bilgiyurdu file3 gündeme bakış medyamiz ÖzgÜr mÜ? İnceleme mustafa ÖztÜrk demokrat...

40
YIL: 3 SAYI: 17 OCAK - ŞUBAT 2010 İKİ AYDA BİR YAYIMLANIR - ÜCRETSİZDİR Gençlik Dergisi

Upload: others

Post on 12-Oct-2019

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

YIL: 3 SAYI: 17OCAK - ŞUBAT 2010BilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurdu

İKİ AYDA BİR YAYIMLANIR - ÜCRETSİZDİRGençlik Dergisi

Page 2: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

BİLGİYURDUGENÇLİK DERGİSİ

YIL: 3 SAYI: 17OCAK - ŞUBAT 2010İKİ AYDA BİR ÇIKAR

ÜCRETSİZDİR.

SAHİBİ:Bilgiyurdu Gençlik Eğitim ve Kültür

Derneği Adına Dernek BaşkanıMustafa ÖZTÜRK

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ:Mustafa İLHAN

YAZIŞMA ADRESİ:Sahabiye Mahallesi Otağ Sokağı

Kamer Apt. A Blok Nu: 4/3 Kocasinan/KAYSERİ

TELEFON:(0352) 232 32 67

WEB:www.bilgiyurdu.org.tr

E-POSTA:[email protected]

GRAFİK TASARIM:DEĞİŞİM AJANS(0352) 336 08 48

www.degisimajans.net

BASKI:ORKA MATBAACILIK SAN. TİC.

LTD.ŞTİ.OSB 43. Cad. No: 11 KAYSERİ

(0352) 322 17 00

Yazılar yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez.

Yazılarda kısaltma yapılabilir. Hu-kuki sorumluluk yazarlara aittir.

İÇİNDEKİLERMustafa ÖZTÜRKGündeme Bakış ............................................................................3

Prof.Dr. Cihan DURAHayatımızda Dedüktif Yanılmalar -1- ...........................................5

Yrd.Doç. A. Vehbi ECEROrta Asya’dan Anadolu’ya Göçmeden Önce ................................7

İsmet DEMİRÖlçü ............................................................................................9

Mehmet ÇAYIRDAĞ19 Aralık ....................................................................................11

Hakan BOZDOĞANProf.Dr. Münis DÜNDAR ile Söyleşi ...........................................13

Osman KARABABA“Açılım”ınıza Kına Yakın ............................................................15

İsmail BOZKURTİstismar ......................................................................................16

Mustafa Aykut AKŞİT2010 Yılına Girdik de Nasıl Çıkacağız?” ......................................18

Mustafa ŞERBETÇİOĞLUDokuz Yılın Ardından Muzaffer TOK ..........................................21

Sinan IŞILDAKİşsiz Bir Gencçin Arzuhali ...........................................................23

Yunus Emre ÖZKAN “Atsız Mecmua” Üzerine Bir İnceleme .......................................24

İbrahim GÜNGÖRGenetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji .......................................25

Yusuf BİLTEKİN150’likler ...................................................................................28STK’ların Devlet ve Hükümet Erkanına Gönderdiği Mektup ........31

Ahmet ALTAYÇal Bir Nihavend, Giribin Geçsin .................................................34

Erol ERGÜLAmcası Olmayan Nogay ............................................................36

Osman KARABABAMinareler ...................................................................................37

Mustafa ÖZTÜRKTürk Milliyetçiliğine Saldırı .........................................................38

BilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurduBilgiyurdu

www.bilgiyurdu.org.tr

Page 3: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

3

Gündeme Bakış

MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ?

İnce

lem

e

Mustafa ÖZTÜRK

Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü, halkın her alanda bilgilendirilmesi, olayların iç

yüzünü öğrenmesi, toplum adına kurumların denetlenmesi medya sayesinde mümkün olmaktadır. Bu görevin sağlıklı yapılabilmesi, medyanın özgür olmasına bağlıdır.

Demokrat yönetimlerin en belirgin özeliliği, özgür med-yadır. Çünkü, özgür medya fikir hürriyetinin göstergesidir.

Çağdaş ve akıllı yönetimler, medyanın sesini kısmaz-lar; aksine onun eleştiri ve önerilerinden yararlanmaya ça-lışırlar.

Komünist, faşist ve nazist idarelerde “tek ideloji, tek parti, tek lider” anlayışı hakim olduğu ve bu doğrultuda halkı yönlendirmek istedikleri için diğer fikirler susturulmuş ve örgütlenmelerine fırsat verilmemiştir. Bunun yanında yö-netimi, rejimi, lideri öven yazarlar hak etmedikleri şekilde desteklenmiş, tabiri caizse balon gibi şişirilmişlerdir.

Bu açıdan Türkiye’ye baktığımızda, despot yönetimler-den büyük bir farklılığının bulunmadığını görürüz. Gerçi ya-salarımızda basın özgürlüğünü sınırlayıcı hükümler yok de-necek kadar azdır ama demokrasi ruhu gönüllere yerleşme-diğinden uygulamaya yansımıyor.

Türkiye’de bugün medyanın özgür olduğunu söyleye-bilir miyiz? Ben söyleyemem. Bunun için son iki yılda tutuk-lanan kişileri hatırlamak yeterli…

-AVRASYA Televizyonu sahibi sendikacı Mustafa Öz-bek tutuklu

-ULUSAL Kanal sahibi İP Başkanı Doğu Perincek tu-tuklu.

-Kanal Türk’ün eski sahibi gazeteci-yazar Tuncay Öz-kan tutuklu.

-Kanal B’nin sahibi Prof Dr. Mehmet Haberal tutuklu.

-Gazeteci-yazar Mustafa Balbay tutuklu.

-Yazar Ergün Poyraz tutuklu.

Bu kişilerin fikirlerini beğeniriz veya beğenmeyiz, yalnız onların söz söyleme ve yazma hürriyetlerini, demokrat isek, savunmamız gerekir.Ayrıca, bu kişilerin ortak özellikleri di-kate alındığında, çok daha büyük bir sorun ve soru kafamı-za takılmaktadır. Bunların tamamına yakını iktidar karşıtı ve ulusalcı olduğuna göre, acaba, susturulmak ve cezalandırıl-mak gibi bir muameleye mi kurban gittiler?

Herkes bu soruyu, vicdanına danışarak cevaplayadur-sun bir de televizyon kanalları ve gazetelerimizin durumu-

na bakmamız gerekir. Sayısal bakımdan çoklukları, elbet-te olumlu. Ancak, bu sayısal çoklukta çok seslilik arıyor isek sukût-u hayale uğrarız. Çünkü, büyük çoğunluğu ikti-dar yandaşlığına demir atmışlardır. İktidarın tenkit edilecek bir yanı yok mudur? Bırakınız Türkiye’yi tarihte ve dünyada böyle bir iktidar veya hükümet görülmüş müdür? İktidarlar, hep doğru işler yapsalardı bugün sorunsuz bir dünyada ya-şıyor olacaktık. Oysa ekonomik krizden, sosyal sorunlardan başımızı kaldıramıyoruz. Demek ki yanlış işler yapılıyor ve sorumlusu da hükümetlerdir.

Yandaş medyanın, en azından, “Dost acı söyler“ ka-bilinden, ara sıra da olsa, iktidar eleştirisi yapması gerekir ama bunu bile göremiyoruz. Eleştiriler hep muhalefete yö-neliyor. Oysa ileri ülkelerde medyanın tenkitleri, doğal ola-rak iktidara yapılır. Çünkü, sorumluluk mevkiinde olan mu-halefet değil iktidardır.

İktidar dalkavukluğunun çeşitli sebepleri olabilir. Siyasî ve idelojik görüşler yanında kişisel çıkarlar, mutlak etkili-dir. Hükümetin desteğini almak, ekonomik ilişkilerde büyük avantaj sağlamaktadır. Hükümeti öven yazar, ödül bekler. Bunlar, Türkiye’de sıkça görülen acı gerçeklerdir.

Dikkatinizi mutlaka çekmiştir: Yandaş medyada millî ve üniter devlet eleştirisi vazgeçilmez bir konu oldu. “Kürt açılımı” na destek vermek adına durmaksızın saldırıyorlar. “Resmî ideloji” diyerek Türk milliyetçiliğine, “derin dev-let- Ergenekon” teraneleriyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, yani iktidara teslim olmayanlara verip veriştiriyorlar. Ka-nal kanal dolaştırılıp cepleri doldurulan bu iktidar dalkavuk-larını tanırsınız. Bunlar, liberal demokrat oldukları iddiasın-dadırlar ama bir yazılarında dahi Irak’ı kana boğan ABD’yi, Türkiye’ye dayatmalarda bulunan AB’yi eleştirmemişlerdir. Kıbrıs’ta Rumların, İstanbul’da Patrikhane’nin, Kafkasya’da Ermenistan’ın yanındadırlar. Türklükten yana olduklarını he-nüz görmedik. Aralarında iktidar değiştikçe fikir ve yön de-ğişimine uğrayanlar da az değildir. İktidara yanaşmanın bir yolunu bulur ve oradan ziftlenirler.

Özel televizyon ve gazetelerin ne yapacakları, kimi övüp kime sataşacakları, tabii ki kendi bilecekleri bir iştir. Ancak, devlet televizyonundan tarafsızlık, ciddiyet , yasa-lara saygı, doğru bilgi beklemek tüm vatandaşların hakkı-dır. Çünkü, bir devlet kurumudur ve vergilerle yaşamakta-dır. Dolayısıyla hizmetin de millete verimesi gerekir, iktida-ra değil.

TRT’nin iktidar yandaşlığı bugünkü boyutlara hiç ulaş-mamıştı. Bu nedenle “iktidar borazanı” tabirini hiç de abar-tılı bulmuyoruz. Vereceğimiz örnekler bu iddiamızı ispatla-yacaktır:

Page 4: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

4Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009

TRT1’de Pazar günleri “politik açılım” adlı bir tartış-ma programı var. Buna “Kürt açılımı”nın politika versiyonu denilse daha doğru olacaktır. Konuşmacılar, Derya Sazak, Fehmi Koru, Prof Dr. Mustafa Erdoğan ve Prof Dr. Fuat Key-man… Bu zatları, acaba, kaç kişi dinliyor? STAR’ın “Her Açıdan”ından çok çok gerilerde kaldığından eminim. Çün-kü binbir sorunla boğuşan insanların iktidar dalkavukluğun-dan hoşlanacaklarını düşünemiyorum.

Şaibeli, ikinci cumhuriyetçi, Marksist, Ermeni yandaşı yazarların boy gösterdiği TRT’de Türk milliyetçiliği ve Türk milliyetçileri yoktur. Bu husus bile TRT’nin yasal amacı dı-şında kullanıldığını kanıtlamaya yeter.

“Politik Açılım” dan başka TRT 2 ‘deki “Açılar”, “Med-ya Müfettişi”, “Ezberbozan” adlı programlarda da iktidar övgüsü esas alınıp Türk halkı yönlendirilmektedir.Yandaş medyadaki bazı kişilerin TRT’ye alınmaları ise ideolojik kad-roşalma yapıldığını göstermektedir.

TRT’nin iktidar yandaşlığı, fikir ve kişilerle sınırlı de-ğil; “haberler” e dek uzanıyor. İşte örneği… 10 Aralık 2009 Perşembe günü, Reşadiye’deki katliam, TRT -1 Anahaber bülteninde şu cümlelerle duyuruldu: “Terör saldırısına he-def olan Tokat’ın Reşadiye ilçesinin adı, Ergenekon so-ruşturması belgelerinde ilginç bağlantı ve buluşmalarda geçiyor. Tokat’ın Reşadiye ilçesi, eski Özel Harekat Dai-resi Başkan Vekili İbrahim Şahin’in memleketi”, “Bu ara-da Ergenekon sanığı Albay Dursun Çiçek’in de Reşadiyeli olması dikkat çekici ayrı bir husus.”

Bu, haber mi, propaganda mı? İktidar sözcüleri “PKK’nın işi” diyemeyip Ergenekon iması yaptılar ya TRT de onlara uyarak bağlılığını gösterecek. İşte buna “suç üstü yakalanmak” deniyor. Bu manzara TRT’nin halini gözler önüne sermiştir.

TRT’nin görevi, halkı doğru bilgilendirmektir. Yukarda-ki örnekte görüldüğü gibi bunu yapmayan TRT’de yetki kö-tüye kullanılmıştır.

Yedi mehmetçiğin şehit edildiği Reşadiye katliamını bölücü örgüt PKK üstlendi, liderleri Karayılan da doğrula-yıp onayladı. Buna rağmen yandaş medyanın hâlâ Ergene-kon vurgusu yapması, üzerinde durulması gereken bir ko-nudur. Bana göre, bu saptırmayı yapanların amacı, kafala-rı karıştırmak ve Türk halkındaki PKK düşmanlığını ortadan kaldırmaktır. Çünkü, 25 yılın kanlı olaylarını bir başka örgüte yükleyip PKK’yı aklamadan “Kürt açılımı” nın başarıya ula-şamayacağını birileri onlara fısıldamıştır.

Bazı TV kanallarının nasıl el değiştirdiğini halkımız bi-lir. Medyada ağrlığı olan Doğan grubuna kesilen cezanın se-bebini tahmin edebiliriz. Üstelik bir de Sayın Başbakan’ın azarları kurşun gibi beyinlere iniyor. Son azarı “PKK’nın so-kak eylemlerini bir kısım medyanın abarttığı” değil miy-di? Böyle bir ortamda “özgür medya” gelişebilir mi?

Türkiye’de özgür medyanın yeşerebilmesi için gerçek-

ten demokrat olmak gerekiyor. Özellikle iktidardakiler de-mokrat olmalı ve muhalefete saygı duymalı. Muhalefete ta-hammül edemeyen iktidarların demokrasi söylemleri, alda-tıcı beyanlardan ibaret kalmıştır.

Özgür medya için, bir de “cesaret” gerekir. İktidar veya başka bir otoritenin korkusu yüzünden gerçekleri dillendire-meyen medya, özgür değil korkularının tutsağıdır. Demok-rat ülkelerin bugünkü özgürlük ortamını nasıl kazandıkları-nı incelersek, pekçok bedel ödediklerini öğreniriz. Cezaev-leri, sürgünler, ölümler, kavgalar… Baskıcı zorba yönetim-lere karşı mazlumların sesi olan kalem kahramanları, özgür medyanın gerçek kurucularıdır.

Günümüz Türkiyesinde sırtını bir takım güç merkezle-rine dayanıp kendince kalem oynatan ve kendisine servis edilen bilgileri kullanıp adam karalamayı meslek edinen ki-şileri ise ne cesur ne de gazeteci sayarız. Bunlar emir kulu-durlar, sadece tetikçilik yaparlar.

Ülkemizde medyanın bir bölümünün tek işi, psikolo-jik harekattır. Bunu görmemek için geri zekalı olmak gere-kir. Delilsiz ispatsız hep aynı konuyu dillerine plesenk yap-mışlarsa bir maksatları var demektir. ABD’nin dünyanın her yerinde kendi yandaş medyasını oluşturduğu ve bunun için çok yüksek paralar harcadığı çok yazıldı. Aynı şekilde AB temsilcisi Karen Fogg adlı bayanın da Türkiye ve Kıbrıs’ta neler yaptığı bilinmektedir. Demek ki dış güçler boş dur-muyor, medyada etkili olmaya çalışıyor ve kendi savaşları-nı yapıyorlar. Başarılı oldukları da apaçık ortada. Türkiye’de Türklükle, TSK’yla, Cumhuriyet’le uğraşan bir medya var ise, bu acı gerçeği kabul etmek zorundayız.

Tabii ki medyayı tümüyle suçlamak bir haksızlıktır. Çok zor şartlarda çalışan, ayakta kalmak için gücünü so-nuna kadar kullanan ve hizmetten başka gaye taşımayan idealist gazetecilerimiz, televizyon emekçilerimiz de vardır. Türkiye’nin her yerinde sorunlara direniyorlar ve sessiz yı-ğınların sesi oluyorlar.

Dış güçlerin,üniter-millî devlet karşıtlarının sınırsız ör-gütlenme olanağı bulduğu Türkiye’de özgür millî medya çok zayıftır. Siyasi iktidar ve diğer hakim güçlerin kendi medya-larını destekledikleri böyle bir ortamda özgür millî medya sadece ayakta kalmaya çalışıyor. Büyük şirketlerin reklam-ları “yandaş medya” ya akarsa veya iş adamları reklam ver-mekten çekinirlerse millî medya nasıl yaşar? Bu önemli so-runun Türk milletinin beka davasıyla yakın ilgisinin bulundu-ğunu düşünerek hareket etmeye ve çözüm üretmeye mec-buruz.Duyarlı vatandaşlar olarak yapabileceğimiz şeyler, az olsa da anlamlıdır: İktidara ve dış odaklara teslim olmamış medyanın trajını yükseltebilir, millî değerlere saldıran prog-ramlarda televizyonumuzun düğmesini kapatabiliriz. O rezil programları izleyip ruh sağlımızı bozmak gibi bir mecburi-yetimiz yoktur.Bunlar yeterli mi? Elbette değil. Bu nedenle, “işbirilkçi medya” ile boy ölçüşebilen gerçekten millî ve öz-gür medyanın oluşturulması acil bir ihtiyaçtır. Vatanın mü-teşebbis yiğit evlatları bu alana yönelmelidir.

Page 5: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

5

HAYATIMIZDA DEDÜKTİF YANILMALAR - I

Prof.Dr. Cihan DURA - www.cihandura.com

İnce

lem

e

Gerçeğin bulunmasında ilk adım göz-lem, ikinci adım muhakemedir, akıl yürütmedir. Ancak gerçekler herhan-

gi bir muhakeme ile bulunamaz. Akıl yürütme-nin doğru olması gerekir. Öyle değilse varılan neti-ce yanlış olacaktır. Bu tür muhakemelere “dedük-tif yanılma” denir. Günlük konuşmada “yanılma” sözcüğü, aldanma, hatâ yapma anlamında kulla-nılır. Buna karşılık mantıkçı, yanılmaya (fallacy) daha dar bir anlam verir: Bir muhakemede kulla-nılan önermelerin, akıl yürütme sonunda ileri sü-rülen neticeye, zorunlu olarak götürmemesi duru-mu yanılmadır.

Ne yazık ki insanlarda dedüktif yanılmalar çok yaygındır. Bu yoldan kendi kendine yanılır, başka-ları tarafından yanıltılır. Özellikle siyasetçiler, satı-cılar, reklamcılar, propagandacılar çok kullanır bu tür muhakemeleri; karşılarındakileri kandırmak, onları istedikleri yola sevk etmek için.

Bu yazımda söz konusu muhakeme türlerin-den bazılarını, yaşadığımız hayattan somut örnek-ler de vererek tanıtmaya çalışacağım.

I) ARDILIN TASDİKİ YOLUYLA YANILMA

Yaygın bir yanılma, teknik adıyla “ardılın tasdiki”dir.

a) Şu doğru muhakemeyi ele alalım:

-Eğer A doğru ise, B doğrudur. / -A doğrudur; / -O halde B doğrudur.

Biraz somutlaştıralım örneği:

-Eğer Ahmet bilim adamı ise, o titizdir./ -Ah-met bilim adamıdır./ -O halde Ahmet titizdir.

Görülüyor ki bizim neticeyi (“B doğrudur” yani Ahmet titizdir neticesini) elde edebilmemiz için, A’nın doğru olduğunu tasdik etmiş, onayla-mış olmamız gerekir.

Şimdi, bundan farklı bir muhakeme yolu izle-diğimiz zaman, ne olduğunu görelim:

-Eğer A doğru ise, B doğrudur. / -B doğrudur. / -O halde A doğrudur.

Burada A tasdik edilecek yerde B (buna “ar-dıl” denir) tasdik edilmiştir. Başka bir deyişle “B doğrudur” diyoruz ve bundan hareketle A’nın doğ-ruluğunu kanıtlamaya (kabul ettirmeye) çalışıyo-ruz. Bu şekildeki muhakemeye daha doğrusu de-düktif yanılmaya, “ardılın tasdiği yoluyla yanıl-ma” diyoruz.

Örnek vereyim:

-Eğer Ahmet bilim adamı ise, o titizdir./ -Ah-met titizdir./ -O halde Ahmet bilim adamıdır.

-Eğer X malının talebi artarsa, fiyatı yükselir. / -X malının fiyatı yükseldi. / -O halde X malının talebi artmıştır.

Bu muhakemelerde, netice doğru bir şekilde

Ne yazık ki insanlarda dedüktif yanılmalar çok yaygındır. Bu yoldan kendi kendine yanılır, başkaları tarafından yanıltılır. Özellikle siyasetçiler, satıcılar, reklamcılar, propagandacılar çok

kullanır bu tür muhakemeleri; karşılarındakileri kandırmak, onları istedikleri yola sevk etmek için.

Page 6: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

6Bilgiyurdu Dergisi - Ocak 2010

elde edilmemiştir. Birinci örneğe göre açıklaya-yım: Mantık açısından elimizde sadece “Eğer Ah-met bilim adamı ise, o titizdir” önermesi var; an-cak buradaki bağlantıya ve sıraya uyarak bir neti-ce çıkarabiliriz. Oysa ben elimde “Eğer Ahmet ti-tiz ise, o bilim adamıdır” önermesi varmış gibi ne-ticeye ulaşıyorum. Reel açıdan ise, doğaldır ki bi-lim adamı olmayan, ancak “titiz” olabilecek kim-seler de olabilir. Başka bir deyişle Ahmet yönetici, politikacı veya bir iş adamı da olabilir. Diğer ör-nekte bir malın fiyatı talep artışından başka sebep-lerden de yükselebilir.

Başka bir deyişle, netice önceki önermelerden zorunlu olarak elde edilmemiştir.

b) Değerli okur, şimdi sana çok daha sıcak ge-lecek, hayatımızın içinden gelen, bizzat şahit ol-duğum bir örnek vereceğim. Vaktiyle not defteri-me kaydetmişim, oradan olduğu gibi alıyorum:

2009 yılının baharındayız… Kanal 7’de “Baş-kent Kulisi” programı… TOBB Başkanı Rıfat Hisar-cıklıoğlu kendisine yöneltilen soruları yanıtlıyor. Ekranda, arka planda iri harflerle afişler, slogan-lar görülüyor: Kriz varsa, çare de var. Eve kapan-ma, pazara çık.

Sayın başkan bir soruyu şöyle yanıtladı: Mart ayında vergi indirimi yapılınca, kısa bir süre için-de 36 000 araç satılmış, yüzde 80’i peşin parayla. Bundan hareketle de şu neticeye vardı: Vatandaş-ta para var.

Bence yanlış muhakeme…, “ardılın tasdiği yo-luyla yanılma” var burada. En az 35-40 milyon tü-ketici olan bir ülkede 36 000 nedir ki? 36 000 kişi piyasaya çıkıp para harcadı ama, geride milyonlar var çıkamayan…, niye onlar görülmüyor, niye on-lara dayanarak sonuç çıkarılmıyor? Onlar otomo-bil almak bir yana, akşama karınlarını, çoluk çocuk nasıl doyuracaklarının kaygısı içinde.

İnsan önemli makamlarda bulunsa da, çok de-neyimli olsa da böyle yanlış muhakemeler yapa-biliyor. Ancak, bu yanılmaların olabildiğince az ol-ması ülke menfaatleri açısından arzu edilir bir şey.

