eğt sen mrk eğitimi 2013

350
EKONOMİ POLİTİK Doç. Dr. Mustafa Durmuş Gazi İİBF Öğretim Üyesi Doç.Dr.Mustafa Durmuş 1

Upload: mustafa-durmus

Post on 30-Jul-2015

128 views

Category:

Economy & Finance


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 1

EKONOMİ POLİTİK Doç. Dr. Mustafa Durmuş Gazi İİBF Öğretim Üyesi

Page 2: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 2

Felsefede yöntem Alt yapı-üst yapı ilişkileri Kapitalizm ve toplumlar tarihi Devlet Sosyal sınıflar ve sınıf mücadelesi Sermaye birikimi , artı değer sömürüsü, kar Bölüşüm İşsizlik Enflasyon/ Hayat pahalılığı Büyüme / kalkınma Resesyon-Durgunluk ve Kriz 2008 Krizinin dinamikleri Avro Bölgesi Krizi Türkiye ekonomisinin durumu

Page 3: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 3

Tarihsel olaylar ve olgular genelde iki felsefi bakış ile açıklanırlar: İdealizm ve Materyalizm.

İlkinde “öznel idealizm”e başvurularak örneğin savaşların “kötü adamlar”ın, iktisadi ve politik krizlerin “kötü niyetli ya da beceriksiz, irrasyonel yöneticilerin eylemleriyle ya da politikaları nedeniyle ortaya çıktığı ileri sürülür.

Felsefede yöntem

Page 4: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 4

Böylece Türkiye’nin Suriye ile savaşın eşiğine gelmiş olmasının tek nedeninin Erdoğan’ın ‘Yeni Osmanlıcı’ ruh hali olduğu ileri sürülebilir.

Kuşkusuz tarihsel olaylarda bireysel tutum ve davranışların, ekonomi politikalarının ve ideolojilerin hatta bazen de tesadüflerin ihmal edilemez rolü vardır.

Ama bunlar gerçeğin tamamını açıklayamazlar.

Felsefede yöntem

Page 5: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 5

İkinci bakış, diyalektik ve tarihsel maddecilik, olayları ve olguları, var oldukları tarihsel koşullar içinde ve mevcut ekonomik sistemin, üretim tarzının iç çatışmaları, dinamikleri ve sınıf mücadeleleri ile açıklar.

Genel olarak toplum ve yaşama ilişkin, daha zengin, daha kapsayıcı ve açıklayıcı bir bakış açısı sunar.

Buna göre son tahlilde insanın bilinç, düşünce, davranış ve tutumu ve alışkanlıklarını belirleyen şey maddi üretim tarzıdır, yaşam koşullarıdır.

Felsefede yöntem

Page 6: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 6

Bu bakış altında doğadaki ya da toplumdaki olaylar derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.

Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.

Örneğin 12 Eylül askeri darbesi öncesindeki “sağ-sol çatışması” darbe için, Akçakale’ye kimin attığı belli olmayan bombalar ise savaş kararı almak gerekçe olarak kullanılmıştır.

Felsefede yöntem

Page 7: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 7

İnsanlığın ve toplumların gelişimi

Toplumlar Tarihi

Page 8: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 8

İNSANIN GELİŞİMİ

Antropolojik (fosil kalıntılar) üzerinde yapılan araştırmalar:

M.Ö. 250.000 yıl düşünen insan (homo sapiens) ortaya çıktı.

M.Ö. 35.000 yıl modern insan dünyanın her yerinde görüldü.

M.Ö. 10.000 yıl sadece tüketen/ avcı insan görüldü.

M.Ö. 6.000-1.000 tarımcı insan (1. Devrim) 18.yy : Sanayi Devrimi (2.Devrim)

Page 9: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 9

İNSANIN GELİŞİMİ

Şu ana kadar başka hiçbir canlı fizik olarak insanın ulaştığı sayıya(yaklaşık 7 milyar) ulaşamadı ve insanın sahip olduğu ortam çeşitliliğine sahip olamadı.

İnsan ağaçta, mağarada, çölde, suyun içinde, deniz altında, uzayda, modern binalarda yaşayabildi.

Farklı davranış biçimleri sergiledi : Aile, topluluk, ulus, federasyon, yalnızlık, değişik sosyal örgütlenmeler gösterdi.

Farklı yiyeceklerle beslendi, farklı dillerle iletişim kurdu, farklı dinlere ve tanrılara inandı, farklı düşüncelere sahip oldu.

Avcılık-hayvancılık- ziraatla uğraştı, doğayı değiştirmek için makineler icat etti, teknoloji üretti.

Page 10: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 10

İnsanların bu gezegende ancak hayatlarını idame ettirmeye dönük kolektif bir çaba sayesinde var olabildiklerini ve

bu tür bir varoluşun her yeni yolunun daha geniş bir ilişkiler ağında değişikliği zorunlu kıldığını gösteren Marx oldu.

‘Üretici güçler’ dediği şeylerdeki değişikliğin ‘üretim ilişkileri’ ndeki değişikliklerle bağlantılı olduğunu ve son tahlilde bunların genel olarak toplumdaki daha yaygın ilişkileri dönüştürdüğünü söyledi.

Üretici güçler-üretim ilişkileri

Page 11: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 11

TOPLUMLARIN GELİŞİMİ

Tarihte Görülen Beş Toplum Biçimi: İlkel Toplum Köleci Toplum Feodal Toplum Kapitalist Toplum Sosyalist Toplum

Page 12: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 12

Toplumların gelişimi

İlkel toplum: Tarihte görülmüş ilk ve tek sınıfsız toplum.

Komünist toplum: Teorik olarak son sınıfsız toplum.

Köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist toplumlar : Sınıflı toplumlar.

Sosyalist toplum: Komünizm öncesi geçiş toplumu.

Page 13: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 13

Toplumsal gelişmenin motoru sınıf karşıtlıkları / sınıf mücadeleleri; yöneten-yönetilen ; sömüren- sömürülen sınıfların aralarındaki mücadeledir.

- Özgür yurttaş ile köle (eski Roma’da patrisien ile

pleb-köle): Köleci toplum - Orta çağda baron/feodal beyler ile serfler (yarı- köylü): Feodal toplum - 16yy’dan 21yy’a burjuvazi ile proletarya (sermaye- emek): Kapitalist toplum.

Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş (Marx):

Toplumların gelişimi

Page 14: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 14

Kapitalizm

Feodal toplumun içinden filizlendi, Ancak sınıf karşıtlıklarını ortadan

kaldırmadı, Eski toplumsal sınıfların yerine yeni

toplumsal sınıfları (feodal beylerin yerine burjuvazi, serflerin yerine proletarya) koydu,

Sınıf karşıtlıkları ve çelişkilerini yalınlaştırıp derinleştirdi.

Page 15: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 15

Kapitalizmin temel çelişkisi : Sosyal Üretim - Özel Mülkiyet

çelişkisi /çatışması

Kapitalizmin gelişimi ekonomiyi sosyalleştirdi.

1. Sermaye: Önce ulusal, sonra küresel düzeyde hem sanayi hem de finansta büyük şirket ve kurumlarda yoğunlaştı.

Page 16: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 16

Sosyal Emek X Özel Mülkiyet

2. Emek: Tekil emek sosyal emeğe dönüştü. Sosyalleşmiş üretim hem eski üretim yöntemlerinde hem de

insan ilişkilerinde devrim yarattı: Fabrikadan çıkan şey artık çok sayıda işçinin ortak ürünü. Ancak, tek kişilik üretime özgü ürüne el koyma biçimleri

(özel mülkiyet) devam etti ve sosyalleşmiş üretimin ürünlerine de uygulandı.

Bu durum, kapitalizmde bir fay hattı oluşturdu: Toplumsal (sosyal üretim) ile özel mülkiyet (bireysel ya da

kurumsal) arasındaki çelişki.

Page 17: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Kapitalizm öncesi (feodalizm)

Tekil emek : Toprak, zirai aletler, atölye, diğer aletler

gibi emeğin kullandığı araçlar tek bir çalışanın kullanımına uyarlanmış bireysel araçlardı.

Bu araçlar üreticinin kendisine aitti. Kırsal bölgelerde bunlar küçük köylü (özgür ya da bağımlı köylü) ve şehirlerde el aletleri ile çalışan işçilerdi.

17

Page 18: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 18

Büyük ölçekli üretim

Kapitalizm tekil, bağımsız üreticileri bir araya getirip, daha büyük çapta bir üretimi mümkün kıldı.

Bu üreticileri zaman, mekan ve şartlar altında birbirine daha bağımlı bir hale getirdi.

Sermaye kendini sürekli büyütmek içgüdüsüyle üretim koşullarında devrimci dönüşümler yapmaya yöneldi.

Bu devrimci atılımların itici gücü büyük ölçekte bir araya gelen emek gücü oldu.

Uzmanlaşma ve işbölümü, üretimin parçalara ayrılabilmesi ve sonra bu parçaların birleştirilebilmesi tüm bunlar, sosyal emeğin ortaya çıkışıyla gerçekleşti ve servet /sermaye çok hızlı büyüdü.

Page 19: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 19

Kapitalizmin temel çelişkisi : Sosyal üretim - özel mülkiyet

çelişkisi

Bölüşüm ilişkileri: Kapitalizmde sosyal emek tarafından

yaratılan ürünlere, bu ürünleri üretenlerce değil, kapitalistlerce el konuluyor.

Engels : “Böyle bir çelişki, yeni üretim tarzına kapitalist niteliğini veren şeydir ve kapitalist toplumun tüm sosyal antogonizmalarının mikrobu bu çelişkide yuvalanır :

“ Sosyalleşmiş üretim ile özelleşmiş kapitalist el

koyma (özel mülkiyet) arasındaki uyumsuzluk.”

Page 20: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 20

Kapitalizmin temel çelişkisi : Sosyal üretim - özel mülkiyet

çelişkisi

Kendini :

1. Emek –sermaye çatışması : İşçilerle kapitalistler arasındaki uzlaşmaz çelişki

/ çatışma oluşur. Marx : ”Bir yandan emekten daha fazla artı değer

yaratma biçimindeki sömürü, diğer yandan bu sömürüye karşı direnç, sosyal sınıflar arasındaki çatışmanın özünü oluşturur ve bu çatışma bazen durgunlaşıp gizlense de, açık bir sınıf savaşına dönüşür”

Page 21: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 21

Kapitalizmin temel çelişkisi : Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi

2. Rekabet / üretim anarşisi : Kapitalist üretim kâr için yapılır. Bu da

kapitalistler arasında sınırı, sonu olmayan bir rekabete ve üretim ve pazar anarşisine yol açar.

Rekabet, bir yandan aşırı kapasite yatırımlarına ve aşırı üretime ,bir yandan da işverenlerin işçilerin ücretlerini baskılamasına neden olur.

Üretim- tüketim dengesi bozulur : Aşırı üretim ya da eksik tüketim biçiminde kriz patlak verir.

Satış olmayınca kâr realize edilmez, yeni yatırımlar yapılmaz, ekonomi büyüyemez, durgunluğa girer kriz ortaya çıkar.

Page 22: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 22

(i) Temel amacı, güdüsü kâr elde etmek, sermaye ve servet biriktirmektir ve temel araçları özel mülkiyet ve fiyat mekanizması ve reel ve finansal piyasalardır.

(ii) Üretim araçları genelde özel mülkiyete / teşebbüse aittir (devlet kapitalizmi hariç) ve bunlar kar amaçlı olarak kullanılırlar.

(iii) Kaynak tahsisi, arz, talep, fiyat, bölüşüm, yatırım vb. kararları tamamen ya da çoğunlukla piyasadaki aktörler tarafından alınır.

Kapitalizmin bazı temel özellikleri

Page 23: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 23

(iv) Üretim süreci sonunda elde edilen kâr sermaye sahibine kalır ve bu kâr diğer sermaye kesimlerince ve vergi biçiminde devlet ile paylaşılır.

(v) İşçilere, işverenler tarafından ücret adı altında ödeme yapıldığından kapitalizm ücretli emek sistemidir.

Kapitalizmin bazı temel özellikleri

Page 24: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 24

Kapitalizm “Meta fetişizmi” ne yol açar. Bu durum dolaşımda olan bir malın/metanın iki ayrı yönü ile ilgilidir.

İlki o malın gerçekte ne iş gördüğüyle alakalı olan ‘kullanım değeri’, diğeri piyasa da kazandığı değer, yâni, ‘değişim değeri’dir.

Kullanım değeri bir metanın işlevidir, örneğin bir ceketin ‘bizi soğuktan korumak için’ üretilmiş olması gibi ne iş gördüğüyle ilgilidir.

Değişim değeri bu ceket piyasaya çıktığında, vitrinlere yerleştiğinde, diğer metalarla, insanla ve parayla ilişki içerisine girdiğinde kazandığı değerdir.

Böylece, ceket işlevinden sıyrılıp bambaşka bir sanal görüntüye sahip olur. Onun artık bir markası, fiyatı, kullanacak olana sağlayacağı “imaj” gibi özellikleri vardır.

Meta fetişizmi: Kullanım değeri x Değişim değeri

Page 25: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 25

Kapitalizmde metaların kullanım değerleri önemini yitirir ve değişim değerleri belirleyici olur. Mallar ve hizmetler değişim değeri üzerinden fiyatlanır.

Örneğin, gençler Apple ürünü ‘iphone/ipad’ ya da ‘blackberry’ cihazlarından satın aldıklarında sadece modern bir iletişim cihazı satın almazlar.

Bu cihazlar, bahsedilen meta fetişizminden dolayı onlara ayrı bir hüviyet, ayrı bir imaj, hava kazandırır (!)

Kapitalizm en mahrem, en insani duygularımızı bile piyasalaştırır, metalaştırır, hayatı meta fetişizminin sanal dünyasına eklemler.

Meta fetişizmi: Kullanım değeri x Değişim değeri

Page 26: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 26

Kapitalizm, ortaya çıkışından bu yana geçen yüzlerce yılın çok önemli bir kısmında toplumun çok küçük azınlığına akıl almaz boyutlarda zenginlik ve refah sağlarken, toplumun büyük bir kısmını sefalet altında yaşamaya mahkûm etti.

Bu çelişkiyi ilk fark edenler Hegel ve Feuerbach oldu. İnsanlığın içinde bulunduğu bu durumu yabancılaşma sözcüğü ile ifade ettiler.

Bu terimden kasıtları insanların sürekli olarak geçmişte kendilerinin yaptıkları şeylerin egemenliği ve baskısı altına girdikleri idi.

Marx ilk dönem çalışmalarında bu olguyu işçilerin yaşamlarına uyarladı: “İşçi daha çok zenginlik ürettiği, üretimsel gücü arttığı ve üretimi çeşitlilik kazandığı ölçüde daha da yoksullaşır. Nesneler dünyasının değerindeki artışa koşut olarak, insanın kendi dünyası aynı oranda değer yitirir. Emeğin ürünü olan nesne, onun karşısına yabancı, üreticiden bağımsız bir güç olarak dikilir.”

Yabancılaşma

Page 27: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 27

Kısaca kapitalist toplumda, işçiler hem yaptıkları işlere hem de kendilerine ‘yabancılaşırlar’.

Emek gücü verimliliğini artıran otomasyon hayatı kolaylaştırmaktansa, birçok işi can sıkıcı bir tekrar haline getirir.

Ayrıca kapitalizmde insanı insanlıktan çıkaran şey sadece insanın yaptığı iş değildir. İnsan var oluşunun metalaştırılması da – her şeyin alınıp-satıldığı bir toplum – derin bir yabancılaşmadır.

Yabancılaşma

Page 28: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 28

Kapitalist üretim ve mülkiyet sisteminde bazı insanların başkaları tarafından bir eşya gibi kullanılması, bu nedenle de kendilerinin ve kendilerine ait bir takım özel yeteneklerin başkalarının malı haline gelmesi tipik bir yabancılaşma ürünüdür.

Böyle bir yabancılaşma insan ilişkileri üzerinde ‘kişiliksizleştirme’ etkisi oluşturur.

İnsanlar arasında arkadaşlığın yerini, insanların başka insanları kullanması alır.

Hayatın amacının, başka canlılarla güzel ilişkiler kurmak ve sevgiyi paylaşmak değil, eşyaya sahip olmak ve bunun için de başka insanları kullanmak olduğu ilişkiler tüm toplumu kuşatır.

Yabancılaşma

Page 29: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 29

Diğer taraftan kapitalizm hayatı yabancılaştırdığı kadar, emekçilere sisteme karşı savaşacak kolektif gücü de verir.

1848 devrimlerinden bu yana dünyanın her yanındaki isyanlar, devrimler ve kalkışmalar emekçi halkların kendilerine yabancılaşmış rejimlere karşı mücadelelerinin örnekleridir.

Yabancılaşma

Page 30: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 30

Sosyalizm

Toplumun, onu var edenler tarafından kolektif yönetimi.

Kolektif-ortak mülkiyet. Üretim, “kar elde etmek” için değil, yalnızca

“ihtiyaçların karşılanması” için yapılır. Kaynak tahsisi demokratik-planlama ile

yapılır. “Meta fetişizmi” ortadan kalkar. Sosyalist üretim tarzında mal ve hizmetler

ihtiyaçları karşılamaya yönelik olarak “kullanım değerleri” esas alınarak üretilirler.

Page 31: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 31

Geçmişte sosyalizm iki temel koşula odaklandı: Üretim araçlarının üzerindeki mülkiyetin biçimi ve

üretken kaynakları ve yaratılan hâsılayı dağıtma mekanizması (kaynak tahsisi).

Kapitalizm; özel mülkiyet ve tahsis mekanizması anlamında serbest piyasa düzeni olarak,

sosyalizm ise üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ve işçiler tarafından kontrol edilen bir devlet aygıtı aracılığıyla yapılan kamusal iktisadi planlama olarak tanımlandı.

20yy ‘Reel Sosyalizm’inin açmazları

Page 32: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Reel sosyalizm uygulamasında, mikro düzeyde, yani işletmeler bazında sosyalizm çok fazla bir anlam ifade etmiyordu.

İşletmelerin iç yapılanmaları bağlamında sosyalizm, kapitalizmden çok fazla farklılaşmamıştı.

Sosyalistler işbaşına geldiklerinde işletmelerin temel içyapıları çok fazla değiştirilmedi.

İşçiler gün boyu çalıştılar ve fabrikaları iş bitiminde terk ettiler, ama emeklerinin meyvelerini, yönetici müdürlere bıraktılar;

ne üretileceği, nasıl üretileceği ve artı değerin ne yapılacağı konusundaki kararları da bu kişilere bıraktılar.

32

Sosyalizmin makro ve mikro yüzü

Page 33: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 33

Özel yöneticilerin yerini, kamu görevlileri almış olsa da ve sosyalistler bir miktar biçimlendirmiş olsalar da,

işçileri işletme kararlarıyla ilişkilendiren mekanizma, kapitalizmdekilerden çok fazla farklılaşmadı.

Kısaca, bilimsel sosyalizmin makro vurgusu kapitalizmden sosyalizme geçiş için güvenli bir yol olmadı.

Çünkü mikro vurgu eksik kaldı.

Sosyalizmin makro ve mikro yüzü

Page 34: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 34

Sosyalizmin mikro yönü, kapitalist işletmelerin işçileri sadece emek gücü sunan, diğerlerine her türlü karar alma yetkisini bırakan örgütlenmesine son vermek demektir.

Mikro yönlere yapılacak vurgular çağımızın sosyalizm anlayışını güçlendirebilir.

Bu, sosyalizmin işletme düzeyinde tanımlanmasındaki yetersizlikti.

Sosyalizmin makro ve mikro yüzü

Page 35: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

İlk olarak, makro- mikro bütünleşik bir sosyalizm anlayışı üretimin her alanında gerçek anlamda işçilerin yönetime katılımını kurumsallaştırabilir.

Bu bağlamda sosyalizm, işçilerin kendilerine bırakılmış olan işletmeleri dönüştürmekten sorumlu olmaları demektir.

İşçiler bunu, yöneten-yönetilen, el emeği- beyin emeği ayrımını ortadan kaldırarak yaparlar.

35

Sosyalizmin makro ve mikro yüzü (Prof. R. Wolff)

Page 36: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 36

Yeni bir sosyalist toplum, ancak işçilerin işletmeleri kesintisiz bir şekilde ve eşitlik, paylaşım, rotasyon ve kolektif karar almaya dayalı olarak yeniden örgütlemeleriyle kurulabilir.

Böylece, sosyalizm tüm işçileri makro düzeydeki sosyalist dönüşümün paralelinde ve onun sarmalında yaşam boyu bir öz dönüştürme sürecine dâhil etmek demektir.

Bunun sonucunda işçiler ekonomide olduğu kadar kültürel ve politik yaşamda da tam bir katılım sağlayabilecek bir donanım ve güdülemeye sahip olacaklardır.

Sosyalizmin makro ve mikro yüzü

Page 37: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 37

İkinci olarak, böyle bir makro-mikro birliktelik vurgusu içi yeterince doldurulmamış olan “ sosyalist demokrasi” kavramına da somut bir nitelik kazandırır.

Böyle bir demokrasi, her bir işletmenin içindeki işçi meclislerinin / kolektiflerinin temel kararlara nasıl ulaşacağını bize anlatır.

Tıpkı hayatın diğer alanlarındaki demokratik kararların alınmasında olduğu gibi, bu tür işyeri meclisleri /kolektifleri kararlı ve sürekli olmalıdır.

Sosyalist demokrasi

Page 38: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 38

21yy sosyalizmi

20yyda görülen reel sosyalizm beklendiği gibi sosyalist demokrasiyi geliştiremedi ve yıkıldı.

21yy sosyalizmi hem 20. yy’ın SSCB tipi reel sosyalizmine hem de Yugoslavya’nın piyasa öz yönetim modelinin alternatifidir.

Page 39: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 39

21. yy sosyalizminin temel dayanakları;

Sosyalizm bir aşamadan ziyade bir süreçtir.

Sosyalizmin özü insani gelişimdir.

Toplumun tümünün özgürce gelişimine bağlı olarak her bir bireyin özgürce geliştiği bir toplumdur.

21yy sosyalizmi

Page 40: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 40

Üretim araçları, insanlığın hiçbir alt kümesine ait olmayan, bir sosyal miras olarak ele alınır.

Dayanışmacı bir toplumdur. Bireysel çıkarlara odaklı bireyler ya da

gruplardan oluşan değil, sorumlulukların her bir bireyin yeteneğine göre konulduğu bir toplumdur.

21yy sosyalizmi

Page 41: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 41

20. yy reel sosyalizmi insani gelişme potansiyeline odaklanmanın tersine, üretici güçlerin gelişimine odaklandı.

Sosyalist vizyonun önemli bir parçası olan insanın merkezde yer alması bu noktada kayboldu.

21yy sosyalizmi

Page 42: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 42

21yy sosyalizmi

Reel sosyalizm deneyiminde toplumun üstünde bir devlet algısı vardı.

Ne üretici güçlerin geliştirilmesi, ne de devlet yönlendirmeleri yeni

toplumu tanımlamaz. Yeni toplumu tanımlayacak olan şey

insanın merkeze oturtulmasıdır.

Page 43: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 43

Sosyal Mülkiyet: Üretim araçlarının sosyal mülkiyeti olmalı çünkü sosyal komünal verimliliğin hepimizin özgür gelişimine yönlendirilmesi ancak bu sayede mümkündür.

Sosyal Üretim: İşçiler tarafından organize edilecek olan sosyal üretim üreticiler arasında yeni işbirliği ilişkisini inşa eder ve bu tüm üreticilerin tam gelişimi için şarttır.

Sosyal ihtiyaçların karşılanması: Dayanışmacı bir toplumda komünal ihtiyaçların karşılanması temeldir; birimizin özgür gelişimi hepimizin özgür gelişiminin koşuludur.

Sosyal mülkiyet

Sosyal Üretim Sosyal İhtiyaçların Karşılanması

Sosyalizm üçgeni

Page 44: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 44

1. Merkantilizm: (16.yy - 18yy) : Makineleşme öncesi dönem. İş bölümü yaygınlaşmakta, sermaye birikimi

temelde ticaret, tarım ve madencilik alanında gerçekleşmekte.

Robinson Crusoe (17.yy) ilkel birikim dönemini anlatır.

Üretim araçlarının üretimi ikincil bir öneme sahip.

Tüketim malları üretimi kısıtlı el işçiliği ile yapılabilmektedir.

Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri

Page 45: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 45

2. Liberal rekabetçi dönem (İngiltere Sanayi Devrimi):

Önce tekstil, sonrasında ise tüm sanayide gerçekleşen sanayi devrimi dönemi.

Birikim modern sanayiye, üretim araçları üreten sanayiye kaydı.

Fabrikalar , ulaştırma, iletişim, demiryolları, telgraf, limanlar, buharlı gemiler ve genelde bir alt yapı inşa dönemi.

Kapitalistler arasındaki yoğun rekabetin ve boom- bust döngülerinin dönemi.

Bu dönemde fiyat rekabeti iktisadi faaliyetlerin yönetilmesinde merkezi bir rol oynadı.

Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri

Page 46: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 46

3. Tekelci kapitalizm (emperyalizm): 19yy’ın son çeyreğinde ortaya çıktı. Sermaye bir spiral biçiminde yoğunlaşıp merkezileşti ve

giderek küreselleşti. Kurumsal örgütlenme baskın tip haline geldi ve sınaî menkul

kıymetler için bir piyasa oluştu. Sanayiler oligopolist firmaların denetimine girdi ve fiyat,

hâsıla, yatırım düzeyi ile ilgili kararlar ve faaliyetler rekabetle değil, oligopolistik kurallara göre oluştu.

Otomobil, bilgisayar ve uçak yapımlarıyla sanayi daha da genişledi.

Üretim sektörü giderek tüketim sektörünün büyümesine bağımlı hale geldi.

Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri

Page 47: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

4. Tekelci olgun kapitalizm: 1950’ler…. Sweezy ve Magdoff: Olgun kapitalist ekonomiler büyümeyi sürdürebilmek

için, sürekli artmakta olan ekonomik artığı emebilecek yeni talep kaynakları bulmak zorundadır, yoksa büyüyemezler.

Diğer taraftan artan verimliliklerle sürekli büyüyen bu ekonomik artığın yeni karlı yatırım alanlarına yöneltilmesi, yeni yatırım alanları bulmanın güçlüklerinden dolayı, giderek zorlaşır.

47

Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri

Page 48: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Çünkü; Temel sınaî alt yapının yeni baştan kurulmasına

gerek yoktu, Otomobil gibi çığır açıcı gelişmeler her zaman

mümkün değil, Gelir ve servet eşitsizliği arttı, bu da yoksulların

tüketimini kıstı, Zenginler fonlarını giderek daha spekülatif

faaliyetlere yatırdılar, Yeni yatırımlar azaldı, Oligopolleşme sistemin dinamizmi ve esnekliğinin

temeli olan fiyat rekabetinin giderek yok olmasına neden oldu. 48

Olgun ekonomiler uzun süreli durgunluğa girdiler

Page 49: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

5.Tekelci finans kapital Finansallaşma durgunluğa yanıt oldu. FIRE, yani finans, sigorta ve gayrimenkul gibi

alt parçalardan oluşan finans sektörü; Sanayinin ekonomik artık üreten kapasitesini

dengeledi. Hem finans sektöründe yeni istihdam yarattı, hem

de varlık zenginleşmesiyle reel sektör için efektif talep oluşturdu.

Finans sektörü reel sektörde elde edilen karların değerlenebilmesi için ciddi imkânlar yarattı.

49

Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri

Page 50: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Kapitalistler her zaman sermayelerini büyütme arzusu içinde olduklarından, paralarını finansal piyasalara akıttılar.

Finansal sektör, çekici- exotik finansal araçlar sundu (menkul kıymetleştirme, CDO ve CDS’ler, türev piyasalar).

2008 kriziyle daha da yoğunlaştı. 1990’da en büyük 10 finansal kuruluş, toplam

finansal varlıkların sadece % 10’una sahip iken, bugün bu oran % 50 civarında.

En büyük yirmi kuruluş toplam % 70’e sahip. Bu oran 1990’da sadece % 12 idi.

50

ABD : Finansal tekelleşme /merkezileşme

Page 51: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Kapitalizmin son 30 yılının dönüştürücü alt yapı ve üst yapı dinamikleri

51

Page 52: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 52

Dönüştürücü alt yapı dinamikleri: Küresel kapitalist kriz Küreselleşme Rekabet biçiminin değişmesi / tekelleşmenin artması Finansallaşma Özelleştirmeler ve kamunun küçültülmesi Emek tasarruf edici ve emekçiyi ikincilleştiren teknoloji uygulamaları (özellikle de

kamu sektöründe)

Dönüştürücü üst yapı dinamikleri: Burjuva ideolojisindeki dönüşüm: Neo liberal ideoloji Ekonomi politikaları Sosyal devletin çöküşü ve yeni yönetişim anlayışı Neo liberalizm muhafazakârlık ve dinsel ittifak: Piyasa İslam'ı / Kültürel

hegemonya Sarı sendikacılık ve sendikal bürokrasi Sosyalist ideolojinin gerekli yenilenmeyi sağlayamaması, Sosyalistlerin dağınıklığı ve örgütsüzlüğü

Page 53: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 53

1945–75 dönemi yaygın bir biçimde: ABD’de ‘Altın Çağ’, Avrupa’da ‘Sosyal

Devlet ya da Sosyal Demokrasi’ ve azgelişmiş dünyada ‘Ulusal Kalkınma’ dönemi olarak adlandırılır.

1980’lerin başlarından itibaren bu dönem sona erdi ve yerini ‘Neo liberalizm’ aldı.

Dönüştürücü alt yapı dinamikleri

Page 54: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 54

Bu dönemin temel özelliği; küreselleşme ve finansallaşmanın

hızlanması ve baskın hale gelmesi, tekellerin (ya da oligopollerin) hayatın her

alanında yaygınlaşması ve devletin ekonomiye müdahale alanının daraltılarak,

özelleştirmeler, taşeronlaştırma aracılığıyla uluslararası piyasaların ve bunların aktörleri dev sermaye şirketlerinin tam hegemonyasının tesis edilmesidir.

Dönüştürücü alt yapı dinamikleri

Page 55: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 55

Bu dönemde ayrıca kapitalist krizlerin kısa dönemli iş döngüleri olmaktan ziyade çok uzun yıllar süren uzatılmış durgunluklara (stagnasyon) ve büyük resesyonlara dönüşmesi ve

bunların da üst yapıda burjuva demokratik devletlerden vazgeçilerek finansal oligarşik yapılara yönelimi gibi eğilimler söz konusudur.

Dönüştürücü alt yapı dinamikleri

Page 56: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 56

Bir yılda tüm dünyadaki reel mal üretiminin toplam değeri ortalama 55–60 trilyon $ iken, finans piyasalarındaki yıllık toplam işlem hacmi bunun 63 katı yani 3,450 trilyon $’dır.

Dünya mali varlık stok hacmi 1980’de 12 trilyon $ iken 2007’de 196 trilyon $ oldu.

Bu stoklar dünya hasılasının (derinlik) 1980’de % 120’sini,

2007’de ise % 356’sini oluşturuyordu.

Küreselleşme ve finansallaşmanın boyutları

Page 57: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 57

Küresel düzeyde sermaye ağının nasıl oluştuğu finans kapitalin kontrol gücünü sergiler:

Dünyada 2007 yılı itibariyle 43,060 çok uluslu şirketten oluşan bir sermaye ağı var.

Bu ağ küresel kapitalist ekonomik gücün kaynağını oluşturuyor.

Bu ağın % 40’ı tek başına 147 şirket tarafından kontrol ediliyor. Özellikle en tepedeki 50 şirketten biri hariç kalan tamamı finans şirketlerinden oluşuyor.

Küreselleşme ve finansallaşmanın boyutları

Page 58: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Kapitalist sınıf zenginleşmesinin yeni yönü

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 58

Page 59: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Finansallaşan ekonomide ucuz kredi emekçi sınıfları sisteme bağlarken, sınıf bilincini zayıflattı.

Finansal sektörde çalışan emekçilerin sınıf içindeki payı arttı.

Bu kesimler sınıf bilinci ve eylemlilik anlamında geleneksel sanayi işçisinin gerisindeler.

Zira kendilerini beyaz yakalı ve orta sınıf (!) olarak görüyorlar.

Türkiye’de bankalarda çalışan sayısı 200,000 civarında.

59

Finansallaşma işçi sınıfını yapısını değiştirdi, emek örgütlerini

zayıflattı

Page 60: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 60

Finansallaşan ekonomide emekçiler giderek artan biçimde borçlandırılarak tüketime teşvik ediliyorlar.

Emekçiler tüketici kredileri ile ev, araba ve diğer tüketim malı alımlarına yöneltildi.

Kredi kartı borcunu ödeyemeyen sayısı Türkiye’de 1 milyonu aştı.

Tüm bu gelişmeler emekçilere borçlarını geri ödeyememe, sahip olduklarını kaybetme korkusu yaşatıyor.

Bu durum işlerini kaybetmemek adına onları örgütlü mücadeleden ve sendikal faaliyetten uzak tutuyor.

Emekçiler borçlandırılarak sistemin suç ortağı haline getirilerek rehin alınıyorlar.

Bu durumdaki kitleler ekonomik istikrar için izlenmekte olan ekonomi politikalarını desteklemek durumunda kalıyorlar.

Finansallaşma işçi sınıfını yapısını değiştirdi, emek örgütlerini

zayıflattı

Page 61: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 61

Küresel reel piyasalarda da benzer bir oligopolleşme eğilimi söz konusu.

Yani dünya üretimi ve ticareti az sayıda çok uluslu şirket tarafından doğrudan ve dolaylı yollarla kontrol edilmektedir.

Dünyanın en büyük 100 çok uluslu şirketi ABD, AB ve Japonya’da yerleşik (Triad).

Bu şirketlerin aralarındaki ilişki klasik anlamdaki rekabetten farklı olup daha ziyade bir rakiplik ve işbirliği diyalektiği biçiminde.

Özellikle de fiyat rekabeti çok tehlikeli bir şey olarak düşünüldüğünden genelde bundan sakınılır.

Bunun yerine firmalar büyük ölçüde düşük emek gücü maliyetli durumlara, kaynak rekabetine ve ürün farklılaşmasına yönelirler.

Küreselleşme ve reel üretimde oligopolleşme

Page 62: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 62

Uluslararası tekelci sermayenin iktisadi gücünün yoğunlaşması ve kontrol gücünün artması aynı zamanda dolaylı bir biçimde, taşeronluk ve yönetim sözleşmeleri, anahtar teslimi anlaşmalar, franchising, lisanslama ve ürün paylaşımı gibi

uluslararası stratejik ittifaklarla da sağlanıyor.

Örnek: Star Alliance gibi mega işbirlikleri THY dahil otuza yakın ülke hava yollarını bünyesinde topladı.

Küreselleşme ve reel üretimde oligopolleşme

Page 63: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 63

Özelleştirmeler

Washington Uzlaşması sonrasında kamu küçültüldü, özelleştirmeler başlatıldı.

KİT’ler ve kamusal hizmetler özelleştirildi. Özelleştirme sadece mülkiyet devri ile değil,

serbestleştirme- düzenlemeden vazgeçme, franchising, kullanma hakları, lisanslama, kamu-özel ortaklıkları gibi yöntemlerde her alanda yapılıyor.

Taşeronlaştırma özelleştirmenin en yaygın uygulaması.

Page 64: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 64

Taşeronlaştırma sadece ucuz işçilik ya da kıdem tazminatı gibi bazı yasal sorumluluklardan kurtulmak için değil,

dayanışma kültürünü yok edip , bireyci kültürü yerleştirmek,

sendikasızlaştırmak ve sınıf bilincini yok etmek için de yapılıyor.

Özelleştirilen işyerlerinde uygulanan esnek emek gücü politikaları işçi sınıfı örgütlülüğünü zayıflatıyor.

Özelleştirmeler işçi örgütlenmesine darbe vurdu

Page 65: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 65

Bu verilerden hareketle günümüz kapitalizminin en çarpıcı özelliğinden birinin küresel düzeyde tekelleşme (ya da oligopolleşme) olduğu,

bunun giderek genel bir eğilim halini almakta olduğu ve dünyada bu yapıdan özerk hiçbir ekonomik faaliyetten söz etmenin mümkün olamayacağı ileri sürülebilir.

Bu gerçek, dünyanın en büyük ekonomilerinin ve en güçlü hükümetlerinin dahi finans kapitalin saldırılarına karşı durmalarının ne denli zor olduğunu ortaya koymaktadır.

Dönüştürücü alt yapı dinamikleri

Page 66: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 66

Küreselleşme emperyalist sömürüyü daha da arttırırken emekçi sınıfın

yapısını dönüştürdü

Bugün sermaye temerküzü kendisini uluslararası tekelci sermayenin hızlı büyümesinde gösteriyor.

Teknolojinin yanı sıra sermaye her zamankinden daha fazla mobil durumda .

Çünkü dev firmalar giderek küreselleşiyor ve finansallaşıyor.

Bugün, ulusal düzeydekine ilave olarak küresel bir artık değer oluşumu ve bunun yarattığı bir rant bölüşümü söz konusu.

Page 67: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 67

Yani; Metropol ve az gelişmiş ülkelerdeki emek gücü

verimlilikleri arasındaki fark kapanırken, ücret farklılıkları giderek açılıyor.

Böylece metropollere doğru akan bir emperyalist rant oluşuyor.

Çünkü az gelişmiş ülkelerdeki emek, değerinin çok altında ücretlendiriliyor.

Bu rantı artırarak sürdürmek isteyen emperyalizm azgelişmiş ülkelerdeki işçi örgütlenmelerini daha da baskılıyor.

Küreselleşme emperyalist sömürüyü daha da arttırırken emekçi sınıfın

yapısını dönüştürdü

Page 68: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 68

Küreselleşme ve teknolojik gelişmeler azgelişmiş ülkelerde precartiat adı verilen bir emekçi katmanını ortaya çıkardı.

Bu emekçiler uluslararası iş bölümüne uygun bir biçimde esnek / güvencesiz istihdam koşullarında ve genelde yarı zamanlı istihdam ediliyorlar.

Büyük ölçüde kadınlardan, gençlerden, engelli işçilerden, tekrar çalışmak zorunda kalan emeklilerden, eski mahkûmlardan ve göçmenlerden, esnaftan, iktisadi değişim nedeniyle yerlerinden edilmiş olan kalifiye ve yarı-kalifiye işçilerden ve işsizlerden oluşuyor.

Precariat

Page 69: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 69

(i) Burjuva demokrasileri giderek geçerliliğini yitiriyor, iktidar ve muhalefet partileri arasındaki fark giderek kayboluyor.

ii) Uzun dönemde “emperyalistler arası savaş” tezi geçerliliğini korusa da, kısa vadede ABD, AB ve Japonya üçlüsünden oluşan bir “kolektif emperyalist işbirliği” mevcut.

Libya işgali ve gündemdeki Suriye müdahalesi bunun somut örnekleri.

Alt yapıdaki dönüşümün politik sonuçları

Page 70: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 70

(iii) Triad’ın emperyalist bloku azgelişmiş ülkelerdeki gerici hegemonik bloklar ile stratejik ittifakını sağlamış durumda.

Azgelişmiş ülkelerdeki gerici hegemonik blokları da içine alan bir küresel gerici hegemonyadan söz etmek mümkündür.

Büyük Orta Doğu Projesi’nde (BOP) Türkiye ve ABD’nin ittifakı ve eş başkanlıkları bunun en somut ifadesi.

(iv) Mevcut iktisadi kriz sadece bir kriz olmaktan öte özellikler göstererek, sistemin kendi kendini yeniden üretmekte zorlanmasından dolayı, içe doğru patlamalar yaşamaktadır (Bolivya, Venezüella ve Ekvator).

Alt yapıdaki dönüşümün politik sonuçları

Page 71: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 71

Dönüştürücü üst yapı dinamikleri

Burjuva ideolojisindeki dönüşüm ve neo liberal ideoloji ve ekonomi politikaları, sosyal devletin çöküşü ve Yeni Yönetişim anlayışı

Page 72: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 72

1970’li yıllardan bu yana metropol ülkelerde geliştirilen neo-liberal ideoloji ve neo-liberal politikalar IMF, DTÖ ve DB gibi örgütler aracılığıyla tüm dünyaya egemen kılındı.

Bu ideoloji, işçi sınıfı ve aydınlar başta olmak üzere toplumun büyük kesiminin ülke sorunlarına ilgisiz kalmasına neden oldu.

Ayrıca bu ideolojinin muhafazakarlık ve din ile ittifakı örgütlü mücadeleyi olumsuz etkiliyor.

Neo-liberal ideoloji

Page 73: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 73

Neo-liberalizm, emekçi örgütleri ve sendika karşıtı yasaların hayata geçirilmesi, sendikal faaliyetlerin yasaklanması ya da kısıtlanması demek.

Bu rejimde sendikalara biçilen rol, emek gücü piyasalarının düzenlenmesi ve yönetilmesinde sendikaların, kapitalistlerin ve devletin yönlendiriciliği altında müttefiklik-yardımcılık rolüdür.

Neo-liberal ideoloji

Page 74: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 74

Neo liberal dönemde sınıfsal güç dengelerinde ve kapitalist devlet anlayışında önemli değişiklikler meydana geldi.

Bu gelişmeler sosyal devletlerin günümüzde içine girdikleri paradigma değişikliğinin ve beraberindeki kamusallık anlayışındaki değişimin de arka planını oluşturuyor.

Sınıfsal güç dengesindeki değişim

Page 75: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 75

1980 sonrası neo liberalizm olarak adlandırılır.

Neo-liberal dönem sermayenin hegemonyasının yeniden ve daha güçlü bir biçimde kurulmasını sağlarken, sosyal devletin de giderek ortadan kalkmasına neden oldu.

Neo liberalizm: Sosyal Devletin çöküşü

Page 76: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 76

1980 kırılması birbiriyle ilişkili iki önemli geçiş içeriyor: 

(i) Fordist yapılanmadan Post-Fordist yapılanmaya geçildi.

Fordist dönemde sermaye ile emek arasında bir çeşit ateş kes mevcuttu ve örgütlü emek ,ücret artışları ve iş güvenliği bağlamında oldukça güçlenmişti.

Post- Fordist dönemde ise bu ateşkes bitti ve emek ikame edilebilir, vazgeçilebilir, kullanılıp atılabilir bir hale dönüştürüldü.

(ii) Keynesyen teoriden Post-Keynesyen teoriye geçildi. Keynesyen teori altında hükümetten ekonomiyi düzenlemesi ve toplumun

refahı için sosyal refah programlarını sürdürmesi bekleniyordu. Post-Keynesyen / Neo liberal dönemde ise hükümet bunların hiçbirini

yapmamalıydı. 

Neo liberalizm

Page 77: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 77

Kısaca; Fordizm ve Keynesyenizm işçi sınıfını ve genel

olarak vatandaşları kapitalizmin aşırılıklarından koruyan bir çeşit «Toplumsal Anlaşma» idi.

Neo liberalizm dünya çapındaki siyaset ve ekonomiyi giderek daha fazla hâkim sınıf ya da ulusların emrine sokacak şekilde şekillendiren bir ideoloji.

Emekçi sınıflara karşı açgözlü bir topyekûn saldırının, savaşın hikâyesi.

Neo liberalizm

Page 78: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 78

(i) Kamusal mal ve hizmetlerin metalaştırılması ve kamunun küçültülmesi (özelleştirmeler).

(ii) Her türlü metaı bir spekülasyon aracına dönüştüren bir hızlı finansallaşma.

(iii) Her türlü doğal, sosyal ve reel felaketin ve krizin kapitalist sınıf için ve onun tarafından manipülasyonu.

(iv) Servetin üst sınıflar lehine ve bölüştürülmesinde devletin açık ve pervasız bir biçimde bir araç olarak kullanılması.

Neo liberalizmin dört ayağı (D. Harvey)

Page 79: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 79

Neo liberalizm ile birlikte geleneksel sermaye birikimi yöntemlerine ilave olarak,

sağlık ve eğitim gibi kamusal hizmetlere ve doğaya ve doğal kaynaklara el koyma biçiminde çağdaş bir “ilkel birikim modeli” de yoğun bir biçimde kullanılmaya başlandı.

Bu gelişmeler kamusallığın da daraltılarak etkisizleştirilmesiyle sonuçlandı.

İlkel birikime dönüş

Page 80: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 80

Yönetim, devlet dışındaki aktörleri de (sivil toplum örgütleri, şirketler, piyasalar vb) içeren, “birlikte yönetme”, “hükümet olmadan yönetme” olarak tanımlanıyor.

Son derece esnek, aynı ölçüde kaygan ve değişken bir kavram.

Söylemde tarafsız , siyasi ve ideolojik olmayan bir özellik sergiler.

Gerçekte bu kavram yeni bir siyasal iktidar modeli. Toplumun ezilenlerini dışlarken, toplumun geleceğini

sermaye sınıfının egemenliğine mutlak olarak teslim eder.

Neo liberal Yönetişim

Page 81: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 81

Avrupalı devletler tekil kemer sıkma uygulamalarında yeterince başarılı olamayınca,

2011’den itibaren Yeni Avrupa Ekonomik Yönetişimi adı altında hem ulusal düzeyde hem de ulus üstü bir açık hegemonya modeline başvuruluyor.

«Avrupa Sömestri» ile ulusal meclislerin bütçe yapma hakkı fiilen ortadan kaldırılıyor ve Avrupa Komisyonu’na veriliyor, üye ülke ekonomileri izlenip denetleniyor.

Yönetişim AB’de kanunlaştı

Page 82: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 82

Üst yapıdaki en önemli değişim ideoloji alanında oldu.

“Neo liberal burjuva ideolojisi” din ve muhafazakârlık gibi yerleşik diğer ideolojilerle yaptığı işbirliği sonucunda,

adeta yeni bir din gibi kesin biat edilen bir ideolojiye dönüştü.

Kültürel Hegemonya tesisi: Neo liberalizm –

ideoloji-yeni muhafazakarlık - din işbirliği

Page 83: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 83

Bu durum işçi sendikalarını düzenin uysal bir parçası haline getirirken, sol içinde dahi yankı bulabildi.

“yeni sol” ya da “liberal sol” gibi akımların doğmasına neden oldu (Yetmez ama evet!).

Bu yeni durum emekçiler başta olmak üzere tüm toplumun neo liberal politikalara ve yoğun emek sömürüsüne karşı yükselecek mücadelesini

bastırmada bir kültürel hegemonya olarak işlev görüyor.

Neo liberalizm –ideoloji-yeni muhafazakarlık-din işbirliği

Page 84: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 84

Kültürel hegemonya eşitsizlikleri meşrulaştırıyor

Sabır, Sınav, Şükür, Tevekkül, Kader Referanslarını kullanan kültürel hegemonya

toplumdaki eşitsizliklerin emekçiler tarafından normal görülüp kabul edilmesini, itaat edilmesini sağlıyor.

Page 85: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 85

Türkiye’de dinsel pratiklerin ve simgelerin kamusal alandaki görünürlüğü hızla arttı.

Piyasa İslamı, özelleştirmeler aracılığıyla sosyal devletin tamamıyla yok edilmesinde bir araç olarak kullanılıyor.

Amerika’da olduğu gibi, dinsel olan, yeniden yorumlanmış bir kamusal alanın tam ortasına oturtulmaya çalışılıyor.

Piyasa İslamı:Sosyal devletin yok edilmesinde araç

Page 86: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 86

Piyasa İslam’ı Bush’un “inanç temelli inisiyatif” fikrinin bir uzantısı:

«Şimdiye kadar devletin sağladığı bazı sosyal hizmetler özel sektör ve dini cemaatler üzerinden ve hayırseverlik temelinde verilecektir (Religious contractors)».

«Cemaatler eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerini kendileri yönetebilirler».

«Piyasa İslam» ı sosyal devlete karşı

Page 87: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 87

Dinsel referans geleneksel İslami bir duruştan ziyade bir kamu karşıtlığından besleniyor.

Hükümete sadece büyüme ile ilgilenmek düşüyor.

Dinsel lügatin zekât, sadaka, vakıflar gibi temel kavramları yeni sosyal politika araçları olarak sosyal devlete alternatif olarak sunuluyor.

Kamusallıkta boşalan yer «Piyasa İslam» ı ile doldurulmak isteniyor

Page 88: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 88

Neo liberal yeniden yapılandırma ile geçen 30 yılın ardından gelen kemer sıkma çağında;

Avrupa Birliği ülkelerindeki sosyal devletlerin geleceği son derece belirsiz.

Kemer sıkma AB’de kurumsallaştırılıp, kalıcı hale getiriliyor.

Sermaye açısından artık emek ile uzlaşmaya gerek de yer de yok.

Çağ, kalıcı kemer sıkma çağı

Page 89: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

İktisadi işlevleri açısından kapitalist devlet

89

Page 90: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Klasik İktisat (18-19yy) : Devletin rolü sosyal mal ve hizmet üretimi ile sınırlıdır (İç ve dış güvenlik + alt yapı+ eğitim) .

Neo-klasik iktisat (1870’ler…): Devletin, etkin kaynak tahsisiyle sınırlı olmak üzere, piyasa mekanizmasının başarısızlıklarının giderilmesiyle ilgili tamamlayıcı bir rolü vardır.

Leviathan Devlet Anlayışı ( Buchanan, Downs, Niskanen) (1980- 2000) : Devlet, seçmenlerin, politikacıların, bürokratların ve çıkar gruplarının çıkarlarını maximize etmeye yarayan bir araçtır.

90

Klasik-Neo klasik- Leviathan devletin iktisadi işlevi

Page 91: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Devletin varlık nedeni, piyasaların etkin kaynak tahsisini sağlayamamasıdır.

Devletin görevi bu başarısızlıkları gidermek ve üretimin ve sermaye birikiminin sürdürülebilmesini sağlamaktır.

Asli değil, piyasayı tamamlayıcı olma anlamında talidir.

91

Neo-klasik İktisat ve Kapitalist Devlet

Page 92: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 92

Bu yaklaşım, 1980 ve 1990’lı yıllarda burjuvazi ve sağ /muhafazakar partiler tarafından sosyal devletin zayıflatılması ve özelleştirmelerin yapılabilmesi için bir teorik dayanak olarak kullanıldı.

Halkın kamuya olan güveni sarsıldı, bu da KİT’lerin satışı ve geniş anlamda özelleştirmelerin yapılmasını kolaylaştırdı.

Leviathan Devlet

Page 93: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Keynes ve Beveridge : Devletin temel görevleri tam istihdamın

sağlanması ve sosyal adalete uygun bir yeniden bölüşüm sağlamaktır (Refah Devleti- Refah Toplumu).

Ancak yeniden bölüştürücü devlet, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin, kapitalist üretim tarzının da koruyucusudur.

Onu politik ve iktisadi krizlere karşı savunur, korur. Gerektiğinde kamu yararı için müdahalelerde

bulunur, düzenlemeler yapar.

93

Sosyal Demokrasi ve Devlet

Page 94: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 94

Devlet tüm sınıfların lehine hareket edemez.

Devlet sadece çeşitli çıkar grupları tarafından ele geçirilebilen bir araç değil,

Asıl olarak, mevcut sınıfsal ilişkilerin bir ifadesi, kapitalist egemen sınıf ya da sınıfların çıkarlarını korumak için var olan temel bir araçtır.

