eserlerindeki - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d230708/2013/2013_gullucev.pdf · lara bir hidayet...
TRANSCRIPT
---------~·~"-!! 1!./C)'~•··---------
İBN RÜŞD'ÜN ESERlERiNDEKi BİLİMSEL TEFSİR ÖRNEKLERİ ı·"
Giıriş
Dünya ve ahiret saadetinin düsturlarını bildirmek için insanlara bir hidayet rehberi olarak gönderilen Kur'an-ı Kerim'in muhtevası çok zengin ve çeşididir. Bu mukaddes kitap, ezel ve ebed sırlarını, gayb ve şehadet alemlerinin bilgisini, dünya ve ahiret hayatının mahiyetini, maddi ve manevi ilimierin esaslarını açıldamış; kainatın yaratılış safhalarından başlayarak layarnetle harap edilip uhrevi alemierin inşasına varıncaya kadar cereyan edecek olan pek çok halakati anlatmıştır. Bu zengin ve çeşitli muhtevasını tevhid, ahiret, nübüvvet ve ibadet gibi eksenler etrafında cereyan ettiren Kur'an-ı Kerim, bu temel maksatlarını, ana konularını takrir etme, temellendirme gayesiyle kainattald varlıldardan Yaratıcısı hesabına bahsetmiş, mahlukatın Allali ı tanıtan birer ayet olduldarına dikkat çe lan iştir.
Bu zengin muhtevaya ımıhatap olan müfessirler, itikad ve ahkamla ilgili konulardald ayetleri ele alıp tefsir ettiideri gibi, Allah'ın varlığına ve birliğine delalet etmeleri açısından Kur'an'da yer alan kevni ayetleri, tabii ilimiere dair bilgileri; gece ve gündüzün birbirini takip etmesi, gemilerin denizlerde yüzınesi, yağmurla yeryüzünün diriltilmesi, rüzgarların ve bulutların sevkiyatı gibi gölderde ve yerdeld varlıldara dair ifadeleri de anlamaya, tefsir ve izah etmeye çalışmışlar, böylece "Kur'an ayetlerini bilimsel veriler ışığında
Prof. Dr. Veysel GÜLLÜCE, Atatürk Üniversitesi 1/alıiyat Falcii/tesi.
Bu makale, 9-11 Ekim 2008 tarihlerinde Sivas'ta gerçekleştirilen Doğu-Batı Ilişkisinin Entelektüel Boyutu lbn Rüşd'ü Yeniden Düşünmek (Uluslararası lbn Rüşd Sempozyumu) adlı toplantıda sunulan lbn Rüşd'ün Eserlerindeki Bilimsel Tefsir Örneklerinin Değerlendirilmesi adlı tebliğin yeniden gözden geçirilmiş şeklidir.
IBN-1 RÜŞD
açıklamak, onlardaki bilimsel gerçelderi ortaya çıkararak icaz yönlerini göstermek" şeldinde tarif edebileceğimiz "ilmi tefsir'; başka bir ifadeyle "bilimsel tefsir" adı verilen ve dirayet tefsirinin bir dalı olan tefsir akımının örneldeı-i sergilenmeye başlamıştır.
Bilimsel tefsirin çekirdeklerinin sahabedöneminden itibaren atıldığını görmek, o dönemde dahi bazı ayetlerle ilgili, bilimsel tefsir sayılabilecek örneklere rastlamak mümkündür. Çünkü Kur'anöaki leevni ayetlerle ilgili tefsir ve yorumlar bir bakıma bilimsel tefsir sayılabilir. O dönemde de varlıldarla ilgili birtakım konular ve sorular gündeme geliyordu. Bilhassa Tercümanu'l-Kur'an İbn Abbas'tan bu nevi tefsirler naldedilıniştir. Bazı sahabeye nispet edilen "Kur'anöa her şeyin bilgisinin bulunduğu"na dair ifadeler de bu ınanada değerlendirilebilir.
