SAKARYA ÜNİVERSİTESİ ESENTEPE KAMPÜSÜ M3 BİNASI GÜNEŞ ENERJİSİ
SİSTEMİ KURULUMU PROJESİ
Ayçanur Bilik, Ceyda Pulcu, Burak Yalçın, Füsun Boysan, Çiğdem Özer
*Sakarya Üniversitesi , Mühendislik Fakültesi , Çevre Mühendisliği – Sakarya
Güneş enerjisi; sürekli ve yenilenebilir, doğaya zararlı gaz ve atık bırakmadığından temiz bir
enerji kaynağıdır. Güneş enerjisi sistemlerinin; çevreye yapacağı olumlu etki, yerel olarak
uygulanabilmesi, dışa bağımlılığı azaltması, işletiminin kolay olması, karmaşık bir teknoloji
gerektirmemesi ve işletme masraflarının az olması gibi üstünlükleri sebebiyle geliştirilmesi ve
yaygınlaştırılması gerektiği düşünülmektedir.
Bu çalışmada fotovoltaik olay ve güneş pillerinin özellikleri incelenerek güneş enerjisi
hakkındaki istatistiksel bilgiler değerlendirildi. Güneş pilleriyle güneş enerjisini elektriğe
çevrilmesi amaçlandı. Bu doğrultuda M3 binasının; elektrik tüketimini, alanını hesaplayarak
çatısına yerleştirilmesi planlanan güneş panelleri hesaplandı ve bir maliyet raporu hazırlandı.
Oluşturduğumuz sistemin kurulum maliyeti 102.660,00 Euro, binada tüketilen elektriğin
birim fiyatı 2.436,10 TL’dir. Bu durumda sistemin kendini 12 yılda amortisman etmesi
beklenmektedir.
İlerleyen yıllarda konvansiyonel enerji kaynaklarının tükenmesine bağlı olarak, bu kaynaklara
dayalı enerji üretim maliyetleri artacağından buna paralel olarak güneş enerjisi sistemlerinin
yatırım maliyetlerinin düşeceği tahmin edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Yenilenebilir Enerji, Güneş Enerjisi, Güneş Pilleri, Fotovoltaik panel,
Fotovoltaik dönüşüm.
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ ESENTEPE KAMPÜSÜ’NDEKİ TEHLİKELİ ATIKLARIN
BERTARAFI İÇİN ENTEGRE ATIK YÖNETİMİ OLUŞTURULMASI
Tuğçe Memiş , Nazlıhan Demirhan , Burak Kurupınar
*Sakarya Üniversitesi , Mühendislik Fakültesi , Çevre Mühendisliği
Tehlikeli atıklar özellikleri ve içerdikleri maddelerden dolayı taşınmalarında, bertaraflarında
ve depolanmalarında özen isteyen atıklardır. Tehlikeli atık yönetiminin amacı, tehlikeli
atıkların insan ve çevre sağlığına zarar vermeden doğrudan ya da dolaylı biçimde alıcı ortama
verilmesini, depolanmasını, taşınmasını engellemek, uygun bir şekilde bertarafını sağlamak
ve üretimini en aza indirmektir. Tehlikeli atıkların kaynağında özelliğine göre ayrılması,
toplanması, geçici depolanması, geri kazanılması, taşınması, bertaraf ve bertaraf işlemleri
sonrası kontrolü ve benzeri işlemlerinin hepsi tehlikeli atık yönetimi olarak adlandırılmaktadır
(Aydoğdu, 2008).
Bu çalışmada Çevre Mühendisliği lisans öğrencileri olarak Sakarya Üniversitesi Esentepe
Kampüsü sınırları içerisinde eğitim, öğretim, üretim, araştırma ve hizmet birimlerinde yapılan
araştırma ve uygulama faaliyetleri sonucunda meydana gelen bir kısım tehlikeli kimyasal
atıkların üretiminden nihai bertarafına kadar olan süreç boyunca insan ve çevre sağlığına zarar
vermeyecek şekilde ayrı toplanmasının, güvenli bir şekilde geçici depolanmasının, uygun
taşınmasının ve nihai bertarafının sağlanmasını düzenlemek amacıyla ‟Entegre Atık
Yönetimi’’ projesi oluşturulmuştur. Zaten lokal bazda devam eden tehlikeli atıkların bertarafı
ile ilgili çalışmaların bütünsel bir kimlik kazandırılması, lokal atık bertaraf girişimlerinin
entegre atık yönetim sisteminin altına alınması ve kurumsallaştırılmasını hedefledik.
İSTANBUL’UN YOK OLAN SU HAVZALARININ İSTANBUL’A SU SAĞLAYAN
DİĞER İLLERDEKİ SU HAVZALARINA ETKİSİ
Ece YAVUZSOY*
*Marmara Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü
Türkiye’nin en yoğun nüfusuna sahip İstanbul ili; artan nüfus, aşırı yapılaşma, orman
alanlarının tahribatı ve sulak alanlar ile su havzalarının yeterli korunamaması nedeniyle büyük
bir su krizi tehditi altında. Gitgide kirlenen, alanı daralan ve nüfusun talebini karşılayamayan
İstanbul suyu, şehre yakın civar illerden getirilen konuk su ile desteklenmeye çalışılmakta; bu
durum civar illerin su havzalarında çeşitli ekolojik sorunlara sebebiyet vermektedir.
Bu çalışmada İstanbul’daki mevcut su havzalarının tahribat boyutu incelenecek, tahribata
neden olan olgular araştırılacak ve İstanbul’daki durumun civar illere olan etkisi
tartışılacaktır. Çalışmanın amacı; İstanbul’daki su sorununa dikkat çekmek ve Çevre
Mühendisi gözü ile sunulacak olan çözüm önerilerini tartışmaya açmaktır. Çalışmanın sonuç
kısmında ise mevcut durum mühendislik ve etik çerçevesinde yorumlanacak, çözüm önerileri
sunulmaya çalışılacaktır. Çalışma konuyla ilgili akademik çalışmaların taranması ve
yorumlanması şeklinde ilerleyecek olup konu temel olarak; İstanbul’daki Su Havzaları,
İstanbul’a Su Sağlayan Su Havzaları, Havzalardaki Tahribat Boyutu ve Nedenleri,
Havzalardaki Durumun ve Havzalardan Su Taşınımının İlgili Yönetmeliklerce İncelenmesi,
Mühendislik ve Etik Düzleminde İstanbul’un Su Havzalarına Genel Bir Bakış başlıklarıyla
incelenecektir.
