dİn psikolojisine genel - i - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d00064/2004_3/2004_3_kocm.pdf ·...

12
PSiKOLOJiSiNE GENEL - I - The Psychology of Religion: An Overview , - 1 - David M. WULFF Mustafa KOÇ ** Özet Bu makalede, din ve psikoloji perspektifinden hareketle din psikolojisi bilim ilgili kavramsal, kültürel ve tarihsel baglarnda genel bir deQerlendirme Bu anlamda öncelikle geçen bilim ve iki temel egilim bilgi ve din üzerinde bir degerlendirme Daha sonra makalede, 'sorumluluk olarak din' din psikolojisiyle ilgilenen Leuba, Skinner, Vetter ve Freud gibi yer Öte yandan 'önemli bir nitelik olarak din' ise yine geçen bilim ilgili yapan James, Jung , Kohut ve Erikson'un fikirlerine tahliller nesne teorisinin din psikolojisi deger üzerinde Anahtar Kelimeler Din Psikolojisi, Leuba, Skinner, Freud, James, Jung, Kohut Din kadar ait hiçbir zihin psikologlara derinden meydan okuyamaz. Psikologlar, kendilerinin dindar itiraf etseler de etmeseler de -ki etmez- anlamak ve konusundaki problem- Ierin çözümüne onlara etmek istiyor- larsa, din faktörünü göz önünde bulundurmak zorun- Ancak, birbirlerini etkileyen bireylerin Bu çalisma, David M. Wulfrun "The Psychology of Religion: An Overview" adli Ingilizce makalesinin 43-59. sayfalarinin tercüme- sidir. Kaynak: Wulff, David M .. 'The Psychology o f Religion: An Overview", Religion and The Oinical Practice of Psychology (içinde), !Ed Edward, P. Shalranskel. Published by American Psychological Association, Washington- 1996 1 Not-I : Çeviren tarafindan, metnin daha iyi anlasilabilmesi için makalenin ana ve ara basliklari numaralandirilmis ve dipnot verilerek metinde geçen teknik kavramlario kisa açiklamalari yapilmistir. Not-2: Bu makale çevirisinde. teknik açidan kavram kargasaligina yol aç mamak ve ilgili kavramlaTin birlikteligi saglamak amaciyla, kullanilan psikolojik kavramlaTin Ingilizce o rij nallerinin Türkçe karsiliklari/çevirileri için Türk Psik ologlar Dernegi'nin yayinladigi 'Psikoloji Terimleri Sözlügü' referans alinmi- stlr. Kaynak: Ayvasik, H. Belgin ve ark .. Psikolo ji Terimleri Sözlügil, Türk Psikologlar Dernegi Yayinlari, Ankara-2000) Uludali Üniversitesi, Sosy al Bilimler Enstitüsü, Din Psikolojisi Bilim Doktora (Ph.D.) Öl!rencisi 1e-mail: [email protected] Abstract In this article you'li have an overview with the start of psy- chology of religion with conceptual, cultural and histarical context. In this aim firstly, two major trends which are about the mentioned religion science, have been given as an infor- mation and description. After that in this article, 'religion as liability' the psychologists who concemed about psychology of religion like Leuba, Skinner, Vetter and Freud's opinion was explained. On the other hand about the same branch of reli- gion science which mentioned above, the topic called 'religion as asset' was searched by James, Jung , Kohut and Erikson's opinion was given, and object relations theory was tried to explained. Key Words Psychology of Religion, Leuba, Skinner, Freud, James, Jung , Kohut anlamada dinin etkisi, çok daha kolay ifade Modem ve seküler zih- niyete sahip psikologlara göre, dini tecrübenin ile dini diger uygula- malar, büyük ölçüde gerçek degildir. Bunun bu dini fenomenlerin meydana gelen ve dogal çok ötesinde olan bir muhtevaya sahiptir. Dindarlara göre gerçek ragmen , psikologlara göre tam bir olarak görünen söz konusu muhtevaya sahip olan bu alan, dogal ötesindeki boyuttan olan dini bir tatmin, sahip bir inanç ve hayal olarak degerlendirilebilir. sorgulanamaz bir gerçek olarak kabul eden psikologlar bile, dindar bireylerin dünyaianna girmekte zorlanabilirler. Bu baglarnda her önce, dindar bireylerin dili dini tecrübenin önemli bir enge ldir . Mutlak surette, söz konusu duruma e n dikkatli bile, özeUikle kendiler- ine tam tecrübe bireyler riski Bunun da ötesinde din, iSLAMI DERGiSi. 17, SAYI: 3, 2004, Sayfa: 252-263, ISSN 1300-0373, TEK-DAV

Upload: others

Post on 31-Jan-2021

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • DİN PSiKOLOJiSiNE GENEL BİR BAKlŞ - I -

    The Psychology of Religion: An Overview, - 1 -

    David M. WULFF • Mustafa KOÇ **

    Özet

    Bu makalede, din ve psikoloji perspektifinden hareketle din psikolojisi bilim dalıyla ilgili kavramsal, kültürel ve tarihsel baglarnda genel bir deQerlendirme yapılmıştır . Bu anlamda öncelikle adı geçen bilim dalına ilişkin tanımlayıcı ve açıklayıcı iki temel egilim hakkında bilgi verilmiş ve din kavramı üzerinde kısa bir degerlendirme yapılmıştır. Daha sonra makalede, 'sorumluluk olarak din' baQiamında, din psikolojisiyle ilgilenen Leuba, Skinner, Vetter ve Freud gibi psikologların görüşlerine yer verilmiştir. Öte yandan 'önemli bir nitelik olarak din' baglamında ise yine adı geçen bilim dalıyla ilgili araştırmalar yapan James, Jung, Kohut ve Erikson'un fikirlerine ilişkin tahliller yapılarak nesne ilişkileri teorisinin din psikolojisi açısından taşıdıgı deger üzerinde durulmuştur.

    Anahtar Kelimeler

    Din Psikolojisi, Leuba, Skinner, Freud, James, Jung, Kohut

    Giriş

    Din kadar insanlıga ait hiçbir zihin meşguliyet:i, psikologlara karşı derinden meydan okuyamaz. Psikologlar, kendilerinin dindar olduklarını itiraf etseler de etmeseler de -ki çoğu etmez- insanları anlamak ve insanlıgın varlıgı konusundaki problem-Ierin çözümüne ilişkin onlara yardım etmek istiyor-larsa, din faktörünü göz önünde bulundurmak zorun-dadırlar. Ancak, birbirlerini etkileyen bireylerin

    Bu çalisma, David M. Wulfrun "The Psychology of Religion: An Overview" adli Ingilizce makalesinin 43-59. sayfalarinin tercüme-sidir. ı Kaynak: Wulff, David M .. 'The Psychology of Religion: An Overview", Religion and The Oinical Practice of Psychology (içinde), !Ed Edward, P. Shalranskel. Published by American Psychological Association, Washington-1996 1 Not-I : Çeviren tarafindan, metnin daha iyi anlasilabilmesi için makalenin ana ve ara basliklari numaralandirilmis ve dipnot verilerek metinde geçen teknik kavramlario kisa açiklamalari yapilmistir. Not-2: Bu makale çevirisinde. teknik açidan kavram kargasaligina yol açmamak ve ilgili kavramlaTin muhtevalarirıdaki birlikteligi saglamak amaciyla, kullanilan psikolojik kavramlaTin Ingilizce o riji· nallerinin Türkçe karsiliklari/çevirileri için Türk Psikologlar Dernegi'nin yayinladigi 'Psikoloji Terimleri Sözlügü' referans alinmi-stlr. ı Kaynak: Ayvasik, H. Belgin ve ark .. Psikoloji Terimleri Sözlügil, Türk Psikologlar Dernegi Yayinlari, Ankara-2000)

    Uludali Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Din Psikolojisi Bilim Dalı Doktora (Ph.D.) Öl!rencisi 1 e-mail: [email protected]

    Abstract

    In this article you'li have an overview with the start of psy-chology of religion with conceptual, cultural and histarical context. In this aim firstly, two major trends which are about the mentioned religion science, have been given as an infor-mation and description . After that in this article, 'religion as liability' the psychologists who concemed about psychology of religion like Leuba, Skinner, Vetter and Freud's opinion was explained. On the other hand about the same branch of reli-gion science which mentioned above, the topic called 'religion as asset' was searched by James, Jung, Kohut and Erikson's opinion was given, and object re lations theory was tried to explained.

    Key Words

    Psychology of Religion, Leuba, Skinner, Freud, James, Jung, Kohut

    dünyalarını anlamada dinin etkisi, yapılanlardan çok daha kolay ifade edilmiştir. Modem ve seküler zih-niyete sahip psikologlara göre, dini tecrübenin çeşitlili~i ile dini düşünceyi oluşturan diger uygula-malar, büyük ölçüde gerçek degildir. Bunun yanı sıra, bu dini fenomenlerin asıl anlamları; bunların birleşmesinden meydana gelen ve dogal sınırlannın çok ötesinde boyutları olan bir muhtevaya sahiptir. Dindarlara göre gerçek olmasına ragmen, psikologlara göre tam manasıyla aldatıcı bir yapı olarak görünen söz konusu muhtevaya sahip olan bu alan, dogal sınırların ötesindeki boyuttan oluşmuş olan dini bir tatmin, aldatılmış yapıya sahip boş bir inanç ve hayal olarak degerlendirilebilir.

    Aşkınlıgı, sorgulanamaz bir gerçek olarak kabul eden psikologlar bile, dindar bireylerin dünyaianna girmekte zorlanabilirler. Bu baglarnda her şeyden önce, dindar bireylerin dünyalarına ilişkin anlaşılmaz dili açıklamakta dini tecrübenin karmaşıklıgı önemli bir engeldir. Mutlak surette, söz konusu duruma ilişkin en dikkatli açıklamalar bile, özeUikle kendiler-ine tam tecrübe kazandıramamış bireyler tarafından yanlış aniaşılma riski taşırlar. Bunun da ötesinde din,

    iSLAMI ARAŞTIRMı\LAR DERGiSi. CİLT: 17, SAYI: 3, 2004, Sayfa: 252-263, ISSN 1300-0373, TEK-DAV

  • tanımı itibariyle paylaşılmış nihai bir realite oldugun-dan her dinsel iddia, temelde üstü kapalı bir biçimde mensuplarının kişisel görüşlerini sorgular. Bu anlam-da birçogumuz, dine ilişkin kanaatlerimizle ilgili ken-diliginden oluşan kuşkuyu somutlaştırarak ve başkalarının dini inançlarına göre sınıflandırmayı red-dederek, kendi düşüncelerimizi ön plana çıkannz.

    Dini inançlarla ile ilgili böyle bir nitelendirme, psikolojik olarak bilgi verici bir özellige sahip degildir. Bununla birlikte sosyal antrepolog Rodney Needham (1972)'a göre, 'inanma'nın bu durumu, kendi iç yapısında kesin olarak birlik ve uzlaşma ifade etmez. Diger dillere farklı ifade şekilleriyle çevrilebilen ve hayret verici bir ifade zenginilginden dolayı İngilizce'de kullandığımız 'inanç' kelimesi, Needham'ı, merkezi bir anlam taşıyan evrensel kat-egoride bir kelime olmadığına inandırmıştır. İnanç, herhangi bir hükümlülük çağrıştırmaz ve duygu, inançla beraber olsa da, çogu birey için inancın bir parçası değildir. Dolayısıyla inancın dış görünüşünün belirli tarzda oluşan tipik bir özelligi yoktur. Needham, eskiden beri sürekli günlük hayata hitap eden 'inanç' kelimesini hoş görmesine rağmen, bu kelimeyle ilgili tartışmalan diğer bilim adamlarına bırakmıştır. Öte yandan bunun yerine ne kullanılırsa kullanılsın, bu kelimeyi tam manasıyla ifade etmez.

