editörden - admindintes.admind.com.tr/wp-content/uploads/2017/12/intes_127.pdfbir denetim ve düzen...
TRANSCRIPT
1 1
editördenBu sayımızda depremin bir sonraki sınavından nasıl başarılı
olarak geçebileceğimiz konusunu inceliyoruz.
Doğru malzeme,
Teknik müşavirlik,
Yetkin mühendislik,
Teknik altyapısı olan müteahhit
ve yeterlilik sınavını geçen işçilik olgularının nasıl daha kaliteli
hale getirilebileceği konularında uzmanların incelemelerini
sizinle paylaşıyoruz.
Ulusal mesleki yeterlilik sisteminin önemi de burada ortaya
çıkıyor.
Yapıda denetim ve sorumluluk sigortasını inceliyoruz.
Geleneksel toplantılarımız ve sektörel sorunlara çözüm
önerilerimiz devam ediyor.
Sağlıcakla kalın…
Eylül Ekim 2011
23 Sene Önceki Başyazı
Genelde altyapı ve bina işleri olarak gruplandırılabilecek inşaat sektörü faaliyetlerinin büyüklüğü, yaygınlığı ve dağınıklığı yapı denetimini zorlaştırmaktadır.
Öte yandan inşaat; proje, malzeme, eleman, tesisat, makine, teçhizat ve işçilik unsurlarından oluştuğu için sorumlularının sayısı hayli kabarık olup tüm yönleriyle denetimi ise zor ve pahalıdır. Bu sebeple inşaatların denetimine tek başına ne devlet, ne yerel yönetimler ve ne de özel kurumlar tam olarak yetişebilirler. Ülkemizde üç farklı inşaat türüne göre yürütülen denetim mekanizmaları şöylece hatırlanabilir:
1. Kamu kuruluşlarına ait inşaatlar:
Bu türdeki uygulamalarla ilgili kuruluşun teknik elemanları ile müteahhit firma bünyesinde bulunan teknik elemanların işbirliği ile yürütülen denetimde dikkat, istihkak, iş programı ve bir ölçüde de projeye uygunluk kavramlarına yönelik kalır. Kalite kontrolü ayrıntısına yeterince girilmez.
2. Büyük özel şirketlere ait inşaatlar:
Bu türdeki uygulamada denetim, şirket bünyesindeki teknik elemanlar ile yapılır. İlgili teknik elemanlar hem sorumlu hem de kontrolcü durumda olup kalite endişesini bir ölçüde taşırlar.
3. Yap – Sat veya Sat – Yap türü inşaat:
Bu tür inşaatlarda mimar ve mühendis proje hazırlığına katkıda bulunur. Ancak, şantiye mal sahibi veya kalfa tarafından yönetilir. Kâğıt üstünde belediyeye karşı teknik uygulama sorumlusu bir mimar veya mühendis gösterilmesine rağmen, uygulamada bu bir formaliteden öteye geçemez. Genelde iç veya dış kontrol yoktur.
Sıralanan bu türlerden ilki belki bir ciddiyet havası sergiliyor gibidir. Ancak yeni bitmiş binalarda
rastlanan yapısal hasarlar ve görüntü kalitesizliği kamu binalarında da denetim yetersizliği olduğunu düşündürmektedir. Buna karşılık diğer iki türdeki uygulamada yasal denetim görevi belediyelere ve mücavir alanların dışındaki yörelerde valiliklere ait olup layıkıyla yerine getirildiği hemen hiç görülmemiştir. Yerel yönetim, sadece temel üstü yapım ruhsatı ve sonrasında yapı kullanma izin belgesi verilirken ortada görünüp gerekli harç ve vergileri almakla yetinir.
Bu çalışmada konunun esasını sistemli, etkin, kaliteyi gözeten denetim teşkil etmektedir. Ciddi bir denetim ve düzen kurulabilirse, özel inşaat şirketlerinin, yap – satçıların konut inşaatlarında da kapsamlı bir kalite kontrolü sağlanabilirse tüketici de korunmuş olacaktır. Başka ülkelerde sigortaya bağlanmış denetim sistemi de bu ihtiyacı doğurmuştur. Konut, ortalama bir ailenin hayatta ancak bir defa yapabileceği pahalı ve kapsamlı bir yatırımdır. Buna karşılık tüketicinin bina performansını gözlemle anlaması da mümkün olmayıp yapıdaki kusur ve hasarlar hizmete girişinden sonra, hatta bazen senelerce sonra, ortaya çıkar. Yargı organlarına başvurma yolu açık olsa bile sorumluların bulunması, gerekli onarımın yapılması veya verilecek tazminatın alınması senelerce sürmektedir. Sonuçta tüketici ekonomik ve sosyopsikolojik bakımdan çöküntüye uğramaktadır.
İleri ülkelerde yapı denetim alanında devletin güdümü ve genel yol göstericiliği altında kalite kontrol ve onay yetkisi tanınmış özel kuruluşlar seferber edilerek merkeziyetçilikten uzaklaşılmıştır. Böylece denetimde ihtisaslaşma da sağlanmıştır.
Son yıllarda Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın da Türk mühendislerinin ve Türk müteahhitliğinin ileri
İnşaat sektöründe denetim kavramı* (1989 Kasım)
*Yapıda Denetim-Sorumluluk ve Sigorta Kitabı Önsözü
2 - 3
Mehmet Şükrü KOÇOĞLUBaşkan
ülkeler seviyesinde hizmet vermesini sağlamak amacı ile bir gayret içine girmiş bulunması ve bu çerçevede yapı denetim ve sorumluluk konularına da eğilmesi memnuniyet verici bir husustur.
Ülkemizde Bina Yapımında Denetim
İnşaat sektörünün ekonomimizde önemli bir yeri vardır. Yatırımların yüzde 60’ı inşaat sektörünü ilgilendirmekte olup, bu çerçevede bina ve konut yapımı toplam inşaat işlerinin üçte ikisi ve ülke yatırımlarının üçte birine yaklaşan iş hacmi yaratmaktadır. Ancak ülke ekonomisine hele dış pazarlara da açıldıktan sonra daha yoğun katkılar yapıyor oluşuna karşın Türk inşaat sektörü yapı kalitesinden ve bununla ilgili denetimden yoksundur. Hele sıradan iş gözüyle bakılan konut inşaatında denetim durumu endişe vericidir. Beton gibi çok temel ve klasik bir yapı malzemesindeki kalitesizlik öteden beri uzmanların yakınmalarına yol açagelmiş olup, İnşaat Mühendisleri Odasının yakınlarda düzenlediği bilimsel bir sempozyumda konunun vahametine yeniden parmak basılmıştır. Öte yandan televizyonda yayımlanan bir belgesel dizide yapı denetimindeki zafiyetin ülke ekonomisine verdiği zararlar konu edilmiştir.
Kalitesizliğin teknik ve hukuki sorumluluğunu kimin taşıdığı hususu ise tamamen belirsizdir. Bu konu Borçlar Kanunu'ndaki genel hükümlere göre tarif edilmiş olup, ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözüm yeri mahkeme gibi gözükmektedir. Ancak yargılama sonucu tazminat, hapis, meslekten alıkoyma gibi sonuçlara ulaşılması hem uzun sürüşü hem de pahalılığı dolayısıyla yıpratıcıdır. Ayrıca giderilmesi gereken kusurlar, onarılması gereken hasarlar aylarca ve senelerce olduğu gibi bekler.
Sonuç olarak çok yönlü ve değişik ölçekli olan inşaat sektöründe denetim mekanizmasını düzenli ve verimli işletebilmek için çeşitli kurumların, araç ve gereçlerin işbirliği gereklidir. Denetimin devlet
veya yerel yönetim ağırlıklı yürütülmesi halinde resmi kurumlara kaldıramayacakları kadar yük getirilmektedir. Öte yandan, denetimi sertleştirecek ve daha da merkezileştirecek olan yapı polisi kavramlı çözümler de gerçekçi değildir. Tüketicinin fiziksel ve ekonomik afetlerden korunması, sağlık ve güvenliğinin garanti edilmesi, kaliteli inşaat yapılabilmesi için yeni organizasyonlara, daha etkin ve çabuk hareket ederek kesin sonuçlar alacak kurumlaşmalara ihtiyaç vardır. Kısacası, bir reform gerekmektedir. Yapılan denetimin bu fonksiyonlara uyum ve kalite yönlerinden bir hukuki garantiye bağlanması sağlanmalıdır. Bu amaçla, dünyanın çeşitli ülkelerinde başarıyla uygulanan yapı sigortasının oluşturulması öngörülmelidir.
Yapıda Sorumluluk ve Sigorta Uygulamasında Yabancı Ülkelerin Durumu
Avrupa Topluluğu ülkeleri, ABD, Japonya gibi ileri ülkelerde yapıda denetim – sorumluluk ve sigorta alanlarında akılcı ve pratik uygulamalara rastlanmaktadır.
Yapıda denetim ve sigorta uygulamasında çok başarılı bir örnek oluşturulan Fransa’da proje, malzeme, eleman, ekipman, makine ve teçhizat üretimi ile inşaat işlerinin birçoğunda devletin ve yerel yönetimlerin denetimi gittikçe azalmıştır. Bunların yerini kanun gereğince ve adı geçen otoritelerin onayı ile kurulan, yapı kontrolünde uzman kişiler, kuruluşlar ve sistemler almıştır. Buna denetimin merkeziyetçilikten çıkarılması, bir bakıma uzmanlaşması denebilir. Denetim aracı olan teknik mevzuat ise insan ihtiyaçlarına yönelik performans esası üzerine düzenlenmiştir.
Fransa’daki yapıda denetim, sorumluluk ve sigorta oluşturma sisteminin benzeri Belçika, İtalya, İngiltere gibi Avrupa ülkelerinin yanı sıra Kuzey Afrika ülkelerinde de uygulanmaktadır. Bu sistem temel dayanağını özel bir yasadan (SPINETTA
Kanunu’ndan) almakta olup, Avrupa Topluluğunun
diğer ülkelerinde de benimsenmektedir. Birkaç
yıl içinde topluluğun bütün üyelerinin bu tür bir
sistemde birleşmeleri beklenmektedir.
Sonuç
Çeşitli ileri ülkelerdeki gibi zorunlu sorumluluk,
zorunlu hasar ve kalite sigortası oluşumlarıyla
entegre bir yapı sisteminin geliştirilmesi
yolunda yurdumuzdaki ortam oldukça uygun
gözükmektedir. Özel mülk sahipleri sadece baş
sokacak bir yer edinmenin ötesinde mekân konforu
ve kalitesi aramaya yönelmektedirler. Öte yandan
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı kendi ihale ettiği
binaların denetiminde de yenilikçi kavramlar
arayışındadır. Devlet Planlama Teşkilatı, TÜBİTAK
– Yapı Araştırma Enstitüsü ve yapı sektöründeki
çeşitli kurumlar konu ile yakından ilgilenir
olmuşlardır.
Yapıda denetim, sorumluluk ve sigorta konusu
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, DPT, TÜBİTAK
–Yapı Araştırma Enstitüsünün ilgileri ve telkinleri
çerçevesinde Sendikamız tarafından ciddi bir
araştırma – geliştirme boyutunda ele alınmıştır.
Bu çalışmalara şimdilik çok sınırlı katkıda bulunan
sigorta şirketlerinin de yakın gelecekte daha yoğun
biçimde katılmaları beklenmektedir.
1989’da İNTES olarak yaptığımız bu araştırma
çok net bir biçimde konunun önemini gözler
önüne seriyor. Şimdi sormak gerekiyor. Bu
uyarımızın üzerinden 23 yıl geçti, peki ne
değişti?
İNTES İşveren Sendikası Adına Sahibi M. Şükrü KOÇOĞLU Sorumlu Müdür H. Necati ERSOY Yayına Hazırlayanlar Ercan DEVADemet SOMUNOĞLU Yönetim Yeri 4. Cadde 719. Sokak No: 3Yıldız / Çankaya-Ankara Tel: 0312 441 43 50 (pbx)Faks: 0312 441 36 43 e-mail: [email protected] www.intes.org.tr "İnşaat Sanayii Dergisi ® 556 Sayılı KHK Uyarınca Türk Patent Enstitüsü Tarafından Tescile Bağlanmıştır" İNTES Kuruluş Tarihi 5 Şubat 1964 Sendikamız Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu üyesidir. İnşaat Sanayii Dergisi Ocak-Şubat 2004 tarihinden itibaren hakemli dergidir.
İNTES İnşaat Sanayii Dergisi'nin adı da dâhil olmak üzere tamamı üzerindeki telif hakları İNTES'e aittir. Dergide yayınlanan yazılar yazarlarının kişisel görüşü olup hiçbir şekilde İNTES tüzel kişiliğinin görüşü olarak mütalaa edilemez. Dergide yayınlanan yazıların her hakkı saklı olup, İNTES'ten yazılı izin alınarak ve kaynak gösterilmek suretiyle kullanılabilir.
ISSN: 1303 - 8028
Yayın Türü Yerel Süreli Yayın Ücretsizdir İki ayda bir yayımlanır, abonelerine ücretsiz olarak gönderilir. Yapım Tokdemir Ajans Prodüksiyon - Organizasyon - Yayıncılık Ltd. ŞtiTuran Güneş Bulvarı 4.Cad. 712. Sok. No: 1/3 Yıldız / Çankaya - Ankara Tel: 0312 440 87 07Faks: 0312 440 12 92 e-mail: [email protected] Basım TŞOF Trafik Matbaacılık San. Tic. A.Ş. Organize San. Böl. Orhan Işık Cad. No: 3 Sincan-AnkaraTel: 0312 267 08 97 - 98Faks: 0312 267 06 [email protected] Basım Tarihi ve Yeri10 Ocak 2012 / ANKARA
içindekiler6 Dosya Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
Bir yapıyı meydana getiren aktörler ve sorumlulukları Ercan TIRAŞ Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı
Avrupa’da inşaat mühendisleri için yenilikler: Eurocodes Atila ERENLER Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdür Vekili
Ulusal deprem stratejisi ve eylem planı (UDSEP-2023) Dr. Murat NURLU Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Deprem Dairesi
Öğretmenlere afet konusunda eğitim veriliyor Ömer BALIBEY Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü
Türk Yapı Denetim sistemi, baştan sona ıslah edilmeli Fatma ÇÖLAŞAN Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Depremlerin sorumlusu kalitesiz betonlar Ayhan GÜLERYÜZ Türkiye Hazır Beton Birliği Yönetim Kurulu Başkanı
Yapı denetiminde devrim niteliğinde değişiklikler yapılmalı Hüseyin BİLMAÇ İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Zorunlu deprem sigortası, yapı denetimi, mesleki sorumluluk sigortaları, sigorta bilinci Mustafa SU Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği Başkanı
Afetleri yok sayan kanunlar ile afetler yönetilemez Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU İstanbul Teknik Üniversitesi Afet Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi Afetlere hazırlık ile geleceğe güvenle bakabileceğiz Olcayto SATI AHDER Yönetim Kurulu Üyesi
14-17
8-13
18-21
22-25
26-27
28-31
40-43
32-35
44-47
36-39
48-51
Deprem yönetimleri
66 Hukuk
52 Toplantı
58-65
52-57 159’uncu Geleneksel Toplantı
HES Projelerinde Problemler ve Çözüm Önerileri Toplantısı
Yapı denetimi kuruluşları ve bu kuruluşların faaliyetlerinin denetlenmesi
Prof. Dr. Şebnem AKİPEK, Levent ÖCAL
78 Şifre Gittikçe kötüleşen küresel ısınma ve Güney Afrika’da tertiplenen BM iklim konferansı sonuçları Yaşar ÖZKAN
70 AB Proje
İnşaat Sektöründe Mesleki Yeterlilik; Sınav ve Belgelendirme Projesi (Mysb) Kapsamına Dâhil Edilen Mesleklere Yönelik Meslek Standardı ve Ulusal Yeterlilik Çalışmaları Devam Ediyor
Türkiye’de Mesleki Yeterlilik Kurumunun ve Ulusal Yeterlilik Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi (UYEP) 2. yönlendirme Komitesi Çalıştayı Gerçekleşti
98 Yeni Yayınlar
100 Summary
88 Haberler
108 Fotoroman
86 İGY'den
72 Eğitim YoluMeslek Standardı ve Ulusal Yeterlilik Çalışmaları
Eylül Ekim 2011
Tarih Zaman Yer Kayıp Büyüklük
Mayıs 526 Antakya 250,000 VIII
1268 Kilikya, Anadolu 60,000 ~7
10 Eylül 1509 İstanbul 10,000 7.2
17 Ağustos 1668 Anadolu 8,000 8
29 Nisan 1903 01:46 Malazgirt, Muş 600 6.7
9 Ağustos 1912 03:29 Mürefte Tekirdağ 216 7.3
04 Ekim 1914 00:07 Burdur 300 6.9
13 Eylül 1924 16:34 Horasan, Erzurum 60 6.8
31 Mart 1928 02:29 İzmir 50 6.5
18 Mayıs 1929 08:37 Suşehri, Sivas 64 6.1
04 Ocak 1935 16:41 Erdek, Balıkesir 5 6.4
19 Nisan 1938 12:59 Kırşehir 160 6.6
22 Eylül 1939 02:36 Dikili, İzmir 60 6.6
26 Aralık 1939 23:57 Erzincan 32,700 7.8
15 Kasım 1942 19:01 Bigadiç, Balıkesir 16 6.1
20 Aralık 1942 14:03 Erbaa, Tokat Kuzey Anadolu Fay Hattı 3000 7.0
20 Haziran 1943 17:32 Hendek, Adapazarı 336 6.6
26 Kasım 1943 22:24 Ladik, Samsun Kuzey Anadolu Fay Hattı 4000 7.4
01 Şubat 1944 03:25 Gerede, Bolu Kuzey Anadolu Fay Hattı 3959 7.5
06 Ekim 1944 04:34 Ayvalık, Balıkesir 30 6.8
17 Ağustos 1949 Karlıova, Bingöl Kuzey Anadolu Fay Hattı 450 6.8
TÜRKiYE
’DEKiİ DEPREMLER
Türkiye, eşsiz doğal güzelliklerin ve kaynakların
barındığı bir coğrafyadadır. Ancak bu eşsiz
coğrafyanın neredeyse tamamı doğal afetlere
maruz kalmaktadır. Doğal afetler ile yaşamak
dünyada var olmanın kaçınılmaz bir gerçeği.
Ancak doğal afetlerle mücadele edebilmek de
yine insanların elinde.
Ülkemiz coğrafyasında yaşayan halkımız
yüz yıllar öncesinde büyük depremlere şahit
olmuştu. Bugün yine büyük depremler ile
birlikte yaşıyoruz. Yarın da kara parçamızda
deprem gibi afetler ile yaşamaya devam
edeceğiz. Bu döngüde değişebilecek tek
unsur, ciddi bir eğitim ve bilgi seferberliği ile
depremlerin can ve mal kayıplarına neden olmasını engellemektir.
Ülkemizde yüzyıllar öncesinde de deprem ile yaşama gerçeği değişmez iken, can kayıplarında da değişim olmamış. Yaşanan büyük deprem ve verdiğimiz kayıpları gösteren üzücü tablo bu durumu gözler önüne seriyor.
İnşaat Sanayi okurları için gelişmiş ülkelerin deprem ve doğal afetlere karşı nasıl bir politika izledikleri ve ülkemizde sistemin nasıl işlediğine ilişkin yapılan çalışmaları aktararak kamuoyunu bilgilendirmeyi görev bildik.
7 7
13 Ağustos 1951 18:36 Kurşunlu, Çankırı Kuzey Anadolu Fay Hattı 50 6.9
18 Mart 1953 21:06 Yenice, Çanakkale 265 7.2
16 Temmuz 1955 09:07 Söke, Aydın 23 6.8
25 Nisan 1957 04:25 Fethiye, Muğla 67 7.1
26 Mayıs 1957 6:36 Abant, Bolu Kuzey Anadolu Fay Hattı 52 7.1
06 Ekim 1964 16:31 Manyas, Balıkesir 23 7.0
19 Ağustos 1966 12:23 Varto, Muş 2396 6.7
22 Temmuz 1967 16:56 Mudurnu, Adapazarı Kuzey Anadolu Fay Hattı 89 7.2
03 Eylül 1968 10:19 Bartın 29 6.5
28 Mart 1969 03:48 Alaşehir, Manisa 53 6.5
28 Mart 1970 23:02 Gediz, Kütahya 1086 7.2
22 Mayıs 1971 16:44 Bingöl, Kuzey Anadolu Fay Hattı 1000+ 6.9
06 Eylül 1975 12:20 Lice, Diyarbakır 2385 6.6
24 Kasım 1976 14:22 Muradiye, Van 3840 7.5
30 Ekim 1983 07:12 Erzurum 1155 6.9
13 Mart 1992 17.18 Erzincan, Kuzey Anadolu Fay Hattı 498 6.8
11 Ekim 1995 17:57 Dinar, Afyon 90 6.1
27 Haziran 1998 16:55 Ceyhan, Adana 146 6.2
17 Ağustos 1999 00:01 İzmit 17118 7.4
12 Kasım 1999 18:57 Düzce 894 7.2
03 Şubat 2002 07:11 Afyon 44 6.5
27 Ocak 2003 05:26 Pülümür, Tunceli 1 6.1
11 Mayıs 2003 00:27 Bingöl 177 6.4
8 Mart 2010 04:32:31 Karakoçan, Elazığ 51 6,1
19 Mayıs 2011 23:15 Simav, Kütahya 2 5.8
23 Ekim 2011 13:41:21 Tabanlı, Van 601 7,2 Mw
9 Kasım 2011 21:23:33 Edremit, Van 5 5,6 Mw
Eylül Ekim 2011
Deprem yönetimleri
Yaşadığımız her büyük ‘deprem’ sonrasında hafızlarımızda tutmak istemediğimiz deprem gerçeği karşımıza çıkıyor.
Sonrasında tartışmalar yeniden devreye giriyor. Hep aynı sorun gündeme geliyor. Dünyada yaşanan doğal afetlerde can ve mal kayıpları neredeyse hiç yokken, ülkemizde neden doğal afetler felakete dönüşüyor.
Artık tüm milletçe koro halinde tekrarlayabiliriz: Deprem öldürmez yapılar öldürür. Ama hâlâ 1999 depreminden sonra inşa edilen yapıların bile yıkıldığını görüyoruz. Yapmamız ve yapmamamız gerekenleri doğru tartışamıyoruz.
Günümüzde yapı güvenliğini tehlikeye sokacak büyük hataların önlemesini sağlayacak bilimsel araçlar geliştirilmiştir. Bir taraftan afet yönetimi diğer taraftan afete hazırlık kapsamında yapı mevzuatındaki gelişmeler önemlidir.
Afetlerde koordinasyon ve depremle ilgili düzenleyici işlemler konusunda dünyanın gelişmiş ülkelerinden ve Avrupa’daki uygulamalardan okuyucularımız için örnekler sunuyoruz.
Bu konuda Sayıştay’ın Performans Denetim Grubu Denetçisi Emre Akdağ ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Eski Müsteşarı Mahmut Küçük tarafından yapılan çalışmalardan faydalanılmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri1
ABD’de kısa adı FEMA olan Federal Acil Durum Yönetimi İdaresi (Federal Emergency Management Administration) 1979 yılında kuruldu. Merkezi Washington’da bulunan FEMA, ABD Federal Hükümeti’nden bağımsız, doğrudan Devlet Başkanlığı’na bağlı bir kuruluş. Kurum bünyesinde 2600 personel çalışıyor. FEMA Başkanı, ABD Başkanı tarafından atanıyor ve atama Senato tarafından onaylanıyor.
FEMA Başkanı, ABD Başkanı adına 28 Federal Ajans ve Bakanlığın, Amerikan Kızılhaç Örgütü ve gönüllü kuruluşların felaket yardım faaliyetlerini koordine etmekle görevlidir.
Görevleri afetlere müdahale planlama, afetlerden kurtulma ve zararlarını azaltmayı kapsamayan FEMA, yaşanabilecek bir felaketten önce yardım sağlamak için teşkilatlar kurarak programlar hazırlıyor. FEMA, tüm
1- Sayıştay’ın Performans Denetim Grubu Denetçisi S. Emre Akdağ, Sayıştay/İnceleme/Çeviri Dizisi olan Mali Yapı ve Denetim Boyutuyla Afet Yönetimi konulu kapsamlı bir araştırma yapmıştır. Bu araştırmadan derlenen bilgiler okuyucularımıza aktarılmıştır.
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
8 - 9
yerel yönetimlerle işbirliği içinde çalışıyor. Her belediye, olası felaket durumuna göre ekipler oluşturuyor.
İdarenin tüm ülkeye yayılmış bölgesel ve yerel büroları bulunuyor. Acil Yardım Yönetim Merkezi ile Eğitim Merkezi olmak üzere iki alan bürosu olan FEMA, afet sonrasında yardım etmek üzere yaklaşık 5 bin geçici personel çalıştırabiliyor.
FEMA, “Zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirmeyi içeren kapsamlı ve risk - temelli bir acil yönetim programı yoluyla can ve mal kayıplarını en aza indirme ve tüm ülkenin altyapısını her türlü tehlike ve afetten koruma” olan bir misyon üstlenmiş.
FEMA’nın başlıca faaliyet alanları arasında, “Yapı standartları ve su baskınına uğrayan bölgelerin iyileştirilmesi konusunda danışmanlık hizmeti vermek, halka felaketle nasıl başa çıkacağını öğretmek, yerel yönetimler ve merkezin acil durum hazırlığına yardım etmek, afete federal düzeyde müdahaleyi koordine etmek, devlet, topluluklar, iş çevreleri ve kişilere afet yardımları yaptırmak, acil durum yöneticilerini eğitmek, ulusal itfaiye servisini desteklemek ve ulusal su baskını sigorta programını idare etmek” bulunuyor. Eyaletlerin itfaiye hizmetlerini destekleyen Ulusal İtfaiye
İdaresi ile mal sahiplerini sele karşı sigortalayan Federal Sigorta İdaresi de FEMA bünyesinde yer alıyor.
Çok kollu bir ahtapotu andıran yapısı ile bakanlıklardan, genelkurmaya, özel sektörden Kızılhaç’a, profesyonel yardım görevlilerinden, mahallelerdeki gönüllü birimlere kadar herkesin, afet halinde, nerede, nasıl, hangi işlevi yerine getireceğini belirliyor.
Amerika’da, afet halinde ilk iş, Başkan’ın “ulusal afet” ilan etmesi oluyor. Bu ilan, otomatik olarak FEMA’yı devreye sokuyor. Akabinde 28 bakanlık ile federal kuruluşun temsilcilerinden oluşan koordinasyon kurulunu topluyor. Ayrıca, yurt çapındaki 5 bin federal yardım görevlisinden bir grubu, afet bölgesinde yardım çalışmasının koordinasyonu ile görevlendiriyor.
Hayat kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları, öncelikle belediyelerin bünyesindeki “Kentsel Arama Kurtarma Ekipleri” ve “Eyalet Valiliklerine'' bağlı “Ulusal Muhafız Gücü” tarafından yürütülüyor.
Konutları tahrip olmuş veya hasar görmüş kişiler için yerel kaynaklar kullanılarak 18 aya kadar konut sağlanabiliyor. Bu program hasarlı evler için acil onarım fonlarını da kapsıyor. Mobil ya da geçici konutlar ancak
yerel birimlerin otel veya daireleri yeterli olmadığı zaman kullanılıyor. Amerika Küçük İşletmeler İdaresinden sigortalı olmayan kayıplar için düşük faizli borç veriliyor. Borcunu ödeyemeyecek durumdaki afetzedelere ortalama 2.500 dolar bağış yapılıyor. Hasarlı yapıların onarımı için de kaynak FEMA aracılığı ile sağlanıyor.
Japonya
Japonya’da doğal afetler konusundaki örgütlenme ve koordinasyon mekanizmasından sorumlu makam National Land Agency (NLA) içindeki (Disaster Prevention Bureau) Afetleri Önleme Bürosudur.
NLA, Başbakanlığa bağlı bir kurumdur, başkanı ise Devlet Bakanı’dır. NLA içinde Genel Yönetim Dairesi, Afetleri Önleme Koordinasyon Dairesi, Yeniden İnşa ve İyileştirme Dairesi, Deprem Felaketine Karşı Tedbirler Dairesi ve Afetlere Karşı Tedbirleri Uygulama Dairesi bulunuyor.
Japonya’da biri daimi, diğeri ise afet durumlarında olmak üzere iki ayrı örgütlenme bulunuyor. Daimi örgütlenme, ulusal, eyaletler ve belediyeler olmak üzere üç ayrı düzeydedir.
Ulusal düzeydeki örgütlenmede Başbakana bağlı olarak tüm Bakanlar ile Japonya Merkez
Eylül Ekim 2011
Bankası, Devlet Radyo Televizyon Kurumu (NHK), Devlet Telefon ve Haberleşme Kurumu (NTT) ve Kızılhaç Başkanlarından oluşan bir Merkezi Afet Önleme Konseyi bulunuyor.
Temel plan, herhangi bir afet durumunda ilk dakikadan itibaren hangi kurumun ne yapacağını, kurumlar arası koordinasyonun nasıl sağlanacağını ve afetlere karşı önceden, afet sırasında ve sonrasında alınacak önlemler ile yapılacak işleri belirleyen bir doküman niteliği taşıyor.
Konsey, yılda bir kez toplanarak uygulamaların getirdiği tecrübe ışığında temel planı gözden geçirerek iyileştirmeler yapıyor.
Japonya’da halkın doğal afetler konusunda eğitim işi belediyelere verilmiş bulunuyor. Belediyeler, deprem, sel, toprak kayması tayfun vs. gibi afetleri dikkate alarak halkı eğitici broşürler hazırlayıp dağıtıyorlar. İlkyardım kursları düzenliyorlar. Yardım ekipleri oluşturuyorlar. Her yıl ilgili tüm kuruluşların ve tüm şehir halkının katılımlarıyla tatbikatlar da yapıyorlar.
Bu daimi örgütlenmenin yanı sıra, Japonya’da bir afet durumunda kanun gereği derhal oluşturulması öngörülen bir Acil Durum Merkezi var. Bu kriz merkezine, çok büyük felaketlerde (yüzden fazla can kaybı) Başbakan, daha küçük afetlerde NLA’nın Başkanı Devlet Bakanı başkanlık ediyor.
NLA, normal dönemlerde sürekli olarak köylere kadar her bir bölgenin ve yerleşim yerinin haritalarını, yerleşim planlarını, binaların yapısını ve konumunu, her bir evde yaşayan insanlar hakkındaki ayrıntılı bilgileri bilgisayara işleyerek bilgi bankası oluşturuyor.
Japonya’da ayrıca afet önleme ve deprem anında faaliyet gösteren bir ulusal araştırma enstitüsü de bulunuyor. Genel afet önleme çalışmaları içerisinde 29 kamu kuruluşuna ek olarak Japon Kızılhaçı ve Telekom şirketi gibi afete müdahil 37 özel kuruluş da var.
Fransa
Fransa’da afet yönetimi oldukça karmaşık bir yapıya sahip. İller, bölgeler, yerel yönetimler ve merkezi hükümet değişen ağırlıklarda konuyla ilişkili. Ülke çapında ise İçişleri Bakanlığı
tüm afet yönetimi örgütlenmesinin başında bulunuyor. Merkezi Güvenlik Genel Müdürlüğü (La Direction d’Administration Centrale) her tür doğal riskin önlenmesi için diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla ortak çalışmayı sağlıyor. Bu kuruluşları harekete geçirmek, can ve mal güvenliği için gerekli olan arama ve kurtarma çalışmalarını başlatmak ve koordine etmek, itfaiye hizmetleriyle ilgili mevzuatın gözden geçirilmesini, yenilenmesini ve düzeltilmesini sağlamak bu genel müdürlüğün görevleri arasında yer alıyor.
İllerde ve ilçe - kasaba benzeri küçük belediyelerde daimi kadrolu devlet memurlarının dışında gönüllülük esasına dayanan sözleşmeli personel bulunuyor.
Günümüzde Fransa’daki afet yönetim organizasyonunda yaklaşık 1,5 milyon görevli çalışıyor. Yöneticilerin birçoğu Ulusal Sivil Güvenlik Okulu’nda eğitim almış durumda.
Kriz yönetiminde başarının gönüllülerin aktif katılımıyla artacağı fikri, afet yönetiminin temelini oluşturuyor. Fransa’da özellikle gazetecilere ve medya çalışanlarına yönelik seminerler düzenleniyor, devletin ve yerel yönetimlerin hangi konular üzerinde çalıştıkları anlatılıyor ve zaman zaman tatbikatlara katılmaları sağlanıyor. Ayrıca, televizyon ve radyo kanallarının her ay en az 2 saat, ilkyardım, sivil savunma ve örgütlenme ve benzeri konularda yayın yapma zorunluluğu bulunuyor. Çeşitli üniversitelerde konunun uzmanlarını yetiştirmek üzere yüksek lisans programları da hazırlanmış durumda.
Kanada
Kanada’da tüm doğal afetlere karşı hazırlıklı olunmasını sağlamakla Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde bulunan EPC (Emergency Preparedness Canada) adlı Federal Hükümet kuruluşu görevlidir. Bu kuruluştan Milli Savunma Bakanı sorumludur.
Kanada’da Sivil Savunma Yasası, Federal Bakanlıklar arasında kendi yetki alanlarına giren konularda görev dağılımının çerçevesini çiziyor. Sivil savunmadan sorumlu tek bakanlık Milli Savunma Bakanlığı değil. Bu konuda tüm bakanlıkların kendi sorumlulukları bulunuyor.
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
10 - 11
EPC, Federal Sivil Savunma Planlamasını yapıyor. Federal hükümet ile Eyalet hükümeti ve belediyeler bünyesindeki sivil savunma personelleri arasında koordinatörlük görevini yerine getiriyor. EPC, Federal Hükümet adına afete ait yardım düzenlemelerini yönetiyor. EPC, uluslararası yardım faaliyetlerinin koordinasyonundan da sorumlu bulunuyor.
EPC, Ontario Eyaleti’nin Amprior kentinde bulunan Kanada Sivil Savunma Kolejinde her yıl 1600 kişiye eğitim veriyor. EPC, sivil savunma alanında araştırmalar yapıyor. EPC, mevcut, potansiyel ve yakın gelecekte olası felaketlerin gözetimini de yapıyor. Bu görevini, Devlet Acil Durum Harekât merkezi aracılığıyla yürütüyor. EPC, Kanadalıların muhtemel bir acil durum konusunda bilinçlendirilmesini de sağlıyor.
EPC’nin yan kuruluşu olan Safe Guard, sivil savunma planlaması, karşılık verilmesi ve kurtarma konularında yer alan hükümet, özel ve gönüllü kuruluşların bir araya getirilmesi konularıyla ilgileniyor.
Kanada’da sivil savunmanın temel ilkesine göre, her birey acil durumda ne yapılacağının bilinmesinden sorumlu. Kanada’da acil durumların yüzde 90’ı belediyeler ve yerel düzeyde ele alınıyor. İlk müdahalenin yerel makamlarca yapılması, bu yeterli olmazsa eyalet ve bölge makamlarının ve Federal Hükümetin müdahalede bulunması öngörülüyor.
Kanada Sivil Savunma Yasası, Federal Hükümete afetten etkilenen eyalet ve bölgelere mali yardım dağıtma yetkisi veriyor. Bu yardım, afetten kaynaklanan maliyet, eyalet veya bölgenin ekonomisine aşırı yük getirmesi durumunda sağlanıyor.
Ülkemizde Afet Yönetim Sistemi
Türkiye tipik bir afet ülkesidir.
Günümüzde büyük afetlerin;
- Ülke genelinde ekonomiyi ve büyüme hedeflerini sekteye uğratarak,
- Ödemeler dengesinde açıklara neden olarak,
- Bütçe gelir - gider dengesini bozarak,
- Gelir dağılımında olumsuz etkiler yaratarak ve fakirliği daha da arttırarak,
- Planlanan yatırımların durdurulması ve yatırıma ayrılan kaynakların kesilmesine yol açarak,
- Üretim ve stok kaybı, pazar kaybı, mal darlığı ve fiyat artışlarına neden olarak,
- Yeni vergilerin gündeme gelmesi, işsizlik, sosyal dengelerin bozulması, ani ve kontrolsüz iç ve dış nüfus hareketlerine yol açarak, ülkelerin siyasal ve sosyal bütünlüklerinin bozulmasına dahi neden olabildikleri bilinmektedir.
Uluslararası platformlarda 1990’lı yıllardan bu yana yoğun olarak tartışılan ve bu konuda yerel yönetimlerin önemli görev ve sorumluluklar üstlenmesinin gereğini gündeme getiren bu çalışmaların sonuncusu, 18 - 22 Ocak 2005 tarihleri arasında Japonya’nın Kobe kentinde yapılan “Afetlerin Azaltılması Dünya Konferansı” sırasında geniş şekilde tartışılmış ve “Kobe Deklarasyonu” olarak adlandırılan sonuç bildirgesinde tüm ülkelere çağrıda bulunularak;
- Ulusal ve yerel düzeylerde, afet risklerinin azaltılması konusunun öncelikli bir konu olarak ele alınması ve etkin uygulama programlarının hazırlanabilmesi için merkezi ve yerel düzeylerde güçlü kurumsal yapıların oluşturulması,
- Afet tehlikesi ve riskinin belirlenmesi, izlenmesi ve erken uyarı sistemlerinin kurulması ve geliştirilmesi çalışmalarının yetkililerce sürekli bir görev olarak benimsenmesi,
- Afetten etkilenebilecek toplulukların baş edebilme kapasitelerinin geliştirilmesi ve toplumda bir zarar azaltma kültürü oluşturulabilmesi için, sistematik, sürekli ve sürdürülebilir halk eğitimi programlarının oluşturulması ve etkin olarak uygulanması,
- Zarar görebilirliğin temelinde yatan, yoksulluk, eğitimsizlik, işsizlik gibi ana nedenlerin ortadan kaldırılması,
- Afetlere zamanında, hızlı ve etkili olarak müdahale edebilmek için hazırlık faaliyetlerinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi istenmiştir.
Yasal ve Kurumsal Çerçeve; Görev ve Sorumluluklar
Türkiye’de uygulanmakta olan afet yönetim
sistemi yakın zamanlara kadar, 1959 yılında çıkarılan ve 4623 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldıran, 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” ile belirlenmiştir. Bu Kanun’un 4. maddesi gereğince Bakanlar Kurulunun 01.04.1988 gün ve 88/12777 sayılı kararı ile gerek merkezde gerekse il ve ilçelerde nasıl örgütlenileceği ve afet müdahale sistemi içerisinde yer alan kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları ile planlama ve hazırlık esasları belirlenmiştir.
Afetler Merkez Koordinasyon Kurulu
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı müsteşarının başkanlığında;
- Milli Savunma Bakanlığı,
- Dışişleri Bakanlığı,
- İçişleri Bakanlığı,
- Maliye Bakanlığı,
- Milli Eğitim Bakanlığı,
- Sağlık Bakanlığı,
- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı,
- Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
- Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı,
- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
- Orman ve Su İşleri Bakanlığı.
- Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı veya Genel Müdürünün iştirakiyle oluşmaktadır.
Genelkurmay başkanlığının görev ve sorumlulukları ile ilgili konularda bu kurula Genelkurmay Başkanlığı temsilcisi de katılır.
1996 yılında Bakanlar Kurulunun, 30.09.1996 tarih ve 96/8716 sayılı kararı ile yürürlüğe konulan “Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği” ise merkezdeki örgütlenme şeklini tamamen değiştirmiş, il ve ilçelerdeki örgütlenmenin esasları aynı kalmak üzere yalnızca isimleri değiştirilmiş, il ve ilçelerdeki “İl Kurtarma ve Yardım Komiteleri” Kriz Yönetim Merkezleri adını almıştır.
Eylül Ekim 2011
Şu anda ülkemizde afet planlaması ve afete müdahale açısından hem 7269 sayılı Afetler Kanunu hem de Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği yürürlüktedir ve bir afet anında Başbakanlıkça kriz yönetimine geçilmesi kararı alınmamışsa, afet olaylarına 7269 sayılı Yasa’nın öngördüğü örgütlenme ile müdahale edilmektedir.
Son olarak 17.06.2009 tarih ve 27261 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5902 sayılı “Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” ise yukarıdaki kurumsal yapılanmaları yürürlükten kaldırmadan merkezi ve yerel düzeylerde aşağıda özetlenen yeni bir örgütlenme esası getirmiştir.
Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulu
Başbakan veya görevlendireceği Başbakan yardımcısı başkanlığında;
Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye, Milli Eğitim, Çevre ve Şehircilik, Sağlık, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Orman ve Su işleri bakanlarından oluşmaktadır.
Ana görevi:
Kurumca hazırlanan plan, program ve raporları onaylamaktır.
Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulu
Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında;
Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye, Milli Eğitim, Bayındırlık ve İskan, Sağlık, Ulaştırma, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Çevre ve Orman Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı müsteşarları ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanı ve Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanından oluşmaktadır.
Ana görevi:
Afet halinde bilgileri değerlendirmek, alınacak önlemleri belirlemek, uygulanmasını sağlamak ve denetlemek, kurum ve kuruluşlarla sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyonu sağlamak olarak belirlenmiştir.
Deprem Danışma Kurulu
Kurum başkanının başkanlığında;
7 Çevre ve Şehircilik Bakanlığı temsilcisi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü, MTA Genel Müdürü, TÜBİTAK Başkanı, Türkiye Kızılay Derneği Başkanı, YÖK tarafından bildirilecek en az on öğretim üyesi arasından Başkan tarafından seçilecek beş üye ile akredite olmuş sivil toplum kuruluşları arasından Başkan tarafından belirlenecek üç üyeden oluşmaktadır.
Ana görevi:
Depremden korunmak, deprem zararlarını azaltmak, deprem sonrası yapılacak faaliyetler hakkında öneriler sunmak, depremle ilgili araştırmalar için politikaları ve öncelikleri belirlemektir.
İllerde ise; sivil savunma müdürlükleri ile bayındırlık ve iskân müdürlüklerinin imar ve afet şube müdürlükleri bir araya getirilerek “İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri” kurulmaktadır. Kanun’un 18’inci maddesi aşağıda aynen verilmiştir.
Madde 18.1. İllerde il özel idaresi bünyesinde, valiye bağlı il afet ve acil durum müdürlükleri kurulur. Müdürlüğün sevk ve idaresinden vali sorumludur.
1999 yılında meydana gelen İzmit Körfezi Depremi’nden sonra afetlerin önlenmesi ve risklerinin azaltılması amacıyla birçok yeni yasal düzenleme yapılmıştır. Bunlar arasında:
* 583 ve 600 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Değişiklik yapan KHK’ler (Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün kurulması),
* 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortası hakkında KHK,
* 595 sayılı Yapı Denetimi Hakkında KHK ve 601 sayılı KHK. Daha sonra halen 19 ilde yürürlükte olan 4708 sayılı Yapı Denetimi Kanunu,
* 596 sayılı Sivil Savunma Kanunu’nda Değişiklik yapılmasına dair KHK,
* 586 Sayılı Sivil Savunma Birliklerinin kurulması hakkında KHK sayılabilir.
Bu gelişmelere paralel olarak, büyükşehir belediyesi, il özel idareleri ve belediyelerle ilgili yasalarda yeni düzenlemeler yapılmış
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
12 - 13
ve büyükşehir belediyesi, il özel idaresi ve belediye yönetimlerine, afet yönetim sisteminin risk azaltma ve hazırlık aşamalarında aşağıda özetlendiği şekilde daha büyük yetki ve sorumluluklar verilmiştir.
5393 Sayılı Belediye Kanunu
Madde 53. Belediye, yangın, sanayi kazaları, deprem ve diğer doğal afetlerden korunmak veya bunların zararlarını azaltmak amacıyla bölgenin özelliklerini de dikkate alarak gerekli afet ve acil yardım planlarını yapar, ekip ve donanımları hazırlar. Acil durum planlarının hazırlanmasında varsa il ölçeğinde diğer acil durum planlarıyla da koordinasyon sağlanır ve ilgili bakanlık, kamu kuruluşları, meslek teşekkülleriyle üniversitelerin ve diğer mahalli idarelerin görüşleri alınır. Planlar doğrultusunda halkın eğitimi için gerekli önlemler alınarak ikinci fıkrada sayılan idareler, kurumlar ve örgütlerle ortak programlar yapılabilir. Belediye, belediye sınırları dışında yangın ve doğal afetler meydana gelmesi durumunda bu bölgelere gerekli yardımı ve desteği sağlayabilir.
5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
Madde 59. İl Özel İdaresi, yangın, sanayi kazaları, deprem ve diğer doğal afetlerden korunmak veya bunların zararlarını azaltmak amacıyla, ilin özelliklerini de dikkate alarak gerekli afet ve acil durum planlarını yapar, ekip ve donanımı hazırlar.
Acil durum planlarının hazırlanmasında varsa il ölçeğindeki diğer acil durum planlarıyla da koordinasyon sağlanır ve ilgili bakanlık, kamu kuruluşları, meslek teşekkülleriyle üniversitelerin ve diğer mahalli idarelerin görüşleri alınır.
Planlar doğrultusunda halkın eğitimi için gerekli önlemler alınarak ikinci fıkrada sayılan idareler, kurumlar ve örgütlerle ortak programlar yapılabilir.
İl Özel İdaresi, il dışında yangın, doğal afetler meydana gelmesi durumunda, bu bölgelere gerekli yardımı ve desteği sağlayabilir.
5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu
Madde 7. Görev, Yetki ve Sorumluluklar.
İl düzeyinde yapılan planlara uygun olarak doğal afetlerle ilgili planlamaları ve diğer hazırlıkları
büyük şehir ölçeğinde yapmak; gerektiğinde diğer afet bölgelerine araç, gereç ve malzeme desteği vermek; itfaiye ve acil yardım hizmetlerini yürütmek; patlayıcı ve yanıcı madde üretim ve depolama yerlerini tespit etmek, konut, işyeri, eğlence yeri, fabrika ve sanayi kuruluşları ile kamu kuruluşlarını yangına ve diğer afetlere karşı alınacak önlemler yönünden denetlemek, bu konuda mevzuatın gerektirdiği izin ve ruhsatları vermek.
Afet riski taşıyan veya can ve mal güvenliği açısından tehlike oluşturan binaları insandan tahliye etmek ve yıkmak.
Madde 75. Kentsel Gelişim ve Dönüşüm Alanı
Belediye, kentin gelişimine uygun olarak eskiyen kent kısımlarını yeniden inşa ve restore etmek, konut alanları, sanayi ve ticaret alanları, teknoloji parkları ve sosyal donatılar oluşturmak, deprem riskine karşı tedbirler almak veya kentin tarihi ve kültürel dokusunu korumak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir.
İl özel idareleri ve belediyelere verilen görevlerin aynı olmasının uygulamada ikilem ve çelişkilere yol açmaması için uygulamanın şu şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İl özel idareleri, il ölçeğinde afet tehlikesi ve riskini belirleyecek, il için afet senaryoları oluşturacak ve imkân ve kaynakları doğrultusunda il için “risk azaltma stratejik planı” ile eylem planları hazırlayacaktır. İl özel idareleri ayrıca, afetler olduğunda olaya zamanında, hızlı ve etkili müdahale edebilmek için, 88/12777 sayılı kararname uyarınca, il acil yardım planı da hazırlayacaklardır. İl özel idareleri ayrıca il çevre düzeni planı ve il gelişme planları hazırlarken hazırlamış oldukları afet senaryolarına göre tehlike ve riskleri önleyecek veya azaltacak planlama yaklaşımlarını da dikkate alacaklardır.
Belediyeler ise ilin hazırlamış olduğu risk azaltma strateji planında öngörülen amaç ve hedefler doğrultusunda tehlike ve riskleri kendi planlama ölçeklerine uygun olarak, örneğin nazım plan veya uygulama imar planı ölçeklerinde detaylandıracak ve buna göre kurumsal strateji planı, belediye risk azaltma strateji planı ve belediye acil durum planı hazırlayacaklardır.
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
Bir yapıyı meydana getiren aktörler ve sorumlulukları
Yapı sertifikaları ile ilgili yürütülen uygulamalar
4708 sayılı Kanun’a tabi olarak inşa edilen yapılar için; ilgili idarelerce tamamlanan yapıya, yapı kullanma izninin verilmesini müteakiben yapı denetim kuruluşunca hazırlanan ve ilgili idarece onaylanan bir yapı sertifikası on beş gün içinde tanzim edilerek yapının kolayca görünen bir yerine asılması, ayrıca sertifikanın onaylanmış bir kopyasının ruhsat dosyasında saklanması gerekmektedir. Düzenlenen bu sertifikada, yapı ruhsat tarihi, numarası, yapı kullanma izin belgesi tarihi, numarası, yapının sınıfı ve inşaat alanı, yapı denetim kuruluşunun unvanı, yapının adresi ile yapının 4708 sayılı Kanun hükümlerine göre denetlendiği hususlarına ilişkin bilgiler bulunmaktadır.
Geçmişe yönelik yapı denetimi çalışmaları ile hali hazırda uygulanan yapı denetimi çalışmaları
Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun yürürlüğe girmeden önce ülkemizde özel yapıların denetim işleri idare denetiminin yanı sıra İmar Kanunu uyarınca mimar ve mühendis unvanlı fenni mesuller tarafından her proje için ayrı ayrı yürütülmekteydi. Bu fenni mesuller denetimini
yaptıkları yapının ayrıca proje müellifliğini de
üstlenebilmekteydi. Yapı projelerinin idare
denetimi dışında ayrıca denetimi söz konusu
değildi. Denetim görevini yerine getirmeyen
sorumlular hakkında da ruhsatı veren ilgili
idarelerce sorumlularına para cezası verilmekte
ve imar kirliliğine sebep olmaktan haklarında
suç duyurusunda bulunulmaktaydı. Ayrıca
6235 sayılı Kanun kapsamında işlem tesis
edilmek üzere ilgili meslek odalarına bildirimde
bulunulmaktaydı.
17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan Gölcük
ve Düzce depremlerinde yaşanan can ve mal
kayıpları, yapıların denetimi hususunun önemini
bir kez daha gözler önüne sermiştir.
İlgili idarelerin bünyesinde donanımlı teknik
eleman eksikliğinden ötürü gerekli denetimi
yapamaması nedeniyle, gereklerine uygun
malzeme kullanılarak, yeterli düzeyde
işçilikle yapı inşa edilememesine ve istenen
niteliğe sahip olmayan mevcut yapı stokunun
oluşmasına sebep olmuştur. Bu hususlar da
göz önünde bulundurularak Bakanlığımız
tarafından yeni bir çalışma başlatılmış, 2000
yılı Nisan ayında 595 sayılı Yapı Denetimi
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
14 - 15
Ercan TIRAŞÇevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı
yürürlüğe konmuş, ancak 2001 yılı Mayıs
ayında Anayasa Mahkemesi tarafından bu
düzenlemenin yürürlüğü durdurulmuştur. Bunun
üzerine 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında
Kanun 13.08.2001 tarihinden itibaren yürürlüğe
konularak 19 pilot ilde uygulamaya başlanmış
ve 01.01.2011 tarihinden itibaren de uygulama
81 ile yayılmıştır.
Bu sistemle yapı denetim hizmetlerinin,
Bakanlığımızdan izin almış yapı denetim
kuruluşları eliyle yürütülmesi sağlanmış
olup, bu kuruluşların ve denetçilerin yapı
denetimi dışında başka bir görevle uğraşmaları
yasaklanmıştır. Başlangıçta her bir yapı denetim
kuruluşuna 720.000 m2 alan denetleme sınırı
getirilmiş, 2008 yılında yapılan düzenlemeyle
bu sınır 360.000 m2’ye düşürülmüştür.
Kuruluşların ortaklarına mimar ve mühendis
olma şartı getirilmiştir. Ayrıca bu kuruluşlara
bünyelerinde en az birer proje ve uygulama
denetçisi inşaat mühendisi, uygulama denetçisi
inşaat mühendisi, proje ve uygulama denetçisi
makine mühendisi, proje ve uygulama denetçisi
elektrik mühendisi ve proje ve uygulama
denetçisi mimar bulundurmaları koşul olarak
getirilmiştir.
Yapı denetim kuruluşlarına denetimini
üstlendikleri yapının zemin etüt raporunu,
projelerini ve hesaplarını inceleyerek uygunluk
görüşü verme, yapının ruhsat eki projelerine
ve yürürlükteki mevzuata uygun olarak
yapılmasını sağlama, aykırılık olması halinde
durumu 6 iş günü içinde ilgili idareye bildirme,
yapıda kullanılan malzemelerin standartlara ve
teknik şartnamelere uygunluğunu denetleme,
sonuçlarını belgelendirme, iş yerinde iş
güvenliğini sağlama ve yapının projelerine
uygun olarak yapıldığına dair ilgili idareye rapor
verme görevleri verilmiştir.
Ayrıca yapı denetim kuruluşuna denetçilerin
veya kendilerinin yapıyla ilişiğinin kesilmesi
halinde durumu 6 iş günü içinde Bakanlığımıza
ve ilgili idaresine bildirme zorunluluğu
getirilerek yapının denetimsiz olarak devam
etmesinin önüne geçilmiştir.
Kendilerine verilen bu görevleri yerine
getirmeyen kuruluşlar ve denetçiler hakkında
Bakanlığımızca geçici faaliyet durdurma cezası
verilmekte olup, üç kere geçici faaliyet cezası
alan kuruluşların belgeleri iptal edilmektedir.
Ayrıca görevlerini kanunda öngörülen şekilde
yerine getirmeyen kuruluş ortakları ve
denetçileri, yapı müteahhitleri, proje müellifleri
ve laboratuvar görevlileri hakkında suç
duyurusunda bulunulmaktadır.
Kanunda 18 Ağustos 2011 tarihinde
yapılan değişiklikle sorunların yerinden
ve hızlı bir şekilde çözümü için sadece
Bakanlık merkezinde kurulan yapı denetim
komisyonunun yanı sıra il yapı denetim
komisyonları oluşturulmuştur. Asgari yapı
denetim hizmet bedeli oranı % 3’ten % 1,5’e
düşürülmüştür.
Bu kuruluşların faaliyetlerinin daha sıkı bir
şekilde denetlenebilmesi için her bir kuruluşun
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerimiz tarafından
yılda en az 6 kez şantiye, 2 kez de büro olmak
üzere en az 8 kez denetlenmesi sağlanmıştır.
Yapı ruhsatına tabi inşaat yapan inşaat ve
tesisat müteahhitleri kayıt altına alınacak
Yapı müteahhitliği yapı denetimi hakkında
Kanun’da yapım işini, yapı sahibine karşı
taahhüt eden veya ticari amaçla ya da kendisi
için şahsi finans kaynaklarını kullanarak
üstlenen, ilgili meslek odasına kayıtlı, gerçek ve
tüzel kişi olarak tanımlanmıştır.
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
Ülkemizde yapı müteahhitliği hizmeti
verebilmek için gereken asgari şartlar “İmar
Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair 5940 sayılı Kanun” ile bu Kanun'a
dayanılarak hazırlanan ve 16.12.2010 tarihinde
yayımlanarak 01.01.2012 tarihinden itibaren
yürürlüğe girecek olan Yapı Müteahhitlerinin
Kayıtları ile Şantiye Şefleri ve Yetki Belgeli
Ustalar Hakkında Yönetmelik ile belirlenmiştir.
Yönetmelik uyarınca her müteahhidin bir yapı
müteahhidi yetki belgesi numarası alması, bu
numaranın yapı ruhsatında, yapı kullanma izin
belgesinde ve yapım işleri sözleşmelerinde
kullanılması hususu düzenlenmiştir. Aynı
yönetmelik gereği yapı müteahhidi, yapım
işinin ruhsata ve ruhsat eki etüt ve projelere
uygun olarak gerçekleştirilebilmesi için gerekli
olan inşaat ve iş organizasyonunu sağlamak,
mevzuatın öngördüğü her türlü tedbir ile
4857 sayılı İş Kanunu’nda öngörülen iş sağlığı
ve güvenliği ile ilgili her türlü önlemi almak,
araç ve gereçleri noksansız bulundurmaktan
sorumlu olup, ayrıca inşaat ve tesisat işlerinde
yetki belgeli usta çalıştırmak ve belgelerinin
bir örneğini şantiye dosyasında bulundurmak
ve yapı ruhsatı ile yapı kullanma izin belgesini
imzalamak ile yükümlüdür.
Anılan Yönetmelik kapsamında Yapı
Müteahhitliği Bilişim Sistemi (YAMBİS)
oluşturulmuş olup, yapı ruhsatına tabi inşaat
yapan inşaat ve tesisat müteahhitleri bu
sistemle kayıt altına alınacaktır. Sistem
sayesinde yapı müteahhitlerinin mevzuata
aykırı uygulamaları da kayıt altına alınacak,
ülke çapında uygulamaları izlenerek, faaliyetleri
durdurulabilecektir. Bu düzenlemeler ile yapı
müteahhitliğinin, yeterliliği haiz kuruluşların
yapabileceği bir sektör hâline getirilmesi
hedeflenmektedir.
Yapı müteahhitliği konusunda uluslararası
uygulamalar da dikkate alınarak yeni
standartlar oluşturulmasına ve yeni
sorumluluklar tanımlanmasına yönelik
çalışmalar yürütülmektedir. Bu çalışmaların
sektör temsilcilerinin aktif katılımı ile
sürdürülmesi Bakanlığımızca ilke olarak
benimsenmiştir.
Bir yapıyı meydana getiren aktörler ve
sorumlulukları
Bir yapının meydana getirilmesi aşamasında
görev alan başlıca aktörler, yapı sahibi, etüt ve
proje müellifi, yapı müteahhidi, yapı denetim
kuruluşu ve denetçileri ile kontrol ve yardımcı
kontrol elemanları, laboratuvar kuruluşları ile
görevlileri, şantiye şefi, ustalar ve ilgili idaredir.
Yapı sahibi yapı denetimi hizmet sözleşmesini
bizzat veya hukuken temsile yetkili vekili
aracılığı ile imzalamak, yapı müteahhidini hiçbir
şekilde vekil tayin etmemek, yapı denetimi
hizmet bedeli taksitlerini zamanında ödemek,
projede, mahal listesinde, metrajda ve yapı
yaklaşık maliyetinde bulunmayan herhangi bir
imalatı, ruhsata bağlanmadığı müddetçe yapı
müteahhidinden ve yapı denetim kuruluşundan
istememekle ve yapı kullanma izni olmaksızın
yapıyı kullanıma açmamak ile yükümlüdür.
Ayrıca yapı kullanma izni almış yapılarda
gerçekleştirilecek değişikliklerden sorumludur.
Yapı müteahhidi yapıyı plana, mevzuata,
fen, sanat ve sağlık kurallarına, ruhsata ve
eki projelere uygun olarak yapmak, yapım
esnasında mimar veya mühendis şantiye şefi
bulundurmak, herhangi bir imalata başlamadan
en az bir gün önce yapılacak imalatı, yapı
denetim kuruluşuna bildirmek ile yükümlüdür.
Ayrıca yapı müteahhidi, yapım işlerinde
oluşacak kusurlardan sorumludur.
Şantiye şefi yapıyı ilgili mevzuat hükümlerine,
ruhsata ve eki projelere uygun olarak inşa
ettirmek, yapı denetimi sırasında bizzat hazır
bulunarak, denetimin uygun şartlar altında
yapılmasını sağlamakla yükümlüdür.
İlgili idare, yapı denetim kuruluşunun
uygun görüş verdiği etüt, proje ve belgeleri
inceleyerek, eksiklik veya yanlışlık bulunmuyor
ise yapı ruhsatını düzenlemek, yapıda tespit
edilen eksiklikler veya o yapıdan sorumlu
bulunan denetçi mimar ve mühendis, kontrol
veya yardımcı kontrol elemanlarının görevinden
ayrılması halinde inşaatı durdurmak, inşaatın
16 - 17
tamamlanmasını müteakiben tanzim edilen iş
bitirme tutanağını inceleyerek, on beş iş günü
içinde onaylamak veya var ise eksikliklerinin
neler olduğunu belirterek, giderilmesini
istemekle yükümlüdür. Yapı ruhsatı ve yapı
kullanma izni belgesini düzenleyen ilgili
idare görevlileri, kamuya karşı doğrudan
sorumludurlar.
Proje müellifi, yapı ruhsatına esas olan
uygulama projelerini ve zemin etüdü raporları
da dâhil olmak üzere her türlü etüde dayalı
çalışmayı mevzuatına uygun olarak yapmak
ve incelenmek üzere yapı denetim kuruluşuna
vermek ile görevlidir. Ruhsat eki projelerin
uyumsuzluğundan öncelikle mimari proje
müellifi sorumludur.
Yapı denetim kuruluşunun görevleri, yapının
zemin ve temel raporları ile uygulama projelerini
ilgili mevzuata göre inceleyerek ilgili idareye
uygunluk görüşünü bildirmek, yapının, ruhsat
ve eki etüt ve projeler ile plan ve mevzuata
uygun olarak yapılmasını denetlemek, ruhsat
ve eklerine aykırı uygulama yapılması halinde
durumu ilgili idareye bildirmek, yapım işlerinde
kullanılan malzemeler ile imalatın proje, teknik
şartname ve standartlara uygunluğunu kontrol
etmek ve sonuçlarını belgelendirmek, yapılan
tüm denetim hizmetlerine ilişkin belgelerin
bir nüshasını ilgili idareye vermek, iş yerinde,
iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda gerekli
tedbirlerin alınması için yapı müteahhidini yazılı
olarak uyarmak, yapının ruhsat eki projelerine
uygun olarak kısmen veya tamamen bitirildiğine
dair ilgili idareye rapor vermek şeklindedir.
Denetçi, kontrol elemanı ve yardımcı kontrol
elemanlarının görevleri, proje müelliflerince
hazırlanan projelerin mevzuata uygunluğunu
incelemek, işyeri teslim tutanağını imzalamak,
inşa sırasında süreci kontrol etmek ve
denetlemektir.
Laboratuvar kuruluşları ve denetçilerinin
görevleri deneyi yapılacak numuneleri,
standartlara uygun olarak almak ve usulünce
teste tabi tutmak ve sonuçlarını yapı denetim
kuruluşuna vermektir.
Yapının inşasında görev alan ustalar, yapının
inşasında önemli aktörlerden biri olup yaptıkları
işlerden sorumludur. 01.01.2012 tarihinden
itibaren inşaat işyerlerinde yetki belgesi
olmayan usta çalıştırılamayacaktır.
Ayrıca 4708 sayılı Kanun gereği yapı denetim
kuruluşları, denetçi mimar ve mühendisler,
proje müellifleri, laboratuvar görevlileri ve
yapı müteahhidi ile birlikte yapının ruhsat
ve eklerine, fen, sanat ve sağlık kurallarına
aykırı, eksik, hatalı ve kusurlu yapılmış olması nedeniyle ortaya çıkan yapı hasarından dolayı yapı sahibi ve ilgili idareye karşı, kusurları oranında sorumlu olup, bu sorumluluğun süresi; yapı kullanma izninin alındığı tarihten itibaren, yapının taşıyıcı sisteminden dolayı on beş yıl, taşıyıcı olmayan diğer kısımlarda ise iki yıldır.
Kamu yapılarının denetiminin yapı denetim kuruluşlarından hizmet satın alınmaya yönelik çalışmalarımız sürmektedir
Kamu yapılarının denetimine ilişkin hususlar 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 26’ıncı maddesinde açıklanmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak ve yaptırılacak yapıların denetimi 4708 sayılı Kanun kapsamı dışında tutulmuştur. Bu yapıların denetimi ilgili kurumların kontrol teşkilatınca yürütülmektedir. Bugün için kamu kurum ve kuruluşlarının, fenni mesuliyet kendi uzmanlarınca üstlenilmek koşuluyla, teknik müşavirlik kuruluşlarından hizmet satın alması mümkündür.
Bakanlığımızca, kurumun bünyesinde denetimi yürütecek yeterli teknik elemanın bulunmaması durumunda zorunlu olarak veya o kurumun talebi halinde kamu yapılarının denetiminin yapı denetim kuruluşlarından hizmet satın alınmak suretiyle yürütülmesine yönelik mevzuat çalışmaları sürdürülmektedir.
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
Yaklaşık 30 yıllık ortak bir çabanın sonucu olarak yapısal tasarım alanında 10 adet Avrupa standardı, bilinen adıyla Eurocodes (EC) hayata geçirilmiştir. Her biri ayrı set halinde hazırlanan standartlar bütünü 58 farklı bölümden oluşmaktadır.
EC’ler Avrupa Standartlar Komitesine (Comité Européen de Normalisation-CEN) üye 19 ülkenin muazzam bilgi birikimi, tecrübesi ve araştırmalarının ürünü olarak rakipsiz, bütünleşik bir yapısal tasarım mevzuatı olarak sunulmaktadır.
EC’lerin 27 Birlik üyesi ülke ile birlikte üç EEA/EFTA ülkesinde kullanılmaya başlandığı ve yapısal tasarımda ortak bir temel dil ve kültür yaratacağı ifade edilmektedir.
Avrupa dışında da bazı ülkelerin (Güney Afrika, Çin, Rusya gibi) EC’lerle ilgilendiği bilinmektedir. Avrupa komisyonu desteği ile bu ülkelerde çalıştaylar düzenlenmekte, EC’lerin tanıtımı sağlanarak bu ülkelerde de EC’lerin esas tasarım standardı olabileceği dile getirilmektedir.
Tarihsel Gelişim
EC’lerin hazırlanma fikri ilk olarak 1975 yılında Avrupa Topluluğu Komisyonunun Roma
Anlaşması’ndaki “Ticaretin önündeki teknik engellerin kaldırılması ve teknik kuralların harmonize edilmesi” kararından sonra ortaya çıkmıştır.
1989’da üye ülkeler ve Avrupa Komisyonu EC’lerin referans dokümanlar şeklinde tanımlanmasını ve tüm üyeler tarafından tanınmasını kararlaştırmıştır.
EC’ler 89/106/EEC olarak bilinen “Yapı Malzemeleri Yönetmeliği”nde belirtilen temel gereklerden mekanik dayanım ve yangın dayanımının yapı tasarımında dikkate alınabilmesi için oldukça geniş bir perspektifte imkânlar sunmaktadır. Aynı zamanda “93/37/EEC Yapım İşleri Direktifi” ile kamu alımlarını düzenleyen “92/50/EEC Hizmet Alımı Direktifi” kapsamında, öncelikle kamu yapılarının mühendislik hesaplarında kullanımı söz konusudur.
EC’lerin mal sahibi kişiler, kullanıcılar, tasarımcılar, yükleniciler ve malzeme üreticileri arasında bir lisan birliği sağlaması beklenmektedir. Yapısal tasarım ve yangın güvenliği ile birlikte dayanıklılık ve yapım ekonomisi alanında ortak tasarım kriterleri getirilmektedir.
Avrupa’da inşaat mühendisleri için yenilikler: Eurocodes
18 - 19
Atila ERENLERÇevre ve Şehircilik BakanlığıYapı İşleri Genel Müdür Vekili
Özellikle yenilikçi ürünlerin yanında prefabrik
yapı elemanları gibi ön üretimli malzemelerin
pazarlanmasını kolaylaştırması bir başka
beklentidir. EC’ler sayesinde yapısal tasarım
yazılımlarında birliktelik sağlanması;
Avrupa’daki tasarım bürolarının ve müşavirlik
sektörünün rekabet gücünün artması
hedeflenmektedir.
Bütüncül Tasarım
EN 1990 yapı güvenliği ve kullanılabilirlik
açısından prensipleri ve gerekli koşulları
içermektedir. Aynı zamanda bina, köprü, silo
gibi yapıların yapısal tasarım ve hesaplarına
yönelik geoteknik konular da dâhil olmak
üzere temel ve genel prensipler verilmekte,
dayanıklılık ve yapı güvenliğine ilişkin yol
gösterici kurallar getirilmektedir. EN 1990’da
taşıma gücü sınır durumu konsepti kullanılarak
kısmi güvenlik katsayıları verilmektedir.
EN 1991’de yapılara etkiyen “etkiler” (actions); örneğin rüzgâr, kar, trafik yüklerinin yanında oldukça detaylı yük durumları da anlatılmaktadır. EN 1992’den EN 1999’a kadar olan bölümler doğrudan tasarım esaslarına yöneliktir. Mühendis ister bir bina tasarlasın, isterse bir köprü tasarlasın, EN 1990, EN 1991
ve EN 1997’de verilen prensipleri kullanmak zorundadır. EC’lerin bu yapısı çoğu kez mühendislere karmaşık gelmektedir. Öyle ki, diğer yapı malzemeleri ve kural standartları ile birlikte tüm yapı sürecini tarif edebilen bir kurallar bütünü oluşturulduğu düşünüldüğünde, mevzuatın birbirini tamamlayan nasıl bir yapıda
olduğu daha iyi anlaşılacaktır (Şekil-1).
Mühendisler arasında 1990, 1991 şeklindeki
kodlamanın bu standartların yayımlanma yılı
olduğu şeklinde yanlış bir algılama vardır.
Esasen kodlamanın tarihleme ile ilgisi
bulunmamaktadır.
Eurocode - 1991Yükler
TC250/SC1
EN 13369 - xx veya ETAÖn üretimli Yapı Elemanları
TC229
EN 10080Donatı
ISO 6934 veya ETAÖngerme Halatları
EN 206-1Beton
TC104/SC1
EN 13670Beton YapılarınUygulanmasıTC104/SC2
Eurocode - 1992Betonarme Yapıların
TasarımıTC250/SC2
Eurocode - 1990Yapı Tasarımı
EsaslarıTC250
Yapı MalzemeleriYönetmeliği(CPD)
+Milli mevzuat
Şekil-1 Betonarme bir yapıda uygulanması gereken standartlar
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
Adaptasyon Süreci
Her bir EC, CEN/TC250 bünyesindeki alt komitelerce hazırlanmıştır. 10 bölüm ve 58 alt bölüm için proje takımı olarak adlandırılan ve genelde 6 kişilik uzmandan oluşan çalışma grupları kurulmuştur. CEN üyesi 19 ülke bu komitelerde doğrudan görev almıştır. Tüm finansman CEN tarafından sağlanmaktadır. Komitelerde oylamalar CEN kurallarına göre yapılmıştır.
TSE’nin CEN’de gözlemci statüde tanınması ve yapısal tasarım alanındaki bu 30 yıllık standart hazırlama faaliyetlerine ülkemizden aktif katılım olmaması büyük bir kayıp olmuştur. Bu sebeple gerek üniversitelerimizde gerekse özel sektörde EC’lere yönelik uzmanlaşma halen oldukça sınırlı düzeydedir.
Geçiş Süreci
CEN tarafından taslak olarak hazırlanan EC’ler için beş aşamadan oluşan bir geçiş süreci işletilmiştir:
Görüş alma sürecinde alt komitelerin hazırlamış olduğu taslaklar 6 aylık süreyle kamuoyuna açılmıştır.
CEN’deki işlem sürecinde ise taslaklar oylama öncesi yeniden ele alınmıştır (8 ay).
Geçiş döneminde CEN’in resmi dili olan İngilizce, Almanca ve Fransızca dışındaki lisanlara çeviri imkânı tanınmıştır (1 yıl).
Uyumlaştırma sürecinde, EC’lerde milli parametre (NDP) olarak da tanımlanan ve ülkelerin kendilerine uyarlamalarına izin verilen parametrelerin belirlenmesi amaçlanmıştır (2 yıl).
Son olarak eş varlık döneminde ülkede kullanılmakta olan milli standartlar ile EC’lerin beraber kullanımı söz konusu olmaktadır.
2010 yılından itibaren eş varlık dönemi sonlandırılmıştır.
Ülke parametreleri ve milli ekler
EC’lerde tanımlı bazı tasarım parametreleri ve tasarım yöntemleri ülkelerin seçeneğine bırakılmıştır. Örneğin coğrafya veya iklim farklılıkları rüzgâr ve kar yüklerinde farklılıklar getirmektedir. Aynı şekilde ülkedeki yerleşik yapı güvenliği anlayışı, depremsellik gibi parametreler de ülkeler arasında farklılıklara yol açmaktadır. 1500’e yakın ülke parametresi belirlenmiştir. Bu parametrelerin ülkeler arasındaki farklılıklarını izlemek ve ülkelerin çoğunun benzer değerleri tercih ettiği parametreleri belirlemek üzere İtalya’da yerleşik JRC (Joint Research Centre) tarafından bir çalışma başlatılmıştır. Bu şekilde birçok mühendisin şikâyet ettiği karmaşık ve çok fazla olan parametre sayısının azaltılması hedeflenmektedir. Üye ülkeler değişken tüm parametreleri JRC’de kurgulanan veri tabanına
işlemektedirler (Şekil-2).
Şekil 2- Üye ülkelerin parametre yükleme dağılımı
20 - 21
JRC’de zaman zaman Türk uzmanlar da görev almaktadır. JRC, EC’lere yönelik deneysel araştırmaların yanında veri tabanlarının tutulması, analizi ile EC’lere yönelik eğitim, tanıtım gibi faaliyetlerde bulunmaktadır. Çalışmaların finansmanı büyük oranda Avrupa Komisyonu tarafından sağlanmaktadır.
Avrupa Komisyonu 1998 yılında, üye ülkelerden, EC’lerle ilgili yürütülmekte olan süreçlere ilişkin görüşlerini, uyarılarını, önerilerini, standartların uyumlaştırılması ve uygulamaya konulması gibi konularda görüşlerini bildirmelerini talep etmiş, konu “Yapı Daimi Komitesi”nde tartışılarak üye ülkeler arasında koordinasyonun sağlanması amacıyla ülkelerden birer kamu temsilcisinin katılımı ile “Eurocode Bağlantı Grubu” kurulmuştur. Grup danışma, görüş alışverişinde bulunma ve koordinasyon fonksiyonunu görmektedir. Grup toplantıları yılda 1 veya 2 kez yapılmaktadır. Grup toplantılarında, üye ülkelerin EC’lerin uyumlaştırılmasına yönelik çabaları, karşılaşılan problemler, izlenilen süreçler, kullanılan yöntemler ve idari-karar mekanizmalarının tetkik edilmesi olanağı elde edilmektedir.
Son gelişmeler
Ekonomik ve toplumsal değeri yüksek yeni gelişmekte olan pazarlarda yenileşme stratejilerini geliştirmek ve yeni politikalar oluşturmak amacıyla Avrupa Parlamentosu Rekabet Konseyi tarafından 2006 senesinde “Öncelikli Pazar Girişimi – Lead Market Initiative” adında bir girişim başlatılmıştır. Bu girişimin çalışma konuları, Avrupa’nın yenileşme stratejisinde belirlenen 6 konuda 2011 senesine kadar eylem planları oluşturmaktır. Bu alanlardan biri de yapım işlerinde tasarımdan malzeme kullanımına kadar geniş bir yelpazede “sürdürülebilirlik” temasıdır. Şu sıralarda CEN/TC250 komitelerinde “sürdürülebilir inşaat” fikrinin tasarım boyutunda EC’lerde ne şekilde karşılık bulabileceği tartışılmaktadır.
EC’ler yapı sektörünü büyük oranda etkileyen tasarım işlerine yeterince karşılık vermekte ise de tasarım alanındaki aktörlerin ihtiyaçları
doğrultusunda EC’lere yeni bölümler eklenmesi planlanmaktadır:
Mevcut yapıların değerlendirilmesi ve •güçlendirilmesi,
Cam (yapısal), FRP ve yüksek •performanslı beton,
Bazı yeni yapı tipleri,•
ISO Standartları ile EC’lerin •harmonizasyonu (yapılarda buzlanma etkileri, kıyı yapılarında dalga etkileri vb.).
Yapı Malzemeleri Yönetmeliği’nin (CPD) yerini almakta olan ve 2013 yılında zorunlu hale gelecek olan CPR (Construction Products Regulation) çerçevesinde EC’lerde bazı düzenlemeler gündemdedir. Daha önce CPD’de tanımlanan temel gerekler CPR’da “Basic Work Requirments” (BWRs) olarak ele alınmaktadır. BWRs yapı malzemelerini ve yapısal tasarımı etkileyecek olan “güvenlik, sağlık, enerji ve sürdürülebilir çevre” temalarını içermektedir. Aynı şekilde EC’ler, Enerji Verimliliği Performans Yönetmeliği ile ilişkili yapı malzemelerine yönelik irdelenmektedir.
Ülkemizdeki durum
Ülkemizde yapı tasarımına yönelik mevzuat dağınık bir yapı arz etmektedir. Örneğin deprem tasarımını doğrudan etkileyen teknik hesap mevzuatının hazırlanmasında bile çok başlı bir uygulama söz konusudur. Bu mevzuatın bazen standartlar, bazen de yönetmelikler şeklinde değişik kurumlar tarafından yayımlandığı görülmektedir. Örneğin, Karayolları Genel Müdürlüğünce 2006 yılında yayımlanan “Karayolu Yolboyu Mühendislik Yapıları İçin Afet Yönetmeliği'', Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğünce 2007 yılında yayımlanan “Kıyı Yapıları, Demiryolları, Hava Meydanları İnşaatları Deprem Teknik Yönetmeliği”, İller Bankası Genel Müdürlüğünce 2007 yılında yayımlanan “Altyapılar İçin Afet Yönetmeliği” bu kapsamda sayılabilir.
Türk Standardları Enstitüsü tarafından yayımlanan TS 648 “Çelik Yapıların Hesap ve Yapım Kuralları” artık güncelliğini yitirmiştir.
Bu alandaki boşluk Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı koordinasyonunda yoğun bir
çaba ve emeğin ürünü olarak 2007 yılında
yayımlanan Deprem Bölgelerinde Yapılacak
Binalar Hakkında Yönetmelik’te giderilmeye
çalışılmıştır.
Aynı şekilde prefabrik yapılar ve ahşap
binalarla ilgili de güncel milli bir tasarım
mevzuatı hazırlanamamıştır. Bu ve benzeri
birçok tasarım alanında hesap esasları
bulunmayan yapı türleri için ise uygulamada
genellikle başka ülkelerin yönetmelikleri
kullanılmak zorunda kalınmakta ancak, bu
yönetmeliklerin genel felsefeleri, yaklaşımları
ve yaptıkları varsayımlar büyük oranda ilgili
ülkenin özel koşulları ve yerleşik mühendislik
pratiği ile ilişkili olduğundan, yönetmeliklerin
doğrudan kullanımı yanlış uygulamalara yol
açmakta, daha da önemlisi denetim ve onay
mercilerinde bulunan mühendisler için oldukça
problemli ve çoğu zaman da anlaşılamaz
uygulamalar ortaya çıkmaktadır.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca 2004 yılında
düzenlenen “Deprem Şurası” raporlarında
gündeme gelen, daha sonra da Afet ve Acil
Durum Yönetimi (AFAD) Başkanlığınca bu
yıl açıklanan “Ulusal Deprem Stratejisi ve
Eylem Planı - 2023”te (UDSEP-2023) “Mevcut
deprem yönetmeliği Eurocode da gözetilerek
güncelleştirilecek ve geliştirilecektir.” Stratejik
amacına yönelik olarak “Deprem yönetmeliğini
güncelleştirip geliştirmek üzere kurulacak
komisyonun çalışmalarının sürekli kılınması,
konunun uzmanı olan araştırmacıların yanı
sıra, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının
uzmanlarından oluşan bir komisyonun
kurulması ve bu çalışmaların sürekli kılınması”
eylemi yer almaktadır.
Eurocode örneğinden hareketle esasen
ülkemizdeki tüm yapısal tasarım
standartlarının/yönetmeliklerinin merkezi
bir koordinasyonla bütüncül bir yapıda
hazırlanması gerektiği düşünülmektedir.
Bu amaçla örneğin “Tasarım Standartları
Milli Komitesi” veya benzer bir yapılanma
önerilebilir.
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
22 - 23
Dr. Murat NURLUAfet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Deprem Dairesi
Ulusal deprem stratejisi ve eylem planı (UDSEP-2023)
Bilindiği gibi, afet ve acil durumlar ile sivil
savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde
etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli
önlemlerin alınması, olayların meydana
gelmesinden önce hazırlık ve zarar azaltma,
olay sırasında yapılacak müdahale ve olay
sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme
çalışmalarını yürüten, kurum ve kuruluşlar
arasında;
koordinasyonun sağlanması,•
bu konularda politikalar üretilmesi, •uygulanması
amacıyla; “5902 sayılı Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun” 17 Haziran 2009 tarih ve
27261 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. AFAD Başkanlığı
kurulduktan sonra görev kapsamında verilen
yetki ve sorumluluklardan hareket ederek
günümüze kadar çok değerli ve ulusal /
uluslararası camiada takdir toplayan çalışmaları
gerçekleştirmiştir. Bunlardan biri de ülkemizde
özellikle 1999 depremlerinden sonra deprem
konusunda yapılan değerli çalışmalardan
hareket ederek Ulusal Deprem Stratejisi ve
Eylem Planı (UDSEP–2023)’nı ortaya koymak
olmuştur.
Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı - 2023
(UDSEP-2023)’ün ana amacı, depremlerin
neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal,
çevresel ve politik zarar ve kayıpları önlemek
veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli,
güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaşam
çevreleri oluşturmaktır. Afet ve Acil Durum
Yönetimi (AFAD) Başkanlığı bünyesinde yer
alan Deprem Danışma Kurulu (DDK) tarafından
depremden korunmak, deprem zararlarını
azaltmak, deprem sonrası yapılacak faaliyetler
hakkında öneriler sunmak ve depremle ilgili
araştırmalar için politikaları ve öncelikleri
belirlemek amacıyla 2010 yılı içerisinde
“Deprem Stratejisi Geliştirme Çalışması” süreci
başlatılmıştır. Bu süreç kapsamında UDSEP-
2023’e temel olacak ana çalışma konuları için
alt komisyonlar oluşturulmuş ve konuyla ilgili
yaklaşık 72 uzman bu alt komisyonlara davet
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
edilmişlerdir. 2010 yılı içerisinde çalışmalarını
tamamlayan komisyonlar raporlarını teslim
etmişler ve DDK tarafından belirlenen
redaksiyon grupları UDSEP - 2023’ün ana
metnini oluşturmaya başlamıştır. Bu strateji
ve eylem belgesinin hazırlanmasında aynı
zamanda ülkemizde şu ana kadar yapılan
konuyla ilgili çalışmaların raporları, planları,
şûra kararları ve Kentges gibi ulusal strateji
planlarından da faydalanılmıştır. UDSEP -
2023’ün tanımlanan hedef, strateji ve eylemleri
üç ana eksen etrafında gruplandırılmıştır.
Eksen ve hedefler aşağıda sunulmuş olup,
UDSEP - 2023 kapsamında toplam 3 ana eksen,
7 hedef, 29 strateji ve 87 eylem bulunmaktadır.
UDSEP - 2023 kapsamında tanımlanan
87 eylemden aşağıda listesi verilen 13 kurum
sorumlu kılınmıştır.
Bu eylemlerin 49’u 5902 sayılı Yasa’yla bu
konuda koordinasyon ve sorumluluk verilen
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına aittir.
Geriye kalan 38 eylem diğer kamu kurumlarına
dağıtılmış olup, UDSEP - 2023 belgesinde
Sorumlu Kuruluşlarla bir arada çalışacak ilgili
kuruluşlar da belirlenmiştir.
18 Temmuz 2011 tarihinde düzenlenen,
UDSEP–2023 belgesinde tanımlanan
Sorumlu Kuruluşlar toplantısında taslak,
13 sorumlu kuruluşça ele alınmış ve yapılan
değerlendirmelerle bu dokümana son hali
verilerek Afet ve Acil Durum Yüksek Kuruluna
sunulmuştur. 9 Ağustos 2011 tarihinde
AFAD’dan sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın başkanlığında 10 bakandan oluşan
Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulunda, Ulusal
Deprem Stratejisi ve Eylem Planı–2023 başlığı
ile dokümanda küçük bazı değişikliklerle kabul
edilmiş ve uygulamaya geçilmesine karar
verilmiştir. UDSEP 2011 belgesi 18 Ağustos
2011 tarih ve 28029 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanmıştır. Belgeye ve detay bilgilere
aynı zamanda AFAD Başkanlığının
www.afad.gov.tr adresi ve AFAD Deprem
Dairesi Bakanlığının www.deprem.gov.tr
adreslerinden de ulaşılabilmektedir.
UDSEP - 2023’ün uygulama planı olarak
2012-2013 kısa dönem, 2012-2017 orta dönem
ve 2012-2023 uzun dönem olarak seçilmiş olup,
çalışmalar sorumlu kuruluşlarımızca şimdiden
başlatılmıştır. UDSEP - 2023 belgesinde her
eylemin türü için tanımlamalar yapılmıştır.
Eylemlere göre eylem türleri grafiği aşağıda
verilmiş olup, yapılan analizler sonucunda % 41
ile “işbirliği ve koordinasyon”, % 38 ile “kapasite
geliştirme”, % 19 ile “mevzuat düzenlemesi”
ve % 2’lik oranda da “kurumsal yapılanma”
sonuçlarına ulaşılmıştır.
24 - 25
UDEP-2023 eksen ve hedeflerinde varılmak
istenen sonuçlarımızı özetleyecek olursak:
Bütün dünyada olduğu gibi bu alanda yapılacak
ilk iş depremlerin oluş mekanizmaları konusunda
tüm bilimsel bilgileri bir araya getirmektir. Bu
konu UDSEP-2023 belgesi içinde “Depremleri
Öğrenmek” ekseni altında 2 hedef, 9 strateji ve
32 eylemle çözümlenmektedir.
Bu eksen altındaki hedeflerimiz:
1. Deprem bilgi altyapısını geliştirmek; bu hedef
altında deprem konusunda öncelikli AR-GE
alanları belirlenerek koordinasyon sağlanacak,
deprem bilgi bankası kurulacak, gözlem
istasyonları geliştirilerek tsunami erken uyarı
sistemi kurulacak, bilgi kirliliği önlenecektir.
2. Deprem tehlike analizleri ve tehlike
haritalarının geliştirilmesidir; bu hedef altında
bölgesel ve yerel deprem tehlike haritaları
üretilerek detaylı deprem senaryoları
hazırlanacaktır.
Stratejik Planımızın ikinci ekseni “Deprem
Güvenli Yerleşme ve Yapılaşma”dır. Bu
eksen altında 2 hedef, 8 strateji ve 25 eylem
bulunmaktadır. Bu eksen altındaki hedeflerimiz:
Birinci hedefimiz, deprem güvenli yerleşme ve
depreme dayanıklı yapılaşmanın sağlanmasıdır.
Bu hedef altında, yerleşim planlarında ana
riskleri göz önüne alarak kentsel dönüşüm gibi
gerekli düzenlemeler yaparak ilgili mevzuatı
ödünsüz şekilde uygulamak ile başta okul ve
hastaneler olmak üzere mevcut yerleşim ve
yapıların risklerini belirleyip depreme daha
dayanıklı hale getirmek için gerekli çalışmalar
planlanmıştır.
İkinci hedefimiz ise tarih ve kültür mirasının
depremden korunmasıdır. Bu hedefte tarihi
ve kültürel mirasımızın gelecek nesillere zarar
görmeden aktarılması için her türlü tekniği
devreye sokacağız.
Üçüncü ana eksenimiz “Depremlerin
Etkileriyle Baş Edebilmek”tir. Bu eksen altında
3 hedef, 12 strateji ve 30 eylem bulunmaktadır.
Bu bölümdeki hedeflerimiz:
Depremlerle ve diğer afetlere ilişkin eğitim
ve halkın bilinçlendirilmesi faaliyetlerinin
geliştirilmesi, bu hedefimizde en üst seviye
afet yönetimi ile ilgilenen yöneticilerin ve
karar vericilerin görüş birliğine varması,
toplumda farkındalığın arttırılması ve eğitimin
geliştirilmesini sağlamak temel amacımızdır.
Deprem stratejisinin bütüncül ve etkin bir
hale getirilmesi için mevzuat düzenlemelerinin
gerçekleştirilmesi, bu hedefte yapılacak
çalışmalar ise çok sayıda yasa ve yönetmelik
içine dağılmış olan Deprem ve Afet yönetimi
alanına ilişkin mevzuat hükümlerini bir araya
toplamak ve herkes tarafından kolay anlaşılabilir
ve uygulanabilir bir sistemin oluşturulmasını
sağlamaktır.
Depremlere ve diğer afetlere zamanında,
hızlı ve etkili olarak müdahale edilebilmesinin
sağlanmasıdır. Bu hedefte acil durum
haberleşme altyapısının güçlendirilmesi,
ulaşım ve tahliye koridorları, toplanma
ve geçici barınma alanları, afet destek
merkezleri ve acil durum tesisleri gibi
tesislerin gerçekleştirilmesinin sağlanması
amaçlanmaktadır.
UDSEP - 2023’ün hedeflerine ulaşması için
belgede aynı zamanda izleme ve değerlendirme
mekanizması da tanımlanmış olup, kaynak
ihtiyacı için ilgili kuruluşlar da (Kalkınma
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, DASK gibi) gerekli
tedbirleri almışlardır.
Sonuç olarak UDSEP - 2023 planı bir bütün
olarak deprem öncesi, deprem sırası ve
depremden sonra yapılacak tüm çalışmaları
kapsamakta ve özellikle deprem öncesi
yapılacak zarar azaltma veya risk azaltma
çabalarına öncelik vermektedir.
İşbirliği ve Koordinasyon % 41
Kapasite Geliştirme % 38
Kurumsal Yapılanma % 2
Mevzuat Düzenlemesi % 19
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
Öğretmenlere afet konusunda eğitim veriliyor
Ülkemizin çok büyük bir bölümü başta deprem
olmak üzere çeşitli türde afet riski altında
bulunmaktadır.
Gerek doğal gerekse insan ve teknoloji
kaynaklı afet ve acil durumlara toplumunun
tüm kesimlerinin hazırlıklı olması; bu
afet ve tehlikelerinin maddi ve manevi
kayıplarının en aza indirilmesi amacıyla halkın
bilinçlendirilmesi; yapısal tedbirlerin ötesinde
afet ve acil durumlar ‘öncesi, sırası, sonrası’
ile ilgili doğru bilgi ve tutum / davranış
edinmelerine yönelik olarak Bakanlığımız okul
ve kurumlarında görevli yönetici, öğretmen
ve öğrenciler ile velilerin verimli eğitilmeleri
amacıyla başta üniversiteler olmak üzere
resmi ve özel kurum, kuruluş ve sivil toplum
kuruluşları ile özellikle 1999 Marmara
depreminden sonra çeşitli nitelikte çalışma ve
projeler gerçekleştirilmiştir.
Bunlardan bazıları;
1- Bakanlığımız, 1999’da yaşanan Marmara
depremi sonrasında “Psikososyal Okul
Projesi”ni başlatmış olup, toplumda meydana
gelen doğal afetler, ihmal, istismar, şiddet,
taciz, kazalar ve intihar gibi kritik ve zorlu
yaşam olayları öncesinde koruma ve önleme,
sonrasında ise psikososyal destek sağlamak
üzere çalışmalar gerçekleştirmektedir.
Bu hizmetler, öğrenci, öğretmen, yönetici ve
ailelere yönelik olarak halen devam etmektedir.
Söz konusu uygulamaların hem kişisel hem
kurumsal olarak elde edilen tecrübeleri ile bu
çalışma özelikle RAM’lar vasıtasıyla geliştirilip,
afete maruz tüm bölgelerde hayata geçirilmekte
olup, bu kapsamda hizmet verilen insan sayısı
7,5 milyonu bulmuştur.
Aynı şekilde Van’da meydana gelen deprem
felaketi sonrasında da yaşanan travmatik
olayların çocuklarımız, ebeveynler ve
öğretmenlerimiz üzerinde yaratacağı stres
tepkilerini normalleştirmek ve psikososyal
destek sağlamak üzere, deprem bölgesinde
yapılacak çalışmalarda koordinasyon
ve işbirliğini oluşturacak planlamalar
tamamlanmıştır ve şu an öğretmenlere afetle
ilgili eğitim verilmektedir.
2- 2004-2005 döneminde; Bakanlığımız
ve Boğaziçi Üniversitesi işbirliğinde
gerçekleştirilen “ABCD” Temel Afet Bilinci
26 - 27
Ömer BALIBEYÖğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü
Eğitimi Projesi kapsamında 4 dönem halinde
düzenlenen kurslarda 120 Formatör Öğretmen
yetiştirilmiş ve bu öğretmenler yoluyla da
Marmara Bölgesi'nde bulunan illerde yönetici,
öğretmen, öğrenci ve velilere afet bilinci
eğitimleri verilmiştir.
3- Ülkemiz gibi afetleri çok sık yaşayan bu
konuda büyük tecrübe sahibi olan Japonya
Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile
Bakanlığımız arasında 18 Ekim 2010’da Okul
Temelli Afet Eğitimi Projesi ile ;
10 il / 80 okulda 260 Formatör Öğretmen •yetiştirilerek okul yöneticisi, öğretmen,
öğrenci ve veli eğitimleri düzenlenerek
dolayısıyla toplumun bilinçlendirilmesi,
Türk ve Japon afet eğitimi sistemiyle ilgili •derslerinin müfredatları karşılaştırılarak
ülkemizdeki program ve buna paralel ders
materyallerinin geliştirilmesi,
Öğretmenlerin derslerde afet ve acil •durumlar ile ilgili konuları işlemeleri
sırasında kullanılan teknik, yöntem ve
materyalin geliştirilmesi ve bu suretle
daha etkili ders işlemelerinin sağlanması.
Öncelikle okullarımızın afet öncesi, sırası •ve sonrası yapılacaklar anlamında bilinçli ve etkili bir planlama yaparak afet ve acil durumlara hazırlıklı olma ve bunların zararlarını en aza indirme amacıyla “Okul Afet ve Acil Durum” Model Planı geliştirmesi,
Üç yıl süreli olan proje çıktılarının •değerlendirilmesi ve uygun görülmesi halinde öngörülen tedbir ve uygulamaların yurt genelinde yaygınlaştırılması hedeflenmiştir.
Proje, Bakanlığımız ve JICA’nın yanı •sıra ODTÜ, Kocaeli Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, AFAD Başkanlığı, Kızılay, UMKE ve çeşitli STK’ların işbirliğinde yerli ve Japon akademisyen ve uzmanların katılımı ve katkıları ile Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü koordinesinde yürütülmektedir.
4- Bakanlığımız Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca ders programları ve kazanımlarının yeniden değerlendirilip geliştirildiği “öğretim programları bağlamında afet eğitimi çalışması” 2010 yılı içerisinde gerçekleştirilmiştir.
Yine öğretmen ve öğrencilerin afet •
konularında bilinçlendirmelerine
yönelik olarak 2010-2011 döneminde
Bakanlığımız (İlköğretim Genel
Müdürlüğü) ve Kızılay; Bakanlığımız
ve (Projeler Koordinasyon Merkezi
Başkanlığı) ve Boğaziçi Üniversitesi
işbirliğinde; ayrıca başta İstanbul olmak
üzere afet yaşayan Marmara Bölgesi
İl Milli Eğitim Müdürlüklerince benzer
projeler yürütülmüştür.
Söz konusu çalışmaların Bakanlığımızın •
bilgi, kontrol ve koordinasyonunda resmi
ve özel diğer kurum, kuruluş ve STK’ların
sosyal sorumluluk kapsamında gündeme
alınarak başta öğretmen ve öğrenciler
olmak üzere, toplumun tüm kesimlerine
yönelik eğitim, çalışma faaliyetlerinin
etkili ve sürekli bir şekilde planlanıp
gerçekleştirmesi, takip edilmesi ve başta
TRT olmak üzere yazılı ve görsel medya
vasıtasıyla kamuoyu ile paylaşılması
büyük önem taşımaktadır.
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
28 - 29
Fatma ÇÖLAŞAN Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar BirliğiYönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Türk Yapı Denetim sistemi, baştan sona ıslah edilmeli
Yapıyı meydana getiren aktörlerin sorumlulukları
Bir yatırımın aktörleri, dolayısıyla da sorumluları mal sahibi / işveren, teknik müşavir ve yapım yüklenicisi, yani müteahhittir. Ayrıca, mevcut mevzuata göre özel yapılarda teknik müşavirin yerine veya teknik müşavirin yanı sıra görev alan bir yapı denetim şirketi varsa, sorumluluk ilave olarak yapı denetim şirketi tarafından da paylaşılmalıdır.
Yapı elde etme modelleri çok çeşitlidir ve söz konusu aktörlerin -özellikle teknik müşavirlerin sorumlulukları da bu modellere göre farklılıklar göstermektedir. Örneğin geleneksel modelde tasarımı ‘işveren’ adına hazırlayan bir ‘teknik müşavir’, inşaat ihalesi sonrasında inşaatı üstlenen bir ‘müteahhit’ ve inşaatı denetleyen bir ‘teknik müşavir’ bulunur.
Bu modelde tasarımı yapan müşavirle denetleme görevi üstlenen müşavir aynı kuruluş olabilir, hatta olması tercih edilir. Tasarla - Yap (Design-Build) modelinde ise işverenin tasarım ve yapım hizmetlerinin tümünü üst düzeyde kontrol eden bir teknik müşaviri bulunur; tasarımı ise müteahhitle birlikte aynı ekip içinde yer alan farklı bir teknik müşavir üstlenir. Proje yönetimi, inşaat yönetimi gibi modellerde teknik
müşavirlerin değişik rolleri ve sorumlulukları vardır.
Dolayısıyla mal sahibinin veya işverenin sorumluluğu, ilgili ihale evrakında yatırımın amacını ve hizmetin ayrıntılarını (TOR-Terms of Reference) doğru ve eksiksiz olarak tanımlamak; elde edilecek yapının ve istenilen nitelikte verilecek hizmetlerin süreleri ve bedelleri hakkında doğru fikir sahibi olmak; hizmetlerin ifasında kullanılması gereken yapı kodları ve standartlarını bilmek ve sözleşmelerde / anlaşmalarda bunları eksiksiz tanımlamak; kendi dışındaki sorumluların her birinin vereceği hizmetlerin ayrıntılarını bilmek; sorumluların sadece verecekleri hizmetlerden sorumlu tutulmalarının, yani sorumlulukların sınırlandırılması gerektiğinin bilincinde olmak; kendi de dâhil tarafların tümü için yetki ve karşılıklı sorumlulukları açıklayan adil sözleşmeler / anlaşmalar hazırlamak; ödemeleri zamanında yapmak; sözleşme / anlaşma dışındaki olası hizmetleri karşılıksız istememek; yatırımın gerçekleşmesi için atılacak tüm adımları önceden planlamak ve gerçekleşme aşamasında sorumluların aktivitelerini üst düzeyde denetlemek olmalıdır.
Teknik müşavirlik hizmetleri; yatırım planlama çalışmaları, fizibilite etütleri,
ÇED raporları, sondaj ve zemin etütleri, mimarlık / mühendislik tasarım hizmetleri, tasarım denetimi teknik ve idari şartname hazırlanması, inşaat ihale dosyası hazırlanması, teklif değerlendirme, müteahhit seçiminde işverene danışmanlık, mesleki denetim, inşaat denetimi, proje yönetimi, inşaat yönetimi, işletmeye alma danışmanlığı, tesislerin doğru kullanımı için teknik eğitim, değerlendirme hizmetleri ve benzerleri ‘yapılmış veya doğal çevre üzerinde verilen, teknolojiye dayalı fikir hizmetleri’dir. Teknik müşavirin sorumluluğu, işverenle yapacağı ‘anlaşma’nın koşullarına uygun ve bu anlaşma ile sınırlı olarak, verilecek hizmetin öncelikle toplum çıkarlarına, bilim kurallarına, meslek etiğine, işverenin yararına olmasını; hizmetin bilgi, deneyim, beceri ve özenle verilmesini sağlamaktır. Teknik müşavirin özellikle proje yönetimi, inşaat yönetimi veya inşaat denetimi sırasında bir başka görevi ve sorumluluğu da işverenle müteahhit arasındaki olası anlaşmazlıkları, iki tarafın da hak ve yükümlülüklerini göz önünde bulundurarak tahkim veya mahkeme yoluna gidilmeden önce çözmeye çalışmaktır.
Teknik müşavir, bu sorumlulukların sahibi olarak kararlarında ve finansmanında mutlaka tam bağımsız olmalı, hizmeti yetki alarak ve gerçek sorumluluk altında vermelidir.
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
Bu nedenle de teknik müşavirin her anlaşma öncesinde bir anlamda ‘kalite belgesi’ olarak da kullanılan Mesleki Sorumluluk Sigortası yaptırması zorunlu hale getirilmelidir.
Müteahhidin sorumluluğu ise, geleneksel modelde kendisine işveren tarafından işin başında verilen idari ve teknik şartnamelere ve tasarım evrakına, sözleşme koşullarına uygun olarak istenen kalitede üretim yapmak, hizmetlerinin toplum ve işverenin çıkarlarına aykırı olmamasını temin etmek ve öngörülen zamanda işi teslim etmektir. Diğer bazı modellerde müteahhit tasarımdan, tasarımı yapan teknik müşavir ile birlikte sorumludur. Yalnız bu birlikte sorumluluk genellikle yanlış anlaşılmaktadır. Örneğin Tasarla - Yap modelinde müteahhit ve tasarımcı teknik müşavirin yükümlülük ve sorumlulukları, aynen bir konsorsiyum içinde olduğu gibi tarafların vereceği hizmetlerle sınırlı olmalıdır.
Müteahhitliğin kalitesi her iş konusu için ayrı ayrı değerlendirilmelidir
Müteahhit terimi, herhangi bir işi veya hizmeti üstlenen - yüklenen kuruluş anlamına geldiği halde, ülkemizde genel olarak ‘inşaat müteahhidi’ olarak anlaşılmaktadır. Müteahhit; işverenle imzaladığı ‘sözleşme’ kapsamındaki idari ve teknik şartnamelere, tasarımlara, ilgili mevcut tüm verilere ve bilgilere uygun olarak yapım işini gerçekleştiren bünyedir.
Müteahhidin standardı, kendisinden beklenen inşaat işine uygun bir seviyede olmalı; söz konusu seviye, ihale aşamasında işin cinsi-özelliği ile beklenen yapı ölçeği ve niteliğine uygunluk araştırılarak saptanmalıdır. Genel olarak müteahhidin kalitesi; daha önce yaptığı işlerin cinsi ve niteliği, başarısı, kendisinin mali durumu, söz konusu işte çalıştıracağı personelin nitelikleri ve işe uygunluğu, şirketin o zamanda iş üstlenmeye uygun olup olmadığı gibi her iş konusu için ayrı ayrı değerlendirilerek ölçülmelidir. Burada, alışmış olduğumuz için ‘kalite’ sözcüğünü kullanmakta olduğumuz halde, asıl amaç ‘kalifikasyon’, yani spesifik bir işe uygunluktur. Dolayısıyla müteahhitlerin standartlarının, belli kurumlar tarafından verilecek ve sürekliliği olan, örneğin geçmişteki müteahhitlik karnesi benzeri belgelerle saptanması yanlıştır ve dünya uygulamaları da böyle değildir. Müteahhitin standardı
veya işe uygunluğu, her iş için ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Teknik müşavirlik, kamu ve özel sektör yatırımcılarına iyi anlatılmalı
Öncelikle teknik müşavirin ve teknik müşavirlik hizmetlerinin ilgili mevzuatta doğru terminolojiyle tanımlanması gerekmektedir. Örneğin ‘mühendislik’, ‘teknik müşavirlik’, ‘proje’, ‘tasarım’, ‘denetim’ gibi hizmetler birbirinden farklı algılanmamalıdır. Bu konuda ülkemizde büyük bir karışıklık yaşanmakta, bu durum teknik müşavirlik hizmetlerinin doğru anlaşılmasını ve verilmesini de önemli ölçüde engellemektedir.
İkinci olarak, teknik müşavirlik hizmetlerinin inşaat sektörüne ve dolayısıyla ülkeye kazandıracağı değerlerin topluma, kamu ve özel sektör yatırımcılarına çok iyi anlatılması gerekmektedir. Bu hizmetlerin sadece mesleki hizmetler olmayıp teknik müşavirlik faaliyetinin ticari bir faaliyet olduğunun, kâr etmeyen kuruluşların yok olmaya mahkûm olduklarının, inşaat sektörünün ve ülkemizin bu yok oluştan çok büyük zarar göreceğinin işverenler, teknik müşavirler, müteahhitler ve toplum tarafından özümsenmesi mutlaka sağlanmalıdır. ABD Federal Müktesebat Yönetmeliği FAR’ın (United States Federal Acquisition Regulation) söylediği ve Dünya Bankasının da onayladığı gibi:
“Ülkelerin gelişimi ancak onların mühendislik kuruluşlarının gelişiminden sonra gerçekleşmiş; dünyada bunun tersi ise hiç görülmemiştir.” (“No country in the world has become developed in advance of its engineering expertise.”)
Teknik müşavirin vereceği hizmetler kapsamında tam olarak yetki alması ve karşılığında gerçek sorumlulukla çalışması sağlanmalıdır. Sorumluluklar kâğıt üzerinde kalmaya devam ettiği müddetçe, teknik müşavirlik şirketlerinin kalitelerinin yükselmesi, bu şirketlerin büyümesi ve uluslararası standartlara erişmeleri mümkün olamayacaktır. Bu nedenle, yetkiler ve sorumluluklar teknik müşavirin işvereni ile imzalayacağı ‘anlaşma’da açık ve ayrıntılı biçimde yer almalı; sorumluluk karşısında uygulanacak yaptırımlar iyi tanımlanmalıdır.
Teknik müşavirlik hizmetlerinin ülke ekonomisine yapacağı katkıların işveren
30 - 31
eğitimleri vasıtasıyla tanıtılması, anlaşmaların tek taraflı olmaktan çıkarılması hizmetlerin gelişimi için yararlı olacaktır. Bu hizmetlerin alımı planlanırken, gelişmiş ülkelerin benzer mevzuatı ve uygulamaları mutlaka örnek alınmalı, Amerika’yı her defasında baştan keşfetme alışkanlığımız artık terk edilmelidir.
Az sayıda gelişmiş ülkede teknik müşavirlik hizmetlerine ilave olarak yapı denetimi hizmetleri alınmaktadır.
Türkiye’de yapı denetimi, özel sektör yatırımlarında verilen tasarım denetimi ve inşaat denetimi hizmetlerinin birleşimi anlamına gelmektedir ve mevcut uygulamaya göre bu hizmetler aslında teknik müşavirlik hizmetleridir.
Türkiye’de 2001 yılından itibaren devlet eliyle yapı denetim şirketleri kurdurulmuş ve bunlar teknik müşavirlik hizmetlerinin sadece bir kısmını, üstelik de yanlış içerik ve uygulamalarla üstlendirilmişlerdir. Gelişmiş ülkelerin pek azında (Avrupa’da sadece İngiltere ve Fransa) teknik müşavirlik hizmetleri yerine veya ilave olarak yapı denetimi adı altında hizmetler alınmaktadır. Örneğin İngiltere’de benzer şirketler mevcuttur fakat bunlar teknik müşavirlik şirketlerine ilave olarak yerel yönetimlere hizmet vermektedirler ve sadece yapıların sağlık ve güvenlik (yangın, sağlamlık, depreme dayanıklılık, özürlü girişleri vs.) koşullarını denetlemekte, çevrenin korunması açısından yapıları değerlendirmektedirler. Söz konusu şirketler, mühendis olma zorunluluğu olmayan elemanlar (tekniker vb.) tarafından her yapı için ilgili konularda birer check-list doldurarak hizmet vermektedirler. İngiltere’de, Mesleki Sorumluluk Sigortası da yaptırmak
zorunda olan bu şirketlere yeminli müfettiş veya tescilli müfettiş denilmektedir ve bunlar her özel yapı için teknik müşavirlik şirketleri hizmetlerine ilave olarak hizmet vermektedirler.
Fransız sisteminde ise yapı denetim şirketleri genellikle sigortacıların veya teknik müşavirlik hizmetleri ile çıkar çatışması olan tarafların kurdukları şirketlerdir ve sistem, kâğıt üzerinde iyi olarak görünmekle birlikte, çok karışık, pahalı, yavaş işleyen ve genellikle inşaatta kalite düşüklüğüne sebep olan bir uygulama söz konusudur. Sigortacılar denetim görevini de üstlendikleri için, anlaşmazlık halinde açılan davalar yirmi yıla yakın sürebilmekte, yapı denetim sisteminin yanlış kurgulanması nedeniyle önemli başka sorunlar da yaşanmaktadır. Sistem aynı zamanda ülkede büyük bir tekelleşme yaratmıştır. Fransız hükümetleri 90’lı yıllardan bu yana bu sistemi düzeltmeye çalışmaktadırlar; korkarız ki bizim yapı denetim sistemimiz de aynı kaderi paylaşmaya mahkûm olabilecektir.
Özet olarak, bir şekilde hayata geçirilmiş bulunan Türk yapı denetim sistemi, baştan sona ıslah edilmeli, bu şirketlerin aslında teknik müşavirlik şirketleri olduğu kabul edilmeli ve çalışma koşulları teknik müşavirlik şirketleri gibi olmalı, aradaki farklar kaldırılmalıdır veya yapı denetim şirketleri ayrı bünyeler olarak hizmet vermeye devam edeceklerse, İngiltere örnek alınarak bunların uğraşı alanları ve yükümlülükleri tekrar düzenlenmelidir. Yapı denetim şirketleri dâhil tüm teknik müşavirlik şirketleri “Mesleki Sorumluluk Sigortası” altında hizmet vermeli; bunların, kontrol ettikleri kuruluşlarla her türlü bağları kesilmeli ve tam bağımsız olmaları sağlanmalıdır.
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
32 - 33
Kaliteli beton üretim kıstasları
Hazır beton üretimi; bilgi, uzmanlık ve teknik
donanım gerektiren çok ciddi bir iştir. Üyemiz
olmayan hazır beton tesislerinin bir kısmında
çok önemli eksiklikler görmekteyiz. Bunların
başında teknik eleman ve bilgi eksikliği
gelmektedir. THBB’nin kendi üyeleri için istediği
kriterlerin, devlet tarafından da istenmesi çok
doğru olacaktır.
THBB, 1991 yılından beri Avrupa Hazır Beton
Birliği’nin (ERMCO) üyesi. Birliğimiz üyesi
tüm hazır beton tesislerinde, TS EN 206
Beton Standardı’na uygun üretim yapılıyor.
Üyelerimizin, KGS - Kalite Güvence Sistemi
Kalite Belgesi ve uygun laboratuvarı bulunuyor.
Tüm tesisler teknik, çevre, iş sağlığı - iş
güvenliği, yasal ve etik kriterleri eksiksiz
yerine getiriyor. THBB üyesi tesisler uzun
yıllardır Avrupa standartlarında üretim yapıyor.
Hatta tesis, ekipman vb. birçok noktada
birçok ülkeden daha ilerideyiz. Ancak, THBB
üyesi olmayan birçok üretici için aynı şeyleri
söylemek mümkün değil.
THBB kurulduğu günden bu yana, Türkiye’de
kaliteli beton üretiminin özendirilmesi için ilk
kez gerçekleştirilen birçok etkinliğe imza attı.
THBB kurulduğunda ülkemizde henüz bir hazır
beton standardı dahi bulunmuyordu. THBB
ve TSE’nin işbirliğiyle TS 11222 Beton - Hazır
Beton Standardı 1994 yılında hazırlandı ve
2000 yılında EN 206 Avrupa Beton Standardı
paralelinde gözden geçirilerek yayınlandı.
TS 500 Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım
Kuralları Standardı 2000 yılında THBB’nin
katılımıyla revize edilerek yayınlandı. THBB,
2004 yılında yayınlanan EN 206–1 Avrupa
Beton Standardı’na katkı sağladı, 2007 yılında
ise “G” Tebliğine esas EN 206–1 standart eki
taslağını hazırladı.
Depremlerden sonra binaları denetimsizliğin
yıktığını gördük
1999 depreminden sonra kentlerimizde
yaşadığımız felaketin en önemli sorumlusunun
kalitesiz betonlar ile üretilmiş yapılar olduğunu
biliyoruz. Bunu önlemek için devletimiz
faaliyetlerde bulunuyordu. Ülkemizde üretilen
Depremlerin sorumlusu kalitesiz betonlar
Ayhan GÜLERYÜZTürkiye Hazır Beton Birliği Yönetim Kurulu Başkanı
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
hazır betonların önemli kısmı hâlâ standart dışı
ve kalitesizdir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (eski Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı), Avrupa Birliği uyum
çalışmaları kapsamında özellikle yapı
malzemeleri üretiminin “CE” koşullarında
yapılması ve belgelendirilmesi zorunluluğu
getirecekti. Örneğin çimento ve agreganın
“CE” belgesiz üretilememesi gerekiyor ancak
agregada böyle bir denetim henüz yok.
Hâlbuki “CE” belgeli üretim olsa beton kalitesi
artacak. Deprem Şartnamesi’nin değişimi ile
biz THBB olarak C30 (santimetrede 300 kilo
taşıyan beton sınıfı) mukavemetinde beton
kullanılmasını tavsiye ediyoruz. Fakat C30’lara
İstanbul’da ulaşsak bile diğer illerimizde hâlâ
bunu gerçekleştiremedik. Ayrıca elle beton
dökümünün taviz verilmez şekilde engellenmesi
gerekmektedir.
Van Depremi’nden sonra da Başbakan’ın
açıklaması ile tüm eski ve kalitesiz binaların
yıkılarak yerine yenilerinin inşa edileceği
sözünün verilmesi ise yine olumlu bir gelişme.
Afet Yönetmeliği, deprem riski olan bölgelerde
en az C20 mukavemetinde beton kullanılmasını
tavsiye ederken, THBB olarak biz C30 dayanım
sınıfındaki betonların kullanılmasını uygun
görüyoruz. Her yeni binanın bir can simidi
olacağını savunan THBB, yeni yapılacak
binalarda da müteahhitlerimizi kaliteli beton
kullanarak yenilenen Afet Yönetmeliği’ne uygun
binalar inşa etmeye davet ediyor. Marmara ve
Van depreminde gördük ki binaları doğal afet
olan deprem değil, denetimsizlik yıktı.
Kalite Güvence Sistemi, betonda kalite
denetimi için çalışmalarını her geçen gün
geliştiriyor
Ülkemizde hazır betondaki en büyük
sorun denetimsizlik ve haliyle kalitesizlik.
Denetlenmeyen hazır betonun insanların
hayatlarına mal olduğunu ülkemiz yaşadığı
acılar ve maddi kayıplarla anladı.
Türkiye Hazır Beton Birliği olarak kurduğumuz
Kalite Güvence Sistemi ile betonda kalite
denetimi için çalışmalarımızı her geçen gün
geliştirerek çoğaltıyoruz. KGS belgesinin
Türkiye’de yaygınlaşması için hazır beton
üreten tüm firmaları THBB çatısı altında
görmek istiyoruz. Böylece merdiven altı olarak
tabir ettiğimiz kalitesiz beton üreten firmalar
sektörden ayıklanacak ve sektör denetimden
geçen kaliteli üreticiler tarafından daha da
ileriye taşınacaktır.
Kalite Güvence Sistemi’nin yaygınlaşması
için müteahhitlerin KGS belgeli beton üreten
firmaları tercih etmesi gerekiyor. KGS,
ülkemizin birçok ilinde kaliteli betonun önemini
ve neden gerekli olduğunu anlatan birçok
seminer düzenledi. Ayrıca birçok resmi kuruma
kurulduğu 1994 yılından itibaren kaliteli
betonun önemi ve betonda kalite standartları
başta olmak üzere birçok konuda yazılar
gönderildi. KGS hedef kitlesine ulaşmak için
bilgilendirme yazı ve seminerlerinin dışında
reklamları ile de kaliteli betonun önemini dile
getirmektedir.
Türkiye’de sektörel özdenetimin ilk
örneklerinden biri: KGS
Birliğimiz tarafından 1995 yılında Türkiye’de
sektörel özdenetimin ilk örneklerinden biri
olan Kalite Güvence Sistemi (KGS) kuruldu. İlk
yıllarda dokuz üniversite ile yapılan protokoller
çerçevesinde denetim ve belgelendirme yapan
KGS, 2004 yılında Avrupa Birliği entegrasyonu
sürecinde değişen standartlar ve mevzuata
göre yeniden yapılandırıldı. Böylece “Kalite
Güvence Sistemi İktisadi İşletmesi” adı altında
bağımsız bir işletme haline geldi.
KGS, Avrupa Birliği Komisyonu tarafından
betonla ilgili yapı malzemelerinde CE
işaretlemesi için onaylanmış bir belgelendirme
kuruluşu olarak atanmıştır. KGS, hazır beton,
agrega ve kimyasal ve mineral katkı üreticileri
için doğru ve tarafsız bir şekilde denetim ve
belgelendirme çalışmalarını yürütüyor. Deprem
kuşağı üzerinde bulunan ülkemizde kaliteli yapı
malzemesi üretiminin sağlanmasını hedefleyen
KGS, güvenilirlik, tarafsızlık, gizlilik, bağımsızlık
ve profesyonel çalışma prensiplerini kendisine
ilke edinmiştir.
KGS; tesisleri her yıl sistem denetimi ve
ayrıca yılda en az 3 kez habersiz olarak ürün
34 - 35
denetimiyle, titizlikle denetimden geçiriyor. Bu
denetimler ürünlerin standartlara uygunluğunu
ve ürün - hizmet kalitesinin devamlılığını temin
eden bir kalite yönetimi anlayışının yerleşmesini
de sağlıyor. KGS, 2010 yılında Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından hazır betonda
“G Belgesi” için onaylanmış kuruluş olarak
atandı.
Kaliteli beton yeterliliği olmayan ustalar ile
uygun olmayan ürün elde edilebilir
THBB olarak, eğitimin gelişmişlik ve kalite
açısından önemini biliyoruz. İşte bu nedenle
1994 yılından bu yana sektörde çalışan
pompa ve trans mikser operatörleri, santral
operatörleri ve laboratuvar teknisyenleri
sertifikalı eğitimlerden geçiriliyor ve sektörün
kalifiye eleman ihtiyacı karşılanıyor. Bu meslek
içi eğitimlere bugüne kadar 13 binden fazla
kişi katıldı. İlk olarak 1994 yılında “Depreme
Dayanıklı Yapı ve Yapı Üretimi Sempozyumu”
düzenledik. Bu tarihten bu yana beton
kullanıcılarına ve kamuoyuna yönelik 100’ün
üzerinde sempozyum gerçekleştirdik.
Üretilen bilgi ve deneyimi çeşitli kanallarla
hazır beton sektörüne, inşaat sektörüne ve
halka aktarmaya çalışıyoruz. THBB yayın
organı olarak 1993 yılından bu yana iki ayda
bir yayınlanmakta olan “Hazır Beton” dergisi,
Türkiye’de doğrudan hazır beton sektörüne
yönelik olarak çıkan tek süreli yayındır. Bunun
dışında, hazır betonun üretim, taşıma ve
kullanımına ilişkin teknik yayınlar; yapılarda
kaliteli beton kullanımının önemine ilişkin
bilgi ve uyarı amaçlı afiş ve broşürler; deprem
haritası, Afet Yönetmeliği işbirliğiyle bastırılan
dokümanlar, THBB’nin sektöre ve topluma
yönelik yayın çalışmaları arasındadır.
Siz istediğiniz kadar kaliteli beton üretin o
beton şantiyede herhangi bir yeterliliği olmayan
ustalar tarafından yanlış yöntemlere maruz
kalırsa, uygun olmayan bir ürün elde edilebilir.
Binalar, yollar, camiler, tüneller, köprüler… vb.
bunların hepsi biz insanların yaşam alanını
oluşturuyor. Yaşam alanlarımızı sağlam
kurmak için, kaliteli ürünleri bilinçli mühendis,
müteahhit ve ustaların ellerinde şekillendirmek
için eğitimli, kalifiye elemanları her zaman
destekleyeceğiz.
Müteahhitliğin tanımı ve standartları
Müteahhitler, yapıların inşa edilmesinde
en büyük sorumluluğu alan kişilerdir.
Müteahhitlerin inşa edilecek yapıların malzeme
seçiminden, seçilen malzemenin ustalar
tarafından projeye uygun olarak kullanılıp
kullanılmadığını denetlemeye kadar birçok
sorumluluğu vardır.
Müteahhitler; yüklendikleri işi başından sonuna
kadar takip etmeli, kaliteli ürünleri, eğitimli
personelle inşa etmelidir. Son yaşanan Van
Depremi’nde yıkılan binalar arasında sadece
eski olanların değil, 6 aylık yeni binaların bile
bulunduğu ve yıkılan binaların etrafındaki diğer
yapıların sapasağlam ayakta kaldığını gördük.
