iÇ kapak cilt 3 - usaktayiz.com

148

Upload: others

Post on 31-Dec-2021

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com
Page 2: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

I

CIEPO

ULUSLARARASI OSMANLI ÖNCESİ VE OSMANLI TARİHİ

ARAŞTIRMALARI 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ

14-16 NİSAN 2011

UŞAK

CİLT III

Yayına Hazırlayanlar

Prof. Dr. Adnan ŞİŞMAN Prof. Dr. Tuncer BAYKARA

Doç. Dr. Mehmet KARAYAMAN

Uşak Tanıtım Yılı Kapsamında UŞAK İLİ KALKINMA VAKFI TARAFINDAN YAYINLANMIŞTIR

Page 3: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CIEPO 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUMU 14-17 NİSAN 2011 UŞAK

II

CIEPO ULUSLARARASI OSMANLI ÖNCESİ VE OSMANLI TARİHİ ARAŞTIRMALARI 6. ARA DÖNEM BİLDİRİLERİ KİTABI (UŞAK / 14-16 NİSAN 2011)

 Yayına Hazırlayanlar

Prof. Dr. Adnan ŞİŞMAN Prof. Dr. Tuncer BAYKARA Doç. Dr. Mehmet KARAYAMAN

 ISBN 978 – 975 – 01264 – 5 – 1 (Tk. No) 978 – 975 – 01264 – 7 – 5 (II. Cilt)

 © Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın tamamı ya da bir kısmı 5846 sayılı yasanın

hükümlerine göre, yazarların önceden izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

Yazışma Adresi: Mehmet Karayaman Uşak Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü / UŞAK

0 276 221 21 34 [email protected]

Meta Basım Matbaacılık Hizmetleri 87 Sok. No. 4 / A Bornova

(0.232) 343 64 54 [email protected] İzmir, Aralık – 2011

Page 4: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

İÇİNDEKİLER

III

İÇİNDEKİLER Osmanlı Tarihiyle İlgili Kaynakça Çalışmalarında Ağ Yaklaşımı ACUN, RAMAZAN...................................................................................................1377 Şerif Benekçi’nin Romanlarında Lokal Mekân Olarak İç Ege DEĞİRMENCİ, HAKAN...........................................................................................1387 Tahrir Defterlerinde Yol Güvenliğine Dair Notlar (Diyarbekir Beylerbeyliği) ERPOLAT, MEHMET S............................................................................................1395 XVIII. Yüzyılın İlk Yarısındaki Şark Seferlerinde Van Gölü’nde Ulaşım GENÇ, SERDAR........................................................................................................1405 Sivas Vilayetinde Halil Rıfat Paşa’nın Yol Yapım Faaliyetleri (1882–1885) KOLBAŞI, AHMET...................................................................................................1415 Ermeni Meselesinde Geçmişten Günümüze Amerikan Board Okullarının Rolü ÖNEY, CELAL ..........................................................................................................1439 Şer’iye Sicilleri Işığında Anadolu’nun Sağ Kolu Üzerinde Bulunan Konya ve Çevresinde Su Hizmetlerine Yapılan Vakıflar (1700-1900) SAK, İZZET ...............................................................................................................1461 Çanakkale Savaşı ve I. Dünya Savaşı Ulubeyli ve Karahallılı Şehitlerimiz SEMERCİ, BEKİR ....................................................................................................1479 Anadolu’nun Sağ Kolu Üzerinde Bir Durak: Ereğli YÖRÜK, DOĞAN .....................................................................................................1489 16. Yüzyılda Bolu Sancağı’nda Zaviyeler ve Ulaşım Ağı TAŞ, KENAN Z. ........................................................................................................1503 SUNUŞ .......................................................................................................................... XI

ÖNSÖZ .......................................................................................................................XIII

Page 5: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CIEPO 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUMU 14-17 NİSAN 2011 UŞAK

IV

Açılış Konuşmaları

ADNAN ŞİŞMAN........................................................................................................XV

HALİL İNALCIK...................................................................................................... XVII

 

Page 6: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CIEPO 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUMU 14-17 NİSAN 2011 UŞAK

1377

OSMANLI TARİHİYLE İLGİLİ KAYNAKÇA ÇALIŞMALARINDA AĞ YAKLAŞIMI

Doç. Dr. Ramazan ACUN ∗

ÖZET Osmanlı tarihi öteden beri önemli bir entelektüel ilgi alanı olmuştur. Osmanlı

coğrafyasından son yıllarda meydana gelen olaylar bu alana gösterilen ilgiyi daha da artırmıştır. Buna paralel olarak Osmanlı araştırmalarının sayısı ve niteliğinde de bir artış gözlenmektedir. Ancak, bu araştırmalara temel sağlayacak olan kaynakça çalışmaları büyük ölçüde dağınık halde ve bireysel çabalarla yürütülmektedir. Hâlbuki web tekno-lojisi, bu çalışmaların koordineli ve işbirliğine dayalı olarak gerçekleştirilmesini sağla-yacak kapasiteye sahiptir. Nitekim, son yıllarda bu potansiyeli değerlendiren birçok uluslar arası kaynakça yönetim servisi ortaya çıkmıştır. Türkiye’de bu yöndeki ilk uygu-lama kaynakca. info’dur. Üyelik esasına göre ve iş birliği ağ modelinde çalışmaktadır. Bu sisteme üye olanlar: Araştırmacı, öğretim elemanı ve öğrenciler için hazırlanmış geniş bir kaynakçaya ücretsiz ulaşabilmekte; araştırma ve eğitim amaçlı özelleşmiş kaynakçalar hazırlayabilmekte; sahip olduğu eser künye ve tam metinlerini geniş bir kitle ile paylaşabilmekte ve eserler hakkında yaptığı yorum ve eleştirilerle bilim, edebi-yat ve sanatın gelişmesine katkıda bulunabilmektedirler.

Önemli bir kısmı Osmanlı tarihi ile ilgili olmak üzere, şimdiye kadar 114.000 ci-varında eser künyesi ve bazılarının da tam metni sisteme üye olanlar tarafından girilmiş olup süreç devam etmektedir. Bu Makalede, bu sistem tanıtılmakta ve Osmanlı tarihi ile ilgili kaynakça çalışmalarının bu sistem üzerinden nasıl daha da ileriye götürülebileceği üzerinde durulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Bibliyografya (kaynakça), Kaynakça Yönetim Sistemleri, Online İşbirliği Ağları, kaynakca.info

GİRİŞ Osmanlı yönetimi altında uzun süre göreli bir istikrara sahip olmuş olan

Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'yı içine alan geniş coğrafya, bugün dün-yanın en problemli ve sık sık sıcak çatışmaların yaşandığı bölgelerinden biridir. Bu coğrafyada bugün yaşanan problemlerin iyi anlaşılması ve dolayısıyla çö- ∗ Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü

Page 7: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

RAMAZAN ACUN

1378

zümleri çoğu kere Osmanlı tarihinin iyi bilinmesine bağlıdır. Bu durum Osman-lı tarihini önemli bir entelektüel ilgi alanı haline getirmektedir.

Ayrıca, Türkiye'nin iki yüzyıldır devam eden bir modernleşme/kalkınma problemi vardır ki, bu da özellikle son dönem Osmanlı tarihiyle çok yakından ilgilidir. Türkiye'nin bu bakımdan da dünyada yapılan Osmanlı araştırmalarını iyi bilmesi ve bu araştırmalara öncülük etmesi gerekmektedir.

Bunun için en temel şart, kapsamlı ve güncel bibliyografyalar veya kay-nakçaların varlığıdır. Bilindiği üzere, kaynakçalar önceki çalışmalara erişimde sağladığı kolaylıkla, bilimsel çalışmalara hız ve verimlik katar. Araştırmak iste-diği konuda kapsamlı ve güncel bir kaynakçaya sahip bir araştırmacı tekrarlar-dan uzak, yeni bilgi üretme şansı yüksek bir çalışma için gerekli temele sahip demektir. Dahası, yeteri kadar kapsamlı olması halinde bu tür kaynakçalar kul-lanılarak, araştırmalardaki genel eğilimleri ve muhtemel yeni araştırma konula-rını tespit etmek üzere istatistikî analizler de yapılabilir.

Diğer taraftan, Web teknolojisi, diğer pek çok alanda olduğu gibi kay-nakça çalışmalarına da hız ve verimlilik katmıştır: Kaynakça yönetiminin web üzerinde yapılmasını sağlayan pek çok uygulama ortaya çıkmıştır.

Kaynakca.info Türkiye’de bu amaçla geliştirilmiş ilk uygulamadır. Üye-lik esasına göre ve iş birliği ağ modelinde çalışmaktadır. Bu makalede, bu sis-tem kısaca tanıtılacak ve Osmanlı tarihi alanında kaynakça çalışmalarının bu sistem üzerinden nasıl daha da ileriye götürülebileceğine dair düşüncelere yer verilecektir.

ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Türkiye’de bilgiye erişim ve bibliyografik denetim araçları ABD ve Av-

rupa ile kıyasla çok geridedir. Bu problem sosyal bilimler alanında daha da büyüktür (Horata 2005: 223). Bu durum Osmanlı Tarihi ile ilgili kaynakça veya bibliyografya çalışmaları için de geçerlidir. Nitekim Google’da 18.04.2011 tarihinde “Osmanlı bibliyografyası” deyimi ile yapılan tarama 44 sonuç vermiş-tir. Bunlardan Osmanlı Araştırmaları Bibliyografyası (obib.hacettepe.edu.tr), Akademik Tarih (akademiktarih.com) ve Osmanlı Araştırmaları (os-ar.com) bu bakımdan en kapsamlı içerik bulunduran siteler olarak öne çıkmaktadır. Bunlar-dan son iki sitede yer alan bibliyografyalar bir dosya içinde statik listeler halin-dedir. 1700 civarında künyeyi içeren bu dosyaların uzun süre güncellenmediği anlaşılmaktadır.

Page 8: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

OSMANLI TARİHİYLE İLGİLİ KAYNAKÇA ÇALIŞMALARINDA AĞ YAKLAŞIMI

1379

Osmanlı Araştırmaları Bibliyografyası’na gelince… 1999 yılında yayın-lanmaya başlayan bu sitenin amacı, bütün dünyada gerçekleştirilen Osmanlı araştırmalarının eksiksiz, sürekli güncel tutulan ve İnternet'ten sorgulanabilir bir bibliyografyasını oluşturmak olarak belirlenmiştir. Site uluslar arası stan-dartta bibliyografik veri girilebilmesine uygun tasarlanmış kapsamlı bir veri tabanına dayalıdır. Bu veri tabanın tasarımında ve içeriğin toplanmasında bu makalenin yazarı aktif rol oynamıştır. Site yayına başladığında sadece Türki-ye’de yapılan Osmanlı araştırmalarına dair 40.000 civarında künye bulunduru-yordu. Ancak, amaçlananın aksine, site çeşitli sebeplerle güncel tutulamamış ve Türkiye dışında yapılan araştırmalar kapsam dışında kalmıştır. Bununla birlikte, bu veritabanına dayalı olarak bibliyometrik araştırmalar (Yediyıldız 2002; Kü-çük 2002) yapılmış ve bir de 18.000 künyeden oluşan basılı bibliyografya (Yediyıldız & Acun 1999) üretilmiştir.

Google taramaları, ayrıca, Karabük, Harran ve Trakya üniversitelerinde spesifik olarak “Osmanlı bibliyografyası”, diğer bir çok üniversitede de “Tarih Bibliyografyası” konulu lisans ve lisansüstü düzeyde dersler olduğunu göster-mektedir. Sadece bu derslerin varlığı bile bir sonraki bölümde ela alınacak olan dinamik bir Türkiye Kaynakçası için harcanacak mesaiyi haklı göstermeye ye-terlidir.

TÜRKİYE KAYNAKÇASI Kaynakca.info veya Türkiye Kaynakçası konusu Türkiye olan bir araştır-

ma, öğrenme ve paylaşma ortamı olarak tasarlanmıştır. Kısaca akademik sosyal ağ diye tanımlamak mümkündür. Bu makalenin yazarı tarafından 1996 yılından itibaren, bibliyografik bir veritabanı olarak geliştirilmeye başlanmıştır. Bu veri-tabanı, 2008 yılında web tabanlı hale getirilmiş ve kaynakca.info adresinde İn-ternetten yayınlanmaya başlanmıştır. Bu sistemin geliştirilmesi Hacettepe Üni-versitesinin desteklediği bir araştırma projesi çerçevesinde halen devam etmek-tedir1. Kaynakca.info içeriğine atıfta bulunurken "Türkiye Kaynakçası," genel olarak siteye (yazılım + içerik) atıfta bulunurken de kaynakca.info diye adlandı-rılması tercih edilmektedir.

1 H. Ü. Bilimsel Araştırmalar Birimi Kapsamlı Araştırma Projesi. Proje başlığı: “Türk ve Türki-

ye Araştırmalarında Genel Eğilimlerin Tespiti"; Proje No: 09011701001; Yürütücü: Doç. Dr. R. Acun. Projeye sağlanan mali destekle, kaynakca.info yazılımı yeni fonksiyonlarla güçlendi-rilip iyileştirilecek ve veri miktarı ve kalitesi yükseltilecek.

Page 9: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

RAMAZAN ACUN

1380

Kaynakca.info temelinde sosyal ve beşeri bilimler alanı için tasarlanmış bir Öğrenme Nesnesi (ÖN) modeli uygulamasıdır. Hem örgün eğitimi hem de okul dışı öğrenmeyi desteklemesi öngörülmüştür. Tasarımda “Türkiye” konu-sunda yayınlanmış kitap, tez, makale ve yeni bir yayın türü olan web sitelerin-den her biri bir öğrenme nesnesi olarak kabul edilmiştir. Bu nesneler, ÖN mode-line uygun olarak Dublin Core standardında tanımlanabilmekte, bağımsız olarak adreslenebilmekte ve mevcut nesneler gruplanarak yeni nesneler yaratılabilmek-tedir. Bunlar kaynakçalar ve yazar gruplarıdır. Yaratılan bu yeni nesneler de aynı şekilde bağımsız olarak adreslenebilmektedir (Acun 2009a).

Kaynakca.info içindeki nesnelerin bağımsız olarak adreslenebilmesinden (bağımsız varlığa sahip olmasından) dolayı, bunların her biri hakkında araştır-ma, öğrenme ve değerlendirmeye yönelik ilave bilgiler tutulabilmektedir. Şim-diki halde bunlar: Diğer nesnelerle ilişkiler, alıştırma (e-öğrenme) soruları, kul-lanım bilgileri ve değerlendirme ve derecelendirme bilgileridir. Değerlendirme ve derecelendirme ve yorumlar ve/veya beğendim/beğenmedim şeklinde işaret-lemek yoluyla olmaktadır. Atıflar, diğer nesnelerle ilişkilere bir örnektir; “alınan atıflar” ve “yapılan atıf-lar” olarak ikiye ayılmaktadır. E-öğrenme soruları, beklendiği üzere cevabı, sistem içinde yer alan bir öğrenme nesnesinde bulunabilen sorulardır. Değerlen-dirme bir öğrenme nesnesi hakkında yorum yazma ve beğendim/ beğenmedim şeklinde işaretleme yoluyla olmaktadır. Kullanıma dair bilgiler ise sayfa görün-tüleme (hit) ve online sosyal ağlarda paylaşımdır, daha doğrusu bunlara ilişkin sayılardır.

Kaynakca.info’nun içeriğini geliştirmekte online işbirliği ağ modeli kul-lanılmaktadır (Acun 2009b). Diğer sosyal ağlaşma sitelerinde olduğu gibi, üye-lik esasına göre çalışmaktadır. Üyeler Dublin Core standartlarına uygun nesne girişi yapabilmekte ve varsa eser tam metinlerini görüntüleyebilmektedir. Nes-neleri, sistemin “benim kaynakçam” ve “benim yazarlarım” özelliğini kullana-rak gruplayabilmekte ve isterse bunları doküman olarak bilgisayarına indirebil-mekte veya doğrudan yazıcıdan çıktısını alabilmektedir. Nesneleri ve nesne gruplarını Facebook, Google ve Twitter gibi araçları kullanarak başkalarıyla paylaşabilmektedir.

Page 10: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

OSMANLI TARİHİYLE İLGİLİ KAYNAKÇA ÇALIŞMALARINDA AĞ YAKLAŞIMI

1381

Ekran Görüntüsü 1. Kaynakca.info Ana Sayfası (21.03.2011)

Kaynakca. info’yu online sosyal ağ yapan özelliklerinden biri de üyelerin

profil oluşturabilmesidir. Üyeler, profillerinde bilim alanı, dönem/yüzyıl, bölge ve devlet/medeniyet kategorilerinde tercihlerini belirleyebilmektedir. Bu saye-de, kendi ilgi alanında giren öğrenme nesnelerine daha kolay erişim sağlayabil-mekte ve/veya kendisiyle ortak ilgi alanına sahip diğer üyeleri görebilmektedir.

18.04.2011 tarihi itibariyle sitenin 5700’ün üzerinde çoğu üniversite öğ-rencisi ve eser sahibi üyesi bulunmaktadır. Site içeriği, "operatör" ve "editör" rollerindeki üyeler siteye katkıda bulmaktadırlar. Bu yolla şimdiye kadar 114.000 eserin künyesi (ve bazılarının tam metni) ve 1500 yazarın biyografisi-nin girişi ve kontrolü yapılmıştır.

Sistemin ana sayfası (bkz. Ekran Görüntüsü 1) öncelikle üye olmayan kullanıcılara yönelik olarak tasarlanmıştır. Burada, kaynakca.info ve Türkiye’de sosyal ve beşeri bilimler alanlarında kullanıcıların ilgisini çekebilecek önemli olaylar hakkında haberlere yer verilmektedir. Ayrıca üye olmayanları, üyeliğe teşvik edecek bilgiler yer almaktadır. Bunlar, siteye en son katkı yapanlar ve en çok yorumlanan eser ve yazarlar ve son oluşturlan kaynakçalar gibi üye

Page 11: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

RAMAZAN ACUN

1382

etkinlikleri sonucu oluşan bilgilerdir. Anasayfanın en üstünde yer alan bayrak imajları kullanılarak, site içeriği bayrakların temsil ettiği dillere çevrilebilmek-tedir. Mesela, İngiltere bayrağına tıklatılarak sitenin İngilizce olarak gezilmesi mümkün olmaktadır. Çeviri için Google’ın otomatik dil araçları kullanılmak-tadır. Bu bayraklar aynı zamanda sistemin uluslar arası kapsamını simgele-mektedir.

DİNAMİK OSMANLI KAYNAKÇALARI Künye girişi ve kaynakça oluşturmanın ve güncellemenin nasıl yapılacağı

sistemin “sık sorulanlar” (http://www.kaynakca.info/tr/?Sayfa=SS) bölümünde ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. O yüzden burada bu konular üzerinde durulma-yacaktır. Ancak sistemin Osmanlı tarihi alanında kaynakça yönetim potansiye-lini göstermek açısından üyeler tarafından daha önce oluşturmuş kaynakçalar-dan örnekler vermek yerinde olacaktır.

Bu güne kadar üyeler tarafından 1000’in üstünde kaynakça oluşturulmuş-tur. Bunlardan 267’si editörler tarafından yayınlanmaya değer bulunmuştur. Bunların önemli bir bölümü Osmanlı tarihi ile ilgilidir. Bunlardan bazı örnekler şunlardır:

• Akdeniz (Muhammet İpek) • Akıncı (Ünal Murat) • Ankara Kaynakçası (Ramazan Acun) • Evliya Çelebi (Kagan Egnim) • Giresun (Alaaddin Korkmaz) • Kızıl Deniz (Muhammet İpek) • Klasik Osmanlı Düşünce Tarihi (Tuğba Çalışkan) • Osman Bey (Aykut Şen) • Osman Hamdi Bey (Çağrı Uğur) • Osman Turan İle İlgili Eserler (Yunus Buğra Yılmaz) • Osmanlı Arşivleri (Hacı Ünveren) • Osmanlı Devleti (Elif Yaşdağ) • Osmanlı Devleti'nde Sanat ve Sanatın Gelişimi (Bilgin Arslan) • Osmanlı Diplomasisi (Serpil Acıoğlu) • Osmanlı İlmiye Teşkilatı (Bilgin Arslan) • Osmanlı Kimliği (Yonca Kaya) • Osmanlı Macaristanı (Fatih Çalışır) • Osmanlı Medeniyeti (Zafer Yılmaz) • Osmanlı Padişahı (Muhammet İpek) • Osmanlı Sanatı (Yunus Buğra Yılmaz) • Osmanlı Sanayi (Serkan Ertuğ)

Page 12: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

OSMANLI TARİHİYLE İLGİLİ KAYNAKÇA ÇALIŞMALARINDA AĞ YAKLAŞIMI

1383

• Osmanlı ve Din (Eyüp Baş) • Osmanlı; Kimliği, Duruşu (Zafer Yılmaz) • Osmanlıda Eğitim (Musa Bardak) • Osmanlıda Eğitim-Öğretim (Eyüp Baş) • Osmanlıda menzil teşkilatı (Bilgin Arslan) • Osmanlıda Mimari (Zafer Yılmaz) • Osmanlı'da Reform / Yenileşme / Modernleşme (Eyüp Baş) • Osmanlı'dan Türkiye'ye Modernleşme Hareketleri(Cemal Öz) • Seyyah (Zafer Yılmaz)

Bu kısa listeden de analşılacağı üzere, Osamnlı tarihinin hemen her alanı

ile ilgi kaynaçalar oluşturlmuştur. Bunlardan ilk sırada yer alan ve “yonca kaya” isimli üye tarafından oluşturulmuş bunan “osmanlı kimliği” adlı kaynakçanın detayı Ekran Görüntüsü 2’de verilmiştir. Burada görüldüğü üzere bu kaynakça-da 14 eser yer almaktadır. Bunlar bibliyografik formatta listelenmektedir. Kay-nakçaya bir yorum yapılmıştır. Yorum detayı “Yorumlar” sekmesine tıklatılarak görülebilir. Listenin sonunda yer alan simgeler ve açıklamalarında anlaşılacağı üzere, bu kaynakça (ve diğer kaynakçalar) ekleme, çıkarma ve düzenleme yo-luyla doğrudan üyelerin kendileri tarafından yönetilmekte; yorum yazılabilmek-te, Facebook ve Twitter gibi araçlar kullanılarak online sosyal ağlarda başkala-rıyla paylaşılabilmekte; Word dosyası olarak bilgisayara indirilebilmekte ve doğrudan yazıcıdan çıktısı alınabilmektedir.

Kaynakçada yer almayan bir eser "Kaynakçama Ekle" düğmesi kullanıla-rak eklenebilir. Ancak bunun için eserin kaynakca.info'ya daha önceden giril-miş olması gerekir. Girilmemişse "Eser Gir" menüsü kullanılarak kaynakca. info'ya girilebilir. Kaynakçada yer alan eserler düzenle düğmesi kullanılarak düzenlenebilir. Bu çerçevede eser künyesindeki eksikler tamamlanabildiği gibi, tam metni bulun-mayan eserlerin, tam metinleri tam metinleri de girilebilir. Bunu yapabilmek için bu eserlerin kamu mülkiyetinde olması (telif hakkı problemi bulunmaması) veya tam metni giren kişinin eser sahibi (mali hak sahibi) olması gerekir. Dü-zenle fonksiyonu kullanılarak kaynakçada yer alan ve İnternette tam metni bu-lunan eserlerin tam metninin bulunduğu adrese bağlantı da verilebilir.

Page 13: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

RAMAZAN ACUN

1384

Ekran Görüntüsü 2: Bir kaynakça Örneği (21.03.2011)

ENGELLER VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Kaynakca.info içeriği, artık orta büyüklükte bir online sosyal ağ oluşturan

üyelerin katkılarıyla her geçen gün daha da zenginleşmektedir. Yukarıda bahse-dildiği üzere 18.11.2011 tarihi itibariyle sayıları 5700’ü bulan üyelerin katkıla-rıyla bugüne kadar 114.000 eserin bibliyografik künyesi ve bazılarının da tam metni girilmiştir. Yukarıda listelenen önceki çalışmalarla karşılaştırılınca kaynakca.info’nun içerik zenginliği daha iyi anlaşılmaktadır. Ancak, bu içeriğin toplamın ancak çok küçük bir bölümü olduğunu kestirmek zor değildir.

İçerik zenginliği üye sayısıyla doğrudan ilgilidir. Çünkü, kaynakca.info tarzı online işbirliği ağı modeline dayalı olarak içerik geliştiren bütün çalışma-larda gözlemlenmiş bir prensip vardır. Buna göre, bu ağlarda üyelerin %90’ı sadece kullanmakta, %9’u küçük katkılarla yetinmekte, %1’i ise kaliteli içerik geliştirme yükünü omuzlamaktadır. Buna 90-9-1 kuralı adı verilmiştir (www.90-9-1.com). Bu kuralın kaynakca.info içeriğinin geliştirilmesinde de işlediği veri tabanında yapılan sorgulamalarla tespit edilmiştir. Kay-nakca.info’nun 5700 üyesi olduğuna göre, site içeriğine 513 kişi (5700’ün %9’u) küçük katkılar, 57 kişi (5700’ün %1’i) ise büyük katkılar yapıyor demek-

Page 14: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

OSMANLI TARİHİYLE İLGİLİ KAYNAKÇA ÇALIŞMALARINDA AĞ YAKLAŞIMI

1385

tir. Site üzerinde daha önce yapılan bir araştırma (Acun 2009b: 369) toplam katkı yapanların oranını %10 olarak bulmuştur. Aradaki %1’lik fark teşvikten kaynaklanmaktadır. Gerçekten de, bu makalenin yazarı, lisans ve lisansüstü derslerinde öğrencileri bu sitemi kullanmaları yönünde teşvik etmiştir.

Bu araştırmanın da gösterdiği üzere teşvik, normal akışı değiştiren bir du-rumdur. Teşvik olması halinde kaynakca.info içerik geliştirme sürecinin hızla-nacağı görülmektedir. Teşvik denilince öyle büyük çaplı maddi destekler vs anlaşılmamalıdır. Kaynakca.info benzeri araştırma ve eğitim amaçlı içeriğe sahip sitelere yapılan katkıların, eğitim ve akademik faaliyetlerin normal bir parçası kabul edilip, kariyer gelişim değerlendirmelerinde (yükseltme ve atama-larda) dikkate alınması iyi bir başlangıç olabilir. Sıfır maddi külfetle, yüksek getirisi olabilecek bir alan varsa işte o budur.

Belki böylece, öğretim elemanları da İnternet çağında karatahta ve tebeşir kullanarak “bibliyografya” dersi anlatma alışkanlığından vazgeçerek, derslerin-de modern web tabanlı kaynakça yönetim araçlarını kullanmaya yönelirler. Bu noktadaki hemen belirtilmelidir ki, web tabanlı kaynakça yönetimi alanında kaynakca.info tek değildir; benzer servis sağlayan yurt dışı kaynaklı bir çok uygulama bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: Endnote, Refworks, BibTex, Zotero, Citeulike, Connotea ve Mendeley (Neylon, Cameron ve Wu Shirley 2009) Ancak tasarımındaki temel amaç öğrenme olmasıyla kay-nakca.info diğerlerinden ayrılmaktadır. Gerçekten de kaynakca.info Öğrenme Nesneleri modeli üzerine kuruludur (Acun 2009b).

SONUÇ VE GELECEĞE BAKIŞ Türkiye’de sosyal bilimler alanında bilgiye erişim ve bibliyografik dene-

tim araçları gelişmiş ülkelere kıyasla çok geridedir (Horata 2005: 223). Bu du-rum Osmanlı tarihi için daha da belirgindir. Bu çalışmada ele alınan kay-nakca.info, Türkiye’de kaynakça çalışmalarının uluslararası kalite ve nitelikte olmasını sağlayacak ortam sunmaktadır. 18.04.2011 tarihi itibariyle sayıları 5700’ü bulan üyeler bu sistemi kullanarak bir işbirliği ağı ortamında araştırma ve eğitim amaçlı kendi kaynakçalarını oluşturup yönetebilmektedirler. Bu an-lamda, sistem, Türkiye’deki diğer web tabanlı Osmanlı tarihi kaynakça çalışma-larından tamamen farklı bir yaklaşım getirmektedir.

Bu sistemin tarihçiler tarafından kullanımın yaygınlaşması ile: Bir, Os-manlı tarihi alanında kaynakça çalışmalarında kapsam, hız ve verimliliğin art-ması; ve iki, kaynakça çalışmaları ile filizlenen işbirliği ağı ortamında çalışma

Page 15: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

RAMAZAN ACUN

1386

anlayışının ve katılım kültürünün zamanla daha da yaygınlaşarak, ferdi çalışma yerine hakim paradigma haline gelmesi öngörülmektedir. Nihai hedef, Osmanlı tarihi çalışmalarının kapsam, derinlik ve kalitesinin artmasını sağlayacak, işbir-liğine dayalı projeler geliştirilmesi için ortam oluşmasıdır. KAYNAKÇA

Acun, Ramazan (2009a).“Öğrenme Nesneleri Modelinin Sosyal ve Beşeri Bilimlere Bir

Uygulaması: Kaynakca.İnfo,” Proceedings of 9th International Educational Technology Conference. Ankara: Hacettepe University, 2009. 78-85. http://www.kaynakca.info/tr/?Sayfa=EserDetay&EserId=2151911 (14.7. 2010).

Acun, Ramazan (2009b). “Sosyal Ağlar Yoluyla Katılım Kültürü Oluşturma: kaynakca.info Örneği,” I. Uluslararası Avrupa Birliği, Demokrasi, Vatandaşlık ve Vatandaşlık Eğitimi Sempozyumu, 27-30 Haziran 2009, Uşak: Uşak Üniversitesi. http://www.kaynakca.info/tr/?Sayfa=EserDetay&EserId=2154304 (14.07.2010 ).

Horata, Osman (2005). “Sonuç Raporu,” Sosyal Bilimlerde Süreli Yayınlar ve Bilgi Teknolojileri Sempozyumu, Ankara: Yeni Avrasya yayınları, 220-228.

Neylon, Cameron ve Wu Shirley (2009) Article-Level Metrics and the Evolution of Scientific Impact. PLoS Biol 7(11): e1000242. doi:10.1371/ journal. pbio. 1000242. (12.01.2011).

Yediyıldız, Bahaeddin ve Ramazan Acun (1999). “Osmanlı Araştırmaları Bibli-yografyası”, Osmanlı, Cilt 12, Editör: Güler Eren, Ankara: Yeni Türkiye Yay-ınları, 275-702.

Yediyıldız, Bahaeddin (2002). "Cumhuriyet Dönemi Türkiye'sinde Osmanlı Araştırma-ları", XIII. Türk Tarih Kongresi Ankara, 4-8 Ekim 1999. Kongreye Sunulan Bildiriler, Ankara:Türk Tarih Kurumu, 167-219.

Küçük, Serhat (2002). Osmanlı Üzerine Tezler. Bibliyografya ve İstatistik. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Basılmamış yüksek lisans tezi.

Page 16: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CIEPO 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUMU 14-17 NİSAN 2011 UŞAK

1387

ŞERİF BENEKÇİ’NİN ROMANLARINDA LOKAL MEKÂN OLARAK İÇ EGE

Doç. Dr. Hakan DEĞİRMENCİ ∗

ÖZET 2008 yılında aramızdan ayrılan Şerif Benekçi, yazdığı beş romanda mekân olarak İç Ege'-

nin muhtelif yerleşim yerlerini kullanmıştır. Bunlardan başlıcaları Kütahya, Gediz, Gediz'e bağlı Muhipler Köyü ve Uşak'tır.

Bu çalışmada söz konusu romanlarda mekan kullanımını incelerken mekânı sadece vak’aların cereyan ettiği çevre olarak ele almayacak, yazarın insan, toplum ve atmosfer oluştur-mada mekân unsurunu nasıl kullandığı hususunda bir takım tespitler yapmaya çalışacağız.

Anahtar Kelimeler: Şerif Benekçi, roman, mekân, Kütahya, Gediz

ABSTRACT

Cenral Aegean as the Local Place in the Novels of Şerif Benekçi

Şerif Benekçi, who passed away in 2008, used various settlement places of Aegean region in his five novels. The main places are Kütahya, Gediz, the village of Muhipler district of Gediz and Uşak.

In this study, while analyzing the use of place in the mentioned novels, I will not consider it as only the environment where incidents occur but also I will try to determine how the author uses place to form character, society and atmosphere.

Key Words: Şerif Benekçi, novel, place, Kütahya, Gediz

Şerif Benekçi’nin romanlarında mekan genellikle İç Ege’dir. Böyle bir tercihle yazarın hayatı arasında bir bağlantı kurulabilir. Nitekim yazar, çocukluk ve gençlik yıllarını büyük ölçüde İç Ege’nin muhtelif şehirlerinde geçirmiştir. Dolayısıyla romanlarda karşımıza en çok çıkan mekanlar sırasıyla Kütahya, Kütahya’nın Gediz ilçesi, bu ilçenin bazı köyleri ve Uşak’tır.

Kırlangıçlar Erken Göçtü romanında hadiseler genellikle Akdağ’ın eteklerinde kurulu bir köy olan Dostlar’da ve köyün birkaç kilometre uzağında küçük bir kulübeyi andıran bir bağ evinde geçmektedir. Romanın merkezi kah-ramanı Emin Ağanın yedinci torunu olan Selim “Toprağın ısınmaya, dağın ∗ Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü

Page 17: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

HAKAN DEĞİRMENCİ

1388

eteklerindeki karların eriyerek busbulanık akmaya başladığı bir nisan gününde Akdağ’ın güney eteklerindeki bağ evinde” (Kırlangıçlar Erken Göçtü, s.5) dün-yaya gelmiştir. Romanın iç mekanını oluşturan bu yapı

“Batı yönünden ahşap bir kapıyla dünyaya açılan, iki metreden bi-raz yüksek kerpiç duvarlarla çevrili, on metrekare genişliğinde bir bağ kulübesi(dir). Kulübenin üzerini kapatan çam direkler duvardan yarım metre kadar çıkıntı yapıyordu. Toprak örtünün çevresi, salkım saçak boy gösteren bodur çalılarla kaplıydı (…) İhtiyar adam, kulübenin içinden dört yönünü de görebilmek için her duvara bir pencere taktırmıştı. Doğu duvarının yarısını kaplayan ocak başına bitişik bir sedir vardı. Sedirin karşısındaki duvarda kap kacak konulan sergen rafları, bunların altında bir elbise askılığı ve onun hemen yanı başında beylik av tüfeği bulunu-yordu (…) Ocak başına yakın bir yerde, duvarın şurasına burasına çakı-lan çivilerde tarhana, kuru fasulye ve mercimek torbaları asılı idi.” (Kır-langıçlar Erken Göçtü, s.54) Kulübenin “tavandaki ekmek teknesi, duvar-daki derin mazgal delikleri, sedirin orda asılı bulunan Mushaf” (Kırlan-gıçlar Erken Göçtü, s.192) ve diğer detaylarıyla bu kulübe, Emin Ağanın yaşadığı mekan olarak kar-

şımıza çıkar. Romanın odak noktası burasıdır ve iç mekan büyük ölçüde bu “kulübe” ile sınırlı kalmaktadır. Kulübe ile vak’a, şahıslar ve diğer teferruatlar arasında sıkı bir organik ilişki vardır. Okuyucuya kulübeyi uzun uzun tanıtan realist tasvirler yapılmış, bu yolla Emin Ağanın ruhsal durumu ortaya konulma-ya çalışılmış, Onun iç dünyasını ortaya koymaya yönelik çözümlemeler yapıl-mıştır. Küçük ama anlamlı ve derin bir hayatın yaşandığı bu kulübede, tevek-külle geçen bir hayatın izleriyle karşılaşmak mümkündür. Emin Ağa “zarar görmesizler diye kıymıklarla özel korumaya aldığı karınca yuvalarını yaşadığı bu güzel hayata tanık olarak arkasında bırakıp gitmiş” (Kırlangıçlar Erken Göçtü, s.192) güzel bir insandır. Emin Ağa, ancak zaruret durumlarında şehre inip işlerini halleden, nadirattan köy kahvesine giden ve vaktinin çoğunu kulü-besinde kendi halinde geçiren, zamanında şehir görmüş, yaşadığı köyün muhtar-lığını yapmış, üst düzey bir eğitim almasa da asla cahil sayılamayacak, kendisi-ne olsa olsa “arif” diyebileceğimiz bir kimsedir. Torunu Selim’i kendine arka-daş edinen, ırmakları, kuşları, böcekleri gözlemleyen, hatta kimi zaman onları da dost edinen, hayatın anlamı üzerine sıkça tefekküre dalan, küçük bir kulübe-de yaşamasına karşın, büyük meseleleri dert edinmiş bir adamdır Emin Ağa. Yorgundur ve bu haliyle tutunamamış bir tiptir. Zamanı, mevsimleri ve hayatı sorgular sık sık:

Page 18: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ŞERİF BENEKÇİ’NİN ROMANLARINDA LOKAL MEKÂN OLARAK İÇ EGE

1389

Ağustos ayında kendini üşüten soğuğa anlam veremiyordu yaşlı adam. “Tuhaf” diye geçirdi içinden, “Tuhaf bir şey bu. Ağustos mu değ-işti, yoksa ben mi yaşlandım?” Sonra geldi, sedirin üzerine oturarak yor-ganı üzerine çekti. Başını mindere yerleştirirken aklı hâlâ Ağustostaydı. -Yaşlanıyorsun Emin Ağa, yaşlanıyorsun. Yorgun bir ses, daracık kulübenin içinde eriyip gitmişti az sonra. (Kır-

langıçlar Erken Göçtü, s.45) Aslında yaşlılık değildir Emin Ağa’yı bezdiren, Onun gündemini asıl

meşgul eden, iflahını kesen düşünce yorgunluktur. Dünyayı içinden boşaltsa etle kemiğe indirgese varlığını, işte o za-

man bir gecelik işi kalırdı yorgunluğunun. At izinin it izine karıştığı bir dünyada dolap beygirliğini peşinen kabullenmekten başka bir çaresi var mıdır insanın? Herkes kendi etrafında dönüyor, kendi harmanını savuru-yor, Dünya eski, bildik dünya. Her zaman nasılsa öyle. Fakat insanın za-rar ziyan hesabı kabarmakta, sel olup doldurmakta dereleri. Bulanık sel suları gibi bir çukura dökülüyor insanlar. Kütük bile bu selden kendini kurtarır oysa. Kütüğün bir insandan daha şanslı olduğu bir dünyada ya-şamak…Gel benim al yazmalı gelinim; gel benim bitmeyecek sabahım, gel…(Kırlangıçlar Erken Göçtü, s.51) diye dua edecek kadar yorgun bir kimse olan Emin Ağa’yı dinlendirecek

tek şey ölümdür. Roman kahramanının varoluş problemlerinin zirveye çıktığı bu kısımlarda dünya, somut bir mekan olmaktan çıkmış, ölüm ve ahiret inançlarıy-la bütünleşen bir bağlamda ele alınmış, dünya da ahiret de birer metafizik me-kan haline gelmiştir. Yaşadığı kulübe özellikle torunu Selim’in ölümünden son-ra Emin Ağa için bir saklanma yeri olmuş, toplumdan ve hayattan kaçan ihtiyar adam burada ölümü beklemeye koyulmuştur. Kulübenin köyün dışında bir yer-de olması, okuyucuya Servet-i Fünûn şair ve yazarlarına mahsus olan “kaçma temi”ni hatırlatmaktadır.