    Bütün bu ve diğer problemierin yanı sıra din, G. Stanley Hall, William James, Sigmund Freud, Jean Piaget, Erik Erikson, C. G. Jung, B. F. Skinner, Gordon Allpmt, Erich Fromm ve Abraham Maslow'un da aralarında bulunduğu XX. yüzyılın bazı önemli psikologlann görüşlerini etkilemiştir. Yuka-rıdaki psikologların yanı sıra daha az bilinen diğer psikologlar da, aynı şekilde din psikolojisine1 karşı ilgi duymuşlar ve bu bilim dalını, araştırmalannın temel sahası içerisine almışlardır. Bütün bunlarla bir-likte din psikolojisi alanındaki literatüre ait ders kita-plan ve müfredat programlanndaki yetersizlikler, psikologların tahminlerinden çok daha fazladır.

    Din psikolojisi bilim dalına ait bu yetersizlik, bu bilimin XX. yüzyılda uzun bir tanınma ve kabul edilme sürecinin bir belirtisi olarak değerlendirilebilir. Uzun zamandır, kültürel düşüncelere sahip olmaya karşı çıkan psikologlar, din konusuna ilgisiz olmakla kalmayıp aynı zamanda dine yönelik gerçek bir karşıtlık/düşmanlık besleme eğilimine gir-mişlerdir. Dolayısıyla konuya bu şekilde yaklaşan psikologlann, din konusunda araştırma yapma isteği olmaması bir yana, genellikle bu konularda çalışan

    1 Din Psikolojisi 1 Psychology ol Religıon : Kisaca dinin, birey üzerindeki psikolojik elkilerini inceler Bu baglarnda bireyin dini duygu, düsünce, ınanç. tutum ve davranislarindan meydana g.

  • DAVID M. WULFF

    Association'nin 36. bölümü olarak ı 975 yılında bir bölüm statüsü kazanan Din Psikolojisi/ Psychology of Religion bölümü; ı 961 yılında kurulan Din ve Sa~lık Dergisi/Journal of Religion and Health; ı 991 yılında kurulan Uluslararası Din Psikolojisi Dergisi/International Journal for The Psychology of Religion. Ayrıca bunlann yanında, din psikolojisi alanında çalışan Beit-Hallahmi, 1978; Capps, Rambo & Ransohoff 1976; Meissner 1961; Vande Kemp 1984; Gorsuch 1988; Wulff 1985 gibi birçok araşbnnacı vardır. Öte yandan Brown ı973, 1985; Malony ı977, 1990; Strommen 1971; Tisdale ı 980 gibi araştırmaetiann el kitaplan ve makale koleksiyonlan gibi çalışmalan da mevcuttur. Yine bu alanda Argyle & Beit-Hallahmi 1975; Batson, Schoenrade & Ventis ı 993; Byrnes 1984; Crapps ı 986; Meadow & Kahoe 1984; Paloutzian 1996; Spilka, Hood & Gorsuch 1985; Wulff ı991 gibi din psikologlannın da kaleme aldıklan geniş kapsamlı ders kitaplan vardır.

    a. İki Temel Eğilim

    Din psikolojisi, başlangıcından bu yana birisi 'be-timleyici' di~eri ise 'açıklayıcı' olmak üzere iki temel e~ilim üzerine kurulmuştur.5 Bunlardan, daha çok dine karşı sempati duyan araştırmacılar tarafından geliştirilen betimleyici e~ilim; hayatın çeşitli dönem-lerinde elde edilen dini tecrübeler üzerinde çalışır. Söz konusu bu ~ilimin ana hedefinin ise; din e~itimi ve pastaral din hizmeti vererek bireyin dini hay-atını desteklemek olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu betimleyici yaklaşımın bilinen önemli temsilcileri ise Edwin Starbuck, James Pratt ve Allport'dur.

    öte yarıdan, öncelikli olarak popüler dindarlık konusunda şüpheci davranan araştırmacılar tarafından tanımlanan açıklayıcı eğilim ise; psikolojik, biy-olojik ve çevresel olarak aşkın durumlarda de~il de, günlük sıradan hayatta yaşanan dini tecrübe ve pratiklerio kaynağını bulmak için araştırmalar yapar. Bu bağlamda açıklayıcı eğilimin amacı da; kesin olarak bilinerneyen bir gerileme durumunda, bizim sahip olduğumuz insani tecrübe ve davraruşın bilgisi-ni veya hiç olmazsa bazı ortak de~erlerini açıkça dine yüklemektir. Adı geçen bu eğilimin önemli tem-silcileri ise James Leuba, Freud ve Skinner'dir. Bunun yanı sıra James, 'Dini Tecrübenin Çeşitliliği, 1902/1985' adlı eserinde sürekli olarak açıklayıcı eğilimi anlatsa da, bu büyük klasik eser, onun betim-leyici eğilimi savunduğunu göstermiştir. Öte yandan Jung da, bir ölçüde din psikolojisinin açıklayıcı eğil-

    5 Betimleyici I:Ailim 1 Descriptive Trend: Olgu ve olaylan araştırmalar yoluyla görsel anlarnda sınıRandınp tasvir eden bir açıklama meto-dudur: Açıklayıo E!!ilim 1 Explanatory Trend, Olgu ve olayiann işleyişiyle ilgili açıklamalan, kurallar çerçevesinde örgütlenmiş ilkeler bütilnü haline getirerek ifade eden ve olaylar arasındaki neden-so-nuç ilişkilerini belirlemeye çalışan bir açıklama metodudur. (t\ynnblı bilgi için aynca bkz. Erkuş . Psikoloji Terimleri Sözlü!!ü, sh. 79-80)

    254

    ımıne mensup bir din psikoloğu olarak de~erlendirilirken; o ise sürekli kendini, tekrar edilen tecrübeler üzerinde çalışan bir fenomenelog olarak takdim etmiştir.

    Din psikologları, dinin sadece çeşitli gündemler-le birlikte ortaya Çıkan farklı yönlerine dikkat çek-mekle kalmazlar, aynı zamanda onun mukayese edilen alanlarına da değinirler. Bu bağlamda betim-leyici e~ilime mensup psikologlar, genellikle dini, öznel ve içsel tarzda yaşanan mistik hayatın kendin-den geçirmesinden, aşkın olanın büyüleyici duygu durumuna kadar uzanan bir deneysel temelde ele alırlar. Buna karşın açıklayıcı e~ilimi savunan psikologlar ise, belki de tipik olarak bir grubun dışında kaldıklan içindir ki, genellikle dine karşı saygı duyma ile örneğin; temelsiz ve mantıksız olarak gördükleri iti~t ve ayin gibi dinin dış ifadelerini eşit olarak değerlendirmezler.

    b. Din l

  • aşkın boyutlan çerçevesinde bireyin kendine ve dış dünya ile iletişimine yol göstermesini ifade eder. Bu ba~lamda inanç, sadece d~an gözlemlenebilen bir şey olmayıp, bireyin dışa dönük ifadelerinin de sayısız şekillerde tezahür eden formlandır. Ancak söz konusu forrolara sahip olan inanç, kesinlikle merkezi ya da de~işmez bir form değildir. Buradan hareketle Smith, inancın bireysel yönüne wrgu yapmıştır.

    Farklı yaşam tarzlarını benimseyen insanlar, 'din-seUik ve din' kavramlarının, pozitif içsel nitelikleri ve algıları temsil etme konusunda başarısız olduğurlu düşünerek, bunun yerine 'tinsel ve tinsellik/spiritual and spirituality' kavramlarını kullanmayı tercih etmişlerdir. Bu ba~lamda 'dinsel ve tinsel' kavram-lan, uzun süredir gerçek olmayan eş anlamlı kavram-lar olarak kullanılmasına rağmen, bugün bir çok birey için dar anlamdaki dogmatik inançlar ve zorun-lu dini fiiller dinselli~i; aşkın tecrübelerin esrarengiz dünyası da tinselli~i ifade etmektedir. Dolayısıyla 'ben dindar değilim, sadece Tanrı'yı severim', sözü tinsel görünümün Tanrısal bir gerekçesi olmasa da, bugün kullanılan bu ifade yukanda sözü edilen duyguyu yansıtmaktadır.

    'Çocukların Tinsel Hayatı ı 990', adlı kitabın yazan olan Robert Coles gibi din psikolojisi alanında çalışan bazı araştırmacılar, yeni söylem olarak tinsel-liğin, dini inanç ve pratiklerio evrenselliğini ifade etmede yetersiz olduğurıa işaret etmektedirler. Bu alanın birçok klasik araştırmacılannın yanında diğer araştırmacılarda, farklı tipteki dinlerde dindar olmanın çeşitli yalianna dair çözümler buldular. Dinle ilgili araştırmalar yapan betimleyici eğilime mensup psikologlar tarafından desteklerımiş bu yak-laşımlar, genellikle dinsel olmanın güvenilir ve arzu edilebilir yollarını, daha az samimi ve güvenli olan-lanndan ayınr.

    c. Sorumluluk Bağlamında Din

    Din psikolojisi içeri~inde farklı bakış açılarına göre yapılan çalışmaları inceleyenler oldukça azdır. Bu bağlamda din alanındaki çalışmalarında, bir bütün olarak dinin konuşulmasından rahatsız olmayan bu psikologlar, geleneksel dini inanç ve pratiklerio kişisel ve sosyal avantajlar sağladıklarının doğru olduğunu kabul ederlerse, dinin zararlı sonuçları olmadan bilimin daha anlamlı olduğu düşüncesini sürdürürler.

    c.a. James Leuba: Patolojik ve İrrasyonel Bağlamda Din

    Psikolojik açıdan geleneksel dine karşı olanların başında gelenlerden biri olan Leuba, inandıncılığı ve bilgilendiriciliği açısından din psikolojisi üzerinde yarım yüzyılı aşkın bir zamandır sayısız araştırmalar yapan ve yayınları olan biri olarak bilinir. Bu bağlamda o, yaptığı çok çeşitli araştırmalarla

    DiN PSiKOLOJISINE GENEL BİR BAKJŞ

    geleneksel teistik dine6 karşı çıkmıştır. Leuba (ı 925), fizyoloji ve psikolojinirı temel prensipleri içerisinde değerlendirilmeyen mistik tecrübeleri7 deneysel açıdan ele alarak doğrudan delilleri toplamış ve mistik tecrübe sürecindeki yaşanan tep-kilerin, bizim günlük olarak diğer kişisel hazır oluşumuıda yaşadığımız tepkilere benzediğini ispat etm· eye çalışmıştır. Bu amaçla da örnek olarak, mistik tecrübe sürecinde görülen gizli varlıklan ve yine bu süreçte yaşanan belirsizlik duygusunu üretebileceğini iddia etmiştir. öte yandan Leuba, epilepsi, histeria, nevrozteni ve narkotik bağımlı madde kullanımı gibi patolojik oluşumlarm sürecinde daha fazla dramatize olmuş mistik fenomenleri açıklamıştır.