Marksizm ve Kapitalist Devlet

Page 95: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 95

Engels : Anti-Dühring (1877) : “ ...Ve modern devlet, işçilerin ya da tek tek kapitalistlerin

gasp girişimlerine karşı, kapitalist üretim tarzının genel dışsal koşullarını korumak amacıyla burjuva toplumunun kendisini teçhizatlandırdığı yegane örgüttür.

Hangi biçimde olursa olsun, modern devlet zorunlu olarak kapitalist bir makinedir; kapitalistlerin ideal kolektif organıdır.

Mülkü anlamında ne kadar çok üretken gücü elinde tutarsa, tüm kapitalistlerin o denli gerçek kolektif organı olur”.

Marksizm ve Kapitalist Devlet

Page 96: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Yani kapitalist devlet: 1.İşçilerin ya da tek tek kapitalistlerin sermayeyi ele

geçirme girişimlerine ve dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı kapitalist üretim tarzını korumak,

2. Egemen sınıf burjuvazinin çıkarlarını savunmak ve yasama- yürütme-yargı ve eğitim gibi araçlarla bu çıkarları meşrulaştırmak,

3. Sermaye birikimi ve toplumsal yeniden üretim sistemini kesintisiz sürdürebilmek için,

Burjuvazi tarafından kolektif bir biçimde örgütlenmiş olan, zora dayalı en geniş kapsamlı aygıttır.

96

Marksizm ve Kapitalist Devlet

Page 97: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 97

Kapitalist devlet birbiriyle genelde çatışan iki işlevi “sermaye birikimi” ve “meşrulaştırma” işlevlerini yerine getirir.

Bir yandan özel sermaye birikimini kârlı kılabilecek koşulları yaratmalı, diğer yandan sosyal uyumu / birliği toplumsal barışı muhafaza etmelidir.

Devlet sermaye birikimine destek olmak için zor gücünü kullandığında meşruiyetini ve toplumsal desteğini yitirir.

Ancak, özel sermaye birikimine yardımcı olmayan devlet artı değer üretimi, böylece de vergi biçimindeki önemli bir gelir kaynağını yitirir.

Marksizm ve Kapitalist Devlet : Sosyal Refah Hizmetleri (J.O’Conner)

Page 98: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 98

«Sosyal yatırım” (tekno parklar, alt yapı vs) ve “sosyal tüketim” (sosyal güvenlik) şeklindeki sosyal sermaye harcamaları özel sermayenin kârlılığını artırıp, artı değeri büyüterek ilk işleve hizmet eder.

Kamusal sağlık, eğitim, sosyal yardımlar gibi sosyal harcamalar devletin meşruiyetini böylece de sosyal uyumu sağlayan kamusallık derecesi yüksek harcamalardır.

Marksizm ve Kapitalist Devlet : Sosyal Refah Hizmetleri (J.O’Conner)

Page 99: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 99

1980 sonrasında küreselleşme, neo-liberalizmin yükselişi ve reel sosyalizmin çöküşü sermayenin hegemonyasının yeniden ve daha güçlü bir biçimde kurulmasını sağladı.

Devletin sermayeye olan açık desteğini meşrulaştırma ihtiyacı azaldı.

Bu faktörler bütçe politikaları ve kamu harcamalarının niteliksel ve niceliksel dönüşümleri üzerinde çok etkili oldu.,

Bu hizmetlerin kamusal niteliği azaldı, yeni biçimler aldı.

Marksizm ve Kapitalist Devlet : Sosyal Refah Hizmetleri (J.O’Conner)

Page 100: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 100

Sosyal sınıflar ve sınıf mücadelesi

Page 101: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 101

Sınıflara bölünmüş bir toplumda yaşıyoruz… Irk, din, mezhep, etnisite, cinsiyet gibi bölünmüşlüklerle

kıyaslandığında emek-sermaye bölünmüşlüğünün üzeri kapatılmaya çalışılıyor.

Burjuva toplum kuramları sınıfsal çelişkileri toplumdaki statü, meslek ve gelir farklılıkları ile açıklarlar.

Marksizm, sınıfsal konumu diğer toplumsal gruplara karşı ve nesnel bir ilişki olarak ele alır.

Yani, kişinin sınıfsal konumu öznel tutumlara değil, üretim ilişkileri içindeki fiili yerine bağlıdır.

Ayrıca emek-sermaye ilişkisi üretim sürecinde şekillenen antagonist bir ilişkidir.

Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz

Page 102: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 102

Kısaca, yaşam için gerekli olan her şeyi işçiler, emekçiler üretir, sermaye sınıfı üretilenlere el koyar.

Genişletilmiş toplumsal yeniden üretim için emek ve sermaye arasındaki bu ilişki zorunlu bir ilişkidir.

Zira kapitalizmde üretim, sermaye birikimi ve kâr sermaye sınıfının elinde toplanır.

Kâr sermayeyi ve serveti büyütmek için kullanılır, bu kârın kaynağı üretim sırasında yaratılan ve işçilerin ödenmemiş emeği demek olan artı-değerdir.

Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz

Page 103: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 103

Artı değer sömürüsü üretimin ve sınıf mücadelesinin varlık nedenidir.

Egemenler kapitalist sömürüyü ve ekonomik anarşiyi haklı gösterebilme gayretiyle sınıfların ve özel mülkiyetin, insanlığın var olduğundan bu yana mevcut olduğu mitini yaygınlaştırırlar.

Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz

Page 104: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 104

İlkel komünal toplum tarihte görülmüş ilk ve tek sınıfsız toplum örneğidir.

Bu toplum biçimi aynı zamanda insanın yüzbinlerce yıl boyunca geçirdiği evrime de tanıklık eder.

Bu toplumda özel mülkiyet, imtiyazlı elitler, sosyal sınıflar, polis ya da devlet gibi zor aygıtları mevcut değildi.

Bu toplum biçimi ileri ölçüde demokratikti. Herkes genel meclis gibi oluşturulan yapıda yer alır ve

önemli konularda söz sahibi olurdu ve özel amaçlar için şefler ya da sorumlular seçimle belirlenirdi.

Page 105: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 105

Ortak kabile mülkiyeti, özel ailelerin (beraberinde özel evlerin) oluşumuyla zamanla zayıflamaya başladı.

Zaman ilerledikçe ortak arazi her bir ailenin ortak mülkiyetine ayrılacak şekilde bölündü.

Anaerkil aile biçimi kolektif mülkiyetin korunması için zaruri hale gelen erkek egemen biçime dönüştü.

Tahıl üretimi ve hayvancılığın yaygınlaşması toplumsal tabakalaşmaya yol açtı.

Page 106: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 106

‘Kabile reisliği’ ya da ‘büyük adamlar’ ortaya çıktı.

Fakat bu tabakalaşma, toplumun bir kesiminin emeğiyle üretilen artık ürünün diğer bir kesim tarafından el konulmasıyla sonuçlanan sınıfsal farklılaşmaya benzemiyordu.

Özel mülkiyetin giderek yaygınlaşması ve giderek insanların kendi ihtiyaçlarının üzerinde bir artık üretebilecek duruma gelmesi insanlığın gelişiminde önemli bir atılımla sonuçlandı.

Page 107: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 107

Artık ürün üretilmeye başladığında sahibi için çalışmak zorunda olan kölelerin muhafaza edilmesi ekonomik olarak anlamlı oldu.

Giderek artan sayıda köle tarafından üretilen artık yeni sınıf olan köle sahiplerince sahiplenildi.

Ancak köleler nasıl denetlenecek ve çalışmak için nasıl zorlanacaklardı?

Eski kabilelerin polis ya da zor araçları mevcut değildi. Her bir birey özgür bir savaşçı konumundaydı.

Page 108: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 108

Bir insan kendi yaşamını sürdürebilmek ve çalışır durumda kalabilmek için gereksinim duyduğu yiyecekten daha fazlasını üretebilir düzeye gelinceye kadar, toplumun sınıflara bölünmesi söz konusu olmadı.

Eğer kölelerin ürettikleri sadece onları hayatta tutabilecek kadar olsaydı, onları köle olarak muhafaza etmenin anlamı olmazdı.

Sosyal sınıflar ortaya çıkıyor

Page 109: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 109

Kısaca, artık ürün üretimi, eski toplumsal biçimleri parçalamış ve sınıfsal ayrışmayı mümkün kılmıştır.

Bu sınıfların varlığı ise bir sınıfın diğer sınıf üzerinde egemenlik kurma anlamında bir zor aygıtını gerektiriyordu.

Böylece toplumda zengin ve yoksul, kiracı ve toprak sahibi, borçlu ve borç veren (kreditör) ortaya çıkmaya başladı.

Kısacası toplumun sınıflara bölünmesi ekonomik bir artık (artık ürün) yaratan üretimin ve üretici güçlerdeki gelişimin bir sonucuydu.

Page 110: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 110

Egemen sınıfın çıkarlarını koruyabilmek amacıyla özel kurumlar yaratıldı.

Özel silahlı insanlar, mahkemeler ve kanunlar köle sahiplerinin özel mülkiyetini korumak amacıyla oluşturuldular.

Tüm eklentileriyle birlikte devlet ortaya çıktı ve eski adil düzenin tüm özgürlük ve eşitliği harabeye döndürüldü.

Yeni sosyal ve ekonomik düzeni haklı gösterebilmek için yeni fikirler ve ahlaki değerler geliştirildi.

Devlet ortaya çıkıyor

Page 111: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 111

Marx’a göre, bir yandan emekten daha fazla artı değer yaratma çabası biçimindeki sömürü, diğer yandan bu sömürüye karşı direnç kapitalist toplumlarda sosyal sınıflar arasındaki çatışmaların özünü oluşturur.

Bu çatışma öznel niyetlerin dışında nesnel olarak hayatın içinde var olan bir gerçekliktir.

Sınıf mücadelesi nesnel bir gerçekliktir

Page 112: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 112

Ancak, bu uzlaşmaz sınıfsal bölünmüşlük gerçeği sistemin egemenlerince çeşitli yollarla; resmi eğitim, bireycilik ve mülkiyetçiliğin teşviki, ırkçılık, şovenizm, milliyetçilik, cinsiyetçilik, savaş çığırtkanlığı ve medya propagandası aracılığıyla perdelenir.

Keza, sermaye işçileri ve toplumun bütününü yönetebilmek için onları böler ve birbirlerine rakip hale getirir.

Page 113: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 113

Günümüzün çarpıcı iktisadi gerçekleri olan yoksul-zengin uçurumu, gelir dağılımı adaletsizliği, işsizlik ve krizler ise böyle bir sınıfsal ayrışmanın sonuçlarıdır.

Uygulanan ekonomi politikaları genelde bu sömürünün sürmesine, sermaye sınıfının daha da zenginleşmesine, emekçi sınıfların daha da yoksullaştırılmasına hizmet eder.

Bu bağlamda 400 yıllık kapitalizm insanlara iddia edilenin aksine sınıfsal sömürü, yoksulluk ve krizler dışında pek de bir şey vermemiştir.

Page 114: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 114

Proleter devrimci bir sınıf siyasetinin halâ çok önemli ve acil olduğunu göstermektedir.

Sınıf mücadelesi ve sınıf siyasetinin, bir döneme ait, modası geçmiş kalıntılar olduğu, günümüzde sınıfsal ayrışmanın ve çelişkilerin ortadan kalktığı, bu nedenle de sınıf siyasetine ihtiyaç olmadığı iddiaları egemenlerin ve onların sözcülerinin kasıtlı olarak yaymaya çalıştıkları, liberal solcuların inandıkları içi boş iddialardır.

Tek çıkış sınıf siyasetine geri dönmektir

Page 115: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 115

Özellikle son 20 – 30 yıldır uygulanmakta olan neo liberal politikalar işçi sınıfının mücadelesini geriletmiş olsa da gerçekler inatçı bir biçimde kendilerini dayatıyor.

Kapitalizmin krizlerle yürüdüğü gerçeğinin yanı sıra, emekçi sınıflar bugün sayıca her zamankinden daha kalabalık ve daha güçlüdür.

Bugün işçiler, emekçiler tüm dünyada nüfusun çoğunluğunu oluşturuyorlar.

Kapitalist sistem dünyanın her bir yanında egemendir ancak bu sistem 6,5 -7 milyarlık dünyada en-az 3–4 milyar işçi sınıfı ve onların bakmakla yükümlü olduğu insanları yaratmıştır.

Page 116: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 116

İşçi sınıfı eskisinden daha eğitimli ve becerili bir konumdadır.

Bu sadece mavi yakalı sanayi işçileri için değil, aynı zamanda bilişim sektörü işçileri, öğretmenler, memurlar, finans işçileri, teknik elemanlar gibi her tür beyaz yakalı çalışan için de geçerlidir.

Ve bu kesimler, geçici işçiler, güvencesizler ve işsizlerle birlikte devrimci bir sınıf siyasetinin hala temel öznesi olma özelliğini taşımaktadırlar.

Eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplum ve dünya kurmanın bugün her zamankinden daha fazla mümkün ve gerekli olduğu açıktır.

Page 117: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 117

Öte yandan proleter devrimci sınıf siyaseti toplumdaki uzlaşmaz sınıfsal çıkarların varlığının ve insanların gerçek anlamda özgürleşmesinin ve yaşamlarının iyileşmesinin ancak sermaye sınıfına karşı verilecek olan sınıf mücadelesi ile sağlanabileceğinin kabulüyle başlar.

Yani sınıf mücadelesinin doğru analizi toplumun sosyalist dönüşümünün anahtarıdır.

Page 118: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 118

Ancak bu genel saptamalar, sınıf mücadelesinin bir parçası olduğundan, kamusal eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hakkı gibi haklar için mücadele edilmesi gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Ayrıca Türkiye özelinde kendisini ulusal bir sorun, özgürlükler ve demokrasi sorunu olarak ortaya koyan “Kürt Sorunu” nun inkârı ya da ikincilleştirilmesi anlamına da gelmez: Emek, demokrasi ve özgürlük sorunu bir bütündür.

Page 119: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 119

Sermaye birikimi , artı değer sömürüsü, kar

Page 120: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 120

Sermaye birikimi kapitalist büyümenin temel biçimi ve amacıdır.

Kapitalistlerin temel servet biriktirme biçimi ve kapitalist krizlerin temel nedenlerinden biridir (aşırı birikim krizleri; 1929, 2008).

İktisadi büyüme gerçekte sermayenin büyümesidir. Emekçiler ‘sermayenin gerekli olduğuna’ inandırıldıklarından

sermaye üretim ve toplumu yönetmeyi sürdürür. Eğitim, gelenek ve alışkanlıklarla işçiler kapitalist üretim

tarzının doğa kanunları gibi geçerli ve gerekli olduğuna inandırılırlar bu da onların tüm direncini kırar.

Sermaye birikimi neden önemlidir?

Page 121: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 121

Sermayenin tam olarak ne olduğunu iyi anlamak gerekir.

Marx sermayeyi: “işçilerin kendilerinin yarattığı ama sonuçta kendilerine karşı bir silaha dönüşen bir ürün” olarak tanımlar.

Ona göre sermaye : “Araç, alet, makine gibi insanın zihinsel ve el emeğine dayalı faaliyetlerinin sonucunda ürettiği şeydir. Sermayeye baktığımızda onun geçmişteki ve devam etmekte olan emek sömürüsünün bir sonucu olduğunu görürüz”.

Sermaye birikimi neden önemlidir?

Page 122: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 122

Bu durumun kolayca anlaşılmamasının nedeni sömürünün gizlenmesidir.

Zira işçinin emeğini işverene sattığı ve bunun da karşılığını aldığı algısı yaratılır. Ö

örneğin ücretlerin saat ücreti olarak hesaplanıp ödenmesi biçimindeki uygulama bu görüntüyü güçlendirir.

Tüm emek sanki ödenmiş emekmiş gibi ortaya çıkar. Böylece çalışılan bir günün gerekli ve artık emek; ödenmiş (emek

gücü) ve ödenmemiş emek biçiminde ayrıldığı gerçeği gizlenir. Bu yanılsama sermayenin gerçekte kaynağının işçilerin

ödenmemiş emekleri olduğunu gerçeğini de gizlemek için yaratılır.

Sermaye birikimi neden önemlidir?

Page 123: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 123

Oysa sermayenin büyümesinin ön koşulu artık değerin büyümesidir.

Bu nedenle sermaye herhangi bir üretken gücün geliştirilmesinin değil, artık değer üretimini artıracak ve onu realize edecek gelişmelerin peşindedir.

Yani sermaye seçici davranır ve üretkenlik artışının meyvesini toplama derdindedir.

Bilim ve teknoloji uygulamaları da bu bağlamda sermayenin hizmetindedir.

Sermaye birikimi neden önemlidir?

Page 124: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 124

Oysa sermaye geçmiş ve yaşayan sosyal emeğin, sosyal mirasın bir sonucudur.

Sosyal mirasımız, kuşaklarca üretilen ürünler sermaye sahiplerine ait oldukça, işçiler sermayenin kontrolü altında kalmaya devam ederler.

Sermayenin geçmiş ve yaşayan sosyal emeğin bir sonucu olması onun sosyalist bir toplumdaki gibi kolektif mülkiyete ait olmasını haklı ve gerekli kılar.

Sermaye birikimi neden önemlidir?

Page 125: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 125

Sermaye birikiminin temel kaynağı kâr, kârın kaynağı ise artı değerdir.

Marx, sermayeyi; değişken sermaye (emek gücü: v ) ve sabit sermaye (fiziki yatırım malları: c ) olarak ayrıştırır.

İşçinin ücreti anlamına da gelen (v) emek gücünün kendisini yeniden üretmesi için gerekli olan asgari geçimlik düzeyince belirlenirken, artı değerin (s) tek kaynağı emektir.

Yani artı değer, işçi başına üretilen değer/hâsıla ile geçimlik-asgari ücret arasındaki fark olarak hesaplanır ve kârın da tek kaynağıdır.

Marx buradan yola çıkarak sömürü oranını artı değerin ücret içindeki payı olarak hesaplar (s/v).

Artı değer- kâr- sömürü

Page 126: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 126

Artı değer kavramını ilk olarak ortaya atan Marx’a göre artık değer, üretenlerin yaşamaları için gerekli olan ve ölçüsü emek zamanı olan sosyal bir üründür.

Yani artı değer, üretenlerin ödenmemiş emek zamanlarının birikimli bir ürünüdür.

Kapitalist toplumda, artı değere kapitalistler tarafından el konulur ve bu değer kapitalistin kârının kaynağını oluşturur.

Çünkü kapitalist, üretim araçlarının sahibidir ve işçilerin yaşamak için emek güçlerini kapitalistlere satmaktan başka çareleri yoktur.

Kapitalist sadece üretim araçlarının sahibi değil, üretimde kullanmak için satın aldığı emek gücünün ve üretilen ürünün de sahibidir.

Ücretleri ödedikten sonra kapitalist işçilerin ödenmiş olan emeklerinin üzerinde kalan bir değer olan artı değerin sahibi olur.

Artı değer- kâr- sömürü

Page 127: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 127

Kapitalist bu kârı ticaret ve finans burjuvazisi gibi burjuvazinin diğer kesimleri ile paylaşır.

Ayrıca toplumsal yeniden üretimin kesintisiz sürdürülmesini sağlamakla görevli olan kapitalist devlet de kurumlar vergisi ve gelir vergisi gibi vergilerle kârın bir kısmına el koyar.

Ancak bu vergiler işçiler tarafından yaratılmış olan artı değer üzerinden alındığından bu vergileme sermayenin vergilemesinden ziyade emeğin ikinci bir kez vergilenmesi anlamına gelir.

Artı değer- kâr- sömürü

Page 128: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 128

Bu durum bir örnekle şöyle açıklanabilir. Örnek: Ayakkabı fabrikası.

Saat ücreti= 10 TL. İşçi her 15 dakikada 1, saatte 4 ayakkabı üretiyor. İşçi saatte 40 TL’lik değer üretiyor, ama kendisine sadece 10 TL ödeniyor (ücret düzeyi; işsizlik oranı, arz-talep koşulları, yasalar, işçilerin örgütlülük-sendika gücüne göre belirleniyor).

Kalan 30 TL artı değeri oluşturur. Bunun bir kısmı; ara malı / hammadde (örneğin deri) için tedarikçi ile; ayakkabının ticaretini yapan tüccar ile; kullandığı kredi için ödediği faiz biçiminde banka ile; fabrika yeri kirası için kiralayan ile ve vergi biçiminde devlet ile paylaşılır.

Kalan kısım kapitalistin kendi tüketimine ve sermayesini/servetini büyütmeye dönük yeni yatırımlara ayrılır.

Artı değer- kâr- sömürü

Page 129: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 129

Marx’ın Kapital’deki artı değer tanımı temelde kâr + faiz + kiradan oluşur.

Dönem gereği vergi ve royalty türü kesintiler dikkate alınmamıştır.

Marx’ın yaşadığı dönemdeki vergi gelirleriyle finanse edilen kamu harcamalarının milli gelir içindeki payının sadece % 5’ler civarında olduğu dikkate alındığında bu anlaşılabilir bir durumdur.

Oysa kamu harcamalarının payı bugün % 30 – 50 arasındadır. Bu da artı değerin paylaşımında vergilerin dikkate alınmasını

ve bunun karşılığında devletin sermayeye ne tür hizmetler sunduğunun iyi bilinmesini gerekli kılar.

Artı değer- kâr- sömürü

Page 130: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 130

Diğer taraftan işçi yarattığı değerin karşılığını tam olarak (ücret biçiminde) alamaz,

çünkü işçinin ücreti üzerindeki pazarlık gücü kanunlarla ya da piyasa koşullarıyla (arz/talep) ile kısıtlanmıştır.

İşsizliğin çok yaygın olduğu ve sendikaların çok güçsüz olduğu durumlarda işçilerin ücretleri üzerindeki belirleyiciliği daha da azalır.

Artı değer- kâr- sömürü

Page 131: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 131

Aslında işbölümünün olduğu tüm toplumlarda ekonomik artık (sosyal fazla) vardır.

Kapitalist toplumdaki artı değerin farklılığı onun kendinden önceki artık biçimlerinden farklı olarak sermayeye dönüşmesidir.

Yani, artı değer kapitalist bir toplumdaki üretimin varlık nedenidir.

Artı değer- kâr- sömürü

Page 132: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 132

Kapitalistler işçiler üzerinden sağladıkları artı değer miktarını; ücretleri sabit tutarken çalışma saatlerini uzatarak veya çalışma saatlerini sabit tutarken ücretleri düşürerek (mutlak artık değer)

ya da emek gücü verimliliğini artırmak, böylece de gerekli emek süresini kısaltmak (nispi artık değer) suretiyle artırırlar.

Artı değer- kâr- sömürü

Page 133: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 133

Ancak ücretler belli bir düzeye kadar kısılabilir. Zira eğer ücretler, geçimlik düzeyin altında kalacak şekilde tutulursa, işçiler kendilerini yeniden üretemeyecekler ve kapitalistler çalıştırabilecek yeterli sayıda işçi (dolayısıyla da artı değer) bulamayacaktır.

Ayrıca ücret kısıtlamaları işçilerin tepkilerine neden olur. Buna karşılık ücret mallarının fiyatları (gıda, giyim,

barınma vb), çeşitli şekillerde düşük tutulmak suretiyle ücret artışları dizginlenebilir.

Bu ekonominin diğer sektörlerindeki verimlilik artışıyla ve yaratılan bollukla sağlanabilir.

Artı değer- kâr- sömürü

Page 134: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 134

Böylece düşük tutulan ücret düzeyleri sayesinde nispi olarak artı değer artırılmış olur.

Bu konuda kapitalist devletler aldıkları vergilerin bir kısmıyla sundukları sübvansiyonlarla gıda ve diğer zorunlu ücret mallarının fiyatlarını belli bir düzeyde tutarak artık değer, dolayısıyla da kâr oranlarının düşmesini önlemeye çalışırlar.

Emek gücü verimliliğinin eğitim, yeni teknolojiler (tekno parklar, ar-ge destekleri vb) ve rasyonalizasyon yöntemleri (performans – kalite yönetimi) ile artırılması saat başına çıktıyı artırarak nispi artı değeri böylece de kârı artırır.

Artı değer- kâr- sömürü

Page 135: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 135

Marx sömürü oranını artık değerin ücret içindeki payı olarak tanımlar (s/v).

Böylece işçilerle sermayedarlar arasındaki ilk mücadele artık değer üzerinden yürür:

İşçiler ücretlerini, sermayedarlar ise kârın kaynağı olan artı değeri büyütmek için mücadele ederler.

Marx’a göre, bir yandan işçiden daha fazla artık değer yaratma çabası biçimindeki sömürü, diğer yandan bu sömürüye karşı direnç kapitalist toplumlarda sosyal sınıflar arasındaki karşıtlığın ve bunlar üzerinden yürüyen mücadelenin özünü oluşturur.

Artı değer- kâr- sömürü

Page 136: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 136

Bu çatışma “kapitalizmin altın çağı” olarak da nitelenen 1945–1975 döneminde ki Fordist üretim tarzı ve sosyal devlet uygulamaları sırasında olduğu gibi bazen durgunlaşıp gizlense de,

günümüzde başta Avrupa olmak üzere metropol kapitalist ülkeler ve azgelişmiş ülkelerdeki kriz sonrası kemer sıkma politikalarına karşı dirençte görüldüğü gibi grevler ve direnişler, fabrika işgalleri ve sokak mücadeleleri biçiminde açık bir sınıf savaşına dönüşür.

Artı değer- kâr- sömürü

Page 137: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 137

Sermayenin organik bileşimi(SOB), Marksizmin kapitalist krizleri ‘azalan kâr oranları eğilimi yasası’ ile ilişkilendirilerek açıklarken başvurduğu bir kavramdır.

Üretim araçları ile bunları çalıştıracak olan işçiler arasındaki teknik ilişkiyi anlatır.

Burjuva iktisat teorisinde buna ‘Sermaye yoğunluğu derecesi’ adı da verilmektedir.