Selim’in ölümünden sonra mekan tasvirlerinin değiştiğini müşahede et-mekteyiz “Kar fırtınalarının sıkça görüldüğü, kurt seslerinin köyün kenar evle-rinden duyulduğu, rüzgar uğultularının vadileri çınlattığı çetin bir kış” (Kırlan-gıçlar Erken Göçtü, s.177) yaşanmıştır; mevsim kıştır ve iklim şartları giderek ağırlaşmıştır.

Romanda kullanılan bir diğer iç mekan Emin Ağanın köyündeki, yani Dostlar’daki evidir. Bu ev artık oğlu Süleyman ile gelini Cemile’nin ve yanında olmadığı zamanlarda torunu Selim’in yaşadığı, köyün kahvehanesi ile camisi

Page 19: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

HAKAN DEĞİRMENCİ

1390

arasındaki bir yolun üzerinde bulunan, sıradan, hemen her köyde karşımıza çıkabilecek türden, ahşap bir evdir. Köye indiği zamanlarda Emin Ağa bu eve uğramakta, böylelikle hem çocuklarını ziyaret etmiş olmakta hem de eski anıla-rını hatırlamaktadır:

“Bu oda, yarım asır içinde uyuduğu, düş kırıntılarını tınaz gibi sa-vurarak uyandığı, nişanlısıyla ilk karşılaştığında düştüğü komik durumu hatırlayarak sabaha dek güldüğü, delikanlılık gururunu beş paralık etti-ğini düşünerek duvarları yumrukladığı, yalnız kalmak için kırlar, tarlara, üzeri meşelerle kaplı tepele yetmeyince sığındığı, fitili kısılmış lambanın ışığında sokağı, mahalleyi, köyü dinlediği, bazen tek tek havlayan bazen karşılıklı uluyan köpeklerin hangi mahallede ve kime aşt olduklarını çı-karmaya çalışarak beynini yorduğu, ilk pantolonunu giydiği, sünnet oldu-ğu, duvarları dağ köylülerinin getirdiği beyaz toprakla badanalanmış gerdek odasıydı.” (Kırlangıçlar Erken Göçtü, s.87) Romanın diğer iç mekanları köy odaları ve kahvehaneleridir. Romanda

sık sık Dostlar köyüne dair tasvirler yapılmış, köyün komşu köyleri olan Gürlek ve Pınarbaşı’ndan da pek detaya girilmemekle birlikte bahsedilmiştir.

Şimdi Ağlamak Vakti, geniş mekan olarak İç Ege’nin tercih edildiği romanlardan bir diğeridir. Romanda olaylar Gediz ilçesine bağlı Engil köyünde geçer. “Yukarı Gediz vadisini kuzeyden Şaphane dağları çevirir. Engil, dağla vadinin birleştiği noktada, üç dere suyunun buluştuğu bir yerde” (Şimdi Ağla-mak Vakti, s.111) “vadinin iyice daraldığı yerde, Akdağ’ın güneye uzanan uç eteğinde” (Şimdi Ağlamak Vakti, s.5) kuruludur. Pastoral nitelikli bir roman olan Şimdi Ağlamak Vakti’nde genellikle açık mekanlar tercih edilmiş, Engil’in içi ve çevresindeki araziler detaylı bir biçimde tasvir edilmiştir. Çayköy, Çaltılık Tepesi, Doğan tepesi, Kazanbağlar, Gölyeri, Horoz Meşesi Etekleri, Çayırlar, Göksu Deresi Vadisi adlarını taşıyan bu araziler, roman kahramanı Orhan Ar-dıçlı’nın gözünden tanıtılmıştır. Buralar bazen Orhan Ardıçlı’nın çocukluğunun geçtiği birer oyun alanı, bazen kitap okuduğu bir tepe, bazen ilk gençlik aşkının şahidi olan bir sırdaş, bazen de Orhan’ın geleceğe dair hayallerine ev sahipliği yapan birer mekan olarak karşımıza çıkmaktadır. İlçede cumartesi günleri kuru-lan pazaryeri, kahramanların sosyal ve ekonomik durumunu sezdirmede kullanı-lan bir açık mekandır. Köylülerin tarlalardaki hafta boyu süren zahmetli çalış-maları, Cuma gününden başlayan ve daha çok merkeplerle yapılan pazar yerin-de satılacak mahsulü taşıma telaşları, bunlarda karşılaşılan güçlükler çarpıcı bir biçimde dile getirilmiştir. Romanda iki yerde Uşak ili kullanılmıştır. Bunlardan

Page 20: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ŞERİF BENEKÇİ’NİN ROMANLARINDA LOKAL MEKÂN OLARAK İÇ EGE

1391

ilkinde kahramanımız Orhan babasını Uşak’ta hastaneye yatırmakta, diğerinde ise hastaneye gidiş dönüşlerde Gediz-Uşak minibüslerinin kalkış noktası olarak kullanılan Kırık Minare adındaki küçük bir terminalden bahsedilmektedir.

Romanda Engil Köyü’nün Gediz çıkışında yer alan ve adına Devrancık Kaşı denilen bir bölge vardır:

“köylüler için buradan sonra her adım gurbet demekti(r). Orhan burada durdu, dönüp vadiye, köyüne doğru baktı. Gurbet, sızlatmıştı içini doğrusu. Bu, birilerinin ölmesiyle duyulan bir acıya benzemiyordu; gurbet denen şey yaman çarpmıştı küçüğü. Gözleri dolu, birkaç kez yutkundu, sonra yürümeye devam etti. Emine kadın oğlunun İzmir’e kadar kömür yüklü kamyonun üzerinde gitti-ğini, hatta bir ara bavulu yastık yapıp uyuduğunu ve tam düşmek üzereyken uyandığını yıllar sonra öğrenecek ve ağlayacaktı”. (Şimdi Ağlamak Vakti, s.71)

Roman kahramanının bu riskli yolculuğu okumak gibi kutsal bir gaye uğruna göze alması, bir dar mekan olan kamyonun kasasında yaşadığı tehlikeyle oldukça etkili biçimde anlatılmıştır. Gurbet kavramı burada bir fantastik mekan olarak kullanılmış, anlatıcının vermek istediği mesaja uygun olarak gurbet üze-rinden bir trajedi yaratılmaya çalışılmıştır. Nihayetinde romanın ismine uygun düşecek sebepler gerekmektedir.

Anlatıcı mekan tasvirleriyle sezdirmek istediği atmosferi vermeye çalış-mıştır. Nitekim, romanın ilerleyen bölümlerinde Orhan Ardıçlı bir tren istasyo-nunda eski aşkı Asu ile karşılaşmıştır. Aşk, hayat ve kader üçgeninde bir sohbe-tin gerçekleştirildiği bu bölümde roman kahramanı “Yalnız, sen gidince rüzgar-lar daha kuru esti. Bilirsin bizim oranın rüzgarların. Vadinin sıcaklığında üşü-düm bir süre” (Şimdi Ağlamak Vakti, s.259) derken, mekan-kahraman ilişkisi-ne güzel bir örnek oluşturmuştur. Yazar, burada işitme, koklama ve dokunma duyularından istifade etmiştir.

Romanın ilk bölümünde Orhan doğmadan önce evde olup bitenler, babası Ayhan’ın eşinin hamile kalmasından sonra doğumun gerçekleşmesi hususunda yaşadığı tereddütler verilmiştir. Yaşadıkları ev iki katlı ahşap bir evdir. Alt katta bir merkep ve beş altı kadar büyük baş hayvan barınmakta, evin bahçesinde bir de köpek bulunmaktadır. Olaylar genellikle evin üst katındaki ortadaki büyük salonda geçmektedir. Burası Cemil ile Handan’ın evlilikleriyle ilgili kulislerin yapıldığı önemli bir yerdir. Bu mekan, romanın ilerleyen kısımlarında Ayhan ile karısı arasında evin geleceği ile diyalogların geçtiği, bu hususlarda kritik karar-ların alındığı bir iç mekan olarak rol oynayacaktır. Romanda geçen diğer iç

Page 21: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

HAKAN DEĞİRMENCİ

1392

mekanlar erkeklerin köyle ilgili mevzuları konuştuğu, siyasi tartışmalar yaptık-ları kahvehane ve kadınların kimin kiminle evleneceğini belirledikleri, dedikodu yaptıkları fırın evidir. Köyde Değirmenci İsmail Ağa’nın işlettiği bir değirmen vardır ki, burada nispeten daha entelektüel mevzular ele alınmakta, olaylara ve hayata dair bir takım meseleler fıkralarla değerlendirilmektedir. Buranın müda-vimleri köyün az çok okumuş gençleri, şehir görmüş, yol yordam öğrenmiş insanları ve köyün imamıdır.

Güvercin Geçidi romanında olaylar çok farklı mekanlarda geçer. Roma-nın ilk bölümünde Mimar Reşit’i hac hazırlıkları yaparken görürüz. Bu kısım-larda romanın açık mekanı Kütahya, iç mekan ise Mimar’ın evidir. Uzun ve bıktırıcı bir kış mevsiminden sonra biraz nazlı, biraz ürkek de olsa bahar nihayet gelmiş ve

“üzerine mezar toprağı serpilmiş, ölü salâsını bekleyen bir kenti diriltmişti(r)”…“Kütahya kentinin insanları, günlerdir, sabahın erken sa-atlerinde ulu çınar ağaçlarından inen kuş cıvıltılarını dinliyordu. Bu gü-zel belde, eski ihtişamını yitiren kalesinden sisli tepelerine dek, özlediği sese kavuşmuştu yeniden. Artık şehzadesi yoktu bu kentin; sıradan insan-lar yaşıyordu sıradan, dik çatılı evlerinde. Üstüne üstlük, azot fabrikası-nın tüm pisliğini kentin üzerine yığıyordu kuzey rüzgarları”. (Güvercin Geçidi, s.7) mısralarıyla tasvir edilen Kütahya, mazisindeki haşmetini kaybetmiş, ka-

dim bir şehirdir. Her şeye rağmen gelen mevsim yazdır, yazla beraber etrafı kuş cıvıltıları doldurmuş ve bir kent dirilmeye başlamıştır. Bu, en azından Mimar Reşit’in evinde ve gönül dünyasında böyle algılanmaktadır. Çünkü hacca git-meye hazırlanmaktadır, gerisi onun içim teferruattan ibarettir. O,

“serin ilkbahar sabahlarında, teraslı evinin arka bahçesinde hü-seynî ilahiyi dinleyen, tavuklara yem atan, orada yetiştirdiği çiçekleri su-layan ya da nar ağaçlarının yeni sürgünlerini okşayarak” (Güvercin Ge-çidi, s.8) yolculuk vaktinin gelmesini heyecan içinde bekleyen bir mimar emeklisi-

dir. Bu kısımlarda Mimarın eşyaya ve çevresine karşı dikkatini anlamakta, ha-yata felsefî bir gözle baktığını görmekteyiz. Nitekim romanın geniş bir bölümü Mimarın din, dindar, hayat, ölüm ve ahiret üzerine tespitlerinden oluşacaktır. Romanın girişinde uzunca bir mekan tasviri vardır. Anlatılan yer Mimar Re-şit’in evidir. Buradaki tasvirler sadece bir süs vasıtası olarak kullanılmamış, tasvirlerle Mimar’ın içinde bulunduğu sosyal ve kültürel iklim verilmeye çalı-

Page 22: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ŞERİF BENEKÇİ’NİN ROMANLARINDA LOKAL MEKÂN OLARAK İÇ EGE

1393

şılmıştır. Anlatıcı, roman kahramanının ruh halini yansıtmak için diş fırçaların-dan hareketle şu tasviri yapmaktadır:

“Mimar Reşit diş fırçasını kavanoza koydu, sarı renkli fırçanın, Sabiha öğretmenin kırmızı fırçasına değişini, ona başını yaslamış gibi du-ruşunu seyretti bir süre. Adam, fırçaların bu yakınlığını, insanların –eşlerin bile- yaşayamadığını, bu tesanüdün insanlardan ve diğer canlılar-dan esirgendiğini düşündü.” (Güvercin Geçidi, s.10) Anlatıcı sık sık geriye dönüş tekniğini kullanarak Reşit Yelmen’in geçmiş

hayatına dönmektedir. Bu bölümlerde Mimar’ın Dağardı köyündeki çocukluk yılları, sonra Alasu kasabasına getirilişi, orada bir nalbant dükkanında geçen çıraklık dönemi, Dut karası ile olan çocukluk aşkı ve okulların açılmasıyla bir-likte başlayan ortaokul yılları öznel ve romantik tasvirlerle anlatılmaktadır. Bu yıllar çocuğun büyüdüğü, gelişip serpildiği, hayatı anlamaya başladığı yıllardır:

“Dağardılı çocuk her gün yeni bir şeyler öğrenerek yaşıyor, yaşa-yarak öğreniyordu. Okulda verilen ham bilgi yaşlı tamircinin tezgâhında işleniyor, pekmez gibi kaynatılıp damıltılıyor, posası ve köpüğü dışarıya atılıyordu. Reşit oğlan şanslıydı ve bu şansı iyi değerlendiriyordu.” (Gü-vercin Geçidi, s.96) Nalbant dükkanı, yatılı okul ve Mimar’ın Kütahya’daki evi öne çıkan bel-

li başlı dar mekanlardır. Kumsalı Olmayan Ada romanında olaylar daha çok yurt dışında veya

Manisa yakınlarındaki bir çiftlikte geçmektedir. Roman kahramanı Salih Bağ-cı’nın köylüleri Manisa Ovası’nda mevsimlik tarım işçisi olarak pamuk çiftlik-lerinde çalışmaktadır. Salih Bağcı Gediz-Manisa yolculuklarında treni tercih eder ve trene binmek için Uşak’a gelir. Kendi çocukluğunun bir kısmı da Mani-sa’daki pamuk tarlalarında geçen roman kahramanı, Almanya dönüşü kendini memleketi olan Gediz’e ait hissetmemiş, huzuru buralarda aramıştır. Bu anlam-da Manisa Ovası ve buradaki çiftlik ütopik mekan olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir Şafak Yürüyüşü romanında ise kahramanlardan Halil Şaphaneli’dir. Romanın geniş mekanı Almanya olmakla beraber, romanın ikinci bölümünde romanın merkezi kahramanları olan üç arkadaş Halil, Özer ve İbrahim eşlerini de yanlarına alarak Türkiye’ye ziyarete gelirler ve bu gezi esnasında Halil’in evine de uğrarlar. Dolayısıyla yolları İç Ege’de, Kütahya’nın küçük bir ilçesi olan Şaphane’ye düşer. Romanın bu bölümlerinde sadece dekor oluşturmak maksadıyla birkaç tasvir yapılmış, Şaphane’ye bunun dışında bir anlam yük-lenmemiştir.

Page 23: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

HAKAN DEĞİRMENCİ

1394

KAYNAKÇA

BENEKÇİ, Şerif (1991), Kumsalı Olmayan Ada, 2. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul. BENEKÇİ, Şerif (1995), Bir Şafak Yürüyüşü, 2. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul. BENEKÇİ, Şerif (1995), Şimdi Ağlamak Vakti, 5. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul. BENEKÇİ, Şerif (1995), Güvercin Geçidi, 2. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul BENEKÇİ, Şerif (1996), Kılangıçlar Erken Göçtü, 3. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul.

Page 24: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CIEPO 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUMU 14-17 NİSAN 2011 UŞAK

1395

TAHRİR DEFTERLERİNDE YOL GÜVENLİĞİNE DAİR NOTLAR (DİYARBEKİR BEYLERBEYLİĞİ)

Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih ERPOLAT ∗

Giriş Yol ve güvenlik tarih boyunca her devlet ve topluluk için hayati bir değer

taşımıştır. Güvenlik, fütuhat, ticaret, vergilerin toplanması, kültürel ve ilmi ge-lişmeler gibi faaliyet ve hedefler büyük ölçüde, yol ve güvenlik sisteminin sağ-lamlılığına bağlıdır. Bu bakımdan tarihte geniş coğrafyalara hükmetmiş ve fark-lı toplulukları bir arada uzun süre yönetme başarısı göstermiş devletlerin tama-mı sağlam ve güvenli bir yol ağına sahip olmuşlardı.

Tarihte Roma İmparatorluğu’nun bağlı topraklardan vergi toplamak, ge-rektiğinde asker sevk etmek için yol yapımına büyük önem verdikleri ve bu konuda başarılı oldukları için günümüzde hâlâ “bütün yollar Roma’ya çıkar” ifadesi yaygın olarak kullanılmaktadır.

Ticarete büyük önem verdikleri bilinen Selçuklular, memleketlerini bir baştan diğer başa ribat ve kervansaraylarla donattıkları bilinmektedir. Bu mües-seselerin hayatta kalmaları için ise önemli vakıflar vücuda getirildiği bilinmek-tedir.

Yolların yapımı, bakımı korunması gibi işler büyük ölçüde ribat sakinleri tarafından ifa edilirdi. Devletin gücü zamanla artmasına paralel olarak ribatlar yerini daha büyük konaklama merkezi olan kervansaraylara bırakmıştır.

Yaşadığı dönemde dünyanın en önde gelen devletlerin başında yer alan Osmanlılar, yol, köprü yapımında ve bunların korunması, geliştirilmesi ve ya-şatması hususlarında, dönemine göre, bir hayli ilerde olduğu bilinmektedir. Osmanlılar, yol ve güvenlik konusunda büyük ölçüde Selçuklu tecrübesinden faydalanarak, çoğu zaman aynı yolları kullanmışlardı.

Osmanlılar, özellikle kırlık alanlarda yol ve geçit güvenliği sağlayan, bir kır kolluk kuvveti gibi çalışan ve aynı zamanda yeri geldiğinde yolun bakımını da yapan derbent teşkilatına sahipti. Osmanlılar derbent teşkilatı sayesinde ülke- ∗ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, DİYARBAKIR.

Page 25: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

MEHMET SALİH ERPOLAT

1396

si sınırları içinde güvenli bir ticaret ve iç güvenlik mekanizmasına sahip olmuş-tu. Osmanlılarda derbent teşkilatı yanında yol güvenliği hizmeti veren menzil teşkilatı ve zaviye teşekküllerini de saymak gerekir.

Bir ülkedeki farklı coğrafi ve kültürel özelliklere sahip coğrafyalar yollar marifeti ile kaynaşma ve birbirleri ile temasa geçme imkânı bulur. Kara parçala-rı yollar vasıtası ile vatan haline gelir. Nitekim Halil Rıfat Paşa’ya atfedilen “ gidemediğin yer senin değildir” ifadesi bu durumu güzel ifade etmektedir.

Bu bildiride, XVI. yüzyılda Diyarbekir Vilayeti için tutulan tahrir defter-lerinde ve bazı arşiv belgelerinde yol güvenliğine dair hükümler ifade eden bazı notları ve belgeleri kamuoyu ile paylaşılmak istenmiştir. Tarafımızdan faydala-nılan belgeler dip notu şeklinde belirtilmiştir.

Yol Güvenliğine Dair Notlar Bu çalışmada, tahrir defterlerinde yol güvenliğine dair yer alan kısa not-

lardan faydalanılmıştır. Söz konusu notlar ya tahrir defterinde yer alan köyün adının altında ya köyün vergisinin ardından zaviyedarlığından dolayı düşülen muafiyet notu kaydından tespit edilmiştir.

Bu kayıtlarda tekin olmayan yerlerin şeneltilmek suretiyle güvenli alan haline getirilen yerlerin olduğuna şahit olunmaktadır. Bu yerler, iki şehri birbi-rine bağlayan önemli yolun en uzak mesafesi ya da geçit, dar ve dağlık bir nokta da olabilir. Bu tür yerlerde derbent ya da hanların inşa edildiği tarihi han baki-yelerinden anlaşılmaktadır. Mardin-Nusaybin arasındaki han ile Diyarbaakır-Ergani arasındaki Şelbetin ve Gevran Hanı gibi.

Diyarbekir Vilayetindeki birçok zaviyenin adının yer aldığı sayfalarda “ayende ve revendeye hıdımetinden dolayı avarız-ı divaniyeden ve tekâlif-i örfîyyeden muaf kayd olundu” ifadelerinden zaviyelerin de yol güvenliği husu-sunda önemli bir hizmeti yerine getirme vasıtası olduğu anlaşılmaktadır. Zavi-yeleri konu alan çalışmaların tamamına yakınında müessesenin bu yönüne vur-gu yapıldığı görülmektedir.

Yol güvenliğine ilişkin kayıt örneklerinin bazısı aşağıya alınmıştır. Bu kayıtlardan Osmanlı dönemi yol güvenliğine, güvenliğin temininde takip edilen yöntemin bazı ana hatları anlaşılmaktadır. Bu husus ülkemizde öteden beri bi-lindiğinden, burada genel bilgi tekrarından kaçınılmıştır. Bunun yerine, tarafı-mızdan tespit edilen zaviyelerin adları ve bunlardan yerleri günümüzde de bili-nenleri hakkında kısa bazı notların paylaşılmasının daha yararlı olacağına ina-nılmaktadır.

Page 26: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

TAHRİR DEFTERLERİNDE YOL GÜVENLİĞİNE DAİR NOTLAR (DİYARBEKİR BEYLERBEYLİĞİ)

1397

Bu bildiride adı tespit edilen zaviyelerin tamamının yol güvenliği amacı-na matuf verdiği iddiasında değiliz. Bunların bazısı mensubu olunan tarikatın veya bağlı bulunulan şeyhin öğretilerini öne çıkaran müesseseler olabileceği akıldan uzak tutulmamalıdır.

Diyarbekir Vilayetinde tespit edilen zaviyelerin çoğu merkezden uzak yol üzerindeki köylerde ya da çok yakınlarında olduğu dikkat çekmekle beraber, bazı zaviyelerin ise şehre çok yakın hatta içinde olanların da olduğu görülmek-tedir. Meselâ Harput’taki Mansuriye Zaviyesi şehir içinde yer alan bir zaviyedir. Zaviyelerin birçoğu ise şehrin hemen yakınında yer almaktaydı. Mesela Erga-ni’deki Şeyh Dedeği, Harput’taki Seyyid Kasım ve Hasankeyf'’teki Şeyh Çoban Zaviyesi gibi. Bu Şeyh Çoban Zaviyesi Hasankeyf köprüsünün hemen yanı başında yer alması bakımından da dikkat çekici bir konumda olduğu görülmek-tedir.

Diyarbekir Vilayeti sınırları dahilinde yol güvenliğine ilişkin bazı notla-rın yeni harflerle yazılmış metinlerinden bazıları aşağıya alınmıştır.

Ruus 209, 130’ dan naklen “Diyarbekir Beylerbeyisi Ayas Paşa mektub gönderub Mardin’den aşağı bir yerde vaki olan Silindir ve Büyükce ve Çömlek Depe ve Ali Depesi ve Çakırpazar nam mezralar hâric ez defter hâlî ve harabe mezralar olub mahuf vu muhtara ôlmağın şenlenmesi lazım olub on dört bin akçalık timara mutasarrıf olan Zeynelabidin tahminen altı bin akça timarı zea-mete yetiştirilmek üzere mâmur edüb ayende ve revendenin canına ve malına zarar eriştirmeyüb ol yerleri hıfz ve hıraset etmeği uhdesine alup hıfz ve hırâseti emr olunup memleket ihyasına ve malın izdiyâdına sebeptir deyu arz etmeğin vech-i meşruh üzere timarı zeamet olmak buyruldu.”1

2 Rebiülahir 957 (20 Nisan 1550) tarihli buyruldu“Mardin Kadısı mektub gönderüp Serçe-hanı nâm mahal hâlî ve harâbe ve şenlikten ba‘id olmağın; her gâh mahal-i mezbûrda hırsuzdan ve haramiden nice Müslümanlara zarar olur. Emir Selim ve oğlu Âkil ve Emir Mahmud ve Emir Mehmed nâm kimesneler akrabalarından yiğirmi hâne ile şenletmeğe izin taleb eylediklerinde ta’yini içün hükm-i şerîf verilüp ehl-i vukûfdan sual olundukda vech-i meşruh üzeredir deyu haber verüp mezkûr yeri şenletmeğe kadirler, deyu arz etmeğin, avarızdan muafiyetle şenledeler, ammâ getürdükleri kimesneler kimesnenin yazulusu ve yaraglusu olmaya, deyu buyruldu.”2

1 Nejat Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Ankara 1991, s. 80. 2 N. Göyünç, Mardin Sancağı, s. 71.

Page 27: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

MEHMET SALİH ERPOLAT

1398

“mezbûr Derviş kabz zaviyedar olub, ayende ve revendeye hidimet idüb, ol mukabelede mutasarrıf olduğu çiftlikten öşr-i salarisini virir ki sekizde bir olur.”3

“mezkûr bir çiftlik ile zaviyedar olub, kadimden ayende ve revendeye hıdimet eylegelüb ol mukabelede mu‘af olmağın girü defter-i cedide üslûb-i sâbık üzere mukarrer kılındı.”4

“mezkûr Şahvirdi zaviye-i mezbûrede mütemekkin olub, sınurunda ziraat ittiğin bir çiftlik yerin hâsılına mutasarrıf olub, ayende ve revendeye hıdimet idüb, ol mukabelede baş akçesin virmeyub ve mezbûr çiftliğin hâsılın dahi ay-ende ve revendeye sarf ider.”5

Kiğı Sancağı’nın Koçakmaz nahiyesine bağlı Çökender köyü, “mekur karye-i Çökender ziyâde mahuf derbend yer olub, ayende ve revendeden ziyade haraciye ve müştekinariye olub, şengi olmayı her ve cümle lazım olmağın çek-tikleri mezahiye ve meşakkatleri mukabelesinde avarız-ı divaniyeden ve tekalif-i örfiyeden muaf olmakla müteselli oldukları ecilden derbend kayd olundu.”6

“mezkûr çiftliğe her kim mutasarrıf olursa hâsılın ayende ve revendeye sarf ede, ber muceb-i Defter-i ‘Atik-i Hakanî.”7

Diyarbekir Vilayetindeki Zaviyeler 1- İbrahim Bey b. Bican Zaviyesi8 2- Hasan Padişah Zaviyesi9 3- Seyyid Hasan Zaviyesi10 4- Arslanoğlu Zaviyesi11 5- Bayındıriye Zaviyesi12 (el-meşhur Zeneliyye) 6- Muradiye Zaviyesi13 7- Seyyid Mehmed-i Askerî14 (Hani)

3 KKA, TD 164, v. 46a; Mehmet Salih Erpolat, XVI. Yüzyılda Diyarbekir Beylerbeyliği’ndeki

Yer İsimleri (basılmamış doktora tezi), Konya 1999, s. 461. 4 KKA, TD 164, v. 47b. 5 KKA, TD 164, v. 48a. 6 KKA, TD 126, v. 81a; M. Salih Erpolat, “Kiğı Sancağı’nın Tarihi Coğrafyası (XVI. Yüzyıl),

Bingöl Tarih ve Kültür Araştırmaları Dergisi, S. 3, s. 20. 7 KKA, TD 155, v. 190a. Çiftlik-i vakf-ı Zaviye-i Seyyid Hasan, hâliya der tasarruf-i Budak

veled-i Şeyh İbrahim birâderzâde-i merhûm Mahmud Şeyh Hüseyin, bâ-berât bir çiftlik yerdir. 8 BOA, TD. 134, s. 4, 5, 24; TD. 200, s. 321; KKA, TD. 155, v. 9 KKA, TD. 155, v. 75-a. 10 KKA, TD. 155, v. 199-a. “mezkûr çiftliğe her kim mutasarrıf olursa hâsılın âyende ve

revendeye sarf ede, ber muceb-i defter-i hakanî.” 11 KKA, TD. 155, v. 168-a. 12 KKA, TD. 155, v. 79-b. 13 BOA, TD. 134, s. 4, 10, 11, 16.

Page 28: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

TAHRİR DEFTERLERİNDE YOL GÜVENLİĞİNE DAİR NOTLAR (DİYARBEKİR BEYLERBEYLİĞİ)

1399

8- Ağ-Ziyaret15 (Mardin) 9- Arslan Hatun (Şah Sultan Hatun)16 10- Baba Mahmud (Baba Abdurrahman) Zaviyesi17 11- Baba Hâkî Zaviyesi18 12- Dede Karkın Zaviyesi19 13- Kasım Padişah Zaviyesi20 14- Muzafferiye Zaviyesi21 15- Pir Hattab Zaviyesi22 16- Sultan Hamza es-Sağir Zaviyesi23 17- Sultan Hamza-yi Kebir Zaviyesi24 18- Şeyh Abdülaziz Zaviyesi25 19- Şeyh Davud Zaviyesi26 20- Şeyh Zoli Zaviyesi27 21- Şeyh Burhan28 22- Şeyh Pir Zekeriya Zaviyesi29 23- Şeyh Rimaş30 24- İmam Tahir Zaviyesi31 25- Ağ-Baş-ı Şerif Zaviyesi32 26- Hindi Baba Zaviyesi33 27- Şeyh Dediği Zaviyesi34 28- Zülküfi’l-Nebi Zaviyesi35

14 BOA, TD. 200, s. 323. 15 BOA, TD. 998, s. 44. 16 BOA, TD. 998, s. 50. 17 BOA, TD. 998, s. 35. 18 BOA, TD. 998, s. 36. 19 BOA, TD. 200, s. 20 BOA, TD. 998, s. 12, 13, 40. 21 BOA, TD. 998, s. 50. 22 BOA, TD. 998, s. 16. 23 BOA, TD. 998, s. 24, 47, 49.. 24 BOA, TD. 998, s. 23, 24, 46.. 25 BOA, TD. 998, s. 34. 26 BOA, TD. 998, s. 35. 27 BOA, TD. 998, s. 36. 28 BOA, TD. 998, s. 69. 29 BOA, TD. 998, s. 69. 30 BOA, TD. 998, s. 69. 31 BOA, TD. 998, s. 69. 32 BOA, TD. 998, s. 121. 33 BOA, TD. 998, s. 120. 34 BOA, TD. 998, s. 111.

Page 29: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

MEHMET SALİH ERPOLAT

1400

29- Söylemez Baba Zaviyesi36 30- Şeyh Abdurrahman-i Erzincanî Zaviyesi37 31- Şeyh Nur Harun Zaviyesi38 32- Şeyh Hüsameddin Zaviyesi39 33- Eşkunî Zaviyesi40 34- Kösik Zaviyesi41 35- Zihvan Bey Zaviyesi42 36- Halid Bey Zaviyesi43 37- Şeyh Çoban Zaviyesi44 38- Mevlana Ahmet Peykerici Zaviyesi45 39- Nazar Baba Zaviyesi46 40- Aykuzu (Ankuzu) Zaviyesi47 41- Şeyh Şadi Zaviyesi48 42- Seyyid Kasım Zaviyesi49 43- Derviş Bayezid Zaviyesi50 44- Mansuriye Zaviyesi51 45- Hacı Bey Zaviyesi52 46- Şeyh-i Kainât (der kurb-i Harput)53 47- Halilü’r-Rahman Zaviyesi54 48- Şeyh Reşid Zaviyesi55

35 BOA, TD. 998, s. 112. 36 BOA, TD. 998, s. 140. 37 BOA, TD. 998, s. 138, 141. 38 BOA, TD. 998, s. 160. 39 BOA, TD. 998, s. 165. 40 BOA, TD. 998, s. 168. 41 BOA, TD. 998, s. 167. 42 BOA, TD. 998, s. 167. 43 BOA, TD. 998, s. 171. 44 BOA, TD. 998, s. 173. 45 BOA, TD. 998, s. 191; TD. 64, s. 628; KKA, TD. 552, v. 46-b. 46 BOA, TD. 552, v. 47-a. 47 BOA, TD. 998, s. 645. 48 BOA, TD. 998, s. 191; KKA, TD. 106, v. 165-b. 49 BOA, TD. 998, s. 191. 50 BOA, TD. 64, s. 645; M. Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara

1989, s. 219. 51 BOA, TD. 64, s. 607; TD. 998, s. 191; KKA, TD. 552, v. 46-a. 52 BOA, TD. 64, s. 608. 53 BOA, TD. 998, s. 191. 54 BOA, TD. 998, s. 118. 55 BOA, TD. 998, s. 225.

Page 30: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

TAHRİR DEFTERLERİNDE YOL GÜVENLİĞİNE DAİR NOTLAR (DİYARBEKİR BEYLERBEYLİĞİ)

1401

49- Şeyh Yalıncak Zaviyesi56 50- Mencik Zaviyesi57 51- Câbir-i Ensârî Zaviyesi58 52- Şahâbeddin Zaviyesi59 53- Melik Halil Bey Zaviyesi60 54- Mahmud Haydarî61 55- Pir Mansur Zaviyesi62 Sonuç Diyarbekir vilayetinde ellinin üzerinde zaviyenin tespit edilebildiği gö-

rülmektedir. Bu müesseselerin vakıf sistemi ile ayakta durduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı dönemi zaviyelerinin bir kısmı günümüzde ziyaret yerleri olup, halkın önemli uğrak yerleri arasında bulunmaktadır.

Günümüzde Diyarbakır’a bağlı Dicle ilçesinin eski adı olan “Pîrân’ın” Pir Mansur ve çocuklarının orada yaşamasından kaynaklandığı belgelenebilmekte-dir.

Osmanlı Arşivi’ndeki diğer katalogların da taranması ile konu ile ilgili çok daha fazla bilgi, belge ve ayrıntıların ortaya çıkacağından kuşku duyulma-maktadır.

Osmanlı devleti taşrada yol güvenliğini sağlamak için yerel insan kay-naklarından faydalanılmıştır. Bunun için gerekirse devlet hazinesi için çok el-zem olan vergi gelirinden de gerekirse feragat edilebileceğini göstermektedir.

Osmanlı Devletinin, Diyarbekir Beylerbeyliği sınırları dâhilinde yol gü-venliğini han, derbent ve zaviyeler marifetiyle gerçekleştirdiği müşahede edil-mektedir.

EKLER 1566 tarihli Ergani sancağı Mufassal Tahrir Defteri’nde yol üzerinde yer

alan Malan köyünün daha az bir vergiyle mükellef kılındığını gösteren notun yer aldığı sayfa. KKA, TD.

56 BOA, TD. 998, s. 206. 57 BOA, TD. 998, s. 220. 58 BOA, TD. 998, s. 225. 59 BOA, TD. 998, s. 267. 60 BOA, TD. 998, s. 267. 61 BOA, TD. 998, s. 267. 62 BOA, TD. 1096, ek; 97.

