hava kİrlenmesİ ve kontrolÜ ders notlari
TRANSCRIPT
HAVA KİRLENMESİ VE
KONTROLÜ DERS
NOTLARI
Prof. Dr. CUMA BAYAT
T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ
ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ
Ders Programı
1) Hava Kirliliği Tarihsel Gelişimi
2) Hava Kirliliği Çeşitleri, Etki ve Kaynakları
3) Ölçüm Birimleri
4) Çeşitli Hava Kirleticiler
5) Hava Kirlenmesinin Etkileri
6) Meteoroloji, Duman Davranışı ve Dispersiyon
7) Bacalar ve Hava Kirlenmesi Kontrolu
8) Kirletici Kaynak ve Envanteri
9) Partikül Madde (Toz) Kontrolu
10) Gaz ve Buharların Kontrolunde Genel İlkeler
1
TARİHSEL GELİŞİM
Atmosferdeki ilk kirlilik doğal bir kökene dayanır.
- Volkanlardan ya da orman yangınlarından çıkan duman,
- Kül ve gazlar,
- Kurak havzalardaki fırtınalardan çıkan kum ve tozlar,
- Rutubetli ve düşük katmanlardaki sis,
- Dağlık havzalardaki çam ağaçlarından sızan doğal reçineler
Hava kirlenmesi, atmosferin doğal bileşimini değiştiren herhangi
bir kirleticinin (örneğin; toz, duman, gaz, sis ya da buhar vb.)
belirli miktar ve sürede havada bulunması halinde, insana, bitkiye
ve hayvanlara zarar vermesi ya da bu canlıların yaşamını
engellenmesi şeklinde tanımlanabilir.
Volkanik patlamalar gibi özel koşullar dışında, doğal kaynakların kirlilikleri
genel olarak kendi başına, yaşam ve yapılar için ciddi tehlikeler
yaratmazlar.
Ateşin keşfedilmesiyle hava kirlenmesi sorunları başlamıştır.
2
Milat'dan önce 61 yılında filozof Seneca Roma’nın ağır havasını ve yanan
şöminelerden yayılan pis kokuyu tanımlamıştı.
1273’de ise kral I. Edward, Londra üzerinde yayılan duman ve is
karışımından rahatsız olarak deniz kömürü yakılmasını yasaklamıştır. Kral
Edward’ın bu emrinden sonra ormanların yağmalanması başlamıştır.
Kraliçe Elizabeth I zamanında şikâyetler Kraliyete kadar yükselmiş ve
şehrin sabahları oluşan doğal sisi şikâyet konusu olmuştur. Şehrin yoğun
sisi ile smogun birbirine karışması sonucu meydana gelen kirlilik asırlar
sonra bile anılır olmuştur.
Türklerde çevre bilincini gösteren belgelere 15. yy.’dan itibaren Osmanlı
arşivlerinde rastlanmaktadır. Osmanlı padişahlarından Fatih Sultan
Mehmet, İstanbul’un genel temizliği için bir ferman yayınlatmıştır.
1539’da Kanuni Sultan Süleyman tarafından yayınlanan Osmanlı
kanunnamelerinde çevre temizliği ile ilgili 12 maddelik bir ferman
yazılmıştır. Bu maddelerin tümü su kirlenmesi ve şehir temizliği ile ilgilidir.
1661’de bir İngiliz bilim adamı J.Evelyn bir broşür yayınladı. John Evelyn’in
bu broşüründe önerilen koşullara hala tam olarak uyulmamıştır. Bu
broşürde, bugün de hala önerilmekte olduğu gibi; Londra’dan tüm
duman üreten ünitelerin uzaklaştırılması ve şehrin çevresinde bir
yeşil kuşağın sağlanması gibi radikal bir önemi bulunmaktadır.
Tablo 1’de görüldüğü gibi, hava kirliliği problemleri sonucu meydana gelen
olayların kayıtları 1873 yıllarına ulaşmaktadır Ancak, tüm dünyada
endüstrileşmenin yoğunlaştığı 1890’lı yıllardan sonra zehirlenme ve ölüm
olayları hız kazanmıştır.
3
Hava kirlenmesinin üstesinden gelebilmek için, duman kontrol kanunları
da dahil olmak üzere benzer açıklamalar 1881’de Chicago ve Cincinnati’de
yapılmıştır.
Tablo-1.1. Hava Kirliliği Sürelerinde Kayıtlara Geçmiş Hastalık Oranı ve Ölümler
Yıl ve Ay Yer Ölüm Kayıtları
Hastalık Kayıtları
1873, 9-11Aralık
Londra, İngiltere
Yalnızca kirlenme kayıtlara geçmiştir
1880, 26-29 Ocak
Londra, İngiltere
Yalnızca kirlenme kayıtlara geçmiştir
1892, 28-30 Aralık
Mense Valley, Belçika
63 6000
1948, Ekim Donora, Pennsylvania
17 6000
1948, 26 Kasım-1Ar.
Londra, İngiltere
700-800
1952, 5-9Aralık Londra, İngiltere
4000
1953, Kasım Newyork, Newyork
17
1956, 3-6 Ocak Londra, İngiltere
1000
1957, 2-5Aralık Londra, İngiltere
700-800
1958 Newyork,Newyork
1959, 26-31 Ocak
Londra, İngiltere
200-250
1962, 5-10 Aralık
Londra İngiltere 700
1963, 7-22 Ocak
Londra-İngiltere
700
1963, Ocak, 12 Şub
Newyork, Newyork
200-400
Bugüne kadar bu ve benzer grupların çabalarına rağmen atmosferdeki
kirliliğin önlenebilmesi için dünyada bir ortak hareket sağlanamamıştır.
1930’da Belçika’nın oldukça büyük endüstri havzası olan Mense vadisinde
duman ortalığı alt üst etmiş ve 63 kişi hayatın kaybetmiş, binlerce kişi
hastalanmıştır.
4
Aradan geçen 18 yıl sonra benzer koşullar, yani diğer bir hava kirlenmesi
Birleşik Amerika’da yaşanmış, 17 kişi ölmüş ve Pennsylvania’nın
Donora’sındaki insanların % 43’ ü hastalanmıştır.
İngiltere’de 1948 yılında hava kirlenmesinden Londra’da 700-800 kişinin
öldüğü kayıtlara geçmiştir.
Londra’daki bu smog felaketinden yaklaşık dört yıl sonra hava kirliliğinin
sonuçlarına daha uzun süre katlanabilmek imkansızlaştır. 1952 yılının 4
Aralık perşembe günü yüksek sıcaklıktaki bir hava kütlesi kuzey
İngiltere’ye doğru hareket etmiştir. Sıcaklıktaki bu değişim, Londra’nın
üstünde beyaz bir dumanın yerleşmesine neden olmuştur. Kömürle yapılan
ısıtma ve enerji üretim sistemleri nedeni ile aşırı kömürün kullanılması
partikül ve kükürtdioksit seviyelerinde artma meydana getirmiştir ve
birikim başlamıştır. Yüksek basınçlı hava saplanıp kalmış ve smog’u
dağıtacak bir hava akımı olmadığından kirliliğin artmasının önüne
geçilememiştir. Ertesi sabah görüş sıfıra düşmüş ve bir gözlemci beyaz bir
tişörtün 20 dakika içinde karardığını tespit etmiştir. Smog şiddetli bir
şekilde insanların solunum sistemini tahriş ederken insanların çoğunun
gözleri kızarmaya, boğazları yanmaya ve öksürmeye başlamıştır. Peşi sıra
smog’a bağlanan ölümler gelmeye başlamıştır. Yaşlı ve kronik solunum
problemleri olanların ölümüyle başlayan felaket, işlerini smog içinde
yapmaya çalışan genç ve normalde sağlıklı olanlarda da sağlık sorunlarına
sebep olmuştur. Bu sırada, duman yükselmeye başlamadan önce nedeni
hava kirliliği olan 4000 ölüm kayda geçmiştir. Bu çevre felaketinden sonra
Britanyalılar 1956 yılına kadar temiz hava için mücadele etmişler ve 1956
yılında sorunlarını kısmen de olsa çözmüşlerdir. 1955’de Birleşik
Amerika’da yaşanan problemleri çözebilmek için Hava Kirliliği Kontrol
Kanunu kabul edildi. Ancak, fazla başarılı olamayan bu ilk kanunun yerine
1963’de Temiz Hava Kanunu çıkartıldı. Bu yeni kanun, bir yandan belediye,
bölge, mevzi programlarını teşvik ederken bir yandan da federal
hükümetin üstünlüğünü koruyarak gerektiğinde bir şehirde yaşayanların
diğer bir şehrin kirliliğinden zarar görmesinin önüne geçilmesine hizmet
etmiştir. Bu kanun, aynı zamanda 1970'in hava kalitesi ve emisyon
standartlarının çıkarılmasında önemli rol oynamıştır. 1970’te çıkarılan
5
Temiz Hava Kanunu yeni kurulacak olan Çevre Koruma Kurumuna (EPA)
yürütme hakkını tanımıştır. Kanun birinci ve ikinci derece dış ortam hava
kalite standartlarına da açıklık getirmiştir. Amerika Birleşik Devletleri
1977'deki Temiz Hava Kanununda yapılan bazı değişikliklerle var olan
yasaları daha da güçlendirirken, atmosferin temizlenmesi doğrultusunda
ulusal bir hedefte birleşmiş oldular. Bu değişiklikler enerjinin korunumunu
hiçe sayan eksiklikleri de gidermiştir.
Cumhuriyetin kurulmasıyla yoğun bir şehirleşme ve kalkınma hamlesinin
başlaması sonucu Türkiye’de çevre sorunları kendini hissettirmiştir. Bunun
sonucu, önce su kaynaklarına yönelik, daha sonraki yıllarda ise kentlerdeki
altyapıya yatırımlar yapılmaya başlanmıştır. Son yirmi yılda çevre
sorunlarını çözmeye yönelik ciddi adımlar atılmıştır.
Türkiye’de hava kirliliğinin yoğun bir şekilde hissedilmesine, 1973 enerji
krizi neden olmuştur. 1973 ve 1976 yıllarındaki iki petrol krizinden
sonra, Türkiye’de enerji ihtiyacını karşılayabilmek için pahalıya mal olan
ithal sıvı yakıt yerine linyit kullanılmaya başlanmıştır. Kalori değeri düşük
ve kirlilik potansiyeli yüksek olan bu kömürler beraberinde şehirlerimize
hava kirliliğini getirmiştir.
Cumhuriyet tarihimizde çevre sorunlarına ilk işaret eden 1982
Anayasasıdır. Bu Anayasaya bağlı olarak 9 Ağustos 1983 yılında 2872
sayılı Çevre Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanun bir çerceve kanunu
olduğundan su, katı atık, hava kirlenmesi ile ilgili Yönetmeliklerle
desteklenmiştir. 2 Kasım 1986 yılında Hava Kalitesinin Korunması
Yönetmeliği Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
6
HAVA KİRLENMESİNİN DÜNYADAKİ ÖNEMLİ SONUÇLARI
Hava kirliliğini ve kontrolünü anlamada gerekli ilk adım atmosferin bileşim
ve yapısını anlamaktır. Atmosferdeki her bir gazın toplam listesi Tablo da
verilmiştir.
Tablo. Dünya atmosferindeki değişik gazların kütleleri
Kütlesel debileri verilen atmosferdeki gazların hacimsel yüzdeleri yere
yakın bölgeler için hacimsel % olarak Tablo da verilmiştir.
Soluduğumuz havanın bulunduğu troposfer hacimsel olarak %78 Azot
(N2), %21 Oksijen (O2), %1 Argon (Ar) ve %0.03 Karbondioksit
(CO2) içermektedir.
Tablo. Troposfer Tabakasındaki Gazın Bileşimi
Gaz Konsantrasyon(ppm)
Konsantrasyon (% Hacim)
Azot (N2) 780.000 78.09Oksijen (O2) 209.500 20.95Argon (Ar) 9.300 0.93Karbondioksit (CO2) 320 0.032
7
Neon 18 0.0018Helyum (He) 5.2 0.00052Metan (CH4) 1.5 0.00015Kripton (Kr) 1.0 0.0001Hidrojen (H2) 0.5 0.00005Diazotmonoksit (N2O)
0.2 0.00002
Karbonmonoksit (CO) 0.1 0.00001Ksenon (Xe) 0.08 0.000008Ozon (O3) 0.02 0.000002Amonyak (NH3) 006 0.0000001Azotdioksit (NO2) 0.001 0.0000001Azotmonoksid (NO) 0.0006 0.00000006Kükürtdioksit (SO2) 0.0002 0.00000002Hidrojensülfür (H2S) 0.0002 0.00000002
Bu gazların değişik miktarları atmosferin dört temel katmanı olan
troposfer, stratosfer, mezosfer ve termosferde yer alır.
Kirlilik kontrolü açısından ilgilenen en önemli tabaka canlıların
çoğunluğunu içinde barındıran tabaka olan troposferdir.
8
Şekil Atmosferin Sıcaklık Profili
Hava Kirlenmesine global bakıldığında kirlenme sonuçları olarak ortak
birkaç önemli olay göze çarpmaktadır. Bunların başında asit yağmuru
gelmektedir. Asit yağmuru ya da asit birikimi kükürt oksit (SOX) ve azot
oksitlerin (NOx) gaz emisyonlarının güneş ışığının etkisi altında su buharı
9
ile reaksiyona girerek kimyasal olarak sülfürik asit (H2SO4) ve nitrik asit
(HNO3) gibi kuvvetli asidik bileşiklere dönüşmesidir. Bu bileşikler, diğer
organik ve inorganik kimyasallarla birlikte aerosoller ya da partiküller
şeklinde yer yüzeyinin üzerinde toplanırlar ya da yağmur damlaları, kar
taneleri, sis ve çiğ şeklinde yer yüzeyine taşınırlar.
Asit birikimlerinin etkisi birikimlerin yağışla düşen miktarına bağımlı olan
ekosistemin hassaslığına göre değişir. Tampon özelliği büyük olan
çevrelerde, asit bileşikleri toprak ve yüzeysel suların asiditesinde belirli bir
artış göstermeden yıllarca birikmeye devam ederken, tampon özelliği zayıf
olan çevrelerde ise aynı birikimler asiditede önemli artışlar gösterir.
Asit yağmurları endüstrileşmiş çevrelerde, bina ve yapılarda önemli
hasarlara neden olur.
Yüksek yapılar, kirliliği troposferin üstlerine doğru saçar ve oralarda
günlerce bekledikten sonra çok uzak mesafelere taşınırlar. Amerika’nın
orta batısının endüstrileşmiş bölgelerden çıkan önemli miktardaki SO2 ve
NO2 emisyonları buralardan New England ve Kanada topraklarına asit
yağmuru şeklinde taşındığı tespit edilmiştir. Kirliliklerin bir memlekette
meydana gelip diğer yerde birikmesi olaya uluslararası bir yapı ve
enternasyonal kurallar getirmektedir.
Asit yağmurlarında olduğu gibi hava kirlenmesinin etkilerini açıklamak her
zaman kolay olmamaktadır. Örneğin yirminci yüzyılda radyoaktif
materyallerin çok yaygın olarak kullanılması ve bu maddelerin atmosfere
bırakılmasının uzun ömürlü etkileri kolayca tahmin edilemez.
Ancak, güvenilir bir atık sürecinin tespiti atmosfer yerine ancak toprağın
ya da denizlerin derinliklerinde biriken atıklarda yapılan araştırmalarla
sağlanabilmektedir.
10
II. Ders
floroklorokarbonlar
Dünya için önemli bir problem olan diğer bir örnek
florokloro karbonların yarattıkları kirletici etkilerdir.
Troposfer ve Strotosfer arasındaki sınır tabaka olan
Ozon (O3), aerosol spreyler şeklinde kullanılan
florokarbonlardan atmosferik etkiler sonucu oluşan
radikal florürlerle reaksiyona girerek tükenmekte
olduğu belirlenmiştir.
Atmosferdeki ozon (O3) yeryüzüne ulaşan bitki ve
hayvan hayatına zararlı yüksek seviyedeki ultraviyole
radyasyonları azaltmaktadır. Bu tehlike karşısında
florokarbonların kullanılması tüm dünyada
yasaklamıştır.
Global ısınma
Hava kirlenmesinin dünya boyutu açısından bir diğer
örneği karbondioksit artışının sebep olduğu Global
ısınmadır.
Troposferdeki karbondioksit miktarının her yıl büyük bir
hızla ve geri dönüşü olmayan bir prosesle arttığı
bilinmektedir. Aynı zamanda bu artmanın eşit
miktardaki atmosferik oksijende azalma meydana
getirmekte. Halen atmosferde CO2 formunda 700 milyar
11
ton’dan fazla karbon bulunmaktadır. Bu rakam her yıl
2.3 milyon ton artmakta olup her on yıl %03’lük bir artış
anlamına gelmektedir. Petrol ve kömür tüketimi tarım,
orman ve her çeşit arazi çalışması CO2 birikimine sebep
olmaktadır.
CO2 yer yüzeyinden yansıyan uzun dalga boylu
(infrared) radyasyonları çok kuvvetli olarak absorbe
etmektedir. CO2 birikimi artmaya devam ederse,
yansıyan kızılötesi ışınların tutulma oranı yükselir ve
buna bağlı olarak troposferde ısınma (sera etkisi) olur.
Bu olayın sonucu iklim değişikleri meydana gelir.
CO2 bitkiler için vazgeçilemeyen besin maddesi olup
özellikle ağaçlar tarafından tüketilirler. CO2 artışından
meydana gelen kirlenmenin önlenmesi için
ormanlaştırma tarzındaki uygulamalar CO2‘in
atmosferden uzaklaştırılmasında etkili olmaktadır.
12
DÜNYADA UYGULANAN HAVA KİRLİLİĞİ KONTROL
PROGRAMLARI
1970’li yıllarda atmosferdeki kirliliğin ciddi boyutlarda
olduğunun belirlenmesi ile
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) (kentsel ve endüstriyel
alanlarda)
Dünya Meteoroloji Organizasyonunun (kıtasal ve
global) (WMO) hava ile ilgili kayıtları tutmasına sebep
oldu.
WHO’nun temel hedefi kentte yaşayan halkın sağlığını
korumaktır.
WMO; Hava kirliliğini oluşturan nedenleri belirlemek
için, hava kirliliği konsantrasyonlarını ölçmekte ve
bunların iklim üzerindeki etkilerini kıtalar ve dünyanın
13
tümünü kapsayacak şekilde araştırmakta aynı zamanda
süreli özelliklerini tahmin etmeye çalışmaktadır.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), Dünya
Çevre İzleme Sistemi (GEMS); WHO ve WMO’nun
yürütme kurallarına daha ileri bir destek sağladılar.
GEMS;
- erken uyarı sistemlerinin yaygınlaştırılması,
- dünya çapında atmosferik kirliliği tayin etmek ve
bunun iklim üzerine etkisini değerlendirmek,
-arazi kullanımı ve tarımla ilgili olan kritik
problemleri ortaya çıkarmak.
WHO projeleri mikro düzeyde (kentsel) ölçümler yapar.
* WMO şebekesi ise makro düzeyde (kıtasal ve dünya
boyutunda) ölçümler yapar ve bunları karşılaştırır.
GEMS, WHO projelerine ve WMO kayıtlarına sıkı olarak
bağımlıdır.
Örnek; lokal ve kentsel boyutta SO2’nin tipik aylık
ortalaması 20-100 g/m3 sınırları arasındayken, kıtasal
boyutta 10-40 g/m3 değerleri arasında ve dünyasal
boyutta ise bu 5 g/m3 ‘den aşağı düşmektedir. Yalnızca
bu kurumların dünya çapındaki işbirliği, hava kirliliği
14
araştırmalarına böylesine önemli verilerin bir araya
getirilmesi olanağını sağlar. Aynı şekilde, yine ancak
kirlilikler lokal, havzasal, kıtasal ve dünya çapında
gözlenirse, o zaman hava kirliliği problemlerinin boyutu
ve çözümü mümkün olabilir.
ÖLÇÜM BİRİMLERİ
Partiküller ve gaz kirleticilerin miktarlarının ortak bir
ifade ile tanımlanabilmesi için belirlenmiş birimlerin
kullanılması gerekmektedir.
Partiküller ve çökelebilen tozlar, birim zaman
aralığında santimetrekareye düşen miligram olarak.
(mg/cm2.ay veya mg/cm2.yıl)
15
Partikül sayımı ise, 1 m3 gazdaki partikül sayısı ya da
her m3 teki milyon partikül (106 cm3 ) şeklinde
öngörülmüştür.
Süspansiyon partiküller ve gaz kirleticilerin ölçümleri
ise, m3 ün mikro gramı (g/m3), birim hacmin kütlesi
şeklinde verilmiştir.
Önceleri gaz kirleticilerin konsantrasyonları hacimsel
olarak milyondaki parçası (ppm), yüz milyondaki
parçası (pphm) ya da milyardaki parçası (ppb) şeklinde
verilmesi yaygındı. Bu nedenle metreküpteki mikrogram
biriminin milyondaki parça (ppm) temeline göre eşdeğer
konsantrasyonunun ne olacağı da belirlenmelidir. Gaz
kirleticilerin ppm ve g/m3 konsantrasyonları arasında
aşağıda verilen dönüşüm eşitliği kullanılmaktadır.
(1)
Mw = Mol ağırlığı (g/mol),
Vw = Deney şartlarındaki moleküler hacimdir. (L/mol).
16
Avagadro kanunu uyarınca herhangi bir gazın bir molü
aynı basınç ve sıcaklıktaki herhangi bir gazla aynı hacmi
kaplar. Standart 273K (0C) ve 1 atm basınç (760 mm
Hg) altında kimyasal reaksiyonlar için bu hacim 22.4
L/mol dür.
Ancak hava kalitesinin saptanması ile ilgili
yönetmeliklerin çoğunda bu değer standart şart olan
25 0 C da ve 760 mm Hg basınç için ve bazı kaynaklarda
ise 21.10C ve 760 mm Hg basınç için verilmiştir. Bunları
ve diğer koşulları standart koşullara dönüştürmek için
aşağıda verilen formül kullanılır.
(2)
Burada V1, P1 ve T1 yukarıda anılan koşullarda 22.4 L'yi,
760 mm Hg ve 2730 K' de tanımlamakta V2, P2 ve T2 ise
var olan gerçek koşulları göstermektedir.
R= 8.205 x 10-2 L. Atm. K-1. mol-1
Örnek 1: Hacim, sıcaklık ve basınç bağıntısının,
hesaplanması :
17
250 C ve 820 mm Hg daki 2 mol gazın kapladığı
hacmi hesaplayınız.