Bir yapının; depreme ve dış etkilere karşı
dayanıklı olması için, mühendislik hizmeti
alınarak, doğru projelendirilmiş, standartlara
uygun yapı malzemesi kullanılmış ve iyi bir
müteahhitlik hizmeti ile standartlara uygun
yapılmış olması gerekir. Bir yapıyı oluşturan bu
hizmetler bütünü bir zincirin halkaları gibidir
ve bir halkada meydana gelecek denetimsizlik
bu zincirin kopmasıyla sonuçlanır. Deprem
Yönetmelikleri’ne uygun yapılmış bir bina
bu büyüklükteki bir depreme çok rahatlıkla
dayanır.
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
36 - 37
Hüseyin BİLMAÇİnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Yapı denetiminde devrim niteliğinde değişiklikler yapılmalı
Türk inşaat sektörü ülkemiz için stratejik bir
sektördür ve Türk inşaat malzemeleri sanayisi
birçok kategoride dünya lideri konumundadır.
İMSAD olarak, inşaat malzemesi sanayisini her
platformda temsil ederek, çalışmalarımızı bu
sektörün gerek yurt içinde gerekse yurt dışında
sürdürülebilir gelişimi yönünde planlıyoruz.
Bu plan içinde sektörümüzün hedefleri ve bu
hedeflere yönelik geleceğe dönük çalışmalar da
İMSAD için büyük önem taşıyor. İMSAD olarak
temel amacımız sektörümüze ve sonucunda
da ülkemize katkıda bulunmak. Ülkemizde
son dönemde oluşan genel ekonomik tabloya
baktığımızda Türk ekonomisinin 2011’in ilk
yarısı sonunda büyüme lideri Çin’le rekabetini
izliyor ve Avrupa’daki liderliğini dünya liderliğine
taşıdığını görüyoruz. Türk inşaat malzemeleri
sanayisi inşaat demiri, demir çelik radyatör ve
demir çelik profil gibi birçok kategoride dünya
lideridir. İhracat rakamlarına göre sektör, 2011
yılı ilk 9 ayı sonunda ihracatta 12 milyar doları
aşan bir performans yakaladı. 2011’in ilk yarısı
sonunda genel ekonomik tabloya baktığımızda
ise Türkiye ekonomisinin Avrupa’daki liderliğini
dünya liderliğine taşıdığını görüyoruz. TÜİK
verilerine göre Türk inşaat sektörü, 2011 yılı
ikinci çeyreğini % 13,2 oranında büyüme ile
tamamladı. 2007 yılından bu yana ilk kez bu
yıl ikinci çeyrekte sektörün GSYH’ya katkısı
% 6’ya yükseldi. Ekonomi ise geçtiğimiz yıla
göre % 8,8 gelişim gösterdi. Sektörümüz, 4,5
milyonu aşkın doğrudan ve dolaylı istihdamıyla
Türkiye’de toplam istihdamın yaklaşık % 20’sini
karşılıyor.
Son 5 yılda yıllık ortalama Türk inşaat
malzemesi sanayisinde ihracat artış hızı % 15
olurken, ülkemiz inşaat malzemeleri ihracatı
yapan ülkeler arasında 7’nci sıraya yerleşti.
Üretimde ise Türkiye, % 11,5 büyüme oranıyla
inşaat malzemeleri sanayisinde dünyada ilk 5
ülke arasına girdi.
Sektörümüzde 2011 - 2015 yıllarında ortalama
% 14,5 oranında büyüme yaşanacağını
öngörüyoruz. 2015 yılında inşaat malzemeleri
ihracatımızın % 17,5 oranında bir büyüme
kaydetmesini hedefliyor, yine aynı yıl inşaat
malzemeleri ihracat hacmimizin yaklaşık
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
40 milyar dolar seviyesine ulaşacağını
düşünüyoruz.
2023 yılında ülkemizin hedefi dünyanın en
büyük ilk 10 ekonomisi arasına girmek.
İMSAD olarak bizim 2023 hedeflerimiz ise
100 milyar US$ ihracat, 100 milyar US$ yurt
içi pazar büyüklüğü ve 100 milyar US$ yurt
dışı müteahhitlik faaliyetine ulaşmak. Bu
hedeflere ulaşırken inovasyon ve AR-GE’nin
önemine inanıyoruz ve Türkiye’nin halen % 1
mertebesinde olan GSYH’daki AR-GE payının
2023’te gelişmiş ülkelerin % 2 olan seviyesinin
de üstünde % 3 olarak hedeflenmesini çok
önemsiyoruz. İlk 10 ekonomiye giden yolda
rolümüz büyük olacak.
İnşaat malzemesi sanayisi demir çelikten,
ısıtma – soğutma sistemlerine, boyadan
bağlantı elemanlarına, asansörden aydınlatma
ekipmanlarına, çimentodan boruya kadar
30’a yakın alanı kapsıyor. Bugün İMSAD
böylesine geniş bir endüstriyi büyük sanayi
gruplarıyla, sektörün her bir alanını temsil
eden derneklerle tek çatı altında buluşturmayı
başardı. İMSAD seçkin sanayici üyeleri, 28
sektör derneği üyesi ile her yıl düzenlediği
uluslararası organizasyonlar, yürüttüğü AB
projeleri, yayınladığı raporlar ve araştırmalarla
çalışmalarını sürdürüyor.
Kaliteli Ürün & Uluslararası İnşaatta Kalite
Zirvesi
Sektör ve sanayiciler olarak markalaşmada
teknoloji geliştirmede, nitelikli, kaliteli,
dünyanın her yerine satılabilir, rekabet gücü
yüksek ürünleri üretmede büyük hedeflerimiz
var. Sektörümüzün kaliteli ürün konusunda
herhangi bir eksikliği yok hatta fazlası var.
Bugün dünyanın her yerine ürün satabilen
ihracat lideri bir sektörüz. Biz daha büyük
hedefler, daha fazla ihracat rakamları ve
daha güçlü bir sektör için çalışıyoruz. Bu
hedefleri gerçekleştirmek ve sektörümüzün
sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla birçok
faaliyet gerçekleştiriyoruz. Bunlardan biri
geleneksel hale getirdiğimiz ve artık marka
olan etkinliğimiz Uluslararası İnşaatta Kalite
Zirvesi'nin bu yıl üçüncüsünü 23 Kasım
tarihinde düzenledik. Zirve, inşaat sanayisinin
tek ve en büyük buluşmasıdır. Sektör ve
sanayiciler olarak kaliteli ve rekabet gücü
yüksek ürünleri üretmeyi sürdürerek, küresel
arenada sektörümüzü daha fazla ülkede
temsil etmeyi hedefliyoruz. Bu hedeflerimiz
doğrultusunda sektörümüzün sürdürülebilir
gelişimini sağlamak amacıyla düzenlediğimiz
ve geleneksel hale getirdiğimiz Uluslararası
İnşaatta Kalite Zirvesini de geliştirerek
sürdürmek arzusundayız.
Yapı Stoku - Van Depremi
Türkiye, son 20 yılda büyük can ve mal kaybına
yol açan birçok orta ve büyük ölçekte deprem
yaşamıştır. Ortaya çıkan can kayıpları ve ağır
hasarlı veya yıkılan binaların sayısı ülkemiz
yapılarının, özellikle de orta yükseklikteki
betonarme binaların yetersiz sismik
performansını gündeme getirmiştir. Görülüyor
ki ülkemizdeki mevcut yapı stokunun önemli bir
kısmı risk altındadır.
Türkiye’de kaliteli, dünya çapında rekabetçi
bir inşaat malzemesi sanayisi, yine dünya
sıralamasında olan bir müteahhitlik ve gelişen
bir müşavirlik becerisi olmasına karşın
depremlerde yapılar nedeniyle can kaybı
yaşanmasından büyük üzüntü duyuyoruz.
23 Ekim Pazar günü Van’da meydana gelen
7.2 büyüklüğündeki depremde hayatını
kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı,
yaralananlara acil şifalar diliyoruz. Depremin
ardından bölgeye İMSAD heyeti giderek bir
durum tespiti yaptı ve bölgeye yönelik çalışma
planı oluşturuldu.
Bu konuda kamuoyuna yaptığımız basın
açıklamasında da değindiğimiz noktaları sizin
kanalınızla tekrar vurgulamak isterim.
Bölgedeki ağır hasarlı yapıların yıkılmasından
sonra orta ve az hasarlı binaların incelenerek
güçlendirilmesi gerekiyor. Güçlendirmenin,
konunun uzmanlarınca afet yönetmeliğinde
yer alan esaslara göre yapılması önemli
çünkü hiçbir şey insan hayatından daha
kıymetli olamaz. Türk inşaat sanayisi olarak
38 - 39
güçlendirme ve depreme dayanıklı binalar
üretmekte hiçbir eksiğimiz yok hatta fazlamız
var. Mevcut yapılarda bir plan dâhilinde, yeni
yapılarda ise doğru malzeme seçimi, nitelikli
projelendirme, kaliteli imalat ve işçilik ile
yerinde denetimle birlikte standartların eksiksiz
ve tam uygulanması oldukça önemli.
Bu konuda İMSAD Yapı Güvenliği ve Deprem
Komitemiz ve Yönetim Kurulumuz bir dizi
çalışma yürütüyor. Bu çalışmalarda başta
Başbakanlık Afet ve Acil Yönetim Başkanlığı
Deprem Daire Başkanlığı olmak üzere, Türk
Deprem Vakfı, Yapı Denetim Kuruluşları Birliği
ile işbirliği içindeyiz. Kısacası artık Türkiye’de
olası doğal afetlere karşı hazırlıklı olmak için
gerekli önlemlerin alınması yönünde adımlar
atılarak, mevcut yapıların bir plan dâhilinde
elden geçmesi gerekiyor.
Yapıda Denetim Sorumluluk ve Deprem
Sigortası
Son zamanlarda ülkemizde yaşanan deprem
felaketleri, yapı denetimi sistemimizin
eksikliklerini tekrar tekrar gündemimize taşıyor.
Ülkemizde yapı denetimi ve oraya kadar olan
süreçteki yetersizlikler maalesef bizi doğal
afetler karşısında çaresiz duruma getiriyor.
Tüm aksaklıkların giderilebilmesi için
bugüne kadar geçerli olan ilgili yasa, tüzük
ve yönetmeliklerin bir an önce yeniden
kaleme alınması ve uluslararası uygulamalar
doğrultusunda, devrim niteliğinde değişiklikler
yapılması gerekmektedir.
Bu kapsamda, teknik müşavirler gerçek rollerini
artık üstlenmeli; ‘beyin takımı’ olarak, tam
yetki ve sorumlulukla yurt genelinde özel ve
resmi tüm yapım işlerinde yerlerini almalıdırlar.
Müşavirlik müessesesinin kullanılmaya
başlanmasıyla birlikte kalitenin yükseleceği,
can ve mal emniyetinin artacağı, yatırım ve
işletme giderlerinin büyük ölçüde azalacağı ve
ülkemizin daha hızlı kalkınacağı çok açıktır.
Deprem sigortası konusunda ise bir bilinç
eksikliği göze çarpıyor. Ülkemizde % 25
oranında olan sigortalılık oranı gelişmiş
ülkelerde % 30 civarında. DASK Doğal Afet
Sigortaları Kurumunun zorunlu deprem
sigortası uygulamasını genişletmek için
tapu tescili ve konut kredileri yanında su ve
elektrik aboneliklerinde de DASK’ın aranır hale
getirilmesi gibi çalışmaları var. Bu çalışmalara
da hız verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
40 - 41
Mustafa SUTürkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği Başkanı
Zorunlu deprem sigortası, yapı denetimi, mesleki sorumluluk sigortaları, sigorta bilinci
Çeşitli kaynaklara göre ülkemiz topraklarının
% 96’sı, ülke nüfusunun ise % 98’i farklı
derecelerde deprem riskiyle karşı karşıyadır.
Bu gerçekle 1999 yılında meydana gelen
iki büyük deprem felaketi ile daha net yüz
yüze gelinmiş ve 587 sayılı KHK ile Zorunlu
Deprem Sigortası Sistemi kurulmuştur.
Ancak geçen 11 yıllık süreye rağmen
ülkemizde halen Afet Sigortaları Kanunu
yasalaşamamış, yükümlüleri sigorta yapmaya
teşvik için tapu işlemleri dışında gerekli
denetim mekanizmaları oluşturulamamıştır.
Diğer taraftan devletin afet konutu yapma
geleneğini devam ettirmesi, risklere karşı
sigorta yapma alışkanlığının özellikle bazı
bölgelerde ve alt gelir grubunda düşük
olması, sigorta bilincinin arttırılması
yönündeki çabaların yetersiz kalması, zorunlu
deprem sigortası poliçe sayısında ulaşılan
sigortalılık oranının ne yazık ki arzu edilen
düzeye çıkmamasına neden olmuştur.
Van’daki sigortalılık oranı % 8,7’ler seviyesinde
23 Ekim’de merkez üssü Van’ın merkez ilçeye bağlı Tabanlı Köyü olarak açıklanan ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin büyük bölümünde hissedilen 7,2 şiddetindeki deprem sonrasında Doğal Afet Sigortaları Kurumundan (DASK) alınan veriler değerlendirildiğinde en çok etkilenen ilimiz olan Van’da 84.345 adet konut bulunduğu ancak bunlardan sadece 7318 adet konutun zorunlu deprem sigortası poliçesine sahip olduğu görülmüştür. Dolayısıyla Van ilimizde sigortalılık oranı ne yazık ki % 8,7’ler seviyesindedir.
Son yaşanan depremden etkilenen Van, Muş, Siirt, Şırnak, Batman, Hakkâri, Bitlis, Bingöl, Ağrı ve Erzurum illerimizin tamamı değerlendirildiğinde 479.350 konuttan 51.422 tanesinin zorunlu deprem sigortasına sahip olduğu görülmüş olup, bu illerdeki
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
sigortalanma oranının da % 10,7 olarak gerçekleştiği tespit edilmiştir.
Yukarıdaki verilerden de anlaşılacağı üzere Van’da yaşanan deprem felaketi, zorunlu deprem sigortasına ilişkin düzenlemeleri de içeren Afet Sigortaları Kanun Tasarısı’nın bir an önce yasalaşması gerektiği gerçeğini gözler önüne sermiştir. Söz konusu Tasarı’ya ilişkin görüşlerimiz, ilgili mercilere iletilmiş ve özellikle zorunlu deprem sigortasının yaptırılmaması ve bu husustaki yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda uygulanacak yaptırımların büyük önem arz ettiği vurgulanmıştır.
Özellikle deprem sigortalarına ilişkin olarak, yaşanan büyük afetler sonrasında zorunlu deprem sigortası ve yangın sigortasına ek olarak verilen ihtiyari deprem sigortasına talepte artış görülmekte fakat felaketlerin zamanla unutulmaya başlaması ile bu artışların devamlılığı sağlanamamakta, yapılan poliçeler sonraki yıllarda yenilenmemektedir.
Toplumsal düzeyde deprem konusundaki bilincimiz istenen seviyede değildir
DASK, gerek özellikle deprem riskinin yüksek olduğu illerde yürüttüğü bilinçlendirme
kampanyaları ile gerekse ulusal düzeyde yürüttüğü reklam kampanyaları ile deprem riski ve zorunlu deprem sigortası konusundaki bilinci artırmaya çalışmaktadır. Toplumsal düzeyde deprem konusundaki bilincimizin istenen seviyede olmadığı ve alınması gereken önlemlerin birçoğunun henüz hayata geçirilemediği bir gerçektir. Bu nedenle gerek ülkemizdeki sigorta bilincinin arttırılmasına yönelik çalışmalar gerekse zorunlu deprem sigortasına yönelik DASK tarafından yürütülen bilinçlendirmeye yönelik kampanyaların son derece önemli olduğu düşünülmektedir. Ayrıca Van’da meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki deprem can ve mal kaybına neden oldu.
Süresi sona eren poliçelerin yenilenmesinin sağlanması hususunda acentelerin daha aktif olması, en azından var olan sigortalı portföyünün devamlılığının sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır.
Diğer taraftan, 1999 yılında yaşanan deprem sonrasında, ülkemizdeki yapı denetimi sistemini ve yapım aşamasında görev alan fenni mesullerin sorumluluklarını düzenlemek amacıyla çıkarılmış olan 595 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin bazı maddeleri Anayasa’nın
42 - 43
127’nci ve 128’inci maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nce 24.05.2001 tarihinde iptal edilmiş; mevzuatta meydana gelen boşluğun doldurulması amacıyla hazırlanan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun 13.07.2001 tarih ve 24461 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak kanunlaşmış, adı geçen Kanun hükmünce, iptal edilen 595 sayılı KHK’ya göre yaptırılması zorunlu olan Yapı Denetim Kuruluşları Mali Sorumluluk Sigortası kaldırılmıştır.
Sonrasında hazırlanan ve sigortayı da içeren taslak hakkında görüşlerimiz yapı denetiminin sigortacılık açısından taşıdığı önem göz önüne alınarak yetkililere iletilmiştir. Görüşümüz, yapı denetiminde sigortanın, Yapı Denetim Kanunu’nun hedeflerine paralel olarak, yapıda bir kusur ve / veya doğal afetler nedeniyle hasar oluştuğunda yapı sahibinin hasarını tazmin edebilmesi ve sonrasında sigortacının rücu yolu ile kusurlu olan proje müellifi, denetim şirketi ve / veya laboratuvarların mesleki sorumluluk sigortasından zararını karşılayabilmesi şeklinde kurulması çerçevesindedir. Sistem ek olarak inşaat sigortaları, üçüncü şahıslara karşı mali mesuliyet sigortası ve mesleki sorumluluk sigortaları ile desteklenmelidir.
Mesleki sorumluluk sigortasına ilgi
artmaktadır
Bu çerçevede, genel olarak mesleki
sorumluluk sigortalarına baktığımızda ise
ülkemizde bir mesleğe yönelik ve zorunlu
olarak ihdas edilmiş ilk sigorta olan Özel
Güvenlik Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası
Genel Şartları’nın yayınlanmış olduğunu
görmekteyiz. Sonrasında 16.03.2006
tarihinde Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel
Şartları yürürlüğe girmiş ve bu genel şartlarda
ek klozlar ile teminat sağlanan hekimler,
avukatlar ve mali müşavirler başta olmak
üzere tüm meslekler için mesleki sorumluluk
sigortası yaptırılabilmesinin önü açılmıştır.
30.07.2010 yılında hekimlere yönelik olarak
sigorta teminatı sağlanması amacıyla
Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortası Genel Şartları yürürlüğe
girmiş ve hekimler için sigorta yaptırma
zorunlu hale getirilmiştir. Yukarıda verilen
bilgiler doğrultusunda ülkemizde mesleki
sorumluluk sigortası hukuki altyapısının ve
gelişmiş ülkelerdeki kadar ürün çeşitliliği
olmasa bile sigorta uygulamalarının mevcut
olduğunu, geçtiğimiz yıllardaki gelişmelere
paralel olarak söz konusu branşın özellikle
Avrupa Birliği uyum çalışmaları süreci
dolayısıyla ilgi odağı olmaya devam edeceğini
ve sigortalıların artan sorumluluk bilinci ile
mahkemelerin verdiği tazminat kararlarının
da bu yükseliş trendini desteklediğini
görmekteyiz.
Ülkemizde yaşanan depremlerin sigorta
maliyetlerine getirdiği yük, şirketten şirkete
değişmekle birlikte, büyük depremler
neticesinde reasürans maliyetlerinin artması
hem sigorta şirketlerini hem de sigortalıları
etkilemektedir. Fakat ülkemizin karşı karşıya
olduğu doğal afetlerle mücadelede en önemli
araçlardan birinin sigorta sistemi olduğu
gerçeğinden hareketle Birliğimiz de topluma
sigorta sisteminin yararları hakkında zaman
zaman mesaj verilmesi ile sigorta sisteminin
ülkeye orta ve uzun vadeli fon yaratma
konusunda önemli bir işlevi olduğunun
vurgulanması ve sigortalı yaşamın artması
adına uzun vadeli hedeflere yönelik olarak
çalışmalarına devam etmektedir.
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
Afetleri yok sayan kanunlar ile afetler yönetilemez
Öncelikle dünyada yaşanan ve / veya Türkiye’de yaşadığımız afetlerden şimdiye kadar neden ders alamadığımızı anlamamız gerekiyor. Çünkü şimdiye kadar ülke olarak geçmişten gerekli dersleri çıkartabilmemiz bir yana her geçen gün,
Sel, deprem, heyelan, sanayi kazaları, vb.
tehlikelere maruz bölgelerde hızla artan plansız yerleşim yerleri ve yoğun nüfus artışı dağılımı,
Yetersiz ve zayıf mekânsal planlama
anlayışı, sağlıksız ve denetimsiz bina stoku, eksik ve yetersiz afet ve acil durum hazırlıkları,
Kanun ve yönetmeliklerin çağın çok
gerisindeki bir anlayışla hazırlanması,
Kanun ve yönetmeliklerin uygulanması ve
denetimindeki zafiyetler,
İlgililerin ve genelde de halkın yetersiz
afet bilinci ve afet yönetimi eğitimi konusundaki eksik eğitim,
Yerel yönetimlerin çok kısıtlı olan parasal,
personel ve teknik imkânları,
Hızla artan çevre tahribatı ve küresel iklim
değişimi,
Gıdada ‘genetiği değiştirilmiş
organizmalar’ ve ‘genetiği değiştirilmiş doğal afetler’ gibi
nedenlerle ülkemizi daha tehlikeli bir yer haline getiriyoruz.
Bu duruma Türkiye’de dur diyebilecek köklü bir anlayış, gelişme ve gidişat olabilmesi için mutlaka afetlerden ders almalı ve aldığımız derslere göre sistemimizi revize etmeliyiz. Böylece, afetlerden ders almaya ciddi bir şekilde niyet ettikten sonra problemi çözebilmek için onu doğru teşhis etmeye çalışmalıyız. Bu nedenle herkes boş övünmelerden vazgeçip öncelikle afet yönetiminde büyük problemlerimizin olduğunu kabul etmeli: Yani son yaşanan afetlerde de görüldüğü üzere şu an Türkiye’de bilimsel ve işler bir afet yönetim sistemi yok. Çünkü örneğin;
1959 yılında çıkan 7269 sayılı Kanun 1. sadece deprem, sel, kaya düşmesi, çığ, heyelan gibi 5 doğal afet ve yangından bahseder. Bu yüzden kuraklık, sanayi tesislerindeki patlamalar vb. hiçbir istatistikte yer almaz. Bakan, müdür ve bilim insanlarımız da Türkiye’de sadece 5 afet olurmuş gibi konuşur, 5 afeti toplayıp afetlerimizi yüzde 100’e tamamlar! Yani
44 - 45
Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLUİstanbul Teknik ÜniversitesiAfet Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi
afetleri yok sayan kanunlar ile afetler yönetilemez.
Türkiye’de afet yönetimi bir kalkınma 2. problemi değil, bir müdahale problemi olarak görülmektedir. Bu nedenle de çalışmaların büyük bir kısmı müdahaleye yani “İnsanları enkaz altından nasıl kurtarırız?” sorusuna yönelik olmaktadır. Sonuç olarak mevcut kaynaklarımızı emniyetli ve güvenli gelişmeye değil, acil yardım ve onarıma (müdahale – iyileştirmeye ya da yıkım – yara sarmaya) harcamaktayız.
1950’lerde afet yönetimi dünyada sivil 3. savunma olarak başlamış ve günümüzde kapsamı geliştirilerek afet yönetimine dönüşmüştür. Buna rağmen ülkemizde yeni kurulan İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri hâlâ 1950’lerdeki sivil savunma mantığı ile yürütülmekte ve teknik elemanlara dahi arama kurtarma eğitimleri verilmektedir. Hâlbuki yıllar önce sivil savunma uzmanlarını afet yönetimi uzmanına dönüştürerek afet öncesine önem vermiş olmalıydık.
Türkiye’de stratejik, taktiksel ve 4. operasyonel çalışmalar birbirine girmiştir. Eşgüdümü sağlaması ve strateji belirlemesi gereken AFAD Başkanlığı gibi
kurumlar gündelik işlerin yükü altında eziliyor ve afetlere hazırlık konusunda görevlerini yerine getiremiyor.
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi 5. Başkanlığının görev ve teşkilatlanmasını öngören ve 2009 yılında çıkarılan 5902 sayılı Kanun, Deprem Danışma Kurulu, Deprem Dairesi vb. birçok tuhaflık taşımaktadır. Dünyanın hiçbir yerinde bir afet için danışma kurulu ve daire kurulduğu görülmemiştir. Bu Kanun acilen bilimsel esaslara uygun bir şekilde yeniden yazılmalı.
5902 sayılı Kanun, afet yönetiminde çok 6. önemli olan lojistik konusuna yeterince değinmemektedir. Lojistik olmayan bir yerde afet yönetilemez!
Afet anında eski adıyla kriz, yeni adıyla afet 7. yönetim merkezindeki bir masa etrafında toplanan onlarca kişinin vali gibi bir kişi tarafından yönetilebileceği düşünülüyor. Dünyada afet sırasında 1 kişinin sadece 5 kişiyi yönetebileceği kabul edilerek, U şeklindeki masa uygulaması terk edilmiş ve tümüyle olay komuta sistemine geçilmiştir.
Türkiye’de sivil savunma sirenleri, kanun 8. gereği sadece savaşta ve 10 Kasım’da
kullanılabilmektedir. Herhangi bir sel, vb. durumda sivil savunma sirenlerini kullanmak mümkün değil. Kazayla siren çalınsa bu konuda eğitimsiz olan insanlarımız 10 Kasım sanıp, saygı duruşuna geçebilir (Çünkü insanlar afetlerde daha önce yaptıklarını yaparlar!).
Bazı kanunlar, ifadeler değişse bile bu 9. konuda çalışanların eğitimi, alışkanlıkları, bilgi ve görgüsü değişmiyor. Afet yönetimi bir bilim dalı ve uzmanlık alanı olarak görülmediği için de ülkemizde herkes afet yönetim uzmanıymış gibi görevlendirilip çalıştırılabiliyor.
Ülkemizde afet çalışmaları toplum tabanlı 10. değildir, kurumlar bu konuda tek söz sahibidir. Halk bu çalışmalarda paydaş olarak görülmüyor, insanlarımız bu süreçte daha çok ‘afetzede’ olarak yer almıyor.
Türkiye’de afetlere iyi bir şekilde 11. hazırlanmış bir il veya ilçe örneği yok. Bütün tecrübeler sadece ve sadece afet sonrası yıkım ve yara sarma üzerine.
Para ve emekler daha çok şatafatlı arama 12. kurtarma ekiplerine, uzay üssü şeklindeki gösterişli ve atıl afet yönetim merkezlerine harcanıyor. Halka daha çok bilgi yükleniyor, beceri geliştirme ve davranış
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
değişikliğine gidilemiyor. Daha da kötüsü afet ve acil durum yönetimi ile ilgilenenler halka anlattığı ve öğrettiklerini kendisi bile evinde ve kurumunda yapmıyor.
2005 yılında çıkan 5393 sayılı Belediye 13. Kanunu’nun 53. maddesi ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun 69’uncu maddesi belediye ve il özel idarelerine afet ve acil planlarını yapmak, afet zararlarını azaltmak, halkı eğitmek, gerekli donanımı hazırlamak gibi görevler vermesine rağmen ülkemizde bunları yerine getiren il özel idaresi ve belediye sayısı yok denecek kadar az.
Afetlerde halkın sığınacağı, park, bahçe, 14. okul ve kamu binalarında bu konu ile ilgili herhangi bir hazırlık bulunmuyor.
Ülkemizde tatbikatlar hep haberli 15. yapılmakta, böylece ambulans bile önceden gelip 2 sokak ötede yapılacak tatbikatı bekleyebiliyor. Evinde, iş yerinde, kurumunda yangın, deprem tatbikatı yapan ne yazık ki yok.
Afet yönetimi bir bütün ve teknik / bilimsel bir konu olarak ele alınmalıdır
Günümüzde doğa ya da insan kaynaklı tehlikeler sonucunda ortaya çıkabilecek zararların, insan hayatı, mal – mülk, sosyal yapı ve çevre açısından çok büyük boyutlarda olabileceği açık. Ayrıca afet yönetimi asla ve tek başına bir ‘afetlere müdahale’ çalışması değil, önemli bir sosyoekonomik kalkınma ve gelişme problemi.
Artık Afet Yönetim biliminin tarihsel gelişiminden de görülebileceği gibi bugün gelişmiş ülkelerde “Kapsamlı Afet Yönetimi” uygulanıyor. Kapsamlı afet yönetiminin başlıca hedefi, mümkünse ve öncelikle afetleri önlemek, can ve mal kayıplarını azaltmak ve toplumun her türlü tehlike ve risklerden korunmayı öğrenmesi ve hazırlanmasını sağlamaktır.
Sonuç olarak günümüzde ortaya çıkan “Kapsamlı Afet Yönetimi” kavramı her türlü tehlikeye karşı hazırlıklı olma, zarar azaltma, müdahale etme ve iyileştirme amacıyla mevcut kaynakları organize eden analiz, planlama, karar alma ve değerlendirme süreçlerinin
tümünü kapsar. Diğer bir deyişle, günümüzde afet yönetimi, her türlü tehlikeye karşı hazırlıklı olmayı, zarar azaltma, müdahale etme ve iyileştirme amacıyla mevcut kaynakları organize eden, analiz, planlama, karar alma ve değerlendirme süreçlerinin tümüdür.
Bu nedenle, afet yönetimi çalışmaları Türkiye’de de bir bütün ve teknik / bilimsel bir konu olarak ele alınmalıdır. Bunun için ilk iş olarak 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) geniş katılımlı ve gerçek uzmanlarının bulunduğu bir çalışma ile yeniden yazılmalıdır.
Halkın katılımı olmadan afetlere karşı hazırlıklı olmak mümkün değildir
Son yıllarda yaşadığımız deprem, sel, vb. afetlerden dolayı büyük zararlara uğrayıp telafi edilemez kayıplar verdik. Böylece afetler bireysel güvenliğimizi ve şimdiye kadar yanlış ve doğru olduğuna inandığımız davranışlarımızı sorgulamamıza neden oldu. Büyük yıkımlara neden olan afetler, artık Türkiye’de bir bütün olarak toplumun afetler ve afet yönetimi konularında eğitim ve öğretime ihtiyacı olduğunu açıkça ortaya koydu.
Halkın katılımı olmadan afetlere karşı hazırlıklı olmanın mümkün olamayacağı bir gerçektir. Bunun için birçok STK, özel ve kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen afetlere hazırlık eğitimleri daha çok katılımcılığa ve beceriye yönelik olmalı; topluma doğruluğu şüphe getirmeyen ortak mesajlar verilmelidir. Bu nedenle de ‘yanlış kadercilik anlayışı’ dâhil olmak üzere artık toplumumuzu afetler ve acil durum yönetimi konularındaki yanlış önyargılardan ve duygusal saplantılardan arındıracak, tutum ve davranışlarında iyi yönde köklü değişikliklere yol açabilecek kapsamlı eğitim ve öğretim çalışmalarına ihtiyaç vardır.
Böylece, ülkemizde artık “İnsanlarımızı enkaz altından nasıl kurtarırız?” düşüncesiyle yapılan çalışmaların yerini, “İnsanlarımız enkaz altında kalmasın!” düşüncesiyle yapılacak olan çalışmalar almalı, yanlış inanç ve anlayışların düzeltilmesine öncelik verilmelidir. Bunun için aşağıdaki web sitelerinde bulunan ücretsiz ama güvenilir kaynakları okumalı ve herkese okutmalıyız:
46 - 47
İlköğretim 4. sınıf ve üzeri için KIZILAY İle Güvenli Yaşamı Öğreniyorum Öğrenci ve Öğretmen Kitapları:
http://www.kizilay.org.tr/dosyalar/1252668846_KZLY_gyo_ogrenci_kitabi.pdf
http://www.kizilay.org.tr/dosyalar/1252668893_ogretmen_son.pdf
İSMEP Kapsamında hazırlanan Depremin İlk 72 Saati, Okul, İşyeri, Hastanelerde Afet Acil Yardım Planlaması:
http://www.guvenliyasam.org/yayinlar
http://www.guvenliyasam.org/tehlike-avi
Japonya Kobe’deki Depremden Alınan Dersler:
http://www.ibb.gov.tr/sites/akom/Documents/hanshinkitabi.pdf
Afet Yönetimi: Beklenilmeyeni Beklemek, En Kötüsünü Yönetmek kitabı:
http://turkafet.org/upload/dosyalar/Afet_Yonetimi._KADIOGLU_M..pdf
Yerel yönetimlerin afetler konusunda yürütmesi gerekli çalışmalar
03.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 53. maddesi belediyelere, diğer bir deyişle seçimle göreve gelmiş yerel yönetimlere, afetler konusunda yapmaları gerekenleri zikretmektedir. Benim önerim, Kanun’un bu maddesinde sayılan aşağıdaki konuları belediyelerin öncelikle ele almasıdır. Bu yasal yükümlülüğe göre:
Belediyeler; yangın, sanayi kazaları, deprem 1. ve diğer doğal afetlerden korunmak veya bunların zararlarını azaltmak için çalışmalar yapmalıdır.
Beldenin özelliklerini dikkate alarak 2. gerekli afet ve acil durum planlarının hazırlanmasında varsa il ölçeğindeki diğer acil durum planlarıyla da koordinasyon sağlamalı ve ilgili bakanlık, kamu kuruluşları, meslek teşekkülleriyle üniversitelerin ve diğer mahalli idarelerin görüşlerini almalıdır.
Yine belediyeler bu planlar doğrultusunda 3. halkın eğitimi için gerekli önlemleri alarak ilgili idareler, kurumlar ve örgütler ile ortak programlar yapmalıdır.
Ayrıca belediyeler, belediye sınırları dışında 4. yangın ve benzeri afetler meydana gelmesi
durumunda, bu bölgelere gerekli yardım ve destek sağlayabilecek şekilde hazırlıklarını yapmalıdır.
Bütün bunlar için de her belde sınırları dâhilinde:
Tehlike ve risk kaynaklarının tespiti ile 1. birlikte her tür ve ölçekteki planlama faaliyetlerine girdi oluşturacak nitelikteki veriler elde edilmelidir.
Kentsel tehlikeler ve riskler tek tek 2. tanımlanmalı, belgelenmeli, analiz edilmeli ve ilgililere duyurulmalıdır.
Kentsel risk sektörleri ve ilgili taraflar 3. tek tek belirlenmeli; her sektörde kayıp düzeylerini ve öncelikleri belirlemeye yönelik risk azaltma çalışmaları kurumlaştırılmalıdır.
Risk Azaltma ve Müdahale Planlarına temel 4. oluşturmak ve riskleri azaltmak amacıyla ‘Sakınım Planları’nın (Risk Azaltma Stratejik Planları) hazırlanma esasları, planlama sistemi ve diğer mevzuatlar ile bütünleştirme süreçleri düzenlenmelidir.
Acil durum ve kriz yönetimine temel 5. oluşturmak amacıyla ‘Acil Durumlara Müdahale Planları’nın hazırlanma esaslarının uygulama ve mevzuat ile bütünleştirme süreçleri eksiksiz yerine getirilmelidir.
Vatandaşlar da afetlere hazırlık çalışmalarını öğrenmeli
Vatandaşlarımız da her şeyi devletten • beklememeli. Afetlerin ilk 72 saatine yönelik kendisinin yapması gerekenleri öğrenip mutlaka uygulamalıdır.
Bundan sonra da 5393 Belediye ve 5302 İl • Özel İdaresi Kanunları gereğince belediyesi ve il özel idaresinin yaptığı afete hazırlık çalışmalarını öğrenmek için bilgi edinmeye yönelik yerel yönetimlere dilekçeler vermelidir.
Yerel yönetimlerin ilgili kanunlar gereği • görevlerini yerine getirmediği durumlarda da her bir vatandaş Cumhuriyet Savcılığına dilekçe ile başvurarak yerel yönetimlerin yasal görevini ihmal ettiği konusunda suç duyurusunda bulunmalıdır.
Özetle hayatta kalmak, ülkenin refahı ve mutluluğu için, bu işi artık çok ama çok sıkı tutmalıyız.
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
48 - 49
Olcayto SATIAHDER Yönetim Kurulu Üyesi
Afetlere hazırlık ile geleceğe güvenle bakabileceğiz
Ülke çapında, afetlere karşı tüm mücadele ve
girişimleri birleştirmek, ülkemizde afet bilinci
ve eğitimini arttırmaya ve güçlendirmeye
yönelik her türlü üretim ve birikime doğrudan
destek olmak ve bizzat kendi bünyesinde
afete hazırlık, afet bilincinin yükseltilmesi,
risk azaltma çalışmalarının planlama ve
uygulamalarının eğitimlerini vermek de
AHDER’in amaç ve hedefleri arasındadır.
AHDER (Afete Hazırlık ve Deprem Eğitim
Derneği), 2003 yılında Prof. Dr. Ahmet Mete
Işıkara başkanlığında, Oğuz Haksever, Pınar
Türenç, Nazan Satı gibi konuda hasiyet
gösteren fikir liderlerinin katılımlarıyla
kuruldu.
Niye deprem eğitimi derneği?
AHDER kuruluş amacı olarak, deprem başta
olmak üzere olası afetlere hazırlığı ön plana
almıştır. Bölgesel afetlerin ardından yaşanan
tecrübe ve çalışmalar göstermektedir ki;
afetle karşı karşıya kalan bölgeye yardım,
ilk 72 saatten önce ulaşamamaktadır.
Ancak bu ilk 72 saatin insan yaşamının
kurtarılmasındaki önemi çok büyüktür. Burada
karşımıza çıkan ters orantı bir gerçeğin farkına
varmamıza neden olmaktadır. İlk 72 saat insan
yaşamı için önemli ve ilk 72 saat yapayalnız
kalıyorsak bu demektir ki, ilk 72 saat ancak
kendi kendimize ve yakın çevremize yardım
edebiliriz. İşte burada ‘hazırlık’ ve ‘bilinç’
kavramlarının önemi devreye giriyor.
Eğer afetler (başta deprem olmak üzere)
hakkında önceden bilgi sahibi olup bilgi
açısından hazır olduğumuzu düşünürsek;
afetlerden sonra yaşadığımız şok daha hafif
olur.
İşte burada projelerimizin ana damarlarını
oluşturan eğitimler devreye giriyor. Okul
öncesi, ilköğretim, lise çağı çocuklarına ve
yetişkinlere yönelik afete hazırlık eğitimleri,
acil durumlar için ilkyardım eğitimleri,
toplumun hassas ve dezavantajlı gruplarına
yönelik olarak hazırlanmış olan afet bilinci
eğitimleriyle başladık.
Zaman içinde danışmanlarımızın katkılarıyla;
işyerleri, hastaneler, eğitim kurumları,
Eylül Ekim 2011
Dosya | Yapıda Denetim, Sorumluluk ve Sigorta
belediyeler, valilikler için Afet ve Acil Durum Planlama, Hizmet / İş sürekliliği Eğitimleri devreye girdi.
Eğitimler aracılığı ile ulaşmayı planladığımız hedef, afete hazırlık konusunda toplum bilinci oluşturmak ve afetlere karşı bireysel anlamda hazırlıkların yapılmasını sağlayarak “kendimizin ve sevdiklerimizin yaşamlarını güvence altına almaktır”. İnanıyoruz ki, afetlere hazır olursak gelecekte yaşayacağımız her dakikaya korku duymadan güvenle bakabileceğiz.
1999 yılında peş peşe yaşanan Kocaeli ve Düzce depremlerinin Türkiye’ye maddi ve manevi maliyeti çok büyük oldu. Türkiye bir deprem ülkesi ve 1999 yılından önce de birçok defa büyük depremlere maruz kaldı. Ancak 1999 yılında yaşanan depremlerin etkilerinin hem alan olarak çok büyük olması hem de Türkiye’nin büyük sanayi kentlerinden biri olan Kocaeli ve çevresinde olması deprem gerçeğinin farkına varılmasına neden oldu. Bugün, depremden 12 yıl sonra hâlâ depremden kalan maddi ve manevi yaralar sarılmaya çalışılıyor.
Derneğin, resmi anlamda kuruluşu 2003 yılında oldu; ancak derneğin kurulmasında aktif rol alan bir grup dernek üyesi, “afet bilinci” oluşturulması yönündeki çalışmalarına 1999 yılındaki depremlerin hemen ardından başladı.