Page 31: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

MEHMET SALİH ERPOLAT

1402

Page 32: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

TAHRİR DEFTERLERİNDE YOL GÜVENLİĞİNE DAİR NOTLAR (DİYARBEKİR BEYLERBEYLİĞİ)

1403

Page 33: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

MEHMET SALİH ERPOLAT

1404

KAYNAKÇA

BENEKÇİ, Şerif (1991), Kumsalı Olmayan Ada, 2. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul. BENEKÇİ, Şerif (1995), Bir Şafak Yürüyüşü, 2. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul. BENEKÇİ, Şerif (1995), Şimdi Ağlamak Vakti, 5. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul. BENEKÇİ, Şerif (1995), Güvercin Geçidi, 2. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul BENEKÇİ, Şerif (1996), Kılangıçlar Erken Göçtü, 3. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul.

Page 34: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CIEPO 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUMU 14-17 NİSAN 2011 UŞAK

1405

XVIII. YÜZYILIN İLK YARISINDAKİ ŞARK SEFERLERİNDE VAN GÖLÜ’NDE ULAŞIM

Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Serdar GENÇ ∗

ÖZET Osmanlı Devleti XVIII. yüzyılın ilk yarısında 1723’ten 1746’ya kadar Safevil-

erle savaşmıştır. Bu savaşların ilk kısmı III. Ahmed, ikinci kısmı I. Mahmud döneminde gerçekleşmiştir. III. Ahmed döneminde Osmanlı Devleti üç koldan Safevi topraklarına sefer düzenlemiş ve bunun neticesinde Kirmanşah, Revan, Tebriz, Hemedan ve Gence gibi önemli şehirleri ele geçirmiştir.

Bu bildiride, III. Ahmed dönemindeki seferler sırasında, 1724-1725 Tebriz mu-hasaraları esnasında, Van Gölü üzerinden yapılan sevkiyat ele alınacaktır. Bu kapsamda Van Gölü’nün etrafındaki iskelelerden Van ve Edremit’e nakliyatın sağlanması için gerçekleştirilen organizasyon, gemi inşa faaliyetleri ve organizasyondaki görevliler üzerinde durulacaktır.

Giriş Van Gölü, Doğu Anadolu bölgesinde olup Türkiye’nin en büyük

gölüdür. Gölün deniz seviyesinden yüksekliği 1646 metre, yüzölçümü 3713 km² ve derinliği 450 metrenin üzerindedir. Suyu, soda ve tuzun fazla miktarda bulunması dolayısıyla acıdır1.

Van Gölü, İslam fetihleri hakkındaki Arap kaynaklarında, göl kıyı-sındaki Erciş ve Ahlat kasabaları dolayısıyla Erciş veya Ahlat gölü olarak yer almıştır2. Van civarının Osmanlı hakimiyetine girmesinden sonra göl, kayıtlarda değişik isimlerle yer almıştır. Van Gölü’nden; Sâî Mustafa Çelebi’nin Tezkiretü’l-Bünyân adlı eserinde “Tatvan Denizi/Deryâ-yı Tatvan”, Matrakçı Nasuh’ta “Bahr-i Van” , Evliya Çelebi’nin Seyahat-namesi’nde “Van Deryâsı”, Tarih-i Naima’da “Van Denizi” olarak bah-

∗ Araş. Gör., Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü. 1 Ersin Güngördü, Türkiye’nin Coğrafyası, Geliştirilmiş 3. Baskı, Ankara, 2010, s. 59. 2 Nejat Göyünç, “Van Tarih”, İslam Ansiklopedisi, XIII, MEB, Eskişehir 2001, s. 198, V. C.E.

Bosworth, “Wan”, Encyclopaedia of Islam, New Edititon, Vol. XI, Leiden, 2002, s. 135.

Page 35: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SERDAR GENÇ

1406

sedilmektedir3. 18. yüzyılda ise gerek arşiv belgelerinde gerek döneme ait kroniklerde “Van Deryâsı”, “Van Denizi” ve “Bahr-i Van” olarak kullanılmıştır4. Görüldüğü üzere Osmanlı döneminde gölün Tatvan kasa-bası veyahut Van şehri ile anıldığı anlaşılmaktadır.

Şekil 1. Van Gölü ve Çevresi5

18. Yüzyıla Kadar Van Gölü’nde Ulaşım Van ve civarının Osmanlı Devleti’nin eline geçmesinden önce gölün ula-

şımda kullanıldığı bilinmektedir. Çünkü Ahlat-şahlar/Sökmenliler döneminde 3 Sâî Mustafa Çelebi, Tezkiretü’l-Bünyân, Dersaâdet 1315, s. 24; Naîmâ Mustafa Efendi, Târih-i

Na‘îmâ, Haz. Mehmet İpşirli, I, Ankara 2007, s. 280; Nasuhü’s-Silâhi (Matrakçı), Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han, Haz. Hüseyin G. Yurdaydın, TTK, Ankara 1976, vr. 92a, Evliya Çelebi Mehmed Zıllî ibn Derviş, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, IV, Der-saâdet, 1314, s. 165.

4 Mustafa Öksüz, Şem’dânîzâde Fındıklılı Süleyman Efendi’nin Mür’i’t-Tevârîh Adlı Eserinin (180B-345A) Tahlil ve Tenkidi Metni, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009, s. 108; BOA, DMKF., nr. 28464, s. 6; Cevdet Askeriye, nr. 46106.

5 Harita için arkadaşım Araş. Gör. Alper Uzun’a teşekkür ederim.

Page 36: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

XVIII. YÜZYILIN İLK YARISINDAKİ ŞARK SEFERLERİNDE VAN GÖLÜ’NDE ULAŞIM

1407

gölde Ahlat ile Erciş ve Ahlat ile Tatvan-Van arasında gemiler işlemekteydi6. Osmanlı döneminde ise gölde ulaşımın sağlanması ile ilgili eldeki ilk bilgiler Kanuni Sultan Süleyman zamanındaki Irakeyn Seferi (1533-1535) sırasındadır. Bu sefer devam ederken Safevilerle ilgili bilgi edinmek amacıyla Mimar Sinan Van Gölü’nde üç kadırga yapmak üzere görevlendirilmiştir7. 17. yüzyılın ortala-rına gelindiğinde gölde hem ticari amaçla hem sancakbeyleri ve halkın yaptır-mış olduğu gemiler hesaba katıldığında elli civarında gemi bulunduğu belirtil-mektedir8.

Van Gölü’nde gemi inşa etmek için İstanbul’dan izin alınması zorunluy-du. Nitekim 1566 yılında Hakkâri beyi Zeynel, kendi ihtiyaçları olan levazımı taşımak için bir gemi yaptırmak üzere izin istemiş ve bu doğrultuda kendisine gerekli izin verilmiştir. Yine 1582 yılında Van’a odun nakleden devlete ait ge-milerin yeterli gelmemesi üzerine Van halkı gemi yapımı için devletten izin istemiş ve halkın da gemi yapmasına izin çıkmıştır9. Öte yandan gölde işleyen devlete ait gemilerden elde edilen gelirler padişah hasları içerisinde yer almıştır. Bu hassın 1604-1606 yıllarında geliri 8500 akçedir10.

Van Gölü’nde Gemi İnşası 1723 yılında başlayan şark seferlerinde Osmanlı ordusu Safevi memleke-

tine üç koldan harekâta başlamış ve Revan, Tebriz ve Kirmanşah/Hemedan cepheleri açılmıştır. Bu harekât kapsamında Osmanlı ordusu 1724 ve 1725’de olmak üzere Tebriz’i iki defa muhasaraya almıştır11. Bu muhasaralar esnasında ordunun ihtiyacı için Diyarbakır, Mardin ve Bitlis civarından zahire satın alın-mıştır. Satın alınan tonlarca zahirenin Tatvan iskelesinden gemilerle Van’a ulaş-tırılması hem mesafe hem de ekonomik açıdan oldukça avantajlıydı. Buna kar-şın kara yoluyla nakliyenin bazı açmazları vardı. Öncelikle kara yoluyla nakliye için çok sayıda yük hayvanına ve arabaya ve görevliye ihtiyaç vardı. Üstelik bölgenin arazi yapısı ve iklim koşulları ve güvenlikle ilgili bir takım çekinceler de mevcuttu. Öte yandan Diyarbakır’dan Van’a kara yolu ile zahire nakletmek

6 Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Târihi, İstanbul, 1997, s. 118. 7 Sâî Mustafa Çelebi, Tezkiretü’l-Bünyân, Dersaâdet, 1315, s. 24. 8 Orhan Kılıç, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Van (1548-1648), Van, 1997, s. 286. 9 Kılıç, a.g.e., s. 285-286. 10 Orhan Kılıç, 730 Numaralı Van, Adilcevaz, Muş, Bitlis Livaları Tımar İcmal Defteri (I. Ahmed

Dönemi), Yüksek Lisans Tezi, Elazığ, 1989, s. 12. 11 Bu dönemdeki savaşlar için bk. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. IV Kısım 1, TTK,

Ankara, 2007, s. 172-195.

Page 37: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SERDAR GENÇ

1408

için gölün kuzeyinden dolaşılmak zorundaydı. Çünkü gölün güneyinden Van’a ulaşım oldukça zahmetliydi. Dolayısıyla Diyarbakır’dan satın alınan zahire zorunlu olarak gölün kuzeyinden Bitlis-Tatvan-Adilcevaz-Erciş yolu ile Van’a ulaştırılmaktaydı. Kâtip Çelebi, Diyarbakır Van arasındaki yolu ve güzergâhları şöyle belirtmektedir: Arpaçayı 2 saat, Karadepe saat, Batman suyu 5, Hatu 8, Üs-ül karni 6, Eşek meydanı 5, Kefendir 4, Bitlis 5, Tatvan 5, Karmuh, 5, Sur, 4, Adilcevaz 6, Ketrek 9, Erciş 3, Karaköy 4, Bendermahi 4, Çanigel 5, Kasımoğlu Çayı 5, Van 2 saat12. Buna göre mesafe 94 saat etmektedir. Lütfi Güçer, bir kervanın günde ortalama 7 saat yol aldığını ve böylelikle bu yolun 13 günde kat edileceğinin altını çizmektedir13.

Nihayetinde 1723 yılından itibaren sefer dolayısıyla göl üzerinden zahire nakletmek üzere çalışmalar başlatılmıştır. Konu ile ilgili yazışmalar incelendi-ğinde savaş öncesinde gölde işleyen gemilerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Fakat bu gemilerin sayıca çok fazla olmasa gerek. Çünkü yazışmalarda gölde hali hazırda 9-10 gemi bulunduğu fakat bunların zahire nakli için son derece elveriş-siz olduğu belirtilmektedir. Öte yandan gemilerden başka 7 teknenin mevcut olduğu ancak bunların da durumu diğerlerinden pek farklı değildir14. Eldeki gemi ve teknelerin zahire nakli için elverişsiz olması yeni gemilerin inşasını zorunlu hale getirmiştir. Bu bağlamda gölde zahire naklini sağlamak üzere on gemi inşa edilmesine karar verilmiştir. Gemilerin inşasına nezaret etmek üzere eski Azak defterdarı Hasan Ağa görevlendirilmiştir.

“Sabık Azak defterdarı olub Van tarafında sefâin inşâ’sına me’mûr Hasan zîde mecîdeye hüküm ki Van tarafında olub Tebriz seraskeri vezîrim Abdullah Paşanın maiyyetinde olan tavâif-i askeriyenin ta’yînâtı içün Diyarbekir ve Mar-din taraflarından mübâyaa olunub Tatvan iskelesine nakl olunan zehayiri iskele-yi mezbûreden tahmîl ve nakl itmek içün bundan akdem on kıt’a sefâin müceddeden inşâ’ ve iktizâ’ iden kereste bahası ve masârif-i sâire içün altı bin guruş virülüb...” 15.

Hasan Ağa ile birlikte gemilerin inşasında çalıştırılmak üzere Tersane-i Âmire’den marangozlar ve kalafatçılar16 görevlendirilmiştir. Bir neferi kalfa ve

12 Kâtib Çelebi, Kitâb-ı Cihânnümâ li-Kâtib Çelebi, C. I Tıpkıbasım, TTK, Ankara 2009, vr. 442. 13 Lütfi Güçer, XVI. ve XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat Meselesi ve

Hububattan Alınan Vergiler, 1964, s. 29. 14 BOA, MAD, nr. 3375, s. 266. 15 BOA, MAD, Nr. 3606, s. 95. 16 Kalafatçı, gemileri ziftleyen kimsedir. Bunlar Tersane halkından sayılır ve Acemi Oğlanlardan

seçilirlerdi. 16. yüzyıl başlarında Tersane-i Âmire’de 39 kişi olan kalafatçıların sayısı sonraki

Page 38: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

XVIII. YÜZYILIN İLK YARISINDAKİ ŞARK SEFERLERİNDE VAN GÖLÜ’NDE ULAŞIM

1409

bir neferi kethüda olmak üzere 20 marangoz ile bir neferi kalfa olmak üzere 10 kalafatçı gönderilmiştir17.

Van’a gönderilen bu marangoz ve kalafatçıları isimleri incelendiğinde tamamının Müslümanlardan seçilmiş olduğu görülmektedir. Listede ayrıca bazı marangoz ve kalafatçıların memleketleri ile unvan ve lakaplarına da yer veril-miştir. Marangoz ve kalafatçıların memleketleri arasında İstanbul, Galata, Amasya, İnebolu, Sinop, Ereğli ve Vidin yer almıştır. Bazıları ise lakapları ile kaydedilmiştir. Örneğin “İnce Hüseyin Beşe”, “Uzun Ahmed” ve “Sarışın Ali Beşe” bunlardandır. Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere marangoz ve kala-fatçıların bazılarının “beşe” olarak anılması bunların askerî kökenli olduklarını göstermektedir. Öte yandan listedeki iki marangoz ile bir kalafatçı “seyyid” unvanı taşımaktadır18.

Gemi inşası için görevlendirilen kalfa ve işçilerin her birine Hazine-i Âmire’den harcırah ödenmiştir. Harcırahlar; kalfalara seksener kethüdalara altmışar ve işçilere ellişer kuruş olarak belirlenmiştir. Bu ücret tarifesi üzerin-den marangoz ve kalafatçılara toplam 1570 kuruş harcırah ödenmiştir. Ayrıca her birine gemi inşasında çalışmaya başladıkları günden itibaren verilecek yevmiyeleri de yola çıkmadan önce tespit edilmiştir. Buna göre; kalfalara altmı-şar, kethüdalara ellişer ve işçilere kırkar sağ akçe yevmiye verilecektir. Maran-goz ve kalafatçıların yevmiyeleri ve masrafları Hasan Ağa’ya verilen paradan ödenecektir19

Gemilerin inşasında çalışacak olan marangoz ve kalafatçıların günlük is-tihkakı; birer çift ekmek ile her beş marangoz/kalafatçıya birer vakıyye etten ibarettir20. Marangoz ve kalafatçıların günlük istihkaklarının şark seferlerine katılmak üzere görevlendirilen yeniçeri ve miri leventlerle aynı olduğu tespit edilmiştir21.

dönemlerde artmıştır. Bk. Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgatı, İstanbul, 1986, s. 168; İdris Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, TTK, Ankara, 1992, s. 67.

17 BOA, MAD, nr. 3598, s. 251. 18 BOA, MAD, nr. 3375, s. 267. 19 BOA, MAD, nr. 3375, s. 267. 20 “...yirmi nefer marangozana yevmi yirmi çift nan ve dört vakıyye güşt ve on neferine

kalafatçılara dahi yevmi on çift nan ve iki vakıyye güşt tayınatları dahi virmek fermânım olmağla...” BOA, MAD, nr. 3598, s. 251.

21 Örneğin Abdullah Paşa’nın yanında olmak üzere İstanbul’dan gönderilen 1500 nefer cebeciye menzillerde günlük birer çift ekmek ile altı cebeciye birer vakıyye et verilmiştir. Bk. BOA, DBŞM.ORH. Dosya nr. 12/62.

Page 39: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SERDAR GENÇ

1410

Gölde zahire nakletmek üzere inşa edilmesi planlanan bu 10 geminin ke-reste ve diğer masraflarını karşılamak üzere Hazine-i Âmire’den her bir gemi için altı yüzer kuruş olmak üzeren Hasan Ağa’ya toplam 6000 kuruş verilmiştir. Fakat bu miktar para masrafların karşılanmasına yeterli gelmemiş olmalı ki Hasan Ağa yeniden bir miktar para talep etmiştir. Bunun üzerine Hasan Ağa’ya 2 bin kuruş daha gönderilmiştir22.

Gemilerin inşa edilmesi için gerekli malzemelerin bir kısmı İstanbul’dan gönderilmiştir. Bu malzemeler arasında 150 kantar tel, 35 kantar zift, 35 kantar üstüpü23 yer almıştır24. Malzemeler gemi ile İstanbul’dan Trabzon’a buradan da hayvanlara yüklenerek Van’a ulaştırılmıştır. İnşa için gereken kereste ve diğer malzemeler ise Van civarından temin edilmiştir.

Gölde Ulaşım Osmanlı Devleti, inşasına başlanan gemilerin ivedilikle tamamlanması

için bu işle görevlendirdiği Hasan Ağa’ya emirler göndermiştir. Çünkü Diyar-bakır ve Mardin civarından satın alınan zahire Tatvan iskelesinde bekletilmek-teydi. Ordunun ihtiyacı, zahirenin dayanma koşulları ve yeniden başka sancak ve kazalardan zahire satın alınmasının mümkün olmadığı hesaba katılırsa devle-tin bu işte aceleci davranmasının nedeni daha iyi anlaşılmaktadır.

Gemilerin inşasında malzemeler ve ustalar bakımından İstanbul’a olan bağımlılık aslında gemilerin tamamlanmasından sonra da devam etmiştir. Gemi-lerin inşası tamamlandıktan sonra bu gemilerin gölde işlemesi için gereken ge-miciler Tersane-i Âmire’den gönderilmiştir. Bu kapsamda her bir gemide ikişer nefer olmak üzere 20 nefer gemici Tersane Emini tarafından Van’a yönlendi-rilmiştir25. Tüm bunlar gösteriyor ki Van Gölü’nde ne gemi inşa işinde istihdam edilecek mahir ustalar ne de gemilerle Tatvan-Van arasında seyrüsefer yapacak personel bulunmaktadır.

Van Gölü’ndeki işleyiş incelendiğinde Tatvan iskelesinin son derece aktif bir rol üstlendiği görülmektedir. Bitlis, Diyarbakır ve Mardin civarından satın alınan zahire deve, beygir ve katır gibi yük hayvanlarına yüklenerek Tatvan

22 BOA, MAD, nr. 3606, s. 95. 23 Üstüpü, ziftlenecek veya boyanacak tahtaların, kayık ve gemi teknelerinin aralıklarını su

geçirmemek için doldurmak üzere kullanılan keten, kenevir ya da bozuk halat parçalarına verilen isimdir. Bk. Kâtip Çelebi, Tufetü’l –Kibar Fî Esfari’l Bihar, Yay. Haz. Orhan Şaik Gökyay, İstanbul, 1973, s. 336.

24 BOA, MAD, nr. 3375, s. 266. 25 BOA, MAD, nr. 3375, s. 267.

Page 40: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

XVIII. YÜZYILIN İLK YARISINDAKİ ŞARK SEFERLERİNDE VAN GÖLÜ’NDE ULAŞIM

1411

iskelesine ulaştırılmış ve buradaki ambarlara depolanmıştır. Dolayısıyla Tatvan, zahirenin naklinde üs vazifesi görmüştür.

Bitlis ve civarından satın alınan zahirenin Tatvan’a ulaştırılması nispeten kolay olmuştur. Çünkü aralarındaki mesafe yaklaşık 25 km. dir. Fakat Diyarba-kır-Tatvan arası 235 ve Mardin-Tatvan arası ise yaklaşık 310 km dir. Dolayısıy-la bu mesafeden Tatvan’a zahire ulaştırmak ayrı bir organizasyonu gerektirmiş-tir. Bu kapsamda; Diyarbakır ve Mardin’den satın alınan zahire önce Batman’a 17 km. mesafedeki Beşiri’ye ulaştırılmıştır. Buradaki ambarlara teslim edilen zahire daha sonra peyderpey Tatvan’a nakledilmiştir. Bu yönüyle Beşiri, 18. yüzyıl başlarındaki şark seferlerinde Tatvan’dan önce zahirenin nakledildiği antrepo olmuştur26.

Gemilerin inşasından sonra Tatvan’daki ambarlarda bekletilen zahire peyderpey Van ve Edremit’e nakledilmiştir. Van’daki ambarlar muhtemelen Van Kalesinde bulunmaktaydı. Öte yandan civardan satın alınan zahire de Van’daki ambarlarda depolanmıştır. Bu ambarların yeterli gelmemesi üzerine Van’a 15 km mesafedeki Edremit’te bir miri ambar inşa edilmiştir. Bu ambara getirilen zahirenin depolanması, muhafazası ve serasker Abdullah Paşa’nın talebi doğrultusunda ambardan zahire naklini sağlamak üzere 21 Temmuz 1724’de Mustafa Ağa Ambar Emini tayin edilmiştir27.

Bundan başka gölün etrafında Tatvan’a göre nispeten daha durağan olan Ahlat, Adilcevaz, Norşin ve Erciş iskelelerinde de civardan satın alınan zahire depolanmıştır. Buralardaki zahire yine gemilerle Van veyahut Edremit’e ulaştı-rılmıştır28.

Tatvan’da nakliye işlerini organize etmek ve bu kapsamda zahirenin ge-milere yüklenmesi ve gemilerin hareketine dair işleri organize eden bir İskele Emini ile Ambar Emini bulunuyordu. Van Ambar Emini Hasan Efendi sonra-sında Mustafa Efendi olmuştur29.

Gölde işleyen bu gemilerle ağırlıklı olarak buğday, arpa, un ve bulgur nakledilmiştir. Bunlar büyük çuvallara doldurularak gemilere yüklenmiş ve bu iş için hamallar görevlendirilmiştir. Bunun yanı sıra gerek Tebriz seferine çıkan Osmanlı ordusu gerek Van Kalesi için malzeme ve mühimmat da nakledilmiştir.

26 “...Diyarbekir eyaletinde ma’rifetinle yirmi iki bin beş yüz kile hınta ve elli bin kile şaîr mübâyaa

ve ahâlî-yi kazâ kendüleri nakl iylemek üzere Tatvan iskelesine semd üzere Beşiri nâm mahalle nakl ve der-anbar itdirilmek içün fermânım olmuşdu...” BOA, MAD, nr. 3606, s. 15.

27 BOA, MAD, nr. 3598, s. 232. 28 BOA, DMKF, nr. 28464, s. 3,4. 29 BOA, DMKF, nr. 28464, s. 4.

Page 41: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SERDAR GENÇ

1412

Örneğin 10 Mayıs 1724 tarihinde göldeki gemilerle 551 çuval kömür Van Kale-sine ulaştırılmıştır. Yine ağaç küreği ve çuval da iskelelerdeki gemilerle Van’a ulaştırılan malzemeler arasında yer almıştır30.

Tatvan-Van ve Tatvan-Edremit arasında devletin inşa ettirmiş olduğu gemilerden başka kişilere ait olan gemilerden de faydalanıldığı tespit edilmiştir. Bu gemiler için sahiplerine navl-ı sefain adı altında nakliye ücreti ödenmiştir.

Navl-ı sefain ücretleri Tebriz ordu defterdarlığı masrafları arasına kayde-dilmiştir. Buradan anlaşılıyor ki göldeki nakliye masraflarının bir kısmı Tebriz Ordu Defterdarlığı tarafından karşılanmıştır. Bu kapsamda 2 Mayıs 1724-25 Haziran 1724 tarihleri arasında Tebriz Ordu Defterdarlığı masrafları arasında navl-ı sefain ücreti olarak 375,5 kuruş ödendiği görülmektedir31. Bunun yanı sıra Diyarbakır voyvodalık, avarız ve nüzul gelirleri de nakliye masraflarının finansmanında kullanılmıştır. Örneğin 23 Eylül 1724’de Diyarbakır Eyaletinden satın alınan 50 bin kile arpa ile 22500 bin kile buğdayın Beşiri-Tatvan ve Tat-van-Van arasındaki nakliye ücretlerini karşılamak üzere Diyarbakır voyvodalık, avarız ve nüzul gelirinden 12.500 kuruş havale olunmuştur32.

Savaş döneminde devlete ait gemiler dışında bazı kişilere ait gemilerin iş-letilmesine de izin verilmiştir. Çünkü devlete ait gemiler sayıca yeterli gelme-miştir. Bu nedenle daha önceki yüzyıllarda olduğu gibi bazı kişilere ait gemiler-le de zahire nakledilmiştir. Seferler sırasında Tatvan-Van arasında bazı Müslü-man ve gayr-i Müslimlerin gemileri mevcuttur33.

3. Sonuç 1723 yılında şark seferlerinin başlaması ile birlikte Van Gölü’ndeki mev-

cut gemi ve teknelerin zahire nakli için elverişsiz olması nedeniyle Tebriz’deki Osmanlı ordusunun ihtiyacı olan zahirenin nakli için Van Gölü’nde gemi inşa edilmesi ihtiyacı doğmuştur. Bölgenin arazi yapısı, mesafe ve iklim koşulları düşünüldüğünde Diyarbakır, Mardin ve Bitlis civarından zatın alınan zahirenin göl üzerinden nakledilmesi daha uygun olacaktı. Çünkü gölün etrafını dolaşmak yerine Tatvan ve göl çevresindeki diğer iskelelerden zahire nakletmek müm-kündü. Böylece gölde 10 yeni gemi inşa edilmesi için Hasan Ağa görevlendi-rilmiştir. Fakat malzemelerden ustalara hatta gemilerin personeline kadar ta-

30 BOA, D.BŞM.ORH., Dosya nr. 6/41, s. 3, DMKF, nr. 28464, s. 6. 31 BOA, D.BŞM.ORH., Dosya nr. 6/41. 32 BOA, MAD, nr.3606,s. 15. (H. 4 Muharrem 1137/M. 23 Eylül 1724). 33 BOA, DBŞM.ORH. Dosya nr. 6/41, s. 3, 4; DMKF. nr. 28464, s. 6.

Page 42: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

XVIII. YÜZYILIN İLK YARISINDAKİ ŞARK SEFERLERİNDE VAN GÖLÜ’NDE ULAŞIM

1413

mamı İstanbul’dan sağlanmıştır. Van Gölü’nün ulaşımda kullanılması daha sonraki şark seferleri sırasında da devam etmiştir. KAYNAKÇA

1. Arşiv Kaynakları

BOA (Başbakanlık Osmanlı Arşivi)

Maliyeden Müdevver (MAD), nr. 3606, 3375, 3598.

Bab-ı Defteri Mevkufat Kalemi (DMKF.), nr. 28464.

Bab-ı Defteri Ordu Hazinesi (DBŞM.ORH.), nr. 6/41; 12/62.

Cevdet Askeriye, nr. 46106.

2. Kitaplar ve Makaleler

Bostan, İdris (1992). Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, TTK, Ankara.

Bosworth, C.E. (2002). “Wan”, Encyclopaedia of Islam, New Edititon, Vol. XI, Leiden, 2002, s.

135.

Evliya Çelebi Mehmed Zıllî ibn Derviş, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, IV, Dersaâdet, 1314.

Güçer, Lütfi (1964). XVI. ve XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat Meselesi ve

Hububattan Alınan Vergiler, İstanbul.

Güngördü, Ersin (2010). Türkiye’nin Coğrafyası, Geliştirilmiş 3. Baskı, Ankara.

Göyünç, Nejat (2001). “Van Tarih”, İslam Ansiklopedisi, XIII, MEB, Eskişehir 2001, s. 198

Kâtib Çelebi (2009). Kitâb-ı Cihânnümâ li-Kâtib Çelebi, C. I Tıpkıbasım, TTK, Ankara.

__________ (1973). Tufetü’l –Kibar Fî Esfari’l Bihar, Yay. Haz. Orhan Şaik Gökyay, İstanbul.

Kılıç, Orhan (1989). 730 Numaralı Van, Adilcevaz, Muş, Bitlis Livaları Tımar İcmal Defteri

(I.Ahmed Dönemi), Yüksek Lisans Tezi, Elazığ.

__________ (1997). XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Van (1548-1648), Van.

Naîmâ Mustafa Efendi, Târih-i Na‘îmâ, Haz. Mehmet İpşirli, I, Ankara 2007.

Nasuhü’s-Silâhi (Matrakçı), Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han, Haz.

Hüseyin G. Yurdaydın, TTK, Ankara 1976.

Sâî Mustafa Çelebi. (1315). Tezkiretü’l-Bünyân, Dersaâdet.

Sertoğlu, Midhat (1986). Osmanlı Tarih Lûgatı, İstanbul.

Öksüz, Mustafa (2009). Şem’dânîzâde Fındıklılı Süleyman Efendi’nin Mür’i’t-Tevârîh Adlı

Eserinin (180B-345A) Tahlil ve Tenkidi Metni, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.

Turan, Osman (1997). Doğu Anadolu Türk Devletleri Târihi, İstanbul.

Page 43: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SERDAR GENÇ

1414

Page 44: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CIEPO 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUMU 14-17 NİSAN 2011 UŞAK

1415

SİVAS VİLAYETİNDE HALİL RIFAT PAŞA’NIN YOL YAPIM FAALİYETLERİ (1882–1885)

Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Ahmet KOLBAŞI∗

ÖZET

Yollar, insanoğlunun dünya üzerine attığı en önemli imza niteliğindedir. Yollar, Geçmişten günümüze uzanan süreçte insanların yaşadığı savaşların, göçlerin, ticaretin, ve çeşitli seyahatlerin yol açtığı kültürel temasın adeta kader ağı olmuştur. İnsanoğlu medeniyet inşa ederken teknolojiyi üretime vurgulamasının yanısıra ulaşım ve iletişimi de geliştirerek hayatının her alanında büyük bir inkılâp gerçekleştirmiştir. 18. yüzyılın ortalarından başlayarak 19. Yüzyılda Batının öncülüğünde dünyada yaşanan endüstriyel dönüşüm bütün insanların hayat tarzını etkilemiştir. Osmanlı devleti de bu dönüşümün tesiri ile Tanzimat sonrası geniş çaplı bayındırlık ve ulaşım faaliyetlerine girişmiştir. Bu faaliyetler Büyük devletlerin düzeyine ulaşmamış olsa da Mithat Paşa’nın 1864 yılında Tuna vilayetindeki örnek çalışmaları daha sonraki dönemlerde imparatorluk geneline yayılmıştır. Bu çalışmada Sivas valiliği esnasında 1882–1885 yılları arasında “Gideme-diğin yer senin değildir” sloganı ile yaklaşık 1400 km yol inşa ederek hayata geçiren Halil Rıfat Paşa’nın Sivas vilayeti dahilinde giriştiği yol yapım faaliyetleri konu edile-cektir. Ayrıca Bağdat Ticaret yolu güzergâhı üzerinde yer alan Sivas’ın bu yollarının yapımı ile adı geçen ticaret yollarına olan katkısı irdelenecektir.

ABSTRACT

Road Building Works of Halil Rıfat Paşa in the province of Sivas (1882-1885)

Roads are the most significant signs of humankind on earth. They have been the centre of cultural contact led by wars, migrations, trades and various journeys experienced by mankind. While creating civilization, mankind have made reforms in every field of life ranging from using technology in production to improving transportation and communication. The industrial revolution which started in mid-18th century and continued in 19th century and led by the Western world affected the life styles of all humankind. This transformation also affected the Ottoman state and after Tanzimat reform era the Ottoman state initiated extensive transportation and public works services. Although these ∗ Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi

Page 45: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

AHMET KOLBAŞI

1416

services were not up to standards of Great powers, exemplary activities of Mithat Paşa in the province of Tuna in 1864 became widespread within the empire in the subsequent periods. Road building works in the province of Sivas by Halil Rıfat Paşa who constructed 1400 kms long road during his governor-ship period between 1882-1885 with the motto “you do not own the place you cannot go” constitute the subject of this study. In addition, the contribution of Sivas situated in the Bagdat trade route to the construction of these roads and to the mentioned trade roads are studied.

Giriş Yollar insanoğlunun tarihten günümüze kadar uzanan zaman dili-

minde dünya üzerinde bıraktıkları kader işaretleridir. İnsanoğlu yaşadığı yeryüzünde özel mülkiyeti için ve devletlerin sahipliği adına sınırlar çi-zerken yolları da bu misyonun tersine vücuda getirmiştir. Savaşlar, göç-ler, ticaret, hac maksatlı ve diğer seyahatler yollar aracılığı ile kültürel teması ve tanışmayı mümkün hale getirmiştir. Yollar kullanım amaçları-na görede isimlendirilmişlerdir. Örneğin İpek yolu ve baharat yolu gibi. Çin’in ipek ticareti için cazibe merkezi olması doğu-batı temasını sağla-dığı gibi yolculuğun bir kültür olarak gelişip sistemli hale gelmesinede vesile olmuştur. Böyle zenginlik ve refah üreten yola hakim olma ama-cıyla nice bozkır devletleri ve toplumları birbirleri ile mücadele etmişler ve bu yollar üzerinde ribatlar, hanlar ve kervansaraylar inşa etmişlerdir. Romalıların askeri amaçlı olarak ülke içinde bezedikleri yollar daha son-ra ticari kullanıma dönüşen haliyle kader çizgileri değilde nedir? Osman-lıların Hicaz’a giden yolları güvenlik ve bakımlı halde tutmak için vakıf-lar kurmaları surre alayları tertip etmeleri tarihten günümüze ulaşan yol ve yolculukla ilgili güzel bir kültür mirası değilmidir?

Günümüzden yaklaşık 130 yıl önce Osmanlı ülkesinde Ortaanadolu da Sivas vilayetinde 1882-1885 yılları arsında valilik yapan Halil Rıfat paşanın bölgede yollar açmak ve ulaşımı canlandırarak refahı geliştirmek amacıyla giriştiği faaliyetler anahatları ile çalışma konumuzu teşkil et-mektedir. Bu çalışmada büyük oranda kaynak olarak kullanılan 1302 tarihli Sivas vilayeti Salnamesi olmuştur.

Page 46: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SİVAS VİLAYETİNDE HALİL RIFAT PAŞA’NIN YOL YAPIM FAALİYETLERİ (1882-1885)

1417

Osmanlı devleti çok geniş bir coğrafyaya hükmettiği için ulaşım ve iletişim yönetim açısından her zaman öncelikli konular arasında yer al-mıştır. 19. Yüzyılda sanayi inkılabının sonuçları ile birlikte bu iki olgu dahada hayatiyet arzeden bir hal almıştır. Demiryolları ve denizcilikte müthiş ilerlemeler görülmüş ve hatta demir yolları sömürgegecilik için yayılmacılığın simgesi haline gelmiştir. Aynı şekilde karayolları da ge-lişme göstererek ulaşım da eskiye göre akılalmaz bir büyüme yaşanmış-tır. Osmanlı topraklarında ekonomik açıdan önemli bölgelerde başlayan demiryolu inşası daha sonra artarak devam etmiş ve imparatorluğun ge-neline doğru yayılma göstermiştir. İzmir-Aydın demiryolu İngilizler, Adana demiryolu Fransızlar ve İstanbul- Ankara demiryolu Almanlar tarafından inşaa edilmiştir.

Osmanlı ulaşım sektörü tanzimattan sonra başlayan bayındırlık faa-liyetleri ile birlikte ilerlemeye başlamışıtr. Bunun yanısıra büyük devlet-lerin 1856 Paris konferansından sonra Osmanlı devleti içinde çeşitli böl-gelerde ıslahat istemi ile başlattıkları dış müdahalelerde Osmanlı bayın-dırlık faaliyetlerini etkileyen unsurlardandır. Misal olarak 1864 yılında Bulgar meselesini büyük devletlerin daha fazla istismar etmemeleri için Tuna vilayetinin ihdas edilmesi ve Mithat paşanın bu vilayetteki faaliyet-leri gösterilebilir. Bu tür yöneticiler- içinde Mithat Paşa başta gelmekte-dir. Gerek Tuna Vilayeti valiliğinde ve gerekse Bağdat, Aydın, Suriye valilikleri sırasında bölgelerin bayındırlığı için canla başla çalışmış, özellikle karayolu yapımında örnek olabilecek başarılar sağlamıştır. Üç yılı aşan Tuna valiliği sırasında 3000 Km. yol ve 1400 kadar köprü yap-tırması, Tuna üzerinde işleyecek bir vapur şirketi kurması, Ruscuk Lima-nını ıslah etmesi gibi hizmetleri onun ulaşım işine ne kadar büyük önem verdiğini göstermektedir. Bağdat valiliği sırasında Kazmiye-Bağdat .arasında atlı tramvay yolunu gerçekleştirmişti.1

Osmanlı dönemi askeri posta yolları İstanbul merkez kabul edile-rek, Anadolu’da sağ kol: Üsküdar-Gebze-Eskişehir-Akşehir-Konya-Adana-Antakya yolu ile Halep ve Şam daha sonrada Hicaz’a yani Hacca

1 Çadırcı, Musa, Tanzimat Döneminde Karayolu Yapımı, DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi,

XV/26, Yıl l991, s 159.

