editörler prof. dr. abdurrahman eren prof. dr. m. refik...

21
Editörler Prof. Dr. Abdurrahman EREN Prof. Dr. M. Refik KORKUSUZ Yayına Hazırlayan Av. Ahmet AKCAN

Upload: others

Post on 07-Feb-2021

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • EditörlerProf. Dr. Abdurrahman ERENProf. Dr. M. Refik KORKUSUZ

    Yayına HazırlayanAv. Ahmet AKCAN

  • İSLAM CEZA HUKUKU | ISLAMIC CRIMINAL LAW |

    Av. / Att. Ahmet Akcan

    Prof. Dr. Refik Korkusuz Prof. Dr. Abdurrahman Eren

    Doç. Dr. Mehmet Bilen

    Yrd. Doç. Dr. Esra Alan Akcan

    Evren Soyuçok

    Dr. Mahmoud NaassanLakhdar ElguaiziEvren Soyuçok

    978-605-84443-7-9978-605-84443-8-6

    Nisan 2017 - 3000 Adet

  • Prof. Dr. Fahrettin Korkmaz1

    Doç. Dr. /Assoc. Prof. Dr. Yasin Kurban2

    1

    1

    2

    2

    İSLAM CEZA FELSEFESİ AÇISINDAN HAPİS CEZASI

    ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

    THOUGHTS ON PRISON SENTENCE WITH REGARDS

    TO ISLAMIC CRIMINAL PHILOSOPHY

  • 583

    Kavramsal Çerçeve

    İslâm Hukuk sistematiği ana hatlarıyla İbâdât, Muamelât, Ukûbât, Münâkehât ve Ferâiz şeklinde be şli bir taksimden oluşur. Taksim içerisinde yer alan ukûbât ceza hu-kukunun karşılığıdır. Bununla birlikte modern manada ceza hukuku sistematiği yoktur. Ceza hukukuna ait konular klasik fıkıh kitaplarında Bâbu’l-Kısas, Kitâbu’l-Cinâyât,-Kitâbu’l-Hudûd, Kitâbu’t-Tâ’zir, Kitâbu’l-İkrah, Kitâbu’d-Diyât gibi başlıklar altında incelenmiştir. Bu bölümlerde yer alan konulardan hareketle İslam ceza hukukunun sistematiği elde edilmiştir.1

    Pozitif hukukta Ceza Hukuku genel ve özel kısım olmak üzere iki bölüme ayrılmakta olup; birinci kı-sımda suç kavramı, suçun unsurları, cezanın mahiyeti, suça teşebbüs, cezaya müessir sebepler vb. konular incelenmektedir. İkinci kısımda ise suçlar özel olarak ayrı ayrı ele alınmaktadır. İslâm Ceza Hukukunda ise bu şekilde bir ayrım yapılmadığı ve İslam Ceza Hukuku’nun detaylı teorisinin olmadığı şeklinde bir kısım tenkitler2 yöneltilmişse de bu tenkitlerin yersiz olduğu ve İslam Hukuku’nun konuları ele alma şeklinin tam olarak bilinmemesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Zira klasik fıkıh literatü-ründe yer alan özellikle ukûbât bahisleri incelendiğinde son derece zengin hukuki malzemenin olduğu görülür. İslam hukukunun bir yönüyle kazuistik olması bu tenkide yol açmışsa da özellikle de hadd gerektiren suçlar bahsinde suçun tanımı, unsurları ve suça teşebbüs, iştirak gibi konuların detaylı ele alındığı ve ceza hukukunun tarihsel gelişim seyri dikkate alındığında oldukça ileri yapı arz ettiği görülür.

    Hukukun biricik amacı toplumsal düzeni korumak ve bu düzenin sürekliliğini sağlamaktır. Hukuk bu amacını yerleşik kurallar ile sağlar. Bu kuralların uygulanması vazifesi ise yaygın bir organizasyon olan devlete aittir. Hukuk, devletin meşruiyet zeminini oluşturur. Her hukuk sisteminin şüphesiz nevi şahsına özgü bir kısım genel kuralları olduğu gibi, o hukuk sisteminin ana karakterini oluşturan temel bir felsefesi ve yaklaşımı vardır. Bu doğrultuda kısaca İslam Hukuku’nun suç ve ceza teorisi ışığında kısaca suç ve ceza kavramlarından bahsetmek gerekir.

