ii
T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ
İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ
EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL
ANALİZ DERGİSİ
İMTİYAZ SAHİBİ : Prof. Dr. Şahin KARASAR
GENEL YAYIN YÖNETMENİ : Prof. Dr. S. Gonca TELLİ
EDİTÖR : Yrd. Doç. Dr. Burak KÜÇÜK
YAYIN KURULU : Prof. Dr. Mehmet TANYAŞ
: Prof. Dr. Sadettin ÖZEN
: Prof. Dr. Ergül HAN
: Yrd. Doç. Dr. Mürşide
ÖZGELDİ
YAYIN KURULU SEKRETERİ : Canan AYAR
DANIŞMA VE HAKEM KURULU:
Prof. Dr. Şahin KARASAR Maltepe Üniversitesi
Prof. Dr. Belma AKŞİT Maltepe Üniversitesi
Prof. Dr. Betül ÇOTUKSÖKEN Maltepe Üniversitesi
Prof. Dr. Melek AKGÜN Sakarya Üniversitesi
Prof. Dr. Sinan ALÇIN İstanbul Kültür Üniversitesi
Prof. Dr. Uğur DEMİRAY Anadolu Üniversitesi
Prof. Dr. Bülent DURMUŞOĞLU İstanbul Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Ercan EREN Yıldız Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Seniye Ümit Oktay FIRAT Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Sevinç GÜLSEÇEN İstanbul Üniversitesi
Prof. Dr. Yavuz GÜNALAY Bahçeşehir Üniversitesi
Prof. Dr. Hüseyin İNCE Gebze Üniversitesi
Prof. Dr. Niyazi KARASAR Maltepe Üniversitesi
Prof. Dr. Halit KESKİN Yıldız Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Emine KILAVUZ Nuh Naci Yazgan Üniversitesi
iii
Prof. Dr. Mehmet MARANGOZ Muğla Sıtkı Koçman
Üniversitesi
Prof. Dr. Sedat MURAT İstanbul Üniversitesi
Prof. Dr. Cemil OKTAY Yeditepe Üniversitesi
Prof. Dr. Cavide Bedia UYARGİL İstanbul Üniversitesi
Prof. Dr. Özalp VAYVAY Marmara Üniverstesi
Doç. Dr. Fahriye ALTINAY Yakındoğu Üniversitesi
Doç. Dr. Zehra ALTINAY Yakındoğu Üniversitesi
Doç. Dr. Gonca ATICI İstanbul Üniversitesi
Doç. Dr. Çiğdem BOZ Batman Üniversitesi
Doç. Dr. Şeref DEMİR Maltepe Üniversitesi
Doç Dr. Seda TOLUN İstanbul Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Zeynep AKIN Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Levent AKSOY Konya Gıda Tarım Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Sinan APAK Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ayhan ARTAR Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Neslişah BAŞARAN Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ebru Beyza BAYARÇELİK Gelişim Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. B. Murat BUKET Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Tolga DURSUN İzzet Baysal Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. İhsan GÜLAY Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Şafak GÜNDÜZ Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ozhan KALAÇ Celal Bayar Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ahmet KİZİROĞLU Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ensar LOKMANOĞLU Recep Tayyip Erdoğan
Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Cangül ÖRNEK KONU Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Deniz ÖZBAY Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Halil Halefşan SÜMEN Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Fulya TAŞEL Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Can ULUSOY Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hamit VANLI Maltepe Üniversitesi
iv
YAZIŞMA ADRESİ : Analiz Dergisi
Maltepe Üniversitesi
İşletme ve Yönetim Bilimler Fakültesi
Marmara Eğitim Köyü 34857
Maltepe / İSTANBUL
WEB : analiz.maltepe.edu.tr
e-MAİL : [email protected]
ISSN : 1303 - 0496
v
T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ
İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ
EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL
ANALİZ DERGİSİ
Maltepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi, Maltepe
Üniversitesi’nce yılda iki kez yayımlanan hakemli bir dergidir.
Dergimizde tüm sosyal bilimler alanlarında Türkçe ve İngilizce
dillerinde yazılmış makaleler yayımlanmaktadır.
Dergide yayımlanmak üzere gönderilen yazılar, belirtilen kurallara
uygun olarak hazırlanmalıdır.
Dergide yayımlanan makalelerde görüşler yazarlara ait olup,
dergimizi bağlamaz.
Dergimizde yer alan makalelerden kaynak gösterilerek aktarma ve
alıntı yapılabilir.
Editör
Yrd. Doç. Dr. Burak KÜÇÜK
İÇİNDEKİLER
Yerel Yönetimlerde Sosyal Sorumluluk Projeleri Ve İstanbul
Büyükşehir Belediyesi İncelemesi
Tolga DURSUN, F.Filiz Dereci ELİBOL ……………………………….2
Üçüncü Kuşak Üniversiteler
Pınar ÖZDEMİR…………………………………………………………..15
Genç Osmanlı İmparatorluğu’nda Resmi Fuhuş Politikası:
Toplumsal Kontrol ve Ahlak Kavramı
İbrahim Halil KALKAN ………………………………………………….34
Eğitimin Kalite Sorunu; Yöntem, Çözümleme ve Öncelikleri
Sadettin ÖZEN, Levent AKSOY, Samet GÜRSEV …………………….52
İşletmeyi ve Çevresini Tanımak Suretiyle Önemli Yanlışlık
Risklerinin Belirlenmesi ve Değerlendirilmesi Kapsamında
Denetçinin İç Kontrol Riskinin Değerlendirmesi
Hakan ERKAAN …………………………………………………………67
2
YEREL YÖNETİMLERDE SOSYAL SORUMLULUK
PROJELERİ ve İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYESİ İNCELEMESİ
Tolga DURSUN1, F.Filiz Dereci ELİBOL
2
1 Yrd.Doç.Dr. Tolga Dursun. Abant İzzet baysal Üniversitesi Gerede Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu, Pazarlama Bölümü [email protected]
2 F.Filiz Dereci ELİBOL. [email protected]
ÖZET
Belediyeler, sınırları içinde yaşayan vatandaşların genel ihtiyaç ve
isteklerinin karşılanması için hizmet üreten ve bu çalışmaları yerinden yöneten
kuruluşlardır. Belediye hizmetlerinde kamu menfaatleri öncelikli olarak ele
alınmalıdır. Belediye sınırları içinde yaşayan vatandaşların huzur ve refah içinde
yaşamaları için gerekli çalışmaları yaparak hizmet sunarlar. Dolayısıyla toplumun
sağlığı, eğitimi, kültürü ve bunların vatandaşların yararına yürütülebilmesi için
karşılıklı iletişim sürecinin oluşturulması belediyelerin sosyal sorumluluk
çalışmaları arasında sayılabilir.
Bu çalışmada sosyal sorumluluk ilkesi, belediye kuruluşları açısından ele
alınmış ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin uygulamaları değerlendirilmiştir.
Yapılan incelemede İstanbul Büyükşehir Belediyesinin eğitim, sağlık ve kültür
alanında sosyal sorumluluk bilinciyle verilen hizmetleri incelenerek çalışmaların
süreçleri ve sonuçları değerlendirilmiştir.
Anahtar Sözcükler; Büyükşehir, Sosyal Sorumluluk, Yerel Yönetimler,
ABSTRACT
SOCIAL RESPONSIBILITY IN LOCAL GOVERNMENTS
PROJECTS & ISTANBUL METROPOLITAN MUNICIPALITY
RESEARCH
Public institutions are non-profit organizations. In this regard, Public
institutions primarily serve to take the social benefit into consideration. But mostly,
the principle of social benefit is defined differently by different institutions. Social
Responsibility is interpreted in different forms by similar services. Therefore, public
institutions that serve based on social responsibility improve their legitimacy and
productivity. The public institutions as it is main foundation of the institutional
3
continuity and continuous development have to be susceptible to the needs and
demands of the society. Municipalities are foundations of decentralization
generating the service to meet general need and desire of citizens located in town.
The public benefit must be priority of the municipality service. Thereby, society
health, education, culture and forming a communication process based on mutual
interaction can be expressed among social responsibility fields of municipality. This
dissertation/thesis deals with the social responsibility concept in terms of the public
institutions, in addition, practices of the Istanbul Metropolitan Municipality have
been evaluated in relation to this approach. In this investigation, it has been
concluded that there are examples of work required for health, education, culture
and providing the mutual interaction among municipality-citizen in Istanbul
Metropolitan Municipality.
Keywords: Istanbul Metropolitan Municipality, Social Responsibility Services
Projects, Education, Culture, Health, Local Works
GİRİŞ
Sosyal sorumluluk çalışmaları, sosyal dayanışmanın gelişiminin bir
göstergesi, kurum imajı açısından son derece olumlu bir çalışma, aynı
zamanda uzmanlık gerektiren stratejik bir iletişim aracıdır. Günümüzde
Belediyelerin rutin yapmaları gereken işler haricinde sürdürdükleri sosyal
sorumluluk projelerinin önemi daha fazla ön plana çıkmaktadır. Çalışmada
uygulanan sosyal sorumluluk projelerinin vatandaşa hizmet noktasında
gerekliliği ve sağladığı faydanın incelenmesi amaçlanmıştır. Amaç
doğrultusunda, sosyal sorumluluk kavramının bilimsel altyapısı incelenerek,
gerek uygulamada uyulması gereken ölçütler gerekse projeyi uygulayan
Belediye’nin ihtiyaca yönelik olarak hayata geçirdiği sosyal sorumluluğun
sürdürülebilirliği, yaygınlaştırılması ve yaptığı katkı incelenmiştir.
Çalışmada sosyal sorumluluk kavramına örnek olarak İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin gerçekleştirmiş olduğu sosyal sorumluluk projeleri yer
almaktadır. Sosyal sorumluluk projeleri değerlendirilirken bu projeden
fayda sağlayan vatandaş sayısına göre sıralama yapılarak çalışmalar
incelenmiştir.
Araştırma kapsamına tamamen toplum faydasına ve toplumun
karşılık ödemeden fayda sağlayabileceği çalışmalar ve bu çalışmalar
yapılırken dikkate alınan hususlar incelenmiştir.
4
1.SOSYAL SORUMLULUK
Sosyal sorumluluğun iki temel bakış açısı vardır. Birincisi
kurumsal davranışla ilgili olan normatif ve etik hususlardır. Bir diğeri ise
kurumsal risk yönetimi ve kurumsal itibarın korunması ile ilgilidir. Bu ikili
bakış açısı bir yandan, ahlaki yükümlülükle örgütsel yarara dayalı değerlerle
ilgili iken öbür yandan kurumun etik davranmasının gerekliliğidir. Bu iki
temel bakış açısından ilki etik normlar ve öncelikli değerlerle ilgili iken
ikincisi kurumsal sosyal performans ve toplumsal değerlerin etkisinde
toplumun rolünün yoğunluğu ile ilişkilidir (Ararat, 2008: 272).
1.1. Türkiye’de Sosyal Sorumluluk
Türkiye‟deki sosyal sorumluluk uygulamalarının geçmişi Osmanlı
İmparatorluğu‟na uzanır. Osmanlı İmparatorluğu‟nda vakf (şimdiki adıyla
vakıf) kavramı eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi kamu hizmetlerinin
temel kurumsal mekanizmasını oluşturmaktaydı. Bugün Türkiye‟deki pek
çok aile holdingi bir vakfa sahiptir. Bu bağlamda, toplumun şirketlerden
beklentisi de tarihsel vakıf felsefesi etrafında şekillenmekte ve sosyal
sorumluluk, şirketlerin bağışları ve hayırseverlik faaliyetleri ile eşdeğer
algılanmaktadır. Yapılan bağışların miktarı ise genellikle gizli
tutulduğundan etkilerin değerlendirilebilmesi tam anlamıyla mümkün
olamamaktadır. Dünyadaki çoğu şirketin sosyal sorumluluğa verdikleri
önem ne yazık ki gönüllü bir şekilde gerçekleşmemiştir. Örneğin; Disney,
Mattel ve Nike gibi işletmelerin Asya‟daki fabrikalarında işçileri kötü
koşullarda çalıştırdıklarına ilişkin haberler yaygın bir tüketici boykotluya
karşılaşmıştır. Dolayısıyla son yıllarda artık tek hedef üretim, satış ve kâr
elde etmek değildir. İşin sosyal ve toplumsal tarafı da önemlidir. Türk
şirketleri de bunun farkındadırlar. Ancak uzun yıllar sosyal sorumluluk
kavramı hayır işleriyle özdeş tutulmuştur. Cumhuriyetin ilk sanayicileri
olan Vehbi Koç, Hacı Ö mer Sabancı gibi iş adamları “toplumdan aldığını
topluma geri verme” felsefesiyle hareket eden ilk liderlerdendir. Bu
nedenle halkın gözünde bu liderler ve kurdukları şirketler hayırsever olarak
adlandırılmıştır. Elbette bu işler gönüllü işler olup sermaye sahibinin
hayırseverliğine kalmıştır. Sosyal sorumluluğun hayırseverliğin ötesinde
tüm iş süreçlerine dâhil edilmesi gerekliliği 2000‟li yıllarda ortaya
çıkmıştır. Bu yıldan itibaren şirketler itibar elde etmek, tüketici ve yatırımcı
tarafından tercih edilmek, sürdürülebilir büyüme yakalamak için sosyal
sorumluluk çalışmalarına önem vermektedirler. Türkiye‟de hem
5
uluslararası etkenler, hem de yaşanan ekonomik ve sosyal krizler iş
dünyasının esas rolü oynadığı, sivil toplumun da denetleyip yararlandığı
kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları hakkında tartışabilmek için
gerekli ortamı yaratmışlardır. Bu noktada Türkiye‟de ilk defa
“AccountAbility Rating (AR)” (Kurumsal Sorumluluk/Hesap verebilirlilik)
ile yeni bir dönem başlamıştır. Kurum ve kuruluşlar gelecekte de
yaşamlarını sürdürebilmek için içinde bulundukları toplumun yaşam
kalitesini yükseltmek, topluma, çevreye ve çalışanlara karşı
sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. “Sürdürülebilirlilik”
kavramının iş dünyası için öneminin anlaşılması, bu konuda uluslararası
standartlara olan ihtiyacı ortaya koydu. Uluslararası bir düşünce kuruluşu
olan “AccountAbility”, kurumsal sorumluluk/hesap verebilirlilik için
kullanılan ilk standart olan AA1000 Standartlarını geliştirdi. “AA1000”
standardının sürdürülebilirlilik anlayışı, şirketlerin paydaşlarına karşı
sosyal, ekonomik ve çevresel konularda sorumlu olması anlamına gelen
geniş kapsamlı sorumluluğu, şirketlerin vizyon ve misyonlarını belirlerken
sadece bugünün rekabetçi pazar anlayışını değil, gelecekteki sosyal ve
çevresel faktörleri de hesaba katan pazar anlayışını göz önünde
bulundurmaları gerekliliğini vurgulamaktadır (Aydıntan, 2008:
www.mskongre.org, 29.12.2009).
Türkiye'de ilk Sosyal Sorumluluk uygulamaları çok uluslu şirketler
tarafından yapılmıştır. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi, Osmanlı
döneminden bu yana, 'vakıf' (vakıf) denilen kurumsal bir mekanizma
yoluyla kurumsal hayırseverlik Ülkenin güçlü bir geleneği olmuştur. Bugün
birçok aile şirketi vakıflarla ilgilenmektedir ve sosyal yardımların
oluşturulması için bu vakıflara kârlarının bir yüzdesi ayırmaktadırlar.
Eğitim kurumları, hastahaneler ve sanat veya kültür merkezleri, bu vakıflar
içerisinde aktivitenin en popüler alanları haline gelmiş bulunmaktadırlar
(Turker, 2009: 411-412). Özellikle kurumların hedef kitleleri ile değişik
yöntemlerle iletişime geçme çabası sosyal sorumluluk alanının ülkemizde
hızla gelişmesine katkıda bulunmuştur. Son 50 yılda politik ve ekonomik
yapıya bakıldığında Türkiye şartları, ordunun müdahaleleri, yüksek
enflasyon dalgalanmaları yaşayan dengesiz bir ekonomi etkisi altında uzun
vadeli planlama yapabilmek ve dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma
sağlamak için pek de elverişli değildi. Ekonomiyi serbestleştirmek ve
gelişmiş ülkelerin ekonomisiyle rekabet edebilir bir seviyeye çıkarabilmek
için 1980‟lerden itibaren Türkiye ciddi ilerleme kaydetmiştir. Fakat bu
süreç beraberinde birtakım dezavantajlar da getirmektedir. Artan rekabet,
şirketleri fiyat baskısı altında bırakmış ve karlılıklarını koruyabilmek
6
için sosyal sorumluluk aktivitelerini ertelemeye itmiştir. Devletin ekonomi
üzerindeki rolü son 30 yılda giderek azalsa da, diğer AB ülkeleri ile
kıyaslandığında hala çok güçlü durumdadır. Buna karşın son 5 yılda
gözlenen istikrarlı enflasyon ve büyüme oranları şirketlerin sosyal konulara
eğilebilmeleri için uygun bir atmosfer yaratmıştır. Türkiye‟nin giderek
artan sayıda uluslararası antlaşmalara, kampanya ve etkinliklerin parçası
olması ülkenin Sosyal Sorumluluk ve ilgili konulardaki bilinç düzeyini
arttırmada önemli bir etken olmuştur. 1996‟da İstanbul‟da gerçekleşen
Habitat II Konferansı, özellikle İstanbul‟da yaşayanların, fakirliğin ve
ayrımcılığın azaltılması, insan haklarının korunması ve desteklenmesi,
herkes için özgürlük, eğitim, sağlık ve beslenme gibi temel ihtiyaçların
sağlanması gibi sosyal konuların tartışıldığı bir platformu
gözlemleyebilmesi için önemli bir olanak yaratmıştır. Bu konferans,
sürdürülebilir kalkınma ile ilişkili konuların Türkiye‟de tartışılması için
gereken ortamın yaratılmasında öncülük etmiştir (Ayub, 2008: 7).
2001 yılındaki ekonomik kriz yıllık büyüme hızını %7.5 oranında
düşürmüş ve gayrı safi milli hasıla ise 199.6 milyar Amerikan dolarından
145.2 milyar Amerikan dolarına düşmüş, bu özellikle bankacılık sektöründe
binlerce işsiz yaratmış ve yüzlerce küçük ve orta büyüklükteki işletmenin
iflas etmesine sebep olmuştur. Bu sonuç kurumsal yönetişime olan ihtiyacı
ve ötesinde şeffaflık ve hesap verebilirlik konularında ciddi adımlar
atılmasının önemi ortaya koymuştur. Son yıllarda Türk dernek ve vakıflar
hakkındaki kanunun Avrupa Birliği‟ne uyarlanması da sivil toplum
kuruluşlarının değişim ve gelişim sürecini hızlandırmış ve sivil katılım için
ülkede daha uygun bir ortam doğurmuştur. Sonuç olarak Türkiye‟de hem
uluslararası etkenler, hem de yaşanan ekonomik ve sosyal krizler iş
dünyasının esas rolü oynadığı, sivil toplumun da denetleyip yararlandığı
sosyal sorumluluk uygulamaları hakkında tartışabilmek için gerekli ortamı
yaratmışlardır. Kanada merkezli Globe Scan araştırma şirketinin
araştırmaları da bu analizi desteklemektedir. “CSR Monitor” adıyla
gerçekleştirilen uluslararası bu araştırmanın Türkiye ayağını Yöntem
Araştırma gerçekleştirmiştir. Araştırmaya göre kurumsal yurttaşlık kavramı,
Türkiye‟de hayli tanınırlığa sahip olmasına karşın, şirketlerin çalışma
hakları ve çevresel konularla ilgili işlevsel bir varlık gösterememektedirler
(Ayub, 2008: 7).
Bugün, Türk şirketlerinin büyük ölçekli sosyal sorumluluk
projeleri Türk iş dünyasının Sosyal Sorumluluk anlayışındaki değişikliğini
7
yansıtmaktadır. Türkiye'nin önde gelen ekonomi dergisi olan Capital
Dergisi, her yıl verdiği Sosyal Sorumluluk ödülleri ile sosyal sorumluluk
projelerine, medyanın ve toplumun ilgisinin olmasını ve bu ilginin giderek
artmasını da sağlamıştır (Turker, 2009: 412). Ayrıca, Capital Dergisi, her yıl
düzenli olarak Türkiye‟nin Sosyal Sorumluluk Liderleri araştırmasını
gerçekleştirerek kuruluşların ve halkın sosyal sorumluluk projelerine
verdikleri önemi ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.
1.2. Örnek Sosyal Sorumluluk Projesi
Sosyal sorumluluk projeleri açısından yüzlerce çalışması bulunan
İstanbul Büyükşehir Belediyesi iyi bir örnek olma anlamında ön plana
çıkmaktadır. Bu çalışmada sosyal sorumluluk projelerinden sadece bir
kısmından bahsedilecektir. Zaman ve maliyet kısıtından dolayı hepsi
anlatılamamaktadır.
Evde Fizyoterapi Uygulamasi
Fizyoterapi gereken engelli, yatalak, felç geçirmiş hastalara evinde
uzman fizyoterapistler ve taşınabilir fizik tedavi aletleri ile tedavi hizmeti
verilmektedir. Evde sağlık hizmetleri projesi ile; sosyal güvencesi olmayan,
yoksul, desteğe muhtaç hasta, yaşlı ve engelli vatandaşlara ev ortamında
muayene, tedavi ve fizyoterapi imkanı sağlanıyor. Evde fizyoterapi
hizmetleri kapsamında 131.404 seans fizyoterapi hizmeti verilmiştir. (İBB
2015 Faaliyet Raporu)
Engelli Merkezleri
23 merkezde, Mental Reterdasyon, Down Sendromlu, Otizm tanılı
17-35 yaş arası engellilere tam gün eğitim hizmeti verilmektedir. 7-8 kişilik
gruplardan oluşan sınıflarda farklı branşlarda (resim, okuma-yazma, ebru,
takı tasarımı, ahşap boyama, müzik vd.) eğitim veriliyor. Eğitim
merkezlerinde spor eğitimide verilmektedir. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)
Down Sendromlu Engellilere Hizmetler
Hayata +1 sloganıyla genetik bir farklılık olan dwon sendromlu
engellilerimize spor, müzik ve sanat alanında eğitimler verilmektedir. 21
Mart Dünya Down Sendromlular günü tiyatro, müzik ve düzenlenen
8
yarışmalarla coşku içinde kutlanıyor. Toplumda farkındalık yaratılmaya
çalışılmaktadır. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)
Atla Terapi Hizmetleri
Atla rehabilitasyon hizmetleri; 6-14 yaş arası, mental retardasyon
(orta -hafif) serabral palsi, kafa travması, otizm, spina bifida, kas
hastalıkları, psiko-motor geriliği, duruş bozuklukları, denge bozuklukları,
işitme engeli, nörolog onayı almış down sendromlular gibi teşhis ve
bozukluklara sahip engellilere sunulmaktadır. Atla rehablitasyon çalışmaları
öncesi engelli, fizyoterapist, psikolog ve hemşire tarafından
değerlendirilmektedir (İBB 2015 Faaliyet Raporu).
Su İle Terapi Hizmetleri
Alanında uzman Sporla Rehabilitasyn Eğitmenleriyle ‘suyla
Terapi’ hizmeti sunulmaktadır. Ağır engelliler için suyun iyileştirme gücü
kullanılmaktadır. ’suyla terapi’ , suyun sağlamış olduğu fiziksel avantajlar
kullanılarak başta kas iskelet sistemi, kan dolaşımı ve solunum sistemi
hastalıkları olmak üzere pek çok engellilik oluşturan durumun özel su içi
egzersizlerle iyileştirilmesidir. Engelli bireylerin yeterliliklerini arttırarak
bağımsızlaşmalarını sağlamak amacıyla ‘suyla terapi’ hizmeti
verilmektedir. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)
Engelsiz Art Sergileri Resim Yarişmalari
Engelsiz Art Galeri, Engelliler Müdürlüğü bünesinde Trükiye’de
ilk defa zihinsel engelli bireylerin yaptığı çalışmaların sanatseverlerin
beğenilerine sunulacağı dış mekan sergileridir. Halka açık olan sergilerde
yağlı boya, kolaj, heykel, enstalasyon, baskı, mozaik ve karışık teknikte
yapılmış eserler bulunmaktadır. Sosyal proje kapsamında farkındalık
oluşturak; Üniversite ve lise öğrencileri ile atölye çalışmaları yapılarak
gençleri bilinçlendirmeyi hedeflemektedir. Özellikle güzel sanatlar ve
psikoloji bölümü öğretmen ve öğrencileriyle zihinsel engelli öğrecilere
resim ve müzik ile ‘Art Terapi’ hedeflenmektedir. (İBB 2015 Faaliyet
Raporu)
Türk İşaret Dili Hizmetleri
9
İstanbul Büyükşehir Belediyesi işitme engelli bireylerin toplumda
sağlıklı iletişim kurabilmeleri amacıyla kamu çalışanlarına Türk İşaret Dili
eğitimleri vermektedir. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)
Evde Sağlik Hizmetleri
Hasta veya bakıma muhtaç bireylerin, yaşadıkları ortamda, sağlık,
bakım ve rehablitasyon gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Sağlık
sorunlarının çözümünde sosyo-ekonomik yönden yetersizliği olan, bakıma,
tedaviye ve rehabilitasyona ihtiyaç duyan İstanbul’da ikamet eden
bireylerdir. Doktorun verdiği direktiflere göre; yara bakımı, post-op bakım,
sonda takılması ve bakımı, osteoma bakımları, serum, damar yolu ve
enjeksiyon uygulamaları, eğitim ve danışmanlık hizmetleri verilmektedir.
Hasta nakil ambulansları ile hastanın, hastane veya diğer kurumlara
personel refakatinde ulaşımı sağlanmaktadır. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)
Tablo 1 Sağlık Hizmetleri ve Sayıları
HİZMETLER ve SAYILARI 2014 2013
Evde Doktor Muayenesi 12.797 10.418
Evde Hemşirelik Bakım Ziyareti 85.713 70.368
Fizyoterapi Ziyareti 17.545 15.783
Psikolog Ziyareti 4.489 4.160
Hane / Kişisel Temizlik 3.232 2.580
Nakil Hizmeti 5.497 5.387
Hasta Refakat Hizmeti 5.334 9.182
10
Evde Bakim Hizmetleri
Fiziksel ve sosyal durumu günlük yaşam aktivitelerinin
karşılamaya yetersiz bireylere, Bakım Destek Personeli tarafından; kişisel
hijyen bakımı, özbakım desteği ve günlük hayat aktivitelerle destek olmak
için hizmet verilmektedir.
Yardıma ve bakıma muhtaç, sosyal yönden izole, yalnız yaşayan,
günlük yaşamsal faaliyetlerini yerine getiremeyen veya getirmekte zorlanan
vatandaşların yaşam alanlarının temiz ve sağlıklı hale geritilmesi
sağlanmaktadır.
Evde yalnız yaşayan ve ihtiyaç sahibi hastaların evinde mesai
saatleri içerisinde hasta ve yakınının sosal ihtiyaçlarının giderilmesi için
evde veya hastanede hastaya eşlik edilmektedir. (İBB 2015 Faaliyet
Raporu)
Kadin Ve Aile Sağliğini Koruma Hizmetleri
Koruyucu sağlık hizmetleri vererek sağlığın korunması yönünde
farkındalığın artırılması, önlenebilir hastalıkların erken teşhisi ile sağlık
durumunun korunmasına katkıda bulunmaktır. 2003 yılında 2 merkezle
başlayan Sağlık Tarama Hizmeti 2014 yılında 22 farklı ilçeye hizmet
vermeye devam etmektedir. Meme, Rahim ağzı ve kolon kanseri taramaları
yanında sigara bıraktırma danışmanlığı ve eğitim desteğini uzman ve
deneyimli personel kadrosuyla kalite ve gelişimden taviz vermeden ücretsiz
olarak halka sunulmaktadır. Türkiye’de ölüm nedenleri arasında ikinci
sırada yer alan kanserle mücadele erken tanı büyük önem taşımaktadır.
Erken teşhis imkanı sağlayan tarama yöntemlerinden 798.107
vatandaşımızın faydalandığı merkezlerde 1.794.434 farklı konularda sağlık
desteği sağlanmıştır.1.313.631 İstanbullu ya sağlıkla ilgili verilen eğitimler
artarak devam etmektedir. Günümüzde her yıl 3,5-4 milyon insan her gün
10.000’nin üzerinde kişi sigara kullanımı ile hayatını kaybetmektedir.
