Olası Komplikasyonlar Ekseninde Tazminat Davalarına Bakış
Av. Osman Fırat TURAN
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) Öncesi Tazminat
Davaları
1- İdareler Aleyhine (Bakanlık-Üniversite)
İdari Yargı = İdari işlem yada eylemden kaynaklı “hizmet kusuru (bakım-gözetim eksiklikleri)” ve/veya “ağır hizmet kusuru (tıbbi uygulama hatası)” iddiası.
2- Hekimler Aleyhine
Adli Yargı = Kişisel kusur (tıbbi uygulama hatası) iddiası.
3- İdareler ve Hekimler Aleyhine
Adli Yargı = Hekimin kişisel kusuru, idarenin hizmet kusuru.
4- Özel Hastaneler Aleyhine
Adli Yargı = İstihdam edenin sorumluluğuna dayalı olarak.
HMK ile getirilen yeni düzenleme
HMK m.3
“Her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu
olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün
kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin
ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine
ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar.
İdarenin sorumluluğu dışında kalan sebeplerden doğan
aynı tür zararların tazminine ilişkin davalarda dahi bu
hüküm uygulanır.”
Yeni düzenleme uyarınca;
İster kişisel kusur iddiası ile hekim aleyhine,
ister idari bir eylem veya işlemden doğan
sebeplerle idare aleyhine açılacak tüm davalar
“asliye hukuk mahkemesinde” görülecektir.
Uygulamaya İlişkin Olası Sorunlar
1- Davanın “sadece idare” aleyhine yada
“idare ve hekim aleyhine” birlikte açılması
durumunda AĞIR HİZMET KUSURU kavramı asliye
hukuk hakimi tarafından nasıl yorumlanacaktır ?
2- Davanın sadece hekim aleyhine açılması
durumunda Vekalet Sözleşmesinden
kaynaklanan “vekilin en hafif kusurdan dahi
sorumluluğu prensibi” hekimler açısından nasıl
bir uygulama alanı bulacaktır ?
Kanı
Asliye hukuk hakimi, hekim kusuru iddiası ile
idareler ve hekimler aleyhine açılan tazminat
davalarında, kusur kavramını hizmet riski ile birlikte
değerlendirmeli ve ağır hizmet kusuru kavramını
idari yargıdan adli yargıya taşımalıdır. Aksi durum
hekimler açısından yıkıcı sonuçların doğumuna
sebebiyet verebilecektir.
Tazminat Davaları ve Kusur Kavramı
- Temel Kavram: Hekimin Kusuru. Hekim
sorumluluğunun kurucu unsuru kusurdur. Kusur
yoksa sorumlulukta yoktur.
- Kusurlu işlemin başlıca kaynakları
- Haksız fiil
- Sözleşmeye aykırılık
- Hukuk sistemimiz hekim ile hasta arasındaki ilişkiyi
Vekalet Sözleşmesi olarak yorumladığı için, hekim
en hafif kusurlu işleminde dahi sorumludur.
Tazminatın Şartları
1– Hekimin kusurlu işlemi.
2– Kusurlu işlem nedeniyle hastanın zarara uğramış
olması.
3- Hekimin kusurlu işlemi ile uğranılan zarar arasında
sebep-sonuç ilişkisinin bulunması.
Komplikasyon Kavramı (İzin Verilen Risk-İhtilat)
Tıbbi girişimler özünde belirli bir risk taşımaktadır.
İzin verilen riskin tıbbi karşılığı ise “komplikasyon” dur.
Kelime anlamı: Karışmak, karışıp kaynaşmak.
Tanım: Bir hastalığın normal gelişimine eklenen ve onun gidişini
ağırlaştıran marazi belirtilerin tümü.
Komplikasyon:
- Hastalığın kendisine,
- Uygulanan tedaviye,
- Başka bir hastalığın ortaya çıkmasına,
- Kendi başına evrimini sürdüren ikincil bir enfeksiyon
eklenmesine,
- Yada hastalığın geliştiği özel alanla (yaş, gebelik, bedeni
düşkünlük, alkolizm yada başka bir kusur) bağlı olabilir.
Hekim Olası Komplikasyonlardan Sorumlumudur ?
Bu sorunun cevabını vermeden önce Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatları uyarınca hekim-hasta arasındaki ilişkinin hukuksal yapısına değinmek gerekmektedir.
Hekim ile hasta arasındaki hukuki ilişki vekillik sözleşmesidir. (BK. m. 386-390). Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de; bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur.
Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (BK. m. 390/2).
Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan dahi sorumludur (BK. m. 321/1). O nedenle, vekil konumunda olan hekimin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif dahi olsa sorumluluğunun unsuru olarak kabul edilmelidir.
Hekim, hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu, tıbbi açıdan zamanında gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedavi yöntemini de gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır.