    Leuba, konuyla ilgili yaptığı dEmeyler sonucunda, yapılan mistik açıklamalann yanıltıcı ve yetersiz olduğu sonucuna ulaşmıştır. Daha sonra birçok açıklama, smırlama ve basitli~in bilimsel bilginin üzerindeki muhafazakar ve dini bakış açısını etk-ileeliğine dikkati çekmiştir. Öte yandan Leuba, geleneksel dini inançların tutarsızlığını gösterdiği araştırmasında, uyguladı~ı anket sonuçlanna yer vermiştir. Söz konusu çalışmadaki anket verilerine göre; seçkin bilim adamları ve tarihçilerio Tanrı'ya ve ölümsüzlü~e inanma olasılıklannın, bir alt grupta-ki meslektaşianna göre daha az oldu~ '"-u bilim adamlarının, biyolojik ve psikolojik oluşı... .ar hak-kında bilgi veren inançlan daha fazla benimsedikleri görülmüştür. Bunun yanı sıra Leuba'nın anketine katılan tüm bilim adamlan içerisinde de, yukarıdaki verileri tasdikierne oranı en düşük olan grubun ise psikologlar olduğu saptanmıştır (Leuba, ı 950).

    Leuba, yapbğı dini eleştirilerinin kötü izlenimine rağmen, dine zarar vermekten ziyade, dinde reform yapmak için titizlik göstermiştir. Geleneksel dinin materyalist eleştirmeni olan Leuba (ı950, sh.ı36), insan doğasının en temel niteliği olarak ele aldı~ı ahlaki olgunluğa karşı 'zekayı, tinselliği ve itki'Byi önermiştir. Bu doğal tinsel gücün gelişimini besle-mek için ise, ortak tecrübeler ve bilimin ışığında geliştirilmiş ayinlerin ve ibadetlerirı yeniden düzen· lenmiş halini kullanabilecek bir dinsel toplum oluşturulmasını savunmuştur. Dolayısıyla böyle bir sosyal Tann/social Gad'ya ibadet eden çok fazla kişi olmasa da, bu toplumlarm üyelerinin iç görü, barış

    6 Geleneksel Teistik Din 1 Traditional Theistic Religion: En genel şekliyle varolan her şeyin yaratıcısı olan bir Tann·nın varoluşuna inanma. Tann·nın mutlak ve sınırsız bir bilgiye ve güce sahip oldugu· na sarsılmaz bir inanç besleme şeklinde biçimlenen dini inancı ifade eder. (Cevizci. Ahmet. Felsefe SözliJllil, Ekin Yayınlan. Ankara-1996, sh. 497)

    7 Mistik Tecrübe 1 Mystic Experience: Dini tecrübeden daha özel, yollun ve mistik unsurlar taşıyan bir tecrübe çeşididir (Ayrıca krl Hökelekli, Din Psikolojisi, sh. 131, 314-318)

    8 !tki 1 Urge: Bireyi sürekli etkiyerek davranış meydana getirmeye yönelik bilinç dışı bir yapıya sahip olan biyolojik bir güçtür. (Gürün, Psikoloji Sözlil!}ü, sh. 77)

    255

  • DAVID M. WULFF

    ve ahlaki enerji gibi teistik gelene~in temel d~erlerini bırakacaklarını ileri sürmüştür .

    c.b. Frederick Skinner: Pekiştirilmiş Davranış Bağianunda Din

    Leuba'nın bilimsel görüşleri, o'na tinsel bir dilrtünün9 bazı yönleri hakkındaki fikirlerini muhafaza etmesine izin vermiştir. Bu ba~lamda davranışçı psikologlar, mekanik tarzda belirlenmiş davranışlara karşı dinin etkinli~ini azaltmaya çalışmışlardır. Diger bütün davranışçı psikologlar gibi Skinner {1953)10 de, pekiştirici uyancılardan dolayı ortaya çıkan dini farklılıklan dikkate aldı~ından dolayı bu ekolün örnek alınacak temsilcilerinden birisidir. Öte yandan birçok durumlarda bu pekiştirmeler, papazlar/din görevlileri ve kontrolü elinde bulunduran diger temsilciler tarafından desteklenmiştir. Dini kururolann imtiyazı ve bunların geniş sosyal çevreleri ba~lamında düşünüldügünde, pekiştirilen bu dini itikat ve kuralların, din adam-lannın kendi menfaalleri için ortaya çıkardıkları ihti-malini kuwetlendirmiştir. Dini davranışlar, pekiştirmelerin tesadüfi ürünü olarak degerlendirildi~irıde anlaşılamaz. Bu ba~lamda e~er bu davranışlar, tesadüfi pekiştiriciler tarafından oluşturulduysa bu durum, pekiştirici uyancılara cevap olarak güvercin-lerio fonksiyonel olmayan ancak ısrarlı olarak gelişi güzel yaplıkları batıl davranışlar'ıll sergilemesine benzer. Dolayısıyla konuya böyle yaklaşıldı~da

    9 Tınsel DOrtü 1 Spiıitual lmpulse: Anı. gllçiO ve bazen de karşı ko-nulmaz bir manevi gOcO i!ade eder. Ömegin; psikanalizde cinsellik, dUşmanlık ve açlık gibi çeşitli id diirtWeıi vardır . (Budak, Selçuk. Psikoloji SözlüliO, Bilim ve Sanat Yayınlan , Ankara-2000, sh 24 ı)

    10 B Frederick Skinner (1904-1990): Psikolojinin davranışçılık ekoiOne önemli katkılarda bulunmuı; olan ABD11 bir bilim adamıdır. Pslkolog olan Skinner, 1904'te Pennsylvania eyaletinin Susquehanna kentinde dogmuştur. 1 928"de Harvard Üniversite-si"nde psikoloji ~renimine başlamış ve ""Davranışın Betimlenmesinde Refleks Kavramı" adlı teziyle 193 l"de doktor unvanını almıştır Daha sonra 1938 yılında davranışçı psikolojinin baş yapıtlanndan biri olan "The Behavior o! Organisms: An Experimental Analysis 1 Organizmalıınn Davranışı: Bir Deneysel Çözümleme"" aciiı eseri yayınlanmıştır ı 945-1948 yıllan arasında Indiana Üniversitesi Psikoloji Bölümü'ne bölüm başkanı ve deney-sel psikoloji pro!esörü olarak atanmıştır. 1948"de geri döndül!O Harvard Üniversitesi, Psikoloji ve Toplumsal IUşkiler BölOmUnde 1974"teki emekliligine kadar kalmıştır. Skinner, hem psikoloji hem de davranış b!limlerine, özgün katkılarda bulunmuştur. O'nun, davranış konusundaki yaklaşımı ; da~oTanış ve davranışçılıgın felsefi ve kuramsal çözUmlenmesi: denetim altındaki ortamlarda davranışın deneysel yoluyla incelenmesi; davranış teknolojisi ve kWtOrel etkinilkierin davranışlar bakımından çözilrnlenmesi olmak üzere dört temel alanda toplanmaktadır. Skinner, yakın dönemde· ki eserlerinde, modem toplumlann yaşamış oldugu bunalımı davranış teknolojisinin çözebilece!jini savunmuştur. O'na göre, çagın as~ problemi, kaygı ve yabancılaşma d~. suçlar, savaşlar ve çatışmalar gibi unsurlardır. Skinnerin eserlerinden bazılan ise şunlardır: Bilim ve Insan Davranışı , ı953: Sözel Davranış, 1957; Ö!ıretme Teknolojisi, 1968; Özgüriü!lün ve Şan-Şerelin ötesi, ı971; Davranışçılık Üzerine, ı974; Davranışçılık ve Toplum Üzer-ine DOşonceler, 1978. {Türk ve Dılnya Ünlüleri Ansiklopedisi. Anadolu Yayıncılık. Istanbul- (tarihsiz), C.9. sh. 5043)

    1 ı Batı! Davranış 1 Superslillon: Davranış ve sonuçlan arasındaki

    256

    insanlann, böyle garip bir takım dini ritüellere ba~lanacakları sonucuna varılabilir .

    Skinner, özerk bireyin dış etkerılerle denetim altına alınmasının kaçınılmaz oldu~unu, dolayısıyla bu tarz denetim uygulamalarının bizi kızdırmaması gerekti~ini söylemiştir. O, sadece gözleyip devam ettirmek için kulJanılan 'hayali hikayeler'den dolayı degil, aynı zamanda tarihsel olarak olumsuz pekiştiricilerden ya da ceza korkusundan dolayı, geleneksel dini uygulamaları son derece eleştirmiştir. Skinner, dini alanda etkili olan kimselerin, pekiştireç olarak birçok 'dini denetim teknikleri'ne başvurmak süra-tiyle bu kimselerin sömürücil olma e~iliminde olduk-lannı, bazen de dindar bireylerin güçlerini kırmak amacıyla 'karşıt denetim davranışlan' kuiJandıklannı söylemiştir. öte yandan o, bugün dini alanda etkili olan kişiligin, nefret edici ölçülerden uzaklaşıp daha pozitif bir düşüneeye d~ru kaydı~ı da tespit etmiştir. Bu ba~lamda Skinner, sıradan insanlar için bile, özellikle daha iyi bir gelecekten emin olmak için, bu-günkü bireysel memnuniyetJerden vazgeçme konu-sunda kendilerini cesaretlendirerek dinin hala bir ih-tiyaç olabilece~i düşüncesine d~ru dengeyi de~iştirdi~ini gözlemJemiştir. (Wulff, 1991, sh.l23-129)

    c.c. George Vetter: Öngörülemeyen Durumlara Tepki Anlamında Din

    Dinin davranışsal analizi hakkında bir giriş eseri yazan Vetter {1958)'e göre din; bireyi baskılardan kurtaran bir de~ere sahip d~ildir. Vetter, Leuba ve Skinner'den farklı olarak daha sıkı bir biçimde, din hakkında olumsuz yargılarda bulunmuştur. Dinle ilgili yaptıgı bu degerlendirmeler, başlıca şu şekilde ele alınabilir: Antropomorfik12 Tannlann sa~duyulu oldu~ düşüncesi; tarih boyunca din adına yapılınış savaşlar ve vahşilikler; sosyal konularda dini lider-lerin kendilerine olan güvensizlikleri; dini inancın, deney yapılarak elde edilen sonuçlar ile ahlaki davranışlar arasındaki ilişkiyi göstermedeki başarısızlı~ı; dini kururolann sosyal ve politik alandaki ilişkileri ile bu kururolann para, zaman ve insan enerjisi gibi zenginlik kaynaklarını müsrifçe kullanmalan.

    Vetter'in ifade etti~i gibi, eger din tarafından düzenlenen yaşamJar, sadece bu şekildeki dini otoritelerin yaşamı ise; konuyla ilgili yapıJan araştırmalar, dini inanç ve pratiklerio kitleler arasındaki yükselmesini ve ısrarcılı~ını nasıl de~erlendireceklerdir? Buradan hareketle Vetter, Skinner'in tesadüfi

    ilişkinin tUmüyle rastlantı eseri olmasıyla meydana gelen davranışlardır. Bu davranış türünde; davranış tesadü!en pekişmişlir. Yagmur dualannın yapılmasının yagmura neden olma-. ması. ancak tesadOfen bazen ya!lan yagmurla bu davranışın sürüp gitmesi öme!jinde oldugu gibi davranışla sonucu arasında bir izler-lik" ilişkisi vardır ve bu llişkiden dolayı söz konusu bu davranış devam eder. (Erkuş, Psikoloji Terimleri Sözlüllü, sh. ı33-136)

    12 Anlropomorfik 1 Anthropomorphic: Aşkın varlıklan Insan biçirnli dUşünme ve algılama tarzıdır.

  • olarak pekiştirilmiş güvercinlerindeki 'batı! davranışlar'dan kaynaklanan durumlar hakkındaki gözlemlerine ve N. R. F. Maier'in, farelerin ayırt etme gücünü kaybetmeye ilişkin yapbklan kalıp yargısal ve fonksiyonel olmayan davranışlan hakkındaki elde edilen verilere atıfta bulunmuştur. O, bu atıflara dayanarak dini davraÖ.ışlann, kontrol edile-meyen ve öngörülemeyen durumlara ilişkin karşılaştınlabilir bir insan tepkisi oldu~ sonucuna varmış ve bunu tartışmaya açmıştır.