    Suç: Suç, karşılığında ceza ve tehdidin yer aldığı hukuki normların/emirlerin çiğnenmesi veya ihlal edilmesidir. Diğer bir ifadeyle had ve ta’zir ile cezalandırılan yasak fiilerdir.3 Hemen belirtmek gerekir ki Kuran’da suç kavramını ifade eden cürüm, hatie, cünah, ism, seyyie vb. kelimeler/kavramlar pozitif hukuk doktrininde yer alan suç kavramının ifade ettiği teknik anlamı karşılamazlar. Bu kelimeler dinin ruhuyla bağdaşmayan ve dinen onaylanmayan her türlü olumsuz davranış için kullanılmıştır.4

    Ceza: İslam hukukunda el-ukube terimiyle ifade edilen ceza, kanun koyucunun emir ve yasaklarını ih-

    1 el-Muhallâbi’l-Âsâr

    2

  • 584 lal edenler karşı toplum yararına konulmuş karşılığı ifade eder. Ancak ukube kelimesinin müradifi olan ceza hem iyi hem de kötü karşılığı ifade eder. Pozitif hukuk doktrininde kullanılan ceza ise kötü karşı-lığı ifade eder. İslam ceza hukukunda müeyyideler çeşitli şekilde tasnif edilmişlerdir. Özellikle suç olan fiil, hayata, bedene, şahsiyete, mala veya kişinin temel hak ve hürriyetlerine karşı yönelmiş olabilir.

    Şayet suça karşı doğrudan bir ceza öngörülmüşse buna “asli ceza” böyle bir ceza hâkimin takdirine bı-rakılmış ya da asli cezanın infazı imkânsız ise bu takdirde de bedeli ceza söz konusu olmaktadır. İslam Ceza Hukuku uygulamalarında asli cezaya ilave olarak mesela sürgün gibi bazı cezalarda görülmüştür.

    Klasik İslam Ceza Hukuku teorisinde cezalar Allah hakkı olarak -ki bununla kamu/toplum kastedilmekte-dir- tatbik edilen cezalar, şahsi haklara taalluk eden cezalar ve her iki hakka aynı anda taalluk eden ce-zalar olmak üzere üçlü bir taksime tabi tutulmuştur. Kısaca bunlar: had, kısas, ta’zir ve diyet cezalarıdır5

    Ana Hatlarıyla İslam Ceza Hukukunun Genel İlkeleri

    1.Kanunilik: Hukuka aykırı bir fiilin suç olarak kabul edilebilmesi ve ona mukabil bir ce-zanın verilebilmesi için hukuk düzeninin o fiili suç olarak vasıflandırması ve ona uygun düşen cezayı yine ceza olarak ifade etmesi gerekir. Bu hukuk güvenliğinin sağlanması hem de toplumsal düzeni sağlayan kuralların bir kısmını oluşturan cezaların toplumda gerçekleştirmek istediği hedefler açısından ayrı bir önem arz eder. “Allah yasakladığı şeyleri size tek tek açıklamıştır.”6, “Yasaklananlar dışındakiler size helal kılınmıştır.”7, “Biz, kendilerine bir elçi göndermeden yaptıkları haksızlıklardan ötürü hiçbir topluma azap etmeyiz”8 vb. ayetler İslam Ceza Hukuku’nda kanunilik prensibinin temelleridir.

    2.Denklik: Hukuka aykırı fiilin suç olarak ifade edilmesi ve ona terettüp eden cezanın kanun metinle-rinde yer alması adaletin tesis için yeterli değildir. Söz konusu fiil ile ona terettüp eden cezanın birbiri-ne denk olması esastır. Yine Kuran’da yer alan “Kötülüğün karşılığı kendisi kadar (onunla orantılı) bir cezadır.”9.“…Size karşı işlenen suça misliyle karşılık verin.”10 Nahl suresinde geçen bu ayetin sebebi nüzulü oldukça dikkat çekicidir. Uhud Savaşı’nda amcası Hz. Hamza’nın işkence yapılarak öldürül-mesi üzerine Hz. Peygamberin aynısını müşriklerden 30 kişiye uygulayacağına dair yemin etmiş ve bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur.11 Kaynaklarda daha sonra Hz. Peygamberin ettiği yeminden ötürü kefaret ödediği ifade edilmektedir.

