunuyor. Savaş

sırasında yaralanan Gazzelilerin sayısı 5450. Yaralılardan 1606 tanesi çocuk, 828 tanesi ise kadın.

Savaşın Gazze’ye maliyeti 1.9 milyar dolar düzeyinde oldu. Savaş sırasında 4100 ev, 35 cami, 120 hükümet binası, BM Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu’na (UNRWA) ait 3 bina yerle bir edildi. 17 bin evde maddi hasar meydana geldi. Bunun yanı sıra okullar, üniversiteler ve hastaneler de füze saldırısına uğradı. Savaş sonrasında, Gazze’de işsizlik oranı A.9’a yükseldi. İşsizlerin sayısının 120 bin olduğu tespit edildi.

Buna karşılık İsrail, savaş sırasında 14 asker-inin öldüğünü,168 askerinin de yaralandığını açıkladı. Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugayı’nın resmi açıklamasına göre ise savaş sırasında 49 İsrail askeri öldürüldü, 411 İsrail askeri de yaralandı.

İsrail, Gazze’ye karşı saldırılara başlamadan önce belirlediği he-deflerin hiçbirisine ulaşamadı. İsrail’in hedefleri arasında Ha-mas hükümetini düşürmek, direnişi tamamen tasfiye etmek ve Gazze’den füze fırlatılmasını engellemek vardı.

İsrail, ne Hamas hükümetini düşürdü, ne direnişi tasfiye ede-bildi, ne de füze fırlatılmasının önüne geçebildi. İsrail başbakanı Ehud Olmert ve Savaş Bakanı Ehud Barak, 17 Ocak 2009 tarihinde saat 22:00’de hedef-lerine ulaştıklarını ifade ettiği saatlerde dahi, İsrail ajansları yerleşim merkezlerine füze

düştüğünü duyurmaktaydı.

Çok sayıda helikopter ve insansız uçağın, füze-lerin fırlatılmasını engellemek için bölgede uçuş yapmasına rağmen İzzeddin el Kassam Tugayı, işgal topraklarına 335 Kassam füzesi, 211 Grad füzesi ve 397 havan topunu fırlatmayı başardı.

Şimdi İsrail, Gazze’yi bir kez daha tehdit edi-yor. Direniş ise her zamanki kararlılığını koru-yarak “Savaş istiyorsanız, biz hazırız” yanıtını veriyor.

Gazze´yi unutmadık! Katliamın ardından 1 yıl geçti

DEWA Gazetesi Reklam Sorumluları

Viyana ve çevresiMetin MALÇOK

[email protected] / 17 08 98 54

Vorarlberg BölgesiVolkan MERAL

[email protected] / 52 54 343

Tirol BölgesiYılmaz AKIN

[email protected] / 40 01 970

Oberösterreich Bölgesiİzzet Okutan

[email protected] / 401 49 68

Yeni Yılınız Kutlu olsun

HABER - AVUSTURYAOcak 104

Şiddete uğrayan "Kadın Sığınma Evleri" Projesi kapsamında Türkiye İçişleri Bakanlığı Ma-halli İdareler Genel Müdürlüğü tarafından 8 Vali Yardımcısı, 8 ilçe Kaymakamı ve çeşitli kuruluş üyelerinden oluşan 23 kişilik heyet Viyana´da bir inceleme gez-isi düzenlediler.

Geziye Projenin kapsadığı An-kara, Antalya, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir ve Sam-sun illerinden Vali Yardımcıları ve Kaymakamları katılırken, İçişleri Bakanlığı, Avrupa Komisyonu ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu´ndan Temsilciler katıldı.Viyana Büyük Elçisi Kadri Ecvet Tezcan´ın verdiği Kok-teylde açıklamada bulunan Ma-halli idareler Genel Müdür Yardımcısı Yavuz Selim Köşger şunları ifade etti: " Viyana´da çok güzel bir sistem var ve bu sis-temi anlayarak bazı noktalarını Türkiye´ye taşımak istiyoruz. Çok yararlı bir inceleme gezisi gerçekleştiriyoruz, son yıllarda göçün çoğalmasıyla Kadına uy-gulanan şiddette arttı. Viyana´da edindiğimiz bir çok model var ve bu modelleri Türkiye için uygula-mak istiyoruz."

Birleşmiş Milletler Kadın Sığınma Evleri Proje Koordinatörü Zeynep Başarankut yapılan incelemeleri şöyle açıkladı: " Avusturya in-celeme gezisi çerçevesinde Viya-na Polisi, Aile içi şiddete müda-hale merkezi, Viyana Sığınma Evi danışma merkezi ve uluslararası bir Kadın örgütü olan WAVE (Woman Against Violence Eu-ropa) ziyaret edilerek, şiddetle mücadele konusundaki Avustu-rya modeli yerinde incelendi." Avusturya´da Kadına yönelik şiddet mücadelesi modelini çok başarılı bulan Başarankut, en önemli hususun ise "Polisin şiddet uygulayanı evden uzaklaştırma, yani sıcak şiddeti önleme yetki-sidir." dedi.

Projenin Kasım 2010 da sonlanması planlanırken bahsi geçen 8 İlde Kadın Sığınma evleri inşa ve teşrif edildikten sonra bel-ediyelere teslim edilecek. Diğer bir taraftan Proje kapsamında şiddete uğrayan kadınlara yeterli düzeyde koruma hizmetinin sağlanması amacıyla tüm ilgili kuruluş ve ku-rumlarda kadına yönelik şiddetle mücadele ve duyarlı hizmet konularında eğitimler verilecek.

Kadınlar Şiddete maruz kalamaz!

SWV Genel Başkan yardımcısı Resul Ekrem Gönültaş, geçtiğimiz Cumartesi günü 23. Viyanadaki ETAP Restaurantta Taksi ve Klein Transport işverenleri ile yem-ekli bir toplantıda biraraya geldi. Yemeğe, uzun yıllar SWV tak-siciler başkan yardımcılığı yapan Gökhan Keskin‘de katıldı. Re-sul Ekrem Gönültaş ve Gökhan Keskin işverenlere bir konuşma yapıp, 27 Şubat-3 Mart tarih-leri arasında yapılacak olan seçimler için destek istediler. Toplantıya katılan işverenler ise Wirtschaftkammer’de Re-sul Ekrem Gönültaş ve Gökhan Keskin’in kendilerini en iyi

şekilde temsil edeceklerine inanadıklarını belirterek, aday-lara seçim sürecinde’de destek olacaklarını belirttiler. 23 Aralık’da Mariahilfer str. 32 numaradaki SWV toplantı sa-lonunda yapılan toplantıda ise önümüzdeki seçimlerde kendi iş alanlarında adaylıkları önerilen işverenler Adaylık belgelerini imzaladı.Gazetemizin Genel Yayın Yönet-meni Metin Malçok’da Medya Sektöründen SWV’den aday olar-ak Adaylık belgesini imzaladı.Toplantı seçim sürecinde yapılacak çalışmaların istişaresi ile son buldu.

SWV Genel Baskan yardımcısı Resul Ekrem Gönültaş’a Türk işverenlerden

büyük destek geldi.

Avusturya'nın Aşağı Avusturya Eyaleti'nden geçen A1 otobanında bir kamyonu durduran sahte polis, kamyondaki yükü çaldı. Devlet televizyonu ORF'in haber-ine göre, polis kıyafeti giyinen bir kişi Leobersdorf bölgesinde polis sireni kullanarak Macar plakalı bir aracı durdurdu. Silah zoruyla iki Macar sürücüye kamyondaki yükü indirterek kendi aracına yük-leten sahte polis kayıplara karıştı. Avusturya polisi, sahte poli-

si yakalamak için operasyon başlattı. Çalınan yükün ne olduğu hususunda açıklama yapılmadı.

Sahte Polis, Kamyon Soydu

Avusturya hükümeti, resmi göçü şu andaki seviyede tutma kararı aldı. Bakanlar Kurulu, bu yıl olduğu gibi 2010 yılında da sadece 8 bin 145 kişiye göç izni verileceğini karara bağladı. Avusturya'ya göç edeceklerin 4 bin 905'ine alile birleşimi' yolu ile

ülkeye girişlerine izin verilecek. İkinci büyük göç grubunu ( 2 bin 450) Avusturya iş dünyasının ihti-yaç duyduğu yüksek kalifiyeli işçiler oluşturacak. Mevsimsel işçilerin sayısı ise 7 bin 500 ola-cak. Bu rakam bu yıl için 8 bin idi.

Önümüzdeki Yıl Sadece 8 Bin Kişi Avusturya'ya Göç Edebilecek

HABER - AVUSTURYA Ocak 10 5

Avusturya Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (WIFO) Başkanı Prof. Karl Aiginger, Türkiye'nin hızlı bir şekilde Avrupa'nın ekonomik gelişim programına dahil edilm-esi gerektiğini söyledi. "Türki-ye kesinlikle Avrupa Ekonomi Sahası'na ait bir ülkedir." diyen Aiginger, karşılıklı ilişkilerin fir-ma kurulumu, finansal hizmetler, ortak eğitim sistemi ve karşılıklı tanınan yüksek öğrenim bölüm-leri gibi alanlarda da geliştirilmesi gerektiğini belirtti.

Aynı zamanda Avusturya Ekonomik Araştırmalar En-stitüsü (WIFO) başkanlığın’da yürüten Aiginger, "Benim öner-im, Türkiye'nin hızlı bir şekilde Avrupa'nın ekonomik gelişim

programına dahil edilmesidir." ifadesini kullandı. İkili işbirliğinin çerçevesini, "Sadece ticaret değil, aynı za-manda firma kurulumu, finansal hizmetler, ortak eğitim siste-mi ve karşılıklı tanınan yüksek öğrenim bölümleri ile ilgili bilgi alışverişlerinin yoğunlaştırılması gerekmektedir." şeklinde çizen Prof. Karl Aiginger, AB'ye katılım konusunda ise, "Benim cevabını veremeyeceğim politik bir soru-dur." dedi. Bununla birlikte, "An-cak ülkeler, birbirlerini tanıyan firma ve insanlar sayesinde daha sıkı ilişkiler içine girerlerse, kültürel bariyerler önemini kay-bedecek hatta kültürel farklılıklar avantaj olarak görülecektir." değerlendirmesinde bulundu.

"Türkiye, Hızlı Bir Şekilde Avrupa'nın Ekonomik Gelişim Programına Dahil

Edilmeli"

Milli Görüş Hac Organizasyonu ile kutsal topraklara Hac iba-detlerini yapmak üzere giden hacılarımız Avusturya’ya döndü.Milli Görüş farkı ile kutsal toprak-larda hac ibadetlerini tamamlayıp dönen hacılarımız Viyana Havalimanında, Viyana İslam Fe-darasyonu başkanı Muhammed Turhan, Bölge Hac ve Umre So-rumlusu Halil İbrahim Uyar ve hacılarımızın yakınları tarafından karşılandı.

Hacılarımızın havaalanından çıkışları ise adeta bir şölene dönüştü. Güller ile karşılanan hacılarımız, ibadetlerini yapmış olmanın huzuru ve yakınlarına kavuşmalarının sevinci’ni bir arada yaşadılar. Gazetemize konuşan hacılarımız , Kutsal toprakların maneviyatının çok farklı olduğunu Yüce Allah’ın her müslümana bu ibadeti yaşatmasını dilediklerini ifade ettiler.

Hacılar Döndü

Aşağı Avusturya cemiyetlerinden Sollenau camiisinde 12 Aralık 2009 cumartesi gecesi Bilardo Turnuvası düzenlendi.

28 kişinin katıldığı turnuvada, eşleşmeler kura usulu belirlendi. Genciyle yaşlısıyla yoğun bir il-ginin olduğu Turnuva iki Bilardo masasında gerçekleşti.

Turnuva sonunda yapılan Hediye takdiminden sonra, yarışmacıları heyecanla seyreden diğer mis-afirlere çiğ köfte ve ayran ikram edildi. Cemiyet Başkanı Ali Özer´e bu tür aktivitelerdeki amacı sorulduğunda ise şöyle dedi: „Hafta sonları İnsanlarımızın, Gençlerimizin televizyon ve in-ternet başında vakit öldürmeleri ve dışardaki kötü alışkanlıklardan uzak durmaları amacıyla, bizler

yani camii idarecileri bu tür pro-gramlarla İnsanlarımızı camiye çekerek burada onlarla hoş vakit geçirmekteyiz. Bizim geçmişte olduğu gibi gelecekte de özellikle Gençliğimize yönelik gençlik so-hbetleri, gençlik gezileri, genç-lik kamplarımız var. Camiimizin kullanım alanı çok büyük, yani herkese yetecek kadar yerimiz var hamdolsun. Yakında inşallah yılbaşına özel alternatif bir ge-cemiz olacak. Anne, Baba, Genç, Bay ve Bayan herkesi bu geceye bekliyoruz. Ayrıca siz Dewa eki-binede katkılarınızdan dolayı Sol-lenau teşkilatı adına teşekkür edi-yorum.“ Turnuvada birinciliği Hakan Başkan, ikinciliği cemiyet Başkanı Ali Özer, üçüncülüğü ise Ahmet Gürses aldı.

Sollenau Cemiyetinden „Bilardo Turnuvası“

HABER - AVUSTURYAOcak 106

Türkiye Cumhuriyeti Viyana Büyükelçi-si Kadri Ecvet Tezcan ve Din Hizmetleri Müsaviri Mehmet Emin Çetin, Viyana Islam Federasyonu’na bir ziyarette bulundu.

Büyükelçi Tezcan‘ı Viyana İslam Federasy-onu Başkanı Muhammed Turhan ve BYK üye-leri kapıda karşıladı. Ev sahibi Muhammed Turhan’ın kısa bir hoşgeldiniz konuşmasından sonra, sırasıyla JUWA başkanı Süleyman Boynukara , Sosyal Hizmetler başkanı Necip Karaca, Bölge hukuk sorumlusu ve Perspek-tif başkanı Ümit Vural, Juwa Kınder gartenler sorumlusu Mehmet Akkaya, Tanıtma başkanı Yakup Geçgel, Eğitim Başkanı Mesut Koca ve son olarak Hac Umre sorumlusu H. İbrahim Uyar Viyana İslam Federasyonu bünyesi altında kendi birimlerince yapmış oldukları hizmetleri Büyükelçiye sundular.

Sunumu dikkatlice dinleyen Büyükelçi Tez-can, VİF başkanı Muhammed Turhan’a ve ekip arkadaşlarına hizmeterin’den dolayı teşekkür etti ve burada aranızda bulunmakdan gurur duyuyorum diyerek sözlerine başladı.

Büyükelçi Tezcan, ilk elçilik görevine Azerbaycan’da başladığını sonra Polonya’da görev yaptığını ve son olarakda Viyana’ya atandığını ve burda 250 bin Türk vatandaşına hizmet edecek olmakdan dolayı çok heyecanlı olduğunu belirtti.

Bazen üzerimizde baskılar oluşabilir. Korkmayın. Yılmadan usanmadan mücade-leye elele devam edeceğiz. Az önce sizler yaptıgınız çalışmaları anlatırken 20 yıl önc-esini düşündüm, inanın bu hizmetlerinizden dolayı sizlerden gurur duydum. Allah hepi

nizden razı olsun ve çalışmalarınız daim olsun.Bizler artık Viyana’da yaşıyoruz. Gençlerimize dinimizi, örfümüzü ve adetlerimizi öğretelim. Çünkü dini olmayan toplumun ahlakıda olmaz. Ayrıca bizler burada ne kadar başarılı olursak memleketimizde bizimle o kadar gurur duyar.4 yıldan beri sosyal hizmetler bünyesinde Hadis Kampanyaları düzenliyorsunuz ve dönemin başbakanı kalkıpda bu çalışmanızı takdir ediy-orsa, bu uluslararası arenadaki ‘’doğru sözü’’ tasdik etmek demekdir.

Avusturya’daki bütün derneklere eşit mesefede olduğunu belirten Tezcan, elele, gönül gönüle, omuz omuza çalışmak gerektiğini belirtti. Daha sonra Viyana İslam Federasyonu tarafından Büyükelçi Tezcan’a çeşitli hedi-yeler takdim edildi ve Büyükelçi Federasyon merkezinden uğurlandı.

Büyükelçi Tezcan´dan VIF´a Ziyaret

Yeni Yılınız Kutlu olsun

HABER - AVUSTURYA Ocak 10 7

Mustafa MOLLAOĞLU

YIL BAŞI VE MÜSLÜMAN’IN MÜBAREK GÜN VE GECELERİ

Dünya bir yılı daha geride bıraktı ve yeni bir yılı inanılmaz bir şatafat ve eğlencelerle karşıladı. Geçen bir yıldan yeni bir yıla öyle bir geçiş yapılıyor ki, o gece en çok günahın işlendiği ve en çok israfın yapıldığı geceye dönüştürülüyor. Gören de çok faydalı, başarılı ve insanlığa yaraşır bir yıl geçirdiklerini zanneder. Hal bu ki durum hiç de öyle değildir maalesef. Çünkü insanların geçen bir yıllık karneleri ortadadır ve kötüdür, hatta kötüden de kötüdür. Çünkü yeryüzünde hâlâ bir milyar insan her gün yatağına aç giriyor ve bu imtihandan sınıfta kalınmıştır. İnsanlık Gazze imtihanından sınıfta kalmıştır. İnsanlık Irak ve Afganistan da da sınıfta kalmıştır. Evet insanlık, hak ve özgürlükler konusunda ki, bunun en açık ve güncel örneği, İsviçredeki minare olayıdır ve sınıfta kalınmıştır. Bun-lar sadece bazı başlıklardır ve aklıselim sahibi olan insanı düşündürmeye yeterlidir. Hadi bunu yıllık bayram olarak kabul edenler kutluyorlar ve onların kutlama usulleri de böyledir diyelim, ya bizim Müslümanlara ne oluyor acaba? Ne olacak, kendilerine ait olmayan bir geceyi kutlamaya kalkışınca, yine kendilerine ait olmayan ve hiç de yakışık kalmayan hal ve durumlara düşüyor, kendisi olmaktan çıkıyor, başkalaşıyor, kendisine benzer bir yanı da kalmıyor. Hal bu ki Müslümanlar ’’Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir’’ öğretisine bağlıdırlar. Müslümanlar ’’Allah, israf edenleri asla sevmez.’’ gerçeğine inanırlar. Ve tarihte nice kavim-lerin aşırı eğlenceye düşkünlüklerinden dolayı helak olduklarını biliyorlar. Ama bunlar bilindiği halde bu çılgınlıklara dalanlar ne yazık ki, gaflete düşüyorlar. Her şeye rağmen biz önümüzdeki yeni yılın bütün insanlık açısından hayırlı bir yıl olmasını umut ediyor ve Müslüman’ın kendisine ait olan ve önem vermesi gereken gün ve geceleri hatırlatmak istiyoruz ki, Müslüman kendisine ait olan değerlerine sahip çıksın ve kendisine yakışır bir şekilde ihya etsin. İmam Gazali (ra) faziletli gün ve geceleri İhyasında şöyle zikrediyor: Al-lah Teala: (Ben cin ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.) (1) buyurmuştur.İnsanlar, ibadet etmek için yaratıldıklarına göre, bütün gün ve geceler iba-det zamanlarıdır. Ancak her şeyde olduğu gibi, zamanda da fazilet farkı vardır. Fazilet bakımından diğerlerinden üstün olan zamanlar, kâr ve kazancı daha çok olan pazarlar gibidirler. Ahiret tüccarları, bu zamanlarda daha çok ibadet eder ve daha çok manevi kazançlar elde etmeye çalışırlar. (Türkçede, kandil geceleri denilen) Faziletli geceler şunlardır:1-Ramazan ayının son on gününün tek olan geceleri. Kadir gecesi.2-Bu ayın son gecesi. Bu gece, Ramazan bayramı gecesidir.3-Bu ayın onyedinci gecesi. Bazılarına göre, Kadir gecesi bu gecedir. Bu gecenin gününde İslam’ın ilk büyük ve mucizeli (Bedir) savaşı gerçekleşmiştir.4-Zülhicce ayının ilk on gecesi. Bu gecelerin onuncusu Kurban bayramı gecesidir. Allah Teala, şereflerinden dolayı bu gecelerle yemin etmiştir. (2) 5-Muharrem ayının birinci ve onuncu geceleri. Onuncu gece, Aşura gece-sidir.6-Recep ayının bir, onbeş ve yirmiyedinci geceleri. Bu son gece miraç gecesidir.7-Şaban ayının onbeşinci gecesi. Bu gece Beraet gecesidir.Bu gecelerde zikir, dua, istiğfar ve namaz ibadeti diğer zamanlardan daha sevaplıdır.

Faziletli günler ise:1-Bu (yukardaki) gecelerin günleridir. (3) Onun için bayram günleri hariç, bu günlerde oruç tutmak müstehaptır.2-Teşrik(Ramazan ve Kurban bayramları)günleri (4) ,3-Cuma günü,4-Pazartesi ve Perşembe günleri de mübarek günlerdir.Allah Rasulü (s.a.v) , bu sebeple Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutar ve: ’’Bu günlerde amellerin Allah-u Tealaya arzedildiğini’’ söylerdi.Bayram günlerinde oruç yerine sadaka ve benzeri hayırlar önerilmiş, Cuma gününde ise, Cuma namazı arzedilmiştir. (5)

Bu gün ve geceleri ayrı ayrı ele almaya köşemiz yetmez. Ancak müslümanları en çok buluşturan biraraya getiren Cuma gününden çok az da olsa bahsede-lim:Cuma günü hakkında Allah (cc) şöyle buyurmuştur: ‘’Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığında hemen Allah’ı anmaya koşun, alım satımı bırakın. Bu, eğer bilirseniz sizin için çok hayırlıdır.Namaz kılınıp (Cuma) yerine getirilince, yeryüzüne dağılın da Allah’ın Allah’ın bol nimetinden, geniş lutfundan (nasibinizi) arayın. Bir de Allah’ı çok anın, ola ki muradınıza erer, umduğunuza kavuşursunuz.’’ (6) Peygamberimiz (s.a.v) de Cumanın önemi ile ilgili şöyle buyurmuşlardır: Üzerinde güneşin doğduğu en hayırlı gün Cuma günüdür. O gün Adem (as) yaratılmış, o gün cennete koyulmuş, o gün yere indirilmiş, o gün tevbesi ka-bul edilmiş, o gün ölmüştür. O gün kıyamet kopar ve o gün cennettekilerin Allah Tealayı görme günüdür.’’ (7) Bir hadis-i Şeriflerinde de Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: Cuma günü daha önceki kitap ehline de verilmişti. Fakat onlar, onu kabul edip etmeme konusunda ihtilaf edince, o gün kendilerinden alındı.’’(8)İslam dini Cuma gününe, gecesine, namazına, hutbesine ve mesajlarına çok önem vermiştir. Peygamberimiz (s.a.v) in: ’’İmam hutbe verirken konuşanın Cuma sevabı yok olur.’’( 9) Ve yine: ‘’Cuma günü veya gecesinde ölen müminlere şehit sevabı verilir ve bunlar kabir fitnesinden korunurlar.’’ (10) sözleri Cumanın önemini ve her anının ibadet niyetiyle geçirilmesini ifade etmeye yetiyor. Cuma (toplayan) , niçin cumadır? Şu üç şeyden dolayı Cu-maya (toplayan) denilmiştir:1-Müminleri bir araya getiren-toplayan olduğu için.2-Ümmetin maddi ve manevi bütün meselelerini toplayıp gündem yaptığı için.3-İnsanlık tarihinin en önemli vak’alarının bu günde gerçekleşmiş olmasından dolayı.Cumanın Kazandırdıkları:1- Bir hafta boyunca biriken günah kirlerini yıkayıp temizler.2- Kul ve millet hakkından dolayı ortaya çıkan bir vebal varsa bundan kur-tulma çarelerini öğretir.3- Genç ve yaşlıyı, kadın ve erkeği eğiterek yönlendirir.4- İnsana cennet yollarını açar ve yürümesine yardımcı olur.5- İç ve dış temizliğini sağlamanın ölçü ve yöntemini hem öğretir, hem ben-imsetir, hem de uygulanmasını sağlar.6- Müminlerin içine ilahi tecellileri bir ayna misali yansıtır.7- Duaların kabul edileceği çok önemli bir zaman parçasını içinde taşır ve dilek sahiplerini ilahi dergaha el açmaya çağırır.8- Bir çok önemli olaylara sahne olduğunu bildirerek Allah katında ayrı bir anlam, başka bir kıymet taşıdığını haber verir.9- Üzerinde güneşin doğduğu ve battığı en hayırlı gündür.10-Yahudilere Cumartesi, Hıristiyanlara Pazar, Müslümanlara da Cuma hedi-ye edilmiştir. Bu bakımdan Cuma Müslümanların bayramı kabul edilmiştir.11- Kıyamet günü, kendine bağlı kalıp müminlerle birlikte ibadet eden-lerin lehine şehadette bulunmak için çok süslü ve çekici bir görünümde kaldırılarak mahşer alanına getirilir. Ve o gün, Cumanın Allah (cc) katındaki yeri çok daha iyi anlaşılmış olur.12- Ferdi topluma bağlayıp onun kopmaz bir parçası yapar.13- Amaç ve ideal birliğini sağlar, müminlerin dertlerini tek bir dert yapıp onları bütünleştirir.14- Müslümanların her hafta görüşüp tanışmalarına imkan hazırlar.15-Yardımlaşma ve dayanışma şuurunu geliştirir, sosyal adaletin gerçekleşmesinde nazım rol oynar.16-Haftalık olayların Kur’an ve Sünnet terazisinde tartılarak değerlendirme imkanını sağlar.17-Hayata daha dürüst, daha temkinli, daha dikkatli, daha düzenli ve disi-plinli dönme idrakini uyandırır.18-Maddeyle mana, dünya ile ahiret arasında denge kurmaya yardımcı olur. (11) İki cihan saadetleri dileklerimle Allah’a emanet olunuz. Dipnotlar:(1) Zariyat suresi ayet: 56. (2) Fecr suresi ayet: 1-2. (3) Bir gecenin günü, ondan sonra gelen gündür. (4) Ramazan bayramı bir gün, Arefe günü ve Kurban bayramı günleridir. (5) İhya-u Ulumiddin. İmam Gazali. (6) Cuma suresi ayet: 9-10. (7) Müslim. (8) Muttefekun aleyh. (9) Muttefekun aleyh.(10) Tirmizi. (11) İlahi hikmetler,Büyük sevaplar. Celal Yıldırım.

HABER - AVRUPAOcak 108

AB, Türkiye'nin Katılım Mü-zakerelerinde Çevre Faslının Hükümetlerarası Konferansla açılmasını Onayladı.AB daimi temsilciler komi-tesi (COREPER), Türkiye'nin katılım müzakerelerinde çevre faslının 21 Aralıkta düzenlenecek hükümetlerarası konferansla açılmasını onayladı.

Bu yılın ilk yarısındaki Çek Cum-huriyeti dönem başkanlığında vergilendirme faslında mü-zakerelere başlayan Türkiye böylece, mevcut İsveç dönem başkanlığında da tek fasıl açmış olacak.

Çevre faslının açılmasıyla toplam 33 fasıldan 12'sinde müzakere-leri başlatmış olacak Türkiye, AB müzakere sürecinde 2006 yılının ilk yarısındaki Avusturya dönem başkanlığında bir, 2007'nin ilk yarısındaki Almanya dönem

başkanlığında üç, 2007'nin ikin-ci yarısındaki Portekiz ile geçen yıl Slovenya ve Fransa dönem başkanlıklarında ikişer fasıl ve bu yılın ilk yarısındaki Çek Cum-huriyeti dönem başkanlığında bir fasılda müzakereleri başlatmıştı. Türkiye'nin katılım müzakere-lerinde, limanların Kıbrıs Rum kesimine açılmaması nedeniyle 8 fasılın açılması ve kalanların kapatılması 2006 yılında AB tarafından dondurulmuştu.

Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkan Fransa'nın 5 faslı ve ikili anlaşmazlıkları bahane eden Rum kesiminin 6 faslı tek yanlı engel-lemesi ve bunların bir kısmının çakışması nedeniyle geriye zorlu açılış kriterlerine sahip 4-5 fasıl kalıyor. Mevcut koşullar altında Türkiye'nin katılım müzakere-lerinin gelecek yıllarda daha da yavaşlaması kaçınılmaz görünüy-or.

AB ile bir başlık daha açıldı

AB İstatistik Kurumu Eurostat'ın verilerine göre AB ülkelerinde yaşayanların yüzde 6'sı yabancı. Eurostat'ın açıklamasında, 1 Ocak 2008 tarihinde bir AB ülkesinde yaşayan ancak farklı bir AB ülkes-inin vatandaşlığına sahip olan in-san sayısının 31 Milyon civarında olduğu belirtildi. Bunların 11,3 milyonu bir AB ülkesi vatandaşı, geri kalan 19,5 milyon insan ise AB'ye dâhil olmayan bir ülkenin vatandaşı. Örneğin AB ülkeler-inde 4,7 milyon Afrikalı ve 3,2 milyon Amerikalı yaşıyor.

