e a. · 2018-05-25 · rayan kişiye ait (el-bakara 2/259) kıssa larda ahiret inancı, cennet ve...

4
KISMET mahkemeye kendi taksime karar lerse bu takdirde bütün ya- taksime gerekir. Miras- biri dahi gaib olsa taksim mümkün olmaz. Yine vellsi veya vasisi bulunmayan küçük veya bulunuyarsa hakim dan bir vas! tayin edilmedikçe taksim ya- Bütün taksimi bu uzman bir üçüncü da yapabilir. taksiminde önle- mek, en aza indirebilmek için cem' " ve tefrik" diye ifade edilen özel bir yöntem uygula- ve bölünen her ferdinde olan hisselerin birer toplanma- cem' Bu usu- lün uygulanabilmesi için ortak mal müte- canis parçalardan Bu sebeple cem'e konu olacak mallar keyll ve veznl yani ölçülür ve biri riyle cinsten mallar ya da en fazla fark bulunmayan cinsten mallar ol- Hanefiler'e göre taksim ölçülüp göz Di- üç mezhebe göre ise taksim ni telikli ola- rak göz da cem'e konu olabilecek mallara örnek ola- rak hububat ve bakiiyat gibi öl çülebilir ; demir. kömür. ve gibi mallarla ceviz ve yumurta gibi bilir , gibi uzunluk ölçüsüyle ölçü- lebilir, koyun ve sürüsü gibi bilir mallar zi kr edilebilir. Her ne kadar ko- yundan koyuna. fark var- sa da sürünün taksiminde önemsenecek bir söz konusu olmaz (SahnGn , V, 506) . birbirine olmayan ve taksimi , her cüzüne olan hisseleri ma- belli taayyün ettirilerek ya- tefrik verilen bu tür tak- sim usulü bölünmesi mümkün olan ve ol- mayan mallarda uygula- t aksiminde ortaklar- dan hiçbiri zarar görmüyorsa . bir ifade ile ortaklardan her biri kendine isa- bet eden taksimden önce o mal - dan elde edilen menfaati elde etmeye de- vam ediyorsa o mal bölünebilir mal ola- rak kabul edilir . Bu tür ortaklar taksiminin talep edilmesi ha- linde taksim talep etmeyenlerin 498 dinlenilmez. Thksim sonucu ortaya cak parça ve birimleri olma- yan bir mesela bir arazinin taksi- mi ise ya olan taksimi biçiminde veya arazinin met- rekare büyüklükte, fakat bölümlere Arazi ekili ise üzerindeki ekinle birlikte taksim edilmeyip ekin ha- sat edildikten sonra mahsul tak- sim edilir. Ortaklar bir mutaba- kat sürece cinsten ol- mayan mallar bir bütün olarak tendirilip taksim edilemez. Mesela birine dükkan . tarla verilemez; her bir mal taksim edilir. Taksimi kabil olmayan mallar kural ola- rak bölünmez. Bir hamam, bir kuyu, kü- çük bir oda. bir hayvan, bir araba , bi r el- bise. bir veya inci böyledir. Or- hepsinin talep etmesi halinde ha- kimin kabil-i olmayan taksim yetkisinin bulunup fakihler Bu tür mallar or- taklardan birine or- taklar kendi o mala bütünüyle sahip olandan tahsil ederler. ise bedeli hisse- leri Ortaklar taksiminde ve hangi kime ait lerse her kendine sahibi olur. yoksa tahsis ve temlik edebil menin yolu ortaklar pay- kura ile tahsis ve temlik etmektir. Mi- ras taksimle sona erdirilme- si kural olsa da durumlarda t aksim için tercih edilmeyip devam ettirilerek ortak menfaati- nin usulüne de gidilebilir. is- t ihsanen cevaz verilen ve "muhayee" alan bu usulde mülkiyeti yine ortak olarak Bu- na konusu kullanma veya gelirini bö- tercih olurlar. Bir evin oturma bir kira ve bir hamariun gelirini böy- ledir. Bu ise daha çok menfaatlerin tak- simi genellikle tefrikle takdirde kendi mallarda söz konusu olur (b k. MUHAYEE ). ister ister kaza! kararla ol- sun itibariyle taksim Fevkalade bir sebep taksi- min iptali talep edilemez. Ancak taraflar taksimin mu hayyerlik ileri kabul edilemez ölçüde bir aldanma söz konusu ise, verilen ma- taksirnde belirlenen mal id- dia ediliyorsa. terekenin bor- cu zuhur taksime bir ortaya tahsis edilen mal üzerinde yerine bir va- siyet ort aya taksi- min iptali istenebilir ve halinde taksim iptal edilebilir. : Sahnün, ei-Müdevven e, V, 464-506; Serahsi, el-Mebsut, XV, 2-69 ; tehid, ll, 236-242; ei-Merginani, ei-Hiday e, Kahire 1936, IV, 31 -40; Kudame, ei-Mugni, Xl, 488-507; Abdullah b. Mahmüd li-ta'lili'I-Mul].tar, Bey rut 1395/ 1975, Kayyim ei-Cevziyye, i 'lamü ' in, Kahire 1389/1968, IV, 2; Bilmen. Kamus 2 , VII , 137 -172; M. Abdürrahim Kahire 1380/1961, s. 141 -142; M. Cevad Ca'{er Beyrut 1404/1984 , IV, 115- 120; M. Ebü Zehre, ve'l-me- Kahire, ts. (Da" l-fikr i" I-Arabi) . s. 273- 282; Vehbe ez-Zühayli, Na,?ariyyeta 'çl-çlaman, 1402/ 1982, s. 152; Ahmed Ferrac Hü- seyin, Beyrut 1989; Hamza Aktan, Mukayese- li Miras Hukuku, 1991 , s. 249- 275. Iii HAMZA AKTAN -, KISSA L (bk. HiKAYE). _j KISSA -, Kerim'de tarihi olaylara dair yer alan h aberl er ve bu nlardan bah seden ilim. L _j Sözlükte " bir kimsenin izini sürmek, ar- gitmek; bir kimseye bir haber veya sözü bildirmek" gibi manalara gelen kelimesi bi r kimse yahut bir ait ha- diselerin nokta nokta takip edilerek 1 hikaye edilmesi ve bu hikayeyi ifade eder. Ke- limenin bu eti motojik türü hikayede izlenecek nite- likte önemli ve ilginç ve gerçekçi niteliklerini ön plana hikayeden da bu nitelik- · leri Çünkü "na- kil" olan hikaye gerçekçi- hayali, önemli- önemsiz lecek her tür kapsar. Kur'an'da yer alan için hikaye kelimesinin kul- da bu Zira