    3.Şahsilik: İslam’ın ceza hukuku alanında yaptığı en büyük yeniliklerden biri de cezaların şahsiliğidir. Zira cahiliye Araplarında var olan kolektif cezalandırma İslam’la beraber yerini şahsilik prensibine bırakmış-tır.12 “…hiç kimse başkasının günahını yüklenmez”13 ayeti şahsilik prensibini ifade eden ayetlerdendir.

    11 Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te'vil

    12

  • 5854.Genellik: İslam Ceza Hukuku’nda, herkes kanun karşısında eşittir. Hiçbir sınıf ya da kişiye ayrıcalık tanınamaz.14Hukuki müeyyideler hiç bir kişi ya da zümrenin ayrıcalık tanımaksızın, hukuk nezdinde herkesin eşit statüye sahip bir şekilde yargılanmasını ve böylece hüküm verilmesini ifade eder.15

    5.Yargılamada Şeffaflık: Yargılamanın açık ve izlenebilir olması verilen kararlar hakkında haksızlık şüphesini ortadan kaldırdığı gibi, toplumun hukuka olan güvenini artırıcı bir unsurdur. Allah Resu-lünün siyaseti olarak bilinen bu durumun en güzel örneklerinden birini Osmanlı mahkemelerinde yargılamayı izleyen ancak ona müdahil olmayıp belki daha adil ve şeffaf olasını sağlayan Şühudü’l hal görevlilerinin bulunması oluşturur.16 Yargılama esnasında kadıların yardımcılarından olan şuhû-du’l-hâl, müşahit sıfatıyla mahkemelere iştirak ederdi. Bunlar yargılama esnasında bir anlamda oto kontrol mekanizmasını sağlayan ve yargılama faaliyetini izleyen gözlemci diyebileceğimiz kişilerdi. Şuhûdu’l-hâl üyelerinin müderris, a’yan, eşraf gibi kişilerden olduğu düşünüldüğünde yargılamanın şeffaf olmasına gösterilen özenin ne denli büyük olduğu görülür.

    Ana Hatlarıyla İslam Ceza Hukukunun Amaçları

    1. Genel Önleme: Kuşkusuz her hukuk sisteminin amacı toplumsal düzeni sağlamak-tır. Hukukun toplumsal huzuru ve düzeni korurken kullandığı en önemli argüman ku-ralların ihlali halinde uygulanan yaptırımdır. Modern ceza hukuk sistemleri ile İslam ceza hukuku sistemini birbirinden ayıran en önemli farklardan biri de burada ortaya çıkar. İslam Ceza Hukuku, modern ceza hukuku sistemlerinin uyguladığı cezaya ek olarak dini müeyyide kavramını da devreye sokar. Yani toplum düzenini korurken hem medeni müeyyide hem de dini müeyyide şeklinde ikili bir uygulama yapar.17 İs-lam Ceza Hukuku’nun genel önleme prensibi kendisini maslahat18 kavramında or-taya koyar. Toplumsal hayat için cine-quanon/olmazsa olmaz bu ilkeler zorunluluk derecesine göre zaruriyyat,19 haciyyat ve tahsiniyyat olarak ifade edilir.

    2. Özel Önleme: İslam ceza hukukunun en temel özelliklerinden biri de kişinin ıslahını sağlamaktır. Özel önleme amacı suçlunun cezasını çektikten sonra tekrar aynı suçu işlemesine hem bireyin kendi rızası ile hem de uygulanan cezanın caydırıcılığı sebebiyle engel olmaktır. Suçluya verilen cezanın ibretamiz olması toplumu o suçtan korurken suçluyu da tevbe vb. yollarla ıslaha götürmektedir.

    3. Mağdurun ve Yakınlarının İntikam Duygularını Teskin Etme: Yüce yaratıcıyı tazim ve mahlûkatına şefkat göstermeyi en temel medeniyet prensibi olarak kabul eden İslam verilen cezaları insanlara zulmetmek ya da onlardan intikam almak olarak değerlendirmez. Bilakis işlenen suçun mağduru ve yakınlarına şu mesajı verir: Size karşı suç işleyen suçlu yeterince (işlediği suça denk) ve adil bir ceza

    el-Ukube,

    Türk Hukuk Tarihi,

  • 586 almıştır. Artık intikam peşinde koşmayın. Bu meyanda kan davalarını20 önleyici bir rol oynayan kısas

    için Kuran’da “Kısasta sizin için hayat vardır” buyurulması oldukça manidardır.21

    4. İbret Alınmasını Sağlama: İslam ceza felsefesi açısından verilen cezaların en büyük toplumsal yararı aslında suça meyilli olan insanları, suçluya verilen cezalar ile caydırmak ve böylece toplumu korumaktır. Fücur ve takvaya fıtraten müsait olan insanların, suç işleme potansiyellerinin olduğu tartışılmazdır. İşte ibret alınmasını sağlama, verilen cezanın en önemli amaçlarından biridir. İslam ceza hukukunun en temel özelliklerinden biri de yargılamanın hem açık ve izlenebilir olması hem de verilen cezaların önemli bir kısmının açık infaz yoluyla uygulanmasıdır.