Page 47: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

AHMET KOLBAŞI

1418

ulaşıyordu. Orta kol: Üsküdar- Gebze- İznik- Bolu- Tosya- Merzifon- Tokat- Sivas- Hasan Çelebi - Malatya- Harput- Diyarbakır- Nusaybin- Kerkük güzergahını takip ederek Bağdat ve Basra körfezine ulaşırdı. Sol Kol: orta kolla (Üsküdar-Gebze- İznik- Bolu) Merzifon’a kadar aynı yolu izleyerek Ladik-Niksar- Şebinkarahisar-Kelkit-Aşkale-ve Erzurum üze-rinden bir kol ile Kars’a bir kol ilede Tebriz’e giderdi.

Osmanlı İmparatorluğu ticari, ekonomik ve stratejik önemi olan geniş bir coğrafyada yer alması nedeniyle ticaret yollarının geçiş nokta-sında bulunuyordu. Bu sebeble uluslararası rekabetin ortasında yer almış-tır. Ülke içinde özellikle 19.yüzyılda Trabzon-Tebriz ticaretyolu büyük önem kazanmıştır. Yine Trabzon-Bağdat ve İstanbul-Bağdat yolu önemli güzergahlardandır. Bu yollar Osmanlı ticaretinin ve ekonomisinin kan damarlarıdır ve yolların getçiği güzergahlar üretimin gelişmesi açısından birebir ilgilidir. Misal olarak, Musul’un ticareti şehrin etrafını 500km’lik bir daire içinde yer alan Bağdat, Diyarbakır, Halep, Sam, Tebriz, Erzu-rum, Trabzon, Bitlis ve Siirt’le yapılıyordu.2 Bunların dışında Tebriz-Halep ve Tebriz-Bursa ipek yolu güzergahından bahsetmekde mümkün-dür.

19.yüzyılda yollar üzerinden yaşanan diğer bir rekabet ortamı da Karadenizden İrana uzanan yol güzergahı üzerinde Osmanlılar ile Ruslar arasında yaşanmıştır. Osmanlıların Trabzon - Erzurum -Tebriz yolu ile Ruslar’ın Gürcistan kıyılarındaki Sohum, Poti veya Batum limanlarından hareketle, bağlandıkları Tiflis - Tebriz yolu idi.3 Erzurum bağlantılı diğer yollar İzmit-Bolu-Gerede Tosya-Amasya- Tokat üzerinden İstanbulla, Ankara ve Afyon üzerinden İzmir’le bağlantısı olan Erzurum, Doğu Anadolu'nun büyük iç pazarı ve ticaret yeri idi. Gürcistan, Ermenistan ve İran'dan gelen kervanlar, buradan sonra Tokat'a ulaşırdı. Tokat yüzyıllar boyunca Anadolu'nun en büyük bir dahili pazarı olmakla ünlü idi. Ankara ve Afyon üzerinden İzmir’e ulasan yol ise, daha ziyade ihracata

2 Altuğ, Prof. Dr. Sumru, Tarihteki Ticaret Yolları: Bölgesel Kalkınma Buradan mı Geçiyor?

25.10.2010, http://www.tusiad.org/Content.aspx?mi=3. 3 Kaleli, Hüseyin, 19. Yüzyılda İran Transit Ticaret Yolu İçin Osmanlı-Rus Rekabeti, s 3,

http://sbe.dpu.edu.tr/9/21.pdf.

Page 48: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SİVAS VİLAYETİNDE HALİL RIFAT PAŞA’NIN YOL YAPIM FAALİYETLERİ (1882-1885)

1419

yönelen emtianın nakil yolu idi. Yüzyıllardan beri işleyen bu yollar, XIX. yüzyıl baslarında da büyük bir hareketlilik arz ediyordu.4

Ticaret yollarının canlılığı çeşitli sebeblerden düşüşe geçtiğide görülür. Trabzon-Tebriz ticaret yolu üzerinde yaşanan düşüşe 1869’da Süveyş Kanalının açılmasıyla Ticaretin Basra Körfezi yoluna kaymasının büyük rolü olduğu söylenebilir. Trabzon - Tebriz yolu 1850 ve 1860’larda doruğuna çıktığında, İran’ın toplam ticaretinin yaklaşık beşte ikisini çekiyordu. 1900’de bu oran onda birin altına düştü.5 19. yüzyıl sonlarında Trabzona bağlı olarak Erzurum da çökmeye, çöküntüsü süratlenmeye basladı.6 Ticaret yollarını taşımacılık açısından cazip hale getiren en önemli iki sebeb bu yolların güvenli ve ekonomik olmalarıdır. İran mallarının 1877 - 1878 Rus -Osmanlı savaşı yıllarında daha çok Rus yolundan taşındığı anlaşılıyor. Rusya’nın başarısı, transit malından geçiş vergisi almama, yol emniyetini sağlama ve en önemlisi ulaşımı, çağın en hızlı vasıtası olup, ekonomik ve güvenli taşımayı sağlayan tren yollarıyla gerçekleştirmiş olmasındandı. Ayrıca yerleşim merkezleri arasında düzenli posta ve telgraf hizmetlerini gerçekleştirmişti.7

Tanzimat döneminde Sultan Abdülmecid’in talebi üzerine Geçici İmar Meclisleri oluşturulmuş ulaşım için yollar yapılması bu meclislerin önemli gündemini oluşturmuştur. 1848'de Karadenizi OrtaAnadolu üzerinden .Arabistan'a bağlamak için önemli bir adım atılmış, Trabzon-Bağdat arasında şose'yapılması kararı alınmıştı. Islahat Fermanı'nın ilanından sonra, ülke yönetiminde bu arada bayındırlık işlerinde yeniden düzenlemeler yapıldı. 14 Eylül 1858 tarihli bir nizamnam'e ile "Meclis-i Meabir"in çalışma koşulları belirlendi. Yol, sokak, cadde, deniz ve nehir ulaşımı gibi bayındırlık konuları bu kurula havale edildi.8

4 Baykara, Tuncer, “19. Yüzyılda Anadolu’nun İktisaden Çöküşü ve Bugüne Etkileri” Belgelerle

Türk Tarihi, Ekim 1969, Sayı 25, s 65. 5 Kaleli, a.g.m, s 15. 6 Baykara, a.g.m, s. 64-72. 7 Kaleli, a.g.m, s 14. 8 Çadırcı a.g.m, s 154. "Turuk ve meabir hakkında nizamname" 4 fasıl ve yirmisekiz maddeden

oluşmaktadır. 6 emaziyelevvl 1286 (14 Ağustos 1869) tarihini taşımakta olup, Düstur ı. Tertip c.ıı, s.302-309 da da yayınlanmış bulunmaktadır. Çadırcı a.g.m, s 155.

Page 49: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

AHMET KOLBAŞI

1420

Tanzimat dönemi taşra ulaşımının geliştirilmesi ile ilgili düzen-lemeler şu şekilde yürütülmeye başlanmıştır. Vilayet Umum Meclisleri yılda bir defa toplandıklarında, vilayetlerinin diğer sorunlarıyla birlikte yol yapım ve onarımını da görüşerek yapılacakları öneri olarak hükümete bildireceklerdi. Bu önerilerden uygun görülenleri Nafia Nezareti'ne havale edilecek ordan da Meclis-i Meabire gönderilecek, karara bağlandıktan sonra işlem tekrarlanarak, yapım için valilere direktif verilecekti. Valiler, idare meclislerini toplayacaklar, orada konu yeniden ele alınarak uygulamaya yönelik kararlar alınacak, bu kararlar, mutasarıflara onlar tarafından da kaymakamlara iletilecek, görevliler yükümlülülere duyuracaklar, ve bundan sonra işbaşı yapılacaktı.9

Sivas ve Çevresinde Yol ve Ulaşım Sivas vilayeti, Anadolu üzerinde Doğu-batı ve kuzey-güney istika-

metindeki yol güzergâhlarının kavşak noktasında bulunmakta idi. Sivas, batıda Kayseri, doğuda Çemişkezek ile sınırlıdır. Kuzeyi Zara, Güneyi Afşin'i aşar. Kayseri'den doğuya uzanan iki ana yol vardır. Sivas, Zara, Refahiye, kuzeyde Pınarbaşı, Gürün, Darende'den Malatya'ya uzanan yol güzergahlarıdır. Bunlara bağlı ikincil yollar açısından da zengindir. Sivas – Kangal- Alacahan - Hekimhan - Fethiye - Malatya arasını ikincil bir (ara) yol olarak saymak bile kendi açısından doğru olmayabilecektir. Malatya - Elbistan - Afşin de bu durumdadır.10

Halil Rıf'at Paşa'nın valiliği döneminde Sivas Vilâyeti'nin yüzölçümü ise kaynaklarda çok farklı bir şekilde verilmektedir. 1302 tarihli Salnâme 194.800 kilometrekare, Vital Cuinet ve Şemseddin Sami, 83.700 kilometrekare, Vedat Eldem ise 60.300 kilometrekare olarak vermektedir. Nurettin Birol’a göre; bunlardan en akla yatkın olanı Cuinet ile Şemdeddin Sami'nin verdiği rakamlardır.11 Sivas vilayeti bu dönemde 9 Çadırcı, a.g.m, s 158. 10 Tuncer, Orhan Cezmi, Anadolu Kervan Yolları, Ankara 2007, Sayfa 145. Eserde Sivas’ta

tesbit edilen 75 adet Handan bahsedilmektedir. 11 Birol, Nurettin, Halil Rıfat Paşa Dönemi ve İcraatı 1827-1901, Cedit Neşriyat, Ankara 2009, s

98-99, Birinci, Ali -A. Turan Alkan, Halil Rıfat Paşa'nın Hayatı, Eserleri, Şahsiyeti, Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Nr. 7, Kasım 1986, s 102. Bu makalede, “Hayri Orhun - Celal Kasaroğlu - Mehmet Belek - Kâzım Atakül,

Page 50: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SİVAS VİLAYETİNDE HALİL RIFAT PAŞA’NIN YOL YAPIM FAALİYETLERİ (1882-1885)

1421

Merkez Sivas, Amasya, Tokat ve Karahisar-ı Şarki olmak üzere 4 sancak, 26 kaza ve 247 nahiye olmak üzere idari birimlere ayrılmıştır.12

19. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren Osmanlı Devleti üzerinde İngiltere’nin Ruslara karşı en önemli kozu Ermeniler olacaktır. İngiltere Rusyanın Osmanlı devleti üzerinde yayılma ihtimaline karşı tampon bir Ermeni vilayeti ve ileride bir Ermenistan devletini teşekkülünü bile destekliyebilirdi. İngilterenin Anadolu Başkonsolosunun merkezini Sivas olarak belirlemesi böyle bir niyetin tezahürü olarak kabül edilebilir. Bu nedenle Balkanlarda Bulgar meselesinin Büyük devletler tarafından kul-lanılmasını önlemek amacıyla Osmanlı hükümetinin 1864 yılında Tuna vilayetinin ihdas ederek Mithat Paşa’yı ataması ile Ermeni meselesine tetbir amacıyla Halil Rıfat Paşa’nın Sivas’a 1882-1885 vali olarak atan-ması arasında benzerlik olduğu söylenebilir.

Ticaret yollarının üzerindeki hakimiyet kavgasına en iyi örnek-lerden biride 1878 Yeşilköy Anlaşmasıyla Rusya’nın Trabzon-Tebriz ticaret yolunu elegeçirmek için Batum ve Beyazıt’a sahip olma çabasıdır. İngiltere de buna tepki gösterecek ve Berlin Anlaşması ile Batum ticarete açık liman olmak şartıyla Rusya’ya verilecek ve Beyazıt Osmanlılarda kalacaktır. İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Layard'ın 8 Mart 1878 tarihli yazısında bu konuda şu ifadelere yer verilmiştir. XIX madde, Rusya'ya bırakılan Kars, Ardahan, Batum, Beyazıt ve Soğanlı Dağına kadar uzanan bölge, ona geçiciymiş gibi maksatlı bir tanım veriyor. İlk göze

Meşhur Valiler, Ankara, 1969, sh. 115”, kaynak gösterilerek; “Halil Rıfat Paşa'nın valiliği zamanında Sivas ili, bugünkünden yedi defa daha büyüktü. İlin yüzölçümü 194.800 km2, idi, (Bugün 28.187)”.şeklinde bilgi mevcuttur. Vilayetin aynı döneme ait yüzölçümü hakkında Mehmet Mercan ise makalesinde; “Şemseddin Sami, Kamusu'I-alâm, IV, Istanbul 1311/1894, s. 2797; Ali Karaea, Anadolu lslahat ve Ahmet Şakir Paşa (1838-1899), Istanbul 1993, s. 108; Bayram Kodaman,"XX. Yüzyıl Başlarında Sivas Vilayeti (1901)", Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu 2-6 Temmuz 1986, Ankara 1987, s.I72”’ı kaynak göstererek “Halil Rıfat Paşa'nın valilik yaptıgı dönemdeki Sivas vilayeti günümüzdeki sınırlarının, üç katı kadardı. Bugünkü Amasya ve Tokat illeriyle Giresun'un bir kısmı Sivas vilayeti sınırları içindeydi. O sırada vilayetin yüzölçümü; 83.700 kilometrekare...”olduğu şeklinde bilgi bulunmaktadır. Aynı döneme ait bir bilgide bu kadar farklılığın olması izaha muhtaç bir durumdur. Tüm kaynakların birlikte zikredilmesi ve bunlardan benimsenen bilginin belirtilmesi bu konuda daha tatminkar bir sonuç olurdu.

12 Sivas Vilayeti Salnamesi, 1302, 12. Defa, Vilayet Matbaası, Sivas 1302, s 333-334. Salnamede, Nahiye biriminin 1881 yılında tesis edilmeye başlandığı belirtilmektedir.

Page 51: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

AHMET KOLBAŞI

1422

çarpan, Karadeniz kıyısından İran'a ulaşan ticaret yolunun bu koparılan bölgede kalmasıdır13. Nitekim 1828 - 1829 savaşıyla Kafkasya’ya hakim olan Ruslar 1877 -1878 savaşı sonucu, Berlin Antlaşmasının gereği olarak, Batum, Kars ve Ardahan’ı elde etti. Bayezid ve Eleşkirt Ovası İngiltere’nin ısrarı ile Türkiye’ye iade edildi. Böylelikle Tebriz’e giden Trabzon - Erzurum -Bayezid hattının İngilizler’ce korunduğu ve Doğu Anadolu’dan Ortadoğu’ya sarkarak “Hindistan yolunu” ve İngiltere pazarlarını tehdit eden Ruslar’ın bu antlaşmayla engellendiği anla-şılıyor.14

Halil Rifat paşa Sivas’ta hem ekonomiyi ve ticareti canlandırmak hem de Sivas’ı bölgeden geçen büyük yol güzergâhlarına bağlayarak bu canlılığı kalıcı hale getirmek için büyük çabalar sarfetmiştir. Bu amaçla bölgede üretimin artırılması için modern yöntemlerin kullanılması, yolla-rın inşa edilmesi, fabrikaların kurulması ve okulların açılması için takdire şayan çalışmalarda bulunmuştur. Ayrıca daha önce belirtildiği gibi Si-vas’ın bayındır bir kent haline gelmesi burada Büyük devletlerin Ermeni-ler için ileri sürebilecekleri ıslahat ve reform bahanelerine bir ölçüde set çekme gayreti de söz konusudur.

Tanzimat sonrasında vilayetler nezdinde yol yapım çalışmalarının da gündemde önemli bir yer işgal ettiği görülür. Trabzon vilayetine ait 1286 tarihli bir arşiv belgesinde Giresun’dan Karahisar’a değin inşaa olacak tarik hakkında vilayet baş mühendisi tarafından hazırlanan rapor-da bu yolların güzergahı, maliyeti ve yapılacak tüm çalışmaları içeren ayrıntılı bilgilerin mevcut olduğu görülür.15 Fakat bütün bu çabalar hiç bir meyve vermediği için Sivas ve yöresinde kendi valiliği döneminde bu yolları kendine has yöntemleri ile yaptırıp kullanıma sunan Halil Rıfat Paşa’dır. Halil Rıfat Paşa’nın başarısı sadece mali güçlükleri yenmek değil dönemin bürokratik ve teknik engelleri de aşarak bu sonucu elde etmiş olmasıdır. Bu dönemde yapılan yatırımların en büyük özelliği ka-

13 F.O. 424/68, s. 176, No. 328 (Ek-328/1) Şimşir Bilal, Osmanlı Ermenileri, Çev Şinasi Orel,

Bilgi Yayınları, sayfa 153) No. 63 Büyükelçi Layard'dan, Kont Derby'e No. 828 İSTANBUL, 8 Mart 1878.

14 Kaleli, a.g.m., s 12. 15 BOA, ŞD, 1825/42, 1286 N 25.

Page 52: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SİVAS VİLAYETİNDE HALİL RIFAT PAŞA’NIN YOL YAPIM FAALİYETLERİ (1882-1885)

1423

mu kaynakları dışında başka kaynaklar oluşturarak bu işlerin yapılmış olmasıdır.

Halil Rıfat Paşa ve Ulaşımla İlgili Tenbihnameleri Halil Rif'at Paşa 1827 de Siroz sancağına tâbi Lika köyünde

doğdu.16 Divan kâtibliği ile maiyyetlerinde bulunduğı valilerle bazı vilâyetleri dolaşarak ve bir müddet de Babı âlide meclisi valâ mazbata odasına devam ederek mesalihi resmiyyeye kesbi vukuf etdi. Midhat Paşa, meclisi valâ baş kâtibi iken kendini tanıdığından Tuna valisi olunca vilâyet idare meclisi baş kitabetine, az müddet sonra mektubculuğuna tâyin etdirdi. Halil Rıfat Paşa Mithat paşanın yakınında yer alarak yükselmiş bir şahısiyet olmasına rağmen Sultan II. Abdülhamit’in güvenini kazanarak uzun sure sadrazam olarak kalabilmiştir. Halil Rıfat Paşa 9 Ocak 1882 tarihinde Sivas Valiligine tayin edilmiştir.17 Bu görevinde yaklaşık olarak 4 yıl kalmış ve idarecilik döneminin en parlak devrini burada yaşamıştır. Rıfat Paşa merhum, tarihi hicri itibarile 68 yaşında makamı sadarete gelmiş ye 74 yaşında18 vefat edinceye kadar bu görevini sürdürmüştür.

Bu arada Halil Rıfat Paşa'nın Sivas'a tayinine sebep olan başka bir olay şöyle gelişti; 1880 yılında İngiliz Başkonsolosu Sir Charles Wilson'un Sivas'a gelişi ve kışkırtmaları Ermenileri hareketlendirmişti. Bu arada İngiltere Başkonsolos Vekili M. Richards, Ermenilerin avukat-lığını yaparak savcıyı ve valiyi görevden aldırmak için Babıâli'ye baskı yaptı. Bu baskılar uzun bir süre devam etti. İngiliz Büyükelçiliği'nin Ba-bıâli üzerindeki sözlü ve yazılı ağır baskıları sonucunda Sivas Valisi İs-mail Hakkı Paşa görevinden alındı. Halil Rıfat Paşa bu vazifede 27 Eylül 1885 tarihinde Aydın Valiliği'ne tayinine kadar 4 yıla yakın çalıştı.19

16 İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, Dergah Yayınları, İstanbul 1983, Cilt III,

s1535. 17 Mercan, Mehmet, Halil Rıfat Paşa’nın Eğitim ve Bayındırlık Alanındaki Faaliyetleri, A.Ü

Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 23, Erzurum 2004, s 200. 18 İbnülemin, a.g.e., s 1579. 19 Birol, Nurettin, Halil Rıfat Paşa Dönemi ve İcraatı 1827-1901, Cedit Neşriyat, Ankara 2009,

s 97.

Page 53: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

AHMET KOLBAŞI

1424

Halil Rıfat Paşa, birinci tenbihnamesinde Rumeli'de pulluk, Anadolu'da kotan denilen araçla sürülen tarlaların karasabanla sürülenden daha çok verim elde edildiğini Sivas Vilâyeti'nin çok yerlerinde bunu bilmediklerinden az verim alındığını kısacası halkın pulluk kullanmaya teşvik edilmesini ayrıca pulluğun Kars muhacirleri tarafından kulla-nıldığını bilmeyenlerin onlardan görüp öğrenmesini vurgulamaktadır.20

Tenbihnamelerde gördüğümüz en dikkate değer hususlardan birisi, Anadolu'da henüz tanınmayan Patates ziraatinin teşvik edilmesidir. Karasaban yerine pulluğun kullanılmasını özendirmek için yayınlanan birinci tenbihname, o devirdeki kullanılan ziraat tekniğinde köklü değişiklikler yapabilecek mahiyette mühim bir belgedir. Kış aylarında köy yollarında kızak kullanılmasını teklif eden 7. Tenbihname yine aynı derecede önemlidir. Yedinci tenbihnamede kağnı ile kızak arasında bir maliyet mukayesesi yapan Paşa ormanların tahribini önlemek için tarla ve bahçelerin etrafının ağaç çit yerine derin hendeklerle korunmasını tavsiye etmiş, okul binası olmayan köylerde, herhangi bir odada hiç olmazsa köy imamının nezaretinde çocukların okutulmalarını21 iste-mektedir.

Şark-î Karahisar ve Tokat'ta maden işleme atölyeleri bulunmak-taydı. Özellikle Halil Rıfat Paşa'nın yol yaptırmasıyla buradan imal edilmiş vaziyette demir ve bakır Karadeniz'e gönderiliyordu. Ergani'den gelen bakırlar ise Tokat'ta 300 işçinin çalıştığı atölyelerde mamul eşyalar haline gelmekteydi.22

Halil Rıfat Paşa sivas vilayetinin bayındırlık, eğitim ve ulaşım işlerini ele alırken kamu kaynaklarına bağlı kalmadan imece usulü ile halkın imkanlarından yararlanma ve kamuya ait miri arazinin işletilerek değerlendirilmesi şeklinde kendine has yöntemlere başvurmuştur. Hatta daha sonraki dönemde selefi olan Sırrı paşa bunu aleyhine kullanmaya yönelecektir. Halil Rıfat paşanın bu çalışmaları esnasında sürecin iyi yönetilmesi için çıkardığı tenbihnameleri vardır. 1302 tarihli Sivas

20 Sivas Vilayeti Salnamesi, 1302, s 317-318. 21 Birinci, Ali -A Turan Alkan, a.g.m., s 104. 22 Birol, a.g.e., s 106.

Page 54: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SİVAS VİLAYETİNDE HALİL RIFAT PAŞA’NIN YOL YAPIM FAALİYETLERİ (1882-1885)

1425

Vilayeti salnamesinde 11 adet salname mevcuttur. Bunlardan 3. ve 7. tenbihnameler ulaşım ile ilgili olup burada konularla en ince ayrıntısına kadar ilgilenen bir devlet adamı olarak çok büyük gayret ve dikkat sarfettiği anlaşılmaktadır. Bahsedilen tenbihnameler dil olarak gayet sade ve anlaşılır olduğundan aşağıya aynen alınmıştır.

3.Tenbihname: Bir köyden bir köye veyahud köylerden kasabalara giden yollar

üzerinde bulunan köprülerden yıkılanları tamire muhtaç olanlar hangi köy toprağında ise o köy ahalisine yapdırılmak lazımdır. İş büyük ve çok ise oradan ve o köprüden geçen sair civar köyler halkı dahi yardım ede-rek yapdırılacak ve tamir ettirilecektir.

Yollarda çamurdan geçilemez derecede batak olan araba ve civan güç geçen yerler hangi köy toprağında ise evvel köylüye taş ve çakıl ile doldurttulup kolay geçilecek bir hale konulacaktır.

Araba ve civan geçmekte sıkıntılı ve tehlikeli ve uçurumlu yerler dahi mümkün mertebe yapılıp rahat rahat tehlikesiz geçilecek bir hale getirilecektir. Bu işleri yalnız evvel köy ahalisine yapdırmak ağar düşer ise o yerlerden gelip geçen civar köyler ahalisine de yardım etdirtile-cektir.

Köylerin içleri çamurdan geçilmez batak ve fena bir halde oldu-ğundan en lazımlı yerlerine kaldırım yaptırılacak veyahud büyük çakıl taş döşenip çamurdan kurtarılacaktır.

Köylerde köy derununa gübre yığılmayıb köy haricine bırakılacak ve her vecihle köy içi temiz pak tutulacaktır. Ekseri köy evlerinde abdest-hane olmadığından köy sokakları pis murdar bir haldedir. Ve bu ise in-saniyet ve temizliğe muhaliftir. Köylerin sokakları kurtulmak için her haneye bir abdesthane yaptırılacaktır.

Bu işleri köylünün işsiz güçsüz vakitlerinde ve Cuma ve Pazar gibi tatil günlerinde yaptırılıb ziraat ve harman ve sair işleri olduğu zaman yaptırılmayacaktır.

Bu tenbihnameleri tutmayanlar ceza görecekleri gibi yoluyla ve va-kit ve zamanıyla… icra ettiren devair-i nevahi müdirleri Memduh ve

Page 55: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

AHMET KOLBAŞI

1426

makbuldur. Gevşeklik idenler ve yapdırmayanlar dahi işe yaramadık-larını göstermiş ve değiştirilmelerini kendileri istemiş olur.23

7. Tenbihname: Sivasta ve etrafında kışın ziyade kar yağdığı vakit arabalar işleye-

mediğinden köylerden kazalara araba ile odun kömür vesair şeyler geti-rebiliyor amele? Kızak kullanmağa alışmış olsa kar ne kadar çok olursa olsun kızakla işleyebilir ve kızak işleyen yollar kardan hiç kapanmaz bu-nun için devair-i nevahi müdürlerine tenbih ederiz ki… idaresinde olan köylerde kızak kullanmıyorlar ve kızak nedir bilmiyorlar ise kızak bulu-nan yerlerde numunesi görülüp her köyün ileri gelenlerinden iki üç kişiye birer aded kızak yaptırtsın ve kar yağdığı vakit kullandırtsın kariyenin araba kullanan ahalisi köylerinde kızak yapıldığını ve işlediğini görünce onlar dahi kızak kullanmağa heves geleceğinden müdürler ahaliyi teşvik etsin ve buraca kağnı denilen iki tekerlekli arabaların yenisi yüz elli guruşa yaptırılır ise bir kızak 30 kuruş masrafla olur ve bunu köylüler kendileri dahi yapabilir hasılı kızak olmayan her kariyede kızaklar icad olunmasına devair-i nevahi müdürleri ziyadesiyle say ve gayret edecek-lerdir. Yaptırmayan müdürler amirinin emrini icra etmeyenlerin cezasıy-la cezalanırlar24.

Halil Rıfat Paşa’nın sivas’a yol yapımı esnasında halka kötü davranmak, İngilizlerin isteği doğrultusunda yolu maden tarafından geçirmek, Karahisar’dan Giresun’a yapılmakta olan yolun güzergahının değiştirilmesi gibi konularda Sultana şikayet edildiği görülmektedir. Bu konuda “Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa Hakkında Bir İhbarname” isimli müstakil bir çalışma yapan Mehmet Mercan, Halil Rıfat Paşa’nın yol yaptırırken halka kötü davrandığı ve bunun sonucu olarak Divriği kazası halkının isyan ettiği25şeklinde bir şikayetten bahsetmektedir. Oysaki hal-kın gücünden yararlanma ve güzergah değişikliklerinde yapılan uygula-

23 Sivas Vilayeti Salnamesi, 1302, s 320-321. 24 Sivas Vilayeti Salnamesi, 1302, s 326-327. 25 Mercan, Mehmet, II. Abdülhamit Dönemine Ait Bir Jurnal Örneği: Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa

Hakkında Bir İhbarname, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 17, Sayı 2, Elazığ 2007, s 347.

Page 56: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SİVAS VİLAYETİNDE HALİL RIFAT PAŞA’NIN YOL YAPIM FAALİYETLERİ (1882-1885)

1427

malar jurnalde bahsedildiği gibi rüşvet almak ve halka eziyet etmek ol-madığını Halil Rıfat Paşa ayrıntılı olarak ifade etmektedir. Karahisar’dan Giresun’a yapılmakta olan yolun güzergahının değiştirilmesi Aksine bu yolun güzergahının değiştirilmesi Nafi‘a Nezâreti’nin bilgisi dahilinde ve mühendislerin tavsiyesi üzerine değiştirildiği belirtilmektedir. Terk edilen yolun Haziran başlarından Ağustos’un onbeşine kadar ulaşıma açık ol-duğu, bundan sonra kar ve kışın şiddetinden dolayı kapandığı ve bir da-ha geçilmek imkanı olmadığından ve yol güzergahında bulunan bir dağ-da Ağustos zamanlarında bile soğuktan ölümler meydana geldiğinden eski yolun terk edilmesine gerek duyulduğu ifade edilmektedir26.

Sivas vilayeti çapında büyük bir bayındırlık ve ulaşım faaliyetine girişmiş olan Halil Rıfat Paşa bu süreçte çok inançlı ve kararlı bir tavır sergilemiştir. Yol yapımı esnasında zaman zaman büyük güçlükler yaşanmıştır. Buna misal olarak Sivas–Ordu yolunun açılması konusunda yaşananlar verilebilir. "Sivas-Ordu yolu üzerinde Suşehri-Zara arasın-daki Kuşkayası denilen bölgede kayaların yarılması esnasında işçiler arasında bir ümitsizlik başlar ve yolun açılamayacağı kanaati ağır basarak işi durdurmak için Halil Rıfat Paşa'ya müracaat ederler. Ancak Paşa'nın bu İstek için gelenlere cevabı şu olur: "- Her işçi yediği ekmek miktarında kaya koparabiliyor mu? "Evet, daha fazlasını da çıkarıyor" cevabı üzerine, Paşa "Devam etsinler, bu yol açılır" cevabını vererek kararlılığını ortaya koyar ve dediği gibi meşakkâtli bir çalışmadan sonra kayalar yarılarak yol açılır." Yukarıdaki rivayetin hemen aynısı Şebinkarahisar-Dereli arasındaki Tamzara mevkiindeki tünelin açılması hakkında da27anlatılmaktadır.

Halil Rıfat Paşa 10. Tenbihnamede; Yolların korunmasına dair vurgu yaparak, yolların üstünden ağaç sürtmek ve yolların üzeri karla ve buzla kaplanmadıkça üzerinden yüklü ve yüksüz kızak yürütmek ve ormanlardan kesilen ağaçlar bu yolların üstüne çekilip de orada yontulmak yolları harap ettiğinden, yasak edilmiştir. Bu tenbihin hilafı hareket edenler ve yollardaki köprülerin ağaçlarını ve demir kenetlerini

26 Mercan, a.g.m., s 349. 27 Birol, a.g.e., s 117.

Page 57: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

AHMET KOLBAŞI

1428

ve ekserlerini sökenler ve arabasını dikkatsiz sürüp de yolun hendeklerini bozanlar ve kenarlarındaki nişan taşlarını devirip yıkanlar, kanunun en ağır bendiyle cezalandırılacaklarını belirtmiştir.28

1882-1885 Yılları Arasında Sivas Vilayetinde Yapılan Yollar 1879'da bütün İmparatoluğun bayındırlık işleri için yeni bir tasarı

hazırlanmış, Nafia Nazırı Hasan Fehmi Efendi'nin bu projesiyle karayolları, demir yolları, limanlar ve yapı tasarıları ayrıntılanyla ortaya konmuştu. Bu tasarıda yol sorunları teknik yönden ele alınmış, çeşitli yapım şartnameleri hazırlanmıştır. Kullanılacak malzemenin niteliği de aynntılanyla saptanmıştır. Yollar, Turuk-ı Umumiye (Devlet yollan) ve Turuk-ı Hususiye (Vilayet yolları) diye iki sınıfa ayrılmış, devlet yollarına numara verilmiştir. Yapılan programda Asya-i Osmaniyye'de 26 yol 1609 km, Avrupa-i Osmaniyye'de 21 yol 2967 km olarak planlan-mıştı. Devlet yollarının dışında vilayet yolları ise 27500 km olarak belirlenmişti. Bundan sonraki çalışmalarla yol bütçesi yapılmış yeni bir "Turuk ve Meabir Talimat-ı Umumuyisi" hazırlanarak yürürlüğe konul-muştur. 98 maddeden oluşan bu talimat, hem bir kuruluş, hem fenni şartnameyi, hem de çalışma yöntemini kapsıyordu.29

Halil Rıfat Paşa, yaklaşık olarak dört yıllık(44 ay) görevi süresince geride birçok eser bırakmıştır. Bu süre zarfında" Gidemedigin yer senin değildir" sözünü düstur edinerek vilayet içinde yerleşim yerlerini birbi-rine bağlayan kilometrelerce uzunlukta yol yaptıımıştır. Paşa'nın Sivas Vilayetinde yaptırdığı yolların uzunlugu 1400 kilometreyi bulmaktadır.30

Samsun-Malatya yolu 18 Ağustos 1883 (R. 6 Ağustos 1299) tarihinde Halil Rıfat Paşa'nın Sadaret'e çektiği telgrafla tamamlandığı müjdelenmişti... böylece Bağdat Caddesi'nin Sivas'a ait olan 82 saatlik mesafesinin tamamlandığını bildirmişti.31 Halil Rıfat Paşa’nın valiliği döneminde bölgede halkın desteğinide arkasına alarak girişmiş olduğu yol yapım faaliyetlerinde bu işi tatlı bir rekabet ortamına taşıyarak 28 Sivas Vilayeti Salnamesi, 1302, s 330-331. 29 Çadırcı, a.g.m., s 160. 30 Mercan, a.g.m., s 202. 31 Birol, a.g.e., s 111.

Page 58: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SİVAS VİLAYETİNDE HALİL RIFAT PAŞA’NIN YOL YAPIM FAALİYETLERİ (1882-1885)

1429

çalışanların motivasyonunu yüksek tutup bu süreci iyi yönettiği 3 yıl gibi bir sürede işlerin büyük bir kısmını tamamlamasından anlaşılmaktadır. Bu dönemde yapılan yollar, ayrıntısı ile birlikte aşağıda tablo halinde verilmesi uygun görülmüştür.

Tablo1. Halil Rıfat Paşa’nın Valiliği döneminde Sivas Vilayetinde Yapılan Yollar(1882-1885)32

Yol Güzergâhı Saat Hesabı

Uzunluk (Km)

Açıklama

Samsun-Malatya 87 410 km 314 köprü, 829 menfez, Çamlıbel de kendi adına bir çeşme. Bu yollardan 287 kilometrelik Samsun-Sivas arası 1882 yılı bahar ayında başlanıp aynı senenin sonunda bitirilmiştir. Sivas - Mamuratu'l-aziz arasındaki Malatya hududundaki Hasan Çelebi'ye kadar kısmının ikibuçuk ay gibi kısa bir sürede bitirilerek 18 Agustos 1883 tarihinde hizmete açılmıştır.

Tokat-Niksar-

Ünye

15 76 km Kelkit çayı üzerinde 630 metre 41 gözlü ayakları kargir ve üzeri ahşab olan Hamidiye isimli bir köprü ile bunun dışında büyük küçük 55 köprü bu yol üzerinde inşa edilmiştir. Ayrıca 66 menfez ve kasis yapılmıştır. Bu yolun Tokat'tan Niksar'a kadar olan 50kilometrelik kısmı 1883 yılı Aralık ayında hizmete açılmıştır.

Havza’dan Sam-sun şosesine

1

Merzifon-Çorum 13 62.840 Şose Merzifon’u Samsun-Amasya-Bağdat Ana güzergâhına bağlayan yol

2 9.425 Şose

Merzifon-Osmancık

12 59.565 Şose

Karahisar-ı Şarki (Şebinkarahisar)-Giresun

12 61.500 Tamzara Boğazında 3.5 metre genişliğinde bir tünel inşaa edilmiştir. Bu yol 1883 yılı sonunda tamamlanmıştır. Çamlıbel adlı meşhur dağda mev-cud şosenin bazı yerleri şiddetli kış mevsiminde yağıştan kapandığı için, kışın dahi işlenilmek üzere 5 kilometrelik yâni bir saatlik bir kış yolu dahi inşa edilmiştir.

Zile (Bağdat Yoluna Bağla-

6? 29.165 Şose

32 Sivas Vilayeti Salnamesi, 1302, Mercan, a.g.m., s 204.

Page 59: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

AHMET KOLBAŞI

1430

mak için)- Amasya Sivas-Hafik- Koçkiri-Koyulhisar-Hamidiye-Ordu

42saat 30 dakika

212.275 Şose üzerinde 92 köprü ve Hamidiye kazası yakın-larında Vali tarafından bir çeşme inşa edilmiştir.

Hamidiye kaza-sını- Ordu Yolu-na bağlayan

1 Şose

Toplam 185

Bu yolların toplamı yaklaşık olarak 185 saatlik mesafe olup bundan 11 saat mesafe olan yollar 1284 den 1297 yılına kadar 13 yılda inşa edilen yol mik-tarıdır. Yolların geri kalan kısmı 174 saatlik mesafesi 1298, 1299 ve 1300 yılla-rında 3 sene zarfında Vali Halil Rıfat Paşa tarafından yapılmıştır.