Sadece kullanana değil, dumana maruz kalan diğer insanlara da zarar veren
sigaraya savaş açılmış durumda. Kullanımı azaltma yönünde 43.198
İstanbullu nun yanında onlarla savaş verilmiş. Ailenin temel taşı ve ilk
eğitmeni olan kadınların sağlık taramalarına öncelik ve önem verilmiş.
11
Kadın kanserleri arasında ilk sırada yer alan meme kanseri taramasını 10
yıldır kesintisiz sürdürerek 701.845 kişinin bu hizmetlerden faydalanması
sağlanmıştır. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)
İş’te Engel Yok
İSEM engelli bireylerin becerileri ve yetenekleri doğrultusunda
istihdama yönlendirilmelerini sağlamaktaıdr. Engelli bireylere sunulan
eğitimlerle çalışma hayatına katılma fırsatı verilmektedir. İSEM iş hayatına
katılmak isteyen adayları doğru işe yönlendirmek için gerekli iş ve pozisyon
takibini yürütür. Reel sektörün ihtiyaçları doğrultusunda teknik donanımlara
sahip mesleki eğitim uygulama merkezinde istihdam odaklı eğitimler
verilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı onaylı sertifikalı mesleki eğitimler
verilmektedir.
Bilgisayar Kullanımı,Web Tasarımı, Yönetici Asistanlığı, Görme
Engelliler İçin Bilgisayar Kullanımı, Bilgisayar Destekli Muhasebe, Çağrı
Merkezi Operatörlüğü, Bilgisayar Destekli Reklam ve Tasarım,
Girişimcilik, Telemarketing, Housekeeping Eğitimi, Aşçı Çırağı, Reyon
Görevlisi, Kasiyerlik, Kuaförlük, İpek Halıcılık, Kitre Bebek Yapımı, Dış
Ticaret Ofis Hizmetleri, Bahçıvanlık, E-Ticaret / Sosyal Medya, Pazarlama
ve Takibi gibi eğitimler sonucunda engelli bireyler yetenekleri ve beceğileri
doğrultusunda uygun işlere yerleştirilmektedir. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)
SONUÇ
Sosyal sorumluluk kurumlarının toplumsal yarar sağlanmak çerçevesindeki
tutumlarını ve hedef kitlelerine dair yerine getirmesi gereken mesuliyetlerini
içermektedir. Günümüzde giderek önemli hale gelen sosyal sorumluluk
tutumları, ulaşmak istenen potansiyel kitlenin kurumlardan beklentileri
arasındadır. Sosyal sorumluluk, ahlak ile direkt etkileşim halindeki bir
tanım olarak karşımıza çıkmaktadır. İlk çağlardan bugüne bazı tutumlar
olumlu, bazı tutumlar ise olumsuz olarak değerlendirilmekte ve de olumsuz
tutumlar ahlak dışı olarak nitelendirilmektedir.
Benzer durum meslekler bağlamında değerlendirildiğinde ise iş ahlakı
tanımı karşımıza çıkmaktadır. Sosyal sorumluluk alanı ise hem toplumsal
muhtevası hem de meslek niteliği ile atik ile dolaysız ilişkili bir
vaziyettedir. Bu bağlamda hazırlanan çalışmamızda sosyal sorumluluk ve
12
ahlaki değer konusu değerlendirilmiş, sosyal sorumluluk alanlarındaki
tutumlar dile getirilmiş ve mevzuu içeriğinde ahlaki olan ve olmayan öğeler
ve sosyal sorumluluğun bir iş kolu haline gelmesinin iş ahlakına tesiri
üzerinde durulmuştur.
Tüm dünyada sosyal sorumluluk çalışmalarını giderek artan bir şekilde
önem kazandığı günümüzde bütün özel ve devlet kuruluşları kar amacı
olmaksızın bu çalışmalara her geçen gün bir yenisi daha ilave edilmektedir.
Bilhassa mahalli idarelerin üstlendikleri sosyal sorumluluk projeleri engelli,
bakıma muhtaç yetişkin ve çocuklara hizmet alanlarına odaklanmış bir
haldedir. Seri gelişim ve dönüşümlere şahit olan iktisadi, teknik ve sosyal
dünya içinde işletmelerin kuruluş ve ilerleme hedefleri de farklı boyutlar
kazanarak kendi içinde bir tekamül süreci yaşamaktadır.
Mahalli idareleri, içinde bulundukları iktisadi düzenin koşullarına, idare
tarzlarına ve buna paralel noktalara bağlı olarak farklı hedefleri olabilir.
Bunlar çok değişken vasıfta olmakla beraber ananevi amaçları topluma
hizmet ulaştırmak ve yerel unsurlara hizmet etme gayesi gütmektedir.
Toplumun iktisadi, sosyal ve geleneksel yapısından ayrı tutmaksızın mahalli
idariler seçmen topluluklarını kaybetmemek amacıyla değişen şartlara uyum
sağlamak ve içinde bulundukları topluma çift yönlü ve manalı ilişkiler inşa
etmek durumundadırlar. Bundan mütevellit, mahalli idare toplumun
yapısını, meziyetlerini, gelenek ve göreneklerine aşina ve kendisini de bu
topluma tanıtmak ihtiyacı duymaktadır. Mahalli idare kendi dünya bakışı
dışındakileri algılamaya çalışarak, sadece kurumun imajı ve topluma olan
mesuliyeti için devam ettirilen çalışmalar haricinde, başkalarıyla identik bir
temas noktası oluşturma gayreti ortaya koymakta ve sosyal sorumluluk
çalışmaları icra etmektedirler. Rekabet avantajı ve farklılık oluşturmanın
ayakta durabilmek için elzem olduğu günümüzde, kurumların sosyal
sorumluluk idrakine sahip olmaları önemli bir çeşitlilik kıstası olarak
meydana çıkmaktadır.
Türkiye’de son zamanlarda mahalli idarelerin sosyal sorumluluk idraki ve
bu alanda yaptıkları etkinlikler önemini giderek arttırmaktadır. Yapılan
çalışmalar sonucunda, kurumsallaşmış dünya çapında şirketlerin idare
etmekte olduğu sosyal sorumluluk projeleri ihtiyaçları gidermekte mahcur
fakat bereketli sonuçlar alarak ilerledikleri kamuoyunca dikkatle
izlenmektedir. Çalışmamın esas konusunda mahalli idarelerin yürüttükleri
sosyal sorumluluk çalışmalarına yer verilmiştir.,
13
Etik ve sosyal sorumluluk tanımları bugün giderek münazara edilen,
çalışmalar ortaya konulan bir alan olarak karşımızdadır. Ahlaki ilkeler, her
iş kolu için münazara edilebilir bir mevzu olup bazı meslekler nazarından
çok vahim müeyyidelere sahiptir. Bilhassa sivil toplum kuruluşları
tarafından müdafaa edilen ve dikkatle izlenen etik ilkelere kurumların her
noktada uyması umut edilmektedir. Kurumsal sosyal sorumluluk ise içinde
bulunduğumuz yüzyılda önemli bir çalışma alanı ve yeni yapılanmakta olan
bir iş kolu olarak karşımızda durmaktadır. Yerli ve yapancı şirketlerin iş
duyurularında da görebildiğimiz sosyal sorumluluk alanının bir meslek
olmak niteliğine bürünerek gelecekte etik bağlamında daha önemli bir
şekilde değerlendirileceğini ifade etmek imkan dahilindedir. Tarihsel olarak
sosyal sorumluluğun kamu görevi olduğu bakış açısından bunun bütün
toplumun kar yapma hedefi taşıyan kurumların bir vazifesi olduğu görüşüne
yönelik bir hareket olarak görülmektedir. Günümüzde ise kurumların
sosyal sorumluluklarını gereklerini ne kadar sağlayabildikleri toplum
tarafından sorgulanmaktadır. Kurumların kar anlayışına, imaj ve
saygınlıklarına direkt tesirde bulunabilmektedir.Uzun bir tarihte sağlanacak
karda en önemli ekten müşteri memnuniyeti olup tüketicinin ve toplumun
memnuniyeti için çevresel ve toplumsal çalışmalar ortaya koymak bir
zorunluluk olarak görülmektedir. Kurumların sorumlulukları kanuni,
iktisadi, ahlaki ve hayırseverlik başlıkları altında nitelendirilebilmektedir.
Kurumlardan bu mesuliyetlerini eşanlı olarak gerçekleştirmeleri umut
edilmektedir. Bu minvalde kurumlar hem etik hem de sosyal sorumluluk
bağlamında kurum içi çalışanlarına, paydaşlarına, ülke ve dünya
kamuoyuna, tedarikçilerine, rakiplerine, kamu ve mahalli idarelerine,
sendikalara ve sivil toplum kuruluşlarına vb. hedef kitlelerine dair kanuni ve
kanuni bağlayıcılığı olmayan bir sosyal sorumluluk girişimi olmanın
ötesinde yerine getirilmesi gereken mecburiyetlerini de kapsamaktadır.
1990’lardan günümüze sosyal sorumluluk tanımı kar amacını
gerçekleştirebilmek için kurumların bir vasıtası halini almıştır. Kurumlar
gerçekleştirdikleri sosyal sorumluluk projelerinde ürün markanın sosyal
sorumluluk münasebetinin önüne geçmemesine itina göstermelidir. Ürün ve
markanın lansmanının sosyal sorumluluk münasebetini egale etmesi etik
dışı bir tutum olarak değerlendirilebilir. Ayrıca kurumların kendi
yanlışlarını kapatabilmek amacıyla ilgilendikleri sosyal sorumluluk projeleri
de bu bağlamda nitelendirilebilir. Sosyal sorumluluk ve etik mevzusu
giderek farklı bir mecraya doğru ilerlemektedir. Bilhassa tecrübe edilen
meslek açılımları ve sivil toplum kuruluşları bu alanın ileride daha sık bir
şekilde münazara edileceğinin göstermektedir.
14
KAYNAKÇA
Amstrong, A.and P. Kotler, Macrketing an Introduction
Bayramoğlu, S. 2015 ,Toplumcu Belediye Nam-ı Diğer Belediye Sosyalizmi,
Notabene Yayınları,
Çağlar,İ. Ve Kılıç,S. 2008,Pazarlama. Nobel Yayınları, Ankara
Ecer, F.ve Canıtez, M. 2004,Pazarlama İlkeleri, Gazi Yay.Ankara
Kesgin, B. 2012,Yoksulluğa Yerel Mühahale Sosyal Belediyecilik, Ekin Kitabevi
Yayınları,
Nakip , M. 2013,Pazarlamada Araştırma Teknikleri, Seçkin Yayıncılık,
Özgen , E. 2006, Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri, Mavi Ağaç Yayınevi,
Öztürk ,A . 2009 , Pazarlama İlkeleri, Gazi kitabevi,Ankara
Özüpek , M. N. 2005, Kurum İmajı ve Sosyal Sroumluluk, Tablet Kitabevi,
Yamak ,S. 2007, Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramının Gelişimi , Beta Basım
Yayım,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi,Strateji Geliştirme Müdürlüğü , İBB sosyal
Sorumluluk Projeleri www.ibb.gov.tr
Sağlık Aş. Faaliyet Raporu www.saglikas.gov.tr
http://www.msxlabs.org/forum/ekonomi/374990-fiyat-nedir.html#ixzz1u5sqjtNK
http://notoku.com/fiyatlandirma-amaclari/./#ixzz1u5tOxm9b
15
ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELER
Pınar ÖZDEMİR
Dr. Piri Reis Üniversitesi, [email protected]
ÖZET
Eğitim yolculuğunun son durağı sayılan üniversiteler tarih boyunca sürekli olarak
değişim ve gelişime sahne olmuşlar; toplumun değişen beklentilerine yeni
teknolojiyi ve yöntemleri kullanarak cevap vermeye çalışmışlardır. Bu bağlamda
geçmişte işlevi bilgiyi sadece öğretmekle sınırlı olan üniversiteler daha sonra
araştırmalar yaparak bilgiyi üretmek görevini de yerine getirmeye başlamışlardır.
Günümüzde ise üretmek ve öğretmek işlevlerine ürettikleri bilgiyi uygulamaya
koyma işlevini de eklemekle kalmamışlar aynı zamanda uluslararası bir nitelik
kazanarak daha büyük bir öğrenci ve öğretim üyesi topluluğuna hitap etmeye
başlamış, daha işbirlikçi ve rekabetçi bir yapıya kavuşmuşlardır. Bu yazıda
üniversitelerin günümüzde dönüşmeye başladıkları "Üçüncü Kuşak Üniversite"
olarak adlandırılan modeli hazırlayan ve aynı zamanda günümüz toplumunun
kültürel ve teknolojik özelliklerinin bir yansıması olarak kabul edilebilecek olan
nedenler üzerinde durulmuş ve III. Kuşak Üniversitelerin özellikleri yapısal, sosyal,
işlevsel ve finansal nitelikler bağlamında ele alınmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Değişim, Eğitim, III. Kuşak Üniversite, Üniversiteler
THIRD GENERATION UNIVERSITIES
ABSTRACT
Universities, which are considered to be the last stop of the education journey, have
undergone many changes and developments through the years and have tried to
meet the changing expectations of society by using new technologies and methods.
Universities, the duty of which was only to teach the knowledge at the beginning,
started to produce the knowledge they taught through their researches as time went
by. Today, they have not only embraced the duty of putting the information they
produce into practice and teaching it but have also attained an international
character to address a larger students and academics. They have also acquired a
cooperative and competitive structure. In this paper, the causes which prepared the
transformation of the universities into third-generation universities, which is the
trend of today, are taken into consideration. These causes are also believed to be
reflections of the cultural and technological features of today’s society.
Furthermore, the structural, social, financial, and functional qualifications of the
third-generation universities are reviewed in the study.
Key Words: Transformation, Education, Third Generation Universities,
Universities
16
1. GİRİŞ Eğitim insanlık tarihi kadar eski bir süreçtir. İnsanlar tarih boyunca iletişim
ve tecrübe yoluyla yeni bilgiler öğrenmişler, öğrendikçe gelişmişler ve daha
yeni bilgiler üretmişlerdir. Yüzyıllar boyunca üretilen bu bilgilerin biriktiği
ve işlendiği yer yükseköğretim kurumları yani üniversiteler olmuştur.
Kısacası tarihsel, kültürel ve sosyal mirasın yeni nesillere aktarılması
eğitim, özellikle de yükseköğretim yoluyla gerçekleştirilmiştir.
Tarihte her toplumun kendine özgü yükseköğretim kurumları olmuş, bu
kurumlar dil, din, coğrafi bölge gibi özellikler tarafından
şekillendirilmişlerdir (Aydeniz, 2014; s.30; Gümüş, 2010, s.27). Üniversite
olarak adlandırılan bu kurumların temsilcileri, eski Yunanda akademiler,
Selçuklularda, Araplarda ve Osmanlılarda medreseler, Avrupa'da dini
kurumlar olmuştu. Ancak bu kurumların hiçbiri günümüzde kabul edilen
anlamda üniversite değillerdi (Doğramacı, 2007, s.3; Kasap, 2014, s. 210;
Okur, 2014).
Bugün dünyada yaygın olarak kabul edilen görüş günümüzdeki anlamıyla
üniversitelerin ilk kez Orta Çağ'da Avrupa'da ortaya çıktığıdır. Bu kurumlar, modern
bilimi geliştirmeye yönelik alt yapılan, ders programları, kuralları, siyasi - hukuksal
ayrıcalıkları ve sıra dışı faaliyetleri ile diğerlerinden ayrılmışlardır (Grant'tan aktaran
Rukancı ve Anameriç, 2004; s.171).
1.1 Üçüncü Kuşak Üniversite Nedir?
Üniversitelerin gelişimini üç kısımda incelemek mümkündür. Bunlardan ilki
“Birinci Kuşak Üniversiteler” olarak adlandırılan Ortaçağ üniversiteleridir.
Tek amacı bilgiyi nesilden nesile aktarmak olan bu üniversiteleri amacı
bilgi aktarımının yanı sıra araştırma da yapmak olan “İkinci Nesil
Üniversiteler” takip etmiştir. Humboldt Üniversitesi olarak da adlandırılan
ikinci kuşak üniversite tipi, 19.yy sonlarından 20.yy ortalarına kadar tek
üniversite tipi olarak kabul görmüştür.
Sürekli bir değişme ve gelişme içinde bulunan dünyamız II. Dünya
Savaşı’ndan sonraki yıllarda, özellikle de 20. yüzyılın ikinci yarısında her
alanda benzeri görülmemiş hızda ve boyutta değişiklikler yaşamaya
başlamıştır. Özellikle hızla gelişen teknolojinin ve savaş sonrası toplumların
yeniden yapılanmalarının etkisiyle sosyal, kültürel ve ekonomik yapıda
büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Küreselleşmenin ve bilişim-iletişim
teknolojilerindeki ilerlemelerin de etkisiyle 1980 sonrası yıllarda kendini
her alanda hissettirmeye başlayan gelişme ve değişmelerin yansımaları,
toplumun bütün kurumlarında olduğu gibi eğitim alanında da kendini
göstermiş ve üniversitelerin dönüşmeye başladığı yeni yapı “Modern
Üniversite” ya da "Üçüncü Kuşak Üniversite" olarak adlandırılmıştır
(Skribans, Lektauers ve Merkuryev, 2013, s.2; Wissema, 2009, s.8).
17
Aşağıdaki tabloda üniversitelerin kuşaklara göre nitelikleri görülmektedir.
Tablo 1: Üniversitelerin Kuşaklara Göre Nitelikleri
BELİRLEYİCİ NİTELİKLER
BİRİNCİ KUŞAK
ÜNİVERSİTE
İKİNCİ KUŞAK
ÜNİVERSİTE
ÜÇÜNCÜ KUŞAK
ÜNİVERSİTE
HEDEF Eğitim Aynı + Araştırma Aynı + Bilginin
Kullanımı
ROL Hakikati Savunma Doğayı Keşif Değer Yaratma
YÖNTEM Skolastik Modern Bilim, Tek Bilim
Dalı Aynı + Disiplinler Arası
YARATILAN Profesyoneller Aynı + Bilim İnsanları Aynı + Girişimciler
YÖNELİM Evrensel Ulusal Küresel
DİL Latince Ulusal Diller İngilizce
ÖRGÜTLENME Uluslar, Fakülteler,
Kolejler Fakülteler Üniversite Enstitüleri
YÖNETİM Şansölye (Yarızamanlı)
Akademisyenler Profesyonel Yönetim
Kaynak: Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversiteler: İstanbul,
Özyeğin Üniversitesi Yayınları. s.29.
Üçüncü kuşak üniversiteleri ikinci kuşak üniversitelerden ayıran
belirgin özellikler Tablo 2'de görülmektedir. Bu özelliklerden biri olan
bilginin kullanılması ve bilgiden yararlanılması özelliği girişimci
üniversitelerin en belirgin özelliğidir. Görüldüğü gibi, III. Kuşak Üniversite
olmanın ön koşullarından biri girişimci üniversite olmaktır. Bu durumda
III. Kuşak üniversitelerin hepsinin girişimci üniversite olduğu sonucuna
varılmaktadır. Ancak girişimci üniversitelerin hepsinin III. Kuşak üniversite
olduğu söylenemez. Bir üniversitenin III. Kuşak üniversite olarak kabul
18
edilebilmesi için aşağıdaki tabloda yer alan tüm özelliklere sahip olması
gerekir:
Tablo 2: 2KÜ ve 3KÜ Ayırt Edici Nitelikleri
BELİRGİN NİTELİKLER
İKİNCİ KUŞAK ÜNİVERSİTE ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTE
1. Esas olan temel bilimsel
araştırmalardır. 1.
Esas olan temel bilimsel
araştırmalardır.
2. Tek disiplinli araştırma ve fakülte
yapısının egemenliği 2.
Disiplinler ötesi araştırma ve enstitü
yapısının yükselişi
3.
Başka kurum ya da kuruluşlarla
ilişki içinde olmayan yalnız
kurumlar
3. Pek çok ortakla işbirliği halindeki
açık üniversiteler
4.
Yerel piyasaya yönelik işleyiş.
Diğer üniversiteler meslekdaş
kabul edilir.
4. Uluslararası ve rekabetçi bir
piyasaya yönelik işleyiş
5. Esas olarak maddi durumu iyi olan
öğrencilere elit eğitim 5.
Çok kültürlü organizasyonlar,
kitlesel ve elit eğitim
6. “Yaratıcı” fakültelerin üniversitede
yeri yoktur. 6.
Yaratıcılığın rolü geri verilmiştir.
Tasarım fakülteleri merkezi rol
oynar.
7. Ulusal üniversite 7. Kozmopolit üniversite
8.
İki amaç: Araştırma ve eğitim.
Yaratılan bilginin nasıl
kullanılacağına yönelik bir ilgi söz
konusu değildir.
8.
Bilginin kullanımı, bilgiden
yararlanılması temel iştir ve üçüncü
hedef haline gelir.
9. Devlet finansmanı ve devlet
müdahalesi önemli rol oynar. 9.
Devlet doğrudan fon sağlamaz.
Devlet müdahalesi söz konusu
değildir.
Kaynak: Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversiteler: İstanbul, Özyeğin Üniversitesi
Yayınları. s.42.
19
Mevcut durumda üçüncü kuşak olarak adlandırılan üniversite modelinin
özelliklerine sahip üniversite sayısı fazla değildir ancak dış dünyada
politikada, ekonomide ve teknolojide gelişmeler devam ettikçe bütün
kurumlarda olduğu gibi üniversitelerde de değişim devam edecektir. Bu
süreçte üniversitelerin gittikleri yön ve hız onların bu özelliklere kısa
zamanda ulaşabileceğini göstermektedir (Kyrö ve Mattila, 2012, s.3;
Wissema, 2009, s.58).
2. ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELERİ HAZIRLAYAN
SEBEPLER
Üniversitelerin üçüncü kuşak üniversitelere dönüşümünü hazırlayan
sebepler sosyolojik, finansal ve işlevsel değişiklikler olmak üzere üç ana
başlık altında toplanabilir. Aşağıda bu ana başlıkların genel bir
değerlendirmesi verilmiştir:
2.1. Sosyolojik Değişimler
Üniversitelerde değişime neden olan sosyolojik olaylar aşağıdaki alt
başlıklarda ele alınabilir:
Küreselleşme: Küreselleşme, ülkeler arasındaki iktisadi, sosyal ve siyasal
ilişkilerin gelişmesi, farklı toplum ve kültürlerin inanç ve beklentilerinin
daha iyi tanınması, uluslararası ilişkilerin yoğunlaşması gibi birbiriyle
bağıntılı konuları içeren bir kavramdır (Akın, 1998, s.37). Küreselleşme ile
dünya üzerinde yaşayan toplumların birbirlerinin etkisine daha açık hale
geldikleri, aralarındaki ilişkilerin her anlamda daha yoğunlaşmaya başladığı
bir teknolojik gelişme evresine işaret edilmektedir. Küreselleşme sosyal
ilişkilerin yoğunlaşmasına ve ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal
bütünleşmenin artmasına yol açmaktadır (Aktan, 2007).
Küreselleşme her şeyde olduğu gibi eğitimde de etkisini göstermiştir. Bu
etki ile üniversiteler sadece bulundukları çevreye değil, tüm dünyaya hitap
eder ve sadece bulundukları çevreden değil, tüm dünyadan öğrenci çeker
hale gelmişlerdir. Aynı hareketlilik akademik kadroda da görülmüş, öğretim
üyelerinin başka ülkelerde çalışma imkân ve olasılıkları artmış, akademik
hareketlilik kolaylaşmış ve yaygınlaşmıştır. Ayrıca üniversitelerde
düzenlenen tüm faaliyetler, gerçekleştirilen buluşlar ve hayata geçirilen
uygulamalar küresel anlamda her türlü katkıya açık hale gelmiş ve kısa
zamanda küresel olarak paylaşılmıştır (Aktan, 2007).
20
Küreselleşmenin etkisiyle İngilizce bir dünya dili olarak kabul edilmeye
başlanmıştır. Bu durum kaynaklara erişimi kolaylaştırdığı gibi, öğrenci ve
öğretim üyelerinin yükseköğretim kurumları arasında rahatça yer
değiştirebilmelerini de sağlamıştır.
Eğitim kurumları arasındaki iletişim, en iyi eğitim öğretim uygulamalarının
dünya çapında bilinmesini ve adapte edilmesini kolaylaştırmıştır. Bu durum
eğitimin iyileştirilmesi kadar ekonominin de iyileştirilmesini sağlamıştır.
Günümüzde ülkeler eğitimde başarının elde edilmesiyle ekonominin
büyümesi arasında çok yakın bir ilişki olduğunu ileri sürmektedirler.
Ülkelerin yaşam standartlarını yükseltme çabaları aslında böyle bir çerçeve
üzerine oturtulmaktadır. Toplumların bu görüşü benimsemelerinin temel
nedeni hızla yoğunlaşan küresel ekonomik rekabettir. Bu bağlamda
toplumlar eğitim üzerine daha çok yoğunlaşmakta ve kendi ülke sınırlarının
dışına çıkarak en iyi eğitim modellerini örnek alma çabası içine
girmektedirler (Ekin, 1997, s.14).
Nüfus Artışı: Modern üniversitelerin kuruluşuna zemin hazırlayan
unsurlardan biri de nüfus artışı olmuştur. Nüfus artışı doğal olarak
yükseköğretime olan talebin de artmasına neden olmuştur. Öğrenci
sayısındaki artışa paralel olarak yükseköğretim kurumlarının sayısında da
artış meydana gelmiştir. Bu durumun bir sonucu olarak kar amacı gütmeyen
üniversiteler (vakıf üniversiteleri), kar amacı güden üniversiteler (özel
üniversiteler) ve şirket üniversiteleri sayıca artmaya başlamıştır (Günay ve
Günay, 2011; s.21).
Siyasal Reformlar: Yükseköğretimi etkileyen siyasal reformlar başlığı
altında devletin küçültülmesi ve yeniden yapılandırılması, iyi yönetim
uygulamaları ve devlet reformları sayılabilir. Bu gelişmelerin
toplanabileceği alt başlıklar ise yükseköğretimde demonopolizasyon,
serbestleşme ve deregülasyon, hesap verme sorumluluğu, saydamlık,
desantralizasyon, özelleştirme olarak sıralanabilir. Ayrıca devlet
üniversitelerinde geleneksel ‘meslektaşlar yönetimi modeli’nin terk
edilmesi ve bunun yerini "girişimci üniversite yönetimi" modelinin alması
üniversiteleri etkileyen önemli gelişmelerden siyasal reformlar başlığı
altında toplanabilecek olanlarıdır. (Aktan, 2007)
Teknolojik İlerlemeler ve Bilgi Toplumunun Oluşumu: Bilgi toplumu,
bilginin üretilmesinin ve paylaşılmasının hız kazandığı günümüz toplumuna
verilen isimdir. Bilgi toplumunda yakın çağa damga vuran bilgi patlaması
sonucu temel üretim faktörü bilgi haline gelmiş, bilginin işlenmesinde ve
depolanmasında bilgisayar ve iletişim teknolojileri temel alınmıştır (Tonta,
1999; s.365)
21
Teknolojinin günlük yaşamın her alanının vazgeçilmez bir parçası haline
gelmesi ve eğitimde yaygın olarak kullanılmaya başlanması bilgi
toplumunun oluşumunu hızlandırmıştır. Eğitimde internetten
faydalanılmaya başlanması ile uzaktan eğitim, on-line eğitim ve e-öğrenme
tabir edilen eğitim türleri yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Eğitim sürekli
hale gelmiş ve bireyselliği sağlanmıştır. Bilgi toplumunun önemli bir
özelliği de kişilere yeni bakış açıları kazandırmasıdır. Bu bakış açıları
sayesinde disiplinler arası ve çok disiplinli eğitim mümkün hale gelmiş,
araştırmalar ve uygulamalar yeni bir yön kazanmıştır. Öğrencilerin tüm bu
gelişmelerin odak noktasında görülmesi gerektiği görüşü yaygınlık
kazanmış, okulun tüm iş süreçleri öğrencilere bu özellikleri kazandıracak
şekilde yeniden yapılandırılmasına önem verilmiştir. Okulların öğrencilere,
bilgi toplumunun özelliklerine uygun olarak öğretimin eleştirel, yaratıcı,
bilimsel düşünme gibi yeterlikleri yanında; olgu, kavram ve olaylara karşı
analiz, sentez ve değerlendirme yapabilme gibi özellikleri de kazandırması
gerektiği vurgulanmıştır (Parlar, 2012; s.207).