Upload: others

Post on 07-Jun-2020

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: e A. · 2018-05-25 · rayan kişiye ait (el-Bakara 2/259) kıssa larda ahiret inancı, cennet ve cehennem hayatı işlenmiştir. Bütün peygamberle rin İslam dinini tebliğ ettiğini,

KISMET

Mirasçılar mahkemeye başvurmaksızın kendi aralarında taksime karar vermiş­

lerse bu takdirde bütün mirasçıların ya­pılan taksime razı olması gerekir. Miras­çılardan biri dahi gaib olsa rıziH taksim

mümkün olmaz. Yine mirasçılar arasında vellsi veya vasisi bulunmayan küçük veya akıl hastası bulunuyarsa hakim tarafın­

dan bir vas! tayin edilmedikçe taksim ya­pılamaz. Bütün mirasçıların muvafakatİ

bulunması şartıyla rıza! taksimi bu işte uzman bir üçüncü şahıs da yapabilir.

Malların taksiminde haksızlığı önle­mek, hoşnutsuzluğu en aza indirebilmek için "kısmet-i cem'" ve "kısmet-i tefrik" diye ifade edilen özel bir yöntem uygula­nır. Müşterek malların kısırnlara ayrılma­

sına ve bölünen malın her ferdinde şayi olan hisselerin birer kısımda toplanma­sına kısmet-i cem' adı verilmiştir. Bu usu­lün uygulanabilmesi için ortak mal müte­canis parçalardan oluşmalıdır. Bu sebeple kısmet-i cem'e konu olacak mallar keyll ve veznl yani ölçülür ve tartılır, biri diğe~

riyle aynı kıymette, aynı cinsten mallar ya da en azından kıymetleri arasında fazla fark bulunmayan aynı cinsten mallar ol­malıdır. Hanefiler'e göre taksim ölçülüp tartılmadan göz kararıyla yapılamaz. Di­ğer üç mezhebe göre ise taksim alışveriş nitelikli olmadığından rızaya dayalı ola­rak göz kararıyla da yapılabilir. Kısmet-i

cem'e konu olabilecek mallara örnek ola­rak hububat ve bakiiyat gibi ölçülebilir ; demir. kömür. altın ve gümüş gibi tartı­lır mallarla ceviz ve yumurta gibi sayıla­bilir, kumaş gibi uzunluk ölçüsüyle ölçü­lebilir, koyun ve sığır sürüsü gibi sayıla­bilir mallar zikredilebilir. Her ne kadar ko­yundan koyuna. sığırdan sığıra fark var­sa da sayı çağalınca sürünün taksiminde önemsenecek bir haksızlık söz konusu olmaz (SahnGn, V, 506) .

Kıymetleri birbirine eşit olmayan taşı­

nır ve taşınmaz malların taksimi, malın her cüzüne şayi olan ortaklık hisseleri ma­

lın belli kısımlarına taayyün ettirilerek ya­pılır. Kısmet-i tefrik adı verilen bu tür tak­sim usulü bölünmesi mümkün olan ve ol­mayan mallarda farklı şekillerde uygula­nır. Müşterek malın t aksiminde ortaklar­dan hiçbiri zarar görmüyorsa. diğer bir ifade ile ortaklardan her biri kendine isa­bet eden kısımda taksimden önce o mal­

dan elde edilen menfaati elde etmeye de­vam ediyorsa o mal bölünebilir mal ola­rak kabul edilir. Bu tür malların ortaklar tarafından taksiminin talep edilmesi ha­

linde taksim talep etmeyenlerin itirazı

498

dinlenilmez. Thksim sonucu ortaya çıka­cak parça ve birimleri aynı değerde olma­yan bir malın, mesela bir arazinin taksi­mi ise ya eşdeğerde olan kısımların ayrı ayrı taksimi biçiminde veya arazinin met­rekare eşitliğiyle değil farklı büyüklükte, fakat eşit değerde bölümlere ayrılması şeklinde yapılır. Arazi ekili ise üzer indeki ekinle birlikte taksim edilmeyip ekin ha­sat edildikten sonra mahsul ayrıca tak­sim edilir. Ortaklar arasında bir mutaba­kat sağlanmadığı sürece aynı cinsten ol­mayan mallar bir bütün olarak değer­tendirilip taksim edilemez. Mesela birine dükkan. diğerine tarla verilemez; her bir mal ayrı ayrı taksim edilir.

Taksimi kabil olmayan mallar kural ola­rak bölünmez. Bir hamam, bir kuyu , kü­çük bir oda. bir hayvan, bir araba, bir el­bise. bir pırlanta veya inci böyledir. Or­takların hepsinin talep etmesi halinde ha­kimin kabil-i kısmet olmayan malı taksim yetkisinin bulunup bulunmadığı fakihler arasında tartışmalıdır. Bu tür mallar or­taklardan birine terkedildiğinde diğer or­taklar kendi paylarının değerini o mala bütünüyle sahip olandan tahsil ederler. Satıld ığında ise bedeli aralarında hisse­leri oranınca paylaştırılır.