AHDER 2004 yılında “Depreme Hazır Bir Milyon Çocuk Bir Milyon Aile” projesine başlamıştır. Tüm Türkiye’yi kapsayan bu proje halen devam etmektedir. Türkiye genelinde sponsorlarımızın desteği ile birçok okulda eğitimler verilmiştir. Eğitimler sırasında çocuklara derneğimizin eğitim materyalleri dağıtılarak, eğitimlerin çocuklar aracılığı ile yetişkinlere ulaşması hedeflenmiştir.
Projeler çerçevesinde Türkiye’de önde gelen birçok şirketin projelerimize verdiği desteklerle stratejik ortaklıklar kurduk: Gürpınar Belediyesi, Çerkezköy Belediyesi, Lüleburgaz Belediyesi, Eskişehir Belediyesi, Konak Belediyesi, Urla Kaymakamlığı, Kahramanmaraş Belediyesi, Gemlik Mimarlar Odası, İskenderun Mimarlar Odası, Çorlu Personel Yöneticileri
Derneği, Koç Vakfı, Aydın Doğan Vakfı, Ağaoğlu İnşaat, Toyota, HP, Başarı, Kale Oto, Remax, Ekinciler Holding, Varol Beton, Standart Profil sponsorlarımızdan bazılarıdır.
Belediyeler ile ortak çalışmalar yapıldı
Deprem eğitimlerini sosyal sorumluluk haline getiren AHDER, Gölcük Belediyesi’yle yapılan ortak projeyle başlayan deprem eğitim çalışmalarını Eskişehir, Kadıköy, Değirmendere, Ümraniye, Göcek, Kayseri, Lüleburgaz, Konak, Bursa Büyükşehir, Bandırma, Bodrum, Tuzla, Marmaris, Antalya, Şişli, İhsaniye, İznik, Koca Sinan Belediyesi gibi pek çok belediye ile sürdürdü. Belediyeler ile ortak yürütülen çalışmalarda ilköğretim düzeyinde öğrenim gören birçok çocuğa ulaşıldı. Verilen eğitimlerin yanı sıra öğrenmenin sürekliliğini sağlamak amacıyla eğitimler sonunda eğitim alan çocuklara kitaplar dağıtıldı.
Lüleburgaz Belediyesi ile AHDER ortaklaşa gerçekleştirdiği çalışmalarda 4 haftalık süre içerisinde ilköğretim düzeyinde eğitim veren 19 ilköğretim okulundaki 6 bin çocuğa Çevre, Deprem ve İlkyardım eğitimleri verildi. Eğitim alan çocuklara eğitimle ilgili çevre, deprem ve ilkyardım kitapları dağıtıldı.
Konak Belediyesi ile birlikte yürütülen sosyal sorumluluk projesinde ilköğretim düzeyindeki çocuklara toplam 10 bin adet Afacan Dünya Binaların Sırrı adlı kitap dağıtıldı.
Şişli Belediyesi ile gerçekleştirilen sosyal sorumluluk projesi kapsamında Engelliler ve Şişli adlı bir kitap hazırlandı. Engelli çocukları için hazırlan bu kitap ile 5 bin engelli çocuğa ulaşıldı.
Tüm bu projelere ek olarak kardeş STK’lar ile kurduğumuz işbirlikleri ile çeşitli projeler yaptık. Son dönemde kent konseyleri yapılan çalışmaların öncüleri haline geldiler, yoğunlukla onlarla çalışıyoruz. Aralık ayında Kahramanmaraş Kent Konseyinin destekleri ile ilde Deprem Dedemiz halka eğitim verdi, çocuklara bilgi kitapları dağıtıldı.
2006 yılında Düzce ve Adapazarı illerinde engelliler ve ailelerinin afet bilinci kazanmaları için “Engellilerle Depreme Hazırlık” projesini yürüttük. Bu proje çerçevesinde düzenlenen
50 - 51
eğitimlerin ardından katılımcılara eğitim materyallerimizden dağıttık.
2011 yılında yapılan protokolle inşaat sektörü için Usta-Kalfa Geliştirme Eğitim Programı’nı Şişli Belediyesinin destekleri ile İSOV Teknik ve Endüstri Meslek Lisesinde eğitimlerine katkıda bulunuldu.
Projelerimizdeki öncelikli hedef kitlemiz çocuklar
Bugüne kadar yapmış olduğumuz tüm projelerimizde öncelikli hedef kitlemizi “çocuklar” olarak belirledik. Toplumun hassas grupları (çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve engelliler) arasında yer alan çocuklarımız aynı zamanda yaşam alışkanlıklarının değiştirilmesi için ulaşılması en kolay hedef kitledir. Bugünün çocuklarının geleceğimizin yetişkinleri olacağı gerçeğinden yola çıkarak mevcut altyapının yeniden düzenlenmesi konusunda çocuklarımıza güvendik. İnanıyoruz ki çocuklarımıza vermiş olduğumuz eğitimler onların etkin iradeleri sayesinde anne ve babalarına ulaşacaktır.
Şimdi afet hazırlık ve eğitim çalışmaları açısından yeni bir döneme giriyoruz
Artık bu çalışmaları yurt dışı kaynak ve
desteklerle değil, kendi kaynaklarımızla ve
çabalarımızla sürdürmeliyiz.
Ülkemiz insanını ve değerlerini afetlerden
ve tehlikelerinden korumanın yollarını, yine
ülkemizde geçerli ve doğru olarak bulmalı,
geliştirmeliyiz.
Ülkemizde afetlere ve depreme karşı hazırlık
çalışmalarının çeşitli yönleriyle ilgili faaliyette
bulunan özel veya kamu kuruluşları ve
STK’lar arasında işbirliği ve ortak eşgüdümlü
çalışmaların geliştirilmesi için çaba sarf
etmeliyiz.
AHDER’le halk eğitimlerini yaygınlaştırmak
isteyen belediyeler, derneğe www.ahder.org
adresindeki iletişim bilgilerinden ulaşabilir.
“AHDER olarak; Ülkemizde deprem başta olmak
üzere tüm afetlerin neden olduğu kayıpların
azaltılmasını amaçlıyoruz. Hedefimiz; insan
hayatını ve mal varlığını etkileyen uzun vadeli
risklerin en aza indirgenmesine yönelik, bugüne
kadar yapılmış olan eğitim çalışmalarının çok
daha geniş kitlelere ulaşması.
Gelin bu hedefe ulaşmakta hepimiz el ele
çalışalım.”
Eylül Ekim 2011
Toplantı
159’uncu Geleneksel ToplantıKoçoğlu, Van depremindeki en kötü görüntünün “ibret abidesi” gibi, bir müze haline getirilmesini önerdi.
Bakan Bayraktar, “Türkiye, yurt dışında oyun kurucu olmak zorundadır” dedi, bunun için mühendis-müşavirlik sistemini geliştirmek zorunda olduklarını belirtti.
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikasının “Bayındırlık ve İskândan Çevre ve Şehirciliğe” konulu Geleneksel Toplantısı 1 Kasım 2011 Salı akşamı Sheraton Hotel ve Kongre Merkezi’nde yapıldı. Toplantının onur konuğu Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar oldu.
Toplantı Güriş İnşaat ve Mühendislik AŞ ev sahipliğinde gerçekleşti.
İNTES Başkanı Koçoğlu: “Ucuz işte kalite olmaz, hırsızlık olur. İki taraflı olur. Bunu engelleyebilirsiniz.”
İNTES Başkanı M. Şükrü Koçoğlu, toplantının açılışındaki konuşmasına Van’da yaşanan depremde yitirilen vatandaşlara Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifa dileklerini ileterek başladı. Depremin ardından yapılması ve yapılmaması gerekenler hakkında kamuoyuna mesajları olduğunu ifade eden Koçoğlu şöyle konuştu:
“Van’ın, Erçiş’in Veli Göçer’lerini ilan etmemeliyiz. Zira Adapazarı’nda olduğu gibi tek bir müteahhit suçlu değildir. O da suçludur, ama herkes kadar. Sorumluluğu bir kişiye mal edip
olayın esasını kaçırmamalıyız. Güncel çözümler üretmemeliyiz. Ne yazık ki böyle zamanlarda o anı, o günü, o olayı kotaran çözümler ile yetiniyor, geleceği planlamıyoruz. Resim yapmamalıyız, fotoğraf çekmeliyiz. Bizler her felakette bir başarısızlık abidesi oluşturuyor, tüm faili meçhulü ona yazıyor, onu hapse atıyor ve gerçeği unutuyoruz.”
İkinci el araba alırken bile 40 yere gösteren halkın ev alırken aynı duyarlılığı göstermediğine dikkat çeken Koçoğlu, “Zemin etüdüne, müteahhidine, projelerine, denetim firmalarına, tedarikçilerine kadar sorgulayarak yuva kurmalıyız. Bunları yapmazsak etrafta suçlu aramamalıyız. Suçluyu aynada aramalıyız.” dedi. Müteahhitlik kayıtlarının tutulması,
52 - 53
denetlenmesi ve vatandaşla paylaşması konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile çalışmalar yürütüldüğünü ifade eden Koçoğlu, bir an önce bu sistemin kurulması gerektiğini vurguladı.
Müteahhit olmanın kriterleri
İNTES Başkanı Koçoğlu, müteahhitlik konusunda uyulması gereken kriterler olması gerektiğine dikkat çekerek “Ucuz işte kalite olmaz, hırsızlık olur. İki taraflı olur. Bunu engelleyebilirsiniz. Tüm sektör çalışanlarını eğitmeli ve sertifikalandırmalıyız. Meslek standartları belirlemeli, mesleki ulusal yeterlilikleri kurmalı, işçileri ölçmeli, sınava tabi tutmalı ve belgelendirmeliyiz.” diye konuştu. Malzeme tedarikçilerinin de sorumluluk zincirine sokulması gerektiğini ifade eden Koçoğlu, hiç kimsenin sorumluluk dışında tutulmaması gerektiğinin önemini vurguladı.
Yapı denetiminin hayalden gerçeğe dönüşmesi için sorumluluk sigortasının hayata geçirilmesi gerektiğini belirten Koçoğlu, mühendislik sisteminin gözden geçirilmesi gerektiğini ifade ederek “Hepsi kamu görevi yapmaktadırlar.
Ortak paydaları insandır. İnsana saygısı olmayanın kendine saygısı yoktur. İnsanı sevmeyen kendisini sevmez. Vicdanı olmayan kutsal meslek olan mühendisliği yapamaz.” diye konuştu.
Koçoğlu; konut, üstyapı, ihale, fiyat, kalite ve mühendislik konusunda Bayraktar’a güvenini ifade ederek, çözüm konusunda her türlü katkıyı vermeye hazır olduklarını bildirdi. Cehalet canavarına yeni kurbanlar vermemek gerektiğine dikkat çeken Koçoğlu, Van depreminde en kötü görüntünün bir ‘ibret abidesi’ gibi, müze haline getirilmesini önerdi.
Bayraktar: “Biz bu ülkede, aşırı kâra odaklanmamayı, aşırı kazançtan kurtulmayı eğer kendimize şiar edebilirsek Türkiye’nin kalkınmasında çok daha ileri bir mesafe alırız.”
Bayraktar, İNTES’in geleneksel toplantısında yaptığı konuşmada, dünya nüfusunun 7 milyarı aştığını belirterek, varlıklı, rahat ve mutluluk içinde yaşayan insanların, yoksulların dertlerine ortak olmadığı sürece dünyanın huzur bulamayacağını söyledi.
Eylül Ekim 2011
Toplantı
54 - 55
Gelişen ve değişen dünyada artık ticari, sosyal
ve ekonomik ilişkilerin oldukça hızlı bir noktaya
ulaştığını vurgulayan Bayraktar, gelinen nokta
itibarıyla Türkiye’nin gelişmekte olan ülkeler
seviyesinde bir adım öne geçtiğini ve gelişen
ülkelere yaklaştığını, bununla birlikte de
hem daha çok çalışması hem de daha fazla
sorumluluk alması gerektiğini ifade etti.
Bayraktar, gelişmişliğin bir olgu ve vaka
olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
“Japonya bundan 30 yıl önce bizim geçtiğimiz
bu yoldan geçti. ABD, Almanya ve İspanya
da geçti. Kore, kişi başına gelir seviyesini 15
bin dolar üzerine çıkardıktan sonra kentsel
dönüşüm problemlerini çözebildi. İspanya,
Avrupa Birliği’ne girdikten 5 sene sonra, kişi
başına geliri 17 bin doların üzerine çıkardıktan
sonra kentsel dönüşümlerini çözebildi.
Türkiye’de son 9 senede 4 milyon 800 bin
konut yapıldı. Bunu hükümetin başarısı olarak,
Sayın Recep Tayyip Erdoğan hükümetlerinin
başarısı olarak görmüyorum. Bunu Türkiye’nin
gelişmişliği olarak görüyorum.”
“Lüks bizim işimiz değil”
Türkiye’de 1999’daki Marmara depreminden sonra üstyapı ve konut yapısı kalitesinin ciddi bir şekilde arttığını belirten Bayraktar, Marmara depreminin Türkiye’nin inşaat sektöründeki bir miladı olduğunu söyledi.
Bayraktar, Van depreminin çok büyük bir ders olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
“Van depremi bizim nasırımıza basmıştır. Başbakan çıkıp ‘Benim iktidarıma da mal olsa bu düzeni değiştireceğim. Salaş, kaçak ve depreme dayanıksız yapıları Türkiye’den söküp atacağım’ demiştir. Bu, çok zor bir iştir. Bunun için ilk etapta 100 milyar dolara ihtiyaç var. Brezilya 400 milyar dolar para ayırdı kentsel dönüşüme. Niye? Gecekondulaşma, çarpık yapılaşma, projesine aykırı yapılaşma beraberinde terörü, esrar, eroin kaçakçılığını barındırıyor ve illegal olguları yeşertiyor. Bunlardan kurtulmamız lazım. Bu, zor bir iş. Mazeret göstermeye kesinlikle hakkımız yok. Çalışmak, çalışmak, çok çalışmak boynumuzun borcudur. Bu işlerde usulsüzlük, yolsuzluk çok olur. Çok kolay olurdu. Biz bu ülkede, aşırı kâra
Eylül Ekim 2011
Toplantı
56 - 57
odaklanmamayı aşırı kazançtan kurtulmayı eğer kendimize şiar edebilirsek Türkiye’nin kalkınmasında çok daha ileri bir mesafe alırız. Tabii ki kaliteyi, ergonomikliği, ekonomikliği ve fonksiyonelliği arayacağız. Bunları yaparken de pratik ve basit yapacağız. Lüks bizim işimiz değil. Lüks eski şarkın yaptığıdır. Lüksten kaçan ama kaliteyi yakalayan bir konuma gelmemiz lazım.”
Türkiye’nin 9 yılda dünyaya gıpta edilen bir fotoğraf verdiğini dile getiren Bayraktar, “Müteahhitlerimiz mutlaka kazanacak. Kazanmak en doğal haklarıdır. Ama optimum kazanacak. Özellikli, çarpıcı ve riski çok olan işlerde para kazanabilirsiniz. Birlik, beraberlik ve bütünlük içerisinde olmamız lazım. Allah’tan sonra vatan eksenini öne çıkarmamız lazım.” dedi.
Türk müteahhitlerinin başarısı
Bakan Bayraktar, bugün Türk müteahhitlerinin dünyada çok büyük işler aldığına dikkati çekerek, söz konusu işlerde kârın arta kalanıyla yetinildiğini, bunun önüne geçilmesi için Türkiye’de mühendis, müşavirlik sisteminin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.
Bayraktar, Türkiye’nin gerçekten inançlı bir millet olduğunu, bunu Van’da gördüğünü dile getirerek, şunları kaydetti:
“Van’da insanlarımızın ne kadar metanetli, kanaatkâr ve mütevekkil olduğunu gördük. Sadece Vanlıların değil, Türkiye’nin gördüm. Çünkü oraya 80 vilayetten insan aktı, 80 vilayetten yardım aktı. Bu ülkeyi bölmek isteyenlerin de avucunu yalayacağı zamanın çok yakın olduğunu orada gördüm. Çok yakında görecekler. Bu ülkeden nihai niyetleri yonga koparmak isteyenlerin avuçlarını yalayacakları, kendi kanlarına boğulacakları günler de çok yakındır. Biz orada Van’da depremin ardından kalan ve daha sonra kurtulan o metanetli insanların gösterdiği kararlılığı, dirayeti gösteriyoruz, göstermek durumundayız. Birbirimize daha çok sarılmak durumundayız. Türkiye’de 19,5 milyon konutun içindeki salaş ve kaçak yapıları, deprem aksı üzerindeki şehirlerimizdeki depreme dayanıksız yapıları ülkeden söküp atmak için elimizden geleni yapacağız. Birinci eksenimiz vatandaşın menfaatidir. İkinci eksenimiz de açık gözlere, provokatörlere fırsat vermemektir.”
Konuşmalardan sonra İNTES Başkanı Koçoğlu, Bakan Bayraktar’a adına yüz adet fidan dikildiğine ilişkin sertifika sundu. Bakan Bayraktar da yemeğin ev sahipliğini yapan Güriş İnşaat ve Mühendislik AŞ Yönetim Kurulu Başkanı İdris Yamantürk’e işlemeli bir tabak armağan etti.
Eylül Ekim 2011
Toplantı
HES Projelerinde Problemler ve Çözüm Önerileri ToplantısıTürkiye İnşaat Sanayicileri ve İşveren
Sendikasının Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
ile birlikte düzenlediği HES Projelerinde
Problemler ve Çözüm Önerileri Toplantısı 27
Ekim 2011 Perşembe günü DSİ Konferans
Salonu'nda yapıldı. Toplantının onur konukları
Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel
Eroğlu ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız oldu.
DSİ Genel Müdürü Özkaldı: “Özel sektör kamuoyunun bilgilendirilmesinde aktif rol almalı.”
Toplantının açılışında ilk konuşmayı DSİ Genel
Müdürü Akif Özkaldı yaptı. Özkaldı, Türkiye’nin
hidrolik potansiyelinin yıllık teknik olarak 216
milyar kilovatsaat olduğuna işaret ederken,
2023 yılına kadar bu potansiyelin tamamının
değerlendirilmesinin hedeflendiğini söyledi.
Dünya hidrolik potansiyelinin yüzde 1’inin,
Avrupa’nın hidrolik potansiyelinin ise yüzde
15’inin Türkiye’de bulunduğunu belirten
Özkaldı, bu potansiyelin değerlendirilmesinde
gelişmiş ülkelere göre Türkiye’nin biraz daha
geri durumda bulunduğunu kaydetti.
Enerji kurulu gücünün yaklaşık yüzde 74’ünün
doğal gaz, kömür ve akaryakıttan, yüzde 25’inin
ise hidrolikten oluştuğunu anlatan Özkaldı,
tüketilen petrolün yüzde 92’sinin, doğal gazın
ise yüzde 99’unun ithal edildiğine, bunun
parasal karşılığının 2010 yılı itibarıyla 30 milyar
dolar, 2011 yılı tahminin ise 35 milyar dolar
düzeyinde olduğuna dikkat çekti.
Halen hidrolikte 17 bin 40 megavat (MW)
düzeyinde kurulu güç bulunduğunu, 29 bin
460 MW gücün ise proje ve inşaat aşamasında
bulunduğunu belirten Özkaldı, “Enerjiyi çevre
ile birlikte düşündüğümüzde büyük anlamı
var. Bugüne kadar 17 bin MW kurulu güç ile
yaklaşık 25 milyon ton karbondioksit salınımı
engellenmiştir. Bu da 1,5 milyon ağacın sağladığı
temiz havaya karşılık gelmektedir.” dedi.
58 - 59
Özkaldı, belediyelerin içme, kullanma sularında ve atık isale hatlarında HES kurulmasına yönelik çalışmaların da son aşamasına geldiğini bildirdi.
HES projelerinde ÇED raporlarının önemine değinen Özkaldı, özel sektörün ÇED raporlarını daha ciddiye almaları, daha yakinen takip etmeleri ve bu raporları hazırlayanlara da sorumluluk verilmesini beklediklerini bildirdi. Özkaldı, özel sektörün kamuoyu bilgilendirilmesinde aktif rol almaları, mansap su haklarına riayet edilmesi ve HES’lerin inşaat faaliyetlerinde çevreye zarar vermeden yürütülmesinin büyük önem arz ettiğini sözlerine ekledi.
Koçoğlu: “HES’lerin faydalı yönleri iyi anlatılmalı.”
İNTES Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Koçoğlu, HES’lerin faydalı yönlerinin kamuoyunda iyi anlatılması gerektiğini ifade ederek, yatırımcılarının dertlerini halka anlatamadığını belirtti.
Koçoğlu, 8 / 10 yıl öncesinde tarım projelerinin
30 / 35 yılda, enerji projelerinin ise 15 / 20
yılda tamamlanabildiğini, şimdi ise devlet
yatırım bütçelerinde yer alan ödeneklerin
bitirilemediğini, bu başarının yönetim başarısı,
bütçe disiplini, kaynakların verimli kullanılması
ile sağlandığını vurguladı.
Koçoğlu, Bakan Eroğlu ve Yıldız’ın ve tüm
bürokratlarımızın kendilerine iletilen konularda
ellerinden gelenin en iyisini yaparak sektöre
destek verdiklerini, ancak buna rağmen
sektörün sıkıntılar ile karşılaşabildiğini
projelerin planlamasının yapılması,
projelendirilmesi, yatırımın gerçekleştirilmesi ve
nihayet işletilmesi için çaba sarf eden camianın
artık gerçekten zor durumda olduğunu belirtti.
Koçoğlu; bürokrasinin uzun zamanlara mal
olması ve motivasyon kaybı, tesis inşaatlarında
ve tesis makine ekipmanında kalite sorunu, özel
sektör kaynaklarının bitirilemeyen projelerde
Eylül Ekim 2011
Toplantı
heba olması, ekonomiye kazandırılamaması,
kontrol ve kabul hizmetlerinin DSİ tarafından
yapılmaması, doğal gaz, petrol ve benzeri
kaynaklardan elde edilen enerji lobileri ve çıkar
çevrelerinin çalışmaları, kamuoyunda yaşanan
bilgi kirliliği, sektörde sivil toplum kuruluş
enflasyonu yaşanması, platform olgusu, ortak
hareket etme bilinci, yeni aktif ve güçlü bir yapı
oluşturulması, bakanlıklar ve platform ortak
çalışmaları, kamuoyu oluşturmanın proje olarak
sunumu gibi sorunlar üzerinde durdu.
HES yatırımlarını denetleyecek firmaların
da çok iyi seçilmesi gerektiğine işaret eden
Koçoğlu, her firmanın aynı nitelikte olmadığını
ve her denetim firmasının da denetim
yapmadığını savundu. Koçoğlu, “Bu iş yapı
denetim firmalarına dönmesin. Su yapıları
denetim firmalarının da çok iyi denetlenmesi
gerekiyor.” diye konuştu.
Koçoğlu, su kullanım hakkı için yapılan
ödemelerin bir kısmının da HES’in yapıldığı
yerleşim yerlerine gitmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye’de HES’ler konusunda çok dağınık
bir yapı bulunduğunu, EPDK’nın, DSİ’nin,
bakanlıkların ayrı ayrı yasa, yönetmelik, tebliğ
çıkarttığını anlatan İNTES Başkanı, bunların
sadeleştirilmesi ve tek elde toplanmasında
fayda gördüklerini kaydetti. Koçoğlu, HES
yatırımcılarının bir çatı altında toplanması
gerektiğini sözlerine ekledi.
Kadıoğlu: “HES’ler enerjide dışa
bağımlılığımızın azaltılması için ülkemize
kazandırılmalıdır.”
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı Sedat Kadıoğlu ise toplantıda yaptığı
konuşmada, HES’lerin kalkınmadaki önemine
işaret etti ve çevrenin, sürdürülebilir kalkınma
ilkeleri çerçevesinde kullanılması gerektiğini
belirtti.
Kadıoğlu; çevre dostu olan hidroelektrik
santrallerin, Türkiye’nin enerjide dışa
bağımlılığını azaltmak açısından çok önemli
olduğunu vurgulayarak İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi kapsamında tesislerin Türkiye’de
yapılarak enerjiye kazandırılmasının oldukça
önemli olduğunu ifade etti.
Hidroelektriklerin tam anlamı ile
kullanılabilmesi için havza bazında çalışılması
gerektiğini ifade eden Kadıoğlu, bir havzanın
alabileceği yükün hesaplanması ve kapasitenin
belirlenmesi gerektiğini aktardı.
60 - 61
Kadıoğlu ÇED’lerle ilgili sıkıntılar olduğunu belirterek şunları ifade etti: “Maksadımız ÇED’lerin kısa bir sürede yapılması ama çevreye duyarlı bir ÇED’in hazırlanması. Bu konu Bakanlık olarak hem bize hem ÇED’i yaptırana hem de ÇED’i yapan kişiye düşüyor. Yani burada üç temel ayak var, bu ayaklardan biri eğer dört dörtlük çalışmazsa, burada bir sıkıntı oluşuyor. Bu nedenle bir bütünlük içerisinde ele almamız gerekiyor.” dedi.
Kadıoğlu, ekolojik akış suyunun, halk tabiriyle can suyunun gerçekten sıkıntı yaratmaması gerektiğini, sorunun yönetmelikte iyi anlatılamamasından kaynaklandığını ve yönetmelikte yapılan değişiklikle bu sıkıntının giderildiğini açıkladı.
Çevresel bilinçlendirme konusunun altını çizen Kadıoğlu konuya ilişkin şunları aktardı: “Bilinçlendirme, olmazsa olmaz. Bu sadece çevrecilikte değil, bütün alanlarda geçerli. Özellikle sanayicilerimizin büyük bir kısmı uluslararası kuruluşlardan kredi aldıklarında hep karşılarına projenin çevresel etkilerinin neler olacağı çıkıyor. Bu mutlaka isteniyor. Bu manada bilinçlendirme çok önemlidir, bunu hep birlikte yapmalıyız. Bakanlık, diğer kurumlarımız ve özel sektör olarak güçlerimizi birleştirip,
bilinçlendirmeye yönelik çabalarımızı arttırmamız gerekiyor. Büyük projelerin en azından toplam ücretinin yaklaşık yüzde 20’si bilinçlendirme konusuna ayrılıyor. Çünkü bilinçlendirdiğimiz zaman oradaki vatandaşı ikna etme şansımız oluyor.” dedi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız: “Biz EİEİ ile alakalı 310 personeli ile beraber hidrolik, jeolojik ve HES’le ilgili çalışmalarında bulunan yapıyı bir ay içerisinde Orman ve Su İşleri Bakanlığına devrini gerçekleştireceğiz.”
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise 2002 yılında enerji üretiminde özel sektörün payının yüzde 34 olduğunu, 2014’ün sonuna kadar ise bu payın yüzde 75’e çıkmasının hedeflendiğini ifade etti.
Hidrolik enerji yatırımında lisans aldığı halde yatırım yapmayanlar, lisans almadığı halde önümüzdeki yıl yatırıma başlayacak durumda olanlar bulunduğunu belirten Yıldız, sistemin bunu ayıklaması gerektiğini söyledi.
Madencilikte iyi niyetlerle hazırlanmış arama müracaatlarıyla ilgili taleplerin her birinin arama yapılması anlamına gelmediğini gördüğünü anlatan Yıldız, “Genel müdürün önüne günlük
Eylül Ekim 2011
210 tane imza geldi, 4’te 3’ünün hiçbir anlamı yok. Tamamen sanal alem üretmekle ilgili işlemler. Nasıl arama ruhsatlarının alınmış olması aramaların yapıldığı anlamına gelmiyorsa, gerçek yatırımcı olmayanların hem özel sektöre hem de kamuya ayak bağı olduğunu söyleyebilirim. Gerçek yatırımcı olmayanların taleplerini şu veya bu şekilde çekmesi hemen yanı başında bulunan özel sektörü rahatlatacak.” dedi. Hidrolikle ilgili çalışmaların tek elde toplanmasının önemine işaret eden Yıldız, EİEİ Genel Müdürlüğünde 310 personeli ile beraber hidrolik, jeolojik ve HES ile ilgili çalışmalarda bulunan yapıyı Enerji Bakanlığından çıkarıp, Orman ve Su İşleri Bakanlığında yeni kurulan yapı içerisine katacaklarını bildirdi. Yıldız, “Ortak dili, ortak kurumla yakalama işidir bu. Genelde kurumlar, imtiyazlarından ve personelinden ödün vermek istemezler ama biz tam tersini yapıyoruz. Bu doğru bir iş, yatırımcıların da İNTES’in de istediği bir iş. Bir ay içinde bunun personeli ve bütün yapısıyla beraber Orman ve Su işleri Bakanlığımıza devrini gerçekleştireceğiz.” dedi.
Herkesin yenilenebilir enerji potansiyelinin daha iyi değerlendirilmesi konusunda hemfikir olduğunu belirten Yıldız, şöyle konuştu:
‘‘Geçtiğimiz hafta Uluslararası Enerji Ajansının toplantısındaydım. 28 ülkenin bakanı ve sektörün aktörleriyle yaptığımız toplantıda, yenilenebilir enerji kaynaklarının hayata geçirilmesini herkesin istediğini gördük. Fakat elektronik ortamda gizli oylama ile yapılan ‘Yenilenebilir enerjiyle ilgili çalışmaların yapılabileceğine inanıyor musunuz?’ sorusuna katılımcıların yüzde 42’si ‘İnanıyorum’, yüzde 58’i ‘İnanmıyorum’ yanıtını veriyor. Asıl problem işte burada. Bir işe inanmakla yapmak arasındaki makas bazen çok açılabilir, bazen de kapanabilir. İyi niyetli olarak eline tencere tava alanların bir kısmının da spekülatif ve manipülatif davranışlar altında kaldığına inanıyorum. ‘Anadolumu kaptırtmam’ biçiminde bir pankart. Kimi kime kaptırıyorsun? Böyle bir anlayışı kamu ya da özel sektör hiç kimse kabul edemez.”
Sudan güneşe, rüzgârdan çöpe kadar yerli ve yenilenebilir tüm kaynakların kullanılması gerektiğini belirten Yıldız, bir ülkenin tabiatı, kültürü kadar yerli enerji kaynaklarının kullanılmasının da önemli olduğunu vurguladı.
Bakan Yıldız, hidrolik projelerde oluşan katkı payından bir kısmının yerel yönetimlere aktarılması konusunda İNTES’in tavsiyesini kendi adına doğru bulduğunu da belirterek, ‘‘Biz bunu enerji sektörümüzde jeotermal kaynaklarımızda uyguladık, uygulamaya da devam
Toplantı
62 - 63
ediyoruz. İhalelerden 416 milyon dolar gelir elde ettik. Bunun yarısını hangi ilde çıkartılıyorsa o ilin il özel idaresine devrettik.” dedi.
Eroğlu: “HES’ler Türkiye’de elektriğin sigortasıdır.”
Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu ise toplantıda yaptığı konuşmada, hidroelektrik santraller ile barajların ülke için son derece elzem ve geç kalınmış yatırımlar olduğunu söyledi. Eroğlu, “Enerjiye ihtiyacımız var. Türkiye kalkınıyor ve büyüme hızında dünyada birinci, ikinci sıraları muhafaza ediyoruz. Enerji talebinde yılda yüzde 7-8’lik bir artış var. Bunu nasıl karşılayacağız? Ekonomik olarak hidroelektrikte değerlendirilebilir potansiyel, asgari 180 ile 190 milyar kilovatsaat. Ekonomik gözükmeyen pek çok hidroelektrik santral ekonomik hale geldi, onu özellikle vurgulamak istiyorum.” dedi.
Suyun gücünden yararlanmak gerektiğini, kamuoyunda hidroelektrik santrallerin suyu tükettiği, suyu bitirdiği, dereyi kuruttuğu yönünde tamamen yanlış bir kanaat olduğunu kaydeden Bakan Eroğlu şöyle konuştu:
“Türkiye’de barajlara karşı da birtakım çevreler tarafından tepki var, bu da fevkalade yanlıştır.
Barajlara karşı çıkmak cinnettir. Bakın, bunun altını çizerek, bu işi bilen bir kişi olarak söylüyorum. Çünkü Türkiye’nin coğrafi durumu, iklim şartları itibarıyla sürekli yağan bir yağmur yok. Su ihtiyacının çok fazla olduğu yaz aylarında –ki, kış aylarında sulama yok- insanlar daha çok su sarf ediyor. Yaz aylarında genellikle derelerdeki su azalıyor. Dolayısıyla yağan yağmuru biriktirip yaz aylarında kullanmamız gerekir. Bu da baraj ve göletlerin yapımının Türkiye’de bir zaruret olduğunun açık seçik bir göstergesidir.
Hidroelektrik santraller Türkiye’deki elektriğin sigortasıdır, bunu net söylüyorum. Neden? Çünkü Türkiye enerjide dışa bağımlıdır. Toplam enerjimizin yüzde 73’ünü dışarıdan temin ediyoruz ve büyük paralar ödüyoruz; enerji için 40 milyar dolar para ödüyoruz. Su boşa akarken bunu ödemek caiz mi? Devletin yapması gereken hidroelektrik santralleri özel sektör yüklendi. Bu bakımdan, Türkiye’deki özel sektöre teşekkür ediyorum. Sizler bizim yükümüzü taşıyorsunuz. Aslında devlet sizlere şükran borçlu, bunu özellikle belirteyim. Yani sizler devletten para istemiyorsunuz, her şeyi yapıyorsunuz, bütün yükümlülükleri yerine getiriyorsunuz, riske giriyorsunuz ve bu enerjiyi de piyasaya satacaksınız. Alım garantisi de yok netice
Eylül Ekim 2011
itibarıyla. Ben teşekkür ediyorum, şu ana kadar
yaklaşık 1.500 küçüklü büyüklü hidroelektrik
santral yapımı için müracaat var. Bunların toplam
kurulu gücü 30 bin megavat ve üretimi de 110
milyar kilovatsaat olacaktır.”
Hidroelektrik santrallerin temiz ve yenilenebilir
enerji kaynağı olduğunu anlatan, HES’lerin
havayı ve suyu kirletmediğini vurgulayan Bakan
Eroğlu şunları söyledi:
“Bilakis HES’ler daha temiz su verir, suyu tüketmez. Avrupa Birliği şu anda 2020 yılına kadar yenilenebilir enerji oranını toplam enerji talebinde yüzde 20’ye yükseltmek için büyük gayretler sarf ediyor, teşvikler veriyor. E, biz ne yapmışız? Allah’a şükür, şu anda yüzde 24–25, bu da yenilenebilirdeki en büyük pay da sudur, onu özelikle belirteyim. Şimdi, yenilenebilir bu kaynaklar olmasa bu enerjiyi başka şekilde üreteceğiz, havaya karbondioksit ve diğer gazları vereceğiz. Küresel iklim değişikliğine ilave
Toplantı
64 - 65
bir payımız olacak. Ama şimdi bu HES’lerden dolayı, sadece şu ana kadar olanlardan yılda 25 milyon ton karbondioksiti tutmuş oluyoruz. Dolayısıyla bütün dünyada HES’ler teşvik ediliyor. Hatta bütün ülkeler, Avrupa’ya, Amerika’ya bakın, Norveç’e bakın, Japonya’ya bakın, su potansiyelinin, hidroelektrik potansiyelinin neredeyse yüzde 80-90’ını kullanmıştır. Ama biz hâlâ yüzde 20’lerden yüzde 40’a çıkarabildik. Dolayısıyla hidroelektrik santrallere karşı çıkmak doğru değildir. Vatandaşların bilgilendirilmesi gerekir, bazı kişiler tarafından maksatlı veya bilmeden yönlendirilmesi de fevkâlade yanlıştır. Özel sektörün yapacağı yatırımlar tamamlandığında yatırım tutarı 60 milyar dolara ulaşacaktır.”
Geçmiş hükümetler zamanında, “Hükümetler Arası İkili İşbirliği Anlaşması” adıyla pek çok hidroelektrik santralin çeşitli konsorsiyumlara verildiğini, bunlarla ilgili çıkardıkları kanunla belli sürede müracaat edilmesi halinde Hazinenin borçlanması suretiyle değil, tamamen su kullanım hakkı anlaşması çerçevesinde yatırımların yapılmasına imkân sağladıklarını anlatan Eroğlu, “Bu sayede en az 25 milyar dolar devletin borçlanma yükünü de ortadan kaldırdık. Bunları gerçekler, bunları tarih yazacak. Bu bakımdan sizlere teşekkür ediyorum.” dedi.
Türkiye’de 1500 HES uygulaması olduğunu, bunların 700’ünün inşa halinde bulunduğunu, kötü bir uygulamanın televizyonda gösterildiğini, iyi örneklerin dikkate alınmadığını belirten Eroğlu, “Şimdi, buna karşılık biz de tedbir aldık. Bir kere, burada bizim de hatamız oldu, bunu kabul ediyorum. Biz faydalı, temiz, yenilenebilir enerji, ülkemizin yerli kaynağı, ucuz elektriğin sigortası olduğu için bunu anlatmaya gerek olmadığını düşündük. Ama itiraf edeyim, biz bu konuda yanıldığımızı fark ettik. Çünkü neticede enerjide büyük bir pasta var. Bu pastadan payın azalmaması için, Türkiye’nin dışarıya olan bu enerjideki ithalatın azalmaması için gayret edenler var; bunlardan yerli ve yabancı menşeli olanlar var. Bunu biliyoruz.” dedi.
HES yatırımcılarına teşekkür etti
Eroğlu, HES’lerin çevreyi tahrip etmediğini vurguladı, yatırımcıların inşaat bitmeden gerekli düzenlemeleri yapmasını, bazı malzeme atıklarının dere yatakları ile yamaçlara bırakılmamasını isteyerek şöyle konuştu: “HES’ler, neticede devlete ait mallardır, onlar belli süre su kullanımını yapıyor, bize teslim edecek. Bizim adımıza yapıyor. Dolayısıyla, dereler satılmıyor; dereler milletindir, onu bir söyleyelim. Sular satılmıyor; sular milletindir. HES’ler 1 gram su kullanmıyor, onu da belirteyim. Bu sivil toplum
kuruluşlarından kasıtlı olanlar öyle şey yapıyor
ki ‘Efendim, HES’ten çıkan su zehirlidir, sizin
tarlanızı kurutur, ağacınızı kurutur…’ deniliyor. Ya
böyle bir şey yok, su türbinden geçiyor. Üstelik
türbine zarar vermemesi için HES firmaları
birtakım maddeleri ayıklamak durumunda. HES’in
aldığı su ile HES’ten çıkıştaki suyun kalitesine
bakarsanız HES’ten çıkan suyun daha kaliteli
olduğunu, oksijenle doygun hale geldiğini ve
partikül madde bile olmadığını göreceksiniz.
Lütfen… Bu daha temiz bir su veriyor. Bu
bakımdan, teşekkür borçluyuz.”
Panelin açış konuşmalarının ardından
gerçekleşen oturum bölümünün başkanlığını
Devlet Su İşleri Genel Müdürü Akif Özkaldı
yaptı. Oturumda İNTES Yönetim Kurulu
Başkanı M. Şükrü Koçoğlu, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Zafer
Benli, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı Mustafa Erdemir, Çevresel Etki
Değerlendirmesi İzin ve Denetim Genel Müdür
Vekili Mustafa Satılmış konukların sorularını
cevaplandırdı.
Konuklardan büyük ilgi gören panelin, Bakan
Eroğlu’nun talimatları ile 2012 yılında ikincisinin
gerçekleştirilmesine karar verildi.
Eylül Ekim 2011
Hukuk
Yapı denetimi kuruluşları ve bu kuruluşların faaliyetlerinin denetlenmesi
1. Giriş
Başta deprem olmak üzere bir ülkede doğal afetlerden korunmak maksadıyla öncelikle afet yönetim sistemi geliştirilmeli, hem afet öncesi hem de afet sonrası alınacak tedbirler tam anlamıyla açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu kapsamda öngörülen risklerin öncelikle tespit edilmesi, en aza indirgenmesi ve alınacak tedbirlerin kalıcı politikalar ile desteklenmesi büyük önem taşımaktadır. Belirtilen hususlar kapsamında yapı denetiminin gerçekleştirilmesinin önemi de ortadadır. Bu doğrultuda yapı denetim kuruluşları da yapıların olası doğal afetler karşısında dayanıklı, can ve mal güvenliğini koruyan, planlara, projelere, fen, sanat ve sağlık kural ve standartlarına uygun olarak yapılmasını temin etmeleri bakımından büyük görevler üstlenmektedir.