2.2 Finansal Yapıdaki Değişimler
Üniversitelerin Üçüncü Kuşak Üniversite modeline dönüşmelerinde onları
finansal açıdan etkileyen bazı değişimler de etkili olmuştur. Bu değişimleri,
“Talep Artışından Kaynaklanan Finansal Zorluklar” ve “Araştırmaların
Değişen Tabiatından Kaynaklanan Finansal Zorluklar” olmak üzere ikiye
ayırmak mümkündür:
Talep Artışından Kaynaklanan Finansal Zorluklar: İkinci Dünya
Savaşından sonra nüfusun artması üniversitelere olan talebin artmasına yol
açmış ve devlet tarafından kurulan üniversiteler gittikçe artan talebi
karşılamakta yetersiz kalmıştır. Devlet fonlarının yetersiz kaldığı bu durum
vakıf üniversiteleri, özel üniversiteler ve şirket üniversitelerinin kurulmasını
gündeme getirmiştir (Tierney, 2006; s.4).
Araştırmaların Değişen Tabiatından Kaynaklanan Finansal Zorluklar:
Araştırmalar disiplinler arası veya çok disiplinli olarak yürütülmeye
başlanmış, bu durum araştırmaların maliyetlerini yükseltmiştir.
Üniversiteler bu yükselen maliyetleri karşılamak için kaynak arayışına
girmişlerdir.
Öte yandan disiplinler arası araştırmalar gerekli hale geldiğinden bu
araştırmaları yapacak olan ekiplerin boyutu da büyümüş ve ekipler daha çok
nitelikli uzmanlardan oluşturulmaya başlanmıştır. Bu durum bazı üst düzey
22
üniversitelerin devletin sağladığı fonlar dışındaki fonlara yönelmelerine
neden olmuştur (Wissema, 2009; s.25).
2.3 İşlevsel Değişimler
Toplumun ve iş dünyasının farklılaşan talep ve beklentileri üniversitenin
işlevlerinin de farklılaşmasına yol açmıştır. İşlevsel değişimler başlığı
altında toplanabilecek bu farklılıklar aşağıdaki alt başlıklarda ele alınabilir:
Disiplinler arası Araştırmaların Artması: Üniversitelerin temel
fonksiyonlarından biri olan bilim üretme, disiplinler arası araştırmaların
artması ile hız kazanmıştır. Pek çok üniversitede disiplinler arası
araştırmalar yürüten araştırma merkezleri ve enstitüler mevcuttur.
Disiplinler arasındaki sınırların yavaş yavaş ortadan kalkması ve ortak
çalışmalar yürütülmesi ile pek çok alanda bilime büyük katkılarda
bulunulmuştur (Brint, 2005).
Ar-Ge Faaliyetleri: Öte yandan savunma, tarım, sağlık, ulaştırma gibi
bakanlıklar uygulamalı araştırmalar için kendi enstitülerini kurmaya
başlamışlardır. Endüstriyel şirketler temel araştırmaların yanı sıra
uygulamalı araştırmalar da yaparak büyük ölçekli Ar-Ge etkinliklerine
başlamışlar, böylece özel Ar-Ge kuruluşları ortaya çıkmıştır. Bu eğilim II.
Dünya Savaşı’ndan sonra daha da artmaya başlamıştır. Üniversiteler bilim
üretmeye, şirket ve hükümetlerin sponsorluğunu yaptığı enstitüler uygulama
araştırmaları yapmaya devam etmişler ve ikisi arasındaki sınırlar kapalı
kalmıştır (Wissema, 2009; s.25).
Üniversite-Sanayi İşbirliği ve Girişimciliğin Yükselmesi: Kuruldukları
yıldan itibaren üniversitelerin temel görevi eğitim vermek olmuştur. Bu
durum sanayi devrimine kadar bu şekilde devam etmiş, üniversiteye
başlayan öğrenciler belli konularda eğitim almışlar ve bir iş sahibi olarak
mezun olmuşlardır. Ancak sanayi devrimi yıllarına gelindiğinde
üniversitelerin bu temel görevinde bir değişme olmuş ve üniversiteler artık
sadece eğitim veren değil, araştırma da yapan kurumlara dönüşmüşlerdir.
Teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği 1980'li yıllar sonrasında ise
bu işlevlere bir yenisi daha eklenmiş ve üniversiteler hem eğitim veren hem
araştırma yapan hem de yaptıkları araştırmaların sonuçlarının uygulamaya
dökülmesi sürecine katılan kurumlara dönüşmüşledir. Bu durum ilk olarak
Amerikan üniversiteleri ile ilişkili olarak kurulan teknoloji temelli
şirketlerde kendini göstermiştir (The Entrepreneurial and Innovative
University Report, 2013; s.5).
23
Amerikan üniversitelerinden yeni bilişim teknolojisi şirketlerinin ortaya
çıkması ve bu şirketlerden bazılarının büyüyüp dünyanın en iyileri arasında
yer almaları üniversitelerin teknoloji temelli girişim kümelerinin beşiği
olabileceğini göstermiştir (Wissema, 2009; s.26).
Rekabetin Artması: Küreselleşmenin etkisi ile öğrenci ve öğretim üyelerinin
hareket serbestisi kazanması üniversiteler arasında rekabetin artmasına yol
açmıştır. İngilizce’nin uluslararası dil olarak yaygınlaşması tarafından da
desteklenen bu değişim sonucunda üniversiteler sadece bulundukları
bölgelerden ya da ülkeden değil başka ülkelerden de öğrenci ve öğretim
üyesi çekmeye başlamışlardır. Üniversitelerin kendilerinden başka
kurumların verdiği lisans ve lisansüstü derecelerini kabul etmeleri
Avrupa’da rekabeti daha da arttırmıştır (Crosier, Purser ve Schmidt, 2007;
s.43).
Bu durum bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle de körüklenmiş
ve örgün eğitimin yanı sıra yaygın eğitim de talep görmeye başlamış, sayıca
artan üniversiteler öğrenci çekebilmek için birbirleri ile adeta yarışa
girmişlerdir.
İletişim teknolojisindeki gelişmeler, yükseköğretiminin küreselleşmesinde
öğrencilerin yer değiştirmesine bağlı olmayan yeni hareketlilik biçimleri
yaratmaktadır. Bu bağlamda son yıllarda 'program hareketliliği' uygulaması
yaygınlaşmıştır. Bu uygulama çerçevesinde öğrenciler bir başka ülkenin
eğitim programlarına yurt dışına gitmeden ve genellikle sanal eğitim
tekniklerinden yararlanarak kendi ülkelerinde kayıt olabilmekte ve derece
alabilmektedirler. Bu tür bir başka uygulama ise gelişmiş ülke
üniversitelerinin başka ülkelerde açtıkları yerleşkelerde eğitim vermesi
şeklinde olmakta ve bu durum da bir tür kurumsal hareketlilik yaratmaktadır
(YÖK, 2007; s.15).
Bilgi Toplumunun Beklentileri: Yükseköğretimden bilgi toplumunun
gerektirdiği nitelik ve çeşitlilikte insan gücünü yetiştirmesi ve bilgiye dayalı
hale gelen ekonomilerin itici güçlerinden biri olması beklenmektedir.
Yükseköğretimin toplumlar, ekonomiler ve bireyler için öneminin daha da
artmasına paralel olarak yükseköğretim kurumlarından talepler ve
beklentiler de artmış ve çeşitlenmiştir. Üniversitelerden yüksek becerilerle
donanmış her düzeyde nitelikli insan gücü yetiştirmesi, daha fazla mezun
vermesi, bilgi yoğun faaliyetler gerçekleştirmesi, teknoloji üretmesi, yaşam
boyu öğrenme ihtiyaçlarını karşılaması ve topluma yönelik hizmetler
üretmesi beklenmektedir (Çetinsaya, 2014; s.27).
24
3. ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELERİN ÖZELLİKLERİ
Toplumda ve dolayısıyla da üniversitelerde gittikçe daha fazla hissedilmeye
başlayan sosyal, finansal ve işlevsel değişimler zamanla üniversitelerde bir
dönüşüme neden olmuş ve Üçüncü Kuşak Üniversiteler hayata geçmeye
başlamıştır.
3.1 Yapısal Özellikler
Günümüzde ABD'de bulunan büyük üniversiteler başta olmak üzere
dünyanın önde gelen üniversitelerinin kazanmış olduğu ve modern
üniversitelerin sahip olması beklenen özellikler aşağıdaki başlıklar altında
toplanabilir:
Üniversiteler arası rekabetin oluşması: 1980'li yıllarda yükseköğretim bir
'demonopolizasyon' ve 'deregülasyon' sürecinden geçmiştir.
Demonopolizasyon yükseköğretim hizmetlerinde yasal tekel statüsünün
kaldırılmasını ifade etmektedir. Bu süreçte çeşitli gerekçelerle oluşturulan
devlet tekelleri kaldırılarak sektör piyasaya açılmıştır. Böylece söz konusu
yükseköğretim hizmetlerinde devlet dışında özel sektörün de faaliyette
bulunmasına imkân sağlanmıştır. Bu açıdan söz konusu süreci
"serbestleştirme" (liberalizasyon) olarak da adlandırmak mümkündür
(Aktan, 2007; s.4).
Çeşitli nedenlerle yükseköğretim hizmetlerinin piyasa tarafından da
sunumunun mümkün olabileceğinin ileri sürülmesi ve bu görüşün
benimsenerek kabul görmesi sonucunda bu alanda reform olarak
nitelendirilebilecek yeni eğilimler ortaya çıkmıştır. Hizmet ağırlıklı devlet
sunumunun ve daha çok vergiye dayalı finansmanın yerini piyasa ağırlıklı
bir hizmet arzı ve finansman almıştır. Bu süreci "marketizasyon" ya da
piyasalaştırma olarak tanımlamak mümkündür (Aktan, 2007; s.4; Kaneko,
2004; s.6).
Deregülasyon devletin çeşitli gerekçelerle ekonomiye yönelik
düzenlemelerinin azaltılmasını veya kaldırılmasını içerir. Deregülasyon
süreci içerisinde mevcut sektördeki rekabete yönelik sınırlamalar ve
düzenlemeler kaldırılır. Temel amaç rekabetin canlandırılması ve
verimliliğin arttırılmasıdır. 1980'li yıllarda yükseköğretimde regülasyon
uygulamaları yaygınlık kazanmıştır (Aktan, 2007; s. 6).
1980'li yıllardan sonra Türkiye'de de üniversitelerin sayısında bir patlama
yaşanmıştır. 1982’de 27 olan üniversite sayısı 2013 sonunda 175’e
ulaşmıştır. 1982 ile 2005 arasındaki dönemde toplam 50 yeni devlet ve
25
vakıf üniversitesi açılmıştır. 2006 ile 2013 yılları arasında ise toplam 81
yeni devlet ve vakıf üniversitesi açılmıştır (Çetinsaya, 2014; s.13). 2016
yılı itibarıyla Türkiye’deki üniversite sayısı 193 olmuştur. (YÖK, 2016)
Disiplinler arası ve disiplinler üstü araştırmaların artması: Bu durum
olaylara değişik disiplinlerin bakış açıları ile bakmayı gerekirmiş ve enstitü
yapısının yükselmesini sağlamıştır. Disiplinler arası araştırmanın öne
çıkmasında en önemli nedenlerden biri, karşı karşıya kalınan sorunların
karmaşıklığı ve mevcut disiplinlerin bu sorunlara tek başlarına çözüm
getirememesidir. Disiplinler problemlere kendi bakış açılarından, kendi
yöntem bilimlerini ve kendi terminolojilerini kullanarak yorum getirirler.
Oysa özellikle karmaşık problemlerde ekonomik problem, fiziki problem,
kimyasal problem diye bir şey yoktur, ekonomik yönü, fiziki yönü,
kimyasal yönü olan problemler vardır ve bilimin bu sorunlara disiplinler
arası bir yaklaşım sunabilecek şekilde örgütlenmesi, sorunların bir
düzlemde bir bütünlük içinde ele alınması gerekir. (Ulusoy, 2007; s.389)
Tasarım fakültelerinin yer almaya başlaması: Öğrenim çok boyutlu bir
süreç ve çok boyutlu bir eylemdir. İki ana boyutunu bilim ve sanat
oluşturur. Bilim görünen dünyanın sırlarını çözmeye çalışırken sanat da
görünmeyen dünyanın sırlarını çözmeye çalışır. Bilim ve sanat görünen ve
görünmeyen dünya gibi, bir bütünün iki yarısıdır. Sanatsız bilim, bilimsiz
sanat olmaz. Çünkü sanatsız bilim yüzeysel, bilimsiz sanat da yoksul olur
(Gürdoğan, 2000). Bilimin sanatla birleşmesinin en güzel örneği tasarım
fakültelerinde görmek mümkündür. Tasarım fakültelerinin doğmasına ve
yükselmesine yol açan bir diğer unsur disiplinler arası çalışmaların önem
kazanmasıdır. Tasarım okulları yeni girişimciler için kaynak açısından altın
madenleri olarak nitelendirilmektedirler. Yaratıcılık, tasarım ve ergonomi
sağlam bir mühendislik bilgisi ile birleşince güçlü tasarımlar ortaya
çıkarılabilmekte ya da mevcut nesnelerin farklı bir bakış açısıyla yeniden
yorumlanması sağlanabilmektedir (Wissema, 2009; s. 51).
3.2 Sosyal Özellikler
Küreselleşme İle Gelen İletişim Kolaylığı ve Hareket Serbestisi:
İngilizce’nin küresel dil olarak yaygınlaşması ve kabul görmesi İngilizce
eğitim yapan yükseköğretim kurumlarının artmasına, buna bağlı olarak da
İngilizce müfredatın ve eğitimin yaygınlaşmasına yol açmıştır. Aynı
zamanda sınır ötesi eğitim yapan yükseköğretim kurumlarına olan talepte de
bir artma gözlenmektedir (Aktan, 2007; s.2).
26
Yurt dışında eğitim görme fırsatlarının iyileştirilmesi üniversitelere en iyi
öğrenciler için etkin bir şekilde rekabet etme şansı vermiştir.
Akademisyenler de küresel akademik pazarda en iyi kariyer fırsatlarının
peşinden koşarak daha gezgin hale gelmişler, bunun sonucu olarak önde
gelen üniversiteler kadroları için küresel akademik pazara yönelmişlerdir.
İletişim olanaklarının artması ve ulusal/uluslararası yolculukların daha rahat
ve ucuz yapılabilmesi, şirketlerin araştırma faaliyetlerini farklı ülkelerdeki
veya şehirlerdeki üniversitelere yönlendirmelerine, küresel pazara
yönelmelerine neden olmuştur. Üniversiteler en iyi öğrenciler, en iyi
akademisyenler, en iyi araştırma sözleşmeleri için rekabet etmeye
başlamışlardır (Eğrican, 2011).
Kültürel Etkileşim: Bu durum modern üniversiteleri çok kültürlü
üniversiteler haline getirmiştir. Bu üniversitelerde tüm personel ve
öğrenciler farklılıklar içinde çalışmayı öğrenmekte ve bu durumun getirdiği
avantajla yaratıcılıklarını sonuna kadar kullanma fırsatı bulmaktadırlar.
Böyle bir ortamda iletişimin gerçekleşebilmesi için ortak dil olarak İngilizce
kullanılmaktadır. İngilizce uluslararası şirketlerin, iş dünyasının ve
diplomasinin dili olduğu gibi üniversitenin de dili olmuştur (Wissema,
2009; s.41).
Avrupa Yüksek Öğretim Alanının Oluşturulması: Bu durum anlaşmaya imza
atan ülkeler arasında yükseköğretimin önemli ölçüde standardizasyona
kavuşturulmasını gerekli kılmıştır. Bu süreçte önemli bir adım olan Bologna
süreci ile öğrenci ve akademik personelin uluslararası alanda üniversiteler
arasında gidiş gelişi kolaylaşmıştır. Bu yeni yapı Avrupa yükseköğretim
sisteminin çekiciliğini ve rekabetçiliğini arttırmayı, öğrencilerin rahatça
ülke değiştirebilmelerini ve farklı ülkelerde iş sahibi olmalarını
kolaylaştırabilmektedir (Lambert ve Butler, 2006; s.33).
3.3 İşlevsel Özellikler
Bilginin Kullanımına Verilen Önem, Bilgiden Yararlanılması:
Üniversitelerde yapılan araştırmalar sonucu ulaşılan teorik bilginin
üniversite dışı camia tarafından kullanılması üniversite-sanayi işbirliğine
adım atılmasını sağlamıştır. Üniversite ve endüstriyi değişime zorlayan ve
birbirine yakınlaştıran birkaç neden vardır. Bunlardan biri araştırma
maliyetlerinin sürekli artması, araştırmacıların ve öğretim üyelerinin bu
maliyetleri üniversitelerden (vakıf üniversitesi) veya hükümetten (devlet
üniversitesi) sağlamakta zorluk çekmeleri ve başka finansman seçenekleri
aramalarıdır. Bunun sonucu olarak dünyanın lider üniversiteleri teknoloji
odaklı şirketlerle işbirliği aramış ve modeller geliştirmişlerdir. Diğer bir
27
neden, şirketlerin gelecekteki rekabet güçleri için yaşamsal önem taşıdığına
inandıkları ana araştırma projelerini tamamen kendilerinin yürütmeleri
yerine, yüksek standartlara sahip üniversitelerle birlikte çalışma arayışına
girmeleridir. (Eğrican, 2011)
Ortak Çalışmalar: Akademik ve endüstriyel araştırmaların ayrı dünyaları
giderek bütünleşmektedir. Bu durum bu yakınlaşmanın sadece akademik ve
endüstriyel çevre ile sınırlı kalmamasına ve pek çok ortağın işbirliğini
gerektiren daha kapsamlı bir yapının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Oluşan bu yapı Wissema tarafından "Bilgi Tekerleği" olarak adlandırılmıştır
(Wissema, 2009; s.44). Bu terim üniversitelerin içinde ya da etrafında ve
bazen de üniversite binaları içinde yerleşmiş olup bu üniversiteyle, onun
akademisyenleri ve araştırma ekipleriyle ve birbirleri ile işbirliği yapan
kuruluşlar grubunu kastetmek üzere kullanılmaktadır. Aşağıdaki şekilde
bilgi tekerleği şeması görülmektedir.
Şekil 1: Bilgi Tekerleği Şeması
Kaynak: Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversiteler: İstanbul, Özyeğin Üniversitesi
Yayınları. s.44.
Bu yapı üniversitenin araştırma ve eğitim birimlerine ek olarak şirketlerin
Ar-Ge bölümlerini ve bağımsız Ar-Ge kuruluşlarını, tekno-öncüler için
çeşitli olanakları, yatırımcılar, muhasebeciler, hukukçular, iş yönetimi
danışmanları ve fikri mülkiyet uzmanları gibi kişileri barındıran profesyonel
servisleri kapsamaktadır. Yapıda ne kadar çok unsur bulunursa ve bunlar
kendi aralarında ne kadar çok etkileşimde bulunursa o kadar büyük bir
28
sinerji yaratılacak ve yapı o kadar güçlü olacaktır. Dünya çapında
performansa ancak böyle bir etkileşim ve sinerji ile ulaşılabilir (Wissema,
2009; s.43). Modern üniversiteler etraflarında gelişen bilgi kuruluşlarının
merkezi konumunda rol almalıdırlar.
3.4 Finansal Özellikler
Ortaçağda üniversitelerin finansmanı kilise tarafından yapılmaktaydı.
Üniversiteler daha sonra krallıklardan, sahip oldukları mülklerden gelir elde
etmeye başladılar. Ortaçağ üniversitelerinden bazılarında ağırlıklı olarak
zenginler ve asiller ders görüyordu ve bu üniversiteler öğrencilerin
verdikleri paralarla ayakta duruyorlardı. Humboldt Üniversitesinin hayata
geçirilmesiyle yükseköğretimin finansmanı devlet tarafından sağlanmaya
başladı. Finansmanın devlet tarafından karşılanması devlete üniversite
üzerinde büyük bir kontrol gücü vermiş ve üniversitelerin özerkliklerini
tehlikeye sokmuştur (Aktan, 2007; Wissema, 2009; s.160)).
Yeni Kaynak Arayışları: Öte yandan 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
yükseköğretimde büyük bir talep artışı yaşanmaya başlanmış, bu durum
kamu harcamalarında önemli bir artışa yol açmıştır. Yükseköğretime
yönelik kamu harcamalarındaki bu büyük artışın ilk önemli sonucu kamu
otoritelerinin üniversite sistemine müdahalesinin ve denetiminin artması
olmuştur. Bu durum yönetim süreçlerinin de bu çerçevede şekillenmesine
yol açmıştır. İkinci sonucu böylesi hızla büyüyen yükseköğretim sistemleri
için sarf edilen kamu harcamalarındaki büyük artışın finansman sorununa
yol açması olmuştur. Arz/talep açığını karşılayabilmek ve büyümeyi
sürdürebilmek için özel finansman arayışı başlamış, devlet kurumlarında
özelleşme eğilimi oluşmuştur. Bunun sonucu olarak kar amacı güden veya
gütmeyen özel yükseköğretim kurumlarına izin verilmeye başlanmış ve
vakıf/özel yükseköğretim kurumlarının sistem içerisindeki rolü artmaya
başlamıştır. Son yıllarda dünya genelinde yükseköğretim kurumlarının
sayısı hızla artarken devlet üniversiteleri de daha az kamu kaynağı
kullanmaya, kamu dışı kaynak bulmaya ve kendi öz kaynaklarını
geliştirmeye başlamışlardır (Altbach, Reisberg ve Rumbey, 2009; s.10).
Üniversiteler bu süreçte en çok parasal kaynak ihtiyacı duymuşlardır. Bu
nedenle kaynak arayışına girmişler ve kaynaklarını çeşitlendirmek için
çeşitli yöntemler geliştirmeye başlamışlardır. Üniversite sanayi işbirliğine
gitmek, öğrencilerden eğitime katkı talebinde bulunmak, mezunlardan ve iş
adamlarından bağış toplamak, araştırmalar için şirketlerden sponsorluk talep
etmek, kuluçka merkezlerinde yeni şirketlerin hayata geçirilmesi sürecine
katkıda bulunmak ve daha sonra bundan kazanç elde etmek bu yöntemler
29
arasında sayılabilir. Bu yöntemler arasında en çok ses getireni ve
yaygınlaşanı sadece finansal zorluklar sonucu olarak değil, 21. yüzyılın
dünyamıza getirdiği tüm değişiklerin sonucu olarak ortaya çıkan girişimci
üniversite modeline dönüşmek olmuştur. (Aktan, 2007; s.14, 29; Timur,
2000)
4. SONUÇ
Üzerinde yaşadığımız dünya, içinde bulunduğumuz toplum sürekli olarak
değişim yaşamakta ve eğitim kurumları da, toplumun tüm kurumları gibi,
bu değişimlerden etkilenmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak tüm
eğitim kurumlarında olduğu gibi üniversitelerde de toplumun farklılaşan
beklentilerine cevap verebilecek bir takım değişimler yaşanmakta, yenilikler
hayata geçirilmektedir. Günümüzün talep ve beklentilerine göre şekillenmiş
olan üniversiteler “Üçüncü Kuşak Üniversiteler” olarak adlandırılmıştır.
Gelişen teknoloji ve değişen ihtiyaçlar paralelinde şekillenen bu yeni
üniversite modelinin en belirleyici özellikleri uluslararasılaşma,
disiplinlerarasılaşma ve kurumlararasılaşma olarak gerçekleşmiştir.
İletişim ve ulaşım kolaylığı sağlayan teknolojik yenilikler sayesinde ülkeler
arasındaki sınırlar kalkmış, bu durum öğretim üyelerine ve öğrencilere
hareket serbestisi kazandırmıştır. Bu sayede artan bilimsel hareketlilik
araştırmalara kültürler arası ve disiplinler arası bakış açısı kazandırmış ve
canlılık getirmiştir. Bilgi sadece üniversiteler arasında değil, diğer kurumlar
arasında da paylaşılmaya başlanmış, yükseköğretim kurumları ile sanayi
arasında işbirliği doğmuştur. Üniversitelerde üretilen bilginin sanayi
kurumlarında pratiğe dökülmeye başlanmasıyla, üniversiteler bilginin
sadece üretilmesinde değil uygulamaya konulmasında da söz sahibi olmaya
başlamışlar ve üniversite-sanayi işbirliği doğmuştur.
Üniversite-sanayi arasındaki destek ve işbirliği üniversitelere üçüncü kuşak
üniversite olmanın en belirgin özelliği sayılabilecek olan girişimci
üniversite olma özelliğini kazandırmıştır. Bu bağlamda girişimci ve
yenilikçi üniversite olmak tüm üniversitelerin önem verdiği bir özellik
haline gelmiştir. Üniversiteler bu süreçte başarıyla ilerleyebilmek için
sadece girişimciliği teşvik etmekle kalmayıp, öğrencilerine girişimcilik
becerileri ve kafa yapısı kazandırmak ve onları geleceğin iş arayan değil, iş
yaratan bireyleri haline getirmek amacıyla gerekli adımları atmaya
başlamışlardır.
30
Uygarlığın beşiği olarak nitelendirilebilecek olan üniversiteler dün olduğu
gibi bugün de gelecek nesillerin şekillendiği, yeniliklerin ve değişimin
doğup yeşerdiği kurumlardır. Bu durum yarın da bu şekilde devam edecek,
üniversiteler gelecek yıllarda da bilimsel ve kültürel yenilikler paralelinde
gelişip değişecekler ve toplumlara yön vermeye devam edeceklerdir.
Geleceğin üniversitelerinin nasıl olacağı konusunda eğitimciler ve
futuristler çoktan fikir yürütmeye ve tahminlerde bulunmaya başlamışlardır.
Ancak tahminler ve öngörüler ne kadar cesur ve farklı olursa olsun,
değişmeyecek tek şey üniversitelerin bilimin ve yeniğin yuvası olduğu ve
geleceği şekillendirecek yeni buluşların ortaya çıkmasında, bunları
gerçekleştirecek gençlerin yetiştirilmesinde dün olduğu gibi yarın da inkar
edilemez bir role sahip olacaklarıdır.
31
KAYNAKLAR
Akın, H. Bahadır "21.Yüzyılın Eşiğinde Küreselleşme ve Küresel İşletmeler" Finans
Dünyası Dergisi, Ocak 1998.
Aktan, C.C. (2007). Yüksek Öğretimde Değişim: Global Trendler ve Yeni
Paradigmalar, s.14 07.09.2014’de http://www.canaktan.org/egitim/global-
trendle/aktan-trendler.pdf adresinden indirildi.
Altbach,P. G., Reisberg, L.,& Rumbley, L. (2009) Trends in Global Higher
Education: Tracking An Academic Revolution. Paris: UNESCO
Aydeniz, H. (2014). Bilginin Reorganizasyonu ve Üniversite: Yeni Bir Arayış
Üzerine Bir Çerçeve, İnsan ve Toplum Dergisi 4(8) s.30
http://insanvetoplum.org/index.php/IVT/article/viewFile/233/207 17.07.2015
Brint, S. (2005). Creating the Future: ‘New Directions’ in American Research
Universities. Minerva, 43 (1) : s.23-50 04.04.2014’de http://www.higher-
ed2000.ucr.edu/Publications/Brint%20(2005).pdf adresinden indirildi.
Çetinsaya, G. (2014). Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yükseköğretimi
İçin Bir Yol Haritası, Yükseköğretim Kurulu Yayın No: 2014/2, Eskişehir: Anadolu
Üniversitesi Basımevi
Crosier, D., Purser, L. & Schmidt, H. (2007) Trends V-Universities Shaping the
European Higher Education Area, Brüksel: European University Association,
15.11.2014’de http://static.uni-graz.at/fileadmin/lehr-studienservices/Der_Bologna-
Prozess/eua_trends_v_for_web.pdf adresinden indirildi.
Doğramacı, N. (2007). Türkiye'de ve Dünya'da Yüksek Öğretim Yönetimi,
Ankara, Meteksan AŞ. s.3
Eğrican, N. A. (2011) Bilginin Kullanılması, 3. Kuşak Üniversiteler, İstanbul:
Tesisat Dergisi, sayı 184,
Ekin, N.(1996). Küreselleşme ve Gümrük Birliği: Rekabet Gücüne Sosyal
Boyutlu Bir Yaklaşım. İstanbul: İTO Yayın No: 1996-32. s.81 07.04.2014’de
http://www.ito.org.tr/itoyayin/0009906.pdf adresinden indirildi.
Gümüş, T. (2010). Ortaçağ'dan Erken Modern Döneme Batı Avrupa'da Eğitim
Tarihi: Yeni Yaklaşımlar. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 6, Sayı
1, Haziran 2010, ss. 025-040 10.03.2014'de
http://dergipark.ulakbim.gov.tr/mersinefd/article/viewFile/1002000037/1002000033
adresinden indirildi.