    Vetter'e göre, bu tür davranışların ne olaca~ iki temel faktöre dayanır. Bunlardan birincisi, daha önceki durumlarda etkili olan davranış faktörüdür. Bunlar da muhtemelen daha sonra benzer şartlarda dini pratikler formunda tekrar edecektir. Dolayısıyla bu tür davranışlarda, Tannların ihtiyaç halinde, sanki onlann aileleriymiş gibi sık sık nutuk çekmeleri gibi bir durum söz konusudur. İkincisi ise, Guthrie'nin 'bitişik ögrenme teorisi'ndeki13 temel ilişkiye benzer bir daVr-anış faktörüdür. Söz konusu bu teoriye göre, e~er davranışlar, kendilerini harekete geçiren bir-leşik uyancı komplekslerini d~iştirirlerse sonuca ulaşır. Vetter, bu kriteriere karşılık gelen dini davranışları başhca iki gruba ayırmıştır; a) Dua ve meditasyon14 gibi 'yalvarma tarzındakVentreaty' davranışlar: Bu tür dini davranışlar, uzun süre kat-lanılabilen ve belki de ayru anda pratik aktiviteye dönüşmesine izin veren ve yeterli sessizU~i sa~layan dua ve medi~yon türü davranışlan ihtiva eder. b} Dramatik ayin gibi 'aşın düşkün tarzdaki/orgy' davranışlar: Bu tür dini davranışlar da, bireyin üzerindeki duygusal stresi da~ıtmak amacıyla dikka-tini başka yöne çeken dramatik ayinler gibi çılgınca yapılan davranışlan ihtiva eder.

    Bununla beraber Vetter, bu tür davranışiann kısa bir süre için de olsa geçerli olabilec~i düşüncesine şiddetle itiraz etmektedir. Çünkü söz konusu bu davranışlar, tıpkı uyuşturucular gibi bireylerin dış dünyadan ziyade iç sıkıntılannı direkt olarak etk-ileyen ve bu sıkıntıları dışa yansıtan davranışlardır. Bu ba~larnda Vetter'e göre, bireylerin yüz yüze geldi~i problemler, dini n yanıltıcı metotlan ile de~il de bilim çerçevesinde elde edilmiş sistemli metotlara

    13 Bitişik ~enme Teorisi 1 Contiguity Theory of Leaming: Edwin R. Guthrie tarafından geliştirilen bu ~enme kunınıına göre; bir uyaran - karşılık ili~kisi. mekan, zaman, nitelik yönünden benzer oldugu diller bir uyaran · karşdık ili~kileriyle bitişerek bir örüntü meydana getirir. Dolayısıyla bireyin ~enme düzeyi bu örüntünün nitelil!ine ~r. Örne!lin, piyanodan çıkan ses uyaran, bunun birey tarafından duyuldugwıun gösterilmesi ise bir karşıbgı ifade eder. (Başaran , 1. Ethem, Egitim Psikolojisi, GOl Yayınevi, 13. Baskı, Ankara-1994. sh. 242)

    14 Dua 1 Prayer: Bireyin, dini ibadetler çerçevesinde ~kın varlıga için-den gelerek ve karşılık verilecegi ümidini koruyarak yaptıltı istek ve temennilerdir; Merlitasyon 1 ~editation: Bireyin mistik bir duygu durumuna geçebilmesi için beUi bir süre zihnini, dış uyaranlara kap-atarak çeşitli faaliyetlerden anndırma durumudur. (Aynca ~Budak, Psikoloji Sözloııu. sh. 50 1)

    DIN PSİKOLOJİSlNE GENEL BİR BAKlŞ

    baş~rak çözülebilir. O'na göre, kademeli olarak meydana gelen dünyevileşrrıe süreçleri dinden ziya-de, bilimsel olarak karşımıza çıkan problemierin sa-yısında bir azalma meydana getirmiştir. Vetter, hala din konusuna oldukça fazla harcanan kaynakların, zam~ dini araşbrmalar da dahil olmak üzere bil-imsel araşbrmalara aktarılaca~ını ilinit etmiştir.

    Özellikle Skinner tarafından geliştirilen davranış ilkeleri, hem akademik hem de k1irıik psikologlar arasında geniş bir kabul görmüştür. Ancak, söz konusu bu ilkeler, dini alanda bireysel olarak pekiştirilmiş karşılıkları bulunan kompleks davranışlar için çok birimsel ve mekanik bulunmuştur. Bu ba~lamda konuya daha billmsel yaklaşarak global gözlem yapabilen bir teori oran sosyal ögren-me teorisil5 ise, özellikle dini gelenekleri nesilden nesile aktarma noktasında daha umut verici bir alter-natif sunmaktadır. Fakat dinln dinamiklerinde yapay rol oynayan birkaç bilim adarnından başka hiç kimse adı geçen bu teorinin, dini inanç ve gelenekler üzerinde herhangi bir sistematik uygulamasını yap-marnışlardır. (Bkz. Wullf, 1991, sh.134-140)

    c.d. Sigmund Freud: Çocuksu Arzulan Yerine Getirme Anlammda Din

    Sadece dinin aktarılmasında de~il. aynı zamanda dinin kökeni ve dinamikleri konu-suyla da ilgilenen birçok psikol0!1a göre psiko-loji ile ilgili hiçbir teorik ekol, psikoanalitik psikolojil6 kadar verimli olmamıştır. Dinin, psikoanalitik yorumu üzerine Freud tarafından başlatılan bu çalışmalar, bugün çok geniş bir alana yayılmış durumdadır. Psikoanalitik yaklaşım, yıllar sonra artarak çeşitli dallara ayrılmıştır. Bu ba~lamda Britanya'da geliştirilen 'nesne ilişkileri

    15 Sosyal ôgrenme Teorisi 1 Social Leaming Theory: Albert Bandura ve Robert Sears (1962) tarafından ortaya atılan ve temeli gözlem ve taklit yoluyla ögrenmeye dayanan bir çeşit ögrenme teorisidir. (Erk~. Psikoloji Terirrueri Sözlli!IU. sh. 183-184)

    16 Psikoarıalitik Psikoloji 1 Psychoanalytic Psychology: Eylemlerin, sözcüklerin ve rilyalann bilinçalbnda bulunan öz kaynaklanna inip çatışma ve karmaşalan bilinç alanına çıkararak anlaşılmaz ve çözülmez gibi görünen sorunlan aydırdatmayı temel Uke edinen bir psikoloji ekoiUdür. Ilk olarak ruhsal çözümleme olarak Freud tarafından ortaya atılan bu yöntem, bir ~a ve sagaltım yön-temidir. Freud'dan sonraki süreçte sürekli bir evrim içinde bulunan psikanaliz, patoloji ıılanıru çok gerilerde bırakarak tüm insan billm-lerini Ugilendiren sorunlan da çözllmlemeye yönelmiştir. Psikanaliz kuramırun ilkeleri şu şekilde özetlenebilir: 1- Haz ilkesi: her davranış ııcı uyandıran bir uyanyı ortadan kaldırmaya yöneliktir. Gerçeklik Ukesi: Bu arada dış dOnyanın zorunluluklarını hesaba kat-mak gerekir. 2- Ruhsal kabnan, iç ben, ben ve üst ben olmak Uzere Uç unsurdan ol~muştur. Bunlardan iç ben, ilksel etkileri; Ust ben, içleştirilmiş ahlak kurallanru; ben de, tepüer ve dış gerçekler arasında ortaya çıkan çabşmıılan çözmeye çalışan uzlaştıncı bir katmanı ifade eder. 3- Ben, kişiyi tatminkar bir biçimde dış dOnyaya uyarlayamadı!lt ve kişinin gereksinimlerini rine getirernedilli zaman davranış bozukluklan ortaya çıkar. Bunlara örnek olarak gerileme, nevrozlar, psiko-somatik bozukluklar, suçluluk gibi durumlar gösterebilir. Psikanalizde sagalbm bu durumlann giderilmesini amaçlamıık!adır. (GUrün, A. 0 ., Psikoloji SöziU!!U, lnkdap Kitabevi, lstanbul-(tarihsiz), sh. 118-119)

    257

  • DAVID M. WULFF

    teorisi', 17 Heinz Kohut'un 'kendilik psikolojisi'l8 ve Erikson'un 'benlik psikolojisi'19 bu dallardan bir kaçıdır. Bu bağlamda Freud ve onun savunuculan, dini eğilimi, çocuksu ya da nörotik e!ıillmle bir arada bulunmak tarzında anlayarak, dine karşı oldukça . olumsuz bir tavır sergilemişlerdir. Ancak psikanaliz ekolün yeni kuşak temsilcileri ise, din konusunda daha uygun bir bakış açısı geliştirmişlerdir.

    Freud'a20 göre din, iki önerrili özeUiğe sahiptir. Bunlardan birincisi, Tanrısal özellikler taşıyan babaya/father-god olan kuweili bir inanç; ikincisi ise, detaylı olarak anlablrnış zorunlu dini ritüellerdir. Bu bağlamda Freud, bu ritüeUerin görünüşteki zor-layıcı niteliklerine, dini düşünceleri kuşatan dokunul-mazlığa, dindar bireylerin günah veTannsal cezadan korkma hislerine dikkati çekmiştir. O, dinle ilgili bu konulan, kabul edilemez dürtülere"' karşı savunma olarak gördüğü nevrozun, 21 değişmeyen belirtileri

    17 Nesne lıi~eri Teorisi 1 Object Relations Theoıv: Psikan41iz ekolü Içerisinde ortaya çıkan bu teori, bireyin toplum içinde ~llini kabul ettlgı Için, diller Freudyen açıklamalardan daha çok toplum-sal bir bakış açısı sunmaktadıi. Adı geçen bu teoriye göre, Freud'un çocuk ge U~ iminde libidinal aşamalar görüşll yerine, bireylerin bebeklikten itibaren edindikleri tecrübe yansımalannın. diller bir ifadeyle içsel nesnelerin oluşumu sürecine dayanan kademell bir benlik larkldaşmasını Ifade eden kurarndır. (Marshall. Gordon, Sosyoloji Sözlüllü 1 A Dictionary of Sociology, (Çev. O. Akınhay & D. KörnUrcü), Bilim ve Sanat Yayırılan , Ankara-1999, sh. 530)

    18 Kendilik Psikolojisi 1 Seli Psychology hakkında ayrıntdı bilgi için ayrıca bkz. Kohul, Heinlz, Kendilillin Yeniden Yapılanması , Kendilillin Çözllmlenmesi. Metis Yayınlan , lstanbul-1998

    19 Benlik Psikolojisi 1 Ego Psychology: Temelini psikanaliz ekalUnden alan ve Erik Erikson taralından ge~en bu ~ımda gelişim evreleri, psiko-dnsel Işlevlerine göre degıl de, öncelikle ego süreç-lerini kapsayan psik0105yal evreler e.ksen alınarak dellerlendiriUr. (Budak, Psikoloji Sözllil!U, sh. 251)