Sayın Hisarcıklıoğlu’nun muhakemesi neden yanlış? Şimdi bunu göstermeye çalışayım. Önce onun nasıl bir muhakeme yaptığını net olarak gör-memiz gerekiyor:

-Eğer yurttaşların cebinde para varsa, indi-

rimli otomobil satışları artar.

-İndirimli otomobil satışları arttı.

-Öyleyse, yurttaşların cebinde para var.

Görüldüğü gibi Hisarcıklıoğlu’nun muhake-mesi:

-Eğer A doğru ise, B doğrudur. / -B doğrudur. / -O halde A doğrudur.

kalıbı ile yapılmıştır. Yani bu bir “ardılın tas-diki yoluyla yanılma”dır.

“İndirimli otomobil satışları”nın artması, pekâla ülkedeki gelir dağılımı adaletsizliğinin, pa-ranın belirli bir kesimin cebinde toplanmış olma-sının bir sonucu olabilir (ki bence öyledir).

II) KİŞİYE YÖNELİK MUHAKEME

Montaigne’in şu sözüne dikkat: Çatabilirsen, önce fikirlerime çat; sonra bana!

Adını hatırlayamadığım bir filozof da “vur fa-kat dinle” demiş. Bu güzel sözlerle neyi anlatmak istiyor bu tarihî şahsiyetler acaba?

“Kişiye yönelik muhakeme”yi!

“Kişiye yönelik muhakeme”de insanların şah-siyeti işe karıştırılır. Latince terimi Argumentum ad hominem’dir, Türkçesi “insana yöneltilmiş mu-hakeme”. “Birinin kanıtını, o kişi hakkında elve-rişsiz yorumlar yaparak çürütmeye çalışmak” de-mektir. Muhatabın fikirleri, kanıtları çürütülecek yerde; onun namusu, şahsi âdetleri, kökeni, sağlı-ğı, zihnî durumu, geçmişi gibi hususlar sözde “ka-nıt” olarak ileriye sürülür.

Türkiye’de çok yaygındır bu tür muhakeme ve bence kaynağı cehalet, sathî bilgi ve ahlak zayıflı-ğıdır. Karşısındakinin görüşünü çürütemeyeceğini anlayan taraf, bu tür muhakemeye can kurtaran simidi gibi sarılabilir; yetersiz kaldığı için, açık ye-nilgiden sıyrılmak için, dürüst olmadığı için.

Holding medyamızda yer alan haberlere, yo-rumlara, manşetlere bir göz atın, her gün belki yüzlerce örnek bulacaksınız, yurttaşlarımızı kan-dırmak, uyutmak amacıyla başvurulan “kişiye yö-nelik muhakeme”lere. Siyasetçilerimiz de onlar-dan hiç geri kalmaz ha…

Page 7: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

7

Yrd.Doç.Dr. A. Vehbi ECER - Erciyes Ü. Emekli Öğr. Üyesi - El. Mek.: [email protected]

İnce

lem

eORTA ASYADAN ANADOLU’YA GÖÇMEDEN ÖNCE

Türk Milletinin çok eski bir millet olduğu bü-tün dünya bilginlerince kabul edilmiş bir gerçektir. Türk adının ise türemek, kanun ve

nizam sahibi (türeli) olmak, gelişmiş, kuvvetli… anlamları-na geldiği tarihçiler tarafından beyan edilmektedir (Bak. İ. Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ankara 1977, 25-27) Türk-lerin anayurdunun da Orta Asya olduğunda herhangi bir tar-tışma yok. İslâm’dan önce Türk Alpleri batıya yönelmişler, Ortasaya’dan bir sel gibi, bir çığ gibi ayrılarak batıda ken-dilerine bir yurt, hayvanlarına otlak aramışlardır. Yahya Ke-mal bu göç’ü şu beyti ile açıklar.

“Geldik ti bir zamanlar Saru Saltuk’la Asya’dan

Bir bir Diyar-ı Rum’a, dağıldık Sakarya’dan”

Ortaasya’dan Anadolu’ya göçmeden önce atalarımı-zın kültürleri, inançları ne durumdaydı? Bu konularda ne kadar bilgiliyiz. Amerikalı Türk Tarihçisi (Türklük Araştır-maları Derneği Yönetim Kurulu Üyeliği ve Amerikan Dün-ya Tarihi Derneği Başkan Yardımcılığı yapmıştır) Prof. Dr. Carter V. Findley’in Dünya Tarihinde Türkler (Çev. Ay-şen Anadol, İst. 2006) başlıklı eserinde İç Asya’nın tarih ön-cesi tarihi ile ilgili olarak şöyle bir yol izlemeyi tavsiye et-tiği görülür:

“… Türk halklarının ve kültürlerinin gelişmesini kav-ramaya çalışırken şu dönemlere başvurmak gerekiyor: İ.Ö. (İsa’dan Önce) birinci bin yılda İskit’ler dönemi; milâdi tarihin başlarında Şyungnu’lar dönemi; son olarak da İslâmiyeti kabul edişlerinden önce Türk halkları (sa: 33)”

İskitler (Sakalar) dönemi Alp Er Tunga ve Şu des-tanlarıyla tanıdığımız M.Ö. VII-II. yüzyıllar arasında Bay-kal gölünden Tuna nehrine kadar uzanan bir coğrafyada ku-rulan ilk Türk devletidir. Halkı konar-göçer halde yaşıyordu. Böyle geniş bir alana yayılmış olmaları siyasî ve askerî bir üstünlüğünün işaretidir. Kazılarda at koşum takımları, kısa kılıçlar ve hançerler, tunç ve demirden yapılan kaplar ma-dencilikte ve zenaatta becerilerini gösterir.

M.Ö. 220 yılında kurulan Hun (Hiung-nu veya Şyungnu) devleti geniş bir coğrafyada hakimiyet kurmuş. Merhum Kafesoğlu’nun verdiği bilgilere göre: “Hunlara mensup Türk soyundan çeşitli kütleler büyük Hun çağında şahsiyetini bulan zengin kültürleri ile, … Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında, Tabgaç, Gök-Türk, Turgiş, Karluk, Uy-gur, Oguz, Bulgar, Sabar, Hazar, Kuman Peçenek vb. gibi türlü adlar altında ve yeni, güçlü imparatorluklar kurarak ya-şamaya devam etmişler (Bak. İ. Kafesoğlu, Türk Milli Kül-türü, Ankara 1977, 70-71)”. Hun döneminin töre ve inanç-larını Oguz-Kagan ve Attila destanlarından izleyebiliriz.

Tarihte ilk Türk adını taşıyan ve uzun ömürlü Türk Devleti Göktürk Devletidir (550-745). Hun Devletinin de-vamı durumundadır. Kafesoğlu adı geçen eserinde (sa. 77-78) bu konuyu: “Gök-Türkler, Çin kaynaklarının açıkça be-lirttikleri üzere, Asya Hunlarından iniyorlardı. Başbuğ ailesi olan Aşına soyunun bir dişi kurttan türediğine dair o çağda pek yaygın olduğu anlaşılan rivayetler Gök-Türklerin erken tarihlerini efsanelerle karıştırmaktadır. Ancak kurttan türe-me geleneğinin Asya Hunları arasında da mevcut olması ve kurt ata’nın Türkleri dar, geçilmez yollardan selamete ulaş-tırdığı Bozkurt Destanı rivayetinin 3. asırda Hunlarda gö-rünmesi Gök-Türklerin Hunlara nispetini ortaya koymakta-dır” cümleleriyle açıklar. Gök-Türklerin türeyiş ve kurtu-luş destanları olan Bozkurt ve Ergenekon destanları günü-müzde bilinmektedir. Bozkurt destanında karşımıza çıkan kurt ve kurttan (asena’dan) türeme bazı kişiler arasında yan-lış yorumlamalara sebep olmuştur. Bazıları Türklerin kur-da taptığını, bazıları kurdun Türklerin totemi olduğunu ile-ri sürmüşlerdir. Türk kültür tarihini dikkatlice incelediğimiz, araştırdığımız zaman atalarımızın kesinlikle bir toteme, bir puta, bir hayvana, bir heykele tapmadıkları görülür. Findleyanılan eserinde “… Kurt, Türkler ile Moğolların efsanevî atasıdır… (sa 51)” kaydını düşer. Ayrıca Kağanın askerleri-ne böri yani kurt adı verilir. Kurt anlatısında Türk siyasî kül-türünde yer aldığına işaret eden Findey, kurt motifinin günü-müze yansımasını şu cümleyle açıklar:

Ortaasya’dan Anadolu’ya göçmeden önce atalarımızın kültürleri, inançları ne durumdaydı? Bu konularda ne kadar bilgiliyiz?

Page 8: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

8Bilgiyurdu Dergisi - Ocak 2010

“Modern tarihçilerin düşünce dünyasından ne ka-dar uzak olursa olsun, Türklerin kökenlerine dair efsane-lerde Türk siyasî kültüründe çok önemli bir yeri olan simge-ler vardır ve bunlar, XX. yüzyıl milliyetçilerinin imgelemin-de yeni bir yaşam olanağı bulmuştur (sa. 52)”

Göktürk ve Uygur kağanları kurt atalarının hatıra-sı olarak bayraklarının gönderlerinin tepesine altından kurt başı (böri başı) taktılar (Bak. Emel Esin, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, İst. 1978, 83; E. Esin, “Milli Kültür Safhalarına Bakış”, Atatürk Ü. İslami İlimler Fak. Der-gisi, Ankara 1977, Sayı 2, 237-293). Türk destanlarında yer alan kurt ata saygı değer, yol gösteren, gök yeleli, gök tüy-lü, devlet sembolü, koruyucu, birleştirici bir semboldür. Araştırmacı Dr. Yaşar Kalafat “Göktürklerden Günümü-ze Türk Halk İnanışlarında Kurt” başlıklı makalesinde (Bkz. Erciyes Dergisi, Mart 2007, Sayı 351, 15-20) kurt motifinin birçok Türk boyları arasında –bugün bile- çok önemli yer tuttuğuna işaretle şunları yazar:

“Erken devir Türklerinde en önemli hayvan sembol-lerinden biri kurttur. Türklerde türenilen varlık olarak sayı-lan kurtlar daha ziyade Gök menşeli olarak kabul edilmiş-tir… Zamanla kurt, devlet, hükümranlık ve yiğitlik gibi kav-ramlarla ilişkilendirilmiştir. Göktürk ve Uygur devri freska-larında kurt başlı bayrak tasvirleri görülmektedir”

İşaret ettiğimiz gibi erken dönem Türk tarihinde Türk soyunun Asena’dan türediği, askerlerine kurt anlamında b ö r i denildiği rivayetlerinden başka arslanın da Türk töresinde önemli bir yeri vardır. Arslan, Türk hükümdarlarına mahsus yaygın bir ad olarak kullanılmıştır. Prof. Dr. Saadettin Gö-meç bir makalesinde: “… hem Karahanlılarda hemde Sel-çuklularda arslan unvanlı kişilerin y a b g u (hakandan son-ra gelen hükümdar ailesine mensup birinin taşıdığı unvandır. Bk: A. Donuk, İdar-Askeri Unvan ve Terimler, İstanbul 1988, 56-63) oldukları ortadır… Selçuklu sülalesinde arslan unvanlı hükümdarlara çok sıkça tesadüf edebiliriz… Türgiş paralarında arslan ongunu görüldüğü gibi, Mısır Türk hü-kümdarı Bay-Bars’ın arması da arslandı” açıklamasını ya-par. (bak: S. Gömeç “Kök Börüler ve Arslanlar”, Türk Kül-türü Dergisi, Ağustos 2001, sayı 460, 9-15)

Dinler Tarihi uzmanlarımızdan Prof. Dr. Harun Güngör, Türklerin en eski tarihlerden itibaren tek Tanrı inancına bağlı olduklarını şöyle açıklar:

“… Hunlar Gök Tanrı’ya inanıyor, onu daha sonra Kaşgarlı Mahmud’un ifade edeceği üzere; hem Gök, hem de Tanrı anlamını içeren Tengri kelimesi ile ifade ediyorlar-

dı… Türk Tanrı’sı Asur, Babil, Yunan ve Roma Tanrıları gibi tanrıçalarla evlenmezler… Eski Türk dini Monateizmdir… Eski Türk dini, Gök dini, Gök Tanrı merkezli; onun etrafın-da şekillenmiş, tamamen kendine özgü bir monateizmdir ve onu ancak Gök Tanrı Dini olarak isimlendirmek mümkün-dür (Bak. H. Güngör, Türk Budun Bilimi Araştırmaları, İst. 1997, 22-28)”

Dr. Yaşar Kalafat da andığımız makalesinde “… Gök-sel bir varlık olduğuna inanılan kurt, şüphesiz Tanrı değil-di. Göksel olması itibariyle Kut bulmuş olacağından sadece kutsaldı. Kut bulmuş Kağan’ın bayrağına kutlu hayvan kurt yakışırdı” yorumunu yapar. Şunu açıkça hatırlatalım ki bir-çok milletlerin destanlarında ve ilk tarihlerinde kurda benzer sembollerin varlığına rastlıyoruz. Örnek olarak Arapların bazı hayvanlarının Kayaoğulları (Benu Fihr), köpek oğul-ları (Benu Kelb), Tilkioğulları (Benu Sa’lebe), köpekbalığı oğulları (Benu Kureyş)… diye anılmaları ve böyle anılmala-rıyla da öğünmeleri gösterilebilinir. Türklerde de, Araplarda da ilk türeme kaynağı olan hayvan veya bitkilere kutsal sa-yılmakla beraber tapınılmamıştır. Onlar totem olarak da ka-bul edilmemiştir. Hacer ül-Esved, Kâbe, Hira Dağı bugün bütün Müslümanlarca kutsaldır ama onlara tapınılmamak-tadır. Ayrıca Orhun Abidelerinde Tanrı’nın sıfatları arasın-da ezelî, ebedî, güçlü, bağışlayıcı, lütfedici, öldürücü, diril-tici, sadece kendine benzeyen… gibi somutlaşmaya izin ver-meyen nitelikler sıralanmaktadır. Merhum Prof. Dr. Baha-eddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş başlıklı eserin-de “… Atlı Türklerin Tanrıları da Tek, fakat Gök gibi Yüce idi…” der ve Türk Mitolojisi-I başlıklı eserinde de (İst. 1971, 117) “Eski Türklerin Yüce ve Tek Tanrısı İs-lamiyetteki Allah gibi mücerret (soyut) ve şekilsiz bir güç-tü” diye yazar. Bu konularda ciddi araştırmalar ve yorumlar yapılmış, Türklerin ilk inanışlarında puta tapıcılık, kurda ta-pıcılık, resme tapıcılık, çok tanrıcılık, totemcilik… olmadı-ğı ispatlanmıştır.1

(Bu konular için Bak. A.V. Ecer, İslam Tarihi-I, Kayseri 2000, 89-111; Ü. Günay-Harun Güngör; Türklerin Dini Ta-rihi, İstanbul 2007; Hikmet Tanyu, Türklerin Dinî Tarihçe-si, İst.1978, A.V. Ecer, “Türklerin eski inançlarında ilahî din İzleri” Töre Dergisi 1983, Şubat 1983, Sayı 141, 62-64; 62-64; A.V. Ecer, “İslamiyetin Doğuşu sırasında Araplarda ve Türklerde Totemcilik var mı idi?” Erciyes Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Kayseri 1987, Sayı 1, 103-112; A.V. Ecer, “Eski Türklerde Vahdaniyet, Töre, Ocak 1983, Sayı 140, 73-74…).

Page 9: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

9

İsmet DEMİR

İnce

lem

e

ÖLÇÜ

Felsefe terminolojisinde ölçü, ya da iti-dal, duygu, düşünce ve ahlakî davra-nışlarda dengeli olma, ölçülü hareket

etme anlamında kullanılan bir kelimedir. Sözlük-lerimizde de aşırı tutum ve davranış arasında bu-lunan orta bir yol demektir.

Hayatımızın her alanında en çok kullandığı-mız kelimeler arasında yer alan bu kelimenin ifade ettiği mana, yani ölçülü olma veya ölçüsüz hare-ket etme hali kişinin ölümüne kadar başarı ve ba-şarısızlıklarına sebep olan en önemli unsurdur. Bu açıdan dünyevî ve uhrevî hayatımızı tanzim etmek üzere gönderilen Kuran, Hz. Muhammed tarafın-dan ifade edilen hadisler ve İslam ahlakçıları öl-çülü davranma, aşırı her türlü hareketten uzak kal-manın ehemmiyet ve önemi üzerinde ısrarla dur-muşlardır. Bu noktada Kurân-ı Kerim’ın serdetti-ği ayetler incelendiğinde görünen o ki; iyi bir in-san ya da iyi bir mü’min olabilmenin tek yolu, her türlü aşırılıktan kaçarak itidalli bir davranışı hayat boyu sergilemektir. Hayatını saadet içerisinde ge-çiren, ya da olumsuzluklarla boğuşan her kişi bu esasa azami hassasiyeti göstermelidir.

Maalesef günümüzün inanç sahibi insanı ve İslâmî hayatı yaşadığını zanneden Müslümanı çok az istisnalar hariç hep ifradı (aşırılığı) ya da bu-nun tersi olan tefridi yani orta bir davranışı terk ederek aşırılığın zıddı olanını tercih etmiş görün-mektedir. Bu ise bütün İslam âleminin ve de özel-likle memleketimizin en büyük handikabı haline gelmiş “İnananlar birbirlerinin kardeşidir” ayeti adeta gönüllerden silinmiş gibi görünüyor.

Maide suresindeki 87 nolu ayet “Hududu aş-mayın, mutedil olun, orta yolu tercih edin, doğru-su Allah aşırı gidenleri ve aşırı düşünce sahiple-rini sevmez”der. Bu ayet hem dünyevî hem de uh-revi hayatımızı şekillendirecek olan vasat bir yolu tercih etmemizi açık bir şekilde ortaya koymasına rağmen ne garip bir dindarlık veya dine bîgânelik

ki, bizim birlik ve beraberliğimizi adeta kemir-mektedir. “Dinde aşırı gitmeyin o sizi yorar”, “Ne dünya için âhreti ne de âhret için dünyanızı terk edin”, “Hiç ölmeyecekmiş gibi helal rızk elde et-mek için ve yarın ölecekmiş gibi de Allah’ın rıza-sını kazanmak için gayret gösterin” ayet ve hadis-lerinin çizdiği yol insanımız için dini ve milli yol-dur. Cuma namazı gibi bir ibadeti yerine getirmek için emredilen bir ibadetin hemen akabinde “Yer yüzüne dağılın Allah’ın sizin için halk ettiği rızık-larınızı toplayın” ayeti ve bahçesinde ekip biçtiği şeyleri toparlayarak pazara getiren sahabeyle ka-rışılaşan Hz. Muhammed onunla musafahalaşmak isterken tozlu ya da iş görmekten kirlenmiş görü-nen elini Rasuluullah’a çekinerek uzatan ashabına “rahat et ve ver şu çalışan eli bir öpeyim” bu-yurması, sözde şeyh efendinin müridanını tama-men uhrevileştirmek için, adeta dünyayı terke teş-vik etmesi, inandım demesine rağmen, dini emir-lere bigane olan veya dine şaşı bakan, dolayısı ile haram ve helal duygusunu vicdanından silen, faki-ri ve yoksulu yok sayan, insanî erdemlikten nasip-siz kişilerin akıllarını başlarına toplamaları için “ Dünya malına karşı olan sevginiz o kadar arttı ki, Azrail tepenize dikilip canınızı almak üzere iken bile, kasanıza hâlâ kaç kuruş daha koyacağınızın

İsmet DEMİR

Page 10: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

10Bilgiyurdu Dergisi - Ocak 2010

hesabini yapıyorsunuz, yakında görürsünüz, ya-kında göreceksiniz”(Tekasür 1- 2- 3 ) ayetini an-lamaları gerekir. “Adam sende” ile bu ve benzeri ayetleri hiçe sayan bir adamla sözde şeyh olan in-san arasında ne kadar fark var, onu bilemiyoruz.

Bu önemli ve oldukça nazik satırlarda ne de-mek istediğimi daha iyi ifade edecek bir olayı nak-letmek her halde kulaklarımıza küpe olacaktır.

“İmam Gazalî İlâhî Nizam” adlı eserinde ko-nuyla ilgili bize şu olayı naklediyor:

Şakîk-i Belhî (Ö.H.153) rızık temini için ça-lışmaz, esbaba tevessül etmezdi. Bir ara hacc do-layısı ile gittiği Mekke’de İbrahim ibn-i Ethem’le karşılaştı. İbrahim ibn-i Ethem, “Rızık temininiz için çalışmanızı terke etmeye sebep ne?” diye sor-du.

Şakîk-i Belhî anlatıyor.

Bir zamanlar çölde yolculuk yapıyordum. Çöl ortasında kanadı kırık bir kuşa rastladım, ha-reket edemiyordu, nihayet bir kum çukuruna düş-tü. Kendi kendime “ Bak bakalım bu kuş nere-den ve nasıl beslenecek” dedim ve biraz ileride bir yere saklanarak beklemeye başladım. Derken ağ-zında bir çekirge ile bir başka kuş uçarak geldi, Çekirgeyi kanadı kırık kuşun ağzına bıraktı ve kuş bu hareketini birkaç defa daha tekrar ederek kuşun karnını doyurdu. Bu durumu görünce ben de kendi kendime şöyle dedim:

-Bu sağlam kuşa bu kanadı kırık kuşu besle-ten Allah, her nerede olursam olayım, beni de bes-ler.

Ve çalışmayı bıraktım, sırf ibadetle meşgul olmaya başladım.

Bunun üzerine İbrahîm-i Ethem şöyle dedi.

Niçin sakat kuşu besleyen sağlam kuş olmu-yorsun ki, daha fazla faziletli ve şerefli olasın! İşit-medin mi Allah Resulü ne buyuruyor:

Veren el alan elden hayırlıdır.

Ve devam etti.

Hem, daima her işinde her şeyin en yüksek derecesine talip olmak mü’min’in şanındandır. Çünkü Allah’ın iyi kulları istenilen ve arzu edilen mertebeye ancak bu suretle yükselirler.

İbrahîm-i Ethem’in bu sözleri üzerine Şakik-i Belhî yanlış yolda olduğunu anladı, elini öptü ve:

“Sen bizim şeyhimizsin” dedi.

Günümüzde de böylesi eli öpülecek terbiyeci ve mürebbiye ne kadar muhtacız.

İnsanî ve İslamî davranış biçimlerini Kur’an ve hadislerden mülhem tespit ederek yaşayan ve tanıtan, hicri 95 yılında Küfe’de dünyaya ge-len ve İmam-ı Azam’ın çağdaşı, büyük mutasav-vıf Sufyan-i Servi ahlakî davranışların reziletten uzak ve fazilet haline dönüşenini tanımlarken iti-dal yani ölçülü hareketin nasıl olması gerektiğini bazı örneklerle kulağımıza şöyle fısıldıyor:

“Evladım, erdemli ve ölçülü hareket eden in-sanın sıfatlarının başlıca alâmeti şunlardır:

1-Dininde güçlü, kararlı ve yumuşak. 2- İma-nı sağlam, bilgili ve halim. 3- Zeki ve merhamet-li. 4. Hem haklı hem bağışlayıcı. 5- Hem zengin, hem tutumlu. 6- Hasta olduğunda tahammüllü. 7 Güçlü ve iyilik sever. 8 - Arkadaşlık ve dostluğun sıkıntılarına şikayet etmeden katlanır. 9- Zorlukla-ra sabreder. 10- Öfkesine mağlup olmaz. 11- Gu-rur ve kibire kapılmaz. 12- İhtiraslarına yenilmez. 13- Midesi yüzünden asla kendisini alçak düşü-recek şeylere tenezzül etmez. 14- Hırsı yüzünden küçülmez. 15- Basit hedeflerle yetinme yerine in-sana hizmet için yükseklere tırmanma çabasını sarf eder. 16- Zulme uğrayana yardım eder ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın demez, onu müda-faa yollarını arar. 17- Zayıfa acır,imkanını onunla paylaşır, ama haddi de asla aşmaz. 18- Cimri ol-maktan elverdiğince kaçınır. 19- Kendisi hakkın-da kötü düşünenin düşüncesini münasip yaklaşım-larla izaleye çalışır ve bağışlar. 20- Cahili cehlin-den dolayı hoş görür. 21- Nefsi sıkıntıda olsa da herkes kendisinden yararlanır.