Günay, D. & Günay, A. (2011) 1933'ten Günümüze Türk Yüksek Öğretiminde
Niceliksel Değişmeler. Yüksek Öğretim ve Bilim Dergisi, Cilt 1,
Sayı 1, s.1-22; DOI: 10.5961/jhes.2011.001; 10.01.2015'de http://higheredu-
sci.beun.edu.tr/text.php3?id=1517
32
Gürdoğan, N. (2000) Nazif Gürdoğan'la Görünmeyen Üniversite Üzerine , Ay Vakti,
Düşünce-Kültür ve Edebiyat Dergisi, 3. Sayı, Aralık 2000 27.03.2016 tarihinde
http://www.ayvakti.net/ayvakti-gezi/item/nazif-gurdoganla-gorunmeyen-universite-
uzerine adresinden indirildi.
Kaneko, M. (2004). Modern University and the Market Forces. 15.09.2014'de
http://ump.p.u-tokyo.ac.jp/crump/resource/crump_wp_no1.pdf adresinden indirildi.
Kasap, B. (2014). Batı'da ilk Üniversiteler. Hece Dergisi Batı Medeniyeti Özel
Sayısı 28 (210-211-212), Ankara, Hece Yayınları.
Kyrö, P. ve Mattila, J. (2012). Towards Future University by Integrating
Entrepreneurial and the 3rd Generation University Concepts. 12.11.2014'de
http://pyk2.aalto.fi/ncsb2012/Kyro.pdf adresinden indirildi.
Lambert, R ve Butler, N. (2006). The Future of European Universities: Renaissance
or Decay? Center for European Reform, London, s.55-56 12.05.2014'de
https://globalhighered.files.wordpress.com/2009/09/p_67x_universities_decay_3.pdf
adresinden indirildi.
Okur,H.(2014) TACHE 2014
http://www.medeniyet.edu.tr/Guncel_Haberler_universitemiz_bir_ilke_daha_imza_a
tiyor_.html 22.05.2015
Parlar, H. (2012) Bilgi Toplumu, Değişim ve Yeni Eğitim Paradigması. Yalova
Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 4, Nisan 2012-Eylül 2012, s. 207 (193-209)
Rukancı, F. & Anameriç, H. (2004) Ortaçağda İlk Üniversiteler: Studium Generale.
Felsefe Dünyası, 2004/1 sayı, 39, s.171 25.09.2014'de
http://felsefe.kku.edu.tr/belgeler/edergiler/felsefe_dunyasi/ adresinden indirildi.
Skribans,V., Lektauers, A. & Merkuryev, Y. (2013). Third Generation University
Strategic Planning Model Development, Riga Technical University, 04.03.2015'de
https://mpra.ub.uni-muenchen.de/49168/1/MPRA_paper_49168.pdf ) adresinden
indirildi.
The Entrepreneurial and Innovative University Report, 2013, Office of Innovation &
Entrepreneurship Economic Development Administration, US Deparment Of
Commerce, s.9, 14.07.2014’de
http://www.eda.gov/pdf/The_Innovative_and_Entrepreneurial_University_Report.p
df adresinden indirildi.
Tierney, T.J. (2006) How is American Higher Education Measuring Up? American
Higher Education: How Does It Measure Up For the 21th Century? The National
Center for Public Policy and Higher Education, National Center report, San
Hose, Ca. Mayıs, s.4
Timur, T. (2000). Toplumsal Değişme ve Üniversiteler. Ankara: İmge Kitabevi. s 50
Tonta, Y. (1999). Bilgi toplumu ve bilgi teknolojisi. Türk Kütüphaneciliği, 13 (4),
363-375
33
Ulusoy, G. (2007). Disiplinlerarası Araştırma ve Eğitim, Değişim Çağında
Yükseköğretim, Global Trendler, Paradigmal Yönelimler, Ed. Aktan, C. C.. İzmir:
Yaşar Üniversitesi. s. 389-398
YÖK, (2007). Türkiye'nin Yükseköğretim Stratejisi. Ankara: Yüksek Öğrenim
Kurulu Yayınları 04. 10.2014'de
http://www.yok.gov.tr/documents/10279/30217/yok_strateji_kitabi/27077070-cb13-
4870-aba1-6742db37696b
YÖK, 2016; 2015-2016 Öğretim Yılı Yükseköğretim İstatistikleri; 05.06.2016’da
https://istatistik.yok.gov.tr/ adresinden indirildi.
Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversitelere Doğru. İstanbul: Özyeğin
Üniversitesi Yayınları s.18-21, 43-45, 69, 74, 121, 145
34
GEÇ OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA RESMİ
FUHUŞ POLİTİKASI: TOPLUMSAL KONTROL VE
AHLAK KAVRAMI
Dr. İbrahim Halil KALKAN
ÖZET
Elinizdeki çalışma geç Osmanlı Dönemi’nin resmi fuhuş politikasını bu dönemin
öncesine de uzanan tarihsel bir perspektif sunarak incelemektedir. Temelde, on
dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren, giderek değişen formlarda varlıklarını
sürdürmekte olan yerleşik yaklaşım ve pratiklere niteliksel olarak yenilerinin
eklemlenmesiyle söz konusu politikanın yapısal bir dönüşüm geçirdiği savı öne
sürülmektedir. Önceki dönemlerde olduğu gibi fuhuş olgusu ciddi bir sorun olarak
anlaşılmakla beraber, sorunla başa çıkma yöntemleri bakımından denetim ve
kontrol altına eğilimi çok daha ağır basmıştır. Aynı zamanda, fuhuş dinsel kaynaklı
ahlak anlayışıyla özde çelişiyor olması açısından suç olarak görülmeye devam
edilmekle birlikte, çalışmayı ve üretmeyi temel ahlaki bir ölçüt olarak ele alan yeni
bir ahlak anlayışı üzerinden de suçsallaştırılmıştır. Nitekim, fuhuşla iştigal eden bir
kadının ahlaki dönüşümünü önemli ölçüde çalışma ve üretme eylemleri üzerinden
gerçekleştirme eğilimi kendini göstermiştir. Bununla bağlantılı olarak, elinizdeki
çalışma resmi otoritelerce makbul görülen ahlak kavramının dönüşümünü fuhuş
olgusu üzerinden vurgulamak amacını da gütmüştür.
Anahtar Sözcükler: Tarih, Siyaset, Fuhuş, Ahlak
ABSTRACT
THE OFFICIAL POLICY ON PROSTITUTION IN THE LATE
OTTOMAN EMPIRE: SOCIAL CONTROL AND THE
CONCEPTION OF MORALITY
This article studies the categorical transformation as regards the official Ottoman
approach to prostitution from the mid-nineteenth century onward. During this
period, although the old and established official approaches and practices
35
continued to exist with changing forms, the state pursued an innovative and
systematic policy to regulate and control prostitution, particularly on medical
grounds. The new policy was manifested most obviously in the officially authorized
brothels where regular medical examinations were conducted. Particularly at the
turn of the twentieth century, one can also trace through the official policy toward
prostitution a newly developing official conception of morality based on the
disavowal of indolence. This new conception, which was coupled with the
religiously based morality, constituted a significant way through which prostitution
was criminalized. Indeed, the official authorities can be observed to pursue the
moral transformation of the women engaging in prostitution by forcing them to
engage in productive activities.
Keywords: History, Politics, Prostitution, Morality
1. GİRİŞ Bu çalışma Osmanlı İmparatorluğu’nda fuhuşa yönelik devlet
tavrının geçirdiği evrimi ana hatlarıyla sergilemekle birlikte, on dokuzuncu
yüzyılın ikinci yarısından itibaren, özellikle son çeyreğinde, söz konusu
yaklaşımda niteliksel bir dönüşümün gözlenebileceğini önermektedir. Söz
konusu dönüşüm fuhuşun devletçe doğrudan denetlenmesini, fuhuşa yönelik
devlet tavrınının yerleşik biçimlerine yepyeni mekanizmaların
eklemlenmesini ve aynı zamanda fuhuşun yeni yöntem ve kavramlar
üzerinden suçsallaştırılmasını içermektedir.
2. YERLEŞİK RESMİ YAKLAŞIM VE PRATİKLER On dokuzuncu yüzyıl öncesinde, her ne kadar siyasi ve hukuki
otoriteler fuhuşun suçsallaştırma ve cezalandırılmasında rol oynasalar da,
fuhuşun denetlenmesi daha ziyade mahalle toplumları tarafından
gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde, fuhuş konusunda strateji ve siyaset
geliştirmekten çok, mahallelinin iddia ve şikayetleri doğrultusunda hareket
ediyor izlenimi vermekte resmi otoriteler. Osmanlı ceza kanunlarının
yanısıra, kadı sicilleri üzerinden yapılmış birçok çalışmanın da gösterdiği
üzere fuhuşa yönelik en yaygın cezalandırma biçimi fuhuşla suçlanan
kadınların mahalle ve şehirlerden sürgün edilmeleri olmakla birlikte, daha
az sıklıkla da olsa, hapsetmek gibi daha sert cezalandırma yöntemlerine de
başvurulmuştur. Eldeki kaynakların sunduğu tüm vakalar, fuhuşla ilgili olan
ve değişik tür cezalarla sonuçlanabilen mahkeme süreçlerinin mahalle
sakinlerinin şikayetleri üzerine başlamış olduğunu gösteriyor. Sıklıkla
mahallenin ileri gelenleri aracılığıyla mahkemelere başvurarak, mahalle
36
sakinleri suçladıkları kadınların mahalleden atılmalarını talep etmişlerdir.
Çoğunlukla, mahalle ileri gelenlerinin ifadeleri suçlanan kadınların
gerçekten fuhuşla iştigal ettikleri yönünde mahkemeleri ikna edici kanıt
oluşturmuştur.
Hem Osmanlı polisi üzerine çalışmasında Ferdan Ergut,1 hem de
Osmanlı döneminde Halep’te fuhuş olgusunu inceleyen Elyse Semerdjian2
bu durumu Osmanlı hukuk pratiğinde “kolektif sorumluluk” veya “mahalle
dayanışması” kavramları çerçevesinde açıklıyorlar. Bu açıklamaya göre,
gündelik yaşamı ilgilendirdiği düşünülen konularda mahalleler öz denetim
işlevine sahiptirler. Mahalle toplumları ve imamlar mahalle içinde
toplumsal yaşamın örgütlenmesi ve düzenin sağlanmasında sorumluluk
üstlenmişler; ve aynı zamanda, öz denetim kuralları ve hatta cezaların
şekillenmesinde ailesel değerler ve özellikle dine dayalı toplumsal ahlak
önemli ölçüde etkili olmuştur.
On dokuzuncu yüzyıl öncesinde fuhuş olgusuna değinen mevcut
sınırlı sayıda resmi kaynaklarda ahlaki yönden iyileşme sağlamak anlamını
içeren “ıslah-ı nefs” kavramıyla sıklıkla karşılaşılır. Mesela on altıncı
yüzyıla ait Celalzade Kanunnamesi’nin fuhuşla ilgili maddesi, fuhuşla
iştigal etmiş olması dolayısıyla yaşadığı mahalleden sürgün edilmesine
karar verilmiş olan kadın, eğer ahlaki açıdan iyi yönde gelişim sağladığını
kanıtlarsa, söz konusu sürgün kararının kaldırılabileceğini öngörmektedir.3
Yine, Osman Nuri Ergin tarafından çalışılmış olan geç on sekizinci yüzyıla
ait birtakım kadı sicillerine göre fuhuşla iştigal ettiği tespit edilmiş olan
kadınlar iyi yönde ahlaki gelişim kaydettiklerini kanıtlayana dek
hapsedilmelidirler. Söz konusu kadınlar ahlaki gelişim sağladıkları
iddiasıyla ve yaşadıkları mahallenin imamı vasıtasıyla mahkemeye
başvurup bir daha fuhuş yapmayacakları konusunda yemin sunmalıdırlar.
1 Ferdan Ergut, Modern Devlet ve Polis: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e
Toplumsal Denetimin Diyalektiği (İstanbul: İletişim, 2004), 96-97. 2 Elyse Semerdjian, “Sinful Professions: Illegal Occupations of Women in
Ottoman Aleppo.” Hawwa, vol. 1 (2003), 61-85; Elyse Semerdjian, “On the
Straight Path: Gender, Public Morality and Legal Administration in
Ottoman Aleppo, Syria” (Doktora Tezi, Georgetown University, 2002). 3 Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri 7 Cilt
(İstanbul: FEY Vakfı, 1994), 2: 356.
37
Ayrıca, salıverilebilmeleri için güvenilir kabul edilen ve itibarlı en az iki
kişinin bu yöndeki yemine kefil olmaları gerekmektedir.4
Gerek on yedi ve on sekizinci yüzyıl gerekse on dokuzuncu yüzyıl
ortalarına ait kadı sicillerine dayanarak, Semerdjian “ıslah-ı nefs”
kavramının adli vakalarda oldukça kurumsallaşmış bir pratik olduğunu
söylemektedir. Kavram temelde dinsel bir bağlama oturmakta ve doğru yola
girmek mecazının çağrışımını vermektedir. Semerdjian’ın ayrıca
söylediğine göre kadınların sundukları yeminler mahkemelerce kayıt altına
alınmakta ve bu kayıt altına alma pratiği kadını geçmişinin olumsuz
izlerinden arındırmaktadır.5
3. RESMİ FUHUŞ POLİTİKASININ DÖNÜŞÜMÜ Mevcut kaynaklara dayanılarak, sürgün etme pratiğinin yanısıra
“ıslah-ı nefs” kavramının geç on dokuzuncu yüzyıl ve sonrasına uzandığı
tespitinde bulunulabilir. Mahallelinin şikayeti üzerine kadınların mahalle
veya şehirlerden sürgün edilmeleri on dokuzuncu yüzyıl sonlarında da bir
cezalandırma yöntemi olarak uygulanmıştır. Yine, benliğin iyileşmesi ve
doğru yola girmesi anlayışı bu döneme ait resmi kayıtlarda kendini gösterir
ve kadınların ahlaki iyileşme kaydetmiş olma iddiaları ancak muteber
kişilerin ifadeleri doğrultusunda resmi geçerlilik kazanır. Nuran Yıldırım’ın
aktardığı bir örnek söz konusu devamlılığı açıkça göstermektedir. Söz
konusu vaka 1890’ların başlarında, İstanbul Aksaray’da Acem’in Hanesi
diye anılan bir genelev işletmekteyken davranışlarının İslami değerlerle
çeliştiği dolayısıyla İstanbul’dan Bursa’ya sürgün edilmiş olan Fitnat ve
Bahriye isimli iki kadınla ilgilidir. Kadınlar Bursa’da polisin sıkı denetim
ve gözetimi altında tutulmaktadırlar. Bursa’da geçirdikleri on ayın ardından
pişmanlıklarını ifade etmekle birlikte İstanbul’a dönerek Beykoz’da
akrabalarının yanında yaşamak istediklerini resmen bildirirler. Bu resmi
talep Bab-ı Ali’nin takdirine sunulduğunda, Bab-ı Ali Hüdavendigar
(Bursa) Valiliği’nden kadınlarla ilgili bir rapor talep eder. Bunun üzerine,
valilik kadınların Bursa’da yaşamakta oldukları mahallenin muhtarıyla
4 Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-u Belediyye. 9 Cilt (İstanbul: İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1995), 2:
870. 5 Semerdjian, “Off the Straight Path,” 202-204; “Sinful Professions,” 72-73.
38
irtibat kurar ve muhtarın ifadesinin kadınların faziletli bir yaşam sürdükleri
doğrultusunda olduğunu Bab-ı Ali’ye bildirir.6
On dokuzuncu yüzyıl öncesinde fuhuşla ilgili kurumsallaşmış
temel resmi pratikleri açıklamanın yanısıra, bu pratiklerin on dokuzuncu
yüzyıl sonları itibariyle de varlıklarını devam ettirdiğini halihazırda
vurguladıktan sonra, aşağıda, on dokuzuncu yüzyıl sonları itibariyle yepyeni
pratiklerin bunlarla eklemlendiğini belirtmek istiyorum. Fuhuş olgusuyla
ilgili geliştirilen yeni resmi pratiklerden yeniliği en açık ve seçik olanı
belediyelerin resmi izin ve denetimi altında genelevler açılması ve bu
genelevlerde resmi makamlarca düzenli ve zorunlu tıbbi muayenelerin
yapılmasıdır.
Devlet izni ve aynı zamanda düzenli denetimi altında genelev
açılması pratiği on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısıyla başlar. On
dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, 1880 ve 1884 yıllarında, Şura-yı
Devlet7
iki genelge yayınlayarak İstanbul’da 6. Daire-i Belediye
kapsamında bulunan Beyoğlu, Galata ve Tarlabaşı bölgelerindeki
genelevlerin ve buralarda çalışan kadınların kayıt altına alınması ve aynı
zamanda buralarda düzenli ve zorunlu tıbbi muayenelerin yapılması
gerektiğini bildirmiştir. Kayıt altına alınan kadınlar haftada iki kez tıbbı
muayeneden geçirilecek ve zührevi hastalık taşıdığı tespit edilenler
hastanelere gönderileceklerdi. Bu etkinliklerden doğacak maddi giderler
kadınlardan alınacak haçlarla karşılanacaktı. Tıbbi muayenelerin yanısıra,
hastanelerde müşahede altında tutulmak da kadınlar için zorunlu kılınmıştı.
Yine, genelge fuhuşla iştigal eden bir kadının mutlaka belediyenin yanısıra
poliste de kaydının bulunması gerektiğini, ve resmi makamlarca kayıt, izin
ve denetim altında bulundurulmayan fuhuşun kesinlikle yasadışı olduğunu
ve cezalandırılması gerektiğini belirtmiştir.8
1915 yılında, benzer
uygulamalar getirmekle birlikte, daha detaylı ve kapsamlı bir genelge bu
kez İstanbul’un tamamında uygulanmak üzere çıkarılmıştır.9 Birtakım resmi
6 Nuran Yıldırım, “19. Yüzyıl il 20. Yüzyıl Başında İstanbul’da Fuhuşla
İlgili Bazı Belgeler,” Tarih ve Toplum, no. 208, s. 35 (Nisan, 2001), 6. 7 Şura-yı Devlet’in tarihi, kurumsal yapısı ve işlevleri için bkz., Coşkun
Üçok, Türk Hukuk Tarihi Dersleri (Ankara: Sevinç Matbaası, 1972). 8 Ergin, Mecelle-i Umur-u Belediyye, 6: 3296-3306.
9 Zafer Toprak, “İstanbul’da Fuhuş ve Zührevi Hastalıklar, 1914-1933.”
Tarih ve Toplum, 39 (1987), 31-40.
39
arşiv belgelerinin gösterdiği üzere, bu genelgelerin içerdiği uygulamaların
İstanbul dışına, örneğin İzmir, yaygınlaştırılmasına da çalışılmıştır.10
Fuhuşu tıbbi gözetim altında bulundurma politikası, önemli ölçüde,
tıp doktorları tarafından hazırlanan resmi raporların etkisiyle gündeme
gelmiş ve söz konusu politikaya büyük ölçüde tıbbi veri ve kavramlar
üzerinden, özellikle de frengi hastalığını önleme bağlamında, meşruiyet
kazandırılmıştır. Bu raporlarda, açıkça, resmi düzenlemelerin getirdiği tıbbi
muayene ve hastanede tutma gibi bazı uygulamaların kadınlar için zorunlu
kılınmasının bu kadınların kişisel hürriyetlerinin kısıtlanması anlamına
gelmekle birlikte kamu sağlığı açısından hayati önemde olduğu
söylenmiştir.11
Yasal izin ve düzenli tıbbi denetim altında genelevler açılması
fuhuşa yönelik resmi yaklaşımın dönüşümünün en belirgin ifadesidir. Bu
dönüşümün en önemli boyutu bilme ve denetleme eğiliminin yasaklama ve
cezalandırma eğilimine oranla artış göstermesidir. Ne var ki, on dokuzuncu
yüzyıl sonları ve yirminci yüzyıl başları itibariyle yasal denetim altında
bulundurulan fuhuş bu olgunun oldukça az bir bölümünü teşkil eder;
aslında, bu yıllarda fuhuş çoğunlukla devlet kontrolü dışında
yapılmaktadır.12
Fuhuşa yönelik resmi politikanın geçirdiği niteliksel dönüşüm aynı
zamanda resmi otoritelerin gizli fuhuşa yaklaşımında, ve daha ince bir
şekilde, ifade bulmuştur. Bu yaklaşımın belirtileri resmi belgelerde daha
ziyade dolaylı biçimde, bazen satır aralarında, ortaya çıkar. Aşağıda, on
dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren dönüşmekte olan fuhuş
politikasını yansıtan, ve özellikle söz konusu dönüşümün yerleşik yaklaşım
ve pratiklere yenilerinin eklemlenmesiyle gerçekleştiği konusunda önemli
ipuçları sunan, erken yirminci yüzyıl başlarından bir grup resmi belge
10
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, kısaca BOA, Sadaret Mektubi Kalemi
Mühimme Odası Belgeleri (A. MKT. MHM) 502/23, 1308.Z.26/2 Ağustos
1891. Abdullah Martal, “İllet-i Efrenciye (İzmir’de Frengiyle Mücadele).”
Tepekule Tarih, no.1, İzmir, 2000. 11
Ergin, Mecelle-i Umur-u Belediyye, 6: 3298-3299. 12
Ergin, Mecelle-i Umur-u Belediyye, 6: 3305.
40
üzerinde yoğunlaşacağım. Söz konusu belge grubu13
1914 yılında Bolu
kentinin yerel idarecilerinden oluşan bir heyetin kentte fuhuş yaptıkları
belirlenen bir grup kadınla ilgili ne yapılması gerektiğine dair tartışmalarını
ve izledikleri yöntemleri ortaya çıkarmaktadır. Heyet toplantılarının birinde
savcının yanısıra, Emniyet Müdürlüğü ve Sıhhiye Heyeti’nden birer
temsilci hazır bulunmuştur. Toplantı gündeminin en önemli konularından
biri kentte fuhuşla iştigal ettikleri belirlenmiş olan bir grup kadındır.
Toplantıya katılan yerel idareciler fuhuşla iştigal eden kadınların gençliğin
ahlaki bozulmasına yol açmanın yanında, frengi ve diğer zührevi
hastalıkların yayılmasına neden oldukları konusunda görüş birliği
içindedirler. Ayrıca, Sıhhiye Heyeti’nin toplantıya sunduğu bir rapora göre
bölgede zührevi hastalık taşıyan kişi sayısı hastanenin kapasitesini aşmıştır.
Aynı rapora göre, fuhuş yaptıkları belirlenen kadınlar öncelikle tıbbi
muayeneden geçirilmekte ve hasta olduğu tespit edilenler hastaneye
gönderilmektedirler. Ne var ki, yerel hastanenin imkanları bu tür
durumlarda kadınları ancak geçici olarak ve kısa süreler için müşahede
altında bulundurabilmesine izin vermektedir. Dolayısıyla, hastane zührevi
hastalıklarla mücadelede oldukça yetersiz kalmaktadır.
Yerel idare heyetinin bir önceki toplantısında, halihazırda, fuhuş
yaptıkları belirlenen kadınların fiziksel olarak izole edilmeleri ve sürekli
polis gözetimi altında bulundurulmaları kararı alınır. Polisin gerçekleştirdiği
tahkikat neticesinde kent sakinlerinden Eyüboğlu İsmail’in hanesinin bir
odası kadınların izolasyonu için uygun görülür. Ancak, kadınların buraya
yerleştirilmelerini izleyen günlerde, Eyüboğlu İsmail’in kadınları ahlaka
uygun şekilde muhafaza edemediği kanısına varılır. Savcı kadınların idare
heyetinin “Nisa Hapishanesi” diye adlandırdığı bu haneden tahliye
edilmeleri gerektiğini söyler.
Toplantının gündeminden ortaya çıkan süreç, bu noktaya kadar,
yerleşik pratiklerin izlerini taşımakla birlikte, yeni yaklaşımlarla ilgili
ipuçları da vermektedir. Fuhuş yaptıkları belirlenen kadınların kapatılmaları
oldukça eskiden beri var olan bir pratik olmakla birlikte, şimdi,
kapatılmanın meşruiyeti hıfzıssıhha üzerinden tanımlanmakta ve konu yerel
idarecilerin gündemine öncelikle tıbbi bir sorun olarak oturmaktadır.
13
BOA, Dahiliye Nezareti İdari Kısım (DH.İD.), 65/46, 1332. R. 07/5 Mart
1914.
41
Dolayısıyla, özellikle vurgulanmalıdır ki, kapatılmaya yol açan süreç
içerisinde mahalle toplumundan gelen bir şikayet mevcut değildir.
Fuhuş yaptığı belirlenen kadınlarla ilgili resmi sürecin sonraki
kısmı resmi otoritelerin fuhuşa yaklaşımında yapısal bir yeniliğin ortaya
çıkış ve gelişimiyle ilgili oldukça önemli ipuçları vermekte. Savcının
kadınların Eyüboğlu İsmail’in evinden tahliye edilmeleri gerektiğini
vurgulamasıyla birlikte, heyet aynı zamanda bu kadınların basitçe
salıverilmelerinin hem genel sağlık hem de genel ahlak açısından oldukça
sakıncalı olacağı konusunda görüş birliği içindedir. Sonunda, Bolu
Mutasarrıfı’nın önerisi üzerine, fuhuş yaptığı belirlenen kadınları
yerleştirmek üzere kent merkezinde bir ıslahevi açılmasına karar verilir. Bu
yöntemin, izole edilmelerinin yanısıra, aynı zamanda kadınların ahlaki
iyileşmelerine de katkıda bulunacağı “ıslah-ı nefs” kavramına başvurularak
belirtilmiştir. Kadınlar ıslahevinde dokumacılık faaliyetinde bulunacaklar
ve ürettikleri satışa sunulacaktır. Bu yolla elde edilen gelirin bir kısmı
kadınlara maaş olarak verilecek, geri kalanı da bankaya yatırılacaktır.
Kadınlardan ahlaki dönüşüm geçirdiklerini kanıtlamış olanlar
evlendirilecekler ve bankada muhafaza edilen paralar evlilikleri için
kendilerine verilecektir.
Ne var ki söz konusu projenin uygulanabilmesi için heyet
açısından üstesinden gelinmesi gereken önemli bir sorun mevcuttur.
Projenin etkili olabilmesi için kadınlar ıslahevine kendi rızaları dışında dahi
olsa, gerekirse zor kullanılarak, sevk edilmeli ve orada tutulmalıdır. Bunun
yasal olarak mümkün olabilmesinin yollarını arayan heyet, Dahiliye
Nezareti’ne yazarak kadınların kendi rızaları dışında da olsa ıslahevinde
tutulmalarını meşru kılacak bir yasal düzenlemenin oluşturulması için
girişimde bulunulmasını talep eder. Dahiliye Nezareti, cevabında, söz
konusu kadınların yasal meşruiyeti bulunan bir mesleğe sahip olmadıklarını
ve sokaklarda başıboş gezdiklerini ve dolayısıyla resmen “serseri” olarak
tanımlanabileceklerini ifade eder. Dolayısıyla, Dahiliye Nezareti’ne göre,
“serseriler” ile ilgili halihazırda var olan ve gerekirse zorla kapatılmalarını
mümkün kılan kanun bu kadınlar için de uygulanabilir. Resmen “serseri”
olarak tanımlandıktan sonra kadınlar kendi rızaları hilafına da olsa
ıslahevine yerleştirilebilirler.
42
Burada, yüzyılladır süregelen yerleşik pratiklerde olduğu gibi,
ahlaki iyileşme ve kapatılma birbiriyle ilişkilendirilmiştir. Ancak, yerleşik
yaklaşımdan farklı olarak, ahlaki iyileşmenin yolu tövbe etmenin yanısıra
serbest kalabilmek için aynı davranışı bir daha tekrarlamamaya dair resmi
makamlar huzurunda söz verme şeklinde anlaşılmamaktadır. Bunun yerine,
ahlaki dönüşümün temelde üretici faaliyetlerde bulunmak üzerinden
gerçekleşmesi öngörülmüştür. Başka bir deyişle, çalışma ya da üretken
faaliyet ahlaki iyileşmenin temel aracı konumunda anlaşılmıştır. Bu durum,
aynı zamanda, çalışmamayı tercih etmenin, bir başka deyişle, bir bakıma
bilinçli miskinlik halinin kategorik olarak ahlak dışı olarak anlaşılmasını
ima eder. Fuhuşla iştigal eden kadınların “serseri” kategorisi içerisinde
görülmesi, aynı zamanda, bu kadınların işsiz ve sorunlu alt sınıfların bir
parçası olma hali üzerinden suçlulaştırılmaları anlamına gelmektedir.