Bilimsel tefsir, ınüstakil bir tefsir ekolü haline gelinceye kadar dirayet tefsirleri içinde yer almış ve gelişınesini devam ettirmiştir. Bıneviler zamanında belirginleşen bu tefsir akımı, Abbasiler döneminde Aristo felsefesi ve Batlamyus astı-onomisinin Yunancadan tercüme yoluyla İslam dünyasına naldedilmesiyle canlılık kazanmıştır. Halife Me'mtın'un 832 yılında bütün kadim kültürleri bünyesinde toplamak amacıyla kurduğu Beytülhilane, bu nevi faaliyetlerin hızlanmasında, dolayısıyla bilimsel tefsir hareketinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Çünkü tercüme yoluyla intikal eden bilgiler içinde tabii ilimleri e ilgili şeyler de vardı. Başka halifeler de bu nevi tefsir hareketini desteklemişlerdir. Bu tefsir çeşidinin derli toplu bir şekilde ele alınışının, İmam Gazali ile başladığı, tefsire ilk tatbikini yapanın da Razi olduğu söylenebilir. Bilimsel tefsirin ınüstakil bir tefsir ekolü halini alınası ise ancak son asırlarda, mümkün o1muştur.2 Bilimsel gelişmelerin hızla tırınanınasının bir sonucu olarak bu nevi tefsire yönelenlerin sayısının bir hayli arttığı, gerek ülkemizde gerekse diğer İslam ülkelerinde bu alanda çok sayıda eserin kaleme alındığı, bilimsel tefsirin pek çok örneklerinin sergilendiği günümüzde 800 civarında ayet (Kur'arı'ın I/8'i) bilimsel tefsire konu olmuş, müspet bilimler ışığında ele alınıp yorumlanarak icaz yönleri üzerinde durulımış, böylece tefsir ilmin'in
2 Celal Kırca, Kur'an-ı Kerim ve Modern llinı/er, Marifet Yayınları, Istanbul 1982. ss. 21, 52; Kur'an'a Yönelişler, Tuğra neşriyat, Istanbul tsz. s. 218 .. .ı ..
-coo- 98 -ooc--
İBN-İ RÜŞD
--------------------4~~~~--------------------
diğer alanlarında olduğu gibi bu konuda da hatasıyla sevabıyla pek çok örnekler sergilenıniştir.3
Asrıınızdaki kadar olmasa da geçmiş asırlarda da bilimsel tefsire çeşitli yönelişler olmuş, çeşitli Icevni ayetler hakkında bu tür yorumlar yapılmıştır. Eski alimler içinde bilimsel tefsir alanında meşhur olanların başında, Gazali (v.h. 505), Razi (v.h. 606), Mursi (v.h. 655), Zerkeşi (v.h. 794), Suyuti (v.h. 911) ve bilimsel tefsirle ilgili görüşlerini ele alacağımız İbn Rüşd (v.h. 595) gelir.
Bilimsel tefsirin mahiyet ve tarihçesine dair konumuza giriş mahiyetindeki bu özet bilgilerden sonra şimdi İbn Rüşd'ün bu alandaki görüşlerini değerlendirmeye geçebiliriz.
İbn Riiı.şd'iiııııı. Bilimsel Tefsiıriıııı.deıııı Öırıııı.eklleır
İbn Rüşd, "el-Keşf an Menahici'l-Edille'' adlı eserinin 'Allah'ın Fiilleri" bölümünde 'Alemin Hudlısu" (yaratılmış olduğu) başlığı altında, bu konudaki Kur'ani delillerin başlıcalarından birinin kast ve iradeyi ifade eden inayet delili olduğunu belirtir. Yani varlıkların bir menfaat ve gayeye yönelik olarak belli miktarlarda ve belli vaziyetlerde olmaları onların arkasında bir kast ve iradenin bulunduğunu göstermektedir. Belli bir menfaatin sağlanmasına yönelik olan varlıklar arasındaki uyum tesadüf! e izah edilemez .. .'1
İbn Rüşd daha sonra konuyla ilgili örnekler serdeder. Bu örneklere değinirken bilimsel tefsir türünden izahlar da yapar. Şimdi bu örnekleri ele alarak bilimsel tefsirle ilgili açıldamalarmı değerlendirıneye çalışacağız.
'Arzı döşek, dağlan direk, geceyi elbise, uykuyu bir İstirahat kılınadık mı?" mealindeki Nebe suresi 6-16. ayetler, bu konuda zikrettiği önemli örnelderdendir.