Mevzuatımızda 1985 yılında yayımlanan 3194 sayılı İmar Kanunu’nda yapı denetimine ilişkin hususlar ‘fenni mesuliyet’ kavramı içinde, yapının inşaat ve tesisat işleri ile kullanılan
malzemenin kamu adına denetimi şeklinde yer almaktadır1. Fenni mesul mimar ve mühendisler, kendi uzmanlık alanlarına göre, inşaatın tesisat ve malzemeleri ile birlikte, İmar Kanunu’na, ilgili diğer mevzuata, uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere, standartlara ve teknik şartnamelere uygun olarak inşa edilmesini denetlemekle görevlendirilmişlerdir2. Kanun kapsamında fenni mesuller hem yapı sahibine hem de idareye karşı sorumlu tutulmuşlardır.
İmar Kanunu ile getirilmeye çalışılan yapı denetim faaliyetlerinin yeterli olmaması, teknik ve uzman personel yetersizliği, planlama ve altyapı eksikliği ile sistemin işleyişindeki yanlışlıkların çarpık kentleşmenin nedenleri arasında yer alması3, 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan deprem sonrasındaki kayıpları daha da arttırmıştır. Bu konuda tespit edilen eksiklikleri gidermek ve yapı denetimi faaliyetlerini düzenlemek maksadıyla 595 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yayımlanmıştır4. Ancak
1- Akipek, Şebnem / Küçükgüngör, Erkan; “Yapı Denetimi ve Yapı Denetim Kuruluşları”, Hukuk Dergisi, Türkiye Noterler Birliği Yayını, Sayı: 108, 15 Kasım 2001, s. 6.
2- Sucuoğlu, Haluk; “İmar Kanunu Değişmeli”, Milliyet 26.08.1999; Yılmaz, Halil; “Türkiye’de 1980’den sonra kent planlaması hizmetlerinin özel kesime gördürülmesi eğilimleri: Yapı Denetim Kuruluşları Örneği”, Ankara 2006, s. 191.
3- Eke, Feral; “3194 Sayılı İmar Yasasına Eleştirisel Bir Bakış”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 9, Sayı: 3, Temmuz 2000, s. 63.
4- Gülkan, Polat; “595 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin İptali ve ardından gelen 4708 sayılı Yapı Denetimi Kanunu Hakkında Bir Deneme”, Türkiye Mühendislik Haberleri, Sayı: 412, 2001, s. 8.
66 - 67
Prof. Dr. Şebnem AKİPEKAnkara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Levent ÖCALAnkara Üniversitesi Taşınmaz Geliştirme Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi
Anayasa Mahkemesi, kamu hizmeti sayılan bir kısım devlet görevlerinin özel hukuk tüzel kişiliğine haiz kuruluşlarca yerine getirilmesinin mümkün olamayacağı5, mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamaların ancak kanun yoluyla düzenlenmesi gerektiği hususlarından hareketle 595 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yi iptal etmiştir6.
Müteakiben, yapı denetimi faaliyetlerinin düzenlenmesi hususunda ortaya çıkan yasal boşluğu gidermek maksadıyla 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun 2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun, can ve mal güvenliğini temin etmek amacıyla, imar planına, fen, sanat ve sağlık kurallarına, standartlara uygun, kaliteli yapı inşa edilmesi için proje ve yapı denetimi sağlamak, bu alana ilişkin usul ve esasları düzenlemek üzere kaleme alınmıştır. Başta deprem olmak üzere, ülkemizin üstesinden gelmek zorunda olduğu tüm doğal, teknoloji ve insan kaynaklı afetler karşısında
özellikle yapıların daha güvenli bir hale getirilmesi, olası kayıpların en aza indirilmesinin ancak etkin bir yapı denetim sisteminin hayata geçirilmesi ile sağlanabileceği çok açıktır7.
4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun'un 11’nci maddesinin birinci fıkrasında yapı denetim kuruluşlarının 19 ilde pilot olarak uygulanmaya başlayacağı belirtilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise bu illerin genişletilmesi ve daraltılmasına Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunun yetkili olduğu vurgulanmıştır. Bahse konu bu hüküm gereğince, Bakanlığın teklifi ile 19 ilde pilot olarak uygulanan yapı denetim faaliyetlerinin bütün illerde uygulanmasına 01.01.2011 tarihinde karar verilmiştir8.
4708 sayılı Kanun, son olarak 08.08.2011 tarihli ve 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bazı maddelerinde değişikliklere uğramış, 12’nci madde ile değişen ikinci fıkrası gereğince; Kanun kapsamında yer alan bütün
görev, sorumluluk, çalışma usul ve esaslarına ilişkin Bakanlıkça Yönetmelik hazırlanması gerektiği, hüküm altına alınmıştır9.
2. Yapı denetim kuruluşları
Yapı denetim kuruluşları, 4708 sayılı Kanun kapsamına giren her türlü yapıyı Bakanlıktan aldığı izin belgesi ile münhasıran denetlemekle görevli, ortaklarının tamamı mimar ve mühendislerden oluşan tüzel kişiliğe haiz bağımsız, tarafsız ve özel kuruluşlardır.
Yapı denetim hizmeti, yapı denetim kuruluşu ile yapı sahibi veya vekili arasında akdedilen hizmet sözleşmesi ile hayata geçmektedir. Kanun açıkça yapı sahibinin, yapım işi için anlaşma yaptığı yapı müteahhidini vekil olarak tayin edemeyeceğini düzenlemektedir.
Kanun, yapı denetim hizmetlerinin tamamen özel sektör eliyle denetlenmesine imkân tanımamış, bir bakıma kamu ile özel sektör
5- Geray, Cevat; “Kent Kooperatifleri Açısından Yapı Denetimi”, Kent Kooperatifçiliği, Türkiye Kent Kooperatifleri Merkez Birliği Yayını, Sayı: 118–120, Ankara 2000, s. 4.
6- Yapı denetim kuruluşlarına ilişkin düzenlemeler Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasa’nın 91’nci maddesi gereğince Kanun Hükmünde Kararname ile düzenlenmesi olanaklı bulunmayan
mülkiyet hakkı ile ilgili olduğu kanaatinden hareketle esasa girilmeksizin usul yönünden iptal edilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Yılmaz, s. 240.
7- Genç, F.Neval; “Doğal Afetler ve Yerel Yönetimlerde Acil Durum Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması”, Yerel Yönetimler Kongresi Bildiriler Kitabı, Çanakkale, 3–4 Aralık 2004, s. 719.
8- Ayrıntılı bilgi için bkz. 13 Temmuz 2010 tarihli ve 27640 sayılı Resmi Gazete, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunun Uygulanacağı İller Hakkında Karar (BKK 2010 / 624).
9- Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılması; 6 / 4 / 2011 tarihli ve 6223
sayılı Kanun’un verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulu’nca 8 / 8 / 2011 tarihli ve 648 sayılı KHK ile kararlaştırılmıştır.
Eylül Ekim 2011
arasında işbirliğine gidilmiştir. Ancak yapılan bu düzenleme ile yapı denetim hizmetlerinin halka en yakın idare olan yerel yönetimler tarafından denetlenmesinin bir anlamda önü kesilmiş, denetleme merkezi idarenin yetkilendirdiği tüzel kuruluşlara bırakılmıştır. Hâlbuki yerel yönetimler, bireylerin günlük gereksinimlerini karşılayacak, ortak yerel hizmetleri bulundukları yörenin özelliklerine göre şekillendirecek, yurttaşların yerel yönetimlerde karar alma süreçlerine katılımlarına ve işbirliği içinde bulunmalarına olanak sağlayacak önemli bir role sahiptirler. Katılım ve işbirliğinin şekli ve oranı ortaya çıkan durumlarla yakından ilgilidir10.
Yapı denetim kuruluşları yalnızca ruhsat ve eklerine aykırı bir uygulama tespit ettikleri takdirde bu durumu ilgili idareye bildirmekle sorumlu tutulmuş, bu kuruluşlara kendiliğinden inşaatı durdurma veya eksikliklerin giderilmesi konusunda müdahalede bulunma yetkisi tanınmamıştır.
4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’a göre teşkil edilen Yapı Denetim Komisyonunun, yapı denetim kuruluşlarının ve laboratuvarlarının kuruluş ve çalışma esasları, 05.02.2008 tarihli ve 26778 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği ile düzenlenmiştir. Bahse konu Yönetmelik’te yapı denetim kuruluşlarının görev ve sorumlulukları, proje denetimi safhası, yapı ruhsatı alınması safhası ve yapım safhası olmak üzere üçe ayrılmıştır. Yapı denetim kuruluşu, Yönetmelik doğrultusunda inşaatın ruhsat ve eklerinde yer alan hususlara aykırı imalatını tespit ettiği anda, yapının o anki durumunu fotoğrafla tespit etmesi, ilgili idareye de dağıtımının yapıldığı bir yazı ile yapı müteahhidini iadeli taahhütlü posta yoluyla yazılı olarak uyarması ve aykırılığın giderilmesi için süre tanıması gerektiği belirtilmektedir. Bu süre içinde tespit edilen eksikliklerin giderilmemesi durumunda süre bitimini takip eden üç iş günü içinde iadeli taahhütlü posta yoluyla ilgili idareye bildirimde bulunması gerekmektedir.
Aynı Yönetmeliğin 19’uncu maddesinde,
Yapı Denetim Komisyonunun çalışma usul
ve esasları düzenlenmiştir. Yapı Denetim
Komisyonu, yapı denetim kuruluşlarının kuruluş
safhasında teknik altyapı ve donanım açısından
yeterliliğini değerlendirmek, yapı denetim
kuruluşlarının ve laboratuvarların faaliyetlerini
denetlemek, mimar ve mühendislere
denetçi belgesi düzenlemek, yapı denetim
kuruluşlarına, şubelerine ve laboratuvarlara
izin belgesi düzenlemek ve denetçi mimar ve
mühendisler ile kontrol elemanlarının sicillerini
tutmakla görevlendirilmiştir.
Yapı Denetim Komisyonunun kimlerden
teşkil edileceğine ilişkin Yönetmeliğin
18’inci maddesi, 4708 sayılı Kanun'un
4’üncü maddesinde, 648 sayılı KHK’nin
26’ncı maddesiyle yapılan düzenleme
sonucu uygulanamaz hale gelmiştir. KHK
ile gerçekleştirilen yeni düzenlemeye göre;
Kanun'un uygulanması ile ilgili Bakanlık
iş ve işlemlerinin yürütülmesini sağlamak
üzere Bakanlık merkezinde Merkezi Yapı
Denetim Komisyonu ve illerde İl Yapı Denetim
Komisyonlarının kurulacağı hüküm altına
alınmıştır. Merkezi Yapı Denetim Komisyonu,
konu ile ilgili Bakanlık personeli arasından,
biri başkan olmak üzere Bakanlıkça
görevlendirilecek toplam yedi üyeden, İl Yapı
Denetim Komisyonu ise Çevre ve Şehircilik İl
Müdürlüğünün teklifi üzerine, biri başkan olmak
üzere Merkez Yapı Denetim Komisyonunca
görevlendirilecek beş üyeden teşkil edilmesi
gerektiği düzenlenmiştir.
4708 sayılı Kanun’da değişiklik öngören
648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
4’üncü maddede Yapı Denetim Komisyonları
ve Görevleri başlığı altında düzenlenen “İl
Yapı Denetim Komisyonları, yapı denetim
kuruluşlarına izin belgesi verilmesi hariç
Kanun’da belirtilen diğer görevleri yapar.”
ifadesi mutlaka açıklığa kavuşturulmalı, bu
Komisyonların yapı denetim kuruluşları ile
Merkez Yapı Denetim Komisyonu arasındaki
ilişki tam olarak ortaya konmalıdır.
Hukuk
10- Kaplan, Ayşegül; “Kent Planlamasına Katılım-Olanaklar ve Sınırlar”, AÜSBFD, Cilt: 46, Sayı: 3–4; Ayrı Baskı, Ankara 1991, s. 277–279.
68 - 69
3. Yapı denetim kuruluşlarının faaliyetlerinin
denetlenmesi, durdurulması ve izin
belgelerinin iptal edilmesi
Yapı denetim kuruluşları ve bu kuruluşlarda
görevli mimar ve mühendislerin denetim
faaliyetlerinin durdurulması ve izin belgelerinin
iptali işlemleri, 4708 sayılı Kanun'un 8’inci
maddesi ve Bakanlığın denetim yetkisini
vurgulayan 10’uncu maddesi kapsamında
yürütülmektedir. Kanun'un 8’inci ve 10’uncu
maddelerini düzenlemek, uygulamalara açıklık
getirmek maksadıyla 26.02.2011 tarihli ve
27858 sayılı Resmi Gazete'de “Yapı Denetim
Kuruluşlarının Faaliyetlerinin Denetlenmesi,
Denetim Faaliyetlerinin Durdurulması ve İzin
Belgelerinin İptal Edilmesinin Usul ve Esaslarına
Dair Tebliğ” yayımlanmıştır.
Bu tebliğe göre; 4708 sayılı Kanun ve Yapı
Denetimi Uygulama Yönetmeliği’nde öngörülen
esaslara göre denetim görevini yerine
getirmeyen veya herhangi bir şekilde Kanun’a
aykırı davrandığı anlaşılan yapı denetim
kuruluşları ve bu kuruluşlarda görevli mimar ve
mühendisler hakkında ihbar ve şikâyet üzerine
veyahut resen inceleme başlatılır.
Valiliklerce, tanzim edilecek inceleme raporları,
tebliğ ekinde yer alan “Teknik İnceleme
Raporu”na uygun olarak hazırlanmalıdır.
Yapıdaki aykırılıklar, yapı denetim kuruluşları ile
mimar ve mühendislerinin Kanun’a aykırı fiilleri
mutlaka objektif delillere dayandırılmalı, bu
delillerin rapora sıralı ek olarak dâhil edilmesi
sağlanmalı ve aykırılıklara sebebiyetten dolayı
sorumlu tutulan mimar ve mühendisler açıkça
belirtilmelidir.
Yapıdaki aykırılıklardan sorumlu tutulan mimar
ve mühendisler ile Kanun ve Yönetmelikte
belirtilen esasları yerine getirmemekle ilgili yapı
denetim kuruluşunu temsile yetkili olanların
yazılı savunmaları alınır, bu savunmalar da
inceleme raporuna ek olarak konulur. Bakanlığa
gönderilen inceleme raporları, Yapı Denetim
Komisyonu tarafından değerlendirilir. Herhangi
bir eksikliğin tespit edilmesi durumunda,
inceleme raporu eksikliklerin giderilmesi
maksadıyla hazırlayan makama iade edilir, 15
gün içinde tespit edilen eksikliklerin giderilerek
tekrar Bakanlığa gönderilmesi gerekmektedir.
Yapı Denetim Komisyonunun aldığı karar
doğrultusunda, Bakanlık makamından alınan
olur ile Kanun ve Yönetmelikte öngörülen
esaslara göre denetim görevini yerine
getirmediği tespit edilen yapı denetim
kuruluşları ve bu kuruluşlarda görev yapan
mimar ve mühendisler hakkında denetim
faaliyetlerinin geçici olarak durdurulması işlemi
tesis edilir.
Denetim faaliyeti geçici olarak durdurulan yapı denetim kuruluşu ile denetim faaliyetinin geçici olarak durdurulmasına esas alınan iş, 4708 sayılı Kanun ile Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği'nin hangi maddelerini ihlal ettiği ayrı ayrı ve açıkça belirtilmek üzere Resmi Gazete’de ilan edilir ve sicillerine işlenir. Denetim faaliyetleri geçici olarak durdurulan yapı denetim kuruluşunun mimar ve mühendisleri, bu süre içinde başka ad altında dahi olsa hiçbir denetim faaliyetinde bulunamaz, bu mimar ve mühendisler Bakanlıkça ilgili meslek odalarına bildirilir, meslek odaları bu kişiler hakkında kendi mevzuatına göre işlem yapar.
Daha önce en az iki kez faaliyetleri geçici olarak durdurulmuş olup da bunlardan sonra geçici olarak faaliyetin durdurulmasını gerektiren fiil ve hallerin tespiti ile bu yönde Komisyon kararı alınan haller üzerine alınacak olan Bakanlık makamı olurunda, işlenen fiil nedeniyle denetim faaliyetlerinin geçici olarak durdurulması cezasının verilmesinin gerektiği, bu ceza ile faaliyetin üçüncü defa durdurulmuş olacağı, bu yüzden bu cezanın Kanun'un 8’inci maddesi gereğince yapı denetim kuruluşunun denetim faaliyetine son verilmesi ve izin belgesinin iptal edilmesi şeklinde uygulanacağı belirtilir.
Tebliğ bu aşamada, söz konusu Bakanlık makamı oluru hazırlanmadan önce yapılan geçici olarak faaliyetin durdurulması işlemlerinin yürütülmesinin durdurulması ve iptal talebiyle yargı yoluna müracaat edilip edilmediğinin, edilmiş ise yürütmenin durdurulması talebi hakkında bir karar verilip verilmediğinin ve davanın nihai karara bağlanıp bağlanmadığının araştırılmasını aramaktadır.
4708 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında ise, izin belgesi iptal edilen yapı denetim kuruluşunun, kusurları mahkeme kararı ile kesinleşen mimar ve mühendisleri başka bir yapı denetim kuruluşunda görev almaları halinde, görev aldıkları bu kuruluşa izin belgesi verilmeyeceği eğer daha önceden verilmiş ise iptal edileceği açıkça hüküm altına alınmıştır.
4. Sonuç
Ülkemiz, toplam yüzölçümünün % 96’sı deprem kuşağında yer alan bir coğrafyada bulunmaktadır. Artan nüfus, köyden kente göçün meydana getirdiği plansız, çarpık yapılaşma, siyasi kaygılar ile gündemden düşmeyen imar afları, kaynak ve uzman personel yetersizliği, denetim mekanizmaları arasında eşgüdüm sorunları ve hepsinden önemlisi derli toplu bir yapı denetim mevzuatının hayata geçirilemeyişi ne yazık ki en son yaşanan Van depreminde bu konunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha bizlere hatırlatmıştır. Aslında depremin değil, binaların insanları öldürdüğü gerçeğinden yola çıkıldığında, olası bir doğal afet anında ayakta kalan binaların insanların hayatını kurtardığı, ancak kötü, kalitesiz, denetimsiz yapılan yapıların insanlara mezar olduğunu aklımızdan hiç çıkarmamız gerekir.
Kanun koyucunun yaşanan bu son trajediden bir ders çıkararak, yapı denetim faaliyetlerinin kapsamlı olarak ele alındığı, proje aşamasından başlayarak inşaatın yapım ve yapının kullanım safhalarına kadar detaylı bir şekilde bütün paydaşların görev, sorumluluk, çalışma usul ve esaslarını yeniden gözden geçirmesi gerektiği ortadadır.
Üstelik 01.01.2011 tarihinden itibaren 81 il kapsamında uygulanacak yapı denetim faaliyetlerinin, şimdiye kadar 19 ildeki pilot uygulamalarda görülen aksaklıkları giderecek şekilde mutlaka etraflıca düşünülerek ve tüm paydaş unsurlar ile görüşülerek hazırlanacak bir düzenleme ile yürütülmesi gerekmektedir. Ülkemizin neredeyse tamamının büyük bir deprem riski altında olduğu düşünüldüğünde, yapı denetiminin önemi ortaya çıkmakta ve belirtilen düzenlemelerin acilen yapılması gerekmektedir.
Eylül Ekim 2011
AB Proje
İnşaat Sektöründe Mesleki Yeterlilik; Sınav ve Belgelendirme Projesi (Mysb) Kapsamına Dâhil Edilen Mesleklere Yönelik Meslek Standardı ve Ulusal Yeterlilik Çalışmaları Devam Ediyor
Proje faaliyetlerinin başlaması ile birlikte her meslekte farklı konularda destek sağlayacak uzmanları sürece dâhil etme konusunda çalışmalar da
başlatılmıştır.
Meslek uzman kadroları, meslek standartları ve ulusal yeterlilikler hazırlama, teorik ve pratik soru bankaları geliştirme, sınav ve belgelendirme
pilot uygulamalarına ilişkin süreçlerde bulunmak üzere gruplandırılmışlardır. Uzman havuzu oluşturulurken sektöre hizmet veren farklı kurum ve
kuruluşlar ile irtibata geçilmiştir. Bugün İNTES bünyesinde çok sayıda akademisyen, teknik eğitmen, mühendis ve teknikerden oluşan uzmanlar yarı
zamanlı olarak çalışmaktadır.
Proje kapsamına dâhil edilen mesleklerde meslek standardı ve ulusal yeterlilikler geliştirme konularında meslek uzman kadroları ile sürdürülen
çalışmalar devam etmektedir. Kasım ayı itibari ile çalışmalarda gelinen son nokta şu şeklidedir.
Meslek Adı Meslek Standardı Ulusal Yeterlilikler
1. Endüstriyel Boru Montajcısı (Seviye 3) Ulusal Meslek Standardı yayınlandıUlusal Yeterlilikler onaylandı
2. Tünel Kalıpçı (Seviye 3) Ulusal Meslek Standardı yayınlandıUlusal Yeterlilikler onaylandı
3. İnşaat Boyacısı (Seviye 3) Ulusal Meslek Standardı yayınlandıUlusal Yeterlilikler onaylandı
4. İş Sağlığı ve Güvenliği Elemanı (Seviye 3) Ulusal Meslek Standardı yayınlandı MYK’da kontroldedir
5. Betonarme Demircisi (Seviye 3) Ulusal Meslek Standardı yayınlandıUlusal Yeterlilikler onaylandı
6. Ahşap Kalıpçı (Seviye 3) Ulusal Meslek Standardı yayınlandıUlusal Yeterlilikler onaylandı
7. Panel Kalıpçı (Seviye 3)22 Kasım 2011’de MYK İnşaat Sektör Komitesi’nde görüşülecektir.
Çalışmalar devam etmektedir
8. Seramik Karo Döşemecisi (Seviye 3)22 Kasım 2011’de MYK İnşaat Sektör Komitesi’nde görüşülecektir.
Çalışmalar devam etmektedir
9. Sıvacı (Seviye 3)Ulusal Meslek Standardı yayınlandı Ulusal Yeterlilikler
onaylandı
70 - 71
Türkiye’de Mesleki Yeterlilik Kurumunun ve Ulusal Yeterlilik Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi (UYEP) 2. Yönlendirme Komitesi Çalıştayı Gerçekleşti
Diğer yandan ulusal yeterlilikler esaslarına uygun olarak işçi adaylarının pilot uygulamalar kapsamında sınavlara alınması konusunda da
organizasyonlar devam etmektedir. İlk uygulamalarda 166 Ahşap Kalıpçı ve Betonarme Demircisi adaylarının mesleki yeterlilikleri tespit edilmiştir.
Sıvacı, Boyacı, Tünel Kalıpçı meslekleri için pilot uygulamalar ise önümüzdeki ay gerçekleştirilecektir.
Ankara’da gerçekleştirilen pilot uygulamalar için Türkiye Eğitim Şantiyesi kullanılmaktadır. Şantiyenin ilgili meslek atölyelerinde düzenlemeler
yapılmış, uygulamaları sınavlarda kullanılacak sarf ve demirbaş malzemeler meslek standartlarında tanımlanan malzeme ve ekipman listeleri dikkate
alınarak yapılmıştır.
Ankara dışında şantiye sahasında gerçekleştirilecek sınavlar için uygun teknik ve idari yapılanma şekillendirilerek sistemin sorunsuz işlemesi için
gerekli tedbirler geliştirilmiştir.
Proje kapsamında geliştirilecek olan sınav ve belgelendirme merkezi bilgi işlem sistemine yönelik teknik alımlara ilişkin süreç tamamlanmıştır.
Eylül Ekim 2011
Eğitim Yolu
‘İş Makineleri Operatör Grubu İçin’MESLEK STANDARDI ve ULUSAL YETERLİLİK ÇALIŞMALARIDSİ - İNTES İŞBİRLİĞİ
Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) tarafından yetkilendirilen
Sendikamız, 09.07.2008 tarihinde imzaladığı işbirliği protokolü
kapsamında belirlenen öncelikli mesleklerin standartlarının;
08.12.2009 tarihinde imzaladığı işbirliği protokolü kapsamında ulusal
yeterliliklerin hazırlanması için çalışmalarını sürdürüyor.
15 Eylül 2011 tarihinde, ‘İş Makineleri Operatör Grubu"nda yer
alan mesleklere ait “Meslek Standartları” ve “Ulusal Yeterlilik”
çalışmalarını Sendikamız, Devlet Su İşleri (DSİ) işbirliği ile yürütme
konusunda protokol imzaladı.
10 - 15 Ekim 2011 tarihlerinde düzenlenen gerçekleştirilen meslek
standartları ve ulusal yeterlilik hazırlama çalışmaları DSİ Balıkesir
Tesisleri’nde gerçekleştirildi. Her meslek için alan uzmanı, mühendis,
formen ve uzman eğitmenlerin bir araya getirildiği farklı gruplar ayrı
ayrı teknik çalışmalar yürüttü.
Düzenlenen bu çalışmalar sonunda İNTES ve MYK arasında imzalanan,
Meslek Standartları işbirliği protokolünde yer alan; “Yükleyici
Operatörü (Seviye 3), Mobil Vinç Operatörü, İş Makinası Bakım ve
Onarımcısı (Seviye 3), Topografya Alet Operatörü (Seviye 3)” meslek
standartları çalışmaları tamamlandı.
72 - 73
“Eğiticilerin Eğitimi” Programı SürdürülüyorBu kez DSİ uzmanlarının katılımı ile gerçekleştirildi
2008 yılından bu yana uzman kadrosuna her gün yeni bir ismi ekleyen, bu uzmanların inşaat sektöründe meslek haritalarının hazırlanmasından,
standart ve yeterlilikleri oluşturmaya, sınav materyallerinin geliştirilmesinden, soru bankalarının hazırlanmasına kadar birçok konuda eğitilmesini
sağlayan İNTES, “Eğiticilerin Eğitimi” faaliyetine bir yenisini daha ekledi.
15 Eylül 2011 tarihinde Devlet Su İşleri ile İNTES arasında imzalanan inşaat sektöründe meslek standartları ve ulusal yeterlilikler hazırlama
konulu işbirliği protokolüne istinaden başlatılan çalışmalar çerçevesinde Eğiticilerin Eğitimi programı ve hemen akabinde meslek standartları
ve yeterlilikler geliştirme çalıştayı düzenlendi. 10 - 15 Ekim 2011 tarihlerinde Akçay’da gerçekleşen Eğiticilerin Eğitimi programına DSİ Genel
Eylül Ekim 2011
Müdürlüğü Personel ve Eğitim Dairesi personelinin tamamı katıldı. Gazi Üniversitesi Teknoloji
Fakültesi Yapı Eğitimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Metin Arslan katılımcıları meslek standartları,
ulusal yeterlilikler geliştirme konularında bilgilendirirken, Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim
Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Mahiroğlu ölçme-değerlendirme
teknikleri ve soru hazırlama metotları konularında eğitim verdi.
Eğitimler sonunda İNTES MYK Meslek standartları hazırlama ve ulusal yeterlilikler hazırlama
işbirliği protokolü ekinde yer alan operatör grubu mesleklerine ilişkin çalışmalar, ilgili teknik
ekiplerle tamamlandı.
İNTES ve DSİ işbirliği yakın dönemde inşaat sektörü operatör grubu mesleklerinde soru
bankaları oluşturma ve pilot uygulamaların gerçekleşmesi üzerine devam edecek.
Eğitim Yolu
74 - 75
Dört Mesleğin Daha Meslek Standartları MYK İnşaat Sektör Komitesinde Değerlendirildi
İNTES tarafından hazırlanan;
Duvarcı (Seviye 3)
İskele Kurulum Elemanı (Seviye 3)
Alçı Sıva Uygulayıcısı (Seviye 3)
Asfalt Üretim Tesisi Operatörü (Seviye 4),
meslek standartları MYK İnşaat Sektör Komitesi
üyeleri tarafından 13 Eylül 2011 tarihinde
incelendi. Komite üyeleri, Alçı Sıva Uygulayıcısı
(Seviye 3) meslek standardı içinde yer alan
“Kartonpiyer Uygulaması” görevinin piyasa
uygulamaları göz önüne alındığında ayrı bir
meslek olarak tanımlanması gerektiği önerisini
getirdi.
Komite üyelerinin ortak görüş ve önerileri standartlara yansıtıldı. Meslek Standartları, Komitenin onayladığı haliyle MYK Yönetim Kurulunun onayına sunulacak. Mesleklerin Resmi Gazete’de yayınlanması bekleniyor.
Yine aynı toplantıda görev süresi sona eren komite başkanlığı için seçim yapıldı. Başkanlık görevini Mustafa Demir’in sürdürmesine karar verildi.
İNTES, Meslek Standartları Hazırlama İşbirliği protokolünde yer alan “Betoncu (Seviye 3)”, “İş Makineleri Bakım ve Onarımcısı (Seviye 3)” ve “Doğal Taş Döşemecisi (Seviye 3)” mesleklerine ait meslek standartları 05.10.2011 tarihi itibari ile sektör görüşüne sundu.
İNTES web sayfasındaki görüş formlarına
http:www.intes.org.tr adresinden ulaşılabilir.
Ayrıca söz konusu taslak çalışmaların tamamı
250 adet kurum ve kuruluş adreslerine posta
yolu ile gönderildi. Gelen görüşlerin tamamı
İNTES tarafından görüş değerlendirme
formlarına aktarılıyor ve bu formlar MYK’ya
sunuluyor.
Diğer meslekler için çalışmalar sürdürülüyor.
Kasım ayı içerisinde Panel Kalıpçı (Seviye 3),
Seramik Karo Kaplamacısı (Seviye 3) ve Mobil
Vinç Operatörü (Seviye 3) mesleklerinin MYK
İnşaat Sektör Komitesi’nde değerlendirilmesi
tamamlandı.
Eylül Ekim 2011
Eğitim Yolu
Ulusal Yeterlilikler MYK İnşaat Sektör Komitesinde Değerlendirildi
İNTES tarafından hazırlanan; “İnşaat Boyacısı (Seviye 3)”, “Sıvacı (Seviye 3)”, “Tünel Kalıpçı (Seviye 3)” ulusal yeterlilikleri 29 Eylül 2011 tarihinde
MYK İnşaat Sektör Komitesi üyeleri tarafından değerlendirmeye alındı. Sektörde ilgili tüm paydaşların katkıları ile hazırlanan yeterlilikler Komite
üyeleri tarafından aynı gün onaylandı. Yeterliliklerin MYK Yönetim Kurulu onayına sunulması bekleniyor.
“İş Makineleri Operatörleri” Grubu'nda yer alan “Dozer Operatörü (Seviye 3)”, “Ekskavatör Operatörü (Seviye 3)”, “Greyder Operatörü (Seviye 3)”,
“Silindir Operatörü (Seviye 3)” mesleklerine ait ulusal yeterlilikler ise 30 Eylül 2011 tarihinde komite üyelerince değerlendirildi. Komite üyelerinin
önerilerinin yansıtıldığı yeterlilikler MYK Yönetim Kurulu üyelerine sunulacak.
Sendikamız, imzalamış olduğu protokol ekinde bulunan ve ‘İş Makineleri Operatörü’ grubu altında yer alan 17 mesleğe ait “Meslek Standartları”
ve “Ulusal Yeterlilik” çalışmalarını sektörden aldığı destekle sürdürüyor.
76 - 77
İNTES, Meslek Standartları Hazırlama İşbirliği protokolünde yer alan “Betoncu (Seviye 3)”, “İş Makineleri Bakım ve Onarımcısı (Seviye 3)” ve “Doğal Taş Döşemecisi (Seviye 3)” mesleklerine ait meslek standartları 05.10.2011 tarihi itibari ile sektör görüşüne sundu.
İNTES web sayfasındaki görüş formlarına http:www.intes.org.tr adresinden ulaşılabilir. Ayrıca söz konusu taslak çalışmaların tamamı 250 adet kurum ve kuruluş adreslerine posta yolu ile gönderildi. Gelen görüşlerin tamamı İNTES tarafından görüş değerlendirme
formlarına aktarılıyor ve bu formlar MYK’ya sunuluyor.
Diğer meslekler için çalışmalar sürdürülüyor. Kasım ayı içerisinde Panel Kalıpçı (Seviye 3), Seramik Karo Kaplamacısı (Seviye 3) ve Mobil Vinç Operatörü (Seviye 3) mesleklerinin MYK İnşaat Sektör Komitesi’nde değerlendirildi.
“İş Makineleri Operatörü” grubu altında yer alan, standardı ve yeterlilikleri hazırlanan meslekleri uygulama alanlarında tanımak amacıyla Komite üyeleri teknik geziler düzenlemek konusunda karar aldı. İlk teknik ziyaret, MYK İnşaat Sektör Komite Toplantısı
öncesi 30 Eylül 2011 tarihinde İNTES
üyelerinden ONUR Taahhüt ve Ticaret Ltd.
Şti.’nin Gölbaşı’ndaki Makine Parkı’na yapıldı.
Parkur’da bulunan ve inşaat sektöründe çok
çeşitli faaliyetlerde kullanılan hemen hemen
tüm makinaların (greyder, dozer, ekskavatör,
silindir, kazıcı - yükleyici, kırma elememe,
mobil vinç, yükleyici, asfalt kazıma) tanıtımı
yapıldı. Ayrıca laboratuvarlar, makine bakım
ve onarım bölümleri ve ambar ziyaret edildi.
Tanıtımı bizzat ONUR Taahhüt Yönetim Kurulu
Başkan Yardımcısı İhsan Çetinceviz yaptı.
MYK İnşaat Sektör Komitesi Üyeleri ve İNTES EkibiOnur Taahhüt AŞ’ye Ait Makine Parkı’na Teknik Gezi Gerçekleştirdi
Eylül Ekim 2011
Şifre
Gittikçe kötüleşen küresel ısınma ve Güney Afrika’da tertiplenen bM iklim konferansı sonuçları
Bilindiği üzere 28 Kasım – 9 Aralık 2011
tarihleri arasında Güney Afrika’nın Durban
şehrinde 194 ülkenin katılımı ile çok kapsamlı
ve çok tartışmalı, BM iklim konferansı yapıldı.
Bütün Dünyanın gözü bu konferansa çevrilmişti.
Zira herkes bu konferansta, insanlık ve Dünya
yaşamı için çok tehlikeli olmaya başlayan
küresel ısınmaya mutlaka kalıcı bir çözüm
bulunacağı beklentisi içine girmişti. Her ne
kadar bu konuya Türkiye kamuoyu, medyası ve
Türkiye’yi yönetenler fazla duyarlı olmasa da,
bütün Dünya büyük bir ilgiyle bu konferanstan
çıkacak sonuca kilitlenmişti. Ancak bu
konferanstan da bundan önceki konferanslarda
olduğu gibi herkesi tatmin eden bir sonuç
çıkmadı.
Bazı kesimler alınan kararları önceki
konferanslara göre daha başarılı buldularsa da,
özellikle iklimciler alınan kararları çok karamsar
bir şekilde yorumladılar ve hiçte tatmin
olmadılar.
Neydi alınan kararın özeti? 2015 yılına kadar
ülkeler arasında müzakereler devam edecek,
2020’den itibaren de bazı yaptırımlar dâhil
ülkelerin, atmosferi kirleten ve küresel ısınmaya
neden olan karbondioksit (CO2) emisyonunu
(salınımını) kontrol edecek tedbirler yürürlüğe
girecek ve böylece küresel ısınma iki derece
(2 Cº) civarında sabit tutulmaya çalışılacaktır.
Ancak iklimcilerin beyanına göre, alınan
kararlar hem çok cılız, hem de inandırıcı
değildir. Zaten 2020 yılına gelindiğinde küresel
ısınma trendi o kadar artacak ki artık alınacak
kararlar çok gecikmiş ve uygulanamaz hale
gelecektir. Yani iş işten geçmiş olacaktır.
Şimdi bu konuyu yeniden gözden geçirip,
küresel ısınma konusunu bir özetleyelim.
Dünya’nın nasıl bir tehlike altında olduğuna ve
koşar bir adımla nasıl uçuruma gittiğimize bir
bakalım.
Sera Etkisi
Bilindiği gibi Güneş’ten gelen ışınlar kısa dalgalı
olup, bu ışınların bir kısmı atmosfer gazları ve
ozon tabakası tarafından soğrulur (emilir) ve
soğrulan ışının bir kısmı da atmosferden geri
yansıtılır. Diğer büyük bir kısmı da Dünya’mıza
ulaşarak emilir ve ısınmasını sağlar. Artan
kısmı da Dünya’ dan geri yansıtılarak
atmosferden geçer ve uzaya gider. Güneş’ten
gelen ışınlar kısa dalga olduğu için her koşulda
atmosferden geçebilir. Ancak Dünya’dan
78 - 79
Yaşar ÖZKANMakine Mühendisi [email protected]
yansıyan ışınlar uzun dalgalı olduğundan
yoğunlaşmış atmosferden geçemez ve atmosfer
içinde hapsolarak küresel ısınmaya neden
olur. Bu olaya sera etkisi denir. Tabi atmosferin
normalden fazla ısınması da Dünya’nın
karalarında ve denizlerinde ısı artışına ve iklim
değişimine neden olur.
Küresel Isınma
Bilindiği gibi, ortalama 10 km kalınlığındaki
atmosferimiz (Troposfer) çeşitli gazlardan
oluşmuştur. Bunların başlıcaları Azot, Oksijen,
Karbondioksit, Metan, Argon, su buharıdır.
Atmosferdeki en büyük gaz oranları ise; Azot
%78, Oksijen %21 ve diğer asal gazlar (Hidrojen,
Helyum, Argon, Kripton, Ksenon, Neon) %1
civarındadır. Karbondioksit ve su buharı oranları
ise değişkendir. Karbondioksit (CO2) gazı ise,
güneş ışınlarını emme ve saklama özelliğine
sahiptir. Bu nedenle atmosferdeki karbondioksit
oranı arttıkça sıcaklık artar, azaldıkça sıcaklık
düşer.
Sera etkisine, dolayısıyla küresel ısınmaya
neden olan en büyük etken atmosferdeki
karbondioksit (CO2) ve metan gazı oranlarının
artmasıdır. Metan Gazı karbondioksitten
(CO2) 20 kat daha fazla küresel ısınmayı
tetiklemektedir.
Sanayi devrimine kadar binlerce yıl bu
oranlarda ciddi artışlar olmadığı için Dünya
ikliminde de bazı doğal olaylar hariç, ciddi
bir değişiklik olmamıştı. 1830’lardan sonra
Dünya’da Sanayi Devrimi’nin başlaması ve fosil
yakıtların kullanılmasıyla atmosfere salınan
karbondioksit (CO2) miktarı arttıkça atmosfer
sıcaklığı da değişmeye başlamış, özellikle 1950’
den sonra sürekli artış göstermiştir.
Atmosferdeki karbondioksit (CO2) oranının
ölçümünde ppm katsayısı kullanılmaktadır.
ppm ise, milyonda bir demektir. Yani 1 milyon
Lt. atmosfer içerisindeki Lt. cinsinden
karbondioksit (CO2) miktarıdır.
Uzman kuruluşlara göre, özellikle 1960 yılından
itibaren yapılan ölçümlere göre, karbondioksit
(CO2) emisyon oranları şöyledir.
1960 1970 1980 1990 2000 2010 2020300
320
340
360
380
400
CO2 SALINIMI (ppm)
YIL
20–26 Kasım 2011’de 390,44 ppm’dir.
CO
2 SA
LIN
IMI (
ppm
)
Eylül Ekim 2011
Şifre
Bu grafiğin açılımına göre, karbondioksit (CO2) emisyon oranları değişikliği şöyle olmaktadır.
10 Senelik Süreler Toplam Artış Yıllık Artış
1961–1970 8,77 ppm 0,88 ppm / yıl
1971–1980 13,00 ppm 1,30 ppm / yıl
1981–1990 15,48 ppm 1,55 ppm / yıl
1991–2000 15,24 ppm 1,52 ppm / yıl
2001–2010 20,38 ppm 2,04 ppm / yıl
1960’dan öncesi için sağlıklı ölçümler olmadığı
için son 50 yılın ölçümleri dikkate alınmıştır.
Bu tablodan da görüleceği üzere, 1960’larda
karbondioksitin (CO2) yıllık emisyon artışı
0,88 ppm iken, bu artış sürekli artarak 20 – 26
Kasım ölçümlerinde 2,04 ppm / yıl olmuştur.