Çözüm
(2) eşitliği kullanılırsa,
Buradan V2 = 45.32 L elde edilir.
II. yol: PV = n RT
Örnek 2: Milyondaki parça (ppm)'nın hacimdeki
kütleye, (g/m3 ) dönüştürülmesi:
00 C de 1 atm basınç altında analizi yapılan bir hava
örneğinin 9 ppm CO içerdiği belirlenmiştir.
Ekivalent CO konsantrasyonunun metreküpte
mikrogram ve metreküpte miligram olarak
hesaplayınız.
Çözüm
1. Kullanılacak formül:
eşitliğinde verilen değerler yerine konursa
, CO= 11250 g/m3= 11.25mg/m3
18
Örnek 3: 27C ve 740 mmHg basıncındaki bir hava
örneğinde yapılan analizde 200 ppm SO2 tespit
edilmiştir. Bu sonucu mg/m3 olarak hesaplayınız.
(SO2=64)
Çözüm
formülünde Vw deney şartlarında
hesaplanırsa
(1), PV = nRT (n =1) (2)
elde edilir.
V2=25.28 L
Örnek 4: Bir gaz örneği içerisindeki CO2 miktarı 2000 C
ve 1 atm. basınç şartlarında 8000 g/m3 olarak
ölçülmüştür. Bu gazın ;
a)Deney şartlarında
b)Standart şartlarda konsantrasyonunu ppm olarak
hesaplayınız.
Çözüm
a)1 mol gazın hacmi (deney şartlarında) (200 0C ve 1
atm basınç)
19
V1 x P1/T1= V2 x P2/T2
,
ppm = 7
b) 1 mol gazın standart şartlarda (250C, 1 atm’da)
hacmi
aynı formülden ppm bulunursa
ppm = 4,44
Hava kirliliği raporlarının anlaşılması ve analizindeki
karışıklığın azaltılması, raporlardaki birimlerin
uyumluluğuna bağlıdır.
20
KİRLETİCİLERİN KAYNAKLARI
Doğal Kirleticiler; polenler, mantar sporları, tuz
spreyleri ve orman yangınları ile volkanik patlamalardan
oluşan duman ve toz partikülleri metanın (CH4) doğal
oksitlenmesinden meydana gelen karbonmonoksit (CO),
çam ağaçlarından çıkan terpen formundaki
hidrokarbonlar, organik maddelerin anaerobik
parçalanması ile meydana gelen metan (CH4) ve
hidrojen sülfür (H2S) de içermektedir.
Yapay (Antropojen) Kirleticiler; Fosil yakıtların ısıtma,
ulaştırma, endüstri ve enerji üretimi için kullanılması
atmosferik kirliliğe sebep olmaktadır.
Dört ana başlıkta tanımlanır
Hareket halindeki kirleticiler (çizgisel kaynak);
motorlu araçlar, uçaklar, trenler, gemiler
Noktasal Kaynak; Birim zamanda yaptığı kirletici
yayın miktarı keyfi bir referans değerin üzerinde olan
önemli sabit kaynaklardır fabrikalar, termik santraller,
21
kimyasal metalürjik ve kağıt endüstrileri ile petrol
rafineleri.
Alansal Kaynak; Noktasal kaynaklar gibi ancak
bireysel olarak çok küçük yayın merkezlerinin bir
arada bulunmasından oluşur, yerleşim alanları
Dünyada sanayileşmenin hız kazandığı 1930’lu
yıllardan sonra yukarıdaki ana kaynaktan yayılan
kirleticiler üzerinde ABD’de yapılan araştırmanın
ilginç sonuçları tablo ’da gösterilmiştir. Bu tabloda
1940-1980 yılları arasındaki emisyonlar 1974 yılı ile
mukayeseli verilmiştir. ABD’deki 1940-1980
periyodundaki kirleticilerin emisyon miktarları
incelendiğinde insan aktiviteleri artmasına karşın
kirleticilerin emisyonları partikülde % 56, kükürt
oksitlerde % 15, hidrokarbonlarda % 20, karbon
monoksitte %23’lük bir azalma göstermiştir. Azot
Oksitlerde ise % 12’lik bir artış gözlenmektedir.
Bunun nedeni ise kirletici kontrolleri ile birlikte,
yakıt cinsindeki değişiklikler gösterilebilir. 1940-
1980 yıllarında çevre kirliliğinin yoğun hissedilmesi
sonucu ABD’deki kirleticilerin kontrol ekipmanları
geliştirilmiş ve partikül kirletici kaynakları olan fosil
yakıtlar yerine gaz yakıtlar kullanılmaya
başlanmıştır. Bu nedenle kirletici emisyonları hem
22
cins hem de miktar olarak değişikliklere uğramıştır.
Tablo . A.B.D. Hava Kirliliği Emisyonları (1940-1980)*
Yıl Askıda
Part.
%
1974
Kükürt
Oksit
%
1974
Azot Oksit
%
1974
Hidrokarbo
n %
1974
Toplam
CO
%
1974
194
0
21.
9
181 17.
4
64 6.5 32 13.
9
58 74.
7
73
195
0
22 192 19.
6
73 9.3 46 17.
5
74 32.
8
81
196
0
20.
2
167 19.
2
71 12.
7
63 21.
6
91 90.
8
89
197
0
17.
6
145 27.
9
10
3
18.
5
92 27.
1
11
4
110
.9
108
197
1
16.
4
136 26.
5
98 19.
0
95 25.
4
11
1
110
.5
108
197
2
14.
9
123 27.
3
10
1
20.
1
10
0
26.
7
11
2
109
.7
107
197
3
13.
9
115 28.
4
10
5
20.
4
10
1
26.
2
11
0
107
.4
105
197
4
12.
1
100 27.
0
10
0
20.
1
10
0
23.
8
10
0
102
.5
100
197
5
10.
1
83 25.
6
95 19.
6
98 22.
8
96 98.
1
96
197
6
9.4 78 26.
4
98 20.
9
10
4
23.
7
10
0
100
.4
98
197
7
8.5 70 26.
4
98 21.
3
10
6
23.
8
10
0
97.
8
95
197
8
8.6 71 24.
8
92 21.
5
10
7
24.
4
10
3
96.
7
94
197
9
8.5 70 25.
3
94 21.
5
10
7
23.
4
98 92.
6
90
23
198
0
7.8 64 23.
7
88 20.
7
10
3
21.
8
92 85.
4
83
Değişim % - 56 % -15 %+12 % -20 % -23
* Yılda milyon ton olarak
1980 yı1ında A.B.D.'deki hava kirleticilerinin nedeni
olan aktiviteler Tablo’da verilmiştir. Önem verilmesi
gereken hava kirleticilerinden karbon monoksitin en
büyük kaynağı tek başına hareketli kaynaklarken
yerleşik durağan kaynaklardaki yakıtın yakılması (güç
ve ısınma amacı) ise en önemli ikinci kirleticidir.
Enerji üretimi ve ısıtma amacı ile fosil yakıtlar
kullanıldığında meydana gelen kirletici gazlardan SO2 ve
NOx atmosfere bırakılan toplam sülfür oksitlerinin yüzde
50 sini Azot oksitlerinin yüzde 51'ini teşkil etmektedir.
Bu arada endüstriyel prosesler hidrokarbonların %50
sinin yayılmasına sebep olmaktadır. Tablo 'da
hidrokarbonlar ve azot oksitlerine güneş ışığının etkisi
ile atmosferde meydana gelen ikincil kirleticiler dahil
değildir.
Tablo. Hava Kirlenmesinin Kaynakları 1980 *
Kaynaklar CO Part. SOx HC NOx Topla
m
ulastirma 69.1 1.4 0.9 7.8 9.1 88.3
Yerleşik yakma (enerji, ısıtma)
2.1 1.4 19.0 0.2 10.6 33.3
Endüstriyel
prosesler
5.8 3.7 3.8 10.8 0.7 24.8
Katı atık 2.7 0.4 0.0 0.6 0.1 3.3
24
uzaklaştırılma
sı
Diğer(orman
yangını
tarımsal
yakmalar)
6.2 0.9 0.0 2.4 0.2 9.7
Toplam 85.4 7.8 23.7 21.8 20.7 159.4
* Yılda milyon ton olarak
1977 yılında A.B.D.'deki en önemli beş ana kirliliğin
toplam emisyonları (yılda milyon ton olarak) Grafik'de
verilmiştir. Bu kirliliklerden hareketli kaynak
(transportasyon) toplam karbonmonoksitin yüzde 83’
ünü hidrokarbonların yüzde 41’ ini Azot oksitlerin
yüzde 4’ ünü partiküllerin yüzde 9’ unu ve
atmosfere salınan kükürt oksitlerin yüzde 3’ ünü
içermektedir. ABD’de uygulanan çevre koruma
yöntemleri sonucu 1980 yılından sonra aktivite artışına
rağmen, CO ve HC partikül yüzdeleri özellikle
transportasyon alanından azalmıştır. Buna rağmen
transportasyon hala atmosfere bırakılan tüm
kirliliklerin yüzde 56’ sının sorumlusudur.
25
Şekil A.B.D.'deki 1977 yılının Emisyonları (Yılda milyon ton olarak)
26
HAVA KİRLETİCİLERİNİN SINIFLANDIRILMASI
Kirleticilerin tümü, orijinine, kimyasal kompozisyonuna
ve madde yapısına bağlı olarak sınıflandırılabilir. Bu
sınıflandırmalar, hava kirlenmesi parametrelerinin
seçimine bir temel kazandırması için kullanılır.
İnsan Aktivitelerine Göre Sınıflandırma: İnsan
aktivitelerine göre sınıflandırmada aslında kirleticiler
kaynaklarına göre sınıflandırılmış olmaktadır. Atmosfere
değişik özellikte olmalarına karşın, dört ana kaynaktan
kirletici atıldığını daha önce belirtmiştik, bu nedenle
insan aktiviteleri sonucu, ulastirma emisyonu, yerleşik
yakma emisyonu, endüstriyel emisyon, katı atık
emisyonu şeklinde dört çeşit kirletici grubunun ortaya
çıktığı görülmektedir.
Orijine Göre Sınıflandırma: Orijinine bakarak ya
primer ya da sekonder kirleticiler olarak göz önüne
alınabilir.
Primer (Birincil) kirlilikler; Kükürt oksitler (SOx), Azot
oksitler (NOx), hidrokarbonlar (HC) gibi atmosfere
doğrudan bırakılan ve orada bırakıldıkları formda kalan
kirliliklerdir.
Sekonder (ikincil) kirlilikler; Ozon (O3) ve
peroksiasetilnitrat (PAN) gibi atmosferde fotokimyasal
27
reaksiyonlarla yahut hidroliz ya da oksidasyonla bu
formlarına dönüşen kirliliklerdir.
Kimyasal Kompozisyona Göre Sınıflandırma:
Kirlilikler ister primer ister sekonder olsunlar, kimyasal
kompozisyonların organik ya da inorganik oluşuna göre
tekrar sınıflandırılırlar. Organik bileşikler karbon ve
hidrojen içerirler ve çoğu aynı zamanda oksijen, azot,
fosfor ve sülfür gibi elementler de içermektedir.
Hidrokarbonlar, yalnız karbon ve hidrojen içeren organik
bileşiklerdir.
Aldehitler ve ketonlar karbon ve hidrojen yanında
oksijen içermektedirler.
Hava kirliliği alanında etkili olan diğer organik bileşikler
karboksilik asitler, alkoller, eterler, esterler, amidler ve
organik sülfür bileşiklerdir.
İnorganik materyaller, karbonmonoksit (CO),
karbondioksit (CO2), karbonatlar, sülfüroksitler, Azot
oksitler, ozon, hidrojenflorür ve hidrojen klorür içeren
kirleticiler atmosferde bulunur.
Fizik Hallerine Göre Sınıflandırma: Tablo’ dan
görüleceği gibi kirleticiler ayrıca partikül ya da gaz
olarak da sınıflandırılırlar. Partikül yapısında kirleticiler
esas olarak, toz, duman, sis, uçuşan kül, kimyasal
28
buhar ve sprey içeren çok ufak parçalara bölünmüş katı
ve sıvılardır.
Tablo Fizik Hallerine Göre Kirleticilerin Sınıflandırılması
Temel Sınıflar Alt Sınıflar Alt Sınıfın Tipik ÜyeleriPartiküller katı Toz, duman, sis, uçuşan
kül, kimyasal dumanLikit Kimyasal buhar, sprey,
Gazlar
Organik Hidrokarbonlar
Aldehidler ve Ketonlar Diğer organikler
Hegzan, benzen, etilen, metan bütan, bütadin,asetilenFormaldehit, asetaldehit aseton, metil etil keton klorlanmış hidrokarbonlar alkoller, fenoller
Anorganik
Karbon oksitler, Kükürt oksitler, Azotoksitler diğer inorganikler
Karbon monoksit, KarbondioksitKükürt dioksit, Kükürt trioksitAzotdioksit, AzotmonoksitHidrojen sülfür, Hidrojen florür, Hidrojen Klorür
Uygun koşullar altında partikül halinde ki kirleticiler
atmosferde çökelirler.
Gaz kirleticiler şekilsiz akışkanlar olup içine bırakıldıkları
boşluğu tamamen doldururlar, daha çok hava gibi
29
davranır ve atmosferde çökelmezler. Normal gaz
kirleticiler arasında karbonoksit, kükürt oksitler, azot
oksitler, hidrokarbonlar ve bazı oksidanlar sayılabilir.
KİRLETİCİ TÜRLERİ
Kirleticiler:
partiküller
gaz kirleticiler olarak gruplandırılır.
hava kalite parametreleri temelde iki ana kategoriye
ayrılır:
Sivi
kati haldeki partikül maddeler ve gaz maddeler.
PARTIKULLER
30
Tane iriligi 0.002µm partikul madde 500 µm
araliginda cesitli yogunluklardaki kati veya sivi
zerreleridir.
Partiküller
Fiziksel biyolojik kimyasal
inorganik
organik
Boyut şekil yapısı çökelme özellikleri optik kalite
Fiziksel Özellikler
a) Boyut: Partiküllerin en önemli fiziksel özelliklerinden
birisi boyuttur. Doğal ya da kaynağı insan olan ve
atmosferde bulunabilen partiküllerin boyut sınırları
sekil’de görülmektedir.
31
Spray
Askıda Tozlar (İnce
Çökebilen Tozlar
Yanma
Kimyasal
Kimyasal Buhar Gaz
1000 100 10 1.0 0.1 0.01 0.001 0 .0001
Grafik Mikrometre Olarak Partiküllerin Boyutları
50 µm den büyük olan partiküller çıplak gözle
görülebilirlerken 0.005µm den küçük olanları ise ancak
elektron mikroskobu ile gözlenebilirler.
1µm den daha ufak olan partiküller kolayca
çökelemezler.
Metalürjik dumanlar, çimento tozları, uçucu kül, karbon
isi ve kimyasal duman 0.01 ila 100 µm sınırları
arasındadır.
b) Şekil Yapısı: Partiküller; toz, duman, uçuşan kül,
kimyasal duman, kimyasal buhar, sis ya da sprey gibi
şekil yapısına göre de sınıflandırılabilirler. Bunlardan ilk
dördü kati son üçü ise sivi partiküllerdir.
Toz, küçük kati partiküller olup ya kömür, çimento ve
hububat gibi materyallerin kullanılması sırasında ya da
bunların üretimi sırasında ezilme, yakılma ve öğütülme
gibi süreçlerle büyük kütlelerin ufak parçalara ayrılması
işlemi ile ortaya çıkmaktadır. Odunun biçilmesi gibi
mekanik işlemlerin yan ürünleri olarak ortaya
çıkabileceği gibi taşın erozyonu gibi doğal nedenlerin
32
artık maddesi de olabilir. Toz, hava ya da diğer gazların
içinde yayılmadan geçici olarak askıda kalabilir. Yer
çekimi ivmesinin etkisi altında çökelir. Sekil‘den de
görüleceği gibi boyutu 1.0 ile 1000 µm arasında
değişmektedir.
Duman, organik partiküllerin tam yanamaması sonucu
ortaya çıkan küçük kati partiküllerin havada
dağılmasından meydana gelir. Duman içindeki
partiküllerin çapları 0.5 ile 1µm arasında değişmektedir.
Kimyasal duman, kati bir maddenin buharının
atmosferde yoğunlaşması sonucunda oluşan küçük
partiküllerin havada dağılmış halidir. Çinko ve kurşun
gibi metal oksitlerin oluşturduğu kimyasal duman,
metallerin sublimasyon, distilasyon, kalsinasyon, döküm
işlemleri sonucu meydana gelir ve sınır değer boyutları
0.03 ile 0.3 µm arasında değişir. Kimyasal dumanı
oluşturan partiküller, flokülasyon ve koogülasyonla
çökeltilebilir.
Askıda Toz, kömürün yakılması ile yükselen gazların
içindeki, çok küçük parçalara bölünmüş yanamayan
partiküllerdir. Askıda tozun, partikül boyutu 1.0 ile 1000
µm arasında değişir, duman gibi yanma sonucu oluşur
ve kimyasal duman gibi inorganik metalik ya da mineral
maddelerden ibarettir.
33
Kimyasal Buhar: Normal şartlarda bir sıvının
buharlarının yoğunlaşması, bir sıvının ortaya saçılması
(köpürme ya da yüksekten dökülme sırasında bir
yerlere çarpma sırasında), bir kimyasal reaksiyonun
sonunda havada sıvının oluşması ile (Havada sülfürik
asidin oluşması gibi) meydana gelen sıvı partiküller ya
da damlalardan ibarettir. Kimyasal buharların genel
olarak çapı 10 µm’den ufaktır. Eğer kimyasal buhar
konsantrasyonu yeterince yüksek olursa görüşü
engeller buna kimyasal sis anlamına gelen “fog” adı
verilir.
Kimyasal buharların en çarpıcı örneği fosil yakıtların
yanması sonucu içinde bulunan kükürdün SO2 şeklinde
havaya karışması sonucunda sülfürik asit oluşumudur.
Havaya yanma sonucu karışan SO2 havanın oksijeni ve
nemi etkisinde SO3 dönüşür. SO3 ise havadaki nemi
kendine bağlayarak gaz halinden sıvı partiküller yani
H2SO4 ‘e dönüşür. Buda havada kimyasal buhar
dediğimiz fog olayını meydana getirir. Bu örnekteki
reaksiyonlar aşağıdaki gibi oluşur.
C (Kömür) + S + Hava CO2 + SO2
SO2 + ½ O2 SO3 (Gaz)
SO3 + H2 O H2 SO4 (Sıvı)
34
Sprey: Pestisid ve parfüm gibi likitlerin hava ortamına
atomizasyonu ile meydana gelen sıvı partiküllerdir.
Sprey partiküllerinin boyutu 10 ile 1000 µm arasında
değişir.
c) Çökelme Özellikleri
Partiküller, çökelerek atmosferden ayrılırlar, çökelme
doğada kendi kendine temizleme prosesi olduğundan,
çökelme özellikleri partiküllerin en önde gelen
karakteristik bir özelliğidir.
Partiküller
Askida cokelebilir
1 µm askida 20 µm' cokelebilir 10 µm
d) Optik Özellikler: Hava kirlenmesinin önemli
etkenlerinden birisi de görüş mesafesindeki azalmadır.
Işığın partikül maddelere çarpması sonucu dağılarak
ve absorblanarak azaldığı bilinmektedir. Işığın
dağılmasına sebep olan en etkin partikül boyutu 0.38 -
0.76 µm çapındadır. Boyut dışında yüzeysel yapı,
35
görüş mesafesinin azalmasına en çok etki eden
parametredir.
Görüş mesafesinin azalmasına etki eden faktörler çok
sayıda olduğundan bu konuda kesin bir formül vermek
oldukça zordur. Çok özel koşullarda, partikül maddelerle
görüş mesafesindeki azalma arasındaki ilişki aşağıdaki
gibi verilmiştir.
Her sene en az 15- 20 uçak kazasının nedeni sis ve toz
sonucu yetersiz görünürlüğe yüklenmektedir.
KİMYASAL ÖZELLİKLER
Atmosferdeki partiküllerin kimyasal yapısı büyük
değişiklikler göstermektedir. Atmosferik partiküller hem
organik hem inorganik bileşikler içerirler.
organik partikuller; fenoller, organik asitler ve alkoller
inorganikler partikuller; nitratlar, sülfatlar ve demir,
kurşun, mangan, çinko ve vanadyum gibi metallerin
oksitleridir.
BİYOLOJİK ÖZELLİKLER
36
biyolojik partiküller; protozoa, bakteriler, virüsler,
mantarlar, sporlar, polenler ve algler
Genel olarak mikroorganizmalar, besleyicilerin eksikliği
ve güneşten yayılan ultraviyole ışınlar sebebiyle
atmosferde uzun süre yaşayamazlar. Ancak bazı bakteri
mantarlar sporlanarak uzun süre yaşayabilirler. Bir sürü
spor ve polenler hava içindeki saçılmaya uyum sağlarlar
ve yerden 300 m' nin üzerinde bulunurlar. Bazı
partiküller ve özellikle mavi-yeşil algler 2000 m'ye
kadar olan yüksekliklerde bulunabilirler.
PARTİKÜLLERİN ETKİLERİ
İnsan sağlığına etkisi : Yüksek konsantrasyonlarda süspansiyon
partikül maddeler özellikle solunum yolu hastalıklarına karşı hassas
olanlarda sağlık tehlikesi yaratırlar. Tablo da verildiği gibi
süspansiyon partiküllere bağlanan hastalık etkisinin yapısı ve
yaygınlığı partiküllerin konsantrasyona, diğer atmosferik kirleticilere
ve bunların havada kalmış oldukları sürelere bağlıdır.
37
Tablo 4.11.Sağlığa Etki Eden Partiküler Maddeler
P.M. Konsantras. g/m3
Beraberinde bulundurduğu SO2 miktarı
Süre Etki
750 715 g/m3
SO2
Ortalama 24 saat
Hastalıklarda gözle görülür bir artma
300 630 g/m3
SO2
“ “ Kronik bronşit hastalık-larında hızlı artışlar
200 250 g/m3
SO2
“ “ Hastalık izinlerinde artış
100-130 120 g/m3
SO2
Ortalama yıllık
Çocuk nefes yolları hastalıklarında tekerrür sayısında artma
100 Sulf.hızı 30
mg/cm2/ay
Yıllık geom. Ort.