Bir kadın için fuhuşla iştigal etmenin bilinçli miskinlik hali ile
bağlantısı üretken olmayan, üstelik ahlaki açıdan sakıncalı kabul edilen, bir
yolla geçimini sağlamayı tercih etmiş olmasıydı. Böyle bir tercih, bu tercihi
yapmakta olan kadının ahlak ve karakteri hakkında özsel bir fikir
oluşturuyordu. 1910’lu yılların başlarında, İstanbul Polis Müdürlüğü,
Emniyet Genel Müdürlüğü, Dahiliye Nezareti ve Harbiye Nezareti
arasındaki bir resmi yazışma silsilesi14
bu durumu daha açık bir şekilde
ortaya koyar.
1910 yılı Ağustos ayında İstanbul Polis Müdürlüğü Emniyet Genel
Müdürlüğü’ne hitaben, İstanbul’da birçok kadının sokaklarda dolaşarak
gizli yerlerde fuhuş yaptıklarını belirtip bu durumun genel ahlak açısından
kabul edilemez olduğunu vurguladıktan sonra, bu kadınların fuhuş
yapmalarının temel nedeninin yoksulluk ve yoksulluğa bağlı çaresizlik
olduğunu ileri sürer. İstanbul Polis Müdürlüğü’ne göre, geçimlerini meşru
yollardan sağlamak için kendilerine imkan sunulursa, bu kadınlar
yaşamlarını kazanmak için böylesi ahlak dışı yollara başvurmaktan imtina
edeceklerdir. Emniyet Genel Müdürlüğü bu yazıyı Dahiliye Nezareti’ne
iletince, Dahiliye Nezareti Harbiye Nezareti’ne yazarak bu kadınların askeri
kıyafetlerin üretildiği atölyelerde istihdam edilmelerini önerir. Böylece,
kadınlar meşru bir işle iştigal etme fırsatı bularak faziletli bir yaşam
sürmeyi tercih edeceklerdir.
14
BOA, Dahiliye Nezareti Emniyeti Umumiye Müdürlüğü Tahrirat Kalemi
Belgeleri (DH.EUM.THR). 48/36, 1328.S.25/1 Eylül 1910.
43
Harbiye Nezareti’nin yanıtı, ne var ki, olumsuzdur ve temel nedeni
de söz konusu kadınların neden fuhuş yaptıkları konusunda görüş birliği
içinde olmamasıdır. Harbiye Nezareti’ne göre söz konusu kadınların fuhuş
yapmalarının nedeni yoksulluğun neden olduğu çaresizlik değil, yaşamlarını
bu yolla kazanma eğiliminde ve tercihinde olmalarıdır. Dolayısıyla öyle
yorumlanabilir ki, Harbiye Nezareti söz konusu kadınların ücret karşılığı
çalışıp üretmek yerine, ahlak dışı da olsa, daha kolay yollardan gelir elde
etme eğiliminde oldukları ve bunun da söz konusu kadınlarda yapısal bir
ahlaki bozukluk ifadesi olduğu düşüncesindedir. Bir bakıma, bu kadınlar
zorlu çaba sarf etmek yerine, aynı zamanda kendilerine daha az zamanda
daha fazla gelir getirmekte olan, bir tür bilinçli miskinlik halini tercih
etmişlerdir.
Fuhuşun bilinçli miskinlik haliyle ilişkilendirilerek
suçsallaştırılması ve fuhuş yapmış olduğu belirlenen kadınların üretken
faaliyetler üzerinden ahlaken dönüştürülmelerinin amaçlanması, on
dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişen ve işsiz yoksulların
gözlem ve denetim altına alınması, cezalandırılması ve hatta çalıştırılarak
ahlaken dönüştürülmesini hedefleyen genel resmi yoksulluk politikasıyla
uyum içindedir. Söz konusu resmi genel politika ise, yine bu yıllarda
yönetici üst sınıflar içinde gelişmekte ve yayılmakta olan, ve çalışma ve
üretkenliği yüceltmenin yanısıra, bilinçli miskinlik halini şiddetle
olumsuzlayan yeni bir ahlak anlayışıyla uyumludur. “Serseri” olarak
kategorize edilen işsiz yoksulların çalıştırılmalarını, aksi takdirde
cezalandırılmalarını öngören yasal tedbirler hem söz konusu genel resmi
politikanın hem de bu politikanın sıkı sıkıya ilişkili olduğu yeni ahlak
anlayışının en belirgin ifadesidir.15
ÖZET VE SONUÇ
Elinizdeki kısa çalışma, fuhuşa ilişkin resmi yaklaşım ve
pratiklerin doğasında, on dokuzuncu yüzyıl sonları itibariyle, niteliksel bir
dönüşümün meydana geldiğini savlamıştır. Söz konusu dönüşüm,
15
Söz konusu resmi politikanın ve dayandığı ahlak anlayışının ve tarihsel
gelişiminin kapsamlı bir açıklaması için bkz. Nadir Özbek, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet: Siyaset, İktidar ve Meşruiyet (İstanbul:
İletişim, 2000), özellikle, 19, 96-102.
44
yüzyıllardan süzülerek varlığını sürdüregelmiş olan yaklaşım ve pratiklere,
daha ziyade on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişen ve
evrilen yenilerinin eklemlenmesiyle vücut bulmuştur. Resmi izin, kayıt ve
gözetim altındaki mekanlarda fuhuş yapılması ve aynı zamanda bu
mekanların ve buralarda çalışan kadınların yoğun siyasal ve tıbbi denetim
altında tutulması yapısal olarak yeni bir yaklaşımı ifade eder. Bu pratiklerin
en önemli çağrışımı sürgün ve hapsetme gibi on dokuzuncu yüzyılın sonları
itibariyle de, değişen formlarda da olsa, varlıklarını sürdürdükleri görülen
yerleşik pratiklerle karşılaştırıldığında, toplumun fuhuştan arındırma
çabalarına nazaran, fuhuş olgusunu daha fazla denetleme ve gözetim altında
tutma eğilimidir. Bununla yakından ilişkili, ve aynı derecede önemli
olmakla birlikte daha derin ve incelikli bir yaklaşım dönüşümü fuhuş yapan
kadınlar için ahlaki dönüşüm ve iyileşmenin el emeğiyle çalışma ve
dolayısıyla üretken faaliyetlerde bulunma yoluyla sağlanabileceği
anlayışında kendini gösterir. Söz konusu anlayış, bir kadının tövbe ederek
ve toplumun faziletli kabul ettiği başka bir yaşam tarzının doğruluğunu
kavramış olma iddiasında bulunarak bir daha fuhuş yapmayacağına dair
resmi makamlar huzurunda söz vermesi gibi ahlaki dönüşüm ritüellerini
dışlamamakla birlikte, ahlakın ölçüsü olarak aynı zamanda çalışma ve
üretmeyi olumlayarak temel alan özünde yeni bir resmi dünya görüşünün
ifadesidir. Özellikle vurgulanmalıdır ki burada fuhuş olgusu dinsel kaynaklı
genel ahlak anlayışıyla özünde çelişiyor olmanın yanısıra, çalışma ve
üretme üzerinden yaşam idame ettirmeyi tercih etmeme bağlamında bir
bilinçli miskinlik hali biçimi olarak da anlaşılmıştır. Dolayısıyla, fuhuş
yapan kadın sadece evlilik dışı cinsel ilişkiler içerisinde bulunmak
üzerinden değil, aynı zamanda, geçimini sağlamak zorundaysa eğer, bunu
meşruiyeti temelde üretkenlik üzerinden tanımlanan bir işe sahip olma arzu
ve çabası göstermemek üzerinden resmi otoritelerce suçlu olarak görülmüş
ve tanımlanmıştır. Bu çalışma çerçevesinde incelenen resmi belgelerin de
gösterdiği üzere, başta frengi olmak üzere zührevi hastalıklar resmi
otoritelerce fuhuşla ilgili güdülen yoğun kaygı ve fuhuşla mücadele için
yollar aranmasının önemli bir nedenidir.16
Ancak, öyle görünüyor ki,
frenginin yayılması olgusu, bir yandan fuhuşun resmi izin, kayıt ve denetim
altına alınmasında ifade bulan toplumsal yaşamın giderek artan biçimde
devlet tarafından düzenlenmesi eğilimi, bir yandan da özellikle on
16
On dokuzuncu yüzyıl sonlarında frengi olgusuna resmi yaklaşımlar ve bu
bağlamda frenginin fuhuşla ilişkisi için, bkz. İbrahim Halil Kalkan,
“Chapter 3: Social Dimensions of an Epidemic: Syphilis,” “Medicine and
Politics in the Late Ottoman Empire (1876-1909),” Yüksek Lisans Tezi,
Boğaziçi Üniversitesi, 2002.
45
dokuzuncu yüzyıl sonları itibariyle gelişmekte ve evrilmekte olan ve
çalışma ve üretkenliği sadece sonuçları açısından değil, bir süreç olarak da
ahlakla sıkı sıkıya ilişkili gören bir ahlak anlayışıyla bir araya geldiğinde
resmi fuhuş politikasının dönüşerek yeniden şekillenmesinde önemli rol
oynamıştır.
KAYNAKLAR
I. Birincil Kaynaklar
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, BOA
A MKT MHM (Sadaret Mektubi Kalemi, Mühimme Odası)
DH İD (Dahiliye Nezareti, İdari Kısım)
DH EUM (Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti)
DH EUM THR (Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Tahrirat
Kalemi)
II. İkincil Kaynaklar
Akgündüz, Ahmet, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, 7 Cilt, cilt: 2,
İstanbul: FEY Vakfı Yayınları, 1994.
Ergin, Osman Nuri, Mecelle-i Umur-u Belediyye, 9 Cilt, 2 ve 6. Ciltler, İstanbul:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları,
1995.
Ergut, Ferdan, Modern Devlet ve Polis: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Toplumsal
Denetimin Diyalektiği. İstanbul: İletişim, 2004.
Kalkan, İbrahim, “Medicine and Politics in the Late Ottoman Empire (1876-1909),”
Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2002.
Martal, Abdullah, “İllet-i Efrenciye (İzmir’de Frengiyle Mücadele).” Tepekule
Tarih, no.1, İzmir, 2000.
Özbek, Nadir, Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet: Siyaset, İktidar ve
Meşruiyet, İstanbul: İletişim, 2000.
Semerdjian, Elyse, “On the Straight Path: Gender, Public Morality and Legal
Administration in Ottoman Aleppo, Syria,” Doktora Tezi, Georgetown
University, 2002.
______ “Sinful Professions: Illegal Occupations of Women in Ottoman Aleppo.”
Hawwa, cilt. 1 2003.
46
Toprak, Zafer, “İstanbul’da Fuhuş ve Zührevi Hastalıklar, 1914-1933,” Tarih ve
Toplum, 39, 1987.
Üçok, Coşkun, Türk Hukuk Tarihi Dersleri, Ankara: Sevinç Matbaası, 1972.
Yıldırım, Nuran, “19. Yüzyıl il 20. Yüzyıl Başında İstanbul’da Fuhuşla İlgili Bazı
Belgeler,” Tarih ve Toplum, no. 208, s. 35, Nisan, 2001.
47
EĞİTİMİN KALİTE SORUNU; YÖNTEM,
ÇÖZÜMLEME VE ÖNCELİKLERİ
Sadettin Özen1, Levent Aksoy
2,
Samet Gürsev
3
1 Maltepe Üniversitesi, İİBF, UTL Bölümü, [email protected] 2 Gıda Tarım Üniversitesi, SBBF, UTİ Bölümü, [email protected] 3 Marmara Üniversitesi, [email protected]
ÖZET
Eğitimin kalite sorunu ve çözümlemesi öncelikle ilgili temel düşünceler,
kalite, teori, sistem, model, yöntem kavramları; öğrenme, eğitim öğretim, öğretim
sosyal psikolojisi, sosyal verimi algıları, gerekli ileri analiz ve sentez uygulamaları
çerçevesinde ilerletilmeye çalışıldı. Eğitim öğretim kalitesi, kalite sorunu ve siyaseti
ekonomik üretim ve büyüme süreçlerini, ana kaynaklarını, kısıtlarını, yaşamın ve
öznenin beklentilerini uygun biçimlerde oluşturan, verimli kullanan, araştıran ve
geliştiren eğitim özellikleri, süreçleri ve eğitim modelleri olarak görüldü. Eğitim
öğretim kalitesi aynı tanım yönünde süreçlere dayalı gerçekçi ve gerekirci temel
düşünceler, yöntemler, uzun erimli düzeyli etkin öznel temel amaçlar, nitelikler,
etkinlikler, sorun çözümleri ve sonuçlar toplamı ve uyumu olarak algılandı;
araştırıldı.
Bu düşünceler çerçevesinde öğretim kalitesi, yöntem ve meslek eğitimi
yanında, üst düzeyde etkili, verimli, teori ve model temelli, somut yaşam ve üretim
süreçleri sorunları ve çözüm yöntemleri tanımlatan, sorun çözümleyen, çözümleten
uygulamalı eğitim ve araştırma programları ile belirginleşti. Öğretim kalitesi
düşüncesinin süreçler içinde somut etkili, verimli ekonomik ve uygun eğitim
programları ile ilerletilebileceği, geliştirilebileceği önem kazandı. Bu temel düşünce
yönünde eğitim öğretim süreçlerine, sorunlara ve olanaklarına dayalı teorik ve
pratik birliktelikleri ile ileri sürekli çözümleri ve sonuçları önemli görüldü.
Yöntemler, teknikler ile deneyimler temelli meslek eğitimi, üretici, araştırmacı ve
girişimci eğitim içeriklerini gerektirdi. Aynı yönde eğitimde farklı kesimlerin öznel
beklentilerine uygun kendini tanıma, araştırma geliştirme çalışmaları, yöntem ve
meslek eğitimini doğrultuları gerektirdi.
Anahtar Kelimeler: Eğitim Ve Öğrenim, Kalite, Kalite Siyaseti,
Süreçlerde Talep Ve Gelir, Teori Ve Pratik, Model Ve Sorun, Üretim Ve Verim.
48
ABSTRACT
The Problem of Education Quality, Methods, Solution Essay and Priorities
The education quality depends on the productivity according to the
concepts of quality variables in the education and training activities. So, the
optimum quality solutions of the education and training programs may be
determined as minimizing the total costs by decreasing lost revenues of quality
shortages and also the increasing input costs as the depending on the variables in
the education and training quality. On the other hand the optimum quality options of
the education programs may be researched as the maximizing the productivity, and
also the economic and social benefits. In the same way, this study’s goal is to bring
out analyzing the productivity problems depending on the quality concepts of the
educations and training programs. The quality concept is to be defined as accordance
with theories and aims, methods and practices in production processes. So the
quality concepts are tried to be defined accordance with the views of the realism,
empiricism, pragmatism and rationalism.
The education qualities are provided by obtaining theories, methods and
plans in the production processes. So the education and training quality also carries
out the studies such as basic scientific research, applied research and development
activities depending on changing techniques and socio-economic conditions in the
countries. At last, the final long term results and applications of these education and
training qualities can be explained with the developing new technology and socio-
economic condition.
Key Words. Productivity, Education Quality Concepts; Quality Problem,
Optimizations, Demand, Utilities And Costs Of Education, Concepts Developed Of
The Training And Researching.
1. GİRİŞ
Eğitim öğretimin kalite siyaseti ve sorunu süreç temelli öncesi olan
öznel bir eğitim sorunudur. Eğitim öğretimin kalitesinin nesnel
deterministik analitik tanımlarının genişletilmesi; bu yönde eğitim
programlarının kendi aşama ve süreçlerinde geliştirilmesi gerektiği belirtilir,
görülür (DPT Müsteşarlığı, 2007, s. 78-123). Eğitim öğretim kalitesinin,
kaliteli öğretim siyasetinin, eğitim sürecinde bilişim teknolojileri yanında
geniş kapsamlı, çok yönlü, uzun erimli birbiri ile bağlantılı biçimlerde
sorunları ve işleri etkin, verimli, güvenli, birikimli somut çözümleme ve
uygulamalarını amaçladığı, amaçlamakta olduğu işaret edilir (T.C.
Kalkınma Bakanlığı, 2013, s. 80-93). Eğitim öğretim kalitesi siyasetinin,
eğitim ve öğretimin süreçlerini birbirine bağlı birbirlerini etkin, verimli,
güvenli, birikimli somut ilerletilmeleri temelli oldukları görülür. Aynı
49
yönde eğitim öğretim kalitesi, düzeyli nesnel temelli öznel amaçlar,
nitelikler ve etkinlikler toplamı ve uyumu olarak görülmektedir.
Eğitim öğretim kalitesi genel olarak, sistemlerin ve üretim
süreçlerinin teori ve pratik sorunlarını, uyumluluklarını, toplam iç
verimliliklerini, katma değerlerini; dolayısı ile amaçlanan düzeyli işlerin
üretimin düzeyini, sosyal verimliliklerin nesnel, nicel ve nitel somut
sonuçlarını araştırır, geliştirir. Eğitim öğretim kalitesi belirlenen nesnel ve
gerekli koşullara bağlı öznel amaçların, teori ve pratik etkinliklerin ve
süreçlerin uyumluluk derecesi, gerçekleşmelerin ileri ve süreklilik
dereceleri olarak görülür. Araştırma ve eğitim etkinliklerinin bilim, model
ve nesnel üretim yüksek verimliliklerini; yaşam etkinliklerini geliştirme
odaklı oldukları görülür.
Bu doğrultuda bir öğretim sistemi programlarının kalite sorunları,
eğitim sektörü ve bilişim teknolojileri süreçleri yanında ilişkili sektörlerin
realizm, ampirizm, rasyonalizm, pragmatizm, pozitivizm, modernizm ve
idealizm bakış açıları, algıları temellidir. Kalite sorunları süreçlerin somut
kısa ve uzun erimli analiz ve sentez çözümleme sorunları ve yöntemleri
olarak görülmektedir. Genel eğitim kalitesi için somut baskın sorununun
gereklilikleri, koşulları, olanakları ve yöntemleri; gerçekçilik, nesnellik,
etkinlik, çelişmezlik, verimlilik, ekonomiklik temel düşünceleri ile
çözümleme yaklaşımları öncelikli görülmektedir. Aynı yönde eğitim kalitesi
siyaseti sorunu öncelikle kalite, teori, sistem, model, yöntem temel
kavramları ile öğrenme, eğitim öğretim, öğretim sosyal verimi kavramları
algılarını, düşüncelerini; ileri nesnel analiz ve sentez yöntemleri açılımlarını
ve araştırmalarını gerektirmekte, içermektedir.
2. EĞİTİM KALİTESİ SORUNU, MODELİ VE YÖNTEMİ
2.1. Tanımlar
Eğitim öğretimin kalite sorunu çözümleme çalışması yönünde
öncelikle kalite, öğrenme, eğitim, sistem, model, yöntem kavramları ve
ilişkilerinin verilmesine gerek duyulmuştur. Bu kavramlar şöyle
özetlenebilir (Türk Dil Kurumu, 1988; Hançerlioğlu, 1991; Sönmez, 2005;
Yıldırım, 1987; Yıldırım, 1991).
50
Süreç: Sistemlerin, belirli bir zaman ve mekan içinde belirli
amaçları ve işlevleri gerçekleştirmek için oluşturulan etkinlikler, işler,
olaylar bütünlüğü sürekliliğidir.
Doğru: Bir kütleye, olaya ilişkin büyüklüklerin belirli koşullarda
yapılan çok sayıda denemelerin veya ölçümlerin ortalamasıdır, beklenen
değeridir.
Paradigma: Bir ana olgunun, sürecin genel gelişim çizgileri,
amaçları, olanakları ve kısıtları yönlerinde temel ve belirgin düşünceler,
görüşler çerçevesinde birbirleri ile ilişkili farklı, karşı, ortak ve ardışık
belirgin düşünceler, modeller ve türevleridir.
Algılama: Bireyin duyu organları ile aldığı etkilerin sentezlerini,
gruplandırmalarını daha önce edindiği deneyimler ve bilgiler sistemine
işlevsel ve anlamlı olarak yerleştirme, öğrenme, bütünleştirme ve
bilgilenme aşamasıdır, sürecidir.
Düşünme: Düşünme sorun çözmenin, öğrenme süreçlerinin akıl
yürütme etkinlikleridir; temel düşünceleri, teorileri ve aşamalarını bulma
işlemidir. Temel bilgiler ile fiziki koşullar arasında ilişkiler sezinlemesi ve
kurulması ile başlar. Genelleme, tümevarım, tümdengelim; benzetme, ilişki
kurma, analiz ve sentez yapma, planlama, tasarlama, çözümleme akıl
yürütme etkinlikleri biçiminde gerçekleşir.
Eğitim: Öğretim, öğrenim, öğrenme, düşünme, aşamalarının
gerçekleşmesi ile başlar, kararlı ve verimli pratik alışkanlıkların oluşumu ile
gelişir. Eğitim büyüme ve yetişme süreçlerinde çocukların, bireylerin
toplum içinde etkin biçimlerde yerlerini almaları için gerekli algı, bilgi,
düşünce, bilinç, vicdan, kararlı davranış, beceri ve iş geliştirmeleri amaçlı,
uzun soluklu öğretim, öğrenim etkinlikleri toplamıdır.
Siyaset Bilimi: Bilim bilgilerin işlevsel ve sistematik
bütünlüğüdür. Belirli oluşumlara, süreçlere ilişkin deneysel temel bilgi
üretme, yöntem geliştirme aracı olan bilgiler sistemidir. Siyaset bilimleri
51
yönetim bilimlerinin devlet, parti, siyaset, genel ekonomik ve eğitim
olaylarına uygulanması; ilkeleri ve yöntemleri biçiminde belirir. Bu
doğrultuda siyaset bilimi; ekonomi, hukuk, sağlık, eğitim, mühendislik,
yönetim, sosyal psikoloji ve siyaset sosyal psikolojisi bilimlerinin daha ileri
sentezi olarak sınırlı doğa ve insan kaynaklarına bağlı insanların
gereksinimlerini azami olarak karşılama, insanları verimli ve mutlu
yaşatma, yönetme, yönlendirme ilke, varsayım ve yöntemlerini kapsar.
Bilinç: Bilinç bir bireyin zihin, iç ve dış dünyasına yönelik
bilgilerinin, isteklerinin, amaçlarının, istençlerinin, inançlarının ve
yöntemlerinin oluşum nedenlerini, biçimlerini açık biçimde belirleme,
doğrulama, bilme, bilişim oluşumudur. Bilinçlenme ise bilinç olgusunu ve
psikolojisini genişliğine, derinliğine geliştirme çalışmalarıdır.
Felsefe: Felsefe varlıklar ile gerçeklik, akılcılık, gerekircilik ve
bilinçlilik temelli ve amaçlı genel tanımlama düşünceleri ve yöntemleri
toplamıdır. Felsefe varlıkları, olguları, bilgileri ve değerleri temel bilimlere
dayalı ve ilerisi için yapıcı ve geliştirici olarak aydınlatma, sentezleme,
değerlendirme düşünceleri ve etkinlikleri toplamıdır. Felsefe gözlem,
deneme ve deney bulguları ilerisinde nesnel olguları, metafizik alanları ve
sorunları, öznellikleri somutlaştırma yönünde ele alır (Dranaz, 1972,
Yıldırım, 1987; Yıldırım, 1991). Dolayısı ile felsefe varlık, olay, bilgi,
metafizik, ahlak, sanat, yaşam, kalite, eğitim kalitesi, ilerleme ve gelişme
süreçlerini, genel amaçları ve değerleri kendine çalışma alanları olarak
seçer. Bilimsel felsefe bu yönde fizik ötesi süreçleri, belirsizlikleri bilimsel
bulgulara, gözlem, deneme ve deney, analiz, sentez ve benzetim akıl
yürütmelerine dayalı olarak tanımlama etkinliklerine zemin hazırladığı
görülür. Felsefe, aynı yönde eğitim kalitesi kavramı, modeli ve yöntemi
üzerine odaklı olduğu görülür.
Araştırma: Bilgiyi, bilimsel ilkeyi, yasayı fark etme ve bulma;
ürün geliştirme ve üretme etkinliğidir. Araştırma insanlığa fayda sunmak
amacıyla doğa, fizik, teknik ve sosyal olaylardan, objelerden, ekonomik
kaynaklardan, arz ve talep oluşumlarından; olanaklardan ve temel
bilimlerinden; bilgi, bilim, model, yöntem, ekonomi, yöneylem düşüncesi
ilkeleri ve yöntemleri ile yeni bilgi, ürün, sistem, üretim süreci ve yöntemi
belirleme, geliştirme, üretme etkinlikleridir.
52
Kalite: Bireyin, sistemin veya modelin geçmişe dayalı ilkeler,
amaçlar ile çalışma tarzının, uygulama sonuçlarının günümüzde ve
gelecekte birbirini tutması; iyiye, nitelikli düzeylere gitmesi kararlı
durumudur. Kalitenin, niteliklerin nesnel, niteliksel ve öznel yanlarının,
aynı yönde somut ölçülür yanları ile ancak etkilerinin, sonuçlarının
gözlenir, yaşanır yanlarının bulunduğu görülür. Eğitim sisteminin kalitesi,
programların uygulama sonuçlarının sistemin amaçlarını sağlaması, kendisi
ve çevresi ile uyumlu, doyumlu karşılıklı sosyal yararlar sağlama
sürekliliklerini elde etmesidir. Başka bir tanım ile eğitim sisteminin, bireyin,
farklı sektör ve talep kesimlerinin beklentilerini gerçekleştiren özgür ve
sosyal elemanları yetiştirmesi, koşullara uygun olarak amaçlarını zamanında
gerçekleştirmesi sürekliliğidir. Bu tanımları ile kalitenin iş, meslek ve
yaşam ahlakı tanımlarına yaklaştığı, kısmen örtüştüğü görülür.
Model: Model sistemin, belirli bir üretim amacı için üretim
sürecinin dinamik, fiziki yapısını tanımlayan, işlevini belirleyen kısıt ve
amaç bağıntıları kümesidir. Model matematik ifadeleri; sistemin
karakteristik parametre ve katsayılarını, kontrol edilebilir ve edilemeyen
kontrol değişkenlerini içerir (Karayalçın, 1979). Model ayrıca kapalı ya da
açık olarak sorunun çözümünü sağlayacak bir yöntem, yöntemler ima eder
veya içerir.
Yöntem: Bir işlemi veya uygulamayı gerçekleştirmek, bilinenlere
bağlı bilinmesi gerekenleri bilinir kılmak amacıyla belirlenen kurallar dizisi,
bütünlüğü; işlevsel kurallar dizesidir. Yönteme; metot, teknik de denir.
Yöntemin geliştirilmesi önce bilim, felsefe ve bilim felsefesi temelli teorik
öngörüleri, yorumları; daha sonra da analitik sentetik çalışmalarını
gerektirir (Karayalçın, 1979).
Verim: Sistemlerin ve sektörlerin uygun birim zamandaki
üretimdir; çıktılarının girdilere oranıdır. Verimlilik ise verim değerlerinin
yüksekliği ve sürekliliğidir. Nesnel özgün bilgilere dayanan, sosyal ve
ahlaki değerler ile beslenen; deneyimleri, birikimleri, temel ve somut
değerleri, yapıcılık ve zenginlik değerlerini geliştiren duygu ve düşünce
sürekliliğidir; verimlilik üretim ve yaşam kalite kültürlerini geliştirir.
53
Bu tanımlar yönünde kalite, eğitim kalitesi genel olarak, bir
toplumun, bireyin veya sistemin beklentileri, amaçları ile üretim
sonuçlarının birbirini tutması, dengeli kararlı geliştirmeleri durumudur.
Eğitim kalitesi ile bireyler yüksek görev ve sorumulukları, hak ve adelet
vicdanları ile güvenli, verimli, düşünceli, bilinçli, duyarlı, ahlaklı, üretken
yaşam biçimlerini izleme yetkinlikleri, olanakları elde ederler.