 

Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi

Yasası 

Page 138: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 138

Sermayenin organik bileşimi ve kâr oranı ilişkisi şöyle formüle edilir:

  r = (s/v)/(1+ (c/v)) ya da   Kâr oranı (r) = Sömürü oranı / (1+ SOB)   Eğer sömürü oranı (s/v) artırılamıyorsa, sermaye birikim süreci

içinde kaçınılmaz bir biçimde sermayenin organik bileşimi (c/v) artarken, kapitalistin kâr oranı (r) azalacaktır. Bu düşüşün önüne geçebilmek için artık değerin (s) artırılması gereklidir.

 

Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi

Yasası 

Page 139: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 139

Kâr oranı, belli bir dönemde, yatırılmış sermayenin sağladığı getiriyi yüzde olarak ölçen bir oran, kapitalist ekonominin barometresi ve özel yatırımların ana belirleyicisidir.

Yatırım oranı ise iktisadi büyümenin ana bileşenidir. Kapitalist ekonomilerde kâr oranları önemlidir çünkü

yatırım harcamalarını önemli ölçüde belirleyen faktördür. Ayrıca borçlanma (yabancı kaynak) ile birlikte kurumların

finansal sağlamlığının ya da zayıflığının temel göstergesidir. Eğer kâr/borç rasyosu düşükse, şirketin iflas etme eğilimi çok yüksektir. Yani, kâr oranları, hem yatırım hem de finansal yönden sermaye için temel bir öneme sahiptir.

Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi

Yasası 

Page 140: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 140

Örnek;   Sermaye yatırımı: 100.000 TL Kâr : 20.000 TL ise Kâr oranı : 20.000/100.000 = % 20 (yıllık

oran).   100.000 TL’nin, 80.000 TL’si fabrika binası +

makinalar + hammadde + elektrik vs (c) için, 20.000 TL’sini işçi (ücret v) kiralamak için harcansın.

Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi

Yasası 

Page 141: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 141

Marx, işçi kiralamak için ayırdığı sermayeyi, diğer yatırım harcamasından ayırır, çünkü yeni değer yaratan tek unsur bu işçidir ve kapitalistin 20.000 TL’lik kârının tek kaynağıdır.

Marx bu sermayeyi değişken sermaye (v) olarak tanımlar.

Diğer sermaye, nihai ürüne ölçeğinde herhangi bir değişiklik yapmadan transfer edilen, yani yeni bir değer yaratmayan ölü sermayedir.

Marx bunu sabit sermaye olarak (c) tanımlar.

Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi

Yasası 

Page 142: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 142

Kapitalist, ikinci yılda, ilk yıldan kârı olan 20.000 TL’yi tekrar yatırıma döndürsün.

Eğer yeni bir teknolojik söz konusu değilse kapitalist bu paranın 16.000 TL’sini daha önce yaptığı gibi yeni sabit sermaye alımında, 4.000 TL’sini ise yeni değişken sermaye alımında kullanacaktır.

Sömürü/artık değer oranının da (s/v) değişmediğini, yani % 100 olduğunu varsaydığımızda ikinci yılsonu kârı 24.000 TL ve kâr oranı 24.000/120.000 = % 20 olacaktır.

Yani kâr oranı değişmemiştir.

Kâr oranın azalması 

Page 143: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 143

Ancak teknolojik bir yenilik söz konusu olduğunda durum değişecektir.

Bu durumda kapitalist örneğin yeni değişken sermaye için sadece 1.000 TL’ye ihtiyacı olacak ve kalan 19.000 TL’yi yeni sabit sermaye alanında kullanacaktır.

Şimdi, artık değer oranı sabit kaldığında, sermayenin organik bileşimi artacak, buna karşılık kâr oranı 21.000/120.000 = % 17,5’e düşecektir.

Kâr oranın azalması 

Page 144: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 144

Özetle, sermayenin organik bileşimi arttıkça üretilen kârın oranı düşecektir.

Marksist literatürde bu ‘Azalan Kâr Oranları Eğilimi Yasası’ olarak bilinir. Emek, artık değerin tek kaynağı oldukça ve artı değer miktarı değişken sermaye miktarına bağlı oldukça (ve s/v sabit kaldıkça) kâr oranı düşmek zorundadır.

Sabit sermaye stok miktarı büyüdükçe kâr oranının düşmesi Ricardo ve Mill gibi klasikleri endişelendirdiğinden bu durumun sürmesi halinde kapitalist sistemin kronik bir durgunluğa düşeceğini ileri sürdüler.

Kâr oranın azalması 

Page 145: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 145

Sermayenin organik bileşimini artıran faktör zamanla üretim teknolojisinin sermaye yoğun bir hale dönüşmesidir.

Bir başka deyimle sermaye birikimindeki artış sermayenin organik bileşimini artırmaktadır.  

Marx’a göre, yedek sanayi ordusunun (işsizler ordusu) varlığı kâr oranlarının düşmesini engelleyebilir.

Ancak, sermaye stokunun artması yedek sanayi ordusunun giderek kaybolmasına, bu da ücretlerin yukarı doğru çıkmasına neden olur ve böylece kârlar azalır.

Kârlardaki azalmayı durdurabilmek için ücretlerin bastırılması ise sosyal huzursuzluklara neden olur.

Ancak kâr mutlak olarak azalmamaktadır. Azalma nispi olarak gerçekleşir. Yani sermaye birikimi devam edecektir.

Kâr oranın azalması 

Page 146: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 146

Samir Amin’in vurguladığı gibi kâr oranlarındaki azalmaya karşı önerilen çözümlerden birisi sermaye ihracı ve eşitsiz değişim ve emperyalist ranta neden olan azgelişmiş ülkelerdeki düşük ücretli ama yeterli verimliliğe sahip yedek sanayi ordusudur.

Diğeri ise J. O’Connor’un işaret ettiği vergisel teşvik ve sübvansiyonlar ve kamusal alt yapı ve ucuz girdi üretimi ile sermaye maliyetlerinin azaltılmasını (böylece sermayenin getirisinin artırılmasını) amaçlayan kamusal bütçe politikalarıdır.

Keza, küreselleşme, neo-liberalizm, borçlanma ve finansallaşma da kâr oranlarındaki düşüşü ortadan kaldırmaya hizmet etmiştir.

 

Kâr oranın azalması 

Page 147: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 147

Marx Kapital’de, kâr oranlarındaki düşüş eğiliminin uzun vadeli ve yavaş işleyen bir süreç olmasını bazı karşı etkilerin varlığı ile açıklar.

Bunların başında, teknolojik ilerlemenin emek gücü verimliliğini artırması gelir.

Kas gücü yerine makinelerin istihdamı emek gücünün verimliliğini artırır. B

u gelişme, makine üreten sanayide (sermaye malı sanayinde) veri bir zamanda daha fazla makine üretileceği ve beraberinde de her bir makinenin fiyatının düşeceği anlamına gelir.

Bu etkiyi Marx, sabit sermayenin ucuzlayan unsurları olarak; Neo-klasik iktisatçılar ise ‘sermaye tasarrufu’ olarak tanımlarlar.

Kâr oranın azalması 

Page 148: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 148

Artan verimlilikler, tüketim malları sanayilerinde de benzer etkilere neden olur.

Gerçekte bu gelişme nispi artı değer miktarını artırır, çünkü işçinin kendisine ücret olarak ödenen kısmı için çalışması gereken, gerekli emek süresini kısaltır.

Artık işçi aynı ücret ve aynı çalışma saatleri altında daha fazla üretmektedir (bu işçilerin mutlaka yaşam standardının düştüğü anlamına gelmez).

Kâr oranın azalması 

Page 149: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 149

Yani, artı değer oranı iş yoğunluğunu (emek gücü verimliliğini) artırarak, çalışma saatlerini uzatarak ve hatta ücretleri düşürmeye zorlayarak artırılabilir.

Keza işçiler arasındaki rekabet ücretleri düşürebilir ve böylece kapitalistin değişken sermaye olarak yatırması gereken miktarın kısılmasına neden olabilir.

Kâr oranın azalması 

Page 150: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 150

İşte Marx’a göre, sabit sermayenin ucuzlayan bu unsuru ve artık değer oranındaki bu yükselme kâr oranlarındaki düşüşün neden yavaş olduğunu açıklamaktadır.

Marx, klasik iktisatçıların “kâr oranlarının azalma eğiliminde olduğu” öngörüsüne katılırken, bunun yavaş ve uzun dönemli bir eğilim olduğunun altını çizmiştir.

Bu karşı yönlü etkilerin güçlü olduğu dönemlerin de varlığı dikkate alındığında, kâr oranlarındaki düşüşün uzun dönemde ortaya çıkan bir olgu olduğu görülür.

Kâr oranın azalması 

Page 151: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 151

Kâr oranı, sermayenin kendisini çevirdiği süreyi kısaltmasıyla da artırılabilir.

Bizim örneğimizde 100.000 TL yılda bir kez çevrilmektedir, eğer bu süre 6 aya indirilirse elde edilecek kâr 40.000 TL’ye çıkacaktır (yılda % 40 kâr).

Ticari ve finansal kuruluşların sanayiden bağımsız olarak gelişimi, finansallaşmanın hızlandırılması, vardiya sisteminin hayata geçirilmesi gibi yöntemler kâr oranlarını artıran ve çevrim süresini kısaltan yöntemlerdir.

 

Kâr oranın azalması 

Page 152: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 152

Burjuva iktisatçılar için de sömürü basit bir hırsızlık değildir. Kalıcı ve ısrarlı bir iktisadi ilişki, kamu yararına aykırı, uygunsuz bir durumdur.

Ancak sömürünün kaynakları ve nasıl ortadan kaldırılacağı konusunda burjuva iktisatçılar Marksistlerden ayrışır.  

Sömürü

Page 153: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 153

Bu konuda ana akım burjuva iktisadında üç yaklaşımdan söz edilebilir: (i) Neo Klasiklere göre sömürü piyasaların başarısızlığının bir

sonucudur. Sömürücü monopol (tek satıcı) ya da monopsondur (tek alıcıdır), ayrıca bu asimetrik bir bilgiyi kullanan bir iktisadi aktör ya da kamusal malların bedavacısı konumundakiler de sömürücülerdir.

(ii) Toprak sahipleri gibi tam rekabette kıtlık rantı elde edenler sömürücüdür (George,1897) ya da faiz geliri elde edenler sömürücüdür (Keynes). Romer’e göre (1982) bu tanım altında tüm kapitalist sınıf sömürücüdür.

(iii) Friedman’ a göre (1980), toplumun bir kesimi olarak sömürücüler vardır. Özel çıkar gruplarının yönettiği rant kollayıcı monopoller adına piyasalara müdahale eden hükümetler sömürücüdür.

 

Sömürü

Page 154: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 154

Buna karşılık, ana akım vizyonlarını kapsasa da, Marx’ın farklı bir metodolojisi vardır: Artık değer sömürüsü.

Emek sömürüsüne dayanan ve üretim sırasında ortaya çıkan bu sömürü kapitalizme özgüdür ve bu artık değerin kâr + faiz + rant ( ve günümüzde vergi + üst düzey yönetici ücretleri) biçiminde bölüştürülmesiyle gerçekleşir.

 Burjuva iktisatçılar sömürüyü sistem içinde tedavi edilebilir görürken,

Marx’a göre sömürü asıl olarak artık değer sömürüsüdür ve kapitalizmin kurumsal kimliğiyle bütünleşmiştir.

Sömürü

Page 155: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 155

Marksizm’e göre insan kendi emeğini sömüremez, sömürü insanlar arasındaki bir ilişkiden doğar.

Diğer sömürü biçimleri ikincildir. Örneğin alım – satım sırasında elde edilen

kâr aslında yeniden bölüştürülen kardır (ikincil sömürü) ve ihmal edilebilir.

Yani sermayedarlar diğer sermayedarları kandırarak kâr etmezler ya da sermaye biriktirmezler.

Sömürü

Page 156: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 156

Günümüz kapitalizminin işleyiş biçimi ve devletle olan ilişkisinden hareketle artık değer sömürüsü biçimindeki sömürüye ek olarak ikincil sömürü biçimlerinden söz edilebilir. Bunlar:

(i) Tekel kârı (süper kârlar): Ortalama piyasa kârının üstünde elde edilen kâr. Emek gücü alımı konusunda monopsonist konumda olup, ortalama ücretlerden daha düşük ücretli çalıştıran firmalar böyle bir süper sömürü sağlarlar.

Firma aynı anda hem monopolist hem de monopsonist olabilir. Tekellerin yaygınlığı süper kârı artırırken, normalaltı kâr elde eden firmalarla tekeller arasında bir menfaat çatışması oluşur.

Sömürü

Page 157: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 157

(ii) Üst düzey yönetici ücretleri, hisse senetleri ile yürütülen sömürü ve işçiler arasındaki rekabetin yarattığı fırsatçılık biçimindeki sömürü.

(iii) Bedavacılık: Firmaların dışsal faydaları maliyetsiz bir biçimde içselleştirip, içsel maliyetleri dışsallaştırması yoluyla elde edilen sömürü (çevre ve gelecek kuşakların sömürüsü).

(iv) Toprak sömürüsü (toprak sahipleri). Marx’a göre toprak sahipleri sanayi sermayesinin el koyduğu artık değerin bir kısmına el koymaktadır.

(v) Borçlanma / faiz sömürüsü: Mevduat ya da hazine bonosu sahibinin yaptığı sömürü ikincil bir sömürüdür. Hazine bonosu durumunda devletin zora dayalı olarak aldığı vergilerden faiz biçiminde pay almaktadır. Bu çalınmış mal satın almayla aynı şeydir. Keynes ve Marx’ın bu konudaki fikirleri benzeşir.

Sömürü

Page 158: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 158

(vi) Devlet aracılığıyla sömürü: Vergilerin, sermaye sahiplerine sunulan doğrudan hizmetler ve verilen sübvansiyon ve teşviklerle, vergilerin kaynağını teşkil eden artık değerin yeniden bölüştürülmesi biçimi olarak düşünülebilir.

Devlet ayrıca sömürü düzeyini yükseltmek için ‘faşizm’de olduğu gibi korporatist örgütlenmelerle doğrudan üretim yapmak suretiyle kapitalistleri özendirebilir.

‘Sosyal demokrasi’ örneğinde olduğu gibi devlet belli ölçüde kapitalizmi ve onun sosyal ilişkilerini meşrulaştırarak artı değer üretimine katkıda bulunarak sömürüye aracılık edebilir.

 

Sömürü

Page 159: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 159

Sonuç olarak, sömürü sadece ve basitçe mevcut varlıkların / servetin yeniden bölüştürülmesini değil, aynı zamanda yenilerinin yaratılmasını içerir.

Kapitalist sömürü makro ve mikro düzeyde kurumsal bir sömürüdür ve zor içerir.

Devlet politikalarıyla yürütülen yeniden bölüştürücü sömürü karmaşık bir durum alabilir ve bazen artık eğer üretiminin güçlendirilmesine neden olabilir.

Sömürü

Page 160: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 160

BÖLÜŞÜM

Page 161: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 161

Kapitalist ekonomilerin büyümesi ve gelişmiş dünyadaki yaşam standardındaki hızlı artışı sanayi devrimiyle, sermaye birikimi, sanayileşme ve teknolojik ilerlemenin hızlanmasıyla son 160 yıldan bu yana sağlandı.

Bir yazara göre (Thirlwall, eğer 1850 tarihine kadar ki 6000 yıllık insan ömrü 1 gün ile ifade edilirse geçtiğimiz yüz yıl ½ saatten biraz fazla eder.

Ancak bu son ½ saatte toplam 1 günden çok daha fazla üretim yapılmış ve gelir yaratılmıştır.

Bölüşüm

Page 162: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 162

Yakın dönemde örneğin 1970–1990 döneminde küresel sanayiler yılda ortalama % 3 oranında büyüdü. Bu, sanayinin 25 yılda iki katına çıkması demek.

Keza son 30 yıldır finansal sermaye ve finans sektörü çok daha hızlı büyüdü.

Finansal işlemlerin , sermayenin, piyasaların ve kurumların genel ekonomi içindeki ve milli gelir içindeki payı ciddi biçimde arttı.

Bölüşüm

Page 163: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 163

Gelir ve servet bu denli artarken, bunun bölüşümü son derece adaletsiz oldu.

150 yıl öncesine göre yaşam standardı iyileşmiş olan emekçi sınıflar ile sermaye sınıfı arasındaki uçurum daha da büyüdü.

Son krizle beraber emekçi sınıfların sadece nispi yoksulluğu değil, mutlak yoksulluğu da hızla arttı.

Emekçiler giderek mülksüzleştiler, yoksullaştılar ve yaşam standartları hızla düştü.

Bölüşüm

Page 164: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 164

Günümüzde dünyada insanlık tarihinde daha önce görülmemiş bir ölçüde servet dağılımı adaletsizliği mevcut.

En tepedeki 9,5 milyon zengin, dünya nüfusunun binde 14’ünü oluşturmasına rağmen toplam servetin % 25’ine sahip durumda.

En zengin % 10’luk nüfus küresel servetin ya da kaynakların % 85’ini elinde tutarken, nüfusun % 90’ı geriye kalan % 15’lik bir kaynakla idare etmek zorunda.

En alttaki % 50’lik nüfus ise toplam servetin sadece % 1’ine sahip.

Bölüşüm:Küresel eşitsizlik

Page 165: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 165

Diğer taraftan 2,5 milyar insan günde 2,5 dolardan az bir gelir tüketebiliyor.

Dünyada kişi başına günde 2 kg’lık bir gıda üretilirken toplamda 1,4 milyar insan aç yaşamakta.

Dünyadaki en büyük 147 çok uluslu şirket küresel sermayenin % 40’ını kontrol ederken, bunların çoğunluğunu bankalar ve sigorta şirketleri gibi finans kapital kuruluşları oluşturuyor.

Bölüşüm:Küresel eşitsizlik

Page 166: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 166

Servet dünyada coğrafi olarak da eşit ya da adil dağılmıyor.

2000 yılında ABD ve Kanada tüm servetin % 34’üne, Avrupa % 30’una ve zengin Asya-Pasifik ülkeleri % 24’üne sahipken, kalan servet diğer bölgelere (L. Amerika ve Afrika % 12) ait.

Bölüşüm:Küresel eşitsizlik

Page 167: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 167

Dünyanın en zengin 200 kişisinin serveti, 2,6 milyar insanınkinden fazla.

Oysa dünyada herkesin yeterli bir biçimde sağlık, eğitim, gıda temiz içme suyu, sanitasyon hak ve hizmetlerden yararlanabilmesi için yılda sadece 40 milyar dolarlık bir ek kaynağa ihtiyaç var.

Bu rakam, 2009 yılında toplam servetleri 2,4 trilyon dolar olan dünyanın en zengin 50 kişisinin servetinin altmışta birine denk düşmektedir.

Bölüşüm:Küresel eşitsizlik

Page 168: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 168

Kapitalist sınıfların kendi içinde de göreli olarak bir farklılaşma ortaya çıktı. Finans kapital başat duruma geldi.

Forbes 400 Dergisi’nin her yıl düzenli olarak yayınladığı ABD’ nin en zengin 400 insanının sektörler itibariyle dağılımı:

Finans sektöründe faaliyet gösteren spekülatör kapitalistler giderek başat bir hale gelirken, sanayici ve petrol zenginlerinin ikinci plana düştü.

1982 yılında, petrol ve doğal gaz zenginleri en zengin 400 kişi arasında % 22,8 ile ilk sırada, sanayiciler % 15,3 ile ikinci sırada yer alırken, finans % 9 ile alt sıralardaydı.

2007 yılında finansın tek başına payı % 27,3’ e yükselirken (gayrimenkul ile birlikte % 34), sanayi % 9,5’e geriledi.

Bölüşüm:Kapitalist sınıf içinde farklılaşma

Page 169: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 169

Diğer taraftan dünyanın en zengin ülkesi ABD’ de son kriz öncesinde dahi yaklaşık 50 milyon insanın sağlık sigortası yoktu

10 milyonun üzerinde insan en fazla haftalık 290 dolar olan asgari ücret ile geçinmek zorunda ve nüfusun % 15’i, yani 46 milyon insan ise yoksul konumunda.

Bölüşüm

Page 170: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 170

2011 yılı itibariyle dünyadaki dolar milyarderi sayısı 1000’i aşıyor.

Forbes 2011 listesindeki en zengin milyarder 75 milyar dolarlık serveti ile Meksikalı Carlos Slim Helü.

Oysa Meksika ekonomisi % 6 oranında küçülmüştü. Kısaca, kapitalist dünyada milyarlarca insan

yoksulluk içindeyken, az sayıda insan dünyadaki zenginliklerin çok büyük bir kısmına el koymaktadır.

Bölüşüm

Page 171: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 171

Eşitsizlik farklı birim ve ölçeklerde kendini sürekli tekrarlıyor.

Bugün her bölgenin ya da metropol kentin kendi yerel seçkinleri oluştu.

Muhtemelen dünyadaki zenginlik bölüşümü geçmişte bugünkü kadar eşitsiz olmadı.

Var oluşumuzun % 90’ında, tarımın geliştirilmesine kadar ki dönemde, insanlar bir hayli eşitlikçi toplumlarda yaşadı.

Bölüşüm

Page 172: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 172

Türkiye’de öncelikle servet dağılımı son derece adaletsizdir ve bu adaletsizlik son yıllarda izlenmekte olan neo liberal politikalarla daha da artmıştır. Öyle ki 2008 krizi dünyada olduğu gibi Türkiye’de servet zenginlerinin sayısını artırmıştır. Nitekim 28 Şubat 2011 tarihli Forbes Dergisi’ne göre Türkiye’nin en zenginleri listesinde (Forbes 100) yer alan Türk dolar milyarderlerinin sayısı son üç yılda giderek artarak 2011 yılında 39 olmuştur. Geçen yıl bu sayı 28 ve 2009 yılında ise 13 idi. 39 dolar milyarderinin bilinen servetlerinin toplamı 100 milyar doları aşmaktadır (Forbes, 28.02.2011).

Page 173: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 173

Bu durum son yıllarda uygulanan ekonomi politikalarından asıl olarak kimlerin fayda sağladığını ve gurur duyulan büyümenin ne anlama geldiğini, büyümenin istihdam ve emekçi sınıfların gelirlerini artırmadığını, servet zengini sermayedarlar yarattığını ortaya koymaktadır

Page 174: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 174

Ekonomist Dergisi 'En Zengin 100 Türk' Araştırması’nın 2012 sonuçları:

En zengin 100 Türk’ün toplam serveti 2012 yılında geçen yıla oranla % 25 arttı.

Dikkat çekici yükseliş İslami sermayenin önde gelen markalarından Ülker Grubu'na ait.

Geçen yıl altıncı sırada bulunan Ülker Ailesi’ne ait Yıldız Holding, Koç Holding ve Doğuş Holding’in ardından üçüncü sıraya yükseldi.

Sabancı Holding ise dördüncü sırada yer alabildi.

Türkiye’de bölüşüm

Page 175: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 175

Şirket hissesi, gayrimenkul, toprak /arsa, banka mevduat hesapları, Hazine bonosu, repo, borsa gelirleri gibi servet unsurlarına sahip olmayan emekçi sınıflar gelir dağılımından da adaletli bir şekilde pay alamıyor.

TÜİK gelir dağılımı araştırmaları sosyal sınıfların milli gelirden aldığı payları göstermiyor.

Buna rağmen % 20’lik hane halkı gruplarına göre yapılan gelir dağılımı araştırması en üst gelir grubu ile alttakiler arasındaki uçurumu göstermeye yetiyor.

Türkiye’de bölüşüm

Page 176: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 176

Türkiye’de gelir dağılımı

Page 177: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 177

2011 yılında en yüksek gelire sahip son gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay % 46,7 (geçen yıl bu oran % 46,4 idi) iken, en düşük gelire sahip ilk gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay % 5,8’dir.

En tepedeki yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, ilk yüzde 20’lik grubun payının 8 katı.

Yani, en üst % 20’lik bir grup toplam gelirin neredeyse yarısına el koyarken, kalan yarısı Türkiye nüfusunun % 80’i tarafından paylaşılmak zorunda.

Ya da en tepedeki üçte birlik bir nüfus gelirin üçte ikisine el koyarken, en alttaki % 60’lık nüfus kalan üçte bir ile yetinmek durumunda.

Gini Katsayısı : 0.404 (geçen yıl 0,402 idi). Türkiye Şili ve Meksika’dan sonra en OECD ülkeleri içinde en yüksek

Gini Katsayısına sahip ülke.

Türkiye’de gelir dağılımı

Page 178: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 178

Türkiye’de insani gelişmişlik düzeyi çok düşük. Bu endeks 169 ülke arasındaki insani gelişmişlik farklarını gösteriyor. Endeks, sağlık(ömür beklentisi), eğitim süresi ve okullaşma oranı ve

kişi başına düşen milli gelir gibi asıl olarak üç temel kaleme dayanıyor. Endeksin değeri 1’ e yaklaştıkça o ülkedeki insanların refah düzeyleri

artar, yoksulluk düzeyi azalır. OECD ülkelerinin endeks ortalaması 0.88 . Norveç’in 0.94 ile en tepede (1.) ve Zimbabwe’nin 0.14 ile sonuncu

(169.) olduğu sıralamada Türkiye 0.68 ile 83. sırada yer alıyor. Daha önceleri Türkiye 70’li sıralarda yer almaktaydı. İran, Ermenistan, Gürcistan, Yemen, Fas, Suriye, Mısır, Ürdün, Libya ve

Tunus gibi ülkeler Türkiye’nin üstünde sıralanıyor.

UNDP / İnsani Gelişme Endeksi 2010

Page 179: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 179

31 OECD ülkesinde 6 sosyal adalet göstergesinin ağırlıklı ortalaması OECD genelinde 6.67.

Türkiye 6 göstergenin hepsinde 5 puanın altında kalarak 4.19 ile son sırada (31.sırada) yer aldı.

Böylece Türkiye OECD’nin en sosyal adaletsiz ülkesi olarak tescillendi.