Ortaklar payların taksiminde ve hangi payın kime ait olacağında anlaşabilmiş­lerse anlaşma gereği her mirasçı kendine ayrılan kısmın sahibi olur. Eğer aralarında anlaşma yoksa payları tahsis ve temlik edebilmenin yolu ortaklar arasında pay­ları kura ile tahsis ve temlik etmektir. Mi­ras ortaklığının taksimle sona erdirilme­si kural olsa da bazı durumlarda t aksim mirasçılar için tercih edilmeyip ortaklığın devam ettirilerek ortak malın menfaati­nin paylaşılması usulüne de gidilebilir. is­t ihsanen cevaz verilen ve "muhayee" adı­

n ı alan bu usulde malın mülkiyeti yine mirasçılar arasında ortak olarak kalır. Bu­na karşılık mirasç ılar muhfıyee konusu malın kullanma hakkını veya gelirini bö­lüşmeyi tercih etmiş olurlar. Bir evin oturma hakkını , bir dükkanın kira ve bir

hamariun işletme gelirini paylaşmak böy­ledir. Bu ise daha çok menfaatlerin tak­simi genellikle kısmet- i tefrikle paylaştı­

rıld ığ ı takdirde ortakların kendi payiarına düşen kısımdan faydalanamayacakları

mallarda söz konusu olur (b k. MUHAYEE ).

ister anlaşmayla ister kaza! kararla ol­sun sonuçları itibariyle taksim bağlayıcı­dır. Fevkalade bir sebep olmadıkça taksi­min iptali talep edilemez. Ancak taraflar taksimin başlangıcında mu hayyerlik şartı

ileri sürmüşlerse, kabul edilemez ölçüde bir aldanma söz konusu ise, verilen ma­lın taksirnde belirlenen mal olmadığı id­dia ediliyorsa. terekenin ödenmemiş bor­cu zuhur etmişse, taksime katılmamış bir mirasçı ortaya çıkmışsa , tahsis edilen mal üzerinde başkasının hakkının bulunduğu anlaşılmışsa, yerine getirilmemiş bir va­siyet bulunduğu ort aya çıkmışsa taksi­min iptali istenebilir ve iddianın ispatı

halinde taksim iptal edilebilir.

BİBLİYOGRAFYA :

Sahnün, ei-Müdevvene, V, 464-506; Serahsi, el-Mebsut, XV, 2-69; İbn Rüşd, Bidayeta 'l-mfıc· tehid, ll, 236-242; Burhiıneddin ei-Merginani, ei-Hidaye, Kahire 1936, IV, 31 -40; İbn Kudame, ei-Mugni, Xl, 488-507; Abdullah b. Mahmüd ei-Mevsıli, ei-İ/].tiyar li-ta'lili'I-Mul].tar, Beyrut 1395/ 1975, ıı, · 72-80; İbn Kayyim ei-Cevziyye, i 'lamü '1-muvakkı ' in, Kahire 1389/1968, IV, 2; Bilmen. Kamus2, VII , 137 -172; M. Abdürrahim Kişki. ei-M1raşü 'l-mukaren, Kahire 1380/1961, s. 141 -142; M. Cevad Mağniyye . Fıkhü'I-İmam Ca'{er eş-Şadık, Beyrut 1404/1984, IV, 115-120; M. Ebü Zehre, A/:ıkamü 't-terikat ve'l-me­variş, Kahire, ts. (Darü "l-fikri" I-Arabi) . s. 273-282; Vehbe ez-Zühayli, Na,?ariyyeta 'çl-çlaman, Dımaşk 1402/ 1982, s. 152; Ahmed Ferrac Hü­seyin, /fısmetü '1-emlaki 'l-müştereke fi'l-fıkhi'l­

İslam1, Beyrut 1989; Hamza Aktan, Mukayese­li İslam Miras Hukuku, İstanbul 1991 , s. 249-275. Iii HAMZA AKTAN

ı -, KISSA

L (bk. HiKAYE).

_j

ı KISSA

-,

(~1)

Kur'an-ı Kerim'de tarihi kişilerle

olaylara dair yer alan haberler ve bunlardan bahseden ilim.

L _j

Sözlükte "bir kimsenin izini sürmek, ar­dınca gitmek; bir kimseye bir haber veya

sözü bildirmek" gibi manalara gelen kıssa kelimesi bir kimse yahut bir şeye ait ha­diselerin adım adım , nokta nokta takip edilerek anlatılması 1 hikaye edilmesi ve bu niteliği taşıyan hikayeyi ifade eder. Ke­limenin bu etimotojik anlamı. kıssa türü hikayede olayın adım adım izlenecek nite­likte önemli ve ilginç olmasıyla doğru ve gerçekçi olması niteliklerini ön plana çıka­

rır. Kıssanın hikayeden farkı da bu nitelik- · leri dolayısıyladır. Çünkü asıl anlamı "na­kil" olan hikaye gerçekçi-hayali, önemli­önemsiz başkalarına aktantıp anlatılabi­lecek her tür olayı kapsar. Kur'an'da yer alan kıssalar için hikaye kelimesinin kul­lanılmaması da bu ayınma dayanır. Zira

Page 2: e A. · 2018-05-25 · rayan kişiye ait (el-Bakara 2/259) kıssa larda ahiret inancı, cennet ve cehennem hayatı işlenmiştir. Bütün peygamberle rin İslam dinini tebliğ ettiğini,

Kur'an kıssaları ibret alınacak olan, tari­hi doğruluk ve gerçeklik niteliği taşıyan olaylardır. Bunların dışında kıssa kelime­si "söz (hadis). haber, mevzu. mesele. hal (şan. emr)" anlamlarına geldiği gibi muah­har Arapça'da "hikaye" (daha çok dini ve ahlaki). "tarih" (daha çok Endülüs Arap~ çası'nda) ve "dilekçe 1 hak talebi yazısı "

manalarını da ifade eder. Arap edebiya­tında hikaye yerine kıssa kullanılır. Son devir Arap edebiyatında ise kıssa hikaye ve romanı da kapsayan bir türdür. Bu­günkü Arap edebiyatında hikaye karşılığı olarak kıssadan başka "kıssa kasira, uk­süsa" kelimeleri de yer almaktadır (bk. HiKAYE).