TARIM İLAÇLARININ EKOLOJİK ETKİSİ
Onur KÜÇÜK*
*İstanbul Teknik Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü
Tarım ilaçlarının çevreye vermiş olduğu zarar birçok bilim insanı tarafından incelenmiş
olmasına karşın mevcut durumda konuya ilişkin yeterli önlemin alınmadığı bilinmektedir.
Toprak yapısının bozulması, alandaki ekosistemin zarar görmesi, tarım alanının niteliğini
yitirmesi gibi örnekler, tarım ilaçlarının başlıca etkileri olarak gösterilebilir.
Bu çalışma üç bölüm halinde yürütülecek olup, bölümler ve alt başlıkları olarak
tasarlanmıştır. Tarım ilaçlarının tanımı ve gruplandırılması, toksikolojik sınıflandırılması,
Türkiye’de pestisit kalıntısı ilk ele alınacak konulardır. Asıl çalışma konusu; tarım ilaçlarının
kullanımı ve ekolojik etkileridir. Bitki, toprak ve atmosferin farklı davranış yapıları, insan ve
ekolojik etkileri ile değerlendirilecektir. Özellikle Isparta ilinde üretimi yoğun olan elmada
tarımsal ilaç kullanımı ve ekonomik analizi hakkında inceleme sonuçları sunulacaktır.
Kutu Denizanası (Chironex fleckeri) ve Türkiye Sularına Adaptasyon Olasılığı
Nilay Elmacıoğlu*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Chironex fleckeri, saydamlığı nedeniyle zor fark edilen, Dünya üzerindeki en zehirli
hayvanlardan olup normal bir denizanasının sahip olduğu zehrin 350 katını bünyesinde
barındıran, kutu denizanası olarak tanınan ve temas halinde ani ölüme sebebiyet veren bir
denizanası türüdür. Genellikle Hint Okyanusu’nda Yeni Gine, Vietnam, Filipinler ve özellikle
Avustralya sahillerinde yaşamaktadır. 2011 yılında Yunanistan sularında tespit edilmiş ve
Türkiye sularının tehdit altında olduğu olasılığı değerlendirilmiştir. Bu canlının zehri, yaşam
alanları ve zararları hakkında birçok araştırma yapılmakla birlikte, Türkiye sularına
adaptasyonu konusunda henüz bir çalışma bulunmamaktadır.
Bu çalışmada, Chironex fleckeri’nin doğal yaşam alanı olan Hint Okyanusu ile Avustralya
sahil sularının özellikleri araştırılmış, Türkiye sularının fiziksel ve kimyasal özellikleriyle
karşılaştırılmıştır. Bu bilgiler doğrultusunda Chironex fleckeri’nin Türkiye sularına adapte
olabilirliği ve oluşturacağı olası olumsuzluklar incelenmiş, Akdeniz ve Ege Denizi’nin tehlike
olasılıkları yorumlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Chironex fleckeri, Kutu Denizanası, Akdeniz, Ege, Türkiye Suları.
ENERJİ ORMANCILIĞI
Damla Bayat*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Yenilenebilir enerji kaynakları arasında, depolanabilir oluşu sebebiyle kesintisiz enerji
sağlayabilen biyokütle enerjisinin, en yüksek potansiyele sahip kolu enerji ormanlarıdır.
Enerji ormancılığı kavak, söğüt gibi hızlı büyüme özelliğine sahip ağaç türlerinin tarım
benzeri bir uygulamayla işletilmesidir. Bu uygulamayla işletilen ormanlar sadece enerji
hammaddesi olarak kullanılmak üzere yetiştirilmiş sık dikim aralıklarına sahip kesilebilir
ağaçlardan oluşmaktadır. Ülkemizde hızlı büyüme özelliği gösteren ağaçların yetişmesi için
gerekli çevre koşullarının ve habitatların bulunmasına karşın, bu alandaki gerekli yatırımların
yapılamaması ve işletme sistemlerinin gerekli şekilde uygulanamaması sebebiyle, enerji
ormancılığı, verimsiz ormanları ve baltalık alanları iyileştirme çalışmalarıyla sınırlı kalmakta
ve küçük çapta odun enerjisinden faydalanılmaktadır.
Bu çalışmada, ağaçların verimsiz alanlardan doğrudan kesiminin odun enerjisi eldesinde
sınırlı kalmasına karşın, doğru işletme şartlarında kesilebilir alanlar oluşturulduğunda elde
edilecek yenilenebilir enerjinin ciddi bir potansiyele sahip olduğunu ortaya koymak ve enerji
ormancılığının doğru tanımını anlaşılabilir kılmak amaçlanmıştır.
Anahtar kelimeler: Biyokütle, Yenilenebilir, Enerji, Orman, Kesilebilirlik
Çevre Performans İndeksi ile Mutlu Ülkeler Sıralaması
Rumeysa Acar
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Bu çalışmada Yale Üniversitesi'nin çevre performans indeksi (EPI)'ye bağlı olarak ülkelerin
çevreye verdikleri değerden, o ülkelerin mutlu veya mutsuz olduğu çıkarımında bulunabilmek
amaçlanmıştır. Bu çalışma EPI'nin 20 göstergeyle hesaplandığı milli performansları 4 ana
başlık olarak incelemiştir. Bunlar; hava kalitesi, ormanlar, su kaynakları, biyoçeşitlilik-yaşam
olarak ele alınmıştır.
Araştırma için İsviçre, Türkiye, Suriye başta olmak üzere seçilen ülkelerin EPI'nin çevre
performans puanlarıyla değerlendirilmesi, belirlenen 4 ana başlıktaki çevre parametrelerinin
kullanımı, ekosistem sağlığı, insan hayatına etkisi vb. etkileri ile kıyaslanmıştır.