    20 Sigmund Freud (1856-1938): Avusturalyalı bir psikiyatr olan Freud, önce nöroloji uzmanı sıfaby!a, Insanın sinir sistemi Uzerinde anaıomik çalışmalarda bulunmuş olup, kokainin agn kesici özeUi!li-ni ~!etmiştir . 1885 yılında Paris'te ürdU bir Fransız nörolog olan Charcot'un hipnotizmayla Ugili derslerini takip etmiş olup, bu *" madan sonnı psikopatoloji alaruna yönelmiştir. Tekrar Vıyana'ya döndUllUnde Ise psikiyatr Josehp Breuer'le çalışmaya başlamışbr. Freud, nevrozlann her türlll örgensel zedelenmeden ayrı oldullunu kabul ederek, bu ruhsal şoku bilinç düzeyine çıkarabilmek Için "serbest çallnşım" yöntemini kullanrnışbr. Bu anlamdaki çalışmalanna ilk olarak kendini inceleyerek başlamış ve 'ben, iç ben. Ust ben' gibi Insanın ruhsal yapısının katmanlannı birbirinden ayınırak "haz ve gerçeklik Ukeleri"ni tespit etmiştir. RUyaların çözümlen-mesinde simgelerin roiO Uzerinde duran Freud, sansür, geriye itme, libido. transler ve özellikle de bılinçallı kavramlanyla, psikanaliz adıyla bilinen yeni bir psikoloji ekolUnU kurmuştur. Cocullun psikolojik yaşamının , erişkin yaşamını kökten etklledil!ini sawnan Freud, çocukluk dönemindeki y~ izlerinin bilinçalbna yerleşti!llni ve bireyin bundan sonraki hayabnı etkiledillini ifade etmiştir. O'nun göriişlerinde, insana ait cinselUk ve saldırganlık olmak Uzere iki temel gUdU vardır. Ayrıca Freud ve görüşleri hakkında daha geniş bilgi Için şu eserlerine bkz. RUyalar Bilimi; Gürdük Yaşamın Psikopatolojisi; Onsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme, Totem ve Tabu; Psikanalize Giriş; Beş Psikanaliz; Psikanaliz Teknilli; Ketleme, Hastalık Belirtisi ve Bunalım; Metapsikoloji; Musa ve Tektanrıcılık; Espri SözcOllU ve Bilinçaltıyla Olan Ili şkileri; Uygarlıktaki Huzursuzluk; Bir Yanılsamanın Gelecel!i; Narsısızm Üzerine ve Schreber Vakası: Benlik ve hkel Benlik: Hayalım ve Psikanaliz; Toplu Yapıtlar; Kide Psikolojisi; Amatör Psikanalizi. (Gürün, Psikoloji SözlügO. sh. 52-55)

    258

    şeklinde değerlendirmiştir.

    Freud, bireyin dini inanç ve pratiklerinin temell-ni, çocukluk dönernindeki evrensel tecrübelerden aldığını iddia eder. O'na göre, ilk yıllarda çocuk, anne-babasını özellikle de babasını her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten birisi olarak görür. Çocuğun, iç dünyasında gerçek olmayan sanal bir cenneti oluşturan bu tür kuweili tutumlar sonucunda koruma altına alınması, çaresizllk içindeki çocuğun güvenini tazeler. Daha sonraki yıllarda ise çocuk, d~anın gücü ve diğer hayat şartlan karşısında, savunmasız olarak derin duygulan tekrar ortaya çıkınca babası için beslediği tehUkeU arzular, kendini Tannsal nite-liklere sahip koruyucu bir babanın hayal ürünü bir imajında bulur. Freud (1913-1953)'un, "dinin her formunun temelini oluşturan" (sh.148) dediği bu şekildeki baba sevgisi, karşıt bir duygulanım biçimi şeklinde ortaya çıkar. Yani baba, aynı zamanda odipüs kannaşasırun22 bir sonucu olarak korku, küskünlük ve suç kaynağıdır. O'na göre, Tann'ya, çocuksu arzulann yarısıtıldığı bir baba olarak itaatli bir şekilde yaklaşmak, sonuçta uzun süre kaybolmuş ilişkileri düzenler.

    Freud ( 1927 -1961)'a göre din, gözlemden ve sebeplerden ziyade, çocuksu duygulann sonucu olarak ortaya çıkan bir yanılsamadır. 23 Bu baglarnda din, birey ve toplum için tehlikeli bir yanılsamadır. O'na göre, erken yaşlarda dinsel dogmalarla tanıştınlan birey, korkudan kaynaklanan bastırma duygulanyla baskı altına alınmıştır. Dini kutsallık ve mükafatlandırma yönünde: içgüdüseJ24 sınırlamalar empoze eden sosyal kurumlar ve kanunları çevreleyen dini kutsallıklann sonucu olarak da benz-er bir durum ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla bu kültür-le yetişen insanlar, sebeplerden ziyade korku dışında içgüdQsel arzulardan itirazsız bir şekilde vazgeçerek kültürel yasaklamalan onayljiyan dinsel dogmalarda-ki inançlara meyletmek suretiyle toplumu geniş ölçüde bir düzensizllge iterler.

    Freud, dinden vazgeçmek ve dinin dogmatik öğretilerine saplanmak yerine, sadece bilime güvenmenin, bireyleri ve toplumları aşırı çocuksu duygulardan arındırmayı sağlayaca~ını ifade

    21 Nevrez 1 Neurosis: Bireyde davranış bozuklulluna neden olan ancak, kişilillin yıkılmasına neden olmayan bir tür ruhsal kökenli rahatsızlıklann ortak adıdır. (Ayrıca bkz. Budak, Psikoloji SözlüllU, sh. 535-536)

    22 OdipUs Kompleksı 1 Oedipus Complex: Psikanaliz kuramına göre, erkek çocugun fallik döneminde annesine olan aşkından dolayı babasına düşmanca duygular beslernesi durumunu ılade eder. (Erkuş, Psıkoloji Terimleri Sözllll!ü. sh. 133)

    23 Yanılsama 1 lllision: Bireyin, varsayılanlardan ayrı olarak. duyu organlannın uyancı bir nesneyi oldullundan farklı bir şekilde algılaması durumudur. (Erkuş, a.g.e., sh. 87-88)

    24 lçgUdil 1 lnstincl: Canltiann doguştan getirdi!ll ve oıırenilmeden yapılan türe özgü davranışlan şekillendiren ve devam ettiren kalıpsal davranışlardır (Etkuş, a.g.e., sh. 94)

  • etmiştir. Böylelikle olgun birey, -pek ç~umuzda oldu!:ıu gibi- de!:ıersizlik ve çaresizlik durumlarıyla karşı karşıya geldiğinde bilimin, kendisindeki gerçek-lik bilgisi üzerinde açtıgı ufukla yaşamayı öğrenecektir. Sonuçta birey, böyle bir olgunlu!':ıa ulaştığında medeniyet, acımasızlıgı durduracak ve hayat, yaşamak için daha katlanılabilir bir hale gele-cektir.

    d. Önemli Bir Nitelik Olarak Din

    Leuba, Skinner, Vetter ve Freud, bugün h~la dinin bilinmeyen ve gerçek olmayan çarpıcı yönleri-ni ortaya çıkarmışlardır. Bunlar, ister dindar olsun ister olmasın her düşünen insanı derinden etkileyen konulard ır. Bu ba!:ılamda filozof Alfred North Whitehead, d~al teoloji25 üzerine yaptıgı çalışmasında bizlere şunları hatırlatır:

    D~uştan günümüze uzanan tarih, korkuların melankolik26 bir tavrıdır . Söz konusu bu tarihsel sürecin dine kazandırdıkları ise; insaniann kurban edilmesi, özellikle çocukların katliamı, yamyamlık, şehvet bataklığı, aklın ve mantığın kabul etmediği batıl inançlar, ırklar arasındaki nefret, borulmaya yüz tutmuş geleneklerin sürdürülmeye çalışılması gibi bir çok unsurdur. Tüm bu tablo içerisinde din, insan vahşetinin son sığınağı olmuştur. T ann ile eleştirilemez din ilişkisi, yukanda sayılan unsurlarca d~rudan etkilenmiştir.

    Din, kendisini ilerleme için gerekli bir araç olarak göstermesine rağmen Whitehead, tamamıyla bunun böyle olmadığı sonucuna varmıştır. (sh. 37-38)

    Whitehead'ın özetlemiş olduğu bu üzücü tarihin az çok farkında olan dini eğilimli psikologlar, dinin daha çok hayranlık verici ifadelerinden ve onun poz-itif gücünden etkilenmişler ve dindarların günahlarını kınama egilirnine girmemişlerdir. Öte yandan bu psikologlar, Skinner, Vetter ve Freud'un dinle ilgili görüşlerinde ayrım gözeterek, onların üzerinde dur-dugu konulardan daha kapsamlı tanımlamalar üzerinde degerlendirmeler yapmışlardır. Hatta, bun-lardan bazıları, bu üç psikologun dinle ilgili ortaya koydugu bilimsel kavramlardan bazılarının gereksiz olduğunu iddia etmişlerdir.

    25 ~al Teoloji 1 Natural Theology: insanın , vahye ya da ruhani bir otoriteye degil de. salt kendi aklına dayanarak ve makul olasılıkların meydana getirdlgi genel bir çerçeveden hareketle. kendi Tanrısını ve evren kurarnını oluşturabilece!ji temel öneiiiüne dayanan bır teolojiyi. Tann ile Tanrısal amaçlann, başka hiçbır kaynaktan yardım görmeyen insan aklına acık o!madıgını ve akılla anlaşılabilir olmayan dogaüstü bir temel sayesinde anlaşılır hale gcleceginl savunan teolojilerden ayırmak için kullanılan terimdir. (Cevi1ci. Felsefe Sözlü!jü. sh. 157 158)

    26 Melankoli 1 Melancholy: Birevin yaşama iste!jinin azalması ve üzgtinlük halinin belirgınleşerek ortaya çıkması sonucu oluşan bır çökktinlük durumudur. Bu süreçte bireyin Iç dünyasına hakim olan güç ruhsal acıdır. Bu durumun temelinde ise, çogu kez suçluluk duygusu yatar. (Gürün. Psikoloji Sözlü!lü. sh. 96)

    Dİ!\ PSiKOLOJisiNE GENEL BİR BAKlŞ

    d.a. William James: insana Mükemmelliğe Götüren Bir Yol Olarak Din

    James 27, tek taraflı davranışçı yaklaşırnın örtük bir eleştirisi gibi dinin daha dengeli bir değerlendirme modelini ortaya koymuştur. O, 'Dini Tecrübenin Çeşitliligi' adlı eserinde, Skinner ve Vetter'in örnek olarak verdiği dini uygulamalarla ilgili kronik hale gelmiş farklı formlarını reddetmiştir. Bunlar, James (1902-1985, sh.98)'in tabiriyle, dinin gerçeklerine tamamen ters düşen olaylardır. Bu baglarnda insanlar, kendilerine gelen gerçek ilham-larta ilgili nadir olaylarda, bazen aşırı uç ve hatta psikopatik28 olarak görünseler bile onun, dini tecrü-belerin temel karakteristiği içerisinde de~erlendirdigi iç görüyü kazanabilirler.