İbn Rüşd 6. ayet olan 'Arzı bir döşek kılmadık mı?" ifadesindeki inayet delilini şöyle açıldar: "Bu ayete dild<at edilirse, alemin bütün parça ve bölümleriyle birlikte insanın varlığına uygun ol-
3 Ebu Hacer, et-Tefsiru'l-İlıniyyu li'/-Kur'an fi Mizan, Beyrut 1991, ss. 102, 248.
4 İbn Rüşd, el-Keşf an Mena/ıici'l-Edil/e (Felsefe Din ilişkileri! Fas/ii'I-Makal içinde), hzl. Süleyman Uludağ, lstanbul!985, s. 284.
İBN-İ RÜŞD
d uğu hususunda tenbih ve işarette bulunduğu görülür ... Ayet insanlar için açık bir şeldlde malum olan bir hususa dikkati çekerek meseleye giriyor: 'Ari; üzerinde ikamet etmemize elverişli olacak bir nitelikte yaratılmıştır. Şayet arz 'hareket halinde' veya şimdiisi vaziyetinden başka bir şeldlde veyahut da şu andald miktar ve hacminden değişik bir miktar ve hacim de bulunsaydı, orada mevcut ve üzerinde yaratılmış bulunmamız imkansız olurdu. İşte bütün bu manalar, 'Arzı döşek !olmadık mı?" ifadesinde tam olarak anlatılmıştır. Çünkü döşek (mihad) deyimi şeldl, 'sükun' ve vaziyet itibarıyla var olan uygunluldarın hepsini bir araya getirmektedir. Buna ilave olarak da, bu deyimde mülayim ve yumuşak olma manası mevcuttur. Şu halde bu ne kadar acayip bir icaz, ne üstün bir saadet ve hoş bir belagattir! Bu da "döşek" kelimesinde, arz üzerinde bulunan her şeyin, onun üzerinde mevcut olan insana uygun olması manasının toplanmış olmasındandır. Bu ise, ancak uzun uzadıya söz tertip etme ve azımsanmayacak kadar bir zaman harcama neticesinde ulemaca tam olarak anlaşılmış bir husus tur. 5
İbn Rüşd daha sonra, "Dağları direk !olmadık mı?" ayetini ele alarak şu açıldamalarda bulunur: Allah bu ayetle, dağlar sebebiyle arzın 'sükun halinde' mevcut olmasındaki faydalara dikkat çekmiştir. Şayet arz, olduğundan daha küçük takdir olunsaydı, dağsız olacağından, su ile havanın hareketinden deprenir, sallanır ve yerinden çıkardı. .. Şu halde, arzın 'sükun vaziyetinde bulunması' ile üzerindeld varlıldara uygun oluşu, öyle tesadüfen ortaya çıkan bir şey olmayıp bir "Kasıd"'ın kasdı ve "Mürid"in iradesiyle meydana çıktığını göstermektedir. O halde arz zaruri olarak o Yüce Kasıd'ın masnu ve eseridir.6
İbn Rüşd, da}1a sonra 'gecenin elbise lolınması'ndald inceiiidere dild<at çeker. Güneşin hararetine karşı gecenin sütre vazifesi gördüğünü, elbisenin sütre olmalda birlikte ısı karşısında varlığını devam ettirdiğini, bu özelliider gecede de olduğundan elbiseye "libas" denildiğini belirtir. Ayrıca uykunun "si.ibat" ile ifade edilmesinde,
5 age., s. 286-87.
6 age., s. 287.
İBN-İ RÜŞD
gecenin karanlığı sebebiyle derin bir şeldlde dinlendiricilik manasma delalet bulunduğunu söyler.7
Güneşin "sirac" olarak isimlendirilmesi hususunda da şunları söyler: Asıl olan karanlıktır. Işık ve aydınlık, gecenin karanlığı üzerinde arızi olarak mevcuttur. Meşale olmasa, insanlar gece göremezdi, aynı şekilde güneş olmasa canlılar da göremezdi.8
İbn Rüşd, yağmurdald inayet deliline de dikkat çektikten sonra, Kur'an'dald inayet delilleriyle ilgili bir ldtap yazma arzusunu dile getirir.9
Görüldüğü gibi İbn Rüşd, bu ayetleri açılciarken bilimsel izahIara girmiş, pek çoğu günümüz için de aydınlatıcı olan, asrımızdaki bilimsel gelişmelere aykırı düşmeyen faydalı açıklamalar yapmıştır. Bu sadette 6. ayetteki "mihad" ifadesinin yerkürenin mahlukat için elverişli bir surette yaratıldığını ifade etme hususunda icazlı bir yönünün olduğunu açıldarken; şeldl, hacim ve taşıdığı diğer özelliideri açısından mahlukatın yaşaması, orada yerleşip hayatlarını idame ettirmeleri için en elverişli bir surette olduğunu isabetle belirtmesinin yanında, yerkürenin hareketsizliğini de bu özelliider içinde sayarak "mihad" kelimesinin muhteviyatı içinde değerlendiriyor. Kanaatimce bu noktada durup bu ifadelerinin ne manaya geldiğini ve tutarlılığını tartışmamız gereldyor.