Düşüncelerini hayatım boyunca paylaştığım Bilgiyurdu mensubu dostlarıma ve özellikle de dinî ve millî ideoloji uğruna bir çok fedakarlıkla-ra katlanan gençlerimizin hayatta başarılı olabil-meleri ve yarınlarının aydınlık olması için ifade etmeye çalıştığım ölçülü hareketlere azami dik-katleri, kendilerine büyük saygınlık kazandıracak, milliyetçi düşünce alanında sözü ve özü biri biri ile tutarlı, böylesi erdemli insanların yetişmele-ri sayesinde milletimiz aradığı ışığa kavuşacaktır.

Page 11: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

11

Mehmet ÇAYIRDAĞ

Tari

h19 ARALIK

Her 19 Aralık Kayseri’miz için, hatta bütün bir milletimiz için çok önem-li milli bir gündür. Milli Mücadele-

nin karanlık, ama güneşin doğmaya başladığı bu günün Anadolu ve Rumeli Müdâfaay-ı Hukuk Cemiyeti’nin, yâni Sivas’ta kurulan milli hüküme-timizin Temsil Heyeti olarak Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının bundan tam 90 yıl önce 19 Ara-lık 1919’da Kayseri’yi teşrif ettikleri gündür.

18 Aralık 1919’da karlar altında üstü açık üç otomobil ile Sivas’tan kalkıp, ekmekleri ve haş-lanmış yumurtaları sayılı olarak verilen, bir gün-de katedilen bu mesafede onların da yetmediği, aç biilaç Kayseri’ye düştükleri bir mübarek gündür.

İçeriden, dışarıdan bin bir tehdit altında, mil-li davanın idam mahkumları olan bu kahraman-lar heyeti karlara bata çıka, kışta-kıyamette 19 Aralık Cuma günü bir ikindi vakti, iki otomobil-le Kayseri’ye ulaşabilmişlerdir. Otomobillerin-den birisi, arkadaşlarından bir kısmı ile yolda kara saplanıp kalmıştır.

Kayseri ahalisi, kadın,çocuk,genç,yaşlı Çifte Kümbetlere kadar -şehir o zaman Büyükşehir Be-lediyesi ve eski stadyumun olduğu yerde bitiyor-du- üç kilometre boyunca sabahtan bu vakte ka-dar kar altında titreyerek 36 yaşındaki, memleketi kurtaracak gök gözlü, Sarı Paşalarını bekliyorlar-dı. Şehirde oluşturulan atlılar onları ta Sultan Ha-nında karşılamışlardı.

Mustafa Kemal ve arkadaşları Kongrelerde, toplantılarda aldıkları kararlarla planladıkları kur-tuluş mücadelesinin halka mal olup olmadığını, halk tarafından bu hareketin nasıl karşılandığını ilk defa heyet olarak Kayseri’de halkın huzuruna çıkarak test edeceklerdi. Bu bakımdan çok heye-canlı idiler. Bakalım halk kendilerini nasıl karşı-layacaktı? İstanbul’un bütün baskılarına, fetvalarına,fermanlara,tamimlere, beyannamelere rağmen halk şuurla kendi taraflarında olacak mı idi?

Aslında Kayseri zaten yerini Sivas’a delege

göndererek belli etmişti. Milli Mücadelenin Kay-seri önderleri Ahmet Hilmi (Kalaç) Bey, Katip-zâde Nuh Naci Bey, Rifat Çalıkağa Bey, İmama zâde Ömer, Mehmet ve Raşid Beyler ve diğer ileri gelenler evlerde, Nuh Naci Beyin Vezir Hanı’ndaki bürosunda toplantılar yapıp Kayseri’de Milli Mü-cadeleyi organize etmişler ve Sivas Kongresine gidecek üç arkadaşlarını, İmam-zâde Ömer Bey (Milletvekili), Ahmet Hilmi Bey(Vali Muavini) ve Nuh Naci Bey (eşraftan iş adamı, tüccar)i görev-lendirmişlerdi. Kayseri’de bu hareketle Mustafa Kemal Paşa’nın irtibatını Askerlik Dairesi (yakın zamanlarda maalesef yeni valilik konağı yapılma-sı için o zamanın valisi tarafından yıktırılmıştır) Reisi Binbaşı Ratıp Bey sağlıyordu. Sivas Kong-resine katılıp dönen bu heyet derhal Kayseri’de Anadolu ve Rumeli Müdâfaay-ı Hukuk Cemiye-tinin bir şubesini kurup başına Kayseri Müftüsü Remzi Efendi’yi (birinci mecliste Kayseri Millet-vekili ve İstanbul’a karşı milli hareketin meşrulu-ğuna dair fetva veren müftülerden biri) geçirmiş-lerdi. Ayrıca Sivas’ta şuurlu iş adamı, Kayseri’nin mümtaz evladı Nuh Naci Bey’in de durumun has-sasiyetini arz etmesi üzerine, Atatürk, Develi’nin Bakırdağı (Rumlu) Nahiyesine kadar gelip Za-

Page 12: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

12Bilgiyurdu Dergisi - Ocak 2010Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009

mantı Suyunu sınır yapan, daha sonra da Deve-liyi alıp Kayseri’yi tehdit edecek olan Fransız-Ermeni işgaline karşı Develi’ye gönderdiği arka-daşları ile burada Kuvay-ı Milliye’yi harekete ge-çirip Kayseri’nin kahraman evlâdı Develi Beledi-ye Başkanı Kamberli Osman Bey başkanlığında milli mücadeleyi başlatmıştı.

Heyet bu ortamda Kayseri’ye ulaştı. Kendisi-ni Kayseri’nin kilometrelerce dışına kadar karda kışta sabahtan beri heyecanla bekleyen halkın bu selini görünce arabayı durdurup, otomobilden fır-layarak, “hoş geldin, yaşa, varol” diye tezahurat-ta bulunan milletinin arasına karıştı. O Kayserili-lerle kucaklaşıyor, gençler ona hitapta bulunuyor, çocuklar şiir okuyordu. Kar yağmaya devam edi-yor ama kimse üşümüyordu. Hep beraber heyecan içinde şehre doğru yürüyüşe geçilmişti. Bu şartlar-da bu üç kilometrenin nasıl geçtiğini kimse anla-mamıştı. Mustafa Kemal Paşa memnundu, mesut-tu ve şükrediyordu. Dava tutmuştu. Halk bilinç-lenmişti. Millet arkasında idi. Kayseri Milli Mü-cadelede onun moral kaynağı ve güç merkezi ol-muştu.

Bu destan havasında ancak akşam olduğunda şehir sınırına ulaşmışlar ve burada eşraf, Cenab-ı Hakka bu günleri gösterdiği ve bundan sonra işle-rini rast getirmesi için kurbanlar kesmeye başla-mışlardı. Nihayet kalacağı Raşit Ağa’nın sıcak ko-nağına (şimdiki Atatürk Evi) ulaşan Mustafa Ke-mal Paşa ve arkadaşları, sabahtan beri aç olduk-ları halde hazırlanan yemeğe oturmamışlar, yolda kalan diğer arkadaşlarını beklemeye başlamışlar-

dır. Daha önce Paşadan haberi alan Kayseri ileri gelenleri, istemedikleri halde, feleğin muhtaç etti-ği Talas’taki Amerikan Kolejinden temin ettikleri kuvvetli bir otomobille karları yararak yolda don-mak üzere olan heyet-i temsiliye üyelerini kurtar-mışlar, otomobilleri ile birlikte gece geç vakit şeh-re çekip getirmişlerdir. Artık gelen arkadaşları ile birlikte gönlü tatmin olmuş olarak Paşa yemeğe oturmuş ve aylardan beri belki ilk defa bir mükel-lef yemekle karınları doymuştu.

Ertesi gün ziyaretlere başlayan Mustafa Ke-mal Paşa Belediye’yi (Vilayeti değil, burada bulu-nan mutasarrıf İstanbul taraftarı idi ve karşılamaya gelmemişti), İhtiyat Zabitan Cemiyetini (bu cemi-yetin başında meşhur yazar ve bestekârlarımızdan Ahmet Rasim Bey’in oğlu, milli mücadelenin kahramanlarından, Yedek Subaylığını Kayseri Li-sesinde öğretmenlikle geçiren Mazlum Rasim Bey bulunuyordu) ve Raşit Efendi Kütüphanesini ziya-ret etmişti. Başka bir toplanılacak yer olmadığın-dan bu kütüphanede Kayseri’nin ileri gelen bürok-ratları, iş adamları eşrafı ve ûleması Atatürk’ü din-lemek üzere burada toplanmıştı. Genç Paşa bura-da onlara hitap etmiş, memleketin düştüğü duru-mu ve bundan kurtuluşun yeğane yolunun milletin kendi iradesi ile yeniden mücadeleye atılması ol-duğunu anlatmıştı. Kayserililer de kendisine tam destek olacaklarını taahhüt etmişlerdi.

21 Aralık’ta Kayseri’den büyük bir memnu-niyetle ayrılan Mustafa Kemal Paşa; Kırşehir-den şehre gönderdiği, ve şehrimiz için büyük if-tihar vesilesi olan bir sayfalık meşhur telgrafı ile Kayseri’nin muhterem ahalisine teşekkürlerini be-lirtiyor, milli davaya bağlılıktan ve hüsn-i tevec-cühten ne kadar memnun olduğunu belirterek bu hisleri ömrü oldukça muhafaza edeceğini açıklı-yordu. Kayseri gerçekten onun için bir güç kayna-ğı ve kamu yoklaması olmuştu.

İşte ben her 19 Aralık’ta meydandaki müteva-zi törende bulunur ve mazinin, şimdi tamamı ahi-rete intikal etmiş kahramanlarını düşünürüm. Me-rasimden sonra, önce Atatürk evini, Raşit Efendi Kütüphanesini ve hatta Vezir Hanındaki Nuh Naci Bey’in o günkü bürosunu ziyaret eder, o büyük in-sanların, o varlığımızı borçlu olduğumuz bu kah-ramanların manevi huzurlarında ruhlarına Fatiha-lar okurum.

Page 13: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

13

Röpo

rtajPROF. DR. MUNİS

DÜNDAR’la SÖYLEŞİSöyleşi: Hakan BOZDOĞAN

Türk Tıbbi Genetik Derneği’nin amacı nedir?

Tıbbi Genetik konusunda katkısı olanları bir araya getirmek, sorunları-nı birlikte ele almak, üyeler arası da-yanışmayı sağlamak, mezuniyet ön-cesi ve sonrası eğitim programlama-sı ile uğraşmak, üyeler ve uluslararası haberleşmeyi gerçekleştirmek, konfe-rans, sempozyum, seminer, kongre ve yayın gibi etkinlikler göstermek, bi-limsel çalışmalar düzenlemek, bu ça-lışmaların sonucunda topluma sunulan Genetik Tanı ve Tedavi hizmetlerinin iyileştirilmesini sağlamak ve halka tanıtımı gerçekleştirmektir.

Dünyada genetik alanında çok hızlı gelişmeler var. Bunlardan biraz bahseder misiniz?

Özellikle 1970’li yıllarla beraber biyoteknolojinin gelişmeye başlamasıyla bu gelişmelerin hız kazandı-ğını söyleyebiliriz. Bu dönem modern biyoteknoloji-nin başlangıcı sayılır. Gelişmiş ve modern tekniklerin biyolojik sistemlere uygulanmasına ilişkin çalışmaları kapsamaktadır. Mutasyonlar ya da rekombinant DNA Teknolojisi yardımıyla oluşturulan yeni fenotipik ka-rakter taşıyan mutantlar veya transgenetik organizma-lar endüstride ve tüm alanlarda yoğun biçimde kulla-nılmaya başlanmış ve kullanılmaktadır. Biyoteknolo-ji giderek genetik mühendisliği uygulamalarının tıb-bi, zirai ve endüstriyel biyolojik maddelerin üretilme-si amacıyla kullanılmasını kapsamaktadır. Bu neden-le 20. yüzyılın son yıllarında biyoteknoloji, uygulama-lı ve disiplinlerarası bir alan, ‘’moleküler genetik’’ ve ‘’rekombinant DNA teknolojisi’’ olarak tanımlanmak-tadır. Artık bu teknoloji bir organizmanın genomların-da bulunan tüm bilgileri ve şifreleri değiştirmeyi; aynı ya da farklı cinse ait organizmalara DNA sekansları veya genleri aktarmayı, istenilen DNA baz sıralarını veya genlerini çıkarmayı, başka organizmalara aktar-mayı ya da birleştirmeyi; DNA ve RNA baz sıralarını belirlemeyi, gen haritaları çıkarmayı; transgenetik hay-vanlar, bitkiler, mikroorganizmalar üretmeyi, genetik düzeyde embriyolarda düzenlemeler yapmayı, yeni fe-notip ve genotipte canlılar oluşturmayı, proteinler, en-zimler, antibiyotikler hormonlar gibi tanılama, tedavi,

koruma ve araştır-malarda kullanılan maddeler, kimya-sallar üretmeyi ola-naklı kılmaktadır. Biyoteknolojide ulaşılan aşama ve sürdürülen çalış-malar 21. Yüzyılı şekillendirecek devrimsel gelişme-leri içermektedir. Birkaç örnek vermek gerekirse; can-lıların klonlanabilmesi, kök hücre ile organların yeni-den yaratılması, Alzheimer gibi hastalıkların teşhisi ve tedavisindeki gelişmeler ve aşı çalışmaları, gen tedavi-sindeki gelişmeler gibi.

Ülkemizin gen potansiyeli hakkında ne düşü-nüyorsunuz?

Türkiye ekosistem çeşitliliği bakımından olduk-ça zengindir. Ülkemiz coğrafik konumu itibariyle, üç farklı kıta (Avrupa, Asya, Afrika) arasında, bir ge-çiş zonunda yer alıyor. Anadolu, her üç kıta’nın fark-lı özelliklerini, değişik derecelerde taşıyan çeşit çe-şit ekosistemlere sahiptir. Bu ekositemler içinde fark-lı habitatlar oluşuyor. Bu faklı habitatlarda pek çoğu endemik olan binlerce bitki ve hayvan türü, bu türle-rin farklı ırkları, faklı gen havuzları ve farklı evrim-sel birimleri yaşıyor, yayılıyor, serpiliyor. Bütün bun-lar Anadolu’yu, türlü türlü canlı türleriyle “dolu”, zen-gin bir “ana” haline getiriyor; Anadolu’nun biyolojik çeşitliliğine yeni zenginlikler katıyor.

Türkiye tropik ülkelere göre düşük tür çeşitliliği-ne, ancak dünyanın çok az yerinde rastlanır bir ekosis-tem çeşitliliğine ve gıda ve tarım için önemli genetik çeşitliliğe sahiptir. Ülkemizde dağ, step ve sulak alan ekosistemleri temel ekosistem tiplerini oluşturmakta-dır. Dağ ekosistemleri, topografik yapıdaki değişken-

Prof. Dr. MunisDÜNDAR www.munisdundar.comTıbbi genetik Derneği BaşkanıErciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Başkanıİtalya-Perugia Üniversitesi, Genetik ve Biyoteknoloji Öğretim Üyesi

Page 14: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

14Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009

lik ve denize olan uzaklık gibi etmenlerle hem farklı orman ağaçlarını hem de otsu bitkileri barındıran farklı formları kapsar. Tipine göre dağ ekosistemleri pek çok hayvan türüne yaşama ortamı sağlamaktadır. Ülkemiz-de 120 memeli hayvan türü bulunmaktadır. Göç yolları üzerinde bulunması sebebiyle ülkemizde 400’ün üze-rinde kuş türü yaşamakta, üremekte veya konaklamak-tadır. Denizlerimiz ve iç sularımız da balık türü açısın-dan oldukça zengindir. Sınırlarımız içinde bulunan bit-ki türlerinin %33’ü endemik niteliğe sahiptir.

Biyoçeşitliliğin önemi nedir?

Bir yöredeki biyolojik kaynaklar, milyonlarca yıl-lık bir süreçte, milyonlarca çeşit sınama ve yanılma-nın bir sonucu olarak ortaya çıkmışlardır. Her bölge-nin, Dünyanın başka bölgelerinde tekrarlanamayan bir biyolojik çeşitliliği vardır. Biyolojik kaynaklar, halâ daha keşfedilmemiş ve bilinmeyen bilgileri içinde sak-lamaktadır. Biyolojik kaynaklar yok edilmemeli; önü-müzdeki yüzyıllarda olabilecek yeni keşif ve yöntem-lerle, tüm insanlığa yararlı olabilmelidir. Biyoçeşitlilik ve biyolojik kaynaklar, insanın temel ihtiyaçlarını kar-şılaması yanında, insan sağlığı ve mutluluğu için bir-çok yararlar sağlar. Örneğin, insanın zorunlu ihtiyaçla-rından olan yiyecekler, su, oksijen, odun, enerji, selü-loz hammaddesi, çeşitli ilaç ve kimyasalların hammad-deleri canlılardan ve onların büyüyüp geliştiği habitat-lardan sağlanmaktadır.

Bir ekosistemdeki biyoçeşitlilik; Çevresel strese ve baskılara dayanabilmek için, bir ekosisteme ve ora-da yaşayan her bir canlı türüne direnç sağlar, değişen çevre koşullarına yeni uyum seçenekleri sunar, canlı grubunun sahip olduğu geniş genetik taban, o gruba, yeni koşullara daha iyi uyum sağlaması için, yeni ge-netik potansiyel sağlar, yerküresi üzerinde hayatın de-vamlılığı için evrimsel potansiyel sunar, değişik eko-lojik hizmetleri yerine getirerek, sağlıklı ve verimli bir çevre sağlar (Oksijen üretimi, karbon dioksit döngüsü, su döngüsü, mineral döngüsü, su ve toprak korunması, biyolojik ayrışma (parçalanma), biyolojik kontrol...).

Biyoçeşitliliği neden korumalıyız?

Biyoçeşitliliği korumanın ana amacı “sürdürülebi-lir kalkınma”yı sağlamaktır. Sürdürülebilir kalkınma, genetik çeşitliliği, canlı türlerini, onların yaşadığı ha-bitat ve ekosistemleri koruyarak, etkin işleterek, akıllı yöneterek sağlanır.

O halde, biyolojik çeşitliliği korumanın amaçları:Genetik çeşitlilik kaybını en aza düzeye indirmek,Tür çeşitliliği kaybını en az düzeye indirmek,Ekosistemlerde biyolojik çeşitliliği, hem şimdiki

hem de gelecekteki insanların yararlanacağı şekilde iş-letmek. Bunu yaparken de başka canlıların yaşamlarını tehlikeye sokmamak gereklidir.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ile ilgili olarak ne söyleyebilirsiniz?

Moleküler biyoloji ve gen teknolojisinde son yıl-larda ortaya çıkan gelişmeler organizmaların genetik yapılarının değiştirilebilmesini olanaklı hale getirmiş-tir. Böylelikle doğal süreçte gen değişimine uğrama-yan canlı türleri arasında gen değişimi ve organizmala-rın genetik yapıları belirli amaçlar dâhilinde şekillen-meye başlamıştır.

Ülkemizde GDO içeren yerli ürün üretimi kısıtlı olup, ithal edilen bazı ham ve işlenmiş ürünlerin GDO içerip içermediği gıda güvenliği açısından fiilen denet-lenmemektedir. GDO’lu tohumların Türkiye’de satışı yasaklanmış olsa da bu tip ürünlerin ithalatının kont-rolü yapılmamaktadır. GDO’lu ürünlerinin riskleri-nin ortaya konmasıyla bu ürünlerin üretimi ve tüketi-minde denetimi sağlayabilmek açısından etkin bir bi-yogüvenlik sisteminin kurulması ve ulusal bir biyogü-venlik politikasının hazırlanmasına duyulan acil ihti-yaç acil ihtiyaç günden güne artmaktadır. En son ola-rak GDO’lu ürünlerin insan sağlığına ve çevreye za-rarları olduğu tartışılırken, “Gıda Ve Yem Amaçlı Ge-netik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünleri-nin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimi-ne Dair Yönetmelik” Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca 26 Ekim’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi ve yönetmeliğin yürürlülüğe girmesi sivil toplum örgütlerini harekete geçirdi. Uzmanlar, meslek odaları, bilim adamları ve gazeteciler de konuyu tartışmaya aç-mış durumdadırlar. GDO, pek çok ülkede kısıtlama ve tüketici reddi ile karşı karşıya kalmıştır.

Şimdiye kadar ülkemizde GDO’lu gıda, hayvan yemi ve zirai bitkilerin girişi serbestti. Söz konusu yö-netmelik bu serbestliği ortadan kaldırmamaktadır. Bu açıdan acil olarak GDO’lu zirai ürünlerin, gıdaların ve hayvan yemlerinin bu ürünlerden arındırılması gerek-mektedir. Anadolu’nun tek başına tarımsal ve hayvan-cılık potansiyelinin çok yüksek olduğunu hepimiz bi-liyoruz. Bu potansiyelin GDO ile sürdürülmek isten-mesini ve dışa bağımlı hale gelinmesini insan sağlı-ğı, hayvan sağlığı, ekoloji ve ülke ekonomisi açısından tasvip etmiyoruz. Zaten Türkiye’nin biyolojik çeşitlili-ği, tarım potansiyeli, halkın satın alma gücü ve tüketim alışkanlıkları değerlendirildiğinde GDO’lu ürünlere ihtiyacı olmadığı açıkça görülebilir. Ayrıca zirai ilaçla-malar ile ilgili olarak da bir yasanın olmadığı ve bu ko-nuda da önlemler alınması gerektiği açıktır.

Page 15: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

15

“AÇILIM”INIZA KINA YAKIN Osman KARABABA

Baykuşlar!..

ilirsiniz onları... Gözleri iri iri, keskin… Pabuç gibi dilleri..

En keskin ötüşleri hep felaketlerden sonra ortaya çıkar.

Viranelerin daimleri... Şimdiki mekanları şatolar, köşkler, villalar, kan dolu kadehler...

Ötmek için bekler felaket tellalları.

Çünkü onlar hep kandan beslenirler. Her ötüşleri onlara ömür ekler. Sermayesi, mağduriyet, adaletsizlikte adalet, din üzerinden ticaret…

Nerde acı bir haber, orda varlığını hissettirmek için vahşi sesiyle öter.

Serçeler ona birer kul... O ötünce kuş beyinlerde kalmaz akıl.

Bilir misiniz baykuşlar niye öter?

* * *

Çeyrek asırdır kınalı kuzular vahşete kurban gitmekte... Ne yazık ki TSK dün yine yedi şehit daha verdi. Ordumun ve milletimin başı sağ olsun!

Nemrut’ un piçlerine tarihin her devrinde rastlanır. Son versiyonu, “yedi kınalı kuzu”yu Reşadiye’de pusuya düşürerek yedi.