Kur'an'da kıssa kelimesi geçmez. An­cak isim olarak "hikaye", masdar olarak da "hikaye etmek" anlamında kasas ile (Al-i im ran 3/62; ei-A'raf 7/176; Yusuf 12/3; el-Kasas 28/25) aynı kökten türeyen fiil­ler kullanılır. Kassa fiili iki yerde (el-Kehf 18/64; el-Kasas 28/ll) "bir kimsenin izini sürüp ardınca gitmek", diğer birçok yer­de ise "peygamberlerin hikayelerini an­latmak, haber nakletmek, hakkı, ayeti, rüyayı açıklamak. anlatmak" gibi anlam­larda kullanılmıştır (en-N isa 4/1 64; el­En'am6/57, l 30;el-A'raf7/7 , 35 , !Ol;Hüd lll! 00, 120; Yusuf 12/35; en-Nahl 16/118; el-Kehf 18/13; Taha 20/99; en-Nemi 27/ 76; el-Mü' min 40/78). Aynı kökten gelen kısas kelimesinin asıl anlamı iki kişiden her birinin diğerinin izini takip etmesi­dir. Bir fiil ve cezanın iki taraf için de ge­çerli (izlenmiş) olması sebebiyle bir terim anlamı kazanmış olup Kur'an'da dört yerde geçmektedir (el-Bakara 2/178, 179, 194; el-Maide 5/45)

Kasas kelimesi ve türevleri dışında Kur­'an'da bu anlamdanebe', enba', hadiske­limeleri de geçmektedir. Sözlükte "önem­li, yararlı ve büyük haber" manasma ge­len nebe' ve çağulu enba' ile bu kökten türeyen birçok fiil Kur'an'da yer almakta­dır. Hz. Adem'in iki oğlu , Nüh, İbrahim, Musa ve Firavun. Ad, Semüd kıssalarıyla kıyamet ve gayb (ahiret) haberleri için ne­be' ve enba' kelimeleri kullanılmıştır (bk M. F. Abdülbaki, ei-Mu'cem, "nb'e" md.). "Yeni söz, hadise" anlamına gelen hadis de bazı ayetlerde "kıssa, hadise, haber" manasında geçmektedir. Hz. İbrahim'in konukları ( ez-Zariyat 51/24). Musa (Ta ha 20/9; en-Naziat 79/15). Cünüd, Firavun, Semüd (el-Burüc 85/17). kıyamet (el-Ga­şiye 88/l) kıssa ve haberleri için hadis ke­limesi kullanılmıştır. Ayrıca mesel de "kıs­sa, hikaye, destan" anlamında olmakla

birlikte darbımesellerde geçen kıssalar. bir hususu örnekleyerek çarpıcı ve etkili bir biçimde dile getirmek amacıyla ge­nelde temsili ve farazi nitelikte bulunur; tarihi gerçeklik ifade eden birer hadise ve hikaye olmaları şart değildir. Kur'an'­daki kıssalarla emsali birbirinden ayıran en önemli nokta budur. Kur'an meselleri içinde her iki kategoriye giren örnekler vardır. Adem ve Isa'nın yaratılışının tem­sili, Ashabü'l-karye ve İbn Meryem'in me­selleriyle Nuh. Lüt ve Firavun'un eşlerinin temsilleri (Al-i im ran 3/59; el-En'am 6/l O, ı ı ; Yasin 36/13) tarihi gerçeklik ifade eder­ken çölde ateş yakan adam, sağanağa tu­tulmuş kimse. su sanılan aldatıcı serap, sivrisinek, örümcek, karasinek, şiddetli rüzgarın savurduğu kül, aciz köle, efen­dilerin çekiştiği köle vb. temsiller (bk M. F. Abdülbaki, ei-Mu'cem, "mşl" md.) sem­bolik ve farazi niteliktedir.

Mahiyetleri itibariyle Kur'an kıssaları üçe ayrılır. 1. Tarihi kıssalar. Ade m ve iki oğlu, Nüh, Hüd. Salih, Lut. İbrahim. İs­mail, İshak, Ya'küb, Yusuf. Şuayb, Musa, Davüd. Süleyman, Eyyüb, Yunus, Zeke­riyya. Yahya ve Isa gibi peygamberlerin kıssalarıdır. Bunlardan özellikle Yusuf. Adem, Musa ve Isa'ya ait olanlar geniş yer tutar. Bazı şahsiyetlerle hadiselere dair kıssalar da bu kategoriye girer. Üzeyr, Lokman . Zülkarneyn, Firavun. Nemrüd, Karün, Ashab-ı Kehf, Ashabü'l-karye, As­habü'l-fil. Ashabü'l-uhdüd gibi. 2. Kur­'an'ın nüzülü sırasında meydana gelen olaylar. Kur'an'da bu olaylar da kıssa for­munda anlatılmıştır: İsra. mi'rac, hicret, Ahzab, Bedir. Uhud. Hendek, Huneyn, Hamraü'l-esed, Tebük savaşları ve sefer­leri. Bey'atürrıdvan ve Hudeybiye Antiaş­ması gibi. 3. Gaybi kıssalar. Bunlar yedi ayrı sürede anlatılan Adem'in yaratılışı kıssasıyla kıyamet sahneleri, ahiret, cen­net, cehennem, buralara girecek olanla­rın durumu ve haberleri olup ibret için kıssa formunda anlatılmıştır.

Kıssalar uzun ve kısa olarak da iki gru­ba ayrılır. Uzun kıssalar Kur'an'da geniş yer tutar. Bir süreyi baştan sona kaplayan Yusuf kıssasıyla Nuh, Hud. İbrahim, Musa ve Isa kıssaları gibi. Kısa olanlar ya başka yerde uzunca anlatıldığı için kısa tutul­muştur -Musa kıssasının TaM. Kasas ve A'raf sürelerinde uzun, Naziat'ta kısa ola­rak geçmesi gibi- veya Kur'an'ın indirilişi sırasında meydana gelmesi sebebiyle ma­l üm olduğundan bir ibret hatırlatması ka­bilinden kısaca zikredilmiştir. fil ve uh­düd kıssaları gibi. İbret için ardarda zik-

KI SSA

redilen kıssalar da kısa formdadır. Fecr süresinde Ad. Semüd ve Firavun, Kamer süresinde Nuh ve kavmi, Ad. Semüd, Lüt ve Firavun kıssaları böyledir.