AB ülkelerinde en çok vatandaşı olan ülke ise Türkiye. AB ülke-lerinde Türkiye Cumhuriyeti

vatandaşlığına sahip 2,4 milyon insan yaşıyor. Özellikle Almanya, Avusturya, Danimarka ve Hollan-da gibi ülkelerde çok fazla Türk yaşıyor. Belçika'da ise İtalyanlar toplam yabancı nüfusun yüzde 17'sini temsil ediyor. Fransızlar 130 binli ve Hollandalılar da 124 binli rakamlarla Belçika'da önde gelen yabancı AB vatandaşı konu-munda.

Bir diğer dikkat çekici veri ise Romanya'da yaşayanların sadece binde birinin yabancı olduğu. Lüksemburg'da ise yabancılar toplumun yüzde 42,6'sını oluşturuyor.

AB Ülkelerinde 2,4 Milyon Türk Yaşıyor

Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Sarrazin Al-man Okullarında Başörtüsünün yasaklanmasını istiyor.Sarrazin: „Başörtüsü dinî değil, siyasi bir semboldür.“Göçmenlerle ilgili tartışmalı görüşleriyle tanınan Alman Merkez Bankası Yönetim Kuru-lu Üyesi Thilo Sarrazin yine çok konuşulacak bir açıklamaya imza attı. Sarrazin, Alman okullarında başörtüsünün yasaklanmasını is-tiyor.

Geçtiğimiz ekim ayında verdiği bir röportajda "Berlin'deki Türk ve Araplar'ın manavlık dışında bir üretim işlevi olmadığını ve uygu-lanan yanlış politikalar nedeniyle sayılarının giderek arttığını" öne süren Sosyal Demokrat Partili Thilo Sarrazin, "Berlin'deki Türk ve Araplar'ın topluma uyum istek ve yetisinden yoksun olduğunu savunmuştu. Sarrazin, "Devletin sırtından geçinen, bu devleti red-deden, çocuklarının eğitimi ile mâkul bir şekilde ilgilenmeyen ve sürekli başörtülü kız çocukları üreten kimseyi kabul etmek zo-runda değilim." sözleriyle tepki çekmişti.

Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Sarrazin yine tartışmalı bir açıklamaya imza attı. Alman "Bild" gazetesi-nin verdiği bilgilere göre Sar-razin bir panelde , "Ben olsam derslerde başörtüsü takılmasını yasaklardım. Zira başörtüsü dinî değil, siyasi bir semboldür ve erkeğin kadın üzerindeki hâkimi-yetini sembolize eder." şeklinde konuştu ve sözlerine şöyle devam etti: "Avrupa'da Müslümanların sayısı giderek artıyor ve bu da tüm ülkelerde sorunlara neden oluy-or." Sarrazin ayrıca "Bu kişilerin Avrupa'ya akınının önünün kes-ilmesi gerektiğini, hâlihazırda gelmiş olanların ise uyum göster-meye mecbur bırakılmalarına ihti-yaç duyulduğunu" kaydetti.

Sarrazin'in bu açıklamalarına to-plumun farklı kesimleri ve si-yasi partilerden yoğun tepkiler geldi. Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi adlı islamî çatı örgütünün Genel Sekreteri Ayman Mazyek, Sarrazin'in geçmişte yaptığı ve eleştirilere neden olan konuşmalarından hiçbir şey öğrenmemiş olduğuna dikkat çek-ti.

Sarrazin: „Başörtüsü dinî değil, siyasi bir semboldür.“

HABER - AVRUPA Ocak 10 9

Noel tatili öncesinde bastıran soğuklar nedeniyle on binlerce kişi yollarda, havalimanları ve tren garlarında mahsur kaldı. Düs-seldorf Havalimanı tipi ve rüzgar nedeniyle ulaşıma kapandı. En az 19 kişi donarak öldü.

Son yılların en soğuk kış ayını yaşayan Almanya'da bazı bölge-lerde sıcaklık eksi 33 dereceye ka-dar düştü. Almanya'nın en büyük üçüncü havaalanı olan Düssel-dorf Havalimanı, tipi nedeniyle ulaşıma kapandı. Düsseldorf'a hareket eden yolcu uçakları, başka havalimanlarına yönlendirildi. 15 kişi donarak öldü

Polonya'da dondurucu soğuklardan 15 kişinin öldüğü bildirildi. Ülkede bazı yerlerde gece hava sıcaklığının eksi 20 dereceye kadar düştüğü belirtildi.Yetkililer, Aralık başından beri ülke çapında soğuktan ölen-lerin sayısınınsa 47'ye çıktığını bildirdi. Polis, ölümlerin daha

fazla artmasını önlemek için, sokakta yatan evsizler konusunda yurttaşların ihbarda bulunmasını istedi.

Belçika da kar altında Belçika'yı sabah saatlerinden itibaren etkisi altına alan yoğun kar yağışı yüzünden başkent Brüksel'in uluslararası havaalanı ile Charleroi ve Liege kentlerinin havaalanlarında uçak seferleri ip-tal edildi.

Yoğun kar yağışı ülkede kara yolu ulaşımını da olumsuz etkilerken, spor müsabakalarına ara verildi. Belçika'da başlıca otoyollarda da 200 kilometre uzunluğunda trafik sıkışıklığı meydana ge-lirken, hızlı tren seferleri gecik-meli yapılabiliyor. Londra'ya gi-den Eurostar trenlerinin seferi ise tamamen iptal edildi. Tüm futbol maçları ile Brüksel'de yapılacak Avrupa Rugby kupası maçı da il-eri bir tarihe ertelendi.

Avrupa Kar´a teslim oldu

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gündemine taşınacak olan İsviçre’de yapılan referandumda alınan ‘minare yasağı’ kararı, din özgürlüğü ve ayrımcılık yasağı maddelerinin ihlal edilmesine dayanıyor. Kasım ayı sonunda yapılan ref-erandumda alınan 'yeni minare inşaatının yasaklanması' kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkeme-si tarafından incelenecek. Yasağı mahkemeye götüren Cenevre Camii'nin eski sözcüsü Hafid Ouardiri, İsviçre’nin minare yasağını uygulamaya koyarak Müslümanların din özgürlüğünü ihlal ettiğini savundu. Ouardiri ayrıca bu uygulamanın yalnızca İslam dinine yönelik olması nedeniyle, ‘ayrımcı’ olduğunu da öne sürdü.

Hukukçular ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvurunun mahkeme tarafından kabul edilip edilmeyeceği konu-sunda tereddütlü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapabilmek için öncelikle tüm iç hukuk yollarının tüketilmiş olması gerekiyor. Bu hallerde dâhi, mahkeme yapılan başvuruyu reddetme hakkına sahip.

"Bu vaka bir ilk"Bazı hukukçular, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin başvuruyu kabul etmeyeceği görüşünde. Buna neden olarak başvuruyu yapan Ouardiri’nin

minare yasağı uygulamasından birebir etkilenmiş olmaması gös-teriliyor. Konuya ilişkin açıklama yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkeme-si Başkanı Jean-Paul Costa ise bu vakanın bir ilk olduğunu, daha önce herhangi bir ülkedeki bir referandum sonucunun gün-demlerine gelmediğini belirtti. Costa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin davayı kabul edebileceği sinyalini de verdi. Bir referandumla alınan karara İsviçre Anayasa Mahkemesi'nde itiraz et-menin mümkün olmadığına dikkat çeken Costa, din özgürlüğünün ih-lal edildiğini düşünen bir kişinin doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurabileceğini belirtti.

Mahkemenin davanın görülüp görülmeyeceğine kısa bir süre içinde karar vermesi beklenmiy-or. Bu sürecin aylar sürebileceği belirtiliyor.

İsviçre’de siyasi kulislerde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin davayı kabul edip, davacıyı haklı bulması halinde, bu kararın hükümet tarafından memnuni-yetle karşılanacağı konuşuluyor. İsviçre hükümeti yetkilileri, ‘minare yasağı’ referandumunun karşısında olduklarını açıklamış, ancak bunun din özgürlüğünün kısıtlanması anlamına gelmediğini vurgulamıştı.

Minare yasağı AİHM´ye taşınıyor

www.dewa.atLayout & Graphics: Mesut Güneş, Mikail Ceritİnternet Sorumlusu: Kerim Altay

Sahibi | Herausgeber: Metin Malçok; Thelemangasse 8/2 , A-1170 Wien

Viyana ve ÇevresiFreie Mitarbeiter

Freie Mitarbeiter

Redaksiyon: Selma Gümüşer, Sema Gümüşer, İlknur Özyürek, Mesut Güneş, Halil Ekinci ve Zeynep Berre Özçelik

Kordinatör Abdi TAŞDÖĞEN Tel: +43 650 888 0700

Reklam Sorumlusu Volkan MERAL Telefon: +43 650 525 4343 Ömer KUTLUCAN [email protected]

Reklam Sorumlusu Mahmut YILDIZ [email protected]

Yılmaz AKIN Telefon: +43 676 400 1970

Muhammed BUSUN [email protected]

Vorarlberg ve Tirol Bölgesi

Reklam | Anzeigen: Metin Malçok

HABER - AVUSTURYAOcak 1010

Sırbistan, Makedonya ve Karadağ vatandaşları, 19 Aralık 2009 tari-hinden itibaren Avrupa Birliği üyesi ülkelere vizesiz giriş ya-pabilecek. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin içişleri bakanları, söz-konusu ülkelerin vatandaşları için vize yükümlülüğünün kaldırılmasına ilişkin kararı Kasım ayı sonunda almıştı. 3 Balkan ülkesinin hükümetleri ortak açıklamalarında, vize yükümlülüğünün kalkması ile birlikte Sırbistan, Karadağ ve Makedonya vatandaşlarının diğer Avrupalıların sahip olduğu haklara kavuştuğunu belirtti. Açıklamada, Bosna-Hersek ve Arnavutluk vatandaşlarına da vize serbestisi talep edildi.

AB ile müzakerelere bile başlamamış Makedonya, Sırbistan, Karadağ AB'ye vizesiz girişin hayata geçmesiyle bayram yapıyor. Türkiye’nin 1963’te gümrük birliği ve serbest dolaşım öngören Ankara Anlaşması’nı imzalamış ve 2005’te üyelik mü-zakerelerine başlamış olmasına rağmen vatandaşları AB’ye girişte vize zorluğu yaşarken, üyelik müzekerelerine bile başlamamış üç Balkan ülkesi Sırbistan, Karadağ ve Makedonya AB’ye visesiz giriş bayramı yapıyor. Bunlardan sadece Makedonya resmen aday statüsünde, diğer iki-si potansiyel aday.

Kanlı dağılma süreci öncesi eski Yugoslavya’nın pasaportuyla vizesiz seyahat mümkündü. An-

cak içsavaşın mülteci dalgası yaratacağı korkusuyla 1990’larda vize koyan AB, 1991’de bağımsızlığını kazanan Slov-enya ile Hırvatistan’a vizeyi kaldırdı. 19 Aralıktan itibaren de Sırbistan, Karadağ ve Maked-onya vatandaşları AB ülkelerine vizesiz seyahate başladı. Eski Yugoslavya’dan Bosna-Hersek ile Kosova ve ayrıca Arnavut-luk ise vizesiz seyahat hakkından mahrum bırakıldı.

Sembolik olarak Sırbistan 50 vatandaşını üç günlüğüne Roma, Berlin, Paris ve Brüksel’e, Karadağ 100 vatandaşını Roma’ya, Make-donya 100 vatandaşını Paris’e gönderdi. Bunun için Sırbistan’da ‘Avrupa herkes için’ sloganıyla düzenlenen çekilişe hiç AB’ye gitmemiş kişiler katıldı. Böyle-likle yüzlerce Sırp ayaza rağmen sınırdan ilk geçen olmak için Macaristan sınırına dayandı.

Vizenin kalkmasıyla göç dalgası beklenmiyor. Seyahat masrafları ve geçmişte vize almanın zorluğu yüzünden Sırpların yüzde 70’inin pasaportu yok. 27 AB üyes-inden Britanya ile İrlanda’nın Schengen’e dahil olmama ayrıcalığı var. Güney Kıbrıs, Bulgaristan, Romanya henüz Schengen’e geçmedi. AB üyesi ol-mayan İzlanda, Norveç ve İsviçre Schengen kurallarını uyguluyor.

Sırbistan, Makedonya ve Karadağ'a vize kalktı

Saygıdeğer vatandaşlarım, Değerli yurttaşlarım,

Yeni yılınızı kutluyor, 2010 yılının sizlere ve ailenize sağlık, mutluluk ve refah getirmesini diliyorum.

2009 yılının son ayları görevime başlama ve si-zleri tanıma fırsatı bulduğum bir dönem oldu. Şahsıma gösterdiğiniz hüsnükabul için teşekkür ederim.

Türkiye-Avusturya ilişkileri 2009 yılında da üst düzey ziyaret ve te-maslara sahne olmuştur. Dışişleri eski Bakanımız Sayın Ali Babacan Nisan ayında, Devlet Bakanımız ve Başmüzakereci Sayın Egemen Bağış Eylül ayında Avusturya’yı ziyaret ederek temaslarda bulunmuşlardır. TBMM İnsan Hakları Komisyonu ve Milli Eğitim Bakanlığı heyetleri Avusturya’yı ziyaret etmiş, Dışişleri Bakanlıklarımız arasında ikili istişareler gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, yıl içinde çeşitli Bakanlarımız Avusturya’yı ikili veya uluslararası toplantılar vesilesiyle ziyaret etmişlerdir. Avusturya tarafından ise Bilim ve Üniversiteler Bakanı Sayın Hahn, Eğitim, Kültür ve Sanat Bakanı Sayın Schmied ve Devlet Sekreteri Sayın Lopatka çeşitli vesilelerle ülkemizi ziyaret etmişlerdir. Süregelen ikili ziyaret ve temaslar Türkiye-Avusturya ilişkilerinin gelişmesine katkıda bulunmakta, ikili ve uluslararası konularda görüş alışverişi imkanı sağlamaktadır. Türkiye ve Avusturya’nın aynı dönemde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyelik görev-leri yakın çalışma ve işbirliğini pekiştirme fırsatı vermektedir. Küre-sel ekonomik krizin etkileri ikili ticaret rakamlarında da görülmekle birlikte, Türkiye-Avusturya ekonomik ilişkilerinde özellikle ekonomi ve ticaret alanında gelişmeler sürmektedir. Ticaret hacmi ve yatırımlar önemli seviyededir. Enerji ve çevre benzeri yeni alanlarda ve geniş bir coğrafyada işbirliği imkanları ve potansiyeli önem taşımaktadır. 2009’da Türkiye ile Avusturya arasında kültürel alanda da yoğun bir işbirliği olmuştur. Viyana’da ve özellikle 2009 Avrupa Kültür Başkenti olan Linz’de, film, edebiyat, müzik, tiyatro ve görsel sanatlar dallarında ülkemizce hazırlanan çok sayıda faaliyet gerçekleştirilmiştir. Bu işbirliğinin 2010 Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul’da da devam et-mesi planlanmaktadır. Bu çerçevede, Avusturyalı sanatçılar tarafından hazırlanacak bazı faaliyetlerin 2010'da İstanbul'da Kültür Başkenti programında yeralması öngörülmektedir.

2009 Avusturya’da iç siyaset bakımından hareketli bir yıl olmuştur. Avrupa Parlamentosu seçimleri yanısıra dört eyalette parlamento seçimleri gerçekleştirilmiştir. Özellikle Eyalet Parlamentosu ile Bel-ediye Meclisi üyelikleri seçimlerinde çok sayıda Türk asıllı adayın da yarışması ve bir adayın Eyalet Parlamentosuna seçilmesi memnuniye-tle müşahede edilmiştir. Türk toplumunun üyelerinin siyasette başarılı olmaları uyum çabaları bakımından sevindirici bir gelişmedir. Türk toplumunun yaşadığı ülkedeki gelişmelere ilgi duyması ve varlığını hissettirerek sesini duyurması uyumun olumlu yönde geliştiğinin göstergesi olmaktadır. Artık Avusturya’da kalıcı olduğu anlaşılan ve giderek daha fazla bilinçlenmekte olan Türk toplumunun eğitime gereken önemi vermesi, birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi halinde çözemeyeceği sorun olmayacaktır.

Gençlerimizin iyi eğitimine, mesleki gelişimine önem vermek, başarılarımızla gurur duyarken, hatalarımızdan ders almak, gelişmeye ve diyaloğa açık olmak, birlik, beraberlik ve dayanışmamızı daha da güçlendirmek her zaman için hedefimiz olmalıdır.

Türkiye ve Avusturya ilişkilerinin gelişme göstermesi, yeni işbirliği alanlarının ortaya çıkması, Avusturya’da yaşayan Türk toplumun başarılarının artmakta olması gelecek için umudumuzu pekiştirmektedir. Bu düşüncelerle Avusturya Türk toplumunun 2010 yılını içtenlikle yeniden kutluyor, iyi dileklerimi ve saygılarımı sunuyorum.

Büyükelçi Kadri Ecvet Tezcan’ın Yeni Yıl Mesajı

HABER - AVUSTURYA Ocak 10 11

29.11.2009 tarihinde İsviçre’de ‘’Minare Yasağı’’, yani insanın en tabii hakkı olan inancını yaşama ve yaşatma hakkı oylamaya sunulmuş ve İsviçre, ülkesindeki Müslüman azınlığın minare yapmasını yasak-lamak için çok yanlış bir adım atmıştır.

Yasağın arkasında “İsviçre milliyetçiliği” var. Sağcı İsviçre Halk Par-tisi ve bilhassa bu partideki 35 milletvekili yasağın lokomotifi oldu-lar. Olaya bir Müslüman olarak baktığımda elbette rencide oluyo-rum, tepki duyuyorum. İnsan olarak baktığımda kaygılarım daha da artıyor. Bilhassa bu yasağın hoşgörü ve demokrasinin Avrupa’daki sembolü haline gelmiş çok uluslu ve çok mezhepli bir ülkede olması, arkasında veya önünde bir zamanlar Kotholik Kilisesinden ayrıldığı için öldürülen, kovulan ve horlanan dini bir topluluk olan Calvinist’lerin de olması ayrı bir üzüntü vesilesi olmuştur.

Çoğunluğa dayanarak azınlığın haklarını hiçe saymak demokrasi ile değil ancak zorbalıkla açıklanabilir. Yani “haklıyım, çünkü güçlüyüm” mantığı... Modern bir demokraside bunun olmaması, demokrasinin bilhassa azınlık haklarını koruması gerekmektedir. Zira, Avrupa’daki bütün büyük problemlerin arkasında küçük azınlıkların üzeri örtülmüş problemleri yatmaktadır.

Bir insan hakkının oylamaya sunulması ve bunun da Avrupa’nın ortasında yapılmış olması, bu kötü hareketi emsal olarak almak istey-enleri ve buna karşı misillemeye tevessül edebilecekleri de hesaba katarsak, sadece Avrupa değil Dünya barışına bir darbe olmuştur.

Bazı isviçreli yetkililerin daha sonraki gerekçe ve maazeret açıklamaları da özürlerini kusurlarından daha büyük yapmıştır. İsviçre’nin Libya ile yaşadığı polomik, ekonomik kriz gibi bahanel-er bu oylamayı haklı kılamaz. Bu gün minareyi oylamaya sunan yarın kim bilir neyi oylamaya sunacaktır! Hele, minarenin bir güç göstergesi gibi lanse edilmesi veya camiye gidenlerin radikal olması gibi iddialar sadece gülünç değil aynı zamanda ibadet için mabedlere giden dünyadaki bütün din mensupları için bir iftiradır.

Bazı medya kuruluşları fırsatı ganimet bilerek yine demokrasi adına kamu oyu yoklamaları yapmaya başlamıştır. Bu konuda yapılan bütün kamu oyu yoklamalarını tehlikeli ve hatta yasakçılığa teşvik olarak değerlendiriyorum. Kınanması ve üzerinde düşünülerek tedbir alınması gereken bir tehlikenin teşvik edercesine tekrar bazı medya kuruluşları tarafından oylamaya sunulması ayrı bir rezalettir.

Bu oylama neticesinin İnsan Hakları Mahkemes’inden geri döneceğini, daha da önemlisi İsviçre halkının bu meselede kendiler-ine yakışmayan bir fiile bulaştıklarını anlayarak yeni bir oylamaya giderek, ki bunun işaretlerini görüyoruz, bu hata ve ayıptan dönecek-lerini ümit ediyoruz.

Avrupa Parlementosu’ndan bu güne kadar gelen tepkiler olumlu ol-makla birlikte, EU üyesi bazı ülkelerde de benzeri bir referandum yap-ma heveslilerine karşı yeterli tepki ve tedbiri görememenin üzüntüsü içindeyiz. Unutmamak gerekir ki, bu gün camiye karşı çıkanlar (adına minare yasağı dense de) yarın kiliseye de karşı çıkacaklardır. Zira Avrupa’da gözle görülür bir şekilde yükselen iki tehlikeli toplum oluşmakta: bicincisi ırkçı şövenistler, ikincisi ateist milliyetçiler. İkisi de tehlikeli...

Dr. Fuat SANAÇ

Camii minaresiz de olabilir demek cehaletten başka bir şey değildir; minare, camiyi cami yapan alamettir. Elbette minare eşittir İslam değildir fakat minareye karşı olanlar bu gün minare ile camiyi özdeşleştirdiklerinden, işe minare ile başlamışlardır. Onların esas rahatsız oldukları minarenin fiziki şekli değildir. Öyle olsaydı tartışma estetik üzerinde olurdu. Unutmayalım ki dinler, kültürler, inançlar sembollerle yaşarlar. Bir yerde minarenin mevcudiyeti orada Müs-lüman bir toplumun kalıcılığının alametidir. Bu nedenle bazıları hala Müslümanların Avrupa’daki varlığını kabullenemediklerinden, vatandaşlarından bir kısmının ayrı bir dinden olabileceği realitesini kavrayamadıklarından, Tesettür, Minare ve mezarlık meseleleri dai-ma gündemde tutulmaktadır. Bu sadece Batı için değil, halkının ka-hir çoğunluğu Müslüman olan ülkeler için de geçerlidir. Bu meseleleri körükleyen en önemli unsur ise ekonomik krizdir. Batı Avrupalılar ne zaman ki iş ve aş endişesine kapılmışlar, mutlaka bir suçlu bulmuşlardır. Bu gün İslam’ın Avrupa’da tartışılması bütün partilerin işine gelmek-tedir, zira bundan her parti, taraf olanda karşı olanda nemalanıyor.

Ama her şeye rağmen akl-ı selimin hakim olacağına inanan ‘’Avrupalı Müslümanlar’’ olarak bu güne kadar olduğundan daha da fazla bir şevk ve gayretle Müslüman onur ve gururuna yakışır bir şekilde birbirim-ize daha da kenetlenerek hukuk çerçevesinde demokratik haklarımızı sonuna kadar savunma azmi ve gayreti içinde olacağız.

Bizler Müslüman olarak bu taciz ve tahriklerle ilk olarak karşılaşmıyoruz; bu ne ilktir ne de son olacaktır, fakat yine bizler Müslümanlar olarak bu olaylardan ders çıkartarak, ‘’benim dinim barış diniyken, bin küsür yıl bütün din mensuplarını bağrımda büyütmüşken, ben bu dinin, kültürün ve medeniyetin neresindeyim, bu insanlar beni neden tanımazlar, nerede hata yaptım, daha doğrusu, nerede yapmam gerekeni yapmadım?’’ diye sormamız gerekmiyor mu?

HAKLIYIM ÇÜNKÜ GÜÇLÜYÜM (!)

HABER - AVUSTURYAOcak 1012

AB'den sağın yükselişinin bir kanıtını da göçmenlere ge-tirilmek istenen Almanca bilme zorunluluğu oluşturdu. Avusturya hükümeti göç almayı zorlaştıran kurallar getirmeye hazırlanıyor. Bunlar arasında ülkeye ge-leceklerin Almanca sınavından geçirilmesi bulunuyor. Ben-zer bir uygulama Hollanda'da gerçekleştiriliyor. İçişleri Bakanı merkez-sağ Avusturya Halk Par-tisi Üyesi Maria Fekter konuya ilişkin açıklamasında "Alman diline hakimiyet, başarılı bir en-tegrasyonun ön koşuludur" derk-en göçle ilgili yeni eylem planı üzerindeki tartışmaların Ocak ayının ortasına ertelendiği bildir-ildi. Yeni tasarı teklifinde şu anda ülkede yaşayan göçmenler ve kendilerine katılmak istey-en eşleri ya da aile bireylerinin Almanca bilmeleri zorunlu tutu-lacak. Şu ana kadar basit düzey-

de, örneği bir doktorla iletişim kurmaya yetebilen bir Almanca, oturma izni başvurusu için yeterli sayılıyordu. Yeni yasalar kabul edilirse emek piyasasında yer ala-bilmek için dil yeterliliği zorunlu olacak, hükümete bu duruma ge-lemeyenleri de ülkeden çıkarma yetkisi de verilecek.

Avusturya'da toplam nüfusun yüzde 10'unu oluşturan 800 bin yabancı yaşıyor. Bunların 300 binini eski Yugoslavya'da gelen-ler, küçük bir farkla da Türkler izliyor. Türkler aynı zamanda en büyük etnik azınlığı oluşturuyor. Kızıl Haç yetkilileri projeyi ülkeye girmeden önce zorun-lu dil sınıfları oluşturulmasının pahalı ve uygulanamaz olduğu gerekçesiyle eleştirirken aşırı sağ muhalefet projeyi çok yumuşak buluyor ve onun yerine "sayı azal-tma" uygulanmasını istiyor.

Avusturya'da Göçmenler Dil Sınavına Tabi Tutulacak

Avusturya'da Yılbaşı öncesin-de Noel Baba karşıtı kampan-ya başlatıldı. İnternet üzerinde kurdukları 100'ü aşkın grupla seslerini duyurmaya çalışan Noel Baba karşıtları, Hz. İsa'nın doğum günü kabul edilen Noel kutlamalarında, Almanya ve İsviçre'de uzun bir geleneğe sa-hip olan figür Christkind'in (sarı saçlı, kanatlı çocuk Mesih) öne çıkarılmasını istiyor.

Christkind taraftarları, Ticari

Amerikan geleneğinin bir uzantısı olarak gördükleri Noel Baba'yla ilgili ürünlerin satışını yasaklayan işverenleri ödüllendireceklerini duyurdu. Anti Noel Babacılar, ebeveynlerden, Noel akşamı çocuklarına hediyelerini verirken, hediyeleri Noel Baba'nın değil Christkind'in getirdiğini söyleme-leri çağrısında da bulundu. Yıllardır bu kampanyayı yürüten "Pro-Christkind" taraftarları, bu yıl ülkede yüzde 70 oranında taraftar bulduklarını ileri sürüyor.

Noel Baba mı, Christkind mi acaba?

Her iki Avusturyalıdan birinin hasta da olsa işe gittiği ortaya çıktı. Empiric Sosyal Araştırma Enstitüsü'nün (IFES) yaptığı an-kete katılanların yüzde 42'si hasta olsalar da işe gittiklerini kaydet-ti. Yukarı Avusturya Eyaleti İşçi Odaları için yapılan anket kadınların yüzde 43'ünün, erkek-lerin ise yüzde 40'nın işe hasta hasta gittiklerini de ortaya koydu. Anketi değerlendiren uzmanlar,

ortaya çıkan rakamın çalışanların sağlığı açısından alarm verici olduğunu vurguladı. Hasta olarak çalışan bir kişinin iş arkadaşının sağlığını da riske attığını belirten uzmanlar, işverenlerin çalışanlarını hasta çalıştırmamasının kendi menfaatlerine olacağını belirtti. Çalışanların işlerini kaybetme ko-rkusu ile hasta olsalar bile işe git-tiklerine dikkat çekildi.

Avusturya'da İki Kişiden Biri Hastayken de Çalışıyor

Viyana´da yaşayan Türk kökenli İşadamlarımızdan Mehmet Vural, Hür-paş marketler zincirinin 11. şubesini geçtiğimiz günlerde Viyana´nın 14. bölgesinde hizm-ete sundu.Açılışa Türkiye Viyana Büyük elçisi Kadri Ecvet Tezcan, Yazar Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Etsan marketler zin-ciri Sahibi Hüseyin Ünal, çok sayıda Siyasetçi, İşadamları, Sivil toplum örgütü teşkilat yöneticileri ve Halk, açılışta hazır bulundular.Viyana´da Türk işletmeciler içinde lokomotif konumunda olan Mehmet Vural bey açılışa katılan herkese teşekkürlerini sundu.Dewa gazetesi olarak Mehmet Vural bey ile yaptığımız söyleşide şunları ifade etti: "Ticaret hayatıma ilk olarak 16. Viyana´da pazarcılıkla başladım. Daha sonra

bir Kasap dükkanı açtım ve ardında da market işine girerek, bugün 11 şube ile Hür-paş marketler zinciri, 3 şube farklı isim altında Brun-nen Pansiyon olarak bize tevec-cüh gösteren halkımıza en güzel hizmeti sunmaya çalışıyoruz.