Sonuç olarak, EPI'nın istatiksel veri sonuçlarının belirtilen ülkelerle kıyaslanarak sağlıklı
yaşam beklentisi, yaşam standartları, ülkenin huzur ve refahı o ülkenin mutludur veya
mutsuzdur yorumu yapılmasında yeterli olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Çevre, çevre performans indeksi (EPI), Mutlu ülkeler
KATİL YOSUN (Caulerpa taxifolia)
Gamze Şeyma Arslan*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Caulerpa taxifolia, parlak yeşil rengiyle ve bulunduğu ortamı kaplama özelliğiyle öncelikle
Stuttgart hayvanat bahçesinde süs ve dekorasyon amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Ancak
1984 yılında, Monako Okyanus Araştırmaları Merkezi'nde kullanıldığı zamanlarda akvaryum
suyu yanlışlıkla denize deşarj edilmiştir. Boyu 5- 65 cm'dir , Her türlü zeminde ve denizlerin
3 ile 40 metre derinliklerinde, 7°C de 1 günde, 10°C de 3 ayda ve 15°C de ise rahatça
çoğalabilir.
İlk zamanlarda masum görünen bu yosunun düşmanı olmadığı için yayılmaya devam etmiş
ve Akdeniz'de istilacı tür olmuştur. Denizel ekosistemi tehdit eden bu yosun türü, Akdeniz'de
halen yayılmaya devam etmektedir. Bu tür ile beslenen yumuşakça türü (Sacoglossa)
bulunmaktadır. Bu yumuşakça türü Caulerpa taxifolia türünü dengede tutmaktadır. Ancak
Akdeniz'de bu tür bulunmadığı için Caulerpa taxifolia yayılımına devam etmektedir. Yayılım
o kadar büyüktür ki Caulerpa taxifolia’yı etkileyecek sayıda canlı bulunmamaktadır.
Türkiye'de Caulerpa taxifolia, 1999 yılında görülmüş olup farklı araştırmalar yapılmıştır.
Türk Deniz Araştırma Vakfı, "Türkiye Denizlerine Giren Yabancı Türler İçin Bizimle İşbirliği
Yapın" sloganı ile bu türe rastlandığı zaman yapılması gereken işlemleri anlatmış, haklın
bilinçlenmesine destek olmuştur.
Anahtar Kelimeler : Katil Yosun, Caulerpa taxifolia, Denizel Ekosistem, Akdeniz.
KAYBOLAN DEĞER : EBER
Kevser Bağlar*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Dünya nüfusuna paralel olarak kullanılabilir su ihtiyacının artması, temiz ve kullanılabilir su
kaynaklarının azalmasına neden olmuş, su kirliliği ve çevre sorunları riskini oluşturmuştur.
Biyolojik çeşitliliği ve sağladığı ekonomik imkanlarıyla bilinen Türkiye'nin 12. büyük gölü
Eber, su kaynaklarının azalması, çevredeki fabrika ve tüm kanalizasyon atıklarının deşarj
edilmesi, aşırı derecede ve bilinçsiz kullanılmasıyla kirlenmektedir. Konya Kültür ve Tabiat
Varlıkların Koruma Kurulunun 22.6.1992 gün ve 1359 sayılı kararıyla 1.derece Doğal Sit
Alanı ilan edilen ve Ramsar Sözleşmesi’ne göre korunması gereken A sınıfı sulak alanı olarak
kabul edilen göl; doğal güzelliklerini yitirmeye devam etmektedir. Göldeki kirlilik ve azalma
canlı hayatını tehdit ettiği gibi önemli bir su kaynağı olan yeraltı suları için de tehlike
oluşturmaktadır. Su kirliliğinin önüne geçmek ve yanlış su politikaları nedeniyle kuruyan,
kurumakta olan göller için bazı tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Bu çalışmada, tektonik orjinli Eber Gölü’nün kirliliğine neden olan etkenler ve etkenlerin
canlılar üzerine etkisinden bahsedilmiştir.
Anahtar kelimeler: Ekosistem, Eber Gölü, Biyolojik Çeşitlilik, Su Kirliliği.
HEDEF DIŞI AVCILIK
Melda Evrim Tablı*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Sucul ortamlarda yapılan avcılıklarda takılan, kopan veya kaybedilen av araçları suda
avlanmaya devam edip sucul organizmaların ölümüne yol açmaktadır. Ölen bu canlılar yem
etkisi yaparak etraftaki diğer hedef dışı türleri de ağa doğru çekerler. Bu durum av araçları
suda parçalanıp, bozulup yok oluncaya kadar devam eder.
Yapıldığı malzemeye göre uzun yıllar boyunca suda bozulmadan kalabilen av araçları sucul
ortamı olumsuz etkiler. Balıkçılığın en önemli sorunlarından biri olan “hayalet avcılık”
balıklar kadar su kuşları, deniz memelileri ve kaplumbağalar gibi deniz canlılarının da
ölümüne sebep olur.
Ülkemizde de, özellikle Akdeniz ve Ege Bölgesinde, hayalet avcılık halen bir sorun olup ilgili
çalışmalar devam etmektedir. Bu çalışmada, balıkçılığı, deniz ekosistemini, sucul
organizmaları tehdit eden hayalet avcılığın nedenleri, dünyada ve ülkemizdeki durumu
incelenmiş, önlenmesi için yapılması gerekenler ele alınmıştır.
TEKSTİL FABRİKALARI (mı?) ve BOYAR Madde (mi?)
(Endüstriyel atıksular sonucu açığa çıkan boyar maddelerin sucul ortama etkisi)
Damla ÖZAKTAÇ*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Boyar madde içeren endüstriyel (tekstil, deri ,kağıt vs.) atıksuların renkli olarak veya belirli
oranlara kadar renksizleştirilmeden alıcı ortama deşarj edilmesi mümkün olmamaktadır. Alıcı
ortamına verilen bu sulardaki boyar maddeler kirlilik yükünün küçük bir kısmını
oluşturmaktadır, ancak düşük konsantrasyonlarda bile sucul ortama, çevreye ve insan
sağlığına etkisi yadsınamayacak derecede büyüktür.
Günümüzde boyar maddeler genellikle fiziksel ve kimyasal yöntemler vasıtasıyla
arıtılmaktadır. Bu yöntemlerin maliyeti yüksek olmakla birlikte prosesler sonucu açığa çıkan
maddelerin de bertarafı problemlere neden olmaktadır. Bu sebeplerden dolayı endüstriyel
atıksuların biyosorbsiyon yöntemiyle arıtılması daha uygun olmaktadır. Sucul ortamda
fotosentetik aktiviteyi olumsuz yönde etkilemesi, insanlar için kanserojen olması, çevrede
biyoakümülasyon oluşturması ile son derece tehlikeli olan boyar maddelerin, kimyasal
kullanmadan, son derece ekonomik ve sağlığa zararsız, tehlike arz edecek son ürün
oluşturmaması ile bilinen bakterilerin biyodegredasyonu ile atıksulardaki bu sorun ortadan
kalkacaktır.