Kur'an kıssalarında gözetilen amaçlar Kur'an'ın indiriliş amaçlarıyla örtüşür. Bu bakımdan A'raf. Hüd. Enbiya ve Şuara gi­bi sürelerde anlatılan peygamber kıssala­rı Allah'ın birliği. O'na itaat ve kulluk ana fikrinde odaklanmıştır. Ashabü'l-karye, Ashab-ı Kehf, harap olmuş kasabaya uğ­rayan kişiye ait (el -Bakara 2/259) kıssa­

larda ahiret inancı, cennet ve cehennem hayatı işlenmiştir. Bütün peygamberle­rin İslam dinini tebliğ ettiğini , bu sebeple hepsinin de Allah 'ın birliği ve ahiret inancı ile iyiliği emir. kötülükten nehiy gibi te­mel hedeflerde birleştiğini göstermek de kıssaların ana gayelerinden dir. A'rat, Hüd, Enbiya sürelerinde peygamber kıssaları­

nın ardarda sıralanışında bu amacın gö­zetildiği görülür. Hz. Muhammed'in pey­gamber, Kur'an'ın vahiy mahsulü olduğu­nu ispat etmek de bu hedefler arasında­dır. Çünkü Hz. Muhammed ümmi olduğu halde getirdiği kitapta hiç kimsenin -en azından Kur'an'ın ilk muhatapları olan Mekkeliler'in- bilmediği haber ve kıssa­ların (enbaü'l-gayb: Hud ll/49; Yusuf 12/ ı 02; ei-Kasas 28/44-46) yer alması bu ger­çeği kanıtlar.

Bazı kıssaların sonunda bildirildiği üze­re ibret ve ders alınmasını sağlamak da kıssaların temel hedeflerindendiL Bu ba­kımdan eski kavimlerin başına gelen fela­ketler anlatılarak onlar gibi davrananların da aynı akıbete uğrayacakları vurgusu Kur'an kıssalarında geniş yer tutar. Bu bağlamda kıssalarda iyi ve kötünün mo­delleri ortaya kanarak erdemiere ve ahla­ki olgunluğateşvikle kötülüklerden sakın­ctırma amacı güdülmüştür. Bu teşvik ve caydırmalar teşbih, temsil, mecaz. istiare gibi edebi sanatlar ve tasvirlerle somut­laştırılmış resim tabloları halinde gözler önüne serilerek tesirintonu edebiyat ve sanat boyutuyla da desteklenmiştir. Yine peygamber kıssalarında yer alan bazı mü­cizelerde ilmi gelişmeyi teşvik işaretle­ri bulmak da kıssalardan çıkarılabilecek dersler arasındadır. Hz. Süleyman'ın rüz­garla bir günde iki aylıkyol alması havanın gücünü ve aerodinamik kanunlarını ha­tırlatmakta, yine Davüd için demirin yu­muşatılması, Süleyman için bakırın eriti­Hp akışkan kıvama getirilmesi madenie­rin bulunup çıkarılması ve işletilmesi ko­nusunda, Hz. Isa'nın hastaları iyileştirme­si ve ölüleri diriltmesi tıbbi gelişmeler h u-

499

Page 3: e A. · 2018-05-25 · rayan kişiye ait (el-Bakara 2/259) kıssa larda ahiret inancı, cennet ve cehennem hayatı işlenmiştir. Bütün peygamberle rin İslam dinini tebliğ ettiğini,

KISSA

susunda, Se be melikesinin tahtının göz açıp kapama süresi içinde getirilmesi ci­simlerin nakil hızı konusunda önemli işa­ret ve teşvikler içermektedir.

Kur'an kıssalarında gözetilen amaçlar arasında Hz. Peygamber'in ve mürninte­rin felaket ve sıkıntılara karşı dayanma gücünü arttırmak (Hud ı 1/1 02). onları te­selli etmek, dua, sabır ve tevekküle teş ­

vik, Allah'ın peygamberlerine ve seçkin kullarına ihsan ettiği nimetleri hatırlat­mak (Ade m- iblls kıssasında olduğu gibi). Ademoğulları' nı şeytandan sakındırmak gibi hususlar görülür. Ayrıca kıssalarda din olgusunun Hz. Adem'den beri süre­gelen değişmez tarihi gerçekliği de özet olarak ortaya konmuştur. Kur'an kıssa ­

larında parlak bir edebi üs!Gp ve estetik ifade ile anlatılmış tarihi gerçeklerin içe­risine bu nevi dini mesajlar mükemmel bir uyumla yerleştirilmiştir.

Kıssaların anlatımında yöntem bakı­mından da bazı özellikler görülür. Kıssa­

larda temel amaç tarihi olayları ayrıntıla­rıyla ortaya koymak değil ibret ve ders­lerle dini mesaj vermek olduğundan ola­yın bizzat kendisine önem atfedilmiş, bu sebeple ibret gayesine hizmet etmeyen, irşad hedefini gölgede bırakacak olayın şahısları, kahramanları. zaman ve meka­nı, olayların kronolojik sıralaması gibi hu­suslar önemsenmemiştir. Bundan dolayı Kur'an kıssalarının anlatım yönteminde üç temel özellik göze çarpar: Tekrar, olay­ların sadece maksada (dini mesaj 1 ibret) yetecek kadarının anlatılması, kıssaların arasında ibret alınacak husus ve noktala­rın ne olduğunun belirtilmesi.

Adem. Nuh, Musa kıssalarında görül­düğü gibi Kur'an kıssalarının birçoğu, her defasında bağlama göre değişen ayrıntı­tarla ve farklı üsluplarla, dini amacın, teb­liğ ve mesajın gerektirdiği ilave ve yeni­liklerle tekrarlanmıştır. Bu durum anlam­sız tekrar değil Kur'an'ın i'cazının gerek­lerinden, onun meydan okumasının sırla­rından biridir. Kıssanın bütünüyle tekra­rı nadirdir. Mesela en çok tekrar edilmiş olan Musa kıssasında farklı nüanslar ta­şıyan tekrarlar birleştirilirse kıssanın ta­mamı ortaya çıkar. Bu bakımdan mesele­ye yüzeysel bakan bazı kimselerle şarki­yatçıların çoğunun kıssa tekrarlarını bir kusur olarak görmesi doğru değildir.