Ölüm oranında yaşı 50’ nin üzerinde olanlarda artış
80-100 Sulf.hızı 30
mg/cm2/ay
2 Yıllık geom. Ort.
Ölüm oranında yaş 50 den 63’e kadar olanlarda artış
Boyutu 1 ve 2 µm arasındaki partiküllerin yaklaşık %
40’ı alveoline bronşiollerinde kalırlar.
38
Şekil Solunum sistemi (a) İnsan solunum sisteminin
temel anatomik özellikleri (b) insan akciğerinin ve
bronşial ve alveolanın yapısı
Tablo Partikül boyutları ve solunum savunma mekanizması
Partikül
boyutu
Tanıtım Mekanizma
10 µm’den büyük
İri toz, uçucu kül (çıplak gözle görülebilen)
Burnun ön ucundaki kıllar 10 µm’den büyük olan tüm partikülleri tutarlar
2 ile 10 µm arası Sis,toz,duman partikülleri
Kılların hareketleri sümüğü yukarı doğru süpürürken partikülleri soluk borusundan ağız boşluğuna sürükler ve yutulmasını sağlar.
2 µm’den küçük Aerosoller ve sis Akciğerdeki lenfosit ve fagositler bazı mikron altı partiküllere etki
39
ederler
Partikül boyutu 0.25 ile 1µm arasında olan partiküller
hava ile birlikte solunum sistemine tekrar tekrar girip
çıkma özelliğine sahiptirler. Bu nedenle insanlar bu
partiküllerle daha çok temas ederler. Akciğerlerde
birikme riski 0.25- 1 µm arasındaki partiküllerde daha
büyüktür.
0.25 µm’dan küçük partiküller ise Brownian hareketleri
nedeni ile akciğerlerde birikmeden tekrar hava ile dışarı
atılırlar.
Kurşun partikülleri nedeni ile ortaya çıkan sağlık
problemine son yıllarda özel bir önem verilmektedir.
Çünkü çok zehirli olan kurşun tozları solunum sırasında
veya yiyeceklerle insan vücuduna çok kolay
girmektedir.
Bitki ve Hayvanlara etkisi:
Partikül maddelerin ekinlere olan yok edici etkisi
hakkında pek az bilgiler bulunmaktadır. Kum çimento
tuğla tozunun yaprak yüzeylerinde toplanması çok az
hasar meydana getirmektedir. Ancak rutubetin olması
halinde aynı tozlar daha çok hasara neden olurlar ve
bitki dokusunun gelişmesinde önemli engeller
oluştururlar. Doğaldır ki yaprakların tozla kaplanması
40
fotosentezi azaltır dolayısıyla bitki gelişimini engeller.
Florür, arsenik ya da kurşun içeren partiküllerle
kaplanmış bitkileri yiyen hayvanlarda bazı hastalık
belirtileri görülür.
Materyallere Etkisi:
Partikül maddeler toz şeklindeki eşyaları kaplayarak
materyallere ve tekstil ürünlerine zarar verirler.
Materyalleri özellikle bağıl nemin % 75 in üstünde
olması halinde korozyona uğratırlar bina yüzeylerini
aşındırırlar, boyalı yüzeylerin boyasını bozarlar ve
harap ederler. Örneğin partikül madde
konsantrasyonlarının 130 ile 180 µm/m olduğu hallerde
SO2 ile rutubet varsa çelik ve çinko panellerinin
korozyonu üç dört defa daha fazla olur.
41
III. Ders
GAZ KİRLETİCİLER
Atmosferik koşullarda, moleküler boyutta ve gaz halinde
olan kirleticilere gaz kirleticiler adı verilir. Hava
kirlenmesinde hidrokarbonlar, karbonoksitler,
kükürtoksitler, azotoksitler ve oksidanlar en önemli gaz
kirleticilerdir.
Hidrokarbonlar: Yalnız karbon ve hidrojen içeren organik bileşikler
hidrokarbonlar olarak adlandırılırlar. Hidrokarbonların kendileri
zararlı değildir. Ancak, fotokimyasal reaksiyonlarla kirletici ve zehirli
maddelere dönüşerek smog denilen olayı meydana getirirler.
Hidrokarbonların karbon sayısı 1- 4 normal şartlarda gaz,
42
4 Sıvı
Atmosfer kirlenmesine, gaz formdaki ve buhar basıncı düşük kolay
buharlaşabilen hidrokarbonlar sebep olmaktadır.
Benzin ve diğer petrol ürünlerinin en önemli kimyasalları olan
hidrokarbonlar, alifatik ve aromatik olmak üzere iki temel sınıfa
ayrılırlar.
Alifatik hidrokarbonlar: Alifatik hidrokarbon grubu, alkanlar,
alkenler ve alkinleri içermektedir. Alkanlar; doymuş hidrokarbonlar
(örneğin; metan) olup, oldukça inert ve genel olarak atmosferik
fotokimyasal reaksiyonlarda aktif değildirler.
Alkenlere daha çok olefinler denilmektedir, doymamıştırlar ve
atmosferik fotokimyasal olaylarda oldukça fazla reaktiftirler.
Güneş ışığının az olması halinde Azot oksitle yüksek
konsantrasyonlarda reaksiyona girerek peroksiasetil nitrat (PAN) gibi
ikincil derece kirliliği oluşturur. Bu arada ozon da (O3) oluşur.
Aromatik hidrokarbonlar: Aromatik hidrokarbonlar biyokimyasal
ve biyolojik olarak aktiftirler ve bazıları oldukça kanserojendir.
Yerleşim bölgelerindeki akciğer kanserindeki artışın en önemli
sebebinin otomotiv egzos emisyonunda aromatik hidrokarbonların
bazı gruplarının olduğu ileri sürülmektedir.
Hidrokarbonların Kaynakları: Atmosferde bulunan
hidrokarbonların kaynakları hem doğal hem de insan faaliyetleri
43
nedeniyle oluşmaktadır. Atmosferde bulunan hidrokarbonların büyük
miktarı doğal kaynaklıdır.
Bu kaynakların en önemlisi mikrobiyal bozunmalarda oluşan
biyolojik reaksiyonlardır.
Hidrokarbonların az bir kısmı jeotermal alanlardan,
kömür yataklarından,
petrol tesislerindeki doğal gazlardan ve
doğal yangınlardan kaynaklanmaktadır.
Tablo Hidrokarbon emisyonlarının kaynak ve miktarları (milyon ton/yıl)
Kaynak 1968 1970 1975 1977 1980 Ulaştırma 16.6 16.8 10.4 11.5 7.8 Sabit kaynaklardaki sıvı yakıt yanması (enerji ve ısınma)
0.7 0.5 1.3 1.5 0.2
Endüstriyel prosesler 4.6 4.8 2.7 10.1 10.8 Katı atık düzenlenmesi ve diğerleri
10.1 7.9 14.6 5.2 3.0
Toplam 32.0 30.0 27.0 28.3 21.8
Tablo dan da görüldüğü gibi, endüstriyel kaynakların (özellikle
rafineriler) neden olduğu hidrokarbon emisyonu insan aktiviteleri
sonucu meydana getirilen HC arasında en önemli olanıdır.
Ulaştırma alanında hidrokarbonlardaki azalma, otomotiv emisyon
kontrol cihazlarının geliştirilmesinin bir sonucudur. Katalizörlü yakıcı
ile tekrar yakma sonunda dışarı atılan hidrokarbonlar azalmakta ve
ayrıca aynı anda karbonmonoksiti yakarak dışarıya CO2 olarak
çıkartması kirliliği azaltmaktadır.
İnsan aktiviteleri sonucu oluşan hidrokarbonlar, atmosfere yayılan
toplam hidrokarbonların yaklaşık % 10’u kadardır. Bu miktarın kendi
arasındaki payı ise Tablo ’da görülmektedir.
44
Tablo İnsan Faaliyetleri Sonucu Oluşan HC Kaynakları
Faaliyet Alanı HC Miktarındaki Payı (%)
Motorlu taşıtlar 55
Yerleşik Yakma 3
Endüstriyel Faaliyet 15
Katı Atıklardan 27
Hidrokarbonların Etkileri: Atmosferik koşullarda hidrokarbonların
canlılar ve eşyalar üzerinde her hangi bir toksik etkisi doğrudan
saptanamamıştır.
hidrokarbon üretilen ve kullanan endüstrilerde yapılan araştırmalarda
25 ppm Hidrokarbon bulunan bir hava ortamında her hangi etki
saptanmazken, 500 ppm benzen bulunan bir çalışma ortamında
insanlar ancak 1 saat dayanabilmektedir.
600 ppm toluen bulunan bir atmosferde ise insan 8 saatte
zehirlenmektedir.
7500 ppm benzen bulunan bir atmosferde insanların 1 saat içinde,
20000 ppm Benzen konsantrasyonunda ise 10-15 dakikada öldüğü
tespit edilmiştir.
Diğer taraftan, hidrokarbonların atmosferde oluşturdukları oksidanlar
hem eşyalara, hem de canlılara doğrudan etki etmektedir.
Karbon Monoksit: Normal koşullar altında Karbonmonoksit gazı
renksiz, tatsız, kokusuz ve kimyasal olarak inert olup ortalama
atmosferik ömrü tahminen 2.5 aydır.
45
Karbonmonoksitin yapılar, bitkiler ya da eşyalar üzerindeki etkisi çok
azdır. 100 ppm konsantrasyonda bile CO’in bitkilere ve eşyalara her
hangi bir zararlı etkisi tespit edilememiştir.
Ancak kandaki oksijen transferinden sorumlu bileşik olan hemoglobinle
kolay reaksiyon vermesi nedeni ile yüksek konsantrasyonlarda insanın
aerobik metabolizmasına ciddi olarak etki yapar. Karbonmonoksit, kandaki
hemoglobin (Hb) ile reaksiyona girerek onu kanın oksijen taşıma kapasitesi
çok daha düşük olan karboksi hemoglobin (COHb) şekline dönüştürür.
Hemoglobinin karbonmonoksit ile olan afinitesi oksijenle olandan 200 defa
daha fazla olduğundan, CO’in varlığı çok düşük konsantrasyonlarda bile
olsa oksijenin kan içindeki iletimi önemli bir şekilde azalır. CO’e insan
sağlığına etkileri tablo ’da verilmiştir. Tablo dan görüleceği gibi kandaki
COHb seviyesi arttıkça etkileri çok daha önem kazanmaktadır.
Tablo Kandaki Değişik Düzeylerdeki COHb'nin Sağlığa Olan Etkisi
COHb seviyesi % Gösterdiği etki
1.0 den az . Görülen bir etki yoktur
1.0 ile 2.0 Davranış performansı üzerinde bazı belirtili etki
2.0 ile 5.0 Merkezi sinir sistemi üzerinde etki; zaman aralıklarını ayırt
etme yeteneğinde, net görme, muhakeme ve belli başlı diğer
istem dışı kendiliğinden işleyen (terleme gibi) fonksiyonlarda
bozulma
5.0 dan büyük Kalp ve akciğerle ilgili fonksiyonlarda değişme
10 ile 80.0 Baş ağrıları, yorgunluk, uyuşukluk, koma, solunum
zorlukları, ölüm
46
Şekil Kandaki COHb seviyesi: Atmosferik CO, temas süresi ve fiziksel aktivitenin tipi ile
korelasyonu
Şekil ’de gösterildiği gibi vücut tarafından CO'in absorbe edilmesi,
CO konsantrasyonuyla, maruz bırakılma süresi ve yürütülen aktivite
ile artar. Karbonmonoksit konsantrasyonu, trafiğin yoğun olduğu ve
yolları tıkanık olan kentlerde özellikle yüksektir.
Kandaki CO konsantrasyonu teneffüs edilen havadaki CO
konsantrasyonuna bağlıdır. CO soluyan bir insanın kanında meydana
gelen COHb konsantrasyonu; kanda,
% COHb= 0.16 x Havadaki CO kons. + 0.5
47
%COHb
Ölüm
Bilinç Kaybı
Gözlenen Etki
İstirahat
Ağır İş
Maruz Kalma Süresi, h
eşitliği ile bulunabilir. Bu denklemin geçerli olabilmesi için insanın
zehirlenmeden durabileceği CO konsantrasyonu olan 100 ppm altında
hava ortamı olmalıdır.
COHb’nin kanda yarılanma süresi 5 saattir.
Yukarıdaki denklem uygulandığında 10 ppm CO bulunan bir havayı
soluyan bir insanın kanında COHb % 2.1’e ulaşırken, 50 ppm
soluyanda ise % 8,5’e ulaşmaktadır. 750 ppm CO’e maruz kalan bir
insan 5 dakikada, 2000 ppm CO’e maruz kalan bir insan 1 dakikada
ölmektedir.
İstanbul Boğaziçi Köprüsü çalışanlarında, CO ve COHb seviyeleri
sigara içen ve içmeyenler olarak ölçülmüştür. Vardiye girişi ölçülen
COHb seviyeleri ortalaması sigara içmeyenlerde %0.67, sigara
içenlerde % 1.99, vardiye çıkışı ölçülen COHb seviyeleri ortalaması
sigara içmeyenlerde % 1.25, sigara içenlerde % 3.23 olarak
bulunmuştur.
İstanbul’da yapılan araştırmalarda bazı cadde kavşak noktalarında CO
konsantrasyonunun bir saatlik sürede 55 ppm’ e kadar çıkabileceği
görülmüştür. Böyle bir yerde bir saat trafiğe takılan bir kişinin
kanındaki COHb seviyesinin %2.3 e ulaşacağı hesaplanmaktadır. Bu
temas, merkezi sinir sistemine etki ederek insanın zaman aralıklarını
ve ışık parlaklığını ayırt edebilme yeteneğini bozar.
Karbonmonoksitin Kaynakları: Karbonmonoksitin kaynakları doğal
ve yapay olarak iki grupta toplanır. Her yıl bitkilerin çürümesi sonucu
48
meydana gelen metan gazının oksidasyonundan 3.5 trilyon ton CO
oluştuğu hesaplanmaktadır. Metanın doğal şartlarda oksidasyonu en
büyük karbonmonoksit kaynağıdır. Bir yılda atmosfere karışan tüm
CO’nin % 75 ‘i Metanın oksidasyonu sonucu meydana gelmektedir.
İnsan aktiviteleri sonucunda oluşan CO toplamın ancak % 10’u
kadardır. Her yıl atmosfere yayılan CO miktarı kaynaklarına göre
Tablo ’da görülmektedir.
Tablo Atmosfere Yayılan CO Kaynak ve Miktarları
Kaynak Miktar (milyon ton/yıl)
Metan Oksidasyonu 3.500
Deniz ve Göller 170
Ormanlardan 100
İnsan Faaliyetlerinden 400
Diğer Doğal Kaynaklar 300
CO diğer kaynağı sigaradır. Sigara dumanı 400-500 ppm CO
içermektedir.
Sigara içmeyenlerde COHb % 1.5 seviyelerinde
Günde bir paket içenlerde % 6.3
İki paket içenlerde % 7.7 COHb belirlenmiştir.
Kentsel alanlarda yapılan ölçümlerde 8 saatlik ortalama maksimum
konsantrasyon 53 ppm olarak belirlenmiştir. Pik konsantrasyonlar
trafiğin yoğun olduğu sabah ve akşam saatlerinde gözlenmektedir.
Özellikle çok yoğun karbon monoksit konsantrasyonları hareket
halindeki taşıtların içinde, garajlarda ve trafik akışının fazla olduğu
49
bölgelerde tespit edilmektedir. Dolayıyla yoğun CO maruziyetinin;
özellikle şoförler, garajlarda çalışan kişiler ve trafik polislerinde
gözlenmesi beklenilmelidir. Örneğin yapılan ölçümlerde araba içinde
maksimum 36 ppm, garajlarda 500 ppm karbon monoksit
konsantrasyonu tespit edilmiştir.
Atmosferdeki ortalama CO konsantrasyonu 0.1-0.5 ppm dir. Her yıl
atmosfere yayılan CO miktarı göz önüne alındığında, atmosferdeki
CO konsantrasyonunun her yıl % 50 oranında artması beklenir.
Aksine, bazı yıllarda azalmalar da tespit edilmektedir. Bu olay
aşağıdaki gibi açıklanabilmektedir; İlk akla gelen atmosferdeki
karbonmonoksitin
CO + ½ O2 + ışık CO2
şeklinde dönüşüm reaksiyonudur. Ancak, atmosferik şartlarda bu
reaksiyonun atmosfere karışan karbonmonoksitin tümünü
dönüştürecek hızda olmadığı tespit edilmiştir. Yapılan hesaplamalarda
toplam karbonmonoksitin ancak % 0.1’i CO2’ye dönüşebilmektedir.
Biyosferde su yatakları, bitki örtüleri, insan aktiviteleri CO üreten
bölgeler olduğuna göre, geriye toprağın CO ile ilişkisi kalır. Son
yıllarda yapılan araştırmalarda tropikal toprakların en çok CO
yakalayıcısı olduğunu ortaya koymuştur. Tropikal bir toprağın saatte
7-10 mg/m2 CO absorpladığı gözlenmiştir. Topraktaki biyolojik
aktivite azaldıkça, CO üretme hızı azalmakta, buna karşılık CO
absorplama hızı artmaktadır. ABD’de yapılan bir araştırmada ABD
toprakları yılda ortalama 500 milyon ton CO yakalamaktadır.
50
Karbon Dioksit (CO2)
Karbondioksit (CO2) atmosferde çok düşük konsantrasyonda bulunan
bir gazdır. Çevrede önemli bir anahtar görevi yapar. Örneğin, bitkiler
karbon dioksit alırlar ve bunu fotosentezlerinde kullanarak yaşamlarını
sürdürürler.
güneş ışığı
CO (gaz) + H2O Karbonhidrat + O2
(gaz)
Karbon dioksitin diğer bir özelliği de güneşten gelen ışınların
değişmeden yeryüzüne ulaşmasını sağlar. Ancak bu sırada
yeryüzünden gelen uzun dalga radyasyonunun bir kısmını absorblar.
Uzun yıllar önce, karbon dioksitin yeryüzünde meydana getirdiği sera
(greenhouse) etkisi ve buna bağlı olarak gelişen iklim değişikliklerine
neden olduğu tespit edilmiştir. Atmosferde daha önceden 280 ppm
olarak tespit edilen karbon dioksit miktarı, fosil kökenli yakıtların
kullanımının artması ile bugün 350 ppm’e kadar yükselmiştir.
Karbon dioksit doğal veya yapay olarak yanma veya oksidasyon
sonucunda oluşur. Ortama verilen karbonmonoksit, hidroksit
radikalleri ile oksitlenerek karbon dioksite dönüşür. Ancak bu
oksitlenme uzun zaman aralığında gerçekleşen bir reaksiyonla olur.
Karbondioksitin kendisi toksik bir gaz değildir. Normal atmosfer
şartlarında %0.03 - %0.06 arasında değişen konsantrasyonlarda, ayrıca
kaynak sularında da çözünmüş halde bulunur.
Atmosferdeki karbondioksit ile çözünmüş karbondioksit arasında
çeşitli doğal dönüşümlerin olması söz konusudur. Aradaki denge,
51
mevcut konsantrasyonun karışım zamanına bağlıdır. Bu dönüşüm
aşağıda şematik olarak gösterilmektedir.
Atmosferde bulunan karbon dioksit konsantrasyonu fosil kaynaklı
yakıtların yanması sonucunda her yıl 2.3 ppm kadar artmaktadır.
Bunun üçte biri okyanus veya derin su kaynaklarınca ve bitkiler
tarafından alınarak atmosferden uzaklaştırılmaktadır. Geri kalan 1.5
ppm ise atmosferdeki karbon dioksit konsantrasyonuna eklenmektedir.
Bu miktar da atmosferin tedrici olarak ısınmasına neden olarak sera
(greenhouse) etkisini her geçen gün biraz daha arttırmaktadır.
Atmosferde biriken karbondioksit adeta bir cam fanus görevini yapar.
Güneşten gelen kısa dalga boylu ışınlar içeriye kolaylıkla
geçmektedir. Ancak, içeride oluşan ısı enerjisinin çıkması karbon
dioksit tarafından engellendiğinden içteki ısı dışarıdan daha yüksek
olmaktadır. Karbon dioksitin bu etkileşimi sonucunda; dünya ortalama
52
ısısında meydana gelen yükselme doğadaki denge ve dönüşümler
üzerinde de etkisini göstermektedir.
1880-1940 yılları arasındaki sıcaklık artışının 0.5 °C olduğu
belirlenmiştir. Günümüzde olduğu gibi, atmosfere yayılmakta olan
karbondioksit miktarının hızla artması durumunda, önümüzdeki
yüzyılın yarısında global ısınmanın l.5 °C - 5 °C arasında bir artış
göstereceği tahmin edilmektedir.
Kükürt Oksitler: Kükürt oksitleri (SOx), doğal afetler ve insan
faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan hava kirleticileri arasında
kuşkusuz en yaygın ve en çok üzerinde durulanıdır. Bu oksitlerin en
yaygın olanları, kükürtdioksit (SO2), kükürttrioksit (SO3), ve kükürt
heptoksit (S2O7)tir.
Kükürtdioksit renksiz, yanmaz ve patlamaz bir gaz olup boğucu bir
kokusu vardır.
Kükürtdioksit su içinde oldukça fazla çözünür (11.3 g/100 ml, 20 oC
de), moleküler ağırlığı 64.06 gr.dır ve yaklaşık olarak havadan iki kat
daha ağırdır.
SO2 nin havada kalış süresinin 2 ile 4 gün olabileceği ve bu sürede
1000 km yol alabileceği bilinmektedir. Bu nedenle SO2 kirliliği,
uluslarası bir boyut kazanır.
Atmosferdeki diğer bileşiklerle fotokimyasal ya da katalitik
reaksiyonlara giren SO2, SO3, H2SO4 damlaları ve sülfürik asit
tuzlarını meydana getirir.
53
Kükürt Oksitlerin Etkisi
İnsan Sağlığına Etkisi: Sülfürik asit (H2SO4), sülfürdioksit (SO2) ve
sülfat tuzları solunum sisteminin mukozasını tahriş etme özelliğine
sahiptir ve özellikle kronik solunum hastalıklarına neden olur (tablo)
Genel olarak laboratuarda deney koşullarında, erişkin sağlıklı kişiler
üzerinde yapılan deneylerle sağlanan veriler ile dış hava koşullarında
diğer kirliliklerin birbirini destekleyen etkisi ile temel değişik
reaksiyonlara neden olur.