Halil Rıfat Paşa’nın yol yapım faaliyetlerindeki başarısını mukayese ede-bileceğimiz en önemli örnek 1869 tarihinde Tarbzon vilayeti ile Sivas arasında Ordu’dan Sivas’a değin olan yolun mesafe ve yapım masrafına dair yol yapımı için hazırlık çalışması 1869 tarihli belgeye dahil Trabzon vilayeti tarafından hazırlanan raporda aynen şu bilgiler yer almaktadır: netice Masarifatı yekün altı milyon beş yüz kırk beş bin kuruş olub bununla bir milyon yedi yüz yetmiş bin kuruş canib-i miriyeye tesviye olacağından? bu suretce yekün masariften altı kuruşda bir kuruş diğer tarafından ve beş kuruş dahi ahali-i memleket canibin-den tesviye olunmuş olur tarikin dahi yekün mesafesi tuluen yüz on altı bin arşın olub bu hesap ile beher arşını elli altı kuruşa baliğ olacak ve bu ise dağlı ve taşlı memlekette ondört arşın genişliğinde yapılacak tarike kıyasen işbu fiyat az görünüyor.33

Yine 1869 yılında Trabzon vilayetine bağlı Giresun kazasından Şark-i Karahisar’a yapılması düşünülen yaklaşık 90 km’lik yol için Giresun yolunun eski keşif üzere Kazgan Kaya mevkiinden geçirilmesi güç ve masraflı olduğun-dan bahisle bundan vaz geçilerek Romalılar döneminden beri kullanılan güzer-gahın tercihi ile ormanlardan aşırılarak Aksu karyesi üzerinden Şark-i Karahisar’a ulaştırılmasının daha makul olacağı ileri sürülmektedir. Yapılacak genişliği yerine göre on arşun ile sekiz arşun(6-7.5 metre) nisbetinde ve meyil-ler yokuşlarda yüzde altı ile sekiz raddesinde olmak üzere barutdan maada bu

33 BOA,ŞD 1825/42, 27 Eylül 1285(9 Ekim 1869). Yol yapımı için yapılan ölçümlerde ekseriyetle

bina arşın’ı kullanılmış olduğu anlaşılıyor. Bina ve mimar arşını 75,8 cm'dir. Bu arşının uzunluğunda zamanla değişiklikler olmuştur.

Page 60: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SİVAS VİLAYETİNDE HALİL RIFAT PAŞA’NIN YOL YAPIM FAALİYETLERİ (1882-1885)

1431

yevmiyeleriyle masarifatı sairenin mikdarı beş milyon sekiz yüz beş bin kuruşa mal olub bu paranın yalnız bir milyon ikiyüz ellibin kuruşunun canibi miri-ye’den34 ödenmesi planlanmıştır. Diğer bir yol güzergahı Trabzon’un Bucak kazasından Sivas hududuna kadar 80 km uzunluğunda genişliği 7.5-10 met-re(10-13 arşın) olan bir yoldur. Bu iki yolun maliyeti için hazinden 2.420 000 kuruş ödeme yapılması talep edilmektedir. Masrafın diğer kısmı mahalli kay-naklardan karşılanacağı ifade edilmektedir.35

Ordu’dan Sivas’a yapılacak 90 km uzunluğunda yolun yapımı için 28 Ey-lül 1869 tarihli tahriratda sıralanan gerekçeler arasında Karadeniz’de Sinop’dan Batum’a kadar olan Limanlar arasında en korunaklı liman olarak Ordu limanı gösterilmekte olup bu yol açılırsa Sivas ve Diyarbakır vilayetlerine ait mahsula-tın buraya ulaştırılabileceğini, ayrıca yol üzerindeki Ormanların işletilmesinin mümkün olacağı belirtilmektedir. Bu yolun toplam maliyet bedeli 1.742.000 kuruş olarak öngörülmüştür.36

Halil Rıfat Paşa Umur-ı Nafia Nezareti'ne gönderdiği bir mektupta Sivas'-ta yaptırdığı yolları ve Aydın Vilâyeti'nin yollarının durumunu ve karşılaştığı zorlukları ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı. Bu mektupta Sivas'taki çalışmaları hakkında şöyle diyor: "Sivas'ta dört senede yaptırdığım yollar bin dört yüz ki-lometredir ve bunların üzerine yapılan köprüler bin adetten fazladır. Menfez ve kasisi ise dört-beş bin kadar olmalıdır. En ufak köprü dört metreden olup on, yirmi, otuz, kırk, seksen, yüz, ikiyüz, üçyüz metreye ve en büyüğü altıyüz otuz metreye kadar köprü vardır. İş bu inşaatın hepsi para ile yaptırılsa idi dokuz yüz altmış dört bin liraya yapılabilecek ve diğer vilâyetlerin durumu da göz önüne alındığında yirmi otuz senede ancak yapılabilecekti. Belki de bu yüzden dokuz yüz bin lira dahi harcanabilecekti. Hâlbuki bu kadar inşaat Nafia Nezareti kayıt-larında anlaşılacağı üzere, fen memurları maaşları, alet, barut vs. dâhil olduğu halde dört sene zarfında Sivas Vilâyeti'ne verilen otuz kusur yük (1 yük: 100.000 akçe) kuruşun (30.000 lira) tahsisatıyla meydana getirildiği ortadadır.37

Halil Rıfat Paşa’nın Sivas valiliği döneminde yaptırdığı yolların uzunlugu 1.400 km.dir. Bu yollar üzerinde yaptırdığı köprülerin 1.000, menfez ve kasisle-rin ise 4-5 bin kadar olduğunu kaynaklar bahsetmektedir. Asıl önemli olan nok-ta ise, bu yolların yapımında devletin çok az bir katkısına karşılık, vatandaşların

34 BOA, ŞD, 1825/42 35 BOA, ŞD, 1825/42 36 BOA, ŞD 1825/42 37 Birol, a.g.e., s 115-116.

Page 61: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

AHMET KOLBAŞI

1432

yardımı ve çalışmasıyla gerçekleşmiş olmasıdır. Bu yollardan; Susehri-Zara, Sebinkarahisar-Giresun ve Mesudiye-Gölköy arasındaki kayalar arasındaki yollar üzerinde üç tane de kitabe vardır. Ayrıca yol yapımı esnasında maddî ve manevî katkıları bulunan, halkın ileri gelenleri Halil Rıfat Paşa’nın Padişaha teklifi ile rütbe ve nisanlarla taltif edilmişlerdir.38

Halil Rıfat Paşa'nın yol yapımı, tümüyle devlet gelirlerinden yapılan har-camalarla gerçekleşmemiştir. Yolun geçtiği yerlerdeki halkın katkısı önemli etken olmuştur. Bu tarihlerde başta ziraat olmak üzere Sivas üretebildiği önemli miktarda tahılı güzel bir yol olmadan sıradan yollarla başka taraflara iletmekte zorluk çekiyor, bu hem pahalı hem de yavaş oluyordu. Sivas'tan Samsun'a ilkel vasıta araba ile en fazla 500 ile 800 okka tahminen 1.000 kg. yük götürülebili-yordu. Aynı yeri yüklü bir hayvan 10-12 günde katediyordu. Bu da 200 okka yük taşıyabiliyordu. Bu durum fiyatlarda artış meydana getiriyordu. Mesela; Cuinet'e göre, Sivas'ta 40 franka alınan bir ton buğday Samsun'a vardığında 140-160 franka fırlamakta idi. Ticaretteki bu şekilde dengesizliğin sebebi yeterli yolun olmayışı idi. Karadeniz'den, Diyarbakır ve Bağdat'a kadar uzanacak bir yol ile ilgili ilk proje 1880 yılında Nafia Nâzın Hasan Fehmi Efendi'nin 6 Mayıs 1880 (R: 24 Nisan 1296) tarihinde Sadaret'e39 sunduğu uzun lâyihasında mev-cuttur. Buna göre Ordu'dan Sivas'a kadar takriben 200 kilometrelik yolun kilo-metresi 650 liradan toplam masrafı 130.500 lira, ayrıca Sivas'tan Malatya'ya kadar 305 kilometrelik yolun kilometresi 6.956 liradan 2.122.608 liraya yapıla-bileceği tahmin edilmişti.40

Halil Rıfat Paşa’nın yol yapım faaliyetlerinin bölge ekononomisine ve ti-caretine etkisini anlamak için o döneme özgü bazı istatistikleri vermek daha aydınlatıcı olacaktır. Tarımsal üretim olarak buğday ve arpa çoğunlukta olup Amasya ve Tokat sancağında mısır yetiştirilmektedir. Sivas vilayetinin toplam üretimi 10.000.000 İstanbul kile’sine41 ulaşabilmektedir. Üretimin Üçte biri vilayet dışına ihraç edilip geri kalanı vilayette tüketilir. Hayvancılığın önemli bir yer tuttuğu vilayette 1864.741 koyun ve keçi tahminen 300 000 karasığır bulunmaktadır. Maden cinsinden kömür, bakır, simli kurşun ve şap madenleri

38 Birol, Nurettin, Halil Rıfat Paşa, C. Ü Sosyal Bilimler Dergisi, Aralik 2003 Cilt 27, No 2, s 271. 39 Birol, a.g.e., s 108. 40 Birol, a.g.e., s 109. 41 Eskiden hacim ölçüleri ile tartılan hububat cinsi ticari emtiada kile, şinik, tas, ölçek vb. ölçü

birimleri kullanılmakta idi. Bu ölçümlerin kendi içerisinde bile tutarlılıkları yoktu. İstanbul kilesi ortalama 25 kilo idi. Kilenin küsuratına kutu denilirdi. 8 kutu 1 İstanbul kilesini teşkil ed-erdi. Kilenin 1/4’üne de şinik adı verilirdi.

Page 62: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SİVAS VİLAYETİNDE HALİL RIFAT PAŞA’NIN YOL YAPIM FAALİYETLERİ (1882-1885)

1433

de mevcut olup bunların belirli bir kısmı işletilebilmektedir. Sivas’ta çorap, Güründe kaş?, Merzifon ve Gümüşhacıköy’de havlu, takı vb.şeyler imal edilir.42

Sonuç 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı vilayetleri içinde Sivas geniş bir

toprak parçasına sahip olup önemli bir konuma sahiptir. Bu vilayeti önemli hale getiren 1878 Berlin anlaşması sonrasında Osmanlı Ermenilerinin şark mese-lesinin ortasına oturmuş olmasıydı. İngiltere Anadolu’ya (1879) konsoloslar tayin ederken Sivas vilayetine tayin ettiği Wilson’u Tüm Anadolu’dan sorumlu başkonsolos olarak atamıştır. Böyle bir zamanda 1882-1885 tarihlerinde burada Halil Rıfat Paşa’nın valilik yapması bölgede ıslahat istemi ile Ermeni yanlısı siyasetlerin güçlenmesini önleme çabası olarak yorumlanabilir. Kaldı ki döne-min Osmanlı arşiv belgeleri ve İngiltere’ye ait belgeler bu kanaatimizi doğrular niteliktedir.

Halil Rıfat Paşa döneminde Sivas vilayeti büyük bir imar faaliyeti yaşa-mış ve yol yapımı konusunda gösterdiği çabaları ile haklı bir üne kavuşmuştur. Gidemediğin yer senin değildir” ve yol yapımı esnasında yaşanan zorluklar karşısında çalışanların içine düştükleri ümitsizlik karşısında ”Yediğiniz ekmek kadar taş koparabiliyorsanız o tüneli açabilirsiniz” mealindeki veciz sözleriyle hatırlanmaktadır. Sivas vilayetinin İstanbul-Bağdat yolunun canlandırılmasını, Karadeniz ile bağlantıların sağlanması ve kalkınmanın temelinde ulaşımın çok önemli olduğunu bilen bir devlet adamı olarak Halil Rıfat Paşa büyük işler yapmıştır.

Yaptığı bu çalışmaları devlete mali yük getirmeden büyük oranda halka dayanarak yapmış olması tarihe mal olan örnek bir hareket olarak görülmüştür. Ayrıca kışın uzun sürdüğü ve sert geçtiği şartlara karşı ulaşım için kızakla taşı-macılığı teşvik etmesi ticari malların üretiminden taşınmasına kadar yaşanan süreçte ortaya koyduğu çabaları takdire şayandır. Yine halkın bu çalışmalara katılımını sağlamak için yayınlamış olduğu tenbihnameleri de çok önemlidir. 1869 tarihli bir yol yapımı için Trabzon vilayetinde hazırlanan rapora ile muka-yese edildiğinde maliyet ve süre açısından Halil Rıfat Paşa’nın gerçekleştirdiği yol imar faaliyetleri çok ucuza mal edilmiş ve oldukça kısa sürede tamamlan-mıştır.

Halil Rıfat paşa, Sivas vilayetinde üretimi artırmak amacıyla halka saban yerine pulluk kullanmalarını, cahilliği yenmek için okullar açılmasını, köylerin 42 Sivas Vilayeti Salnamesi, 1302, s 441.

Page 63: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

AHMET KOLBAŞI

1434

temiz tutulmasını ulaşımın devamlı olarak temini için yol yapımı ve kızak kul-lanımı dahil pek çok konuda adeta halka bir öğretmen tavrı ile yaklaşması bu konuda örnek bir devlet adamı potresi çizmektedir.

Sonuç olarak Halil Rıfat Paşa’nın Sivas vilayetinde girişmiş olduğu imar çalışmaları ve yol yapım faaliyetleri ile Sivas vilayetinin bütün sorunlarının çözülmüş olduğu söylenemez ama bunun için gerekli olan kalkınma fikrini, ekonomik ve ticari canlılığın sağlanması düşüncesini hatırlatacak önemli adım-lar olduğu tartışılmaz bir gerçektir.

KAYNAKÇA

BOA, ŞD, 1825/42, 1286 N 25

F.O. 424/68, s. 176, No. 328 (Ek-328/1).

Altuğ, Prof. Dr. Sumru, Tarihteki Ticaret Yolları: Bölgesel Kalkınma Buradan mı Geçiyor? 25.10.2010, http://www.tusiad.org/Content.aspx?mi=3.

Baykara, Dr. Tuncer, “19. Yüzyılda Anadolu’nun İktisaden Çöküsü ve Bugüne Etkileri”, Belgelerle Türk Tarihi, Ekim 1969, Sayı 25, s. 64-72.

Birinci, Ali -Ahmet Turan Alkan, Halil Rıfat Paşa'nın Hayatı, Eserleri, Şahsiyeti, Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Nr. 7, Kasım 1986.

Birol, Nurettin, Halil Rıfat Paşa Dönemi ve İcraatı 1827-1901, Cedit Neşriyat, Ankara 2009.

___________, Halil Rıfat Paşa, C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Aralik 2003, Cilt 27, No 2, sayfa 267 – 288.

Çadırcı, Musa, “Tanzimat Döneminde Karayolu Yapımı”, DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, XV/26,(l991), s.153-167.

İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, Dergah Yayınları, İstanbul 1983, Cilt III.

Kaleli, Hüseyin, 19. Yüzyılda İran Transit Ticaret Yolu İçin Osmanlı-Rus Rekabeti, http://sbe.dpu.edu.tr/9/21.pdf.

Mercan, Mehmet, Halil Rıfat Paşa’nın Eğitim ve Bayındırlık Alanındaki Faaliyetleri, A.Ü Tür-kiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 23, Erzurum 2004.

_____________, II. Abdülhamit Dönemine Ait Bir Jurnal Örneği: Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa Hakkında Bir İhbarname, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 17, Sayı 2, Elazığ 2007, S 341-369.

Sivas Vilayeti Salnamesi, 1302, 12. Defa, Vilayet Matbaası, Sivas 1302.

Şimşir Bilal, Osmanlı Ermenileri, Çev. Şinasi Orel, Bilgi Yayınları.

Tuncer, Orhan Cezmi, Anadolu Kervan Yolları, Ankara 2007.

Page 64: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SİVAS VİLAYETİNDE HALİL RIFAT PAŞA’NIN YOL YAPIM FAALİYETLERİ (1882-1885)

1435

Sivas Vilayeti yol haritası Fr.43

43 BAO, HRT. H. 1762, 29 Z. 1300 tarihli.

Page 65: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

AHMET KOLBAŞI

1436

Sivas Vilayeti Yol Haritası44

Halil Rıfat Paşa Dönemide Yapılan Yolların Haritası45

44 BAO, HRT.H. 1760/2 45 Birinci, Ali - A T Alkan, Halil Rıfat Paşa, sayfa 119 ekinden alınmıştır.

Page 66: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

SİVAS VİLAYETİNDE HALİL RIFAT PAŞA’NIN YOL YAPIM FAALİYETLERİ (1882-1885)

1437

Halil Rıfat Paşa Dönemi Sivas Yolları46

Harita 1. Halil Rifat Paşa'nın Valiliği dönemindeki Sivas Vilâyeti haritası (Haritanın yanındaki

işaretlerle belirtilen yollar, Halil Rifat Paşa tarafından yaptırılmıştır.)

46 Harita, Birol, Nurettin, Halil Rıfat Paşa Dönemi ve İcraatı 1827-1901,isimli eserin ekinden

alınmıştır.

Page 67: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

AHMET KOLBAŞI

1438

Page 68: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CIEPO 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUMU 14-17 NİSAN 2011 UŞAK

1439

ERMENİ MESELESİNDE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AMERİKAN BOARD OKULLARININ ROLÜ

Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Celal ÖNEY∗

ÖZET

Türkiye’de her ne zaman Ermeni iddiaları gündeme gelse Türk halkı hemen yü-zünü Amerika’ya çevirir. Oysaki bugün Ermenilerin vatanı olan komşumuz Ermenistan ile kimse ilgilenmez. Ermeni Meselesi, Türkiye ile Ermenistan arasından sıyrılarak Türkiye ile Amerika arasında yer edinmiştir. Türkiye, bugün bu meselede Ermenistan ile değil Amerika ile mücadele etmektedir. Bu mücadele Osmanlı ile Amerika arasında da süregelmiştir. Amerika, binlerce kilometre öteden, geçmişte Osmanlıyı günümüzde de Türkiye’yi Ermeni kartıyla kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirebilmiş ve halen her 24 Nisan’da bu kartını tekrar göstererek Türkiye’nin uluslar arası arenada bağımsız bir yol izlemesine engel olmaktadır. Amerika, bu kartı nasıl ele geçirdi, kartı ona kim verdi ve Amerika’nın oynamak istediği oyun neydi? Çalışmamızda bu üç soruya cevap arayarak hem Anadolu’da açılan Amerikan Okullarının Ermeni İsyanlarındaki rollerini hem de Amerika’nın Ermenileri kullanarak kendi dış politikasına verdiği yönü tarihsel sürecinde inceleyeceğiz.

Anahtar Kelimeler: Amerikan okulları, Ermeni İsyanları, Yabancı Okullar, Amerikan Board

ABSTRACT

From the Past to Nowdays The Role of American Board’s Schools in Armenian Question

In Turkey, when the Armenian claims take part in the agenda, Turkish people always turn their faces to America. Nobady care our neighboor Armenia. Armenian Question got a very important place between Turkey and America, not anymore be-tween Turkey and Armenia. Turkey has a struggle with America for dening the allaga-tions but not with Armenia. This struggle also endured between the Ottoman and Amer-ica . America, thousands of miles away, could use Turkey according to the repectives interests with playing Armenian Card, in the past with Ottoman and nowdays with Tur-key. Even, every 24th of April, America puts this card on the table when he needs to direct Turkey and doesnt allow it to follow a way independently. How did America seize this card, who gave him and what the game was that America is still with wiling-

∗ Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi

Page 69: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CELAL ÖNEY

1440

ness to play with this card. In this research, we will try to find the answers of these three questions in the role of American Schools among Armenians in Ottoman terito-ries.

Key Words: American Schools, Armenian Revolts, American Board, Foreign Schools

Giriş Osmanlı İmparatorluğu dünyada varlığını en uzun süre sürdüren impara-

torluklardan biridir. Üzerinde hâkimiyet sürdüğü geniş topraklarda yaşayan, farklı etnik yapılara mensup, farklı dinlere inanan ve farklı dilleri konuşan top-lumları kendine has yöntemiyle idare etmeyi başaran Osmanlı İmparatorluğu 19. yüzyıla gelindiğinde dağılma sürecine girmekten kendini alıkoyamamıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde yabancılara verilen kapitülasyonlar, 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin en önemli sorunu haline gelmiş bu dönemde etki-sini daha fazla hissettiren misyonerlik faaliyetlerinin yaygınlaşmasında, azınlık isyanlarının artışında ve yabancı Batılı devletlerin imparatorluğun iç işlerine daha sık müdahalede bulunmasına neden olmuştu. Osmanlı Devleti, Avrupalı devletlere yalnız ekonomik alanda değil, yargı ve eğitim alanlarında da haklar tanımıştı. Ayrıca bu süreçte yayınlanan Tanzimat ve Islahat Fermanları, impara-torluk sınırları içerisinde yaşayan azınlıklara din ve eğitim özgürlüğü tanıyarak bu fırsatı bekleyen yabancı misyon örgütlerine kapıyı açmış ve misyoner okulla-rının imparatorluğun hemen her alanına yayılmasını kolaylaştırmıştı. Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren en önemli ve teşkilatlanmasıyla diğer Batılı dev-letlerin misyoner örgütlerini kısa zamanda geride bırakan, Ermeni İsyanlarının başlamasında tetik rolü oynayan Amerikan misyoner Örgütü olan Amerikan Board (ABCFM), Osmanlı ABD ilişkisi sürecinde önemli rol oynamıştır. Özel-likle çalışmalarında Ermeni toplumunu merkez alarak, açtıkları okullarla, sağlık kuruluşlarıyla, yetimhaneleriyle ve basın yayın faaliyetleriyle bu toplumun fark-lılaşmasını sağlayarak Ermenilerin, ABD’nin Ortadoğu politikasında yararlana-bileceği bir unsur haline gelmesini sağlamışlardı. Bu çalışmamızda Amerikan Board’un Anadolu topraklarındaki misyonerlik faaliyetlerini inceleyip, Ermeni isyanlarının oluşum sürecinde nasıl bir önem arz ettiğini tespit etmeye çalışaca-ğız.

Amerika keşfedildikten sonra başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünya-nın birçok ülkesinden bu yeni kıtaya göçler başladı. Bu göçlerin sonucunda oluşan kolonilerin birleşmesiyle ABD kuruldu. Fakat ABD’nin ulusallık ile ilgili bir birleştirici unsuru yoktu. Hıristiyanlık, bu birliğin tek ortak noktasıydı.

Page 70: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ERMENİ MESELESİNDE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AMERİKAN BOARD OKULLARININ ROLÜ

1441

Özellikle Kuzey Amerika’ya hâkim olan Protestanlık1 mezhebi çerçevesinde bir bütünlük oluşturmak, izlenmesi gereken bir yoldu.2 Protestanlık inancı Ameri-kan kültürünün oluşumunda büyük bir etkiye sahip olmuş ve hatta Amerika’nın iç politikasında etkili olduğu kadar dış politikasında da belirleyici bir etken olarak ön saflarda yerini almıştır.3 Amerikan tarihinde önemli bir süreç olan dört Büyük Uyanış, sonucunda meydana gelen reform hareketleri Amerikan Devrimi’ni meydana getirerek Protestanlığın, devletin her alanına girmesine neden olmuştur. 1828–1835 yılları arasında Amerikan toplumunun hayat stan-dartları artmış ve demokratikleşmeleri ilerledikçe halkın içinde bulunan dinsel enerji ortaya çıkmaya başlamış ve bu durum sosyal hareketliliğe neden olarak Amerika’da ilahiyat alanının gelişmesini etkilemişti. İlahiyat alanında gösterile-cek başarının anlamı, dünyanın dinini değiştirmek ile eşdeğer tutulmuştu. So-nuçta Amerika’da yaşayan Hıristiyanlar, Tanrının kendilerini dünyanın Hıristi-yanlaştırılmasında görevlendirdiğine inanmaya başlamışlardı.4 Bu inanç ABD’de birçok misyoner örgütün kurulmasına yol açtı. Bu örgütlerden biri olan Amerikan Board (American Board of Commissioners for Foreign Missions) hem Amerika kıtasında hem de kıta dışında faaliyet göstermiş bir misyoner örgüttür. Neredeyse 19. yüzyılın tamamında ve bunun sonrasında Osmanlı top-raklarında faaliyet göstermiş olan Amerikan Board örgütünün temeli 19. yüzyı-

1 Hıristiyanlığın en büyük üç mezhebinden biri 16. yüzyılda Martin Luther ve Jean Calvin’in

öncülüğünde Katolik Kilisesi’ne ve Papa’nın otoritesine karşı girişilen Reform hareketinin so-nucunda 1529 yılında doğmuştur. Protestanlar akla büyük yer vererek yerleşmiş kaideleri pro-testo ettikleri için bu adı almışlardır. Dini coğrafya açısından Protestanlığın kıtalar arası dağı-lımlındaki yeri Katolik mezhebinden hemen sonradır. Dünyada en fazla Protestan Kuzey Ame-rika’da bulunmakta, ikinci sırada Avrupa devletleri gelmektedir. Protestanlık, Kuzey Ameri-ka’da ve Avustralya’da en büyük din durumundadır. Dünyanın en büyük Protestan cemaatleri sırasıyla ABD, İngiltere, Almanya, Nijerya, Güney Afrika Birliği, Kanada, Avustralya, Brezil-ya, Hollanda, İsveç, Danimarka, Finlandiya ve Endonezya’dır. Ahmet Hikmet Eroğlu, Hıristi-yanların Bölünme Sürecine Genel Bir Bakış, Ankara Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, Ankara 1999, Cilt. 41, S. 0, s. 319-322. Ayrıca daha fazla bilgi için Bkz. Hüseyin Erdem, Hıristiyanlıkta Kongregasyonalist akımın Ortaya Çıkışı ve Görüşleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniv. SBE. Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı, Ankara 2009, s. 6-12., www.webhatti.com/ansiklopedi/63776-protestanlik.html ulaşım tarihi, 09.02.2011

2 Erdal Açıkses, Türk Amerikan Münasebetlerinin Değerlendirilmesi, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, Cilt. 23, s. 545.

3 Dilşen İnce Erdoğan, Amerikan Misyonerlerinin Faaliyetleri ve Van Ermeni İsyanları (1896), IQ Kültür Sanat Yay, İstanbul Mayıs - 2008, s.16.

4 Dilşen İnce Erdoğan, a.g.e., s. 18-19. Esra Danacıoğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan Board Okulları ve Ermeniler, Dokuz Eylül Univ, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, İzmir 2000, Cilt. 3, S. 9-10, s. 131-133.

Page 71: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CELAL ÖNEY

1442

lın başında ABD’nin New England bölgesinde atılmaya başlanmıştı.5 1810 yı-lında Boston’da Samuell Mills önderliğinde kurulan örgüt ABD’deki Protestan misyoner örgütlerin en kıdemlisi ve en büyüklerindendi.6 Kuruluşunun ilk yılla-rında hedeflediği misyoner hareketi gerçekleştirmek için İngiltere Protestan misyoner örgütlerinden British Missionary Institution, Church Missionary Society ve Foreign Bible Society’den destek alarak dünyanın bir çok bölgesinde misyon oluşturmuştu. Japonya, Çin, Güney Afrika, Endonezya, Pasifik Adaları bu örgütün faaliyetleri arasındaydı. Yıl 1819’u gösterdiğinde Amerikan Board, İngiltere hükümetinin kışkırtmalarıyla programına Ortadoğu’yu ve Osmanlı topraklarını da aldı. Böylelikle İncil geldiği yere geri götürülecek Hıristiyanlık ise doğduğu yerde yeniden ama gerçek anlamında yayılacaktı.7

ABD’deki misyoner hareketi ilk dönemlerde ABD hükümetleri tarafından siyasal ve finansal anlamda destek görmedi, fakat misyonerlerin dünyanın bir-çok bölgelerine yayılması ve bu bölgeler hakkında önemli bir bilgi kaynağı haline dönüşmesi ABD hükümetlerinin bu misyoner örgütlerle ilişki kurmasını zaruri kılmaya başlamıştı. Misyonerler için de arkalarında devlet desteğinin olması ve faaliyet gösterdikleri bölgelerde kendi devletleri tarafından korunulmaları önemli bir elzemdi. 1823 yılında ABD senatosu tarafından kabul edilen Monroe Doktrini8 ABD’nin bağımsızlığını pekiştirmek, ülkenin özellikle ekonomik anlamda büyümesini sağlayarak Avrupalı sömürgeci devletlerin faa-liyetlerinden Amerika kıtasını uzak tutmayı hedeflemiştir. Monroe doktrini ilk bakışta bir Amerikan izolasyonu gibi bir izlenim veriyorsa da bu coğrafi, kültü-rel ve iktisadi bir yalnızlık değil yalnızca askeri bir stratejiydi. ABD, arka plan-da pasif bir yayılma hareketini sürdürmüş, açık kapı politikasını benimsemişti. Asıl amaç bu politika çerçevesinde Amerika kıtasındaki diğer devletlerle ilişki-lerini daha da geliştirmek buna karşın kendisinin bulunduğu konuma tehlike oluşturabilecek Avrupalı devletlerin faaliyetlerini engellemek, Amerika kıtasın-da tek başına söz sahibi olmaktı.9 Bu doktrin Avrupa’yı, ABD’nin iç işlerinden

5 İdris Yücel, Kendi Belgeleri Işığında Amerikan Board’un Osmanlı Ülkesindeki Teşkilatlanma-

sı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, kayseri 2005, s. 21-26

6 Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, İmge Kitabevi Yay, Ankara 2000, s. 15.

7 Hikmet Umunç, On The Edge Of Civilized World: Cyrus Hamlin And The American Missionary Work In Turkey, Belleten, Aralık 2004, S. 252, s. 6-7

8 http://www.doktrin.net/monreo-doktrini-nedir.html, Ulaşım Tarihi, 16.02.2010 9 Seçil Akgün, General Harbord’un Anadolu Gezisi ve Ermeni Meselesine Dair Raporu,

Tercüman Tarih Yay., İstanbul 1981, s. 9-12.

Page 72: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ERMENİ MESELESİNDE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AMERİKAN BOARD OKULLARININ ROLÜ

1443

uzak tutmayı başardı, fakat ABD’nin de dünyanın sömürgeci devletler tarafın-dan bölüşülmesinde kendi payını almasını güçleştirdi. Çünkü doktrin, ABD’nin de Avrupalı sömürgeci devletlerin diğer kıtalardaki faaliyetlerine müdahale etmemesini öngörüyordu. ABD, Monroe Doktrini’ni çiğnememek için misyo-nerlerden yararlanma yoluna gitti.10 Kendi kıtası dışında askeri harekette bulu-namayan ABD, doktrinine bağlı kalarak sivil toplum kuruluşları olan Amerikan Protestan misyoner örgütlerini destekleyip, bu örgütlerin faaliyet gösterdikleri ülkelerde kurumlar oluşturup, kendisine bağlı bir toplum meydana getirip, daha sonra bu kurumları ve toplum haklarını bahane ederek o ülkenin iç işlerine mü-dahale edip kendisi için emperyalist çıkarlar kazanma yolunu izlemiştir.11ABD, çıkar elde etmek istediği bölgelerde ilk aşamada ticari ilişkiler kurmuş ve ak-abinde Amerikalı Protestan misyonerler bu bölgelere gönderilerek Amerikan çıkarları için hizmete başlamışlardı.12

Türk ABD ilişkileri iki devlet arasındaki ticari gelişmelere bağlı kalarak, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde kurulabilmiştir. Ancak, iki ülke arasında bu tarihten çok evvel de ticaret yapıldığı bilinmektedir. 17. yüzyıla kadar geriye götürebile-ceğimiz bu dönemde İngiliz bandıralı Amerikan ticaret gemilerini bir tarafa bırakırsak, Osmanlı İmparatorluğu’na gelen Amerikan bandıralı ilk gemi Grand Turk adını taşımaktaydı. ABD Maliye Bakanlığı’na ait ithalat ihracat istatistik-leri 1803 yılı kayıtlarında ilk defa Türkiye için bir sütun açıldığı bilinmektedir.13 ABD ticaret gemileri, Akdeniz limanlarına güvenli bir şekilde varmak ve haraç verdiği Cezayir dayılarından kurtulmak için Osmanlı Devleti ile ilişkisini res-miyete dökme çabasına girmişti. 19. yüzyılın ortalarına kadar İngiltere koru-masında ticari faaliyetler yürüten ABD gemileri, 1830 yılında ABD ve Osmanlı arasında yapılan ticari antlaşma ile diğer devletlere tanınan kapitülasyonlar ABD’ye de verildiğinden dolayı, faaliyetlerinde serbestlik kazanmışlardı.14 1821 yılında patlak veren Yunan isyanı, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’dan gelen baskılara karşı ABD’yi kendi yanına çekmek istemesi ve bu devletin bu süreçte

10 Erdal Açıkses, a.g.m., s. 545 11 Mehmet Alparslan Küçük, Ermeniler Arasında Protestanlığın Yayılışı ve Protestan Ermeniler,

Berikan Yay., Ankara Ocak-2009, s. 44-45. 12 Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 19-20. 13 Veysi Akın, Amerika’da İlk Türk Lobisi, Türk Tevaün Cemiyeti (Turkish Welfare Association),

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Ankara Temmuz-2004, Cilt: 20, S. 59, s. 1-2. 14 Gül Barkay, Türk ABD İlişkileri, İki Adım İleri Bir Adım Geri, Toplumsal Tarih Dergisi, Aralık

2003, S.120, s. 70., Daha fazla bilgi için Bkn; Gül Berkay, Türk Amerikan İlişkileri Kronolojisi, Toplumsal Tarih Dergisi, Aralık 2003, S.120, s. 74-75, Çağrı Erhan, Türk Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, İmge Yay., Ankara 2001, s. 123-128

Page 73: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CELAL ÖNEY

1444

tarafsız kalmasını sağlama fikri, ABD ile Osmanlı arasındaki bu ticaret antlaş-masını Osmanlı Devleti için önemli kılmıştır.15 Osmanlı toprakları ABD için bulunmaz bir fırsattı. Siyasi ve ekonomik çıkarlarının sürekli ve etkili bir şe-kilde Osmanlı topraklarında devam etmesi için ABD, Osmanlı İmparator-luğu’nu çok etkin bir silah kullanarak fethetmeliydi, bu silah, imparatorluk içer-isinde yürütülecek misyoner faaliyetleriydi.16

ABD’nin Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yaşayan Ermeniler ile ilk ilişki kurması misyonerler vasıtasıyla değil İzmir’de kurulan ABD ticaret kolonileriyle olmuştur. Aslında Rumların ticari faaliyetleri etkisinde olan İzmir, Yunan isyanı sürecinde Rumlara karşı duyulan güvensizlik ve nefretten dolayı Ermeni simsarların etkisine girmişti. 1830 yılında yapılan antlaşma ABD’ye Osmanlı Devleti’nin hiçbir müdahalesi olmadan her milletten simsar seçme hakkını verilmesi ABD’ye Ermenilere yakınlaşma fırsatını doğurdu.17 Bu fırsat Amerikan Board örgütünün Anadolu’nun içlerine kadar yayılmasıyla bir çıkara dönüşecekti.18 Amerikan Board, Osmanlı topraklarında sırasıyla Lübnan, Suriye, Anadolu, Bulgaristan, Arnavutluk ve Makedonya’da teşkilatlanıp ABD için etki sahası oluşturacaktı.19

Levi Parsons ve Pliny Fisk, Osmanlı topraklarına gönderilen ilk Ameri-kan Board misyonerleriydi.20 Uzun bir gemi yolculuğundan sonra İzmir liman-ına ayak basan bu misyonerlerin amacı faaliyet gösterecekleri sahada keşif çal-ışması yapmaktı. Amerikan Board’un bu topraklarda ilk yirmi yılını kapsayan bu dönemde bölgeye gönderilen diğer misyonerlerle özellikle Anadolu adım adım gezilmiş imparatorlukta yaşayan milletler ve bu milletlerin dilleri, dinleri, ibadet yerleri, eğitim alanları, yaşadıkları coğrafya ve ülke yönetiminde etkili olan kişiler hakkında ayrıntılı raporlar hazırlanıp Amerikan Board’un merkezi olan Boston’a gönderilmişti.21 Örneğin, Pliny Fisk, 1820’lerde Beyrut, Kudüs, Şam ve Antakya gibi bölgeleri gezerek, Türkler, Araplar, Dürzîler ve Marunîler

15 Hikmet Umunç, a.g.m, s. 6. 16 Dilşen İnce Erdoğan, Merzifon’da Amerikalı Misyonerler ve Ermeniler, Çağdaş Türkiye

Araştırmaları Dergisi, İzmir 2005, S. 4, s. 18. 17 İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğunda Yabancı Okullar, Türkler Ansiklopedisi,

Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt: 14, s. 185. 18 Necla Günay, Maraş’ta Ermeniler ve Zeytun İsyanları, IQ Kültür Yay., İstanbul 2007, s. 170-

171 19 Hikmet Umunç, a.g.m., s. 6. 20 Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 23 21 Hasan Tahsin Fendoğlu, Amerika Birleşik Devletleri’nin Misyonerleri ve Osmanlı Devleti,

Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt: 14, s. 190.