Genellikle kıssaların tebliğ, ibret ve ir­şad maksadına yetecek kadarı zikredil­diğinden kronolojik sıralama ve ayrıntı maksattı olarak terkedilmiştir. Bunun iz­lenen yöntem gereği olduğu ve olayların

500

ayrıntılarıyla bilinmemesinden kaynaklan­madığı bizzat Hz. Peygamber'in yaşadığı isra, mi'rac, Bedir, Uhud gibi kıssalarda da aynı yöntemin takip edilmiş olmasın­dan. ayrıca ayrıntılarıyla ve kronolojik sı­raya göre anlatılan bir kıssanın (Yusuf kıs­sas ı ) Kur'an'da yer almasından anlaşıl ­

maktadır. Aynı şekilde bazı kı ssalarda

önemsiz gibi görülebilecek ayrıntılara gi­rilmesi de bu yöntemin gereğidir. Mese­la İsrailoğulları'nın kesmesi gereken ba­karanın özellikleri konusunda ayrıntıya girilmesi, ziraata dayalı bir çağda bakara­ya tapma sapıklığını -dikkatleri onda yo­ğunlaştırmak suretiyle- yıkma amacına

yöneliktir.

Kur'an kıssalarının temel edebi özellik­leri arasında değişik üsluplara sahip çar­pıcı girizgahtarla temsil ve tasvir anlatım­ları görülür. Kıssaların çoğu ondaki en çarpıcı tablo sahnelenerek başlar. Bu su­retle muhatabın dikkati celbedildikten sonra kıssanın ayrıntılarına geçilir; Musa kıssasında olduğu gibi. Bazan kıssanın en ibret verici yerleri bir özet halinde girişte anlatılır, ardından kıssa yeniden ele alı­nır; Ashab-ı Kehf kıssasında olduğu gibi. Bazan da kıssaya onda bildirilecek olayla­rın hikmet ve sebebi açıklanarak başla­nır; Kasas suresinde olduğu gibi. Ayrıca Kur'an kıssalarında önemli görülen sah­neler temsili bir anlatırola ortaya konur; gerisi ve bağlantılar muhatabın muhay­yilesine bırakılır. Kıssalarda görülen ede­bi özelliklerden biri de hadiselerin kuru ve yavan tarihi anlatım yöntemiyle değil edebi bir üsh1pla, somut suret, portre ve tablolar halinde canlı ve etkin bir anla­tımla haber verilmesidir.

Bazı şarkiyatçılar Kur'an kıssalarının Tevrat ve İncil'den alındığını iddia eder­ler. Halbuki ResGl-i Ekrem üm ml olduğu gibi Tevrat VIII. yüzyılda, İncil ise en erken IX. yüzyılda Arapça'ya çevrilmiştir. Ger­çekte vahiy menşeli olmaları sebebiyle bu üç kitapta genellikle aynı kıssalar yer al­makla birlikte temel vurgu, muhteva ve üs!Gp bakımından Kur'an kıssaları onlar­dan çok farklıdır. Çünkü Tevrat kıssala­rında ana tema yahudilerin Tanrı'nın se­çilmiş kavmi olduğu düşüncesidir. Onda tarihi olaylar ayrıntılarıyla ve yavan bir üs­lupla dile getirilmiştir. Bu kıssalarda Al­lah'ın Nuh tufanını yaratmasından ve Ta­lut'u kral yapmasından dolayı pişman olduğu iddiası (Tekv!n, 8/20-22; 9/11-17; Samuel. 15/10-11). peygamberlere zina yapma, puta tapma isnadı gibi İslam'ın Allah ve peygamber anlayışıyla bağdaş-

mayan hususlar ve tutarsızlıklarta mito­lojik unsurlar yer almaktadır. Hz. lsa 'nın hayat hikayesini anlatan İ ncil'de vurgu­lanan üçlü tanrı inancı (teslls). lsa'nın Al­lah'ın oğlu olduğu, onun çarmıha gerildiği gibi hususlar da Kur'an'la çelişmektedir. Kur'an kıssalarında tarihi bilgiler ön plan­da değildir; şahıslar, zaman ve mekan gi­bi ayrıntılara girilmez; kıssanın mesaj ve ibret yönü önemsenmiş olup canlı bir tas­vir- temsil üslubu hakimdir. Bununla bir­likte Tevrat ve İncil'de Kur'an verileriyle örtüşen. tahrife uğramamış bilgiler de mevcuttur.

Kur'an'da çok geniş bir yer tutan kıssa­lar, çağımızda edebiyat araştırmalarının

gelişmesine paralel olarak eskiden görül­memiş bir ilgiye mazhar olmuş, muhtelif makale ve eserlerde çeşitli yönlerden in­celenmiştir. Kıssaları geniş ve ayrıntılı bi­çimde anlatan eserlerin birçoğuna İsraili­yat karıştırılmıştır. Taberl. İbn Keslr, Ha­zin ve Sa'lebl tefsirleri , Taberi tarihiyle İbnü'l-Eslr'in el-Kamil'i gibi kitaptarla Sa'lebl'nin 'Ara'isü'l-mecalis'i ve İbn Ke­slr'in Kaşaşü'l-enbiya 'ı. çağdaş alimler­den Ni'metullah el-Cezairl'nin en-Nurü'l­mübin'i gibi eserler bu türdendir. Kıssa­lardan ders çıkarmakamacıyla yazılan eserlerin bir kısmı kıssaların tamamını ele almaktadır. M. Ahmed Cadelmevla ve arkadaşlarının Kaşaşü '1-Kur ' an, Abdül­vehhab en- Neccar'ın Kaşaşü'l-enbiya', Muhammed el -MeczGb'un Kaşaş ve 'iber, M. Tayyib en- Neccar'ın Taril]u'l­enbiya', M. Fethi Hafız KOre'nin el-Kur­'an ve enbQ'ü'l-enbiya' , Afif Abdülfet­tah Tabbare'nin Ma'a'l-enbiya' ti'l-Kur­'ani'l-Kerim, N. Mehmet Solmaz- İsmail L. Çakan'ın Kur'an -ı Kerim 'e Göre Pey­gamberler ve Tevhid Mücadelesi, M. Dikmen - B ünyamin Ateş'in Peygamber­ler Tarihi, M. Faruk Gürtunca'nın Pey­gamberler Tarihi bu gruba girer. Sadece bir kıssayı anlatan veya birkaç kıssayı ele alan eserler arasında İbrahim Ali Ebü'I­Haşeb'in Yusuf, Ahmed el-Ciball'nin f5.ış ­şatü Musa, Mahmud Zehra'nın Kaşaş mine'l-Kur'an, Behl el-HGII'nin Adem, A. Abdülfettah Tabbare'nin el-Yehud fi'l -Kur'an (tre. M. Aydın , Kur'an'da Ya­hudiler), Atıyye A. Zahide'nin AşJ:ı{ıbü'l­Kehf, M. Hayr Ramazan Yusuf'un Zül­~arneyn, Sırrı Paşa'nınAhsenü'l-kasas,