Eserin mütercimi Süleyman Uludağ, İbn Rüşd'ün bu görüşünü te'vil etme sadedinde dip not düşerek şu izah ta bulunuyor: İbn Rüşd, dünyanın dönmekte ve hareket etmekte olduğunu bilmekte idi. Belki dünyanın görünüş~nü ve hallun bu konudaki umumi kanaatini dildcate alarak böyle konuşmakta veya öyle görünmeye çalışmaktadır. Biraz aşağıdaki "sükun" sözünden de bu anlaşılır. Nebe suresinin 6. ayetinde geçen "mihad" kelimesini beşilc diye anlama imkanı varken, döşek şeldinde anlaması da arzı hareketli değil, saldn olarak tanıtmak istemesindendir. 10
7 age., s. 288. 8 age., s., 299. 9 age., s., 290.Ibn Rüşd bu arzusunu gerçekleştirmiş midir, bilemiyoruz ancak ger
çeldeştirdiği takdirde herhalde Gazali'nin el-Hikmetu fi Mahlukiitillah eseri gibi bolca bilimsel tefsir örneklerinin bulunduğu bir eser olurdu.
10 a.y.
~oo- ı Ü ı -oo~
İBN-! RÜŞD
Eserin bir başka ınütercimi Nevzad Ayasbeyoğlu da benzer kanaat serdederek şöyle der: "İbn Rüşd arzın müteharrik olduğuna kail değil miydi? Belki de (müteharrik) vasfını görünüşe nazanin kullanmıştır:· ı ı
Bizce, İbn Rüşd'ün dünyanın yuvarlaklığına inancı kesin olsa da, hareketliliği, yani döndüğü hususundaki kanaati tartışılmalıdır. Konunun daha iyi anlaşılınası için burada öncelilde 7. ayetteki sükun halinde olma ifadesini değerlendirip ardından 6. ayete dönmek istiyoruz.
İbn Rüşd'ün 7. ayet olan "Dağları da birer kazıle yapmadık ını?" ayetine getirdiği yorumda 'A.IIah bu ayetle, dağlar sebebiyle arzın 'sükun halinde' mevcut olmasındaki faydalara dikkat çekmiştir" ifadesinde "arz" ın sükCınundan kastının sarsıntı halinde olmaması, depremnemesi olduğunil söyleyebiliriz. Nitekim başka ayetlerdeki "Yeryüzüne büyük dağlar yerleştirdi ki sizi sarsmasın" (Nahl, 16/15; Enbiya, 21/31; Lokman, 31/10) ifadesinde dağların yaratılış hilanetlerinden birinin yeryüzünün sarsılmasını engellemek olduğu belirtildiği gibi, bu ayette ifade edilen mana da aynı olup, İbn Rüşd muhtemelen bu ayetleri birlikte düşünüp ele alarak böyle bir yorum getirmiştir. "Şayet arz, olduğundan daha küçük takdir olunsaydı, dağsız olacağından, su ile havanın hareketinden depreniı; sallanır ve yerinden çıkardı..:· ifadesi de bu manayı kastettiği hususunda açıktır. Dolayısıyla burada (yani 7. ayetteki) "süktın halinde" ifadesiyle kastının arzın deprenmemesi, kıınıldamaınası, sükunet içinde vazifesini icra etmesi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki acaba 6. ayetteki "ınihad" kelimesini izah ederken kullandığı "Şayet arz hareket halinde (müteharrik) ... bulunsaydı, orada mevcut ve üzerinde yaratılmış bulunmamız imkansız olurdu" ifadesindeki "arzın müteharrik olmamasını/ sükCınunu" da 7. ayetteki gibi "sarsıntı halinde olmaması" ınanasında değerlendi-rmek mümkün müdür? Bizce böyle bir değerlendirme her ne ka~ dar imkan dahilinde olsa da bu ifadeyle kastının arzın bir yörünge üzerinde hareket etmediği, yani dönmediği şeldinde olma ihtimali daha kuvvetlidir. Nitekim İbn Rüşd'ün çağdaşı Razi de "O Allah
ll İbn Riişd'iin Felsefesi, Ankara 1955, s. 97 -dip not-.