Tablo SO2 nin İnsanlara Etkileri
Konsantrasyon ppm
Temas Süresi
Etkileri
0-0.06 Etkisi bilinmiyor 0.15-0.25 1-4 gün Kalp-solunum tepkiler 1.0-2.0 3-10 dak Sağlıklı kişilerde kalp-solunum tepkiler
sezilebilir tepkiler,göğüs kafesinde sıkışma 5.0 1 saat Hava akımları karşısında nefesin kesilmesi
ve artan akciğer direnci 10.0 1 saat Ciddi sıkıntılar, bazı burun kanamaları 20 den büyük 30 sn Sindirim sisteminin etkilenmesi ve aynı
zamanda göz iltihapları 400-500 Ani Ölüm, boğulma tehlikesi
EPA verilerine göre Chicago'nun 470 µg/m3 lük (0.18 ppm) SO2
konsantrasyonları aşırı ölümlerle sonuçlanmış durumdadır. Tozlu bir
atmosferde SO2 özellikle zararlıdır. Çünkü hem SO2 ve hem de
54
sülfürik asit molekülleri, solunum sistemini yönlendiren ve saça
benzeyen tüycükleri felce uğratırlar. Tüycüklerin doğal süpürme
eylemi olmazsa partiküller içlerine girerek orada çökelebilirler. Bu
partiküller genel olarak kendileri ile birlikte oldukça yüksek bir
konsantrasyonda SO2 yi de taşırlar, böylece doğrudan ve uzatılmış
süreli temas akciğerin hassas yapısını tahriş eder.
Dış havadaki SO2 konsantrasyonunun, temas süresine bağlı olarak
etkisi Şekil’de özetlenmiştir.
A Beklenenden daha fazla ölüm olaylarının gözlendiği konsantrasyon sınırları ve temas süreleriB Önemli sağlık etkilerinin gözlendiği konsantrasyon sınırları ve temas süreleriC Sağlık etkilerinin beklenebileceği konsantrasyon sınırları ve temas süreleriD Önemli problemlerin olmadığı konsantrasyon sınırları ve temas süreleri
Şekil Kükürt Oksitlerin İnsan Sağlığına Etkisi
Bitkilere Etkisi: Dış havadaki SO2 konsantrasyonu ile temas süresi
ve bitkiler üzerindeki etki arasındaki ilişkisi Şekil de gösterilmiştir.
55
Zaman
SO2, ppm
A
B
C
D
Gölgelenmiş olan bölge zarara neden olan temas süresini temsil
ederken, gölgelenmemiş olan bölge önemi olmayan temas süresini
temsil etmektedir.
Bitkilere olan zarar akut ve kronik olmak üzere sınıflandırılabilir.
Akut durumlara kısa periyotlarda SO2 konsantrasyonunun yüksek
olduğu koşullarda rastlanır. Sonuçta damarlar arasında ya da
yaprakların kenarlarında açıkça kendisini gösteren ölü bölgeler
belirgin durumda görülür. Kronik zararlarsa, düşük
konsantrasyonlarda uzun süreli temasların sonucu oluşur. Bitkilerin
yapraklarında kahverengi, kırmızı ya da beyaz lekeler görülür.
A Bitkilerin zarar gördüğü konsantrasyon sınırları ve temas süreleriB Bitkilerin zarar görmediği konsantrasyon sınırları ve temas süreleri
Şekil SO2 nin bitkilere etkisi
56
Zaman
SO2, ppm
A
B
Materyaller üzerine etkisi: Sülfürik asit aerosolleri mermer,
kireçtaşı, ve kireç harcı (martar) gibi karbonat içeren inşaat
materyallerine rahatça etki eder. Aşağıdaki eşitlikte gösterildiği gibi,
suda çözünür olan sülfatlarla karbonatlar yer değiştirir.
CaCO3+H2SO4 ® CaSO4+CO2+H2O
(Kireçtaşı)
Kalsiyumsülfat ya da jips (CaSO4) bu süreç sırasında meydana gelir
ve suyla yıkanıp giderken geriye rengi atmış gözenekli formunda bir
yüzey kalır. Tarihi binalar, ulusal yapılar, katedraller ve heykeller hep
kükürt oksitlerin yan ürünleri ile temasa geçerek harap olurlar.
Sülfürik asit pusu, aynı şekilde pamuk, keten ve naylonu da tahrip
eder. SO2, bağıl nem oranı %70 in üzerinde ise demir, çelik çinko,
bakır ve nikel gibi metallerin korozyon hızını arttırır.
Kükürt Oksitlerin Kaynakları: Katı yakıtların ve fosil yağlarının
(sıvı yakıt) yakılması insan faaliyetlerinin bir sonucudur. Bu
faaliyetler SO2 emisyonlarının yüzde 80 den fazlasını oluşturur.
İstanbul’da yapılan bir araştırmada 1990-1995 yıllarında yaklaşık 2
milyon ton kömür (% 1-3 Kükürt) yılda tüketilmektedir ve aynı
zamanda 950-1000 araç trafikte seyretmektedir. Bir yılda fosil
yakıtlardan İstanbul atmosferine yanma sonucu verilen SO2 yaklaşık
40.000 ton olup, bu vasıtalardan yayılan (yaklaşık 36 ton) SO2’nin
1000 katına ulaşmaktadır.
57
Tablo 5.8. Sülfür oksitlerin kaynak ve miktarları Emisyon, milyon ton/yıl
Kaynak 1968 1970 1975 1977 1980
Ulaştırma 0.7 0.9 1.1 0.8 0.9 Yerleşik kaynaklardaki sıvı yakıt yakılması (güç ve ısıtma)
20.6 23.5 22.0 22.4 19.0
Endüstriyel süreçler 6.1 5.3 2.9 4.2 3.8 Katı atık düzenlemeleri ve diğerleri
0.6 0.3 - - -
Toplam 28.0 30.0 26.0 27.4 23.7
Benzinin kükürt miktarı düşük olduğundan (kütlesel olarak yüzde
0.03) ulaştırma nedeni ile atmosferdeki insan kaynaklı SOx kirlenmesi
oldukça azdır. Son zamanlarda SO2 nin otomotiv sektöründe
kullanılan katalitik konventörler vasıtasıyla SO3 e dönüşmesi endişesi,
karbon monoksit ve hidrokarbon emisyonlarının azaltılmasının
getireceği faydalar yanında fazla önemsenmemektedir.
Kükürtoksit emisyonların kontrol altına alınabilmesini sağlayan ana
temel yöntemler; daha az kükürt içeren yakıtların yakılmasından
başlayarak, yakıttan kükürdün alınması, kömürün sıvılaştırılması ya da
gazlaştırılması, diğer enerji kaynakları ile yer değiştirilmesi, yanma
ürünlerinin temizlenmesi ya da uzun bacalarla yayılmasıdır.
Azot Oksitler: Azot oksitleri (NOx), Azot ve Oksijenin
oluşturabileceği bir çok bileşikten meydana gelmektedir. Bunlar
azotmonoksit (NO), azotdioksit (NO2), diazotmonoksit (N2O), diazot
trioksit (N2O3), diazot tetraoksit (N2O4) ve diazot pentoksit (N2O5)
58
tir. Hava kirliliğinde en fazla üzerinde durulanlar azotmonoksit (NO)
ve azotdioksit (NO2) tir.
Havadan ağır olan azotdioksit (NO2) aşağıdaki eşitlikte gösterildiği
gibi nitrat asidi ve diğer nitroz asitleri ya da azot oksidi yapacak
şekilde suda çok miktarda çözünür.
2NO2+H2O ® HNO3+HNO2 (nitrozasit)
3NO2+H2O ® 2HNO3+NO
Nitrik ve nitrozasitlerin her ikisi de yağmurla havadan sulara geçer ya
da atmosferde amonyak ile (NH3) birleşerek amonyum nitrat
(NH4NO3) oluşturup, yer yüzüne iner. Bu durumda NO2 bitkiler için
besin maddesidir.
Ultraviyole sınırları içinde enerjiyi çok iyi absorbe eder.
NO2 Ozon (O3) gibi ikinci derece hava kirlilikleri üzerinde önemli bir
rol oynar. Azotmonoksit (NO) atmosfere NO2 den çok daha fazla
miktarlarda yayılır.
Yere yakın atmosferde fotokimyasal ve kimyasal reaksiyonlar
NO2+h NO + O
O + O2 +M O3 + M
NO + O3 NO2 + O2
NO2+h + O2 NO + O3
Şeklinde meydana gelmektedir. NO nun NO2 ye dönüşümü çok
hızlıdır. Sonuçta NO2, güneş radyasyonu ve O2 ile birlikte NO ve O3
oluşturmaktadır. O3 ile olan hızlı reaksiyon sebebiyle NO güneş
59
battıktan sonra NO2 e dönüşemez. Be nedenle karanlık saatlerde NO
pek çok ölçümde belirlenmiştir.
Azot Oksitlerin Etkileri:
Canlılara etkisi: Azotmonoksit (NO) oldukça inert bir gazdır ve
yalnızca orta derecede toksiktir. Her ne kadar NO, CO gibi
hemoglobinle birleşerek kanın oksijen taşıma kapasitesini azaltırsa da,
dış havada genel olarak NO konsantrasyonu 1.22 mg/m3 (1 ppm) den
küçük olduğundan, NO sağlığa zararlı olarak düşünülemez. Ancak
NO kolayca oksitlenek biyolojik açıdan önemi olan NO2 ye dönüşür.
NO+ 1/2 O2 ÛNO2
NO2 akciğerlerin alveollerini tahriş eder; insan solunum sisteminin
azotdioksitle kısa süreli temasına karşı davranışı aşağıdaki tablo ’da
verilmiştir.
Sekonder Kirlenme ve NO: NOx, fotokimyasal sisin (smog)
üretilmesi için gerekli iki kimyasal bileşen gruptan biridir.
Hidrokarbonlar + NOx Smog
Gerçekte, bu olay sırasında bir sürü kompleks reaksiyonlar vardır ve
sisin oluşumuna neden olan reaksiyonlar henüz kesin olarak
bilinmemektedir. NOx’in en önemli fonksiyonunun ışık enerjisini
absorbe etmek olduğu bilinmekte ve sis içinde değişik seviyelerde
oksidanlar bulunmaktadır.
Atmosferde NO2 nin meydana geldiği temel proses aşağıdaki gibidir.
O3 + NO ® O2+NO2
60
Güneş Işını
Hidroperoksit köklerde NO ile reaksiyona girerek NO2 ve Hidroksil
kökleri oluşturur.
HO2 + NO HO+NO2
Ayrıca alkilperoksil kökleri NO yu okside ederek alkiloksil kökleri ile
NO2 meydana getirir.
RO2 + NO RO+NO2
Bu şekilde, Hidrokarbon, NOx ve Ozon arasında atmosferik şartların
etkisiyle zincir reaksiyonları oluşur ve devam eder. Reaksiyonlar çok
hızlı olup NO2 dönüşümü ani olmaktadır
Bu fotokimyasal reaksiyonların son ürünleri ; O3, PAN, aldehitler,
ketonlar, alkilnitratlar ve karbonmonoksit gibi hava kirleticilerinden
ibaret olan fotokimyasal sis (smog) tir.
Smog: Insan faaliyetleri sonucu yapay sis oluşumuna SMOG denir
Kirlenme nedeniyle görüş mesafesi azalması, diğer ifadeyle
bulanıklık; renkli gazlar ve ince aerosoller nedeniyle olmaktadır.
Ayrıca ince aerosollerin çekirdek görevi üstlenmesiyle yoğuşaan hava
nemi de doğal olmayan sislerin oluşumuna neden olmaktadır. BU iki
etkinin birleşmesiyle oluşan SMOG kendisini oluşturan etkinin
atmosferde oksitleyici maddelerle hidrokarbonlar arasında meydana
gelen ve gün ışığıyla ilişkili fotokimyasal reaksiyonlar olması halinde
FOTOKİMYASAL SMOG adını alır.
Atmosferdeki oksitleyicilerin en önemlisi OZON dur. Ozon kirletici
kaynaklardan atmosfere atılan bir kirletici olmayıp, atmosferde çeşitli
kirleticilerin yan etkileriyle güneşin mor ötesi ışınlarının yardımıyla
meydana gelen reaksiyonların ürünüdür.
61
Bu reaksiyonlar esnasında aktif atomik Oksijenler açığa çıkmaktadır.
Aktif atomik oksijenler atmosferde bulunan çeşitli organik veya
anorganik kimyasal kirleticileri oksitleyerek tüketilirler. Bu
reaksiyonların, benzinli araçlardan kaynaklanan yanmamış
hidrokarbonlarla devam etmesi sonucu
R herhangi bir alkil grubu HC hidrokarbon olmak üzere
HC + O R- + RCO-
R- +O2 RO2-
RO2- + HC RO- +HCO-
RO- +NO + O2 RO2- +NO2
RCO- + O2 RCO3-
RCO3- + NO RCO2
- +NO2
RO2- + NO RO- +NO2
RCO2- + NO RCO- +NO2
RCO2- + O2 RCO- + O3
Reaksiyonun bu şekilde meydana geldiği düşünülmektedir.
reaksiyonlarda NO NO2 ye
O O3 dönüşmektedir
Atmosferde NO2 ve O3 konsantrasyonunda artış meydana gelmektedir.
Serbest HC buharları ise organik peroksitlere, aldehit, keton ve
nitratlara dönüşerek çok zararlı ve aktif ikincil hava kirleticilerine
dönüşmektedir. Bunlardan
RCO2- + NO2 RCO2NO2
RCO3- + NO2 RCO3NO2
62
Olarak gösterilen sırasıyla asil ve peroksiasil nitrat maddeleri kanser
yapıcı olarak bilinirler. (R) yerine asetil grupları girdiğinde
PEROKSİASETİL NİTRAT (PAN) meydana gelmektedir. PAN göz
yaşartıcı, bitki örtüsünü tahrip eden ve kanser yapıcı olduğu kuvvetle
tahmin edilen bir maddedir.
R yerine benzoil grubu girmesi ile PEROKSİBENZOİLNİTRAT
(PBzN) oluşur. PBzN, havada PAN dan daha az bulunan ancak daha
aktif ve tehlikeli bir kirleticidir.
Ozon / PAN oranı sabit olmayıp, mevsimlere göre değişim gösterir.
Avrupa’nın bazı kesimlerinde yapılan ölçümlerde maksimum PAN
konsantrasyonu 80-90 µg/m3 olarak tesbit edilmiştir.
Çok kuvvetli bir oksitleyici olan ozon, her türlü biyolojik materyalle
reaksiyona girmektedir. Ozonun özellikle akciğer fonksiyonları
üzerinde önemli ölçüde zararlı olduğu tesbit edilmiştir. Genelde, ozon
maruziyeti 1-3 saatlik süreyi kapsamaktadır. 200 µg/m3 oksitleyici
konsantrasyonuna maruziyet; göz,burun ve boğaz tahrişine, göğüs
sıkışması, öksürük ve baş ağrısına neden olmaktadır. Çocuk ve
gençlerde akciğer fonksiyonlarının azalmasına sebep olan
konsantrasyon ise 160-300 µg/m3 tür. Dünya Sağlık Örgütü tarafından
insan sağlığının korunması için maruziyet sürelerine göre aşılmaması
gereken sınır değerler ; 1 saat için 150 µg/m3 8 saat için 100-120
µg/m3 olarak önerilmektedir.
63
Yerleşim alanlarındaki NOx konsantrasyonları kırsal alanlara göre
1000 defa daha büyük olabilir. NO ve NO2 nin her ikisi de solar
radyasyona, meteorolojik olaylara ve trafik hacmine bağlı olarak gün
boyunca belirli değişik konsantrasyonlar göstermektedir. NO, NO2 ve
O3 ün 1965 de Los Angeles'ta gösterdiği günlük konsantrasyon
değişiklikleri Şekilde verilmiştir. Günün ışımasından önce NO ve
NO2 oldukça düşük ve değişmez bir konsantrasyon gösterir. Sabah
aktivitelerinin başlaması ile birlikte (özellikle otomobillerin
kullanılması ile) NO konsantrasyonları hızla artar. Daha sonra artan
solar aktivite ile aşağıdaki reaksiyonlar oluşmaya başlar.
NO2 + UV Û NO + O
O + O2 + M Û O3 + M
O3 + NO Û O2 + NO2
NO2 konsantrasyonları yükselir ve bir pike ulaşır. Fotokimyasal
oksidanların birikmesi ile azalmaya başlar. Fotokimyasal oksidanlar
(temel olarak O3) öğle sıralarında bir pike erişirler. Biriken NO ve O3
atmosferde kolayca reaksiyona girerek tamamen O2 ve NO2 ye
dönüşür. Her ne kadar öğleden sonraları solar radyasyon oksidanları
üretmek için yeterli değilse de daha önce üretilmiş olan O3 akşam
trafiği ile yayılan NO ile reaksiyona girerek bu sıralarda NO2
miktarında az da olsa bir artma meydana getirir.
64
Şekil Los Angeles'ta 19 Temmuz 1965 te NO, NO2 ve O3 teki günlük değişimler
Maksimum NO konsantrasyonları çoğunlukla sonbaharın sonlarında
ve kış aylarında oluşur. Bu aylar ısınma enerjisinin maksimum ihtiyaç
duyulduğu, rüzgar hızlarının düşük olduğu ve solar radyasyonların en
az olduğu aylar olarak tanımlanır. NO2, NO gibi mevsimsel
değişiklikler göstermez.
Azot Oksitlerin Kaynakları: Azotun bazı oksitleri doğal olarak
meydana gelirken bazıları ise insan faaliyetleri sonucu oluşur.
Atmosferin üst tabakalarında solar radyasyon yardımıyla üretilen
düşük konsantrasyonlardaki NOx aşağı doğru difüzyonla atmosferin
65
ppm
Konsantrasy
Öğleden Önce Öğleden Sonra
Azot Monoksit
Azot DioksitOzon
alt tabakalarına erişir. NOx in az bir miktarı da şimşekler ve orman
yangınları sırasında oluşur. Organik maddelerin bakteriyel
parçalanması da atmosfere NOx lerin bırakılmasına neden olur. Doğal
olarak meydana gelen NOx, insan faaliyetleri sonucu oluşan NOx 'in
yaklaşık 10 katıdır. İnsanın katkısıyla oluşan NOx in temel çıkış
noktası yerleşik kaynaklarda sıvı yakıtın yakılması ve ulaşımdır. İnsan
faaliyetleri sonucu atmosfere yayılan NOx in tahmini miktarları
aşağıdaki tabloda görülmektedir. Ulaşım nedeniyle ilk yıldaki NOx
emisyonundaki artış (7.5 milyon ton dan 10.1 milyon tona) yalnızca
artan trafik araçları ve trafiğe açılan yollar nedeniyle değildir. CO ve
hidrokarbonların kontrolü için daha önce kullanılan cihazlar NOx
emisyonlarında önemli bir artma meydana getirdiğinden ve
karbonmonoksit (CO) ile hidrokarbonlar (HC)ın çok daha sıkı bir
şekilde kontrol edilmesinden bu artış meydana gelmiştir. Elektrik
hizmet kurumlarından meydana gelen NOx emisyonlarındaki artış ise
elektrik ihtiyacının artması nedeniyledir. 1968 - 1980 yıllarında
ABD’de yapılan NOx kaynak ve miktar araştırmalarının sonuçları
tablo 5.12'de verilmiştir.
Tablo zotoksitlerin kaynak ve miktarları (Emisyon, milyon ton/yıl)
Kaynak 1968 1970 1975 1977 1980
Ulaştırma 7.5 10.1 9.2 9.2 9.1 Yerleşik kaynaklardaki sıvı yakıt yakılması (güç ve ısıtma)
9.2 8.6 11.8 13.0 10.6
Endüstriyel süreçler 0.2 0.2 - 0.7 0.7 Katı atık düzenlemeleri ve diğerleri
2.1 0.7 - - 0.3
66
Toplam 19.0 19.6 21.0 23.1 20.7
HAVA KALİTESİNİN VE ATIK GAZLARIN ÖLÇÜMÜ
Hava kalitesi ölçümü başlıca üç ana sınıfta ele alınabilir
1) Yayınlanan kirli gaz akımında yapılan ölçümler. Baca
şeklindeki sabit kaynaklardan delik açılarak gaz örneği emilir ve
analizlenir.
2) Meteorolojik ölçümler: kaynaktan çıkan kirleticilerin alıcıya
nasıl ulaştığını belirlemek için bazı yapılan meteorolojik
ölçümler
3) Dış hava kalitesi ölçümleri: kirlenme miktarıyla sağlık ve
benzeri etkiler arasında ilişkiler bu ölçümle belirlenir.
Havada bulunan kirletici maddelerin ölçümü için geliştirilmiş çok
farklı yöntemler mevcuttur.
Tozluluk ölçümü için uygulanan en basit ve sık kullanılan yöntem;
Toz Çökeltme (Dustfall) Yöntemi: tozlar ağzı açık kavanozlarda
veya kavanoz çevresine sarılmış yapışkan yüzeylerde toplanır. Boş
kavanozlar genellikle 30 gün süreyle açık havada tutulur, yapışkan
yüzeyde ise haftada bir kez kağıt değiştirilir. Sonuçlar toplanan
tozların tartımı sonunda çökelme veya yapışma alanına göre
ton/km2.ay birimiyle ifade edilir.
Yüksek Hacimli Numune Alıcı (Hi-Vol)
67
Temiz bir cam elyafı veya analitik saflıkta filtre yüzeyinden 24 saat
süresince yaklaşık 1500-2000 m3 hava emerek çalışır. Filtrede
toplanan toz uygun tartım odalarında tartılır ve geçen hava hacmine
bölünerek o günkü tozluluk konsatrasyonu belirlenir.
Şekil Hi-Vol Cihazı
Çok ince tozları belirlemek amacıyla termal çöktürücüler, atalet
ayırıcılar…
Gaz ölçümü için uygulanan en basit ve sık kullanılan yöntem;
Baca gazı numunesi alınırken, numunenin alınacağı yer çalışma
amacına göre seçilir. Çok büyük gaz kütlesini en iyi temsil eden
örneğin alınabilmesi için kural olarak kazan çıkışından iki boru çapı
uzaklıktan ve baca ağzına yakın çalışılır.
Gazların havadan absorbsiyon veya adsorpsiyon yöntemlerinden
biriyle tutularak ayrılmasından sonra bazı fiziksel ve kimyasal yollarla
analizlenmesi mümkündür.
68
Son yıllarda geliştirilen bazı hava ölçüm cihazları ile yerinde ölçüm
yapabilmek bazı kirleticiler için mümkün olabilmektedir.
O2 ve CO ölçümü
Bazı durumlarda ise numunelerin kaynaktan alınıp laboratuarda Gaz
Kromotografisi ile ölçülmesi gerekebilir.