    James, bu araştırmasının hedefini tanımladıktan sonra, insan hayatının gerçek değerini anlamaya çalışmıştır. Belli başlı felsefe önsezileriyle sa~duyuyu birleştiren James, geniş çapta dindar insaniann düşüncelerinden oluşan ilginç yaşamların çeşitl i derecelerini incelemiştir. O, yaptığı bu araştırmada; üstün bir zekaya sahip olmaksızın yaradılış itibariyle dini ilhamlara açık olan insanların, çeşitli 'kutsal aşırılıkları ' yaşadıkları ve çocuksu kavramlar kul-landıkları sonucuna varmıştır. Bununla birlikte, ilham ve akıl birleştigi zaman insanı mükemmellige götüren bir seviyeye ulaşabilir. Dolayısıyla bu seviyelere ulaşan dürüst insanların, her zaman iyiligi ön planda tuttuklarını ve dünyanın yaşanabilir ve daha iyi bir yer olması için de çaba gösterdiğini ifade eden James, dinin, yaşamımız için temel bir enstrü-man olduğu sonucuna varmıştır. O'na göre bu din, d~amızın diğer hiçbir parçasının başarıyla yerine getiremedigi bir fonksiyon icra eder (sh . 49).

    d .b. Cari Gustav Jung: Bütünlüğe Götüren Bir Yol Bağlamında Din

    James'in düşüncelerinden etkilenen İsveçli psikiyatrist C. G. Jung (1954/ 1968)29, insan ruhu

    27 William James (1842-1910)· Amerikalı bir felsefeci ve psikolog olan James. bir tıp doktoru olarak Harward Üniversitesi'nde uzun süre fızyoloji , felsefe ve psikoloji okulmuş ve 1876 yılında Arnenka'da ilk kez bir psikoloji araştırma laboratuvarı kurmuştur. Charles Sanders Peirce'le birlikte pragmacılık okulunun kurucusu sayılmaktadır 1907 yılında yayınladı!jı 'pragmacılık' adlı eserinde pratik, yararlı yada elkili olanın gerçek oldu!lunu savunmaktadır. Psiko-fizyoloji aracıb!jıyla psikolojiye gelen James'in. bu alandaki düşünceleri entellektüelizme karşıdır. O'na göre heyecan. nesııel olarak heyecan uyandıran bir durumun sonucu olmııvıp heyecanı dışa vurma işlemiclır. Bu baglarnda "bir ayıyı gördugum•u icin de

  • DA VJD M. WULFF

    kapsamında, ruhsal bozuklukların yapısıyla ilgili açıklamalar yapmıştır (sh. 55). Degişim sürecinden hare-ketle genel bir din anlayışı ortaya çıkaran Jung, dini, insan ruhunun gerekli bir fonksiyonu olarak deger-lendirmiştir. O, (1 932/ 1 969), otuz yılı aşkın bir süre içerisinde, çoğunluğunu protestan hastaların oluşturdu~ terapi çalışmalarından şu sonuca varmıştır:

    Yaşamlannın ikinci yarısında, yani otuz beş yaşın üzerinde olan hastaların arasında dini bir bakış açısına sahip olmayan hiç kimse çıkmamıştır. Bu hasta-ların her biri, dini yaşantılannın o ana kadar kendi-lerine sağladığı faydaları kaybettikleri için, kendileri-ni hasta hissettiklerini söylemekte ve bu yaşantılan tekrar kazanamayanların gerçekten de iyileşme göstermedikleri görülmüştür (sh. 334).

    Jung, dini bir görünümün, özel bir itikat veya bazı dini organizasyonlara bağlı bir üye anlamı taşımadığını vurgulu bir şekilde eklemiştir.

    Jung'un, gerçek bir dini yaşamı, bu gibi tecrübe-leri yaşatan inançlardan, dogmalardan ve dini ritüel-lerden ayırt etmesi, James'in yaklaşımıyla paralellik gösterir. Fakat James'ten farklı olarak o, dini tecrü-belerin, gerçek bir tecrübenin sınırlı bir yönünü mey-dana getirmede büyük bir rol oynadığını söylemiştir. O'na göre aynı zamanda dini tecrübeler, bu tecrü-beyi yaşayan insanları bunaltıcı bir güçten korurlar. Dolayısıyla inançlar, bilincin sınırlarını belideyip kişisel gelişimi de etkilediği için insanların korunması bir değer ifade eder. Bunun yanı sıra dini inançlar, olayları meydana getiren nedenlerin eleştirel anlam-da incelenmesine karşı ise savunmasızdırlar.

    Jung, dini, gerçek anlamına göre tanımlamıştır. Bu tanımlama aynı zamanda Rudolf Otto'nun 'esrar-lı/numinous' veya kutsal olarak adlandırdığı bir deneyimi ifade eder. Kutsallığın büyüleyici gücü insanı , bir yandan inancı anlamaya zorlarken diğer yandan da fedakarlığa ve bağlılığa dikkat çekmektedir. Bu gibi deneyimlerin, insanın kavrama ve kontrolünü tamamıyla engellediği için, bu inançların insanı dıştan kuşattığını sanma gibi bir eğilim vardır. Jung'a göre bu güçler, kendisinin

    Freud'un ekolüne baglanan ilk ~rencı olmuştur Mitoloii ve gizem· cilik alanında oldukça derin bir bilgi birikımine sahip olan Jung. bu alanda simgeligin rolünü araşhrmaya başlamıştır. O'na göre: horanta zınasına baglı islek!~?rin cinsenikle bir ilgısi yok. çocuktaki fantazm mitolojisınin bir ürünü olup vcnıden doguş isteminın, ilk örnekleri/arketipini canlandırmak için başvurdu!}u biri gerileme be· lirtisidir. Jung'un. hocası olan Freud ~e anlaşmazl ı!}ı 1ibıdo' ko-nusunda daha da belirginlesmış olup bir süre sonra Freud ile yollan ayrılmıştır Jung. olusıurdugu derinlik psıkolojisinde bilinç, kişisel bilinçdışı ve koiiPktif bilinçdısı olmak üzere üç ayrı boyuttan söz etmiştir Ayrıca C . G Jung ve görtişleıi hakkında daha geniş bilgi için ismı verilen şu «serlerine bkz. Ruhunu Arayan Insan: Psikolcıik Tipler; Çagdaş Ruhun Sorunlan: Ruhun Kılık De!jiştiı mesi ve Simgeleri: Bilinçdışı Psikolojisi: Yasamım. Psikoloıi ve Din Psikoloıı ve E!jifim. Mitolojinin Özüne Giriş: Analttik Psikoloıinin Temel hkeleri; Analitık Psikoloji (Gürün, a.g.e .. sh 79-81)

    arketipler30 olarak isimlendirdiği ve her insanın ruhunda var olan dinamik faktörle(e benzer.

    Bu konular üzerinde bilgisizliğimizi kabul eden Jung, ruhun derin varlı~ını kabul etmiş ve bunu kollektif bilinçdışı31 olarak değerlendirmiştir. Ruhun yapısal e lementlerinin, arketipler ve kuramsal varlıklar olduğunu düşünen Jung, bunların, hiçbir kapsam ve belle~e sahip olmamasına rağmen yine de eski mistik düşünceleri canlandırmada yardımcı olacağını düşünür . İnsan tecrübelerini oluşturan tipik kişiler, durumlar ve süreçlere uyum gösteren bu arketipler, günümüzde aktif olarak bu gibi yaşantıların tekrar oluşmasını sağlarlar . Bu kompleks dinamiği n temel amacı, bireyin, de~işme ve bütünleşme süreci içerisinde kendini gerçekleştirmesini sağlamaktır. Eğer bu süreç başarısızlığa uğrarsa, hem bireysel rahatsızlıklar hem de sosyal ve politik bozulma açısmdan insanlığın çoğu, bu durumdan etkilenir.

    Jung'a göre, tarihsel süreç içerisinde bireyleşme/individuation sürecine, dini geleneklerin önemli rehberliği ve katkılan olmuştur. Söz konusu bu dini geleneklerin çeşitli ve çoğunlukla ilginç imgeleri ve uygulamaları , arketipsel ifadelerin açık ömekleridir. Bu geleneklerin oldukça özel bir ilgi haline gelen önemli imgeleri; Tannlar ve aniann kurtancıları, mistik nesneler ve geometrik şekillerdir. Jung, bu imgelerden hareketle 'benlik'in32 sembolik ifadesini oluşturmuştur. Jung'un, kişiliğin ortak nok-tası olarak karakterize ettiği benlik, bireyleşmenin nihai amacını, bütün duyguların dengelenmesi ve uyum içinde olması ile ruhun yücelmesini ifade eder. Çeşitli ayinlere katılıp onların kutsal hikayelerini tekrar tekrar dinleyerek onun huzur dolu imge-lerinde yaşamak ve yüksek idealleri yakalamak için çaba göstermek benliğin sürekli gelişmesini sağlar.

    Jung'a göre, maalesef bugün çoğu insan, dinin

    30 Arketip /Archetype: Jung'un analitik psikolojisinde önemli bir kavram olan arketip. her yerde karşılaşılan belli motiflerden oluşur Söz konusu bu motifler. bugünkü bireylerin düşlerinde de görii· lebiUr. Bu ımgelere ve uyardıgı ça!jnşımlara 'arketipik idealar' denir. Bunlar ne kadar canlıysa. duygular da o kadar renklidir. Bunlar bizi etkiler. büyüler. Adeta. ruhun kalıtımla geçen bir parçası gibidir. betimlenemez: önceden biline dışında var olan kalıptır. biçimdir. her zaman her yerde kendiilginden oluşur İç güdüsel yapısı yüzün· den arketipler. duygu yüklil kompleksierin altında olup. eniann özerkli!}ıni paylaşır . (Jung. C.G., Analitik Psikoloji, (Çev. Ender Gürol). Payel Yavınlan. lstanbul-1997. sh 403)

    31 Kolektif Bilinçdışı 1 Collective Unconscious: Jung'un analitik psi-kolojisine aiı o lan bu kavramda, atalanmızın tecrübelerinden mey-dana gelmiş. bireysel yasarn tecrübelerinden çok daha Ust seviyede bilgelige ulasmıs bir katmandır Kolektif bilinçdışı. kusaktan kusaga geçerek insanoglunun tecrübelerini de beraberinde getirir. Jung'a göre. ruhsal sagaltımın amacı . bireyin kollektif bili nçdışıyla ilişkiye gırrnesıni sa!jlamaktır (Gürün. Psikoloji Sözlü!}ü. sh 20·21)

    32 Benlik/Sel!· Çeşitli psikoloji ekollerine göre tanım ı de!}işen benlik Jung'a göre; egonun şablonunu ifade eder. Kolleklif bilinç dışında bulunan merkezi örgütleyici ve yönetici bir arketip olan benlik, di!}er bütün arketipleri ihtiva eder. Bu lanıma göre benlik, ruhun çekirde-gi ve gelişimin arketipidir. (Budak. Psikoloji Sözlügü, sh. 123-124)

  • imge ve pratiklerine katılma gücünü kaybebniştir. Ruhsal dönüşümü için gerekli sembollerden yoksun olan bireyler, ruhsal bunalunların kurbanı olmuşlardır. Kaldı ki geleneksel dini imgelerle meşgul olan insanlar bile bugün kararsızlık içindedirler. Jung'un ileri sürdüğü fikre göre bu imgeler, tek taraflı kalırsa potansiyel olarak insan ruhunda yıkıcı bir bölünmeyi de beraberinde getirebilirler.