Endüstri 4.0
Beyza Elönü*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Endüstri 4.0, teknoloji ve sanayinin maksimum uyumunu vizyonu haline getiren geleneksel
sanayileşme anlayışını bilgisayarlaşma yönünde ve yüksek teknoloji kullanarak geliştirmeyi
hedefleyen bir projedir. Artan dünya nüfusu ile orantılı olarak artan ihtiyaçları ve gün
geçtikçe tükenen kaynakları göz önünde bulundurarak suyu, toprağı, havayı kirletmeden;
minimum enerjiyle maksimum işin ortaya konulmasının yani verimliliğin hedeflendiği bu
projeye uyum süreci Türkiye için değerlendirilecektir.
Gelişimin, değişimin, ilerlemenin ve teknolojinin yani üretimin dördüncü devri : Endüstri 4.0.
Peki daha çok üretmek ve daha çok tüketmek daha çok atık demekse oluşan bu atıklar nasıl
değerlendirilecek? Burada devreye giren kavram sürdürülebilirliktir. Oluşan atığın, atık
olmaktan çıkarılıp ham maddeye dönüşümü ya da üretim esnasında yapılan küçük hamleler
ile yılda tonlarca suyun israfını, karbon salınımını ve enerji kaybını azaltacak temiz üretim
(eko-verimlilik) anlayışı bu devrimin kilometre taşıdır.
Sürdürülebilirliğin en karlı ve en verimli çalışması endüstriyel simbiyozdur. Endüstriyel
simbiyoz tercihen fiziksel olarak birbirine yakın ancak bağımsız olarak çalışan iki ya da daha
fazla ekonomik işletmenin bir araya gelerek çevresel performansı ve rekabet gücünü arttıracak
ortaklık kurulmasıdır. Türkiye'de ilk örneği Ocak 2011 tarihinde İskenderun Körfezi üzerinde
uygulamaya konulmuştur. Bu uygulama ile bölgede faaliyet gösteren işletmeler arasındaki
ortaklık sonucunda kirletici emisyonlarda, su ve enerji tüketiminde azalış elde edilerek
Endüstri 4.0’ın en büyük getirisi olan ekoverimliliğin Türkiye çapında yeterli düzeye
ulaşabileceği ve bu devrime uyum süreci içinde yapılan ve yapılması planlanan çalışmalar ile
ekonomik kalkınma ve ekolojik iyileşme sonuçlarına varılacağı öngörülmüştür.
Havai Fişekler ve Olumsuz Etkileri
Gökçe Fidancı*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Havai fişek, nitrat ve odun katılımıyla yapılan gökyüzünde renkli basit gösterilerde kullanılan
kutlama aracıdır. Havai fişekler el yapımı kapsülleri patlama ve sesleri çıkartan kimyasal
maddelerden oluşan tozları içermektedir. Bunların içindeki farklı metaller ise renklerini
belirlemektedir. Havai fişek gösterileri özel günlerde önemli bir faktördür ve izleyen binlerce
insanı aynı anda etkiler. Havai fişek gösterileri; özel günlerde, yeni yıl kutlamalarında,
şenliklere, törenlerde tercih edilmesi yanında, çoğu ülkede sadece havai fişekler için gösteri
günleri ilan edilmiştir. Bu ülkelerde havai fişek gösterilerinin uzman lisanslı ve eğitimli
kadrolar tarafından yapıldığını bilinmektedir. Ülkemizde de, havai fişek gösterileri eğitimli ve
İçişleri Bakanlığı tarafından ehliyetli personel tarafından gerçekleştirilmesi gereklidir.
Havai fişeklerin patlama esnasında yarattıkları gürültü impulsu 130 dB den daha fazla
olabilmekte, gösterinin yapıldığı alanın yakınlarında ise 190 dB ‘ e kadar değerler
ölçülebilmektedir. Hatta patlamadan dolayı travmalar ve kulak zarında sorunlara
rastlanmaktadır. Havada uçuşan partiküllerin göze girmesi sunucu ise göz bebeğinde kalıcı
hasarlar oluşabilmektedir. Sonuç olarak kısa süreli görsel zevk sağlayan havai fişeklerin
dezavantajları da vardır. En sıklıkla havai fişek gösterilerinden hayvanlar etkilenmektedir.
Havai fişekler evcil ya da vahşi hayvanlarda korkuya ve özellikle kuşlarda panik halinde
kaçarken çarpışarak ölümlere neden olmaktadır. Hatta bazı hayvanların üreme ve yaşama
sistemlerini de etkileyebilmektedir. Sıralanan sebeplerden dolayı havai fişek gösterilerinin,
sadece özel izinlerin alındığı günlerde ve kurallar çerçevesinde yapılması gerektiği Avrupa
Ülkelerince kabul görmüştür. Bu çalışma ile Ülkemizde bu uygulamalar hususunda dikkat
edilmesi gereken detaylar hakkında yorumlar yapılmıştır.
KİMYASAL GÜBRELERİN ÇEVRE KİRLİLİĞİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Burçin Yıldırım*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Nüfus artışıyla birlikte tarıma duyulan ihtiyaç artmaktadır. Tarımda bitki gelişimini sağlamak,
toprakta verimi arttırmak, kaliteli ürün elde etmek amacıyla kimyasal gübre kullanımına
başvurulmaktadır. Ülkemiz de 1990 yılında 4.999.407 ton, 2007 yılında 5.148.059 ton
kimyasal gübre kullanılmıştır. Kullanılan gübre miktarları ve türleri yıllara göre
değişmektedir. Gereğinden fazla kullanılan suni gübreler hava, su, toprak kirliliğine neden
olmaktadır. Sodyum, potasyum, fosfor, kalsiyum, magnezyum, çinko, mangan gibi besin
maddelerini içeren kimyasal gübreler toprağı verimsizleştirmekte, toprak yapısını bozmakta,
toprakta ağır metal birikimine neden olmakta, toprak kirliliğine yol açmaktadır. Azot ve
fosforlu gübreler yıkama ve yağmur sularıyla yer üstü sularına ulaşarak ötrofikasyona ve
nitrat birikimine neden olmaktadır. Kullanılan nitratlı gübreler toprak derinliklerine sızarak
kuyu sularında kirlenmeye yol açmaktadır. Azot ve kükürt içeren gübrelerden havaya karışan
azot oksit ve amonyak gazları; ozon tabakasının incelmesine, sera gazı oluşumu ile hava
kirliliğine neden olmaktadır. Azotlu gübrelerin %50’ si bitkiler tarafından kullanıldığı, %2-20
‘ sinin buharlaşma yoluyla kaybedildiği, %15-25 ‘ inin topraktaki organik bileşikler ile
birleştiği ve geri kalan % 2-10 ‘ luk kısmının yüzey ve yer altı sularına karıştığı ifade
edilmektedir. Verimsizleşen topraklar için ilaç kullanımında artış meydana gelmektedir. Bu
durum canlılarda sağlık problemlerine neden olmakta ve canlılara dışardan müdahale yetersiz
olduğu için genleriyle oynanarak biyolojik çeşitlilikte sorunlara yol açmaktadır. GDO’lu
ürünlere yönelme ve ekolojik denge bozulmasına neden olmaktadır.