30 yıl geriye baktığımızda bu günlere g e l m e m i z k o l a y olmadı. Bir

çok zorluk ve sıkıntıdan sonra bugün halkımıza en iyi hizmeti sunduğumuzun kanısındayım. Gelecek yıllarda inşallah daha bir çok alanda hizmet sunmaya de-vam edeceğiz. Tekrar bugün biz-imle beraber sevincimizi paylaşan sayın büyük elçimiz Kadri Ecvet Tezcan, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma ve katılan diğer bütün dostlara Dewa gazetesi aracılığı ile şükranlarımı ve saygılarımı sunarım."

HÜR-PAŞ 11. Şubesini Hizmete Sundu

HABER - TÜRKİYE Ocak 10 13

Jugendkomitee komisyonu "Abla - kardeş" adını verdiği projede kardeşleri ile beraber 11 Aralık Cumartesi günü sinemaya gittiler. 2012 filmine giden abla –kardeşler beraber olmanın keyfine vardılar. Ayda iki defa ablaların kardeşleri

ile bir araya geldiği projede her iki haftada bir iki grup halinde Vildan Gül ile birlikte sohbet yapılıyor. Toplu olarak gerçekleştirdireceğimiz daha güzel projelerde görüşmek ümidi-yle...

Jugendkomitee Ablaları kardeşleri ile Sinemada buluştular

VIF Kadın Kolları Çocuk Kulübü tarafından Anadolu Camiin de hazırlanan bayram proğramına ilgi çok büyüktü. Çocukların ve ailelerin doyasıya eğlendiği şölende ``Kurban`` isimli piyes çocuklar tarafından sahnelendi.

Proğramda ̀ `Toprak Abi ve ekibi“ de hazırladıkları gösterilerle güzel sunumlar yaptılar. Nasrettin Hoca

tiplemesi sahne alırken ``Ebrar`` çocuk ilahi gurubu da ilahiler söy-leyerek arkadaşlarını coşturdular. Salondaki Palyaço Abi ve Abla da flüt çalıp, espiri ve fıkraları ile çocukları eğlendirdiler.

Proğramın sonunda çocuklara günün anlam ve önemine uygun çeşitli hediyeler ve ikramlarda bulunuldu.

VIF Kadın Kolları Çocuk Kulübünden bayram şenliği

HABER - TÜRKİYEOcak 1014

Türkiye'de yeni nüfus kâğıdı 1 Ocak 2011 tarihi itibariyle kullanılmaya başlanacak. Akıllı nüfus kağıdı diye adlandırılan yeni nüfus kağıdı gizli ışınlar içermesi sebebiyle sahtesi yapılamayacak. Sakarya İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürü Reis Demir, akıllı nüfus kâğıdı olarak tanınan çipli biyo-metrik yeni nüfus kâğıtlarının pilot il olarak seçilen Bolu'da uygulandığını söyledi. Demir, yaptığı açıklamada, Türki-ye genelinde ise 1 Ocak 2011 tarihi itibariyle kullanılmaya başlanılacağını ifade ed-erek tüm kimlik doğrulama fonksiyonlarının tek bir elektronik kartta toplanılacağını kaydetti.

Vatandaşlık kartı ile sağlanan hizmetlerde, hizmetin özelliğine göre farklı güvenlik seviyeler-inde kimlik doğrulama yöntem-leri (şifre, fotoğraf, biyometrik veri) kullanılabileceğini dile ge-tiren Demir, "Biyometrik kimlik doğrulama yöntemi olarak par-mak izi eşleştirmesi kullanılacak. Parmak izi verisi sadece kartın üzerinde bulunacak, merkezi herhangi bir veritabanında tutul-mayacak. Kart hiçbir dış tahribata maruz kalmayacak. Gizli ışınların içerdiği kartın sahtesi kesinlikle mümkün olmayacak." bilgisini verdi.

Ajan Kartı Gibi Kimlikler Yolda

Muharrem ayının 10. gününde İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin her yerinde Kerbela şehitlerini anma törenleri düzen-lendi.

Hz. Muhammed'in (SAV) to-runu Hz. Hüseyin ile ailesinin ve yarenlerinin Kerbela'da aşura

günü katledilmelerinin 1370'inci yıl dönümü için anma töreni düzenlendi. Binlerce vatandaş, yasın sembolü siyah giysiler giy-erek katıldıkları törende şehitler için gözyaşları döküldü. Akan kanları temsilen vatandaşlar Türk Kızılayı'na kan bağışında bulun-du.

Her gün Aşura, Her yer Kerbelâ

TAZİYEİslam Federasyonu Bölge Yürütmekurulu Bölge Kadınkolları Bölge Gençlik Kolları adına Herzogenburg Cemiyeti Gençlik Başkan Yardımcısı Servet Atkovayçin ve Muhtereme Annesi bir trafık kazası sonucu vefat etmişlerdir. Merhum ve merhum-eye Allah’dan Rahmet, yakınlarına sabır dileriz.

Muhammed TURHAN

TAZİYEİslam Federasyonu Bölge Yürütmekurulu Bölge Kadınkolları Bölge Gençlik Kolları adına JUWA Gençlik Fedasyonu Teşkilatlanma Başkanı NACİ ONAY‘ın Muhtereme Anneannesi vefat etmiştir. Merhumeye Allah’dan Rahmet, yakınlarına sabır dileriz.

Muhammed TURHAN

TEBRİKDEWA Gazetesi çalışanlarından İlknur ÖZYÜREK Arkadaşımızın Enise Müşerref İsminde bir Yeğeni dünyaya gelmiştir. Ailesini tebrik eder, hayırlı bır evlat olmasını te-menni ederiz .

DEWA Yönetim Kurulu

TEBRİKJugendkomitee Üniversiteliler Başkanı Gülçin Kaymaz hanımın bir kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Kaymaz Ailesini tebrik eder, Ümmet-i Muhammed´e Hayırlı bir evlat olmasını temenni ederiz.

JUGENDKOMITEE Yönetim Kurulu

Haber, Yorum, Röportaj, vs. ne Derdiniz varsa;

Dewa’sı bu sitedesık sık bizi ziyaret edin

ve görün.

www.dewa.at

HABER - TÜRKİYE Ocak 10 15

Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, Tokat'ın Reşadiye ilçesinde şehit edilen askerlerimiz için bir mesaj yayınladı. Kurtulmuş, mesajında, şehit askerlerimize Allah'tan rahmet, yaralı askerlere ise acil şifalar diledi.Mesajında, saldırının amacının ülkemizin barış ve esenliğini sab-ote etmeye, huzur ve güvenliğini bozmaya yönelik olduğunu kayd-eden Kurtulmuş; "Maalesef bir takım karanlık güçler, yıllardır ülkemiz üzerinde kirli ve alçak bir oyunu sürekli sahneye koymaktadır. Bu kirli oyunun tetikçiliğini ve taşeronluğunu ise uluslararası terör siyasetçilerinin direktif ve talimatlarıyla hareket eden terör örgütleri yapmaktadır. Ancak milletimiz sahip olduğu sağduyu ve tecrübe ile bu oyunları boşa çıkarmayı bilecektir" dedi.Kurtulmuş, "Tokat'ın Reşadiye il-çesinde devriye görevi yaptıkları sırada, alçakça bir saldırı sonucu 7 askerimizin şehit olduğu ve üç askerimizin de yaralandığı hab-erini büyük bir teessürle öğrenmiş bulunuyorum" diyerek, hain saldırıyı gerçekleştiren teröristleri nefretle lanetlediğini kaydetti. "Bu hain saldırıyı gerçekleştiren teröristleri bütün nefretimle lan-etliyor, şehit olan askerlerimize

Cenab-ı Allah'tan rahmet, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyo-rum. Ailelerine, yakınlarına sabır niyaz ediyorum. Türk Silahlı Ku-vvetlerimizin ve Milletimizin başı sağ olsun" diyen Saadet Lideri Kurtulmuş, bir takım karanlık güç-lerin yıllardır ülkemiz üzerindeki kirli ve alçakça bir oyunu sürekli sahneye koyduğunun altını çizdi.Kurtulmuş, ayrıca Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'a da bir taziye mesajı gönderdi. Mesajında, terörü lanetleyen Kurtulmuş, şunları dile getirdi: "Bu kirli terör siyasetini sürdüren-ler bilmelidir ki; milletimiz bu to-praklarda kıyamete kadar özgürlük ve barış içerisinde yaşacaktır. Bu hain saldırıları gerçekleştirenler, devletimizin terörle mücadele konusundaki sarsılmaz iradesi ve milletimizin sağduyusu karşısında hiçbir zaman bu sinsi emel-lerini ulaşamayacaklardır. Çünkü Silahlı Kuvvetlerimizin terörle mücadele konusundaki hassasiyet, fedakarlık ve azmi dost düşman herkesin malumudur. Bu alçak saldırıyı gerçekleştirenlerin, en kısa sürede yakalanarak hak ettik-leri cezayı alacaklarına inanıyor ve bir kez daha şahsınızda TSK mensuplarına ve milletimize başsağlığı diliyorum."

Terör sinsi emellerine ulaşamayacak

Dewa: Öncellikle bize bu soh-bet imkanını tanıdğınız için size teşekkür ederiz.

İlk olarak sizi tanıyalım Süley-man bey…

Süleyman Güneşer: 1958 yılında Adana‘da doğdum ve 1988 yılında Viyana’ya geldim. Çeşitli firma-larda çalıştıktan sonra Burger-land yakınlarında bir üzüm bağı kiralayıp üzüm satarak ticarete atıldık.

7 seneden beri YAYLA Firması ile çalışmaya başladık ve son 2 yıldır Grossmarkt'ta Yayla'nın Distribütörlüğünü yapıyoruz.

Dewa: Peki şuan pazarlamasını yaptığınız preventa su işine nasıl girdiniz ve bu suyun özelliği nedir?

Süleyman Güneşer: Bu suyun özelliği Prostata ve kansere iyi gelmesidir. Ürünümüz şuanda dünyanın önde gelen ülkelerinde (Türkiye, Almanya, İspanya ve ABD...) satılmaktadır. Dewa: Suyun bu hastalıklara iyi geldiğini nasıl öğrendiniz ve Sağlık Bakanlığı gibi resmi ku-rumlardan herhangi bir onayı var mı?

Süleyman Güneşer: Su bir çok testten geçirilerek hastalıklara iyi geldiği tespit edildi. Suyun esas üretim yeri Macaristan'dır ve Macar Sağlık Bakanlığı gelecek yıl suya onay verecek.Dewa: Peki Avusturya'da dağıtımı sadece sizin tarafınızdan mı yapılıyor ve suyun bir kaç çeşidi olduğu doğru mu?Süleyman Güneşer: Evet dağıtımı sadece biz Ege Güneşer firması olarak yapıyoruz. Suyun 3 değişik çeşiti var ve kısaca bahsetmek gerekirse, ilk çeşit suyumuz hastalık belirtisi olanlar içindir ikincisi, hastalığı kesinleşmiş in-sanlar için ve sonuncusu ile daha ağır hastalar içindir. Dewa: Peki su ne zaman ve hangi miktarlarda kullanılmalıdır? Süleyman Güneşer: Herhangi bir vakitte yada miktarda içilmesi gerekmiyor. Normal su gibi tüke-tilir. Yani insanlar su ihtiyaçlarını bu su ise gidermelidir. Herkese tavsiye ediyorum çünkü sağlık hepimiz için çok önemli...

Dewa: Evet sağlık gerçeken çok önemli... Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz Süleyman Bey.Süleyman Güneşer: Bende size gazetenizde bize yer ayırdığınız için teşekkür ederim...

Preventa Su

KÜLTÜR & SANATOcak 1016

Çin Seddi'nin devamı olduğu be-lirtilen yeni duvar kalıntılarının bulunmasıyla sed bilinenden uzun çıktı. Çin'in kuzeydoğusunda, Çin Seddi'nin devamı olduğu be-lirtilen yeni duvar kalıntılarının bulunmasıyla seddin bilinenden daha uzun olduğu bildirildi. Şinhua ajansının Çin Haber Servisi'ne dayandırdığı habere göre, Çinli arkeologlar, Çin Seddi'nin, Çin (M.Ö 221-206) ve Han Hanedanlıkları (M.Ö 202-220) döneminden kaldığı düşünülen 11 yeni bölümüne ulaştı. Çin'in kuzeydoğusunda

bulunan Cilin eyaletinin Tonghua şehrinde keşfedilen yeni kalıntılar Çin Devlet Kültür Mirasları İdaresi tarafından koruma altına alındı. Yüzyıllar boyunca çok sayıda im-parator tarafından inşa edilen Çin Seddi, kuzey Çin boyunca 8851 kilometre uzanıyor. Bugün ayakta duran kısım Ming Hanedanlığı (1368-1644) devrinden kalan 2500 kilometrelik duvar. Çin Seddi 1987 yılında, "Çin'in Sembolü" olarak "Dünya Mirasları Listesi"ne alınmıştı.

Çin Seddi Uzuyor

Dewa Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Metin Malçok, Saadet Par-tisi İstanbul İl Teşkilatı tarafından Eyüp‘de kurulan ‘’Kudüs Nöbeti’’ çadırını ziyaret etti.

Ziyaret günü nöbeti üstlenen Saadet Partisi Sultangazi İlçe başkanı ile yapmış olduğumuz konuşmada kendilerine; Viyana’dan, Viya-na İslam Federasyonundan ve Dewa Gazetesinden selamlar getirdiğimizi belirtip, kanay-an yaramız olan KUDÜS için göstermiş oldukları bu has-sasiyetten dolayı teşekkür ettik ve nöbete katılmak istediğimizi belirttik. Sayın Başkan ise Viyana İslam Fedarasyonuna, Dewa Gazetesine ve idareciler-ine göstermiş oldukları ilgi ve alakadan dolayı teşekkür etti.

Kudüs Çadırı

Çadırın kuruluş amacı Filistinli kardeşlerimize manevi destek vermek. Bu doğrultuda çadırda her gün Saadet partisinin ilçe teşkilatlarından birisi sıra ile nöbet tutuyor. İl teşkilatı ve nö-betçi ilçe teşkilatları tarafından çadıra davet edilen Hatipler tarafından her gün sabaha kadar sohbetler yapılıyor ve Kuran-ı Kerim okunuyor . Kudüs ve Fil-istin hakkında bilgilendirmeler oluyor aynı zamanda Filistindeki gün-cel olaylar da takip ediliyor. Filistin zulmüne sessiz kalmamak isteyen binlerce gönüllü her gün çadıra gelerek nöbet tutuyor.

Taksim’de Filistin Eylemi

27 Aralık Pazar günü İstanbul Taksim Meydanında 10 bine yakın kişinin katılımı ile ‘Filistine Destek’ mitingi düzenlendi. Mitingde konuşma yapan sivil toplum örgütlerinin başkanları genel olarak Fil-

istin ve Gazze’de yapılan zulmü anlattılar ve tam bir yıl önce başlayan İsrail’in Gazze Katliamını unutmadıklarını ve unutturmayacaklarını be-lirttiler. Daha sonra ‘’Filis-tine Özgürlük Konvoyunda” bulunan İHH başkanı Bülent Yıldırım telefon bağlantısı ile mitinge katılarak bir konuşma yaptı. Konuşmasında; Mısır’ın, Konvoya Gazze’ye geçiş izni vermediğini belirtti ve ‘’Güzergahımız aylar önc-esinden belli idi fakat Mısır bize; “Güzergahınızı belirtme-diniz.” diyor dedi. Mısır Dev-letinin bu uygulaması, İsrail´in Gazze’ye uyguladığı ambargo-da Mısır´ın ne kadar aktif bir rol aldığını ispat ediyor dedi.

Mitingi izleyen vatadaşlar ise sloganlar ve ellerinde ki pan-kartlar ile tepkilerini göster-diler. “Konya'da tatbikat Gazze'de felaket!”, “Filistin halkı yalnız değildir!”, ”Ka-

til İsrail Ortadoğu'dan defol! ve „Filistinde Vurulan KARDEŞİN- Ölen SENSİN“ yazılı pankartlar açtılar. Özellikle ‘‘Filistinde Vuru-lan KARDEŞİN- Ölen SENSİN‚‚ pankartını okuyan her müslümanın kendini sorgulaması gerekmez mi?

DEWA Kudüs Çadırında

KÜLTÜR & SANAT Ocak 10 17

İstanbul’un en huzurlu semtlerindendir Fatih. Mehmet Akif Ersoy’ un da bu sokakları adımladığını bilmek ayrı bir heyecan ver-ir bana. Aylardan da aralık olunca nasıl bir üşüme sarar içimi… Aralık, mevsimin bir ayı insanın kaderi olabilir dedirtiyor. Âkif ‘in ka-deriydi aralık. 20 Aralık 1873- 27 Aralık 1936. Şiir ve 63 yıl. İstanbul da, Aralık gibi Âkif’in kaderiydi. Mehmet Âkif Ersoy, inanmış bir kalp her şeyden önce. Bunda ailesinin rolü büyük-tü hiç şüphesiz. Babasını kaybetti küçük yaşlarda, evlerinde yangın çıktı ve zor günler başladı. Ama Âkif, ileriki yıllarda söyleyeceği mısraları o yıllarda içinde büyütüyordu adeta. ‘’Yeis öyle bir bataktır ki düşersen boğulursun Azmine sarıl sımsıkı bak ne olursun Yaşayanlar hep ümitle yaşar Ümitsiz olan ruhunu vicdanına bağlar’’ Umut, insanla birlikte yaratılmıştı Âkif için. Az-mine sarıldı. Çabaladı. Çalışkandı Âkif. Veteriner okulunu birincilikle bitirdi. Anadolu’yu, Balkanlar’ı, Arabistan’ı, Arnavutluk’u gezdi. Her gittiği yerde se-vildi Âkif, bütün toprakları sevgiyle birleştirdi. Mehmet Âkif Ersoy İstiklâl Marşı demektir. Mehmet Âkif, nereye gid-erse gitsin Vatan toprakları onun için ana kucağıydı. Ondan duası ‘Vatan’ından cüda’ olmamaktı. Âkif’in içinde sarsılmaz bir Allah, Peygamber, Vatan, Millet aşkı vardı: ‘Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var!’ Bu imanı boğmaya neyin gücü yetebilirdi ki! Âkif, büyük bir vatan şairi olduğu gibi aynı zamanda büyük bir İslâm bilginiydi. Bitip tükenmek ne bilmeyen bir sabrı, vatanı için her şeyi göze alabilecek imanı vardı. Doğruluğun ve fedakârlığın simgesiydi. Topraklarının, halkın refahı onun için her şeyden önce ge-lirdi. Âkif’in dağ gibi bir duruşu vardı. Tam bir İslâm kahramanıydı. Âkif ‘ in yazdıklarına gözyaşı damlamıştır. Âkif’ in şiirlerinde kendi dertleri yoktu. Millet’in duygularının sözcüsü olmuştu. Bu yüzden de şiirlerinde ağıt vardı, sitem vardı, gözyaşı vardı. Şiirlerindeki duygu yoğunluğu daha o yıllarda herkesi etkiledi. Çünkü şiire her şeyden önce şairi inanıyordu. Şiirinde samimiydi Âkif. "Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı, Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı." , diy-ordu. Âkif, ilhamını Kur’an’dan alıyordu. Yayınlanan ilk şiirinde Kur’an’ a hitap etmişti. İlimde ve teknikte ilerlemenin gerekli olduğunu düşünüyordu Âkif; ancak Avrupa'nın teknolo-jisini alırken, manevî ve kültürel değerlerden taviz verilmemesi gerektiğini haykırıyordu. "Alınız ilmini Garb'ın alınız san'atını, Veriniz mesainize hem de son sür'atını."

Âkif için manevi değerler her şeyden önce ge-lirdi. Ona göre Müslümanlar iman hazineler-ine sahip çıkarak ilerlemeliydi. Kalbi sağlam bir Müslüman demek çok şey demekti. Âkif, mücadele yıllarında bulunmuş, işgal altındaki toprakları görüp köyleri, kasabaları, şehirleri dolaşmış, konuşmalar yapmış, şiirler okumuştu. Sanatını gerçeğin ta kendisi olarak görüyordu. Âkif’’e göre şiir, “libas hizmetini de gıda vazifesini de’’ görmeli. Gerçeği her an ve bütün çıplaklığıyla yakalamalı. Savaş, bunalım ve yokluk yılları ilk kez Âkif’in şiirinde yer almıştı. Âkif’e: "İstiklâl Marşı'nı nasıl yazdınız?" diye sorulunca, şu cevabı vermişti: "Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın, Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın." "İşte İstiklâl Marşı'nı bu iman ve ümitle yazdım. İmanım olmasaydı hiç yazabilir

miydim? Zaten ben başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde ne varsa, yazılarımda da o vardır... Allah bu mill-ete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!.." (amin) İstiklâl Marşı’nda haykırdı Âkif. Vatan’ı için kendisini yok saydığını bir kez daha gösterdi. ‘’Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!Kükremiş sel gibiyim,

bendimi çiğner, aşarım.Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.’’ , derken kararlıydı Âkif. Kararlı bir şairin önünde hangi kelime dile gelmez ki! Sözünün eriydi Âkif. Mithat Cemal Kuntay anlatıyor: “Meşrutiyetin ilk seneleri idi. Bir cuma günü, adam boyu kar yağmış ve o gün, ne tramvay ne araba ne şimendifer ne vapur işliyor. Çapa’daki bizim eve ne sütçü gelmiş ne de ekmekçi. Öğlen yemeğinden sonra kapı çalındı. Biz ekmekçi geldi zannet-tik, baktık Mehmet Akif gelmiş ve şaşırdım, nasıl geldiğini merak ettim. Beylerbeyi’nden Beşiktaş’ a nasılsa bir vapur işlemişti ve “Bu kadar” dedi. ‘’ Bu kadar mı?’’ dedim; “Evet ” dedi. Vapurla Beylerbeyi’nden Beşiktaş’ a geçmiş ve tabiî, oradan Çapa’ ya kadar yürümüş. — Nasıl yaparsın bunu, dediğimde: ‘’ Nasıl yapmam; söz vermiştim, geleceğim demiştim; sözümü çiğnememe ancak ecelim mâni olabilirdi, diyor Âkif. Sözünün eri olmak Âkif olmak demek.Siroz hastalığına tutuldu Âkif. Hastalık onu harap etti. Önemsemedi önceleri. Hava değişikliği iyi gelir diye pek çok yere gitti; ama… Siroz… Siroz onu günden güne eritti. Ve hasta yatağındaki fotoğrafı kaldı bize o günlerden.

27 Aralık 1936. Aralık kaderdi. İstanbul gibi. Aralıkta bir şair öldü. Edirnekapı Mezarlığı’nda şimdi. Âkif’in ruhuna Fatiha okumak tarihi anmakla bir belki de… Ya Asım’ın Nesli?

Asım’ ın nesli haftada iki gün İstiklâl Marşı’nı okuyor Âkif’ ten habersiz. Âkif’ in fotoğrafını görüp de onu tanımıyor. İstiklâl Marşı’nın kaç kıta olduğunu bile bilmiyor. Ya Edirnekapı… Edirnekapı susuyor. Edirnekapı sessiz. Söz bitiyor…Aslında bitmiyor. Sözün canı yanıyor…‘Alıntı’

Aralıkta bir ŞAİR vefat etti

Kaybolan DeğerlerSürülürse kurt sürüsüne bir Çoban´ın

Eser kalmaz tüylerin, veya kanın.Kurt ölmedikce orada,

Anlamı kalmaz hayatın, yaşamın.

Yıl 622, sebeb-i kainat geçti başa,Ne zulüm etti, ne dokundu kanlara,Irzlara, mallara, canlara sürmedi el,Hakları, hakkı olanlara verdi daima.

Ayırt etmedi ülke, vatan, varlık, mevkî, Ne önemliydi makâmı, ne de rengi,

Önemli olan tek şey vardı, O da Hakk´ın ulu adâleti.

Varisleri bırakmadı adâleti, kurdun eline,Savaş açıldı zekat vermeyenlere,

Zulüm mü sanıyorsun ? Hayır, asla!Tek sebep, bozulmasın eşitlik tebaada diye.

Bitmedi dört büyükten sonra medeniyet,Şahlandı, yüceldi ulu İslâmiyet,Binlerce yazma eser, sanatkârlar,

Ama devama ne fırsat, olmayınca merhamet.

Olmayınca haysiyet bir milletin özünde,Ancak yıkıp yıkar gittiği her yeri habire,Bırakamaz ki eser arkasından insanlıktan,

Olmayınca saygı, sevgi gönüllerde.

Kurdun isi yakıp, savurmak, kandırmak,Bilmez ki adâleti, dürüstlüğü, nedir Hak?

Varsa bir işi fani dünyada, Menfaati uğruna insanları kışkırtmak.

Ama biz unutmadık, öğrettik âleme insanlığı,Medeniyeti, temizliği, faydalı olmayı,Ne bilsin kurt başkağını kendinden,

Ecdâdın kendisinden önce düsmanı sarardı.Ferhat ÖZBAY

RÖPORTAJOcak 1018

Avusturya´nın ilk başörtülü Doktoru ünvanını kazanarak çalışmaya başlayan Dr. Nalan Taşdöğen ile gerçekleştirdiğimiz keyifli Röportaj ile siz değerli okuyucularımızı başbaşa bırakıyoruz.

Dewa:Doktor olarak hayatınızı nasıl tanımlayabilirsiniz?

Dr. Nalan Taşdöğen:Tek cümle ile tarif etmek gere-kirse, benim doktorluk hayatım nöbetlerden, kongrelerden, yeter-ince işten, az boş zamandan ve kısa tatillerden ibaret.

Detaylı bakıldığında ise, madaly-ada olduğu gibi, bu mesleğinde iki ayrı yüzünü görebilirsiniz: az güzel olan tarafını ve çok güzel olan tarafını.

Doktorluk mesleği bazen stresli olabilir, sizi zorluklar-la karşılaştırabilir, mücadele gerektirebilir, sınırlarını zor-layabilir, büyük sorumluluk almanızı ve ani kararlar verminizi gerektirebilir. Bazen düşünmek için fazla zamanınız olmayabilir ve acil müdahale etmeniz gere-kir. Öyle anlar yaşarsınız ki, hiç ummadığınız ve bilmediğiniz gücünüz ortaya çıkıverir birden.

Bazende sakin, güzel, mutlu ve huzurlu anlarınız olabilir. Doktor olarak hayatın tam atardamarında çalışıyorsunuz. Kadın-Doğum uzmanı olar-ak geleceğin anne-babalarının hayatlarındaki en önemli, yeni ve mutlu bölümünde yanlarında olma imkanım var. Doğacak bebeklere dünyaya gelmekte yardımcı oluyor, onların dünyamıza attıkları ilk adıma şahit oluyorum. İşte o anlar doğumhanede sevincin,

mutluluğun ve duyguların hakim olduğu anlar.Bebeğin doğumuyla geleceğe ilk adım atıldığında, bende bu güzel ve unutulmaz ana şahit oluyorum.Size düşen görevi yaptığınızda, insanlara yardım ettiğinizde, onların sevincini yüzler-inde görmek benim için en büyük mutluluk. İnsanlar sizin yardımınızı teşekkür ve güler yü-zle mükafatlandırıyorlar. Bundan daha fazla ne istenilebilir ki?

Dewa:Elimizdeki bilgilere göre Avusturya’daki ilk başörtülü doktor olarak göreve başladınız. Başörtülü bir doktor olmanız meslek hayatınızda nasıl etkenler oluşturdu?

Dr. Nalan Taşdöğen:Doktorlar genel olarak has-tanelerde doktor kıyafetlerini giymek zorundalar. Dış görünüşlerinden dok-tor olduklarını kolaylıkla algılayabilirsiniz. İlk başta bazı başhekimler başörtüsünün dok-tor kıyafet kurallarına aykırı olduğunu düşünmüşlerdi. Yaptığım açıklamalar ile bu-nun tam tersini isbat ettim ve başörtünün kıyafet ve hijyen kurallarına aykırı olmadığını göstermiş olduk.