    İslam Ceza Hukuku’nda Hapis Cezası

    Kuşkusuz İslam ceza hukukunun temel kaynağı Kuran ve Sünnettir. Bununla birlikte bu iki temel kaynak İslam ceza hukuku sahasındaki temel prensipleri ortaya koyar. Bu iki kaynaktan beslenen İslam hukukçuları ceza hukuku alanında kendi dönemle-rine uygun yeni çözümler ve bir kısım hukuki yorumlar geliştirmişlerdir.

    Bundan dolayı İslam Ceza Hukuku’nun temel yapısı Kuran, Sünnet ve İslam hukukçularının içtihatları olmak üzere üçlü bir yapı arz eder. Kuran ve Sünnete baktığımızda asli cezalar(hadd/diyet/ta’zir) olarak: kısas etmek, asmak, recmetmek, siyaseten katl, el kesmek, dayak/sopa, sürgün gibi bedeni, diyet ve para cezası gibi bir kısım mali cezaları görmekteyiz. Bu cezalar arasında ilk dönem uygulamalarında asli bir ceza olarak hapis cezasına rastlanmamaktadır. Zira hapis cezası asli bir ceza olarak öngörülmeyip bir tedbir ve yargılamanın sonuçlanmasına kadar sanıkların tutuldukları bir mekân olarak değerlendirilmiştir.

    Klasik İslam hukuku literatüründe, ceza hukukunun genel teorisine ilişkin sistematik bölümler yoktur. İslam Ceza Hukuku genel hükümlerinin özellikle İslam hukukunun kazuistik yapısı dikkate alındı-ğında hapis ve onun etrafındaki bilgilere, özel hükümlerden hareketle elde edilmiştir. Bundan dolayı hapis cezası ile bilgiler klasik fıkıh literatüründe müstakil bir başlık altında değil “ilgili bulunduğu çeşitli konular arasına serpiştirilerek ele alındığı, başta “tazîr, cinâyât, hudûd, edebü’l-k dî, iflâs / teflîs” gibi alt başlıkları ve türlerinde doğrudan veya dolaylı olarak hapsin çeşitleri, sebepleri, süresi, infazı, sona ermesi ve mahpuslara uygulanacak hükümler gibi konularda uygulamayı da yansıtan zengin bir hukuk doktrininin oluştuğu görülür.”22

    Alıkoymak, engellemek” anlamına gelen habs kelimesi hukuku literatüründe sanık veya suçluyu hür-riyetini kısıtlamak (bir kısım medeni haklarını kullanma ehliyetini elinden almak) için belli bir mekânda cebren alıkoymak anlamına gelir.

    Hapis cezası, kısas, sürgün, dayak, işkence ve öldürme gibi bir kısım bedeni cezalar kadar eski tarih-lere uzanmaz. Ancak yine de medeniyetin gelişmesi ve yerleşik şehir hayatına geçişle beraber hapis ve onun uygulama yeri olan hapishanelere rastlamaktayız. Hemen belirtelim ki özellikle çağdaş dev-let modellerine geçişle ayrı bir önem kazanan hapis cezasının bugün uygulandığı haliyle asli bir ceza

    21

    22

  • 587olmayıp; suçluyu cezalandırmaktan ziyade yargılama sona erip ceza kesinleşinceye kadar sanığın tutulması amacına matuftu. Kur’an’da Yusuf ve Mûsâ peygamberlerin kıssaları anlatılırken eski Mısır ceza hukukunda hapis cezası uygulamasına ve hapishanelere temas edildiği görülür.23