Page 74: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ERMENİ MESELESİNDE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AMERİKAN BOARD OKULLARININ ROLÜ

1445

ve Ermeniler hakkında detaylı bilgi elde etmişti. H. Otis Dwight ve Ely Smith adlı iki misyoner ise yolculuklarına İzmir’den başlayıp Tebriz’e kadar tüm böl-geleri gezerek özellikle Ermeniler ve Nasturiler hakkında önemli bilgiler elde edip bu bilgileri iki ciltlik kitapta toplayıp bölgeye kendilerinden sonra gelecek olan misyonerlere kılavuzluk yapması için hazırlamışlardır. Bu geziden sonra Amerikan Board, Ermeni ve Nasturi misyonlarının kurulmasına karar vermi-ştir.22 Amerikan Board misyonerlerinin ilk dönemlerde asıl amacı diniydi yani Protestanlaştırmak. Bu nedenle Müslümanlar, Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler misyonerlerin ana hedefiydi.23 Misyonerlerin kafir olarak nitelendirdikleri bu gurupların hepsi aslında birer kitaplı dinlere inanıyorlardı. Müslümanlar, Rum-lar ve Yahudiler arasındaki din değiştirme ve Protestan nüveler oluşturma ey-lemleri pek uzun sürmedi, Yahudilerin din değiştirmeye kapalı olması ve Rusya’nın Amerikan misyonerlik faaliyetlerinin Ortodokslar arasında geliş-mesini engelleme çalışmaları ayrıca Müslümanlarında idam cezalarına çarp-tırılma korkusu büyük engellerdi.24Amerikan Board bu topluluklar üzerinde başarısız olunca hedefini Ermenilere çevirme kararı aldı. Ermenilerin ise ilerle-meye açık bir millet oluşu, eğitime önem vermeleri, Ermeniler arasında sosyal ve ekonomik sınıf mücadelesinin yaşanması Ermenilerin, ABD için bu toprak-larda ekonomik ve siyasal yayılmacılığını sağlayabilecek bir unsur olduğu tespit edilmişti. Hedef kitlelerini belirleyen misyonerler İmparatorluğun her böl-gesinde Ermenilere daha kolay yakınlaşabilmelerini sağlayabilecek okullar, hastaneler ve yetimhaneler açmaya başladılar.25 Amerikan Board misyoner-lerinin Ermeniler arasında teşkilatlanması 1830-1876 yılları arasında sabırlı bir şekilde gelişti. Anadolu’daki Ermenilerin Katolik, Gregoryen ve Ortodoks ol-maları aralarında mezhep birliğinin oluşmasını engelliyordu. Birçok Ermeni, Ermeni Patrikliği ile çatışma içerisindeydi.26 Bu durum Board misyonerlerinin Anadolu’da oluşturmak istedikleri Protestan Ermeni Cemaatinin sürecini hazır-

22 H. G. O. Dwight, E. Smith, Researches of the Rev. E. Smith and Rev. H. G. O. Dwight in Ar-

menia; including a journey through Asia Minor, and into Georgia and Persia, with a visit to the Nestorian and Chaldean Christians of Oormiah and Salmas (1833) Boston, Crocker and Brewster Publisher, Boston 1833, s. 63-65

23 Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 226-28 24 Davut kılıç, Osmanlı Ermenileri Arasında Dini ve Siyasi Mücadeleler, Atatürk Araştırma

Merkezi Yay. Ankara 2006, s. 227-229 25 Rahmi Doğanay, Amerikalıların Antep Misyonunun Kuruluşu ve Faaliyetleri Hakkında Bir

Deneme, History Studies, Volumu 1/1, 2009, s. 19-20., Dilşen İnce Erdoğan, a.g.m., s. 19. 26 Davut Kılıç, Tarihten Günümüze İstanbul Ermeni Patrikhanesi, Atatürk Araştırma Merkezi

Yay., Ankara 2008, s. 109-116

Page 75: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CELAL ÖNEY

1446

ladı. Bu amaç için yapılan çalışmalar 1831-1850 yılları arasını kapsamış ve sonuçta Sultan Abdülmecit’in 1850 yılındaki fermanıyla Protestanlar ayrı bir millet olarak kabul edilmişti. Tanzimat ve ıslahat fermanlarının Osmanlı az-ınlıkları lehine getirdiği hakların etkisiyle hem misyonerler hem de Protestan Ermeniler daha rahat hareket etme fırsatı elde etmiş ve bu fırsatı iyi değer-lendirmişlerdi.27 Tanzimat dönemi Osmanlı topraklarında misyonerler açısından kurumsallaşma dönemidir. Bu dönem özellikle Ermenilerin yaşadıkları alanlarda eğitim ve sağlık alanında Amerikan Board misyonerleri tarafından gerçekleştirilen atılımların yoğunlaşmaya başladığı dönemdir.28

Amerikan Board Osmanlı topraklarına ilk misyonerlerini gönderdikten sonra bu misyonerlerden gelen raporlar doğrultusunda 1820-1830 yılları aras-ında kendisine üç misyon29 sahası belirlemiş ve teşkilatlanmasını bu sahalar içerisinde gerçekleştirmiştir. Amerikan Board’un ilk misyonu Suriye Filistin Misyonu’dur, bu misyon Beyrut, Sidon, Tripoli ve Abeih istasyonlarından oluşmaktaydı. İkinci misyon bölgesi tek istasyona sahip olan İstanbul Mi-syonu’dur, üçüncü misyon bölgesi İzmir, Bursa, Trabzon ve Sakız adası is-tasyonlarının oluşturduğu Küçük Asya misyonuydu.30 1849 yılına gelindiğinde İstanbul ve Küçük Asya misyonları birleştirilerek Türkiye Misyonu adını aldı. Başlangıçta ilk hedefi Kudüs olarak belirleyen Amerikan Board, Ermenileri asıl hedef belirlemiş ve tüm enerjisini bu millet üzerine odaklamıştır. Türkiye Mi-syonu’na yeni istasyonların katılması (Kayseri, Sivas, Urfa, Harput, Van, An-tep) Amerikan Board’un teşkilatlanmasını Anadolu’nun iç bölgelerine özellikle 27 Osman Kılıç, Protestan Misyonerler ve Ermeni Olaylarına Etkileri, Ermeni Araştırmaları

Dergisi, S. 29, Ankara 2008, s. 108-155 28 Ayten Sezer, Osmanlı Döneminde Misyonerlik Faaliyetleri, Osmanlı Ans. Cilt: 2, Ankara

1999, s. 182-192 29 Amerikan Board tüzüğünde belirtildiğine göre örgüte bağlı misyonerlerin faaliyetlerini yürüt-

mede kullandıkları idari teşkilatlanmada dini ve eğitim alanındaki çalışmalar başta olmak üz-ere sağlık, yayın ve yardım alanındaki bütün çalışmaların yürütüldüğü temel bölgeye misyon denilmiştir. Bu manada yürütülecek faaliyetlerin temel birimi ülke değil misyondur. Bu çerçevede bir ülkede birden fazla misyon olabilmektedir. Misyonlar, bir alt idari birim olan is-tasyonlara ayrılmışlardır. Genelde istasyonlar bir misyoner tarafından idare edilip şehir merkezlerinde kurulmuşlardır. Örgütlenmenin en alt basamağını, çevre bölgelerde yaşayan in-sanlara hizmet ulaştırmak amacıyla istasyonlara bağlı olarak kurulan dış istasyonlar oluştur-maktadırlar. Bunlar karar almak ve politika belirlemeden ziyade kasaba ve köylerde Hıristiyan ahaliden bir yardımcı idaresinde istasyonlar tarafından alınan kararları uygulayan birimlerdir. Daha fazla bilgi için Bkn; Gülbadi Alan, Amerikan Board’un Karadeniz ve Çevresindeki Teşkilatlanması, Uluslar arası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, Yıl. 1 S.2 Bahar 2007, s. 67-93., İdris Yücel, a.g.e., s. 55-57

30 Ayhan Öztürk, Amerikan Board’un Kuruluşu ve Teşkilatlanması ve Osmanlı Devletinde Kurduğu Misyonlar, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi, Kayseri 2007/2 S. 23, s. 63-74.

Page 76: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ERMENİ MESELESİNDE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AMERİKAN BOARD OKULLARININ ROLÜ

1447

Ermenilerin yaşadıkları alanlara kaydırmasına neden oldu.31 1850’de Türkiye Misyonu ismini Ermeni Misyonu olarak değiştirdi ve daha sonra 1860’la doğru bu misyon ikiye ayrılarak Güney Ermeni Misyonu ve Kuzey Ermeni Misyonu olarak faaliyetlerine devam etti. Kuzey Ermeni Misyonu sınırları içerisinde İzmir, İstanbul, Trabzon, Erzurum, Tokat, Sivas, Kayseri, Arapkir, Harput, Ba-hçecik merkez istasyonları ve bu istasyonlara bağlı 30 kadar dış istasyon yer almıştır. Güney Ermeni Misyonu’na ait istasyonlar ise Antep, Maraş, Urfa, An-takya ve Halep şehirleridir. 1859 Amerikan Board’un istatistiklerine göre bu istasyonlara bağlı 12 dış istasyon teşkilatın kapsamına alınmıştır. 1860 yılında misyon bölgelerinde yapılmış olan düzenleme ile Amerikan Board, Anadolu’yu üç ana misyon bölgesine bölerek Batı Türkiye Misyonu, Doğu Türkiye Misyonu ve Merkezi Türkiye Misyonu şeklinde taksimat yapmıştır.32 Trabzon’dan Mersin’e doğru çekilecek bir hattın batısında kalan bölge Batı Türkiye Misyonu olarak tasarlanmıştır. Batı Türkiye Misyonu’na ait istasyonlar, İstanbul, İzmir, Merzifon, Kayseri ve Sivas’tır. Sivas’ın güneyinden Halep’e ve Mersin’e çekilecek iki çizgi arasında kalan bölgeye ise Merkez Türkiye Misyonu olarak belirlenmiş ve bu misyon içerisinde yer alan istasyonlar ise Antep, Maraş, Halep, Adana, Urfa ve Haçin (Saimbeyli)’dir.33 Bu bölgelerin doğusunda kalan bölgede ise Doğu Türkiye Misyonu teşkilatlanmıştır. Harput, Van, Erzurum, Bitlis ve Mardin bu misyonun önemli istasyonlarıdır. Amerikan Board, Anadolu’da oluşturduğu bu üç misyon bölgesinin yanı sıra Osmanlı Toprak-larında 1870 yılında yeni bir misyon daha oluşturmuştur.34 Bu yeni misyon Avrupa Türkiyesi Misyonu’dur. Bu misyonun sınırları Bulgaristan’ın kuzeyin-den Makedonya ve Arnavutluk’a kadar uzanmaktadır. Bu misyon içerisinde faaliyet göstermiş olan istasyonlar ise Filibe, Manastır, Samakov ve Selanik’tir. Anadolu ve Balkanlarda örgütlenmeye devam eden Amerikan Board, bir taraf-tan Suriye bölgesinde de Suriye Misyonu adı altında çalışmalarını devam ettir-mektedir. Bu misyon bölgesinin istasyonları ise Ortadoğu’nun önemli şehirleri olan Beyrut, Abeih, Tripoli ve Sidon’dur.35

31 Metin Hülagü, Osmanlıdan Cumhuriyete misyoner Ermeni, Terör ve Amerika Dörtgeninde

Türkiye, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi, Kayseri 2001 S. 10, s. 67-68. 32 Gülbadi Alan, Amerikan Board’un Karadeniz ve Çevresindeki Teşkilatlanması… a.g.m., s. 67-93 33 Gürsoy Şahin, Türk Ermeni İlişkilerinin Bozulmasında Amerika Birleşik Devletleri Misyoner-

lerinin Rolü Üzerine İnceleme, Afyon Kocatepe Universitesi Sosyla Bilimler Enstitü Der-gisi,Afyon Haziran 2005 Cilt: 7, S.1, s. 188.

34 İdris Yücel, a.g.e., s. 57 35 Yahya Bağçeci, Osmanlı Devletinde Amerikan Misyonerlerinin Ermeniler Arasında Eğitim

Faaliyetleri, Turkish Studies, Volume ¾ Summer 2008, s. 173-174.

Page 77: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CELAL ÖNEY

1448

Amerikan Board’un Osmanlı topraklarındaki faaliyetlerinin ne ölçüde geniş bir alana yayıldığını yukarıdaki misyon taksimatında gördük. Genellikle her misyon alanında eğitim, sağlık ve din konusunda örgütlenme yoluna giden Amerikan Board, yüksek öğrenim veren bir kolejin, tam teşekküllü bir sağlık kuruluşunun ve din eğitimi veren bir ilahiyat okuluna her misyon bölgesinin merkezinde yer vermiştir.36 Board’un Osmanlı topraklarında açmış olduğu kole-jlere baktığımızda bunlardan en önemlilerinin İstanbul’da açılan Robert Koleji, Merzifon’da açılan Anadolu Koleji, Harput’ta açılan Fırat Koleji, İstanbul Amerikan Kız Koleji, Van’da açılan Amerikan Koleji, İzmir’de açılan Uluslar arası Amerikan Koleji, Antep’te açılan Merkezi Türkiye Koleji ve Beyrut’ta açılan Suriye Protestan Koleji olduğunu görürüz.37 1850’de Osmanlı toprak-larında Amerikalı misyonerlerin yönetiminde yedi kilise ve yedi okul varken bu sayı 1913’te 163 kilise ve 450 okula ulaştı. Amerikan okullarına devam eden Osmanlı vatandaşlarının sayısı, 1850’de 112 iken 1913’te 25,922’ye erişti. 1886 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda sadece okullarda çalışan kadın erkek ABD’lilerin sayısı 254, Osmanlı’daki Amerikan kolejlerinin ve yüksek okul-larının sayısı 35, yatılı kız okullarının sayısı 27 idi. Daha düşük seviyedeki okulların sayısı ise 508 olup, öğrenim gören öğrenci sayısı 25,171’di. 1859’dan itibaren Amerikan Board’un misyoner doktorları Anadolu’da 9 hastane ve 10 dispanser açmış ve yapmış oldukları yatırımın 4 milyon doları geçmişti.38

Misyonerler, mensubu oldukları devletin ve dinin nüfuz alanını genişlet-mek amacına yönelik “Yeni nesiller oluşturmak” düşüncesi ile hareket etmekte-dir. “Kültürel emperyalizm” olarak da nitelendirilebilecek bu düşüncenin temel unsuru da dildir. Öyle ki Almanların “Dilin bağlayıcı gücü olmadıkça hiçbir kültürel nüfuz sürekli olamaz” sözüne uygun olarak Protestan misyonerler de Ermenilerin dilini öğrenmekle işe başlamışlardı.39 Amerikan Board misyoner-lerinden Cyrus Hamlin, bu çalışmalar için, “…Birinin ana dili düşüncelerinin ve ifadesinin başlıca aracı olmalıdır. Bizim dersimiz Ermeni dilinin araştırıl-masına büyük hız verdi… Onu demir ve çamur olarak bulduk, altın olarak bırak-tık”40 diyerek misyonerlerin Ermeniler üzerindeki dil çalışmalarına verdikleri

36 Selçuk Akşin Somel, Osmanlı Ermenilerinde Kültür Modernleşmesi, Cemaat okulları ve

Abdülhamit, Tarih ve Toplum Dergisi, Bahar 2007, Yeni Yaklaşımlar s. 10. 37 George Wasburn, Fifty Years in Constantinapol, Riverside Pres, Boston 1909, s. 54-55. 38 Hasan Tahsin Fendoğlu, a.g.m., s. 191-192 39 Ömer Turan, Osmanlı Orta Doğusu’nda Amerikan Misyonerlik Faaliyetlerinin Başlangıcı, On

Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri I, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara 2007, s. 11 40 Cyrus Hamlin, My Life and Times, The Pilgrim Pres, Boston 1863 s. 311, A.B.C.F.M., Reel,

661; No: 455.

Page 78: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ERMENİ MESELESİNDE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AMERİKAN BOARD OKULLARININ ROLÜ

1449

önemi göstermektedir. Misyonerler, “dil”e verdiği önemi Kutsal Kitap çalışma-larına da yansıtmışlardı.41 Eski Ermenicenin Ermeni halkı arasında bilinmemesi üzerine Kutsal Kitap modern Ermeniceye çevrilmişti. 1821’de de İncil, eski Er-meniceden modern Ermeniceye, İngiliz Cemiyeti de günlük dile çevirmişti.42 İncil çalışmaları ile birlikte Ermenilere Protestan doktrinler de öğretilmişti. 1830’larda Daniel Temple ve Goodell, Türkçeyi çok iyi bildiğinden İncil’i Er-menice karakterli Türkçeye (Armeno-Turkısh) çevrilmiş ve İncil, 1841’de Erzu-rumlu Zenob ve 1842’de misyoner William Goodell’in öncülüğünde halkın ve dinî liderlerin de yardımlarıyla Türkçeye, 1843’de H.G.O. Dwight’in yardımıyla modern Ermeniceye ve 1844’te de Protestan Ermeni öğretmenleri ve din adam-larından oluşan grubun öncülüğünü yapan Elias Riggs tarafından modern Er-meniceye çevrilmişti.43

İncil çevirisiyle birlikte Ermenice kullanımının azalması ve modern Er-menicenin hâkim olmasıyla Ermeniler İncil’i anlamaya başlamış, Ermeniler arasındaki okuryazarlık oranı da artmıştı. Bu yolla Ermeni halkı, bilin-çlendirilmiş, Ermeniler, okuyucu konumuna getirilmiş ve Kutsal Kitap herkesin alabileceği ve okuyabileceği bir yapıya kavuşturulmuştu.44 Böylece Kutsal Ki-tap Ermeniler için çok önemli bir unsur haline gelmiş ve Tanrı Sözü (The Breath of God) adını almıştı. Ermeni halkı kutsal kitabı anladıkça ona daha da çok sarılmış ve onu hayatının bir parçası yapmıştı. Protestan Ermeni liderler aracılığıyla misyonerler; Kutsal Kitabın çevirisi ve her türlü yayın ve gazete gibi eğitim araçlarıyla Modern Ermenicenin gelişimini daha da ileri götür-müşlerdi.45

Kutsal Kitabın Ermeni karakterli harflerle Türkçeye veya Türkçe karak-terli Ermeniceye çevirtilmesinden sonra Kutsal Kitabın çoğaltılması ve Yun-anca, Ermenice ve Arapça gibi değişik dillerde dinî kitaplar basılması amacıyla 1822’de Malta’da matbaa kurulmuştu. Çünkü Malta, 1815 yılında Akdeniz Mi-syonu'nun merkezi olmuş, böylece Anadolu ile birlikte bütün Doğu Akdeniz ülkelerine yönelik Protestan misyonerlik faaliyetleri için de güvenli bir sığınak olmuştu.46 Malta’daki bu matbaada 7 misyoner 10 yıl süreli olarak hizmet et-

41 A.B.C.F.M., Reel, 661; No: 132. 42 Ayhan Öztürk, a.g.m, s. 63-74. 43 Mehmet Alparslan Küçük, a.g.e., s. 76., Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 177. 44 Vahan Tootikian, The Armenian Evcangtelical Church: Yesterday, Today and Tommorow,

Amerika 1996, s. 102. 45 Frank Stone, Academies For Anatolia, University Pres of America, London 1984, s. 314-319. 46 Çağrı Erhan, Türk Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, İmge Yayınları, Ankara 2001, s. 106.

Page 79: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CELAL ÖNEY

1450

miştir. Matbaa daha sonra 1833’te İzmir’e taşınmış ve burada 20 yıl kadar bir sürede faaliyet göstermişti. İzmir’den sonra da sorumlu misyoner Giggs ile mat-baacı N. Benjamin tarafından 1834’te İstanbul’da faaliyete başlamıştı. 1831 yılında günümüzdeki adıyla İstanbul Amerika Büyükelçiliği’nin faaliyete geçmesiyle birlikte matbaa daha rahat çalışma imkânına kavuşmuştu. Bu matbaa İstanbul’da 1899 yılına kadar 40 yıl gibi bir süre zarfında hizmet vermiştir.47 Ayrıca 1831’de Gaziantep’te de bir matbaa kurulmuştu.48 Osmanlı Devleti’nin kendi matbaasının olmaması, misyonerlerin çalışmasını daha da kolaylaştırmı-ştı. Kutsal Kitabın Ermeniceye çevirisinde ve Hıristiyanlıkla ilgili Ermenice eserlerin, kitapların yayımlanmasında Kutsal Kitap Evi (Bıble House) da büyük rol oynamıştır.49 Kutsal Kitap çalışması ile birlikte Ermenilerin diline ve kültürüne uygun olarak dinî veya kültürel yayınlar, Ermenice gramer kitapları, ilahi ve müzik kitapları, yüksekokul ve kolej öğrencileri için Ermenice astro-nomi, fizyoloji, antropoloji, biyoloji, sosyoloji, psikoloji, coğrafya, matematik, din ders kitapları ve sözlükler de hazırlanmıştı.50 Matbaayı kendi çalışmaları için temel malzeme yapan ve dinî alanlarda (Protestanlık konusunda) eserler yazan misyonerler, bu kitapların Ermeniler arasında okunmasının teşviki üz-erinde de durmuşlardı. Bu amaçla da okullar ve enstitülerin açılması zarureti hususunda hemfikir olmuşlardı.51

Ermeniler arasındaki eğitimsizliği belirleyen Misyonerler, Ermeniler arasında Protestanlığı yaymanın en etkili yolun okullar olduğunu ve Çünkü Protestanlığın en iyi öğretileceği yerin okullar olduğu kanaatine ulaşılmıştı. Bu düşünceler doğrultusunda okulların açılmasının gerekli olduğu kararı alınmış ve bu okulların açılması için girişimlerde bulunulmuştur. Ancak bu okullar açıl-ması için maddî kaynak gerekmekteydi. Ermeniler arasında Protestanlığı yay-maya çalışan Amerikan Board misyonerleri, bağlı oldukları teşkilatlar doğrul-tusunda çalışmışlardı. Bu nedenle okullar için gerekli olan maddî kaynağı da ilk olarak Amerikan Board başta olmak üzere diğer misyoner teşkilatlar sağlamıştı.52 I. Dünya Savaşı öncesinde Amerikan Board Dış İlişkiler Sorumlusu olan James Barton da, “genel olarak 8.000.000 (sekiz milyon) dolar, 40.000.000 (kırk

47 Maria West, Romance of Mission: Inside Views of Life and Labor in the Land of Ararat, Anson

Randolph Company, New York 1875, s. 236-248. 48 A.B.C.F.M., Reel, 661; No: 134, 135, 136. 49 Mehmet Alparslan Küçük, a.g.e., s. 79-81. 50 Necmettin Tozlu, a.g.e., , s. 51-52. 51 A.B.C.F.M., Reel, 661; No: 141. 52 Uygur Kocabaşoğlu, s. 79.

Page 80: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ERMENİ MESELESİNDE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AMERİKAN BOARD OKULLARININ ROLÜ

1451

milyon) dolar gayrimenkuller, Amerikalılar tarafından yönetilen kurumlar için 1.000.000 dolar ve hayır giderleri için de 3.500.000 (üç buçuk milyon) dolar” harcama yapıldığını ifade etmiştir. Ancak misyoner teşkilatlar bu harcamaları yaparken yapılan faaliyetlerinin karşılığının alınacağının da bilincindedir. Zaten Amerikan Board dış ilişkiler sekreterliğini yürüten James L. Barton, “Daybreak İn Turkey” adlı eserinde, bu bilinci şu sözleriyle açıkça beyan etmiştir: “…Türkiye’deki Amerikan kolejlerini kurmak ve desteklemek için Amerika’dan gönderilen paranın, bu ülkeyle artan ticaret sayesinde yüklü faiziyle birlikte fazlasıyla geri ödendiğini söylemek doğru olacaktır.”53 Amerikan Board’un başka bir raporunda Anadolu’daki Amerikan öğretmen, eğitim, araç ve kitaplar veya metot ve düşüncelerden ziyade ABD’nin ticarî üstünlüğünün daha önemli olduğu ibaresinin kullanılması da okulların ticaret açısından da değer-lendirildiğinin bir göstergesini taşımaktaydı. Okullar için maddî kaynağı temin eden misyonerler, raporlarında belirledikleri uygun alanlarda okullar açmak için Osmanlı Devleti’nin sınırları içerisinde yerler almış ve Anadolu’nun her taraf-ında okullar açma çalışmalarına başlamışlardır. Misyonerler, Ermeniler için ruhsatlı veya ruhsatsız büyük çoğunluğu ruhsatsız olan okullar açmışlardı.54

Osmanlı Devleti’nde ilk Amerikan Protestan Okulu 1824’te Beyrut’ta açılmıştır. Bu okulların sayısı 1825’te beşe ulaşmıştır. 1833’lerde Beyoğlu’nda Ermeniler için ilk misyoner okulu, 1836’da da Ermeni Kilisesi’nin şikâyeti üz-erine iki yıl sonra kapatılan ikinci misyoner okulu açılmıştı. Harput Amerikan Koleji, Milletlerarası İzmir Koleji, Merzifon Amerikan Koleji, Tarsus Amerikan Koleji (Tarsus Saint Paul Enstitüsü), Bursa Amerikan Koleji, Antep Amerikan Koleji, İstanbul Robert Koleji, İstanbul Amerikan Kız Koleji bu okulların Anadolu'da önemli etki yapmış olanlarıydı.55 Amerikalı misyonerler sadece erkek öğrencilere yönelik faaliyetlerle yetinmemiş; kız öğrencilere de yönel-mişlerdi. Herman N. Barnum, Wheeler ve Dunmore gibi birçok misyoner kadın-ların eğitimsiz olduklarına dikkat çekerek kızlar için okulların açılmasının gerekliliği üzerinde durmuşlardı. Çünkü onlar başarılı bir misyonerlik için kadının vazgeçilmez olduğunu ileri sürmüş ve bu amaçla kızlar için de kolejler açmışlardı. Hatta onlar sadece okulda eğitim vermekle kalmamış okumayan

53 A.B.C.F.M., Reel, 661; No: 230 54 İlknur Polat Haydaroğlu, a.g.m, s.181-188., Ömer Faruk Harman, Genel Olarak Misyonerlik

Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ensar Yayınları, İstanbul 2003, s. 32. 55 İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan Okulları Üzerine Bazı Gözlemler, Amme

İdaresi Dergisi, Cilt.14, Eylül 1981, s. 87.

Page 81: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CELAL ÖNEY

1452

Ermeni kadınları için bizzat evlere gitmek suretiyle de eğitim vermişlerdi.56 1820’lerde Anadolu’nun hemen hemen bütün illerinde açılmaya başlanan bu okulların sayısında zaman içerisinde büyük bir artış olmuş, 1845’de 7 okul, 1895’de de 20.496 öğrencisiyle 423 okul açılmıştır. Bu sayı 1913’de de 26.000 öğrencisiyle 450-460 okula ulaşmıştı. Bu okullar içerisinde Robert Kolej, Amerika’nın kendi ülkesi dışında açtığı ilk ve en eski okul olması ve çok geniş bir coğrafyadan öğrenci çekerek uluslararası bir kimlik kazanması dolayısıyla hem Türkiye hem de Amerikan eğitim tarihinde ayrı bir yeri vardı.57 Bu okul-lara alınan öğrenciler, genellikle yetim, öksüz veya fakir Ermeni çocuklarıdır. Ancak bu okullara her yetim, öksüz veya fakir öğrenci alınmamıştı. Düzenli olarak Hıristiyanlık faaliyetlerine vaiz ve öğretmen olarak katılmaya söz ver-enlerin ve okul işleri için günlük iki saat amelelik yapma şartını kabul eden öğrencilerin kayıtları yapılmıştı.58 Öğretim süresi yüksek okul niteliğindeki bölümler dört yıl, diğer bölümler ise üç yıl olan bu okullarda temel amaç Pro-testanlığı öğretmek ve yaymak olmuştu. Robert Kolej’in müdürlüğünü yapmış olan George Washburn; “Bu kolej, Türk halkına Hıristiyan ruhunu, hayat tarzını ve dünya görüşünü açıklamak için kurulmuştur” sözüyle doğrulamak-taydı.59 Ayrıca Amerikan Board’ın raporlarında okulların basit bir eğitim kuru-luşu olmadığı, Protestan bir merkez olduğu, bunun yanında bir misyoner güç olarak Ortadoğu’daki etkili ve önemli bir unsur olduğunun vurgulanması da okulların amacını net olarak ortaya koymakta idi.60

Bu amaçlar doğrultusunda da okullarda öğretim dili, Ermenice olmuş ve Ermenicenin yanında da İngilizce, Türkçe, Fransızca ve Almanca gibi beşe ya-kın dil öğretilmişti. Bunun yanında Protestanlık öğretimi tüm öğrenciler için mecburî kılınmış ve ibadetler de Amerikalı misyonerler tarafından yerine getirilmişti. Okullarda Ermenice olarak din dersi, coğrafya, fizik, kimya gibi dersler okutulmuş ve kız okullarında da dikiş ve süsleme gibi el sanatlarına da yer verilmişti. Ayrıca Ermenilere dilleri, tarihleri ve edebiyatları ile milliyetleri hakkında bilgiler verilmiş ve milliyetçilik duyguları kamçılanmıştır. Milli-yetçilik duygularının uyandırması yönünde de Türk Milleti’ne ve Türk Dev-

56 Hans Lukas Kieser, Iskalanmış Iskalanmış Barış, Doğu Vilayetleri’nde Misyonerlik Etnik

Kimlik ve Devlet 1839-1938, İletişim Yayınları, İstanbul 2005, s. 198-203. 57 Ayhan Öztürk, a.g.m, s. 63-74. 58 A.B.C.F.M., Reel, 661; No: 534, Erdal Açıkses, Amerikalıların Harput’taki Misyonerlik Faali-

yetleri., a.g.e., s. 258-260. 59 Cyrus Hamlin, a.g.e, , s. 245 60 Yahya Bağçeci, a.g.m, s. 173-174.

Page 82: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ERMENİ MESELESİNDE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AMERİKAN BOARD OKULLARININ ROLÜ

1453

leti’ne düşmanlık aşılanmıştı.61 Ancak aynı öğretim, Türk öğrenciler için geçerli olmamış ve Türk öğrencilere de milliyetçilik kavramının çağ dışı bir düşünce olduğu fikri benimsetilmeye çalışılmıştır. Ayrıca bu okullarda okuyan Ermeni öğrencilere Amerikan hayranlığı (Hıristiyanlığa sempati) oluşturma çabası içer-isine de girişilmiştir. Okullarda görev alan kişiler; bu okulları açan, sahalarında yetişmiş çok iyi bir uzman ve Kutsal kitap ustası olan Protestan misyonerlerdi. Bu misyonerler açtıkları bu okullarda öğretmen, müdür veya rehber öğretmen olarak görev yapmışlardı. Okullarda ders veren öğretmenler, Türk okullarındaki öğretmenlerden üç misli fazla maaş almışlardı. Misyonerler, Ermenilere yine bir Ermeni’nin İncil’i anlatmasının daha etkili olabileceğini ifade ederek, okullarda Protestanlaştırdıkları Ermeni öğretmenlere yer vermişlerdi.62 Okullarda sadece Türkçe dersler vermek amacıyla bir Türk öğretmen görev almıştı. Böylece mi-syonerler Ermeniler arasında Protestanlığı yaymada okulu çok iyi kullanmış-lardı. 1870’te bir Amerikan misyoner kadın Maria A. West’in “Romance of Mission (Misyonların Öyküsü)” adlı hatıralarında “Ermeni insanının ruhuna girdik, yaşamında bir ihtilal yaptık” demesi ve Amerikalı Profesör Earle’nin “Amerikan misyoner okullarında Ermeniler dillerini ve tarihsel geleneklerini yeniden üstün tutmayı öğrendiler. Batının siyasal, sosyal ve ekonomik ilerleme ideallerini tanıdılar...” sözü de bunun açık bir göstergesidir.63 Böyle bir amaç ve çalışma içerisinde yetişen Ermeniler, bu okullardan mezun olduktan sonra aldıkları eğitim ve öğretim neticesinde ideolojik bakımdan da belli bir şartlanma ve bağımlılık duygusu içerisinde olmuşlardı. Bu okullar, Osmanlı Devleti için tehlike arz etmiş olsa da üst düzeyde bir eğitim verdikleri bilinen bir gerçekti. Protestan Ermenilere göre bu okullar, bütün Ermeni nesillerine anlatılmaz ni-metler sunmuştu. Okullardaki eğitim, Ermenilerin gelecek nesilleri için ışık olmuş ve onları güçlendirmişti. Ermeni dilini öğretmede ve kültürel değerlerini aktarmada da en etkili araçlardan biri olmuştu. Hatta misyonerler, kendi açtık-ları bu okullarda verilen eğitim sayesinde Ermenilerin Osmanlı Devleti’ndeki diğer azınlıklardan daha üstün ve farklı konuma kavuştuklarını da beyan et-mektedirler. Protestan misyoner okulları, Osmanlı Devleti’nin son dönemler-inde ve I. Dünya Savaşı sırasında eğitim vermekten ziyade Osmanlı Devleti aleyhine çalışan bürolar halini almıştır. Ermeni Patriği olan Horen Aşıkyan da

61 Gülbadi Alan, Amerikan Board'ın Merzifon'daki Faaliyetleri ve Anadolu Koleji, Türk Tarih

Kurumu Yayınları, Ankara 2008, s. 206-211. 62 Faruk Taşkın, a.g.e., , s.86. 63 G. M. Early, Amerikan Missions in The Near East, Vol.VII.No.3 April 1929, s.147

Page 83: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CELAL ÖNEY

1454

“Ermeni Tarihi” adlı eserinde “... Kurdukları okullar, gizli tasarıların yu-valarıdır” diyerek bu durumu daha da net biçimde ortaya koymuştu.

Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetinin kaybolduğu dönemde bu okullar, Os-manlı Devleti nazarında suçlu olan misyonerler ile bu emellere hizmet eden Ermeniler için bir sığınma yeri ve isyan kaynağı haline gelmişti. Ayrıca bu süreçte ve özellikle I. Dünya Savaşı’nda okullar, Hınçak ve Taşnak Ermeni komitelerine de büyük destek sağlamıştı. Hatta okullardaki öğretmen ve pro-fesörlerin birçoğu da bu komitelerin resmî üyeleri olmuşlardı. Ermeni Komitel-eri de misyoner devletlerin emellerine hizmet etmişti. Osmanlı Devleti bu esnada misyonerlerin açtıkları okulların eğitim amacından sapmaları ve Er-meniler üzerindeki olumsuz faaliyetlerini önlemek amacıyla nizamnameler hazırlamış ve denetim amacıyla eğitim müfettişleri görevlendirmişti. Ancak Misyonerlerin açtıkları okullar, 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nda kon-trol altına alınabilmişlerdi.64

Fransız ihtilâlinden sonra değişen şartlar Ermenileri de etkilemiş, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ermeni Milliyetçiliği gelişmeye başlamıştır. Fransız İhtilal’ini hazırlayan aydınlanma döneminde, insanların hür ve eşit ol-maları gerektiği, insanların başka insanlar (kral, rahip vb.) tarafından yönetil-mesinin doğru olmadığı düşünceleri yayılırken; milletlerin de hür ve bağımsız olmaları, başkalarının hâkimiyeti altında olmamaları düşünleri de yayılmış bu-lunuyordu. Böylece hürriyet, eşitlik ve adalet kavramları ile hayata geçirilmeye çalışılan demokrasi kavramı ile birlikte; her milletin kendi devletini kurması prensibine dayalı, milli devletlerin kurulmasını öngören milliyetçilik fikirleri de yayılıyordu. Avrupa’da ortaya çıkan bu fikirler, kısa süre içerisinde dünyanın öteki ülkelerinde de hızla yayılmaya başladı. Bu akım, tabiatıyla, en fazla bün-yesinde birden çok millet barındıran Osmanlı Devleti gibi imparatorlukları et-kiledi. Batılı emperyalist devletler, değişen dünya şartlarında, sömürge düzenlerinin devam edebilmesi için milliyetçi fikirlerin yayılması ve sonuçta milli devletlerin kurulması için büyük çabalar sarf ettiler. Ermeni toplumu içinde devrimci ve milliyetçi akımlar 1870'lerin sonunda özellikle Avrupa'da eğitim gören üniversite gençliği arasında boy göstermiştir. Sosyalist ve devrimci nitelikteki ilk örgüt olan Hınçak ("Çan") 1887'de İsviçre'nin Cenevre kentinde üniversite öğrencisi Avedis Nazarbekyan ve arkadaşları tarafından kurulmuştu. 1890'da Tiflis'te Kristapor Mikaelyan, Stepan Zoryan ve Simon Zavaryan tarafından kurulan Ermeni Devrimci Federasyonu, ya da yaygın adı- 64 Mehmet Alparslan Küçük, a.g.e., s. 94.