-<>nO- 102 -oo<>-
IBN-1 RÜŞD
-----------------~~~----------------------
ki size arzı bir döşek (firaş) kıldı. .. " ınealindeki Bakara suresi 22. ayeti açıldarken arzın firaş olmasının birtakım şartlara bağlı olduğunu belirtmiş, ilk şart olarak da sakin olması gerektiğini çünkü müteharrik olsa ya doğrusal (bi'l-istikame) ya da dairesel (bi'l-istidare) olacağını belirterek, ardındanakli delillerle arzın doğrusal ve dairesel bir hareketinin olmasının "firaş" olma halakatine aykırı olacağını ispat etmeye çalışmıştır. ı ı Şu halde çağdaşı Razi'nin bu izahının İbn Rüşd'ün ifadesini de bu istikamette anlamada bir emsal teşlal ettiğini söyleyebiliriz. Şunu da belirtelim ki, tarihi süreçte dünyanın dönüşü ve yuvarlaldığıyla ilgili İslam alimlerinin kanaatini incelediğimizde bu konuda bir yelmesaidık olmadığı, kırılma ve zikzaldarın var olduğu görülmektedir. Örneğin İbn Hazm (v.h. 456) gibi esla islam alimleri dünyanın yuvarlaldığını belirterek bu konuda Kur'anöa açık ayetler bulunduğunu ifade ederken ondan yüzlerce sene (400 sene) sonra yaşamış Celaleddin Mahalli (v.h. 864) ve Celaleddin Suyuti gibi alimierin dünyanın yuvarlak olmadığını iddia ederek, bu konuya Kur'anöan delil arama çabaları bu kırılmaların açık delillerindendir. Az sayıda da olsa zamanımızdala bazı falahierin (İbn Baz gibi) dünyanın hareket etmediği kanaatinde oluşu ise, eslayi körü körüne taklidin bir neticesidir. Razi ve İbn Rüşd döneminde ise dünyanın yuvadaldığı değil de hareket ettiği yani döndüğü konusunda kesin bir bilgiye ulaşılamadığı, bu konudalayaygın kanaatten bu büyük alimierin de etlalendiği anlaşılmaktadır. Nitelam dünyanın yuvarlaldığı konusunda muhald<ik müfessirler, bütün kelam alimleri ve islam filozofları ittifak etmiş, arzın kürevi olduğunu kabul etmemeyi mükabere
12 Razi. dünyanın hareketsiz olduğunu şöyle isbat etmeye çalışır: Çünkü dünya müteharrik olsaydı, hareketi ya mustakim (doğrusal) ya da dairevi olurdu. Eğer doğrusal olsaydı, bizim için mutlak manada fıraş (yatak, faydalı bir surette) olmazdı. Çünkü bu takdirde, yüksek bir yerden yukarı doğru sıçrayan bir kimse ona ulaşamazdı. Çünkü arz da aşağı doğru yuvarlanmaktadır, insan da. Fakat arz, insandan ağır olduğu için daha hızlı düşer, yavaş olan hızlıya ulaşamaz. Dolayısıyla insanın arza ulaşamaması gerekir. Böylece arzın yuvadanarak aşağıya doğru gitmesi durumunda fıraş (döşek/ faydalı bir surette) olmayacağı anlaşılır. Eğer hareketinin dairevi olduğunu söylesek, bu durumda da ondan faydalanaıııayız. Çünkü mesela arz doğuya doğru dönse, insan da batıya doğru hareket etse, Arzın hareketi daha hızlı olduğu için insanın yerinde sayması gerekirdi, istediği yere gideınezdi. Bu durum insan için mümkün olduğuna göre, arzın hareketsiz olduğu anlaşılır (Rtlzl, et-Tefsirıı'l-Kebir, ll, 94).