Reşadiye’den yükselen alevler Adana, Adıyaman, Ordu, Muş, Giresun, Hatay’a, yurdun dört bir yanına dalga dalga yayıldı. Yine yürekler dağlandı!

Dağlanan yüreklerin dayanılmaz feryadı arzı titretti:

“Şehitler ölmez! Vatan bölünmez!”

Amenna! Amenna ve sadakna!

Lakin “bilgi çağı”nda lafla kulakları patlatmak yetmez!.. Buz dağlarını getirseniz vatanın bağrını soğutmaz!

“Resmiyet”, Allah’a yemin eder gibi: “Derhal hesap sorulacak!.. “Şehitlerin kanı yerde kalmayacak!” dese de...

Acziyetin baykuşları…

“Bunlar ‘vahşet’in son çırpınışları.. Bitmiştir

onlar!..” diye ötse de…

“Vahşetin taşeronluğunu üstlenenler bunun bedelini en ağır şekilde ödeyecekler!” diye gevelese de…

Hani yıllarca icraat nerde? Niçin “ah!”ım yerde öyleyse?

Bilirsiniz bu laflar demlenmiş mahzenlerden arta kalanlar... Yalanlar meydanlarda cirit atıyor.

Artık, yetim kalmış bebekleri yalancı emzikler avutmuyor!

Uykular çıkmıyor sabaha…

Aslında bu ötüşler başka bir felaketin işareti... Biz burada, vatan için can çekişirken baykuşlar “açılım” teranesinde…

Öyle bir ötüş ki şiddetinden dağ dağ diriliyor nemrutlar.

“Siyasi acziyet” vahşetin en başında… Kapısı orada:“ Kürt açılımı”. Törenlerde sıra sıra dizilirken tabutlar…

Yine öter baykuşlar: “Sorun Kürt sorunudur!”

“Çözümü daha fazla demokrasi”.

Çankaya’daki akrobasi “ tarihi fırsatı değerlendirmek”…

Tokat’ın Reşadiye’deki pusu “Açılıma provokasyon”muş.

Bu, millete sövme yerine geçer be!

Peki 25 yıldır yapılan vahşetler hangi provokasyonlara gebe?

Açılım açılım diyordunuz.

Alın “açılım”ınıza kına yakın!

Bakın, dün bir şehit babası diyor ki: “Oğlumun silahını bana versinler. Ben yapacağımı bilirim. İki terörist öldürmezsem ben ölürüm.”

Gaflet, dalalet ve ihanet içinde olanlar! Türklük’ten utananlar!

Gözünüzü dört açın ve görün!

Türk’ün ayranı kabarıyor. Kendinize girecek delik arayın!..

İnce

lem

e

Page 16: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

16İn

cele

me

İSTİSMARİsmail BOZKURT

İstismar, bir şeyi çıkarı uğruna kullanmak, sö-mürmek ve hak etmediği halde ondan fayda-lanmaktır.

İstismar, bir varlığın yüceliğini, bir olayın güzelli-ğini, bir kişinin mağduriyetini, bir başkasının diğerine olan kinini, zaafını, sevgisini hatta hizmetini çıkar uğ-runa kullanmak, kullanmaya çalışmaktır.

Saydıklarımızın her birisi ayrı ayrı istismara konu olabilir. Ancak istismarcı bunlarla da yetinmez; daha yüce daha mükemmel olanı istismara yeltenir. İstis-marcı insanlığın mutlak ve ortak değerlerini seçer. Bi-lir ki onların istismarı daha uzun ömürlüdür. O neden-le halkın, toplumun, milletin, ümmetin değişmezleri-ni sâdece kendininmiş gibi gösterip ona sahiplik bes-ler. Birilerini, bu durumlardan dolayı kendisine saldır-sın diye tahrik de eder. İnancı, Peygamber’i, Kâbe’yi, namazı, orucu, şehidi, Atatürk’ü, laikliği, milleti, Cumhuriyet’i istismar eder. Oysaki dili, dini, yurdu, ta-rihi, Allah’ı ve peygamberi bir olan can vererek ve kan dökerek kurduğu Cumhuriyet’i de bir olan Türk toplu-munun bunlar ortak değerleri değil midir? Nasıl olur da ortak değerlerimiz farklı sahiplenmelere tâbi tutu-lur? Bunların hepsi, kendisini Türk ve Müslüman his-seden herkesin tartışmasız ortak değerleridir. Bu du-rumun zıddı istismarcıya fırsat verir. Bu değerleri az bilen, çok bilen, az yapan, çok yapan hepsi aynı hak-ka sahiptir. Bunları bilmek veya yerine getirmek, biri-nin diğerine karşı bir farklılığı olmamalıdır. Bilmek ve yapmak sâdece bir görev olarak değerlendirilmelidir. Fark, görevi yerine getirmekle değil, faziletli davran-makla ortaya çıkar. Günde beş vakit namaz kılan in-san, her gün evine ekmek götüren insan gibidir. Yap-tıkları her ikisi için de tabii görevdir. Bunlardan dolayı bir farklılık beklenmemelidir.

Neden böyle yapılıyor? Varlıklının varlığı, haklı-nın hakkı istismar ediliyor. İnsan doğruyu, güzeli, helâl olanı yaşamasın mı? Yapmaktan korkuluyor, yapana kaygı ile bakılıyor.

Delikanlının birisi, Mehmet Amca’nın kızını sevi-

yormuş. Çıkmış dama namaz kılmaya başlamış. Sor-muşlar delikanlıya: “Niçin damda namaz kılıyorsun, aşağıda yer mi yok?” diye. Delikanlının cevabı şu ol-muş: “Mehmet Amca’nın görmediği namazı niye kı-layım!” Çünkü Mehmet Amca’nın penceresi onun na-maz kıldığı damı görüyormuş…

Hâlbuki insan güzeli istemeli, güzele imrenmeli-dir. Ama güzel olanı yapmak, zahmetlidir; emek ister, sabır ister. Başkasının hakkını gözetmeyi ve ona say-gı göstermeyi gerektirir. Çokla buluşmak değildir gü-zel olan hakla buluşmaktır. İyiliğin ve mutluluğun gö-nülde olduğunu bilmektir. Yüceliğin gönülde olduğu-na inanmaktır.

Mutlak ve ortak değerler, insanlığın vazgeçilmez-leridir. İnsan olmanın harcı, tutkalı, çimentosudur bu değerler. Çünkü bunlar kutsal addedilir. Kutsal olan ise ezelidir, ebedidir. Öze yöneliktir. Kutsala olan bağlılık, duyguda bir tabiiliği yaşamaktır. Güzeli arayan insan, düşüncenin aklî, duygunun hissî, bilmenin ilmî oldu-ğunu anlar. Hayatı ve olayları kavramaya çalışır. Aynı zamanda da sakınır. Nelerden sakınır bu insan? Abart-maktan, emeksiz elde edişlerden, çoğu az, azı çok gör-mekten sakınır. Yaptığını yapmamış, yapmadığını da yapmış göstermekten sakınır. Hülasa istimrardan kor-kar, ondan sakınır.

İnsan nasıl olur da yapmadığını yapmış gibi, gör-mediğini görmüş gibi anlatır? İnsan nasıl olur da göz-yaşını istismar eder? Bunları çoğaltmak mümkündür. Ama esas soru şudur; nasıl olur da diğer insanlar bu davranışlara müsaade ederler? Yoksa toplum farkında olmadan ortak değerleri mi paylaşıyor? Yoksa danışık-lı olarak kimse kimsenin istismar alnına mı girmiyor? Ancak görülen o ki, paylaşılan değerler tarafları birbi-rinden ayırıyor. Birisinin sahiplendiği diğerinin umur-samadığı; diğerinin umursamadığı öbürünün istismar unsuru oluyor. Açlık birinin tokluk diğerinin, sağ biri-nin sol diğerinin, savaş birinin barış diğerinin oluyor. Aslonan ise ortak değerlerin paylaşılmadan toplumun tüm bireyleri tarafından kabul edilmesidir. Bu değerler

İnsan nasıl olur da yapmadığını yapmış gibi, görmediğini görmüş gibi anlatır? İnsan nasıl olur da

gözyaşını istismar eder?

Page 17: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

sosyal grupların tamamına aynı yakınlık ve aynı uzaklık-ta olmalıdır. Hiç kimsenin bu değerler üzerinden fark sa-hibi olma emeline fırsat verilmemelidir. Yani gaflete dü-şülmemelidir. Çünkü gaflet, istismarcının beklediği an-dır. Siz yetim hakkını ciddiye almazsanız, ömründe ye-tim başı okşamayanın “yetim severler derneği” kurma-sını yadırgayamazsınız. Siz namaz kılanı tahkir ederse-niz, döş cebinde takke ile dolaşan bir sürü cahilin toplu namaz merasimlerine şahit olursunuz. Alışverişe çıkma-sına rağmen kartvizitini kapalı dükkânının kapısına asıp üzerine “namazdayım” diye yazan birçok meslek erbabı-nın türediğini görürsünüz. Siz Atatürk hakkında bilir bil-mez sözler söylerseniz, bir bilir bilmezin de Atatürk’ü ve Türk’ü tanımadığı halde, sâdece yakasına taktığı rozetle edindiği kimliği ile Atatürk istismarcısı olarak dolaşma-sını engelleyemezsiniz. Siz sakalla dalga geçerseniz, on altı yaşındaki çocukların sakal bırakıp, şalvar giyip, ya-kasız gömlekle karşınıza çıktığını görürsünüz. Siz laikli-ği dinsizlik diye tarif ediyorsanız, istismarcının istisma-rına da hazır olmalısınız. Siz laikliği din gibi algılar ise-niz, bu fırsatı bekleyenin istismarını da göze almalısınız. Misalleri çoğaltmak mümkün…

Görünen odur ki hangi doğru ihmal ediliyor ise o is-tismar edilmektedir. Millete, töreye, inanca mal olmuş değerleri inkâr edip karşı durmak yerine onları güzelleş-tirip sahip çıkmak hiç ilgileri olmadığı halde bu değerle-rin birinci dereceden sorumlusu imiş gibi ortaya çıkan is-tismarcılara engel olmak demektir.

İstismarcı, boştan geçinir ve boşluk doldurur. Siz hangi alanda boşluk bırakırsanız istismarcı orayı doldu-rur. O artığa benzer asıl ana unsur değildir. Ana unsurun yerine yerleşen ara unsurdur. Tıpkı ağızdaki dişlerin boş-luğunu dolduran yemek artıkları gibidir istismarcı. Ha-yatın vazgeçilmezlerini boşalttığımız noktada o boşluk-ları, cilalı boyalı sözde değerleri ile dolduran istismarcı ile karşılaşırız. İşte bu yüzden istismardan ve istismarcı-dan şikâyet edeceğimize daha kolay olanı yani ona fırsat vermemeyi tercih etmeliyiz. Doğru bilgiyi, doğru inan-cı, düzgün çalışmayı, dürüst bölüşmeyi, doğru olmayı ve doğru ölmeyi tercih etmeliyiz. Akif ne güzel söylemiş:

“Allah’a dayan sâye sarıl hikmete râm ol.Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”

İstismarcı neyi ele geçirirse onu seviye kaybına uğ-ratır. Zira her türlü imkânından faydalanmasına rağmen onun yıpranmasına müsaade eder. Mukaddesi sonuna kadar kullanır da ona yapılan saldırıyı görmezden gelir. İstismarcıyı kötülemeye gerek yok, o zaten kötüdür.

Aslolalan şudur ki; düşünen, inanan, milleti devleti ve insanlık adına sıkıntı duyan her yurttaşın görevi istis-marcıyı tenkitten ziyade istismara yol açan kapıyı aralık-sız bırakmaktır. Neyi ihmal ederseniz istismarcı onu ala-bildiğine kullanır.

YİĞİTLER UYUMAZO kadar kahpe ki iğrenç ihanetBağırsam çağırsam içim soğumaz.Bitkin bir memleket, sinmiş bir millet…Yurda yağı girse yiğit uyumaz

Dağımı sırtlanlar, çakallar almışBülbül susmuş, bahçe kargaya kalmışKafir üzerime itleri salmışBozkurtum ölmüş mü neden ulumaz?

Doğudan batıya şehitler gelirVatana can veren yiğitler gelirHer evden feryat- figan yükselirAnne gözlerinde yaşlar kurumaz

Eşkiya yolların başını tutmuşTarikat ihvanı, soyu uyutmuşMektepler evladı evden soğutmuşKatmerli kirleri deryalar yumaz.

Frenk’e emreden sultanlar hani?Malazgirt arslanı hakanlar hani?Sadece Allah’tan korkanlar hani?Bu gidişle Tanrı Türk’ü korumaz

Haydı koçyiğitler meydana çıkınVadesi dolmalı bu zalim çarkınİşin ötesini Rabb’e bırakınAllah inananı yolundan komaz

Geç kalma ki namus gider, ar gider.Ana gider, evlat gider, yar giderCennetin benzeri bu diyar giderKahpe düşman Türk soyuna acımaz.

Mustafa ÖZTÜRK11.12.2009

Page 18: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

18

Mustafa Aykut AKŞİT

2010 YILINA GİRDİK DE NASIL ÇIKACAĞIZ ?”İn

cele

me

2009 yılı memleket ahalisi çıldırmadan bit-ti. Belası bu yıla kaldı. Bazı belalar korka-rız daha çok yıllar sürecek. Bunların başın-

da “ AÇILIM “ adını verdikleri AB ve ABD imalatı iş-ler. Halkımızın on iki kötü adam lakabı taktıkları gaze-tecilerin saçmalıklarını anlayamaz olduk. Hangi kapı-dan yemlendiklerini bilmiyoruz ama hiç birinin Türk olmadığını anlamış bulunuyoruz.

“Kürt açılımı”nın arkasından Habur kapısı açıl-dı. Büyük adamlar gibi karşılanan teröristler mektuplar getirmişlerdi. Bu mektupların adrese ulaşıp ulaşmadığı bilgisi kamuoyuna açıklanmadı. Lütfedip açıklarlarsa milli piyangodan milyon lira kazanmış gibi sevinece-ğiz. Bir ricamız daha olacak. Acaba, malum gazetelere gizli işleri aşikar etmek amacıyla servis eden CIA ajan-larını ABD Büyükelçiliğini de sabaha karşı bir zahmet basar mısınız ? Bakanlıklarda İsrail ve ABD ajanları olmasından şüphelenen bir vatandaşım. Oraları da bir araştırır mısınız ? Devletin saklısı gizlisi sokaklara dö-küldü de….

Avrupa Birliği TSK’den ne istiyor ?

AB, ABD ve muhafazakar demokratların Türk Silahlı Kuvvetlerini istemediğini bilmeyen kalmadı.Hatta bunların içinde paranoya derecesinde korkanlar olduğu gibi tek amacı askerleri sivillerin emrine sokma hayali ile yatıp kalkanlar var.

Avrupa Birliği üyesi devletler aynı zamanda NATO üyesi durumundadır. Bu devletler Türk Silah-lı Kuvvetleri’nin vatanına ve Atatürk ilkelerine bağlı milli yapılı bir ordu olduğunu bilmektedirler.

Bu özellikleri taşıyan tek NATO ordusudur. Mas-riht Anlaşması ile NATO’nun müdahale alanı Kafkas-ları, Balkanları ve Ortadoğu’yu içine alınca TSK çe-kinceli davrandı ve Avrupa Acil Müdahale Birliği adı altında kurulması öngörülen hava gücüne Türk asker-lerinin de katılması talepleri TSK tarafından geri çev-rildi. Ret gerekçelerinden en önemlisi “Karar mekaniz-masında “ Türk Genel Kurmayının bulunmasını iste-

meyişleriydi. NATO’nun Irak’ın işgaline topyekün ka-tılmasının önüne geçen bu tavır hoşlarına gitmedi. Çe-şitli bahanelerle TSK’nın yıpratılması için var güçleri ile çalışan bu kanat “Asimetrik Psikolojik” yıkma ça-bası içinde bulunan kanatlardan birisidir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin psikolojik olarak yıp-ratılması, caydırıcı görüntüsünün yok edilmesi çabası, subaylarımızın başına çuval geçirilerek başlatıldı. Bu olay olduğu zaman TSK’nın başı olan generalimizden dört gün sonra cılız bir ses çıktı. Siyasilerimizden ge-len tepkileri de unutmadık.

Telekulak sistemini devreye sokarak hedef seçi-

Açılım yapıyoruz diye sopayı bırakıp gazdan medet uman politikacılar yanıldıklarını hala kabul etmiyor ve aymazlığı sürdürüyorlarsa

unutmasınlar; ortaya çıkan kaosun altında ilk önce onlar kalacaktır.

Page 19: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

19Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009

len kimseleri dinlemeye aldılar. Akabinde “Ergene-kon” operasyonlarını başlattılar. Polis kuvvetleri için-den bir birim tarafından yapılan göz altıların yasal olup olmadığı halen tartışılıyor. Dinlemelerin nereleri kap-sadığı araştırıldıkça adalet mensupları ile Askerlerin de dinlendiği ortaya çıktı. Halk arasında “Yandaş Basın”denen iletişim araçlarında isimler verilerek Subaylar karalanmaya başladı. Bir takım yerlerden gömülü mü-himmat bulmaya başladılar. O mühimmat ile bırakın darbe yapmayı domuz sürüsü bile kovalanmaz iken as-keri darbe hazırlığının kanıtı olarak ortaya sürdüler. Yargılama aşaması 2010 yılına sarktı.

Bu dönemde yasaların çiğnendiği bir çok olaya şahit olduk. Devletin isimsiz imzasız ihbarları işleme koyması yaygın bir uygulama değildi. Zira Anayasal temel haklardan olan kişi dokunulmazlığı ihlallerinin önü sonuna kadar açılmış olur. Nitekim olmaktadır da.. Yurt dışından bir telefon ihbarı alan emniyet güçleri , ordu mensubu görevli iki subayı göz altına almışlardır. İhbar Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast ya-pılacağı şeklindeymiş.

Hazırlanan bu provakasyona aktör olarak ne-den Bülent Arınç seçildi acaba ?

Bülent Arınç’ın asker bir babanın oğlu olduğu-nu herkes bilir. Aynı zamanda askerleri nefret derece-sinde sevmediğini değişik zamanlarda verdiği demeç-lerle göstermiştir. Nitekim “Arının kovanına çomak soktuk” sözleri ile “Kozmik oda”ya el atılması olayı-nı vurgulamış ve eklediği cümle ise birincisinden daha apsürt olmuştur “52 mafya çetesini çökerttik bunlar böyledir” demiştir ki birincisinden daha berbat bir ifa-dedir. Olay Devletin en önemli sırlarının saklı olduğu GİZLİ / GİZLİ kayıtlı kriptoların bulunduğu KOZMİK ODA’YA dayandı.

Hedef Kozmik Oda mıydı ?

Oyuna getirilen kişiler kim olursa olsun, kandı-rıldıklarını ister kabul etsinler ister etmesinler, hedef kozmik odaydı bizce. Zira, kozmik odalarda devletin savunma ve savaş planlarının bulunduğunu, istihbarat raporlarını ve gizli görevler üstlenmiş subayların sicil dosyalarının da saklandığını biliyor olan bir mihrakın hedef alanlarından en önemlisidir. Şimdi ve gelecek-te Türkiye Cumhuriyetine düşman olma ihtimali olan her devlet o odadaki bilgileri bilmek ve ele geçirmek ister. Sırları korumayı beceremeyen kurmay kadronun itibarının ne kadar sarsılacağı malumdur. Asker düş-manlığı yapmayı huy edinmiş liberal hainlere nasıl bü-yük bir koz verirdi. Rezilliğe bakınız ki Devletin sır-larını saklamaya yeminli olması gereken bir kaç poli-tikacının kafasında böyle bir kavram bulunmamakta-dır. Bu olay, politikacı kendini beğenmişliğinin (nar-

sistlik)neme tehlikelere yol açabileceğini göstermiş-tir. Devletine bağlı, TSK’yı seven ve sayan aydınla-rın dikkatinden kaçmayan bir konu var. Babası ile dev-letin gizli işlerini konuşacak kadar başıboş bir aske-rin orada bulunmasının garabeti dikkatlerinden kaçma-mıştır. Bu tuzağın arkasında ABD’nin CIA’sı, İSRAİL gizli servisi MOSSAD veya bir başka gizli servis var mıdır, mutlaka araştırılmalıdır. Keza Reşadiye katlia-mını yapanlar ajan mıdır, terörist midir o da araştırılıp kamu oyuna açıklanmalıdır.

ABD- PKK- Hükümet = AÇILIM

Amerika Birleşik Devletleri, ulusal çizgisi olma-yan, Orta Doğu,Kafkasya, Afganistan’a kadar uzanan bir bölgede fedailik yapacak bir Türk Ordusu istemek-tedir. Asimetrik Psikolojik Yıkım Harekatı’nın planla-yıcısı ABD’dir. İsrail ajanları , PKK’ nin terörist kadro-sundan seçtiği elemanları eğitmek ve araziye sürmekle görevlidir. Siyonist Yahudilerin 13.Kavim olarak bil-dikleri Barzanlar, liderleri Barzani marifeti ile önceden planlanan komploların uygulayıcısıdırlar.

AKP kadroları içinde yer alan bir gurup da asi-metrik harekatın içindedirler. Aldıkları emirleri yeri-ne getiren devlet bürokratları da oyuna zoraki aktörler olarak katılmaktadırlar. Anayasa’dan TÜRK kavramı-nın çıkarılmasını isteyen AKP Genel Başkan yardımcı-sı sayın bayan ne cesaretle o sözleri söyleyebilmiştir? Bu insanlar milletvekili yemini etmediler mi? Vicdan-larını sızlamıyor mu? İçlerinde bir kıdım vatan sevgi-si yok mu?

ABD-ABD ve PKK üçlüsü Kürdistan adını ver-dikleri bir devleti kurmak istediklerini açıkça söyle-mektedirler. APO denen katil İmralı’dan avukatları kanalıyla emirlerini dağ başlarına kadar yetiştirir-ken, hükümet devletin ordusu ile uğraşıyor. Avukat-lık kanununda açık suç olarak gösterilen devlet aley-hine eylemlere karışamayacakları belirtilmişken, posta güvercini avukatlara neden bir işlem yapılmıyor. Bağ-lı oldukları barolar, onları görmezlikten gelerek suç or-taklığı yapmıyorlar mı ?

Barolar Birliği mesleki etiği ayakları altına alan bu büyük hukukçulara hiçbir şey yapamıyor mu ?

Bırakın yapsınlar, bırakın yıksınlar bırakın yaksınlar…!

Açılım dedikleri soytarı kavram, ayrılıkçı Kürt hareketini azdırdı. Polislerle çatışmalara giriyorlar. Polis biber gazı sıkıyor, onlar da yan sokaklara kaçı-yor. Şehirlerin ana caddelerinde çelik çomak oynanı-yor sanki. Polise verilen emirler polisin olması gereken otoritesini yerle bir ettiği gibi, ortalıkta devlet otoritesi

Page 20: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

20Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009

de yok. Sanki, hükümet “bırakın yapsınlar, bırakın yık-sınlar, bırakın yaksınlar “ mantığı içinde davranıyor.

Yerel seçimlerden sonra “ Kürdistanın sınırla-rını çizdik” deme cesaretini göstermişlerdi. Osman Baydemir’in ağzından çıkan sözler bir başka vatanda-şın ağzından çıksa idi, başına gelmedik kalmazdı. En masum tepki ve eleştirilere tahammül edemediği için avukat orduları ile davalar açan Sayın Başbakan ne-den suskun kaldı? Herkese kafa tutup hakaret eden bu adam neyin nesi ki Başbakanı bile korkutup devlete rest çekebiliyor?