Uçakların Egzoz Emisyonları
İrem Gül Özkan*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Uçakların ulaşımı kolaylaştırması her geçen gün kullanımı arttırmış ve havacılık sektörünün
büyümesini sağlamıştır. 1992 yılından 2005 yılına kadar yolcuların kat ettiği kilometre yılda
%5,2 artmıştır. Bu büyüme ile birlikte yakıt tüketimi dolayısı ile yanma sonucunda oluşan
egzoz emisyonları artmıştır. Bu da iniş ve kalkış faaliyetlerinin şehirler üzerinde yapılması
nedeniyle insan sağlığına, ekosistem kalitesine, doğal kaynaklara olan etkileri arttırmıştır ve
arttıracağı düşünülmektedir.
Uçaklarda yakıt olarak kullanılan kerosenin yanması sonucunda oluşan egzoz emisyonları,
uçuşlarını troposfer ve stratosfer arasında gerçekleştirdiğinden küresel ısınmayı da etkiler.
Ayrıca uçak motorlarının ısı, gürültü, gaz ve partikül madde yayması, iklim değişikliğine ve
küresel karartmaya etki eder. Otomobillerin, yakıt tasarruflu turbofan ve turboprop motorların
emisyonlarının azaltılmasına rağmen son yıllarda hava ulaşımındaki hızlı büyüme, toplam
kirlilik içinde havacılığın katkısını arttırmıştır.
Bu çalışmada, uçakların atmosfere verdiği yakıt kaynaklı kirleticilerin (CO2, H2O, NOX, SOX,
CO, NMHC, diğer gazlar ve partiküller) etkileri, bu etkilerin en aza indirilmesi için yapılanlar
ve gelecekte bizi neler beklediği hakkındaki öngörüler üzerinde durulmuştur.
Emisyonlar, etkilerinin azaltılması amacı ile yönetmelikler tarafından kontrol altına alınmış ve
standartlar getirilmiştir. Havacılık sektörü ulusal ve uluslararası kurumların da etkisi ile
giderek çevreye daha duyarlı hale gelmiştir. Hava aracı üreticilerinin ve ülkelerin bu konudaki
çalışmaları sürmektedir.
Anahtar Kelimeler: Uçakların egzoz emisyonları, çevresel etki, küresel ısınma
Deniz Taşıtlarından Kaynaklı Petrol ve Bentik Canlılar
Gülşen Tuncer*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Petrol ve türevleri günümüzde fazlaca kullanım alanına sahip içeriğinde pek çok farklı bileşik
bulunan hidrokarbondur. Petrolün çıkarıldığı ve kullanıldığı yerlerin farklı olması sebebiyle
taşınması gereken bir yakıttır. Petrolün taşınmasında deniz yollarının da kullanılması,
beraberinde birçok sorunu getirmiştir. Petrolün taşınırken ve kullanılırken; sızıntı, gemilerde
sintine ve balast sularının denizlere bırakılması, tanker kazaları sonucu denize yayılması gibi
sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda İstanbul Boğazı gibi eşsiz bir ekosistem üzerinden
geçen taşıtların beraberinde getirdiği riskleri göz önünde bulundurarak deniz canlılarının ne
gibi durumlarla karşılaşacağı göz önüne alınmıştır. İstanbul Boğazı Karadenizden gelen akışla
birçok balığın göç yolunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla burada meydana gelecek bir petrol
kazası veya sızıntı ekolojik denge üzerinde büyük bir rol oynayacaktır. Canlılar üzerinde akut
ve kronik etkiler gösterecektir.
Bu derleme kapsamında denizlerde petrol taşımacılığının yarattığı kirliliğin denizde yaşayan
organizmalar ve bentik canlılar üzerindeki etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Meydana
gelmiş büyük petrol kazalarının sonuçları da ayrıca değerlendirilmiştir.
Anahtar Sözcükler: petrol kirliliği, bentik canlılar, toksisite, biyoakümülasyon.
Sürdürülebilir – Yenilenebilir Yeşil Binalar
Duygu Yıldırım*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Sanayi devrimiyle başlayan endüstriyelleşme ile çevre kirliliği ve diğer sorunlar gün geçtikçe
daha da önemli hale getirmiştir. Bu amaçla artık günümüzde enerji kaynaklarının; çevreyi
koruyarak, ekonomik büyüme, refah seviyesinin ve kalitesinin iyileştirilmesine katkı
sağlayarak bilinçli bir şekilde kullanılması hedeflenmiştir. Bu hedeften yola çıkılarak;
sürdürülebilirlik, sürekli var olma anlamına gelmektedir. Yani enerji kaynaklarının ve
çevrenin ögelerinin daima sağlıklı olarak var olabilmesidir. Bu yüzden sürdürülebilir yaşam
için yenilenebilir enerji olmazsa olmazdır. Hem tekrar kullanılabilir hem de çevreye zarar
vermez.
Daha sürdürülebilir yaşam için binalarda evrimleşme sürecinin başlamasının amacında
yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılarak binalarda kullanılmasıyla birlikte akıllı bina
yeşil bina çevre dostu bina gibi kavramlar hayatımıza girmiştir. Akıllı binalar denilince akla
en başta enerji verimliliği enerjinin daha az kullanılarak aynı işi yapması gelir. Harcanan
enerji önlenerek ve yenilenebilir sistemler (solar sistem vb.) kullanılarak binanın kendi
kendine yetebilmesi amaçlanır. Bina içerisindeki sistemlerle hem rahat ve kolay yaşama
imkânı vererek sürdürülebilirlik kapsamında yaşam standartlarını yükseltirken hem de çevre
dostu sistemler geliştirilerek çevre sorunlarına karşı büyük bir önlem alınmaktadır.