Dünya’da devletler arasında hızla süren
sanayileşme ve enerji kullanımı arttıkça ve bu
enerjilerin yoğun bir şekilde fosil yakıtlardan
elde edilmesine devam edildikçe, yıllık emisyon
artışı ppm değerleri de bugünkünden daha
yüksek değerlere ulaşacaktır.
Şimdi bu değerlerin ne anlama geldiğine
bakalım. Daha önceki küresel ısınma
sonuçları ile ilgili makalemde belirttiğim
gibi karbondioksit (CO2) emisyonun ppm
değerlerindeki artışlara göre, atmosferin ne
kadar ısınacağı ve bu ısınma değerlerine göre
de Dünya’ da olabilecek olaylara ve iklim
değişikliklerine bir daha göz atarsak;
350 ppm değerinde atmosfer 1 derece 1) daha fazla ısınır.
Bu artış ne gibi iklim değişikliklerine sebep
olur?
Bazı bölgelerde kuraklık başlar.•
Çöllerde şiddetli kum fırtınaları başlar.•
Atlas Okyanus akıntısı Gold Stream yavaşlar •ve Kuzey Batı Avrupa’daki sıcaklar artar.
İngiltere’de iklim soğur ve kışlar sert geçer .•
Afrika’ da Kilimanjaro Dağındaki buzlar •erimeye başlar.
Alaska ve Sibirya’ da sıcaklar yükselmeye ve •buzlar erimeye başlar.
Kuzey Kutbu’ndaki buzlar erimeye ve kutup •ayılarının ve bazı balıkların sayısı azalmaya
başlar.
Alp Dağları’nda buzlar erimeye başlar.•
Denizlerde mercan yatakları ölmeye başlar. •Binlerce çeşit balık nesli yok olur.
Kara hayvanlarının bir kısmı yok olur.•
Deniz suyu ısındıkça kasırgalar, tayfunlar •artar.
Hemen hemen bunların tümü olmuştur ve •
olmaktadır.
400 ppm değerinde atmosfer iki derece 2) daha fazla ısınır. Bu artışın sonucunda;
Kara yüzeyleri yazın, etrafındaki •okyanuslardan daha fazla ısınacağı için
muson yağmuru artışları şiddetlenir.
Okyanuslara daha çok karbondioksit akışı •olacağından, bunun sonucu
okyanuslarda asit oranı artar ve deniz
canlılarının çoğunun ölümü hızlanır.
Denizler ve karalar çölleşmeye başlar.•
Avrupa’ da sıcaklar artar ve yeşil örtüsü •hasar görür.
Orman yangınları artar ve atmosfere daha •fazla CO2 salınır.
Sıcak günlerin sayısı artarken, aşırı sıcak •günler ikiye katlanır.
Düzensiz yağışlar olur.•
Kutupların erimeye başlaması ile deniz •seviyeleri yükselmeye başlar.
Muson yağmurları çok şiddetlenir. Özellikle •Asya ülkelerinde yoğun su
baskınları olur. (Tayland ve Hindistan’ da
olduğu gibi)
Himalaya ve benzeri dağlardaki buzulların •erimesi sonucu bazı nehirler kurur. Büyük
su sıkıntısı yaşanır.
Canlı türlerinin üçte biri yok olur.•
80 - 81
Mısır, Bangladeş gibi ülkeler neredeyse yok •olacaktır.
Amerika’ da New York, Boston gibi şehirler •su altında kalacaktır.
Dünya’ da düşük kotlardaki her yer su •altında kalacaktır.
Sahil şehirlerinden milyonlarca insan yüksek •yerlere göç etmeye çalışacak buralarda
tamir edilmeyecek kaoslar oluşacaktır.
Ada ülkelerin tümü en büyük tehlikeleri •yaşayacaktır.
Deniz seviyeleri 50 metreden fazla •yükselecektir.
Dünya’ da hiç buz kalmayacaktır.•
Bu kalkınma hızıyla Çin’ deki araba sayısı 1 •milyara çıkacak ( Dünya’daki bugünkü
araba sayısı 800 milyon) ve bu kalkınma •düzeyi ilk önce Çin’ in mahvolmasına sebep
olacaktır.
Dünya çapında büyük kuraklık olacak, tarım •yok olacak, açlıklar olacaktır.
Buzlar eridikten sonra Dünya’nın yaşanabilir •alanları kutup bölgeleri, Sibirya Alaska gibi
bölgeler olacaktır. Çünkü buralarda tarım
yapılabilecektir.
Dünyadaki sıcaklık artışı 14 dereceyi •bulacak, Avrupa Kıtası çöl iklimi
yaşayacaktır.
Artik Denizi bölgelerinden donmuş •toprakların çözülmesiyle muazzam
karbondioksit (CO2) açığa çıkacağından,
atmosfere çok büyük oranda karbondioksit
(CO2) gidecektir.
Ayrıca atmosfere büyük oranda metan gazı •gidecektir.
Küresel ısınma çok daha hızlanacaktır. •
5) 650 ppm değerinde atmosfer 5 derece
ısınacaktır. Bunun sonucunda;
Dünya tümüyle değişecektir,•
Kutuplarda hiç buz kalmayacaktır,•
Bütün yağmur ormanları yok olacaktır,•
Denizlerin yükselmesiyle bütün sahil şeritleri •yok olacaktır,
İnsanlar kuraklık ve seller nedeniyle iyice •daralan sınırlı bölgelerde sıkışıp kalacaktır.
Bunların çoğu olmaya başlamıştır. Özellikle
Asya’ da büyük alanları ve şehirleri sular
kaplamaktadır. Son ölçümlere göre takriben
2016’ya kadar atmosfer ısınması 2 dereceye
aşacaktır.
450 ppm değerinde atmosfer 3 derece 3) ısınacaktır. Bunun sonucunda;
Afrika’ da , buraların insanlarının dahi •dayanamayacağı sıcaklık artışı nedeniyle
şiddetli kuraklık başlar.
Şiddetli kum fırtınaları sonucunda bitki •örtüleri kapanır ve birçok yeşil alan çöle
dönüşür.
Birçok yerleşim alanı kumlar altında kalır.•
El Nino kasırgaları gibi kasırgalar kalıcı hale •gelir ve şiddetlenerek devam eder.
Sera etkisi daha da artacağından, emisyon •hızlanacak ve küresel ısınma süreleri
kısalacaktır.
Amazon ormanları yok olacak, Dünya’daki •oksijen üretimi çok zayıflayacaktır.
Avustralya’ da büyük kuraklık yaşanacak ve •orman yangınları hızla artacak, yangınları
dahi söndürmek için su bulunamayacak ve
tarım çökecektir. Bunun sonucunda kıtlıklar
yaşanacaktır.
Bugün küresel ısınmaya karşı çıkan ülkeler •en fazla zarar gören ülkeler olacaktır. (
Türkiye’de dâhil)
Denizlerde büyük siglonlar oluşacak, sahil •şeritleri büyük zarar görecektir.
Deniz seviyeleri yükselmeye devam edecek •ve sahil kentleri su altında kalacaktır.
Tropikal bölgelerde tarım büyük zarar •görecektir.
Açlık nedeniyle milyonlarca insan göç •edecek ve büyük harpler çıkacak, neredeyse
insanlar yamyamlaşacaktır.
500 ppm değerinde atmosfer 4 derece 4) ısınacak. Bunun sonucunda;
Deniz seviye artışları birçok sahil kentini yok •edecek ve milyonlarca insan evsiz kalıp göç
edecektir.
Bu göç eden insanlara yerleşim imkanı •olmayacaktır.
Eylül Ekim 2011
Şifre
Dünya sürekli sel felaketleri yaşayacaktır.•
Güçlü devletler Sibirya, Kanada benzeri •bölgeleri işgale çalışacaktır.
Dünya’da küreselleşme olgusu tümüyle yok •olacaktır.
İnsanların birbirine satacak veya takas •edecek hiçbir şeyi kalmayacaktır.
Dünya’da tarım tümüyle duracaktır. •
Gıda ve su bulamayan insanlar, Dünyayı kan •gölüne dönüştürecek, yamyamlaşacaktır.
Dünya nüfusunun büyük bir bölümü yok •olacaktır.
Bütün bu felaketlerden sonra gezegenimiz •yeniden dengesini bulmaya çalışacaktır.
6) 800 ppm değerinde atmosfer 6 derece
artacaktır. Bunun sonucunda ;
5 derece artışa kadar neredeyse Dünya •yaşamı büyük oranda yok olacağından
Dünya, Venüs’ü andıracaktır.
6 derecede Dünya’da neler olacağı tahmin •dahi edilemiyor.
Küresel ısınmanın boyutları ortadayken
Dünya’yı yönetenlerin bütün bu olguları
görmezden gelerek halen kalkınma teorileri
üretmeleri ve bu gidişe dur demeye
yanaşmamaları anlaşılacak bir şey değildir.
Bugün insanlık nüfus artışları, giderek
zorlaşan geçim sorunları, hızla artan teknolojik
üretim çeşitlerine sahip olma çabaları nedeniyle
yorgun düşmüş ve geleceği göremez hale
gelmiştir. Kötü ve gaddarca yönetilen dünyada
zengin ülkeler daha da zenginleşmek, onları
takip eden ülkeler de onları yakalamak
gayretiyle halen fosil yakıtlara dayalı kalkınma
çalışmalarını fütursuzca ve artan bir hızla
yürütmektedirler. Bu anlayış süratle Dünya’yı
felakete doğru sürüklemektedir. Dünyada
sosyal dengeler tümüyle bozulmuş, neredeyse
Dünya fakirler ve zenginler diye ikiye
bölünmüştür. Aradaki uçurum daraltılacağı
yerde gittikçe büyümektedir. Güçlü olanlar
sözde demokrasi adına her türlü melaneti
fütursuzca yapmakta ve birçok ülke insanına
büyük ıstıraplar çektirmektedirler. Olmayan
demokrasiyi kullanarak, kendi menfaatleri
ve o ülkelerin zenginliklerine sahip olmak
için milyonlarca insanın ölümüne sebep
olmakta ve utanmadan bütün bunları o
ülkelere demokrasi götürmek için yaptıklarını
söylemektedirler. Her ne kadar dünya insanları
bu yalanlara inanmıyorsa da onlar bildikleri
yolda acımasızca ilerlemektedirler. Bugün bu
uygulamaların en belirginlerini Afganistan’da,
Irak’ta ve Arap ülkelerinde görmekteyiz.
Aradan yıllar geçmesine rağmen bu ülkelerde
demokrasinin izlerine dahi rastlamak mümkün
görünmüyor. Onlara göre, demokrasi anlayışı
sadece o ülkelerde seçim yapılabilmesinden
ibaret. Sanki seçimle gelenler demokrasinin
bütün kurallarını uyguluyorlar.
Yukarıdaki tablolarda görüldüğü gibi , yıllık
karbondioksit (CO2) emisyon oranı her yıl
artarak 2011 Kasım ayı itibari ile 2,044 ppm’ye
ulaşmıştır. Dünya’daki kalkınma hızı giderek
arttığına ve fosil yakıtlara bağımlılık devam
ettiğine göre, bu artış önümüzdeki yıllarda
muhtemelen daha da büyüyecektir. Bir an için
bu değerin sabit kalacağını düşünsek bile, en
geç 2015 - 2016 yıllarında emisyon hacmi 400
ppm’yi bulacak ve küresel ısınma 2 dereceyi
aşacaktır.
Keza 2040 yılına varmadan emisyon hacmi
450 ppm’ye ulaşacak ve küresel ısınmada 3
dereceyi bulacaktır. Ancak Dünya’daki kalkınma
trendine bakarsak yıllık emisyon hacimleri
kaçınılmaz olarak daha da büyüyeceği için
bu süre iyice kısalacaktır. Küresel ısınmanın
1 derece artması Dünya üzerindeki sıcaklık
artışının takriben 4 derece artmasına neden
olduğuna göre, 2040’lara varmadan Dünya
sıcaklığının yaklaşık 12 derece artması ve
Dünya’nın bir tarafta kuraklık ve açlık , diğer
tarafta sel felaketleriyle boğuşması demektir.
Yani bugünün yorgun insanını daha da yorgun
günler beklemektedir.
Uzmanlar küresel ısınmanın 3 - 3,5 dereceyi
bulması halinde, geri dönülmesi mümkün
olmayan bir yola girileceğini ve ne yaparsak
yapalım bu gidişin durdurulamayacağını
söylüyorlar. Durban BM İklim Konferansı
gösterdi ki, gönülsüzce alınan ve halen Çin,
Hindistan, Brezilya gibi ülkelerin katılmaya
niyetli görülmediği 2020 yılında uygulamaya
geçileceği belirtilen ancak uygulanabileceği
kesin olmayan karar bile bu gidişi
durduramayacaktır. Farz edelim 2020’de bu
kararlar uygulansa bile, daha 2020 yılında
küresel ısınma neredeyse 2,5 dereceye
ulaşmış olacaktır. Tedbirler hayata geçirilip
karbondioksit (CO2) emisyonu sabit hale
getirilip, sonra da aşağıya çekilme sürecine
kadar muhtemelen küresel ısınma 3 dereceyi
bulacak ve artık geri dönülmez bir noktaya
gelinecektir.
Ne gariptir ki, küresel ısınmaya şaşı bakan
ülkelerden birisi de Türkiye’dir. German Watch
tarafından hazırlanan atmosferi en fazla kirleten
ülkeler listesinde Türkiye 61 ülke arasında 58.
sırada bulunmaktadır. Türkiye’nin arkasında
petrol zengini üç ülke bulunmaktadır. Bunlarda
İran, Suudi Arabistan ve Kazakistan’dır.
Türkiye’nin fosil yakıt (petrol) ihracatçısı
olan bu ülkelerle aynı sırayı paylaşması
Türkiye’nin bir iklim politikası olmamasına
ve kalkınmasını fosil yakıtlara bağımlı hale
getirmiş olmasına bağlanıyor. Nitekim , Durban
Konferansı’na bütün ülkeler bu konudaki
uzmanlarını göndermiş olmasına rağmen
Türkiye Kalkınma Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz’ı
gönderdi. Türkiye’nin iklim politikalarını bu
konuda uzmanlığı bulunmayan Sayın Cevdet
Yılmaz savundu. Konferansı yakından takip
edenlerin beyanına göre, Sayın Cevdet Yılmaz
Türkiye’nin iklim politikaları yerine, kalkınma
politikalarını anlatmış ve konferansta da pek iyi
karşılanmamış.
Yapılan tespitlere göre, 1990 -2010 yılları
arasında Türkiye’nin karbondioksit (CO2)
salınımı %110 artarak atmosferi kirleten
ülkeler sınıfında başlarda güreşirken ve Dünya
bu konunun üstüne titrerken, Türkiye’nin bu
konuda herhangi bir politikasının olmaması
Türkiye’ye pek uygun düşmese gerek. Nitekim,
bu durum birkaç ay önce Sayın Enerji Bakanının
bir toplantıda açıkladığına göre; Türkiye çoğu
kömür ve gaza dayalı küresel ısınma düşmanı
47 termik santral inşaatı planlamakla bu
konuların ne kadar dışında olduğunu ve ne
pahasına olursa olsun kalkınmanın dışında bir
iklim planının olmamasının göstergesidir.
82 - 83
Sıra Ülke1990
Emisyonu Milyon Ton
2010 Emisyonu Milyon Ton
1990 – 2010 Emisyonu Farkı
Milyon Ton
1990 – 2010 Artış Yüzdesi
%
1- ÇİN 2452 8333 5881 240 *
2- ABD 5461 6145 684 13 *
3- HİNDİSTAN 626 1708 1082 173 *
4- RUSYA 2369 1700 (-) 669 (-) 28
5- JAPONYA 1179 1308 129 11
6- ALMANYA 1029 828 (-) 201 (-) 20
7- KANADA 485 605 120 25 *
8- İNGİLTERE 625 548 (-) 77 (-) 12
9- FRANSA 416 403 (-)13 (-) 3
10- İTALYA 440 439 (-)1 0
11- İSPANYA 238 334 96 40 *
13- GÜNEY KORE 257 716 459 179 *
14- BREZİLYA 246 464 218 89 *
16- TÜRKİYE 142 307 165 116 *
Tablo-1*
Yukarıdaki grafikten de görüldüğü üzere,
Dünya ölçeğinde karbondioksit (CO2) emisyonu
1990’dan beri sürekli artmış ve artmaya devam
etmektedir. Özellikle son 10 yılda bu artış
ivme kazanmıştır. Çünkü sanayileşen ve fosil
yakıtlara dayalı enerji yatırımlarını artıran ülke
sayısı artmakta ve bunlar yatırımlarına hız
kesmeden devam etmektedirler.
Dünya karbondioksit (CO2) emisyonu 1990’da 22,682 milyar ton iken, 2010 yılında bu değer 33,158 milyar tona yükselmiş ve 20 senedeki artış 10,476 milyar ton ve yüzde olarak % 46 olmuştur.
Dünya’dan en çok karbondioksit (CO2) emisyonu yaratan belli başlı sanayi ülkelerindeki durum ise, aşağıdaki tabloda görülmektedir.
*Sıralamada belli başlı ülkeler gösterilmiştir.
Dünya genelindeki CO2 emisyonları (Milyon t)
Eylül Ekim 2011
Şifre
Bu tabloların incelenmesinden görüleceği üzere, Dünya’yı en çok kirleten belli başlı ülkeler olarak, bir sınıflama yaparsak 2010 sonu itibarıyla bu ülkelerin toplam Dünya ölçeğindeki payları ise;
Tablo-2
ÇİN : 8333 / 33158 = % 25,131-
AMERİKA : 6145 / 33158 = % 18,5 2-
HİNDİSTAN : 1708 / 33158 = % 5,15 3-
RUSYA : 1700 / 33158 = % 5,14-
JAPONYA : 1308 / 33158 = % 3,946-
ALMANYA : 828 / 33158 = % 2,57-
KANADA : 605 / 33158 = % 1,88-
İNGİLTERE : 548 / 33158 = % 1,659-
FRANSA : 403 / 33158 = % 1,210-
İTALYA : 439 / 33158 = % 1,311-
İSPANYA : 334 / 33158 = % 112-
GÜNEY KORE : 716 / 33158= % 2,1613-
BREZİLYA : 464 / 33158= % 1,414-
TÜRKİYE : 307 / 33158= % 0,915-
Sonuç olarak, küresel ısınmaya sebep olan belli başlı ülkelerin Çin, Amerika, Hindistan, Rusya ve
diğer sanayileşmiş ülkeler olduğu açıkça görülmektedir. Bu ülkeler gelişme ve kalkınma hızlarında
frene basmadıkça ve fosil yakıtlardan vazgeçmedikçe Dünya felaketten kurtulmayacaktır.
Dünya’daki bu soruna çözüm bulabilmek için gerçek dünya liderlerine ihtiyaç vardır. Yoksa,
bugün adına demokrasi dediğimiz göstermelik sistemle seçilmişlerle bu sorunun çözümü çok
zor görünüyor. Çünkü sorunun çözülebilmesi için fosil yakıtlarından kurtulup, temiz enerjilerin
geliştirilmesi ve enerji tasarrufu sağlayan ileri teknoloji ürünlerinin yaygınlaşması, her şeyden evvel
insanların refahının kısılması gerekiyor. Bütün bunları ve diğer bazı acı reçeteleri uygulamak demek,
belki de ileride bir daha seçilememek demektir. Seçilmiş kişiler de bu riski göze alamayacağına
göre, kalkınma ve gelişmişlik yarışı uğruna çocuklarımızın, torunlarımızın ve Dünyamızın
geleceğinin yok olmasına razı oluyorlarmış görüntüsü veriyorlar. Eğer yakın bir gelecekte Dünya
yok olacaksa, o geliştirdikleri ülkeler de sözde eserleri ile birlikte yok olacaktır.
84 - 85
Halen fiyatı yüksek diye yenilebilir temiz
enerjilere itibar edilmemekte; petrol, gaz ve
kömür üretimine hız verilmekte ve durmadan
yeni rezervler bulunarak devreye sokulmaktadır.
Bu da şunu gösteriyor ki; Dünya’yı yönetenler
asla fosil yakıtların kullanılmasından veya
sınıflandırılmasından yana değiller.
Bu durum karşısında insan şöyle bir komplo
teorisi kurmaktan kendini alamıyor. Bugün
herkesin bildiği en azından duyduğu bir gerçek
var ki, başta Amerika ve Amerika liderliğinde
dünya liderlerinin pek çoğu, çok az sayıdaki dev
petrol şirketlerinin direktif ve yönlendirmesi
ile görev yapıyorlar ve yaygın bir şekilde
söylendiği gibi Dünya’yı bu dev petrol şirketleri
yönetiyor. Nitekim küresel ısınma tedbirlerine
karşı en şiddetli çıkışı da bu şirketler yapmakta
ve kendi uzmanlarına hazırlattıkları düzmece
raporlarla başta Amerika olmak üzere Dünya
Liderlerini yanıltmayı sürdürmektedirler. Yani
sonuna kadar zenginliklerine zenginlik katma
savaşından vazgeçememekteler. Anlaşılan
o ki, petrol ve gaz rezervlerini sonuna kadar
kullanmada kararlılar.
Diğer taraftan, küresel ısınma tedbirlerinin
alınmasında ayak sürüyen, neredeyse direnen
belli başlı ülkelerin başında Amerika, Çin ve
Rusya gelmektedir. Bilindiği üzere bunların
Kuzey Kutbu bölgesinde geniş toprakları vardır.
Küresel ısınmanın son safhalarında bütün
Dünya’da topraklar kullanılamaz hale gelip tarım
yok olacağına göre, yaşanılabilir alanlar sadece
bu bölgeler olacaktır. Dünya nüfusu 7 milyarı
aşmış ve halen artmaya devam etmektedir.
Artık süper güçler de Dünya nüfusunu
yönetemez hale gelmiştir. Nüfus artışı diğer
baş belalarından biridir. İnsan düşünmeden
edemiyor: Acaba bu ülkeler aralarında anlaştı
ve petrol şirketleri ile de güç birliği içine
girerek Dünya’nın zenginliklerine sahip olmak
için petrol tüketimini körükleyerek, Dünya
yaşamının tehlikeye girmesini önlemek yerine
aksine teşvik mi ediyorlar? Böylece Dünya
nüfusunun yarısından fazlası belki de çoğu
telef olacağına göre, kendi ülkelerinin seçkin
tabakaları ile kuzey bölgelerine yerleşip, yeni
mümbit topraklarda, çok daha zengin ve yüksek
teknolojiye dayalı bir yaşam mı planlıyorlar?
Batmış Dünya’da yeni bir Dünya düzeni kurup
çok aza inmiş nüfusuyla Dünya’yı daha kolay
ve rahat yönetmeyi mi hayal ediyorlar? Kendi
ülkelerinin insanlarının çoğunun yok olması da
bu hedeflerinin önünde bir engel teşkil etmez.
Hayal etmek serbest olduğuna ve kanunlar
karşısında suç teşkil etmeyeceğine göre işte
bu konuları düşündükçe böyle bir hayale ya da
kaygıya! kapıldım.
Eylül Ekim 2011
İGY'den
Yrd. Doç. Dr. Cengiz Tavukçuoğlu, 3 Kasım 2011
Perşembe günü İNTES’te “Yönetsel ortamda
insan ilişkileri ve iletişim” konulu bir konferans
verdi. Konferansa İNTES’e üye firmaların insan
kaynakları yöneticileri ile İNTES çalışanları
katıldı.
Organizasyonların varlık sebebinin insan
olduğunu, iletişimin ise kişilerarası ilişki,
dinleme, lisan, öğretme ve ikna etme gibi
unsurlar taşıdığını kaydeden Yrd. Doç. Dr.
Tavukçuoğlu, iletişimin kesintisiz ve çok yönlü
bir süreç olduğunu söyledi. Tavukçuoğlu,
konuşmasında şunları dile getirdi.
“İletişimsizlik, anlaşmazlık, huzursuzluk,
uzlaşmazlık, kavga, mutsuzluk, şiddet gibi
nedenlere yol açabilir. İletişim amacı doğru
anlaşılmaktır. Hiç kuşku yok ki, ilk izlenimin
etkisi büyüktür. Beden dili, kullanılan kelimeler,
kıyafet, insanın taşıdığı aksesuar ve bulunulan
fiziki ortam da ilk izlenim açısından son derece
önemlidir. Kamusal ve sosyal yaşamda bir
insanın imajı kıyafetiyle, nezaketi davranışlarıyla,
bilgisi konuşmasıyla, görgüsü ise yemesi
içmesiyle ortaya çıkar. İmajın oluşturulmasında
sözlü ve sözsüz iletişim becerilerinin kullanılması
önemlidir. Konuşanın yüzüne bakılması, kısa
ve anlamlı cümleler kurulması, gereken yerde
özür dilenmesi ve anlaşılır bir ses tonu ile
konuşma yapılması, iletişimde önem verilmesi
gereken hususlardır. Yapılan araştırmalar göre,
mesajların yüzde 7-10’u kelimelerle, yüzde
38-40’ı seslerle ve yüzde 55-60’ı beden diliyle
algılanmaktadır.”
İletişimi, sözlü, sözsüz, yazılı ve sanal iletişim
olarak dört dalda toplayan Yrd. Doç. Dr.
Tavukçuoğlu, insanların dakikada 500-600
kelimelik konuşma hızını anlayabilecek bir sinir
İGY Seminerleri 2 İNTES Genç Yöneticiler Grubu tarafından düzenlenen seminerlerin ikincisi Yönetsel Ortamda İnsan İlişkileri ve İletişim konusunda gerçekleşti.
86 - 87
sistemine sahip olduklarını, ancak konuşma
hızının dakikada 100-140 kelime düzeyinde
kaldığını anlattı.
Yüzeysel dinlemelerden kaçınmanın önemini
vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Tavukçuoğlu,
konuşmasında insan kaynakları planlamasıyla
tedarik ve seçim sistemleri ilişkisi konusunda
ayrıntılı bilgiler verdi. İç kaynaklardan tedarikin
yükseltme ve iç transfer yoluyla gerçekleştiğini
vurgulayan konuşmacı, işgören seçim
süreci aşamalarını da örnekleriyle anlattı.
Dış kaynaklardan tedarikte ise ilanların, iş ve işçi
bulma kuruluşlarının, profesyonel danışmanlık
kuruluşlarının, internetin, bireysel başvurular
ile çalışanların tavsiyelerinin öncelik taşıdığını
kaydetti. Tavukçuoğlu “Artık yöneticiler bir
orkestra şefinin yönetim becerisini sergilemek
zorundadırlar” dedi.
İnsan ilişkilerinin niteliğinin o insanın yaşamının
kalitesini belirlediğini kaydeden Yrd. Doç. Dr.
Tavukçuoğlu, “Doyumlu yaşamı gerçekleştirme
önünde en önemli araç iletişimdir” diye konuştu.
Eylül Ekim 2011
Haberler
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın Libya temasları
88 - 89
Bakan Çağlayan iş adamlarından oluşan
heyetler ile Libya temaslarına devam ediyor.
Çağlayan’ın 3 Kasım 2011 tarihinde Libya’ya
gerçekleştirmiş olduğu ziyarete İNTES Başkanı
M. Şükrü Koçoğlu da iştirak etti.
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Libya’ya
gerçekleştirdiği ziyarette gazetecilerle bir sohbet toplantısı yaptı. Çağlayan toplantıda belirlenmiş olan bazı şehirlerde okullar, polis merkezleri ve sağlık merkezlerinin onarımı ile üç tane 24 derslikli okulun müteahhit firmalar tarafından ücretsiz olarak inşa edilerek Libyalıların hizmetine sunulacağını kaydetti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Libya’ya
son gelişlerinde Misrata’da bir fizik tedavi
merkezinin yapılması ile Trablus’ta merkezi
hükümet için bir parlamento binasının yapımı
konusunda talimat verdiğini, bunların yapımı
için Türk firmaları ile görüştüklerini ve bir liste
hazırladıklarını dile getiren Bakan Çağlayan, bu
listelerden birini Ulusal Geçiş Konseyi (UGK)
Başkanı Mustafa Abdülcelil’e, diğerini de Libya
UGK Ekonomi Bakanı Abdullah Şamiya’ya
verdiklerini anlattı.
Bakan Çağlayan, bakanlıkları olarak dünyadaki
tüm Türk firmalarının yapacağı müşavirlik
hizmetleriyle ilgili 50 milyon dolarlık bir kaynak
ayırdıklarını, bu kaynağın bütçelerinin yüzde
15’ine tekabül ettiğini belirterek, firmaların
Libya’nın yeniden yapılanması konusunda almış
oldukları hem altyapı, üst yapı inşaatları hem de
mühendislik müşavirlik gerektiren her alanda
firmaların almış oldukları her bir işte 300 bin
dolara kadar olan desteklerini Bakanlık olarak
kendilerinin vereceğini vurguladı.
Türkiye’nin geçmişte Libya’ya 2 milyar dolara
yakın ihracatı olduğunu anımsatan Çağlayan,
Eylül Ekim 2011
Haberler
bu yılki dış ticaret rakamının geçen yıla göre üçte bire gerilediğini ve 648 milyon dolar seviyesinde gerçekleştiğini dile getirdi ve mal ihracatının dışında
Libya’ya Türkiye’nin ciddi anlamda know-how ihracatı yapacağını vurguladı.
Bakan Çağlayan, Libya’nın sil baştan yeni bir omurga kurmak istediğini dile getirerek, bu çerçevede bütün kurumların çalışma usul ve sistemlerini yeni
sisteme adapte etmek istediklerini, bu konuda da Türkiye’den ciddi talepleri olduğunu bildirdi.
Her alanda Türkiye’nin Libya’ya teknik destek vereceğini ve Libya’nın belli elemanları seçerek Türkiye’ye göndereceklerini ve bu elemanların Türkiye’de
90 - 91
ücretsiz olarak eğitileceğini anlatan Bakan Çağlayan, özellikle Libya’nın dış ticaret müşavirleri başta olmak üzere birçok bürokratın eğitimini de Türkiye’nin yapacağını söyledi.
Bakan Çağlayan, Türk Hava Yolları’nın şu anda Bingazi’ye ve Trablus’a belli bir uçuş frekansı bulunduğunu hatırlatarak, hem Bingazi’ye hem de Trablus’a uçuş sayısını haftada 14’e çıkarmayı istediklerini, aynı zamanda üçüncü bir destinasyon olarak da Misrata’nın bulunduğunu kaydetti.
Libya ile Serbest Ticaret Anlaşması paralelinde bir ekonomik ortaklık anlaşması şeklinde çalışmaları bulunduğuna işaret eden Bakan Çağlayan, yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte bir tür Serbest Ticaret Anlaşması niteliğinde olan bir anlaşmayı Libya ile süratli bir şekilde yapacaklarını dile getirdi.
Bakan Çağlayan, Türkiye’nin bu coğrafyada hiçbir zaman sömürgecilik yapmadığını,
Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran en büyük
özelliğin bu olduğunu belirterek, “Libya'nın
diğer ülkelerde 170 milyar dolar seviyesinde
bir parası var. Bu paranın çoğu da ABD’de
bulunuyor. Libya halkını, Libya Devleti’ni
düşünenlerin burada yapması gereken şey,
170 milyar dolar parayı bir an önce vermektir.
Bu, Libya halkının parasıdır, bunun üzerine hiç
kimse yatamaz.” dedi.
Libya Merkez Bankası Başkanı ile bir görüşme
yaptığını aktaran Bakan Çağlayan, şunları
kaydetti:
“Biz çok kısa bir süre içinde bir araya geliyoruz.
Bu konuda mutabakat sağladık. Arap - Türk
Bankasının sermaye yapısı, sermayesinin
kuvvetlendirilmesi başta olmak üzere yeni
dönemde ciddi bir çalışma içerisine gireceğiz.
Onlar Türkiye ile bu konudaki ortaklıktan
son derece mutlu ve memnunlar. Bunun Türk
ve Libya ticaretinde önemli bir yeri de var.
O konudaki etkinliği, yetkinliği daha fazla
arttırma çabası ve düşüncesi içindeyiz. Henüz
dile getirilmiş bir şey olmasa da sermaye
artırımı da düşünülüyor. Tabii üzerinde
konuşulması, çalışılması gereken bir konu.
Geçen yıl karşılıklı mutabakat çerçevesinde
sermayesinin 1 milyar dolara çıkması için
anlaşmayı ben imzalamıştım. Ayrıca o tarihte
Sayın Başbakanımız bunu çıkartırken Türkiye
adına önemli bir koz elde etmişti. Bizim teminat
mektuplarımızı Libya bankaları kabul etmiyordu.
Ama o anlaşma çerçevesinde Arap - Türk
Bankasının vereceği mektupların da kredilerde
kullanılabilmesi konusu anlaşmaya bağlanmıştı
ve sistem o şekilde çalışmaya başlamıştı.”
Çağlayan, 50 milyon dolarlık gıda alımında
kullanılacak kredi için Libya İstikrar Fonu, Libya
UGK Ekonomi Bakanlığı ve Libya Dış Bank
yöneticileriyle toplanıldığını da dile getirdi.
Eylül Ekim 2011
Haberler
Anadolu Üniversitesi İnşaat Mühendisi adaylarına “İLK DERSİ” İNTES Başkanı Şükrü Koçoğlu verdi
2011-2012 Eğitim Öğretim Yılı Güz Dönemi açılış programı kapsamında 13 Ekim 2011 Perşembe günü Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Başkanı M. Şükrü Koçoğlu Anadolu Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde Doç. Dr. Gökhan Arslan’ın moderatörlüğünde “İlk Ders” sunuşunu gerçekleştirdi.
Anadolu Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde gerçekleştirilen seminere bölüm öğretim üyeleri ve öğrenciler yoğun ilgi gösterdi. Koçoğlu, öğrencilere başarılı bir öğretim dönemi dilerken, meslekle ilgili tecrübelerini ve gelecek adına önerilerini öğrencilerle paylaştı.
Koçoğlu: “Çok çalışmalı, fark yaratmalısınız”
Koçoğlu, “Öncelikle Anadolu Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü kazanma hakkını elde ederek bugün burada bulunan geleceğin inşaat mühendislerine tavsiyem, mühendisliğin tanımı ve tarihçesini iyi bilmeniz. Bu alanda Türkiye mühendislik tarihinde örnek olabilecek en önemli kişi, Sayın Süleyman Demirel’dir. Kendisi mühendislik mesleğine önemli hizmetlerde bulunmuştur. Diğer yandan, Türkiye, özellikle son yıllarda inşaat mühendisliği alanında dünya sıralamasında ikinci sırada yer almıştır. Bu seviyeyi daha ileriye taşımak adına sizler de
gecenizi gündüzünüze katarak çalışmalısınız.” dedi.
Açılışta öğrencilere mühendisliğin tarihçesi, kişisel gelişime önem vermeleri, yaşam boyu kariyerleri ile ilgili stratejik planlarının olması, sosyal zekâ ve yaratıcı fikir üretimi konularında tavsiyelerde bulunan Koçoğlu, inşaat mühendisliğinin Türkiye ve dünya çapındaki geleceği hakkındaki düşüncelerini dile getirdi.
Öğrencilik hayatının bir şekilde son bulacağına değinen Koçoğlu, mezun olan mühendisleri mesleki alanda ne gibi zorlukların beklediği ve neler yapılması gerektiği üzerinde durdu.
İNTES Başkanı Koçoğlu, öğrencilere “Mesleğinizin önemini çok iyi bilin. Bilgiye ulaşabilen ve muhakemeye sahip kişiler olun. En önemlisi de yabancı dilinizi geliştirin. Okulunuzu bitirdikten sonraki süreçte sizleri büyük zorluklar bekliyor. Yarışacağınız kişi sayısı oldukça fazla ve bunların arasından bir şekilde sıyrılmanız lazım.” tavsiyesinde bulundu.
Öğrencilerin sorularıyla interaktif şekilde gerçekleştirilen program, İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Tuncan tarafından verilen plaket takdimi ile sona erdi.
92 - 93
Sudan Müteahhit Heyeti İNTES’İ Ziyaret Etti
Sudan Müteahhitlik Heyeti 19 Ekim 2011 Çarşamba günü İNTES’i ziyaret etti. Ziyaret sırasında Sudan heyetine öncelikle İNTES çalışmaları hakkında bilgi aktarıldı.
Çalışmaların aktarılmasının ardından Türk inşaat sektörünün gücü ve yurt dışı müteahhitlik hizmetleri kapasitesi ve gerçekleştirilen işler hakkında bilgi verildi. Sudan’da Türk müteahhitlerinin gerçekleştirdikleri işlere ilişkin örnekler verildi, büyük ölçekli firmaların önemli müteahhitlik hizmetleri olduğu vurgulandı.
Sudan Müteahhitlik Heyeti adına konuşan Mühendis Malik Ali Mohd. Dongula, Sudan ve Türkiye arasındaki işbirliğinin geliştirilmesinin önemini belirtti. Dongula, her iki ülkenin hali hazırda yakın ilişki içerisinde olduğunu, kamu ve özel sektörde işbirliği yapmak istediklerini söyledi. Dongula, bunlara ek olarak, hangi alanlarda ilişkilerin ilerletilebileceğini öğrenmek amacıyla Türkiye ile temaslarda bulunduklarını, Türkiye’nin müteahhitlik alanında çok geliştiğini, bu nedenle de Türk müteahhitlerinin deneyimlerinden faydalanmak istediklerini ifade etti.
Dongula, Sudan’ın gelişme içerisinde olduğunu ve buna paralel olarak inşaat sektöründe de bir gelişme ivmesi yakaladığını aktardı, Sudanlı müteahhitlerin de Türk müteahhitleri gibi rekabet ortamına uyum sağlayabilmeleri konusunda Türk müteahhitlerinin tecrübelerini öğrenmek istediklerini belirtti. Bu nedenle Sudanlı sektör temsilcisi mühendis-usta-düz işçi gibi her alanda eğitim alınabilecek projeler geliştirilmesinin önemini vurguladı.
Sudan müteahhit heyeti tarafından Türkiye’de malzeme ve m2 fiyatların nasıl belirlendiği konusunda aktarılan soru üzerine Türkiye’de birim fiyatlarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından açıklandığı, ilgili işe ait kapsamlı analizlerin yapıldığı, birim fiyatlara ilişkin çalışmalarda İNTES’in de yer aldığı, ilgili fiyatların şeffaf olduğu ve herkesin abonelik usulü ile kurumun web sayfasından ulaşabildiği belirtildi.
Türk hukukunda esas olanın sözleşme ve ilgili hukuk kurallarının olduğu aktarıldı. Türk hukuk sisteminin ticari hayata ilişkin olarak kamu ve özel sektör arasındaki sözleşmelerin farklı hukuk kurallarına göre hazırlandığı ve Türkiye’de iyi işleyen bir hukuk sistemi bulunduğu belirtildi.
Forsmajör durumlara ilişkin nasıl bir yol izlendiğine dair aktarılan soru üzerine, Forsmajor durumlarını tarafların karşılıklı anlaşma ile sözleşme hükümleri arasına koyabildikleri ve bu hükümlerin genel hukuk, sözleşme ve mahkeme yolu ile düzenlenebildiği ifade edildi.
Sudan Heyeti tarafından aktarılan bir başka soru ise “Sözleşmelerde görünmeyen fiyatlar için belli formüller kullanılabilir mi?” şeklindeydi. Bunun üzerine ülkemizde FIDIC sözleşmelerine benzer kullanılan eskalasyon yöntemi olduğu belirtildi ve ayrıntılı bilgi verildi.
Ziyaret sırasında konuk Sudan Heyeti, ihalelerde fiyatların nasıl belirlendiğini de sordu. Türkiye’de ihale mevzuatının işleyişine ilişkin ayrıntılı bilgi aktarıldı. Kamuya ait işlerde ihale usulü olmaksızın hiçbir işin verilemeyeceğini, devletin ihaleye çıkmadan önce bir fiyat belirlediğini, bu fiyata uygun
tekliflerin ihalede seçilen firmalar arasında yer
aldığı konusunda ayrıntılı bilgiler verildi.
Sudan Heyeti, İNTES’ten ülkelerinin inşaat
sektörünün gelişimine önayak olacak alanlarda
eğitim önerileri de aldı. Konuk heyete iki
ülkenin resmi makamları kanalı ile sözleşmeler
imzalanabileceği, bu kapsamda Sudan
Hükümeti’nin Türkiye’de bu konuda yetkili
kurum olan TİKA’ya başvurabileceği belirtildi.
Bu başvuruların ardından İNTES’in devreye
girerek İNTES Mesleki Yeterlilik Kurumu kanalı
ile Türkiye Eğitim Şantiyesi’nde mühendis ya da
işçilere istenilen alanlarda eğitim verebileceği
de aktarıldı.