Olura olmaza karışıp suç duyurusunda bulunan Kayseri Barosu Başkanı Ali Beyi göreve çağırıyoruz. Osman Baydemir, Emine Ayna hakkında da suç duyu-rusunda bulunmasını bekliyoruz.

PKK’nın eylemleri seçimlerden sonra nasıl ge-lişebilir?

Güney ve Doğu Anadolu’nun köylerine kadar gi-dip örgüt propagandası yaptıklarını, bölgede ajanların cirit attıklarını Sayın İçişleri Bakanı bilmiyor ise biz haber veriyoruz. Seçimlere kadar örgütlenme eylemini sürdürecekler. Bu devletin yasalarını uygulamakla gö-revli Hükümeti uyarıyoruz.

Geçen seçimlerde Kandil dağından inip milletve-kili olanlara yeni terörist milletvekilleri eklenmeme-si için Yüksek Seçim Kurulu’nda “yan gelip yatan”, “tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen” personeli de-ğiştirin. Çünkü, devlet aleyhine örgütlü suç çetesi ku-ranların milletvekili olamayacağını bilmiyorlar.

Geçen seçimlerde 4.2 milyon sahte vatandaş var-dı seçim kütüklerinde. Gerçek seçmenlerle belirlensin egemenliğin kimde olduğu.

PKK muhtemel erken seçimde doğu seçmenine daha fazla baskı yapacaktır. Seçimlerden sonra daha şiddetli ayaklanma denemeleri yapacaklardır. Hatta si-lahlı militanlar devreye girecek polis öldüreceklerdir. Zira Hükümetin pasif tutumu devam ederse azacak, so-kakları kana bulayacaklardır. Türk polisi (silah olarak) biber gazı sıkarak onları durduracağına inanıyorsa çok arkadaşlarını kaybedeceklerdir. Teröriste anladığı dil-den konuşmak gerekir.

Açılım yapıyoruz diye sopayı bırakıp gazdan me-det uman politikacılar yanıldıklarını hala kabul etmi-yor ve aymazlığı sürdürüyorlarsa unutmasınlar; ortaya çıkan kaosun altında ilk önce onlar kalacaktır. Kaos or-tamında demokrasinin D’sini yaşatamazsınız. Zira hal-kımızın büyük bölümünün, malına, canına, arabasına, iş yerine saldıran çapulcu takımına ve “bakan “ konu-mundan öteye geçemeyen siyasilere nasıl bir tepki ve-receği belli olmayabilir.

Ekonomi düzeliyor mu, düzelecek mi ?

Bu sorunun yanıtını keşke evet diyerek verebil-seydik.

Zaten ekonomik kriz içinde bulunan piyasalar kü-resel kriz de eklenince birkaç yılda kendini toparlaya-cak mekanizmaları kullanamaz oldu. Zaten var olan gelir dağılımı dengesizliği derinleşti. Çukur haline ge-len ekonomik sakatlık içinden çıkmak isteyen esnaf-lar satacağını sattı, banka kredilerinden imkanı uygun-sa kullandı. Belki piyasa düzelir umudu ile borç ertele-melerine gitti. Fazla değişen bir şey olmadı. 2009 yılı rakamları açıklandı. Üzerinde oynamalar yapılarak kü-çültülen istatistik rakamları umut verici gözükmüyor. 2010 bütçe tahminlerinden en kötüsü 52 milyarlık bütçe açığıdır. Bu açık daha da büyüyecektir.

Başbakanlık bütçesi % 112, Cumhurbaşkanlı-ğı bütçesi iki katı büyütülmüştür. Neden? Başbakan-lık ve Cumhurbaşkanlığı bütçelerini kısarak ekonomi-ye katkıda bulunma niyetinde değildir. Ayrılan paralar resmi seyahatlere, şatafatlı işlere harcanacak demektir. Yatırımcı Bakanlıkların bütçeleri büyük yatırımlar ya-pacak miktarda değildir. Dış ve iç borç ödemeleri orta-lama 40 milyar dolar civarındadır. Daha şimdiden 92 milyar dolarlık bir açık söz konusudur. Ödemeler den-gesini sürdürülebilir halde tutmanın yollarından biri it-halatı kısıp ihracatı artırmaktır. Bunu yapmak imkan-sız gibidir. Zira ülke topyekün küçülmektedir. Hedefle-nen gelişme rakamı tutturulamadığı gibi %3.5 küçül-me ile yıl bitirilmiştir.

Piyasalara para akması için işçi, memur, emekliye zam yapılması gerekir ki esnafa aksın. Yapılan komik zamlar, piyasaya yapılan zamlar ile yok ediliyor. Esnaf durumu koruyacak geliri bile elde edemiyor ki yatırım yaparak üç beş kişilik istihdam yaratsın. Kendini kur-taramayan kimi kurtaracak?

Özelleştirme yoluyla işsiz bırakılan binlerce ai-leye masal okunmaya devam ediliyor. Yedi yıl içinde Belediyelerin şehirlerini süslemekten öteye geçmeyen harcamaları dışında, bir Allah’ın kulunu ekmek sahibi yapacak yatırım yapılmadı. Devlet kadrolarına yandaş yerleştirmekten öteye bir iş yapılmadı.

Dikkatimizi çeken bir konuyu işin farkında ola-mayan okuyucularımıza soruyorum. Maliye Bakanlı-ğından diyelim ki 10 bin kadro alan Milli Eğitim Ba-kanlığı, iki parça halinde atama yapıyor. Boş kadrolar neden iki parçada dolduruluyor? Birinci atamada tayin edilenler Türkiye’nin nerelerine, ikincisinde nerelerine gidiyor? Adaletin olmadığı yerde ne olabilir?

Cumhuriyet tarihinde hangi hükümet, devletin tüm organları ile kavga etti, attığı adımlar ile bölünme-nin zemini hazırladı? Vicdanınıza sorun.

Page 21: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

21

İnce

lem

e

Mustafa ŞERBETÇİOĞLU

Dokuz Yılın ArdındanMUZAFFER TOK

Sevdiklerinizle olan beraberliğinizin başlan-gıcı, hatırlayabileceğiniz kadar eski tarih-lere gidecek olursa, söyleyeceğiniz epeyce

bir şeyler var demektir. Bu durum, şahsım için bir gü-zellik, bir ayrıcalık anlamındadır. Zira, düşünceme ve kişiliğime kazandırdığı çok şeyler olmuştur.

Çandır Mahalle’sinde geçen çocukluk devresi…1960’lı yıllardan sonra, yaşımız büyüdükçe kıvamını bulmaya başlayan duygularımızın yönlendirmesiyle, şehrin bilinen caddelerini arşınlamak. Sınıflarımız ara-sında yıl farkı bulunmasına rağmen, aynı lisenin yolla-rını beraberce adımlamak…

Fikri faaliyet alanında ve “vatan kurtarma” ça-lışmaları faslında, aynı kaynaktan beslenmek. Derne-ğin ve partinin adının bir, ağabeylerin müşterek oldu-ğu, birim birim yaşanan uzun yıllar. Beraberlikte en ufak bir kalite erozyonu söz konusu değil. Sahip oldu-ğumuz yegane sermayemiz, imrenilesi bir samimiyet, dinmek bilmeyen bir heyecan… Zaten, halimize denk düşen sloganımız, “azık, amma imanlıyız”şeklinde tespit edilmişti.

Kısmetimizi aramaya, birlikte açtığımız mekan-da beraberce başlamıştık. Zorlukları da müştereken gö-ğüslemiştik. İtiraf etmesek de, bu tür işlerin ilgi alanı-mıza fazlaca girmediğinin farkındaydık. Özellikle rah-metli ‘’gereği’’ni ifa etmekte oldukça isteksiz davra-nırdı…

Hastalandığımız zamanlarda gece nöbetleri-ni, eşin-dostun gayreti ile anlamlı bir şekle dönüşür-ken, son fasılda rahmetli “oyun bozanlık’’ etti. Huyun-da vardı, olmadık zamanlarda böyle “beklenmedik’’ işler yapardı…Taktir…Yolun sonu görülmüştü, “son menzil’’e de birimiz diğerinin omuzunda, bütün se-venleri ile birlikte, yine “beraberce’’girdik. Anlaşılan tarafların birbirinden pek şikayeti olmamış.Ruhu şad, gönlü hoş olsun.

Rahmetli “kim’’ olduğunu öne çıkartma ihtiyacı duymadan, münasebet içerisinde bulunduğu insanların düşünce ve yaşantısına “kalite getirmek’’anlamında bir katkıyı mutlaka yapmıştır. Muzaffer Tok adına gö-rüş bildiren tanıdıkların hepsinin ortak görüşü rahmet-linin, düşünce ve yaşantılarında meydana getirmiş ol-duğu iyileştirme, olmaktadır. İnsan ilişkilerine olan en-gin vukufiyeti, seviyeli birikimi, sahip olduğu güzel-

likleri dostları ile paylaşmak gerektiğine olan inancı, en kayda değer vasfı olan, kendini yenileyebilme özel-liği… gibi hasletler bu neticeyi ortaya çıkartabilir mi? Yoksa asıl neden, şahsına duyulan güven mi…? Her faniye nasip olmayacak olan bu nitelendirilme, taşın-ması kolay olmayan bir başka yetkinliği daha rahmetli-nin sırtına yüklüyordu. Zira, yerine göre ‘’özel’’ olana kadar varan ilişkilerin üstesinden gelebilmek, icabında susabilmeyi becermek her benim diyenin gerçekleşti-rebileceği işler olmasa gerek. Yaş, baş, cinsiyet… farkı gözetmeden, her seviyedeki insanlarla bu münasebeti sürdürebilmek, “sıradan’’ olmamayı gerektirir.

Rahmetli, insan ilişkilerinde “hayati’’ olan nokta-ları çok iyi bilir ve devam ettirilmesi gereken bir mü-nasebet söz konusu ise, ciddi manada takipçisi olur-du. “İnsan kazanmak’’ ilkesi, yıllarca peşine düştü-ğümüz bir hedef olarak, en anlamlı ve netice alıcı uy-gulamasını, merhumun şahsında bulmuştur.İlişkinin

Page 22: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

22Bilgiyurdu Dergisi - Ocak 2010

luzumuna inanmıyor veya bir “art niyet’’ kokusu al-mışsa, bir oyuna gelmemek için, uygun şekilde mese-leyi dillendirir,’’hesapları alt üst ederdi.Toplantılarda-ki “fotoğrafcı’’ olanları dirayetle tespit eder, gereğini yerine getirmekten bir an bile geri durmazdı.Liyakat-meziyet bir köşede dursun, lafazanlık- kalitesizlik baş köşede otursun, gönlü böyle bir uygulamaya razı ol-maz, rahatsızlığı bir şekilde belli olurdu. Bu hali, ken-disine duyulan güven duygusunun omurgasını teşkil ediyordu. Çünki, fikri beraberliği olmayan insanlar bile mevcudiyetinden rahatsızlık duymazlar; rahmetli-nin geldiğini gören veya bulunduğu yere girenler ke-sin olara “eyvah!’’ demezlerdi. Bu kolaylıkla kazanı-lacak bir özellik olmayıp, bir gönül işidir, seviyeli bir müktesebatın mahsulüdür.

Maddi anlamda ayrı olduğumuz dokuz yıl boyun-ca, rahmetli ile ilgili değerlendirmeler yapıldı, hatıra-lar anlatıldı. Hepsi de muhteremdi, nasibi olanlarımız içinde birer mesajdı. Değilmi ki, bir insan ortaya koy-dukları bedeli ödenmiş, çilesi çekilmiş bir gayretin so-nucu, o zaman söz konusu insanın hayatı bir “kalite resmi geçidi’’ olarak ele alınacaktır. Ne kadar “görme-mezlikten’’ gelinirse gelinsin, “farkı’’ inkar edilmeye-cektir. Muhatap, ortam, beklenti… endişesi taşımadan gerçekleşen bir yaşantı ortaya çıkacaktır. Hülasa:Bir fikri özümseme, söylediklerine ve iddialarına denk dü-şen bir yaşayış sergileme… Hayat çizgisi, düşünce ka-litesi böyle olmalı ki,’’maltepe sigarası içiyor olsan da “cazibe’’ merkezi olasın, kim olursa olsun, tanımış

olanların, taktirini kazanasın, İsmail Bozkurt’un ifade ettiği, hiçbir arkadaşına’’… merhumun ikinci derece-den dostu olmayı kabul ettiremezsin’’ hükmüne maz-har olasın. Rahmetli kaynağın “mübarek’’ olanını bul-muştu, yatırımını “insan’a’’ yapmıştı.Sonuçta buna göre tecelli ediyordu.Şaşılacak ne var ki?

Muhterem, bulunduğu her ortamda “farkı fark edi-len” bir insandı. Özellikle “ezber bozmak’’ anlamında veya dillendirilmesi gereken bir husus olduğunda, be-deli ne olursa olsun, ödemeyi göze alarak,söylenmesi icap edeni ifadeye koymaktan çekinmezdi.Bir fikrin “ifade edilememiş’’ olmasını “zillet” olarak görürdü. “Zülfiyara dokunma’’, “siyasi ikbal’’ gibi “kişilik prangaları’’ nın kırılması uygulamasında da Merhum’u yine başarılı bir “örnek’’ olarak görüyoruz. Yapanlar-dan çok daha başarılı olabileceği bir çok konuda, “du-rabilmeyi’’ başarmış, “zehri zıkkım’’ diyebilmiştir.

Rahmetli particilik de yaptı.Hem de bir çok po-litikacının gıpta ile baktığı kalitede.Ama ne var ki, bi-zimkinin siyaseti “hasadı bol, denesi az’’ olan cinsten-di. Partilileri merhumun değerini bilir, sıkıştıklarında ilk müracaat edecekleri kapı olduğuna inanırlar, an-cak bu ağabeylerinin layık olduğu yere gelmesine bir türlü razı olmazlar.Muzaffer Tok pişirecek, elifi mer-tek zannedenler de oturup afiyetle yiyecekler:Adamlar haklı, kendi ifadesi ile yıllarca “kimin elinde bir sa-latalık gördü isek, tuzu alıp koştuk’’. Bununla bera-ber söz konusu halinden şikayetçi olduğuna da pek ih-timal vermiyorum.

Rahmetli, uygulanış şekli bakımından çok da hazmedemediği halde, bir yakınının “perşembesi’’ne gider. Hoca efendi köşede, sigara konusunda “maksa-dı aşan’’, söyledikçe de coşan, değerlendirmelerde bu-lunuyor. Merhum bir süre dinler, hocanın hızının ke-sileceği yok, atışa devam ediyor. Merhum uzun Mal-tepe sigarasını yaktıktan sonra, sazı eline alır: Hoca Efendi, sen hayatında hiç sigara içtin mi?’’ diye so-rar. Hoca kendinden gayet emin. “Zinhar, ağzıma bile koymadım’’der. Bu cevap üzerine rahmetli taşı gediği-ne kor: “Hoca efendi, bu hale göre, senin sigara husu-sunda söylediklerinin hiçbir hükmü yok’’ der…

“Her ölüm erkendir” sözünün herkesten çok “yakıştığı’’ ölüm, her halde Muzaffer’in irtihalidir. Hem de şaire “Ecelin torbasından seninki erken çıktı” dedirtecek kadar… Hakikaten bize lazımdı… Tartış-masız, mevcudiyeti halinde, şehrimizdeki düşünce se-viyesi, en azından bu günkü gibi olmazdı. Hemen her toplantı sonrasında rahmetliyi bir şekilde anmanın iza-hını başka türlü yapmak mümkün mü?

Bir çok dostun düşüncesini yansıttığına inandı-ğım değerlendirme ile, rahmet dileyelim.

Page 23: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

23

İnce

lem

e

Sinan IŞILDAK - [email protected]

İŞSİZ BİR GENCİN ARZUHALİ

Bu sabah cenaze havası var ruhumdaÖlen ruhumu kaldırıyorum ilâhilerleİçimden bir ses kopuyor tâ gaibeBir Fatiha yok mu diye haykıran!

Bayrammış, düğünmüş… Bunlar bana göre değil! İşsizlerin bayram ve düğün sevinçlerine katılma-ları mümkün müdür? Bu bayram sabahı yine geç

kalktım. Ne camî ne de mezarlık… İçimden bir ses diyor ki: “Oğlum mezar daha rahat, daha huzurlu… Herşey ölünce bi-ter.” Dertler ölünce mi biter yoksa doğunca mı? İnsanın ha-yatının baharında canına kıyması, boyut değiştirmek nasıl bir duygu! Ya ölüm ve ötesi… O, öyle bir gün ki “boynuzsuz koçun boynuzlu koçtan hakkını alacağı gün…”

Bizlere söz verip de, yok AB, yok Yeni Osmancılık, yok sıfır sorun diye konuşmaları yok mu… Bizleri enayi yerine ko-yuyorlar. Ülkedeki vatandaş sorunlarından bihaberlerin sıfır sorundan söz etmesi ne büyük tezat. Üzülüyorum. Efkârımı dağıtmak için televizyonu açıyorum. Konsept gereği kanal-lardan birinde hocalar kurban ve sevaplarından söz ediyor. Tabii ki bayramda hayvan kurban edilir, Allah rızası için. Ya ben kendimi neden kurban edeceğim, sebep ne? Bir kanal-dan diğerine geçerken, günü kurtarma peşindeki siyasilerin birçok kameranın önünde demeçler vermesi, şakşakçılarının ise bunları haber diye halka sunması… “Sağ el verirken, sol el bilmemeli …” diyen bir dinin mensuplarının otuz iki dişi-ni birden göstererek: “Yoksul vatandaşlarımızın yanındayız!” diyerek babasının kesesinden dağıtıyorlarmış gibi aşevlerini adres göstermesİ bana çok tuaf geliyor.

Sitem var içimde. “Kazı kazıklan” mantığı ile nasıl iş bu-lurum, gelecek bayramda da birinden borç almadan baba-mın kurban parasını ödeyebilir miyim? diye düşünüyorum. Diyanet izin vermedi mi “Kredi kartı ile kurban kesilebilir. “ diye. Hz. Ömer (r.a.) aklıma geliyor, onun adalet anlayışı. “İs-lam ülkesinde sebepsiz bir koyun ölse, hesabı Ömer’den so-rulur.” Bu ülkede nice canlar yok oldu. Kimisi vatan için, ki-misi namus için, kimisi kredi kartı yüzünden, kimisi de işsiz-likten… Mertebesi farklı olsa da ölen insan değil mi, bu ül-kenin vatandaşı değil mi?

Tıkayın kulaklarınızı, duymayın feryadımı sevgili büyük-lerim! Unutmadık derilerini almak için muhabbet ettiğiniz ceylanları. Ceylan da boynuzlu bir geyik değil mi? Unutma-yacağız halkın üzerinizdeki hakkını. Unutmayacağız iş ve aş verecekken aşevlerini birinci adresimiz yapmanızı. Ve unu-tamayacağız sadaka dağıtıyor gibi sosyal yardım kuruluşla-rına insanları yönlendirmenizi ve bunu üç beş oy için pro-

paganda haline getirmenizi. Ve bu halk asla unutmayacak, “açılım” bahanesi ile ülkenin huzuruna bomba koymanızı. Unutmayacağım zihniyetinizdeki koca deliği. Çanakkale’de şehit olan dedem de unutmayacak sizin yaptıklarınızı. Ve siz de unutamayacaksınız uysal atın zorlu çiftesini.

İki eksik dişim gibi satırlarımı dizerken kapı zili çalıyor… Babam gelmiş mezar ziyaretinden. “Doğal gaza % 50 zam mı gelmiş?” diye soruyorum. Babamdan sert bir bakış, hem de kaşlarını çatarak. Annem ise gözleri yaşlı, araya girme tela-şında. Babam diyor ki: “Dedenden duydum, hem de hal li-sanıyla .” Dedem diyormuş ki: “Buralara gelmesin, burada o kadar çok hesabını veremeyen saltanat erbâbı ve onlardan hakkını soramayan reaya var ki, sorma gitsin! O da gelip ara-da kaynamasın …” O cemiyette şehit dedemin yanında Üs-küdarlı Mahmud Hüdayi Hazretleri de varmış. “İmanını kur-tarmadan, başta nefsi olmak üzere hesabını sormadan gel-mesin” diyormuş. Ve devam ediyormuş: “Duam onun gibi KPSS mağdurlarına… Bedduam ise kendini ve çevresini kur-tarmak için halkın sırtına yüklenenlere.”

“Kazı kazıklan, ya çıkarsa” mantığıyla hareket edenlerin yakasına da yapışırmış elbet Hz. Azrail. Götürürmüş topra-ğın altına, batırırmış katran dolu kazana. Yüce Yaradan (c.c) sebep gönderirmiş, birileri dünyadan nasibini almadan kör-pece kara toprağın bağrına girmeden birilerini sandığın di-bine sokarmış. Sandık tabutla bir değil mi? Bir de cenazele-rini kıldıracak imam bulabilirlerse. Ve sonra “askerlik yatma yeri değil” diyenlerin oğullarının bir ay askerlikleri de şehit-ler makamında kabul olmazmış.

Bu acı dolu satırları yazarken yüce Yaradanı düşünüyo-rum. Onun beni niçin yarattığını düşünüyorum… İçimi cen-net sularından gelen bir ferahlık kaplıyor. Hayallere dalıyo-rum. Allah’a inancım ve milletime güvenimle yüreğime bir iyimserlik havası doluyor. Mutlu, huzurlu, herkesin kar-deşçe yaşadığı refah dolu günler halkımı ve beni bekliyor. Akif’in “Belki yarın belki yarından da yakın” sözü geliyor ak-lıma. Bu sözlerin İstiklâl savaşının en cetin günlerinde söy-lendiğini unutmayalım. O savaşı yapan atalarımız ümitleri-ni kaybetmedikleri için zafere ulaştılar. Biz de bu büyük ata-ların torunları olarak ümidimizi kaybetmeyelim. Çalışacağız, aklımızı kullanacağız, zorluklar karşısında asla pes etmeye-ceğiz.

Mehmet Akif Ersoy’un şu beyti bize en sağlam ve doğ-ru yolu göstermiyor mu?

“Allah’a dayan say’e sarıl, hikmete râm olYol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”

Bayrammış, düğünmüş… Bunlar bana göre değil! İşsizlerin bayram ve düğün sevinçlerine katılmaları

mümkün müdür?

Page 24: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

24K

ültü

r-Sa

nat

Yunus Emre ÖZKAN - [email protected]

“Atsız Mecmua” Üzerine Bir İnceleme

Atsız Mecmua 1931-1932 yılları arasında yayımlanan dil, ede-

biyat, halkiyat ve fikir yazılarının yer aldığı bir edebiyat, sanat ve fi-kir mecmuasıdır. Atsız Mecmua 15 Mayıs 1931 tarihinde İstanbul’da yayın hayatına başlamıştır. Türü başlık klişesinde “Aylık Fikir Mecmuası” olarak belirtilmiştir. Atsız Mecmua’nın sahibi ve me-sul müdürü Büyük Türkçü Hüse-yin Nihal Atsız’dır. 28x21 cm. bo-yutlu, 24 sayfa olarak çıkarılan der-ginin kapağını büyük bir aylı kurt amblemi ve Ziya Gökalp’in “Ben, Sen, O Yok; Biz Varız” sözü süs-lüyordu. Atsız Mecmua, 15 Ma-yıs 1931 ile 25 Eylül 1932 tarihle-ri arasında aylık olarak toplam 17 sayı yayınlanmıştır. Mecmuanın tam bir koleksiyonu Milli Kütüphane’nin SYS NO: 0403238 sıra ve 1956 SB 122 yer numara-sında mevcuttur.