    Jung'a göre, insanoğlu , bu yaygın olumsuz durumlardan ve tahribattan kaçıp bireyleşme sürecinde ilerlemek amacıyla daha yüksek bir bil-inçlilik düzeyine sahip olmak zorundadır . Bireyin ruh sa~lı~ı için gerekli bu acil durumu başarmak için psikologlar, insan yaşamını ve dini yaşantıları her yönüyle incelemeleri gerekir. Bu bağlamda Jung, kendi psikolojik kuramını, insan psikolojisi için bir katkı olarak görmesine ra~men, bunun bir öğreti sis-temi ya da bir inanç olması hususundan ısrarlı de~ildir. Ne yazık ki, insan ruhu üzerindeki tartışmaların devam ettirilmesi için, yapılacak bir dizi gözlem ve geçerli önerilerden ziyade, Jung'un yap-maya çalışb~ı gibi konuya hem olumlu hem olumsuz yaklaşanlar tarafından sürekli incelenmelidir.

    Akademisyen olan bazı psikologlar, Jung üzerine yaptıkları çeşitli çalışmalarda, Jung'un öğretisini hem anlaşılmaz hem de bilim dışı olarak de~erlendirmişlerdir. Jung'un öğretisi üzerine araştırma yapanların arasında çok sayıda klinik psikologlar ve pastaral danışmanlar da vardır. Örneğin, konuyla ilgili geliştirilen Myers-Briggs Tipi Ölçek/Myers-Briggs lndicator (Myers & McCaulley, 1985) de, bireylerin kişiliklerinin tespiti için Jung'un kişilik tip-lerine33 göre değerlendirilmesi esas alınmıştır. öte yandan Jung'un psikolojisi, klinik uygulama hakkında bilgi vermenin yanı sıra aynı zamanda dini bakış açılarının değişimi , kutsal kitabın yorumlanması, fenomenolojik ve mukayeseli din çalışmaları ve kişisel tinsel gelişimin arttırılması gibi konularda Hıristiyanlığın eleştirilmesi ve yenilenmesi ıçın değerli bir kaynak oluşturmuştur. (örnek için bkz. Wulff, 1991 , sh . 452-456}.

    d.c. Nesne ilişkileri Teorisi: T erapötik ilişki Anlammda Din

    Jung'un kahtımsal kollektif ruhunun oldu~unu kabul eden hiçbir psikoloji ekolü, tarihsel ve metinsel materyalleri yorumlama yoluna gibnemiştir. Fakat Jung'un, hayatın ikinci yarısında meydana gelen arketipsel oluşum süreciyle ilgili görüşü ve kişiye özgü dindarca davranışı anlamiandırmak için kişisel bilinçalt ı/personal unconscious'nın kaynaklarını

    daha az kullanması ve söz konusu bu kavramın

    33 Jung psikolojisindeki kişilik tipleriyle ilgili aynntılı bilgi için aynca bkz. Stevens, Anthony. Jung, (Çev. Ayda Çayır), Kaknüs Yayınlan . istanbul-1999. sh 87-102

    DiN PSiKOLOjiSiNE GENEL BİR BAKlŞ

    muhtevasının dinamiğini ihmal etmesi gibi konular, onun ekolünün etkisini azaltmıştır.

    Freud, dini , gerileyici bir unsur ve yanılsama olarak · görmesine rağmen, nesne ilişkileri teorisi'nin34 kurucuları, yapıcı bir unsur olarak gör-müşler ve ancak dinin etkisi çerçevesinde de~erlendirilecek bir psikoterapik sistemle, insani ilişkilerin kuwetlendirilmesi amaçlandı~ı takdirde yararlı olacağını savunmuşlardır. Öte yandan bu teoride ele alıMan adipal babanın, dinin dinamiğindeki yeriyle ilgili görüş, Freud'un kullandı~ı bu özel kavrama ters düşmektedir. Nesne ilişkileri teorisi, anne-babanın her ikisinin de -özellikle oedipus öncesi annenin-etkilendiğini kabul etmektedir. Bu bağlamda dini muhtevayı anlamada nesne ilişkileri teorisinin bakış açısı, çift avantajlı göründüğü için dikkate değer bir yaklaşımdır. Dolayısıyla daha geniş bir yelpazeye sahip olan bu teoriye göre, yaşayan canlılarda Tanrının dinamik bir konumunun varlığını gösteren çok fazla ana tanrıça kültü vardır.

    Konuyla ilgili Donald Winnicott (1953)'un ileri sürdüğü başka bir nokta ise, dinin, tecrübe dünyası ile otistik35 fantezi dünyası arasında yer almasıdır. Bu bağlamda Freud da, dini, aynı yere yerleştirmiştir. Öte yandan, nesnel gerçekliğin dünyası, yumuşak battaniye veya oyuncak ayı örneğinde olduğu gibi, genç çocuğu her şeye gücü yeten bebeklik samısından sıyırıp nesnel gerçekliliği tama-men kabul etmesini sağlar. Çoğu insan, bu geçiş devresini hiç bitiremez. Bunun yanı sıra Paul Pruyser (1983}'e göre Winnicontt'un bu yaklaşımı, dini , insan imgesinin gizemli ve yaratıcı bir oyunu olarak ele almış ancak saf yanılsamadan ve açıklamadan da uzak tutarak, dinin esrarını orta ölçekte bir yanılsamaya indirgemiştir.

    Pruyser, kavramlaştırdığı 'üç dünya şernasıl three-world schema' ile dinin alışılmışın dışında bir eğilime sahip olduğunu iddia etmiştir . Dolayısıyla burada, otistik çarpıtmalann, gerçekte fantastik ve vahiy şeklindeki imgelerle olaşan dini özü ve duy-gusallık ve itaat etme aşırılığını destekleme şeklinde ortaya çıktığını ifade eder.

    Din, yanılsama olduğundan dolayı bozularak zarar görmesinin yanında aynı zamanda nevrotik rahatsızlığı olan bireylere çekici bir unsur olarak gorunur. Bu tema, ilk olarak lan Suttie (1935/1952) tarafından ortaya atılmıştır. Yüksek dini formlar, özellikle diğer insanlarla duygusal ilişk-

    34 Adı geçen teori ile ilgili bilgi için bkz. 17. dipnot 35 Otizm 1 Autism: Bu psikolojik rahaısızlık. bireyin gerçek hayattan

    kopmasına kadar varan. aşın bir içe dönüklUk durumunu ifade eder. Şizofrenin bir özelli~i olarak da de~erlendirilebilen otizm, bireyin çevresinden kopması , içedönük bir kişilik geliştirmesi, gerçekleri reddetmesi veya yadsımasıdır. (GOriin. Psikoloji Sözlü!jO. sh. 70; aynca krş. Er kuş, Psikoloji Terinıleri Sözlü~ü. sh 24-25)

    2(ıl

  • DAVID M. WULFF

    iler kurmada psikoterapinin36 bir parçası olarak değerlendirildiği için olgun yapıya sahip olmayan ya da nörotik olan bireyleri etkilerler. Dolayısıyla bu tarz bireyler, gözle görülür bir ölçüde iyileştirilemezlerse nörotik sawnma sistemleri içerisinde geleneği dönüştürürler. Suttie, bu dönüşüm konusunu tartışmış ve Hıristiyan geleneğindeki böyle bir dinamiğin bozularak, sevgi ve iyi sosyal ilişkilerden antipatiye, tahammülsüzlüğe ve bölünmeye dönüştüğünü wrgulamıştır.

    Harry Guntrip (1956), tarihsel oluşumlardan öte kişisel bazda dini incelerneyi tartışmıştır. Bu bağlamda birey için temel ihtiyacın, yetersiz olduğu çocuk-luk yıllarında başladığını ve bu dönemde, bireyin ya dine karşı bir ilgi duyduğunu ya da duygusal ilişkilerden dolayı tutkusuz bir yaşam felsefesine doğru yö-neldiğini ifade eder. Öte yandan birey, erken yaşlarda dine anlam veremezken, ilerleyen yaşlarda tecrü-besine dayanıp kendirıi kötü, suçlu veya günahkar hissederek kurtuluşunu, pişmanlık ve dine dönüşte arayabilir. Dolayısıyla olgun bireyler, kendilerini yap-tıkları dini ayinlerin tecrübesiyle değerlendirip, güvenli bir şekilde dine bağlandıklarını hissederler.

    İlk nesne ilişkileri teorisyenleri, dinde baştan sona bir geneliernenin yapılması gerektiğini belirt-mişlerdir. Bunlardan Bostonlu psikanalist Ana Maria Rizzuto (1 992, sh. 156), psikoanalitik bağlamda bireysel dini tecrübeyle ilgili olarak, çok fazla klinik çalışmalar yapmıştır. Özellikle Winnicott ve Rizzuto, bu alanda Tanrı'nın temsili ile ilgili klinik çalışmalarıyla bilinir. Din alanında yapılan bu çalışmalar, diğer araştırmacı ve klinik pratisyenleri etkilemiştir. (Finn & Gartner, 1 992).

    Rizzuto (1979)'ya göre, birey Tanrı'ya inansın ya da inanmasın, hayalindeki Tanrı imajını bir kom-pleks oluşumuna dönüştürmüş ve yüksek düzeyde kişiselleştirmiştir. Bireyde oluşan söz konusu bu Tanrı imajı, erken anne-baba tecrübeleri, anne-babalar hakkındaki fanteziler, kişisel sunum ve resmi veya gayri resmi dini bilgilendirmelerden etkilen-mektedir. Öte yandan yaşam krizi yaşayan kişilerde, T ann'ya olan inanç değişınediği için konu dışı oluşurnlar bağlamında Tanrı , olduğundan farklı bir şekilde algılanır. (sh. 203); dolayısıyla Tanrı, bat-taniye ve oyuncak ayı örneğindeki gibi olmayıp çok uzun süre aldatıcı karakterde bir geçiş nesnesi olmaya devam eder. Rizzuto (1 992), inancın psikolojisinin ve detaylı olarak kompleks yapıların başka kalıba dökülmesinin, bireyin psişik yaşamına

    36 Psikoterapi 1 Psychotherapy: Psikolojik bir tedavi yöntemidir. Genel olarak, sözel ve davranışçı teraptler olmak üzere iki kate-goride de~erlendirilebilir. Fakaı hepsinin ortak özelli~i. bireylerde de~işimi sa~lamaktır. Uygulama süreci bakımından, sözel terapiler daha uzun bir zaman gerektirirken. davranışçı terapilerde süre daha kısa olabilmektedir. Sonuçta, bütün psikoterapi tekniklerinde has· tayla birebir işbirli1ji söz konusudur. (Erkuş, a.g.e .. sh. 159·160)

    262

    hizmet eden çok önemli bir teorik açıklama olduğuna dikkati çekmiştir (sh. 158).

    d.d. Heinz Kohutıun Kendilik Psikolojisi: Narsizme Dönüşen Din

    Burada, nesne ilişkileri teorisine benzer diğer iki perspektiften de bahsedilmesi gerekir. Bunlardan birisi, Kohufun37 kendilik psikolojisidir. Ayrımcı bir narsis38 gelişimi öngören bu yaklaşım; libidinal gelişimin narsistik çizgisinde, insanoğlunun yaratıcılık, bilgelik ve mistik olarak kendi benlik dönüşümüne sahip olma gibi nihai amaçlarından bazılarına ulaşmayı hedefler. Bu bağlamda, muhteşem bir benlik ve idealleştirilmiş anne-baba imgeleri, mükemmelliğin iki erken oluşum şekilleridir. Temel narsizm kaybının teseliisi olarak görülen söz konusu bu oluşumlar, çok çeşitli psikolo-jik rahatsızlıklara yol açarak normal bir dönüşümü ve bütünleşmeyi gerçekleştirmede başarısız olmuşlardır.