Yoksullukla mücadele: 4.26 Eğitimde eşitlik: 3.67 İstihdam imkânı: 4.86 Sosyal bütünleşme: 3.22 Sağlık: 3.79 Kuşaklararası adalet: 5.05.

OECD / Sosyal Adalet Göstergeleri 2011

Page 180: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 180

Kamu bütçe politikaları ile bu adaletsizlikleri bir miktar azaltmak mümkün.

Ancak Türkiye’de bütçeler bu amaçla kullanılmıyor.

Tam tersine bütçeler gelir ve servetin zenginler ve sermaye grupları lehine yeniden bölüştürülmesine hizmet ediyor.

Türkiye’de bölüşüm adaletsizliği

Page 181: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 181

OECD ülkelerinde kamu bütçesinden yapılan sosyal amaçlı harcamalar ortalama olarak 1980 yılında %15.5 ve 2012’de % 21.7’ dir. Türkiye ‘de ise bu oran 1980’de % 3.22’ den 2009 yılında % 12.8’e yükselmiştir.

Türkiye’de sosyal amaçlı harcamalar Meksika, Güney Kore ve Şili’den sonra en düşük dördüncü düzeyde.

Yani, en düşük sosyal amaçlı yardım yapan ülkeler ile en eşitsiz gelir dağılımına sahip ülkeler arasında paralellik bulunmaktadır.

Türkiye’de bölüşüm adaletsizliği

Page 182: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 182

2013 Bütçesi : Asker + polis+ cezaevi + dincileşme bütçesi

Maliye + Hazine % 42 171 Milyar TL

Milli Eğitim Bakanlığı % 11,7 47,5 Milyar TL

Asker + Polis + Cezaevleri % 11,6 47,2 Milyar TL

Sağlık Bakanlığı % 4,1 16,7 Milyar TL

103 Üni. + YÖK + ÖSYM % 3,7 15,22 Milyar TL

Diyanet İşleri Bşk. % 1,1 4,6 Milyar TL

Kültür + Turizm + Çevre

Bakanlığı

% 1,0 3,8 Milyar TL

Page 183: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 183

Bütçeden küçük köylü ve yoksullara yapılan doğrudan yardımlar bütçenin toplamda % 3 ya da 4’ünü ancak buluyor. Örneğin son 9 yıl boyunca (2012 ve 2013 hariç ) Sosyal Yardım Dayanışma Fonu aracılığıyla yoksullara yapılan yardımlar ortalama 2 milyon lirayı bulmadı.

Sürekliliği olmayan yardım biçimleri, yoksulluğu azaltmaktan ziyade sisteme ve sistemin egemenlerine bağımlılık yaratıyor.

Bir yandan devletin sosyal yönünün küçültülmesi doğrultusundaki çabalara hız verilirken, diğer yandan da güncel, tekil ve birbirinden kopuk yardım harcamaları gündemde tutuluyor.

2013 bütçesi: Yüzü sermayeye sırtı ise halka, emeğe dönük bir bütçe

Page 184: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 184

Tarım Kanunun 21 inci maddesinde “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz” hükmü yer alır.

Ancak bu oran yıllar itibariyle % 1’in altında seyretmektedir.

2013 yılı Bütçesinde bu oran toplam tarımsal desteklemeler ele alındığında % 0.83’dür.

Ancak Destekleme ve fiyat İstikrar Fonu… vb yollarla verilen diğer dolaylı tarımsal destekleri de eklendiğinde bu oran yüzde 1’in üzerine çıkıyor.

2013 bütçesi: Yüzü sermayeye sırtı ise halka, emeğe dönük bir bütçe

Page 185: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 185

2012 yılı için ise doğrudan gelir desteği ödemeleri için bütçeden kaynak ayrılmadı.

Bu desteğin yerini alan bazlı desteklemeler aldı. Bütçeden yapılan tarımsal destekler tarım kesiminin

gelirlerinin en az üçte birini oluşturuyor. Ancak tarımsal desteklerden faydalanabilmeleri için

köylülerin Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıt olmaları gerekli.

ÇKS’ye kayıt olabilmek için de arazilerin tapulu olma şartı aranıyor.

Bütçeden yapılan tarımsal destekler

Page 186: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 186

Özellikle miras yoluyla parçalı arazilerin sayısının giderek artması ve tapusu olmayan ya da hisseli küçük çiftçilerin sayısının fazlalığı, desteklerden yoksul kesimin yeterince yararlanmasını engelliyor.

Ayrıca topraksız köylüler ve tarım işçileri de destekler kapsamı dışında kalmaktadırlar.

Bu haliyle tarımsal desteklerden daha çok büyük üreticilerin yararlanıyor.

Desteklerin yoksulluğu azaltıcı etkileri yok denecek kadar az.

Bütçeden yapılan tarımsal destekler

Page 187: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 187

Buna karşılık çeşitli vergi muafiyeti ve istisnaları, vergi indirim ve tecilleri ve sermaye sübvansiyonları biçiminde sermaye sahiplerine verilen destekler bütçenin % 13’üne denk düşüyor.

Sadece “vergi harcaması” adı altında 2013 bütçesinde 22,4 milyar lira tutarında verginin sermaye geliri elde edenlerden alınmasından vazgeçiliyor.

Ancak vergi kanunları dışında yer alan mevzuatla düzenlenen ve bütçenin ekinde yer almayan (örneğin Petrol Kanunu ) vergi harcaması sayısı açıklananlardan daha fazla.

Yani sermayeye tanınan vergisel imkân bütçede sıralananlardan çok daha fazladır.

Sermaye için ayrıca; işveren primindeki 5 puanlık indirim için kredi faiz desteği için ve kobi desteği için milyarlarca lira bir tutarında sübvansiyon söz konusudur.

2013 bütçesi: Yüzü sermayeye sırtı ise halka, emeğe dönük bir bütçe

Page 188: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 188

Böyle bir bütçe ve vergi politikası sonucunda asgari ücretli bir ücretlinin vergi yükü net ücretinin % 70’ine kadar çıkarken ,

Resmi kurumlar vergisi oranı % 20 olmasına rağmen Türkiye’nin en büyük şirketleri, holdingleri ve bankalarının efektif olarak ödedikleri verginin gelirlerine oranı ortalama % 5’i aşmıyor.

Bu oran BİM marketler zincirinde ise %0,08 civarında.

Adaletsiz vergi yükü dağılımı

Page 189: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 189

Dünya ve Türkiye’ye ilişkin bu eşitsizlik ve adaletsizlik göstergeleri kapitalist üretim tarzının artı değer sömürüsü üzerinden sınıfsal bölünmüşlüğünün sadece çarpıcı sonuçları.

250 yıllık kapitalizmin insanlara, iddia edilenin aksine, sınıfsal sömürü, yoksulluk, eşitsizlik ve adaletsizlik ve krizler dışında pek de bir şey vermediğinin göstergeleri.

Bu sonuçları doğuran şey, toplumdaki diğer sömürü ve ezme biçimlerinin üzerinde, artı değer sömürüsüne, kâr maksimizasyonu için üretime ve çevreyi tahrip eden, işçi ve emekçi sınıfları baskılamaya dayalı kapitalist üretim tarzının bizzat kendisi.

Bölüşüm

Page 190: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 190

İşsizlikte olduğu gibi, yoksulluk, gelir ve servet dağılımı adaletsizliğinin nedeni burjuva iktisatçıların ileri sürdüğü gibi kaynak yetersizliği değil, kapitalist sistemin kaynakları dağıtma biçimidir.

Çünkü kaynaklar piyasalar tarafından ihtiyaçların karşılanması için değil, kâr elde etmek için dağıtılmakta ve kapitalist devlet izlediği sosyo-ekonomi politikaları ile bunu kolaylaştırmaktadır.

Bölüşüm

Page 191: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 191

Piyasa mekanizmasıyla gerçekleştirilen ve devlet eliyle de perçinlenen emekçilerin bu sömürülmüşlük ve ezilmişlik durumu kendisini sosyo-ekonomik alanda servet, gelir, eğitim, sağlık, konut gibi konularda ciddi farklılaşma, eşitsizlik ve adaletsizlik biçiminde ortaya koymaktadır.

Keza bu bir kerelik bir olarak kalmamakta, piyasalar ve devlet bu eşitsizlikleri hem yeniden üretmekte hem daha da derinleştirmektedir.

İktisadi krizler ise bu eşitsizlik ve adaletsizliği daha da artırmaktadır.

Bölüşüm

Page 192: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 192

Üretim ve bölüşümde özel mülkiyet devam ettiği

sürece, istihdam, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve

sosyal konut gibi hakları karşılamaya dönük kamusal hizmetler tüm toplumun, insanlığın ya da çevrenin yararına olacak biçimde sunulamaz.

Bu haklar birer birer ortadan kaldırılarak sermaye için yeni kârlı alanlara dönüştürülecek şekilde metalaştırılır.

Bölüşüm

Page 193: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 193

Sosyal devletlerin çöküşü kapitalizmi reforme etme çabasının sadece kısa bir süre için işe yarayabildiğini gösterdi.

Bu nedenle de kısa erimde mevcut sistemde çalışan sınıfların ve işsizlerin çıkarlarını koruyup geliştiren her tür iyileştirme için mücadele edilmeli.

Ancak, toplumsal yapının dönüştürülüp, siyasal iktidarın tekelci sermayeden alınmadan bu reformların asla güvende ve kalıcı olamayacağının da bilinciyle;

uzun erimde kaynakların, tüm toplumun ve ekolojinin ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için bu sorunlara neden olan üretim tarzını ve bunun neden olduğu bölüşüm ilişkilerini değiştirmek zorunluluğu kendini dayatmaktadır.

Bölüşüm

Page 194: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 194

Ekonomiyi kontrolü altında tutan büyük işletmelerin ve bankaların kamusal mülkiyete devredilmesi,

Dış ticaretin devletleştirilmesi, Bu işletmelerin yönetim ve denetiminin işçilerin ve diğer

emekçi sınıfların ve bir bütün olarak toplumun demokratik olarak seçilmiş olan temsilcilerine bırakılması gerekli.

Sadece demokratik olarak planlanmış bir sosyalist ekonomi ve emekçi sınıfların kontrolünde yeniden yapılandırılmış bir devlet, herkesin insan gibi yaşayabileceği bir ücrete, kaliteli bir sağlık hizmetine, ücretsiz eğitime, konuta ve sosyal güvenliğe sahip olmanın garantisi olabilir.

Bölüşüm

Page 195: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 195

İSTİHDAM VE İŞSİZLİK

Page 196: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 196

Kapitalizm sadece kriz dönemlerinde değil, krizde olmadığı dönemlerde de yeterince iş ya da istihdam yaratan bir sistem değildir.

Son dönemlerde görüldüğü gibi yarattığı istihdam istikrarsız-geçici, düşük ücretli, yarı zamanlı ve güvencesiz istihdam niteliğindedir (precariat).

Bu anlamda kapitalizm bir yandan vahşi bir emek sömürüsü sürdürürken, diğer yandan milyonlarca insanı işsiz bırakmakta ve potansiyel emeği israf etmektedir.

Page 197: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

İşsizlik oranı = işsizler / emek gücü Emek gücüne katılım oranı = 16 yaş -65 yaş arası

nüfus. Türkiye : % 49, OECD : % 66, ABD: % 70 İşsizlik türleri: Friksiyonel (% 3-4, iş değiştirme süreci) Yapısal işsizlik Keynesyen Okul : Döngüsel işsizlik : İktisadi

dalgalanmalara bağlı olarak ortaya çıkan işsizlik. MP’ları döngüsel işsizliğe karşı etkili olabilir. Marksist Okul: İşsizliğin nedeni sermayenin organik

bileşimindeki artış ve yedek sanayi ordusu tutma ihtiyacıdır.

197

İşsizlik

Page 198: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 198

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) küresel istihdam verilerine göre (ILO, 2011);

2010 yılında dünyadaki toplam işsiz sayısı 205 milyon ve ortalama işsizlik oranı % 6,2.

Nüfusun ne kadarının istihdam edildiğini gösteren istihdam / nüfus rasyosu : % 61.

Emek gücüne katılım oranı % 65 dolayında (azgelişmiş ülkelerde % 50’lerin altına düşüyor).

Yani kapitalist ekonomiler insanlar için yeterli istihdam yaratmamakta, iş olanağı sunmamaktadır.

Kapitalizm artık yeterli istihdam yaratmıyor

Page 199: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 199

Nispeten daha örgütlü ve yüksek ücretli sanayi istihdamının payı azalırken, daha düşük ücretli ve güvencesiz nitelikteki tarım ve hizmetler sektörü istihdamının payı artıyor.

Kısmi zamanlı istihdam hem kriz döneminde hem de toparlanma dönemlerinde artıyor.

Gençler (15–24 yaş grubu) arasındaki işsiz sayısı ve işsizlik oranı ortalamanın iki katından fazla (% 12,6; 78 milyon ).

Yani kapitalizm gençlere iş ve umut vermiyor. Gençlerin emek gücüne katılım oranı ise giderek azalıyor.

2010 yılında 1,7 milyon genç emek gücü piyasasından çekildi.

İstihdamın sektörel dağılımı

Page 200: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 200

Hizmetler : % 43 Tarım: % 35 Sanayi: % 22. Tarımın payı hızla azalıp, hizmetlerin payı artarken, sanayi çok az arttı.

Küresel düzeyde istihdamın sektörel dağılımının gelişimi (1990-2009)

(ILO Global Employment Trends 2011)

Page 201: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 201

Hizmetler : % 70

Sanayi: % 24 Tarım: % 6 Hizmetler

sektörünün payı artarken, tarımın ve sanayinin payı azaldı.

Metropol ülkelerde istihdamın sektörel dağılımı

ILO Global employment trends 2011

Page 202: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 202

Sektörel dağılım: Hizmetler :

11,587,000 ( % 48) (MG payı : % 71,9)

Tarım : 6,143,000 ( % 25.5) ( MG payı : % 8,1)

Sanayi : 4,704,000 ( % 19.5) (MG payı : % 20)

İnşaat : 1,676,000 ( % 7,0)

Kamu / özel sektör dağılımı:

Özel sektör : 10,225,700 ( %92,7),

Kamu sektörü : 805,263 ( % 7,3).

Türkiye’de kayıtlı istihdamın dağılımı (2011): 24,110,000 (% 100)

(Rakamlarla Türkiye (İşveren, Temmuz 2012)

Page 203: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 203

Dünya ortalaması: 1996: % 43; 2006: % 47 Metropol ülkeler: 1996: % 82; 2006: % 84 Ücretli istihdamının

payı artıyor…

Ücretli istihdamının payı (1996-2006) (%) (ILO, Global Wage Report, 2008-09)

Page 204: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 204

Türkiye’de ücretli istihdamının payı (%)

(Rakamlarla Türkiye (İşveren, Temmuz 2012)

İstihdam durumu: Ücretli ve yevmiyeli: 14,876,000

( % 61,7) Kendi hesabına ve işveren : 5,931,000

( % 24,6) Ücretsiz aile işçisi: 3,303,000 ( % 13,7)

Page 205: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 205

Son 30 yıldır ücretlilerin milli gelir içindeki payı hemen tüm OECD ülkelerinde azaldı.

Bunun nedenleri verimlilik artışları, sermaye yoğunluğu, artan yerli ve uluslar arası rekabet, işçilerin toplu pazarlık güçlerinin azalması, kolektif pazarlık kurumlarının dönüşümü.

Bu durum gelir dağılımını daha da kötüleştirirken sosyal uyumu azalttı, toparlanmayı zorlaştırdı.

OECD Ülkelerinde Emek Gücünün MG İçinde Azalan Payı (1990-2009)

(OECD Employment Outlook 2012)

Page 206: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Kapitalizmin yarattığı istihdam istikrarsız-geçici, düşük ücretli, yarı zamanlı ve güvencesiz istihdam niteliğinde.

Toplam 3 milyar çalışan işçinin yarısı (1,5 milyar işçi) güvencesiz, her an işten çıkartılabilir konumda ve çok düşük ücretlerle çalışabiliyor.

Öyle ki günde 1.25 dolar ve altında bir ücretle yetinmek durumunda kalan “çalışan yoksul istihdamı” toplam istihdamın % 21’ini oluşturuyor.

Bu oran azgelişmiş ülkelerde % 50’yi buluyor. Ebeveynleri ile birlikte toplamda günlük 2 dolar ile geçinmek

zorunda kalan işçilerin oranı ise % 39 (1,2 milyar işçi)

Esnek, güvencesiz, düşük ücretli istihdam

206

Page 207: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 207

Esnek istihdam Avrupa İstihdam Politikasının önemli bir parçasını oluşturuyor.

Bu, standart olmayan istihdam koşulları, kısmi zamanlı çalışma, evden çalışma ve sabit ücretli çalışma gibi konuları içermektedir.

Uluslararası emek gücü istatistiklerine göre Avrupalı her 5

işçiden 2’si esnek istihdam koşullarında çalıştırılıyor. Esnek istihdamın en yaygın olduğu ülkelerin başında Hollanda, İtalya,

Almanya, Portekiz, Polonya ve İspanya gelmektedir.

Esnek, güvencesiz, düşük ücretli istihdam

Page 208: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 208

Küreselleşme ve teknolojik değişimlerin neden olduğu,

uluslararası iş bölümüne uygun bir biçimde özellikle de az gelişmiş ülkelerde esnek

istihdam koşullarında ve genelde yarı zamanlı istihdam edilen,

büyük ölçüde kadınlardan, gençlerden, engelli işçilerden,

tekrar çalışmak zorunda kalan emeklilerden, eski mahkûmlardan ve göçmenlerden,

daha önce orta sınıflara mensup meslek sahiplerinden, iflas eden esnaftan,

iktisadi değişim nedeniyle yerlerinden edilmiş olan kalifiye ve yarı-kalifiye işçilerden ve

işsizlerden oluşan ve

temel özelliği güvencesizlik ve ekonomik koşullara duyarlılık olan işçi sınıfı katmanlarını

anlatan bir terim. (Guy Standing, The Precariat: the New Dangerous Class, 2011).

Precariat

Page 209: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Temel özelliği güvencesizlik. Bunlar sendikalı, sigortalı iş güvenliğinden

yoksun ve son derece sağlıksız ortamlarda, düşük ücretli çalışmak zorundalar.

Öyle ki, bazı bölgelerde saat başına 20 cent, günde 16 saat ve ayda 1 gün izin gibi ilkel sermaye birikimi dönemini hatırlatan koşullarda çalıştırılıyorlar.

Bunlar aynı zamanda nesnel olarak sendikalı işçilerin direncini kırmada kullanılıyorlar.

209

Precariat

Page 210: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Türkiye’de de durum çok farklı değil. Nüfusun % 20’si çok yoksul ve 16 milyon

insan sosyal yardımlarla yaşamını sürdürebiliyor;

Bunlara ilave olarak çalışan yoksul oranı tarım sektöründe % 35’in üzerinde,

sanayi sektöründe % 30’a yakın ve en yoksul çalışanların % 46’sını yevmiyeli

işçiler ve % 34’ünü ücretsiz aile işçileri (ev kadınları) oluşturuyor.

Türkiye’de çalışan yoksullar

210

Page 211: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Sözü edilen bu sınırlı istihdam olanağı bölge, cins, yaş, ırk ve etnisiteye göre de farklılık gösteriyor.

Öyle ki kadınlar arasındaki işsizlik erkeklere göre daha yüksek (kadınlarda oran % 6,5 iken erkeklerde % 6).

Zenciler, göçmenler, azınlık uluslar daha zor ve nitelikli iş bulabiliyorlar, daha ucuza çalıştırılıyorlar ve krizde ilk onlar işten çıkartılıyor.

Yani kapitalizm tüm cinslere ve etnik gruplara eşit imkân tanımıyor.

211

İstihdam imkanları etnisiteye göre değişiyor. Kapitalizm tüm etnik gruplara eşit imkan

tanımıyor

Page 212: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Türkiye’de bölgeler itibariyle tarım dışı işsizliğin dağılımına bakıldığında Güney Doğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde Türkiye ortalamasının çok üstünde resmi olarak % 20,4’ e varan bir işsizlik oranı ile karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkar.

Yani genel olarak Türkiye’nin doğusunda işsizlik batısına kıyasla daha yüksek.

En yüksek işsizlik oranına sahip kentler arasında Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan, Van Muş, Bitlis, Hakkâri illeri ilk sırayı alıyorlar. Diğer taraftan İzmir’in % 16,5, Kayseri’nin (Sivas ve Yozgat dâhil) % 16,7 ve Kocaeli-Sakarya’nın % 14,7 olarak Türkiye ortalamasının üstünde çıkması işsizliğin sanayi bölgelerinde de ne denli yüksek olduğunu ortaya koymakta.

212

İstihdam imkanları etnisiteye göre değişiyor. Kapitalizm tüm etnik gruplara eşit imkan

tanımıyor

Page 213: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 213

Kriz dönemlerinde bu tablo daha da kötüleşmekte, işsiz sayısı hızla artarken, esnek istihdam adı altında (işsizliği azaltmak gerekçesiyle) emek sömürüsü daha da yoğunlaşmaktadır.

Page 214: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 214

OECD: İstihdam / İşsizlik

Page 215: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 215

2008 kapitalist krizinin de etkisiyle resmi işsizlik oranları gelişmiş ülkelerde dahi ortalama % 10’un üzerine çıktı.

ABD’ de bu oran % 8,2 ; Japonya’da % 5 (genç işsizliği % 10,5) ve Avrupa ülkelerinde ortalama % 10’un üzerinde.

2011 yılı sonu itibariyle Avro Bölgesinde ortalama işsizlik oranı % 10,4 ve genç işsizliği oranı % 21.

Ancak genç işsizliği İspanya’da % 50’yi aşarken, Yunanistan’da % 50’ye yakın ve Portekiz’de % 30’un üzerinde.

27 AB ülkesinde kayıtlı işsiz sayısı 22 milyon civarında. İşinden memnun olmayıp da daha iyi iş arayanların ve emekli

olduktan sonra geçinemediği için çalışmak isteyen iş arayanların sayısı ise 27 milyonun üzerinde.

Page 216: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 216

En çok işsiz 4 milyona yakın bir sayı ile İspanya’da yaşıyor .İkinci sırayı 3,5 milyon ile Almanya alırken, sıralama 2,5 milyon ile İtalya ve Fransa ve 1,7 milyon ile Polonya ve 1,5 milyon ile İngiltere (genç işsizliği % 22)biçiminde devam ediyor.

İnsanların en fazla iş aradığı ülkelerin başında yaklaşık 6 milyon ile Almanya gelirken onu 5 milyon ile İspanya takip ediyor.

Page 217: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 217

Litvanya, Estonya ve Letonya gibi daha önce sosyalist bloka dâhil olan ülkelerde ise işsizlik oranları ortalamanın bir hayli üstünde.

Benzer bir durum 1990’ların “altın çocuğu” olarak gösterilen ve 1990–2000 döneminde ortalama % 10 büyüme hızı yakalayan İrlanda ve sosyal refah devletinin tipik örneklerinden olan Danimarka için de geçerli.

Page 218: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 218

TÜRKİYE : İŞ GÜCÜ DURUMU 2005-2011 (Mevsim etkilerinden arındırılmış )

Page 219: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 219

Türkiye’de 2011 yılı için işsizlik oranı TÜİK tarafından Türkiye genelinde % 10,8 (3 milyona yakın işsiz)olarak açıklandı.

Kentlerde bu oran ortalama % 12,6, tarım dışında % 13,4 ve kent genç nüfusu arasında % 21.

Ancak açıklanan bu oranları ihtiyatla karşılamak gerekir. Zira Türkiye’de işgücüne katılım oranı % 48,6 (AB ülkelerinde % 65–70 civarında).

Bu durum gerçek işsizlik oranının açıklanan resmi işsizlik oranının çok üstünde olmasını gerekli kılıyor.

Page 220: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Ayrıca TÜİK işsizlik oranını tespit ederken haftada 1 saat çalışanı dahi işsiz saymamaktadır.

Eğer haftada 1 saat değil de 15 saat kıstas alınsaydı resmi işsizlik oranı yaklaşık üç puan daha yüksek çıkacaktı.

Bu nedenlerden dolayı gerçekte işsizlik oranının çok daha yukarıda olması beklenir.

220

Türkiye’de işsizlik

Page 221: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Türkiye ekonomisinde son 10 yıldır görülen ekonomik büyümenin yeterli istihdam yaratmamasının yapısal nedenleri var.

Örneğin toplam yerli (iç) tasarruf hacmi çok düşük ve 2002 yılından bu yana dış kaynakla büyümeye yönelen AKP iktidarı bu oranı daha da düşürerek 2002’de % 18,6’dan 2011’de : % 13,3’e geriletti.

Öyle ki Türkiye 2005’ten önce tarihsel olarak yılda ortalama 20 milyar doların altında dış kaynak kullandı.

Bu kaynakların çok büyük kısmı uzun vadeli kaynaktı (2007’de % 95). 2005’ten itibaren dış kaynak kullanımı hızla arttı ve 50 milyar doların üstüne çıktı.

2010’da kullanılan dış kaynağın sadece % 6’sı uzun vadeli, % 94’ü kısa vadeli kaynak niteliğinde.

221

Türkiye’de işsizlik

Page 222: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Bu durum kaçınılmaz olarak cari açığın artmasına neden oldu.

Öyle ki cari açığın döviz kazandırıcı işlemlere (ihracat + turizm gelirleri) oranı hızla arttı.

1994 ve 2001 krizlerindekine benzer bir oranda 2010 yılında % 30’un üzerine çıkarak ekonominin krize karşı duyarlılığını artırdı.

222

Türkiye’de işsizlik

Page 223: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 223

Ayrıca büyümenin motoru konumundaki dış ticaret sektörü istihdamsız büyümeye neden oluyor.

Çünkü ihracat ithalata, özellikle de ara malı ithalatına bağımlı.