Fikir mecmuası niteliğindeki Atsız Mecmua Türkçü ve köycü politikasıyla dikkati çekmiştir. Mec-muda dil, edebiyat, halkiyat ve fikir yazıları en faz-la yeri tutmaktadır. Makaleler, hikayeler, tenkitler, şi-irler, denemeler ve derlemeler ise dikkat çeken diğer önemli türlerdir. Atsız Mecmua’nın ilk sayısının ba-şında Ziya Gökalp’in Diyarbakır’da çıkardığı Küçük Mecmua’yı yayımlarken koyduğu “Çınaraltı” başlık-lı yazıya yer verilmiştir. Bu durum gösteriyor ki Atsız Mecmua Ziya Gökalp’in yolunda Türkçü bir yayın or-ganıdır.

Atsız Mecmua’nın ilk sayısında yer alan ve “Boz-kurt” imzasıyla kaleme alınan “Bir Kuş Bakışı” adlı takdim yazsında, 1. Dünya Harbi ve Milli Mücadele sonrası toplum hayatımız üzerinde durulduktan son-ra mecmuanın amacı şu cümlelerle belirtilmiştir: “İşte bu mecmua halkın içine girecek onun ıstırabına ve sefaletine katışarak köylümüzü ve köylerimizi kur-tarmaya ve yükseltmeye çalışacak gençlerin mec-muası olacaktır. Turancılıktan, Anadoluculuğa ve Marksizmden, Faşizme kadar hangi içtima akideye temayül edersek edelim, üzerine çalışacak bir saha vardır: Anadolu’da yükselmesi, artması ve kuv-

vetlenmesi lazım gelen bir kütle vardır. Türk köyü ve Türk köy-lüsü.”

Atsız Mecmua dil, edebiyat, tarih ve halkiyat alanlarında dev-rin önemli yazar ve şairlerinin yanı sıra Hüseyin Nihal Atsız, Abdül-kadir Gölpınarlı, Orhan Şaik Gök-yay, Fevziye Abdullah Tansel, Per-tev Nail Borotov, Nihat Sami Ba-narlı, Abdülkadir İnan, Sabahattin Ali, Prof. Zeki Velidi Togan, Dr. Ahmet Caferoğlu, Dr. Ahmet Te-gin, Prof. Dr. Mehmet Fuat Köprü-lü gibi Türk edebiyatının ve Türk tarihinin önemli isimlerini bünye-sinde barındırmakla nasıl bir yayın politikası izlediğini açıkça ortaya koymuştur. Atsız Mecmua’da ide-

olojinin, sanatın, tarihin ve Türkoloji’nin iç içe oldu-ğunu görülür, yani mecmua milli bir sanat ve bilim çiz-gisinde yürümüştür. 17 sayı aralıksız yayınlanan dergi, Atsız’ın Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’a sataşan Dr. Re-şid Galib’e bir protesto telgrafı çekmesi ve ardından da kendisine hakaret eden Edebiyat Fakültesi dekanını bir toplantıda tokatlamasından sonra üniversitedeki göre-vinden alınması üzerine 80 sayfa olarak çıkartılan son sayısıyla yayın hayatına son vermiştir. 17’nci sayının sonuna Atsız’ın “Yolların Sonu” şiiri ve onun altına da “BİTTİ” sözcüğü konulmuştur.

Türkçülük tarihinin 20. yüzyılda Ziya Gökalp’tan sonra en güçlü temsilcisi olan Hüseyin Nihal Atsız ta-rafından çıkarılan Atsız Mecmua, Cumhuriyet Dev-ri Türk edebiyatı tarihi için önemli bir kaynak nite-liği taşımaktadır. Hüseyin Nihal Atsız’ın Edebiyat Fakültesi’nden mezun olur olmaz çıkarttığı mecmua, edebiyat ve tarih sahasında otorite olan isimlerden olu-şan Türkçü kadrosuyla fikir planında güçlü bir müca-dele başlatarak, bir yandan Türklük şuurunu yayma-ya çalışmış, diğer taraftan da artan komünist faaliyet-lere karşı devletin mesul kişilerini uyarmaya gayret et-miştir. Türkçü ve köycü bir politika izleyen Atsız Mec-mua, devrinde ilim fikir ve sanat alanında çok büyük tesirler yaratarak Türkçü bir çığır açmıştır. Adeta Cum-huriyet devri Türkçülüğünün öncüsü olmuştur.

Page 25: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

25

GENETİK MÜHENDİSLİĞİ VE BİYOTEKNOLOJİİbrahim GÜNGÖR - Uzman Psikolojik Danışman

Sağl

ık

Genetik mühendisliği üniversitelerimiz-de yeni yeni yaygınlaşan bir bölümdür. Bazen adı Genetik Mühendisliği ve Bi-

yoteknoloji iken bazen Moleküler Biyoloji ve Genetik adını almaktadır. Bazı vakıf üniversitelerinde ise daha farklı isimler almaktadır.

Peki, nedir Genetik Mühendisliği? Genetik mü-hendisliği, canlıların kalıtsal özelliklerinin değiştirile-rek, onlara yeni işlevler kazandırılmasına yönelik araş-tırmalar yapan bilim alanıdır. Genetik mühendisleri, genlerin yalıtılması, çoğaltılması, farklı canlıların gen-lerinin birleştirilmesi ya da genlerin bir canlıdan baş-ka bir canlıya aktarılması gibi çalışmalarla uğraşırlar.

Moleküler Biyoloji ve Genetik ise, genlerin yapı-sını ve işlevlerini, canlıların evrimini ve bugün ulaştık-ları noktadaki biyolojik özelliklerini araştıran bir bilim dalıdır. Canlıların oluşumunu programlayan genetik şifrelerin çözülmesi ve kopyalama gibi etkileyici ça-lışmalara imza atan bu bilim, yeni araştırma alanlarıy-la her geçen gün daha da gelişmektedir.

Görüldüğü üzere aralarındaki farklar konunun ele alınışı ve uygulama amaçlarından kaynaklanmaktadır. Genetik mühendisliği aslında bir meslek veya mühen-dislik dalı olmayıp genlerle yapılabilen uygulamalar anlamına gelmektedir. Genetik mühendisliği, kalıtsal hastalıkları bulmayı ve hastalıklara tedavi yöntemleri üretmeyi hedefler. İsterseniz biraz yararları ve zararla-rı konusunda özet bilgi verelim.

Tıptaki Yararları

· Hayvanların İnsanlar İçin Organ Verici Olma-sı: Hayvandan insana organ nakline “xerotransplantas-yon” denir. Genetik mühendisliği domuzların organ-

larının insan için daha uygun olması açısından bunlar üzerinde çalışmalar yapıyorlar. Reddetme reaksiyonla-rı başarılı bir şekilde kontrol altına alındığı zaman bu domuzlar ekonomik organ vericileri olacaklar.

· Beyin Tümörüne Karşı Gen Terapisi: Gen teda-visinde amaç “suicide gene” olarak adlandırılan gen-leri kullanarak tümör hücrelerini öldürmektir. Bu tür genleri taşıyan tümör hücreleri şeklini bir hücre zehri ilacına dönüştürerek bu tümörleri öldürür.

· Hepatit B:Hepatit B virüsü kan yoluyla bula-şır. Örneğin küçük yaralardan veya koruma olmaksı-zın cinsel temas ile bulaşır. İlk Hepatit B aşısı 1982’de kronik hastaların kanından çok karmaşık işlemler yapı-larak elde edilmişti.1986’dan beri bu aşı, kolay bir iş-lemle genetiği değiştirilmiş maya hücreleri kullanıla-rak üretilmektedir.

· Bubble Boy: Bubble Boy, gen mutasyonu sonu-cu ADA (adenosin deaminaz) eksikliği ile oluşan bir hastalıktır ve bağışıklık sistemi hücrelerinin yok ol-masına neden olur. Hastalığın tedavisi hastalara ADA ve kemik iliği nakli ile yapılmaktaydı. Ancak 1990’da kopyalanmış ADA enzimleri etkisizleştirilmiş virüse verildi. Virüs, hastanın T-hücrelerine yerleşip, çoğaldı. Bu tedavide başarı sağlandı.

· Çeşitli Davalarda Genetik Mühendisliği: Cina-yet olaylarında, adli birimler, suç mahallindeki saç, kan, tırnak örneklerini inceleyip RFLP’leri(Restriction Fragment Length Polymorphisms) karşılaştırırlar ve

Page 26: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

26Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009

farklı olanları tespit ederler. Aynı zamanda RFLP ana-lizi babalık tayininde de kullanılmaktadır.

Beslenmedeki Yararları

· Yiyecekler: Genetiği değiştirilmiş yiyecekler üretildi. Kabak, maya, patates, soya fasulyesi, doma-tes, mısır. Örneğin soğuğa çok hassas olan domates ve çilek gibi bitkilere dil balığından izole edilen “anti-friz” geni aktarıldı. Ayrıca bakterilerde bulunan ve bö-cekleri öldüren toksin geni mısır ve pamuğa verildi. Gerçekte, genetik mühendisliği teknikleri işlenmiş yi-yeceklerin % 60’ında kullanılmaktadır.

· Çürümeye Son (Dayanıklı, ezilmeyen) Doma-tes: Satılan pek çok domates yeşil ve sert şekilde tarla-dan kaldırılmaktadır. Bu durum bu tür basınca hassas ürünlerin nakliyatını kolaylaştırmaktadır. Satılmadan önce bu domatesler suni olarak etilen hormonuyla ol-gunlaştırılmaktadır. Doğada bu madde olgun domates-lerin hücre duvarının çürümesine, bozulmasına neden olmaktadır. Ezilmeyen domateslerde bu hormonu ya-pan genler pasif hale getirilmiştir. Buna ilaveten ezil-meyen domatesler başka türlerin genlerini içermezler.

· Körlüğe Karşı Pirinç: Gelişmekte olan ülkeler-deki milyonlarca insan tek yönlü beslenme nedeniyle vitamin yetersizliği çekmektedir. Taze meyveler yeri-ne pirinç başlıca besindir. Pirinç ise vitamin A içermez. Bu vitaminin eksikliği ise çocuklarda en yaygın has-talıklardan biri olan körlüğe yol açar. Genetik mühen-disliği kullanılarak bu pirincin besin değerini arttırmak için kalıtımsal materyali değiştirilmektedir. Bu sayede pirinçte daha çok vitamin A öncüsü bulunur.

· Az Yağlı Patates Cipsleri: Cips ve patatesler bün-yelerinde çok fazla yağ barındırırlar. Dolayısıyla ol-dukça kalorili yiyeceklerdir. Bu durum artık değişmiş-tir. Bilim adamları patatese nişasta üretimini arttıran geni başarılı bir şekilde aktarmışlardır. Bu şekilde bir

değişim patatesleri kızartıldıkları zaman daha çok ni-şastalı yapmakta ve daha az yağ alınmaktadır.

Tarıma ve Çevreye Yararları

· Geleneksel Çaprazlaşmayı Geliştirme: Çapraz-laşmayla tür bariyeri aşılarak genler aktarılamaz. Ge-netik mühendisliği asla çaprazlaşma yapmayacak tür-ler arasında gen transferi gerçekleştirir. Aynı zamanda çaprazlaşma; doğada ebeveynlerin yavru DNA’larını oluşturmak üzere DNA’larını birleştirme aktivitesini başarmasına imkân verir. Genetik mühendisliği yeni genleri herhangi bir temel referans olmaksızın konakçı hücrelere kolaylıkla aktarır.

· Ağaç Kurtlarına Karşı Geliştirilen Stratejiler: Ağaç kurtları mısır bitkisini içerden kemirerek ekinle-rin %7’sini yok eder. Genetik mühendisliği yardımıy-la mısır bitkisi hücrelerine böcek zehri üreten gen nak-ledilir. Dolayısıyla ağaç kurtları zehirlenerek, ortadan kalkar.

· Blue Jean Ve Genetik Mühendisliği: Eskiden tekstil sanayinde, jeanleri boyamadan önce kullanılan beyazlatıcıların yıkanması için çok fazla suya ve ener-jiye gereksinim duyuluyordu. Bugün genetiği değişti-rilmiş bakteriler kullanılarak bu beyazlatıcılar etkisiz-leştirilir. Böylece su, enerji ve zamandan %10 tasarruf sağlandığı gibi çevre de korunmuş olur.

Hayvanlardaki Yararları

· Anti-Friz Geni: Bilim adamları, Kanada dil ba-lığında bulunan “anti-friz” genini somon balığına ak-tardılar. Bu sayede soğukta somon üretimi yapılabildi.

· Genler, sığır etindeki yağ oranının azaltılmasın-da kullanıldı. Ayrıca, hastalıklara karşı koruyucu olan bir gen sığırlara aktarılarak antikor kullanmadan sağ-lıklı kalabilmeleri sağlandı.

· Genetik mühendisliği kullanılarak, insandan alı-nan genler koyuna aktarıldı ve koyun sütünde akci-ğer kanseri tedavisinde kullanılan alpha-1 antitripsinin üretilmesi sağlandı.

· Dört bacaklı ve kanatları olmayan tavuklar üre-tildi.

· Örümcek genleri aktarılarak keçi sütünde ipek üretildi.

Sağlık Tehlikeleri

· Uzun-Süreli Güvenli Testler Yok: Genetik mü-hendisliği; organizmaların asla insan yiyecek kayna-ğı olmayan materyallerini kullanarak yediğimiz doğal temel besinleri değiştirir. Uzun-süreli testler olmaksı-zın kimse bu yiyeceklerin güvenli olup olmadığını bi-lemez.

Page 27: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

27Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009

· Toksinler: Genetik mühendisliği organizmalarda beklenmedik mutasyonlara neden olur ki bu mutasyon-lar, yiyeceklerde yeni ve yüksek seviyelerde toksinler geliştirebilirler.

· Alerjik Reaksiyonlar: Genetik mühendisliği yi-yeceklerde daha önce görülmemiş ve bilinmeyen aler-jenleri oluşturabilirler.

· Besin Değerinin Azalması: Genetiği değiştiril-miş yiyecekler sahte tazelikle tüketicileri yanlış yöne yöneltebilirler. Lezzetli görünüşlü, parlak kırmızı renkli genetik olarak değiştirilmiş bir domates birkaç haftalık ve besin değeri az olabilir.

Çevresel Tehlikeler

· Çevre Zarar Görebilir: Besin zincirinde yer alan genetiği değiştirilmiş organizmaların etkisi yerel çev-reye zarar verebilir. Yeni organizmalar doğadaki akra-balarıyla başarılı bir şekilde yarış yapabilir ve çevre-de daha önce hiç görülmemiş değişikliklere neden ola-bilir.

· Gen Popülâsyonu Ortadan Kalkabilir: Bir kere bu genetiği değiştirilmiş organizmalar yani virüsler ve bakteriler çevreye serbest bırakıldı mı bunları tekrar bir araya getirmek mümkün değildir.

Tarımsal Tehlikeler

· Yaygın Tohum Kıtlığı: Genetik mühendisleri ge-netiği değiştirilmiş tohumları patentleyerek kar sağla-mak niyetindeler. Buna göre ne zaman bir çiftçi gene-tiği değiştirilmiş tohum ekse bütün tohumları aynı ge-netik yapıya sahip olacaktır. Sonuçta bu özel tohumla-ra hücum edecek bir fungus, virüs ya da zararlı böcek gelişirse yaygın tohum kıtlığı olacaktır.

· Tüm Yiyecek Stoklarımızı Tehdit Eder: Böcek-ler, kuşlar ve rüzgâr genetik mühendisliğince değişti-

rilmiş tohumları komşu tarlalara ya da daha uzaklara taşıyabilir. Gene-tiği değiştirilmiş bitkilerin polen-leri doğal tohum-larla ve vahşi ak-rabalarıyla polen çaprazlaşması ya-pabilir.

Bunların yanında bu teknolojinin kökünde bazı şüpheler vardır:

· Bir DNA fragmentini sokmak için kullanılan tek-nik hassas, güvenilmez ve belirsizdir.

· Sokma işleminin konakçı hücrenin biyoteknolo-

jisi üzerindeki etkisi bilinemez.

· Genetiği değiştirilmiş organizmanın çevre üze-rindeki etkisi bilinemez. Genetiği değiştirilmiş yiye-ceklerin yenmesiyle oluşacak etki bilinemez. Risklerin ne olabileceği konusunda tam bir fikir yok. Felaket ol-duğu takdirde telafisi yok.

· Bu negatif sonuçlar için kimin (eğer biri varsa) yasal olarak sorumlu tutulacağı bile kesin değil.

Bütün bunlardan sonra “Genetik mühendisliği gü-venli midir?” diye bir soru aklınıza gelebilir.

Güvenlik, tecrübe birikiminden gelir. Genetik mü-hendisliği olayında ise, güvenlik iddiasını haklı çıkara-cak yeterli tecrübe birikimi için gerekli zaman ve top-lum tartışması yoktur.

Görüldüğü üzere bilinmeyen yanları, tehlike-leri olmakla birlikte, uygulama alanı geniş ve büyük fırsatlar sunabilecek bir alandır. Türkiye bu alanda var olmalıdır. Nükleer enerji konusunda yapamadığı iler-lemeyi bu alanda yapmalıdır. Hatırlanacağı gibi Türki-ye nükleer enerji konusunda 1970’li yıllardan beri çe-şitli yatırımlar (insan gücü yetiştirme, liman vs.) yap-mış ama nükleer santral kurmayı gerçekleştirememişti. Bu önemli alanda Türk insanı var olmalı, bu bilim da-lının sunduğu fırsatları kullanmalıdır. Genetik mühen-disliği uygulamaları sağlık, tarım ve askeri alanda yani geniş bir yelpazede fırsatlar sunmaktadır. Türkiye bu alanda iddialı ülkelerden biri olmalıdır. Güzel uygula-malar vardır, bu uygulamaların desteklenmesi gerek-mektedir. Bu noktada gençlerin ufuklarının açık ola-rak, sadece birkaç meslekle sınırlı olan tercihlerini ge-nişletmelerini ve görece yeni sayılan bu alanı daha bü-yük oranda tercih etmelerini beklemekteyiz. Saygıla-rımla…

Page 28: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

28

Yusuf BİLTEKİN

150’LİKLERTa

rih

Kurtuluş Savaşı sırasında dış düşmanlar-la uğraşırken içeride de vatan hainleriy-le uğraşmak mecburiyetinde kalmıştık.

İçerdeki asalakları dışarı çıkarmak için bir kanun ha-zırlandı. Bu kişilerin sayısı 150 olduğu için 150’lik-ler denilmiştir.

Lozan Antlaşması’ndan sonra imzalanan “Umumi Af Beyannamesi”ne göre 1 Ağustos 1914 ile 20 Kasım 1922 tarihleri arasında siyasi ve askeri suçlardan hü-küm giymiş olan Türklerin ve İtilaf devletleri uyrukla-rının affına ilişkin kanun 16 Nisan 1924’de kabul edil-di.

16 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen 487 sayılı kanunun 3. ve 6. Maddeleri şöyleydi:

“Madde 3: Lausanne Muahedenamesi’ne merbut Aff-ı Umumi Beyannamesi’nde istihdaf edilen 150 şa-hıs, işbu aftan müstesnadır.

“Madde 6: İş bu kanunu icra’yı ahkama Adliye ve Müdafaa-i Milliye vekilleri memurdur.”

Bu 150’likler listesi keyfi kararlara göre değil, el-deki verilere gore hazırlanmıştır.

Bu listede yer alanların adlarını mecliste açıkla-yan Dahiliye Vekili Ahmet Ferit Bey, listedeki isimle-ri sayarken, “Kuvayı İnzibatiye kumandanlarından Ali Nadir Paşa. İzmir’i bırakan,” deyince, Ertuğrul (Bursa) Milletvekili Dr. Fikret Bey yerinden bağırdı:

“Yunan bayrağını öpen, Yu-nan bayrağını!...”

Ferit Bey listeyi açıklamaya devam etti:

“Kuvayı İnzibatiye Kurma-yı’ndan Binbaşı Asım, bu da ka-çakların içindedir. Bunun da önemli rol oynadığı Emniyet Ge-nel Müdürlüğü kayıtlarında yazı-lıdır (nasıl yani diye soran sesler). Yani tereddüdünüz varsa işaret edelim çıkaralım (itiraz sesleri). Kuvayı İnzibatiye üyelerinden ve Kürt Mustafa Divanı Harbi’nden Kaymakam Fettah, Ethem ve yan-daşları…”

İhsan Bey: “Ferit Beyefendi, Binbaşı Çopur Hakkı yok mu?”

Ferit Bey: “Burada yoktur. İhtimal öteki defter-lerde vardır. Eğer önemli bir adamsa deftere yazalım.”

Dr. Fikret Bey: “Fettah’tan daha eşnadır.”

Ferit Bey: “Efendim, şimdi Çopur Hakkı’yı ister-seniz buraya yazalım.”

Ali Rıza Bey: “Çopur Hakkı mutlaka yazılmalı-dır. Gereklidir.”

Ferit Bey: “İncelemede çıkarır koruz.”

Ali Saip Bey: İsterseniz Asım Bey’in yerine ko-nulsun.”

Ferit Bey: Efendim, Çerkez Ethem ve biraderi Tevfik, Reşit ve Kuşçubaşı Eşref’in biraderi Hacı Sa-lih, günümüzde hâlâ eylemdedir.”

Bir Ses: “Nerededir?”

Ferit Bey: “Beyrut’tadır. İzmirli Akhisar Kuman-danı Küçük Ethem.”

Hamdullah Suphi Bey: “Efendim, müsaade bu-yurur musunuz, bir soru soracağım, Hacı Salih adın-da bir gezgin tanıyoruz ve bugün, Anadolu direnişi bo-yunca Kürdistan’da bulundu, aynı kişi midir?”

Ferit Bey: “Tabi Efendim.”

Hamdullah Suphi Bey: “Niçin tabidir, geldikten sonra bir şey mi yaptı?”

Page 29: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

29Bilgiyurdu Dergisi - Ocak 2010

Ferit Bey: “Odur efendim.”

Dr. Fikret Bey: “Bugün Ethem’in kurmay başka-nıdır.”

Sadık Bey: Küçük Ethem geberdi!”

Ferit Bey: “Hayır efendim sağdır. Düzceli Meh-met Oğlu bu da kaçaktır, Ethem’in yaveri imiş ve gü-nümüzde de eylemdedir.”

Necati Bey: “Yüzbaşı Sami”

Ferit Bey: “Evet Yüzbaşı Sami… Çerkez Halil İbrahim.”

Hulusi Bey: “Çerkez değildir efendim.”

Dr. Fikret Bey: “Belki başkasıdır.”

Ferit Bey: “Efendim, Yunanlılarla işbirliği yap-mış ve Balıkesirli Şefik Beyi öldürmek amacıyla Buz-cu Halid Bey’i öldürmüştür ve birçok rezalette bulun-muştur. Susurluk’tan Demir Kaplı Hacı Ahmed, bu ku-ruculardandır.”

Ali Şuuri Bey: “Hem kurucu hem de İngilizler-le önemli ilişkileri vardır. Hala da örgütçülük yapıyor-lar.”

Ferit Bey: “Eski Bursa Komiseri Düzceli Mustafa bu da kaçak ve Ethem’in eli ayağı olan bir kimsedir.”