    Habs kelimesi hukuk literatüründeki anlamıyla Kur’an’da yer almaz. Ancak alıkoymak engellemek anlamıyla iki yerde geçer.24 Bir hukuk ıstılahı olarak hapis bazı ayetlerde “sicn” ve bu kelimenin türevleriyle yer alır.25 Ancak yol kesme (hırabe) suçunu işleyenlere verilecek dört cezadan birinin sürgün edilmek26 olduğuna dikkat çeken bazı âlimler, sürgünün suçluyu toplumdan uzaklaştırmak ve böylece tecrit etmek olduğu fikrinden hareketle hapis cezasının da tecrit şartını sağladığı ve hapis cezasına sürgün ile bir işaret olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu düşüncelerini desteklemek sadedinde fuhuş yapan kadınların ölünceye kadar evde tutulmasını (imsak) emreden ayeti de bu bağlamda de-ğerlendirmişlerdir.27 Öyle anlaşılıyor ki İslam’ın ilk dönemlerinde uygulanan sürgün cezası zamanla Hz. Ömer’den itibaren yerini giderek hapis cezasına bırakmıştır. Hz. Ömer’in Mekke’de bir evi satın aldığı ve orayı hapishaneye dönüştürdüğüne dair bilgiler hapishane uygulamasının Hz. Ömer’le baş-ladığına işaret etmektedir.28

    Hapis cezasıyla ilgili söylenmesi gereken bir diğer hususta Hz. Peygamber döneminde sürgün ceza-sından ayrı olarak çok azda da olsa gücü yettiği halde borcunu ödemeyen borçlu, esir ve sanıkların kısa süreler için mescitte bir ağaca bağlandıkları kaynaklarda yer almaktadır.29

    Hz. Peygamber’in, “Ödemeye gücü yeten borçlunun borcunu geciktirmesi onun kınanmasını ve ceza-landırılmasını helâl kılar” mealindeki hadisi30 oldukça manidardır. Zira bu hadisin önerdiği ceza olan hapis cezasının asli bir ceza mı yoksa ihtiyatî tedbir ve baskı aracı mı olduğu tartışmalıdır.31 Aslında bir tercih yapmadan bu ceza hakkında hapis cezasının uygulanma maksadını dikkate alarak hapis uygulamasını ihtiyatî tedbir ve ceza olarak değerlendirmek mümkündür.

    Burada ihtiyatla kastedilen itham edilen kişinin suçlu olup olmadığı sabit oluncaya kadar ve eğer suç sabit olmuş ise cezası infaz edilinceye kadar dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korunması amacıyla bir süre için tutuklanması veya alıkonulmasıdır. Bu ise İslam ceza hukukunun hapis cezasına ana bakışının cezalandırmadan çok koruma tedbiri ve tâli bir müeyyide gözüyle baktığını göstermektedir.

    Yukarıda anlatılanlar ışığında hapis cezasıyla elde edilmek istenen toplam fayda şunlardır:

    -Suçu engelleme

    -Suçluyu ıslah etme

    -Suçluyu cezalandırma

    el-Mu’cem

    Mefâtî

  • 588 Hapis cezası şayet yukarıda sıralanan üç hedefi gerçekleştirmede başarılı oluyorsa İslam ceza fel-sefesi açısından bu cezaya olumsuz bakmak mümkün değildir. Ancak gerek tarihte ve gerekse gü-nümüzde hapis cezasıyla elde edilmek istenen menfaatlerin ne derece gerçekleştirildiği tartışmalıdır. İşte bundan dolayı İslâm hukukçuları bu cezayı ihtiyatî tedbir olarak uygun gördükleri halde, asli bir ceza sıfatıyla hapis cezası yoluyla daimi ve uzun süreli bir biçimde suçlunun hürriyetinin bağlanması tarzında bir ceza olarak onaylamadıkları bilinmektedir. İşte bundan dolayı fakihler, bu ceza yöntemini en son başvurulacak bir çare ve müeyyide olarak görmektedirler.

    Bu cezayı oldukça sınırlı bir düzeyde tutmak için mesela Maliki fakihlerinden Karafî, kişinin hapsedil-mesinin ancak sekiz sebeple olabileceğini ifade etmiştir.32

    Hapis Cezasının Sık Uygulandığı Suçlar

    1. İslam ceza hukuku literatüründe suçlunun hapsedilmesini gerekli veya câiz kılan se-beplerin büyük bir kısmını dinî değerlere, genel ahlâk ve adaba karşı işlenen suçlar teşkil eder. Bu tip suçlar için öngörülen hapis suçluyu ıslah etme ve toplumu koruma amacını taşır. Ancak toplumu koruma fikri ya da fitneyi engelleme düşüncesi tarihsel süreç içinde suçlu görülüp hapse atılanlar açısından her zaman adil bir seyir izleme-miştir. Zaman zaman siyasi gerekçelerle cezalandırmada keyfiliğe kaçıldığı da olmuştur.