2.2. Kaliteli Eğitim Sorunu, Modeli ve Yöntemi
Eğitim kalitesi temel bilim, ekonomi ve teknik bilimler tanımları
ve işlevleri çerçevesinde doğal varlıkları, kaynakları, olayları, süreçleri;
üretim olanaklarını ve faydaları azami düzeylere çıkarma amaçları işlevleri
doğrultusunda önem kazanır (Karayalçın, 1979; Dinler, 1994; Gökdere,
1991). Aynı yönde eğitim kalitesi sorunu temelde eğitimde ve sektörler
arasında genelde tıkanıklıklar, kısır döngüler ve verimsizlikler biçimlerinde
belirir. Eğitim kalitesi sorunu ve çözümü, bu işlevler ve eksiklikler
çerçevesinde felsefe, kalite, eğitim, kalite felsefesi, eğitim felsefesi,
ekonomi ve teknik bilimler, yöneylem araştırması disiplinleri tanımları ve
işlevleri ile ele alınabilir (Yıldırım, 1987; Sönmez, 2005; eğitim kalitesi
sorunu). Eğitim kalitesi karar süreci değişkeni kalite, kaliteli eğitim süreci
algısı ve modeli tanımı eğitimin somut çıktı aralıkları içinde belirginleşir.
Bir toplumda bir bireyin kalite algısı, toplumun ve bireyin nesnel koşul,
temel bilgi, kültür, sosyal psikoloji düzeylerine, ilişkilerine bağlı öznel bir
algıdır. Eğitim kalitesi düşüncesi eğitim süreçleri, teori ve pratik
birliktelikleri, yaklaşımları, dereceleri, sonuçları; üretime ve sosyal yaşama
katkı düzeyleri ve ilişkileri ile ele alınır. Eğitim kalitesi bireyin kendini ve
toplum sınırlarını, yeteneklerini bilen ve iyi ölçen, net bildiğini, bilmediğini
kesin bilen; zenginliklerini, yeteneklerini sınırlarını geliştiren, bireyi bilgili
öznel, özgün toplum düzeylerine eriştiren eğitim niteliğidir.
Eğitim kalitesi sosyoekonomik verim modeli çerçevesinde
tanımlanabilir. Eğitim kalitesi modeli, yukarıda verilen model, yöntem
tanımları ile eğitimin amaçları, olanakları, toplumun yetenekleri,
dağılımları, eğitimin kalite değişkenleri ile öncelikleri; analitik ifadeleri
çerçevesinde tanımlanabilir, geliştirilebilir. Eğitimde kalite süreci ve
değişkenleri ve sonuçları gözlendiğinde kalite değişkenine bağlı toplam
maliyet iki ana maliyet bileşeni ile ortaya çıkar. Bu yönde Şekil 1’de işaret
edildiği biçimde, birinci maliyet bileşeni eğitim kalitesi üretim girdisi
54
maliyet bileşeni; ikinci maliyet bileşeni ise standart kalite eksiklikleri
kayıplarına ilişkin maliyet bileşenidir (Karayalçın, 1979).
Maliyet
Toplam
Kalite Girdi
Kalite Kayıp Maliyeti
Maliyeti
Uygun Kalite Kalite Değişkeni
Şekil 1. Kalite Girdi Kayıp ve Toplam Maliyeti
Şekil 1’de işaret edildiği biçimde, kalite girdisi sabit yatırım
maliyeti bileşeni, kalite değişkeni ile aynı yönde değişen alt yapı,
laboratuvar, malzeme, öğretmenlik ve işletme sistemi girdi maliyeti
bileşenidir. Kalite kaybı maliyeti bileşeni ise kalite değişkeni ile ters yönde
değişen stratejik yatırım ve üretim katma değer kaybı, işcilik katma değer
kaybı, iş güvenliği, sosyal sermaye kaybı, sosyal verim ve sosyal katma
değer kaybı, sosyal sorumluluk ve düzey, saygınlık, soyal doyum ve refah
kaybı maliyetidir. Eğitim kalitesinin çok düşük veya çok yüksek olduğu
kalite değişkeni değerlerinde bu maliyet bileşenleri ile toplam maliyet çok
büyük değerler almasına yol açabilir. Dolayısı ile eğitim kalitesinin çok az,
çok büyük değerleri alması yerine uygun ve makul değelerinde toplam
maliyet, sosyal toplam maliyet daha düşük makul değerler alabilir. Bu
eğitim kalitesi dizisine, sıfatına uygun optimum eğitim kalitesi denir
(Karayalçın, 1979).
Bu yönde uygun eğitim kalitesi süreci, somut karar aralığı o
toplumun kültür, gelir, arz ve talep olanaklarına, farklılıklarına bağlıdır.
Uygun eğitim kalitesi süreci öznel ve nesnel koşullarının gerçekci tanımı ile
55
eğitimin gerekliliklerinin, verimli, somut katma değerli yapısal ilişkilerinin
ve yöntemlerinin tanımları yönünde tanımlanır.
3. EĞİTİM KALİTESİ ÜRETİMİ İÇİN TEMEL
DÜŞÜNCELER
Eğitim kalitesi, öğrenme, öğrenim, öğretim ve eğitim, öğretim ve
öğretmenlik tekniği, düşünme ve meslek etiği; öğretimin verimilik ve katma
değeri algıları ve kavramları; yaşama ve üretime katkıları ile açıklanabilir,
geliştirilebilir. Bu olgulara, kavramlara ilişkin ortak genel düşünceleri
amaçlamakta, açmakta yarar vardır.
3.1. Öğrenme, Öğrenim, Öğretim ve Eğitim
Öğrenme duyumlar sunucu elde edilen algılamaların bireyde
oluşturduğu düşünce, bilinç, vicdan, tutum ve tavır değişiklikleridir.
Öğrenme olayının veya sürecinin aşamaları sıra ile dış etkilerin bireyde
duyumlar ile alınması; duyumların daha önce oluşan bilgi sistemi içinde
irdelenip yerleştirilmesi, algılanması ile başlar. Yine algılamaların oluşmuş
olan temel bilgiler ve değerler sistemi içinde işlenerek yeni düşünce, bilinç,
vicdan ve ahlaki değerler oluşması ve bireyde nesnel tutum ve tavır
değişiklikleri gelişmesi, oluşması biçimlerinde tanımlanır (Pars,1960). Bu
aşamalar ile bireysel öğrenim tam gerçekleşmeden öğrenme süreci
gerçekleşmiş sayılmayacağı, sosyoekonomik bir değer yaratmayacağı
görülür, ileri sürülür. Bu yönde öğretim belirli bir kurum yönetiminde
atanmış kaynakların kullanımı; planlı, amaçlı, programlı uzun erimli
öğrenme, öğrenim istençleri, katılımları, etkinlikleri ile gerçekleşir. Öğretim
ve eğitim aşamalarının gerçekleşmesi; üretime, sosyoekonomik hayata
katkılarının girmesi ile kaliteli eğitim sürecinin gerçekleştiği;
gerçekleşmekte olduğu görülür.
3.2. Öğretim ve Öğretmenlik Tekniği
Öğretim, öğretim kurumlarının, öğretmenin planlı programlı
öğretme çabaları ve denemeleri ile gerçekleşir. Öğretmenlik, yukarıda
verilen açıklamalar yönünde, insanlığa fayda sunmak amacıyla doğa, fizik
ve sosyal olgulardan, olaylardan, kaynaklardan, olanaklardan ve objelerden
psikoloji, sosyal psikoloji, eğitim psikolojisi, eğitim sosyal psikolojisi,
ekonomi ve sosyal bilimlerin ilkeleri ve yöntemleri ile varlıklar, olaylar
56
temelli bilgi, beceri kazandırmayı amaçlayan uygulamalı bilim, teknik ve
etkinlik alanıdır. Öğretmenlik bireylerde varlıklar, olaylar temelli yeni
duyum, algı, bilgi, düşünce, zihniyet, bilinç, duygu, vicdan, kanaat, davranış
ve alışkanlık değişiklikleri, hizmet ve yöntem değişiklikleri geliştirmeye,
öğrenime yardımcı olan; sorun tanımlatan ve çözdüren; başarı, verim ve
kalite gelişimleri sağlatan teknikler, etkinlikler toplamıdır (Pars,1960;
Altunkaya, 2000; Arslan, 2000; Yıldırım, 1987).
3.3. Düşünme ve Meslek Etiği
Düşünme, iş ve meslek ahlakı yukarıda verilen düşünme, öğrenme,
bilim, öğretim tekniği kavramları yönünde belirginleşir; düşünme düşünce,
teori ve pratik bütünlüğü ile elde edilir. Sosyal etkenler ve gereklilikler,
sorumluluk ve vicdani düşünceler doğrultusunda iş süreçlerinde yeni iş ve
çalışma kuralı, ahlak değerlerinin nesnel ve öznel olarak oluşmasına,
gelişmesine yol açarlar. Düşünme ve meslek ahlakı düşüncesi ile bireyler ve
topluluklar, birbirlerine güvenerek uzun erimli planlar yapma, planları
zamanında güvenli ve ekonomik olarak gerçekleştirme; amaçlarını ve
koşullarını güçlendirme şanslarını yaratırlar, oluştururlar.
3.4.Verimlilik ve Katma Değer
Eğitim sisteminin verimi, verimliliği alt sistemleri ile birlikte birim
zamanda birim girdi başına kalıcı çıktı oranını azami değerlere çıkarma
kararlılığı ve sürekliliğidir. Sosyal sistemlerde verim sistemin mekana ve
zamana göre üretimin büyüklüğü biçiminde ortaya çıkar. Eğitim sisteminin
verimliliği öncelikle öğrenme aşmalarının bütünü ile izlenmesine ve
gerçekleştirilmesine bağlıdır. Bir sistemin verimliliği sistemin çalışma
sırasında üretimin hızına karşı olan dirençlerin, aksaklıkların,
kopuklukların, küskünlüklerin, uzun süreli sürtüşmelerin ve zıtlaşmaların
azlığı oranında; bir sistemin değiştirilmesi ve yenileştirmesi sırasında ortaya
çıkan kayıpların azlığı oranlarında artar. Eğitimin katma değeri aynı yönde
toplam faydadan değişken maliyet farkı ya da eğitim sabit maliyeti sosyal
karlılık biçimlerinde tanımlanır. Bir eğitim sisteminin verimliliği
gelir/maliyet, kar/maliyet, yarar/sermaye oranlarının, katma değerlerinin
büyüklükleri biçimlerinde sosyal faydalar oluşturur.
57
3.5. Öğrenim ve Eğitim için Temel Düşünceler
Öğrenim ve eğitimin gelişimi düşüncesi ve etiği ile ilgili olarak 20.
yüzyılda Amerika’da J. DEWEY’in “iş eğitimi, üretici ve faydacı eğitim,
demokratik eğitim,” Avrupa’da O. DECROLY’in “hayat içinde hayat ile
eğitim,” görüşlerini ileri sürdü. Bu düşünceler zamanla önem kazanarak
yaygınlaştı, eğitimin gelişimi ve kalitesi yönünde yaygınlaşmaya devam etti
(Yıldırım, 1987; Sönmez, 2005).
Bu dalgada Cumhuriyet’in ilk yıllarında “kendini ve sınırlarını
bilen, yaşamında bir iş yapacak, üretici ve kişilikli insan, iyi bir yurttaş
yetiştirme,” görüşleri önem kazanarak kuvvetlendi; dolayısı ile Türkiye’nin
ekonomik gerçeğine uygun olarak “ekonomik ve kültürel kalkınmanın
tarımdan, sanayiden, köyden eğitim ve bilim ile başlatılması” zorunlu
görüldü. Atatürk’ün veciz sözleri doğrultusunda 1930’lu yıllarda “köylüyü,
ülkeyi kalkındırma projeleri” geliştirilmeye ve uygulanmaya başlandı.
Aynı yönde ayrıca daha etkin eğitim sistemi yaklaşımları,
arayışları içinde eğitimde birlik ve bütünlük çalışmaları sürdürüldü. Atatürk
ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan ve İlköğretim Genel Müdürü
İsmail Hakkı Tonguç’a göre “eğitim yaşamın kendisi” düşüncesi temel
alındı; “eğitim sistemi, sistem çalışması ve ülkü birliği,” içinde
geliştirilmeye çalışıldı. İş eğitimi kişinin kendisini gerçekleştirmesini,
verimli olmasını, toplumsal sorunların çözümünü sağlaması için temel
görüldü. İlke olarak eğitimin “temel bilgili, ilkeli ve koşullara dayalı serbest
fikirli,” olması öncelikli görüldü (Özsoy, 1967; Sönmez, 2005; Binbaşıoğlu,
1998). Aynı yönde “çağdaş ve demokratik iş eğitimi, yaratıcı üretim ve
verimlilik eğitimi görüşü ve yaklaşımları,” izlendi. Eğitim öğretim,
uygulama ve iş süreçlerinde “çevreye görelik, doğaya uygunluk, kendi
kendini bilme ve yönetme, kendi kendine çalışma ilke ve yöntemleri”
izlendi (Yıldırım, 1987; Sönmez, 2005).
Eğitim sistemi ve modeli “teorik ve temel boyutu ile realist,
natüralist, materyalist, idealist, pragmatist” görüşler; diğer ifade ile
“gerçekçi, doğacı, doğalcı, maddeci, olgucu, bilimci, köycü, halkçı, ülkücü,
faydacı görüş ve düşünceler; ilerlemeci uygun bütüncül sentezleri,”
içermekteydi. Bu yönü eğitim modeli sistem yaklaşımı ile gerçekçiliğe,
gerekirciliğe; olanaklara, kısıtlara dayalı olarak çok amaçlı, çok programlı
üretim deneyimine, üretime yönelik bir eğitim modeliydi, eğitim kalitesi
58
modeliydi. Aynı zamanda süreçlerde “bilimsel düşünüş eğitimini,
deneyimi, amacı, bilimi, teorik ve pratik ilişkisini” geliştirmeye dönüktü.
Bu eğitim modeli, geleceğe dönük olarak irdelemek gerekirse, “Türk
biliminin ve zekâsının ülke ekonomisine dönük özgün, yapıcı, yaratıcı
ve üretici bir model” olduğu görülür. Eğitim modeli somut eğitim
programları ile sanayiye, tarıma ve köye dayalı somut üretim olanaklarının
katma değerlerini artırarak ulusal ekonomiye kazandırılması, kalkınma
programları amaçlı modeldi; teorik ve pratik verim amaçına uygun olarak
üretim içinde eğitime, bilime, uygulamaya, üretime ilerlemeye odaklıydı.
Eğitim sistemi ve modeli kısaca gerçekçi, faydacı, ülkücü bütüncül
yaklaşımlar ile “üretim içinde ileri üretim için eğitim, bilim ve teknik,”
görüşlerini kapsamaktaydı (Yıldırım, 1987; Binbaşıoğlu, 1998; Sönmez,
2005; Özata, 2006; Hirsch, 2008).
Eğitim sistemi ve modeli ekonomik ilerleme koşulları, toplum
olanakları ve kısıtları bağlamında incelendiğinde eğitimin felsefi, teorik ve
pratik birliği ve verimliliği boyutları ile iç tutarlılığı belirgin ve önemli
olduğu görülür. Eğitim modelinde “üretim temelli daha ileri eğitim,
araştırma ve geliştirme çalışmaları; ilkelere, koşullara ve olgulara
dayalı tümdengelim analiz, üretim içinde deney, gözlem ve deneyime
dayalı tez, anti tez ile sentez tümevarım akıl yürütmeleri,” öncelikli
olduğu belirginlik kazanır.
3.6. ABET Socrates-Erasmus Ölçütleri
Eğitim öğretim sistemlerinde genel amaçları ve işlevleri aynı,
ancak ayrıntılarda birbirinden küçük farklı yanları ve yöntemleri olan eğitim
programlarının bulunduğu görülür. Bu eğitimi programlarının ABD ABET
yetkin eğitim ilkeleri ve ölçütleri, AB Socrates-Erasmus genişleme ilkeleri
ve ölçütleri çerçevesinde geliştirilmeye çalışılmaktadır.
Yetkin teknik eğitim kalitesi programlarında uygulanması ve
geliştirilmesi amaçlanan ABET-2000 ölçütleri özetle şöyle sıralanabilir
(Dursunkaya, 1999; Günay, 2003);
Matematik, fen, teknik ve ekonomik bilgileri kavrama ve
uygulama becerisi,
59
Deney tasarlama, yapma ve sonuçlarını analiz bilgisi ve
becerisi,
Bir sistemi, parçayı ve işlemi araştırma, tasarıma bilgisi ve
becerisi,
Kendini ve çevresini araştır ve yönetim bilgisi ve becerisi,
Disiplinler arası çalışmaları yürüten ekiplerde çalışma bilgisi
ve becerisi,
Ekonomi, yönetim ve üretim sorunlarını tanımlama bilgisi ve
becerisi,
Etik ve mesleki sorumluluk bilinci geliştirme algısı, bilgisi ve
becerisi,
Sözlü ve yazılı olarak etkin iletişim kurma bilgisi ve becerisi,
Sorunları çözümleme sosyoekonomik etkilerini algılama
bilgisi ve becerisi,
Yaşam boyu öğrenme, araştırma geliştirme bilgisi, bilinci ve
becerisi,
Meslekler ile ilgili güncel sorunlar ve çözümleri saptama
bilgisi ve becerisi,
İşin tekniklerini, modern teknik araçlarını kullanma bilgisi ve
becerisi.
Yine AB genelinde Socrates-Erasmus öğretim programları, AB
kültür ve ülkü birliğinin geliştirilmesi ana amacı doğrultusunda AB
üniversiteleri arasında işbirliği; üniversite öğrencileri ve öğretim
görevlilerinin karşılıklı değişimi; nesnelliğin, şeffaflığın ve açıklığın
geliştirilmesi ve çalışmaların tanınması ve teşvik edilmesinin temel ve
gerekli olduğu görülür. Bu yönde Socrates-Erasmus ve sonrası çalışmalar,
programlar öncelikle;
Üniversiteler arası işbirliği ile öğrenci ve öğretim elemanları
hareketlilikleri,
Tematik ağların oluşturulması faaliyetleri
hızlandırma ve artırma amaçlı etkinlikler sergilemekte, önemli kaynakları
harekete geçirmektedir (Dursunkaya, 1999; Günay, 2003; DPT
Müsteşarlığı, 2007, s.84-123). Bu çalışmalar ve materyaller eğitim
kalitesinin, kalite siyasetinin süreçler içinde pratik çözümlemeleri ve
ilerletilmeleri için temel materyalleri, doğrultuları oluşturmaktadır.
60
4. EĞİTİM KALİTESİ KARAR YÖNTEMİ VE ÇÖZÜMLEME
Kalite genel olarak, bir toplumun, bireyin veya sistemin
beklentileri, amaçları ile etkinlik sonuçlarının birbirini tutması, dengeli
kararlı biçimlerde desteklemesi süreci olarak görülür, tanımlanır. Eğitim
öğretim kalitesi toplumun, sistemin kendisi ve çevresi, amaçları, etkinlikleri
ve kapasiteleri ile uyumlu olması, mal ve hizmet üretimini sağlaması;
verimli ve kararlı kılması süreklilikleridir. Başka bir basit tanım ile bir
toplumun, bireyin ve sektörün ürünlerini koşullara uygun ekonomik olarak
zamanında üretmesi, farklı talep kesimlerinin beklentilerini gerçekleştirmesi
süreklilikleridir. Eğitim kalitesi nesnel algı, öznel ve bireysel algı; aynı
yönde sosyal ve bireysel algı düzeyleri, analitik ilişkileri görev ve
sorumluluk duygu ve düşünceleri ile gelişir. Eğitim kalitesi değişkeni bu
yönde nesnel ve öznel koşullara, sosyal değerlere, sosyal psikolojilere bağlı
öznel niteliksel, somut sonuçları olan bir büyüklüktür, değişkendir. Bu
yönde eğitim kalitesi gereksinimleri, uygun eğitim kalitesi modeli
arayışları; o toplumun, kesimin, piyasanın kültür değerleri; uzun süreli
kararlı ve sürekli asal deterministik tercihleri, eğitim yetenekleri, olanakları,
kısıtları ve eğitim ekonomisi değerleri; deneme ve sınama yöntemleri,
analitik ve sentetik araştırma ve çözümleme yöntemleri ile kestirilebilir.
Yukarıda belirtildiği biçimde, toplum ve bireylerin süreçlerdeki
yetenekleri ve kapasiteleri çerçevesinde kalite değişkenine bağlı amaç
toplam maliyeti genelde iki ana maliyet bileşeni ile ortaya çıkar, ayırt edilir.
Birinci maliyet bileşeni eğitim kalitesi üretim girdileri maliyet bileşenidir;
kalite değişkeni ile aynı yönde artan maliyet; ikinci maliyet bileşeni ise
standart eğitim ve kalite eksiklikleri kayıplarına ilişkin maliyet bileşenidir;
kalite değişkeni ile ters yönde değişen girdi maliyet bileşenidir. Eğitim
kalitesi bu maliyet bileşenleri analiz ve çözümlemesi ile eğitim kalitesinin
ve markasının çok düşük veya çok çok yüksek üretim durumlarında toplam
kalite maliyeti fonksiyonu Şekil 1’de ve Şekil 2.’de gösterildiği biçimde,
yüksek değerlerde ortaya çıkabilir. Dolayısı ile toplumun yetenekleri ve
kapasiteleri çerçevesinde arada bir uygun ve makul bir kalite değişkeni
büyüklüğü civarında üretim kararları alınması gerektiği ortaya çıkar.
Uygun/optimum eğitim kalitesi süreci, kararlı öğretim üretim süreçlerinde
öğrenim talebi kesimleri beklentileri uzun dönemli ekonomik ve istatistik
analiz verilerine, maliyet ve fayda fonksiyonlarına ve değerlendirmelerine
bağlı olarak ortaya çıkar, tanımlanır.
61
Kalite
Arz Ve Talep
Kalite Arz
Kalite Talep Fonksiyonu
Fonksiyonu
Uygun Kalite Kalite Değişkeni/Fiyatı
Şekil 2. Kalite Arz ve Talep Fonksiyonları
Diğer bir bakış açısı ile eğitim kalitesi bir toplumda, üretim ve
tüketim piyasalarında, eğitim piyasalarında arz ve talep fonksiyonları, Şekil
2.’de verildiği gibi o toplumun gelir düzeyine, kültürüne, sosyal değerlerine,
sosyal psikolojilerine, gereksinimlerine, tercihlerine, olanaklarına bağlı
ortaya çıkar. Bir toplumda, piyasada eğitim kalitesi arz ve talep
fonksiyonları, Şekil 2.’deki gibi orijinden ve eksenlerden uzaklaşma,
yaklaşma yönlerinde kaymalar biçimlerinde belirginleşirler.
Yine bir toplumda, orta ve uzun dönemlerde, gelir düzeyi ve
dağılımı değişimlerinin küçük olduğu var sayımı altında; öğretim arzı ve
öğrenim talebi kesimleri piyasalarında arz ve talep fonksiyonlarının Şekil
2.’de verilen kesişim noktaları o kesimlerin olası uygun eğitim kalitesi
düzeylerini, değerler aralıklarını işaret ederler. Bu kesişim noktaları civarı
toplumun yetenekleri ve kapasiteleri çerçevesinde eğitim kalitesi uygun
değerlerine, düzeylerine yaklaştırır. Eğitim öğretim süreçleri koşullarında
bu yaklaşım ile uygun kalite çözümleme çabaları uzun zaman döneminde
giderek marjinal maliyetleri ortalama maliyetlere yaklaştıran çözümleme
aralıklarına, değerlere götürür. Bu kaliteli eğitim öğretim karar aralıkları
belirli bir zaman döneminde toplumun eğitim temelli toplam gelirlerinin
marjinal sosyal faydalarını en büyük düzeylere, değerlere eriştirme
olanakları sağlar. Toplumun nesnel koşulları, gereksinimleri ve beklentileri
belirli bir zaman döneminde değişim gösterebileceklerinden kaliteli uygun
62
eğitim öğeleri ve değerleri de değişimler gösterebilecektir. Dolayısı ile
süreçler içinde toplumun uzun döneminde değişen nesnel koşullarına,
gereksinimlerine bağlı olarak uygun kaliteli eğitim siyaseti ve stratejileri de
belirli değişimler göstermesi, uygun biçimlerde yönetimleri kaçınılmaz
olabilecektir.
5. SONUÇ
Eğitim öğretim kalitesinin, kalite siyasetinin, aynı yönde, genel
kavramlar analiz ve sentez çözümlemeleri, gereksinimleri, kaynak
ekonomileri, sosyal katma değerleri ve sosyal psikolojileri; eğitim süreçleri
uygun eğitim kalitesi yakınsamaları ve yapılandırılmaları önemlidir,
önceliklidir. Uygun eğitim kalitesi eğitim girdileri maliyetlerini minimum;
dolayısı ile sosyal fayda ve katma değerlerini maksimum düzeylere eriştiren
eğitim niteliği, modeli; eğitim programları kümesidir, çalışmasıdır.
Eğitim kalitesi tanımı ve çözümlemesinin temel ekonomi, teknik
bilimler ve yöneylem araştırması tanımları ve işlevleri çerçevesinde doğal
varlıkları, olayları, süreçleri; üretim olanaklarını azami düzeylere çıkarma
amaçları doğrultusunda ele alınması belirginlik kazanır. Bu yönde eğitim
öğretim kalitesi süreçler içinde ortalama ve doğru eğitim değerleri,
dağılımları ve teknikleri ile belirginleşen, etkinleşen eğitim nitelikleri ve
nicelikleri toplamıdır. Eğitim öğretim kalitesi, kaliteli eğitim modeli ve
siyasetinin genelde uzun zamanlı, uygun kararlı eğitim, uygun eğitim
kalitesi kavramları; realizm, ampirizm, rasyonalizm, pragmatizm,
pozitivizm, modernizm ve idealizm temel bakış açıları ile eğitim felsefesi
ve ekonomisi sentezleri ile biçimlenmekte olduğu belirginlik kazanır.
Nesnel koşulların genel nesnel ve öznel değişimlerine bağlı olarak kaliteli
eğitim modeli siyaseti ve programları da değişebilecekleri; düzeltilmeleri
gerektiği açıklık kazanır. Kaliteli eğitim programlarının diğer bir ifade ile
üretim ve yaşam için, özgün ekonomik üretim teknikleri, süreçleri ve sosyal
psikolojileri için bilinçli, güvenli, etkin birikimli, verimli ve katma değerli,
ilişkili çözümlemeleri, somut süreçleri kapsaması gerektiği görülür.
Toplumun ve sektörlerin nesnel, öznel, özgün teknik, ekonomik ve sosyal
gereksinimleri, düşünceleri, değerleri, birikimleri bağlamında sosyal ileri
algılarını, olanaklarını, yöntemlerini kapsaması gerektiği görülür.
63
Eğitim öğretim kalitesi aynı yönde verimli makul, gerçekci,
ekonomik ve uygun kalite öğeleri, özellikleri, ölçütleri, uygulama değerleri
ve ilişkileri ile öngörülüp çözümlenebilir. Nesnel, öznel, bireysel ve sosyal
algılar, ileri ve özgün düşünceler ve sentezleri ile etkinleştirilebilir. Uygun
öğretim kalitesi yine ana model ve stratejiler içinde eğitim ve üretim
süreçlerinde arz ve talep kesimleri beklentileri, üretim süreçleri sosyal
paylaşım ve katma değerleri, nesnel ve öznel değişim koşulları ile orantılı
olarak çözümlenip geliştirilebilir. Bu yönde kaliteli eğitim, uzun zaman
erimli kaliteli eğitim siyaseti toplumun asal nesnel öznel koşulları ve
gereksinimleri çerçevesinde bir toplumu gerçekçi, doğru, kararlı ve
özgüvenli bir biçimlerde bilgilendirmesi, bilinçlendirmesi, ilerletmesi,
kalkındırması temel koşul olarak görülmektedir. Üretici, yenilikçi düşünce
genişlikleri, analiz ve sentez akıl yürütmeleri ve derinlikleri oluşturması
gerekli görülmektedir.
Diğer yandan eğitim öğretim kalitesi çalışması süreçlerin öğrenim,
eğitim olanaklarına ve kısıtlarına ilişkin teorik, analitik ve sentetik ileri akıl
yürütmelerini, özgün ve stratejik açılımları ile amaçlı, planlı, verimli
programları geliştirme, somut üretim açılımlarını gerektirir. Eğitim öğretim
kalitesi, uygun eğitim kalitesi siyaseti, süreçler içinde eğitimin kısa zamanlı
ve uzun erimli gerçekçi, nesnel ve olgusal bilimci, toplumcu, gelişmeci,
faydacı görüşleri ve düşünceleri; ilerlemeci uygun analiz ve sentez
araştırma yöntemlerini, araştırma ve somut üretim çalışmalarını gerektirir.
Süreçlere dayalı ampirizm, determinizm, rasyonalizm ile ileri nesnel analiz
ve sentez düşünme yöntemleri çözümlemelerini gerektirir.