Hava Yıkama Şişesi (Bubbler): Gaz bileşenini sıvıda tercihli olarak
çözme veya kimyasal bileşik teşkili ile tutulması
69
Yıkama Şişesi yönteminde analizin türüne göre özel bazı yapılar
geliştirilebilir. Örneğin Şekilde görülen hava dağıtıcı azot oksit ve
ozon tayinlerinde kullanılırken, kükürt oksit tayinlerinde gerekmez.
SO2 ölçümü; Yıkama şişesine hidrojen peroksit çözeltisi konulur.
Böylece
SO2 + H2O2 H2SO4
Reaksiyonu ile oluşan H2SO4 miktarı, uygun indikatörlerle asidimetri
ile bulunur.
70
METEOROLOJİ VE HAVA KİRLENMESİ
Hava kirliliği problemi, meteorolojik ve topoğrafik koşullara bağlı olarak atmosferik kirleticilerin havadaki miktarının artmasından oluşur.
Hava kirlenmesi, meteorolojik koşullar gereğince, kirleticilerin yayılmasının (dispersiyon) sınırlanması sonucu zararlı seviyelerdeki birikme nedeniyle meydana gelir.
Havası kirli olan yerleşim bölgelerinde yapılan tüm araştırmalarda meteorolojik, topografik ve hava kirliliği arasında etki - tepki ilişkisinin önemli olduğu belirlenmiştir.
71
Şekil Atmosferin Genel Sirkülasyon Şeması
Atmosferik Hareket Ölçekleri: Atmosferin temel dört elemanı olan
sıcaklık, basınç, nem ve rüzgar arasındaki etkileşimler, birçok farklı
seviyede ya da ölçekte ele alınır. Bu hareket ölçüleri global, kıtasal,
bölgesel ya da lokal boyutta olabilecek hava kütlelerinin hareketine
bağlıdır. Bu coğrafik etkilenme boyutlarına göre hava hareketinin
ölçüsü Makro, Sinoptik Mezo, Mikro model ölçeklerde
incelenmektedir.
72
Makro Ölçek: Binlerce kilometrelik boyutlarda oluşur. Okyanus ve
karalar üzerindeki alçak ve yüksek basınç buna örnek teşkil
gösterilebilir.
* Ekvatorda ısınan ve yükselen havanın yerini, kutuplardan akan
soğuk hava kütlesinin almasıyla oluşan hava hareketleri
* Ancak, dünyanın batıdan doğuya dönüşü, hava akımı üzerinde
büyük bir etkiye sahip olduğu (kuzey yarımkürede aşağı doğru esen
rüzgarı saptırır) için bu dönüş hesaba alınmalıdır. Dünyanın
dönüşünün rüzgar hızı ve yönü üzerindeki etkisine " Coriolis Kuvveti
" denir ve bu kuvvet hava koşullarının oluşumunda çok önemli bir
faktördür. Termal ısı naklinin bu çift etkileşimi, alçak- yüksek basınç
alanlarında soğuk ya da sıcak cepheler, kasırgalar ve kış fırtınaları
oluşturur.
* Bu ölçekte, hava kütlesi hareketini etkileyen en önemli
elemanlardan diğeri yeryüzündeki karalar ve suların dağılımıdır.
Okyanus kütleleri ile büyük kara parçalarının ısı taşıma kapasiteleri
arasındaki farklılık, global hava hareketlerini yönlendiren üçüncü
önemli faktördür.
Karasal kütleler üzerinde atmosferik sıcaklık, solar radyasyonun
varlığında çok çabuk yükselir (gündüz), daha sonra solar radyasyon
yokluğunda (gece) yükselmesine eş bir hızla düşer. Bunun aksine, su
ısıyı daha derinlere yayarak geniş kütlenin ısınmasına sebep olur.
Dolayısıyla gündüz gece ısı farkı fazla olmaz. Bu nedenle ısının yön
değiştirme hızı kara parçalarına oranla daha yavaştır.
73
Sinoptik Ölçek: Kıtasal boyutta ortaya çıkan hava hareketleridir.
Yüksek ve alçak basınçlı, sıcak veya soğuk hava kütlelerinin birbirini
izlemesi.
Mezo Ölçek: Kentsel ölçekte imbat-poyraz şeklindeki hava
hareketleri, yamaç/vadi akımları, kentsel ısı adaları mezoölçekte hava
hareketleridir.
Mikro Ölçek: Binalar veya orman park alanları gibi yer örtüsünün
türüne göre değişen radyasyon bilançoları nedeniyle oluşan yerel
türbülanslar Mikroölçekli hava hareketleridir.
Bazı yerleşimlerde hava kirlenmesinin güneş radyasyonunun yüzeye
ulaşabilen kısmını %10-15 kadar azalttığı belirlenmiştir. Bu kaybolan
enerjinin bir kısmı kent üzerindeki atmosfer tabakası tarafından
soğurulduğu, bunun sonucunda kent üzerindeki hava kütlesinin
çevreye kıyasla daha sıcak olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca kentlerdeki
beton, asfalt gibi yapıların toprak ve yeşil örtüye göre daha fazla ısı
soğururlar. Bu nedenle kentlerin çevrelerine kıyasla daha sıcak oluşu
ISI ADASI olarak tanımlanır.
Bu ölçek modellerde atmosferin 4 temel elemanı olan ısı, basınç,
rüzgar ve nem’in hava kirlenmesi üzerine olan etkileri daha da önem
kazanmaktadır. Bu etkiyi açıklayabilmek için her bir elemanın
atmosfer üzerindeki etkisinin ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
ISI ETKİSİ
Isı önemli bir atmosferik değişkendir, iklimsel şartların temelini
oluşturur. Atmosfere ısı enerjisi kısa dalga boylu ( yaklaşık 0.5 m) ve
74
tümüyle görünen (visible) ışık formunda radyasyonlar halinde
güneşten gelir. Dünya bu ışınların bir kısmını absorplar, bir kısmını
ise, daha uzun dalga boylarına (ortalama 10 m) dönüştürerek yansıtır
yansıyan bu ışınlar, genellikle görülmeyen (nonvisible) ısı
radyasyonlarıdır.
Solar ışınların bazıları yeryüzüne ulaşamazlar, bunlar, bulutlar ya da
havada asılı partiküller uzaya geri gönderilirler. Solar ışınların bir
kısmı ise yeryüzü tarafından uzaya geri yansıtılır. Yer yüzeyi şekli bu
yansımanın gerçekleşmesinde ve hızında önemli bir faktör
oluşturmaktadır. Örneğin; çöller, buzlu ve karlı bölgeler yüksek
yansıtma özelliğine sahiptirler, ormanlık ya da bitki örtüsü ile kaplı
bölgelerin ise yansıtma yeteneği düşüktür.
Güneş ışınlarının bir kısmı ise, ozon, su buharı, CO2, toz ve bulutlarca
absorblanırlar, ancak, yeryüzü, solar enerjiyi absorblayan en önemli
elemandır. Nitekim, troposfer güneşten önce yeryüzü tarafından
ısıtılır.
Topografik Isınma: Troposferde ısı transferi dört önemli yolla
gerçekleşir: Sera etkisi, yoğunlaşma-buharlaşma dönüşümü, ısı
iletimi ve ısı nakli.
Sera Etkisi: Yeryüzünce absorbe edilen solar enerji, ısı enerjisine
dönüştürülerek uzun dalga boylu radyasyonlar olarak atmosfere
verilir. Bunlar hemen hemen ışık geçirimi olmayan uzun dalga
radyasyonlarıdır. Nitekim, dünyanın geri yolladığı (yansıttığı)
radyasyonlar atmosferin sıcaklığını yükseltirler. Sera etkisi olarak
75
bilinen bu oluşum adını, içlerinde CO2 ve su buharının hakim olduğu
cam yapılardaki (seralardan) ısınma şekline benzemesinden almıştır.
Buharlaşma - Yoğunlaşma Döngüsü: Suyun buharlaşması enerji
harcar ve atmosferde absorblanmış ve su buharında depolanmış
enerjiye ihtiyaç vardır. Yoğunlaşmada, bu ısı enerjisi açığa çıkar.
Çünkü, buharlaşma genellikle yer yüzeyine yakın ya da yer yüzeyinde
gerçekleşirken, yoğunlaşma normalde, traposferin üst bölgelerinde
gelişir, buharlaşma - yoğunlaşma prosesi, ısının yer yüzeyinden daha
yüksek bölgelere hareketine neden olur.
Isı Taşınımı (Kondüksiyon): Isının atmosferden yeryüzüne geçişi,
nakil işleminin katkısı ile de gerçekleşir, bu yolla ısı transferi hava ve
yeryüzü arasındaki doğrudan temas ile sağlanır. Bir kısım havanın
aşağıya doğru hareket ederek, ısınmış olan yeryüzü ile teması sonucu,
atmosfer yeryüzünden bir miktar ısı alır. Bu ısı nakline " konduksiyon"
yolu ile ısı nakli adı verilir.
Isı İletimi (Konveksiyon): Atmosferde oluşan farklı ısıdaki tabakalar
arasındaki ısı transferi tabakalar ara yüzeyleri vasıtasıyla sağlanabilir.
Buna konveksiyon yoluyla ısı iletimi adı verilir. Sıcak havanın
yükselmesi ve soğuk havanın alçalması ile başlayan proses, dünyadan
troposfere ısı transferini sağlayan en büyük güçtür. Yer yüzüne yakın
olan havanın ısınarak üst tabakalara yükselmesi sonucu farklı ısıdaki
hava tabakaları oluşur. Bu şekilde sıcak tabakadan soğuk olana
kontakt ile ısı nakli başlar.
BASINÇ ETKİSİ
76
Basınç, meteorolojik olayların oluşumunda, sıcaklık gibi önemli bir
faktördür. Havanın kütlesi olduğu için, atmosferin tümü yeryüzüne bir
basınç uygular. Bu basınç genel olarak, bir bölge üzerinde havanın
ağırlığının, bir cıva sütunundaki civanın yükselme miktarı ile
belirlenen bir barometre kullanılarak ölçülür. Ortalama olarak, 45o
boylam ve 0oC `de (32oF) cıva kolonu 760mm (29.9in.) `e eşittir. Bu
değer uluslararası bir düzenleme olup, "Standart Atmosfer " ya da
"Bar " olarak adlandırılır. Meteorologlar basıncı genelde "Millibar"
olarak ifade ederler ve 1 atmosfer 1033 millibara eşittir.
Basınç Sistemleri: Dünya üzerindeki basınç modelleri, hava basıncı
bazı bölgelerde yüksek bazı bölgelerde ise düşük olacak şekilde sabit
bir akış gösterir. Yüzeylerdeki engebeler ve radyasyon, rüzgar enerjisi
gibi farklı yapılardan dolayı, kıtasal lokasyonlarda global sirkülasyon
modelleri, yüksek - alçak basınç sistemleri ya da çekirdeklerin
gelişmesi ile etkileşim içindedir. Bu yüksek ve alçak basınç
sistemlerinin hareketleri ya da sirkülasyonları, birçok farklı hava
koşullunu temsil edici özelliktedir.
Yüksek Basınç Sistemleri (Antisiklon): Yüksek basınç sistemleri açık
hava, ışık, rüzgar ve atmosferik stabiliteyi temsil eder. Kuzey yarım
kürede, yüksek basınç tipi bir sistemde, havanın dikey doğrultudaki
hareketi aşağıya doğru ve yataydaki hareketi ise saat yönündedir.
Yüksek basınç sistemleri hava kütlelerinin rölatif olarak kararlı
(stabil) oldukları anı temsil eder. Geniş bölgeler söz konusu
olduğunda ise, bu gibi koşullar altında sıcaklık ve nemlilikte küçük
değişmeler olur ve hava koşulları kademe kademe değişim gösterir.
77
Dispersiyon kısıtlanır, kirletici konsantrasyonları istenmeyen
seviyelere ulaşır.
Alçak Basınç Sistemleri (Siklon): Kuzey yarım kürede tipik bir alçak
basınç sisteminde, yatay doğrultuda hava hareketi, saat yönünün
tersine olacak şekilde, düşey hareket yukarı doğrudur. Alçak basınç
sistemleri genellikle kapalı gökyüzü, fırtına, kararsız bir atmosfer ve
cephe oluşumlarını temsil eder. Bu gibi stabil olmayan koşullar
altında, kirleticilerin dispersiyonu mümkündür, öyle ki, hava kirliliği
problemi en aza inmiş haldedir.
Troposferde düşük basınç şartları altında, sıcaklık yükseklikle azalır.
Böyle durumlarda yer seviyesindeki hava kütlesi ve bacalardan atılan
gazlar yükselir ve dağılır. Sıcaklık genelde yerden yükseklikle 0,65
(1 oC) oC/100 metre oranında azalır. Hava yerden yukarı doğru
yükselirken genişler ve soğur. Hava içindeki nem, bulut oluşturmak
üzere yoğunlaşır. Bu şartlar altında troposferde hava kirliliği ile ilgili
sorun olmaz ve gazlarda çökme meydana gelmez.
78
Kararsız ve nötr şartlarda, yere yakın hava, üstteki havadan daha hızlı
olarak ısınır. Isınan hava soğuk tabakaya doğru yükselir. Sıcaklığın
yerden yükseklikle azalması, havayı karıştırarak bacalardan ve
egzozlardan atılan kirleticilerin dağılmasına ve seyrelmesine yardımcı
olur. Bir parsel hava, çevre havasından daha sıcaksa bu hava
atmosferde kendi sıcaklığına, yoğunluğuna ve basıncına ulaşıncaya
kadar yükselir. Böylece kararsız ve nötr şartlarda bacadan ve
egzozdan atılan gazların atmosferde yükselmesi ve dağılması hızlı bir
şekilde gerçekleşir.
Cepheler: Çoğunlukla, atmosferde sıcaklık bakımından birbirlerinden
kesin bir sınır ile ayrılan iki hava kütlesi oluşmaktadır. Hava kütleleri
farklı özelliklerinden dolayı bir araya geldiklerinde hemen
karışamazlar. Daha sıcak olan hava kütlesi daha az yoğun olduğundan,
yoğun olan soğuk hava kütlesi karşısında baskın olma eğilimindedir.
Farklı yoğunluktaki iki hava kütlesi arasındaki kama şeklindeki eğimli
bölgeye "cephe" denir. Bir cephe ne soğuk ne de sıcaktır, tipik olarak,
79
alçak basınç çekirdeğinin çevresinde saat yönünün tersine doğrultuda
hareket eder.
Sıcak Cepheler: Sıcak cepheler, soğuk hava geri çekilirken sıcak
havanın ilerlemesi ile oluşur. Sıcak hava aydınlık yapıcıdır, soğuk
havanın üstüne yükselir ve soğuk bir yağış kuşağı sonrası gelişir.
Yağış yükselme başlangıcında şiddetlidir, fakat sıcak hava genişken
hafifler.
Soğuk Cepheler: Soğuk hava, bir sıcak hava çekirdeğinde ilerlerken,
hava sistemi soğuk havaya geçiş yapar. Buradaki soğuk ve yoğun hava
sıcak havanın altına girer. Soğuk ve sıcak hava kütlesi arasındaki
geçiş bölgesi tek bir yönde hareket ediyorsa, bu tip cephelere
"istasyon cephesi" denir.
RÜZGAR ETKİSİ
Rüzgarlar
80
Global
sıcaklık, basınc farklılığı ile oluşan rüzgarlar
Rüzgar basit bir hava hareketidir. Makro ölçekte ele alındığında,
rüzgar, yeryüzü üzerindeki basınç ve atmosferik sıcaklık
dağılımlarının, eşit olmamasından kaynaklanır ve dünyanın
dönüşünden önemli derecede etkilenir. Rüzgarın akış yönü,
karakteristik olarak, yüksek basınçtan alçak basınca doğru olmasına
rağmen, Coriolis Kuvveti hava akımını, tariflenen bu modelin dışına
çıkarma eğiliminde etki eder.
Meso ölçek ve mikro ölçekte, topografik özellikler, rüzgar akışına
önemli derecede etki eder. Yüzeysel farklılıklar, hava hareketinin hızı
81
ve yönünde izlenebilir bir etkiye sahiptir. Deniz ve kara meltemler,
dağ ve vadi rüzgarları, sahil sisi, rüzgar sonrası yağış sistemleri,
"kentsel ısı adaları" , vb. oluşumlar lokal ve bölgesel topografik
özelliklerin, atmosfer koşulları üzerindeki etkisine örnek verilebilir.
Akarsu vadilerinde oluşan rüzgar kanalları, birçok büyük kentsel
bölgeyi etkisi altına alan bir olaydır. Günün sıcak saatlerinde baskın
olan yamaç yukarı ya da yamaç aşağı meltemleri ve geceye özgü aşağı
çekilme dağ vadilerinde gözlenen karakteristik atmosfer olaylarıdır.
Su ve karaların kondüktivite kapasitelerindeki değişmeler,
topografyanın, rüzgar yönü üzerinde diğer bir önemli etkisidir. Karalar
suya yakın bölgelerde (sahil kesimleri) daha çabuk
soğuyabildiklerinden, karakteristik kıyı rüzgarları da, deniz ve kara
meltemleri modelindedirler.
Yer yüzeyi ve atmosfer arasındaki sürtünme tabakasında gelişen
mekanik ya da termal türbülanslardan dolayı, rüzgarlar kesik kesik ve
değişkendir. Sürtünme tabakasındaki engebeler nedeniyle, hava
karakterinin hızı genellikle artar, rüzgarlar alçak bölgelerde
gelişenlerden çok daha stabil ve izobarlara çok daha paralel eserler.
Sürtünme tabakasında, rüzgar hızı ve yükseklik arasındaki ampirik
formül aşağıda verilmiştir. bu ampirik ifade 700 - 1000 m (2000 -
3000 feet) için geçerlidir.
U1 = Z1 yüksekliğinde rüzgar hızı, m/sn.U2 = Z2 yüksekliğinde anemometre ile ölçülen rüzgar hızı, m/sn.
82
k = katsayı, yaklaşık 1/7 olarak alınabilir. (0.14)
Rüzgar hızı ve yönü ile ilgili verilerin toplanmasında "Rüzgar gülleri" önemli rol oynar, bu cihazlar genelde, rüzgarın yön ve hızının özel bir bölge için ölçümünde kullanılır. Örneğin, Şekil 'de gösterilen rüzgar gülü, güneybatıdan esen ve hızları 8 m/sn 'nin üstünde olan rüzgarların aylık yüzdelerini vermektedir.
Rüzgar hızı, m/sn
0-1 2-3 4-5 6-8 9-11
Şekil Rüzgar Gülü
Meltem: Genel hava basıncının etkisiz olduğu, durgun olduğu
zamanlarda gece ve gündüz arası sıcaklık farklarının yaptığı basınç
farklarından oluşan rüzgarlardır.
83
Gündüzleri karalar, denizlerden daha çabuk ısınırlar. Dolayısıyla deniz
üzerinde yüksek, kara üzerinde de bir alçak basınç alanı oluşur. Bunun
sonucunda denizden karaya doğru bir rüzgar başlar. Bu rüzgara deniz
meltemi denir. Bu rüzgar hızı, sıcaklık arttıkça artar ve öğlen
saatlerinde en yüksek hızına ulaşır. hava karardığında ve güneş
battığında ise tüm bunların tam tersi yaşanır. Kara daha çabuk
soğuduğu için bu seferde karadan denize bir rüzgar esmeye başlar.
Buna da kara meltemi denir.
NEM ETKİSİ
Buharlaşma - yoğunlaşma - yağış, çevremizde kesintisiz tekrarlanan
bir çevrimdir. Nem ilk olarak dünya yüzeyinden atmosfere taşınır. Bu
su buharı daha sonra, yoğunlaşarak bulutları oluşturur. Çevrim,
yoğunlaşan buhar yer yüzüne yağmur, dolu, kar, sulusepken şeklinde
yağış olarak geri döndüğünde tamamlanmış olur.
Topografya, nemin dağılımında önemli bir rol oynar. Dağlar nem
yüklü havanın yükselmesi yönünde etkili olurlar, sonuçta rüzgar
yönünde şiddetli yağışlar oluşur.
Atmosferde bulunan su buharı miktarı, nemlilik terimi ile tanımlanır.
Havanın sıcaklığı ne kadar fazla olursa, o kadar çok su buharı tutar.
Yer seviyesinde, 11.10C 'lik bir sıcaklık artışı ile, atmosferin nem
kapasitesi ikiye katlanır. 160C 'de neme doygun olan hava, 50C 'de
doygun olandan yaklaşık iki kat daha fazla su buharı içerir. Nemlilik
"piknometre" adlı bir cihazla ölçülür.
84
Hava içinde bulunan nem genellikle rölatif nem olarak ifade edilir.
Rölatif nem, belirli bir sıcaklıkta havadaki nemin, aynı sıcaklıkta
neme doymuş hava içindeki nem miktarına oranı olarak ifade edilir.
SAPMA ORANI VE STABİLİTE
Traposferde, ortam sıcaklığı genellikle yükseklikle ters orantılıdır. Bu
sıcaklık değişim oranına "Sapma Oranı" denir. Bu oran belirli bir
bölge ve belirli bir zaman için termometreli bir balondan oluşan
balonun atmosfere gönderilmesi ile saptanır. Balon havada
yükselirken, bulunduğu yükseltideki sicaklığı gösterir. Bu değerlere
"Ortam Sapma Oranı" ya da "Çevresel Sapma Oranı" denir.
Sıcaklığının ortam havasından daha yüksek olduğu özel bir bölgedeki
hava, çevresini kuşatacak havanın kendi sıcaklık ve yoğunluğuna eşit
olana kadar yükselme eğilimindedir. Böylelikle, sonuçta yapay şekilde
ısınan hava (Baca gazı, otomobil egzozları, v.b.) hafifler, yükselir,
genleşir ve soğur. Hava kütlesi yükselirken sapma oranı artar, bu artış
ortam sapma oranından dikkate değer şekilde farklı olabilir. Bu
nedenle, ortam sapma oranı ile sıcaklığın artışı ve giriş sıcaklığı (Hava
kütlesi ya da bir gazın yükselmeye başlamadan önceki sıcaklığı)
arasında bir kıyaslama yapmak gereklidir.
Yükselen bir hava parçasının sapma oranı teorik olarak belirlenebilir.