Osman Cilacı'nın Kur'an Işığında Üç Peygamber, Necati Kara'nın Kur' an' a Göre Hz. Musa, Fir'avn ve Yahudiler · adlı eserleri anılabilir. Belli bir konuyu ele alan eserlerden de Rebl el-Medhall'nin

Page 4: e A. · 2018-05-25 · rayan kişiye ait (el-Bakara 2/259) kıssa larda ahiret inancı, cennet ve cehennem hayatı işlenmiştir. Bütün peygamberle rin İslam dinini tebliğ ettiğini,

Menhecü'l-enbiya' fi'd-da've, Abdül­vehhab ed-Deylemi'nin Me'alimü'd-da'­ve ii ]faşaşi'l-K.ur'an'ı sayılabilir. Kur'an kıssalarının çocuklar için basit bir üslupla kaleme alındığı eserler içinde Seyyid Ku­tu b - Abdülhamld Cevdet es-Sahhfır'ın Silsile mine'l-]faşaşi'l-K.ur'ani, M. Ah­med Beranik'in Mecmu'atü ]faşaşi'l-en­biya', Nedvi'nin K.aşaşü'n-nebi li'l-et­tôl' i anılabilir. Bu türden Türkçe eserler de mevcuttur. Kur'an kıssalarının ilmi bir yaklaşımla incelendiği eserler arasında şunlar zikredilebilir: Seyyid Abdülhafiz Abdürabbih, BuJ:ıu§ ii ]faşaşi'l-K.ur'an; Abdülkerlm el-Hatlb, el-K.aşaşü'l-K.ur­'ani ii mantu]fıhi ve meihumih; Mu­hammed Şerkavl, el-Enbiya' ii'l-K.ur'an; Ebü'l-Hasan en-Nedvl, en-Nübüvve ve'l­enbiya' ii çlav'i'l-K.ur'ô.n; Raşid el-Be­ravl, el-K.aşaşü 'l-K.ur'ô.ni; Tfıhfı A. Mu­kallid, el-K.aşaşü'l-K.ur'ô.ni; Kasabi Mah­mud Zelat. K.azô.ya't-tekrô.r ii'l-]faşa­şi'l-K.ur'ô.ni; Muhammed Şedld, Menhe­cü'l-]fışşa ii'l-K.ur'an; Abdülazlz Kamil, el-K.ur'ô.n ve't-tô.ri]J.; Muhammed Bey­yum! Mehran. Dirô.sat tô.ri]J.iyye mine'l­K.ur'ô.ni'l-Kerim; 1iham1 Nakra, Sikolo­jiyyetü'l-]fışşa ii'l-K.ur'ô.n; İdris Şengül. Kur'an'ın Temel Prensipleri Işığında Kıssaların Tahlil ve Değerlendirilmesi (doktora tezi). Kur'an Kıssalarının An­lam ve Değeri (Ankara 1998, IV. Kur'an Haftası Kur'an Sempozyumu Bildirileri). Seyyid Kutub'un et-Taşvirü '1-fenni ii'l­K.ur'an'ı, Muhammed el-Gazall'nin Na­~arô.t fi'l-Kur'ô.n'ı, Muhammed Ku­tub'un Dirô.sô.t fi'l-K.ur'ô.n'ının konuyla ilgili bölümleri de bu yönteme göre hazır­lanmıştır. Suat Yıldırım'ın "Kur'an-ı Ke­rlm'de Kıssalar" başlıklı makalesi de bu türdendir (bk. bibl.) .

Kur'an kıssalarının edebi yönünü ince­leyen eserler de bu gruba girer. Muham­med Ahmed Halefullah'ın el-Fennü'l-]fa­şaşi ii 'l-K.ur'ô.n (Kahire 1947) adlı dok­tora tezinden sonra bu nevi çalışmalar yo­ğunluk kazanmıştır. Kur'an kıssalarında mükemmel bir edebi kurgu ile psiko -sos­yal boyutun ön planda olduğu, bu sebep­

. le kıssaların tarihi gerçekliğinin bu bağ-lamda önemi olmadığı, doğru veya yanlış olması. hatta halk arasında yaygın şekliy­le zikredilmiş bulunmasının mümkün ol­duğu hususunun vurgulandığı tez üniver­sitede reddedildiği gibi parlamentoya da aksetmesi yüzünden tezi yöneten hoca (Emin el-HGII) ve hazırlayan kişi üniversi­teden uzaklaştırılmıştır. Halefullah iddia­larını kısmen yumuşattıktan sonra ese­rini Cemal Abdünnasır zamanında bastı-

rabilmiştir. Kur'an kıssalarının edebi yö­nünü inceleyen diğer eserler arasında Servet Abaza'nın es-Serdü '1-]faşaşi ii'l­K.ur'ô.n, Muhammed Kamil Hasan ei­Muhaml'nin el-K.ur'ô.n ve'l-]fışşatü'l-J:ıa­di§e, M. S. Hasan Mustafa'nın Rava'i'u 'l­i'cô.z ii'l-]faşaşi'l-K.ur'ô.ni ile el-İ'cô.zü'l­lugavi fi'l-]fışşati'l-K.ur'aniyye, Abdül­cevad Muhsin'in el-K.ışşa ii'l-K.ur'ô.ni'l­Kerim beyne J:ıa]fa'i]fi'l-i'cô.z ve ebô.ti­li'l-]J.uşum (doktora tezi) adlı eserleri sa­yılabilir.