Hastane personeli için başörtülü bir doktor alışılmadık, yabancı, yeni ve bazıları için provoke edici bir durumdu. Malesef ön yargılar her yerde olduğu gibi, burada da hakimdi. Biraz zaman geçtik-ten ve haftalarca açıklama (mü-cadele) yaptıktan sonra, bu zor-luk aşıldı. Görevimi tam olarak yerine getirerek, onlara benimde her doktor gibi sadece bir doktor olduğumu ve herhangi bir başka amacımın olmadığını ispatlaya-bildim. Benim tek farkım inançlı,

başörtülü olmamdı. Onlarda bu-nun farkına varınca, hatta bazen benim Türkçe tercümelerimden yararlanınca, bariyerler aşılmış, herşey tatlıya bağlanmış ve yol-una girmişti. Benim için Allah’a şükür herhangi bir dezavantaj gelişmedi.Günlük hayatta uzman bilginiz, yaptığınız iş, meslektaşlarınızla diyaloğunuz, onlarla beraber çalışmanız ön planda ve önem-li. Şayet bu saydıklarımda başarılıysanız dış görünüş ve kıyafetiniz arka planda kalır ve fazla önem taşımaz.

Meslek hayatımın başında vermiş olduğum mücadele sayesinde ön yargıları yok etmekte, azalmakta faydam dokunduysa, olduysa ve hala da faydam devam ediyorsa ne mutlu bana. Cenab-ı Allah’a şükürler olsun.

Süprizlerle karşılaşabiliyorsunuz: Avusturyalı ve yabancı hastalar pozitif anlamda şaşırıyorlar beni gördüklerinde. Genelde hastalar konuya benim nerede doğduğumu sorarak ve hakkımda kişisel bilgi edinerek giriyorlar. Böylece hasta ve doktor kendimizi birden sağlık konusunun içinde buluyoruz.

Yabancı, değişik kültürlü ol-mam ve başörtüm benim için bir avantajdı. Bu nedenle ilk şefim kadın-doğum uzmanlığı eğitimini teklif etti. Bende kabul ettim ve uzmanlığımı iki sene önce bitird-im. Bana bu şansı verdiği için, on-ada sizin aracılığınız ile buradan teşekkür etmek istiyorum.

Bir şeyi mutlaka isterseniz, on-dan eminseniz, onu azim ve sabır ile gerçekleştirebilirsiniz. Dewa: Doktor olarak gerçekleştirmek istediğiniz hedefleriniz, projeler-

iniz var mı?

Dr. Nalan Taşdöğen:Gerçekleştirmek istediğim bir kaç tane hedefim var.Bir tanesi: İnsanımızın sağlık bilincini kuvvetlendirmek. Tıpta hastalık ortaya çıkmadan önlem almak, yani profilaks, çok önem-lidir. Insanlara hasta olmadan doktor kontrollerine gitmeler-inin, yani önlem kontrollerinin hastalığı önlemede gerekli ve kaçınılmaz olduğunu aşılamak is-tiyorum.

Diğer bir hedefim ise, insanımızı daha çok harekete, spora ve sağlıklı yaşamaya teşvik ve mo-tive etmek. Sağlıklı beslenme ve hareket sağlıklı yaşamın temel-leridir. Yanlış beslenme çocuk yaşlarda başlıyor. Araştırmalar türk çocuklarının yüksek oranda şişman olduğunu gösteriyor. Faz-la kilolar gelecekte bir çok sağlık problemlerine yol açabilir.

Gelecekte çocuk arzusu olan eşlere destek ve yardımcı ol-mak istiyorum. Bu eşlere tıbbın gelişmesiyle bir çok problemleri çözebildiğini, sadece problemler-iyle bir danışmana gitmelerinin ve yardım aramalarının gerektiğini göstermek istiyorum.

Ayrıca „sınırsız doktorlara“ katılıp değişik ülkelere gitmek, orada yaşayıp insanlarla tanışmak ve yardıma ihtiyaçı olan insanlara yardımcı olmak istiyorum.

Dewa:Neden tıp okuyup doktor olmak istediniz?

Dr. Nalan Taşdöğen:Doktor olmak ve hasta insan-lara yardım etmek çocukluk hayalimdi. Yıllık tatillerimizi çocukken Türkiyede, köyümüzde

Dr. Nalan Taşdöğen

RÖPORTAJ Ocak 10 19

geçirirdik. İnsanların maddi imkansızlıkdan, uzak mesafed-en ve bir çok başka sebeplerden dolayı doktora gidemediklerini veya çok geç gittiklerini gözleml-edim. Kendimce onlara dok-tor olarak yardım edebileceğimi düşündüm.

Doktor olduğumda, yardım edebilmemin hayal ettiğim ka-dar basit ve kolay olmadığını anladım: birincisi tatile her za-man çıkamıyordum ve tatillerim çok kısaydı. İkincisi köyümüze nadir gidebiliyordum, tatil hemen bitiyor ve ben geri dönmek zo-runda kalıyordum. İnsanları te-davi etmeye zaman kalmıyor, ancak onlara haplarının kullanım şeklini, tahlillerini anlatmakla ve doktor raporlarını okumakla

yetinebiliyordum. Bunlar bana basit ve yetersiz gelsede, insan-lar seviniyor, mutlu oluyor ve az şeylerle yetiniyordu. Her doktorun hayalinde olduğu gibi, bende insanlara yardımcı olmak için bu mesleği seçtim.

Faydalı ve tüm ülkelerde geçerli bir iş yapmak istedim. Okul tatillerinde öğrenci harçlığımı kazanmak için fab-rikada 2 ay çalıştım. İşçilerin hayatını, onlara nasıl muamele edildiğini görünce üniversite okuma kararımı aldım. Babamda fabrikada işciydi. Kend-isi işci olduğu için, çocuklarının mutlaka okuyup, daha iyi yerlere gelmesini istiyordu ve bizlere bazı meslekler öneriyordu. Çocukken belli konularda, babamıza daha iyi bir alternatif sunmak şartıyla itiraz edebiliyorduk. Şayet al-ternatif daha iyiyse babam onu onaylar ve bize sonuna kadar yardımcı olur, elinden geldiğince destek olurdu.

Şüphesiz bugünkü başarımı ba-bama ve aileme borçluyum. Onlar bana ellerinden geldiğince en iyi ve güzel imkanları okumam için sundular ve öğrenciliğimin zor günlerinde hep yanımda oldular. Onların sayesinde, onların bana verdiği destekle ve güvenle bugün

doktor olarak çalışabiliyorum. Çok şeyi onlara borçluyum. On-larada buradan çok teşekkür ed-iyorum.

Dewa:Gençliğe tavsiyeleriniz var mı?

Dr. Nalan Taşdöğen:Eğitim ve meslek gelecek için yapılabilecek en iyi yatırımdır. Bunlar insanın hayatındaki imkanları çoğaltır, insanın başarısını, geleceğini garanti altına almasını sağlar ve ken-di dininden, kültüründen taviz vermeksizin entegrasyonunu kolaylaştırır. Büyük hayaller kurun. Hayaller-inize, kendinize, başaracağınıza ve gücünüze inanın. Azimle

çalışın, devamlı hayalinize doğru yürüyün. Bir gün hayallerinizin gerçekleşeceğine ve kendinize inanarak yürümeye devam edin! Sınırları sınırsız yapın! Eng-elleri bir fırsat olarak görün. Inanırsanız, başarabilirsiniz!

PORT

AJ

HABER - GÜNDEMOcak 1020

2009 - HACC YOLCULUĞU VE KAPSADIĞI MİSYON!... Bu yıl da Allah'ın lütfu ile bir hac ibadetini daha ifa etmeyi cenab-ı Allah bizlere nasip etti. Cenab-ı Allah bizden kabul bayursun,bu güzelliği bütün Müslümanlara nasip etsin.

İslamda üç çeşit ibadet var.

1. Mal ile yapılan ibadet2. Beden ile yapılan ibadet3. Hem mal hem beden ile yapılan ibadet

Hac ibadeti hem mal hem de beden ile yapılan bir ibadettir.Yüce Rabbimiz Kur´an-ı Kerim´inde “Yoluna gücü yetenlerin o evi hac etmesi,Allah´ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” (Al-i İmran/97)

Buhari ve Müslim´in Abdullah ibn-i Ömer´den (r.a) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur.

İslam 5 temel esas üzerine kurulmuştur.

1. ALLAH´tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed (s.a.v) in O' nun kulu ve elçisi olduğuna inanmak2. Namaz kılmak3. Zekat vermek4. Oruç tutmak5. Hacc'a gitmek

Kur'an ve Sünnetle farziyeti sabit olan Hacc ibadeti, Ergenlik çağına gelmiş, akıllı, maddi ve sağlık durumu müsait olan her Müslüman erkek ve kadın üzerine farzdır.

İslamın bu açık emrine binaen Milli Görüş Hacc Organizasyonu, 40 yıldan be-ridir herkesin takdirine şayan bir organizasyonla onbinlerce müslümanın bu mukaddes toprakları ziyaretine vesile olmuştur. Milli Görüş Hacc Organizasyonunun diğer organi-zasyonlardan en önemli farkı, manasına uygun bir Hacc ibadetinin tahakkukuna vesile olmak ve bilhassa daha çok gençlerimizi bu evrensel vasfa haiz ibadetle tanıştırmak olmuştur.

Bu sene de cenab-ı Allah´ın lütfu ile bu güzel ibadeti ifa etmeyi cebab-ı Allah bi-zlere nasip etti. Allah'a hamdolsun kazasız belasız bir Hacc yolculuğu geçirdik. Cenab-ı Mevlam bütün Müslümanlara bu güzel ve anlamlı ibadeti yapmayı nasip eylesin.

Hacc ibadeti her yaşta yapılacak bir ibadet ancak gençken yapılan HACC ibadetinin hem ifası kolay hem de insan hayatı üzerindeki tesiri daha bir etkili oluyor. Bu sebe-ple gençlerimizi bu güzel ibadetle tanıştırıp, teşvik etmeliyiz. Her yıl olduğu gibi bu senede Mekke'de Kabenin gölgesinde genç hacılarımızla özel bir proğram hazırladık. Olağanüstü manevi bir atmosferde icra ettiğimiz proğram gençlerimiz tarafından beğeni ile takdir edildi. Bu mukaddes coğrafyadan müteessir olduklarını ifade eden gençler, imkanları elverdikçe tekrar tekrar geleceklerini ifade etmeleri, bizim açımızdan oldukça sevindirici bir müjde oldu. Buradan bütün gençliğimize sesleniyor ve genç yaşta bu ibadeti ifa etmenin gayreti içerisinde olmalarını içten temenni ediyorum.

HACC İBADETİNDEN ALMAMIZ GEREKEN DERSLER

1- Hacc, islamın parlak tarihini hatırlatır.2- Hacc, günahlardan arınmaktır.3- Hacc, İslam aleminin; siyasi, sosyal, sınai, iktisadi, kültürel ve hayatın her sahasında dayanışmanın pratik göstergesidir.4- Hacc, üstünlüğün ancak takva olduğunu bize gösterir.5- Hacc, zorluklara göğüs gerip, sabrı prensip edinmenin adıdır.6- Hacc, Müslümanların uluslar arası kongresidir.7- Hacc,Allah'ın sonsuz nimetlerine şükür ifadesidir.8- Hacc kula kulluğu reddedip, Allah'a kul olmanın adıdır.9- Şeytan'dan uzaklaşıp, Allah'ta buluşmaktır.10- Kibir pisliğinden uzaklaşıp, tevazu suyunda yıkanmaktır.11- Zalimin karşısında, mazlumun yanında olmanın adıdır.12- Allah'ı Rab, Peygamberi önder, Kur'an-ı rehber kabul edenlerin vahiy kültürü ile yoğrulup, tevhid bayrağı altında, tevhid ruhu ile birleşmenin adıdır.13- “Kal-u bela-da” Allah'a verdiğimiz söze sadık kalışımızın cesurane haykırışıdır.14- Hacc, ensar ile muhacir arasında tesis edilen kardeşlik ruhunu kalbimizin derinliğinde hissetmektir.15- Hacc mahşerin provasıdır.

Ruhuna, manasına uygun bir Hacc ibadeti yapıp günahlarımızdan arınmayı Cenab-ı Allah hepimize nasip etsin.

Süleyman BOYNUKARAJUWA Genel Başkanı

Dönüşümlü olarak her hafta çar-samba akşamları gerçekleştirilen ISV’nin haftalık derslerinde, iki değerli hocamız Yasin Tecer ve Salih Aydın üniversiteli bay ve bayan öğrencilerle buluşuyor. Yasin Tecer Hocamız, „İslam davasının Temel Esasları“ başlığı altında, kimliğinde Al-lah ´a dönmüş, kanunlarında batıya yönelmiş İslam devletler-inin mevcut olduğu dünyamızda , bir kavram kargaşasının tam ortasında, biz üniversite gençliğine bir yol haritası sun-maya calışıyor. „Hayatı Allah ` ın rızasına uygun nasıl yaşarız?“ sorusunun cevabını , ayeti ker-imelere dayandırarak, düşünce dünyamızda kapılar aralıyor.„İslam Felsefesi“, „Türk İslam

Filozofları“ üst başlıkları altında, bir takım siyasi ve so-syal çıkarlar, kaygılar uğruna unutulmuş, unutturulmuş İmam –ı Maturidi´nin zengin fikir dünyasından haberdar olduğumuz, Salih Aydın Hocamızın dersler-inde , özgür insan kavramının yaratılış temellerine iniyor , hep ihmal edileni, düşünmeyi öğrenmeyi öğreniyoruz, aklet-mez misiniz ihtarı ışığında. ISV Eğitim Birimi böyle-likle, üyelerinin tavsiye ve eleştirilerini değerlendirerek, gündelik koşuşturmalar arasında, üniversiteli genç arkadaşlarımızın nefes aldığı, Allah`ın dinini en iyi şekilde idrak etme gayesiyle bir araya geldiği seviyeli calışmalar sergilemektedir.

ISV´de Haftalık Dersler

Günümüz modern anlayış çerçevesinde, kuşaklar arası çatışma, yaygın olarak görülen, toplumdaki bütünleşmenin önündeki en büyük engellerden bir tanesidir. Buradan hareke-tle, bir mübarek Cuma gününün akşamında, ilkini Dr.Ramazan Yıldız ile gerçekleştirdiğimiz, ISV'nin cemaatle buluşması çok manidar duruyor.Anadolu Camii `nin nezih salo-nunda bay ve bayan üniversite-lilerle birlikte cemaatimizin de hazır bulunduğu proğramımızda, Dr.Ramazan Yıldız bir saatlik konuşmasını Kuran –ı Kerim `in evrenselliği çerçevesinde gerçekleştirdi. Konuşmasına Al-lahü teala`nın meydan okuduğu ayeti kerimelerden „Rasulüm! de ki: Eğer insanlar ve cinler bu Kur-an´ın bir benzerini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirler-ine yardımcı da olsalar kesinlikle onun benzerini meydana getire-mezler.“ (İsra 88) ayeti kerimesi ile başlayan Dr.Ramazan Yıldız, bizleri bir nevi, elimizdeki kutsalın kıymet ve değerini idrak etmeye davet etti. Abdulhamid Han döne-minden de çarpıcı sahneler sunan Dr.Rmazan Yıldız ilgiyle din-lenen konuşmasının devamında, İngilizlerin ayeti kerimelerin ve surelerin yerlerini değiştirerek, çarpıtarak hazırladıkları sözde

Kuran- ı Kerim´leri Hindistan`da dağıtmak suretiyle, halifeye karşı insanları nasıl kışkırttıklarını gö-zler önüne serdi. Şu dönemde Kur-an`ın anlamı üzerinden yapılan oyunlarla müslümanların kafasını karıştırmaya çalışan güçler, o zamanın şartlarında da böyle hilelerle düzenlerini yürütüklerini ifade etti. Dr.Ramazan Yıldız, bu noktada bizleri muhakeme yap-maya davet eden bir tarz benim-seyerek yıllardır Nasa` nın Kuran –ı Kerimi önüne koyup satır satır, kelime kelime inceleyerek bilime, teknolojiye özde dünya siyasetine ve güce yön veren mefhumları bulup çıkardığını ve uyguladığını belirtti. Bu konuda Dr. Rama-zan Yıldız, bizleri yüreklendir-ici, cemaatimizi ümitlendirici şu sözleriyle konuşmasına son verdi: „Kuran –ı Kerim'i asrın idrakine sizler sunacaksınız, keşiflerinizle, yaşayışınızla , hal ve davranışlarınızla.“Konuşmacının rahatının ve key-fiyetinin de en ince ayrıntısıyla düşünülmesi gereken bu tarz proğramlar içinde farklı bir yere oturtabileceğimiz ISV'nin cemaaatle buluşması, aslında yapılması gerekeni yapıyor, modern dünyanın kuşaklar arası çatışma kavramına karşı, safların sıklaşmasına vesile olmaya çalışıyor.

ISV Cemaatle buluştu

HABER - GÜNDEM Ocak 10 21

KURBAN BAYRAMINIZ

MÜBAREK OLSUN

Welcome Home

SHOWROOM 1

THALIASTRASSE 2 A-1160 WIEN

SHOWROOM 2

FERNKORNGASSE 84 A-1100 WIEN

www.dekor.co.at

Yeni Yılınızı Kutlarız

HABER - SAĞLIKOcak 1022

Merhaba değerli okuyucularım. DEWA Gaze-tesinin bundan sonraki sayılarında sağlık sayfasında sizlerle birlikte olacağız. Sizleri buradan birçok konuda bilgilendirmeye ve aklınıza takılan sorulara cevaplar bulmaya calışacağım. Bu sayıdakı ilk yazımda son zamanlarda hepimizin aklına takılan bir hastalığa-Domuz Gribine değinmek istiyo-rum. Bir çoğunuz bu konuda televizyon ve gazetelerden bilgi sahibisiniz. Ama her şeye rağmen aklımızdaki şu sorulara birçoğumuz net bir şekilde cevaplar bulamıyoruz.

-Acaba domuz gribi aşısını olmalımıyım?-Domuz gribine yakalanırsam ölürmüyüm?-Domuz gribinden korunmak için neler yapmalıyım?

gibi uzayıp giden onlarca soru beynimizde uçuşup duruyor ve bir türlü doğru yanıtları bulduğumuzdan emin olamıyoruz. Öncelikle sizlere hastalıkla ilgili bazı bilgileri vermek istiyorum.

Hastalığa A tipi H1N1 adlı virüsün daha önce hiç görülmemiş bir türü yol açıyor. Bu tür, insan, domuz ve kuş gribi virüslerinin karışımından oluşuyor. Domuz gribinin be-lirtileri bildiğimiz mevsimsel gribe son derece benzemekle birlikte, özellikle vücudunun bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde ağır şekilde seyredebiliyor. Hastalık kuru öksürük, ani ateş, boğaz ağrısı, eklem ağırıları, üşüme, bitkinlik ve baş ağrısına, bunların dışında bazı hastalarda aşırı kusmaya ve ishale neden ola-biliyor. Bu noktada nezle ile gribi ayırt etmek önemli. Nezlede daha çok burun akıntısı ve göz akıntısı ön planda iken , gripte daha çok yaygın kas ağrıları ve yüksek ateş ön plan-da oluyor. Domuz gribi mevsimsel gripten daha ağır seyredecek diye bir kural yoktur, hatta daha hafif seyrettiğine dair bilimsel yayınlar dahi vardır. Yani domuz giribine yakalanan kişilerin ölümle sonuçlanacağı

düşünülmemelidir. Domuz gribi virüsünden ölenlerin oranı ancak binde 0,2-0,3 seviyesin-de iken, bildiğimiz mevsim gribinde bu oran binde biri buluyor. Yani normal grip daha faz-la insanın ölümüne neden oluyor. Yaygın grip tipleri, genelde yaşı ilerlemiş insanları hedef alırken domuz gribinde ölümcül seyreden vakalar ise daha çok 25-45 yaşları arasında görülüyor.

Domuz gribide diğer grip gibi solunum (hava) yoluyla bulaşabiliyor. Bu yüzden etkili bir korunma yöntemi bulunmamaktadır. Ancak, tedbir olarak, solunum maskeleri dışında, özellikle kalabalık ortamlarda bulunduk-tan sonra, eller sıklıkla sabun ve bol suyla yıkanmalı ya da alkol içerikli kimyasallar ile dezenfekte edilmelidir. İnsanlar ellerini yıkayamadıkları durumlarda, ağızlarına, burunlarına ve gözlerine elleriyle dokun-maktan kaçınmalıdır. Mümkün olduğu kadar insanlarla el sıkışmamalı ve öpüşmemelidir. Eğer öksürmek gerekiyorsa ağız bir bez ya da kağıt ile kapatılmalı ve kullanılan kağıt ya da bez hemen çöpe atılmalıdır. Burada sağlıklı kişilerden daha çok hasta olanların hastalığı başkalarına bulaştırmamak için büyük gayret sarfetmeleri son derece önemlidir.

Bağışıklık sistemi zayıf olan, spor yapmay-an, beslenmesine ve uyku düzenine dikkat etmeyen , el yıkama ve başkalarıyla temas konusunda hassasiyet göstermeyen kişilerin bu hastalığa yakalanma ihtimali daha yüksek. Domuz gribine yakalanılması durumunda ya-tak istirahati, bol sıvı tüketimi, beslenmeye dikkat edilmesi önemlidir. Kişi ağırlaştığı du-rumlarda acil müdahale gerektirir. Nefes al-mada zorluk, ağır halsizlik, devamlı yüksek ateş, kalp carpıntısı durumlarında acilen dok-tora başvurulmalıdır.

Hastalıktan korunmada en az aşı kadar önem-li olan hijyene dikkat etmek, bireysel sağlık

durumunu korumak, bağışıklık sistemini güçlendirmektir. Bu amacla yıllardır bilinen ve uygulanan birçok bitkisel terkipler vardır. En çok bilinen soğan, sarımsak, sirke, zence-fil, nane, limon çayları, C vitamini içeren se-bze ve meyveler bolca tüketilmelidir.Domuz gribi aşısı hakkındaki spekulasyon-lara rağmen şuan korunmada en etkin yön-tem aşılanmaktır. Şu anda Dünya‘da bir salgın durumu söz konusu olduğu için aşı özellikle risk gruplarına (Dünya Sağlık Örgütüne göre; sağlık çalışanları, 6 aydan küçük çocuklara bakanlar, 6ay ile 24 yas arasında bulunanlar, hamileler, kronik hastalığı olanlar) önerilme-ktedir.

Domuz gribi aşısının yan etkileri mevsimsel grip aşısının yan etkilerine benzemektedir. Aşı yapılan bölgede kızarıklık , şişlik vs.,1 gün ka-dar sürebilen grip benzeri belirtiler olabilme-ktedir. Çok düşük oranda sinirsel hastalıklara sebep olabileceği söylenmektedir. Mevsimsel grip aşısının %60 oranında Domuz gribine karşı koruma sağlayacagı söylenme-ktedir, domuz gribi için üretilmiş aşılarda bu oran %90 civarındadır. Avusturya’da aşı iki aşamalı olarak yapılmaktadır. İlk aşıyı olanların tam bir korumanın gerçekleşebilmesi için 3 hafta sonra ikinci aşıyıda yaptırmaları gerekmektedir.

Sonuç olarak ne domuz gribinin kendisi ne de aşısı abartıldığı kadar tehlikeli değildir. İsteyenler özelliklede risk grubunda olanlar, kreş veya okula gidenler, insanlarla sürek-li olarak diyalog halinde olanlar bu aşıyı yaptırmalıdırlar. Eger bu aşıdan hala korkusu olanlar varsa onlarada tavsiyem normal grip aşısını yaptırmaları ve mümkün olduğu kadar hijyene dikkat etmeleri dogrultusundadır.

Dr. Nurşen ÇAKAN

DOMUZ GRİBİ

HABER - SAĞLIK Ocak 10 23

Bulaşıcı hastalıkların son derece artığı şu günlerde vücudumu-zun bağışıklık sistemini ku-vvetlendirmek her zamankinden daha fazla önem arzediyor. İşte size bağışıklık sizteminizi ku-vvetlendirmekte faydalı olacak bazı öneriler.

A, C, E vitamini, selenyum, mag-nezyum, çinko gibi vitamin ve minarellerin bulunduğu besinlere öncelik verilmesi gerekiyor. Tabi bu sırada fazla kilo almamakta önemli.

Bu vitamin ve mineralleri içeren besin grupları ise söyle: > A vitamini yumurtanın sarısı, ciğer, yeşil yapraklı sebzelerde bulunuyor. Turunçgiller, man-dalina, portakal, greyfurt gibi, yeşil yapraklı sebzeler C vitamini içeriyor.

> C vitamini tüketirken meyve su-yunu sıkıp, bir saat sürahide bek-letirseniz faydası kalmıyor. Aynı şekilde sebze yemeği yaparken se-bzeleri birçok parçaya bölüp, ağzı açık pişirmek, saatlerce yıkamak vitamin kaybına neden oluyor.

> E vitamini kurubaklagil, yağ, fındık, fıstık gibi besinlerde bu-lunuyor. E vitamini kalbi ko-ruyor, antioksidan etkisiyle gıdaların bıraktığı serbest radika-ller dediğimiz zararlı bileşenlerin vücuttan atılmasına yardımcı oluyor.

> Selenyum deniz ürünlerinde ve hayvansal gıdalarda bol bulunuy-or. Güneşli günlerde biraz dışarı çıkmak, yürüyüş yapmak vücu-dumuzda D vitaminini arttırıyor. > Balık zengin bir Omega-3 kaynağıdır. Haftada iki defa balık tüketmek, kızartma değil de ızgarasını yapmak, ızgarada yağ eklememek kilo dengesini sağlıyor.

> Çinko büyüme, gelişme, doku onarımında ve bağışıklık siste-mi üzerinde önemli bir mineral. Çinko süt ve et ürünleri, hayvan-sal gıdalar ve bitkisel gıdalarda bulunuyor.

> Magnezyum kasların gevşemesi ve bağışıklık sistemi için gerekli oluyor. Tam buğdaydan yapılmış makarna, ekmek magnezyum alımını sağlıyor.

Bağışıklık Sisteminizi Korumak İçin Öneriler

Sosyal fobi diğer insanların gö-zleri üzerinde olunduğunda yaşanan yoğun bir endişe halidir. Rahatsızlığın şiddeti ne kadar fa-zla ise o ölçüde başka insanlar için sıradan olan durumlar kişide rahatsızlık kaynağı olacaktır.

Sosyal fobisi olanlar; konuşmayı başlatamazlar, göz göze gelme-kten kaçınırlar, diğer insanlara göre daha az konuşurlar, daha uzun süre sessiz kalırlar, cevap vermekte gecikirler, konuşmaya eşit ölçüde katılamazlar, bazen meslekleri gereği insanlarla ya da toplum önünde konuşmak zo-runda olsalar bile, yeterli ve ra-hat görünmek için fazla çaba harcarlar. Dikkatleri kendiler-ine yönelmiş durumdadır; diğer insanların kendileriyle ilgili ne düşündüğüyle fazla meşguldürler; bu kendine yönelme süre giden bir iç diyalog halindedir. Sosyal fobi, fiziksel görünümle ilgili bir kaygı şeklinde de olabilir. Rahatsızlığın tanısı uzman bir doktor tarafından konularak tedavi yapılmalıdır. Ancak en büyük problemlerden birisi bu şekildeki rahatsızlıkları olan kişilerin doktora gitmek-ten ve durumlarını anlatmaktan kaçınmalarıdır. Eş anlamlı olarak-ta kullanılan 'sosyal fobi' veya 'so-syal anksiyete bozukluğu' tedavi

edilebilen bir hastalıktır. Ancak kişinin durumunun farkına vara-rak, uzman yardımına müracat etmesi tedavinin başlayabilmesi için gereklidir. Böylelikle hasta kendisinde bulunan bu davranış şekillerinin bir hastalık olduğunuda kabullenmiş olur. So-syal fobide görülen düşüncesel belirtiler özetle; “rezil olacağım”, “komik duruma düşeceğim”, “herkes ne kadar aptal olduğumu düşünecek”, “ne kadar beceriksiz olduğum anlaşılacak”, “bir daha kimse benimle arkadaşlık yap-mak istemeyecek” şeklindedir. Bedensel belirtiler ise genel-likle yüz kızarması, çarpıntı, ter-leme, titreme, gerginlik, midede rahatsızlık, ağız kuruluğu, nefes almada güçlük, bayılma hissi, baş dönmesi ve kulak çınlaması şeklinde kendini gösterir.

Son yıllarda sosyal fobi başta olmak üzere anksiyete bozukluklarıyla ilgili giderek daha fazla sayıda araştırma yapılmaktadır. Epi-demiyolojik çalışmalarda sosyal fobinin ya da yeni adıyla sosy-al anksiyete bozukluğunun sık görülen bir bozukluk olduğunun saptanmasıyla sosyal fobiyle il-gili bu çalışmaların önemini arttırmıştır.