Aynı yönde eğitim öğretim kalitesi, uygun eğitim kalitesi ve
siyaseti çalışması, ayrıntıda; aşağıda sıralanan süreçler, süreçsel ilişkiler,
düşünceler, olanak ve yöntemlerin araştırma ve uygulama çalışmalarını ve
önceliklerini işaret eder, gerektirir.
Varlıklar, olgular ile gerekli kavramların somut ileri
zincirleme ilişkilerini,
Varlıkları, süreçleri, kısıtları, olanakları ve değerleri yerinde
ve zamanında algılama, etkin öğrenme, bilinçlenme, uygulama
etkinliklerini,
Bilgilerin, kavramların analiz ve sentez akıl yürütmelerini,
64
Bulguların ileri örgün ve eklenik bilgilerini, gelişimlerini,
katkılarını,
Özgün ve stratejik çözümlemeleri; süreçlerini ve ürünlerini,
Varlıkların, kaynakların uygun ileri kullanımlarını ve
dağılımlarını,
Teori ve pratik birlikteliklerini ve verimliliklerini,
Bilgi, iş tekniği, üretim ve sosyal sorumluluk bütünlüklerini,
Süreçlere, kısıtlara, olanaklara ilişkin paradoks ve
paradigmalarını;
Ortak ve sürekli iç ve dış çevre gelişmelerini, etkileşimlerini,
Eğitim ve araştırma alanlarını, modelleri ve çözümlemelerini,
Teknik ve yöntem eğitimi ile meslek eğitimi programlarını,
Özgün araştırma, üretim ve girişim eğitimi programlarını,
İş, üretim, kültür ve yaşam düzeyi gelişimlerini,
İş ve üretim süreçlerinin uygun özgün ve stratejik yönetim
gelişimlerini.
65
KAYNAKÇA
ALTUNYA, N., (2000), Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Deneyimleri(1839-
2000), Öğretmenlik Mesleği, Türkiye-Almanya ve Kıbrıs’ta Öğretmen
Yetiştirme, CTB Yayınları, Ankara.
ARSLAN, M., (2000), İlköğretim Öğretmenlerinin Yetiştirilmesi, Öğretmenlik
Mesleği, Türkiye-Almanya ve Kıbrıs’ta Öğretmen Yetiştirme, CTB Yayınları,
Ankara.
BİNBAŞIOĞLU, C., (1998), Cumhuriyet Dönemi Eğitim Bilimleri Tarihi,
Öğretmen Hüsnü Tekışık Eğitim Araştırma-Geliştirme Merkezi, Ankara.
DESCARTES (Çev. M. KARAASAN), (1989), Aklını İyi Kullanmak ve
Bilimlerde Doğruyu Aramak için Metot Üzerine Konuşma, Batı Klasikleri,
İstanbul.
DİNLER, Z. (1994), Mikro ekonomi, 10. Baskı, Ekin Kitabevi Yayınları,
Bursa.
GÖKDERE, A.(1991), Bankacılar İçin Ekonomi Bilgisi, Yayın No:245, ISBN
975-537-000-5, Adalet DPT MÜSTEŞARLIĞI, (2007), Dokuzuncu Kalkınma
Planı(2007 – 2013), Yüksek Öğretim Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
yuksekogretimraporu.pdf, Ankara.
DRANAZ, F., (1972), Felsefe Kılavuzu, Bilgi Problemi, Ahlak Problemi,
Sanat Problemi, Çeltüt Matbaacılık Koll. Şti., İstanbul.
DURSUNKAYA, Z., (1999), Mühendislik Programlarının Akreditasyonunda
Yeni Yaklaşımlar, TMMOB Makine Mühendisleri Odası, Mühendislik
Mimarlık Eğitim Sempozyumu, MMO Yayınları No: 232, İstanbul.
GÜNAY, D., (2003), Akreditasyonun Neliği ve Mühendislik Eğitimi Üzerindeki
Etkisi, TMMOB Makine Mühendisleri Odası, V.Ulusal Makina Mühendisliği
Eğitim Sempozyumu, MMO Yayını No: E/ 2003/ 341, İstanbul.
HANÇERLİOĞLU, O., (1991), Felsefe Sözlüğü, 11. Baskı, Remzi Kitabevi,
ISBN 975-14-0089-9,
İstanbul.
HİRSCH, E. E., (2008), Anılarım, Kayzer Dönemi, Weimar Cumhuriyeti,
Atatürk Ülkesi, TÜBİTAK, Pöpüler Bilim Kitapları, 11. Basım, Ankara.
KARABACAK, N., S. ALTAŞ, (2000), Köy Enstitülerinin Öğretmen
Yetiştirmedeki Yeri, Öğretmenlik Mesleği, Türkiye-Almanya ve Kıbrıs’ta
Öğretmen Yetiştirme, CTB Yayınları, Ankara.
KARAYALÇIN, İ., (1979), Harekat Araştırması, İ.T.Ü. Kütüphanesi, İstanbul.
66
KAYNAK, T., Organizasyonel Davranış, İ.Ü. İşletme Fakültesi Yayını, No:
223, 1990, İstanbul.
KOÇEL, T., İşletme Yöneticiliği, (1998), Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş.,
Yayın No. 405, 6. Baskı, ISBN 975-486-304-0, İstanbul.
PARS, V.B. ve Arkadaşları, (1960), Eğitim Psikolojisi, Öğretmen Okulları
Kitapları, MEB, İstanbul.
ÖZATA, M., (2006), Atatürk, Bilim ve Üniversite, TÜBİTAK, Pöpüler Bilim
Kitapları, 2. Basım, Ankara.
ÖZEN S., ve Arkadaşları, (2005), Türkiye’de Mühendislik Eğitimi Sorunları ve
Yöntemleri, Mühendislik Eğitimi Sempozyumu, Ankara.
ÖZSOY, Y., (1987), Eğitim Bilimleri, Türk Eğitim Sistemi ve Yönetimi,
Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayınları No:91 Kasım,
Eskişehir.
SAATCİOĞLU, Ö., (1990), “Endüstri – Üniversite - Devlet İşbirliği Sistemi,”
Verimlilik Dergisi, MPM, Özel Sayı, Ankara.
SÖNMEZ, V., (2005), Eğitim Felsefesi, Anı Yayıncılık, 7. Baskı, ISBN 975-
6956-04-6, Ankara.
TEKELİ, İ., (2005), Avrupa Birliği, Türkiye ve Demokrasi, Türkiye Bilimler
Akademisi, Akademi Formu 30, Ankara.
T.C. DEVLET BAKANLIĞI, (1983), Türk Bilim Politikası, 1983-2000,
Ankara.
T.C. KALKINMA BAKANLIĞI, (2013), Onuncu Kalkınma Planı(2014-2018),
Resmi Gazete, 2.11.2013, Sayı:28809 (Mükerer), Ankara.
TÜRK DİL KURUMU, (1988), Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları:
549, Ankara.
YILDIRIM, C., (1987), Eğitim Felsefesi, A.Ü. Açıköğretim Fakültesi
Yayınları, No: 85, Ankara.
YILDIRIM, C., (1991), Bilim Felsefesi, 3. Baskı, Remzi Kitabevi, Evrim
Matbaacılık, İstanbul.
YÖK(TEZİÇ, E., TEKELİ, İ., ve Arkadaşları), (2006,), Türkiye’de Yüksek
Öğretim Stratejisi, Ankara.
67
İŞLETMEYİ VE ÇEVRESİNİ TANIMAK SURETİYLE
ÖNEMLİ YANLIŞLIK RİSKLERİNİN BELİRLENMESİ
VE DEĞERLENDİRİLMESİ KAPSAMINDA
DENETÇİNİN İÇ KONTROL RİSKİNİN
DEĞERLENDİRMESİ
Hakan ERKAAN [email protected]
ÖZET
Değişen iş dünyası koşullarında, işletme ile ilgili kararlar verilirken işletmenin
finansal tablo ve bilgilerine göre değerlendirme yapılmaktadır. Yapılan
değerlendirmeler sonucunda, işletme finansal tablo bilgilerin yararlı olabilmesi için
uzman kişilerce yapılarak değerlendirilmesi gereklidir. Bu süreçlerin sonucunda
doğru karar verilebilmesi ise finansal tablolarda sunulan bilgilerin doğru ve
güvenilir olmasına bağlıdır. Söz konusu bilgilerin doğru ve güvenilir olup olmadığı
ise bağımsız denetçiler tarafından yapılan denetimler sonucunda ortaya çıkabilir.
Denetçinin UDS 315 kapsamında amacı, işletmenin iç kontrol yapısı dahil olarak
çevresini tanımak, finansal tablolardaki hata ve hile kaynaklı ‘Önemli Yanlışlık’
risklerinin belirlemek; bu risklere karşı yapılacak işlerin tasarlanması ve
değerlendirmesini yaparak uygulamaya geçmesidir. Amaç bu kapsamda; ‘Önemli
Yanlışlık’ risklerini ortaya çıkararak bu risklerin önleminin alınmasını sağlamaktır.
Bu kapsamın amacı “ Hile Kaynaklı Yanlışlık ” risklerini inceleyip denetlenmesini
ve değerlendirilmesini ortaya koymaktır. Ayrıca işletme iç kontrol sisteminin
incelenmesinin, denetimdeki öneminin ele alınmasıdır.
Anahtar Kelimeler; Bağımsız Denetim, İç Kontrol, Hile Denetimi, Hile Kaynaklı
Riskler
ISA 315 ASSESSMENT OF INTERNAL CONTROL RISK OF
THE AUDITOR
ABSTRACT When business decisions are made in changing business conditions, evaluation is
made according to the financial statements and company infoAs a result of the
evaluations made, it is necessary to evaluate the financial statement information
with expert personnel to be useful.The ability to make the right decisions as a result
of these processes depends on the fact that the information presented on the
financial statements is accurate and reliable. Whether such information is correct
68
and reliable may arise from audits conducted by independent auditors.The intent of
the auditor under UDS 315 is to identify the environment, including the company's
internal control structure, to identify the risks of 'Important False' due to errors and
fraud on the financial statements designing and evaluating the works to be done
against these risks. In this context, 'Important False' risks and to must take
precautions against these risks.The aim of this scope is to examine the risks of
'Important False' and to reveal their inspection and evaluation.In addition, the
examination of the internal control system of the enterprise is to consider the
precaution of supervision.
Keywords; Internal Control, Independent Audit, Fraud Risks, Fraud Audit
GİRİŞ
Dünya nüfusunun hızlı artışı, ekonomik açıdan nüfusu fazla olan ülkelerin
kaynak yetiştirmedeki sıkıntıları ekonomide darboğaz oluşturarak, az
nüfusu olan ülkelerin kaynak yetiştirebilmesi için ekonomide daha çok
fedakârlık etmesine neden olmuştur. Ekonomik faaliyetlerdeki farklı
dengeler oluşmuş, bu da ülkeler arasındaki iletişimi daha geliştirmiştir.
Örneğin; enerjisi yoğun ülkelerin enerji kaynağı olmayan ülkelere enerji
satışı gibi.
Böylece gelişen, hızlı büyüyen ülkeler zamanla ekonomide meydana gelen
bazı hileleri, hataları ve yolsuzlukları önlemek amacıyla, nedeniyle kendi
ülkelerine özgü ilişkin muhasebe yasaları çıkarmak için, çıkararak kendine
özgü çalışmalar yapmışlardır. Ancak bu çalışmalar kendi ülkelerine ve
çıkarlarına özgü olması dolayısıyla, diğer ülkeler tarafından birebir
kullanılamamıştır. Ancak bu çalışmalar kendi ülkelerine ve çıkarlarına özgü
olması nedeniyle diğer ülkeler tarafından ekonomilerini sarsılması
nedeniyle karşı çıkılmıştır. Ekonominin kontrolü için ilgili yasalar
çıkartılarak finans sistemi düzeltilmeye çalışılmıştır.
1. İÇ KONTROL YAPISINA GENEL BAKIŞ
1.1. Genel Açıklamalar
İç kontrol; bir işletmenin veya kurumun tepeden tabana bütün personeli
tarafından etkilenen ve faaliyetlerin etkinliği ve verimliliği, finansal
raporlamanın güvenilirliği, uygulanabilir yasa ve düzenlemelerle uygunluk
amaçlarına ulaşmada dikkate alınacak yeterli güveni sağlamak üzere
tasarlanmış bir süreçtir. Bu tasarlanmış olan süreç günümüz çağında işletme
69
süreçlerinde daha geniş tabanlı bir alanı kapsamaktadır17
. Bu amaç
doğrultusunda işletme yönetim sistemlerinin en temel özelliği iç kontrol
organizasyon yapısının oluşturulması gerekmektedir. İç kontrol sistemine
uygun olarak birçok rapor sistemleri yayınlansa da, en önemlisi COSO
sistemi olup dünyaca kullanılmaktadır18
.
COSO raporlama sisteminin günümüz koşullarına uygulanarak İşletmelerde
iç kontrol sistemlerinde kullanılmakta ve en belirgin olarak ülkemiz de dâhil
olmak üzere COSO raporlama sistemi ile işletmelerin iç kontrol yapıları
raporlanmaktadır. COSO iç kontrol çevresi yayınlanan finansal raporlar,
işletmelerin finansal tablolarının güvenilirliğini sağlamak ve işletmelerin
diğer amacı olan ticari karlarını dikkate alarak yönetimin doğru kararlar
almasını etkilemektedir. COSO raporlama sistemi; işletmenin beyan etmiş
olduğu finansal raporları iç kontrol sisteminin amacına uygun olarak kontrol
eder. İç kontrol sisteminin işletmelerde etkin ve verimli olması, işletme
varlıklarının korunması, finansal tablo sistemlerinin güvenilirliği, işletme
kurallarına uygunluk, kayıt altına alma gibi, işletmenin faaliyetleri
sürecinde karşılaştığı yapılar için etkili bir biçimde iç kontrol yapısının
oluşturulması, gerekse de bu sistemin etkinliğinin kontrolü için, işleyişin
raporlanması amaçlarındandır. COSO iç kontrol sisteminin raporlanması
sırasında sadece işletme varlıklarını değil, ayrıca; örgütsel iş akışlarını da
yukarda belirttiğimiz biçimde, iç kontrol sisteminin amaçları doğrultusunda
raporlanarak bir bütün olarak ele alınmalıdır. Bir bütün olarak ele alınan
finansal raporlar, iç kontrol sürecinde işletmenin olması gereken durumlar
ve bunlara bağlı olarak karşılaşabileceği riskleri raporlarla üst yönetim
birimlerine sunulur. Raporlamaya göre sadece muhasebe sistemini ele
almak hatalı olur. İşletme bir bütün olarak faaliyetini sürdürdüğünden, iç
kontrol sürecinin verimliliğini, nasıl işlediği bu raporlar sayesinde tespit
edilir19
.
1.2. Uluslararası ve Türkiye’de İç Kontrol Çalışmaları
İşletmedeki çalışmaların kontrolü ve güvenilebilir raporlamanın
yapılabilmesi için iç kontrol sistemi olarak kabul edilen kanunlar ve
17
Hakan Baykal İç Kontrol Sistemine Karşılaştırmalı Bir Bakış, Mevzuat
Dergisi, Ekim.2012.s.178 (http://mevzuatdergisi.com/2012/10a/01.htm) 18
F. Münevver Yılancı, İç Denetim ve İç Kontrol Değerleme Rehberi, Detay
Yayıncılık, Ankara.2015.s.24.s.25 19
Davut Pehlivanlı, Modern İç Denetim, Beta Basım Yayın, İstanbul 2010,s.31.s32
70
yöntemler belirlenir. Bunlar etkin bir iç kontrol sisteminin uygulanması için
gerekli yöntemlerdir.
Bu yöntemleri söyle sıralayabiliriz;
- AICPA Denetim Standartları
- IFAC ve TÜRMOB, Muhasebeciler Fedarasyonu
- Sarbanes-Oxley Yasası ve İç Kontrol
- COSO ve COCO, İç kontrol modeli
1.3. İç Kontrol Sisteminde COSO Modeli
Bu sistem ABD’de 1970 ve 1980’li yıllarda hileli finansal raporların ve bu
hilelerin artması nedeni ile, iç kontrolün tekrar düzenlenmesine yönelik
çalışmalarla başlanmıştır. Hileli finansal raporlama ulusal komisyonu bu
çalışmaları yürütülmesi için COSO ( The Committee of Sponsoring
Organization of the Treadway Commission)’ u oluşturmuştur20
.
COSO sistemi Treadway Komisyonu tarafından ‘SAHTE MALİ
RAPORLAMA ULUSAL KOMİSYONU’ 1985 yılında kurulmuştur. Bu
komisyon sahte mali raporların nedenlerini araştırmak sahte raporların
meydana gelmesini engellemek için kurulmuştur. Bu komisyon iç kontrol
sistemini yeniden gözden geçirmeyi amaçlayan çalışma grubu olarak
faaliyetini sürdürmektedir. Bu süreçler doğrultusunda yapılan iç kontrol
sistemi projeleri sayesinde 1992 yılında ‘ İç Kontrol Bütünleşik Çevre’
raporunu yayınlamışlardır21
.
COSO tanımına göre iç kontrol bir süreçtir. Bu süreç doğrultusunda
yönetim faaliyetlerinde çalışanlar tarafından yürütülen bir süreçtir. Bu
süreçler doğrultusunda iç kontrol sistemlerinin makul bir seviyede güvence
vermesini hedeflemektedir. Bu amaçlara ulaşabilmemiz için COSO sistemi
işletmelerde bir araç olarak görülmektedir22
.
20
Committee of Sponsoring Organizations of The Treadway Commission About,
(http://www.coso.org/aboutus.htm) 21
Mali Yönetim ve Kontrol Merkezi.(http://kontrol.bumko.gov.tr/TR,2185/coso-
hakkinda.html) 22
Davut Pehlivanlı Modern İç Denetim, Beta Yayınları, İstanbul 2010.s.31.s.32
71
COSO işletmenin faaliyetleri sürecinde bir kılavuz olarak işletmenin
amaçlarına oluşmasını sağlamaktadır. Ayrıca bu sistem sayesinde
işletmenin finansal tablolarını makul seviyede güvence vermesinde olumlu
bir araç olmaktadır. İşletmelerin hedeflerine ulaşmada kontrol ortamı ve risk
değerlemede bir bütün olarak işletmenin yapısal olarak hedeflerine
ulaşmada yardımcı bir etken oluşturmaktadır. COSO raporlama sistemi iç
kontrol unsularında 5 sistemli bileşenli olarak ele almaktadır. Bunlar iç
kontrol yapılarında; Kontrol ortamı, İşletmenin risk değerlendirme süreçleri,
Finansal raporlama, Kontrol faaliyetleri ve Kontrol sistemlerinin gözetimi
COSO sistemi olarak ele alınmıştır23
.
Şekil 1: Coso Küpü
23
Fırat Coşkun, Güçlü COSO Nedir? Ne İşe Yarar?, Temmuz 2014,(
http://www.firatcoskunguclu.com/Haftalik.aspx?Yazi=38)
72
Tablo 1: COSO İç Kontrol Tablosu
Kontrol Ortamı
İç kontrol sisteminin başlangıç evresi olarak kontrol ortamını
ele alabiliriz. Bu süreçlere en etkili olan işletmenin kültürel
yapısı ve işletmenin geçmişinde oluşan faaliyetler olarak
kontrol ortamına etkisi bulunmaktadır. İşletme sistemini bir
lokomotif olarak ele alır.
İşletmenin Risk
Değerlendirme
Süreci
İç kontrol sisteminin işletmenin bir bütün olarak ele aldığımızda
bütün faktörlerin işletme faaliyetleri sürecinde oluşabilecek iç
ve diş riskleri belirleyerek ve bunları analiz ederek bu süreçlerin
yönetilmesi, tanımlanması ve dinamik yapı ile karşı karşıya
kalan işletme risklerinin zamanında önlenmesidir.
Bilgi ve İletişim
İşletmenin çalışanlarının faaliyetlerini yönetilmesi ve bu
süreçleri kontrol etmek için devamlı değişen bilgilerin işletme
çalışanlarına aktarılmasıdır. Ayrıca bu sistem sayesinde üretilen
finansal raporlara makul seviyede güvence verilmesi sağlanır.
Çalışanlar tarafından alınan kararlar işletmenin hedeflerine
ulaşmada önemli bir rol oynar. Çalışanların bu kontrol
ortamında işletmenin sadece içi olarak değil diş faktörlerini de
göz önüne alması gerekmektedir.
Kontrol Faaliyetleri
İşletme yönetimi tarafından ortaya atılan projelerin işletme
faaliyetleri süreci de hayata geçirilip geçirilmediğini ele alınan
sistemdir. Ayrıca bu projelerin veya politikaların karşılaştığı
risklere karşı yönetim tarafından bu süreçlerin nasıl bir politika
ile ele alındığını incelenmesidir.
Gözetim ( İzleme )
Bu sürecimizde iç kontrol sisteminin etkinlik ve verimliliğini
tespit edilmesi ve bu süreçler doğrultusunda gerekli
müdahalelerin yapıldığı bir süreç olarak ele alabiliriz. Bu
süreçler yönetim veya danışmanlar tarafından faaliyete
geçirilebilir. COSO yapısına göre gözetim işlemleri devamlı
olarak işletme yapısında hayata geçirilmelidir.
73
COSO sistemine göre iç kontrol; ‘İşletmelerdeki örgüt şemalarının
ihtiyaçlarını karşılanmasında ortak bir yapı oluşturmak ve işletmenin
hedeflerine ulaşmada, büyük veya küçük ölçekli, kamu ya da özel sektör
tüm işletmelerin iç kontrol sistemlerini kurmak, meydana getirmek ve bu
sistemlerin gelişmesine hizmet etmesi’ şeklinde tanımlanır24
.
1.4. İç Kontrol Sisteminde COCO Modeli
COCO raporu, Kanada Yetki Belgeli Kamu Muhasebecileri Enstitüsü
(Canadian Institute of Charted of Accountants) tarafından 1995 yılında
‘’Kontrol Rehberi (Guidance on Control)" ismi ile yayınlanmıştır25
.
Bu rapor çalışmasında ki amaç; İç kontrol sistemini ölçmeye yönelik çeşitli
ölçütleri ele almıştır. COCO, kontrolü işletmenin amaçlarına ulaşması ve
işletme örgüt yapısını destekleyen ve tutan iç kontrol modelidir26
.
COCO iç kontrol raporunun amacı; İşletme yönetimleri için bir çerçeve
belirlemesidir. COCO raporu işletme yönetimlerine kontrol rehberi
oluşturulması için üç gerekçe önermektedir 27
;
- İşletme yapısının denetim etkinliğini artırılması için; iç kontrol
yapısını bir bütün olarak ele alınması gereklidir.
- İşletmenin çevresel faktörler ve küresel rekabet ortamı nedeniyle
kontrol sisteminin değişkenlik göstermesine ihtiyaç duymaktadır.
- İşletme örgütsel yapı değerlerinin açık ve bu değerlerin
paylaşılmasında farklı kontrol ortamları gereklidir.
24
(http://www.coso.org/documents/COSO_ERM_ExecutiveSummary.pdf) 25
(https://tide.org.tr/page.aspx?nm=haber_detay&NEWSID=89) 26
CORPORATE GOVERNANCE LEADERS,Internal Control Frameworks:
COSO, CoCo, and the UK Corporate Governance Code,Temmuz,2011,(
https://cgleaders.wordpress.com/2011/07/12/codes-2/)
27 CORPORATE GOVERNANCE LEADERS,Internal Control Frameworks:
COSO, CoCo, and the UK Corporate Governance Code,Temmuz,2011,(
https://cgleaders.wordpress.com/2011/07/12/codes-2/)
74
COCO, iç kontrol raporu dört grup halinde değerlendirilmektedir28
.
a- Amaçlar
COSO raporun bu kısmı işletme iç kontrol yapısı için ana faaliyet yapısını
oluşturur.
- İşletmenin amaçlarını etkileyen bütün iç ve diş risklerin
belirlenmesi ve değerlendirilmesi
- İşletme hedeflerini etkileyen risklerin tespit edilmesi ve bu
risklerden korunması ile ilgili ilkeler belirlenmiştir.
- İşletmenin örgüt yapısı için güvenli bilgi akışları ve performansları
işletme hedefleri için planlanması gerekir.
b- Sorumluluk
İşletme kimliğini ve ahlaki yapılarının belirlenerek işletme örgüt yapısı
ile paylaşılmasıdır.
- İşletmenin ahlaki değerleri ile uygun insan kaynakları ilke ve
politikası ile uyum içinde olmalı
- İşletmenin hedefleri doğrultusunda yetki, sorumluluk ve hesap
verebilirlik ilkeleri uygulanmalıdır.
- İşletme örgütü yapısında güven ortamı desteklenmeli ve hızlı bilgi
akışı sağlanmalıdır.
c- Yeterlilik
Bu amaç işletmenin iç kontrol yapısını oluşturan örgüt yapısının gerekli
yeterliliğini vurgulamaktadır.
- İşletme personeline gerekli bilgi, beceri ve yetkinliğe sahip olması
gerekir.
- Çalışanlar, bilgi sistemlerini işletme amacına ve hedeflerine
ulaşmasında gerekli bilgi ve birikime sahip olması gerekir.
- İşletme hedeflerine ulaşırken maruz kaldığı risk ve kontrol
unsurlarını çalışanlar tarafından tasarlanarak planlanmasıdır.
28
Gencay KARAKAYA, Ahmet Oğuz KOBAN, Hasan TÜREDİ, COSO İÇ
KONTROL (ABD) MODELİ İLE İNGİLİZ (TURNBULL) VE KANADA
(COCO) MODELLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI, Sayıştay Dergisı• Sayı:
99/Ekim-Aralık 2015,
(http://www.sayistay.gov.tr/tr/Upload/95906369/files/dergi/pdf/der99m5.pdf)
75
d- İzleme ve Öğrenme
Bu amaç sisteminde; İşletme iç kontrol sürecinin izlenerek işletme yapısı
hakkında bilgi edinilmesini sağlamaktır.
- İşletme faaliyet sürecinde amaç ve hedeflerin gözlenmesiyle
işletme yapısını değişip değişmeyeceği iç ve dış faktörler izlenerek
tespit edilir.
- İşletmenin amaç ve hedefleri güncel sistemlerle uygun olarak
gözden geçirilmelidir.
- İşletmenin amaç ve hedefleri değişiklik gösterdiğinde buna bağlı
olarak bilgi ihtiyaçları ve bilgi birikimleri yeniden gözden
geçirilmelidir.
- İşletme üst yönetimi tarafından belirlenmiş zaman dilimleri
kapsamında değerlendirilmeli ve bunların sonuçları işletme örgüt
yapısı ile paylaşılmalıdır.
1.5. COSO ve COCO İç Kontrol Modellerinin Karşılaştırılması
COSO, iç kontrol modelinin temel amacı olan iç kontrol sistemlerinin
mutlak güvencenin imkânsızlığını, COCO iç kontrol raporu içinde
geçerlidir. COCO iç kontrol raporu, COSO modelinin etkisinde
kalmaktadır. COCO iç kontrol sisteminin hazırlanmasında örnek olan
COSO rapor sistemini benimseyerek yayınlanmıştır. Bu iki rapor
birbirinden en temel ayrımı COCO raporunun iç kontrol ilkesi yerine
kontrol terimini benimsemesidir. Bu rapor sisteminin daha geniş olmasının
nedeni COSO rapor sistemini temel alarak iç kontrol kapsamına alınmayan
amaç belirleme, stratejik, planlama ve risk yönetiminin kontrol kapsamı
olarak değerlendirilmesidir. COCO modeli işletme örgüt yapısını bütün
kurumsal unsur olarak benimser. Bu sistemde yayınlanan finansal tablolar
makul güvence verebiliyorsa iç kontrol sistemi etkin olarak değerlendirilir.
COSO modelinde iç kontrol etkinliği için özel ölçütler belirlemektedir.
Buna karşılık COCO modeli iç kontrol yapıları için yirmi adet özel ölçüt
belirler ve bu ölçütleri dört ana gruba ayırmıştır. Ayrıca COCO raporu risk
ile ilişki kurarken fırsatlara ve risk gözlemlerine de yer vermektedir29
.
29 Hakan Bakkal, Alper Kasımoğlu, İÇ KONTROL SİSTEMİNE
KARŞILAŞTIRMALI BİR BAKIŞ “COSO ve COCO MODELİ”, Mevzuat Dergisi,
2012; 15(178),(
http://www.yalova.edu.tr/Files/UserFiles/60/c_Kontrole_Karlatrmal_Bir_Bak_COS
O_ve_COCO_Modeli.pdf)
76
COCO modeli iç kontrol sistemine COSO raporuna göre daha geniş bir
bakış açısıyla yaklaşır. Bu iki sistem iç kontrol çevreleri ile birbirlerini
tamamlar. Her iki raporda işletmenin amaçlarına ulaşması ve bu süreçleri
kolaylaştırdığı görülmektedir.