    2. Hapis cezasının sık uygulandığı alanlardan biri de mala karşı işlenen suçlardır. Zimmet ve ihtilâs, devlet malına hıyanet vb. fiiller bunlar arasında sayılabilir. Ancak belirtelim ki özellikle hırsızlara uygu-lanan hapis cezası daha ziyade suçun birkaç defa tekrar etmesi halinde uygulanmıştır. Alternatif bir ceza olarak hapis, kamu düzenini sağlamaya yönelik bir tedbir olarak algılanmıştır.

    3. Hapis cezasının uygulandığı alanlardan biri de Kur’an ve Sünnette yasaklanmasına rağmen belirli bir ceza öngörülmeyen faiz, ihtikâr, rüşvet gibi suçlar gelmektedir. Kanaatimizce bunların cezası çe-şitli dönemlerde var olan toplumun yapısı ve devletin kamu düzeni telakkisine bırakılmıştır.

    4. Livata etmek, bidat propagandası yapmak, kalpazanlık ve suçtan vazgeçmeyip bunu alışkanlık haline getirmekte hapis cezası uygulanması için sebep teşkil eden fiiller arasındadır.

    Hadler dışında yukarıda sıralanan durumlarda uygulanan hapis cezası genelde kamu düzeninin sağ-lanması ve genel ahlâkın korunması amacına matuftur. Bu o kadar ileri derecedir ki şayet söz konusu bu fiilleri irtikâp edenler ıslah olup tevbe etmezlerse bunlar toplum yararına hapiste tutulmaya devem ederler. Bu tip suçlarda ıslah fikri ön planda olduğu için tevbe hapis cezasının kalkması için ön koşul olarak kabul edilmiştir.33

    Hapiste Süre

    İslam ceza hukuku açısından hapis cezalarında sınırları belli ve sabit bir süre söz konusu değildir. Diğer bir ifadeyle modern ceza hukukunda olduğu gibi cezanın bir alt ve üst sınırından söz edilmez. Tenkide açık bir uygulama olmasına karşın yine literatürde özellikle Şafiilerin dışında bir belirleme yoktur. İslam ceza hukukuna hâ-kim olan ana düşünce suçla ceza arasında dengenin gözetilmesi ve hapis cezasında gözetilen ana maksadın ıslah oluşundan hareketle suçlunun hapis süresi ıslah olma

    Reddü’l-Mu târ

  • 589ve tevbe etme ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla suçlu halini düzeltip tevbe edince hâ-kimin takdiri/devlet başkanının iradesi ile serbest kalması söz konusu olabilmektedir. Bu durum günümüz hukukunda ifade edilen, mahkûmun iyi halinin, verilen cezanın süresinin kısaltılması ilkesiyle paralellik arz eder. Klasik İslam ceza hukuku literatü-ründe “Şafiilerde hapis cezasının altı ayı geçmemesi görüşü de bulunmakla birlikte mezhepte hapis cezasının bir yıldan az olması görüşü ağırlık taşır. Bunda, sürenin uzamasının zulme yol açması endişesi, daha da önemlisi hapis cezasının had ce-zalarına denk bir ağırlıkta olmaması ve zina suçu için sünnette öngörülen bir yıllık sürgün cezasının süresine ulaşmaması gerektiği düşüncesi etkili olmuştur.”34

    İslam Ceza Hukuku açısından hapis sürelerini üçlü taksime tabi tutmak mümkündür.

    Süresi belli olmayan hapis: Bu hapis türü genellikle bir hakkı ya da borcu ödemekten imtina eden bununla birlikte ödeme imkânı bulunan kişilere tehdit ve baskı aracı olarak kullanılan hapistir. Kuş-kusuz burada hapis cezasının süresi kişinin sorumluluğunu yerine getirmesiyle sınırlıdır. İmtina ettiği mükellefiyetini eda etmesi serbest kalması için kâfidir.