Hekim asgari düzeyde dahi olsa, tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür.
Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir tercih yaparken de hastasının ve hastalığının özelliklerini göz önünde tutmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmalı, en emin yol seçilmelidir.
Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1. maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin Kökleşmiş İçtihatları Uyarınca
Hekim, tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranmakla birlikte sonuç değişmemiş ise, oluşan zarardan sorumlu tutulmamalıdır.
Bir başka deyişle, tıbbın kabul ettiği normal risk ve sapmalar çerçevesinde hareketleri dolayısıyla kötü sonuçlar meydana gelse bile hekime sorumluluk yükletilemez. Önemli olan hekimin gerekli mesleki özeni göstermesi, tıbbi ve hukuki tedbirleri almasıdır.
VAKA 1
Mahkeme : İdare Mahkemesi.
Hasta : Kadın, 1990 doğumlu.
Tanı : Sağ clavicula lateral uçta ewing sarkomu.
Cerrahi : Ortopedi ve Travmatoloji Kliniğinde
3.8.2007 tarihinde ameliyat. Ameliyat sonrası
dönemde hastaya yapılan enjeksiyon sonrası sağ
ayakta uyuşma, yürümede aksama, sakatlığın
süreklilik kazanması, 18.08.2008 tarihinde hastanın
vefatı.
VAKA 1
Karar : Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan alınan rapor neticesinde;
Hastaya 17.08.2007 tarihinde hemşire tarafından yapılan
diclomec ampul enjeksiyonu sonrası, 23.08.2007 tarihinde
yapılan muayenesi ve EMG tetkikinde tarif edilen bulgular birlikte
değerlendirildiğinde ‘kişide saptanan bulguların enjeksiyon
nöropatisi ile uyumlu olduğu, enjeksiyonun yanlış yere yapıldığına
ilişkin tıbbi bulgu bulunmadığı, enjeksiyon doğru yere yapılmış
olsa dahi, yapılan yerde oluşacak ödem veya hematomun sinire
mekanik baskı yapabileceği, tüm bunların enjeksiyon
uygulamalarının beklenir komplikasyonlarından olduğu cihetiyle’
eylemin tıp kurallarına uygun olduğu tespiti yapılmıştır.
VAKA 1
Yapılan işlemde hizmet kusuru olmaması nedeniyle
‘maddi ve manevi tazminat isteminin’ reddine karar verilmiştir.
VAKA 2 Mahkeme : İdare Mahkemesi.
Hasta: Kadın, 32 yaş.
İddia: 03.07.2005 tarihinde doğum yapmak üzere
hastaneye yatırılır. 04.07.2005 tarihinde sezaryen ile bir
kız çocuğu dünyaya getirir.
Ameliyatın 4. gününde “abdominal distansiyon” gelişmesi
üzerine tedaviye başlanır. Batın ve abdominopelvik grafi
çekilir, tetkiklerde herhangi bir pataloji saptanmaz,
distansiyon bulgularının düzelmesi üzerine 12.07.2005
tarihinde hasta taburcu edilir.
VAKA 2
31.12.2005 tarihinde hastanın ağrıları artar ve karın
bölgesinde yumurta büyüklüğünde şişlik oluşur. Bunun
üzerine hasta başka bir tıp merkezine başvurur. Burada
yapılan acil alt abdomen bilgisayarlı tomografi incelemesi
sonucunda ‘sol hipokondriumda 11x9x11 cm boyutlarında
düzgün, sferik konturlu içinde iki adet dens metalik
materyal izlenen kitle lezyonu mevcut olduğu, ayrıca kitle
içerisinde hiperdens ince septasyonların dikkat çektiği
tesbiti yapılır.
Bunun üzerine hasta sezaryenle doğum yaptığı hastaneye
tekrar gider. Burada yapılan muayenesinde sol pelvik bölgede
15 cm boyutunda kitle olduğu tespit edilir. Hasta aynı
hastanede 06.01.2006 tarihinde 2.kez ameliyat edilir.
Bölgedeki apse boşaltılır, apsenin yayılmış olduğu çevre
dokular alınır.
Hasta bu işlemlerin ardından ikinci kez ameliyata sebep olan
komplikasyonun sezaryen ameliyatı sonucu geliştiğini, ikinci
kez anne olma şansının %75 azaldığını, karında çirkin bir
görüntü oluştuğunu, eşiyle özel yaşantısının tüm bunlardan
olumsuz etkilendiğini, bebeğini kullandığı ilaçlar ve geçirdiği
operasyon nedeniyle emziremediğini, ayrıca ileride yapılması
muhtemel olan estetik ameliyat ve tüp bebek uygulaması
masraflarının olacağını belirterek hastaneden maddi ve
manevi tazminat isteminde bulunur.