150’liklerin listesi:Padişah Vahideddin’in Maiyetinden:1- Yaver-i Has Kiraz Hamdi Paşa2- Hademe-i Hassa Kumandanı Zeki Paşa3- Hazine-i Hassa müfettişlerinden Kayserili Şa-

ban Ağa4- Tütüncübaşı Şükrü5- Başmabeynci6- Yaverandan Erkanıharp Miralayı Tahir7- Seryaver Avni8- Sabık Hazine-i Hassa Müdürü ve Defter-i Ha-

kaani Emini Refik

Kuvayı İnzibatiye dahil kabine üyeleri:9- Sabık Şeyhülislam Mustafa Sabri10- Sabık Adliye Nazırı Ali Rüşdi11- Sabık Ziraat ve Ticaret Nazırı Cemal12- Sabık Bahriye Nazırı Cakacı Hamdi13- Sabık Maarif Nazırı Rumbeyoğlu Fahreddin14- Sabık Ziraat ve Ticaret Nazırı Kızılhançerli

Remzi

Sevr Antlaşmasını imzalayan heyet:15- Sabık Maarif Nazırı Hadi

16- Sabık Ayan’dan Şuray-ı Devlet Reisi Rıza Tevfik

17-Sabık Bern Elçisi Reşad Halis

Kuvayı İnzibatiyeye dahil olanlar18- Kuvayı İnzibatiye Başkumandanı Süleyman

Şefik Paşa19- Süleyman Şefik’in yaveri süvari yüzbaşısı

Bulgar namıyla maruf Tahsin20- Kuvayı İnzibatiye Kurmay Başkanı Albay Ah-

med Refik21- Kuvayı İnzibatiye Makineli Tüfek Kumandanı

ve Damad Ferid’in yaveri Tarık Mümtaz22- Kuvayı İnzibatiye kumandanlarından İzmir

Kolordu Kumandanı Ali Nadir Paşa23- Kuvayı İnzibatiye mensuplarından ve Nemrut

Mustafa divan-ı Harbinden kaymakam Fettah24- Kuvayı İnzibatiye mensuplarından Çopur

Hakkı

Mülkiye ve Askeriyeden:25- Sabık Bursa Valisi Gümülcineli İsmail26- Sabık ayandan Konyalı Zeynelabidin27- Sabık Cebel-i Bereket Mutasarrıfı Fanizade

Mesud28- Hürriyet ve İtilaf Partisi Lideri Albay Sadık29- Sabık Malatya Mutasarrıfı Bedirhani Halil

Rami30- Sabık Manisa Mutasarrıfı Giritli Hüsnü31- Sabık Divan-ı Harp Reisi Nemrut Mustafa32- Uşak Belediye Reisi Hulusi33- Sabık Adapazarı Kaymakamı Hain Mustafa34- Sabık Tekfurdağ Müftüsü Hafız Ahmed35- Sabık Afyonkarahisar Mutasarrıfı Sabit36- Sabık Gaziantep Mutasarrıfı Celal Kadri37- Hürriyet ve İtilaf Genel Sekreteri Adanalı

Zeynelabidin38- Sabık Evkaf Nazırı Vasfi Hoca39- Sabık Harput Valisi Ali Galip40- Sabık Bursa Vali Vekili Aziz Nuri41- Sabık Bursa Müftüsü Ömer Fevzi42- Sabık İzmir Kadı Müşaviri Ahmed Asım43- Sabık İstanbul Muhafızı Natık44- Sabık Dahiliye Nazırı Adil45- Sabık Dahiliye Mehmed Ali46- Sabık Edirne Valisi ve Şehremini Vekili Salim47- Kütahya’da Yunanlılar’a mutasarrıflık eden

Hoca Rasıhzade İbrahim48- Sabık Adana Valisi Abdurrahman 49- Sabık Karhisar-ı Şarki Mebusu Ömer Fevzi50- Mülazim Adil

Page 30: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

30Bilgiyurdu Dergisi - Ocak 2010

51- Mülazım Refik52- Sabık Kırkağaç Kaymakamı Şerif53- Çanakkale Mutasarrıfı Mahmud Mahir54- Sabık İstanbul Merkez Kumandanı Emin55- Sabık Kilis Kaymakamı Sadullah Sami56- Sabık Dahiliye Nazırı, davavekili ve Bolu mu-

tasarrıfı Osman Nuri

Ethem ve avanesi 57- Çerkez Ethem58- Ethem’in kardeşi Reşid59- Ethem’in kardeşi Tevfik60- Kuşçubaşı Eşref61- Kuşçubaşı Eşref’in kardeşi Hacı Sami62- İzmirli yüzbaşı Küçük Ethem63- Düzceli Mehmed oğlu Sami64- Burhaniyeli Halil İbrahim65- Demirkapılı Hacı Ahmed

Çerkez’in Kongresine delege olarak katılanlar66- Sümbüllü köyünden Osman67- Sabık İzmit Mutasarrıfı İbrahim Hakkı68- Brav Said69- Berzek Tahir70- Harmantepe köyünden Maan Şirin71- Tekeli köyünden Koca Ömer oğlu Hüseyin72- Adapazarı’nın Dolusinan köyünden Kâmil 73- Mean Ali74- Hamit Ahmed75- Kirmastı’nın Karaorman köyünden Hârun Re-

şid76- Eskişehirli Sefer Hoca77- Bigalı Nuri Bey oğlu İsa78- Adapazarı’nın Şahinbey köyündne Kâzım79- Gönen’in Tuzakçı köyünden Lampat Yâkup80- Gönen’in Tuzakçı köyünden Kumpat Hafız

Said81- Gönen’in Keçeler köyünden mütekait Binba-

şı Ahmed82- İzmir’de Dava vekili Said83- Şamlı Ahmed Nuri

POLİSLER84- Sabık İstanbul Polis Müdürü Gavur Tahsin85- Sabık İstanbul Polis Müdür Vekili Kemal Ke-

mal 86- Sabık İstanbul 1. Şb. Müdürü Şerif87- Sabık İstanbul 1. Kısım Başmemuru Hafız

Said88- Emniyet Umum Müdür Vekili Ispartalı Kemal89- Sabık Arnavutköy merkez memuru Hacı Ke-

mal90- Polis baş memurlarından Namık91- Şişli komiseri Nedim

92- İzmit Merkez Memuru, Edirne Polis Müdürü ve Yalova Kaymakamı Fuat

93- Adana’da polis müdürlüğü eden Poliçenli Yu-suf

94- Sabık Unkapanı Merkez Memuru Sakallı Ce-mil

95- Sabık Büyükdere Merkez Memuru Mazlum96- Sabık Beyoglu İkinci Komiseri Fuad

GAZETECİLERDEN 97- Türkçe İstanbul Gazetesi Sahibi Said Molla 98- Serbest Gazetesi Sahibi, Hürriyet ve itilaf üye-

lerinden Mevlan-zade Rif’at99- İzmir’ de Müsavat Gazetesi Sahibi ve sabık

yazarı Daru’l – Hikmet üyelerinden İzmirli Hafız İs-mail

100- Aydede Gazetesi Sahibi , Posta ve Telgraf Genel Müdürü Refik Halid ( Karay )

101- Bandırma’ da Adalet Gazetesi Sahibi Bahri-yeli Ali Sami

102- Edirne’de Temin , halen Selanik’ te Hakikat Gazeteleri Sahibi Nir Mustafa

103- Eski Köylü gazetesi başyazarı Ferid104- Alemdar gazetesi sahibi Refi Cevad (Ulunay)105- Alemdar gazetesinden Pehlivan Kadri106- Adana’da Ferda Gazetesi Sahibi Fani-zade

Ali İlmi107- Balıkesir’de İrşad gazetesi sahibi Trabzonlu

Ömer Fevzi108- Haleb’de Doğruyol gazetesi sahibi Hasan

Sadık 109- Köylü gazetesi sahibi ve müdürü İzmirli

Rif’at

DİĞER ŞAHISLAR110- Tarsuslu Kamil Paşazade Selami111- Tarsuslu Kamil Paşazade Kemal112- Süleymaniyeli Kürt Hakkı 113- Mustafa Sabri hocanın oğlu İbrahim Sadri 114- Fabrikatör Bursalı Cemil 115- İngiliz casusu meşhur Çerkes Ragıb116- Fransız subaylığı yapan Haçinli Kazak Ha-

san117- Eşkıya reisi Süngülü Çerkes Davud 118- Binbaşı Çerkes Bekir 119- Bursalı fabrikatör Cemil’in kayınbiraderi

Necib120- Sabık Umur-ı İslamiye Müfettişi İzmirli Ah-

met Hulusi121- Uşaklı Madan oğlu Mustafa 122- Gönen’in Tuzakçı köyünden Yusuf oğlu

Remzi123- Gönen’in Bayramiç köyünden Hacı Kasım

oğlu Zühdü

Page 31: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

31Bilgiyurdu Dergisi - Ocak 2010

124- Gönen’in Balcı Köyünden Kocagözün Os-man oğlu Şakir

125- Gönen’ in Muratlar köyünden Koç Mehmed oğlu Koç Ali

126- Gönen’ in İvacık köyünden Mehmed oğlu Aziz

127- Gönen’in Keçeler köyünden Balcılı Ahmed oğlu Osman

128- Gönen’ in Muratlar köyünden Hüseyin oğlu Kara Kazım

129- Gönen’in Balcı köyünden Bekir oğlu Arab Mahmud

130- Gönen’in Balcı köyünden Gardiyan Yusuf131- Gönen’in Bali köyünden Ömer oğlu Eyup132- Gönen’in Bali köyünden Topal Şerif 133- Talustan oğlu İbrahim Çavuş134- Topal Ömer oğlu İdris135- Molla Süleyman oğlu İzzet136- Kurt oğlu İsmail137- Muhtar Hacı Bey oğlu Canpulad138- Kayapınar köyünden Yusuf oğlu İshak139- Manyas’ın Kızık köyünden Ali Bey oğlu Sa-

bit140- Deli Hasan oğlu Salim141- Makineci Mehmed oğlu Osman142- Kadir oğlu kamil143- Hüseyin oğlu Galip144- Abdullah oğlu Deli Kasım145- Hasan Onbaşı oğlu Kemal146- Palloço oğlu Kemal,147- Tuğ Oğlu Mehmed Ağa148- Çerkez Said oğlu Salih149- Maktul Şevket’in kardeşi İsmail150- Kadir oğlu Kazım Efe

MEDYADA 150’LİKLER

Bazı medya kuruluşları yukarıdaki şa-hısları “gerçek yurtsever”, “edebi kişilik”, ya da Atatürk tarafından “cezalandırıldığı iddia edilen kişiler” olarak niteleyerek bunları ak-lamakla meşguldürler. Doğan Hızlan “Genç-lik Hastalığı” makalesinde Hitler’in SS bir-liklerinde yeralan Günter Grass’ı savunuyor, sonra politik bir zihniyetle yönlendirilen ve dağıtılan Nobel’i sanki sadece edebi kişili-ği ile aldığını düşünmenin hatasına düşüyor. Doğan Hızlan Rıza Tevfik Bölükbaşı’yı ve Refik Halit Karay’ı savunuyor.

Türkiye dışına çıkarılan 150’likler 29 Haziran 1938 günü 3527 sayılı Af Kanunu ile memlekete dönmelerine izin verilmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk 150’liklerin için şöyle de-miştir:

“Ben onları affediyorum, fakat göreceksiniz ki, onlar beni affetmeyecektir.”

Attila İlhan 1996’da sorar:“(Atatürk) sizce yanılmış mı?”Hiç yanılır mı?Onların torunları neredeyse hesap soracaklar. Bu-

gün işler tersine dönmüş görünse de, tarih, vatana iha-netin mutlaka cezalandırıldığına şahitlik etmektedir.

KAYNAKÇA1. Dr. Utkan Kocatürk, ATATÜRK VE TÜRK

DEVRİMİ KRONOLİJİSİ, Ankara Üniversitesi s.269, Ankara, 1973.

2. Emin Karaca, 150’LİKLER, Altın Kitaplar, s.44-48, İstanbul,2007.

3. Hasan Pulur, Atatürk 1938’de Demişti ki , Mil-liyet, 19 Aralık 2009.

4. Cumhuriyet Ansiklopedisi 1 1923-1940, Yapı Kredi Yayınaları,s.49, İstanbul.

5. Tahsin Ünal, 150’liklerin Listesi, Tarih Mecmu-ası, s.18-22. S.49, İstanbul 1969.

Page 32: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN DEVLET VE HÜKÜMET ERKANINA

GÖNDERDİĞİ MEKTUPSayın

Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Kayseri Şubesi’nin daveti üzerine bir araya gelen ve Kayseri’de faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin yapmış olduğu toplantıda şu kararlar alınmıştır:

Son dönemde meydana gelen olaylar, ortaya çıkan durum Türkiye’nin güvenliğini ve istikrarını derinden etkiler duruma gelmiştir. Kayseri’deki Sivil Toplum Kuruluşları olarak bizlerin ortaya çıkan duruma, yürütülmekte olan politiklara karşı ciddi kaygılarımız bulunmaktadır. Bu kaygılarımızı ve çözüm önerilerimizi yüksek sesle ifade etme gereği duyuyoruz.

Aşağıdaki hususları kamuoyumuzla paylaşmayı ve duyduğumuz rahatsızlıkları devlet ve hükümet adamlarımıza arz etmeyi millî bir görev sayıyoruz:

1. Tarihin içinden süzülüp gelen ve bin yılda Türkiye coğrafyasında oluşan millî birlik ve beraberliğimiz, Türkiye Cumhuriyetiyle ve onun temelleriyle hesabı olan iç ve dış odakların ayrıştırıcı politikaları yüzünden bozulmak üzeredir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş esaslarının tartışmaya açılması, Anayasa’nın değişmez ilkelerinin sorgulanması, “Türk Milleti” kavramına savaş açılması, yanlış ve çok zararlı olmuş; dış güçler ve onların yurt içi uzantılarına da bulunmaz fırsatlar sunmuştur. Bu yanlış ve zararlı yoldan hemen dönülmelidir.

Türk Milleti; kökeni ne olursa olsun belli değerler etrafında et ve tırnak gibi kaynaşmış bir halktır. Bu kaynaşmayı daha da sağlamlaştırmak dururken, etnik ayrılıkları körükleyen açılımların hâlâ savunuluyor olmasını, anlamakta zorluk çekiyoruz.

2. Bölücü PKK terör örgütünün sebep olduğu sokak eylemleri, vatandaşı canından bezdirdi. İşyerleri, araçlar her gün yakılıyor ve tahrip ediliyor. Bazı kentlerde can, mal, ırz güvenliği diye bir şey kalmadı. Güvenlik kuvvetleri , olayları bastırmada yetersiz, hükümet ise bu konularda pasif kalmaktadır. Vatandaşın can ve mal güvenliği sağlanmaz ise ne olur? Devlet yoksa, Hükümet yoksa polis aciz kalmışsa, vatandaş ne yapacak? Elbette ki ya terör örgütünün söylediklerini yapacak, ya da kendi yöntemleriyle savunmaya geçecektir ki bunun sonucunda halkın birbiri ile çatışma zemini oluşacaktır. Dolayısıyla, devlet gücünü elinde bulunduran Hükümet’in acil tedbirler alarak duruma müdahale etmesini, PKK’nın kentlerde hâkimiyet kurma çabasının önüne geçilmesini istiyor ve bekliyoruz.

3. Türk Milleti, terörle artık iç içe yaşayamaz. Çünkü çok acı çektik, çok bedel ödedik. Onu tarihe gömmenin zamanı çoktan gelmiştir. Bunun için terör örgütü ile anlaşmak, uzlaşmak yerine, meşru zeminlerde mücadele ile onu bitirmek gerekir.

Bölücü terörü bitirmek için; önce Hükümet kararlı olması, teröristleri cesaretlendirecek her türlü tavizkâr tutumdan vazgeçilmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere terörle mücadele eden emniyet güçlerimize ve kuruluşlarımıza moral verilmesi şarttır.

Page 33: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

Bugün, gelinen noktada “iyi şeylerin olmadığı” gün gibi aşikardır.

Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratma, zan altında bırakma gayretlerini haksızlık sayıyor ve üzüntüyle izliyoruz.

Devletin kurumları arasında çekişme ve hatta çatışma yaratacak hareketlerden kaçınılması zorunludur. Kurumların bir diğerini “ Darbeci” vb. suçlamaları ile hedef göstermesi, kurumların birbirine olan güvenini sarsacağı gibi, ülkemizin savunması ve güvenliği açısından da zaaf yaratacağı kaçınılmazdır. Zira, güçlü ordu, güçlü Türkiye’nin güvencesidir.

Devletin gücünü kullanarak suç işleyenler varsa bunların hukuk önünde hesap vermeleri sağlanmalıdır.

4. Terör örgütünün taleplerine; “Demokratik açılım” bahanesi ile boyun eğen bir iktidarın, olayları ve iç kargaşayı engelleme şansı yoktur. “Daha çok demokrasi” diyenler, teröristin psikolojisini ve hedeflerini bilmeyenlerdir. Zira onların demokrasi değil, ayrı devlet talepleri gün gibi ortada durmaktadır.

Diyarbakır’da yaptıkları “Demokratik Toplum Kongresi”nde taleplerini yinelediler:“Cezaevindeki tutsakların tümü serbest bırakılsın. Askeri operasyonlara son verilsin. Özerk

Kürdistan’ı içeren yeni bir anayasa hazırlansın.”

Bu talepler, barıştan yana olan insanların talebi olamaz. Savaş baltalarını çoktan ellerine almışlar. Yine biz, kendilerini Kürt diye tanımlayan vatandaşlarımızın büyük bir bölümünün böyle düşünmediğini biliyor ve bu nedenle terör örgütünün baskı ve zulmünün bu insanlarımız üzerinden kaldırılmasını, Hükümet’ten istiyoruz.

Başta siyasetçiler olmak üzere bizi yöneten herkes, sözlerine ve davranışlarına dikkat etmeli, kışkırtmalara kapılmamalı, bin yıllık kardeşliği zedeleyecek fiillerden kaçınmalıdır.

Hükümetin de yasalarda belirtilen asayiş görevini, acilen yapmasını isteriz. Bu devleti sokakta bulmadık, sokaklarda kaybetmeye de niyetimiz ve rızamız yoktur.

Türkiye’nin etnik bazda yeniden şekillendirilmesi, küresel güçlerin hedefidir.

Bu hedefe ancak, iç savaşla varılacağı hesaplanmıştır. Bu yüzden piyonlarını sahneye sürdüler, oynatıyorlar. Bu oyuna fırsat verilmemelidir. Halkımız daha fazla tahrik edilmemelidir.

Türk Milleti sokağa inmeden, Hükümet gereken tedbirleri almalıdır.Iktidar kadar muhalefet partileri de sorumlulukarını bilerek hareket etmelidir.

Türk Milletinin sesi olan ve Kayseri’de faaliyet gösteren Sivil Toplum Örgütlerimizin bu dileklerini, Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Devlet ve Hükümet erkânına saygıyla arz ederiz. 25/12/2009

İMZAKayseri’deki 27 Sivil Toplum Kuruluşu

Page 34: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

34

ÇAL BİR NİHAVEND, GRİBİM GEÇSİN…

Ahmet ALTAY - [email protected]

Müz

ik

Mü z i ğ i n b ü t ü n canlı var-

lıklar üzerindeki etkisi, ar-tık çağımızda tartışmasız olarak bilinen bir gerçektir. İnsanlar başta olmak üze-re, hayvanlar, bitkiler ve

belki de mikroorganizma türünden diğer bütün canlı-lar da müziğin, daha doğrusu ; “ses” in , “sada”nın ka-çınılmaz te’siri altındadır. Yakın bir zamanda Japonya da yapılan bir çalışmada müziğin ve sesin “su” üze-rindeki etkisi incelenmiş ve sesin su moleküllerine et-kisi gözlenmiştir. İnsanlık tarihinde bu konuyla ilgi-li sayısız çalışmalar yapılmış, kitaplar,risaleler yazıl-mış ve uygulamalar yapılmıştır. Çobanların koyunlar için kaval çalması, yılan oynatıcılarının “pugni” adın-daki üflemeli çalgıyla yılanları bir tür hipnotize etme-si, sirk hayvanlarına değişik müziklerle bazı hareketler yaptırılması, kanatlı hayvan çiftliğinde tavuklara mü-zik dinletilerek yumurtlama veriminin artırılması mü-ziğin akla gelen en basit etkilerindendir. Bu basit etki-lerin dışında bir de müziğin tedavi amaçlı kullanılması durumu vardır. Türk Tarihinin İslam öncesi dönemine göz atacak olursak, Şaman-Kam-Baksı (Bahşı)- Ozan adı verilen ve kopuz, davul gibi çalgılar çalan, elinde asası olan kimseler, hastaları ve ruhsal bozukluk içeri-sinde olan insanları tedavi etmek konusunda çaba gös-termişlerdir. “Baksı, seans süresince müzik, şiir, tak-lit ve dansı sanatkarane bir şekilde birleştirerek hasta-sını iyileştirmeye çalışır. Kendisinden tamamen geçti-ği zaman (trance) , yaptığı dansın özellikle iyileştirici bir güce sahip olduğuna inanılır”. ( AK; 1997, s.84) Bu dönemden sonra gelen Türk-İslam bilginlerinden olan Razi (854-932), Farabi (870-950) ve İbni Sina (980-1037) hekim ve müzikolog kimlikleriyle eserler üret-mişler, müziğin tedavi edici yönünü incelemeye çalış-

mışlardır. Büyük bilgin Farabi’nin kanun sazını icat eden büyük bir musikişinas olduğu bilinmektedir.Bu-nun dışında başka bir çalgı daha icat etmiştir ve bu çal-gı kurulduğu tarza göre sesler çıkarabilmektedir. Riva-yete göre Farabi bir gün bir müzik meclisinde bulunur. Meclisteki kimse onu tanımaz. Farabi torbanın içinden icat ettiği çalgıyı çıkarır ve aleti kurup, çalar. Mecliste bulunan herkes gülmeye başlar. Farabi aynı çalgıyı sö-küp, değişik bir tarzda yeniden kurar ve çalmaya baş-lar. Bu kez de kapıcıya varıncaya kadar meclisteki her-kes uykuya dalar. Bunun üzerine Farabi, mecliste bu-lunanları öylece bırakarak oradan ayrılır.( AK; 1997, s.105) Farabi müzikle ilgili çok sayıda kaynak eser yazmıştır. Yazmış olduğu bir eserinde makamların in-san ruhuna olan etkisini şu şekilde listelemiştir:

Rast Makamı: İnsana sefa (neşe,huzur) verir.Rehavi Makamı: İnsana beka (sonsuzluk fikri) verir.Kuçek Makamı: İnsana hüzün ve elem verir. Büzürk Makamı: İnsana havf (korku) verir.Isfahan Makamı: İnsana hareket kabiliyeti ve gü-

ven hissi verir. Neva Makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir. Uşşak Makamı: İnsana gülme (dihek) verir.Zirgüle Makamı: İnsana uyku (nevm) verir.Saba Makamı: İnsana şecaat (cesaret, kuvvet) verir.Buselik Makamı: İnsana kuvvet verir.Hüseyni Makamı: İnsana sulh (sükunet, rahatlık)

verir.Hicaz Makamı: İnsana tevazu (alçak gönüllülük)

verir.