Sosyal Fobi

Aylık GazeteMonatliche Zeitung

Aralık 2010Sayı / Ausgabe: 14

Tanıtım SayısıGratisexemplar

14 Mart 2010 tarihinde yapılacak olan belediye seçimleri için Jenbach’da önemli bir birliktelik oluştu. Bağımsız olarak başlayan ve toplantılar yapan bağımsızlar hareketi, sonuç olarak 12 kişilik listesiyle Jenbach belediyesinde söz sa-hibi olmak üzere seçimlere katılıyor. Jenbach için birlikte sloganıyla seçimlere katılacak bağımsızlar hareketine Yeşiller tam destek veriyor.

Seçimlere katılacak liste şöyle

1. Prof. Dr. Wolfgang Palaver 2. Mustafa Işılak3. Turgay Kılıçer4. Roswitha Gebauer5. Maria Rees6. Songül Özcan7. Alexander Gasser8. Erdal Şahin9. Makas Sefet10. Derya Konak11. Wido Nagele12. Elisabet Müller

Jenbach’ın %20’sinin Jenbach dışında doğduğunu fakat bunlar için bir şey yapılmadığını basın toplantısıyla açıklayan gurubun sözcüsü Univ.-Prof. Dr. Wolfgang Pa-laver şunları söyledi: „Jenbach seçimleri bizim için önemli. Jenbach halkına biz bir şans veriy-oruz: Tüm Jenbach’lılar olarak birlik ve berab-erlikr içerisinde yaşamak. Bizim belediyeye girmemizle beraber belediye daha demokratik

olma şansına kavuşacak. Bu çalışmalar aylar önce ev toplantıları olarak başladı ve böyle bir liste ile seçimlere gidilebileceği fikri olgunlaştı. Daha sonra Jenbach’ta en büyük iki türk to-plumu ile görüşmelere başlandı. Yeşiller par-tisini ben çağırdım ve böyle bir seçime girme

fikrimiz olduğunu söyledim. Onların meseleye olumlu yaklaşmaları neticesinde bu aşamaya gelmiş bulunmaktayız. Tüm Jenbach’lıların oylarına talibiz.“ 12 kişilik hazırlanan listede Jenbach Camisi’nin (AİF Jenbach Şubesi’nin) adayı olan Mustafa Işılak ikinci sıradan ve Jenbach Anadolu Alevileri Derneği’nin adayı olan Tur-gay Kılıçer de üçüncü sıradan listeye girdiler. Her iki adayında belediye meclisine girmesine kesin gözüyle bakılıyor. Basın toplantısına Tirol Eyalet Meclisi Üye-si Gebi Mair (Yeşiller Partisi), Schwaz ilçesi

Yeşiller Başkanı Hermann Wertschnik, Jen-bach için birlikte - Yeşiller ve Bağımsızlar (GEMEINSAM FÜR JENBACH - GRÜNE UND UNABHÄNGIGE) liste başı ve Inns-bruck Üniversitesi Profesörü Univ.-Prof. Dr. Wolfgang Palaver, Jenbach Camisinden Mustafa Işılak, Jenbach Anadolu Alevileri Derneğinden Turgay Kılıçer ve Jenbach’daki Yeşiller Partisini temsilen bayan Roswitha Ge-bauer katıldı.

Yeşiller Partisi adına basın toplantısına katılan gazetecilere teşekkür eden Tirol Ey-alet Meclisi Üyesi Gebi Mair, niçin böyle bir işe kalkıştıklarını detaylı bir şekilde açıkladı. Böyle bir listenin hem Yeşillerin, hemde Bağımsızların lehine olduğunu dile getiren Mair 2004 yılından sonra belediyede tekrar temsil edilmek istediklerini, bununda bağımsız ve yeşiller adayları ile gerçekleştireceklerine inandıklarına, kanaat getirdiklerini söyledi. Yeşiller olarak böyle bir çalışmayı ilk defa yaptıklarını ve yıllar sonra bu çalışmanın bir örnek teşkil edeceğine inandıklarını söyledi.

Jenbach Sultanahmet Camii (AİF Jenbach Şubesi) Sekreteri ve aynı zamanda ikinci sıradan aday gösterilen Mustafa Işılak ise basın toplantısında kısaca şunları söyledi: “Jenbach belediye meclisinde kendimizi, yani insanımızı temsil etmemiz gerekiyor. Çünkü bizim toplumumuzun sorunlarını bizden biri-lerinin çözebileceğine inanıyorum.”

„Jenbach için birlikte“ - Yeşiller ve Bağımsızlar

İşletmeler arası çırakların yetiştirilmesi için Tirol eyaleti 1,2 Milyon Euro tahsis etti

Bir yılı aşkın bir zamandır tüm Avusturya çapında çalışma pa-keti yürürlüğe girdi. Böylece 18 yaşında ve 18 yaşından küçük olan çıraklar için işletmeler arası yetiştirilmeleri garanti oldu. Tirol’de uygun çıraklık yeri bulamayan, sosyal açıdan dezavantajlı veya öğrenme eng-elli olan gençler bu proje sayesin-de „Partner“, „ibis Acam“, „bfi“ ve „die Berater“ gibi kurslarda barındırılacaklar. Eyalet Bakanı Zoller-Frischauf böylece gençleri kollayıp, iş hayatına daha ra-

hat bir şekilde geçebilmelerini sağlamayı hedefliyor.

Diploma almadan okul hayatını terk eden veya okulda başarılı olduğu halde meslek bulamay-an birçok genç, 2008/2009 eğitim yılında bu tür kurslardan faydalanmışlardır. Kurslara talep çok olunca projeyi yürüten istih-dam servisi (AMS) nin giderleride 4,6 Milyon Euro’ya yükselmiştir.

Tirol’ün bütün bölgelerinde düzenlenen kurslara geçen sene 270 kız ve 310 erkek katılmıştır. Kurs katılımcıları ağırlıklı olarak ticaret ve mühendislik alanlarında eğitim gördüler.

Meslek yapanlar için 1,2 Milyon Euro

Bir çocuk öldü, 288 i yaralandı Eylül ayının sonuna kadar Tirol’deki çocuk kazalarının sayısı 277’e çıkmıştır. Bu kaza-larda toplam olarak bir çocuk öldü ve 288’i yaralandı. Verke-hrsclub Österreich (VCÖ)’a göre kazaların sayısı yüzde dört artmış durumda. Eyaletler kıyaslandığında Yukarı Avusturya (4 ölü, 486 yaralı), Aşağı Avustu-rya ve Viyana eyaletlerinin hemen arkasında Tirol’ün dördüncü olar-ak yer aldığı görülüyor.

Kazaya uğrayan çocuklardan % 40’dan fazlası arabada şoförle bir-likte yolculuk esnasında, yaklaşık dörtte biri yaya durumundayken

ve her beşinci çocuk ise bisiklet kullandığı esnada kazaya uğradığı belirlendi.

Kulaklıklardan dolayı tehlikeBir araştırmaya göre her beşinci gencin yaya veya bisiklet sürücüsü olarak trafikte son ses ile müzik dinlediği bildiriliyor. Fakat 80 ile 115 desibel arası olan bir seste, yaklaşan bir aracı duymak imkansız olduğu ifade ediliyor.

Trafik lambalarının yeterince güvenli olmadığı açıklanırken, Avusturya çapında her bir sani-yede 6 araç kullanıcısı kırmızı lambaları görmezlikten geliyor.

Tirol’de Çocuk kazalarının sayısı attı

Kötü amaçlı kart kullanımını eng-ellemek için 2010 dan itibaren hastaların hastanelerde kimlik kartı gösterme zorunluluğu geli-yor.

Viyana şehir hastahanelerinde hastaların yanlarında resimli bir kimlik bulundurma zorunluluğu yürürlüğe girmiştir. Ocak ayından itibaren hastaların kartlarını yasal-ara uygun bir şekilde kullanmaları için kimlik kartlarıyla hüvi-yetlerini açığa kavuşturmaları gerekiyor. 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan yeni yasa’nın bunu gerektirdiği bildirdi. Innsbruck kliniğinde kimliksiz gelen hastalar için bu yasanın nasıl işleyeceği, bu kontrolün nasıl yapılacağı ise hala belir-siz. İlk önce kontrollerin nasıl yürütüleceği hakkında görüşmeler olacağını açıklayan yetkililer, açıklamalarının devamında bu-nun büyük bir proje olduğunu ama aynı zamanda kontroller-in yetersiz olduğu durumlarda neler yapılması gerektiğinin de kararlaştırılması gerektişini, bildirdiler.

Tirol Doktorlar Odası Başkanı Artur Wechselberger resimli e-kartların çok iyi bir çözüm olacağını ve yıllar boyunca dok-torlar tarafından istenilen bu talebin yerine getirilmediğini vurguladı. Yasal olarak, Doktor-lar şüpheli durumlarda, hastanın kimliğini kontrol etmelidir. Te-davi olan kişilerde karışıklıkları önlemek amacıyla yapılan bu uygulamanın doğru olduğunu sadece acil durumlarda hiç bir belge talep etmeksizin tedavinin mümkün olduğunu düşünüyorlar.

Oda Başkanı Wechselberger eleştirisinde, Sosyal Sigorta yet-kililerinin sadece kendi üyeleri için hiç bir masraftan kaçınmak istemediklerini ve bütün sorumluluğun doktorların üzerine atıldığını belirtti.

9 Aralık 2009’dan itibaren gönder-ilmeye başlanan yeni E-kartların üzerinde resim olmadığını, fakat bu kartların görme engelli insanlarında kolayca faydalanması için özel bir „SV“ baskı türüne sa-hip olduğu bildirildi.

Hastahanede kimlik zorunluluğu

Kaybolan veya çalınan kartların çoğunun kötü bir amaç için kullanılmadığı anlaşıldı

Avusturya çapında 53.996 E-kartı’nın çalınmış olduğu tes-pit edildi. Sağlık Bakanı Alois Stöger bu E-kartların 2.602 adetinin Tirol’ün Sağlık Sigorta Kurumu olan TGKK’ya kayıtlı olan kişilere ait olduğunu söyledi. Bununla birlikte kartını kaybeden bazı kişilerinde kartlarını çalınmış olarak ihbar ettiklerinide unutma-mak gerekir.

Yukarıda belirtilen rakama ek olarak 144.621 E-kartı (Tirol’de

yaklaşık 9.500) “kayıp“ olar-ak kayda geçmiştir. Ayrıca ülke çapında "arızalı" olduğu bildirilmiş olan 158.625 kartın (Tirol’de yaklaşık 13.600) bir kısmınında yanlışlıkla bu kate-goriye dahil edildiği tahmin ed-ilmektedir.

“Kayıp, çalıntı veya bozuk“ olar-ak ihbar edilmiş olan 357.242 E-kartın yeniden dağıtılmasının maliyeti 2,14 Milyon Euro’yu bulduğu ifade edildi. Buna ek olarakda başka sebeplerden dolayı 500bin den fazla yeni E-kart bastırılmıştır (isim değişikliği, ilk sigorta vs.).

Tirol eyaletinde 13.000 den fazla E-kart kaybolduğu ortaya çıktı

HABER - VORARLBERGOcak 1026

HABER - VORARLBERG Ocak 10 27

Yeni Yılınız Kutlu olsun

HABER - VORARLBERGOcak 1028

Vorarlbergde gençlerin hizmet-ine sunulan gençlik kartına (Vo-rarlberger Jugendkarte 360) ilgi oldukça büyük. Eyalet çapında 16.200 genç (14 - 20 yaş grubu) kısaca “360” diye bilinen karta daha şimdiden sahip.

"Projemiz tuttu" sözleriyle se-vincini dile getiren, gençlerden sorumlu Eyalet Bakanı Greti Schmid, 360’ın Vorarlbergde yaşayan gençler için bir cok avan-taj sağladığını bildirdi. Karta sa-hip olan gençler kültür-sanat, spor, eğitim ve danışmanlık gibi bir çok alanda çeşitli indirimler-den faydalanabiliyorlar. Gençlerin

yararına sunulan hizmet alanı ise gün geçtikçe dahada genişliyor. Kış sezonunun başlamasıyla bir-likte gençlik kartına sahip olan gençleri, kış sporlarında yine değişik indirimler, kampanyalar bekliyor.

360 a henüz sahip olmayan gençler çok kısa zamanda ve ücretsiz olar-ak bu kartı temin edebilirler. Tek yapmaları gereken, yanlarında bir kimlik ve bir vesikalık fotografla birlikte belediyeye veya bir “aha” - hizmet bürosunda (Dornbirn, Bregenz, Bludenz) başvuruda bu-lunmak.

16.000 nin üzerinde “360 Gençlik Kartı” var

Daha fazla bilgi için:360 - Vorarlberger JugendkartePoststraße 16850 DornbirnTelefon: 0 55 72 / 37 29 95 - Fax: 0 55 72 / 52 212- 12E- Mail: [email protected] - İnternet: www.360card.at

Kamu Borç Komisyonu’nun araştırmasında borç konusunda Avusturya Eyaletlerinin birbirind-en çok farklı konumda oldukları açılandı. Borçlanmada başı çeken eyaletler: Kärnten ve Aşağı Avus-turya Komisyon Başkanı Bernhard Fel-derer, Kärnten ve Asağı Avusturya eyaletlerinin iflas etmeyeceğine vurgu yapsada, bu iki eyaletin harcamalarında çok daha tasarru-flu olmaları gerektiğini söylemey-ide ihmal etmiyor.

Araştırmaya göre 560.000 nü-fusa sahip olan Kärnten’de kişi başına düşen borç 2.254 Euro’dur. Yapılan hesaplara göre Aşağı Avusturya’da yaşayan her bir fert eyaletin 1.699 Euro’luk

borcunu omuzlarında taşıyor. Üçüncü sırada gelen Viyana’da kişi başına düşen borç miktarı ise 870 Euro olarak tespit edilmiştir. Bu rakam her ne kadar Avusturya ortalamasının (792 Euro) üzerinde görünsede, Komisyon Başkanı Felderer´e göre, Viyana bu borcu elindeki müthiş sermaya ile çok kısa zamanda sıfırlayabilecek ka-pasitede bulunuyor.

Borcu Avusturya ortalamasının altında bulunan eyaletler (kişi başına düşen borçlarıyla beraber) ise sırasıyla şöyle: Salzburg (763 Euro), Burgen-land (766 Euro), Steiermark (339 Euro), Vorarlberg (212 Euro) ve Tirol (89 Euro). Yukarı Avusturya ise hiç borcu olmayan örnek ey-alet olarak kayıtlara geçirilmiştir.

Avusturya’daki Eyaletlerin kasaları ekside - biri hariç

2008 yılında Avusturya’nın birçok bölgesinde çocukların ve gençler-in oranı dahada düştü - % 25,5 ile en yüksek oranı ise Lustenau şehri kaydetti. Şehirler Ülkesi: Avusturya’da to-plam 2.357 Şehir ve Belediye-lik bulunmaktadır. Fakat nüfus dağılımına bakıldığında büyük bir dengesizlik kendini belli ediyor. En küçük Belediyeliklerde 100’ün altında insan yaşarken ülken-in en büyük şehri olan başkent Viyana’da 1,7 Milyon insan kayıtlı. Viyana’dan sonra nüfusu yüksek olan ikinci şehir ise Graz (250 bin).

Rakamlara bakıldığında Avusturya nüfusunun yüzde 45’inin ülkenin en büyük 75 şehrinde toplanmış

oldugu görülüyor. Şehirlerin çevre semtleride hesaba katıldığında bu

rakam % 65’e yükseliyor. Diğer taraftan Şehir ve Belediyeliklerin

% 85’inde 5.000’den daha az in-san yaşamaktadır.

2001 yılından bu yana, şehirler % 6,4 oranında büyüme kayıt

etmişler ve şehirlere akımlar hala devam etmekte. Yapılan araştırmalara göre önümüzdeki yıllarda en büyük büyüme Viyana, Linz, Graz, Salzburg, Innsbruck ve Rheintal bölgesinde, yani Bregenz, Dornbirn, Hohenems ve Feldkirch’de yaşanacaktır.

Ayrıca Avusturya nüfusunda yaşlıların ve emeklilerin oranıda yükselmiş durumda ve coğu bölgelerde coçukların ve genç-lerin oranıda düşmektedir. 2008 yılının istatistiklerine göre % 25,5 ile çoçuk oranı en yüksek olan şehir Lustenau (Vorarlberg), % 16,7 orani ile en az çocuk bulunan şehir ise Köflach’dır (Steiermark).

Avusturya’da en fazla çocuk oranı Lustenau şehrinde

HABER - VORARLBERG Ocak 10 29

Vorarlberg eyaletinde 96 seçim bölgesinde yapılacak olan bel-ediye seçimlerinin 14 Mart 2010, Pazar günü yapılacağı Vorarl-berg Eyalet Hükümeti tarafından açıkladı. Belediye Başkanlığı seçimlerinde herhangi bir sebepten dolayı tekrarlama durumunda yeni seçimin 28 Mart 2010, Pazar günü yapılacağı bilgiside aktarıldı.

Yapılacak olan belediye seçimleri 2005 yılında yapılan son seçim-lere göre bir çok yeniliğide be-raberinde getiriyor. Örnek olarak: Seçimlerde ilk defa mektupla oy kullanmakta mümkün olabilecek. Mektupla oy kullanmak isteyen-ler ister yurt içinden, isterse yurt dışından mektupla oy kullanabi-

leceklerdir.

Bir diğer yenilik ise seçim günü 16 yaşını dolduranlar da oy kul-lanabilecek. Vorarlberg belediye seçimlerinde sadece Avusturya vatandaşı olanlar değil, bunun dışında merkez ikametgahları Vorarlberg eyaletinde, her-hangi bir belediyede bulunan Avrupa Birliğine üye diğer ülke vatandaşlarınında oy kullanabi-lecekleri açıklandı.

Geniş bilgi Vorarlberg eyaletinin Seçim Bilgi Hattından alınabilir.Seçim Bilgi Hattı: 0 55 74 511 21 880

Belediye seçimlerinin tarihi belli oldu

2008/09 eğitim yılında Vorarlberg’de ortalama 1.000 öğrenci dil ilerletme kursuna katıldı. Zayıf dil bilgilerind-en dolayı dersi takip edemey-en öğrenciler, almancalarını geliştirme amacıyla okullarda haftalık ek derse tabi tutuldular. Dil kursuna katılan öğrencilerin büyük bir kısmı (900 çocuk) ilköğretim (Volksschule) de eğitim gören çocuklardan oluşurken diğer kısmı ise orta okullara (Haupts-chule, Polytechnische Schule) gi-den öğrencilerden oluşmaktadır.

Yapılan araştırmaya göre, ilerleme kurslarına tabi tutulan öğrencilerin büyük kısmının - aralarında avusturya vatandaşlarınında bulunmasıyla beraber - ana dili almanca olmayan çocuklardan oluştuğu fark edilmektedir.

Avusturya geneline bakıldığında ilkokul öğrencilerinin yüzde beşinin (yabancı uyruklularda % 23’ünün) dil bilgisi yetersiz-ken, orta ve Politeknik okullarda bu rakam yüzde birlere (yabancı uyruklularda % 4’e) düşüyor.

1000 çocuk dil kursuna tabi tutuldu

Friedrichshafen sahil güvenliğinin dalgıçları Seemoos yakınlarında saatlerce süren bir dalış operasyo-nunda Bodensee’den 16 adet bom-ba (Stabbrandbomben) çıkarttılar. Antrenman yapan Friedrichshafen

polis dalgıçları 2. Dünya Savaşı kalıntısı olarak değerlendirilen 16 adet bomba buldular. Bom-balar profesyonel bir şekilde imha edilinceye kadar özel muhafaza altında tutulacak.

Bodensee’den 16 adet Bomba çıkartıldı

Vorarlberg eyaletinin elektrik dağıtım şirketi Illwerke/VKW 2010 yılında yaklaşık 120 Milyon Euro (2009: 100 milyon) yatırım yapacağını bildirdi. Illwerke tarafından verilen bilgilere göre 120 Milyon Euro’nun bir kısmı bakım için, diğer kısmı ise yeni tesisatların kurulması için harca-nacak.

Açıklamaya göre Illwerke AG’nin yatırımları ağırlıklı olar-ak Vandans’daki Rodund-Tesisi II için düşünülmekte. Ağustos ayında bir yangın sonucu ağır hasar gören Rodund-Tesisi’ne yapılacak yatırım miktarı 28 Mi-lyon Euro olacağı bildirildi.

2010 yılında aynı zamanda elektrik ağ altyapısının genişletilmesine önem verileceği açıklandı. Pfänder tünelinde yapılacak ka-blo çalışmaları için 2,2 Milyon Euro, Bürs’de (Bludenz bölges-

inde) inşaa edilecek yeni bir tesis için ise 2,3 Milyon Euroluk bir bütçe hazırlanacağı bildirilmekte-dir. Illwerke AG’nin büyük pro-jelerine bakıldığında Rodund-Te-sisindeki yatırımdan hemen sonra Silvretta Barajındaki çalışmalar yer alıyor. Buradaki bakım ve onarım çalışmaları için 8,4 Mi-lyon Euro’luk bir bütçe gerektiği ifade ediliyor.

Vorarlberger Kraftwerke AG (VKW) 2010 yılında yaklaşık 41 Milyon Euro’luk yatırım yapmayı tasarlıyor. Bunun 5,4 Milyon Euro’su ise Langenegg (Bregen-zerwald) elektrik santralinde genel bakımdan geçecek olan iki makina için hesaplanıyor. Il-lwerke/VKW’ye göre bu plan-lanan yatırımlar sayesinde Vorarlberg eyaletinin ekonomisi-nin canlanmasınada bir katkı sağlanacaktır.

Illwerke/VKW 120 Milyon Euro’luk yatırım

HABER - VORARLBERGOcak 1030

2009 yılının sonlarında Vorarlberg’deki işsizlik oranında bir yükselme kaydedildi. Avus-turya genelinde halkın % 7,1’i iş ararken Vorarlberg’deki işsizlik oranı % 8,2 ile (+ 1,1%) Avustu-rya genelinin üzerindeydi.

İstihdam Servisi (AMS)’nin bir açıklamasına göre Kasım 2008’de 10.029 kişi işsiz iken bu yıl, yani Kasım 2009’da 12.585 kişi (6.467 erkek ve 6.118 kadın) iş arıyordu. İşsizlik oranı erkekler arasında % 32,5 oranında yükselmiş durum-da. Kadınlarda ise bu rakam % 18,8’le daha düşük seyrediyor.

Bir seneyi geçkin süredir işsiz olanların sayısında ise adeta bir patlama yasanmakta. Yine bir yıl

öncesi baz alındığında bu sayı 210’dan 683’e yükselerek üç mis-lini geçtiği gözlerden kaçmıyor.

İşsizlik bütün grup ve alanlarda kendini hissettiriyor. Yaşa göre işsizlik oranına bakıldığında genç yaşta olan kişilerin işsizlikle daha az sorununun olduğu görülüy-or. 20 yaşından küçük olan gençlerde işsizlik oranı sadece % 6,7 civarında iken, 20-25 yaş arasındaki gençlerde bu rakam % 18,6’ya yükseliyor. 25-50 yaş gurubunda işsizlik ortalamanın üzerine, % 27,5 lere yükseliyor. Kayıtlara göre 50 yaşın üzerinde olan nüfusda işsizlik oranı % 28,8’le en yüksek oran olarak görülüyor.

Vorarlberg’de işsizlik oranı % 25 arttı

Avusturya'nın Vorarlberg Eyaleti'nin Feldkirch kentine bağlı Rankweil köyünde yaşayan Nihat Çolpan, 70 yaşında tecvitli Kur'an-ı Kerim okumayı öğrendi. 1939 İstanbul doğumlu Çolpan 1970'den beri Avusturya'da işçi olarak çalışıyor. Zaman zaman Alp Dağları'na çıkıp kayak yapac-ak kadar zinde olan Çolpan şimdi de Yasin, Fetih gibi büyük sureleri ezberlemeyi hedefliyor.Hacca gittiğinde Kur'an-ı Kerim'i okuyan eşinin yanında okuyamamanın ezikliğini çok hissettiğini ifade eden Çolpan, mukaddes topraklarda geçen o günlerinde Kur'an okumayı çok istediğini söylüyor. Altı ay önce vefat eden eşinin en büyük arzu-sunun kendisinin Kur'an okuması olduğunu dile getiren Çolpan, vefat eden eşinin başında Yasin-i Şerif okuyabilmenin hüzünlü sevincini yaşıyor. İhmalkarlıkla

şimdiye dek Kur'an öğrenmeyi ertelediğini söyleyen Çolpan, "Başlarda inanmıyordum ama hocamız 'hele bir denesen bir şey kaybetmezsin' dedi. Hamdolsun öğrendik, ömrüm yeterse Yasin'i, Fetih Suresi'ni, Tebareke'yi, Amme cüzünün hepsitni ezber-lemek istiyorum. Şu an Rab-bimin inayetiyle bunları hedefime koymuş durumdayım" şeklinde konuşuyor. Kur'an-ı Kerim okumayı öğrendikten sonra dünyasının çok zenginleştiğini söyleyen Nihat Çolpan "Kur'an-ı Kerim'i Arapça aslından okumak meğer ne kadar zevkliymiş. Bunu bilmiyormuşum ve şu an Arapça okurken çok haz alıyorum. Cenabı Hak nasip ederse bakarsın hafızlık bile nasip olur, tabi bu yaşta ne kadar mümkün bilemiyorum. Ama öncelikli he-defim tecvidi, mahreçleri güzelce oturtmak" şeklinde konuşuyor.

Yetmiş Yaşında Kur'an ve Tecvit Öğrendi

Avusturyalılar - maddi açıdan hiç bir sıkıntıları olmasa - acaba nerde yaşamak isterler? Kesin olan o ki, ilk tercihleri Vorarlberg eyaleti değil.

Avusturyalılar her ne kadar başkentleri Viyana’dan şikayet etselerde, internet sitesinde yapılan bir araştırmaya göre en çok yaşamak iste-dikleri yer yine Vi-yana.

Ankete katılanların % 22’si - maddi sorunlarının olmaması ön şartıyla - ilk tercih olarak başkent

Viyana’da yaşamayı tercih eder-ken, ikinci sırayı yine nüfusu yük-

sek olan bir eyalet % 19,6 ile Aşağı Avustu-rya eyaleti alıyor. Salzburg anketin üçüncü sırasında yer alırken (% 11,2), % 10,8’lik bir oranla Ti-rol dördüncü sırada geliyor. Diğerleri ise şöyle sıralanıyor: % 10,5 Kärnten ve Yukarı Avusturya, % Steier-mark. Burgenland %

3,5’lik bir oranla sekizinci sırada bulunurken, Vorarlberg eyaleti % 2.5’lik bir oranla sonunculuğu elde etti.

Vorarlberg’de kimse yaşamak istemiyor

Yeni Yılınız Kutlu olsun

HABER - VORARLBERG Ocak 10 31

AİF - Avusturya İslam Federasy-onu İrşad Başkanlığının hazırladığı “Dirliliş Sohbeti” nin birinci-si Innsbruck Ensar Camisinde gerçekleştirildi. Yaklaşık 450 kişinin katıldığı proğram, Faslı Kari Abdulkerim El-Hamdovi’nin muhteşem Kur’an-ı Kerim tilaveti-yle başladı. AİF İrşad Başkanı Halil Aydın yaptığı kısa selamlama konuşmasında katılımın yüksek olmasından dolayı duyduğu men-muniyetini dile getirerek şunları söyledi: “Katılımınızdan dolayı hepinizden Allah (cc) razı ol-sun. Bugün beklentimizin iki katı bir katılım gerçekleştirdiniz. Bu katılım ile sizlerin bize verdiğiniz mesaj çok açık: Bu proğramların daha çok sıklıkla yapılması gerektiği mesajını aldık!” dedi.

AİF Genel Başkanı Kemal Küçük bey de kısa bir konuşma yaptı. Bu toplantıda emeği geçen herkese teşekkür eden Genel Başkan, bu çalışmaların daha sıklıkla olacağını bildirdi. Ayrıca Kemal

Küçük bir süre önce neticelenen Kurban Kampanyasında mazlum ve mağdurların yanında olmada yarışan herkese teşekkür ederek şunları söyledi: “Nasıl ki insan vü-cudu ihtiyacı olan gıdaları, vitamin ve mineralleri alamadığı zaman hastalıklara karşı korumasız hale geliyorsa; insan ruhuda ihtiyacı olan manevi gıdaları alamadığında inançsızlık, inkarcılık, ruhsal ve ahlaki hastalıkların, tehlikeli fikri hastalıkların hedefi haline geliyor. Durum böyle olunca bu maneviyat düşmanı virüslere karşı imanlarımızı güçlendirmemiz gerekmektedir. Son zaman-larda insanımızın manevi alanda ihtiyacı olan gıdaları yeteri kadar alamamasının sonucu olarakda kendi inanç ve ahlaki, kültürel değerlerinden uzaklaşmaya başladığını görüyoruz. İşte bu boşluğu doldurmak için bu çalışmalara ağırlık verme zaru-retimizin olduğuna inanıyorum.” dedi.