İnceleme: Mahkemece dava konusu olay ile ilgili olarak bilirkişi
incelemesi yaptırılır. Bilirkişilere öncelikli olarak hastanın
vücudunda tespit edilen materyallerin 04.07.2005 tarihinde
yapılan sezaryen ameliyatı sonrası oluşan kist veya apse mi,
yoksa başvurulan ikinci tıp merkezinin raporunda belirtildiği
gibi ameliyat esnasında unutulan materyaller mi (aletler)
olduğu sorulur. Bununla birlikte hastada sezaryen ameliyatı
sonucu gelişen komplikasyonların bu ameliyatı geçiren
herkeste olabilecek normal komplikasyonlar mı yoksa
operasyonu yapan hekimlerin hatalı uygulamaları sonucumu
gerçekleştiği, yine sezaryen sonrası gelişen rahatsızlıkların
hastanın bundan sonraki sürecinde yaşam kalitesi bakımından
oluşturabileceği olumsuz etkilerin neler olabileceği sorulur.
Bilirkişi raporu: Bilirkişiler; doğum olayının normal seyrinin
dışına çıkması nedeniyle sorun yaşanmaması için sezaryen
yapıldığını belirtmiş, ameliyatın doğru zamanda yapılarak
bebeğin kurtarıldığı, hastanın sezaryen sonrası takiplerinin
muntazam yapıldığı, başvurulan ikinci tıp merkezinde yazılan
raporda belirtildiği gibi hastanın karnında herhangi bir
cerrahi alet unutulmadığı, aksine çıkarılanların apse olarak
tanımlandığı, sezaryen ameliyatında unutulan bir şey
olmadığı, iki olayı ilişkilendirmenin mümkün olmadığı, 2.
ameliyat sonrası davacının gebe kalıp, kalmayacağı ve çocuk
doğurma ihtimallerinin azalıp azalmayacağı hususunda
yorum yapmanın ve yüzde vermenin değişkenler fazla
olduğu için doğru olmayacağı belirtilmiştir.
Karar: Mahkeme her iki olayda da tıbbi bir ihmal veya hatalı
tıbbi uygulama olmadığı kanısı ile ‘maddi ve manevi
tazminat’ isteminin reddine karar vermiştir
VAKA 3 Mahkemesi : Asliye Hukuk
Hasta: Erkek , 60 yaş.
Hastalık : Katarakt
Davalılar : Hekim ve İdare
İddia: Davalı hekim tarafından hastaya katarakt ameliyatı
yapıldığı, operasyona uyuşturulmadan başlandığı,
hastanın görme sinirlerine hasar verildiği, sinir uçlarında
meydana gelen kanamanın gözün retina tabakasını tahrip
ettiği ve sağ gözün görme yeteneğini kaybettiği.
VAKA 3
Bilirkişi İncelemesi : Hastaya sağ katarakt cerrahisi
uygulandığı, bu sırada suprakoroidal hemoraji
geliştiği, bu komplikasyonun katarakt cerrahisinin
beklenebilir en ağır komplikasyonlarından biri olduğu,
hekimin eyleminin tıp kurallarına uygun olduğu
belirtilmiştir.
VAKA 3 Karar : Komplikasyonun hekim tarafından
önlenebilmesinin mümkün olmadığı, mesleki bir
ihmal yada ameliyat öncesi veya sonrasında mesleki
bilgi ve beceriden kaynaklı herhangi bir hata ve
kusurun bulunmadığı gerekçesiyle ‘maddi ve manevi
tazminat isteminin’ reddine.
Son Deyiş;
Hekimlerimize,
Her türlü mesleki zorluk, risk ve sıkıntılara
rağmen, tıbbi girişimler esnasında,
öncesinde ve sonrasında hukuk düzenimizce
aranan kurallara uyulmasını,
Sigorta güvencesinin göz ardı
edilmemesini,
Hakimlerimize,
Dosyayı incelerken kendilerini bir an için işlemi
yapan hekimlerin yerine koyarak muhakemede
bulunmalarını,
Hizmetin riskini, karşılaşılan sorunları,
olanaksızlıkları, tüm bunlara karşın amacın
hastaları şifaya kavuşturmak olduğunu
düşünmelerini,
Avukatlarımıza,
Tıbbi uygulama hatası iddiası ile önlerine gelen
dosyaları sadece müvekkillerinin bakış açıları ile
değil, profesyonel bir tıbbi danışma aldıktan
sonra değerlendirmelerini,
Ve hastalarımıza,
Hiçbir hekimin elinde sihirli bir değneğin
bulunmadığını, olası risklerin ve bundan
doğan sonuçların hekim hatası anlamına
gelmediğini…
hatırlatmak istedim…..
Şükranlarımı sunarım.
Av. Osman Fırat TURAN