-oo- 103 -oo~
IBN-1 RÜŞD
saymışlardıı: Fakat öyle görünüyor Id, dünyanın müteharrik oluşu, dönmesi hususunda o dönemlerde böyle bir ittifak söz konusu değildir.
Bu yüzden İbn Rüşd'ün de IÜzi ve başka alimler gibi, ayeti böyle anlaması o günkü şartlar için normaldir ve kendisi için önemli bir ilmi n oksaniyet teşldl etmez. Ancak şu ild açıdan eleştiriyi hak ettilderini söyleyebiliriz: Birincisi, kesinleşmeıniş bir teoriyi (yani dünyanın mütaharrik olmadığı görüşünü) kesin bilgi addederek ayetleri bu teori istikametinde anlamaya çalışmaları; ildncisi ise, yaşadıidan devirde haldm olan birtalam kanaatierin tesirinde kalmalarıdır. Halbuld İbn Rüşd ve Razi gibi muhald<ik alimlerden, içinde yaşadıidan muhitin etldsinde kalmaınaları beldenirdi. Çünkü içinde yaşadığı zaman ve muhitin tesirlerinden etl<ilenıneınek, tahkiki ilim sahiplerinin önemli özellilderindendir.
/J
Geçmişteki bu yorumlardan ders çıkarıp günümüzdeki bazı yorumlara intikal ederek şunları söyleyebiliriz: Geçmişte bazı alimler -zamanlarında yaygın olan bilimsel anlayışa kapılarakdünyayı hareketsiz, yine bazıları da düz zannederek bazı ayetleri bu kanaatler istikametinde te'vil ve tefsir etmekte bir beis görmeyerele hataya düştüideri gibi; günümüzde de benzer hataya düşen pek çok ldmse, evrim teorisi gibi kesinleşmemiş veya bilimsel değeri olmayan birtalaın teorileri birer teori olarak değil de kesinleşmiş bilimsel bir gerçek olarak görerek ayetleri bu teoriler istikametinde te'vil etmekte, Kur'an ibarelerini bu teorilerle bağdaştırmaya çalışmakta, ayetleri teorik bilgiler ışığında ele alırken gösterilmesi gereken titizliği göstermemektedirler. ı 3
İbn-i Rüşd, bilimsel tefsire dair örnekler zileretmesinin yanında, bu konuda usul addedilecek prensipiere de değinmiştir. Burada İbn Rüşd'ün bilimsel tefsir yaparken mutlaka göz önünde bulundurulması gereken ve biliİİısel tefsirde önemli bir usCıl olarak gördüğümüz görüşlerini -dünyanın yuvadaldığı misaliyle örneklendirerek- ı 4arz edelim. Faslü'l-Makalında şöyle diyor: "Bu
13 Bu tür yorumlar için b k. Süleyman Ateş, Kur'an-ı Kerim'e Göre Evrim Teorisi, Yaşar Nuri Öztürk, Kur'an'daki İslam.
14 Tarafımızdan yapılan örneklendirıne ve açıklamalar parantez içinde ve italilc yazıyla belirtilmiştir.
-•oo- l ()lj, -oo~
İBN-İ RÜŞD
--------------------~~~~~~--------------------
din hak olup Hakk'ı bilmeyi netice veren nazara (tefekküre) davet ettiğine göre, biz Müslümanlar kat'i bir surette biliriz ki, nazar-ı buı·hani, dini verilere aylan düşmeye götürmez. Çünkü hak, hakka zıt olmaz. Bilaids ona muvafık olup biri diğerine şahitlik eder. (Yani gerçek bilgi kaynağı olan Kur'an ifadeleri kat'i delillerle ispat edilmiş bilimsel bir gerçeğe, örneğin dünyanın yuvadaldığı konusuna, ayları düşmez.)