Öyle ki aramalı ithalatının toplam ihracat içindeki payı % 80’e kadar çıkıyor.

Böylece büyümenin Türkiye’de değil, ihracatçı ülkelerdeki istihdama katkı sağladığı ileri sürülebilir.

Ayrıca büyüme ile istihdam arasındaki ilişkiyi gösteren büyüme-istihdam esneklik katsayısı sadece 0.14.

Son 10 yıldır bu katsayı 0.38’den gerileyerek bugüne geldi.

Page 224: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 224

Kapitalizm toparlanma dönemlerinde de yeni istihdam ya da ücret artışı yaratmıyor.

Büyümeyi daha çok emek gücü verimliliğini artırarak sağlıyor.

İstihdam artışı ise verimlilik artışının çok gerisinde. Bir araştırmaya göre, 2011 yılının ilk çeyreğinde ABD’nin

2007–2009 resesyonundan çıkışı (toparlanma) hem işsiz yani istihdam yaratmayan hem de ücretsiz (ücret artışı yaratmayan) bir toparlanmadır.

Toplam istihdam 2009’un dip yapmış çeyreğindeki düzeyden yukarı çıkamamış ve reel saatlik ve haftalık ücretler ya sabit kalmış ya da azalmıştır.

Page 225: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 225

Kısaca, günümüzde üretim artışı, kârlılık ve ekonomik büyüme daha ziyade emek gücünün daha verimli çalıştırılmasıyla sağlanıyor.

İmalat sanayindeki sermaye yoğunluğundaki (sermayenin organik bileşimi) artış bir yandan büyümeyi sağlarken, diğer yandan çalışan işçi sayısını azaltıyor.

Sermaye artışı kadar yeni istihdam yaratılmasını mümkün olmuyor.

İşçilerin daha az kullanılmasının yaratacağı kâr azalması ise emek gücü verimliliğinin artırılması (nispi artı değer sömürüsü) ya da mevcut sanayileri düşük ücretli az gelişmiş ülkelere kaydırarak önleniyor.

Page 226: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 226

Özellikle de kriz dönemlerinde işçiler işlerinden olma korkusuyla daha sıkı ve verimli çalışıyorlar.

ILO’ya göre, dünya genelinde emek gücü verimliliği 2010 yılında % 3,1 arttı.

Buna karşılık reel ücretler ya çok az arttı ya da geriledi.

Dünya genelinde % 0,5 artarken gelişmiş ülkelerde % 0,5–0,6 arasında düştü.

Page 227: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 227

Türkiye’de de “İmalat Sanayi Üretim Endeksi”ve “İmalat Sanayi Çalışanlar Endeksi’nin gelişimine bakıldığında bu durum görülebilir.

1997=100 baz yılı olarak ele alındığında, 2001 yılında 81,7 olan Çalışanlar Endeksinin değeri, 2008’de 84,7 olabildi.

Aynı dönemde İmalat Sanayi Üretim Endeksi ise 92,4’ten 138,5’e yükseldi.

Yani çalışan işçi sayısı aşağı yukarı sabit kalırken üretilen hâsıla artmıştır.

102,5

112

123,7129,6

136,8143,3

84,78684,284,885,483,782,281,7

92,4

138,5

0

20

40

60

80

100

120

140

160

2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008

İmalat Sanayiinde Toplam Çalışanlar İmalat Sanayi Toplam Üretim

Page 228: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 228

İşçi sayısının azaltılması ya da sabit tutulmasından kaynaklanabilecek olan kârlardaki azalma ise mevcut emek gücünün verimliliğini artıran tedbirlerle, ya da işçilerin daha uzun saat ya da daha yoğun çalıştırılmalarıyla önlendi.

Milli Prodüktivite Merkezi’nin verilerine göre imalat sanayinde emek gücü verimlilik endeksi 2006–2009 arasında 90’dan 120’ye çıktı ve 2009 yılının son çeyreğinde emek gücü verimlilik artışı % 16 oldu.

Buna karşılık reel ücret endeksi 2009 yılında 104’ten 87’ye geriledi (% 15-16’lık bir gerileme).

Ayrıca ilk kez nominal ücretlerde de bir düşüş söz konusu oldu (endeks 143’ten 125’e geriledi).

Page 229: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Diğer taraftan hem işsizlik hem de esnek istihdam koşullarında çalıştırma hem tekil olarak işçiler hem de bir sınıf olarak işçi sınıfı için çok temel bir sorun.

Çünkü tekil olarak, borç batağına saplanma ve alkole meyletme gibi davranış bozukluklarına neden olabiliyor.

İşini kaybetme, ödemelerini yapamama korkusu, çoluk çocuğun perişan edilmesi korkusu yaşanıyor.

Bu reel sosyalizmin çöküşünden sonra Rusya’da ve son aylarda Yunanistan ve Çin’de görüldüğü gibi intiharlar, hane halkına dönük şiddet, kalp krizi, hipertansiyon, radikalleşme, hapis ve psikolojik rahatsızlıklar biçiminde sonuçlanıyor.

İşsizlik sosyal bir sorundur

229

Page 230: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

2010 yılında Wuhan’daki Foxconn elektronik fabrikasında 18 işçi çok kötü çalışma koşullarının yarattığı stresten dolayı fabrika binasından kendisini atmış ve 14’ü ölmüştü.

Ayrıca aynı fabrikada ölümle sonuçlanan çok sayıda patlama olmuş ve uluslararası soruşturmalara konu olmuştu.

230

İşsizlik sosyal bir sorundur

Page 231: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Zira işsizlik ve güvencesiz çalışma toplumdan soyutlanmak anlamına geliyor, öyle ki piyasa ile ilişki kurulamadığında işçinin varoluşu tehlikeye giriyor.

Diğer taraftan, işsizler çalışanlar için de önemli bir tehdit oluşturuyor.

Çünkü işsizlik, emek sömürüsü, işverene bağımlılık ve güvencesizlik durumu işçinin özgüvenini ortadan kaldırır.

Mücadele gücünü zayıflatır, onu kolayca manipüle edilebilir ve adeta utandırılır bir hale dönüştürür.  231

İşsizlik sosyal bir sorundur

Page 232: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Ücretsiz çalışan ev kadınlarının durumu ise ayrıca bir sorun.

Düşük ücretle çocuk bakıcılığı yapan kadınlar (özellikle de kendi çocuklarını ülkelerinde başkalarına bırakıp zengin Arap ülkelerine hizmetçilik ve çocuk bakıcılığı için giden göçmen Filipinliler ve bazı Balkan Ülkelerinin kadınları) kendi çocuklarını feda etmek durumundalar.

 

232

İşsizlik sosyal bir sorundur

Page 233: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Keynes: Devletin temel görevleri tam istihdamın sağlanması

ve sosyal adalete uygun bir yeniden bölüşüm sağlamaktır (Refah Devleti- Refah Toplumu).

Ancak yeniden bölüştürücü devlet, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin, kapitalist üretim tarzının da koruyucusudur.

Keynes / Genel Teori’ de piyasaları tam istihdamı sağlayamadığı ve geliri adaletsiz dağıttığı için eleştirirken, kapitalizmi bireysel özgürlüklerin, tercih hakkının ve girişimciliğin teminatı olarak gördü.

233

Sosyal demokraside (Keynes) işsizlik sorunu

Page 234: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 234

Keynes’in bu tespitleri, kapitalist devletin müdahale alanını belirledi.

Keynes’ ten önce sosyal demokratlar tam istihdamın ancak üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılarak kamuya devredilmesiyle sağlanabileceğine inanıyorlardı.

Çünkü Ricardo ve Marx’ a atfen kapitalist sınıfın kârlarını koruyabilmek için “yedek sanayi ordusu” bulundurduğunu düşünüyorlardı.

Kâr ortadan kalkınca işsizlik de ortadan kalkacak, işçi emeğini sömürtmeyecek, çalışmak isteyen herkes iş bulabilecekti.

Keynes’te işsizlik sorunu

Page 235: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 235

Keynes meseleye farklı baktı ve işsizliğin nedenini belirsizlikler yüzünden özel yatırımlarda döngüsel azalmalar olarak tanımladı.

Bu tanıdan hareketle, sermaye stokunun kamulaştırmasının gerekli olmadığını, yatırımların sosyalleştirilmesinin yeterli olacağını savundu : Özel mülkiyet kurumuna sadık kaldı.

Devlet tam istihdam düzeyinde yatırım yapılmasını sağlayacak bir satın alma gücü yaratacak kadar harcama yapmayı garantilerse, sanayi ve yatırımlar özel sektörün eline bırakılabilirdi:

Y = C+I+G +(X-M) Bunu genişletici PP ve MP ile yapabilirdi : Düşük faiz + Büyük

çaplı kamusal yatırımlar.

Keynes’te işsizlik sorunu

Page 236: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 236

Keynes yeniden bölüşüme daha fazla tüketim harcaması- dolayısıyla da daha fazla yatırım yapılmasını sağlayacağı için taraftar oldu.

Piyasalar esas, kamu sadece tamamlayıcıydı. Yapılacak kamusal yatırımlar özel sektöre rakip değil,

onun verimliliğini yükselten tamamlayıcı nitelikte yatırımlar olacaktı.

Bugünün hızla finansallaşmış kapitalist dünyasında tam istihdam ve gelir adaleti gibi hususlar nasıl çözülecektir?

Finansı ehlileştirmek, gücünü azaltmak mümkün müdür?

Keynes’te işsizlik sorunu

Page 237: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Marksist Yaklaşım’da işsizlik bir üretim tarzı sorunu olarak ele alınır. Kapitalizmde servet kendini sermaye birikimi şeklinde büyütür ve sermaye

kapitalistlerin özel mülkiyetindedir, kâr etmek için kullanılır. Kapitalistler arasındaki rekabet yeni teknolojilerin kullanımının önünü açar

ve emek gücünün yerini giderek sermaye malları almaya başlar. Yani sermayenin organik bileşimi (SOB) artar. Marx’a göre sermayenin organik bileşiminin artması işçi başına daha fazla

sermaye kullanılması demektir. Bu sermayenin yoğunlaşıp merkezileşmesiyle gerçekleşirken, sermaye

yoğun teknolojik gelişmeler ve kapitalistler arasındaki rekabetle bu eğilimi tetikler.

237

Marksist Okul’da işsizlik sorunu

Page 238: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Bir başka anlatımla, kapitalistler, rekabet, kalite ve fiyat riskleri nedenleriyle hiçbir zaman teknolojik olarak sanayi normlarının gerisinde kalmak istemezler.

Bu durum kapitalist işletmelerde düzenli olarak, emek tasarrufu sağlayan makineler gibi en yeni teknolojilerin istihdamına, dolayısıyla da aşırı kapasite yatırımlarına yönelmeye neden olur.

Böylece sermayenin organik bileşimi (otomasyon ) artar.

238

Marksist Okul’da işsizlik sorunu

Page 239: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Sermayenin organik bileşiminin artışı emek gücüne olan ihtiyacı azaltır. Bu durum işsizliğe neden olur, “yedek sanayi ordusu” oluşur.

Sermaye birikiminin kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkan yedek sanayi ordusu kapitalizm için işlevseldir.

Çünkü toplumsal muhalefet örgütlülüğünün ve işçi sınıfının ekonomik ve politik örgütlülüğünün yeterli olmadığı bir durumda, işsizlerin varlığı işçi sınıfının ekonomik mücadelesini baltalar, sendikalaşmayı zayıflatır ve ücret artışlarını önler.

Bu nedenle de aslında kapitalistler çok önemli boyutlara ulaşmadığı sürece işsizlikten çok da rahatsız olmazlar.

239

Marksist Okul’da işsizlik sorunu

Page 240: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Marksist teoride, işçiler arasındaki rekabet sermayenin kendi arasındaki rekabetten farklıdır ve sınıf mücadelesi ile ilişkilidir.

Bu rekabet sermaye tarafından yedek sanayi ordusu yaratılmasıyla gündeme gelen işçiler arasındaki bir çatışma halidir.

Böyle bir böl-yönet stratejisi birbirinden ayrı, farklı emek gücü fazlalarını entegre ederek küresel yedek sanayi ordusuna yeni üyeler kazandırır ve bu ordu da güvencesiz istihdam ve sürekli işsizlik tehdidi altında direnci kırılan bir yapıyı sürekli kılar.

240

Marksist Okul’da işsizlik sorunu

Page 241: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 241

1980’li yıllardan bu yana, özellikle de 2008 krizi ile birlikte, dünyada emek gücü verimliliği artarken;

sendikalaşma oranı, TİS kapsama oranı, reel ücretler, emekçinin milli gelirden aldığı pay, grev ve iş bırakma sayısı düşüyor…

Paralel bir biçimde, esnek, güvencesiz ve düşük ücretle çalıştırma, taşeronlaştırma ve sosyal hak kesintileri giderek genel bir durum haline dönüşüyor.

Kapitalizm her yerde emek karşıtı !

Page 242: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Fransız sosyolog P. Bourdieu’ya göre işsizliğin bu şekilde uyguladığı yapısal şiddet bireyci mikro ekonomik modelin uyumlu işlevselliğinin bir koşuludur.

Ya da yüzyıl öncesinin meşhur kapitalisti S. İnsull’un söylediği gibi etkinliği arttıracak en önemli şey kapıda bekleyen işsiz kuyruğunun giderek büyümesi

242

Marksist Okul’da işsizlik sorunu

Page 243: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Kâr oranı (r) : r = (s / v) / [1 + (c / v)] v : değişken sermaye ( emek gücü/ücret): Emek

gücünün kendisini yeniden üretebilmesi için gerekli olan asgari geçimlik ödeme

c : sabit sermaye ( fiziki yatırım malları) Kârın tek kaynağı : Artı-değer (s) : İşçi başına

üretilen değer ile geçimlik-asgari ücret(v) arasındaki fark.

Artı-değerin (s) tek kaynağı emek. Sömürü oranı : Artı değerin ücret içindeki payı (s/v) . Sermayenin organik bileşimi = c / v

243

Marksist okul: Kapitalizmde işsizlik ve kriz el ele yürür

Page 244: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

SOB (c / v) artarken, sömürü oranı (s / v ) artırılamıyorsa kaçınılmaz olarak kapitalistin kâr oranı (r) azalacaktır. Kapitalist için, bu düşüşün önüne geçebilmek artı-değeri(s) artırmakla mümkün.

Kârlılığı azalan kapitalist diğer kapitalistlerden gelen rekabet karşısında işçisini daha verimli çalıştıracak ve emek gücü maliyetlerini düşürecek yeni teknolojilere ve çözümlere yönelir (yalın üretim teknikleri).

Bu üretim kapasitesinin, tüketici piyasalarının fiilen emebileceğinin çok üstüne çıkmasına yol açar (atıl kapasite).

244

Marksist okul: Kapitalizmde işsizlik ve kriz el ele yürür

Page 245: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Diğer yandan maliyetleri düşürmek için, bir yandan işçi çıkartılırken, diğer yandan ücretler baskılanır. Bu da bir kısır döngü yaratır :

İşsiz kalan işçiler ve ücretleri baskılanan işçiler piyasaya çıkan malları satın alamaz.

Kâr sadece satışla realize edilebildiğinden, satışlar düştüğünde kriz patlak verir.

Krizler işsizliği daha da artırır. Daha yüksek karlar için üretimin ucuz işgücü bölgelerine

(Çin vb) kaydırılması da işsizliği artırır Kısaca, işsizlik kapitalizmin doğasında var.

245

Marksist okul: Kapitalizmde işsizlik ve kriz el ele yürür

Page 246: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

1845–1847 Krizi(İngiltere, Avrupa) 1873-1898 Krizi (ABD), 1907 Krizi (Avrupa), 1929 -1933 Krizi (ABD – Dünya), 1973- 1974 ve1978-1979 Petrol Şokları(Dünya), 1994 (Meksika)ve 1997-1978 Finansal Krizi (Güney Doğu

Asya), 2000 – 2001 Krizi (Arjantin,Türkiye), 2008 Krizi (ABD, Metropol kapitalist ülkeler, dünya), 2010 Avrupa krizi, 2010 Gıda krizi ve Kuzey Afrika ve Orta Doğu krizleri.

246

Kapitalizm krizler üreten bir sistem : İktisadi kriz+Ekolojik kriz+ Gıda krizi+Politik

kriz

Page 247: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 247

Ekonomik krizler kapitalist sistem için işlevseldir.

Öyle ki krizler sermayeye dengesizliklerini ve ayarsızlıklarını yeniden düzenlemede yardımcı olurlar ve sermayenin genişlemesinin yeni bir dönemi için temel oluştururlar.

Yani düzenli iş-döngüsü krizleri sisteme yardımcı olur.

Krizleri doğru çözümlemek

Page 248: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 248

Ancak bu döngülere ilaveten ekonomide uzun dönemli trendler de mevcuttur.

Örneğin 1960’lardan bu yana onlarca yıldır kapitalist ekonomilerin büyüme trendi yavaşlamaktadır.

Bu sorun ABD, Japonya ve Avrupa gibi gelişmiş ekonomilerde yaşanıyor. Büyüme oranları % 1’e doğru geriliyor.

Bu demektir ki bu ülkelerin ekonomileri bu oranlarda ancak 70 yılda bir iki katına çıkabilecektir. Kapitalist sistem için bu imkânsız bir durumdur.

Krizleri doğru çözümlemek

Page 249: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 249

Kapitalist sınıf sadece 70 yılda iki katına çıkmayı kabullenmez Eğer pasta büyümüyorsa, pastadaki payınızı artırabilmenin tek

yolu pastayı yeniden bölüşmek ve diğerlerinin payını azaltarak sizinkini büyütmektir.

Bu bağlamda yeni bir dünya savaşı öngörüsü afaki değildir. Afganistan, Libya ve Irak savaşlarını üst üste ekleseniz durumu

kurtarmaya yetmiyor. Ekonomiyi teşvik etmek için daha işin başında bu küçük savaşlar gibi 15 tane daha savaşa ihtiyaç var.

Yapacakları diğer bir şey ekonomileri yeniden finansallaştırmak. Bunu sağlayabilmek için de neo liberalizmin cambazlığına ihtiyaç

var.

Krizleri doğru çözümlemek

Page 250: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Genel fiyatlar seviyesindeki sürekli artış. Dezenflasyon: Fiyat artışlarının giderek

azalan bir seyir izlemesi. Çekirdek enflasyon oranı: Emek gücü ve

sermaye maliyetleri ve firmaların bu maliyetlerdeki değişiklik beklentilerine göre belirlenen temel oran:

İmalat sanayi fiyat artışları: TÜFE- (Gıda + enerji fiyat artışları).

250

Enflasyon

Page 251: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Hiperenflasyon: Fiyatlarda bir ayda % 50’den fazla artış.

Enflasyon hedeflemesi: Merkez Bankası’nın önceden belirlenmiş bir enflasyon hedefini tutturmaya odaklanması (Taylor Kuralı).

Enflasyon GSYH Deflatörü ve TÜFE ile ölçülür. GSYH Deflatörü: GSYH’deki tüm mal ve hizmetlerin

fiyatlarındaki değişmeyi ölçer. Deflatör, nominal GSYH’ yi reel GSYH’ye

dönüştürmede kullanılır. GSYH Deflatörü= (Nominal GSYH / Reel GSYH) x

100. Örnek : 21 TL / 17.2 = 1.22 ise Enflasyon oranı = % 22’ dir.251

Enflasyon

Page 252: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

TÜFE (CPI) : Belli mallardan oluşan bir sepet. ABD : 96,000 mal çeşidi. Türkiye: 1,133 mal çeşidi. Σpi q0 / Σp0 q0 ;

pi = Cari fiyatlar q0= sepet

p0 = baz yılı fiyatları

252

Enflasyon

Page 253: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 253

TÜFE (%)

Page 254: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 254

ENFLASYON

Page 255: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 255

2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı

2012 – 2014 Orta Vadeli Mali Plan

İki OVP kıyaslaması: 2013-2015ve 2012-2014

Page 256: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Tepav , Ekonomide Durum , 30.09.2012

256

Page 257: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

TÜFE ya da ÜFE artsa ya da azalsa da bu değişiklikler halkın gerçek durumunu yeterince yansıtmaz.

Halkın bütçesini etkileyen pek çok maliyet kalemi TÜFE ya da ÜFE ortalama endeks değerinden çok daha hızlı artıyor.

Örneğin akaryakıt fiyatları, gıda, doğal gaz faturaları, elektrik fiyatları çok daha fazla oranda arttı.

Bu kalemler yoksulların harcamalarının çok önemli bir kısmını oluşturuyor.

Reel ücretler 2008 ve 2009’da % 17 azaldı. Çalışan sınıfların üzerindeki vergi yükü arttı. Bireysel kredi borçları (kredi kartları vb) arttı. Hayat pahalılığı resmi enflasyon oranının kat kat üstüne

çıktı. Halk için hayat pahalılığı daha önemli bir gösterge.

257

Enflasyon X Hayat Pahalılığı ?

Page 258: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Tüketici Fiyat Endeksinin Alt Kalemler İtibariyle Gelişimi

(Yıllık, 2003 = 100)

Genel Endeks Gıda KiraSu ve Diğer

Konut HizmetiElektrik, Gaz ve

Diğer YakıtUlaştırma Hizmeti

2003100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0

2004108,6 106,6 121,1 107,4 103,3 109,6

2005117,5 111,7 144,4 105,5 114,5 129,9

2006128,8 122,7 173,4 112,2 127,7 143,9

2007140,0 138,2 205,4 126,3 137,2 158,0

2008154,7 156,3 233,4 149,4 173,0 180,0

2009164,4 168,9 252,5 164,5 189,1 191,6

258Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Page 259: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Tüketici Fiyat Endeksinin Alt Kalemler İtibariyle Yıllık %

Değişimi

Genel Endeks Gıda KiraSu ve Diğer

Konut HizmetiElektrik, Gaz ve

Diğer YakıtUlaştırma Hizmeti

20048,6 6,6 21,1 7,3 3,3 9,6

20058,2 4,8 19,2 -1,7 10,9 18,6

20069,6 9,9 20,1 6,4 11,5 10,8

20078,7 12,7 18,4 12,6 7,4 9,7

200810,4 13,1 13,6 18,3 26,1 14,0

20096,3 8,1 8,2 10,1 9,3 6,4

259Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Page 260: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Hane Halkı Tüketim Harcamalarının Yıllar İtibariyle Seçilmiş Alt Kalemlere

Göre Dağılımı (%)

Anket Yılı ToplamGıda ve

Alkolsüz İçeceklerKonut ve Kira

Mobilya, Ev Aletleri veEv Bakım Hizmetleri

Ulaştırma

2002100 26,7 27,3 7,3 8,7

2003100 27,5 28,3 5,7 9,8

2004100 26,4 27,0 6,6 9,5

2005100 24,9 25,9 6,8 12,6

2006100 24,8 27,2 6,2 13,1

2007100 23,6 28,9 5,9 11,1

2008100 22,6 29,1 5,8 14,1

2009100 23,0 28,2 6,2 13,6

260Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Page 261: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 261

ENFLASYON

Page 262: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 262

Finansallaşan ekonomide emekçiler giderek artan biçimde borçlandırılarak tüketime teşvik ediliyorlar.

Emekçiler tüketici kredileri ile ev, araba ve diğer tüketim malı alımlarına yöneltildi.

Kredi kartı borcunu ödeyemeyen sayısı Türkiye’de 1 milyonu aştı.

Tüm bu gelişmeler emekçilere borçlarını geri ödeyememe, sahip olduklarını kaybetme korkusu yaşatıyor.

Bu durum işlerini kaybetmemek adına onları örgütlü mücadeleden ve sendikal faaliyetten uzak tutuyor.

Emekçiler borçlandırılarak sistemin suç ortağı haline getirilerek rehin alınıyorlar.

Bu durumdaki kitleler ekonomik istikrar için izlenmekte olan ekonomi politikalarını desteklemek durumunda kalıyorlar.

IVFinansallaşma emek örgütlerini

zayıflattı

Page 263: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 263

Halkın borçluluk durumu

Page 264: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 264

KREDİ KARTI İLE YAPILAN HARCAMALAR

Page 265: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 265

MESLEK GRUPLARINA GÖRE BORÇLANMA

Page 266: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

1. Toplam talepte düşüş, 2. Ortalama fiyat düzeyinde düşüş. Hem mal ve hizmet fiyatlarında hem de

ücretlerde düşüş. Deflate etmek: Üretim ve tüketim

endekslerinin fiyat artışlarından arındırılması. Deflasyonist açık: Toplam arzın toplam

talepten fazla kısmı. Enflasyonist açık: Toplam talebin toplam

arzdan fazla kısmı.

266

Deflasyon

Page 267: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 267

BÜYÜME / KALKINMA

Page 268: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 268

Son 2,5 yıldır kesintisiz büyüyen Türkiye ekonomisinin büyüme hızı 2011 yılının ikinci çeyreğinden itibaren yavaşladı.

Ekonomi bir daralma eğilimine girerek bu yılın ilk çeyreğinden itibaren küçülmeye başladı.

Büyüme hızına işilkin veri??? Türkiye diğer ekonomilerden ayrışmıyor. Bu durum uzunca bir zamandır başarısını yüksek

büyüme oranlarına endekslemiş ve kısmen bununla toplumu idare edebilmiş olan siyasal iktidar için iktisadi anlamda sıkıntılı bir dönemin başladığını ortaya koyuyor.

Büyüme

Page 269: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 269

İktisadi büyüme GSYH’deki yüzdesel artışla ölçülüyor. Ama bu ölçüm tatmin edici değil. Zira; insana ait maliyetleri ve faydaları, emek ve emekçilerin çalışma koşullarını göz ardı ederken, ticari işlemlerin değerleri üzerinde yoğunlaşıyor. Sadece belirli piyasa işlemlerinin değerini ölçüyor. Üretimi ya da örneğin özgün bir biçimde faydalı mal

üretimini göstermiyor. Bunun nedeni ölçmenin malların “değişim değerine”

dayandırılması, “kullanım değerlerinin göz ardı edilmesi.