Bu çalışmada sürdürülebilirlik kapsamında yenilenebilir enerji sistemlerinin uygulanmasına
ilişkin akıllı bina tasarım ve uygulamaları konuları ele alınmış olup daha çok çevre dostu
yenilenebilir enerji kullanımı üzerinde durulmuştur.
Deniz Deşarjlarının Deniz Memelilerine Etkisi
Fidan Şaş*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Denize deşarj edilen suyun içerisinde ekolojik dengeyi bozan kirletici unsurlara
rastlanmaktadır. Bunlar; pestisitler, inorganik tuzlar, ağır metaller ve atık ısı olarak bilinen
maddelerden oluşmaktadır. Deşarj suyu yoluyla ekosistemlere katılan kirleticiler suyun
kalitesini bozmaktadır. Ancak daha etkili olan kirleticiler tüm besin zincirindeki yapıları
etkilemekte ve birikim oluşturabilmektedir.
Deniz memelileri dünya çapında bir kirlenme ortaya çıkaran organoklorinleri yüksek
konsantrasyonlarda alan hayvan gruplarıdır, ayrıca toksisiteye karşı savunmasız bir
metabolizmaya sahiptirler. Bu toksisitenin kaynağı insanlar olduğu yapılan araştırmalar
sonucu saptanmıştır. Deniz memelileri besin zincirinin en üst basamağında olduğundan dolayı
en yüksek poliklorlu bifenil ile 10 türün dokuz (PCB) düzeyleri deniz memelilerinde
mevcuttur. PCB organizmalarda, 10 klor atomu ile yer değiştirebilme özelliğine sahiptir
ayrıca kullanım alanının geniş ve kalıcı olmasından dolayı çevrede yaygın bir dağılım
göstermektedirler. Deniz memelilerinde görülen kanser ve karaciğer hastalıkları insanlara
yadsınamaz bir mesaj göndermektedir. Bize geleceğimizi göstermektedir.
DENİZEL EKOSİSTEMLERDE ETKİN BİR INDEX : TRIX
Nazlı Buran*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Su kaynaklarında, gıda eldesi veya farklı amaçlar için yapılan Balık Yetiştiriciliği son
dönemde gelişim gösteren bir sektördür. Faaliyet gösteren balık çiftlikleri, kullanılan
yemlerden kaynaklanan hastalıklara, kafes alanlarında gözle görülür kirliliğe yol açar. Ortama
bırakılan kimyasal ve organik atıklar ise ötrofikasyona sebep olmaktadır. Oluşan ortamsal
hasarın tespiti, kötüleşen su kalitesi ve organik madde varlığının takibi için trofik indeks olan
TRIX parametresinden yararlanılır. TRIX indeksi içeriğinde çözünmüş oksijen, çözünmüş
inorganik azot, toplam fosfor ve klorofil-a ölçümleri bulunur. Oligotrofik aktivite takibinde
yararlanılan indeksin heterotrofi ve miksotrofi için duyarlılığı bulunmamaktadır. TRIX >4
mezotrofik özellikten ötrofik duruma geçişin oluşmaya başladığını, TRIX<2 oligotrofik
özellik olduğunu işaret etmektedir.
Küresel Isınmayla Gelmesi Beklenen Felaketler- 6 Derece
Handan Erdoğan*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Son yıllara bağlı olarak artan fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımının değişmesi,
ormanların yok edilmesi, daha çok enerji üretmek için farklı yöntemler arandıkça sera gazları
emisyonunu artmakta ve etkileri kuvvetlenmektedir. Atmosferdeki sera gazlarının artması
küresel ısınmaya sebep olmakta ve bunun sonucunda iklim değişikliği oluşmaktadır.
Dünyanın 2 derece ve 6 derece ısınması sonucu çeşitli yeni global iklim değişiklikleri senaryo
çalışmaları yürütülmektedir. Gelecekte karşılaşılacak iklim problemlerinin nelere sebep
olabileceği, yaşam standartlarını ne şekilde etkileyeceği, nelerin değiştirilmesi gerektiği
konusunda halk bilinçlendirilip araştırmacıların bu konu hakkında yoğunlaşmaları, daha
kaliteli yaşama olanak sağlaması amacıyla insanlara bu realitenin aktarılması gerekmektedir.
Küresel ısınma ve küresel iklim değişiklikleri sorunları dünyanın geleceği açısından risk
taşıyan, şimdiden önlem alınmasını gerektiren ve çözüm bekleyen uluslararası ciddi
problemler arasında önemli bir yer tutmaya devam etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Küresel ısınma, sera gazları, 6 derece, iklim değişikliği
TÜKENMEYEN ENERJİ : GÜNEŞ
Bahri Ocak*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Enerji kaynaklarının tümünün bir sonu olduğu bilinmektedir. Ancak güneş enerjisi bunlardan
farklı olmakla beraber yeryüzünde hayat olduğu sürece sonsuz potansiyele sahip tek enerji
kaynağıdır. Bu kaynağın sınırsız oluşu, tüm ekosistemler için vazgeçilmez oluşu ve de
maliyetsiz bir kaynak olması çekici kılan özellikleridir. Tabi ki her enerji kaynağının
ihtiyaçlar doğrultusunda kullanılabilmesi adına birtakım araçlara gereksinim duyulmaktadır.
Maliyeti olmayan ve sınırsız enerji kaynağı olan güneşten faydalanabilme doğrultusunda
güneş panelleri için bir defaya mahsus yatırım yapmak yeterli olmaktadır. Paneller,
mevsimlere bağlı olmakla beraber farklı açılarla güneşe doğru yönlendirilerek her mevsimde
verim alınması mümkün olmaktadır. Güneş panellerinin çıkışına takılan özel güneş
regülatörleri ile 12 ay boyunca en optimal koşullarda akü şarjı yapılmaktadır. Akülerde
depolanan enerji yüksek verimli tam sinüs DC-AC çeviriciler ile 220 V AC akıma
çevrilebilmektir.