Şu halde, nazar-ı burhani herhangi bir varlık haldan da herhangi bir bilgiye ulaştığında (örneğin dünyanın kürevi yani yuvarlak olduğu kat'i bilgilerle, delillerle teyit ve tespit edilmişse), bu konuda haldanda din ya bir şey söylememiş ya da bir şeyler söylemiştir. Bir şey söylemediği hallerde, (Örneğin dini naslarda dünyanın düzlüğü veya yuvarlaldığıyla ilgili bir ifadenin bulunmadığını söylediğimiz takdirde) dini naslarla nazar-ı burhaninin tespiti arasında bir tearuz ( aylmılık) söz konusu değildir. Bu durum, "meskCıtun anh" olan bir konuda faldhin layas-ı şer'i ile hüküm istinbat etmesine benzer. Eğer bir şey söylemişse (örneğimize dönecek olursak, dünyanın yuvarlak veya düz olduğuna dair bir şeyler söylenmişse) bu durumda nassın zahiri, burhanla tespit edilen şeye ya muvafık ya da muhalif olacaktır. (Yani ya uygun ya da aykırı olacaktır.) Muvafık olduğu takdirde (Örneğiı1 İbn Hazının ifade ettiği gibi15,
"Geceyi gündüze örter, gündüzü de geceye sarar" (Zümer, 39/5) ayetine dayanarak bu ayetinaçık bir şeldlde dünyanın kürevi olduğunu ifade ettiğini söylersek) söylenecek bir şey yoktur. Fakat eğer muhalifise, (Örneğin İbn Hazmaan dört asır sonra gelen Suyuti ve Mahalli'nin zannı üzere 'Arza da balanıyorlar mı nasıl düzgün yaratılmış?" (Gaşiye, 88/20) ayetinin zahiren dünyanın düz olduğunu ifade ettiği düşünülürse) bu durumda dini nassın te'vili gereldr. (Örneğin, yukardald ayette geçen "sutihat" ifadesiyle kasdedileni İbn Kayyım gibi yorumlamak gerekir. Bu zatlardan bir asır önce yaşamış olan İbn Kayyım (v.h. 751) şöyle diyor: Bu ayetteld satıh (sutihat) ifadesiyle arzın, üzerinde canlıların yaşamasına, yerleşmesine elverişli hale getirildiği kastedilmiştir. Bu durum arzın
IS İbn I-Iazm şöyle diyor: "Çünkü ayetteki "tekvir" kelimesi "tekviru'l-amame" ifadesinden alınmış olup bu ifade sarığı başa dolamak, sarmak manasma gelir. Bu ifude arzın kürcvi olduğu hususunda bir nasdır:· (İbn Hazın, el-Pasi, ll, 97.
-oo~ 105 ~oo~
IBN-1 RÜŞD
--------------------~~~--.~ ... ~---------------
kürevi olmasına ayları değildir. 16) Te'vilin manası '1\.rap lisanında bir şeyin benzeriyle, sebebiyle, Iahikiyle, mukariniyle veya mecazi kelaının çeşitlerini tarif ederken sıralanan diğer şeylerle isimleıF. dirilmesine cevaz verenLisan-ı Arabi'nin adetini ihlal e.tmemek kaydıyla, lafzın hakild delaletini mecazi delaletehamletmektir': Fakih, pek çok abkam-ı şer'iyye haiclanda bunu yapıyorsa (yani lafzın hakild manasından mecazi manasma intikal ediyorsa) burhani ilim sahibi bir lamsenin de bunu yapması elbette Id çok isabetlidir. Çünkü faldh, sadece kı yas- ı zanni sahibi dir. Arif ise, la yas- ı yaldni sahibidir.
Biz kat'iyyen biliyoruz ki, Burhanla ulaşılan bir meselede, dini nasların zahiren muhalefeti söz konusuysa, "bu zahir" te'vile kabildir (yaıii te'vili gerekir) ... Hatta deriz Id, burhan ile ulaşılan bir meseleye zahiren ayla~; görünen hiçbir dini nas yoktur ki, sair eczası nazar-ı itibara alınıp araştırıldığında zahiriyle bu te'vile şahitlik eden (doğrulayan) veya şahitlik etme derecesine yaklaşan lafızlar bulunabilir. (İbn Hazm'ın zilerettiği ayette geçen "küvvirat" kelimesi ve '1\.rzı da bundan sonra döşedi" ayetindeki "deha" kelimesi gibi). Bundan dolayıdır ki, Müslümanlar bütün elfaz-ı şer'iyyeyi zahirine hamietmenin keza tamamını te'vil ederek zahiri ınanalarından çıkarmanın doğru olmadığı hususunda icma etmişler (yani aynı kanaatİ paylaşınışlardır.) 17 (Ki her şeyi zahirine hamletmek zahirperestliği yani zahiriliği doğurduğu gibi, her şeyi te' vii etmek de batıniliğe yol açmaktadır).