    Kohut'un psikolojisinde yer alan birkaç örnekte din, mükemmelliğin kutsal formlar içerisindeki sem-bolik bir sunumu olarak değerlendirilir. Örneğin, Yeni Delhi psikanalistlerinden Sudhir Kakar (1981), popüler Hindu Tanrısı 'Shiva'nın çift cinsiyeili ima-jlannın, 'yüksek düzeyde narsistik incinebilirlik' duru-mu yaşadıklarını söyleyen Hindistanlıların kendi ben-liklerini tekrar aktif hale getirmede önemli bir yardımcı unsur olduğu fikrini sawnur (sh. 128). Bireylerin sahip olduğu bu çocuksu benlik duygusu, benzer olarak Hıristiyan geleneği içerisinde Robert Randali (1984) tarafından da fark edilmiştir. Randall, söz konusu bu duygunun izlerinin, Tanrı'nın emirlerini açıklayan mezheplerde ve mezheplere ait oluşumlarda olduğunu söylemiştir.

    d.e. Erik Erikson: Umut ve Erdem Bağlamında Din

    Nesne ilişkileri teorisine benzeyen diğer bir yak-

    37 Heinz Kohul (1913-1981): Viyana'da do1jmuş olup, 19 yaşmda üniversiteye intisap edip psikoterapiyle ilgilenmeye başlamıştır. 1938'de Viyana Tıp Fakültesi'ni bitinniş 1949'da Chicago Üniver· sitesi'nde nöroloji ve psikiyalri ihtisasını tamamladıktan sonra Chicago Psikanaliz Enstitüsü'nde çalışmaya başlayarak psikiyalri alanında dersler vermiştir . Özellikle içe bakış ve eş duyurnun etkisi üzerine yaptı!lı çalışmalanyla psikanaliz kuramma önemli katkılarda bulunan Kohut, 'kendilik psikolojisi' adını verdilli özgün bir psikanaliz tekni1!1 geliştinniştir. Psikanaliz efiilimi üzerine eserleri olan Kohut, 1964-65 yıllan arasında Amerikan Psikanaliz Cemiyeti'nin başkanlogını ve 1965'ten itibaren de Uluslararası Psikanaliz Cemiyen'nin başkan yardımcılı1jını yapmıştır. Aynca H. Kohut ve görüşleri hakkında daha geniş bilgi için ismi verilen şu eserlerine bkz. Kendili1jin Yeniden Yapdanması 1 The Restcration of The Seli: Kendiligin Çözümlenmesi 1 The Analysis of The Self. ( Kohut. Heinz, Kendili1jin Yeniden Yapılanması. Metis Yayınlan, İstanbul-1998. sh. 1)

    38 Narsizm 1 Narcissism: Özellikle psikanaliz ekolün kullandıgı bir kavram olan narsizm, bireyin kendi bedensel ve ruhsal benliklerine karşı besledilll hayranlık ve ba1jlılık durumunu ifade eder. (Güney. Salih, Davranış Bilimleri ve Yönetim Psikolojisi Terimler Sözlü1jü, Ocak Yayınlan, Ankara-1998, sh. 198)

  • laşım ise, Erikson'un39 benUk psikolojisidir.40 Psiko-sosyal gelişimin sekiz epigenefik41 evresi ile meşhur olan Erikson, aynı zamanda din hakkındaki fikir-leriyle de tanınır. Nesne ilişkileri teorisyenleri gibi Erikson {1950/ 1963) da, dinin derin köklerini bebekliğin annelik matrisi/ matemal matrix of infan-ey içerisinde bulmuştur. O'na göre , bebekliğe geçişte ki bu bağlantı , dinin, Freud'un dediği gibi olgun olmamasını değil, bireyin en temel ihtiyaçlan, korku-ları ve insanlığa dair özlemleriyle ilgili önemli bir işlevi yerine getirdiğini kanıtlamaktadır. Öte yandan Erikson'a göre din; güveni, başanlı bir şekilde ortaya çıkaran egoyu42 ve gelişirnin çocukluk safhasını evrenselleştirdiği gibi aynı zamanda bu yaşta ortaya çıkan gerekli gücü ve üstünlüğü de sağlar. Bunun yanı sıra din, kainatın güvenilirliğine olan ortak bir inancı oluştururken aynı zamanda, ortak şeytani kavramlan ve güvensizliği de açıklar.

    Öte yandan dini gelenekler, gelişimin son döne-

    39 Erik Etikson (1902-1994): Ego psikolojisini kunnuş, kişiligin oluşumunda geçmiş zamanla toplumsal süreçleri ve klinik olgulan bag-daştıran Erikson, 1902'de Almanya'da dogm~ur. 1933'de Kopenhag'da bir psikanaliz egitim ensti!Usü kurma girişimleri sonuç vermeyince, ABD'nin Beston kentine yerleşmiştir. Beston Psikanaliz Enstitüsü'ne üye olmuş ve Harvard Tıp Fakültesinde ö!lretim üyeligine başlamıştır 1936-1939 yıllan arasında Yale Üniversitesi'nde çalışırken sosyal antropolojiyle bir süre ilgilen-miştir. 1942'de Calilornia Üniversitesinde profesör olmuştur. Epigenetik kuramını geli ştiren Erikson, 1950'de yayınladıgı ilk kitabı "Childhood and Society 1 Çocukluk ve Toplum' adlı eseriyle kısa sürede ego psikolojisi alanında etkili bir kişi olmuştur. Epigenetik kurama göre, her canlı bir ortam içinde büyür. Gelişim sürecinde her canlı kendine ait bazı özellikleriyle bagdaştırarak gelişir. O'na göre, bireyin gelişiminde toplumsal degişimin etkisi büyüktür. Aynca O, ruh hastalıgının sadece insanın kendi içinde bulunan ve yakın çevresiyle yürütrugü bir mücadele olmadıgını, daha geniş bir alanda anlamı olan bir süreç oldugunu iddia etmiştir. Aksi halde, bir ortamda saglıklı ve normal olan bir davranış başka bir ortamda garipsenebilir ve bu bir ruh hastalıgı olarak deger· lendirilebilir. Erikson'nun önemli katkılanndan biri de: bireyin sekiz psikeoososyal gelişim evresinin oluşuyla ilgili kuramıdır. Eserlerinde özellikle gençlik dönemindeki kimlik duygusu üzerinde duran Erikson'a göre, bu dönemdeki bireyin ne çocuk ne de yetişkin olması, ortamın farklı talepleriyle ve farklı toplumsal rollerle karşılaşması, bu aşamayı kritik yapan sebeplerden biridir. Freud'dan kopan Jung, Adler. Fromm ve Rank gibi psikanalistlere karşı , Erikson. kendi fikirlerinin Freud ile temelde aynı oldugunu söylemiştir. O'na göre, kendi geliştirdigi kuramlar, psikanalitik görüşün , yeni sosyal, antropolojik ve biyolojik tespitleri etrafında açıklamalardan ibarettir. Aynca Erich Etikson ve görüşleri hakkında daha geniş bilgi için ismi verilen şu eserlerine bkz. Çocuk ve Toplum, 1950: Genç Luther, 1958; Kimlik ve Yaş Dönemi, 1963: Gençlik, Degişim ve Meydan Okuma, 1963: Anlayış ve Sorumluluk, 1964; Kimlik. Gençlik ve Bunalım, 1967; Gandhi'nin Gerçegi, 1969. (fürk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, Istanbul- (tarihsiz), C. 4, sh. 2007-2009)

    40 Adı geçen teori ile ilgili bilgi için bkz. 19. dipnot 41 Epigenetik Ilke 1 Epigenetic Principle: Erikson'un, birey gelişiminin

    uygun zamanda kesintisiz bir şekilde üst üste binerek inşa edilen evrensel bir plana göre gerçekleştigi görüşildür. (Budak, Psikoloji Sözlügü, sh. 266)

    42 Ben /Ego: Psikanalitik yaklaşıma göre, bireyin bilincinde oldugu ve süper ego ile id arasında bulunan kişilik katmanıdır. Ego, id'in istek ve arzulan ile süper ego'nun baskılan karşısında devamlı denge arayışı içindedir. (Aynca krş. Erkuş , Psikoloji Terimleri Sözlogo, sh. 63: Gürün, Psikoloji Sözlügü, sh. 17)

    DiN PSiKOLOjiSINE GENEL BIR BAKlŞ

    mi olan yaşlılık döneminde erdemi elde etmek için sosyal destek sağlanmasına yardımcı olur. Aynı zamanda bu yaşlılık döneminde olgunlaşmış formlar içerisinde ortaya çıkan nitelikli bir benlik umut, istek, gaye, yeterlilik, vefa ve sevgi ile gerçekleşen bir bütünlük oluşturur. Dolayısıyla tabii düzen duygusu ve tinsel anlam ile belirlenmiş olan hayatın bütün-lüğü, yaşlı bireyin ölüm gerçeğini kabul e tmesini gerektirir.

    Bireyin psiko-sosyal gelişiminin ifade edildi!:ıi bu sekiz evredeki benlik gelişimini artıran kaynaklar arasında, dini gelenekler içerisinde ifadesini bulan ve kişiler arası günlük değişimin değerini belirleyen dini ayin ve pratiklere katılma/ritualization ayrı bir önem arz eder. Erikson (1966)'un dedi~i gibi bu ayinlere kablma süreci, dikkatli bir katılımla ve düzenli aralıklarla uygulandığında yüksek bir anlam duygusu ve mükemmel bir gereklilik hissi ile insan varlığının özel bir anlayışını muhafaza ederek itici ve aşırı kontrolü değiştirmede yardımcı olur. Öte yandan anne ve çocuk arasında, günlük yapılan dini ritüellerde kay-nağını bulan unsurlarla birlikte Erikson'un psiko-sosyal gelişim evresindeki her bir safha, di~erleriyle birleşerek gelişir. Böylelikle yetişkin birey, dini yaşamın doğru formunu oluşturan her bir gelişim safhasını ve bu safhada yer alan bazı yapılarını kendi iç dünyasında bütünleştirir.

    Benlik nitelikle ri ve önemli değerler gibi her bir dini ayin ve pratiklerio oluşum sürecinin, tam tersi bir çıkışı veya patolojik bir karşılığı vardır. Bu bağlamda esrarengiz unsurlar, putlaştınnanın sapıklığını, hayaleiliğin ve mükemmelliğin narsistik görün-rusünü amaçlayan yetişkinlik tutumianna maruz kalmışlardır. Öte yandan söz konusu bu unsurlar; ahlaki değerlerin resmileşmesiyle ve kişilik dışı davranışlar neticesinde ortaya çıkmasıyla, boş ve mükemmeliyetçi oluşumlardan meydana gelen değerlerle, aşırı bütüncülük/fanatic totalism'ten oluşan ideolojilerle olumsuz şekilde etkilenmişlerdir. Dinin , bu konulardaki savunmasızlığına, diğer patolojik düzensizliklere ve bunların insanlık zafiyeti içerisindeki uzun tarihine rağmen Erikson, dinin, insani olgunluğa ulaşınada çok önemli olduğu sonu-cuna varmıştır.

    [ devam edecek 1

    Bibliyografya

    Argyle, M. & Beit-Hallahmi. B. (1975). The social psychology ol religion. London: Routledge & Kegan Paul.

    Batson, C. D .. Schoenrade. P. & Ventis, W. L. (1993). Religion and the individual: A social-psychological perspective. New York: Oxlord University press.

    Beit-Hallahmi, B. (1978). Psychoanalysis and religion: A bibliog-raphy. Norwood, PA: Norwood Editions.

    Brown. L. B. (Ed.). (1973). Psychology and religion: Selected readings. Baltimore: Penguin.

    Brown, L. B. (1985). Adrances in the psychology ol rellgion.

    263