Bu hesaplamada, yükselen bir hava parçasında gelişen soğuma prosesi
"adyabatik" (ısı kaybı ya da eklemesi olmaksızın oluşan) olarak kabul
edilir. Adyabatik koşullar altında, yükselen bir hava parçası, yükselen
bir balon gibi davranır. Çevresindeki atmosferin kendi sıcaklık ve
85
yoğunluğuna eşit olduğu noktaya kadar yükselir ve o andan sonra
soğumaya başlar. Bu yükselen kütle ve ortam havası arasında ısı
alışverişinin olmadığı kabul edilen bir prosestir. Çevresine rağmen
havanın genleşmesi, diğer tüm işlemlerde olduğu gibi enerjiyi
gerektirir. Hava parçası yeryüzüne çok yakınken, bir kısım enerjiyi
yeryüzünden geri alabilir.
Hava kütlesi enerji kaynağından uzaklaşınca kendi depoladığı ısıyı
kullanmak zorunda kalacaktır. Ele alınan hava kütlesi içindeki
sıcaklık, kütle genişlerken azalır. Bu proses, yükselen hava
kütlesinden çevresini saran atmosfere ısı transferinin olmadığı hallerde
"Adyabatik Soğuma" adı alır. Fiziğin temel iki kanunu olan "ideal gaz
kanunu" ve "enerjinin dönüşümü kanunu" kullanılarak, adyabatik
koşullar altında yükseklik kazanma ile sıcaklığın değişmesini
matematiksel bir form olarak tanımlamak mümkündür. Bu azalış,
oranı "Adyabatik Sapma Oranı" olarak tanımlanır. Kuru hava
adyabatik olarak km. başına 9. 80C soğur, bu kuru adyabatik sapma
oranıdır. Nemli hava da, kuru hava gibi yükselirken soğur. Ancak
sapma oranına, hava içindeki nemin haldeğiştirmesi ikinci bir faktör
olarak etki eder. Buharlaşma - yoğunlaşma ısısı yükselen doygun hava
içinde su buharı olarak yoğunlaşarak açığa çıkar. Hava kütlesinin
sıcaklık değişimi kondensasyon ısısının genleşen havadan ayrılması
ile olur. Islak adyabatik sapma oranı (60C) bu nedenle kuru adyabatik
sapma oranından daha azdır. Yükselen bir atık gaz, nadiren tamamiyle
doygun ya da tamamiyle kuru olduğu için, adyabatik sapma oranı bazı
yerlerde bu iki ekstrem değer arasında kalır.
86
Ortam ve adyabatik sapma oranları, atmosferik stabilitenin bir
ölçüsüdür. Isınan hava parçası dikey doğrultuda yukarı doğru
yükseliyorsa, bu hal havanın atmosferik olarak "stabil" olduğunu
gösterir. Tsistem > Tçevre olduğu sürece bu yükselme devam eder ve Tsistem
= Tçevre olduğunda hareket son bulur.
Yükselen bir hava parçası, çevresindeki havadan daha soğuk oluyorsa,
yani Tsistem =Tçevre eşitliğinde yükselen hava durmuyorsa ve Tsistem <
Tçevre oluyorsa atmosfer kararsız duruma geçer.
Yükselen bir hava parçası, çevresini saran havadan daha soğuk ve
yoğun olan bir yüksekliğe ulaştığı zaman, hava parçası statik taşıma
kuvvetince aşağıya doğru itilir ve yönü değiştirilir. Bu duruma
atmosfer stabil oldu denir. Bu hareket, fiziksel şartların aynı olduğu
yüksekliğe kadar devam eder ve hareket son bulur.
Stabilite, atmosferik sıcaklığın düşey doğrultudaki dağılımının bir
fonksiyonudur ve ortam sapma oranına karşı, adyabatik sapma oranı
noktalanarak atmosferin stabilitesi belirlenebilir.
Kuru, nemli ya da yaş adyabatik sapma oranı bir karşılaştırma olarak
kullanılabilir; kuru adyabatik sapma oranı (9.8oC) Şekilde görüldüğü
gibi, birçok ortam sapma oranına karşı noktalanabilir. Böylelikle
Şekil-6.7' de stabil ve stabil olmayan bölgeleri ayıran sınır çizgisine
"kuru adyabatik sapma oranı" denir.
87
Ortam sapma oranı, adyabatik sapma oranını aştığı zaman, ortam
sapma oranına "Superadyabatik" denir ve bu esnada atmosfer oldukça
kararsız haldedir.
22-9.8=12.2 0C
Şekil Ortam Sapma Oranı ve Kuru Adyabatik Sapma Oranı Arasındaki İlişki
88
(T-9.8 220C T 0C12.20C
Bu iki sapma oranı tam olarak birbirine eşit olduğu zamanlar, atmosfer
"nötral" denir. Ortam sapma oranı kuru adyabatik sapma oranından
daha küçük ise, ortam sapma oranı "subadyabatik" olarak adlandırılır
ve atmosfer o anda stabildir. Hava sıcaklığı atmosferin bir tabakasında
boydan boya sabit ise, ortam sapma oranı "sıfır" ve atmosferik tabaka
"izotermal" dir. Böyle hallerde,atmosfer stabildir. Ortam havası
sıcaklığı yükseklik ile azalacağına artarsa, sapma oranı negatif ya da
alışılmış halin tam tersidir. Negatif sapma oranı genellikle
"inversiyon" şartları altında oluşur. İnversiyon hali, soğuk havanın
üstünü sıcak hava tabakasının kaplaması sonucu, meydana gelir.
Termal ya da sıcaklık inversiyonları, yüksek derecede atmosferik
stabilitenin göstergesidir.
HAVA KİRLİLİĞİNİ ARTIRAN SICAKLIK İNVERSİYON
Kararsız (stabil olmayan) ve nötr şartlarda, yere yakın hava, üstteki
havadan daha hızlı olarak ısınır. Isınan hava soğuk tabakaya doğru
yükselir. Sıcaklığın yerden yükseklikle azalması, havayı karıştırarak
bacalardan ve egzozlardan atılan kirleticilerin dağılmasına ve
seyrelmesine yardımcı olur. Bir parsel hava, çevre havasından daha
sıcaksa bu hava atmosferde kendi sıcaklığına, yoğunluğuna ve
basıncına ulaşıncaya kadar yükselir. Böylece kararsız ve nötr şartlarda
bacadan ve egzozdan atılan gazların atmosferde yükselmesi ve
dağılması hızlı bir şekilde gerçekleşir.
89
90
Sıcaklık İnversiyonu
Sıcaklık inversiyonu, yüksek basınç şartlarının hakim olduğu
günlerde, açık hava ve sakin rüzgar şartlarında meydana gelir.
Özellikle açık hava (bulutsuz) ve sakin rüzgarlı (hızı düşük) gecelerde,
yer hızlı şekilde soğur. Böylece yer ve yere yakın yüzey, yukarıdaki
yüzeyden daha soğuk olur. Bu duruma sıcaklık inversiyonu denir.
Böyle zamanlarda hava kütlesi yukarı doğru değil daha soğuk ortam
olan aşağı doğru hareket etme meylindedir.
İnversiyon, atmosferik şartların en muhtemel sonucunda meydana
gelir. Sıcaklık inversiyonu, bacadan veya egzozdan atılan kirleticiler
olmazsa, genel olarak zararlı sonuçlar oluşturmayan normal bir
meteorolojik olaydır. Sanayi bölgeleri ile şehir içi bölgelerde
inversiyon olayı hava kalitesi üzerinde olumsuz etki oluşturabilir.
Bacadan atılan sıcak ve hafif gazlar yükselir, genleşir ve sonra soğur.
İnversiyonlu günlerde bacadan atılan sıcak kirleticiler yer seviyesinde
tutulabilir ve birikebilir. Bu durumda bacalardan ve egzozlardan atılan
kirleticiler inversiyon tabakası içinde veya altında tutulur ve
birikmeye başlar. Bacadan atılan kirletici miktarı azaltılmıyorsa ve
inversiyon süresi de uzuyorsa o bölgede ciddi hava kirliliği problemi
yaşanabilir. Çünkü inversiyonlu şartlarda gazların birikmesi söz
konusudur. Ayrıca soğuk hava, sıcak havadan daha yoğundur. Bu
91
durum yer seviyesindeki havanın ve kirleticilerin yükselmesini ve
seyrelmesini önler.
Üç temel inversiyon vardır. Bunlar; radyasyon inversiyonu, çökme
inversiyonu ve adveksiyon inversiyonudur.
Radyasyon İnversiyonu
Yüksek basınç şartları altında bulutsuz ve sakin rüzgarlı günlerde
radyasyon inversiyonu gerçekleşir. Radyasyon inversiyonu genel
olarak geceleri başlar. Bulutsuz gecelerde yer ısısını hızlı şekilde
yayar. Sonuç olarak hem yer ve hem de yere yakın hava tabakası hızlı
şekilde soğur. Üst tabakadaki hava tabakası ise daha sıcak hale geçer.
Böylece radyasyon inversiyonu oluşur. Bu durumda yer daha
soğuktur. Radyasyon inversiyonu havada sis oluşumunu başlatır, aynı
zamanda gazları ve partikülleri içinde tutar. Güneş ışınları sabahleyin
soğuk yer tabakasına nüfuz ederek inversiyonu kırmaya çalışır. Isınan
hava ile sis tabakası ortadan kalkar. Eğer hava çok sakin ve aşırı nemli
ise güneş ışınlarının radyasyon inversiyonunu ortadan kaldırması
zaman alabilir. Bu süre birkaç saatten birkaç güne kadar sürebilir.
Radyasyon inversiyonu sonbahar ve ilkbahar aylarında sık aralıklarla
olmakla birlikte kış ve yaz aylarında da meydana gelir. Radyasyon
inversiyonu genellikle gece saatlerinde başlar ve sabah saatlerinde
etkisini devam ettirir. İnversiyon, hava kirliliğinin yoğun olduğu il ve
ilçelerde daha uzun süre devam etmektedir.
Londra’da 1952 yılında gerçekleşen ve binlerce kişinin ölümüne
neden olan inversiyon, radyasyon inversiyonudur. Yer seviyesinde
92
ciddi sis oluşmuştur. Yüksek basınclı, sakin havada bacadan atılan
kirleticiler sis tabakası içinde tutulmuştu. Radyasyon inversiyon 5
Aralıkta başlamış 10 Aralığa kadar devam etmiştir. Güneş ışınları sis
tabakasını ısıtıp ortadan kaldıramamıştı. İngiltere’de yaşanan
radyasyon inversiyonu görüntüleri Şekil’de verilmiştir.
Şekil İngiltere’de Yaşanan Radyasyon İnversiyonu Görüntüleri
Çökme İnversiyonu
Dağ eteği bölgeleri ile vadilerde çökme inversiyonu sık aralıklarla
meydana gelmektedir. Yüksek basınç şartları altında açık havalar
(bulutsuz havalarda) ile sakin rüzgarlı hallerde, bir tepe, dağ bölgesi,
engel gibi yüksek bölge üzerinden dağ eteği veya vadi üzerine gelen
soğuk hava tabakası yüksek bölgeden aşağı doğru inerken sıkışır.
93
Sıkışan hava kütlesi ısınır. Böylece yerden belli bir yükseklikte sıcak
hava tabakası oluşur. Yer seviyesindeki hava kütlesi inversiyon
tabakasına kadar yükselir. İnversiyon tabakası bir kapak gibi hareket
ederek hava kütlesinin ve kirleticilerin daha fazla yükselmesini ve
dağılmasını engeller.
Los Angeles’de bu tür inversiyon sık aralıklarla meydana gelir.
Doğudan gelen sıcak çöl havası dağ üzerinden şehir üzerine eser.
Pasifikten (denizden) gelen soğuk hava ise yere yakın bölgeye
yerleşir. Böylece yüksekten gelen sıcak hava tabakası denizden gelen
soğuk hava tabakası üzerine yerleşerek bir tabakalaşma oluşur.
Çökme inversiyonu, radyasyon inversiyonuna göre daha etkilidir. Etki
süresi daha uzundur. Bu tür inversiyonlar genel olarak ilkbahar ve
sonbahar aylarında daha sık aralıklarla meydana gelir.
Atmosferde bir kaç km. içinde çökme inversiyonu meydana gelir.
İnversiyon tabakasının yerden yüksekliği oldukça önemlidir.
İnversiyon tabakası yerden ne kadar yüksekte oluşmuşsa bacadan ve
egzozdan atılan kirleticilerin atmosferde seyrelmesi o kadar yüksek
olur. İnversiyon tabakası yere ne kadar yakın ve ortamdan kalkma
süresi uzun ise hava kirliliği bakımından etkisi o kadar şiddetlidir.
Dağlarla veya yüksek tepelerle çevrili şehirlerimizde yüksek basınç
şartlarının hakim olduğu açık hava ve sakin kış aylarında bu tür
inversiyon sık aralıklarla meydana gelebilir. Eğer bu tür bölgelerde kış
aylarında kalitesiz yakıtlar (kükürdü, külü ve nemi yüksek, kalorisi
94
düşük) ısınma amaçlı olarak kullanılıyorsa bacadan atılan kirleticilerin
çevre üzerinde etkisi inversiyonlu günlerde ölümcül olabilir.
Yüksek tepe veya dağlarla çevrili bölgelerde oluşan çökme
inversiyonuna ait detaylar Şekil’de verilmiştir. Şekil’de görüldüğü
gibi yerden belli yüksekliğe kadar sıcaklık yerden yükseklikle
azalmaktadır. Belli bir yükseklikte ise sıcaklık yükseklikle
artmaktadır. Bu tabakanın üzerinde de sıcaklık yine yükseklikle
azalmaktadır. İnversiyon tabakası bir kapak gibi hareket ederek yer
seviyesindeki gazların daha fazla yükselmesini ve dağılmasını
engellemektedir.
Çökelme inversiyonu kalitesiz yakıt ve yakma sistemlerinin
kullanıldığı il ve ilçelerde daha etkili olmaktadır.
95
Şekil Çökme İnversiyonunda Sıcaklığın Yükseklikle Değişimi
Şekil Vadide Gerçekleşen Çökelme İnversiyonun Etkileri
Adveksiyon İnversiyonu
Yüksek basınçlı günlerde, sakin ve açık atmosferik şartlarda, sıcak
deniz esintileri, karaya ulaşmadan önce soğuk hava akımları üzerinden
geçtiği sahillerde (şehirlerde) bu tür adveksiyon inversiyonu meydana
gelir. Bu durumlarda yer seviyesindeki soğuk hava tabakası üzerine
sıcak hava tabakası yerleşir. Kararlı (stabil) tabaka olarak adlandırılan
96
inversiyon tabakası bir kapak gibi hareket ederek tabaka altında
bacadan veya egzozdan atılan kirleticilerin tutulmasına ve birikmesine
neden olur. Bu tür inversiyon oluşumu ile ilgili örnekler Şekil’de
verilmiştir.
Adveksiyon inversiyonu, genel olarak arkasında yüksek tepe veya dağ
olan sahil bölgelerinde kurulan şehirlerde meydana gelmektedir.
Şekil. Adveksiyon İnversiyonu Oluşumu
97
İNVERSİYON ETKİLERİ
İnversiyonlu sonbahar, kış ve ilkbahar aylarında, şehir içi bölgelerinde
ciddi hava kirlenmesi sonucu ölümcül atmosferik şartlar oluşmaktadır.
Bazı şehirler dağ eteklerine veya vadide kurulmuştur. Ağaçlarla,
tepelerle veya dağlarla çevrili şehirlerde hava hareketi çok yavaştır.
Bu tür şehirlerde yüksek binaların bulunması da hava sirkülasyonunu
ayrıca önemli ölçüde engellemektedir. Yüksek basınç şartlarının
hüküm sürdüğü açık hava ve düşük rüzgarlı günlerde, bu tür şehirlerde
rüzgar hızı durma noktasına gelmektedir. Özellikle ısınma amaçlı
olarak kalitesiz katı ve sıvı yakıt kullanılan şehirlerde bacadan atılan
kirleticiler havadan daha ağır olduklarından yere doğru çökme
eğilimindedirler. Meteorolojik şartların katkılarıyla yere doğru
çökelen ve biriken kirleticiler ölümcül etkilere sahiptirler.
1930’da Belçika’nın oldukça büyük endüstri havzası
olan Mense vadisinde duman ortalığı alt üst etmiştir.
Bunun sonucunda 63 kişi ölmüş ve binlerce kişi
hastalanmıştır.
1948 yılında Pensilvanya Donarda yaşanan inversiyon olayında 6000
kişi solunum sistemi hastalığına maruz kalmış ve 20 kişi ölmüştür.
1948 yılında hava kirlenmesinden Londra’da 700-800
kişinin öldüğü kayıtlara geçmiştir.
1952 yılında Londra’da yaşanan inversiyon olayında 5000 kişi ölmüş
binlerce kişi solunum sistemi hastalığına maruz kalmıştır. 1952 yılında
98
İngiltere’de inversiyonlu günlerde kükürt dioksit ve dumanın insan
sağlığı üzerinde yaptığı olumsuz etki Şekil ’de verilmiştir.
Şekil . 1952 Yılında Londra Yaşan Hava Kirliliği Etkisi
Şekilde ’de görüldüğü gibi bacadan atılan kirleticilerin ölümcül etkisi,
inversiyonun başladığı gün değil de özellikle müteakip günlerde daha
şiddetli olmuştur. Çünkü hem atmosferde inversiyon olayı hem de
bacadan kirletici atılmaya devam ettiği için havada kirletici
konsantrasyonu sürekli artmıştır. Belirli süreden sonra kirletici
konsantrasyonu sınır değerlerinin üzerine çıkmıştır. Bu olay sonucu
5.000 kişi ölmüş ve 12.000 kişi hastalanmıştır. Bu olay sonucu
İngiltere’de temiz hava kanunu düzenlemesi ile ısınmada kullanılan
99
yakıt özelliğinde ve yakma sistemlerinde ciddi düzenlemeler
getirilmiştir.
1984 yılında Hindistan Bhopal’da endüstrinin oluşturduğu metil iso
siyanat kirleticisi inversiyonlu şartların da etkisiyle 3.300 kişinin
ölmesine ve 22.000 kişinin hastalanmasına neden olmuştur.
1970 ve 1980’li yıllarda Ankara’da hava kirliliği ciddi boyutlara
ulaşmıştır. 1993 yılı kış ayında İstanbul Fatih ilçesinde kükürt dioksit
değerinin birkaç günlük ortalaması 2.000 mg/Nm3 dır. Bu değer sağlık
açısından oldukça yüksek değerdir.
Önlemler
İllerde ve ilçelerde hava kalitesinin iyileştirilmesinden sorumlu
idareler şehirlerinin topografik özelliklerini inceletmeliler. Dağlar
veya tepelerle çevrili veya vadide kurulmuş şehirlerde çökme
inversiyonunun, deniz veya sahil kenarında kurulmuş olanlarda ise
adveksiyon inversiyonu oluşması kuvvetle muhtemeldir. Radyasyon
inversiyonu her yerleşim bölgesinde oluşmaktadır.
İdareler ikinci olarak bölgelerinin meteorolojik özelliğini iyi
bilmelidirler. Özellikle kış aylarında yüksek basınç şartlarının
oluştuğu sıklığı, havanın bulutluluk durumunu ve rüzgar hızının ne
aralıkta değiştiğini tespit ettirmeliler. Daha önceki yıllarda yüksek
basınç şartlarında gerçekleşen gece saatlerindeki sakin ve açık hava
sıklığı tespit edilmelidir.
100
Meteorolojik şartlar ile topografik özelliklerin bacadan veya egzozdan
atılan kirleticilerin dağılımı için uygun olmadığı bölgelerde mutlaka
kaliteli yakıt ve yakma sistemleri kullanılmalıdır. Isınma amacı ile
kalitesiz yakıt ve yakma sistemleri kesinlikle kullanılmamalıdır. Hava
kalitesi anlık ölçüm aletleri ile sürekli izlenmelidir. Hava kalitesi
ölçüm değerleri halka duyurulmalıdır.
Özellikle kış aylarında yüksek basınç şartlarının hüküm süreceği
günler içinde rüzgar hızı ve açık hava durumu meteorolojiden
alınmalıdır. Olumsuz meteorolojik şartların hüküm süreceği günler
önceden tahmin edilerek ısınmada kullanılacak yakıtlar ve yakma
sistemleri ile ilgili düzenlemeler yapılmalıdır. Hava kirliliğinin yoğun
olduğu illerde yüksek basınçlı şartların hüküm sürdüğü günlerde sisin
kalktığı saatlerde sadece ısıtma sistemlerinin yakılmasına izin
verilmelidir. Halk bu konuda uyarılmalıdır. Böylece muhtemel hava
kirliliğinin etkisi minimize edilmelidir.
Kış aylarında inversiyonlu günlerde ısıtma sistemlerinin baca
çekişlerinde ciddi düşüşler olur. Bu ise yakma sisteminde eksik
yanmaya neden olur. Eksik yanma sonucu daha fazla zehirli ve zararlı
kirletici bacadan atmosfere atılır. Bu durumda hava kirliliği daha fazla
artar. Dolayısıyla inversiyonlu günlerde ısınmada kullanılan özellikle
katı yakıt kullanımı ya azaltılmalı veya yasaklanmalıdır.
Kış aylarında, inversiyonlu günlerin sık aralıklarla hüküm sürdüğü
hava kirliliğinin yoğun olduğu il ve ilçelerde hava kalitesinin
bozulmaması için kaliteli yakıt ve yakma sistemlerinin kullanılması
zorunlu hale getirilmelidir.
101
SAPMA ORANI VE DİSPERSİYON
Ortam sapma oranı ve adyabatik sapma oranı karşılaştırılırsa, bir
bacadan yayılan gazların atmosferde nasıl davranacağını tahmin etmek
mümkündür. Aşağdaki örneklerde kuru adyabatik sapma oranı
kullanılmıştır, fakat, ortam ve adyabatik sapma oranı
karşılaştırıldığında, baca gazındaki nem ögesi hesaplanırsa, baca gazı
şekli ile ilgili tahminler daha doğru olacaktır.
Ortam sapma oranı superadyabatik olduğu zamanlar, havanın kendi
türbilansı, atmosferin etkili bir dispersiyon aracı olarak çalışmasına
neden olur. Şekil - 6.10a 'da görüldüğü gibi, oluşan baca gazı dağılımı
Halkalı (looping) şekilde olur. Bu gibi oldukça kararsız atmosfer
koşullarında, yayılan kirletici akımı, hızla karışır. Halkalı baca
gazlarının oluşumu için elverişli koşulların bulunduğu bölgelerde,
yüksek bacalar gazın yer ile erken temasını engellemek yolunda
yararlı olabilir.