Günün hatibi; Dünya Alim-ler Birliği ve Avrupa Fıkıh ve Araştırma Konseyi üyesi olan Mustafa Mullaoğlu hocaefendi yaptığı konuşma ile gönülleri fethetti. Büyük ilgi ile din-lenen Mustafa Mullaoğlu özetle şunları söyledi: “İşinizi gücünüzü bırakıp buraya geldiniz; Resu-lullah (sav)’in malzemelerini paylaşmak üzere buraya geldi-niz ve burayı hınca hınç doldur-dunuz, Allah (cc) sizlerden razı olsun. Musa (as) kurtuluşunu bizde bu gün aynen yaşıyoruz. Bi-zlerde gücümüzün yettiği yere ka-dar çalışmakla mükellefiz. Ondan sonrasına Allah kefildir. İsterse Allah bizlere denizi yol eder, çünkü güç ondadır. Fakat oraya varana kadar bizlerde üzerim-ize düşen vazifeleri, mücadelem-izi vermeliyiz. Bu çalışmalarda hanım kardeşlerimizde aynı mücadeleyi vermeleri gere-kir, çünkü sorumluluğumuz eşittir...” Caminin öneminede değinen Mustafa Mullaoğlu,

şunları katılımcılar ile paylaştı: “Mescidler, camiler Allah’ın evleridir. Allah’ın evlerine ge-lenlerde Allah’ın yeryüzündeki aileleridir. Bir müslüman cami-den ne kadar uzaklaşırsa o kadar günaha yakınlaşır, kimde camiye yakınlaşırsa günahlardan o kadar uzaklaşır!” dedi ve konuşmasını tamamladı.

Yapılan dua ile son bulan proğramın sonunda gelenlere ikramda bulunuldu. Program sonrası İrşad Başkanı ile yapmış olduğumuz söyleşide, Diriliş Sohbeti’nin ikincisinin 27 Şubat 2010 tarihinde, yine özel bir konuşmacı ile Vorarlberg Ey-aletinde bulunan Montforthaus’da yapılacağını bildirdi.

Innsbruck’da muhteşem “Diriliş Sohbeti”

DİN ve HAYAROcak 1032

Yaşamış olduğumuz modern çağ tüm insanlığa olduğu gibi Müslüman topluma da büyük sıkıntılar yaşatmıştır. Özel-likle manevi alanda, daha da belirginleştirmek gerekirse dînî alanda bilgisiz müminleri kendi oluşturduğu bir takım hayali çıkmazlara sıkıştırmış, işin kötüsü el çabukluğu ve göz boyama ile bu hayalî ve ancak küçük bir örümceğin yuvası ka-dar sağlam çıkmazların içinden çıkılması mümkün olmayan sağlam çıkmazlar olduğuna bil-gisi zayıf insanları ikna etmiştir.

Bilgisiz müminlerin başına akba-balar gibi üşüşen bu düşünce hırsızlarının en fazla saldırdıkları hedeflerden biri de “Sünnet” kavramıdır.

Bilindiği gibi Sünnetin sözlük anlamı, “yol, gidiş, tabiat, pren-sip, kanun” demektir. Terim anlamı ise, Peygamber Efend-imizin (sav) söz ve fiillerinin ve takrirlerinin tümü manasına gelir. Takrir, bir konuda sükût etmekle o işi reddetmemek de-mektir. Hadis-i Şerifler, ayetleri açıklarlar. Ayetlerde kısa ve öz olarak beyan edilen İlâhî maksatları izah ederler. Kur´anda yer almayan bir konuda ise hüküm ortaya koyarlar. Sünnetin dindeki vazifesi budur.

Bu insanların sünnete saldırırken üzerinde sıkça durdukları nok-ta sünnetin “tahrif edilebilir” olmasıdır.

Bu meyanda şunu söylemeden geçemeyeceğim: Sünnet'in yani hadislerin nakli mesele-si üzerinde şüpheler oluşturan insanların asıl maksadı Kur´an’ı tefsir etmeyi "şahsî görüşlere açık" hale getirmektir. Ve ahir zamanda Müslümanların sıkça maruz kaldıkları bir hastalıktır. "Hadislerin naklinde beşer un-suru yer almıştır" gerekçesiyle Hadis alanını "güvenilmez" ilan edenler, Kuran’ın da aynı beşer

unsuru vasıtasıyla nakledildiğini nedense hep görmezden gelirler. Burada denilebilir ki; "Kur'an ilahî koruma altındadır; ancak hadisler için böyle bir garanti yoktur." Buna şöyle cevap ver-ilebilir; Kur’an’ın ilahî garanti altında olması, mesela mele-kler vasıtasıyla korunması gibi bir durumu anlamına gelmez. Yüce Allah Kur'an'ı bu Ümmet eliyle korumuştur ve bu durum kıyamete kadar da böyle devam edecektir. Kuran'ı koruyan Üm-met Sünnet'i neden tahrif etsin?!Bu noktada karşılaştığımız ikinci bir itiraz da, Kur'an'ın tevatüren nakledildiği, hadislerin büyük çoğunluğunun ise tevatüren nakledilmediğidir. Bu hususta da şunlar söylenebilir: Namaz , oruç, hac, zekat gibi temel ibade-tlerle ilgili hadisler büyük ölçüde tevatür seviyesine ulaşmamış hadislerden oluşmaktadır. Bu şu manaya gelir: Bu rivayetleri "güvenilmez" ilan ettiğiniz zaman İslam'ın temel ibadetlerini bile yerine getirmeniz imkânsızlaşır. Bu durumu, Din'in kişisel ve sosyal bütün boyutlarına teşmil edebilirsiniz.Son olarak şunu da söyley-erek konuyu toparlamak is-tiyorum: Sünnet olmadan Allah’ın (cc) ayetlerden maksadı anlaşılabilecek olsaydı Kur'an Efendimiz (s.a.v)'e sadece "tebliğ" görevi verir, ayrıca "beyan(açıklama)" görevi ver-mezdi.

Kuran’ın tam olarak anlaşılabilmesinin olmazsa ol-maz yolu Sünnete yani hadislere tam manasıyla vukufiyyetdir.

Değerli okuyucularım bundan sonra inşallah bu köşeden si-zlerle düşüncelerimi paylaşmaya Türkiye´den devam edeceğim. Bu ayın sonu itibariyle inşallah Türkiye'ye kesin dönüş yapmış olacağım. Hakkınızı helal edin.Fi emanillah...

Murat SOLMAZGÜLHicret, İslam tarihinin en önemli olayıdır. Hicret, Müslümanları, müşriklerin zulmünden kurtarmış, İslam'a yayılma imkânı sağlamış, böylece İslam inkılâbının başlangıcı olmuştur. Bu itibârla olaydan 17 yıl sonra, Hz. Ömer'in halifeliği esnâsında, Hz. Peygamber'in hicret ettiği yılın 1 Muharremi 622 "Hicri-Kamerî Takvim" için "takvim başı" olarak kabul edilmiştir.

Yüce Allah, emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etmek üzere peyg-amberler göndermiştir. Görev-leri sadece insanları doğru yola ulaştırmak olan bu kutlu elçilerin hemen hepsi, pek çok işkence ve zulme maruz kalmışlardır. Bazısı öldürülmüş, bazısı yurtlarından göçe zorlanmış, bazıları da to-plumdan soyutlanarak baskı altında tutulmuşlardır. Halbuki bu kutlu elçiler, gönderildikleri toplum için rahmet, şefkat ve sevgi kaynağı idiler. Onlara gönül kapılarını kapa-tan toplum, aslında insanî fazilet ve erdemlere kapısını kapatmaktaydı. Allah elçilerini bağrına basan to-plumlar ise, insanî erdemlere, aydınlığa kucak açmaktaydı.

Allah elçilerinin sonuncusu, ale-mlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed de insanları, şirki ve küfrü, vahşet ve zulmü terk edip sadece Yüce Yaradana ibadete, adalete, mer-hamete, insanî erdemlere davet etmekteydi. Mekkeli müşrikler bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen bu Yüce Elçi’ye akla hayale gelmedik işkence ve zul-mü reva gördüler. O’na kucak açma, O’nunla insanlık onuru-na yeniden ulaşma yerine; O’nu dışladılar, hayatına kastettiler. Bu ağır baskılar altında tebliğ ve davet görevini yerine getiremeyeceğini anlayan Kainatın Efendisi, Miladi 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etti. Bu hicret asla bir kaçış olmadığı gibi; sıradan bir göç de değildi. Hicret; İslâm davasının he-defe giden yolunda bir dönüm noktasıdır. Hicret; İslam toplumu-nun teşkilatlanması, bir güç haline gelmesi ve çevresine kendini ka-bul ettirmesi sürecinin ilk adımı olmuştur. Hicret; her vesile ile bir-lik, beraberlik ve dayanışmayı vur-gulayan İslam’ın hayat bulmasına yol açan önemli bir olaydır. Hi-cret; imanın maddi güç karşısında kazandığı zaferin simgesidir. Hi-cret, Allah rızası için; anadan, ba-badan, yardan, diyardan, maldan, mülkten hatta candan, evlattan vazgeçişin, ibretli ve meşakkatli

kıssasıdır. Hicret; her şeylerini Allah için, göz kırpmadan terk eden Mekkeli Mu-hacirler ile onları bağırlarına ba-san, muhtaç oldukları halde onları kendilerine tercih eden Medineli Müslümanların, Ensarın destanıdır. Bu destanda fedakarlık, kardeşlik, ahde vefa, birlik ve beraberlik, değerlerin paylaşımı, özgürlük aşkı, adalet, saygı ve hoşgörü temel konulardır. Alemlere rahmet olar-ak gönderilen Peygamberimizin Medine'ye hicreti bu değerlerin insanlığa yeniden kazandırılması yolunda verilen mücadelenin en önemli aşamasıdır. Hicret; Allah’a ibadete, insanî erdemlere, rahmet ve medeniyete gönlünü açanların zaferi; bu değerlere kapılarını kapatanların mağlubiyetidir. Hi-cret; nurun hayat buluşu, karanlığın aydınlığa dönüşüdür. Bu büyük dönüşümün gerçekleşmesine katkıda bulunmuş olmanın Al-lah katında elbette bir mükafatı vardır. Yüce Kitabımız Kur’an bu mükafatı: "İman edip hicret eden-lerin ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya er-enlerin ta kendileridir."(Tevbe,20) ayetiyle dile getirmektedir.

Hicretin sonucu olarak atılan üç önemli adım ve bu adımların şu an bulunduğumuz ülkelerde tesisi ve uygulanının mutlak zaruret arzet-mesidir. Bu adımlardan birincisi, Peygamberimiz ilk olarak geldiği ve yaklaşık 2 hafta kadar kaldığı Kuba köyünde hemen bir cami inşa etme çalışmasını başlatmasıdır. İkincisi, Medine´de derhal İslam kardeşliğini tesis etmesi, bir sa-habiye sen de benim kardeşimdin demesidir. Üçüncüsü ise, o to-plumda yaşayan diğer din ve inanç mensuplarıyla anlaşma yapması ve o ülke için birlikte yapılması gerekenleri yapma ortaklığıdır. şu an bulunduğumuz bu toplulukta kesinlikle bu üç hususu tesis et-memiz gerekmektedir.

Hicreti süsleyen tablolarda çağımız insanı için alınacak birçok ibret ve ders vardır. Bencilliğin, maddeperestliğin, çıkarcılığın, adaletsizliğin tahrip ettiği insanlığın aydınlığa çıkışı; hicretle başlayan ve yeşeren insanî değerlerin, fedakarlık ve kardeşlik örneklerinin hayat bulması ile mümkündür. Günahlarla, isyanlarla kirlenen gönül dünyamızın, kulluğa, itaate, ibadete yönelmesinin de gerçek hi-cret olduğunu unutmayalım.

HİCRET VE HİCRİ YILBAŞI

Hadisler olmadan Kuran anlaşılır mı?

DIN ve HAYAT Ocak 10 33

“Şehrullahi’l-Muharrem” olarak meşhur olan, yani “Allah’ın ayı Muharrem” olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rab-bani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır. Allah’ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah’ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.

Âşure Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. Âşure Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamber-ine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Müslimden rivayet edildiğine göre: „Ramazan-dan sonra en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur.“

İbni Abbas´ın rivayet ettigine göre Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: „Muharrem ayının onuncu günü, yani Aşure günü oruç tu-tan kimseye Allah on bin melek sevabı verir. Muharrem ayının onuncu günü, oruç tutan kimse on bin hacc ve umre ile on bin Şehid sevabı elde eder. Aşure günü bir yetimin başını okşayan kimsenin, Allahu teala yetimin başındaki saçların sayısınca derecesini yük-seltir. Aşure günü bir oruçluya oruç iftar veren kimse Muhammed üm-metinin tümüne iftar vermiş, hepsinin karnını doyurmuş gibi olur.“

Allah´u teala bir çok duaları Aşure günü ka-bul etmiştir. Hz. Adem´in tevbesinin kabul olması, Hz. Nuh´un tufandan kurtulması, Hz. Yunus´un balığın karnından çıkması, Hz. İbrahim Aşure günü doğdu ve o gün Al-lah tarafından ateşten kurtarılması, Hz. İdris´in canlı olarak göçe çıkarılması, Hz. Yakub´un oğlu Hz. Yusuf´a kavuşması, Hz. Yusuf´un kuyudan çıkması, Hz. Eyyüb´ün hastalıktan kurtulması, Hz. Musa´nın kızıl denizi geçmesi, Hz. İsa´nın doğumu ve ölümünden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması Aşure günü oldu.

Hadis-i şerifte buyruldu ki: “Aşure günü Nuh (as)´ın gemisi, Cudi dağına indirildi. O gün Nuh (as) ve yanındakiler, Allahu teala´ya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da hiç bir şey yememişlerdi. Allahu teala denizi, benî İsrail için, Aşure günü yardı. Yine Aşure günü Allah´u teala Adem (as)´ın ve Yunus (as)´ın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim (as) da o gün doğdu.(Taberani)

Öteden beri Kureyş de, Resulullah da Aşure günü oruç tutardı. Medine´ye gelince de yine o gün oruç tuttu ve tutulmasını emretti. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud)

Medine´de Aşure günü oruç tutan Peygam-ber efendimiz, yahudilerin de oruç tuttuklarını gördü. „Niye oruç tutuyorsunuz?“ diye sordu. Onlar da, „Allah´ın İsrailoğullarını düşmanından kurtardığı bir gündür, Musa bu günde oruç tuttuğu için.“ dediler. Resulullah efendimiz de, Müslüsmanların bu gün oruç tutmalarının sebebini anlatmak için, „Ben Musa (as)´a sizden daha layıkım.“ buyurdu.(Buhari, Müslim, Ebu Davud)

Bugün yapılacak işler:

1. Aşure günü oruç tutmak sünnettir. Hadis-i Şeriflerde buyruldu ki: “Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.“ (Müslim, Tirmizi, İ. Ahmed, Taberani)„Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, Peygam-berler, Şehidler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.“ (Şira)

Yalnız Aşure günü oruç tutmak mekruhtur. Bir

gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutulmalıdır.Peygamber efendimiz (sav) bir gün öğleye doğru buyurdu ki:„Herkese duyurun! Bu gün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşure günüdür.“ (Buhari, Müslim, Ebu Davud)Peygamber efendimiz (sav), bu gün bir hurmayı mübarek ağzında ıslatıp çocukların ağzına ver-irdi. Çocuklar, Resulullah´ın mucizesi olarak akşama kadar bir şey yiyip içmezlerdi. Bu gün bazı hayvanların bile bir şey yemediği bildirilmiştir.

Bir avcı, Aşure günü bir geyik yakaladı. Geyik, yavrularını emzirip akşamdan sonra dönmek üzere, avcının izin vermesi için, Resulullah (sav) efendimizden şefaat istedi. Avcı, geyiğin akşama kalmadan hemen gelmesini istey-ince, geyik; „Bugün Aşure günüdür. Bugünün hürmetine yavrularımızı emzirmeyiz. Onun için akşamdan sonra gelmek için izin isted-im.“ dedi. Bunu duyan avcı, geyiği Resulullah (sav)´e hediye etti. O da geyiği serbest bıraktı.

2. Sıla- i rahim yapmalı, yani akrabayı zi-yaret edip, hediye ile veya çeşitli yardım ile gönüllerini almalı. Hadis-i Şerifte: „Sıla-i rahmi terk eden, Aşure günü akrabasını ziyaret ederse, Yahya ve İsa´nın sevabı kadar ecre kavuşur.“ buyruldu. (Şira)

3. İlim öğrenmeli! Hadis- i Şerifte şöyle buyruluyor: “Aşure günü, ilim öğrenilen bir yerde, biraz oturan cennete girer.”Bu gece ilim olarak, ehl-i sünnete uygun ilmihal okumalıdır. Ayrıca Kur´an-ı Kerim okumalı, kazası olan kaza namazı kılmalı. (Şira)

4. Sadaka vermek sünnettir, ibadettir. Hadis-i Şerifte: “Aşure günü zerre kadar sada-ka veren, Uhud dağı kadar sevaba kavuşur.” buyruldu. (Şira)

5. Çok selam vermeli! Hadis-i Şerifte: “Aşure günü, on Müslümana

selam veren, bütün Müs-lümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur.” buyruldu. (Şira)

6. Çoluk çocuğunu se-vindirmeli! Hadis-i Şerifte: “Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur” buyruldu. (Beyheki)

7. Gusletmeli! Hadis-i Şerifte buyruluyor ki: “Aşure günü gusleden mümin, günahlardan temi-zlenir.” (Şira)

Bu sevaplar, namaz kılan ve haramlardan kaçan

mümin içindir. Bunlara riayet etmeyen kimse, Aşure günü, bir değil defalarca gusletse, günahları affolmaz.

Hz. Hüseyin 10 Muharremde Şehid edildi. O yüce imamın Şehid edilmesi, elbette bütün müs-lümanlar için büyük musibet ve üzüntüdür. Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Hamza´nın sehid edilmeleri de, böyle büyük musibet ve üzüntüdür.Fakat Peygamber efendimiz, Hz. Hamza´nın Şehid edildiği günün yıl dönümlerinde matem (yas) tutmadı. Matem tutmayı da emretmedi.Matem yasak olmasaydı, herkesten önce Peyg-amber efendimizin ölümü için matem tutulur-du. Hadis-i Şeriflerde buyruldu ki:“Matem tutan, ölmeden tevbe etmezse, kıyamette Şiddetli azap görür.” (Müslim)“İki Şey vardır ki, insanı küfre sürükler. Birin-cisi, birinin soyuna sövmek, ikincisi, ölü için matem tutmaktır.” (Müslim)

Muharrem Ayı ve Aşure gününün üstünlüğü

HABER - AVUSTURYAOcak 1034

Yeryüzünde ışığı yok edemeyeceklerini bilenler şimdilik ellerindeki imkanları sonuna kadar kullanarak ışığı kısmaya , ortalığı karart-maya , bulandırmaya çalışıyorlar.Atalar ne güzel söylemişler. '' Kurt dumanlı havayı sever '' diye . Halk dilinde '' Bulanık suda balık avlamak '' diye bir tabir vardır. Avrupa'da suyu bulandırmaya çalışan, havanın dumanlı olmasını isteyen tipler türemeye başladı. Avrupa birliğinin araştırmaları ve diğer özel kuruluşların yapmış olduğu araştırmalar işin ne kadar teh-likeli boyutlara ulaştığını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Yabancı ve İslam düşmanlığı, ayrımcılık deli dana hastalığı, domuz gribi gibi virüslerden daha çabuk yayılıyor ve çok daha tehlikeli. Bu gelişmeler artarak devam ederken hangi önlemler alınıyor ? Hiçbir önlem ! Sadece dikkat çekme, cılız kınamalar vs. Bu durum karşısında insanlar haklarınıda arayamıyor. Çünkü çıkarılan yabancılar yasaları onları sindirmeye ve haklarını gaspetmeye yönelik. Hakkını aramaya kalkanların başına ne çoraplar örüyorlar. Hemen sınırdışı etme teh-didi ile bastırıyorlar. Polis rapor ve tutanakları çarpıtılıyor. Mahke-meyemi başvurup hakkını arayacak ? kimi kime şikayet edeceksin. Seni savunacak Avukat bulamıyorsun çünkü oda baskı görmekten işini kaybetmekten korkuyor. Mahkemelerin verdiği kararlar çoğu defa adaletten uzak. İnsanlar adeta bir çıkmaza, çaresizliğe adım adım itiliyor.Son yıllarda İslam ve müslümanlar sürekli gündemde .Ne var bunda ? diyeceksiniz .Çok şey var. İslam ve müslümanlar gündeme getirilirken ve gün-demde tutulurken hep kötü gösteriliyor, tehlike gösteriliyor , teb-birler alınıyor, sözlü ve fiili saldırılara maruz kalıyor, Hakları gas-pediliyor !?

Endişeleri neymiş ?- İslam yayılıyormuş- Müslümanlar çoğalıyormuş- Camiler çoğalıyormuş- Müslümanlar artık işveren oluyormuş- Kendileri gibi giyinmiyorlarmış, kadeh tokuşturmuyorlarmış, kız çocuklarını yüzme derslerine göndermek istemiyorlarmış. Namaz vaktinde iş yerinde namaz kılmak istiyorlarmış, Yılda iki defa bayramlarında izin almak istiyorlarmış.- Müslümanlar artık en temel insan haklarına sahip olmak istiyorlarmış- Köle ile efendi aynı insan hak ve hürriyetlerine sahip olamazmış. Yani yerli ile yabancı ,Zengin ile fakir ,siyah ile beyaz, kendileri ile müslümanlar aynı haklara sahip olamazmış- Paralel toplum oluşturma çabası içindelermiş- İslam şiddeti çağrıştırıyormuş- Terör olaylarını hep müslümanlar yapıyormuş- İslam ve O'nun Peygamberi şöyleymiş böyle imiş... vs. vs. vs......Her şeyin bir ölçüsü vardır. Eğer bir kumaşı ölçmek istiyorsanız ölçü birimi olarak metreyi kullanırsınız. Eğer bir torba pirinci tart-mak istiyorsanız ağırlık ölçüsü olan kiloyu kullanırsınız. Nasıl ki kilo ile kumaşı ölçemez; metre ilede pirinci tartamaz iseniz kendi inanç ve idolojilerinizle , düşünceleriniz ile İslam’ı ölçemezsiniz-tartamazsınız.

Peki ne yapılmalıymış ?- Müslümanların çocuklarının dini eğitim almalarının yolları zorlaştırılmalı hatta yasaklanmalıymış. Çünkü asimile edemiyorlarmış.- Başta Kur'an-ı Kerim olmak üzere temel islami eserler

Kemal KÜÇÜK

yasaklanmalıymış. Çünkü okudukca insanlar bilinçleniyor, kendine ve topluma faydalı insanlar oluyorlarmış. - Uyum sağlamıyorlarmış. ( Bu kafanın uyumdan kastı kendi in-anç ve kültürlerinden vazgeçmeleri asimile olmaları ) - Minareler yasaklanmalıymış çünkü şehir mimarisine uymuyormuş, güç gösterisi imiş. Ucu sivri imiş, Roket gibi imiş...- Başörtülü kızlar okullara alınmamalıymaş uyum-ahenk olmuyormuş. Aileleri bu çocuklara baskı yaparak örtünüyorlarmış !- Başörtülü olarak çalışılamazmış. Hele devlet dairelerine girilemezmiş bile. (Onların gözünde başörtülüler sadece temizlikçı olmalılar Beyler böyle arzu ederlermiş )- Cami yapımı veya kiralamak için yer verilmemeliymiş. Ka-zara olsa bile bürokratik zorluklar çıkararak bin pişman edilmeleri gerekirmiş.- Ev, iş, ve devlet dairelerinde görev verilmemeli imiş- Sigortalarına farklı tarife uygulayarak fazla ödeme yapmalılarmış- Mezarlıkmış, helal gıda vs. vs. vs.... çok şey isteniliyormuş- Cami ve cemata gidenler fişlenmeliymiş. Akıllarına estiği za-man kimlik kontrolü, arama vs. gerekçelerle korkutma , yıldırılma yolununa yolu kullanılmalıymış.- Efendim bunlar potansiyel terör tehlikesi taşıyormuş- Geldikleri yere geri gitmelilermiş. Sınır kapılarında terörist mua-melesi yapılmalıymış- Baskılar, aşağılamalar, alay etmeler, hakaret etmeler, Çamur at-malar...... Ağızlarından salya, burunlarından sümükler saçılıyor. Bunların önemli bir kısmı müslümanlara uygulanıyor, bir kısmınıda uygulama çabası içindeler. Bunların gözünde yabancıysan otomatik-man 1-0 yenik durumdasın. Müslümansan 2-0, Şuurlu müslümansan 3-0 otomatikman yenik durumdasın. Eğer hem yabancı,hem müslü-man, hem şuurlu müslüman ve hemde teni siyah şuurlu müslüman isen hayat mücadelesine 4-0 yenik başlıyorsun. Şimdi bir düşünün bu kadar menfi propaganda altında yetişen bu günkü çocuklar ve gençler 30-40 sene sonra devlet yönetimine ge-lecekler. O takdirde bunlar yabancı ve müslümanlara hangi muameleri yapacaklarını düşünmek bile insanı ürkütüyor.Peki Yabancılar, Müslümanlar insan değilmi ? İnsani hakları yokmu ? Bu insanların ihtiyaçları yokmu ? Vaaaaar ! Ama bizimle eşit olmamalılar. Sadece bizim istediğimiz kadar olabilir. Yani köleler gibi olmalılar. Efendi ne emrederse, ne kadar verirse, ne kadar hak tanırsa ona razı olmalılarmış ! Böyle arzu ederlermiş efendicikler.Bilinç altında bu Firavunsu kibir ve ayrımcılık var. İşte bu düşünce karanlık kafanın düşüncesi .Bunlar nerede oluyor ?Dünyanın her tarafında az yada çok bulunuyor ama Avrupa kıtasında enflasyonu var.Mantar gibi her yerden bitiyorlar. Danimarka, Hollanda, Belçika, Fransa, Almanya, İsviçre ve digerleri hatta küçük bir prenslik olan Liechtenstein'da bile naralar atıyorlar. Tarihten gelen önyargı ve günümüzde kasıtlı olarak yürütülen politikalar sonucu hortlatılan bir karanlık düşünce bu.Güya bunlar ülke ve halklarını kendilerine göre bazı tehlikelerden koru-maya çalışıyorlar. Öncelikle gençleri kandırıp gaza getiriyorlar. Sayısal çoğunlukları yetmiyor ise joker kullanıyorlar. Bazı medya organlarını rahatlıkla kullanabiliyorlar zaten onlarda böyle bir propogandadan ci-ddi bir rant sağlayacakları için balıklama dalıyor hurrraaaa....Eğer bu ülkelerin anayasa ve kanunları buna müsait değilse , O ülkenin aklı başında bazı idarecileri ve sağduyulu birkişım insanları buna karşı çıkarlarsa hemen demokratlıkları tutuyor öylese halka soralım , halk karar versin diyorlar. Bunun örneğini İsviçre'de gördük. En temel insan haklarını oylamaya sunma betbahlığını bu ülke göstererek büyük bir yanlışın çığırını açmıştır. Eger uluslararası kuruluşlar ve başta İslam ülkeleri olmak üzre kendilerini demokrat, insan haklarına saygılı, İnanç özgürlüğünü savunduğunu idda edenler tavır koyup kararlılıkla bu karanlık düşüncenin üzerine gitmezse bu yolu kullanmaya çalışan başkalarıda sırada beklemedeler. Bu haksız ve insanlık dışı uygulamalardan birine bir Amerikalı, bir İsrailli veya ingiliz maruz kalsa hemen devlet olarak olayın üzerine gider ve sen misin bunu yapan ? adamın burnundan fitil fitil getirirl-erdi.