Page 270: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 270

“Kimler, nasıl çalışır?” gibi konular istatistiklerde yer almaz. Emek gücü sadece piyasada bir işlem olarak yer aldığında hesaba katılır.

Keza bir akademisyenin yazdığı bir makale toplumun bilinçlenmesine ciddi katkı sağlasa da, yazar ünlü bir pop şarkıcının elde ettiği gibi yüksek bir geliri elde edemediğinden, şarkıcının yüksek geliri GSYH hesabında yer alırken akademisyenin katkısı sadece kendisini ödenen aylık maaş miktarında yer alır.

Oysa GSYH içinde, dolayısıyla da ticari işlemler arasında yer almayan çok sayıda faaliyet toplum için, insanlık için temel bir öneme sahiptir.

Örneğin bugün barış çabaları silah üretmekten daha değerlidir ama GSYH’ye her hangi bir katkı sağlamamaktadır.

Page 271: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 271

Diğer yandan böyle bir ölçme biçimi sermaye çevreleri açısından işlevseldir.

Zira bu kesimlere hem ticari işlemlerle ilgili enformasyon kolaylığını sunarak, hem de piyasaların ne denli etkin çalıştıkları biçimindeki yaygın yanılsamayı güçlendirerek hizmet eder.

Page 272: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 272

Ayrıca GSYH kavramı; ev içi üretimi hesaplamaya dâhil etmez.

Hiçbir ayrıştırma yapmaksızın tüm ticari faaliyetlerin insanlara hizmet ettiğini varsayar.

Dinamik bir süreç içinde değişen GSYH yapısının hesaplanmasının zorluklarını dikkate almaz.

Bilgi eksikliği içeren ya da irrasyonel satın almaların ötesinde tüketicilerin aslında almaya niyetli olmadıkları satın almaları kapsama dâhil eder.

Page 273: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 273

Diğer taraftan örneğin otomobillerin neden olduğu trafik sıkışıklığı, atmosfer kirliliği vs fiyatlamanın dışında kalacağı için GSYH içinde değil, dışında kalır.

Otoların neden olduğu trafik kazaları ise hastane ödemeleri ve oto yedek parça, tamir ve sigorta gibi ödemelere neden olduğundan GSYH’yi artırır.

Page 274: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 274

Ayrıca ülke karşılaştırmalarında da sorunlar söz konusudur. Örneğin ücretlerin düşük, fakat işçilerin iyi koşullarda sosyal konut,

uygun ulaşım ve ulusal sağlık hizmetine sahip olduğu ülkelerde bu tür farklılıkların ülke karşılaştırmalarında hesaba katılması çok zordur.

Bu anlamda kişi başına düşen gelirin yüksekliği bir ülkenin iktisadi ve sosyal kalkınmışlığının göstergesi olamaz.

Öyle olsaydı, bu gelirin nasıl bölüşüldüğü bir yana, örneğin kişi başına düşen geliri 35.000 doların üstünde olan Suudi Arabistan’ın dünyanın sosyal ve ekonomik olarak en gelişmiş ülkelerinden biri olması gerekirdi.

Bu bağlamda tek başına iktisadi büyüme hızının ya da kişi başına düşen gelirin yüksekliği bir ülkenin çalışan sınıfları ve işsizlerince alkışlanacak ya da gurur duyulacak bir şey değildir.

Page 275: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 275

Türkiye gibi % 50’ye kadar varan kayıt dışılık GSYH hesabını saptırır.

Özellikle de bildirilmemiş nakit işlemleri hesaplamaya dâhil edilmediğinden, devasa boyutlarda vergi kaçakçılığı ya da vergiden kaçınma sonucunda vergi kayıpları doğmakta ve tüm bunlar doğru GSYH hesaplaması yapılmasını önler.

Page 276: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 276

Ana akım iktisat ideolojisi GSYH artışı olarak tanımladığı ekonomik büyüme kılıfına bürünerek piyasaların tek başına toplum için en yüksek faydayı garantileyeceğini ileri sürer.

Bu haliyle bu kavram adeta büyük istatistiklerden oluşan bir halı gibidir.

Altına işçiler, onların yaşam ve çalışma koşulları süpürülerek despotik burjuva iktisat ideolojisinin doğası gizlenir.

GSYH’nin ekonomik başarının bir ölçütü olarak kabul edilmesi dikkatlerin daha adil ve eşitlikçi iyi bir topluma olan ihtiyaçtan uzaklaştırılmasına neden olur.

Page 277: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 277

► Kapitalist büyüme bir yanılsamadır. Bu yönüyle de toplumdaki sömürü ilişkilerini ve

ekonomideki büyümenin ve zenginliklerin ne pahasına ve kimler tarafından yaratıldığını gizlemeye hizmet eder.

Hem ülke içinde yaratılmış olan ‘artı değer’ hem de dış ticaret aracılığıyla çok uluslu şirketlerin el koydukları yarı sömürge ülke işçilerinin yaratmış olduğu ‘artı değer’, ‘katma değer’ olarak gösterilir.

Böylece hem zenginliği yaratan gerçek kaynaklar hem de acımasız bir yerli ve emperyalist sömürü gizlenmiş olur.

“Büyüme oranı % 10’larda olsaydı emekçiler için ya da toplumun bütünü için

ne değişirdi?”

Page 278: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 278

► Büyüme sorunu daha ziyade metropol kapitalistekonomilerin bir sorunudur ve yatırım, talep, tüketim eksikliği ve azalan kâr oranları gibi nedenlerden dolayı ortaya çıkAR.

Azgelişmiş ülkeler için düşük büyüme bir sorun olsa da asıl sorun kalkınma ve sanayileşme sorunudur.

Çünkü bu ülkeler genelde gelişmişlerden daha hızlı büyüseler de kapitalist bir üretim tarzı içinde kalkınamamakta ya da sanayileşememektedir.

Ya da en fazla “yarı- sanayileşmiş” bir ülke konumuna gelebilmekte ve ABD, Avrupa ve Japonya’nın terk ettiği sanayilere yönelebilmektedirler.

“Büyüme oranı % 10’larda olsaydı emekçiler için ya da toplumun bütünü için

ne değişirdi?”

Page 279: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 279

Bu anlamda son 10 yıldır ortalama % 7’lerde büyümesine rağmen Türkiye’nin kalkınmakta ve sanayileşmekte olduğunu ileri sürmek mümkün değil.

Türkiye daha ziyade dışa bağımlı bir yarı-sanayileşmiş ülke ve ekonomi, temel sosyal kalkınmışlık özelliklerine de sahip olmayan bir ülke konumunda.

Bu nedenle de özellikle siyasal iktidarların hızlı büyüme oranlarının arkasına sığınarak yaptığı “gelişme” ya da “refah artışı” iddiaları gerçekçi değil.

“Büyüme oranı % 10’larda olsaydı emekçiler için ya da toplumun bütünü için

ne değişirdi?”

Page 280: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 280

► İktisadi büyüme kavramı pratikte toplumdaki sınıfsal eşitsizlikleri açıklayamadığı gibi bu tür eşitsizlikleri gizlemek, perdelemek için de kullanılıyor.

Örneğin birkaç banka ya da sınai tekel kar ettiğinde ortalama, kişi başına düşen gelir de büyümekte, iktisadi büyüme de hızlanmaktadır.

Bu anlamda İktisadi büyüme sermayenin, servetin büyümesidir. Öyle ki iktisadi büyümenin hızlandığı yıllarda servet ve sermaye

sahiplerinin varlık stokları da çok hızlı büyürken, ücretlilerin ya da küçük üretici, esnaf ve köylünün gelirleri yerinde sayar ya da çok az artar.

Bu sonuca neden olan faktörlerden biri de hükümetlerin emek aleyhine uyguladıkları, ücret, gelir ve vergi politikalarıdır.

“Büyüme oranı % 10’larda olsaydı emekçiler için ya da toplumun bütünü için

ne değişirdi?”

Page 281: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 281

► Günümüzde iktisadi büyüme yeterli düzeyde ve güvenceli istihdam yaratmayan bir büyüme.

Çünkü kapitalizm geldiği nokta itibariyle sadece kriz dönemlerinde değil, krizde olmadığı dönemlerde de yeterince iş ya da istihdam yaratan bir sistem olmadığını ortaya koydu.

Yarattığı istihdam istikrarsız-geçici, düşük ücretli, yarı zamanlı ve güvencesiz istihdam niteliğinde.

Bu anlamda kapitalizm bir yandan vahşi bir emek sömürüsü sürdürürken diğer yandan milyonlarca insanı işsiz bırakmakta ve potansiyel emeği israf etmektedir.

Büyüme ise asıl olarak mevcut emek gücünün daha verimli ve yoğun çalıştırılmasıyla sağlanmaktadır.

“Büyüme oranı % 10’larda olsaydı emekçiler için ya da toplumun bütünü için

ne değişirdi?”

Page 282: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 282

► İktisadi büyüme sonucunda gelir ve servet dağılımındaki adaletsizlik düzelmemekte daha da artmakta, servet hem ülke içinde hem de uluslararası boyutta olmak üzere az sayıda zenginin elinde toplanırken toplumun kalan kısım giderek yoksullaşmakta, mülksüzleşmektedir.

Milyarlarca insan yoksulluk içindeyken az sayıda insan dünyadaki zenginliklerin çok büyük bir kısmına el koymaktadır.

Kapitalist ekonomiler büyürken ve servet zenginliği hızla artarken, bu refah ve zenginliklerin dağılımı hem servet hem de gelir dağılımı bağlamında son derece adaletsizdir.

Emekçi sınıflar ile sermaye sınıfı arasındaki uçurum daha da büyümektedir.

Keza bu eşitsizlik bir kerelik bir olarak kalmamakta, piyasalar ve kapitalist devlet bu eşitsizlikleri hem yeniden üretmekte hem daha da derinleştirmektedir.

İktisadi krizlerse bu eşitsizlik ve adaletsizliği daha da artırmaktadır.  

“Büyüme oranı % 10’larda olsaydı emekçiler için ya da toplumun bütünü için

ne değişirdi?”

Page 283: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 283

► Kapitalist büyüme, daha fazla üretim ve tüketim çılgınlığı doğayı tahrip ediyor.

Çünkü kapitalist üretimin doğrudan amacı insan ihtiyaçlarının ya da toplumsal ihtiyaçların karşılanması değil, kâr, daha fazla kâr ve en fazla kâr elde etmek.

Daha fazla kâr için daha fazla üretim ve tüketim yapılıyor. Bunun sonucunda ekonomi büyüyor ancak böyle bir büyüme sırasında hem emek hem de çevre sömürülüyor, tahrip ediliyor.

“Büyüme oranı % 10’larda olsaydı emekçiler için ya da toplumun bütünü için

ne değişirdi?”

Page 284: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 284

Yani iktisadi büyüme fetişizmi devasa ekolojik sorunlara neden oluyor.

Buna karşılık egemenlerin bugüne kadar üretebildikleri çözümler;

büyük çaplı sosyal maliyetlere neden olan bu faaliyetleri sadece meşrulaştırıyor,

insanları bu felaketin sorumlusu olarak göstererek gerçek sorumlular olan kapitalizmin çevre ile uyuşmayan yapısını ve kar güdüsünü gizlemeye hizmet ediyor.

“Büyüme oranı % 10’larda olsaydı emekçiler için ya da toplumun bütünü için

ne değişirdi?”

Page 285: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 285

KAPİTALİST KRİZLER

Page 286: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 286

Bunlar; iktisadi krizler, ekolojik krizler, gıda krizleri politik krizlerdir. Kapitalizm 19yy’ın ortalarından bu yana

iktisadi krizlere girmektedir.

Kapitalizm krizler üreten bir sistemdir

Page 287: Eğt sen mrk eğitimi 2013

1845–1847 Krizi (İngiltere, Avrupa); 1873-1898 Krizi (ABD) 1907 Krizi 1929 -1933 Büyük Depresyon (ABD – Dünya) 1973- 4 ve 1978-1979 Petrol Şokları (Dünya) 1994 (Meksika)ve 1997-8 Finansal Krizi (Güney

Doğu Asya) 2000 – 2001 Krizi (Arjantin, Türkiye) 2008 Krizi (ABD Küresel ) 2010 Krizi ( Avrupa).

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 287

Kapitalizm iktisadi krizler üreten bir sistemdir

Page 288: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 288

Döngüsel iktisadi krizler (boom/bust) kapitalist sistem için işlevsel olan krizler.

Öyle ki bu krizler sermayeye aşırılıklarını, dengesizliklerini gidermede, dengeye getirmede, yeniden düzenlemede yardımcı olurlar.

Böylece sermayenin büyümesi için yeni bir yol açarlar.

Yani düzenli iş-döngüsü krizleri sisteme yardımcı olur.

Döngüsel iktisadi krizler

Page 289: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Son 30-40 yıldır bu döngüsel krizlere ilaveten uzun dönemli durgunluklar da (stagnasyon) söz konusu.

Örneğin 1970’lerden bu yana metropol ekonomilerin büyüme hızı yavaşladı ve % 1’lere kadar geriledi.

2008 krizi beşinci yılında, artık “Büyük Resesyon” olarak da adlandırılıyor.

Öyle ki dünya ekonomisi son 60 yılın en büyük çaplı, en derin daralmasını ve durgunluğunu yaşıyor.

289

Stagnasyon

Page 290: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 290

Resesyon ve kriz kavramları birbirinin yerine kullanılan kavramlar.

Krizler genellikle öncelikle finansal sektörde patlar ve bu bir resesyonla sonuçlanır.

Bazen de kriz öncesinde uzun süredir devam eden resesyonist bir süreç söz konusudur.

2008 krizi böyle bir süreçten gelerek ortaya çıktı.

Resesyon

Page 291: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 291

Resesyonun resmi tanımı: Eğer bir ekonomi iki çeyrek (altı ay) boyunca üst üste

daralıyorsa resesyon içindedir. Ancak tek başına milli gelirin büyüme hızına değil, aynı

zamanda sanayi üretimine, satışlara, ihracata, borsa hareketlerine ve istihdama da bir bütün olarak bakmak gerekir.

Buna göre, tek başına bazı göstergelerin kötüleşmesi resesyonun varlığını göstermezken, iyileşmesi (örneğin borsa) ekonominin resesyonda olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Nitekim 2009 yılında ABD’deki geçici toparlanma resesyondan çıkışı sağlayamadı.

Resesyon

Page 292: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 292

Kapitalizm 1929 Büyük Bunalımından bu yana en derin krizini yaşıyor…

2008 kapitalist krizi

Page 293: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 293

Beşinci yılını doldurmakta, giderek de derinleşip yaygınlaşmakta olan küresel kapitalist krizin nedeni burjuva iktisatçılarının ileri sürdüğü gibi;

ABD’deki Merkez Bankası (Fed) başkanının ve burjuva iktisatçılarının öngörüsüzlüğü,

politikacıların zamanında önlem almaması, büyük yatırım bankaları ve yatırım fonlarının aç

gözlülüğü ve pervasızlığı ya da Yunanistan örneğinde olduğu gibi kamu çalışanlarının

yüksek maaşları ya da sosyal kazanımları değil.

2008 kapitalist krizine

Tarihsel Maddeci çözümleme

Page 294: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 294

Krizlerde bireysel tutum ve davranışların, ekonomi politikalarının ve ideolojilerin, hatta bazen de tesadüflerin ihmal edilemez rolü olsa da bunlar gerçeğin tamamını açıklayamazlar.

Olayları ve olguları, var oldukları tarihsel koşullar içinde ve mevcut ekonomik sistemin, üretim tarzının iç çatışmaları, dinamikleri ve sınıf mücadeleleri ile açıklamak ve genel olarak toplum ve yaşama ilişkin, daha zengin, daha kapsayıcı ve açıklayıcı bir bakış açısı sunar

2008 kapitalist krizine

Tarihsel Maddeci çözümleme

Page 295: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 295

Bu bakış altında doğal ya da toplumsal olaylar derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.

Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.

Böyle bir bilimsel bakış açısı, toplumun üretici güçlerini geliştirme konusundaki tarihsel rolünü tamamlamış, tüketmiş, sınırlarına ulaşmış ve artık gelişmenin önünde engel oluşturan bir niteliğe bürünmüş olan kapitalizmin çöküş ve depresyonla sonuçlanan çelişkilerini bilimsel olarak açıklayabilir.

2008 kapitalist krizine

Tarihsel Maddeci çözümleme

Page 296: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 296

Bu bakış açısı altında krizlerin asıl nedeni: Kapitalist sistemin defolu genetiğidir. Yani,

Rekabet, üretim anarşisi, aşırı üretim ve aşırı birikimdir.

Bu maddi koşulların neden olduğu uzlaşmaz çatışmalar ve bunun

üzerinden yükselen sınıf mücadelesidir.

2008 kapitalist krizine

Tarihsel Maddeci çözümleme

Page 297: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 297

Bu durum şöyle açıklanabilir: 1970’li yılların başından bu yana üretim anarşisi

ve yıkıcı rekabetten kaynaklanan aşırı birikim sorunu ve kâr oranlarının azalma eğilimine girmesi nedeniyle ABD kapitalizmi uzun süreli bir durgunluğa girdi.

Çıkarttığı bölgesel savaşlar aracılığıyla bu durgunluktan çıkamadı ve bir çözüm olarak küreselleşme ve finansallaşmanın hızlandırılmasına yöneldi.

2008 kapitalist krizine

Tarihsel Maddeci çözümleme

Page 298: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 298

Bu dönemde neo liberal burjuva ideolojisi arka plan olarak devreye sokularak, durgunluk ortadan kaldırılmaya ve sermaye birikiminin tatmin edici bir hızda büyümesi sağlanmaya çalışıldı.

Ancak durgunluğa karşı bir çözüm olarak getirilen finansallaşma durgunluğu ortadan kaldıramadığı gibi, 2008 krizinin tetikleyicisi oldu.

2008 kapitalist krizine

Tarihsel Maddeci çözümleme

Page 299: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 299

Marksist kriz teorisi

MARX: “Kar Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası, her bakımdan modern politik ekonominin en zor ilişkilerinin anlaşılabilmesini sağlayan en önemli yasasıdır ”.

Page 300: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 300

Kâr oranları

Büyük Depresyon (1929-1933): Hızla düştü, 2.Dünya Savaşı yılları : Ciddi olarak

toparlandı. 1941 -1956 : % 28 1960’lerdan itibaren aşağıya gidiş başlıyor. 1960-1980 : % 20 1981- 1984 : % 14 2001 : % 12 2006 : % 25 ( varlık balonu)

2008 : % 18.

Page 301: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 301

Kâr oranlarında düşüş eğiliminin nedeni: Aşırı birikim---aşırı kapasite yatırımı-----

aşırı üretim-------

Kapitalist şirketlerin kâr için kendi aralarındaki sert rekabeti onları aşırı kapasite yatırımları yapmaya yöneltir.

Bu emek gücüne göre sabit sermaye oranını (sermayenin organik bileşimi (SOB) / otomasyon) artırır. Bu da kâr oranlarının uzun dönemde düşme

eğilimine girmesine neden olur.

Page 302: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 302

Kâr oranı :

r = (s / v) / 1 + (c / v) v : değişken sermaye ( ücret): Emek gücünün

kendisini yeniden üretebilmesi için gerekli olan asgari geçimlik ödeme

c : sabit sermaye (fiziki yatırım malları) Kârın tek kaynağı : Artı-değer (s) : İşçi başına

üretilen değer ile geçimlik ücret(v) arasındaki fark. Artı-değerin tek kaynağı emek. (s/v) : Sömürü oranı : Artı değerin ücret içindeki payı Sermayenin organik bileşimi (SOB) = c / v

Kâr oranlarında düşüş eğiliminin nedeni: Aşırı birikim---aşırı kapasite yatırımı-----

aşırı üretim-------

Page 303: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 303

Kar oranlarındaki düşüş krize neden olur

Otomasyon, sermaye yoğunluğunu artırırken, emek kullanımını azaltır.

Daha fazla sermaye yoğunluğu; daha az emek kullanımı, daha az artı-değer ve daha az kâr demektir.

Kârları göreli olarak azalan sermayedarlar rekabet edebilmek için işçi ücretlerini baskılarlar.

Çünkü, kâr ticaret sırasında değil, üretim sırasında artı-değer üzerinden yaratılır.

Bu kısır döngü yaratır : Bir yandan, talebin çok üstünde ürün piyasaya sürülür, Diğer yandan reel ücretleri azalan emekçilerin tüketimi

azalır, satışlar düşer. Kâr sadece satışla realize edilebildiğinden, satışlar

düştüğünde kriz patlak verir.

Page 304: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 304

Krizin derindeki nedeni kâr oranlarının son 35-40 yıldır

düşmesidir

Kâr oranları azalan firmalar yeni yatırım yapmazlar.

Krizde firmalar % 30 – 40’ lar gibi çok düşük kapasite kullanım oranlarıyla üretim yaparlar.

Bu durum, yeni yatırımların iptal edilmesine, fabrikaların kapanmasına ve kitlesel işçi çıkarmalarına neden olur.

Page 305: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 305

Dünya otomotiv sanayi : Aşırı birikim-üretim sorununun tipik

örneği Dünyada yılda yaklaşık 100 milyon araçlık kurulu kapasite var.

Ancak, her yıl 70 milyon civarında araç üretiliyor,

Bunun sadece 50-55 milyonu satılabiliyor.

Yaklaşık 20 milyon araçlık (% 30- 40 ) bir atıl kapasite, yani aşırı sermaye yatırımı mevcut.

Page 306: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 306

ABD ekonomisi 1970’li yılların başından bu yana üretim anarşisi ve yıkıcı rekabetten kaynaklanan aşırı birikim sorunu yaşamaktaydı.

Bu durum kâr oranlarının azalma eğilimine girmesine, bu da yeni yatırımların giderek azalmasına ve büyüme hızının düşmesine yol açtı.

Böylece ABD kapitalizmi 30 yılı aşkın bir süredir devam eden bir resesyonuna girdi.

2008 krizi neden ve nasıl çıktı?

Page 307: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 307

1970 başlarından itibaren metropol kapitalist ekonomiler, uzun süreli bir iktisadi durgunluk içine girdi.

Büyüme oranları ve kâr oranları azaldı, işsizlik arttı.

Büyüme oranları : 1971–1973 : yıllık ortalama % 5, 1974–1977 : % 2,5 1978–1982 : % 2,2 . 1980 : % 1,3 ; 1981: % 1,4; 1982 : % 0,4.

İşsizlik oranları : 1971–1974 : yıllık ortalama % 3,6 1975- 1977 : % 5,4 1978–1983 : % 6,3’ e yükseldi.

Kâr oranları :1941- 1956 : % 28

1960 sonları: % 29, 1980’ler başı : % 17

1970’lerden beri dünya kapitalizmi

uzun süreli bir durgunluk içinde

Page 308: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Aşırı birikim krizine ilave olarak;

Bretton Woods çöktü (1970).

1973-1974 ve 1979-1980 petrol şokları stagflasyona (durgunluk, işsizlik ve enflasyon) neden oldu.

Keynesyen politikalarla krizden çıkılamadı. Sermaye birikim süreci tıkandı. ABD kapitalizmi bu durumu bölgesel savaşlar aracılığıyla

aşmaya çalışsa da bu yeterli olmadı. Bu tıkanıklığın yeni bir birikim modeliyle aşılması

gerekli oldu. Neo liberal birikim stratejisi bu ihtiyacı gidermeye

yönelik. Bu aynı zamanda emekçi sınıflara karşı topyekûn bir saldırıyı

içeren bir sınıf stratejisi.308

Kriz yeni birikim ve sınıf stratejisine yol açtı

Page 309: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

İthal ikameci büyüme modeli tıkandı. Bütçe açıkları, Cari açıklar, Enflasyon, Dış kaynak ihtiyacı (döviz darboğazı) çok hızlı bir

biçimde arttı. Dış borç krizi doğdu. Emperyalizme bağımlı ekonomiler krize girdi. Bu kriz Türkiye’de 24 Ocak Kararları gibi yeni bir

birikim stratejisi ve 12 Eylül Askeri Diktatörlüğü ile aşıldı.

309

Azgelişmiş ülkelerde de kriz vardı

Page 310: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

►Küreselleşme : Üretim ucuz ve örgütsüz emek gücüne sahip bölgelere kaydırılarak kâr oranı yükseltildi ve finans küreselleşti,

►Finansallaşma: Kâr sıkışması bireysel bankacılık hizmetleri ve türev araç piyasalarıyla giderildi,

►Neo-liberalizm: Uluslar arası sermayeye küresel düzeyde sınırsız hareket özgürlüğü sağlandı.

310

İktisadi durgunluk ve krizden çıkış stratejisinin sac ayağı

Page 311: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Thatcher ve Reagan iktidara getirildi. Türkiye ve pek çok agü küresel kapitalizme

daha güçlü bağlarla eklemlendi. Washington Uzlaşması ile IMF ve DB gibi

örgütler, agü’leri bu yeni tarza razı ettiler. Dünya çapında uygulattırılan bu politikaların hem

içerikleri hem de ekonomik-politik ve sosyal sonuçları aynı oldu.

Küresel sermayeye olan bağımlılık daha da arttı, halklar daha da yoksullaştı ve kalkınma çabaları rafa kaldırıldı.

Bu politikaları uygulatmak için bazı ülkelerde askeri darbeler düzenlendi ve askeri diktatörlükler kuruldu. 311

Yeni Dünya Düzeni (1979- Bugün) : Uluslar arası Sermayenin Mutlak Hegemonyası

Page 312: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş

Küreselleşme düşen kâr oranlarına karşı sermayenin çözümlerinden birisiydi. Bu yolla;

Emek gücü verimliliği artırıldı (2000-2007 ABD : % 2.2) (nispi artı değer),

Reel ücretler düşürüldü (2000-2007 ABD: %-0.1),

Çalışma saatleri artırıldı (mutlak artı değer).