Güneş enerjisi ile elde edilen elektrik sayesinde zamanla tükenmekte olan fosil enerji
kaynaklarının kullanımı azalacak, barajlar ve müteakibinde nükleer enerji santrallerinin arzı
azaltılacak, ülke ekonomisine katkıda bulunulacak ve doğal kaynaklardan daha fazla istifade
edilerek ülke ekonomisinde büyük rol oynayacaktır.
Utilization and Management of Poultry Slaughterhouse Wastes with New Methods
Ömer Faruk Sarı, Saim Özdemir
*Sakarya University, Environmental Engineering Dept., Sakarya
Slaughterhouse wastes from poultry processing includes water and organic solid by-products.
Poultry carcass yields are typically about 70 - 75 percent of the live bird weight, the rest is
accepted as inedible waste. The quantity of potentially sellable solid waste depends on the
efficiency of the processing methods and the health of the birds prior to processing. Birds
blood, feathers, head, feet and inedible viscera and in some cases treated solids make up the
slaughterhouse solids in poultry industry. The treatment of solid waste should aim to produce
value-added sellable by-products, such as pet, animal or aquaculture feed components, energy
through biogas production and agricultural fertilizer. Rendering at specified temperatures and
pressures are widespread processing and well established method throughout the country to
produce sellable products in the form of protein-rich meals such as i) poultry powder, ii)
feather powder and iii) fat. The utilization of slaughterhouse solid by-products for animal feed
is becoming restricted in national and international scale for poultry industry. There has been
increasing stress to find alternative areas demanding nutrient rich solid by products. As a
result best management of the process, high-quality inedible viscera wastes could be used for
intensive fish culture in some regions. Feather powder needs further processing to find
possible feed additive either for fish or other animal meal. Anaerobic digestion, the biological
degradation of organic matter into methane under anaerobic conditions is an alternative that
provides an opportunity for energy recovery and, depending on the type of anaerobic
digestion employed, for reducing pathogenic microorganism in the solid substrate digested.
Keywords: Poultry, Slaughterhouse, management, utilization
ASSESMENT OF SEWAGE SLUDGE COMPOST PRODUCTION BY USING
ECOTECHNOLOGY
İhsan Yüce, Hasan Recep Şahin, Emirhan Balkaya, Saim Özdemir
*Sakarya University, Environmental Engineering Dept., Sakarya
Due to the increased quantities of residual sewage sludge from waste water treatment plants,
their safe disposal is one of the major environmental concerns throughout the world. Compost
produced from sewage sludge that have proved heavy metals within limits; provide multiple
environmental benefits such as soil enrichment with organic matter, organic carbon and plant
nutrition as well as reduces the municipal waste accumulation. Despite its importance, the
compostability of sewage sludge is constrained by structural problems related to the high
water retention and low porosity leading to aeration problems, exposing anaerobic conditions
and difficulty in increasing pile temperatures. Sludge composting process requires huge
amount of bulking materials to absorb high water and consumes energy for frequent mixing to
assure optimum conditions for microbial biodegradation, make composting comparatively
expensive alternative for municipal sewage sludge management. Due to relatively low energy
requirement and less maintenance cost vermicomposting practice has an important role in the
sustainable management of organic wastes, however vermicomposting application needs
longer time to convert waste into a valuable compost. In order to optimize composting period
without losing worm compost advantages, scavenger organism other than earth worm could
be used to increase the composting efficiency. The omnivore insect Gryllotalpa gryllotalpa is
a burrowing insect and feeds on variety of organism while excavating especially in organic
material rich soil. Being the known as devastating plant pest mole cricket would be
beneficially exploit for its tunneling to aerate and mix sludge compost. It is expected that
mobility of mole cricket within compost pile would be improve the composting process and
the biotransformation of the organic matter due to its ability to increase the aeration and
promote biodegradability. Faster composting of sewage sludge would be advantageous since
the waste biomass conversion to valuable nutrient rich compost at a lower cost that of worm
compost technology. This article aimed to verify the efficient use of mole cricket for
composting sewage sludge in comparison with vermicomposting and conventional aerobic
compost process on the basis of final compost characteristics.
KOMPOZİSYONU BOZAN TERMİNALLER
Beyza Nur Yılmaz*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
LNG Terminali; iskele (liman), depolama tankları, proses, gazlaştırma ve kompresör üniteleri,
yardımcı tesisler ve hizmet binalarından oluşmaktadır. LNG; İngilizce “Liquified Natural
Gas” kelimelerinin kısaltması olup, sıvılaştırılmış doğal gaz anlamına gelmektedir. Doğal gaz,
atmosfer basıncında, -161,5°C ye kadar soğutulduğunda yoğunlaşarak sıvı faza geçmektedir.
Doğal gazın hacmi, gaz fazından sıvı faza geçerken yaklaşık 600 kat küçülmektedir. LNG,
normal atmosfer basıncının biraz üzerindeki basınçlarda çalışan yalıtılmış tanklar içinde
depolanıp nakledilmektedir. Isıl işlem yapan bu tip tesislerde atık ısı deşarj ile
uzaklaştırılmaktadır. Uygulanan deşarjların deniz kompozisyonuna olan etkileri
belirlenebilmektedir. Bu deşarjlar sonrasında alıcı ortamdaki canlıların metabolik faaliyetleri
etkilenmekte ve deniz kompozisyonunda -pH,sıcaklık,tuzluluk vs.- değişmeler olmaktadır.Bu
etkiler yasal standartlarla incelenmekte ve deşarjlar yasal uygulamalarla denetlenmektedir.
Halen ülkemizde Cezayir ve Nijerya'dan uzun dönemli alım-satım anlaşmalarıyla tedarik
edilen LNG ile spot piyasadan alınan LNG'nin depolanması, gazlaştırılması ve ana iletim
hattına gönderilmesinde kullanılmakta olan iki adet LNG depolama ve gazlaştırma terminali
mevcut bulunmaktadır. Marmara Ereğlisi LNG Terminali'nin yapımına Cezayir'le yapılan
alım anlaşması sonrasında başlanmış olup terminal 1994 yılında devreye girmiştir.