KARANLIK KAFANIN KAVGASI

HABER - AVUSTURYA Ocak 10 35Kardeşim sen ne dersen de ama şu bir gerçek müslümanlar sahipsiz. Müslümanların başındaki idarecileri, iş adamları, Medyası, şuları-buları senin derdinle dertlenmiyor ki! Onların hesapları başka şeyler üzerine kurulu. Zaten bunların bir kısmı kendi ülkelerinde bile müslü-manlara huzur vermiyor, baskı uyguluyor. Buralarda senimi savuna-cak hakkını- hukukunu mu arayacak ? Cılız kınamalarla, yanlış olmuş , ayıp yaptınız demekle bu haksızlıklar önlenemez. Aksine sırada bekleyenler bakarlar ki sonuçta birşey ol-muyor arkasından başka baskı ve hak ihlalleri, hakaretler, tahrikler ar-tarak gelecektir ve gelmeyede başlamıştır bile. Bu gidişat Avrupayı nereye götürür ? Hitler'in, Musollini'nin dönemine veya ortaçağ karanlığına götürür.Sonuç ne olur ? Avrupa kıtası karanlık, kan ve gözyaşının hakim olduğu kıta olur. Yani faturası çok ağır olur. Bazen düşünüyor ve ciddi şekilde şüpheleniyorum acaba Perde arkasındaki karanlık gücler bir din çatışmasının temellerinimi atmaya çalışıyor diye. Bu çok daha korkunç bir düşünce. Öyle yada böyle kuklalar ve kuklacılar, pro-vakatörler devrede.Avrupa kıtası tarihte bu karanlık kafadan azmı çekmiş Bu kafalar tarihi hiç mi okumazlar ? hiç geçmişten ders almazlar mı? daha dün diyebileceğimiz kadar yakın tarihte bu kafanın insanlığa hangi acıları yaşattığını nasıl hatırlamaz, bilmezler.Bu karanlık düşünce kendine birilerini düşman olarak seçmeden, kan ve gözyaşı dökmeden Yaşayamaz . En küçük bir fırsat buldumu sonuna kadar değerlendirir. Nasıl olsa 11 eylül ile başlayan bir süreç var vur ağzına müslümanın al elinden nesi varsa. Çünkü bunların hak anlayışı çarpık. Eğer güçlü iseler hiçbir kuralı, ahlaki , insani değeri tanımazlar.Yaşayamaz. Çünkü bu düşüncenin halkına ve insanlığa verebileceği hiç ama hiçbirşey yok. Mevcut sorunlara getirebileceği bir çözümü yok. Tek şansı Önce insanları tavuk yerine koyup medyaya kışı kışı yaptırırlar ve hemen öbür tarafta tezgahı açarlar bili bili yaparlar. Böylelikle devlet yönetimini ellerine geçirmeyi planlarlar.Birileri bu işten ciddi şekilde çıkar sağladıkları açık değilmi. Değilse her insan bilir ki İslam Allah ( cc )ın İnsanların dünya ve ahiret saa-deti için, dünyada barış, adalet , iyinin, güzelin hakim olması için gönderdiği son ilahi din ; Hz. Muhammed ( s.a.v. ) efendimizde Son peygamberdir. Cahiliye karanlığını yırtarak doğan islam güneşi bugünün cahillerinide ürkütüyor !Kimler bu işten çıkar sağlıyorlar ? Elbette başta karanlık düşüncenin öncüleri. Devlet yönetimini elde edebilmek için bu işlerden meded umuyorlar. Medyanın önemli bir bölümü İslam ve müslümanlar aleyhine yayınlar yaparak tirajının artmasını reytinginin yükselmesini sağlıyor. Bazı siyasi kuruluşlar ve siyasetçiler bangır bangır bağırarak islam ve müslümanları teh-like gibi göstermeye çalışarak ilgi toplamaya ve oylarını artırmaya çalışıyorlar. Malesef başarılıda oluyorlar. Bir çok zavallı insanda korkudan bunları kurtarıcı olarak görüyor ve bunların dümen suyuna girerek aklı sıra önlem alıyoruz adı altında İslam ve sembollerini yasaklamaya , Müslümanların haklarını vermemeye ve haklarını gas-petmeye kalkışıyorlar. Bunuda kılıfına uydurarak yapmaya çalışıyorlar. Efendim bizde demokrasi var falan filan ... Geç onları geç ! insanlık bu filmi daha önce seyretti faşist düşüncelerinize demokrasiyi kılıf olarak kullanmayın ! Demokrasiyi Ebu Cehil ve avenesinin tapınmak için helvadan yaptıkları putuna benzeterek acıktığı zaman yiyen bu karanlık kafa değilmi ? Efendim halk böyle istiyor ! Hadi ordan ... ! O halkı koyun sürüsü gibi güdüb yanlış ve kasıtlı olar-ak yönlendiren çirkin emellerine alet eden bu karanlık kafa değilmi ?

Halk doğru bilgilendirilirse doğru karar verir.Olmayan hayali bir tehdit ve tehlike ile halkı korkutan bu kafa değil mi ?Sayısal çoğunluğuna dayanarak en temel insan haklarını oylamaya su-narak gaspeden, ayaklar altına alan bu kafa değilmi ?Bir taraftan özgürlük diyceksin; öbür taraftan başkalarının özgürlüğünü kısıtlayacaksın !Bir tarafan insan hakları ve inanç hürriyeti diyeceksin; öbür taraftan başkaları sözkonusu olduğunda bu değerleri ayaklar altına alacaksın !Bir taraftan adalet diyeceksin; öbür taraftan başkaları sözkonusu ise kılıfına uydurup adaleti katledeceksin !Bir taraftan barış diyeceksin; öbür taraftan soğuk savaş yürüteceksin !

Bir taraftan entegrasyon diyeceksin; öbür taraftan asimile etmek için elinden geleni yapacaksın !Adama sormazlar mı ''Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu'' diye. Bu ne çelişki. Bu ne ikiyüzlülük .!Bu toplum içinde bulunan farklı azınlıkları köle gibi görüp insani haklarını verme becerisi gösteremeyip asimile etmeye çalışan, sanki bir eşya imiş gibi kullanıp işi bitince çöpe atma gibi insani olmayan bir düşünceyi sergileyen bu karanlık kafa değil mi?Avrupa toplumunun ne kadar medeni olduğu, insan hak ve hürriyetlerine ne kadar sahip çıkıp saygılı olduğu net bir şekilde görülüyor. Batı dünyası islam ve müslümanlardan çok şey öğrenmiş ve kazanmıştır. Öğreneceği kazanacağı daha çooook şeyler var. Müslümanlarında batı dünyasından öğrenip alacağı çok şeyler var. Bu alışverişin önünü karanlık düşüncelerle tıkamak ne müslümanlara nede batı dünyasına bir şey kazandırmaz. Aksine

çok şey kaybettirir.Bu toplumun elit tabakasına samimi olarak tavsiyemiz başınızı kum-dan çıkarın ve kendinizi özeleştiriye tabi tutun, kendinizle yüzleşin. Bu gidişat hayra alamet değil! Gerçi bizim hayır zannettiğimiz şeylerde şer; Şer zannettiğimiz şeylerde hayır olabilir! Bu durumdan ciddi şekilde rahatsızlık ve endişe duyan dinine bağlı sami-mi Hıristiyan ve Yahudilerin de çok olduğunu biliyoruz. Karanlığa küfretmekle karanlığın aydınlanmayacağını aklı başında olan herkes bilir. Herkes bilirki karanlığı aydınlatmanın yolu bir ışık yakmaktır. Bizler inanan insanlar olarak ve karanlığın aydınlanmasını isteyen hangi inanç ve milletten olursa olsun insanlar olarak bir mum gibi aydınlatıcı olmalıyız ki çevremiz aydınlansın. Asıl aydınlık ise güneşin net bir şekilde doğması ile olacağını yine her aklı selim bilir. Biz biliyor ve inanıyoruz ki karanlığın en koyu olduğu zaman dilimi güneşin doğumuna en yakın zamandır.Bu süreçte elbette bizlerede çok büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu karanlık düşüncenin hedefi tahrik edip, provake edip insanları şiddete zorlamaktır. Böyle bir fırsatı bulurlarsa hemen yaygarayı basacaklar ; gördünüz mü bak bunlar şiddet yanlısı, bunların eleştiriye tahammülü yok demeye başlayacaklar. Kendi düşünce ve haksızlıklarına saygı duyulmasını istiyorlar. Başkalarına saygı duymasını bilenler saygı görmeyide hakederer.Ya Rabbi bunların şerrinden tüm insanları ve hayvanları hatta bitkileri koru diye dua edelim .İbn-i Abbas (ra) şöyle demiştir. Hz. İbrahim ( as) ateşe atıldığı zaman '' Hasbunallahu ve ni'mel vekil '' ( Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.) dedi.Hz. Muhammed (sav ) efendimizde onu söyledi. '' İnsanlar size karşı ordular hazırladılar, o halde onlardan korkun '' dedikleri zaman bu söz onların imanını artırdı ve '' Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. '' dediler. ( Buhari – Müslim )Bu iki büyük peygamberin duasını bizde yapıyor ve Amiiinnn... diyoruz.

HABER - AVUSTURYAOcak 1036

Dewa: Ali Bey sizi tanıyalım

Ali ER: Ben Ali ER 1962 Bursa doğumluyum.

35 yildan fazla zamandır Viyanada yaşamaktayım. Uzun zamandır kendi taxi firmamı işletmekteyim 20 yıla yaklaşık taxi şöförlüğü yapmaktayım.2007 yılında konzession imtehanlarında başarılı olarak işletme ruhsatını aldım. Bende oluşan bu donanım bilgi ve birikimleri arkadaşlarıma anlattım ve de başarılı oldum. Bunu daha profesyonel yapabilmek için çareler ararken değerli arkadaşım Ing. Mustafa İçsel‘e danıştım bana her konuda yardımcı oldu .10 Viyanadaki Inzersdorferstr. 119‘da kurs yer-imizi bize tahsis etti. Hemen kolları sıvadık ve kursumuzun temellerini atmış olduk. İlk sınavda 7 arkadaşımız ilk kez girmiş oldukları imtihanı kazandı. Kalan arkadaşlarımızda 2. sınavda geçti Allah‘ın izni ile. Zamanla me-zun sayımız 45 rakamına ulaştı. Tuttuğumuzu koparır olduk. İnsanlarında haklı olarak güven-ini kazandık.

Dewa: Taxi ehliyeti almak zor mu?

Ali ER: Hayır kesinlikle katılmıyorum. Pren-sibim şu; Evinin yolunu bulabilen herkese ben bu taxi ehliyetini aldırırım, bunda kesin-likle çok ama çok iddialıyım.1 kursda olma-sa 2 kursda olmassa 3 kursda illaki Allah‘ın

izni ile aldırırım. Yeterki benim sistema-tik dersime katılsınlar başarımın yüzde yüz olacağını görecekler. Çalışmak bizden tev-fik Allah‘dandır. Birde inansınlar „inanmak başarmanın yarısıdır“ derler. Bana inanan talebe lazım, ben onlara anlayamadıkları hiçbirşeyi bırakmam… İnşaallah başarılı olurlar. Gerektiği durumlarda onlarla birebir çalışmaktan gurur duyarım. İşte başarımın altında yatan sırda budur. Taxi ehliyeti almak isteyen talebelerimizin arasında Etiyopyalı,

Hindistanlı ve Fildişi Sahil‘lerinden arkadaşlarımızda vardı. İlginç olanı üçününde isimlerinin Muhammet oluşuydu.

Dewa: Taxi sektöründe çalışan taxicilere tavsi-yeleriniz nelerdir?

Ali ER: Daha gewerbe konzession almamış değerli meslaktaşlarımıza, arkadaşlarımıza

bunda hiç çekinilecek ve korkulacak hiç birşey olmadığını söylemek istiyorum. İyi bir anlatımla vede sistematik bir çalışmayla bu uğurda herkesin başarılı olacaklarından adım gibi eminim. Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır. Yeterki ekip çalışmasının içine dahil olsunlar. 6. dönem kurslarımıza yabancı kökenli taxici arkadaşlarda dahil oldu. Hindis-tanli, Etiyopyalı, Fildişi Sahillilerden, Polon-yali, Malili ve Bosna Hersekli talebelerimizde oldu Allah‘a şükür.Hafta arası pazartesi ve perşembe günleri konzession dersleri olup Cumartesi günleride öğrendiklerimizi tekrarlama seanslarına de-vam ediyoruz. Talebelerimizden imtehana girilecek son dakikaya kadar ilgi ve alakamızı asla esirgemiyoruz. İşte başarımızda buradan kaynaklanmaktadır.

Vatandaşlarımızın genelinde taxi ehliyeti alma sevdası vardır. Yanlız bunu hayata geçirmek bir hayli zor gibi gözükmektedir. Biz bunu asla kabul etmiyoruz. Halka hizmet Hakka hizmettir sevdası ile başarıya ulaşmak için var gücümüzle mücadele ediyoruz.Ekip çalışması ile üstesinden gelemeyeceğimiz bir problem olduğunu sanmıyoruz.Biz buradan yola çıktık ve başarıyı yakalamak içinde var gücümüzle çalışıyoruz.

UNION VIENNA TAXISCHULE ile Röportaj

Yeni Yılınız Kutlu olsun

HABER - AVUSTURYA Ocak 10 37

Yeni Yılınız Kutlu olsun

HABER - AVUSTURYAOcak 1038

Mit einer „Fake-Presseaussend-ung“ haben protestierende Stu-denten für Donnerstag, den 24.12.09, zu einer Kundgebung vor der Akademie der Bildenden Künste geladen. Getarnt als An-kündigung einer Pressekonferenz des Rektors zum Thema "Räu-mung Akademie der Bildenden Künste", sollten Journalisten zum Erscheinen in der Aula der Akademie bewegt werden. Dort wollen die Studenten gegen eine Schließung von Akademie-Räum-lichkeiten über Weihnachten pro-testieren.

Laut Uni-Sprecherin Claudia Kaiser ist keine Pressekonferenz des Rektors geplant. Senats-Vor-sitzende Martina Pfingstl, selbst Studentenvertreterin, klärte auf, dass Studenten mittels der falschen Pressekonferenz-Einladung auf ihren Protest gegen die weihnach-tliche Schließung aufmerksam machen wollen. Ansonsten sei die Akademie 365 Tage im Jahr offen, mit dem Zusperren solle offenbar der Protest "abgedreht" werden. Die Akademie ist eine jener Unis, an der protestierende Studenten Räumlichkeiten besetzt haben.

Rektor Schmidt-Wulffen be-tonte in einer Aussendung, dass die Aula der Uni "aus sicherheit-stechnischen Gründen" geschlos-sen worden sei. Diese sei von den Besetzern nicht mehr genutzt worden und leer gestanden. Die "Überreste des Protests in der von den Demonstrierenden zurückge-lassenen Aula" sollen zu Jahres-beginn aufgeräumt werden.Pfingstl rechnet damit, dass außer Akademie-Studenten auch heimatlos gewordene Audimax-Besetzer erscheinen werden. Gleichzeitig fürchte sie, dass die Situation "eskaliere" und der Portier notgedrungen die Polizei alarmiere.

Die Akademie wurde aber nicht geräumt. Trotz der vom Rektorat verfügten Schließung, harrten Donnerstagabend noch immer Studenten an der Kunst-Uni aus. Die Polizei war zwar am Ort des Geschehens, geräumt wurde aber nicht. Zwei Beamte waren zwar auch später noch anwesend, diese hätten aber nur eine beobachtende Funktion.

Studentenproteste an der Akademie der Bildenden Künste Die Türkei hat von der EU die

Aufhebung der Visumspflicht für ihre Bürger gefordert. Ahmet Da-vutoglu der türkische Außenmin-ister sagte, dass es inakzeptabel sei, dass die Visumspflicht für die Schengen-Zone für bestim-mte Balkan-Länder aufgehoben worden sind.Diese seien auf dem Weg zu einer EU-Mitgliedschaft längst nicht so weit wie die Türkei

Die Bürger aus Serbien, Montene-gro und Mazedonien können ab nun ohne Visa in die EU reisen. Jeder Besitzer eines Passes mit biometrischen Daten kann sich damit für 90 Tage pro Halbjahr in 25 EU-Staaten, Island, Norwegen und der Schweiz aufhalten. Die EU verhandelt bereits seit 2005 mit der Türkei über einen Beitritt.

Visumspflicht für Türkei

In den Vorarlberger Regionalzü-gen gibt es seit dem 13. Dezember 2009 probeweise ein Alkoholver-bot. Das Pilotprojekt wurde vorerst nur in Vorarlberg gestartet. In den Re-gional- und Regionalexpresszü-gen Vorarlbergs wird mit Plakaten auf das neue Verbot aufmerksam gemacht. Zudem können das ÖBB- Personal, das sporadisch in den Zügen Fahrkarten kontrol-liert, sowie ab 20.00 Uhr die mit-fahrenden Sicherheitsleute die Einschränkung exekutieren.Laut ÖBB hat man auf die An-kündigung im Oktober, ein sol-

ches Projekt zu beginnen, du-rchwegs positive Reaktionen erhalten. Die ÖBB beabsichtigt mit diesem Projekt eine angene-hmere Fahrt seiner Kunden. Die ÖBB will mit dem Verbot das "soziale Problem" eindämmen, dass vor allem abends Fahrgäste von z. B. betrunkenen Jugendli-chen belästigt werden.Einen Zeitrahmen für das Projekt gibt es aber noch nicht. In einigen Monaten wird man überprüfen, wie sich das Verbot in der Praxis von den Mitarbeitern umgesetzt wurde und wie die Kunden darauf reagiert haben.

ÖBB: Alkoholverbot im Vorarlberger Regionalverkehr

Deutsch

HABER - AVUSTURYA Ocak 10 39

Studie: Verheiratete leiden selten-er unter Depressionen oder Sucht - Scheidungen dafür umso un-gesünder

Das Eheleben ist gut für die Ge-sundheit und schützt vor Depres-sionen und anderen psychischen Problemen. So lautet das Ergebnis einer Studie von Wissenschaftlern der Universität von Otago in Neuseeland. Somit haben Nicht-Verheiratete ein größeres Risiko als Verheiratete an Depressionen und Angstzuständen zu erkranken oder süchtig zu werden, wie die Psychologin Kate Scott sagte. Für die Studie wurden Daten von un-gefähr 34.500 Menschen in fast 15 Ländern ausgewertet.

Eine Ehe sei sowohl für Frau als auch für Mann vom gleichen Vorteil, sagte Scott. Nur in der ersten Ehe wurden Unterschiede festgestellt: Nach der ersten Hochzeit leiden demnach Män-ner seltener an Depressionen als Frauen. Scott führ dies zurück auf, dass sich Frauen in der ersten Ehe vor allem an traditionellen Rollenbildern orientieren.

Die Scheidung jedoch wäre unge-sund nach Einschätzung der For-scher: Der Verlust eines Ehepart-ners durch Trennung, Scheidung oder Tod kann der Studie zufolge krank machen. Männer erkranken nach einer Trennung demnach besonders häufig an Depres-sionen, Frauen neigen eher zu Drogen- oder Alkoholmissbrauch.

Das Eheleben hält psychisch gesund

Vassilakou fordert ´´Pakt ge-gen die Armut´´ - Besser do-tierte Mindestsicherung, One-Stop-Shops und Joboffensive bei Sozialberufen

Die Grünen haben sich für das Wahljahr 2010 einen weiteren Schwerpunkt gesetzt. Mit einem ´´Pakt gegen die Armut´´ will man die Armut wirksam bekämpfen, auch parlamentarische Initiativen sind geplant.

´´In diesem Jahrzehnt hat sich die Armut verdoppelt.´´ so Vassila-kou. Ein anderes Problem zeichne sich durch die Wirtschaftskrise ab: ´´Es ist alarmierend, wie die Anzahl der Personen steigt, die in Armutsverhältnissen leben, obwohl sie vollzeitbeschäft-igt sind.´´ Nun wäre die Frage, welche Konzepte man brauche für die Armutsbekämpfung. Die Forderungen gehen an die SPÖ und ÖVP: ´´Ich glaube, dass es zu einer der höchsten Prioritäten unserer Bundesregierung gehören müsste.´´

Zweifel hat Vassilakou an der Mindestsicherung von 744 die für 2010 geplant ist: ´´Ich rechne damit, dass sie schon wieder den Start verschieben werden.´´ Aber auch die Höhe findet die Grüne ´´inadäquat´´ und will auf Grund-lage der aktuellen Armutsschwelle nachbessern. 950 Euro müssten es im Monat sein, jährlich wären das um 2.470 Euro mehr – gerade ein-mal soviel um es über die Runden zu kommen. "Das ist für einen Menschen, der nicht weiß, wie er am Monatsende auskommen soll, ein Batzen Geld", so Vassilakou.Ein weiterer Vorschlag, den die Grünen diskutiert sehen wollen, sind One-Stop-Shops, in denen sozial Bedürftige sämtliche Un-terstützungen beantragen können und gleichzeitig allumfassend informiert werden. Die Entschei-dung über die Anträge liegt dann trotzdem noch bei den zuständi-gen Ämtern. Bei der Joboffen-sive im Sozialbereich schweben der grünen Vize-Chefin vor allem Stellen bei Kinderbetreuung und Pflege vor.

Grüne machen Armutsbekämpfung zum Schwerpunkt für 2010

Die ehemaligen Besetzer des Au-dimax der Universität Wien haben nach der Räumung des Hörsaals ihre Zentrale in den Uni-Campus im Alten AKH verlegt.

Ein Teil der zuletzt 80 Ob-dachlosen, die in dem Hörsaal Unterschlupf hatten, übersiedel-ten ins neue Quartier am Campus mit. Das sei natürlich ein Prob-lem, meinte eine Sprecherin der Besetzer. "Aber wir sind nicht so weit wie das Rektorat, dass wir diese Menschen bei Minusgraden vor die Türe setzen", hieß es. Den Audimax-Obdachlosen wurden übrigens Quartiere in der "Gruft" angeboten.

Die Ferien will die Protestbewe-gung dazu nutzen, "ein bisschen zu reflektieren, was gut und was

schlecht läuft", so eine Studen-tin. Den Besetzern waren zuletzt nicht nur zahllose aktive Unter-stützer abhandengekommen. Mit der Ankündigung des "Dialogs Hochschulpartnerschaft" durch Wissenschaftsminister Johannes Hahn hatten sich verschiedene Gruppen gebildet, die sich gegen-seitig vorwerfen, der Bewegung zu schaden.

Höhepunkt der internen Konflikte war die Besetzung von Büroräu-men an der Uni Wien vergangene Woche durch eine Gruppe namens "Abspaltung einer Abspaltung eines unsichtbaren Komitees", die damit gegen Verhandlungen mit den Rektorat über eine Freigabe des Audimax für Vorlesungen protestieren wollte.

Wiens Uni-Besetzer ziehen um

Die gehörlose Grün-Abgeornete Jarmer will die Gebärdensprache in den Schulunterricht integrieren. In vielen anderen Ländern ist das schon der Fall.Unterrichtsministerin Schmied ist grundsätzlich dafür. Terminlich möchte sie sich aber noch nicht festlegen.Unterricht in Gebärden- und Laut-sprache mit zwei Lehrern in der Klasse gebe es als Pilotprojekte in Wien, Linz und Klagenfurt, meint Schmied. Diese seien aber nicht vom Ministerium initiiert, es se-

ien Initiativen von einzelnen El-tern und Lehrern.Diese Initiativen fühlen sich nicht wirklich voll vom Ministerium unterstützt.Die Gebärdensprache müsse in der Lehrer-Ausbildung verankert werden, verlangt Jarmer.VertreterInnen von bilingualen Projekten aus ganz Österreich haben bereits einen Arbeitskreis gegründet und Ministerin Schmied hat zugesagt, diese Gruppe so bald wie möglich zu einem Gespräch zu sich einzuladen

Gebärdensprache im Schulunterricht?

HABER - AVUSTURYAOcak 1040

Dewa:Wie würden Sie das Leben als Ärztin beschreiben?

Dr. Nalan Taşdöğen:Das Leben einer Ärztin besteht nüchtern betrachtet und kurz ge-fasst aus reichlichen Diensten, regelmäßigen Kongressbesuchen, viel Arbeit, wenig Freizeit und viel zu kurzem Urlaub.

Bei näherer Betrachtung können sie, wie beim Medaillon 2 Seiten dieses Lebens sehen: eine weni-ger schöne und die besonders schöne Seite.

Die ärztliche Tätigkeit kann im Alltag manchmal ziemlich stres-sig sein, stellt sie vor neue Her-ausforderungen, kann sie an ihre menschlichen Grenzen bringen, verlangt viel Verantwortung und rasche essentielle Entscheidun-gen. Sie haben wenig Zeit für große Überlegungen und sind gezwungen zu handeln. Sie ent-wickeln in gewissen Situationen Kräfte von denen sie selber nicht gewusst haben, dass sie sie haben.

Andererseits gewährt die Arbeit manchmal auch ruhige, schöne Momente der Glückseeligkeit und großer Zufriedenheit.

Als Ärztin arbeite ich direkt am Puls des Lebens. Als Gynäkologin begleite ich werdende Mütter, Väter während einer sehr wichti-gen, neuen und glücklichen Leb-ensphase. Ich habe das Privileg, Kindern auf die Welt zu helfen und am Beginn eines neuen Leb-ensabschnittes für Kind und El-tern, dabei zu sein. Dies sind Momente des Glücks, der Freude und der Emotionen im Kreissaal.Mit dem ersten Schritt des Neu-geborenen in unsere Welt, wird auch ein Meilenstein für die

Zukunft gelegt, man ist mit dabei und kann das beobachten. Hilfe und Unterstützung wird mit Dankbarkeit belohnt, was will man mehr?

Dewa:Welche Auswirkungen hat es, den Beruf als Ärztin mit Kopftuch auszuüben?

Dr. Nalan Taşdöğen:In meinem Beruf gibt es eine Di-enstkleidervorschrift, d.h. Ärzte müssen eine bestimmte Dienstk-leidung tragen und sehen somit äußerlich gleich aus und werden auch an ihrem äußeren erkannt. Manche Primarärzte waren an-fänglich der Ansicht, dass ich mit meinem Kopftuch gegen die Kleidervorschrift verstoße. Eine Stellungnahme widerlegte diese Ansicht und bestätigte, dass das Tragen eines Kopftuches nicht gegen die Hygiene- und Dienstk-leidervorschrift verstößt.

Für das Personal im Spital war eine Ärztin mit Kopftuch (ich war die erste) etwas Neues, Un-gewohntes, Provokantes und mit negativen Vorurteilen behaftet. Es kostete mich Zeit und wochen-lange Diskussionen bis die erste Hürde überwunden war. Durch meine Arbeit konnte ich später zeigen, dass ich „nur eine Ärztin“ war, wie alle anderen Ärzte auch. Der einzig kleine Unterschied bestand äußerlich im Kopftuch. Nachdem sie das gesehen hatten, ich sogar manchmal mit meinen türkischen Kenntnissen aushelfen konnte, waren die Barrieren ra-sch beseitigt und danach lief alles reibungslos und ohne Nachteil für mich ab.Im Alltag steht die ärztliche Kompetenz, Tätigkeit, die Team-fähigkeit und Zusammenarbeit im Vordergrund. Die Kleidung ist

sekundär und tritt in den Hinter-grund. Meine Kollegen kennen mich, so wie ich bin, ihnen fällt es gar nicht mehr auf, dass ich ein Kopftuch trage. Ich hoffe, dass ich durch die früheren Diskussionen und auch heute noch dazu beitragen kann, Vorurteile abzubauen.

Es gibt immer noch Momente der Überraschungen: manchmal sind sowohl österreichische als auch ausländische Patienten positiv überrascht über mich und fra-gen mich neugierig nach meiner Herkunft.

Meiner Herkunft, meiner Kultur und meinem äußeren habe ich es zu verdanken, dass ich eine Aus-bildungsstelle zur Gynäkologin von meinem ersten Chef bekom-men habe. Ich bin ihm dankbar dafür, dass er mir diese Chance gegeben und mir eine gute Aus-bildung ermöglicht hat.

Durch Willenskraft, Überzeu-gung, Ausdauer und Geduld ist alles möglich.

Dewa:Gibt es Ziele, welche Sie als Ärz-tin verwirklichen wollen?

Dr. Nalan Taşdöğen:Es gibt mehrere Ziele, die ich verwirklichen möchte.Einerseits möchte ich das Ge-sundheitsbewusstsein der türkischen bzw. ausländischen Menschen stärken. In der Medizin ist Prophylaxe sehr entscheidend. Die türkische, aus-ländische Bevölkerung kennt die Vorsorgemöglichkeiten in Öster-reich nicht und sucht den Arzt erst auf, wenn eine Krankheit ausgebrochen oder fortgeschrit-ten ist. Ich möchte vermitteln, dass regelmäßige Arztkontrollen

im Sinne von Vorsorgeuntersuc-hungen essentiell in der Präven-tion von Krankheiten sind. Andererseits möchte ich die Bev-ölkerung zu mehr Bewegung, Sport und zu gesunder Lebens-weise animieren, motivieren. Ge-sunde Ernährung und Bewegung sind Grundsteine des gesunden Lebens. Das Problem der fals-chen Ernährung beginnt bereits im Kindesalter. Türkische Kinder bilden den größten Anteil unter den übergewichtigen Kindern. Mit Übergewicht im Kindesalter sind Probleme in der Zukunft vorprogrammiert.

Mein Ziel ist es auch kinderlose Paare in einer Spezialambulanz intensiver zu betreuen und sie zu begleiten. Ich möchte den Ehepaaren vermitteln, dass die Medizin hier große Fortschritte gemacht hat und es meistens eine Lösung für die Probleme gibt, wenn sie darüber sprechen und Hilfe suchen.