Böylece te'vilin gerektiğinde lüzuınunu savunan İbn Rüşd, " ... Ve ma ya'leınu te'vilehu illailah ve'r-rasihlıne fı'l-ilın .. :· (Müteşabih ayetler in manasını ancak Allah bilir. İliınde derinleşmiş lamselere gelince ... ) (Al-i İınran, 3/7) Ayetinde vakfin "ve'r-rasihlıne fi'l-ilm" üzerinde olduğunu savunarak şöyle der: (ki bu durumda ınana şöyle olur: Müteşabih ayetlerin manasını ancak Allah ve iliınde derinleşmiş kimseler bilir.): "Çünkü ehl-i ilim te'vili bilmezse bu takdirde ehl-i ilim olmayanlarda bulunmayan, te'vil ettiideri şeye
16 et-Tibyan fi Aksami'l-Kıır'an, Beyrut, 1988, s. 372. Görüldüğü gibi, aslında burada te'vilden çok ayet hakkındaki yanlış anlamanın düzeltilmesi vardır.
17 Faslü '1-Makal, ss. 75-77.
-ooQ- 106 -QO~
IBN-1 RÜŞD ------------"';"' 1!1'-~e...;:-·----------
iman etmelerini gerektiren tasdik ıneziyetleri ortadan kalkar. 18
Çünkü ehl-i ilim olmayan müminler -buı·hana dayanınaksızınona inanınakla ınükelleftirler. 19
Sonuç
Tabii biliınlerle ilgili şeylere işaret eden ayetler hakkında eski alimierin görüşlerini kesin bir delil olarak benimsemek yerine, bilimsel gelişmelerin ışığı altında yeniden ele alıp yorumlamak daha isabetli bir yaldaşım olacaktır. Çünkü müspet iliınlerle uğraşanların her söylediği şeyin -kesin delillerle ispat edilmedikçe-doğru olması lazım gelınediği gibi, dini ve felsefi ilimlerle ilgilenenlerin hata etmesi, ayeti yanlış anlamaları ve yanlış yorumlaınaları da mümkündür. Bilimsel verilerin kısıtlı olduğu geçmiş asırlarda, bu bilgiler ışığında yapılan tefsir ve yorumlarda birtakım yanlış ve noksanların bulunması kaçınılmaz bir durum gibidir. Bu yüzden Kur'anöaki kevni ifadeterin anlaşılınasında günümüz fen bilimlerinin verilerinden yararlanl11ak, ilgili ayetleri bubiliınlerin tespiti ışığında yeniden değerlendirmek doğru bir yaklaşım olacaktır. Ancak bu konuda dikkatli davranarak ayetlerin tefsirinde kesinleşmiş bilimsel gerçelder esas alınmalı, kesinleşmemiş bilgiler hakkında ise -yanlış olma ihtiınali dikkate alınarak- ihtiyatlı
davramlınalıdır.
Kur'an Allah'ın kelamı, kainat ve onun içindeki bütün varlıklar da Allah'ın ınahlukudur. Dolayısıyla -İbn Rüşd'ün de ifade ettiği gibi- Kur'anla bilimsel gerçekler arasında bir tenakuzun, zıtlığın bulunması mümkün değildir. Aksine, Kur'an'ın haber verdiği her şeyi kainattaki gerçekler tasdik ettiği gibi, gerçek bilimin verileri de Kur'aı1a asla aykırı düşmez. Bunun aksi gibi görünen bir durum söz konusuysa, bu takdirde ya ilgili ayet yanlış anlaşılmış ve yanlış yorumlanmıştır ya da bilimsel gerçek zannedilen veriler hakikatte öyle değildiı~ yani bilimsel gerçeğin tespitinde hata söz konusudur.
18 Faslü'I-Ma/ciıl, s. 81.
1 9 age., s. 82.
~oo- 107 -oo~