Ortam sapma oranı, kuru adyabatik sapma oranına eşit ya da çok
yakın olduğu zamanlar, tek bir bacadan ya da fabrika bacalarından
çıkan baca gazları, ortam havasının yoğunluğuna ulaşana kadar
atmosfer boyunca yükselir. Şekil 6.10b 'de, gösterilen bu tip baca gazı
çıkışlarına Nötral baca gazı denir.
102
Ancak, bu tip nötral baca gazı çıkışları, rüzgar hızı 20 mil/h 'den
büyük ve bulutların gündüz güneş radyasyonu, gece de yer
radyasyonunu bloke etmesi ile, "koni" şeklini alma eğilimindedirler
(Şekil -6.10c).
Ortam sapma oranı subadyabatik olduğu zamanlar, atmosfer oldukça
stabildir. Bu koşullar altında, sınırlı bir düşey karışım olur ve büyük
bir olasılıkla, hava kirliliği problemi, ele alınan bölge için artış
gösterir. Koni şekline benzediği için, bu tip baca gazlarına "Konik"
baca gazları denir. Halkalı baca gazlarında, dispersiyon hızı daha
yüksek olduğu için, konik baca gazının yere ilk ulaşacağı mesafe (X)
daha büyüktür. (Şekil-6.10c)
Sapma oranı negatif olduğu zaman, ortamda inversiyon olduğundan,
baca gazı dispersiyonu, türbilans eksikliğinin bir sonucu olarak
minimumdur. Çok stabil hava koşullarında, baca gazı yatay olarak
dağılırken, dikey doğrultuda da az miktarda bir karışım olur ki, bu tür
dağılımlara " Şerit" baca gazı dağılımı denir (Şekil - 6.10d). Bu tip
baca gazı dağılımları düz (engebesiz) şehirlerde millerce öteden
görülebilir. Radyasyon inversiyonunun sıkça görüldüğü bölgelerde,
emisyon deşarjının inversiyon tabakası üstüne yapılmasını
sağlayabilmek için, yeterince yüksek bacaların inşa edilmesi tavsiye
edilmektedir. Ancak, bu çözüm yolu genellikle daha yüksek
tabakalara yayıldığı için, çökelme inversiyonlarının görüldüğü
bölgeler için uygun değildir.
Negatif sapma oranının olduğu koşullar altında dağılma olayı, olası
kirliliği azaltıcı ya da artırıcı yönde olabilir. Örneğin, inversiyon,
103
emisyon kaynağının altında superadyabatik olduğu zaman, baca
gazı dağılımına "yüksekte tutsaklama" (lofting) denir. Şekil -6.10e
'de görüldüğü gibi, bu tür baca gazları dağılımlarının aşağı yönde
karışımı, çok azdır. Kirleticiler, dikkate değer bir yer seviyesi
konsantrasyonu olmaksızın, aşağı doğru bir dispersiyon oluşur. Baca
yüksekliği inversiyonu geçer geçmez yukarı doğru dağılım (lofting)
sürecektir, fakat, lofting genelde bir geçiş hali olarak kabul edilir. Eğer
inversiyon baca gazı yüksekliğini geçerse, lofting şerit baca gazı
dağılımına dönüşür. Bir inversiyon tabakası, baca gazı kaynağının kısa
bir mesafe üstünde oluştuğu ve baca aşağısında superadyabatik
koşullar hakim olduğu zaman, baca gazı dağılımına Tütme
(fumigating) denir (Şekil -6. 10f). Tütme olay, bir şerit baca gazının
halkalı baca gazı dağılımına dönüşümü sırasında (sabah güneşi
radyasyon inversiyonu oluşturduğunda ve superadyabatik koşullar
altında) oluşmaya başlar. Tütme (fumigating), yer seviyesinde, hava
kirletici konsantrasyonlarının yüksek seviyelere ulaşmasına neden
olabilir, ancak, bu olay oldukça kısa bir periyot için geçerlidir.
Tütmeye neden olan benzer koşullar bir "Tutsaklanma" (trapping)
etkisi de oluşturabilirler. Bu olayda, inversiyon tabakası, emisyon
kaynağının hem üstünde hem de altında hakim olur. Bunun sonucunda
Şekil -6.10g ' de gösterildiği gibi baca gazı dağılımı kaynağın altında,
alçak inversiyonun üstünde kalır.
104
Şekil 6.10. Sapma Oranının Baca Gazı Dağılımına Etkisi (a) Halka Dağılım (looping), (b) Nötr Dağılım, (c) Konik, (d) Şerit (fanning) (e) Yukarda Tutsaklama ( lofting), (f) Tütme ( fumigating), (g) Tutsaklama (Trapping)
105
(e) Subadyabatik, yüksek baca
(f) Subadyabatik, hinver>hbaca
inversiyon altı
(d) Subadyabatik inversiyon
(c) Nötral u>20 mil/h
(b) Nötral kararlı , u<20 mil/h
(a) Süper Adyabatik
(g)
MODELLEME
Atmosferik taşınımın matematiksel ifadelerle hesaplanmasında çeşitli
formüller önerilmektedir.Tüm bu formüllerle yapılan çözümlere hava
kirlenmesinde modelleme adı verilmektedir.
Modelleme ile, meteorolojik olaylar hakkında bilgi edinmek, hava
sistemlerini etkileyen değişik faktörlerin etkilerini anlamak, hava
kirliliği önleme programları geliştirmek, emisyon envanteri
hakkındaki verileri hesaplamak ve hava kirliliği tahminlerini daha
gerçekçi yapmak, mümkün olmaktadır.
Hava kirlenmesine uygulanan tüm modellerde kullanılan ortak bir
terim maksimum karışma derinliğidir. (MKD) , Maksimum Karışma
Derinliği, kirletici etkileri çok olan bir aktivitenin yerinin
saptanmasında önemli bir rolü vardır. Atmosferik şartlara bağlı olarak
her emisyonun bir maksimum karışma derinliği vardır. Bir kaynaktan
yayılmakta olan kirleticinin MKD’ni hesaplamak için grafik
yöntemlere başvurulabilir. Bunun için Araştırma yapılacak bölgenin
sabah saatlerinde temperatür-yükseklik eğrisi çizilir.Daha sonra Max.
yüzey sıcaklığı noktalarından kuru adyabatik sapma oranına paralel
bir doğru çizilerek, temperatur-yükseklik değişim eğrisini kestiği
nokta olan “max. karışma derinliği" (MKD) saptanabilir. Şekil – 6.10 '
da yaklaşık 600m .lik bir alan için MKD görülmektedir.
106
Maksimum Karışma Derinliği800
600
400
200 Sabah T-h
5 10 15 20 25Temperatür, 0C
Şekil – 6.10 Max. Karışma Yüksekliği
Gifford Dispersiyon Modeli
Birçok sayıda ampirik dispersiyon modeli geliştirilmiştir. Bu modeller
ya belirli bir bölgedeki hava kirleticilerinin dispersiyonu, veya
meteorolojik taşınımın matematiksel eşitlikleri ve izin verilen kirletici
konsantrasyonudur ya da yer seviyesindeki baca gazı dağılımlarını
hesaplamak için geliştirilir.
Bu konuda en çok kullanılan formüller Sutton, Bosanqet & Pearson
grubu ve Pasquill & Gifford tarafından geliştirilmiştir. Günümüzde
kullanılan eşitliklerin çoğu, Pasquill tarafından önerilen ve daha sonra
Gifford tarafından modifiye edilen, aşağıda verilen eşitliğe dayanır.
dC/dt = /x ( Kx x/x ) + /y ( Ky x/y ) + /z ( Kz x/z )
dC/dt : Kirletici konsantrasyonunun zamanla değişimi
107
YükseklIk,m
Kx ,Ky , Kz :Dispersiyon katsayıları
Yukardaki eşitlik üç boyutlu bir uzayda, "x" doğrultusunun, değişken
bir fonksiyon olan dispersiyonu temsil ettiği görülmektedir.
Bir Gaussian konsantrasyon dağılımına sahip baca gazı, hem "z" hem
de "y" doğrultusunda gelişir (Şekil – 6.11)
Şekil – 6.11 z ve y Doğrultularında Gaussian Dispersiyonu.
Bir gaz ya da aerosolün ( < 20 ) konsantrasyonu (C), Gifford modelinin özel bir çözümü kullanılarak rüzgar yönünde, yer seviyesinde bir x mesafesi için aşağıdaki gibi hesaplanabilir.
Cx,y = ( Q / uzy ) exp [ - 1/2 . ( H/z )2 ] exp [ -1/2 . ( y/y )2 ]
C = Kirletici konsantrasyonu, g/m3 veya mg/m3
Q = Kirletici emisyon debisi, g/sn veya kg/saat
= 3.14159
u = Ana rüzgar hızı, m/sn
y = y doğrultusunda baca gazı konsantrasyonunun standart sapması, m
z = z doğrultusunda baca gazı konsantrasyonunun standart sapması, m
108
H = Etkin baca yüksekliği, m
x = Noktasal kaynaktan baca gazı dağılımı orta çizgisi boyunca rüzgar yönü doğrusu arasındaki mesafe, m
y = Noktasal kaynaktan baca gazı dağılımı orta çizgisi boyunca rüzgar yönüne dik doğrultu arasındaki mesafe, m
Bu eşitlikte, kirletici konsantrasyonunun, yalnızca baca gazı orta çizgisi boyunca yayıldığı kabul edilirse, Y= 0 olur ve eşitlik aşağıdaki şekilde yazılabilir;
Cx,y = ( Q / uzy ) exp [ - 1/2 . ( H/z )2 ]
Bu eşitlik, etkin baca yüksekliği "sıfır" ise, örneğin, yer seviyesinde yakma işlemi halinde, bir adım daha basitleştirilebilir.
Cx,0 = Q / u z y
z ve y için değerler, yalnızca rüzgar hızı mesafesinin bir ölçüsü değil, aynı zamanda atmosferik stabilitenin de bir fonksiyonudur. Rüzgar yönünde (x) farklı mesafeler için z ve y 'nin değerleri ile farklı stabilite kategorileri Şekil – 6.12 'de gösterilmiştir.
109
Şekil 6. 12 . Stabilite kategorileri
110
Tablo –6. 2 Pasquill Stabilite Tipleri
Yer seviyesindeGündüz Gece
(yere ulaşan güneş ışınları)Rüzgarhızı,
m/snKuvvetli
OrtaHafif Bulutlu Açık
< 2 A
A-B B
2 A-B B C E F
4 B B-C C D E
6 C C-D D D D>6 C D D D D
A - Çok Kararsız D - NötralB - Orta Derecede Kararsız E - Az StabilC - Az Kararsız F - Orta Stabil
Max. yer seviyesi konsantrasyonu, z = 0.707 H olduğu yerlerde meydana gelir ve z/y rüzgar yönü (x) mesafesi ile sabittir.
111
Baca Dizaynı
Bir bacanın etkin şekilde dizayn edilebilmesi için, meteorolojik veriler
gereklidir. Bir emisyon kaynağından çıkacak kirleticilerin, ele alınan
bölgedeki konsantrasyonları ve yağışlarla yeryüzüne indikleri andaki
konsantrasyonlarının ne olacağı, gibi tüm veriler göz önüne
alınmalıdır. Lokal birçok farklılıktan dolayı, formüller yetersiz
kalmaktadır, bu yetersizlik, optimum baca yüksekliğinin hesaplanması
ile giderilebilir.
Bitişik bina lokasyonları mekanik türbilans oluşturarak, baca gazını
yeryüzü seviyesine kadar taşıyabilirler. Özellikle, baca yapısının
rüzgar alan yönünde ve rüzgar hızının da yüksek olduğu zamanlar, bu
gibi olaylar sıklıkla görülür. Bu problemleri önlemek için, bacalar
bitişik yapıların yüksekliğinden 2 - 2.5 m daha yüksek inşa
edilmelidir. Isı adaları ve mekanik türbilans, kentsel bölgelerde
özellikle göz önümde bulundurulmalıdır.
Yukarda konu edilen bacalar, sürekli emisyon kaynakları olan tekli
bacalardır. Çoklu bacaların inşası halinde, diğer faktörler de hesaba
alınmalıdır. Nükleer fisyon ürünlerinin kesikli ya da infilak şeklindeki
emisyonları için, tekli baca dizaynında daha farklı kriterler
kullanılabilir.
Bir bacadan çıkan hava kirleticileri, atmosfere yayılmadan önce, baca
doğrultusunda bir süre yükselirler. Etkin baca yüksekliği H, sadece
fiziksel baca yüksekliği h değil, aynı zamanda gazın çıkış anındaki
baca üzerinde yükselmesini de kapsar.
112
H = h + h
Şekil – 6.13' de görüldüğü gibi,baca yükseklikleri aşağıdaki formül kullanılarak hesaplanabilir. Holland's eşitliği;
h = us . d / u . [1.5 + ( 2.68x10-3 . p . Td / Ts) ]
h = Baca gazının baca üzerinde yükselme mesafesi, mus = Baca gazı çıkış hızı, m/snd = Baca iç çapı, mp = Atmosfer basıncı, milibaru = Rüzgar hızı, m/snT = Baca gazı sıcaklığı - Hava sıcaklığı, 0KTs = Baca gazı sıcaklığı, 0K
Şekil – 6.13 Etkin Baca yüksekliği
Hesaplamalar öncelikle nötral şartlara uygun şekilde yapılır. Stabil olmayan koşullarda, h,
1.1 - 1.2 değerinde bir faktörle artırılır, stabil koşullarda ise, h, 0.8 - 0.9' luk bir faktör ile
azaltılır.
Davidson & Bryont'ın baca gazı yükselmesi ile ilgili olarak geliştirdikleri diğer eşitlik;
h = d . ( us / u )1.4 . ( 1 + T / Ts )
113
Bu eşitlikte, terimler Holland eşitliğindekilerle aynıdır.
Örnek: Etkin baca yüksekliğinin hesaplanması:
Aşağıdaki verilere göre, etkin baca yüksekliğini hesaplayınız.
a - Fiziksel baca yüksekliği 203 m. ve iç çapı 1.07 m.b - Rüzgar hızı 3.56 m/sn.c - Hava sıcaklığı 13 0Cd - Barometrik basınç 1000 milibar.e - Baca gazı hızı 9.14 m/sn.f - Baca gazı sıcaklığı 149 0C
Örnek: Yer seviyesi max.konsantrasyonunun hesaplanması:
Saatte 5.45 ton kömür yakan ve yanma ürünlerini, etkin baca yüksekliği 75 m. olan bacasından dışarı atan bir güç santrali bulunmaktadır. Yakılan kömür %4.2 kükürt çermekte ve baca üstünde rüzgar hızı 6.0 m/sn.dir. Atmosferik koşullar güneşli ve güneş ışımları kuvvetlidir. SO2 'nin yer seviyesindeki max. konsantrasyonunu ve bu max. noktanın bacadan uzaklığını hesaplayınız.
114
Örnek: Rüzgara karşı konsantrasyonun belirlenmesi:
Bir önceki örnekte,rüzgar doğrultusunda ve 3 km uzaktaki konsantrasyon ile, baca gazı orta cizgisine 0.4 km dikey uzaklıktaki konsantrasyonu bulunuz.
115
Örnek: Bir bacadan 50 g/s. debi ile NOx emisyon yapılmaktadır. Bacanın etkin yüksekliği 80 m. dir. baca yüksekliğindeki rüzgar hızı 4m/s. dir. Bulutlu bir günde merkez kesit düzlemi üzerinde yerde ve bacadan 800 m uzakta NOx konsantrasyonu ne olur?
116
Örnek: Kırsal bir bölgede kurulan bir pirit yakma tesisinin 25 m yüksekliğindeki bacasından 1000kj/s. ısı ve 120 g/s. lik SO2 çıkmaktadır. Hava nötral durumda ve rüzgar hızı yerden 15m yükseklikte 5m/s dir. Max kons. bacadan nekadar uzaklıkta oluşur? SO2 standartı
80 g/m3 olduğuna göre, konsantrasyonun max. olduğu stadardın sağlanması için sağlanması gerekli arıtma verimi ne olmalı?
117
118
BACALAR VE HAVA KİRLİLİĞİ KONTROLU
Bacaların kullanım amaçları
kirletici maddelerin hava ortamında yeterli seyrelmesini
sağlamak
Fırın vd. ünitelerde yeterli doğal gaz çekişini temin etmek
Bu amaçla tesis edilen baca
* yüksek olmalı
* baca çıkış noktasında gaz sıcaklığı yüksek olmalı
* baca çıkış noktasında gaz yükselme hızı yüksek olmalı
* rüzgâr hızı yüksek olmalı
Atmosferde rüzgâr hızının yükselmesi ise genellikle baca çekişini
artırsa da bazı özel koşullarda baca gazlarının geri yıkanmasına
veya geri tepmesine de yol açabilir.
Geri yıkama:
Dış atmosferdeki rüzgâr hızı U, baca çıkış noktasındaki gaz çıkış
hızı W nın 1.5 katından fazla ise GERİ YIKAMA meydana
gelmektedir.
Ancak gözlemler rüzgâr hızının daha da artması durumunda geri
yıkamanın sona erdiğini ve seyrelmenin arttığını göstermektedir.
Bu nedenle baca çıkış ağzında doğal çekişli bacalarda
W 6.1 m/sn ve
Zorlamalı çekişli bacalarda ise
W 7.62 m/sn minumum çıkış hızları sağlanarak geri yıkama
önlenebilmektedir.
119
Baca Tepmesi :
Bacanın bağlı olduğu tesis kapatıldığı andan itibaren W ve kirletici
çıkış hızı azalmakta, W nın belli bir değerinde dış atmosferdeki
daha soğuk ve yoğun hava baca ağzından içeriye hücum
etmektedir. Baca iç yüzeylerinde tutulmuş olan kükürtlü gazların
asit filmi oluşturmasına ve bacanın korozyonuna neden olur.
Bacanın geri tepmesine engel olmak için
W 3 m/sn olmalıdır.
Yoğuşma :
Baca tepmesine benzer olarak baca gazı sıcaklığının yetersiz
olduğu durumlarda da baca iç yüzeyinde paslanma meydana
gelmektedir. Özellikle baca ağzında gaz sıcaklığının 130 0C den
aşağılara düşmesi ile kükürtlü gazlar sülfirik asit damlacıklarına
dönüşmektedir. Bu nedenle baca çıkışında iç duvar sıcaklığının 130 0C alt limitinin üstünde tutulması kriterini gerektirmektedir.
120
Yönetmelikte Baca tasarımı
Atık Gazların AtılmasıMadde 8 –
1) Atık gazlar serbest hava akımı tarafından, engellenmeden
taşınabilecek biçimde atmosfere verilmelidir. Genelde, bu amaçla baca
kullanılmalı ve gazların bacadan çıkış hızları tesis anma gücünde
çalıştırılırken en az 6 m/sn olmalıdır. Ancak, anma ısıl gücü 300
Kw’ın altında olan tesislerde gaz çıkış hızı 6 m/sn’nin altında olabilir.
2) Küçük Tesislerde Asgari Baca YüksekliğiAnma ısıl gücü 300 Kw’ın altında olan tesislerde bacanın çatı üzerinden itibaren asgari yüksekliği aşağıdaki gibi belirlenir.
A - Eğik ÇatıBaca yüksekliği çatının en yüksek noktasından en az 0,5 m. daha
yüksek olmalıdır. Anma ısıl gücü 50 Kw’ın altında olan tesislerde
baca çatının tepe noktasına çok yakın değilse, çatı tabanından en az 1
m. yüksekliğinde olmak kaydıyla, daha alçak olabilir.
B - Düz ÇatıBaca yüksekliği çatının en yüksek noktasından itibaren en az 1,5 m.
olacaktır. Ancak, tesisin anma ısıl gücü 50 Kw’ın altındaysa bu
yükseklik 1 m. olabilir.
3)Orta Boy Tesislerde Asgari Baca YüksekliğiAnma ısıl gücü 300 Kw ile 1 MW arasında bulunan tesislerde bacanın
çatı üzerinden itibaren asgari yüksekliği aşağıdaki gibi olması gerekir.
A - Eğik ÇatıBacanın yüksekliği çatının en yüksek noktasından itibaren en az 1 m. olarak tespit edilir.
121
B - Düz ÇatıDüz veya eğim açısı 20°’nin altında olan eğik çatılarda baca
yüksekliği, çatı eğimini 20° kabul ederek hesaplanan eğik çatının en
yüksek noktasından itibaren en az 1 m daha fazla olarak tespit edilir.
4) Büyük Tesislerde Asgari Baca YüksekliğiAnma ısıl gücü 1.2 MW üzerinde olan tesislerde baca yüksekliği Ek
6’da verilen esaslara göre belirlenir. Bacanın tabandan yüksekliği en
az 19 m ve çatı üstünden yüksekliği ise en az 3 m olmalıdır. Çatı
eğimi 20°’nin altında ise çatı yüksekliği hesabında 20°’lik eğim kabul
edilir.
Benzeri tür emisyonda bulunan ve yaklaşık aynı yükseklikteki bacalar
arasındaki yatay mesafe, baca yüksekliğinin 1,4 katından azsa ve
emisyonların birbiri üzerine binmemesi için farklı yüksekliklerde baca
kullanılması zorunlu görülmüyorsa tek baca kullanılır. Bu paragrafta
yukarıda belirlenen baca yüksekliği kullanılması halinde Ek 2’de
belirtilen toplam kirlenme değeri (T.K.D.) madde 5’te öngörülen hava
kalitesinin değerini aşıyorsa, ilk önce emisyon değerinin
düşürülmesine çalışılır. Bu ekonomik veya teknolojik olarak mümkün
değilse, baca yükseltilerek hava kalitesi değerinin aşılması önlenir.
Ek 6’ya göre belirlenen, engebelere göre düzeltilmemiş baca
yüksekliği madde 23’te yeralan ek düzenlemeler kapsamına
girmiyorsa 250 m’yi aşmayacaktır. Baca yüksekliğinin 200 m’den
yüksek çıkması durumunda teknolojik seviyeye uygun emisyon
azaltıcı tedbirlere başvurulur.
122
ÖLÇÜM BÖLGELERİNİN SEÇİMİ
Şehir içi bölgelerde hava kalitesi seviyesinin belirlenmesi için uzun
süreli ve kapsamlı çalışmaların yapılması gereklidir. Bacadan ve
egzozdan atılan kirleticilerin atmosferde dağılımını, topoğrafik ve
meteorolojik faktörler etkiler. Kirletici türleri ise bölgedeki kaynak
tiplerine göre değişmektedir. Bu nedenden dolayı ölçüm değerleri,
bölgenin hava kalitesi seviyesini temsil edici yer ve ölçüm ağı içinde
diğer istasyonlardan elde edilen verilerle karşılaştırabilir ve mukayese
edilebilir olması gerekir. Ölçüm yerlerinden elde edilen değerlerin
bölgeler arası farkı da yansıtması istenir. Dolayısıyla yoğun, az yoğun
ve yoğun olmayan kirlenmeye maruz kalan bölgeler, önceden tek tek
etüt edilmelidir. Ölçümlerle, nokta (sanayi), alan (konutlar) ve mobil
(taşıtlar) kaynaklarının her birinin veya tümünün bölgenin, hava
kalitesi seviyesi üzerine etkisi tespit edilmelidir.