Würde gerne auch bei Ärzte ohne Grenzen mit machen, neue Länder, Menschen kennen lernen und hilfsbedürftigen helfen.

Dewa:Aus welchem Grund bzw. Anlass haben Sie Medizin studiert und wollten Ärztin werden?

Dr. Nalan Taşdöğen:Es war ein Kindheitstraum von mir als Ärztin den kranken und armen Menschen zu helfen. Im Urlaub hab ich als Kind oft beo-bachtet, dass die Dorfbewohner wegen der Distanz zum Spital, Kosten und wegen diversen an-deren fehlenden Möglichkeiten nie oder sehr spät einen Arzt auf-suchten. Im Kindesalter glaubte, dass ich den Dorfbewohnern

Frau Dr. Nalan Taşdöğen

HABER - AVUSTURYA Ocak 10 41

als Ärztin während den Urlaub-saufenthalten helfen könnte.

Nachdem ich Ärztin wurde, sah die Realität anders aus und ich merkte sehr schnell, dass es nicht so einfach war zu helfen, wie ich es mir als Kind vorgestellt hatte: er-stens hatte ich selten und kurz Ur-laub. Zweitens Fuhr ich nur kurz in das Dorf, um meine Großeltern zu besuchen und musste dann bald auch zurückreisen. Da blieb keine Zeit für die Behandlung der Dorfbewohner. Ich konnte nur durch die Erklärung der Medika-menteneinnahme, der Diagnosen und das Lesen von Arztbriefen Abhilfe leisten. Die Menschen waren auch für diese Kleinig-keiten sehr dankbar, obwohl ich mehr für sie machen wollte und

das Gefühl hatte, ich hätte nichts getan. Mein Kindheitstraum ließ sich nur begrenzt verwirklichen.

Zum anderen wollte ich den Men-schen, wie man es von jedem Arzt kennt, helfen, nützlich sein und

eine sinnvolle Arbeit ausüben.

In den Sommerferien hatte ich einmal in einer Fabrik gearbe-itet um mein Taschengelb auf-zubessern. Als ich den Ton, den Umgang mit den Arbeitern, die Arbeitsbedingungen sah, wusste ich, dass ich auf jeden Fall studi-eren möchte. Ich wollte nicht von anderen Menschen kommandiert werden und abhängig sein.

Mein Vater war als Arbeiter in einer Textilfabrik angestellt. Nachdem er nicht wollte, dass seine Kinder auch Arbeiter wer-den, gab er uns schon als Kinder bestimmte berufliche Richtungen vor. Diese beruflichen Richtun-gen waren unverbindlich. Wenn man als Kind was anderes lernen

wollte, musste man ihm eine bessere Alternative bieten, um ihn umzustimmen. Wenn dann aber der Entschluss fiel, wurde man von ihm voll und ganz un-terstützt.

Meine Vater und meine Fami-lie haben einen großen Anteil an meinem heutigen Erfolg. Ihnen, ihrer vollen Unterstützung und ihrem Glauben an mich habe ich es zu verdanken, dass ich heute Ärztin geworden bin.

Dewa:Haben Sie noch ein paar Rat-schläge an die Jugend?

Dr. Nalan Taşdöğen:Bildung und Beruf sind wichtige Investitionen für die Zukunft. Sie erhöhen die Chancen, garantieren Erfolg und erleichtern die Inte-gration in allen Bereichen.

Jeder Mensch sollte Träume haben. Träume können verwirk-licht werden, wenn man an sich,

seine Träume glaubt und darauf hin arbeitet ohne vom Weg abzu-kommen. Den Jugendliche sage ich nur: glaubt an euch, macht die Grenzen grenzenlos!

Rep

orta

ge

HABER - AVUSTURYAOcak 1042

Lucky, älteste Schaf der Welt, ist mit 23 Jahren in Australien gestorben. Das älteste Schaf wur-de auch vor zwei Jahren in das Guinness-Buch der Rekorde ge-kommen. Ein Schafsalter von 23

entspreche etwa 180 Menschen-jahren. Delrae Westgarth hatte Lucky vor 23 auf ihrer Farm in Ballarat im Bundesstaat Victoria "adoptiert", nachdem das Mutter-tier das Lamm verstoßen hatte.

Der älteste Schaf der Welt

Es ist somit besiegelt und das BZÖ ist nur nach 4 Jahren Geschichte, zumindest in Kärnten. Denn in Kärnten wird das BZÖ nun als Freiheitliche Partei Kärnten, kurz FPK, weiter aktiv sein.

Die Fusion erfolgte nach dem CDU/CSU-Modell in Deutsch-land. Der Kärntner Bündnisob-mann Scheuch betonte, dass es angenehmes Gefühl ist wieder zu Hause zu sein. Er unterstrich weiters, dass es der Wunsch von Haider war zu kooperieren. Strache machte in seiner Rede klar, dass er außer das Kärnter BZÖ keine anderen Orangen in seiner Partei willkommen heißen würde.

Der Steirische Bündnishobmann Gerald Grosz betonte hingegen, dass das Kärnter BZÖ sowieso sich von der Linie Haiders ent-fernt haben und eine Vereinigung wie es in Kärnten der Fall ist, in Steiermark nicht vorkommen wird, sowie in den anderen Bun-desländern.

Herbe Kritik musste diese Fusion in Kärnten von der politischen Konkurrenz einstecken. SPÖ-Bundesgeschäftsführerin Laura Rudas betonte, dass das Schla-massel an den Ursprung zurück gekehrt ist. ÖVP-Generalsekretär Fritz Kaltenegger sagte, dass somit FPÖ-Chef Strache Kärn-tens BZÖ-Konkursmasse über-nommen hat

FPÖ & BZÖ Vereinigung

Vergangene Woche hat der ser-bische Präsident Boris Tadic in Stockholm den Antrag um Beitritt in die EU dem jetzigen schwed-ischen Ministerpräsidenten Fre-derik Reinfeldt, dessen Land bis Jahresende den EU- Vorsitz inne-

hat, eingereicht. Der schwedische Premier betonte, dass die ser-bische Delegation in Stockholm willkommen sei und Serbien in dieser Hinsicht einen historischen Schritt getan hat.

Serbien reicht EU-Beitrittsantrag ein

Michaela Sburny wird künftig nicht in der Politik aktiv sein. Die Ex Bundesgeschäftsführerin wird nun in der Privatwirtschaft mit einer eigenen Beratungsfirma ihr Glück versuchen.

Anfang 2010 möchte Sburny mit einem Unternehmen für Organi-sationsberatung, Training und Coaching starten. Sie betonte schließlich, dass es das Beste für die Grünen und für sich selbst ist.

Grüne Bundesgeschäftsführerin kehrt der Bundespolitik den Rücken

HABER - AVUSTURYA Ocak 10 43

Die Frauenministerin Heinisch Hosek hat sich im Falle eines Problems in dieser Hinsicht für ein Verbot der Ganzkörperverhül-lung von Frauen ausgesprochen. Jedoch machte Sie klar, dass es zurzeit kein Problem in dieser Hinsicht besteht.Sie sagte, dass die Burka den Zugang der Frauen in die Arbe-itswelt erschwert und somit dies

nicht in Ordnung sei. Vor ein paar Monaten hatte sich auch der jetzige EU-Kommissar Hahn zu diesem Thema kritisch geäußert, mit Worten wie: „Ich lehne das die Burka Ganzkörperverhüllung von Frauen ab“. Die Frauenministerin betonte, dass es Verbote wie Ver-waltungsstrafen in Öffentlichen Gebäuden möglich wären.

Frauenministerin Hosek ist für Burka-Verbot

Die Armutsgefährdungsschwelle für Alleinlebende betrug in Ös-terreich für das Jahr 2008 951 Euro pro Monat. Für jeden Er-wachsenen erhöht sie sich um 475 Euro, für jedes Kind um 285 Euro. 1.018.000 Menschen waren nach dieser Berechnung im vori-gen Jahr armutsgefährdet, etwa 492.000 lebten in manifester Ar-mut.

Das geht aus aktuellen Ergebnis-sen zu Einkommen, Armut und Lebensbedingungen in Österre-ich auf Grundlage von EU-SILC (Statistics on Income and Liv-ing Conditions) 2008 hervor, die heute von der Statistik Austria veröffentlicht wurden.Manifeste Armut bedeutet die Notwendigkeit, grundlegende Grundbedürfnisse nicht oder nicht ganz ausreichend zu erfül-len – Neue Kleidung zu kaufen,

die Wohnung warm zu halten oder eine dringende medizinische Be-handlung zu bezahlen.Manche Gruppen stechen besonders hervor, so sind die alleinlebenden Pension-isten, alleinlebende Frauen ohne Pensionsbezug und alleinlebende Männer besonders stark betrof-fen. Das höchste Armutsrisiko von 30 Prozent besteht für Perso-nen aus dem Nicht-EU-Ausland, aber auch bereits Eingebürgerte aus Drittstaaten sind mit einer Armutsgefährdungsquote von 21 Prozent deutlich über dem Bev-ölkerungsdurchschnitt.

Die größte Gruppe bei manifesten Armen sind Mehrpersonenhaush-alte mit mindestens drei Kindern. 10 Prozent dieses Haushaltstyps, bedeutet 73.000 Erwachsene und Kinder, sind manifest arm.

2008 waren über eine Million Österre-icher armutsgefährdet – Hilfsorganisa-tionen warnen: ´´Unerträgliche Situa-

tion´´

W i r t s c h a f t s b u n d - G e n e r -alsekretär: ´´Ausländerfeindli-che Botschaften gefährden Wirt-schaftsstandort.´´In den Seminaren des freiheitli-chen Bildungsinstitut sollen laut NEWS Sätze wie ´´Der Islam ist feindselig.´´ oder ´´Der Koran ist böse.´´ gefallen sein. Die SPÖ und die Grünen reagierten mit Entsetzen und Kritik. Die Wien-er Integrationsstadträtin San-dra Frauenberger (SPÖ) meint: ´´Das liegt jenseits der Grenze des zumutbaren. Wie hier Men-schenhetze im wahrsten Sinne des Wortes ´doziert´ wird, ist von beispielloser Widerwärtigkeit.´´ SPÖ-Bundesgeschäftsführerin Laura Rudas: ´´Eine unfassbare Verschwendung von Steuergel-dern für FPÖ-Hetze.´´ Die Grünen fordern das blaue

Bildungsinstitut auf, die in diesem Zusammenhang of-fenkundig missbräuchlich ver-wendeten Steuergelder sofort zurückzuzahlen: ´´Immerhin will das Gesetz politische Bildungsar-beit und nicht impertinente blaue Religionshetze fördern.´´ So Werner Kogler, stellvertretender Obmann. Der Wirtschaftsbund-Generalsekretär sieht ebenfalls ein falsches Signal: ´´Abgesehen von der menschlichen Kompo-nente, gefährden solche aus-länderfeindliche Botschaften den Wirtschaftsstandort Öster-reich. Einerseits werden qualifi-zierte und von den Unternehmen benötigte ausländische Fachkräfte abgeschreckt. tAndererseits wer-den Handelsbeziehungen und Ex-portchancen geschwächt.´´

SPÖ und Grüne entsetzt über Islam-hetze

HABER - TEKNOLOJİOcak 1044

Android yükselirken, iki dünya devi marka: iPhone ve BlackBerry 2010 yılında neler ya-pacak?

2009 cep telefonları piyasasında oldukça hareketli ve rekabetle dolu geçti. Palm Pre ve HTC Droic Eris, Motorola Droid gibi ciddi iPhone rakipleri var.

Apple donanım ve yazılım açısından iPhone'u daha da geliştirdi. Şirketlerde BlackBerry ter-cih edilirken güvenlik geliştirmeleriyle iPhone ve Android cepler de tercih edilir oldu.

Ancak daha gidilecek çok yol var, bu akıllı telefonlar her ne kadar gelişmiş görünseler de pek çok açıdan gerekli olgunluğa erişmiş değiller. 2010 yılı, cep telefonlarında pek çok gelişmeye şahit olacak.

Şirketler ve kullanıcılar, yeni yılda her şeyden önce daha uzun pil ömrü, daha çok işlem gücü gibi temel gelişmeler istiyor. İşte bu tür süregelen isteklerin yanında, kullanıcıların görmek istediği farklı özellikler...

iPhone'un 2010 yılı

iPhone'a Flash desteği hala gelmiş değil. SilverLight desteğinin olması iyi ama inter-net üzerinde zengin flash içeriğine iPhone erişemiyor. HTC'nin Sense arayüzünde bulu-nan e-posta önbakışı gibi zengin özellikler de iPhone'da yok.

iPhone'un şirket kullanımında yaygınlaşması için Apple'ın şirket departmanlarının uzaktan yönetimine imkan tanıması gerekiyor. Dahası güçlü güvenlik özellikleri gerekiyor. Exchange Server desteği gibi bir Mac OS X Snow Leop-ard tabanlı sunucu yönetimi gerekiyor. Black-

Berry bu açıdan çok başarılı.

iPhone'un Wi-Fi türevi kablosuz yerel ağ erişim imkanlarının arttırılması gerekiyor. Yerel bir yazıcıdan iPhone'a gelen e-posta'nın çıkışı kolayca alınabilmeli. iPhone'un oyun çeşidi artarken neden PSP tarzı multiplayer oyunlara önem verilmesin?

Blackberry ne yapacak BlackBerry gerçek zamanlı mesajlaşma yetenekleri sunan, kendi özel bağlantı ve yönetim seçenekleriyle işleri hızlandıran gerçek bir iş telefonu.

Research in Motion'un düşük bantgenişliğine sahip ağlar için bile optimize bağlantısı ile hayatı kolaylaştırıyor. Ancak 3G ile hız arttı ve atık daha zengin internet içeriğine erişimin optimize edilmesi gerekiyor.

İşte bu yüzden RIM yeni bir internet tarayıcı entegre edecek. RIM, WebKit motoru kul-lanan bir tarayıcının geliştiricisini satın aldı. Bu aynı zamanda kablosuz genişbant internet imkanlarının da değerlendirileceğine işaret ediyor.

Ancak RIM'in BlackBerry tasarımını da baştan ele alması gerektiği konuşuluyor. Storm'dan daha başarılı bir model isteniy-or. Basmatik değil de gerçek dokunmatik tüketiciler arasında yeğleniyor. BlackBerry tutkunları elbette ürünün QWERTY klavyes-inden vazgeçemeyecektir.

Bütün cep telefonlarına gelebilir

Mobil para gittikçe yaklaşıyor, cüzdan yer-ine cep telefonu bir gün yeterli olacak. SMS ile para transferi, kredi kartı yerine kablosuz şifreli bağlantı ile fon transferi gibi seçenekler mevcut.

Akıllı cep telefonlarının önemi, ödeme yaptıktan sonra internet bankacılığıyla duru-mu kontrol edebilmek. Cep telefonları zaten EFT gibi işlemlerde SMS ile doğrulamada kullanılıyor. Bunun bir adım daha ötesine geçilebilir.

Akbil, E-bil gibi elektronik biletlerin yerini cep telefonları alabilir. Böylece metro, tram-vay, otobüs gibi toplu taşıma araçlarına cep telefonu yanında olan herkes binebilir ve ücreti kolayca ödeyebilir. Takside, mağazada kısacası paranın geçtiği her yerde cep telefonu kullanılabilir.

Ama bunun güvenlik yönünden de milyonların günlük kullanımına sunulacak hale gelmesi tamamen ayrı bir mesele.

2010 yılında cep telefonlarında neler olacak?

Google ve Alman Audi firmasının yaptığı bir anlaşmaya göre yeni Audi A8lerde Google Earth kullanılarak araç içerisindeki bir ekrandan Google Earth görüntüleri aktarılacak. Audi böylelikle Google Earth'ü kullanan ilk oto-mobil markası olacak.

Artık telefonlar, laptoplar, net-booklar, oyun konsolları kısacası her teknolojik alet internete bağlı olarak çalışıyor.Google da bu

teknolojiyi otomobillerde kul-lanmaya karar vererek bir ilki gerçekleştirmek istiyor.

Bu yenilik sayesinde A8 sahipleri ekrandan yolu 3D uydu görüntüsü halinde takip edebilecek. Bunun-la birlikte çevre hakkında bilgi sahibi olabilecek. Çevredeki gi-dilip görülmesi gereken yerleri kolaylıkla bulabilecek hatta bu yerler hakkında Wikipedia bilgi-sine bile ulaşabilecek.

Müthiş otomobil Audi A8, şimdi arkasına Google'ın desteğini aldı. Peki

ama bu nasıl bir destek?

HABER - TEKNOLOJİ Ocak 10 45

Intel'in Gulftown işlemci serisi AMD'yi bayağı terletecek gibi gözüküyor. İşlemciler altı çekird-ekli ve spesifik olarak üst se-viye kullanıcılara hitap ediyor. Şimdiyse ilk model hakkında bazı detaylar ortaya çıktı.

CPU'nun isimlendirilmesi mevcut kurallara göre yapılmış. Mağazalarda Core i7 980X ismi-yle raflara yerleşecek ve modern 32-nm tekniğine göre üretildi. Altı çekirdeğin (12 thread) çalışma frekansı 3,33 GHz iken toplam önbellek miktarı 12 MB ve mak-simum güç tüketimi (TDP) 130 Watt olarak gösteriliyor. Tümleşik

turbo modu gerektiğinde işlemciyi otomatikman 3,6 GHz saat hızına overclock ediyor.

İlk bilgilere göre soket 1366 anakartların çoğu uygun bir BIOS güncellemesinden sonra CPU'yu doğru şekilde kontrol etme ve tanıma yetisine sahip olabilecek. Resmi olarak sadece DDR3 1066 MHz bellekler destekleniyor. Intel'e göre daha yüksek frekan-sta çalışan RAM'ler işlemciyle beraber kullanıldığında problem oluşturuyor. Core i7 980X Mart 2010'da piyasaya sürülecek fiyatı 1000 Dolar civarında olacak.

Intel'in masaüstü sistemlerde kullanılacak ilk altı çekirdekli işlemcisi

geliyorAV-Comparatives.org adlı bir zararlı yazılım test ve araştırma grubu, yaptığı son çalışmasında Microsoft'un antivirüs yazılımını en iyi antivirüs yazılımı seçti.

Teknoloji firması Microsoft, görünen o ki kendi işletim sistem-lerini iyi tanıyor. Zira Windows platformu için geliştirilen Micro-soft Security Essentials adlı anti-virüs yazılımı, AV-Comparatives.org adresinde yer alan zararlı yazılım test grubu tarafından, sistemi tehlikelerden en güvenli şekilde koruyan yazılım seçildi. Windows işletim sistemlerini en iyi koruyan yazılımın yine Microsoft'tan çıkması bilişim dünyasını pek de şaşırtmadı. Ne

de olsa firma, kendi hazırladığı işletim sistemlerinin her tüm zayıf noktalarını biliyor ve kendi yazılımıyla bu noktaları destek-liyor.

Tamamen ücretsiz olmasıyla kullanıcıların büyük beğenisini toplayan Microsoft Security Es-sentials, bu alanda birinci olurken, diğer yazılımlarla birlikte, zararlı yazılımların olduğu dosyaları indirme, sıkıştırılmış dosyaları açma, kopyalama, dosyaları en-code etme gibi işlemlerden geçti. Sonuç olarak test grubuna göre Microsoft Security Essentials, en iyi performans gösteren antivirüs çözümü olarak seçildi.

En iyi güvenlik yazılımı Microsoft'tan çıktı

Yeni Yılınız Kutlu olsun

HABER - SPOROcak 1046

Yeni

Yılı

nız

Kut

lu o

lsun

Aileler için yerimiz mevcuttur

Yeni Yılınız Kutlu olsun

HABER - SPOR Ocak 10 47

Formula 1'in patronu Bernie Ecclestone, organizasyonun İstanbul ayağının sözleşme bedelini iki katına çıkarttı.

2005’ten bu yana İstanbul Park’ta yapılan dev organizasyon için yıllık 13.5 milyon dolar ödenirken, Formula 1’e ev sahipliği için Türkiye 2011’den itibaren 26 milyon dolarlık bir maliyetin altına girmek zo-runda kalacak.

Formula 1 Grand Prix müsabakalarının 2011 ve sonrası takvim çalışmaları çerçevesinde Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak’a bir yazı gönderen Ecclestone, yeni sözleşme koşullarını 26 milyon dolar olarak açıkladı.

Ecclestone, bu ay sonuna kadar kendilerine yanıt verilmesini isterken, teklifin kabul edilm-esi halinde Formula 1’in İstanbul ayağının de-vam edeceğini ifade etti.

Organizasyona talebin çok olduğu belirten Ec-clestone, başta Hindistan olmak üzere pekçok ülkenin Formula 1 Grand Prix yarışlarını al-mak için 30 milyon dolar para önerdikleri ileri sürdü.

Formula 1’in İstanbul ayağı için istenen ücretin 3. dünya ülkelerine uygulanan tarife üzerind-en konulduğunu belirten Türk yetkililer, Avrupa’daki fiyatlandırmaya dikkat çekerek Fransa, İtalya ve Almanya gibi ülkelerde For-mula patronunun 1.5 ile 4 milyon dolar arasında talepte bulunduğunu kaydetti.

KARARI BAŞBAKAN VERECEKFormula 1 İstanbul Park ile ilgili federa-syon görüşleri ve diğer bilgiler toplanırken, Bakan Özak’ın dosyayı önümüzdeki günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sunacağı bildirildi.

2005’ten bu yana yıllık ücret olan 13.5 milyon doları ödeyen Maliye Bakanlığı’ndan da bu artışla ilgili görüş alınacağı vurgulandı. Aralık ayı sonuna kadar Türkiye’nin bu konuda vereceği kararı Formula 1’in İstanbul etabının kaderini belirleyeceği vurgulandı.

TEHLİKE YAŞADI2006 yılındaki yarışta Ferrari pilotu Brezilyalı Flip Massa’ya ödülünü KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın vermesi, organizasy-onun tarafsızlığına gölge düşürdüğü gerekçesiyle tartışma yaratmış, Türkiye’nin bir sonraki yıl yarış takviminden çıkması tehlikesi

yaşanmıştı. Ancak Uluslararası Otomobil Federasyonu (FIA) yaptığı kritik toplantıda Türkiye’yi yarış takviminden çıkarmak yerine 5 mi-lyon dolar para cezası vermiş, yapılan itiraz sonrası bu ceza yarı yarıya indirilmişti.

İNGİLTERE'DEN ALDIİngiltere’deki Silverstone Pisti’nden 17 yıl için 300 milyon sterlin alan Formula 1’in başkanı ve CEO’su Bernie Ecclestone, bu rakamın normalde isteyeceğinin çok çok altında olduğunu söylemiş, sadece

Britanya GP’sini bitmemesi için bu öneri-ye razı olduğunu açıklamıştı. Anlaşmanın duyurulmasıyla birlikte geçen sezon sadece 662 bin sterlin kâr ettiğini açıklayan Silver-stone Pisti, 2010 sezonu biletlerine şimdiden yoğun bir talebin var olduğunu bildirmişti.

214 MİLYON DOLARA ÇIKTIDünyanın en büyük spor organizasyonlarından biri olan Formula 1’in İstanbul ayağının yapıldığı İstanbul Park’ın temelini 10 Ey-lül 2002 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan attı.

25 Ay süren yapım sürecinde sıkıntılar yaşanırken, pistin yapımı önce İstanbul Ticaret Odası tarafından üstlenildi. Ardından Başbakan Erdoğan’ın talimatı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile İstanbul İl Özel İdaresi de mali-yete ortak oldu.

25 milyon dolara mal olması planlanan, ancak 214 milyon dolara çıkan İstanbul Park 2 mi-lyon 215 bin metrekarelik bir alanı kaplıyor. Toplam uzunluğu 5 bin 378 metre olan pis-tte 6 sağa, 8 sola olmak üzere toplam 14 viraj

yer alıyor. Seyirci kapasitesi 500 bin kişi olan İstanbul Park’ta 12 bin araçlık otopark da bulunuyor.

SEYİRCİ ERİDİİstanbul’da ilk Formula 1 Grand Prix’i 21 Ağustos 2005’te yapıldı. McLaren Mercedes’in Fin pilotu Kimi Raikkonen’in kazandığı bu yarışı 200 bin kişi izledi. 2006’da yapılan ikinci yarışta izleyici sayısı 135 bine düştü. 2007’de bu sayı 80 bine inince pistin işletmeciliğini yürüten FİYAŞ ve MSO firmaları zarar gördükleri gerekçesiyle İstanbul Park’ı 2021 yılına kadar Formula 1’in patronu Bernie Ecclestona’a kiraladı. 2008 yılındaki yarışı izleyenlerin rakamı 40 bine inerken, bu sene Jenson Button’un kazandığı yarışta ise tribünlere ancak 30 bin civarında Formula meraklısı geldi.

F1 patronundan Türkiye'ye tehdit

Formula 1’de en fazla şampiyonluk kazanan efsanevi Alman pilot Michael Schumacher’in, Mercedes ile bir yıllığına anlaşarak pistlere döneceği bildirildi.

Alman gazetelerinde yer alan haberlerde, Schumacher’in dün İngiltere’nin Brack-ley kentinde bulunan Mercedes GP’nin ana merkezinde sözleşme imzaladığı ifade edildi.

Haberde, Mercedes ile bir yıllığına anlaşan Schumacher’in 7 milyon Avro alacağı belirtil-di. Formula 1’de 7 şampiyonluğu bulunan Schumacher’in yeni aracını Ocak ayında ilk kez

test edeceği belirtilen haberde, Formula 1’de ilk yarışın 14 Mart’ta Bahreyn’de yapılacağı kaydedildi. Bild gazetesinde, Almanya’nın Formula 1’de yeni milli takım oluşturduğu, Mercedes takımında Schumacher’in yanında ikinci aracı diğer Alman pilot Nico Rosberg’in kullanacağı belirtildi. 2006 yılında faal pilotluğu bırakan Schumacher, daha önce Ferrari ile pistlere dönmeyi planlamış, an-cak Ağustos ayında boyun ağrıları nedeniyle bundan vazgeçmişti. Ocak ayında 41 yaşına girecek olan Schumacher’in Mercedes ile 8. şampiyonluğu kazanıp kazanmayacağı mer-akla bekleniyor.

Michael Schumacher, Mercedes ile anlaştı

eety ‘den yeni yıla girerken müthiş bir kampanya

Daha iyisi yok. “quickie” – Yurt dışına ucuza konuşturan cep tel-efonu – sizi en hızlı ve en basit şekilde çok uygun fiyatlarla tüm dünya ile konuşturuyor. Banka kartı kadar büyüklükteki eety süper mini cep telefonu, eety başlangıç paketi, ve 10,- kontör yüklenmiş olarak paketin içinde sunuluyor. Sadece 29,90 €’ya sahip olacağınız bu paketi aldıktan sonra, yapmanız gereken tek şey telefonu açmak ve konuşmaya başlamak.

4 yıla yakın bir süredir yurtdışına uygun koşullarda konuşma imkanı sunan eety telekomünikasyon, bu hizmeti çok uygun koşullarda suna-

rken, kalitesinden de ödün vermi-yor. Sunduğu uygun fiyatlar kadar, müşterilerine sunmuş olduğu kaliteli hat bağlantısı, kullanıcılarından tam not alan eety yaptığı sürpriz kam-panyalarla da adından söz ettiriyor.

Hızlı ve basit kullanım

quickie! paketini cep telefonu bayi-lerinden, SCS’daki eety-Shop’tan , ya da www.eety.at/quickie adresin-den sadece 29,90 €’ ya ( tüm vergiler dahil) alabilirsiniz. quickie paketini aldıktan sonra, herhangi bir kayıt gerekmeden, sabit ücret olmadan, azami konuşma zorunluluğu ol-madan, çok uygun fiyatlarla yurtdışı ile konuşmaya başlayabilirsiniz. Tabii ki, bu konuşmayı en iyi kalitede sunulan hat üzerinden yapacaksınız.

eety’nin size sunduğu alışılmış hizmetlerden olan kendi dilinizde Müşteri Hizmetleri ve SMS- Bilg-ilendirme de devam etmekte.

quickie cep telefonu 1,2 inç renkli ekrana sahip. Ekranda saat, tarih, hat ve bateri durumu, hat çekim gücü, arayan bilgisi, SMS- Bilgilendirme-lerini görmek mümkün. Menüsünde, arama fonksiyonuyla sunduğu reh-ber, arama tekrarı, numara gizleme, birden fazla profil imkanı, arayan listesi, tuş kilidi, SMS, sesli mesaj, çalar saat ve takvim göstergesi gibi özellikler bulundurmaktadır. Li-Ion akü sayesinde 90 dakikalık konuşma süresi ve 100 saatlik Standby süresi sunan cep telefonunda ingilizce ve Almanca menü seçenekleri sunul-makta.

Yeni Yılınız Kutlu olsun