Page 84: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ERMENİ MESELESİNDE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AMERİKAN BOARD OKULLARININ ROLÜ

1455

yla Taşnaksutyun ("Federasyon"), Rus devrimci hareketinden aktardığı gizli örgütlenme modeli ve silahlı eylem anlayışıyla, kısa zamanda Hınçak'çıları ikinci plana iterek, ulusçu hareketin ana örgütü olarak öne çıkmıştır.65

Genel olarak misyoner çalışmalarının ortaya çıkardığı sosyo-politik, kültürel öğelerden biri de misyonerlerin nüfuz ettikleri toplulukların ulusal hislerini işlemeleri olmuştur. Amerikan misyonerlerinin de Osmanlı Devleti’nin gerek Avrupa ve gerekse Asya topraklarındaki faaliyetleri Osmanlı Hıristi-yanlarına ulus şuurunun kazandırılması noktasında benzer sonuçlar ortaya çı-karmıştır. Özellikle Balkanlarda Bulgarlar arasındaki “Bulgarlık” bilinci, Anadolu’da Ermeniler arasındaki “Ermenilik” bilinci büyük ölçüde misyonerler tarafından verilmiştir. Ermeniler, misyonerlerden dinledikleriyle, aldıkları eğitim ve gördükleri yardımla özellikle dil ve kültür sahasında milli bir alt yapı edinmişlerdir. Bu kazanım onlara siyasi sahada devlet ve vatan konularında bir bağımsızlık düşüncesi aşılamıştır. Dolayısıyla Ermeniler aldıkları eğitimle te-baası oldukları devlete ve ülkeye hizmet etmek yerine, devletine karşı gittikçe yabancılaşan düşmanca bir ruh hali içine girmişlerdir. Üstelik mezun olduktan sonra öğretmenlik, vaizlik, doktorluk gibi görevler alarak artık misyonerler için bir müşteri değil, bizzat misyonerlerin işlevini üstlenen yeni nesil Ermeni çocuk ve gençlerinin mimarı olacaklardır. Amerikan okullarında okuyup tahsil gören ve buradan mezun olan Ermeni gençleri neticede gayet fanatik birer Türk düş-manı haline gelmişler, komitecilik ve çetecilik faaliyetlerine de ağırlıklı olarak yer vermişlerdir. Bursa, Harput, Talas, Maraş, Merzifon, Haçin, Van, Ga-ziantep, İstanbul ve benzeri yerlerde eğitim-öğretim faaliyetini başlatan misyo-ner okullarında Ermeniler, tarihleri ve edebiyatları hakkında geniş bilgi sahibi olmanın yanında insan hakları, ulus hürriyeti ve çağdaş konulardan da haberdar olmuşlardı.

1895 yıllarında Anadolu’da bulunan Rus miralaylarından Potiyat, bizzat gözlemlerine dayanarak hazırladığı bir raporda bu konuda oldukça önemli bilgi vermektedir. Potiyat, Ermenilerin okul programında yer alan başta tarih ve coğrafya dersleri olmak üzere sosyal bilimlere dair derslerin onların ulusallaş-ması yönünde büyük etki yaptığını gözlemlemişti. Açıkça siyasi bağımsızlık düşüncesinin derslerde işlendiğini belirten Potiyat, Ermenicenin öğretimi ve Ermeni yazarlarının kitaplarının okutulduğu sırada tarihteki bağımsız Ermeni Krallığı’na dikkat çekildiğini, bunun ise okuldaki Ermeni asıllı öğretmen ve 65 Erdal Aydoğan, İttihat ve Terakki’nin Doğu Politikası (1908 – 1918), Ötügen Yayınları, İstan-

bul 2005, s. 169-183.

Page 85: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CELAL ÖNEY

1456

öğrencileri bu krallığın yeniden kurulabileceği düşüncesine sevk ettiğini söyle-mektedir. Hatta Amerikan kolejlerinin öğretim kadrolarının büyük kısmını elinde tutan Ermeni öğretmenlerin, Ermeni Krallığı kurulduğunda önemli me-muriyetlere getirilecekleri düşüncesinde oldukları söylentileri bile işitilmek-teydi. Ermeni öğretmenler bu sıralarda kurulacak Ermeni Krallığı’na İngiltere prenslerinden Prens Teq’i namzet göstermekteydiler ki, bu düşünce dönemin gazetelerinde de yer almıştı. Potiyat bunu ayrıca bir Ermeni’den bizzat dinlem-işti. Potiyat’a göre, bu yeni yaşam tarzı Ermeni öğrencilerini mezuniyet sonrası dönemde gerçek hayatla yüz yüze kaldıklarında ciddi bir sosyal çatışmaya ve “husumet” psikolojisine sevk etmiştir.66 Misyonerler muhtelif tarzdaki faali-yetleriyle Yunan, Ermeni, Keldani, Maruni, ve benzeri azınlıkları da bilin-çlendirmeye çalışmış, "Ortodoks hiyerarşisinin ve Türk despotizminin pen-çesinden kurtarmak" üzere Bulgarlar arasında da faaliyet göstermişlerdi.67 Fakat esas neticeyi, kendilerini devlet haline getirme başarısını göstermekle Bulgarlar ve bir dizi isyana sevk etme becerisini sergilemekle de Ermeniler arasındaki çalışmalarından elde etmişlerdi.68

Osmanlı Devleti'nin egemenliği altında yaşayan ve Osmanlı tarihinin son elli yılına damgasını vuran ve devletin kaderini değişime zorlayan azınlıkların başında; Ermeniler gelmektedir. Dinî ve kültürel anlamda şuurlu bir milli-yetçiliğin teskininde olan Ermeniler, XIX. yüzyılın son çeyreğinde de siyasî milliyetçiliklerini birçok platformda seslendirme sürecini yaşamışlardır. Yaşa-nan bu süreçte Avrupalıların misyoner teşkilatları kadar ABD ile de temasa geçmiş, bu ülkelerde iyi eğitim almış Ermeni aydınları Ermenilerin siyasal düşüncelerini etkilemiştir. Ermenilerin örgütlü mücadeleleri 1860'lardan iti-baren büyük bir ivme kazanmıştır. Gerek Osmanlı ülkesinde, gerekse diğer ülkelerde yaşayan Ermenilerin arasında milliyetçilik fikirlerinin yeşermesinde büyük devletlerin ve misyonerlerin katkısı büyük olmuştur. Ağırlıklı olarak Amerikan Board misyonerlerinin desteği sayesinde, Ermeni gençleri Avrupa'da, Amerika’da ve Anadolu’da iyi bir eğitimle yetiştirilmiş; bu sebeple aydın bir Ermeni kesimi oluşturulmuştur. Böylelikle Ermeniler arasında millî bilinç yaratılarak Büyük Ermenistan fikrinin ideolojik temellendirilmesi süreci başla-

66 Mithat Aydın, Bulgarlar ve Ermeniler Arasında Amerikan Misyonerleri, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2008, s. 167-171

67 Şinasi Gündüz, Misyonerlik ve Hıristiyan Misyonerler, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, Yıl 2, Sayı 1, Samsun 2002.,s.67-70.

68 Mithat Aydın, a.g.e., s.170.

Page 86: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ERMENİ MESELESİNDE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AMERİKAN BOARD OKULLARININ ROLÜ

1457

tılmış oldu.69 Mim Kemal Öke'nin "müstakil bir Ermenistan kurulabilmesine yönelik gelişmelerin birinci safhası" diye tanımladığı bu süreç tamamlanmış, sıra bu büyük amacın gerçekleştirilmesine gelmişti. İşte bu gibi gerekçelerle Osmanlı ülkesinde ve diğer ülkelerde Ermenilerin örgütlenmeye başladığı görülür.70

1860'da Kilikya'yı Kalkındırma, Hayırseverler Cumhuriyeti, Fedakârlar Cemiyeti, 1870 ve 1880'li yıllarda Van'da Ararat, Muş'ta Mektep Severler, Şar-klı gibi sosyal, kültürel ve dayanışma görünümlü derneklerin hayata geçirildiği görülür. Bir müddet sonra, yeterli alt yapı hazırlıklarına paralel olarak da bu derneklere eş komitelerin kurulmaya başladığı, hatta isimlerinin bile bu yöndeki amaçlarım ifade eder tarzda değiştirildiği dikkat çekicidir. Örneğin; bu tarihten itibaren Erzurum'da Silahlılar Cemiyeti, Milliyetperver Kadınlar Cemiyeti, Kafkasya'da Genç Ermenistan Derneği, Van'da İttihat ve Halas Derneği, Kara-haç Derneği, İstanbul'da da Ermeni Vatanperverler İttihad gibi daha birçok derneğin yeraltı faaliyetleri başlattığı bilinmekteydi.71 Bu gibi örgütlerin en büyük amacı Vilayat-ı Şarkiyye'de Ermenilerin lehine ıslahat yaptırmak, Er-menilerin kendi kendilerini yönetebilme hakkını almak, Vilayat-ı Şarkiyye'de okullar açmaktı. Ermenilerin bu faaliyetlerini Osmanlı Devleti hoş görmekte, bu çabaları bir vatandaşlık hakkı olarak kabul etmekteydi. Ve her olup biteni nor-mal gördüğü için de bunların ihanet edebileceğine ihtimal vermemekteydi. Os-manlı idaresinin bu engin hoşgörüsüne rağmen, emperyalist devletlerin kışkırt-maları ve kilisenin faaliyetleri bu komitelerin Osmanlı Devletine karşı ayak-lanma başlatmaları için, fırsat olarak görülmüştü.

"Ermenileri ayaklandırmak için öncelikle içlerine bağımsızlık ve millî amaç düşüncelerinin sokulması gerekiyordu. Ermeni komiteleri bu amaçların yayılmasını ve yerleşmesini sağladılar. Birkaç yıl içinde gizli dernekler kuruldu. Bu dernekler, Osmanlı Hükümeti yönetiminin kötü ve aksayan taraflarım abar-tarak etrafa yaydılar ve böylece Ermeniler arasında bağımsızlık düşüncelerinin yayılmasına etken oldular”72

69 Ayhan Doğan, Maraş’ta Misyonerlik Faaliyetleri (XIX. Yüzyılın İkinci Yarısı ve XX. Yüzyılın Ba-şlarında) Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi, Yıl: 2004, Sayı: 14, s.277-283.

70 Mim Kemal Öke, Yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorunu, İrfan Yayınları, İstanbul 2003, s. 75-79. 71 Dilşen İnce Erdoğan, Osmanlı Devletinde Amerikalı Misyonerler ve Van Ermeni İsyanı 1896,

a.g.e, s. 278-280, http://www.forumacil.com/turk-islam-tarihi-kulturler/181694-ermeni-gercek-leri-komiteler-ve-teror-orgutleri.html 2/8/2010

72 Yahya Bağçeci, a.g.m, s. 141.

Page 87: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CELAL ÖNEY

1458

Rus Generali Mayewski'nin ise komiteler hakkındaki analizi dikkat çekicidir:

"Petersburg Darül'l-fünun talebesinden Serkis Kulcunyan'ın taht-ı ri-yasetinde 80–90 kişilik bir çete teşkil etti. Bu çetenin yansı Petersburg'daki genç Ermeni talebeden ve nısfı da Kafkasya'nın cenub havalisinde gönüllü olarak teşekkül etmişti. Bunların hiçbirisi Türkiye ne demektir ve hudut nasıl muhafaza edilir bildikleri yoktu. Kürt ne demektir ve taraf-ı ahval arazisi ne merkezdedir? Bunlara dair hiç malumatları yoktu. Bu cihetler ikinci derecede kalır. Asıl mak-sat Türkiye'ye geçip orada birçok kan dökmektir. ”

Bu komiteler, zaman kaybetmeden olaylar, isyanlar çıkarma yarışma katıldılar. Ayrıca Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu sıkıntılardan da istifade edebilmeyi düşünmekteydiler. İşte Ermenilerin, içinde bulundukları bu süreçte, Hınçak ve Taşnak Komiteleri öne çıktı. Her iki komite de aynı amaçları pay-laşmış ve dağınık haldeki farklı isimdeki dernek ve komiteleri birleştirmeyi amaçları arasında görmüşler, ama Büyük Ermenistan'ı ihya için uğraşmışlar ve Vilayat-ı Şarkiyye'de örgütlenmeyi esas almışlardı.73

Sonuç Anadolu’nun en stratejik yerlerine açılan Amerikan okullarında; Ermeni

gençlerine, kendi dilleri ve İngilizce konuşmanın önemi, Ermeni kültürü ve coğrafyasının zenginliği, en önemlisi de efsaneleşmiş Ermeni tarihi anla-tılmıştır. Bu derslerde; bağımsızlık, hürriyet gibi kavramlar genç Ermenilere benimsetilmiş ve sürekli olarak, içinde bulundukları durumun nedeninin “zalim Türk” olduğu propagandası yapılmıştır. Anadolu’da Ermenilerin kalplerine, Türklere karşı kin ve nefret tohumları ekilmiştir. Böylece, Amerikalı misyoner-ler tarafından açılan Amerikan okullarında, isyanların önderleri ve ihtilal cemi-yetlerinin kurucuları yetiştirilmiştir. Amerikalı misyonerler, zeki birçok dil bi-len, çalışma arazisine kolayca uyum sağlayabilecek fakat dini olgulara gözü kapalı inanan insanlardı. Okullarında her zaman din eğitimi yer almış ve Protes-tanlık telkinlerini Müslümanlara yöneltmekten bile geri kalmamışlardı. Verdik-leri eğitimle de Ermenilerin bağımsızlık hareketlerine başlamasına yardımcı olmuş, Ermenilerin silahlı direniş cemiyetlerinin oluşumunda, ABD’deki Er-menilerin örgütlenmesinde ve oradan gelen yardımların silahlı mücadeleye ulaşmasının her aşamasında yer almıştı. 73 Vlademir Mayewski, Yabancı Gözüyle Ermeni Meselesi, Çeviren, Mehmet Sadık, APK Dairesi

Başkanlığı Yayınları, Ankara 2001, s. 83-88.

Page 88: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ERMENİ MESELESİNDE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AMERİKAN BOARD OKULLARININ ROLÜ

1459

Dünyada Protestanları millet olarak gören ve ülkesinde buna göre kanun çıkaran tek devlet Osmanlı Devletiydi. Bu hoşgörü sayesinde bu devlet uzun yıllar yaşamış ve misyonerleri bile kıskandıracak dini özgürlük vermişti millet-lerine. Fakat her şey hoşgörü ve özgürlükle olmuyor diğer geri kalan kurumla-rında çağa ayak uydurması gerekmekteydi. Bu kurumlardan en önemlileri eği-tim ve sağlıktı. Zaten misyonerler bu iki açık kapıdan girmiştiler. Bugün dahi bu kapılar açık ve misyonerlerce kullanılmaktadır. Eğer devlet olarak, ilerleme ve gelişme adına toplumun yüzyılın gerektirdiği ihtiyaçlarını karşılayamazsanız; doğal olarak, yabancı güçler bu boşluğu doldurur. İşte misyonerler de, toplum ihtiyaçlarını hem açtıkları okullarla; hem de hastanelerle karşılamışlar ve kendi-lerine hayran bir Ermeni toplumu yaratmışlardır. Amerikalı misyonerlerin yap-tıkları çalışmalar sonunda, kendine dahi yabancılaşmış bir toplum yaratılmıştır.

Page 89: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CELAL ÖNEY

1460

Page 90: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CIEPO 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUMU 14-17 NİSAN 2011 UŞAK

1461

ŞER’İYE SİCİLLERİ IŞIĞINDA ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BULUNAN KONYA VE ÇEVRESİNDE SU HİZMETLERİNE YAPILAN VAKIFLAR (1700-1900)

Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. İzzet SAK∗

Giriş Konya ve çevresinde su hizmetlerine yönelik yapılan vakıfları anlatmaya

geçmeden önce, Konya’nın, Osmanlı dönemindeki konumunu kısaca tasvir etmek yerinde olacaktır. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti’nde Anadolu ve Rumeli’de memleketin dört bir tarafına ulaşan yol şebekeleri mevcuttu. Bu yollar, İstanbul merkez olmak üzere “ana yol” olarak adlandırılan yol güzergâhlarıydı. Anadolu ve Rumeli’de sağ, sol ve orta kol olmak üzere üç ana güzergâhtan oluşan bu ana yollar ayrıca, tâli yollarla da birbirilerine bağlanmaktaydılar. Hac yolu olarak da isimlendirilen Anadolu’nun Sağ Kolu Konya’dan geçerek Medîne ve Mekke’ye kadar uzanmaktaydı1.

Konya, Türkiye Selçuklularının başşehri olarak Orta Anadolu’da önemli bir şehir konumunda idi. Hem Konya halkı, hem de gelip geçen yolcu ve hacılar zarurî olarak suya ihtiyaç duymaktaydı. Bu itibarla daha Selçuklular zamanın-dan itibaren şehrin su ihtiyacını karşılamak için devlet yöneticilerinin yanı sıra

∗ Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 1 Buna göre, Anadolu’daki sağ kol Üsküdar- Gebze- Eskişehir- Akşehir- Konya- Adana- Anta-

kya yoluyla Halep ve Şam üzerinden Medine ve Mekke’ye; orta kol Üsküdar- Gebze- İznik- Bolu- Tosya- Merzifon- Tokat- Sivas- Hasan Çelebi- Malatya- Harput- Diyarbakır-Nusaybin- Musul ve Kerkük’e; sol kol ise orta kolla Merzifon’a kadar aynı güzergâhı takip edip, buradan Lâdik- Niksar- Karahisar-ı Şarkî- Kelkit- Aşkale- Erzurum yoluyla Hasankale üzerinden bir kolu Kars’a, diğer bir kolu da Tebriz’e ulaşırdı. Rumeli’de ise sağ kol İstanbul’dan Vize- Kırk-lareli- Prevadi- Karasu- Babadağı- İshakçı- Akkirman yoluyla Özi ve Kırım’a; orta kol İstan-bul- Silivri- Edirne- Filibe-Sofya- Niş- Yagodina üzerinden Belgrad’a; Romalıların “Via Eg-natia” dediği sol kol ise İstanbul- Tekirdağ- Malkara- Firecik- Dimetoka- Gümilcine- Pravişte- Lanzaka- Yenişehir- İzdin yoluyla İstefe’ye giderdi. Bu konuda geniş bilgi için bkz. Yusuf Ha-laçoğlu, Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme (Menziller), Ankara 2002, s.51; Yusuf Hala-çoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda Devlet Teşkilâtı ve Sosyal Yapı, Ankara 1995, s.165; Hüdai Şentürk, “Tanzimat Devrine Kadar Osmanlı Devleti’nin Ulaşım Teşkilâtı ve Yol Sistemine Genel Bir Bakış”, Türkler, C.X, Ankara 2002, s.908. Rumeli’nin sol kolu hakkında geniş bilgi için bkz. Sol Kol Osmanlı Egemenliğinde Via Egnatia (1380-1699), (Editör: Elizabeth A. Zachariadou), (Çev: Özden Arıkan, Ela Güntekin, Tülin Altınova), İstanbul 1999.

Page 91: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

İZZET SAK

1462

hayırsever Konyalıların da büyük uğraş verdikleri ve sağlam su şebekeleri kur-dukları anlaşılmaktadır. Selçuklular döneminde Sâhib Ata Fahreddin Ali, Karamanoğulları döneminde Karamanoğlu İbrahim Bey ve Osmanlılar döne-minde de Yavuz Sultan Selim’in şehrin su ihtiyacını karşılamaya yönelik, yap-mış oldukları pek çok vakıfları bulunmaktadır2.

Konya’nın suları şehrin batısında bulunan dağlardan çıkan kaynaklardan sağlanmakta, bunlar çeşitli şekillerde getirildikten sonra, üç yüzden ziyâde lüle-den şehre taksîm olunup içme suyu olarak dağıtıldığı gibi, bağ ve bostanların sulanması için de kullanılmakta idi. Öncelikle şehrin su ihtiyacı, kanvât da deni-len, künklerle Meram deresinden şehre ulaştırılan su ile karşılanıyordu. Me-ram’dan getirilen su, önce, günümüzde Havzan Mahallesi olarak adlandırılan bölgede bulunan havuzlara (Havzân) alınıyor, bu havuzlardan şehre veriliyordu. Bugün hâlâ mevcut olan mahalle, adını bu havuzlardan almıştır. Muhtemelen şehrin su ihtiyacı arttıkça, farklı zamanlarda, aynı bölgede yeni havuzlar inşâ etmek suretiyle ihtiyaç giderilmeye çalışılmıştır. Havuzlarda depo edilen su, künklerle bugünkü İstasyon ve Sadreddin Konevî Mahallesi’nden şehre ulaştırı-lıyordu. Gene künklerle şehirdeki yapılara ve halkın kolayca ulaşacağı çeşmele-re veriliyordu.

Türk-İslâm toplumlarında suyun önemli bir yeri vardır. Bu itibarla Müs-lüman-Türkler çeşmeler, sebîller, pınarlar, kuyular, sarnıçlar ve halkın su ihti-yacına yönelik diğer eserleri vakıf olarak yapmışlar veya vakıflar yapmak sure-tiyle, bu hizmetin karşılanmasını sağlamışlardır. Hayırsever Müslümanlar, sade-ce temizlik maksadıyla yapılan mimarî eserler yanında, insanların hararetini söndürmek maksadıyla, yaz günlerinde soğuk su dağıtılması için çeşitli vakıflar tesis etmek suretiyle “su gibi azîz olma” hedefine ulaşmak için gayret sarf et-mişlerdir. Bu anlayışla hareket eden Konyalı hayırseverler de hamam, çeşme, şadırvan, musluk, sarnıç, kuyu, su yolu binâ ve ta’mîri gibi halkın su ihtiyacına yönelik pek çok hayır işini vakıflar yaparak gerçekleştirmede gayretli olmuşlar ve Konya’nın su ihtiyacı, asırlarca, kurulan bu vakıflar tarafından karşılanmıştır.

Osmanlı toplumunda vakıflar iki şekilde gerçekleştirilmekteydi. Bunlar-dan birincisi vakfiye düzenlemek suretiyle, yani, tescîl suretiyle yapılan vakıf-lardı. Bu, vakıf yapacak kişinin, kadıya vakıf yapmak istediğini bildirir bir mü-racaat yapması ve kadının vakfın oluşturulması için gerekli şartların oluşup

2 İbrahim Hakkı Konyalı, Konya Tarihi, Konya 1997, s.983 vd.; Nazif Öztürk- Mevlüt Çam,

“Evkâfın Suları / veya Tarihin Su Vakıfları”, Su Medeniyeti Sempozyumu, Konya 2009, s.360 vd.; Fatma Şensoy, “Suyu Vakfetmek, Arşiv Belgelerinden Konya Su Vakıflarını Okumak”, Su Medeniyeti Sempozyumu, Konya 2009, s.374.

Page 92: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ŞER’İYE SİCİLLERİ IŞIĞINDA ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BULUNAN KONYA VE ÇEVRESİNDE SU HİZMETLERİNE YAPILAN VAKIFLAR (1700-1900)

1463

oluşmadığını araştırması neticesinde, şahitlerin huzurunda yapılan işlemdi. Va-kıf yapmada ikinci yol ise vasiyettir. Vasiyet bir kimsenin “bir malı veya men-faati ölümden sonraya izâfetle bir şahıs veya hayır cihetine teberru’ yoluyla, yani, meccânen temlîk etmesi”3 ya da “birinin vefatına yakın, bir adama, ben öldükten sonra şunu şöyle, bunu böyle yap demesidir”4.

Konya’da su hizmetlerine yönelik vakıfların da, bu iki usulle gerçekleşti-rildiği görülmektedir. Aşağıda bu usullerle yapılan vakıflar, şer’iye sicillerinden tespit edilen vakfiye ve vasiyetlerden hareketle, ayrıntıları ile verilmeye çalışı-lacaktır.

I- Vakfiye Düzenlemek Suretiyle Su Hizmetlerine Yönelik Vakıflar A- Çeşmelerle İlgili Vakıflar Osmanlı Devleti’nde, klasik dönemde, bu günkü anlamda bir belediye

teşkilatı olmadığı için, şehirlerin su ihtiyacı genellikle hayırsever devlet adamla-rı veya zengin Müslümanlar tarafından gerçekleştirilen vakıflar vasıtasıyla kar-şılanıyordu. Şer’iye sicillerinden tespit edilen vakfiye ve vasiyetlerden, Konya’da, su hizmetlerine yönelik yapılan vakıfların daha çok şehir halkına hizmet veren çeşmelerin inşâsı, bunların ta’mîr ve bakımlarının gerçekleştirilmesi, künkleri-nin, su yollarının ve avgunlarının ta’mîri için gelir getiren gayr-i menkûller vakfedilmesi şeklinde olduğu gibi bunların gerekli hizmetleri görebilmeleri için paralar vakfedilmesi şeklinde de tezahür ettiği görülmektedir.

Şehrin her mahallesinde, her sokağında, her köşe başında, câmi ve mes-citlerde, mektep ve medreselerde, en azından, birer çeşme olduğu ve insanları-nın ihtiyaçlarını buralardan karşılamalarının sağlandığı, sicillerden tespit edilen çeşme isimlerinden ortaya çıkmaktadır. Çeşmeler genellikle bulundukları ma-halle veya bânilerinin isimleri ile anılmakta idi.

Daha önceki dönemlerde olduğu gibi, araştırma dönemi içerisinde de, şehrin su ihtiyacına yönelik olarak 17. yüzyılın sonlarından itibaren yine ileri gelen devlet adamlarının ve hayırsever Konyalıların bu işi üstlendiklerini gör-mekteyiz.

Meselâ Konya eşrâfından eş-Şeyh el-Hâc Ahmed Efendi ibn Receb bun-lardan biridir. Şeyh Ahmed Efendi olarak tanınan bu şahıs, Konyalı hayırsever-lerden biri olup, yapmış olduğu vakıfların bir kısmı günümüze kadar gelebil-miştir. Ahmed Efendi, 28 Receb 1083 / 19 Kasım 1672 tarihinde, Konya’nın

3 M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.III, İstanbul 1983, s.584; Ömer

Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslamiye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, C.V, İstanbul 1985, s.115. 4 Muallim Nâci, Lügat-ı Nâci, İstanbul 1978, s.928.

Page 93: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

İZZET SAK

1464

çeşitli yerlerinde bulunan ve değişik özellikleri olan 20 dükkân ve 1 mutâf-kerhânesi ile Belvîrân Kazâsı’na tâbi’ Afşarvîrân köyünde bulunan 2 kıt’a bağı-nı daha önce binâ eylediği kârbânsarây hanının ve kendi malıyla yeni yaptırmış olduğu Konya’daki 6 çeşme ile köylerdeki 6 çeşmenin ta’mîr ve bakımlarının gerçekleştirilmesi için vakfetmiştir. Ancak yapmış olduğu vakfının şartlarının tebdîl ve tağyîrinin (yani değiştirilmesinin), kendisi hayâtta oldukça, elinde olması şartına binaen, sözü edilen bu 20 dükkân ile 1 kerhâne ve 2 kıt’a bağı vakfetmekten vazgeçmiştir5. Fakat aradan üç gün geçtikten sonra, Şeyh Ahmed Efendi, bu defa, At Pazarı Kapısı hâricinde binâ eylediği kârbânsarây yakınında yaptırdığı 1 çifte hamam ile 1 debbâğlar hamamının gelirlerini bu 12 çeşmenin ta’mîr ve termîmi için yeniden vakfetmiştir6.

Şeyh Ahmed Efendi’nin yapmış olduğu bu vakıfları destekleyen bir de devlet adamı vardı. O da, Musâhib-i Şehriyârî Vezîr Mustafa Paşa idi. Bu, Sultan IV. Mehmed’in musâhibi ve ikinci vezîri olan damat Mustafa Paşa’dır7. Mustafa Paşa, Evâsıt-ı Şevvâl 1083 / 30 Ocak-8 Şubat 1673’de, yukarıda adı geçen Şeyh Ahmed Efendi’yi vakfına mütevelli olarak tayin ettikten sonra, Konya’da At Pazarı hâricinde Kanlıgöl diye meşhûr mevki’de 1 çifte hamam, 1 debbâğlar hamamı, 20 dükkân ve 4 kârgîr mahzen binâ edip cümlesini vakfetmiş ve bunlardan elde edilecek gelirlerden Şeyh Ahmed Efendi’nin yaptırıp vakfettiği toplam 12 çeşmenin ta’mîr ve mecrâlarının temizlenmesi ile gerekli yerlerinin yenilenmesine sarf edilmesini şart koşmuştur. Ayrıca Paşa, adı geçen hamama gelen suyun yollarının da, yine elde edilecek gelirlerden ta’mîr edilip temizlenmesini istemektedir8.

Musâhib-i Şehriyârî Mustafa Paşa, bundan sonra da, birbirinin zeyli oldu-ğu anlaşılan vakfiyeler ile, Konya’da su hayırlarına devam etmiştir. 1 Cemâ-

5 KŞS 16 / 88-2. 6 KŞS 16 / 92-1. 7 Paşa, kesin olmamakla birlikte, 1640 tarihinde Kuloğlu Süleyman Ağa’nın oğlu olarak Bolu

Kazâsı’nda dünyaya gelmiş, tahsîlini Enderûn’da tamamlayarak hazine odasına dâhil olmuştur. 1666’da padişahın musâhibi ve ikinci vezîr olmasına rağmen, sarâydaki görevleri sebebiyle devlet yönetimine pek katılmamıştır. 1675’de Sultan IV. Mehmed’in büyük kızı Hatice Sultan ile evlenerek padişaha damat olmuştur. Daha sonra çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1685 Ekim ayında vefât etmiştir. Mehmed Süreyyâ, Sicil-i Osmânî, C.IV, Matbaa-yı Âmire 1308, s.408. Musâhib Mustafa Paşa’nın hayatı ve kurmuş olduğu vakıfları hakkında geniş bilgi için ayrıca bkz. Sami Ağaoğlu, “Musâhip Mustafa Paşa Vakfı”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 15, Konya 2004, s.377-399.

8 Bu çeşmelerden birisi Konya’da Hâcı Ömer Mahallesi’nde, biri Sarı Yakûb Mahallesi’nde, biri han yakınında, ikisi Sedirler Mahallesi’nde, bir çeşme suyu dahî adı geçen hamama, ikisi Konya’ya tâbi’ Hatunsarây köyünde, biri Hatunsaray Nâhiyesi’ne tâbi’ Köralma köyünde, ikisi Aladağ Kazâsı’na tâbi’ Gâziler köyünde ve biri de Konya’ya tâbi’ Kadın köyündedir. KŞS 19 / 11-13.

Page 94: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ŞER’İYE SİCİLLERİ IŞIĞINDA ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BULUNAN KONYA VE ÇEVRESİNDE SU HİZMETLERİNE YAPILAN VAKIFLAR (1700-1900)

1465

ziye’l-evvel 1087/12 Temmuz 1676’de, yine mütevelli tayin ettiği Şeyh Ahmed Efendi huzurunda, daha önce yapmış olduğu vakıflarına yeni ilaveler yapmak suretiyle, vakfettiği hamama bitişik kendi malı ile binâ ettiği fevkânî ve tahtânî 57 hücre, 1 ahır ve 1 samanhâneyi ihtiva eden Han-ı Cedîd diye bilinen bâzirgânlar hanını ve bu hana bağlı olan 12 dükkân, 1 kahve tahmisi, hanın etrâfında yaptırdığı 8 dükkânı; hamama bitişik şerbetçi dükkânı üzerinde olan 1 kahvehâne ve 3 mahzeni; Fevkânî Câmi’9 diye bilinen câmi’ altındaki 6 dükkan ile 1 abdest musluk dükkânını; At Pazarı Kapısı dâhilinde 1 bakkâl dükkânı ve 1 ekmekçi dükkânı ile 2 mahzeni; Dâhil-i kal’ada Çepler Sûku’nda 1 dükkân ile Sipâhî Pazarı’nda bulunan 3 dükkânın cümlesini vakfetmiş ve bunların uygun şekilde îcâr olunmasını istemiştir. Paşa, bunlardan elde edilecek gelirler ile de, Fevkânî Câmi’ önünde olan kaldırım yakınında yaptırdığı abdest musluğunu üç vakit açıp örten hizmetli için yevmî 1,5 akçe verilmesini, muslukçuluk vazîfe-sinin de câmi’de kayyım ve bevvâb olana meşrûta olmasını şart koşmuştur. Ayrıca Konya’da İçeri Yağhâne’de Fevkânî Mescid’in altında olan musluğa su koyan sakaya hizmet ettiği günlerde 1 akçe verilmesini; Türbe-i Celâliye yakı-nında bulunan abdest musluğuna su koyan sakaya da her ay 40’ar akçe öden-mesini istemiştir. Bunlara ilâveten Paşa, Şeyh Ahmed Efendi tarafından yapılıp vakfedilen 12 çeşmenin ta’mîr edilmesini, adı geçen hamama gelen suyun mecrâsının dahî ta’mîr edilip temizlenmesini talep etmiştir. Bütün bunlardan başka yukarıda sayılan hizmetler gerçekleştirildikten sonra da, kalan para ile ayrıca ahalinin isteği doğrultusunda ihtiyaç duyulan mahallelere yeni çeşmeler yaptırılmasını hüküm altına almıştır10.

Mustafa Paşa, 15 Rebî’ü’l-âhir 1093 / 23 Nisan 1682 tarihli bir başka vakfiyesi ile ise, yine bu vakıflarını genişletmek suretiyle, yukarıda sayılan 12 mahalde icrâ ettirdiği çeşmeler yanında Hatunsaray ve Köralma köylerinde icrâ ettirdiği 3 çeşme ile birlikte toplam 15 çeşmenin her sene ta’mîr edilerek temizlenmesi ve su yolcularının ücreti hizmetlerine vakfetmiştir11.

Su ihtiyacını karşılamaya yönelik gayr-i menkûl vakfedenler arasında yalnızca ileri gelen devlet adamları değil, Konya eşrâfı da bulunmaktadır. Meselâ Konya’da Mevlânâ Celâleddîn-i Rumî evlâdından olup meşîhat makamında oturan eş-Şeyh el-Hâc es-Seyyid Bostan Efendi ibn eş-Şeyh es-Seyyid Abdulhalîm Efendi, 21 Cemâziye’l-âhir 1113 / 23 Kasım 1701’de, Konya kapılarından At Pazarı Kapısı dâhilinde bulunan 1 kahve tahmîsini, 9 Bu günkü Aziziye Câmi’i’nin yerinde olup 1867’de yanmıştır. Konyalı, s.326. 10 KŞS 71 / 58-1. Ayrıca Bkz. Öztürk- Çam, s.367. 11 KŞS 27 / 74-1.

Page 95: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

İZZET SAK

1466

kirasından hâsıl olan gelirlerin Konya’da kendi malıyla binâ ve icrâ edip vakfettiği çeşmelerin masraflarına harcanması için vakfetmiştir12.

Yine sâdât-ı kirâmdan es-Seyyid Şeyh Mehmed Efendi ibn es-Seyyid Şeyh Muslihiddîn Efendi, 20 Receb 1136 / 14 Nisan 1724 tarihinde, At Pazarı Kapısı hâricinde Vâlide Hanı diye meşhûr hanın kıble tarafında olan 10 oda ve bir büyük havluyu müştemil nâ-tamam bir han ile adı geçen hana bitişik olan ve hanın kuzeyinde bulunan 2 dükkân ve 1 boyahâneden elde edilecek gelirlerden bir kısmı ile Sahrâ Nâhiyesi’nde ceddi Taşgun Baba Zâviyesi’nde ammisi Şeyh Ahmed Efendi’nin binâ eylediği çeşmenin gerektiğinde ta’mîr edilmesini istemektedir13.

Ahmed Fakîh Mahallesi’nden Mevlânâ es-Seyyid el-Hâc İbrahim Efendi ise, 27 Receb 1176 / 11 Şubat 1763’de, han, dükkân ve çok değişik müştemilâtı ile büyükçe bir ev ile çeşmeleri ihtiva eden pek çok değişik âkârı içeren geniş bir vakıf tesis etmiş ve bunlardan elde edilen gelirlerden çeşmelerin mecrâları-nın zamanında temizlenmesini ve ihtiyaç olduğunda ta’mîr edilmesini şart koşmuştur. Ayrıca İbrahim Efendi, vakfettiği evin dâhilinde bulunan tatlı suyun, altı hisseye ayrılarak çeşitli yerlerde bulunan dört adet çeşmeye birer hissenin eşit seviyede verilmesini; yarım hissesinin dahi isrâf edilmeden, medrese şâdırvânında gerektikçe akıtılıp, fazlasının han-ı cedîdde olan şâdırvânda devamlı sûrette akıtılmasını; hisselere bölünmüş olan sudan geriye kalan bir buçuk hissenin ise vakfettiği evin hâriciye ve dâhiliyesinde bulunan havuzlar, fevvâre ve fıskiyelere, hamam ve sâkiyelere yeteri kadar akıtılmasını istemiştir14.