    Süresi belli olan hapis: Bu genelde ihtiyati hapis cezası türünde geçerli olan bir durumdur. Kişilerin sosyal durumu bakmakla mükellef oldukları eş, çocuk ve yakınlarının durumu bu hapis süresini belir-lemede etkili olur. Şafiiler göre ihtiyati hapis bir yıldan fazla olamaz.

    Süresi ölümle sınırlı olan/müebbet hapis: İslam ceza hukuku ilke olarak müebbet hapis cezasını be-nimsemez. Bu durumda mahkûmun psikolojisinin bozulması, ıslah hedefini gerçekleştirememesi ve mahkûmun bakımına ve korumasına muhtaç olanların mağdur olacakları gerekçeleri ileri sürülmektedir.

    Genel Değerlendirme

    Hapis cezası ile alakalı bu mütevazı çalışmada özetle şunlar söylenebilir:

    Hapis cezası insanlık tarihi boyunca hemen her toplumda görülmektedir. Ancak bedeni ve mali ceza-lar kadar eski dönemlere kadar uzandığı söylenemez.

    Hapis cezası tarihte daha ziyade yerleşik hayata geçiş diğer bir ifadeyle medeniyetlerin ve devlet sistemlerinin gelişmesine paralel bir gelişim seyri izlemiştir.

    Bu ceza önceleri yıldırıcı korkutucu bir mahiyet arz ederken özellikle 18. yüzyıldan itibaren insan hakları bağlamında tartışılan konular olarak modern dünyanın gündemini daha sık işgal etmeye baş-lamıştır. İnfaz hukuku, hapishanelerin fiziki koşulları, hapishane görevlilerinin mahkûmlara yaklaşımı vb. konular ziyadesiyle tartışılan konular arasına girmiştir.

    İslam medeniyeti/toplumu dışındaki tüm medeniyet ve toplumlarda hapis asli bir ceza nitelendiğinde iken, İslam hukuk düşüncesinde hapis asli bir ceza olarak düşünülmemiştir.

    Hapis cezası İslam Ceza Hukuku açısından ihtiyati tedbir ve toplumu koruma amacına matuf olarak değerlendirilmiştir.

  • 590 Teklifler

    İslam ceza felsefesi açısından hukuki bir olgu olarak hapis ve hapishane kavramının içeriği dikkate alında aşağıda sıralanan hususlar teklif edilebilir.

    Tüm suçluları aynı hapishaneye göndermek yerine, suçun niteliğine göre ıslah amacını ön planda tutan ihtisas hapishaneleri kurulmalıdır.

    Hapishanelerde ıslaha yönelik, zorunlu bir eğitim programı uygulanmalıdır.

    Bu eğitimi verebilecek nitelikte eğitim elemanı yetiştirilmesi için Adalet Bakanlığı ile yükseköğretim kurumları ortaklaşa bir program hazırlayabilir. Ahlak eğitimini de içeren bu programa dinî nitelikli, resmi ve sivil kurum ve kuruluşlar dâhil edilmelidir.

    İnsan psikolojisini dikkate alarak, özelikle ıslah amacına en ileri derecede hizmet edebilecek yeni bir hapishane binası modeli üzerinde çalışılmalıdır.

    Yeni bir hapishane binası projesi üzerinde çalışılırken, sadece mimarlardan değil aynı zamanda uy-gulayıcı olan her kademedeki hapishane çalışanlarından fikir alınmalı ve psikologların belirlemeleri dikkate alınmalıdır.

    Hapis cezasını sadece ceza vermek olarak değil, aynı zamanda terbiye edici bir uygulama olarak değerlendirmek, mevcut durumdan çıkış için bir anahtar olabilir. Bu bağlamda hangi tür suçlara hapis cezası verileceği ve hapis cezasının süresi konusu yeniden ele alınmalı ve tartışılmalıdır.

    İslam ceza hukukunda yer alan özellikle af, diyet, dayak, sürgün ve para cezaları gibi cezalar günü-müze uyarlanmalı ve böylece hemen neredeyse işlenen her suça karşı bir hapis cezası ön görme alışkanlığı bu bağlamda yeniden gözden geçirilmelidir.

    Hapis cezasının modern ceza hukuk sistemlerinde öngörüldüğü ve uygulandığı haliyle, İslam ceza hukukunda yer almadığı ve hapis cezasının asli bir ceza olmayıp tali bir uygulama olduğu gözlerden uzak tutulmamalıdır.