Farabi, bununla beraber hangi makam dizi-lerinin günün hangi saatinde dinlenirse daha et-kili olacağı konusunda da bilgiler sunmuştur. Musiki konusunda Farabi’nin eserlerinden de fayda-lanan İbni Sina, hem müzik konusu dışındaki kitapla-rında müzikle ilgili bölümler yazmış, hem de müsta-

Page 35: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

35Bilgiyurdu Dergisi - Ocak 2010

kil olarak sadece müzikten bahseden eserler yazmıştır. İbni Sina, müziğin tıpla olan ilgisini şu şekilde ifade etmiştir: “Tedavinin en iyi yollarından, en etkililerin-den biri, hastanın akli ve ruhi güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, has-tanın çevresini sevimli ve hoşa gider hale getirmek ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir”.(AK:1997,s.114)

Türk-İslam bilginlerinin ortaya koymuş olduğu bu eserler, daha sonraki dönemlerde Selçuklu ve Osmanlı şifahanelerinde değerlendirilmiş ve çeşitli uygulama-lar yapılmıştır. Türkiye Selçukluları döneminde inşa edilmiş Darüşşifaların sayısı Anadolu içinde ve Ana-dolu dışında olmak üzere toplam 28’dir. Bunlardan bir kısmı günümüze ulaşmamıştır. Anadolu coğrafyasında bulunan ve günümüze ulaşanlar şunlardır:

Mardin Emineddin Darüşşifası (1108/9-1122/23) Kayseri Gevher Nesibe Darüşşifası ve Medrese-

si (1205/6)Sivas I. İzzettin Keykavus Darüşşifası (1271/18) Divriği Turan Melik Darüşşifası (1228/29) Çankırı Cemaleddin Ferruh Darüşşifası (1235) Aksaray Darüşşifası ( 13.yy.ın ilk yarısı) Kastamonu Pervaneoğlu Ali Darüşşifası (1272/73)Tokat Muineddin Pervane Ali Darüşşifası (13. yy.

son çeyreği başı) (TEKİNER; 2006, s.46)

Bunların dışında Osmanlı döneminde inşa edil-miş ve asırlar boyunca kullanılmış olduğu kayıtla-ra geçmiş olan yapılar ise Fatih Darüşşifası (1470), Edirne Darüşşifası (1484), Hafsa Sultan Darüşşifası gibi tedavi kurumlarıdır. (AK; 1997, s.153,156,164) Ülkemizde yıllardan beridir zaman zaman değişik isimlerde “salgın” hastalıklar görülmektedir. İnsanlık tarihinde de eski zamanlarda bu salgın hastalıklardan toplu ölümler gerçekleşmiştir. Bu noktada en son ma-ruz kaldığımız H1N1 (domuz gribi) adlı virüsü önem-siyoruz ve tedbirimizi alıyoruz. Fakat şaşırtıcı olan ve kaos yaratan durum ise bakanlık düzeyindeki yetki-li ağızların, üst düzey sağlık kuruluşlarının ve tıp ca-miasında bu alandaki önemli isimlerin bu konuda or-tak bir karara varamamış olmasıdır. Tabir yerindeyse; “her kafadan bir ses” çıkmaktadır ve bu durum merak-

lı halkımız tarafından ilgiyle takip edilmektedir. Aşı ol-mak ya da olmamak tartışmaları ekranlarda ve gazete sütunlarında çoktan yerini almıştır.Aktar dükkanların-daki ürünlerin satış patlamasından tutun da, eczaneler-de ve sağlık malzemesi satan kuruluşlardaki “solunum maskesi”nin yok satması çok duyarlı bir toplum oldu-ğumuzun göstergesi…Bakteri için kullanılan temizle-yici losyonlar bu virüs için de kullanılmaktadır ve ar-tık her Türk insanının çantasında ya da cebindedir.Bu-radan da oluşan ticari sektörü varın siz hesap edin… Başkentimiz ve yaşadığımız şehir Kayseri’de de ol-makla beraber bu aralar değişik illerimizde okulları ta-til etme furyası başlamıştır.Bu süreç hala bir karma-şadır gidiyor ve de uzunca bir zaman ortak karar alı-namayacak gibi görünüyor. Efendim biz de sanat cep-hesi olarak bu konuya sanatsal bir açıdan yaklaşıyo-ruz ve “müzikle tedavi” yöntemini öneriyoruz. Bu ko-nudaki çalışmalar devam ederse belki de virüsün kor-kup kaçtığı bir yeni makam bulunur ve işi kökünden çözmüş oluruz… Böylece aşıdır, temizliktir vs. bir sürü masrafa gerek kalmaz da, ilm-i musiki icrakar-ları bir dem olsun ihya olur.Ülkemizde müzikle teda-vi konusunda uzun zamandır çalışan ve faaliyet “TÜ-MATA” (Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma) isimli bir grup vardır.Bu grubun başında Yard. Doç. Dr. Rah-mi Oruç GÜVENÇ bulunmaktadır. Bu gönüllü insa-nı ve grubunu faaliyetlerinden dolayı tebrik etmek ge-rekir.Yurtiçinde ve yurtdışında sayısız konserler yap-maktadırlar.Hatta geçtiğimiz ay Kayseri’de faaliyet gösteren özel bir sağlık kuruluşunun davetlisi ola-rak burada da “sessiz-sedasız” bir konser vermişler-dir. Bu bahsi de kapatarak, yazımızı Erzurumlu İbra-him Hakkı Hazretleri’nin bir beytiyle tamamlıyoruz:

“Musiki hikmete dair fendirBilene, bilmeyene ruşendir”…

Müzikle kalın efendim…

KAYNAKÇA AK, Ahmet Şahin, Avrupa ve Türk-İslam Medeniyetinde

Müzikle Tedavi, Özeğitim Basım Yayın, Konya, 1997.TEKİNER, Halil (Ecz). Ortaçağ Tıp Tarihinde Öncü

Bir Kurum Gevher Nesibe Darüşşifası, TEB 12. Bölge Kay-seri Eczacı Odası Yayın., Kayseri, 2006.

Page 36: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

36

Temcit pilavı misali ısıtıldıkça ısıtılan, her defasında önümüze biraz daha bayat su-nulan bir film sözde Ermeni soykırımı...

(neden hep lafta değil de sözde denir anlamış değilim. Acaba laf olunca salata filan mı geliyor akla?) Bir tür-lü aşamadık bu konuyu. Aşamadık aşılmıyor Mihriban diyesi geliyor insanın…

İşbirlikçileri Almanlar ve Fransızlar olduğu için mi acaba? Almanları ve Fransızları işin içinde görün-ce nedenini anlamak pek zor olmasa gerek. Eee şunun şurasında kaç soykırımcı ülke var ki canım? Türkleri de katmazsak olmaz valla. Hem Türkler dememiş mi-dir “Kambersiz düğün olmaz” diye. Ne güzel bizler hazırız..

Çabuk unutuldu ya da unutturuldu anlaşılan. Dünyanın şahit olduğu, milyonlarca insanın kül edildi-ği o dev kazanlar hala gün yüzündeyken; “Biz çok uy-gar bir medeniyetiz. Dünya bizden çok şey öğrendi ve öğrenecek.” demek için evvela hedefi saptırmak la-zım… Nitekim namlunun ucuna Türkler konuldu. Peki neden Türkler?

AMCAMIZ YOK DA ONDAN…

Vaadedilmiş topraklar Filistin’de bir Yahudi dev-leti kurmak için kolları sıvayan Theodor Herzl, bu dü-şüncesine uygun olarak kurduğu siyonizm teşkilatının da başkanı oldu.

17 Mayıs 1901’de Osmanlı egemenliği altında bulunan Filistin topraklarını almak için 2. Abdülha-mid’ le görüşen Theodor, vaadedilmiş topraklara kar-şılık Osmanlının mevcut tüm dış borçlarını ödeyeceği-ni vaadeder. Abdülhamidin cevabı ise nettir. “Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır.”

Peki ya sonra ne oldu dersiniz? Yahudi devle-ti uganda da mı kuruldu? Tabi ki hayır. Theodor uya-nık!!! Bazı gafillerle hareket edip, Abdülhamid’in tah-tan indirilmesiyle istediği topraklara kolayca ulaşabil-miştir. Kendisi göremedi o günleri ama görmüş görme-miş ne fark eder! Çünkü; o Theodor AMCAAA(a sını uzat uzatabildiğin kadar...)

Amca dedim de aklıma geldi. Kafkasyanın kuze-yinde yaşayan Nogay Türklerimiz var. Nogay, Altınor-du devletinin bir parçasıydı. Çoğu eridi gitti, kimi ka-

labalık Türk boylarına karıştı, kimi parça parça göçler sonucunda dağıldı.

Ermeniler soykırıma uğramışsa Nogayların soy-kırıma uğradığını söylememek bilgisizlik olur. Erme-niler tarih boyunca millet devleti olamamış sürekli din-sel bir devlet olarak varlıklarını sürdürürlerken, kültür-lerini koruma şekilleri Nogayların bugünkü mevcudi-yetlerini koruma yöntemleriyle benzerlik gösterse de Nogaylar amcasız

Yahudiler gibi Theodor Herzl’leri, Ermeniler gibi diasporaları yok maalesef.. Kaldı ki var diyelim! Bu diasporanın işlerinin yürütüleceği, büyütüleceği, soy-kırım olmamıştır diyenin cezalandırılacağı Fransa gibi bir ülkeleri var mı Nogayların?

- Evett var. Türkiye onları yalnız bırakmadı.. di-yorsanız çok haklısınız…

Toplam nüfusu zaten 1 milyonu bulan Nogayla-rın, Kafkasya’yı saymazsak güzel ülkemde; İstanbul-dan Osmaniye’ye, Konya’dan Gaziantep’e oradanda Kütahya’ya kadar 5-6 ilimizde barınan Türk kardeşle-rimize birkaç uyduruk dernek ve her sene sözde sem-pozyumlarla destek olmaya çalışıyoruz…(bu ne yar-dımseverlik böyle… gözlerim doldu)

Kültürlerimizin birbirine ne kadar benzediğini anlatmak içinse; abiy-ağabey, ala-hala, anniy-anne, aş-yemek gibi örnekleri veriyoruz.. Bakın Fransaya işini nasıl da biliyor! Dernek mi kurdu? Hayır. Dil yakınlı-ğından mı bahsetti? Hayır.

-‘Gel’ dedi sadece. ama ne olursan ol değil… Er-meniysen gel…

Ermeniler de bu davete icabet gösterdi. Babaları-nın olmadığından habersiz amca dediler Fransa’ya

Biz Nogayları amcasız bıraktık. Nogay yiğitlik-mertlik demekti. CÜMLEMİZİN BAŞI SAĞOLSUN!

Her fırsatta ayağımız kaydırmaya çalışan Avrupa-ya inat!!

Sözde Ermeni soykırımını gözlerimizin içine içi-ne sokan,

Kardeşlerimizin varlığını bizlere unutturan,Ellerine bulaşmış kanlara ortak arayanlara inat!GAY liği adet edinmiş mertlikten bi-haber Avru-

paya inatSonuna kadar noGAY!!!

AMCASI OLMAYAN NOGAY -ın hazin sonu!!! –NO-gay-

Erol ERGÜL - [email protected]

İnce

lem

e

Page 37: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

37

MİNARELER…Osman KARABABA

İnce

lem

e

“Hasan”ın nüfus cüzdanında “İslam” yazıyor. Ama her türlü halt onda:

Alidobolarda adı var, bilbordlar ona dar geliyor, sahtekarlıklar boy boy… On bir tril-yonla kayıp. İnsanlıkta ne kadar ayıp varsa hepsi-ne sahip.

Siyaseti, en sağlam, en kârlı ticaret; silahı mağduriyet… Süpürge sapına satıldı millet. Mey-danlarda yalanlar, kulakları yalama yaptı; cıvata, somun tutmuyor.

On sekiz yaşına gelmeden katrilyonluk şir-ketin… Çalışmadan “yat”ın… Dini istismarla yı-kılmaz saltanatın sahibi…

Komşusu Dimitri Nikola kuyumcu, Hıris-tiyan. Ama Hasan’ın her şeyine vakıf.

Bir gün Hasan cünüp gezmekten bahsedip Nikola’ya “sen pissin” demeye getiriyor işi. Ama Nikola taşı gediğine koyuyor: “Hasan! Ha sen, ha ben!.. Sen her naneyi ye, sonra da Müslüman ge-çin ve sıkılmadan İslam’dan dem vur? Yeter, orda dur! Kim Müslüman, kim gavur orasını Allah bi-lir!..”

İsviçre’nin geçen aralık’ta yaptığı refe-randumda “cami minaresine hayır” demesi İs-lam alemini ayağa kaldırdı. Din tüccarları mina-reyi kucağına alarak Batı’ya saldırdı. Peki bu re-ferandum neyin nesi, neyin ceremesi hiç düşün-dük mü?..

Asırlarca İslam’ı boğmak isteyen gayri-müslimin kendi ülkesinde minareler dikilmesine rıza göstermesini beklemek? Ezeli gaflet…

Biz İslam’ı özümsemiş olarak kendimizi onlara anlatabildik mi?

Onlar inandıkları gibi yaşıyorlar, biz ise yaşadığımız gibi inanmaya çalışıyoruz. Bu yüz-den, sürette Allah’a el açıyoruz, gerçekte gay-rimüslime... Yaşadıklarımız veya yaptıklarımız Kur’an-ı anlatıyor mu?

“Müslüman”ın özü, sözünü tutmayınca, tabii ki kabullenemiyorlar. Onlara benzeyerek on-lardan olmadığımızı cami yaptırarak ispata kalkış-mıyor muyuz?

Minarenin gölgesine sığınmakla Müslü-man olunmaz! Marifet minare yapmakta değil, il-men ve mânen minarelere çıkmakta…

Biz İslam’a sahip çıkabildik mi?

En yüksek minareleri yaptık; minareler yükseldikçe yerin dibine battık.

Rüşvet, irtikap, kumar… Fuhuş, zina ser-best. Nasıl olsa paralar geliyor Batı’dan tomar to-mar…

İblisi kıskandıran enva-i çeşit cinayet! Dizi dizi ihanet!

Nerde adalet? Yüzün varsa bak işte, ülke bölücü piçlerle tarumar! Her yeri sarmış nifak! Köşeleri tutmuş münafık! Hani, nerde Müslü-manlık?

Allah’tan başka her şeye kulluk var. İlim yok, irfan yok, çalışma yok, çaba yok… Bütün belde-i İslam sefalet, yokluk, kan revan içinde. Sonra da utanmadan Batı’nın zulmünden kurtul-mak için Allah’tan mucize bekleriz.

Adamlar bizi bizden iyi biliyorlar. Hasan’ın künyesi Müslüman. Ticaret metaı “İslam”, yoba-zın elinde bir tırpan, sallıyor sağa sola… Peki hak-sız mı Nikola:

“Hasan! Ha ben, ha sen!” demekle?

Ve şair ne güzel tespitte bulunmuş:

“Bir elde kadeh, bir elde Kur’an

Bir helâl işimiz bir haram.

Şu yarım yamalak dünyada

Ne tam kafiriz ne tam Müslüman”

Söyler misiniz bizim onlardan farkımız ne?

Page 38: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

38

Dozu gitgide artan bir Türk milliyetçi-liği düşmanlığıyla karşı karşıyayız. Özellikle medyada Türk milliyetçi-

ğine saldırmak, moda oldu. İşte bir örnek:

Milliyet gazetesi yazarı Kadri Gürsel, “Denk-taşnaklar” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Mil-liyetçiliğin Ermenisi Türkü olmaz; her ikisi de eşit derecede kötüdür.” “Çünkü “Denktaşlar” ile “Taşnaklar” birbirinin kopyası… Dünyayı algıla-yışları, akıl yürütme tarzları, güvenlik anlayışları, her şeyleri bir ve aynı…”

Bu sözlerde, gerçeğin bir kırıntısını bulmak bile mümkün değil.

Her şeyden önce KKTC’nin Kurucu Başka-nı Rauf Denktaş’ın yüce adını bir terör örgütüyle “Denktaşnaklar” diye bir arada kullanmak, saygı-sızlık ve terbiyesizliktir.

İkincisi, karşılaştırmalar aynı cinsten unsur-lar arasında olur. Meselâ, Taşnak terör örgütüyle Asala’yı; Rauf Denktaş ile de bir başka lideri mu-kayese edebilirsiniz. Böyle değilse, ortada ya ce-halet ya da kötü niyet var demektir.

Ermeni ve Türk milliyetçiliğini mukayese et-mek de doğru değildir. Çünkü, milletlerin oluşu-mu ve hedefleri farklı olduğu için hiçbir milletin milliyetçiliği birbirine benzemez. Meselâ Ermeni milliyetçiliği kilisenin yönlendirdiği dinci ve ırkçı bir karaktere sahiptir, Türk düşmanlığından bes-lenir. Türk milliyetçiliğinde ise bunlardan hiçbi-ri yoktur.

Türk milliyetçilerine yöneltilen “ırkçılık suç-laması” mesnetsizdir, tıpkı Ermeni soykırımı iddi-ası gibi… Millî varlık ve haklara kasteden millet-lerle savaşılır ama herhangi bir millet ebedî düş-man sayılmaz.

Yazar Kadri Gürsel’in milliyeti nedir acaba? Türk ve Ermeni milliyetçiliklerini eşit derecede kötü görmesi, onun orta yerde durduğunu gösteri-yor. Ancak onun tarafsız ve realist olduğunu kanıt-lamıyor. Çünkü her kişide yaşadığı topluma karşı

az veya çok bağlılık hissi vardır ve bu his çok nor-mal ve insani bir şeydir. Kadri Gürsel’de bu doğal ve normal duygunun bulunmaması iki şeyi akla getirir: Bu adam ya Türk milletine düşmanlık his-leriyle dolu başka bir milletin mensubudur veya Türk kökenli olmasına rağmen çeşitli nedenlerle milliyet hissi dumura uğramış, ölmüş bir kişidir.

Devamlı telkin ve propagandalarla, bazı fert-lerde vatan ve millete bağlılık duygusunun gevşe-mesi, zayıflaması ve ölmesi sosyolojik bir gerçek-tir. Soysuzlaşma adı verilen bu olgu, emperyaliz-min hedefindeki ülkelerde daha çok görülmekte-dir. Fertlerde milliyet duygusu, yani millî his ol-mayınca, emperyalistler de dirençle hiç karşılaş-madan o ülkeye yerleşeceklerdir. Bu yüzden, em-

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNE SALDIRI

Mustafa ÖZTÜRK

İnce

lem

e

Page 39: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,

39Bilgiyurdu Dergisi - Ocak 2010

peryalizmin en korktuğu fikir, bağımsızlığı, millî kültürü, millî devleti savunan milliyetçilik olmuş-tur. Türkiye’de Türk milliyetçiliğine yönelen sal-dırılarda dış etkiler de apaçık ortadadır. Türk mil-liyetçileri üniter-millî devleti, millî kültürü savun-dukları; toprak satışlarına, AB’nin Kıbrıs’la il-gili dayatmalarına, ABD’nin Kürdistan projesi-ne, TSK’yı yıpratma senaryolarına karşı çıktıkla-rı için işbirlikçilerin saldırılarıyla karşı karşıyadır.

Tarih boyunca milliyetçiliğin karşısına çeşit-li ideolojiler çıkarıldı. Hepsi de yenilip birer bi-rer sahneden çekildiler. Şimdi sırada “küreselleş-me” var. Cihan Dura hocamızın tanımıyla “Çir-kin Batı’nın, özellikle ABD’nin kendi siyasal, sosyal ve ekonomik kalıplarını bütün dünyaya dayatma aracı ve süreci”1 olan küreselleşme de yakında sinilip gidecektir. Çünkü, zulüm ve sömü-rü, insan onuruyla, bilimsel zihniyetle, millî ege-menlikle asla bağdaşmıyor.

İkinci örneğimiz de Faik Tarımcıoğlu. Bu za-tın Kanaltürk televizyonunda bir konuşmasını din-ledim. PKK’lılar Kürt milliyetçileri olarak nitele-dikten sonra “Bunlar da Türk milliyetçileri gibi zararlıdırlar” anlamına gelen sözler söyledi-ler. Hukukçu olduğunu öğrendiğim bu zatın Türk milliyetçiliği ile Kürt milliyetçiliğini aynı kefe-ye koymaması gerekirdi. Çünkü, Türkiye Cum-huriyeti Anayasası’nın “Başlangıç” bölümünde “Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı”denilmesi yanında devletin çeşitli resmî belgele-rinde Türk milliyetçisi olmak övülmüş ve savu-nulmuştur. Yani, Türk milliyetçiliği devletin ideo-lojisidir. Ya Kürt milliyetçiliği nedir? Türkiye’nin millî birlik ve bütünlüğü düşünüldüğünde Kürt-çülük, tam anlamıyla ve tartışmasız bölücülük-tür. Dolayısıyla, bir hukuk adamının bu bölücü hareketi Türk milliyetçiliğiyle eş tutulması, talih-siz bir beyan olarak kabul edilmelidir.

Türk milliyetçiliğiyle ilgili söylemlerin et-nik milliyetçiliği körükleyeceği tezini doğru bul-muyoruz. Çünkü, Türk milliyetçiliği ülkemizin tüm insanlarını kucaklıyor; dili, kökeni, dini fark-lı olan kimseyi dışlamıyor. Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşı şu bu diye ayırmadan herkese demokra-sinin vaat ettiği her şeyi vermeye çalışıyor. Buna rağmen, çeşitli ideolojik ve dış etkilerle “Türk”kavramına düşmanlık duygusu körüklenmektedir.

Türkiye’de yakın bir geçmişe kadar Marksist-sosyalist olan bazı kişilerin son yıllarda birden bire eski ideolojilerine taban tabana zıt liberaliz-me geçmeleri ve sözde İslamcı medyada boy gös-termeleri oldukça düşündürücüdür. Bunları bir araya kim nasıl getirdi? Dün bir araya gelmele-ri hayal edilemeyen bu insanlar şu ortak görüşle-ri savunuyorlar:

Küreselleşme, Avrupa Birliği, serbest piya-sa ekonomisi, özelleştirme, dinler arası diyalog, çok kültürlülük… Bu kavramlar, ABD’nin küresel hâkimiyetinin temellerini oluşturan kabullerdir.

Beraberce karşı oldukları fikirler ise şunlar-dır:

Tüm içeriğiyle Türk milliyetçiliği, üniter-millî devlet, ulusal ekonomi, özgür medya, güçlü millî ordu, emperyalizmin kontrol edemediği millî kurumlar, Atatürk ve Rauf Denktaş gibi millî ön-derler…

Demokrat görünürler ama asıl amaçları dev-leti ele geçirmektir. Çoğu örtülü ırkçılık yapar. Bölücülüğü sinsi sinsi desteklemeleri, Türklüğe karşı her hareketin içinde yer almaları, Kürt çalış taylarında boy göstermeleri, ABD-AB destekli si-vil toplum kuruluşlarında yer almaları bundandır.

Türk milliyetçiliğine pervasızca saldırmala-rı, cesaretleri sebebiyle değildir. Onları konuştu-ran sırtlarını dayadıkları yerlerdir. O yerler aradan çekilince çil yavrusu gibi dağılacaklardır. Bu ne-denle, Türk milliyetçilerini iktidara getirecek ça-lışmalar, aralıksız bir kararlılıkla sürdürülmelidir.

Page 40: Bilgiyurdu file3 Gündeme Bakış MEDYAMIZ ÖZGÜR MÜ? İnceleme Mustafa ÖZTÜRK Demokrat ülkelerde medya, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet sayılır. Çünkü,