Eğitim başlıkları ve alanlarının acil olarak
Sudan resmi makamları aracılığı ile TİKA’ya
bildirilmesi durumunda aynı anda 300 kişilik bir
organizasyonun İNTES tarafından Türkiye Eğitim
Şantiyesi tesislerinde gerçekleştirilebileceği de
vurgulandı.
Toplantıya İNTES’i temsilen Genel Sekreter
H. Necati Ersoy ile Metag İnşaat Ticaret AŞ’den
Dr. Sait Mirzai ve Eko İnşaat Ticaret AŞ’den
Halim Fehmi Balkaya katıldı.
Eylül Ekim 2011
Haberler
Hazır beton, Agrega ve İnşaat Sektörleri Beton 2011’de Buluştu
Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB) tarafından düzenlenen ‘‘Beton 2011 Hazır Beton Kongresi’’ 20 - 22 Ekim 2011 tarihinde İstanbul Fuar Merkezi’nde yapıldı. Kongrede, Beton Bileşenleri ve Tasarımı, Özel Betonlar, Üretim ve Uygulama Teknolojisi, Mimari Beton Uygulamaları, Yönetmelikler ve Kalite Yönetim Sistemleri, Hazır Betonda Risk Yönetimi, Betonda Sürdürülebilirlik ve Yaşam Döngüsü, Sektörel Sorunlar başlıkları altında toplam 58 bildiri sunuldu. Kongreye İNTES Yönetim Kurulu Başkanı M. Şükrü Koçoğlu da konuşmacı olarak katıldı.
Kongrede açılış konuşmasını Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB) Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Güleryüz yaptı. “Hazır beton, agrega, çimento ve inşaat sektörlerinin bir arada buluştuğu bir platform oluşturduğumuz için gururluyuz.” diyerek sözlerine başlayan Ayhan Güleryüz, Türkiye Hazır Beton Birliği’nin 77 üye ile Türkiye’de yılda 80 milyon metreküp beton döktüğünü söyledi.
Avrupa’da son üç senede Türkiye’nin, beton üretiminde birinci olduğunu, birinci derecede deprem bölgesi olan ülkemizde kaliteli betonun önem taşıdığını anlatan Güleryüz, Türkiye Hazır Beton Birliği üyelerinin kaliteli beton ürettiklerini, çünkü THBB üyesi firmaların Kalite Güvence Sistemi denetimleri ile sürekli ve habersiz olarak denetlendiğini ifade etti. Beton dayanım sınıflarındaki gelişmelere değinen Güleryüz, İstanbul’da C30 dayanım sınıfında betonların kullanımına ulaşıldığını belirtti. Gölcük Depremi sonrası bölgede yaptıkları incelemelerde 1987 yılında inşa edilen binalarda C8-C9 sınıfında betonların kullanıldığını belirlediklerini söyleyen Güleryüz, yapıların sürekli yenilenerek kentsel
dönüşüme hız verilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Başkan Koçoğlu ise konuşmasında, Beton 2011 Kongresi’ni önemsediklerini belirterek sözlerine başladı. Betonun, inşaat sektörünün vazgeçilmez bir elemanı olduğunu ifade eden Şükrü Koçoğlu, beton sektörünün ve inşaat sektörünün büyümesi veya küçülmesinin aynı oranda olduğunu söyledi.
Konuşmasında kaliteli betonun önemine değinen Koçoğlu, betondaki denetimsizliğin devlet tarafından kontrol edilmesi gerektiğini belirtti. 1996 yılında KGS’nin kurulması ile betonda denetime başlandığını, bunun çok önemli bir gelişme olduğunu ifade eden Koçoğlu, bu denetimin tüm beton üreticilerini kapsaması gerektiğinin altını çizdi. Koçoğlu, müteahhitliğin bir disiplin haline gelmesi gerektiğini söyledi, 2012 yılında yürürlüğe girecek olan İmar Kanunu Mevzuatı’na göre yetki belgesi olmayan hiçbir aktörün bu piyasada çalışamayacağını belirtti.
Hazır betonu “kalitenin, standart üretimin ve güvenliğin simgesi” diye tanımlayan, depreme dayanıklı yapıların üretilmesinde hazır betonun baş aktör olduğunu belirten Koçoğlu şunları söyledi:
“Artık herkes ülkemizin daima depremler ile yaşayacağı gerçeğini kabullenmiştir. Ülkemizi sarsan depremler, silinmeyecek şekilde hafızalarımızda iz bırakmıştır. Depremdeki bu acılar standartlara uygun yapı üretilmemesi ve yapılarda denetim eksikliğinden dolayı yaşanmıştır. Tüketiciler yaşamını teslim edeceği bina alırken, sadece dış cephe estetiği, büyüklüğüne değil, binanın yapı kalitesini ve malzeme kalitesini de sorgulamalıdır. Yapı denetimi sorumluluk ve sigorta sisteminin
gerekliliği 1988 yılında ilk kez İNTES tarafından gündeme getirilmiştir. Bu konuda uluslararası uygulama örneklerini içeren bir kitap çıkarılmış, toplantılar düzenlenmiş, kanun tasarıları hazırlanarak bakanlığımızın değişik kademelerine sunulmuştur. Bu alandaki çabalarımız 2000 yılında, depremden sonra çıkarılan Yapı Denetimi Kanunu ile bir ölçüde sonuç vermiştir.’’ dedi.
Koçoğlu: “Ortak hedef müteahhitlik akreditasyonu olmalı”
Bir başka ortak hedefin “müteahhitlik akreditasyonu” olduğunu kaydeden Koçoğlu, “Artık her önüne gelenin müteahhitlik yapamaması bir disiplin, bir mühendislik altyapısının oluşmasını gerektirmektedir. Ülkemizde müteahhitlik sektörüne giriş, hiçbir sınırlamaya tabi değildir. Müteahhitlerimiz arasında kıyasıya bir rekabet vardır. Bu rekabet daha kaliteli değil, daha düşük fiyat rekabetine dönüşmektedir.’’ diye konuştu.
Yeni ürün ve ekipmanlar fuarda sergilendi
Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB) ve Kalite Fuarcılık tarafından düzenlenen ‘Beton 2011 Beton, Agrega, İnşaat Teknolojileri ve Ekipmanları Fuarı’nda inşaat, hazır beton, agrega sektörleri ile ilgili son teknolojik ürünler, araç, makine ve ekipmanlar, hizmet ve donanımlar sergilendi.
Fuar, İstanbul Sanayi Odası, İstanbul Ticaret Odası, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası, Türkiye Müteahhitler Birliği ve Yapı Ürünleri Üreticileri Federasyonu tarafından da desteklendi.
94 - 95
III. Uluslararası İnşaatta Kalite Zirvesiİnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (İMSAD) tarafından düzenlenen 3. Uluslararası İnşaatta Kalite Zirvesi, ‘Küresel Rekabet ve Sürdürülebilirlik’ gündemiyle toplandı.
İMSAD tarafından Türk ekonomisinin lokomotif sektörlerinden biri olan
inşaat sanayisini ortak bir vizyon çevresinde buluşturmak amacıyla
düzenlenen Uluslararası İnşaatta Kalite Zirvesi, bu yıl üçüncü kez
gerçekleştirildi. Teması ‘Küresel Rekabet ve Sürdürülebilirlik’ olarak
belirlenen Zirve kapsamında “2023’e Doğru Gelecek Vizyonu”, “Türk İnşaat
Sektörünün Küresel Rekabet Gücü”, “Sürdürülebilirlik” ve “Binalarda Enerji
Verimliliği ve Finansmanı” başlıklı oturumlarda inşaat sektörünün geleceği
tartışıldı.
Zirvede İMSAD tarafından hazırlanan ve hemen hemen ülkemizle aynı
durumda olan EUbuild Projesi ortakları; Arnavutluk AB Enerji Verimliliği
Merkezi (EEC), Bosna Hersek Saraybosna Kantonu Ekonomi Odası (CESC),
Makedonya Enerji Verimliliği Merkezi (MACEF), Karadağ İşverenler
Federasyonu (MEF) ve Sırbistan Belgrad Ticaret Odası (BCC) tarafından
kabul edilen deklarasyonun imza töreni gerçekleştirildi.
Yurt içi ve yurt dışından birçok uzman ve üst düzey yetkilinin katılımıyla yapılan 3. Uluslararası İnşaatta Kalite Zirvesi’nin açılışında konuşan İMSAD
Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Bilmaç, inşaat sanayisinin her yıl tek ve en büyük buluşması olan Zirve’nin artık bir marka haline geldiğini söyledi.
3. Uluslararası İnşaatta Kalite Zirvesi, temasına uygun olarak bu yıl ilk kez ‘sıfır karbon’ etkinlik olarak hayata geçirildi. Bilmaç, bu konuyu da
“İMSAD’ın tüm stratejilerinin temelini oluşturacak olan sürdürülebilirlik çalışmalarımızın ilk somut adımını, bu zirvemizle atıyoruz. Bu yıl ilk kez
etkinliğimizi karbon salımını ölçümleyerek, ‘sıfır karbon’ olarak gerçekleştireceğiz. Bundan sonra da faaliyetlerimizi kademeli olarak sıfır karbon olarak
planlayacağız.” sözleriyle değerlendirdi.
Eylül Ekim 2011
Haberler
Jean Monnet Burs Programı 2012-2013 Bursiyerlerini Bekliyor
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik •hedefi çerçevesinde, AB alanında uzmanlaşmış personel sayısının artırılması ve müktesebatın etkin bir biçimde uygulanabilmesi için gerekli idari kapasitenin oluşturulması amacıyla yürütülen Jean Monnet Burs Programı’nın 2012-2013 akademik yılı için başvurular başladı.
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci •Egemen Bağış, AB alanında uzmanlaşmak isteyen herkesi Jean Monnet Burs Programı’na başvurmaya davet etti.
Bugüne kadar yaklaşık 1300 kişinin •faydalandığı Jean Monnet Burs Programı, AB tarafından finanse ediliyor ve Avrupa Birliği Bakanlığınca yürütülüyor.
Burslar için son başvuru tarihi 30 Ocak 2012.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefi çerçevesinde, AB alanında uzmanlaşmış personel sayısının arttırılması ve müktesebatın etkin bir biçimde uygulanabilmesi için gerekli idari kapasiteyi oluşturmayı hedefleyen Jean Monnet Burs Programı’nın 2012-2013 Akademik Yılı için başvuru duyurusu yayınlandı.
AB ile ilgili konularda yüksek lisans veya araştırma yapmak isteyen kamu görevlilerine, üniversite öğrencilerine, akademik ve idari personele, STK ve özel sektör çalışanlarına AB üyesi ülkelerde eğitim imkânı sağlayan ve AB alanında uzmanlar yetiştirmeyi hedefleyen Jean Monnet Burs Programı, 2012-2013 Akademik Yılı için 100 kişiye burs vermeyi hedefliyor. Bursun % 60’ı kamu sektörüne, % 30’u üniversitelere, % 10’u ise sivil toplum kuruluşları ve özel sektöre tahsis edilecek.
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci
Egemen Bağış, Jean Monnet bursiyerlerinin
Avrupa Birliği sürecinin vazgeçilmez takım
oyuncuları olduklarını kaydederken “Kamu
kuruluşları, yerel yönetimler, özel sektör
kuruluşları, üniversiteler ve sivil toplum
kuruluşları gibi farklı alanlarda çalışan ve AB
alanında uzmanlaşmak isteyen herkesi Jean
Monnet Burs Programı’na başvurmaya davet
ediyorum.” dedi.
Program kapsamında, bursiyerler AB alanında
en az 3 ay, en fazla 12 aylık dönemde AB üyesi
ülkelerdeki bir üniversitede veya üniversiteye
eşdeğer bir kuruluşta araştırma veya yüksek
lisans yapma hakkı kazanıyor. Türkiye’nin
AB’ye katılım müzakereleri önceliklerine
bağlı olarak çalışma alanları her yıl yeniden
belirleniyor ve burs desteği AB müktesebat
başlıklarına sağlanıyor.
Jean Monnet Bursu Programı’na ilişkin detaylı
bilgi www.ab.gov.tr, www.cfcu.gov.tr,
www.avrupa.info.tr, www.jeanmonnet.org.
tr internet sitelerinde yer alıyor.
Jean Monnet burs programı hakkında
Jean Monnet Burs Programı; AB tarafından
finanse edilen, 1990 yılından beri yürütülen,
bugüne kadar yaklaşık 1300 kişinin
faydalandığı, AB alanında uzmanlaşmış
personel sayısının arttırılması ve müktesebatın
etkin bir biçimde uygulanabilmesi için
gerekli idari kapasitenin oluşturulmasını
amaçlayan, kamu görevlileri, üniversite
öğrencileri, üniversitelerin akademik ve idari
personeli ile STK ve özel sektör çalışanlarının
faydalanabildiği, hali hazırda Avrupa Birliği
Bakanlığı tarafından yürütülen prestijli bir burs
programıdır.
96 - 97
Güvensoy İnşaat AŞ Kızılay AVM'yi Ankaralıların hizmetine sundu
Kızılay merkezinde yükselen alışveriş merkezi için uzun yıllardır merakla beklenen süreç, mutlu sonla tamamlandı. İNTES üyelerinden Güvensoy İnşaat AŞ, her gün milyonlarca kişinin önünden geçtiği Kızılay AVM'yi Ankaralıların ve ziyaretçilerin hizmetine sundu. Kızılay semtine ilişkin hepimizin küçük ve büyük mutlaka anıları vardır. Kimimize göre Kızılay, Cumhuriyet'in Anadolu’da estirdiği modernleşme rüzgârıdır. Kimimize göre ise gençlik aşklarımızın, romantik sahnelerinin platformudur. Hangi birimiz Karamürsel’in önünde randevu verip de sevgilimizle buluşup Kızılay sokaklarında yürümedik ki? Hangi birimiz kravatımızı takıp İzmir Caddesi’nde şık şık hanımlarla beraber hafta sonu veya akşam gezilerine çıkmadık ki?
Kızılay âdeta sahne gibidir. Orada yürümeniz dahi bambaşka bir havadır. Özgüvendir Kızılay. Topluma çıkabilme, toplumun arasında olabilme
ve toplumsal kurallara uyabilme iddiasıdır Kızılay. Her ne kadar son yıllarda bu özelliğini tartışılır hale getirdiyse de Kızılay Alışveriş Merkezi bölgenin yeniden cazibe merkezi olmasını sağlayacak lokomotif gibi yeni yıla hazır. Hafta sonu yakacağı yeni yıl ışıkları ile birlikte Ankaralılara yeniden nostalji günlerini hatırlatacak Orient Ekspresi gibi…
Dünyanın birçok kentinde hayatınızın önemli bir mesaisi kent merkezlerinde geçer. Ankara’da Kızılay birkaç yıl öncesine kadar tam da bunun örnekseneceği yer gibiydi. Birçoğumuzun evi gibi yaşam alanıdır Kızılay. Gençlik yıllarımızda siyasal söylemlerimizin nutuk atma meydanıydı. Çocukluk, gençlik yıllarımızın nostaljik meydanı alışveriş ve hafta sonu ihtiyaçlarının cazibe merkezi şimdi yeniden Ankaralılara bu anlamda kucak açmaya hazırlanıyor. Çok kısa süre sonra Kızılay’ın eski günlerden daha ileri bir cazibe
merkezi haline geleceğini hayal etmek hiç de
yanlış bir şey olmaz. Çünkü İzmir Caddesi,
Sakarya Caddesi gibi alanlara ilişkin yeni yeni
projeler tartışılmaya, konuşulmaya başlandı.
Kızılay Alışveriş Merkezi dünyada çok az
örneği olacak şekilde müthiş bir yaşam keyfi
de sağlıyor. Evinizin önünden bineceğiniz
metro sizi alışveriş merkezinin kapısına kadar
getiriyor. Yine evinize döneceğiniz zaman
alışveriş merkezindeki eksi 2 katına inmeniz
yeterli. Böyle olunca hayatı hem cazip hem de
kolay hale getiriyor.
Yeni yılda Kızılay Alışveriş Merkezi Ankaralılara
kapılarını açıyor. Ankaralılar da Kızılay
Alışveriş Merkezi’ne yeniden kalplerini açmaya
hazırlanıyor. Geç ancak muhteşem buluşma
Ankara’da yepyeni anıların yazılmasını bekliyor.
Eylül Ekim 2011
Yeni Yayınlar
İnşaat Muhasebesi Vergilendirilmesimevzuatı ve Asgari İşçilik (16. Baskı)
Tanrıya Giden Yolda Karşılaştıklarım
Yaklaşım Yayıncılık Gazi Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi ve Maliye Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şükrü
Kızılot’un “İnşaat Muhasebesi Vergilendirmesi Mevzuatı ve Asgari İşçilik” isimli kitabının 16. baskısı
inşaat sektörüyle ilgili birçok önemli konuya ışık tutuyor.
Kitapta, yıllara yaygın inşaat ve onarma işleri, özel inşaat işleri, yurt dışı inşaat ve onarım işleri,
inşaat işleriyle ilgili ortak açıklamalar, inşaat muhasebesi ve asgari işçilik konuları ele alınıyor.
Kitapta konular açıklanırken Maliye Bakanlığının en son özelgeleri ve Danıştayın emsal kararları
dayanak gösterilerek yapılan yorumlara da yer veriliyor.
Prof. Dr. Şükrü KIZILOT (Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi, Maliye Bölüm Başkanı)
Başarılı bir işadamı, iyi bir okur olan, Libya’da 1979 yılından beri kesintisiz iş yapan bir şirketin sahibi Yaşar Özkan'ın “Tanrıya Giden Yolda Karşılaştıklarım” adlı kitabı Eylül ayında çıktı.
On yılı aşkın bir süreden beri kuantum fiziği, evren bilimi ve mistik gibi çeşitli konularda araştırmalar yapan Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunu Yaşar Özkan, kitabında mistik düşünceler ile kuantum fiziği verileri arasında uyumları irdeliyor.
Kuran’da ismi geçen, yaradılış harikası böceklerin yaşamından, geleceğin teknolojisi “nano teknoloji”ye kadar farklı konuları ele alan yazar, yaşanılabilir bir dünyada varlığımızı sürdürebilmemiz için bilim ve inancın birbirini dışlamadan, elele çalışmasının önemini vurguluyor.
Yazar kitabında, bazı metafizik olayların tıbbi deneylerle tespit edilen örneklerini aktarıyor. Hızla maddeye bağlı teknolojik gelişmelerin dünyamıza huzur yerine büyük bir dengesizlik getirdiği ve çevresel felaketlere neden olmaya başladığını vurgulayan Yaşar Özkan’ın bu kitabı zevkle okunmaya aday görünüyor.
Kitabın kaynakçası, “inşaat sektörünün duayen entelektüeli” Yaşar Özkan’ın kaleme aldığı konuları nasıl inceden inceye araştırdığını gözler önüne seriyor.
Kitap, Dost Kitabevi ve Arkadaş Kitabevi'nde satışa sunuldu.
BİLİM VE İNANÇ BİRLİKTE OLABİLİR Mİ
Cinius Yayınları Yaşar ÖZKAN
98 - 99
1981 tarihinden beri Fransız Tahkim Kanunu’nun uygulanmasında görülen aksaklıkların giderilmesi Fransa’da gündeme gelmiş ve Fransız tahkiminde yapılan reforma ilişkin 13 Ocak 2011 tarih ve 2011-48 sayılı kararname, 1 Mayıs 2011 tarihinden itibaren bazı özel hükümleri hariç yürürlüğe girmiştir. Bu kararname ile Fransız Medenî Usul Kanunu’nun IV. Kitabını oluşturan tahkim hükümleri, yerli ve milletlerarası tahkim olarak 1442 - 1527. maddeler arasında düzenlenmiştir. Yeni düzenlemede; tahkim sözleşmesine, hakem kararının tenfizine ve hakem kararlarının tebliğine ilişkin kurallarda müşahade edilen sertlikler giderilmiş, tahkim yargısının gücü bu kanunda teyit edilmiş, hakem mahkemesinin ihtiyatî haciz ve adlî teminat hariç, tahkimin tarafları hakkında geçici ve ihtiyatî tedbirler almasına müsaade edilmiş, tahkim usulünde “destek hâkimi” olarak Fransız hâkimine ayrı bir yer tahsis edilmiştir. Buna ilâveten, tahkim yerinin Fransa olarak kararlaştırılması yanında, Fransa dışında bir yerin tahkim yeri olarak seçilmesi hali de düşünülmüş ve tahkimdeki bu reform ile milletlerarası tahkimde yeni kuralların Fransa dışında da uygulanması öngörülmüştür. Fransa’da tahkim alanında reform niteliğindeki değişiklikleri haiz bu yeni Fransız Tahkim Kanunu, Prof. Dr. Kemal DAYINLARLI tarafından Fransızca orijinal metninden Türkçeye çevrilmiştir.Ankara 2011, XVI + 128 sayfa Yayım dili: Fransızca-Türkçe
“FIDIC Kurallarının Karşılaştırmalı Hukuktaki Yeri” adlı kitapta esas olarak FIDIC Kuralları incelenmektedir. FIDIC Kurallarının inşaat sektöründe yaygın bir şekilde kullanılmasının pek çok sebebi bulunmaktadır. Bir kere, her şeyden önce, bu Kurallar asıl adı FIDIC olan Uluslararası Müşavir Mühendisler Federasyonu tarafından bir inşaat sözleşmesinde üstlenilebilecek işin niteliğine uygun bir biçimde hazırlanmaktadır. İkincisi, sektör temsilcileri önceden hakkında bilgi sahibi oldukları bu Kuralları uygularken kendilerini daha rahat hissetmektedir. Üçüncüsü, söz konusu Kuralları kullanırken hayata geçirdikleri projeye hangi hukuk sisteminin uygulanacağını araştırmak zorunda kalmamaktadırlar. Bugün için, özellikle büyük inşaat projelerinde en azından bir tane sınır - aşıcı unsur bulunmaktadır. Bu sebeple, ilk etapta projeye hangi hukukun uygulanacağı meselesinin halledilmesi gerekmektedir. Bu ise oldukça yorucu ve zaman tüketici bir iştir. Halbuki, FIDIC Kuralları’nın aynı zamanda bir lex mercatoria olarak benimsenip uygulanması taraflar için en iyi seçenek olmaktadır. Dördüncüsü, FIDIC Kuralları, her türden sözleşmeye ve sözleşme yapma tekniğine uyum sağlama kabiliyetine haizdir.
Böylesine önemli FIDIC Kurallarını inceleyen söz konusu kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde FIDIC Kurallarının Karşılaştırmalı Hukuktaki yeri tayin edilmeye çalışılmıştır. İkinci bölüm özellikle Kırmızı Kitapta düzenleme altına alınan maddi hükümlerle ilgilidir. Üçüncü ve son bölümde ise genel bazı hukuki kavramların FIDIC Kurallarında düzenleme altına alınan benzerleriyle karşılaştırılmasına yer verilmiştir. FIDIC Kurallarının Karşılaştırmalı Hukuktaki Yeri adlı bu kitap Dr. Nazlı Töre tarafından doktora tezi olarak hazırlanmıştır. Dayınlarlı Hukuk Yayınları, Ankara, 2011. XXII+340 sayfa. Yayım dili: Türkçe
LOI DE RÉFORME EN FRANCE EN ARBITRAGE INTERNE ET INTERNATIONAL (Code de procédure civile art. 1442-1527) (Mise en vigueur le 1er mai 2011)FRANSA’DA MİLLÎ - MİLLETLERARASI TAHKİM KANUNU REFORMU
FIDIC Kurallarının Karşılaştırmalı Hukuktaki Yeri
Prof. Dr. Kemal DAYINLARLI(Medenî Usul Kanunu m. 1442-1527) (Yürürlük Tarihi: 1 Mayıs 2011)
Dr. Nazlı TÖRE
Eylül Ekim 2011
Summary
Ercan TIRAŞ, Undersecretary, Ministry of the Environment and Urbanization Buildings constructed by private enterprises
in Turkey were being controlled by engineers
and architects as the existing laws dictated
before the Law on Structural Control came
into effect. However, other than administrative
issues, no other aspects of the projects were
being checked. The devastation that was
experienced in August 1999 in Gölcük and
Düzce earthquake clearly demonstrated the
need for structural controls.
The Ministry initiated efforts as a result of the
natural disasters that have been experienced.
The Law on Structural Control (No.4708) came
into effect on 13.08.2001 and it first started to
be piloted in 19 cities and was extended to 81
cities throughout Turkey on 01.01.2011.
The law provides for structural control
organizations authorized by the ministry to
conduct structural control services. The law
dictates that those carrying out such services
be prohibited from offering any other services.
Moreover, the partners of such organizations
have to hold a degree either in engineering or
architecture. Furthermore, such firms have
to employ at least one civil engineer, one
mechanical engineer, one electrical engineer
and one architect that can inspect projects and
their implementation.
Structural control firms have been charged with
the authority to evaluate and approve ground
survey reports, projects and calculations,
project amendments, standards of materials
used as well as the responsibility to ensure
that the construction is executed as stated
in the project consistent with the applicable
regulations, while making sure that all
occupational safety measures are taken.
The minimum conditions to work as a
construction contractor in Turkey have been
listed in the Regulation on the Registration
of Construction Contractors. The regulation
states that each contractor be given
an authorization number to be used in
construction licences. The same regulation also
charges the contractor with the responsibility
of making the necessary arrangements, taking
precautions regarding occupational health
and safety, and providing all relevant tools
and equipment. Contractors have to employ
qualified professionals and have to keep a copy
of their documents on file at site. Moreover,
contractors also have to sign construction
licences and occupancy permits.
Currently, efforts are being carried out
to set new standards and describe new
responsibilities for construction contractors
under the light of recent international
developments.
100 - 101
Atila ERENLER, Deputy General Manager, Ministry of the Environment and Urbanization, General Directorate of Structural Affairs
Recent Developments in Europe for Civil
Engineers: Eurocodes
The Eurocodes (ECs) are structural design
codes created by 19 member-countries of
the European Committee for Standardization
(Comité Européen de Normalisation-CEN). The
ECs are being used in 27 member-countries
as well as in three EEA/EFTA countries,
establishing a common language and culture in
structural design.
The European Commission defined the ECs in
1989 as reference documents to be recognized
by member states. The ECs are expected to
provide a common understanding regarding
the design of structures between owners,
operators and users, designers, contractors
and manufacturers of construction products.
They offer common design criteria in terms of
stability and fire resistance as well as structural
economy.
Another declared aim of Eurocodes is to
facilitate the marketing of innovative products
as well as pre-engineered and pre-fabricated
structural components. Ensuring harmonization
by means of ECs in structural design software
is expected to improve the competitiveness
of European design offices and consultancy
services.
However, Eurocodes have left certain design
parameters and approaches to the discretion
of each country. For instance, geographical and
climatic changes as well as the differences in
wind and snow load naturally lead to varying
approaches. Similarly, the existing building
safety perception of each member country
along with their susceptibility to earthquakes
results in differences. A total of about 1500
country parameters have been established.
In 1998, the European Commission requested
that each member country report its view on
the processes regarding EC’s, as well as its
recommendations, suggestions and opinions
on the harmonization and implementation of
the standards. Moreover, a committee to act as
a coordinator was set up with the participation
of a representative from each member
country. The committee provides ground for
discussions while conducting coordination
efforts. The efforts directed at harmonization
of ECs as well as problems encountered, the
processes followed, the approaches used and
analyses on administrative and decision making
mechanisms are carried out at committee
meetings.
Summary
National Earthquake Strategy and
Action Plan (Udsep-2023) In order to take
the necessary measures for an effective
emergency management and civil protection
issues nationwide, the presidency conducts
pre-incident activities such as preparedness,
mitigation and risk management, and during
incident activities such as response, as well as
post incident activities such as recovery and
reconstruction.
The principal aim of the National Earthquake
Strategy and Action Plan -2023 (UDSEP-2023)
is to prevent or minimize the physical,
economic, social, environmental and political
damage that can be caused by earthquakes,
while preparing earthquake-proof, safe
and sustainable environments. Earthquake
Consultancy Committee (DDK) of the
Disaster and Emergency Management (AFAD)
Presidency started the “Earthquake Strategy
Development Initiative” in 2010 to develop
policies regarding providing protection against
earthquakes, to minimize the damages caused
by earthquakes and to coordinate post-
earthquake efforts.
UDSEP-2023 has determined 2012-2013 as the
short term, 2012-2017 as the medium term and
2012-2023 as the long term operation periods.
UDSEP-2023 has established two main targets
as follows:
1. Improving the information infrastructure
regarding earthquakes, which will involve
establishing principle R&D areas for better
coordination, setting up an earthquake
information database, developing observation
stations that can provide early warning for
tsunamis.
2. Developing earthquake hazard analyses and
risk maps, which will involve regional and local
earthquake risk maps that can be used for
detailed earthquake scenarios.
Relevant organizations (e.g. Ministry of
Development, Ministry of Finance, Turkish
Catastrophe Insurance Pool - DASK) have
taken precautions to ensure that UDSEP-2023
can be provided with the necessary financial
assistance to meet the outlined targets.
Pre-earthquake efforts to minimize the damage
and the risk have been given priority although
UDSEP-2023 plan covers all activities as a
whole involving the periods before, during and
after earthquakes.
Dr. Murat NURLU, Department of Earthquake, Disaster and Emergency Management Presidency
Eylül Ekim 2011
102 - 103
Hüseyin BİLMAÇ, Chairman, Association of Turkish Building Material Producers (İMSAD)
The construction industry in Turkey is of
strategical importance for Turkey and Turkish
building materials industry is in the leading
position in many categories in the world. In
the second half of 2011, Turkish economy
is continuing its competition with China in
terms of rate of growth and aiming for world
leadership, after having achieved the leading
position in Europe. Turkish construction
materials industry ranks first in many
categories in the world such as construction
steel, radiator units and steel profiles. Export
figures demonstrate that the industry has
passed the US$12bn-mark in the first nine
months of the year 2011. In the second quarter
of the year, the contribution of the Turkish
construction industry to GDP reached 6% for
the first time since 2007. The industry accounts
for about 20% of all employment with its direct
and indirect employment opportunities it
creates, reaching 4.5 million people.
Over the last 5 years, the average rate of
increase in exports in the Turkish building
materials industry was established to be 15%,
carrying Turkey into the top 7th position among
the global building material exporters. On the
other hand, in terms of production, Turkey has
ranked among the top 5 countries in the world
with 11.5% growth rate in the building materials
industry. The industry is estimated to achieve
an average annual growth rate of 14.5% in the
2011-2015 period. The growth in the export
of building materials is expected to be 17.5%
in 2015. The total export volume of building
materials for the same year has been estimated
to be about US$40bn.
The goals set for the industry for the year 2023
have been expressed as US$100bn in exports,
US$100bn in domestic market volume and
US$100bn in overseas contracting activities. A
number of medium and large scale earthquakes
have caused great loss, both in terms of
human lives and destruction of physical
structures in the last 20 years in Turkey.
Despite its competitive construction and
construction materials industries, as well as
its developing consultancy sector, Turkey has
been experiencing loss of life in earthquakes.
Consequently, after the demolition of severely
damaged buildings after earthquakes, the
buildings with medium and light damage have
to undergo a process of strengthening. It is
crucial that appropriate building materials
be selected for buildings; and projecting,
production and labour must be carried out
by qualified people in order to implement
and inspect the full execution of applicable
standards.
İMSAD has been carrying out efforts to this
end, in cooperation chiefly with the Department
of Earthquake of the Disaster and Emergency
Management Presidency (AFAD) of the Prime
Ministry, Turkish Earthquake Foundation
and the Association of Structural Control
Organizations. In short, steps have to be taken
in Turkey to take the necessary measures and
to be prepared for natural disasters, while
the existing building stock goes through a
restoration process.
Eylül Ekim 2011
Summary
The main actors of, in other words those
accountable for, an investment are its owner/
employer, technical consultant and contractor.
Furthermore, as the new regulations state, if
there is a construction inspection firm along
with or instead of a technical consultant,
the responsibility is shared by the Structural
Control firm as well.
Technical consultants must be entirely
independent in terms of responsibilities,
decisions and financing; and offer their
services with authority, being fully aware
of the responsibilities. Therefore, technical
consultants should be obliged to take
Professional Liability Insurance policies,
which are regarded as, if you will, “quality
certificates” prior to signing any contracts.
On the other hand, the liabilities of a
contractor under the traditional model can
be listed as executing the project at required
standards consistent with the administrative
and technical specifications as well as
project designs submitted by the employer.
Moreover, contractor has to ensure that the
services rendered are not in conflict with the
interests of the society and the employer,
while delivering the job at a time established
by the contract. Some models dictate that
the contractor and the technical consultant
share the responsibility for design. However,
this usually leads to misunderstandings. For
instance, in the design-build model, duties
and liabilities of contractors and technical
consultants producing the design should be
proportionate to the services rendered, as it is
in a consortium.
Technical consultant and technical consultancy
services must be defined in the relevant
regulations with the correct terminology.
Technical consultants must be fully authorized
for the services that are required and must
carry out their responsibilities accordingly.
So long as the liabilities remain only on paper,
it is impossible for technical consultancy
firms to achieve real progress and reach
international standards. Therefore, duties and
responsibilities of technical consultants must
be clearly identified in contracts and liabilities
must be stated plainly.
The potential contribution of technical
consultancy services to the national economy
should be explained to employers through
training programmes in order to achieve
real progress in consultancy services. While
making purchasing plans for such services,
benchmarking for regulations and best
practices in developed countries can prove to
be beneficial.
Fatma ÇÖLAŞAN, Vice President, Association of Turkish Consulting Engineers and Architects (ATCEA)
104 - 105
Production of ready-mixed concrete requires
both specialization and equipment. In ready-
mixed concrete facilities owned by companies
that are not members of the Turkish Ready
Mixed Concrete Association (THBB), there are
major short-comings, such as incompetent
technical staff and management teams. The cri-
teria required by THBB for membership should
be adopted by the state for all prospective
ready-mixed concrete establishments.
THBB has been a member of the European
Ready Mixed Concrete Organization (ERMCO)
since 1991. All member-facilities conform to TS
EN 206 Concrete Standard in their production
of ready-mixed concrete. Similarly, all members
have Quality Assurance System (KGS) certifi-
cates and appropriate laboratories, while strict-
ly abiding by technical, environmental as well
as occupational health and safety regulations
and all applicable legal and ethical criteria. The
ready-mixed concrete plants of THBB members
have been operating at European standards for
many years.
Following the great earthquake of 1999, the
buildings constructed by using inferior quality
concrete have largely been implicated for the
devastation experienced. Unfortunately, a large
percentage of all ready-mixed concrete in Tur-
key is still below standard.
The most critical issue regarding ready-mixed
concrete can be pointed out as lack of moni-
torization and below-par quality. Quality Assur-
ance System of the Turkish Ready Mixed Con-
crete Association has become progressively
more effective in recent years and production
plants are being inspected scrupulously. We
would like to see all ready-mixed concrete
producers become THBB members in order
to make KGS certificates more widespread in
Turkey, which would stamp out all producers
employing inferior standards, while improving
the concrete industry as a whole.
In order to spread the use of the Quality As-
surance System, contactors should make a
conscious effort to work only with companies
holding KGS certificates. Quality Assurance
System was set up by our Association in 1995
and KGS was authorized by the EU to grant CE
marking for concrete-based construction mate-
rials. KGS has been carrying out its inspection
and certification operations with ready-mixed
concrete, aggregate as well as chemical and
mineral additive producers in an impartial and
precise manner.
Ayhan GÜLERYÜZ, President, Turkish Ready Mixed Concrete Association
Eylül Ekim 2011
Summary
Problems and Solutions in HEPP projects
The meeting organized by İNTES and the
General Directorate of State Hydraulic Works
(DSİ) to discuss the proposed solutions for
the problems experienced in HEPP projects
was held at the Conference Hall of DSİ on the
27th of October, 2011. The guests of honour
of the meeting were Prof. Dr Veysel Eroğlu,
the Minister of Forestry and Water Affairs,
Mr Taner Yıldız, the Minister of Energy and
Natural Resources, and Mr Sedat Kadıoğlu,
Deputy Undersecretary of the Ministry of the
Environment and Urbanization.
The opening speech of the meeting was
delivered by Mr Akif Özkaldı, the General
Manager of DSİ. Mr Özkaldı pointed out that 1%
of the world’s and 15% of Europe’s hydroelectric
potential was in Turkey, and stated that Turkey
was lagging behind in terms of utilizing the
existing potential when compared with the
industrialized countries.
Of all installed energy, Mr Özkaldı reported,
74% came from natural gas, coal and oil, while
25% was obtained from hydroelectric power
plants. Özkaldı emphasised the fact that 92% of
the oil and 99% of the natural gas consumed in
Turkey was imported, corresponding to about
US$30bn in 2010. The figure was reportedly
expected to rise to US$35bn in 2011.
Mr Şükrü Koçoğlu, the İNTES Chairman,
stressed the importance of HEPP investments
and drew attention to the fact that utilizing the
existing hydroelectric potential in Turkey would
also ensure energy supply continuity.
Mr Sedat Kadıoğlu, the Deputy Undersecretary
of the Ministry of the Environment and
Urbanization, pointed out the significance
of HEPPs in the development of a country,
while emphasising the importance of utilizing
the natural resources without violating the
principles of sustainable development.
Mr Taner Yıldız, the Minister of Energy and
Natural Resources, reported that the private
sector’s share in energy production was 34%
in 2002, but it was expected to reach 75% by
the end of 2014. Mr Yıldız emphasised the
importance of centralization of all projects
regarding hydroelectric energy and shared
their plan regarding restructuring concerning a
department of the EİEİ of the Ministry of Energy
with 310 staff members that would be included
in the newly established Ministry of Forestry
and Water.
Prof. Dr Veysel Eroğlu, the Minister of Forestry
and Water Affairs, stated that hydroelectric
power plants and dams were critically
important investments for the country and
that they required urgent attention. Dr Eroğlu
pointed out that as Turkey did not have all-year
round precipitation because of its climatic
conditions, the need for water was great, which
made the construction of dams and reservoirs
an absolute necessity. The Minister reminded
that HEPPs produced clean and renewable
energy without harming the environment, and
that they did not pollute the air and water.
106 - 107
Traditional Meeting
Another traditional İNTES meeting, entitled
“From Public Works to Environment and
Urbanization”, was held at the Sheraton Hotel
and Congress Centre on the 1st of November,
2011. The guest of honour at the meeting was
Mr Erdoğan Bayraktar, the Minister of the
Environment and Urbanization. The meeting
was hosted by Güriş İnşaat ve Mühendislik AŞ
In his opening address, Mr Şükrü Koçoğlu,
the İNTES Chairman, expressed his desire to
share his observations following the recent
natural disaster in Van in order to tell the
public and the construction industry what to
do and what not to do. Mr Koçoğlu said that
it was necessary to expose those who were
responsible as the blame should not rest on
a single contractor. Those buying houses, Mr
Koçoğlu said, should conduct the necessary
evaluations and inquire about the details of
projects.
Mr Koçoğlu also called for the establishment
of criteria in the construction industry so
that only those meeting the criteria could
operate as contractors, representing the
industry. He pointed out the need for training
and certification in the industry. Mr Koçoğlu
continued by saying, “all those working in the
construction industry should undergo training
and receive certificates if they meet national
vocational qualification standards; otherwise,
they should undergo further training.”
Mr Erdoğan Bayraktar, the Minister of the
Environment and Urbanization, reported that
a total of 4,800,000 housing units had been
constructed in the last 9 years in Turkey. Mr
Bayraktar said that commercial, social and
economic relations developed very rapidly in
the world nowadays and stated that Turkey had
made significant headway, moving ahead of the
developing countries, rapidly approaching the
league of the developed nations. He stressed
the importance of working harder and taking
greater responsibilities.
Mr Bayraktar said that the quality of both super
and infra structures improved dramatically
following the Marmara Earthquake in 1999. Mr
Bayraktar stated that the Marmara Earthquake
was a turning point for the Turkish construction
industry. He also pointed out that the
earthquake in Van offered numerous lessons
to be learned, and stated that efforts would
continue to eliminate buildings that are not
earthquake-proof.
Mr Bayraktar also reminded that although
Turkish contractors undertook major projects
throughout the world, they operated with
rather slim profit margins. He stressed the
importance of improving the engineering
consultancy system in Turkey to overcome this
problem.
Mesleki Yeterlilik Fotoromanı - 12