312

Kapitalist küreselleşme sömürüyü artırdı, kâr oranlarını yükseltti

Page 313: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 313

Küreselleşme altında örneğin metropol ülkelerdeki birçok otomobil fabrikası L. Amerika ve Doğu Avrupa ülkeleri ve Türkiye’ye taşındı.

Milyonlar tutarındaki küresel motorlu taşıt aracı üretiminin:

9–10 milyonu Çin, 3 milyonu Brezilya, 2,1 milyonu Meksika, 2,3 milyonu Hindistan, 4 milyonu G. Kore ve 1,5 milyonu Türkiye gibi işçilerin çok daha düşük ücretlerle ve esnek istihdam koşullarında çalıştırıldığı ülkelerde yapılıyor.

Bu durum hem metropol ülkelerdeki işsizliği artırırken sendikal örgütlenmeleri de önemli ölçüde zayıflattı, sendikalaşma oranını düşürdü.

Kapitalist küreselleşme işçi örgütlenmesini zayıflattı

Page 314: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 314

Diğer yandan; Durgunluğa karşı bir çözüm olarak getirilen

finansallaşma durgunluğu ortadan kaldıramadığı gibi, 2008 finansal krizinin tetikleyicisi oldu.

Kriz ipotekli konut piyasasında patladı. “Borç-menkul kıymetlendirme krizi” biçiminde

finansal sektörü vurdu. “Büyük Resesyon” a dönüşerek tüm kapitalist

sistemi sarmalına aldı.

2008 krizi neden ve nasıl çıktı?

Page 315: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 315

Öyle ki ABD kaynaklı bu kriz sadece üç hafta içinde Avrupa’ya yayıldı ve 2010 yılından bu yana da sadece iktisadi bir kriz olmakla kalmayıp sosyal ve politik bir krize dönüştü.

Kriz sonrasında Avrupa’da bir yandan büyük özel bankaların borçları kapitalist devletler tarafından üstlenilirken, diğer yandan krizi aşmak için büyük çapta genişletici maliye ve para politikaları uygulandı.

Bu durum bütçe açıklarını % 10’lara ve akabinde de kamu borç stoklarını % 100’lerin üstüne fırlatmıştır.

Artık kriz bir kamu borç krizine dönüşmüştü.

2008 iktisadi krizi hızla yayıldı, sosyal ve politik bir krize dönüştü

Page 316: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 316

Buna bir de Yunanistan, Portekiz, İspanya hatta İtalya’nın cari açık krizleri eklenince kriz içinden çıkılamaz bir hal aldı.

Uluslararası sermaye çevrelerinin çözümü Troyka olarak adlandırılan IMF, ECB (Avrupa Merkez Bankası) ve AB patentli “Yeni Avrupa Ekonomik Yönetişimi” adlı sıkılaştırılmış bir mali ve finansal birlik ve kalıcı kemer sıkma oldu.

Bu toplumsal muhalefeti yükseltti. Grevler, boykot ve direnişler ve sokak gösterileri Avrupa’da

günlük yaşamın bir pratiğine dönüştü. Kriz artık sosyal bir krize dönüşmüştü.

sosyal kriz

Page 317: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 317

Bir sonraki adım ‘kestaneleri ateşten alma’ görevini üstlenen sosyal demokrat hükümetlerin birer birer devrilmesi oldu.

Bu olgu da bir kez daha sosyal demokrat ya da reformist iktidarların ya da anlayışların normal zamanlardaki işlevi ile kriz zamanlarındaki işlevinin farklılaştığını ortaya koydu.

Kriz zamanlarında reformistlerin sistemi kurtarmak adına karşı reformları desteklemekten başka bir şey yapmadıkları görüldü.

Artık kriz aynı zamanda bir politik kriz biçimindeydi.

Politik kriz

Page 318: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 318

Seçilmiş hükümetler piyasaların kemer sıkmaya ilişkin taleplerini güvenilir ve yeterli bir biçimde yerine getiremediler.

İtalya ve Yunanistan’daki seçilmiş hükümetler devrilirip yerlerine ulusal (!) çıkarları gözeten atanmış bürokratlardan oluşan tekno hükümetler getirildi.

Böylece Avrupa’da yaklaşık iki yüz elli yıllık burjuva demokrasilerinden oligarşik -parlamenter Bonapartist devlet biçimlerine doğru bir eğilim ortaya çıktı.

Burjuva demokrasisine elveda

Page 319: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 319

Avrupa’da bugün krizi en derin yaşayan bölgelerin başında geliyor.

Örneğin 17 AB ülkesinden oluşan Avro Bölgesi sadece derin bir resesyonda değil,

aynı zamanda bütçe açıkları ve kamu borç stokları anlamında ciddi bir kamu maliyesi ve borç krizi içinde.  

Avrupa’da resesyon ve borç krizi bir arada

Page 320: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 320

Öyle ki en temel resesyon belirtisi olan iktisadi büyüme oranları başta Yunanistan olmak üzere, İspanya, Fransa, İtalya ve Portekiz’de net küçülmeye dönüşmüş durumda.

Örneğin 2o12 yılında Yunanistan ekonomisinin % -6, İtalya ve Portekiz’in % -3 oranında küçülmesi bekleniyor.

İşsizlik oranları açısından ise durum daha vahim. Öyle ki bu oran resmi olarak Yunanistan ve İspanya2da % 25’in üzerine çıktı.

Avrupa’da resesyon ve borç krizi bir arada

Page 321: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 321

Bütçe açıkları İspanya, Yunanistan ve İtalya’da % 9- 14 aralığında.

Kamu borçları ise İrlanda Yunanistan İtalya’da % 100’ün çok üzerinde.

Oysa Avro Para Birliğine katılımın kuralı bütçe açığının % 3’ü ve kamu borç stokunun % 60’ı geçmemesi idi.

Bu veriler kapitalist krizin giderek kapitalist devletlerin krizine dönüştüğünü ortaya koyuyor.

Avrupa’da resesyon ve borç krizi bir arada

Page 322: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 322

ÜLKE / YIL

BÜYÜME (%)

İŞSİZLİK (%)

BÜTÇE DENGESİ (% - açık)

KAMU BORÇ STOKU (%)

2010 2011 2012 2010 2011 2012 (3.çeyrek)

2010 2011 2010 (4. çeyrek)

2012 (2.çeyrek)

Belçika 1,5 0,9 -1 8,3 7,2 7,5 -3,8 -3,7 95,5 102,5

Almanya 4,3 3,0 0,7 7,1 5,9 5,4 -4,1 -0,8 82,5 82,8

Estonya 3,4 8,3 2,6 16,9 12,5 …. 0,2 1,1 6,7 7,3

İrlanda -0,9 1,1 0,1 13,9 14,7 14,8 -30,9 -13,4 92,2 111,5

Yunanistan -5,2 -7,0 -6,1 12,6 17,7 25,4 -10,7 -9,4 145,0 144,3

İspanya -0,6 0,3 -1,3 20,1 21,7 25,6 -9,7 -9,4 61,5 76,0

Fransa 1,1 1,1 -0,3 9,7 9,6 10,6 -7,1 -5,2 82,3 91,0

İtalya 1,3 0,0 -2,7 8,4 8,4 10,6 -4,5 -3,9 119,2 126,1

Kıbrıs -1,3 -2,0 -2,3 6,4 7,9 12,0 -5,3 -6,3 61,6 84,3

Lüksemburg 1,0 -0,7 -1,4 4,6 4,8 5,1 -0,8 -0,3 19,2 43,0

Malta 2,2 0,9 0,5 6,9 6,5 6,5 -3,6 -2,7 68,3 40,4

Hollanda 1,1 0,5 -0,8 4,5 4,4 5,3 -5,1 -4,5 63,1 20,9

Avusturya 1,8 2,3 0,4 4,4 4,2 … -4,5 -2,5 72,0 77,7

Portekiz 1,9 -1,7 -3,0 12,0 12,9 16,2 -9,8 -4,4 93,5 76,3

Slovenya 0,9 0,4 -2,4 7,3 8,2 8,4 -5,7 -6,4 38,6 68,2

Slovakya 4,1 3,0 2,3 14,5 13,6 14,1 -7,7 -4,9 41,1 75,1

Finlandiya 2,9 2,3 -0,4 8,4 7,8 7,8 -2,5 -0,6 48,6 57,0

Avrupa’da resesyon ve borç krizi bir arada

Page 323: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 323

Avrupa’daki resesyonun ve borç krizinin iki temel kaynağı var: Sermaye teşvikleri ve avro bölgesinin yapısal sorunları.

İlk olarak, finansal kriz sonrasında büyük çaplı kurtarmalar gerçekleştirildi.

Zor durumdaki bankalara ve sanayi şirketlerine sermaye aktarımları, Hazine’ce varlık alımları ve kredilendirme yapıldı.

Finans kapitale Hazine fonlaması ve Merkez Bankası desteği, borç garantileri ve devasa mali teşvik sağlandı.

Bunlar bütçe açıklarını ve kamu borç stoklarını artırdı. Yani özel sektörün borçları, riskleri ve zararı kamu borcuna dönüştürülerek tüm topluma mal edildi.

İki temel neden: Teşvikler ve kapitalizmin eşitsiz gelişimi

Page 324: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 324

İkinci olarak, kapitalizmin eşitsiz gelişiminin yarattığı yapısal çarpıklıklar bölge ülkelerinin ayrışmasına neden oldu.

Bu çarpıklıklar özellikle 1999’da avroya geçişten sonra daha da arttı. Almanya’nın başını çektiği cari fazla sahibi ülkeler ile cari açık sahibi

ülkeler giderek ayrıştılar. İlk grup ülke emek gücünü baskılayarak ihracatta ciddi bir rekabet

üstünlüğü sağlarken, rekabet gücünü yitiren diğerleri cari açıklarla karşı karşıya kaldılar ve büyümelerini bu fazla sahibi ülkelerden yaptıkları ithalatlarla, sağladıkları sıcak para ve spekülatif yatırımlarla gerçekleştirdiler.

Cari açıklarının giderek artmasıyla bu ülkelerin hem özel hem de kamu borç stokları sürdürülemez boyutlara ulaştı.

Öyle ki, toplam borç stokunun oranı İspanya’da % 506, Portekiz’de % 479, Yunanistan’da % 296 ve İrlanda’da % 1200 oldu.

İki temel neden: Teşvikler ve kapitalizmin eşitsiz gelişimi

Page 325: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 325

Artık Avrupa hem resesyon hem de borç krizi ile boğuşuyor.

Sistemin egemenleri her zaman yaptıkları gibi krizin bedelini emekçi halklara ödetmeye çalışıyorlar. Emekçiler bu bedeli bir yandan işsiz kalarak, daha da yoksullaşarak, diğer yandan sosyal harcama kesintilerine ve daha fazla vergiye maruz kalarak, yani kemer sıkarak ödüyorlar.

İki temel neden: Teşvikler ve kapitalizmin eşitsiz gelişimi

Page 326: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 326

ABD’de mali uçurumun kenarından dönülmesi, Çin ekonomisindeki yavaşlama ve Avro Bölgesinin daha da derinleşen sorunları finans piyasalarını bir kez daha sarstı.

Bu gelişmeler küresel kapitalizm açısından yeni bir inişe geçişin işaretleri olarak yorumlanıyor.

IMF’ nin son “Dünyanın Ekonomik Görünümü Raporu’nda bu yıl ve gelecek yıla ait küresel büyüme beklentilerini daha da düşürmesi uluslararası sermayenin endişelerini daha da artırdı.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 327: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 327

Mevcut kriz 2008’de finans krizi olarak patlak vermişti ama sonrasında derinde yatan nedenin sanayideki kâr oranlarındaki azalma olduğu ortaya çıkmıştı.

Örneğin otomotiv sektörünün uzunca bir zamandır krizde olduğu görülmüştü.

2012’de bu kez Avrupa’daki otomotiv tekelleri krize girdi. Yeni otomobil tescilleri azalırken, aşırı kapasite oranı arttı. Bu

onlarca fabrikanın atıl duruma düşmesi demek. Nitekim bu fabrikalar birer birer kapanıyor. Örneğin Ford şu ana kadar üç fabrikasını kapattı. Peugeot Citroën

ve General Motors da birer fabrikalarını kapatacaklarını ilan ettiler. Binlerce işçi işten çıkartıldı. Bankalar dâhil pek çok sektörde de

toplu işçi çıkarımı sürüyor.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 328: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 328

Son kriz sırasında finansallaşma, özellikle de bireysel tüketici kredileri krizi geciktirme aracı olarak kullanılmıştı.

Bu durum kriz içindeki ülkelerdeki borç stoklarının artık sürdürülemez noktalara ulaşmasıyla ve krizin giderek bir borç krizine dönüşmesiyle sonuçlanmıştı.

Buna bir de krizdeki dev bankalar ve tekellerin kurtarılması için verilen teşvikler ve sıfır faiz ve bol para politikası eklenince bütçe açıkları ve kamu borç stokları da görülmemiş ölçüde artmıştı.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 329: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 329

Kısaca; Önce teşvik yöntemi denendi ve başarısız oldu. Bunun ardından egemenler 2010’dan itibaren kemer sıkmaya

yöneldiler. Ama bu hem ekonomik hem sosyal ve politik olarak tam bir

felaketle sonuçlandı. Zira bu daralmış ekonomileri daha da daraltıyor, kendi

aralarındaki kur ve ticaret savaşlarını artırdı. Öyle ki bu ülkelerin halkları son 50 yıldan bu yana bu kadar

acımasız bir sermaye saldırısı ile karşı karşıya kalmamıştır. Yunanistan ile başlayan saldırı, Portekiz, İrlanda, İspanya ve diğer Avrupa ülkelerini ve Türkiye’yi içine alacak şekilde yaygınlaşmıştır.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 330: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 330

Örneğin Türkiye’de ücret artışları komik düzeylerde tutulurken, başta ÖTV ve KDV oranları artırıldı, elektrik, petrol ve doğal gaza üst üste zam yapıldı.

2013 bütçesi daha çok asker+polis+ cezaevleri, sermaye teşvikleri ve dinselleştirme projesi olarak kullanılırken, zaten çok az olan kamusal sağlık harcamaları gibi sosyal harcamalar budandı.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 331: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 331

IMF, DB ve DTÖ’nün eşgüdümleme çabaları da sonuçsuz kaldı.

IMF başta olmak üzere uluslar arası kuruluşlar ve dev bankaların raporlarına göre dünya ekonomisi ümitsiz bir durumda.

Örneğin 2017 yılına kadar bir toparlanma görülmüyor. Roubini ve Krugman gibi sosyal demokrat iktisatçılar

dahi durumun 1929’daki gibi, hatta daha ağır bir Depresyona dönüşme olasılığının yüksek olduğunu vurguluyorlar.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 332: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 332

Kısaca, küresel kapitalizm kötü durumdadır ve iyiye doğru da gitmiyor.

Hükümetler bu durumdan nasıl kurtulacaklarını bilmiyorlar. Önümüzde yıllar, kemer sıkma önlemleri ve resesyonlarla

geçecek. Borç stoklarının belli bir düzeye çekilmesi ve sanayideki

atıl kapasitelerin azaltılması hep gündemde olacaktır. Diğer yandan aynı IMF son raporunda, kemer sıkmanın

sınırlarına ulaşıldığını, daha ötesinin resesyonu daha da derinleştireceğini itiraf ediyor.

Yani çareler bir bir tükeniyor.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 333: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 333

Kapitalizm uzun bir depresyon içine girdi. Bu İngiltere ve ABD’nin 1870-1890’lar ortasına kadar Depresyonuna ve 1930’lar Depresyonuna benziyor. Yani bu kriz bildik bir boom /büst döngüsü değil.

Bugün kapitalizm düşük büyüme ya da hiç büyüyememe durumuna girdi.

Bu da istihdam ve gelirlerin kriz öncesi düzeylere döndürülmesine imkân vermiyor.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 334: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 334

Miktarı ne olursa olsun parasal gevşetme, mali teşvik ya da kemer sıkma bu durumu iyileştirmeyecek.

1880’lerdeki ya da 1980 öncesi gibi çok temel bir çöküş kaçınılmaz gibi gözüküyor.

Önümüzdeki süreçte işçi sınıfı direnç göstermezse göreli olarak iyi senaryo işsizliğin artması, yaşam standartlarının daha da düşmesi ve hak ve özgürlüklerin daha da budanması olacaktır.

Kötü senaryo ise savaşlar da dâhil bir sosyal felaketlerin yaşanmasıdır.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 335: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 335

Durum böyle olunca da sistemin egemenleri için geriye küresel kapitalizmi ayağa kaldırabilmek için askeri yöntemlerle “yaratıcı yıkıcılık” güçlerini serbest bırakmak kalıyor.

Nitekim Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da emperyalist barbarlık dizginlenmemiş bir biçimde sürüyor.

Küresel kapitalizmin sorunları derinleştikçe ABD’nin saldırganlığı da artıyor ve ABD bir kez daha cehennemin kapısını aralıyor.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 336: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 336

Kapitalist sistem, genelde savaşlara, kapitalist çöküşten kaçınmak ve sermaye birikimi için yeni alanlar yaratmak için başvurur.

Yani ekonomik kriz ve savaş kapitalist sistem için işlevsel ikiz konumundadır (bir diğer ikiz faşizmdir).

Öyle ki döngüsel krizler sermayeye dengesizliklerini ve ayarsızlıklarını yeniden düzenlemede yardımcı olurlar ve genişlemesinin önünü açarlar.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 337: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 337

Ancak bu döngüsel krizlere ilaveten uzun dönemli durgunluklar da (stagnasyon) söz konusu olabilmektedir.

Örneğin 1970’lerden bu yana metropol ekonomilerin büyüme hızı yavaşlamış ve % 1’e kadar geriledi.

Bu durum, sermayenin kendisini bu oranlarda ancak 70 yılda iki katına çıkarabileceği anlamına gelir ki kapitalist sınıf bununla yetinmeyecektir.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 338: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 338

Finansallaşma ve neo liberalizm de çözüm olmayınca geriye kabaca bir tek yol kalıyor: Savaşlar ve barbarlık.

İşte bugün küresel kapitalist sermaye birikiminin önünü açma ihtiyacından hareketle, ABD öncülüğünde emperyalizmin demir yumruğu kadife eldiveninden çıkıyor ve istikrarsızlık hattı olarak gördükleri bölgelerde halklara insani gerekçelerle (!) vuruyor.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 339: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 339

Diğer yandan, bu gelişmeler Avrupa’da emekçilerin örgütlü bir biçimde tüm Avrupa’da direnişe geçmelerini de sağladı.

Şimdilik ekonomik hak mücadelesi biçiminde yürüse de bu sınıf mücadelesi potansiyel olarak, kapitalizmi ortadan kaldırıp, sömürünün ve krizlerin yaşanmayacağı özgür bir toplumun ve dünyanın kurulması mücadelesini de içinde barındırıyor.

Krizde son perde: Kemer sıkma, emperyalist savaş- barbarlık ve yükselen direniş

Page 340: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 340

Türkiye ekonomisi ve siyaseti bu gelişmelerden azade değil.

Emperyalist kapitalist sisteme hızla entegre olan Türkiye’de kısa dönemde bir ekonomik krizin patlak vermesi olası gözükmüyor.

Ancak 2012 yılının ilk altı ayına ait veriler Türkiye ekonomisinin ciddi bir durgunluğa doğru hızla yol aldığını gösteriyor.

Sermaye örgütleri dahi hem bu yılın hem de 2014’ün daha zor geçeceğinin altını çiziyorlar.

Türkiye ekonomisinde durgunluk artarken kriz olasılığı artıyor

Page 341: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 341

TÜİK verilerine göre Türkiye ekonomisi 2012 yılının ilk çeyreğinde % 3,2 ve ikinci çeyreğinde % 2,9 oranında büyüdü.

Ancak mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış büyüme oranı 2012’in birinci çeyreğinde geçen yılın son çeyreğine kıyasla % -0,4 oldu.

Geçen yılın son çeyreğinde ise ekonomi bir önceki çeyreğe göre % 0,4 büyümüştü.

Böylece Türkiye ekonomisi geçen yılın üçüncü çeyreğinden beri hiç büyümedi.

Türkiye ekonomisinde durgunluk artarken kriz olasılığı artıyor

Page 342: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 342

Keza, Ocak-Haziran 2012 döneminde İran’a yapılan hayali altın ihracatını da dikkate almak gerekir.

Zira bu dönemde altın ihracatı, altın ithalatını 1,692 milyon dolar aşıyor.

Bu, ülkedeki altın stoklarının İran’dan yapılan ithalatın finansmanında kullanılması anlamına gelir, hayalî” ihracattır.

Milli gelir hesaplarında dikkate alınmaması gerekir.  Bir önceki yılın altın ihracat/ithalat rakamları “normal”

kabul edildiğinde, TÜİK’in bu yıla ait milli gelir hesaplarının belki de dörtte bir oranında tıraşlanması gerekecek.

Türkiye ekonomisinde durgunluk artarken kriz olasılığı artıyor

Page 343: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 343

Son 2,5 yıldır kesintisiz büyüyen Türkiye ekonomisinin büyüme hızının 2011 yılının ikinci çeyreğinden itibaren yavaşladığı, hatta ekonominin bir daralma eğilimine girerek bu yılın ilk çeyreğinden itibaren küçülmeye başladığı görülüyor.

Bu gelişme Türkiye’nin diğer ekonomilerden ayrıştığı iddiasını boşa çıkartıyor.

Bu durum aslında uzunca bir zamandır başarısını yüksek büyüme oranlarına endekslemiş ve kısmen bununla toplumu idare edebilmiş olan siyasal iktidar için diğer sorunlara ilave olarak iktisadi anlamda da sıkıntılı bir dönemin başladığını ortaya koyuyor.

Türkiye ekonomisinde durgunluk artarken kriz olasılığı artıyor

Page 344: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 344

Bir başka anlatımla; Son 10 yıldır yeterince ve güvenceli istihdam yaratmasa da

ortalama % 6-7 büyüme sağlayan ve bol sıcak para, düşük kur ve yüksek faiz ve yüksek ithalat

ve yüksek cari açık mekanizmasına dayalı olarak temelde bankacılık sistemi üzerinden gelen paralarla, başta bankacılık, gayrimenkul-inşaat, perakendecilik ve

ithalat sektörlerinde balonlar şişirerek yürüyen, bu arada kitlelerin yoksulluğunu artırırken onlarca yeni

dolar milyarderi üreten kapitalizm artık sürdürülemez noktaya geldi.

Türkiye ekonomisinde durgunluk artarken kriz olasılığı artıyor

Page 345: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 345

Küresel krizle birlikte cari açık daraldı, ithalat yavaşladı, bu da büyüme hızını keskin bir biçimde düşürdü.

Avrupa krizi ve Orta Doğu’da herkesle kavgalı bir duruma gelinmesi ihracata dayalı büyümeyi zora soktu.

İçerde, uygulanmakta olan düşük ücret politikaları, kitlesel işsizlik ve bireysel tüketici kredilerinin artık sürdürülemez boyutlara ulaşması, iç ve dış savaş nedeniyle tüketici ve yatırımcı güveninin ve talebinin düşmesi gibi nedenlerle, iç talebin de giderek azalması içe dönük büyümeyi de gündemden düşürmeye başladı.

Türkiye ekonomisinde durgunluk artarken kriz olasılığı artıyor

Page 346: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 346

Bu durumda egemen-yöneten sınıflar için geriye kabaca iki yol kalıyor:

(I) Emek gücünün verimliliğini artırarak, yani mevcut emeğin daha yoğun sömürüsüyle büyümeyi sürdürebilmek. Bunun için güvencesizleştirme ve örgütsüzleştirme uygulamaları ve düzenlemeleri hızlandırılırdı.

(ii) İçerde ve dışarıda savaş.

Otoriterleşme artıyor

Page 347: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 347

Bunun içerde yansıması AKP hükümetinin giderek artan bir biçimde yeni bir militarist anlayışla otoriterleşmesi biçiminde oluyor.

Parlamento içi ya da dışı en küçük bir muhalefete dahi izin verilmiyor ve yığınsal tutuklamalar ve hukuksuz soruşturmalarla bu kriz egemenler lehine yönetilmeye çalışılıyor.

Otoriterleşme artıyor

Page 348: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 348

Otoriterleşme artıyor

Page 349: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 349

Savaşların sadece yeniden paylaşım ve kriz çözücü etkileri yok.

Bu savaşlar emekçilere ve sosyalistlere de bir göz dağı niteliğinde.

Zira savaş dönemleri olağanüstü hal dönemleri olarak meşrulaştırılırlar.

Böylece demokratik hak ve özgürlükler, her türlü muhalif örgütlenme, grevler, gösteriler, mitingler ya tamamen yasaklanır ya da askıya alınır.

Aynı zamanda milliyetçilik, şovenizm ve ırkçılık azdırılarak faşizm dalgası da yükseltilir ve azınlıklar, muhalifler ve sosyalistler ciddi hedef haline getirilirler.

İçerde ve dışarda savaş

Page 350: Eğt sen mrk eğitimi 2013

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 350

Ekonominin canlı olduğu dönemlerinde büyüme rakamlarıyla gizlenen, perdelenen başta emek sömürüsü olmak üzere kapitalist sisteme içkin her türlü sömürü, baskı ve ezme-ezilme ilişkisi kriz dönemlerinde daha derin hissedildiğinden savaşlar ve beraberinde yürüyen milliyetçilik ve şovenizm bu perdenin yeniden örtülmesini sağlar.

On binlerce işsiz, şehit cenazelerinde bir araya gelerek, kabarmış milliyetçi duygular

altında ezilmişliklerini acıları gerçek düşman olan burjuvaziye değil,

hakkını arayan işçiye, öğrenciye, Kürtlere, Alevilere, Romanlara ya da kadınlara saldırarak gidermeye çalışır.

 

İçerde ve dışarda savaş