    Hapishane şartları suçluların yaşına, eğitim durumları ve psikolojik hallerine uygun olmalıdır. Hapis-hane süresinin çok fazla olmasının mahkûmların psikolojisini bozduğu gibi, ıslah amacına da hizmet etmediği gözlerden uzak tutulmamalıdır.

    Hapishane şartlarının iyileştirilmesi ilk bakışta cezanın caydırıcılığını azaltacağı düşünülse de, ıslaha yönelik bir uygulama olması bu endişeyi yersiz kılar. Ancak hapishane şartlarıyla ilgili uygulamalar, cezaların caydırıcı olmasıyla beraber ele alınması gereken bir konudur. Zira hapis cezası ve onun kaçılmaz sonucu olan hapishane kurumu adalet ve ceza sisteminden bağımsız ele alınamaz.

    Hapis cezası verilen suçlar dikkate alındığında, bazı suçlar için diyet, af ve diyeti ödeme konusunda akile kavramlarının tartışılması gerekir. Zira gerek suçlunun yardım ve bakımından yararlanan eş, çocuklar, ana, baba gibi akrabalar için gerekse mağdur ve yakın akrabaları için bu durum oldukça önemlidir.

    Bu bağlamda ifade ettiğimiz tüm değerlendirme ve teklifler tüm hukuk sistemiyle beraber ele alın-malıdır. Aksi takdirde arzulanan olumlu sonuçlar bir yana tam aksine olumsuz sonuçlarda doğurabilir.

  • 592

    Abstract

    Wherever there is society, there is law: “Ubi Societas İbi Jus”. Such principle, as one of the best designations which shows relationship between law and society states that wherever there is a human there must be an order. Since people’s moves on their own lead to a chaos, the existence of agreed principles which bind people are mandatory. If such rules are not obeyed, some coercive sanctions (named punishment in the most general sense) step in. The basic feature of law rules is sanction. A rule without a sanction is like an unarmed soldier and it is too difficult for him to do his duty. For this reason sanction is one of the most important components of law system.

    In historical process, in order to battle criminals and ensure peace and security of society, a set of sanctions have been imposed on the people for acting contrary to the law and committing crimes against property, life and body. To give examples we can mention about whipping, imprisonment, exile, putting to death, capital punishment, amputation, killing by burning, cauterization, fettering etc.

    In history, such punishments were proportional in reply to committed crimes sometimes and oc-casionally they were too severe in reply to committed crimes as well. It was a common practice to punish petty crimes with death penalty. We can explain such situation with English laws which were in force until the end of the 18th century and which were prescribing death penalty for around 200 crimes.

    From the perspective of criminal law history, prison sentence occupies an important place among the punishments given to the criminals. “Hapis” in Arabic means imprisonment, seizure, retention, obstructiveness and “mahbes” (prison) in Arabic means place where people are held. Other deriva-tivs of such word are “habs”, “mahbûs”, “habîs”. Besides that, other word containing the meaning of prison in Arabic is “sicn” which derives from the word stem s-c-n. An officer working in prison is called “Seccân” and prisoner is called “Secîn” or “Mescûn”.

    There are different opinions towards prison sentence in Islamic law. While some of them explain the foundation of prison along with change and improvement of social needs, other scholars assert that imprisonment is restricted and temporary practice. According to them, imprisonment is not seen as principal punishment in the systematic of Islamic criminal law.

    Nowadays, it is impossible to label prison as a house of correction and it is also impossible to assert that prisons are capable to reach the goal which is rehabilitating criminals. On the contrary, it can be said that prisons have structures which have potential to make criminals almost enemies of society and make criminals more specialized on crimes. The imprisonment of criminal penalizes not only criminal, but also people who needs his support like his mother, father, spouse, children and other

  • 593people. Thus, such situation requires the questioning of benefits obtained by prisons and prison sen-tence as principal punishment.

    In this study, by presenting general principles of Islamic criminal law with regards to Islamic criminal philosophy, the evaluation of the place of prison sentence which is used as principal punishment in modern law will be made in accordance with such principles. Moreover, such evaluation will be made with regards to the targets which penalization aims to achieve for individuals and society. In the di-rection of the general principles of Islamic criminal law, the study will be finished with suggestions for tools and arguments related to the realization of principles about prison sentence.

    Keywords:

    1-Imprisonment

    2-Islamic Criminal Philosophy

    3-Prison

    4-Redress

    5-Principal Punishment

  • 594

  • 595

  • 596

  • 597

  • 598

  • 599

  • 600