Dini ve ahlaki erdemiere ve ci h ada teş­vik gayesiyle camilerde halka kıssa anla­tan kimselerekass (çoğul u kussas) de­nilmiştir. İslam 'ın ilk zamanlarından itiba­ren ortaya çıkan ve iki asır kadar devam eden bu hikayeciler, malzeme olarak Kur­'an ve peygamber kıssaları yanında hura­fi ve hayall hikayelerle İsrailiyat'ı da kulla­nıyorlardı. Özellikle Hz. Ömer devrinden sonra Hz. Osman- Hz. Ali ihtilafı ve fitne­si zamanında çoğalan bu hikayecileri Hz. Ali mescidlerden uzaklaştırmıştır. Bu kıs­sacılar hakkında olumlu veya olumsuz hü­kümler içeren birçok hadis bulunmakta­dır (bk. Wensinck, el-Mu'cem, "l5şş" md.; ayrıca bk. KUSSAS).

BİBLİYOGRAFYA :

Wensinck. el-Mu'cem, "15şş" md.; M. F. Ab­dülbaki. el-Mu'cem, "nb'e", "mşl" md.leri; Me­Ji:ay1sü'l-luga, I, 415; D. Sidersky. Les orig ines des legendes musulmanes dans le Coran et dans tes vies des prophetes, Paris 1933, s. 1-154; Abdülkerim el-Hatib. el-~aşaşü'l-~ur'an1

fi man(ü/i:ıh1 ve mefhümih, Kahire 1964, s. 3-77; M. Kamil Hasan el-Muhami. el-~ur'an ve'l­Ji:ışşatü'l-f:ıad1şe, Beyrut 1970, s. 5-11; Seyyid Abdülhafız Abdürabbih. Buf:ıüş {i Ji:aşaşi'l-~ur­' an, Beyrut 1972; Tihami Nakra, S1kolojiyye­tü '1-/i:ışşa fi'l-~ur'an, Tunus 1974, s. 5-84 vd.; M. Beyyümi Mehran. Dirasat taritıiyye mine'l­~ur'ani'l-Kerim fi biladi'l-'Arab, Riyad 1400/ 1980, s. 38-88; Seyyid Kutub. et-Taşv1rü'l-fenni fi'l-~ur'an, Kah i re 1983, s. 143-215; Muham­med Şedid. Menhecü'l-/i:ışşa fi'l-~ur'an, Suudi Arab istan 1984, s. 34-48; Fazi Hasan Abbas. el­~aşaşü 'l-~ur'ani, Ürdün 1985, s. 7-27; Me'mün Feriz Cerrar. fjaşa'işü'l-Ji:ışşati'l-İslamiyye, Cid­de 1408/1988, s. 35-110; Muhammed el-Fıki. ~ışaşü '/-enbiya', Kah i re 1989, s. 3-14; İd ri s Şengül, Kur'an'ın Temel Prensipleri lşığında Kıssaların Tahlil ve Değerlendirilmesi (dokto­ra tezi. I 990). AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; M. Ferid Vecdi. "el-~ışaş fi'l -Kur'an". ME, XIX ( ı 367/ 1947). s. 8-12; Abdülgani er-Racihi. "Kı­

şaşü ' l -~uı:"an", a.e., XXI ( 1369/1949). s. 367-371; Abdülaziz Abdülmec1d. "A Survey of the Terms U sed in Ara b i c For Narrative and 'Story"', IQ, ı ( 1954). s. 195-204; Münir el-Kadi. "el-Kış­

şa fi'l-~uı:"ani'l-Kerlm", MMİ/r., IX ( ı962). s. 3-26; Suat Yıldırım. "Kur' an-ı Kerim'de Kıssalar", İİFD, sy. 3 ( 1979). s. 37-63; D. B. Macdonald. "Kışşa", EJ2 (ing). VI, 185-187.

Iii İDRİS ŞENGÜL

L

L

KISSAHAN

KISSA-i YÜSUF (._.;..,~a..;:,.s)

XII-XIII. yüzyıllarda yaşadığı tahmin edilen Ali'nin

Türk edebiyatında Hz. Yusuf kıssasını

ilk defa işleyen manzum eseri (bk. ALİ).

KISSAHAN

Eskiden halk arasında, konaklarda ve saraylarda kıssa, hikaye

ve masal anlatan halk sanatkarlarına verilen ad.

_j

Arapça kıssa ile Farsça han (okuyan 1 anlatan) kelimelerinden oluşan kıssahan yanında bazan kıssa -gü (kıssa söyleyen). kıssa - perdaz (k ıssa düzenleyen), kıssa - gü­

zar (kıssa ortaya koyan) gibi tabirler de kul­lanılmıştır. Kıssa ile aynı kökten türeyen kass kelimesi ise "kıssa ve destan anla­tan" demektir. Şark- İslam edebiyatların­da kussas, kıssahan, nakkal. rüzehan. perdedari, meddah, şahnamehan keli­meleri de aynı veya yakın manayı karşıla­maktadır.

Cahiliye devri Arap sosyal hayatında "kasas" adı verilen kıssaların çokça anla­tıldığı, her Arap kabilesinin şairi, hatibi veya kahininin aynı zamanda birer kass olduğu bilinmektedir. Bu dönemdeki kıs­saların konusunu daha çok "eyyamü'l­Arab" olarak adlandırılan kabileler arası savaşlar teşkil etmekteydi. Bu savaşlar­da gösterilen kahramanlıklarla yiğitlik ve cesaret örneklerinin anlatıldığı olaylar yanında şiir veya başka konularda nakle­dilen rivayetlerin bütününe "ahbar'.' da denilirdi. İslam öncesi Arap toplumunda iyi ahlak ve iyi davranışları telkin eden, kötülüklerden korunmayı öğreten veya hoş vakit geçirmeyi sağlayan ah bar ve kıssaların anlatılması özel bir meslekti. Bu kıssaların içinde Ehl-i kitaba ait un­surlar da yer almıştır.

Hz. Peygamber çok önem verdiği irşad hizmetinde vaaz ve nasihate ayrı bir yer vermiş, konuşmaları esnasında zaman zaman ibretli ve temsili mahiyette kıs­salar anlatmıştır. Ancak vaazlarda kıssa aniatma geleneği Hz. Osman'ın şehid edilmesinden sonra yaygınlık kazanmış­tır. Bu olayla parçalanan İslam toplumun­da çok geçmeden siyasi mezhepler ortaya çıkmış, bunların temsilcileri taraftar top­lamak için uydurma hadisler, kıssalar ve hikayeler nakletmeye başlamış . böylece siyasi vaazlar artmıştır. İslam alimleri ve

501