Bu çalışmada da, Marmara Ereğlisi LNG Terminali tarafından yapılan deşarjlar sonucunda
deniz kompozisyonuna olan etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışma sonunda LNG
terminallerin deniz kompozisyonuna olan etkileri gözlemlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Isıl deşarj, LNG Terminalleri, Deniz kompozisyonu
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KAVRAMININ KÜRESEL ve BİREYSEL ÖLÇEKTE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Ahmet Tahir Soysal*
*İstanbul Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34320, Avcılar, ISTANBUL
Sürdürülebilir kalkınma kavramı 1980’li yıllarda ortaya çıkmış olup, günümüzdeki
ihtiyaçlarımızı karşılarken gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama haklarını ellerinden
almadan gelişmeyi ifade eder. Kavram olarak ele alındığında uygulanması gerekenin de bu
olduğu açıkça görülmektedir. Ancak sürdürülebilir kalkınma kavramı, günden güne artan
dünya nüfusu ve toplumların tüketim alışkanlıklarının sonucu olarak, gerektiği şekilde
uygulanamamaktadır.
Ülkelerin sürdürülebilir kalkınmaya bakış açısı sahip oldukları teknoloji ve refah seviyelerine
göre değişkenlik göstermektedir. Gelişmiş ülkeler, sınırları içerisinde atık üretmemekte veya
oluşan atıkların yönetimi için gerekenleri yerine getirebilmektedir. Gelişmekte olan ve az
gelişmiş ülkeler ise aynı hassasiyeti gösterememektedirler. Bu bilgiler göz önünde
bulundurulduğunda sürdürülebilir kalkınmanın her yerde uygulanabildiğinden bahsetmek
oldukça zordur. Sürdürülebilir kalkınmanın doğru şekilde uygulanabilmesi için küresel
ölçekte değerlendirilmesi ve ülkelerin iş birliği içerisinde çalışması daha uygun olacaktır.
Bütün bunların yanı sıra çevrenin korunması için toplumların alışkanlıkları da göz önünde
bulundurulmalıdır. Günümüz dünyasında internetin sağladığı imkanlar sayesinde
bireyler geniş kitlelere ulaşabilmektedir. Bunun sonucu olarak bireysel faaliyetler geniş
kitlelere ilham kaynağı olabilmekte ve toplumların gelişmesine katkı
sağlayabilmektedir. Toplumu oluşturan bireyler olarak biz, sürdürülebilirlik kavramı da göz
önünde bulundurularak çevrenin korunması için, insanlık tarihinde hiç olmadığımız kadar
sesimizi duyurma imkanına sahibiz.
Bu çalışmada bahsedilmiş olan kavramlar örnekler verilerek açıklanmakta, bireysel
faaliyetlerin toplum üzerindeki etkileri üzerinde durulmaktadır. Çalışmanın amacı günlük
alışkanlıklarımızın çevre üzerindeki etkilerine dikkat çekilerek, sürdürülebilir
kalkınma çerçevesinde gelecek kuşaklara daha temiz bir çevre bırakmak için bireylerin
yapabilecekleri faaliyetler ile ilgili öneriler sunmaktır.
Anahtar Kelimeler: Sürdürülebilirlik, Sürdürülebilir Kalkınma
KOKUNUN BİOFİLTRE YÖNTEMİYLE GİDERİMİ
Buse Bardakcı, Gamze Ekici, Saim Özdemir
*Sakarya Üniversitesi , Mühendislik Fakültesi , Çevre Mühendisliği – Sakarya
Atıksu Arıtma Tesislerinde görülen kokunun kaynağı, atıksu ile beraber gelen kimyasallar ya
da organik maddenin ayrışması sonucu oluşan gazlardır. Atıksulardan kaynaklanan koku
sebebi olan gazların en önemlileri hidrojen sülfür, amonyak, merkaptanlar gibi kimyasallardır.
Atıksu arıtma tesislerinde kanalizasyon içinde mikrobiyolojik faaliyetlerle oluşan H2S
(Hidrojen Sülfür), merkaptan/disülfür gibi organik sülfür bileşiklerinin her üçü de çok düşük
konsantrasyonda bile yüksek koku etkisine sahiptir ve protein parçalanmaları sonucu çıkan
amonyak kokunun baş nedenidir. Özellikle H2S’in ölümcül etkisinden dolayı koku
kaynağından (özellikle terfi istasyonları, giriş yapıları, ızgara ve kum tutucu üniteleri ve
çamur sistemleri vb) doğru şekilde yeterli kapasitede çekilerek koku arıtma sistemlerinde
arıtıldıktan sonra atmosfere verilmesi büyük önem taşır. Bu çalışmada koku yöntemleri ve en
önemlisi biofiltre ile koku giderimi çalışılmıştır. Kaynağı organik olan koku üreten bileşenleri
için, koku emisyonları limit değerlerini sağlayabilecek, yapım ve işletimi kolay biyofiltre
tasarlanmıştır.
ORGANİK ATIKLARDAN SENTETİK YAKIT ELDESİ
Nazlıcan Karabağ*
* İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Çevre Mühendisliği Bölümü, ISTANBUL
Dünyada nüfusun artması, sanayi ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte enerji kullanımı ve atık
miktarı da hızla artmaktadır. Enerji tüketiminin ve atıkların kontrol altına alınması
sürdürülebilir gelecek için oldukça önemlidir.
Ceviz kabuğu ve servi kozalağı yüksek karbon içeriğine ve yakıt kaynağı olarak
kullanılabilecek ısıl değere sahip organik atıklardır. Bu çalışma İstanbul Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Laboratuvarı’nda organik atıkların
pirolizi ve gazlaştırılması ile sentetik gaz elde etme konusunu esas alarak oluşturulmuş bir
çalışmadır. Bu çalışmanın amacı ceviz kabuğu ve servi kozalağı numunelerini piroliz ve
gazlaştırma proseslerine tabi tutarak enerji geri dönüşümü sağlamaktır. Ceviz kabuğu ve servi
kozalağı numuneleri farklı sürelerde piroliz ve gazlaştırma proseslerine tabi tutulmuş, bu
işlemler sonucu sentetik gaz elde edilmiştir. Farklı sürelerin ve iki farklı numunenin oluşan
sentetik gazın verimliliğini nasıl etkilediği araştırılmıştır. Elde edilen sentetik gazın biyoyakıt
olarak doğalgaz hatlarına verilebilir ve elektrik enerjisinde kullanılabilir olduğu görülmüştür.
Bu deneysel çalışma pilot ölçekli çalışmalar için yeni veriler sağlanması açısından önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Piroliz, Gazlaştırma, Organik Atıklar