Bu tür çalışmalarda, bölgede mevcut kirletme kaynakları yanında,
şehir dışından taşınan temel kirletici konsantrasyonları da tespit
edilebilmelidir ki; böylece şehir içi bölgede kirletici kaynakların hava
kalitesi üzerine etkisi belirlenebilsin.
Bir bölgenin hava kalitesi tespit edilirken; özellikle halkın, bitkilerin,
ağaçların, hayvanların, taşıtların, yapıların ve malzemelerin hava
kirlenmesine maruz kaldığı yerler seçilmelidir. Ölçüm istasyonları bir
saat, 8 saat, 24 saat ve yıllık periyotlar için yeterli sayıda veri (en az
%50 oranında) üretebilmelidir.
123
Bu çalışmalarda, topografik ve meteorolojik faktörlerin bölgenin hava
kalitesi seviyesi üzerine etkileri de belirlenmelidir.
Hava kalitesi ölçüm istasyonu yeri, harita üzerine işlenmelidir.
Özetle, ölçüm noktalarından elde edilen veriler, o bölgenin hava
kalitesi seviyesini ve standardını sağlıklı olarak temsil
edebilmelidir. Hava kalitesi ölçüm ağı hava kalitesini izleme ve
halkın bilgilendirilmesine katkıda bulunmalıdır. Kirletici seviyesi
sınır değerlerini aştığında gerekli acil eylem planı devreye
sokulmalıdır.
Ölçüm Noktası (Yönetmelik)
1) Ölçüm noktası, yakma tesisi ile baca arasındaki bağlantıyı sağlayan boru üzerinde yapılır. Ölçüm noktası, yakma tesisi atık gaz çıkış borusundan itibaren boru çapının yaklaşık iki katı mesafede olur. Eğer yakma tesisi ile baca arasında, ısı değiştirici veya atık gaz arıtma tertibatı varsa ölçüm noktası bu tertibatlardan sonra yine boru çapının iki katı mesafede yapılır.
2) Ölçüm noktasındaki atık gazın türbülanslı bir rejimde olması durumunda, atık gaz ısı kaybının olmaması koşuluyla ölçüm noktası yukarıda 1’de belirtilen mesafeden biraz daha ileriye kaydırılabilir.
3) Ölçüm noktasında, ölçümleri önemli ölçüde olumsuz etkileyecek toz ya da kurum birikmesi olmamalıdır.
2. ÖLÇÜM YERLERİNİN TESBİTİ
Hava kirliliği ölçüm aletlerinin numune alma girişleri, bölgeyi temsil
edici noktada hava kalitesi seviyesini belirleyici yerler olmalıdır.
124
Çevre havası ile karışmamış emisyonların ölçümünden kaçınılmalıdır.
Ölçüm istasyonu, yerel emisyon kaynaklarına özellikle yakın
olmamalıdır.
Kirletici konsantrasyonlarının bölgeyi temsil edici olabilmesi için
hava kirliliği ölçüm cihazları girişleri; ev, apartman, sanayi ve
taşıtların bacalardan çıkan emisyonların ve türbülans, vorteks,
bastırma (down wash) gibi etkenlerden direk etkilenmemesi için
mümkün olduğu kadar yapılardan ve ağaçlardan etkilenmeyen
yerlerde, mümkünse park-bahçelerde, eğitim alanlarında veya hastane
bahçelerinde, trafik yoğunluğunun çok az veya hiç olmadığı yerlerde,
spor alanları, şehir meydanları ve regrasyon alanlarında olması
gerekir.
Hava kalitesi ölçüm cihazlarının numune alma girişleri, yüksek
yapılarla çevrili (bina, ağaç, duvar ve işyeri v.b. gibi) hava hareketini
kesen, durgun hava oluşumunu sağlayan yerlerden uzak olmalıdır.
Numune alma noktaları ağaçların yağış düşme hattından en az iki
kat uzağa yerleştirilmelidir.
Numune alma girişleri, spesifik bir kirletici kaynak etkisinde
kalmamalıdır. Yörenin genel hava kalitesini temsil etmelidir. Yani
ölçüm cihazları sadece bir baca veya kirletici kaynaktan (endüstri)
ileri gelen kirliliği ölçmemelidir. Numune alma cihazları baca
yakınına veya kirletici gazların deşarj edildiği yerlere
yerleştirilmemelidir.
125
Sadece yoldan ileri gelen kirlilikten etkilenmemesi için, ölçüm cihazı
girişi, yoldan belirli uzaklıkta olmalıdır. Ancak yollardan ileri gelen
kirlilik seviyesi inceleme esası ayrıdır.
Yerden yükselecek toz etkisini minimize etmek ve solunum
seviyesini temsil etmek üzere partikül ölçüm cihazları girişleri
yerden asgari 2 metre, en fazla 15 metre yükseklikte olmalıdır.
Ağaçlık bölgelerde bu yükseklik 8 metre olabilir.
Hava kalitesi ölçmeleri kural olarak yer seviyesinden, (veya binadan)
(veya ekili alandan) en az 3 metre yükseklik de, ve binadan en az 1.5
metre mesafede yana doğru olmalıdır. Tablo 1 ve 2’de göz önüne
alınması gereken kirleticiler için özel yerleştirme kriterleri verilmiştir.
Taşıtlardan ileri gelen kirleticilerin atmosferdeki reaksiyonu sonucu
oluşan ozon kirleticisinin ölçümü için alınması gerekli kriterler Tablo
1 de verilmiştir.
Tablo1. Ozon Ölçüm Cihazlarıyla Otoyollar Arasındaki Minimum Uzaklık (En Yakın Trafik Şeridinin Kenarı)
Otoyol Günlük Ortalama Trafik
Araç/Gün
Ölçüm Cihazları ile Otoyollar Arasındaki Minimum Uzaklık
(metre)10.000 10 (a) 15.000 2020.000 3040.000 5070.000 100
110.000 250 (a) Mesafe trafik ışıklarına göre interpolasyon yöntemi ile tespit edilecektir.
126
Partikül, kükürt dioksit (SOx), azot oksitler (NOx), karbon monoksit
(CO) gibi kirleticilerin ölçümü için numune alma yerinin tespitinde
göz önüne alınması gerekli kriterler Tablo 2 de verilmiştir.
Tablo 2. Numune Alma Probu Yerleştirme Esasları Özeti
KirleticilerYerden Yükseklik,
(metre) (a)
Destekleyici Yapıdan Uzaklık (metre)
Diğer Mesafe
Kriteri (c)
Dikey Yatay (b)
Partikül Madde (ana otoyol kenarlarının ve/veya zemin yüksekliğindeki kaynaklar)
2-7 - >2 1,2,3,4,5
Partiküller 2-15 - >2 1,2,3,4SO2 2-15 >1 >1 1,2,3,4CO (sokak / kanyon) 4 1/2 >1 >1 6,7,8CO (sokak dışı Kanyon/Koridor) 3-15 >1 >1 3O3 3-15 >1 >1 1,2,3,9NO2 3-15 >1 >1 1,2,3
Partikül kritersiz kirleticiler2-7 yer, 2-15 yüksek seviyedeki kaynaklar
- >2 1,2,3,4
Gaz kritersiz kirleticiler 3-15 >1 >1 1,2,3,4(a) Yer seviyesindeki kaynaklar için, monitörlerin / giriş probları nefes alma bölgesine mümkün olduğu kadar yakın yerleştirilmelidir.
(b) Prob çatı üstüne yerleştirildiğinde, bu ayırma mesafesi çatı üstündeki duvarlar, garapeller veya çatı katı ile referans durumundadır.
(c)
1. Yağış düşme hattından 20 metreden fazla ve ağaçlar engel teşkil ediyorsa yağış düşme hattından 10 metre mesafede olmalıdır.
2. Numune alma noktasının engellere, örneğin binalara uzaklığı, engelin numune alma noktasına yaptığı çıkıntının en az iki misli olmalıdır.
3. Kısıntıya sebep olmayacak hava akışı olmalı, ve numune alma noktası çevresinde 2700
arc olmalıdır.4. Baca veya yanma gazı olan yerler olmamalıdır.5. Yollara 5-10 metre mesafede olmalıdır.6. Kesişme noktalarından en az 10 metrede ve orta blok noktasında olmalıdır. 7. En yakın trafik şeridine 4-10 metre uzakta olmalıdır.8. Giriş probu çevresinde 1800 de kesintisiz hava akışı olmalıdır.9. Yollara göre uzaklığı trafik yoğunluğu ile değişmektedir.
127
Şekil 1’de numune alma yerleri, yerleşim kriterleri görsel açıdan sergilenmiştir.
Şekil 1. Hava Kalitesinin Ölçümünde Göz Önüne Alınacak Esaslar
Trafikten kaynaklanan hava kirliliğini ölçmek için ölçüm noktaları ana kavşaktan en az 20 metre ve trafik hattından en az 4 metre uzakta olmalıdır. Azot oksit ve karbon monoksit ölçüm aletleri girişi, kaldırım kenarından 5 metreden fazla uzakta olmamalıdır. Trafikten ileri gelen karbon monoksit kirliliğinin ölçümü için numune alma yeri Şekil 2’de verilmiştir.
Şekil 2. Şehir İçinde Karbon Monoksit Konsantrasyonunu Ölçmek İçin Numune Alma Yeri Tespiti
Ekosistemin ve bitkiler üzerine hava kirliliğinin etkisini izlemek üzere; hava kalitesi binalardan, sanayiden ve motorlu taşıt yollarından en az 5 km uzakta ölçülmelidir.
128
Sonuç olarak, ölçüm cihazları sonuçlarından, özellikle belirli bir kirletici kaynak etkisinden çok o bölgede mevcut tüm kirletici kaynakların, bölgenin genel hava kalitesi seviyesi üzerine etkisi elde edilebilmelidir.
3. ÖLÇÜM İSTASYONU SAYISI
Şehir içi bölgelerde, nüfus yoğunluğuna ve coğrafi yayınım alanına bağlı olarak ölçüm istasyonları kurularak hava kalitesi seviyesinin belirlenmesi gerekmektedir. Çeşitli hava kirleticiler için büyük şehirlerde kurulması gerekli istasyon sayısı ve minimum ölçüm sıklığı Tablo 3’de verilmiştir.
Tablo 3. Nüfus Yoğunluğuna Bağlı Olarak Ölçüm İstasyonu SayısıPARAMETRELER MİNİMUM
ÖLÇÜM SIKLIĞINÜFUS MİNİMUM ÖLÇÜM
İSTASYONU SAYISI*
Partikül Maddeler* (PM)
sürekli > 5.000.000 12+0.16x her 10 5 Kişi
Duman* İki saatte bir numune Her 250.000 kişiye bir istasyon
Kükürt dioksit* sürekli 1.000.000 6+0.15x her 10 5 Kişi
Karbon monoksit* sürekli > 5.000.000 6+0.05x her 10 5 Kişi
Azot oksitler* sürekli > 1.000.000 10*: Otomatik olmayan ölçüm sistemlerinde ise minimum istasyonu sayısı
İki milyon nüfus başına en az bir otomatik ölçüm istasyonu kurmak gereklidir.
Otomatik olmayan ölçüm sistemlerinde kükürt dioksit ve toplam askıda maddeler (PM10) gibi kirleticileri ölçmek için nüfusu 10 milyon olan bir şehirde ortalama 35 ölçüm istasyonunun olması gerekmektedir.
129
Buna göre bir şehirde;
-Nüfusun ve servis hizmetlerinin (ticari merkezlerin), -Tarihi binaların, -Sanayiinin (küçük, orta ve büyük ölçekli) -Trafiğin,
yoğun olduğu bölgelerde hava kirliliği ölçüm istasyonları kurularak ölçümler yapılmalıdır.
130
BÖLÜM 7
7.1.ATMOSFERDEKİ ARITMA PROSESLERİ
Atmosfer tıpkı bir nehir gibi kendi kendini temizleme sistemleri
geliştirmiştir. Eğer bunlar olmasaydı, troposfer kısa sürede insanların
yaşayamayacağı bir yer haline gelecekti. Bu bölümde bahsi geçen
hava kirliliği kontrolü aygıtları, prensip olarak atmosferin bu doğal
temizleme prensiplerinden faydalanılarak tasarlanmıştır.
Dispersiyon,
yerçekimi ile çökelme,
yumaklaşma (flokülasyon),
absorbsiyon,
yağış ile temizlenme (washout),
yağmur oluşumu sırasında kirleticilerin uzaklaştırılması (rainout) ve
adsorbsiyon
atmosferde oluşan en önemli doğal kirlilik giderme proseslerindendir.
Tam olarak bir kirlilik giderme mekanizması olmasa da, hava akımları
ile meydana gelen dispersiyon da kirleticilerin konsantrasyonlarını
azaltır. 20m 'den büyük partiküllerin giderimi için, en önemli doğal
mekanizmalardan biri yerçekimi ile çökelmedir.
Yerçekimi ile çökme, diğer doğal temizleme proseslerinde de anahtar
bir rol oynamaktadır. Örneğin, 1 m den küçük partiküllerin
atmosferde çökmesinin teorik olarak mümkün olmadığı halde
flokülasyon ile 0.1m' den küçük partiküller çökebilmektedir. Bu
131
olayda, büyük partiküller daha küçükler için alıcı görevi yapar. İki
partikül birbirine çarparak bir birim oluşturur ve bu işlem, yeteri kadar
büyük ve çökecek kadar ağır floklar oluşuncaya kadar devam eder.
washout Doğal absorbsiyon proseslerinde, partiküller ya da gaz
fazındaki kirleticiler yağmur (washout) ile toplanarak, nemli ortamda
çökelirler. Yağış ile temizlenme olarak bilinen bu olay, bulutların
altında meydana gelir. Gaz ya da partiküller maddelerin temizlenmesi,
yağışın yoğunluğu ve kirleticilerin karakteri gibi birçok nedene
dayanır. Doğal şartlar altında, yağmur damlacığının düşüş çizgisindeki
partiküllerin sadece bir kısmı, çökerken daha küçük partiküller
damlacığı çevreleyen hava akımında kalırlar. 1m çaptan küçük
partiküller için yapılan çalışmalar çökelme olmadığını göstermiştir.
washout olayı sonucunda, troposfer temizlenirken SOx lerden oluşan
moleküler düzeyde çok küçük partiküller olan H2SO4 'de yağmurla
birlikte yere iner.
Rainout: Bulut içindeki kirleticilerin temizlenmesi, (rainout), diğer
bir atmosferik temizleme prosesidir. Daha önce açıklanan yağış ile
temizlenme (washout) olayında bulutların altında bulunan yağmur
damlacıkları, kirleticileri absorbe etmekteydi. Oysa ki, bulut içindeki
kirleticilerin temizlenmesi (rainout) olayı, bulutların içinde
gerçekleşmektedir. Burada mikron ölçüsünden küçük partiküller
yoğunlaşma çekirdeği vasıtası görerek, etraflarında damlacıklar
132
halinde su oluşumuna neden olurlar. Bu olay, kentsel bölgelerde yağış
ve sisin daha sık görülmesine yol açmaktadır.
Adsorbsiyon; yeryüzüne yakın tabaka olan atmosferin sürtünme
tabakasında meydana gelir. Bu olayda gaz sıvı ya da katı fazındaki
kirleticiler adsorbe edilerek tutabilirler. Havada asılı duran partiküller
yerçekiminin etkisi altında çökelme eğilimindedirler. Hava cereyanları
ise, bu etkiyi azaltıcı yöndedir. Genellikle, 10 - 15 m boyutundaki
partiküllerin yüzeyleri diğer kirletici gaz ya da sıvılar için adsorban
olmaktadır. Böylece, yeryüzeyine inerken, hava içerisindeki
kirleticileri de taşırlar. Bu proses adsorbsiyonla doğal temizleme
prosesidir. 10 - 15 m 'dan büyük boyuttaki partiküller hızlı çökelme
nedeniyle adsorbsiyon olayında pek etkili olmamaktadır. Daha düşük
boyuttakiler ise, çökelmenin uzun sürmesi nedeniyle etki
göstermemektedirler.
emisyonlar yine de atmosfere gidecektir ve bu kirliliğin de giderilmesi
için atmosferdeki doğal temizleme prosesleri devreye girecektir.
Kirlenme Kontrolü İçin Yaklaşımlar:
Hava içindeki partikül ve gaz halindeki kirleticilerin kontrolü için iki
ana yaklaşım vardır; Kirleticilerin atmosferde seyreltilmesi ve
kirleticilerin kendi kaynaklarında kontrol edilmesi.
Seyreltme: Daha önce belirtildiği gibi, kirleticilerin atmosferde
seyreltilmesi, uzun bacalar kullanılarak sağlanabilir. Uzun bacalar
inversiyon tabakasını aşabilir ve kirleticiler dağılarak, yer
133
seviyesindeki kirleticilerin konsantrasyonunu oldukça azaltır. Ancak
hatırlanmalıdır ki, yukarı çıkan her şey sonunda aşağı inecektir.
Kaynaktan uzaklığı ne kadar fazla olursa olsun, (örneğin, özellikle
İngiltere 'den kaynaklanan SO2 'nin %15 - 50 'si İsveç 'te asit
yağmuruna neden olmaktadır). uzun bacalar ve bu gibi seyreltme
cihazları, kirleticileri, yalnızca dünyamızda bir yerlere dağıtımında ya
da bunların zararlı etkilerini kaynağa yakın yerlerde daha az fark edilir
hale getirmektedir. Bunun ışığında, seyreltme en iyi ihtimalle bir kısa
dönem kontrol önlemi, en kötü ihtimalle de uzun dönemde istenmeyen
etkileri getirecek bir önlemdir.
Kaynakta Kontrol: Uzun dönemde hava kirliliği kontrolü açısından,
kirleticileri kaynaklarında kontrol etmek, seyreltmeye göre tercih
edilen ve daha etkili bir yöntemdir ve çok çeşitli şekillerde
gerçekleştirilebilir. Bunların birincisi ve en etkilisi, kirleticilerin
yayılmasını önlemektir. Yanma sonucu ortaya çıkan kirleticiler için,
alternatif bir güç kaynağı bulunabilir. (örneğin; fosil yakıtlardan elde
edilen enerji yerine, hidrolik, jeotermik ya da güneş enerjisi
kullanımı).
Kaynakta kontrol için uygulanan metotlar kirleticilerin emisyonlarını
azaltabilir ancak, bunları tümüyle yok edemez. Örneğin; SO2
emisyonlarını azaltmak için düşük kükürt oranlı kömür, ya da fosil
yakıtlar yerine daha az hava kirliliğine yol açan başka bir yakıt
kullanılabilir. Bazen de, geleneksel yakıtlar daha az kirlilik yaratacak
şekilde değiştirilebilir. Yani, kömür ya da fueloil desülfürizasyona tabi
134
tutulabilir, sıvı doğal gaz (LNG) ya da sıvı petrol gibi nispeten daha
düşük emisyonları olan yakıtlara dönüştürülebilir.
Kirleticileri kaynakta kontrol etmek amacıyla kullanılan diğer bir
metot da, var olan teçhizatı uygun şekilde kullanmaktır. Özellikle
yakma işlemlerinde kullanılan teçhizatla, kirletici emisyonları uygun
işletme ve bakımla oldukça önemli miktarda azaltılabilir. Örneğin;
kirli bir hava filtresi, kötü bir yağ karter sistemi (PCV), kötü bir hız
ayarlayıcı ve iyi işlemeyen bir ateşleme tertibatı olan otomobil,
yüksek verimle çalışan bir otomobile göre çok daha fazla kirlilik
yayar. Aslında, inceleme ve bakımla otomobillerde hidrokarbon ve
karbonmonoksit emisyonlarını % 20 - % 50 azaltabilir.
Aynı şekilde endüstriyel emisyonlar da, teçhizatın uygun işletme ve
bakımıyla azaltılabilir. Örneğin; termik santrallerdeki kül emisyonları,
fırının hava girişi ayarlanarak ve rafineri alevlerinden gelen kurum ve
CO, alev bölgesine buhar enjekte edip türbülansı artırarak azaltılabilir.
Yanma dumanında değişiklik yapılarak, maden cevheri ya da gaz
yakan kazanların NOx emisyonları azaltılmıştır. Hava ateşleme,
aşamalı yakma, alev üstü havalandırma, hafif gaz dolaşımı ve su
enjeksiyonu NOx emisyonlarını % 30 - 60 arasında azaltabilir.
Emisyonları kaynaklarında kontrol edebilmek için kullanılan diğer bir
metot da, kullanılan prosesin değiştirilmesidir. Örneğin; açık ocak
fırınlarının oksijen kontrollü fırınlarla ya da elektrik fırınlarıyla
değiştirilmesi, hem duman, CO, ve buharları azaltır hem de enerji
tasarrufu sağlar. Bir bıçkıhane, partiküler ve gaz fazındaki kirleticileri,
açık çukur ya da kereste kullanılarak yapılan yakma işlemi yerine
135
başka sistemler kullanarak, birçok atık maddeleri işe yarar hale
getirebilir.
Hava kirleticilerinin emisyonlarını kaynaklarında kontrol etmek için
kullanılan en yaygın yöntemlerden biri de, kontrol ekipmanı, doğal
giderim mekanizmalarının işlediği prensiple inşa etmektir.
Kirleticilerin kaynakta kontrol edilebilmeleri için, alınan tedbirlere ek
olarak, bu kontrol aygıtları kirleticileri yok etmek, etkisiz hale
getirmek, toplamak ya da maskelemek amacıyla tasarlanır. Partikül ya
da gaz halindeki kirleticileri kontrol eden etkili cihazlar, ya partiküler
ya da gaz halindeki kirleticilerden yalnızca bir tanesini kontrol etme
amacıyla tasarlanır. Çünkü, atmosfere verilen emisyonların % 95 gibi
büyük bir miktarı, gaz emisyonlar meydana getirmektedir. Aksine,
görsel bir kirliliğe sebep olması nedeniyle, daha çok partiküler kirlilik
üstünde durulmakta ve kirlilik önleme cihazları geliştirilmektedir.
136