1.6. COSO Yöntemi İle İç Kontrol Sisteminin Geliştirilmesi
İşletmelerde iç kontrol sistemini kurulması ve bu süreçlerin uygulanmasında
işletme faaliyetlerini göz önüne alınarak ve örgütsel şemanın da buna etki
etmesi sonucun da işletmelerde usul ve yöntemlerinin geliştirmesi pek çok
değişkene bağlıdır. İç kontrol değişken zamanlı olarak dikkate alınması
gereklidir. İç kontrol sistemleri dinamik bir yapı olarak faaliyet süreçlerini
etkiler. İşletmelerde iç kontrol faaliyetleri; işletmenin bulunduğu sektörler
yapılara göre değişkenlik göstermektedir30
.
İç kontrol esasları işletmelerin faaliyetlerinin etkisi ve buna bağlı olarak
örgüt şemasına bağlı olarak ayrıca gelişen teknolojik sistemler iç kontrol
yapılarına uygulanarak bu yapıların gelişmesine ve ihtiyaçlar doğrultusunda
değişkenlik göstererek uygun bir şekilde her işletme yapısını yansıtacak bir
yapıda klasik bir yapı yerine daha etkili ve değişime her zaman tepki
verecek iç kontrol usul ve yöntemleri işletmeler için geliştirilir31
.
İşletmelerde uygulanacak iç kontrol usul ve yöntemlerin geliştirilmesinde
rol alan kişiler ya da iç kontrol faaliyetlerini sürdüren birimlerin, bilgili ve
deneyimli olmaları gerekir. İşletmeler örgüt şeması oluştururken birimlerin
iş gücü ayrımı dikkate alınmalıdır. Bu süreçler işletmenin faaliyet amacına
uygun hedeflere ulaşmak için usul ve yöntemlerinin oluşturulması
gereklidir. İşletmenin hedeflerine ulaşmada iç kontrol taslakları
oluşturulmalıdır. Bu taslaklar usul ve yöntemlerin geliştirilmesinde
yardımcı olacak iç kontrol koordinasyon şeması ile iç kontrol sisteminin
30
Andreas G. Koutoupis İç Kontrol, Ekim
2007,(https://iaonline.theiia.org/documenting-internal-controls) 31
Tamer Aksoy Tüm Yönleri ile Denetim, Yetkin Yayınları, Ankara
2006,s.1393.s.1394
77
kurulması ve bunların diğer faktörler ile etkileşimi ayrıca oluşabilecek
risklerin tespitinde kurulmuş olan örgüt şemaları önemlidir32
.
Uygulamamızda örnek bir iç kontrol faaliyetini işletme sistemine
yönetimsel açıdan kurulmuş bir şekilde örnek bir uygulama bulunmaktadır.
Tablo 2: İç Kontrol Sürecinin Usul ve Yöntemleri Geliştirilmesinde Örnek
Tablo
1-) İç Kontrol Sisteminin Oluşturulması
a- Muhasebe İş Akış Şeması
b- Faaliyet Süreç Sistemi
c- İşletmenin Örgüt Yapı Sistemi
2-) İşletmenin Kontrol Riskleri ve Çevresinin Değerlendirilmesi
a- İşletmenin Finansal Kuruluşlarla Etkileşimi
b- Yatırım İşlemlerin Etkileşimi
c- İşletmenin Tedarik Süreçleri
3-) İç Kontrol Sisteminde Muhasebe Süreçlerinin Etkileşimi
a- Kaydetme
b- Sınıflandırma
c- Özetleme ve Raporlama
4-) İşletme Çevresi ile Etkileşimi
a- Rekabet Sistemi
b- Bağlı Bulunduğu Yasa ve Mevzuatlar
c- Bağlı Bulunduğu Kurul ve Kuruluşlar
5-) İşletme Organizasyon Yapısının Belirlenmesi
a- Alt Yönetim
b- Üst Yönetim
c- Ortaklar
32
Andreas G. Koutoupis İç Kontrol Ekim
2007,(https://iaonline.theiia.org/documenting-internal-controls)
78
1.7. İç Kontrol Sisteminin İşletmelerde Usul ve Yöntemlerin İç Kontrol
Sistemine Uygulanması
İşletmelerde ilk aşama olarak uygulanacak iç kontrol sisteminin
belirlenmesi gerekir. Bu belirlenen sistemin öncesinde işletmenin kültür
yapısı ve faaliyet süreçleri göz önüne alınmalıdır. Ayrıca bu belirlenen iç
kontrol sistemin iler ki faaliyetlerde ve değişen teknolojiler sayesinde
dinamik bir yapıda olması gerekmektedir. Seçilen iç kontrol sisteminin
uygulama sürecinde maliyetlerden tasarruf olunması için bağımsız denetim
süreçlerine de ön hazırlık niteliğinde olması gerekmektedir. Yapılan
uygulamalarda bağımsız denetim aşamalarında işletmelerde etkin ve verimli
iç kontrol süreçleri oluşturulmuş ise hem maliyetler indirgenmiş olur hem
de bağımsız denetim süreçlerine hız kazandırılır33
.
İç kontrol sisteminin usul ve yöntemleri işletmelerde uygulanırken; bağlı
bulunduğu mevzuat ve faaliyetler bu süreçlerde sürdürmesi için gerekli iç
kontrol sisteminin secimi yapıldıktan sonra bu yapının örgüt şemasına
uygulanması ve bu uygulanan sürecin ilerleyen zamanlarda nasıl bir tepki
vereceği izlenerek usul ve yöntemlerin iç kontrol sistemine uyarlanması
gerekir. Bu şemanın işletmelerde iç kontrol sisteminin oluşturulması
sırasında sadece muhasebe sistemi ele alınmaz34
.
İşletmelerde usul ve yöntemler uygulanırken iç kontrol sistemi işletme
yapısını bir bütün olarak ele alır. Ayrıca işletmelerin örgüt şeması
incelenerek iç kontrol sistemi uygulanması gerekir. Bu süreçte işletmelerin
faaliyetlerini sürdürürken bu faaliyetlerini devam ettiren örgütsel şema iç
kontrol yapıları etkilemektedir. Bu süreç için sadece muhasebe birimlerinin
ele alınması işletmelerin iç kontrol sistem yapısının tamamı ele alınmış
olmaz. Bu süreçte iç kontrol sistemin usul ve yöntemleri, işletmelerin
faaliyet yapısını devam ettirebilmesi iç kontrol sistemini önemli derecede
etkilemektedir35
.
1.8. İç Kontrol Sistemleri Geliştirilirken Usul ve Yöntemlerin İzlenmesi
Usul ve Yöntemlerin geliştirilmesi sürecinde işletmelerin iç kontrol yapısı
incelenerek ele alınan bu süreçler doğrultusunda iç kontrol yapısının
33
Tamer Aksoy Tüm Yönleri ile Denetim, Yetkin Yayınları,s.1394.s.1395 34
Sumru Tümer, Kamuda İç Kontrol Sistemi ve Uygulama Aşamaları, GMD
Yayınları, Ankara.2010,s.22 35
Sumru Tümer, Kamuda İç Kontrol Sistemi ve Uygulama Aşamaları, GMD
Yayınları, Ankara.2010,s.22,s.23
79
gözlemlenmesi sonucundan gerekli tespitler yapılır. Gözlem sürecinde üst
yönetimden alt kadrolara kadar bir bütün olarak işletmenin iç kontrol
sistemleri ele alınması gerekmektedir. Kısacası ilgili pozisyonlar için
yetkinlik seviyesi yüksek personellerin iç kontrol yapısı için yetkili
kadrolara seçilmesi gerekmektedir. İç kontrol yapısı oluştururken görevler
ayrılığı ilkesinin benimsenmesi gerekmektedir. İşletmelerin görev
süreçlerinde birbirleri ile paralel seviyede etkileşim halinde olması
gereklidir. Örneğin; insan kaynakları uzmanının firmanın pazarlama
süreçlerinde etkili bir faaliyet politikasında bulunmaması gerekmektedir.
Ayrıca örneğimizde pazarlama süreçlerinde gerekli personel çalışmaları için
insan kaynakları departmanının kendi bölümlerinde bile ayrıma giderek o
süreçler üzerinde uzmanlaşması gereklidir. Böylelikle işletmenin istekleri
doğrultusunda gerekli personel seçimi gerçekleşmiş olur. Bu süreçte
işletmenin önceden oluşabilecek riskleri en aza indirmiş, hem de
maliyetlerin tasarrufunu etkilemiş olur36
.
1.9. COSO Kapsamında İç Kontrol Sürecinde Risklerin
Değerlendirilmesi
Etkin bir iç kontrol sistemi için, işletmelerin amaçlarına ulaşılmasını
engelleyecek maddi risklerin tespit edilmesi ve değerlendirilmesi gereklidir.
Bu doğrultuda işletmenin faaliyetleri gerçeklesen risklerin etkisi ve
işletmelerin iç yapısını etkileyecek olan bu risklerin tespit edilip
tanımlanması gerekmektedir. İşletmeler faaliyetleri doğrultusunda gerek iç
yapısından gerekse de dış faktörlerden gelebilecek riskler için önlem alması
gerekir37
.
İç kontrolün risk değerlendirilme sürecinde; İşletme ana sözleşmesindeki
hedefleri, işletme faaliyeti boyunca hedeflere ulaşması için risklerin tespiti
ve değişen güncel bilgilerin işletme sürecinde yönetim tarafından iç kontrol
riskleri tespit edilebilir38
.
İşletmenin iç kontrol sistemlerinde risk değerlendirme, iç ve dış faktörlerin
etkileşimi ve bunların operasyonlarında finansal tabloların raporlanması ile
36
M.Vefa Toroslu, Türk Ticaret Kanunu Kapsamında İç Kontrol ve İç
Denetim, Seçkin Yayıncılık, İstanbul.2014.s.69 37
Feyzullah Okumuş, Mesut Ünal, İç Kontrol Uygulamalarında Diş Denetim
(http://kontrol.bumko.gov.tr/Eklenti/7363,fokumusmunalickontriskyonuygdisdeneti
m.pdf?0) 38
Ersin Bulut, COSO Nedir?, ( http://www.tide.org.tr/uploads/TI%CC%87DE-
COSO%20Sunumu%202013%20son.pdf)
80
raporlanan finansal tabloların ilgili mevzuatlar üzerindeki etkilerinin
belirlenmesi ile risklerin değerlendirilmesi gerekir. Risk değerlendirme
süreçleri ayrıca işletme organizasyon yapısına ait iş süreçleri ile
başlamaktadır39
.
Bunlar40
;
a- Kurumun İç Yapısını Baz Alarak Değerlendirme;
Etkili bir iç kontrol sistemi için kurumun iç yapısı tarafından
hedeflenen politikalara ulaşması aşamasında karşılaşılan risklerin
değerlendirilmesi olarak ele alınır.
b- İşletmenin Faaliyetlerini Baz Alarak Değerlendirme;
Kurumun hedeflediği politikalar ile paralel olarak faaliyet süreçlerini
devam ettirirken bu faaliyetler doğrultusunda ortaya çıkan risklerin
değerlendirilmesi olarak işletmenin faaliyet sürecinde karşı karşıya kaldığı
risklerin tespit edilmesidir.
İşletmeler faaliyetleri süresince içsel ve dışsal risklere maruz kalmaktadır.
Amaç ve hedeflere ulaşmada işletme faaliyetlerini olumsuz şekilde
etkileyecek risklerin değerlendirilmesinde, işletmenin hedeflerini
gerçekleştirmesini engelleyici ihtimal olan risklerin tespit edilip bunların
değerlendirilmesidir. Bu süreçte riskleri tamamen ortadan kaldırmak
mümkün değildir. İşletmelerin iç kontrol sisteminde risk aşamaları, risklerin
tanımlanması ve bu tanımlanan risklerin belirlenerek bu risklerin nitel ve
nicel olarak değerlendirilmesi gerekir. İşletmelerin risk yapılarını kontrol
altına alarak bunların izlenmesi ve bu risklere karşılık verebilmesi için
risklerin planlanması gerekir. Bu süreçte risklerin planlanarak işletmenin
taktiksel olarak ve uzun vadede karar alması gerekir. İç kontrol risk
sürecinde karşılaşılan risklere gerekli önlemlerin alınması ve işletme içinde
bu risklerle ilgili olarak bilinç oluşturup, bu süreçlerin işletme yapısında
devamlı güncellemeler gereklidir41
.
39
Seda Tığdemir, COSO 2013’ ün Yol Haritası,(
https://www.kpmg.com/TR/tr/hizmetlerimiz/Advisory/risk-consulting/internal-
audit/Documents/KPMG-Gundem-19-COSO-2013-Yol-Haritasi.pdf) 40
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İç Kontrol Kurumsal Risk Yönetim
Rehberi, Aralık 2013,
(http://www3.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowProperty/WLP%20Repository/sgb/dosyal
ar/reh) 41
Hasan Türedi, Ahmet Oğuz Koban,’COSO İÇ KONTROL MODELİNDE
RİSK DEĞERLENDİRME FAALİYETLERİ’, Öneri Dergisi • Cilt 12, Sayı 46,
81
1.10. İşletmelerin İç Kontrol Sisteminde Risklerin Değerlendirilmesi
Aşaması
İşletmelerin iç kontrol süreçleri devam ederken işletme varlıklarının veya
faaliyetinin devamlılığını sağlaya bilmek için karşılaşılan risklere karşı
önlemlerin alınarak faaliyet sürecinin devam etmesinin sağlanmasıdır. Bu
riskler bazen işletme faaliyetinin devamlılığını engelleyecek seviyede
oluşabilmektedir. Önemli olan riskin meydana geldiği durumlarda gerekli
önlemlerin alınması veya daha risk faktörlerinin ortaya çıkmadan önce
tespit edilerek gerekli çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Bu süreci dört aşamada ele alabiliriz42
;
a- İşletmelerde Beklenmeyen Risklerin En aza İndirilmesi
b- İşletme Kayıp Maliyetlerinin En Aza indirilmesi
c- İşletmenin Hedeflerinde de İstikrar
d- İşletmenin Bağlı Bulunduğu Mevzuat Yapısı
İşletmelerde değinmiş olduğumuz dört adet risk faktörünü dikkate alarak
risklerinin tespiti veya bu oluşan risklere karşı önlemler işletme faaliyetinin
devam niteliğindedir. İşletmenin ayrıca günlük faaliyet döngüsünün veya
gelecekteki süreçleri için oluşabilecek risklerin tespit edilmesi, analiz
edilmesi ve bu risk sürecinin olumsuz etkenlere karşı en aza indirilmesidir.
1.11. İşletmenin İç Kontrol Sisteminde Belirlenen Risklerin İncelenmesi
İşletmenin faaliyetleri sürecinde karsı karsıya kalabilecek riskleri tespit
edilebilmesi için çalışmaların yapılması gerekmektedir. Riskler işletme
faaliyetini engelleyebilecek derecede büyük olabilir ya da sadece belirli
faaliyet döngüsünü engelleyecek nitelikte de olabilir. Bu tespitler
sonucunda hangi riskler ile işletmenin faaliyet döngüsünde karşılaşma
zamanını tespit edebilir ve bununla ilgili yapılması gereken çalışmalar
ortaya çıkar43
.
Temmuz 2016,( http://e-
dergi.marmara.edu.tr/maruoneri/article/view/5000188499/5000171831) 42 Muharrem Düvenci, M. Nur Türkoğlu, RİSK YÖNETİMİ,
(http://www.ataaof.com/ow_userfiles/plugins/forum/attachment_3255_550fb9960c3
2b_550fb9926afd5_%C3%9Cnite-8-R%C4%B0SK-
DE%C4%9EERLEND%C4%B0RMEN%C4%B0N-%C3%96NEM%C4%B0-.pdf) 43 Hasan Türedi, Ahmet Oğuz Koban,’COSO İÇ KONTROL MODELİNDE
RİSK DEĞERLENDİRME FAALİYETLERİ’, Öneri Dergisi • Cilt 12, Sayı 46,
82
Bu etkenler işletmelerde iki türlü olarak ayrılmaktadır. Bunlar işletmenin
İçsel riskleri ve Dışsal riskleri olarak karşımıza çıkar.
Tablo 3: İşletmenin İç Kontrol Sisteminde Risk Belirleme Faaliyetleri
Temmuz 2016,( http://e-
dergi.marmara.edu.tr/maruoneri/article/view/5000188499/5000171831)
İşletmenin Karşılaştığı İçsel Riskler İşletmenin Karşılaştığı Dışsal Riskler
İşletmenin Örgütsel Şeması; İşletmenin
yetki ve sorumluluklarını belirlenmişin
dışında belirlerken güçler ayrılığı
ilkesini benimsemesi gerekmektedir.
Aksi taktirde işletme bu süreçte riskler
ile karşılaşarak yetkisi olmayan
personel süreçlerinin işletmenin
geleceğini tehlikeye maruz bırakırlar.
Ülkenin içinde bulunduğu durumlar ;
Doğal afetler, savaşlar, terör gibi
işletmenin faaliyetleri doğrultusunda
karşılaşabileceği risklerin en basında
gelmektedir. Bu durumda işletme
faaliyetlerini sürdüre bilmesi için
gerekli materyallere ulaşmada
zorluklar çekebilir. Bununla
kalmayarak işletme faaliyet döngüsü
tehlikeye girebilir.
İşletme Varlıklarının Korunması;
işletmenin faaliyeti kapsamında hedef
ve amaçlarına ulaşmada gerekli
araçların güvenliğinin sağlanması ve bu
araçlarla ilgili oluşabilecek risklere
karşı önceden tespit ederek gerekli
önlemlerin alınması gerekmektedir.
Haksız rekabetler ve Ülkelerin
engelleyici mevzuat yapıları;
işletmenin faaliyet döngüsü sürecinde
rakipleri karşısında ürün sistemlerini
etkili bir gelişim politikası
izleyemeyerek rekabet koşullarından
dolayı faaliyet yapısını tehlikeye
sokabilir.
İşletmenin Bilgi Sistemleri; bilgi
sistemin işletmenin faaliyet sürecinde
ve iç kontrol sisteminde paralel etkisi
bulunmaktadır. İşletmenin örgüt şeması
ile iletişiminde bilgi sistemlerinin yeri
çok önemlidir. İşletmenin bilgi
sisteminde alt yapısının doğrudan etkisi
bulunmaktadır. Bunun sayesinde
karşılaşabilecek risklerin gerekli bilgi
sistemleri ile tespit edilmesi
sağlanmaktadır.
Teknolojinin Gerisinde Kalınması;
İşletme hedeflerine veya faaliyetine
ulaşmada ayrıca teknolojik gelişimler
ile faaliyet sürecine devam
ettirebilmelidir. İşletme ayrıca bu
teknolojik gelişmeler maliyeti ile karsı
karsıya kalmaktadır.
83
SONUÇ
İşletmelerin, değişen ve gelişen dünya koşullarına ayak uydurabilmesi, aynı
zamanda devamlılıklarını sağlayabilmesi için etkin olarak kullanacakları bir
iç kontrol sistemini kurması ve faaliyete geçirmesi yaşamsal bir zorunluluk
olarak ortaya çıkmaktadır. İç kontrol sistemi olmayan işletmelerde
uygulanmakta olan bütün süreçlerde hatalı ve hileli işlem hacminin çok
yüksek miktarda olacağı bellidir. İç kontrol sisteminin etkin olarak
kullanılıyor olması, bağımsız denetim sürecinin de kolay, kontrollü ve
konulan kurallara göre yapılabilmesini ve daha kısa sürede bitirilebilmesini
de sağlar. Etkin bir iç kontrol sistemini uygulayabilmek için de, eğitimli ve
performansı yüksek olan personel istihdam edilmesi ve kullanılan bilgisayar
programlarının da iç kontrol sistemi uygulamasını yapmaya müsait olması
ve desteklemesi gereklidir.
Yapmış olduğumuz çalışmada UDS 315’e göre işletmenin beyan etmiş
olduğu finansal tablolarla birlikte iç kontrol süreçleri değerlendirilmiştir.
Bununla birlikte işletme bir bütün olarak ele alınarak iç kontrol sistemleri
için gerekli çalışmalar yukarıdaki raporlarda sunulmuştur.
Yukarıdaki uygulama çalışmamızda ‘Önemli Yanlışlık’ riskinin
belirlenmesi ve bu risklerin değerlendirilmesi ile oluşmuş olan risklere
karşılık vermesinde denetçinin, denetim esnasında denetim ekibi ile
işletmenin yararına olacak şekilde etkin bir iç kontrol yapısı üst yönetime
raporlanarak sunulmuştur.
Çalışmamızın sonunda; bağımsız denetimin işletmenin amacına ve hedefine
ulaşmada ‘Önemli Yanlışlık’ risklerini içeren hesap kalemlerini de tespit
ederek, işletmenin kalitesini arttırmak ve devamlılığını sağlamak için ne
derecede önemli olduğu incelenmiştir.
84
KAYNAKÇA
A.Hall, J. (2010). Muhasebe Bilgi Sistemi. Muhasebe Bilgi Sistemi (s. 131). içinde
AICPA Tarihi ve Misyonu. (tarih yok). Temmuz 22, 2016 tarihinde Amerikan
Sertifikalı Mali Müşavirler Enstitüsü:
http://www.aicpa.org/ABOUT/MISSIONANDHISTORY/Pages/MissionHistory.asp
x adresinden alındı
Aksoy, T. (2006). Tüm Yönleri ile Denetim . Ankara.
Aksoy, T. (2005). Ulusal ve Uluslararası Düzenlemeler Bağlamında İç Kontrol ve İç
Kontrol Gerekliliği. Mali Çözüm Dergisi , 138.163.
Altunakar, O. (2016). Linkedin. Kasım 14, 2016 tarihinde Linkedin:
https://www.linkedin.com/pulse/sox-sarbanes-oxley-yasas%C4%B1-ve-
bazl%C4%B1-ba%C4%9F%C4%B1ms%C4%B1z-denetim-404-altunakar
adresinden alındı
Arkan, S. (2003). 3167 Sayılı Çekli Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin
Korunması Hakkında Yapılan Değişiklikler. Batider ( Banka ve Ticaret Hukuku
Araştırma Enstitüsü , 1.
Baykal, H. (2012). İç Kontrol Sistemine Karşılaştırmalı Bir Bakış. Mevzuat , 178.
Bulut, E. , Türkiye İç Denetim Enstitüsü. Ekim 22, 2016 tarihinde
http://www.tide.org.tr/uploads/TI%CC%87DE-
COSO%20Sunumu%202013%20son.pdf adresinden alındı
Committee of Sponsoring Organizations of The Treadway Commission. Ekim 15,
2016 tarihinde https://www.coso.org/Pages/aboutus.aspx adresinden alındı
CORPORATE GOVERNANCE LEADERS. (2011, Temmuz ). Aralık 18, 2016
tarihinde CORPORATE GOVERNANCE LEADERS:
https://cgleaders.wordpress.com/2011/07/12/codes-2/ adresinden alındı
Coşkun, F. (2014). Fırat Coşkun. Kasım 14, 2016 tarihinde
http://www.firatcoskunguclu.com/Haftalik.aspx?Yazi=38 adresinden alındı
Çalişma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. (2013, Aralık ). Çalişma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı. Eylül 10, 2016 tarihinde
http://www3.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowProperty/WLP%20Repository/sgb/dosyala
r/reh adresinden alındı
Erdoğan, M. (2006). Denetim Kavramsal ve Teknolojik Yapı. M. Erdoğan içinde,
Denetim Kavramsal ve Teknolojik Yapı (s. 8.85). Ankara.
G.Koutoupis, A. (2007, Ekim). Uluslararası Denetim. Ekim 12, 2016 tarihinde
https://iaonline.theiia.org/documenting-internal-controls adresinden alındı
Gencay KARAKAYA, A. O. (2015, Ekim-Aralık). COSO İÇ KONTROL (ABD)
MODELİ İLE İNGİLİZ (TURNBULL) VE KANADA (COCO) MODELLERİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI. aralik 2016 tarihinde www.sayistay.gov.tr:
(http://www.sayistay.gov.tr/tr/Upload/95906369/files/dergi/pdf/der99m5.pdf)
adresinden alındı
Gürbüz, H. (1995). Muhasebe Denetimi. İstanbul.
International Federation of Accountants. (tarih yok). Temmuz 10, 2016 tarihinde
IFAC: https://www.ifac.org/about-ifac adresinden alındı
85
Kamu İç Kontrol Standartları . (2007, Aralik). Eylül 6, 2016 tarihinde Resmi
Gazete: http://www.resmigazete.gov.tr/ adresinden alındı
Kepekçi, C. (1994). İç Kontrol Sistemi . Ankara : Türmob,Tesmer .
Koban, H. T.-A. (2016, Temmuz). Öneri Dergisi. Ekim 27, 2016 tarihinde http://e-
dergi.marmara.edu.tr/maruoneri/article/view/5000188499/5000171831 adresinden
alındı
Mali Yönetim ve Kontrol Merkezi Uyumlaştırma. Temmuz 2016 tarihinde Mali
Yönetim ve Kontrol Merkezi: http://kontrol.bumko.gov.tr/TR,2185/coso-
hakkinda.html) adresinden alındı
Pehlivanlı, D. (2010). Modern İç Denetim . İstanbul.
Pehlivanlı, D. (2010). Modern İç Denetim. İstanbul.
Raymond, M. (1992, Ocak). Ağustos 22, 2016 tarihinde The CPA Journal Online:
http://archives.cpajournal.com/old/11818048.htm adresinden alındı
Sarbanes-Oxley. Kasim 15, 2016 tarihinde SOX:
https://www.sec.gov/spotlight/soxcomp.htm adresinden alındı
Tığdemir, S. KPMG. Eylül 11, 2016 tarihinde
https://www.kpmg.com/TR/tr/hizmetlerimiz/Advisory/risk-consulting/internal-
audit/Documents/KPMG-Gundem-19-COSO-2013-Yol-Haritasi.pdf adresinden
alındı
Toroslu, M. (2014). Türk Ticaret Kanunu Kapsamında İç Kontrol ve İç Denetim .
İstanbul.
Tümer, S. (2010). Kamuda İç Kontrol Sistemi ve Uygulama Aşamaları. Ankara:
GMD Yayınları.
Türedi, H. (2001). Denetim. Trabzon .
Türedi, S. Ç. (2015). Mevzuat dergisi. Ağustos 10, 2016 tarihinde Mevzuat Dergisi :
(http://www.mevzuatdergisi.com/2005/07a/06.htm adresinden alındı
Türkiye İç Denetim Enstitüsü. Aralık 18, 2016 tarihinde Türkiye İç Denetim
Enstitüsü: https://tide.org.tr/page.aspx?nm=haber_detay&NEWSID=89 adresinden
alındı
Türkoğlu, M. D.-M. Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi. Ekim 22, 2016
tarihinde
http://www.ataaof.com/ow_userfiles/plugins/forum/attachment_3255_550fb9960c32
b_550fb9926afd5_%C3%9Cnite-8-R%C4%B0SK-
DE%C4%9EERLEND%C4%B0RMEN%C4%B0N-%C3%96NEM%C4%B0-.pdf
adresinden alındı
TÜRMOB. Temmuz 10, 2016 tarihinde Türkiye Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler :
http://www.turmob.org.tr/turmobweb/kurumsal/turmob/Hakkinda.aspx adresinden
alındı
Uçma, Ç. K. (2006, Temmuz). Mevzuat Dergisi. Mayis 14, 2016 tarihinde Mevzuat
Dergisi: http://www.mevzuatdergisi.com/2006/07a/02.htm adresinden alındı
Ülkü, M. Ü. (1988). Bilgi İşlem Kullanıldığında Muhasebe Denetim Sistemi ve İç
Kontrollün Önemi. Muhasebe Enstitüsü Dergisi , 53.
Ünal, F. O.-M. Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol. Temmuz 15, 2016 tarihinde
http://kontrol.bumko.gov.tr/Eklenti/7363,fokumusmunalickontriskyonuygdisdenetim
.pdf?0 adresinden alındı
86
Walter B Meigs, R. F. (1998). Accounting The Basıc For Busınes Decısıons . New
York .
Yazıcı, M. (1998). Muhasebe Tümlemleri ve Örgütlenmesi. İstanbul.
Yılancı, F. (2006). İç Denetim. Ankara.
Yılancı, F. (2006). İç Denetim Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi İşletmesi Üzerine Bir
Araştırma. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.