Vâdi-i Merâm Mahallesi’nden Usta lakabıyla meşhûr es-Seyyid Ali bin Mehmed ise, 1-10 Cemâziye’l-ûlâ 1204 / 17-26 Ocak 1790 tarihinde, gelirleri adı geçen mahallenin büyük mezarlığı yakınında yeni yaptırdığı çeşme ve su yolunun ta’mîri için harcanmak üzere, aynı mahallede bulunan değirmendeki hissesini vakfetmiştir15. Yine Usta Seyyid Ali, 27 Rebî’ü’l-âhir 1209 / 21 Kasım 1794 tarihinde, Sudirhemi Nâhiyesi’ne tâbi’ Altunpâ Hanı yakınında Yahya Pınarı diye bilinen pınarda bir çeşme inşâ edip vakfetmiş, bunu desteklemek için de, kendi mülkü olup Vâdi-i Meram Mahallesi’nde bulunan bir evlik arsa ile içinde bulunan meyveli ve meyvesiz ağaçlardan hâsıl olacak mahsûlâtın,

12 KŞS 39 / 113-2. 13 KŞS 49 / 216-1. 14 KŞS 100 / 80-1. 15 KŞS 101 / 25-1.

Page 96: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ŞER’İYE SİCİLLERİ IŞIĞINDA ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BULUNAN KONYA VE ÇEVRESİNDE SU HİZMETLERİNE YAPILAN VAKIFLAR (1700-1900)

1467

yaptırmış olduğu çeşmenin masraflarına sarf olunmasını, masraf zuhûr etmezse, mütevelli olanların kendi masraflarına sarf etmelerini istemiştir16.

Konya’nın Seb’ahân Mahallesi eşrâfından ve meclis-i idâre-i vilâyet a’zâsından olup, aynı zamanda Tâhir Paşa’nın kardeşi olan Ali Râmiz Efendi ibn Hâcı Mehmed Efendi de, 11 Rebî’ü’l-âhir 1313 / 1 Ekim 1895’de, Konya Çarşısı’nda Kapu Câmi’-i Şerîfi Caddesi’nde bulunan ve arsası Şeyh Mus-lihiddîn-zâde Vakfı’na senevî 12 guruş icâreli vakf, binâsı müstakil malı olan 1 bâb tabhâne ile 1 bâb helvacı dükkânını vakfetmiştir. Ali Râmiz Efendi, zikr olunan tabhâne ve dükkânın her sene mütevelli eliyle kiraya verilip, hâsıl olan gelirlerinden pederi Hâcı Mehmed Efendi ile vâlidesi Havvâ Hanım nâmlarına daha önce binâ ve icrâsına muvaffak olduğu biri Hamîdiye Mahallesi’nde İnce Minâre Caddesi’nde, biri de Selîmiye Mahallesi Selîmiye Caddesi’nde bulunan iki çeşmenin ve su yollarının ta’mîrât ve temizlenmesi ile su yolcularının ücretlerinin ödenmesini talep etmiştir17.

25 Şa’bân 1310 / 14 Mart 1893 tarihinde, Sarı Ya’kûb ve Pîres’ad Hâcı Hüseyin Cemâ’ati Mahallesi’nden el-Hâc Ali Ağa ibn Hâcı Yahya ile Bozkırî Hâcı Abdullah ibn Mustafa Ağa’dan her biri de, Mehmed Derviş Efendi’den 1.000 guruş karşılığında ortaklaşa olarak satın aldıkları nısf lüle18 tatlı su ile kendi mallarından 3.000 guruş vakfetmişlerdir. Zikr olunan nısf lüle tatlı su, Fakîh Dede Mahallesi’nde bulunan Sarâcoğlu Medresesi’nin kıble cihetindeki cümle kapısına bitişik duvar hizasına müştereken binâ ve inşâ ettikleri çeşmeden, ahâlinin faydalanmaları için akacak ve çeşmenin bu mahalden bir başka yere nakli bundan sonra câ’iz olmayacaktır. Ayrıca vakfedilen 3.000 guruş rehn-i kavî ve kefîl-i melî veyahud ikisinden biri ile onu on bir buçuk

16 KŞS 66 / 48-1. Vâdi-i Merâm Mahallesi’nde sâkin Usta es-Seyyid Ali bin es-Seyyid Meh-

med’in aradan 4 sene geçtikten sonra bir başka mülkünü de gelirleri adı geçen çeşmenin mas-raflarına harcanmak üzere vakfettiği, gerçekleştirmiş olduğu vakfının vakfiyesinin kenarına yapılan bir başka ilâve kayıttan anlaşılmaktadır. Buna göre es-Seyyid Ali, Vâdi-i Merâm Ma-hallesi’nde bulunan meyveli ve meyvesiz ağaçları hâvi bir kıt’a mülk bağını, bütün içindekil-erle birlikte, Sudirhemi Nâhiyesi’nde Altunpâ Hanı ta’bîr olunur mahalde Yahya Pınarı de-mekle ma’rûf pınarın icrâsı ve sâir masraflarına daha önce vakfettiği tarlanın gelirleri iktifâ etmediğinden, bu bağın gelirlerini de vakf-ı mezkûra zam ve ilhâk eylemiştir. KŞS 66 / 48-1’in der-kenarı (16 Cemâziye’l-âhir 1213 / 25 Kasım 1798).

17 KŞS 108 / 104-1. Bu vakfiyenin bir sûreti KŞS 124 / 105-1’de kayıtlıdır. 18 Lüle: Suyun debisini ölçmek için kullanılan birim. 1 lülenin çapı 26 mm ve debisi 1 dakikada

36 litredir. 1 lüle= 4 kamış= 8 masura= 32 çuvaldız= 64 hilâl. Kamış, çapı 13 mm ve debisi dakikada 9 litre; masura, çapı 9,19 mm ve dakikada 4,5 litre; çuvaldız borunun çapı 4,59 mm ve debisi dakikada 1,25 litredir. Şensoy, s.382.

Page 97: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

İZZET SAK

1468

hesâbı üzere mütevelli eliyle istirbâh ve i’mâl olunup hâsıl olan rıbhı vakfettikleri nısf kanvâtın ta’mîr, termîm ve su yoluna sarf olunacaktır19.

Konya’nın Kerîm Dede Mahallesi’nden Hâcı Receb Ağa ibn Hâcı Süleyman da, 12 Şa’bân 1313 / 28 Ocak 1896’de, Saracoğlu Medresesi bitişi-ğinde bir çeşme binâ ve Saracoğlu kerhânesinden nısf evlik tatlı su icrâ ettirip bu çeşme ile birlikte Konya Çarşısı Azîziye Câmi’-i Şerîfi civârında bulunan zemîni Evkâf-ı Celâliye’ye senevî 36 guruş mukâta’alı vakf, binâsı elinde bulunan tapu senedi gereğince mülkü olan 1 bâb kunduracı dükkânını vakfet-miştir. Zikr olunan dükkân kiraya verilecek ve her sene hâsıl olan kira gelirleri çeşmenin ta’mîr ve tathîri ile su yolcusu ücretine sarf olunacak, fazla kaldığı takdirde ise Saracoğlu kerhânesi ta’mîrine sarf edilecektir20.

Yalnızca Müslümanların değil, gayrimüslim Konyalıların da su hizmet-lerine yönelik vakıflar yaptıkları görülmektedir. Meselâ, 21 Şa’bân 1218 / 6 Aralık 1803 tarihinde, Çiftenerdübân Mahallesi’nden Bağdeser veled-i İstefan nâm zimmî, aynı mahallede bulunan ve çeşitli müştemilâtı olan evini, kiraya verilip her sene hâsıl olan geliri Şemseddin Tebrîzî Zâviyesi yakınında bulunan Esbat Ağa Çeşmesi’nin su yolunun ta’mîr ve termîmine harc ve sarf olunması için vakfetmiştir21.

Buna benzer daha pek çok Konyalı hayırseverin çeşmelerin ve su yolla-rının ta’mîri ve bakımı için gayr-i menkûller vakfettiğini görmek mümkündür22.

19 KŞS 106 / 67-2. 20 KŞS 127 / 8-1. 21 KŞS 68 / 27-4. 22 Mesela, Kerîm Dede Mahallesi’nden Hâcı Receb Ağa ibn Süleyman Ağa bundan önce

Sarâcoğlu Medresesi bitişiğinde kendi malı ile inşâ ettirmiş olduğu çeşme ile Konya Çarşısı’nda Azîziye Câmi’-i Şerîfi civârında bulunan 1 bâb kunduracı dükkânını, her sene hâsıl olan icâresi adı geçen çeşmenin ta’mîr, termîm ve tathîri ile su yolcusu ücretine sarf olunması için (KŞS 108 / 17-2, 12 Şa’bân 1313 / 28 Ocak 1896); Konya’nın Kurb-ı Cedîd Mahallesi’nden Yeşil Ahmed Çavuş ibn İbrahim Efendi, Bordabaşı Mahallesi’nde bulunan 1 bâb mülk menzilini, her sene hâsıl olan icâresi Bordabaşı Mahallesi’ndeki Bezîrci Çeşmesi’nin ta’mîr ve termîmine sarf edilmesi için (KŞS 110 / 39-5, 5 Zî’l-hicce 1317 / 6 Nisan 1900); hâlâ Konya müftüsü olan el-Hâc Abdulkâdir Efendi ibn Ali Efendi, ashâb-ı hayrâttan toplanan yardımlarla ismi belirtilmeyen bir mahallede binâ ve inşâsına muvaffak olduğu mağazalardan 2 tanesini, hâsıl olan gelirleri Çadırçeşme’de bulunan medresenin içinde bulunan çeşmenin su yollarının ta’mîr ve tathîrine harcanması için (KŞS 110 / 173-1, 3 Ramazân 1319 / 14 Aralık 1901); Konya’nın Sa’îd-ili Nâhiyesi’ne tâbi’ Kadınhanı kasabasının Şâhverdi Mahallesi’nden ve ulemâdan el-Hâc Ahmed Efendi ibn Hâcı Hasan Ağa da Kadınhanı kasabasında kendi malı ile çarşı civârında inşâ eylediği 1 bâb mağaza ile yine aynı mahalde bulunan birbirine bitişik 2 bâb dükkânının gelirlerinin çarşı içinde bulunan şâdırvânın ta’mîr ve termîmi ile su yoluna sarf olunması için (KŞS 133 / 110-4, 19 Muharrem 1320 / 20 Nisan 1902) vakfetmişlerdir.

Page 98: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ŞER’İYE SİCİLLERİ IŞIĞINDA ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BULUNAN KONYA VE ÇEVRESİNDE SU HİZMETLERİNE YAPILAN VAKIFLAR (1700-1900)

1469

Konya’da görev yapan devlet adamlarının, çeşme inşâsı yanında, bu çeşmelerin sıhhatli bir şekilde hizmet verebilmeleri için gerekli olan bakım ve ta’mîrlerinin yapılmasına katkı sağlayan gayr-i menkûllerden başka, bunların bakım ve onarımında kullanılacak paralar vakfetmede de öncülük ettikleri anlaşılmaktadır. Meselâ Eyâlet-i Karaman vâlisi el-Hâc Mehmed Paşa bunlar-dan biridir. Konya’da ashâb-ı hayrâtın daha önce binâ ve icrâ ettiği Musalla, Parshâne, Medrese ve Aligâv Mahallelerinde bulunan 4 adet çeşme ile Paşa’nın kendisinin Parshâne Mahallesi’nde bulunan sarâyına, Kalenderhâne Mahallesi’nde sâkin sülâle-i Hazret-i Mevlânâ’dan Derviş Mehmed Efendi ibn Abdulmu’în Efendi’nin bahçesine ve yine aynı mahallede sâkin el-Hâc İsa ibn Hâcı Musa’nın hânesine cereyân eden tatlı suyun taksîm olunduğu mahalden Havzana nâm mahalle varıncaya kadar olan mecrâsı bir senedir ta’mîr olunmadığından yıkılıp harâb olmuş ve suyun akması mümkün olmamaktadır. Bu sebeple Paşa, bozulmuş olan kısmın künklerini ta’mîr ettirdikten başka, 500 esedî guruş da para vakfetmiştir. Aynı şekilde Paşa ile birlikte Hâcı İsa da 200 esedî guruş katkı yapmıştır. Vakfedilen 700 guruş mürâbahaya verilip hâsıl olan gelir, çeşmelerin bozulan mecrâsının lağım ve künklerinin her sene temizlenip gereken yerlerinin ta’mîri için harcanacaktır. Ayrıca masraflardan her ne fazla kalırsa asl-ı mala zam olunarak birlikte istirbâh olunup i’mâl olunması sağlanacaktır23.

Yine Eyâlet-i Karaman müşîri el-Hâc Ali Paşa da, 1 Şevvâl 1254 / 18 Aralık 1838’de, Konya mahallelerinde bulunan çeşmelere cereyân eden tatlı suyun taksim olunduğu havz ta’bîr olunan mahallin içine sel gelip doldukça temizlemek ve gerekli masraflarına sarf etmek için 7.500 guruş vakfetmiştir. Vakfettiği bu paranın, devr-i şer’î ile her sene istirbâh ve i’mâl olunup hâsıl olan gelirinin buraya harcanmasını istemektedir24.

Konya’da görev yapan kadıların da boş durmadıkları, su hizmetleri için vakıflar yaptıkları görülmektedir. Meselâ İstanbullu olup Konya kadısı olan

23 Vâli Mehmed Paşa ile Hâcı İsa vakfetmiş oldukları 700 guruş için ayrıca şu şartları da

koymuşlardır: Zikr olunan parayı i’mâl ve istirbâh edip sözü edilen mahallere sarf eylemek için Mevlânâ sülâlesinden Derviş Mehmed Efendi ibn Abdulmu’în Efendi, yevmî 1 akçe vazîfe ve kayd-ı hayât şartı ile mütevelli olup, onun vefâtından sonra da, mütevellilik evlâd-ı evlâd-ı evlâdına meşrûta olacaktır. Onun neslinin inkırâzından sonra da hâkimü’l-vakt olan efendi ma’rifetiyle dindâr ve müstakîm bir kimesne mütevelli ta’yîn edilecektir. Hâcı İsa dahî hasbî nâzır olup zikr olunan 700 guruş rehn-i kavî ve kefîl-i melî ile onu on bir buçuk hesâbı üzere istirbâh ve i’mâl olunup hâsıl olan nemâsından yevmî 1 akçe vazîfesini alacaktır. KŞS 100 / 73-3 (Tarihsiz).

24 KŞS 83 / 27-1.

Page 99: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

İZZET SAK

1470

Yağlıkcı-zâde es-Seyyid el-Hâc Ahmed Necîb Efendi, 11 Receb 1251 / 2 Kasım 1835 tarihli vakfiyesinde, mahkeme içinde bulunan çeşmenin su yolu tamamıyla harâb ve perîşân olup cereyân eden su dahî 6 aded çeşmeye taksim olunarak vakf oluna gelmiş olduğundan, zikr olunan çeşmelerden istifâde eden ahâlinin de çok fazla olması hasebiyle, ba’zı mahallerinin şiddetle ta’mîre ihtiyaç duyduğu ve ayrıca Taht-ı Kal’a nâm mahallede bulunan bir çeşmenin de tama-men harâb ve mu’attal olmuş olduğundan, yolcuların ve etrâfındaki ahâlinin dahî çeşmenin akmasına şiddetle ihtiyâcları olduğu hasebiyle, ahâliden âhirete intikal etmiş ba’zı kimselerin vasiyetlerinden sağlanan bir miktar meblağ ile kendisinin malından 3.500 guruş vakfederek mebâliğ-i mezbûrun mu’temed kimesnelere onu on bir buçukdan istirbâh olunarak hâsıl olan rıbhından zikri geçen 6 aded çeşmenin su yollarının tathîr ve gereken yerlerinin ta’mîrine harc ve sarf edilip dâimâ çeşmelerin akmasına gayret edilmesini şart koşmuştur25.

Sadece devlet adamları ve ileri gelen görevlilerin vakıflar yapmadığı, aynı zamanda hayırsever insanların da paralar vakfettikleri görülmektedir. Meselâ Konya’da Hergele Çeşmeleri diye meşhûr çeşmelerin künkleri harâbe olup ta’mîre vakfının müsâdesi olmadığından, bundan önce Hâdim Karındaşı Hasan26, zikr olunan çeşmelerin suyu yoluna 4.000 künk döşeyip çeşmelerin suyunu eskiden olduğu gibi akıtıp, kendisinin Zincirlikuyu önüne yaptırmış olduğu bir başka çeşmeye de bu çeşmelerin suyundan bir miktar suyu izn-i şer’ ve izn-i mütevelli ile icrâ ettirmiştir. Adı geçen çeşmelere el-Hâc İdris ibn el-Hâc İsmail adlı kişi 5.000 akçe, Emîne bint-i Mehmed nâm hatun da 1.000 akçe vakfedip zikr olunan paraların mürâbahaya verilerek hâsıl olan gelirin çeşme-lerin tamirine harcanmasını istemişlerdir27.

Aslen İstanbullu olup Konya’da Kuzgunkavak Mahallesi’nde misafir olan Hâce Hadîce Hanım bint-i Sa’îd Efendi, Sarâc-zâde Medresesi’nde bundan önce kendi malından binâ ve inşâsına muvaffak olduğu çeşmenin su yollarının ve gereken mahallerinin ta’mîr ve termîmine harc ve sarf eyleyip çeşmenin dâimâ icrâsına sarf olunması için 2.000 guruş28; Konya’nın Abîd Mahallesi’nden Sarı

25 KŞS 73 / 109-1. Konya’da vakıf yapan bir başka kadı da, Üsküdar eşrâfından olup hâlâ

Konya’da vazife yapan Mekke-i Mükerreme pâyesini hâiz mevâliden sâhibü’l-hayrât Hâfız Hızır İlyâs Efendi ibn Mehmed Efendi’dir. İlyâs Efendi de, mahkeme içinde bulunan çeşmenin su yolunun temizlenmesi ve gerekli yerlerinin ta’mîrine harcanıp dâimâ çeşmenin akıtılmasını sağlamak üzere 1.000 guruş vakfetmiştir. KŞS 85 / 130-2, 9 Muharrem 1269 / 23 Ekim 1852).

26 Hâdim Karındaşı Hasan daha sonra bir eşkıya olup Osmanlı Devleti’ni bir hayli uğraştırmıştır. 27 KŞS 11 / 80-3 (11-20 Şevvâl 1071 / 9-18 Haziran 1661). 28 KŞS 95 / 19-1 (25 Safer 1286 / 6 Haziran 1869).

Page 100: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ŞER’İYE SİCİLLERİ IŞIĞINDA ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BULUNAN KONYA VE ÇEVRESİNDE SU HİZMETLERİNE YAPILAN VAKIFLAR (1700-1900)

1471

Hâcı Mehmed Ağa ibn Ali Efendi, Abîd Mahallesi’nde bundan önce inşâsına muvaffak olduğu çeşmenin künklerini gerektiğinde temizlemek ve ta’mîr etmek için 3.000 guruş29; Konya’da Keraste Pazarı civârında bulunan Tevfîkiye Medrese’nin bâni ve müderrisi olan ulemâdan es-Seyyid Hâfız Ali Efendi ibn Ali Efendi de, medrese içinde ba’zı ashâb-ı hayrâtın yardımlarıyla inşâ etmiş olduğu çeşmeye, belediye meclisinin kararnâmesiyle, medrese bitişiğinde cereyân eden Cıvıloğlu Kerhânesi’ne mahsûs tatlı sudan bir miktârını tefrîk ve tahsîs ettirmiş ve suyun mecrâsının gerekli masrafları için kendi malından 1.000 guruş30 vakfetmişlerdir.

Çeşmelere ve bunların su yollarının ta’mîrine gayr-i menkûl veya para vakfedenlerin yanında çeşitli bakır eşya vakfedenlere de rastlamak mümkün-dür31.

B- Sarnıçlarla ilgili Vakıflar Yalnızca çeşmeler yaparak bunların gerekli masrafları için gayr-i menkûl

ve para vakıfları yapanlar yanında, ana yollar veya tâli yollar üzerinde, gelip geçen yolcuların ve hayvanların su ihtiyaçlarını karşılamak için, sarnıçlar yaptırarak vakfedenler de görülmektedir. Bilindiği gibi sarnıçlar, yağmur ve kar sularının biriktirilmesine yarayan toprağın altına kazılıp içi ve çevresi taşlarla örülen yeraltı su depolarıdır. İlkbaharda eriyen kar suları veya sonbaharda yağan yağmur suları ile doldurulan sarnıçlar, Anadolu’da, çok eski devirlerden beri insanların ve hayvanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere binâ edildiği gibi, Osmanlılar döneminde de inşâ edilip kullanılmaya devam edilmiştir.

29 KŞS 98 / 197-1 (15 Safer 1292 / 23 Mart 1875). 30 KŞS 99 / 407-1 (1 Ramazân 1299 / 17 Temmuz 1882). 31 Mesela Kemâl Garîb Mahallesi’nden el-Hâc Hasan bin Yahya, aynı mahallede bulunan

hâriciyesi 3 oda, bir fevkânî yazlık, bir ahur, bir samanlık, bir havlu, mülk su ve dâhiliyesi fevkânî ve tahtânî 9 bâb oda, 2 yazlık, 3 havlu ve mülk suyu ihtiva eden menzilini; Ertâş Kapısı hâricinde bulunan 1 yazlık, 2 harâbe oda, arz-ı hâliye, eşcâr, kürûm ve mülk suyu müştemil bahçesini ve Kemâl Garîb Mahallesi’nde olan evde bulunan bakır eşyâdan 4 el leğeni, 4 ıbrık, 3 şamdân, 4 kebîr sini, 4 tepsi, 9 kapaklı sahan, 24 lengeri sahan, 17 ayaklı sahan, 4 kapaklı hoşaf tası, 2 kapaksız hoşaf tası, 1 cam tas, 2 yahni sahanı, 2 kapaklı tas, 2 güğüm, 1 kebîr leğen, 1 bakraç, 5 tencere, 1 çorba sahanı, 2 tava, 14 vakıyyelik bir kebîr kazgan, 8 vakıyyelik bir kebîr kazgan, 2 bakır, 5 demir balta, 1 demir varya, 3 demir belini vakfetmiştir. Bunlardan sağlanacak gelirlerle Konya’da Sarı Hasan Mahallesi’nde ve sâir mevzi’lerde icrâ ve ihdâs eylediği sayısız çeşmelerin ve su yollarının tamir ve termîm edilmesini, vakfının tevliyetini de, müderris olan oğlu Mehmed Efendi’ye, onun vefâtından sonra evlâd-ı zükûrunun en bilgili ve en sâlihine şart etmiştir. (KŞS 13 / 135-1, 5 Safer 1088 / 9 Nisan 1677).

Page 101: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

İZZET SAK

1472

Sarnıç vakıfları ile ilgili ilginç örnekler mevcuttur. Meselâ Küçük Sinânperâkende Mahallesi’nden el-Hâc Hâfız Mehmed Efendi ibn Mustafa, 15 Receb 1225 / 16 Ağustos 1810 tarihli vakfiyesinde, Konya civârında Buzlukbaşı demekle ma’rûf mahallin Cadde-i İslâmbolî üzerinde, yer altından toplanan sularıyla, bütün gelip geçenlere hayât suyu olup ölüm ateşini def etmek için, 153 zirâ’ nisâbında (ölçüsünde) bir sarnıç ve onun bitişiğinde bir taş musluk binâ ve inşâ ederek hâsıl olacak sevâbı server-i kâinât Hazret-i Resûlün, cihâr-ı yâr-ı güzîn, sâir ashâb-ı kirâm, bütün enbiyâ-i izâm ve evliyâ-i kirâm, şühedâ-yı zevi’l-ihtirâm ve sâir ihvân-ı İslâm ruhlarına ihdâ ve îsâl eylemek maksadıyla vakfetmiştir. Ayrıca Mehmed Efendi, inşâ ve itmâmına muvaffak olduğu sarnıç ve musluk için kendi malından ve bazı hayır ehlinin himmetleriyle koymuş oldukları 1.500 guruşu da vakf ve tescîl ettirmiştir32. Mehmed Efendi, aradan 14 sene geçtikten sonra, 5 Zî’l-hicce 1239 / 1 Ağustos 1824’te de, bu defa, inşa edip vakfetmiş olduğu sarnıç ve musluk için yine kendi malı ve bazı hayır ehlinin koymuş oldukları paralardan oluşan 2.500 guruş daha vakfettikten sonra, paranın mütevelli eliyle devr-i şer’î ile onu on bir buçuktan rehn-i kavî ve kefîl-i melî ile mütedeyyin ve müstakîm kimesnelere istirbâh olunmasını ve her sene hâsıl olacak rıbhdan adı geçen sarnıç ile musluğun; İslâmbol Caddesi üzerinde Bağıkutlu köyü toprağında bulunan çeşmenin ve Akyokuş yolunda han yakınında olan çeşmenin gerekli bakım ve ta’mîrlerinin yapılmasını istemiştir33.

Daha önce yaptırmış olduğu sarnıca gelir olması için vakıf yapanlardan biri de Konya’nın Kerîm Dede Câmi’ Mahallesi’nden Karpuzcu Hâcı Ali Ağa ibn Mustafa Ağa’dır. Hâcı Ali Ağa, 6 Şevvâl 1314 / 10 Mart 1897’de, Konya Çarşısı’nda Kapu Câmi’-i Şerîfi civârında Un Kapanı yakınında bulunan 1 bâb dülger dükkânını vakfederek, dükkânın her sene mütevelli eliyle kiraya verilip hâsıl olan kiranın Karabınâr Kazâsı’na tâbi’ Karacaevrân Boğazı’nda daha önce yaptırdığı sarnıcın ta’mîr ve termîmine sarf olunmasını ve her sene ta’mîri vukû’ bulmazsa, elde edilen kira gelirinin mütevelli elinde saklanıp ihtiyaç hâlinde adı geçen sarnıcın ta’mîr ve bakımına harcanmasını talep etmiştir34.

Dikkat edilirse, vakfedilen bu paraların veya icârdan elde edilen gelirlerin bazen doğrudan gerekli yerlere harcanması istenirken, bazen de mütevelli eliyle mu’temed ve müstakim kimesnelere rehn-i kavî ve kefîl-i melî ile senevî onu on bir buçuk hesâbı üzere istirbâh olunup hâsıl olan rıbhın gerekli yerlere

32 KŞS 69 / 90-1. 33 KŞS 71 / 8-2. 34 KŞS 130 / 14-1. Bu vakfiyenin bir sûreti KŞS 108 / 121-3’de kayıtlıdır.

Page 102: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ŞER’İYE SİCİLLERİ IŞIĞINDA ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BULUNAN KONYA VE ÇEVRESİNDE SU HİZMETLERİNE YAPILAN VAKIFLAR (1700-1900)

1473

harcanması şart koşulmaktadır. Bu, açıkça söylenmemekle birlikte35, vakıf paraların % 15’ten fâize verilerek çalıştırılması ve elde edilen fâizin gerekli yer-lere harcanması demektir.

C- Kuyularla İlgili Vakıflar Konya’da, şehir merkezinde ve ulaşımın sağlandığı yol güzergâhları

üzerinde, insanların ve hayvanların su ihtiyacını karşılama yollarından biri de su kuyuları idi. Yeraltı sularına kolayca ulaşıldığı için evlerin bahçelerine kuyular vurmak suretiyle su temin edilmesinin yaygın bir yöntem olduğu bilinmek-tedir36. Bu itibarla pek çok hayırsever Konyalı, kuyular kazdırarak vakfetmek suretiyle ve gerektiğinde bu kuyuların bakım ve onarımlarının yapılabilmesi için gelir getiren gayr-i menkûller ve paralar vakfederek bu hizmete katkıda bulunmuşlardır.

Meselâ Nehr-i Kâfûr Mahallesi’nden el-Hâc Ârif Ağa ibn Ahmed Ağa, 20 Ramazân 1149 / 22 Ocak 1737 tarihinde, aynı mahallede bulunan bir evini; Pürçüklü Mahallesi yakınında bulunan 1 bâb dükkânını; Hisâr önünde bulunup ağaçlar ve bağ çubuklarını ihtivâ eden bir bahçesini; Medrese Mahallesi yakı-nında olan 12 dönümlük bir tarlasını; Parshâne yakınında İskelle mevki’indeki 9 dönümlük bir başka tarlasını; Turgud Kazâsı’na tâbi’ Çakır köyünde olan bir göz değirmenini; Aynı kazâya tâbi’ Azak köyünde bulunan 1 çiftlik ve 1 koyun ağılını vakfettikten sonra bunlardan elde edilecek gelirlerle Buzluk nâm mahalde kazdırdığı su kuyusundan su çeken kimseye ve Ağcakuyu köyü yakı-nında binâ ve vakf eylediği musluğa su çeken kimseye ücret verilmesini şart koşmuştur37.

Kalenderhâne Mahallesi’nden el-Hâc İsa ibn el-Hâc Musa da, 23 Rebî’ü’l-âhir 1188 / 3 Temmuz 1774’de, Musalla nâm mahalde harman yeri ile Bağ-larbaşı’nda olan 2 aded kuyu ile Kozağaç Hanı bitişiğinde bulunan çeşmenin masraflarına, gelirleri harcanmak üzere, toplam 12 dönüm büyüklüğünde iki ayrı tarla ile 4 dönüm büyüklüğünde bir bağını vakfetmiştir38. 35 Bazı belgelerde bunun açıkça fâiz olarak da ifâde edildiği görülmektedir. KŞS 69 / 87-1 (5

Rebî’ü’l-evvel 1225 / 10 Nisan 1810); KŞS 72 / 31-1 (1 Safer 1249 / 20 Haziran 1833). 36 Mikâil Bayram, “Selçuklular Zamanında Konya’da Su Şebekesi”, Su Medeniyeti Sempozyumu,

Konya 2009, s.104. 37 KŞS 53 / 218-3, 219-1. 38 KŞS 62 / 37-2. Zincirlikuyu Mahallesi’nden el-Hâce Asiye Hatun bint-i Emrullah da, aynı

mahallede bulunan 1 bâb beyt, 1 örtme, 1 mahûta havlu, ağaçlar ve 1 su kuyusunu da ihtivâ eden 8 tahta ve erkek tabîr olunur 2 hark bağını bütün müştemilâtıyla vakfetmiştir (KŞS 31 / 80-1, 2 Receb 1097 / 25 Mayıs 1686).

Page 103: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

İZZET SAK

1474

D- Buz Vakfı Bu ana kadar su hizmetleri ile alakalı verdiğimiz vakıflar içerisinde amacı

itibariyle çok farklı ve dikkati çeken bir vakıf var ki, bu da, buz vakfıdır. Konya’nın Bordabaşı Mahallesi’nden Hâcı Emîn Ağa-zâde Attâr el-Hâc Osman ibn Hâcı Emîn Ağa, 15 Şevvâl 1325 / 21 Kasım 1907’de, Konya Çarşısı’nda Bakırcılar Caddesi’nde bulunan 1 bâb mülk mesci dükkânı ile yine Konya Çarşısı’nda Tevfîkiye Caddesi’nde mevcut taş musluk üzerine daha önce kendi malından binâ ve inşâsına muvaffak olduğu bir başka dükkânını vakfetmiştir. el-Hâc Osman, zikr olunan bu 2 dükkânın her sene mütevelli eliyle kiralanıp, elde edilecek gelir ile, adı geçen taş musluğa, her sene, yaz mevsiminde, Hazi-ran başından Ağustos sonuna kadar, üç ay süreyle, âmmenin istifadesi için, her gün 4 batman yani 28 kıyye39 buz satın alınıp konulmasını ve ayrıca musluğa su döken kimseye de aylık 30’ar guruş ücret verilmesini şart koşmuştur40.

O dönemin şartlarında, yaz mevsiminde, buzun nereden bulunduğu merak konusudur. Buzun elde edilmesi hakkında, burada, kısaca bilgi vermekte fayda görüyoruz. Konya’da Buzhâne denilen yapılar vardı. Selçuklular zamanında, bugünkü Havzan ile İstasyon arasında inşâ edilen bu yapılar, yakın zamana kadar kullanılmaktaydı. Bunu ünlü devlet adamı Sâhib Ata Fahreddin Ali inşâ ettirmişti41. Kışın şiddetli soğuklarda, Şehir Irmağı’ndan alınan sular, buzhâ-nelerin arkasında bulunan havuzlara akıtılarak dondurulur, elde edilen buz, balyoz ve kazmalarla kırılmak suretiyle, arkalarında bulunan deliklerden buzhâ-nelerin içine atılırdı. Buzhâneler dolduktan sonra da, kapıların ve deliklerin önüne toprak yığılarak, içeriye sıcak ve eritici havanın girmesi önlenir, sıcak günlerde kapıları açılarak piyasaya verilirdi42.

39 (1 batman= 7 kıyye= 35,952 gr. yaklaşık 36 kg. gelmektedir). 40 KŞS 116 / 150-2. 41 Bayram, s.105. 42 Konyalı, Konya’daki buzhâneleri ve buz elde etme işlemini şöyle anlatmaktadır: “Konya’da yakın

zamanlara kadar gelebilen üç buzhâne vardı. Bunlar İstasyonun batısında İstasyon ile Havzan arasında idi. Gayri muntazam taşla ve kireçli harçla yapılan buzhânelerin üstleri beşik örtüsü tonozla kapatılmıştır. Arkalarına buz atmak için birer delik yapılmıştır. Üçü de doğudan batıya doğru uzanmakta ve kapıları doğuya açılmakta idi. Buzhânelerin arkasında kışın su doldurarak dondurmak için birer havuz vardı. Kışın şiddetli soğuklarda Şehir Irmağı’ndan bu havuzlara açılan su dondurulur, sonra da, külünklerle, kazmalarla kırılarak arkalarındaki kapılardan buzhanelerin içine atılır. Buzhâneler dolduktan sonra kapıların ve deliklerin önleri toprak yığılmak suretiyle içeriye sıcak ve eritici havanın girmemesi temin edilir. Sıcak günlerde kapıları açılarak piyasaya buz verilir. Buzhâneler yazın aynı zamanda soğuk hava deposu vazifesini görürlerdi. Burada peynir ve yağ tulumları korunurdu. Buzhânelerin boyları 15, enleri 5 ve yükseklikleri de 8’er metre kadardı. Kapılarından 20’şer ayak taş merdivenle diplerine kadar inilirdi. Merdivenlerin yanında buzlardan sızan suların akması için birer kuyu vardı. Altları topraktı. Tonoz örtüler taş kemerlerle tahkim edilmiştir. Buzhâneler toprak içine gömülmüş bir

Page 104: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ŞER’İYE SİCİLLERİ IŞIĞINDA ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BULUNAN KONYA VE ÇEVRESİNDE SU HİZMETLERİNE YAPILAN VAKIFLAR (1700-1900)

1475

II- Vasiyet Yoluyla Su Hizmetlerine Yapılan Vakıflar Su hizmetlerine yönelik vakıflar, yalnızca vakfiye düzenlemek suretiyle

değil, çoğu zaman, kadın olsun erkek olsun, hayırsever Konyalılar tarafından yapılan vasiyetlerle de gerçekleştirilmekte idi. Vasiyet daha önce de ifade edil-diği gibi, “birinin vefatına yakın, bir adama, ben öldükten sonra şunu şöyle, bunu böyle yap demesi” şeklinde tarif edilmektedir. Osmanlı toplumunda vasiyet yapa-cak kişi daha sağlığında veya maraz-ı mevtinde (ölüm hastalığında) iken, İslâm hukukunun kendisine çizmiş olduğu sınırlar çerçevesinde malının sülüsünü (3’te 1) vasiyet etmektedir. Buna göre vasiyet eden kimse önce, ölümünden sonra cenâzesi için gerekli masrafların malının sülüsünden karşılanmasını istemektedir. Bu masraflar arasında techîz, tekfîn ve defin masrafları yanında; ıskât-ı salât ve zekât, kefâret-i yemîn ve oruç gibi hayatta iken yerine getirememiş olduğu ibâdetlerinin fidyelerinin ödenmesi ya da yapamadığı hac ibâdetinin kendisi adına vekâleten gerçekleştirmesi de bulunmaktadır. Bunların ardından, kalan para ile yapmak istediği hayır ve vakıfları sıralamaktadır. Vasiyetler üzerinde tarafımız-dan yapılan bir çalışmada43, yapılan vasiyetlerin büyük çoğunluğunda, vasiyet eden kimselerin, malının sülüsünden gerekli harcamalar yapıldıktan sonra, geri kalan miktarın, genellikle, mevcut vakıflara, bilhassa mahalle avârız ve bedel-i nuzül vakıflarına; câmi’ ve mescid çerâğı ile nukûd-ı mevkûfelerine; su ve çeşme hayırlarına; yol ve kaldırım yapım ve ta’mîrine veya diğer hayır işlerine sarf edilmesini istedikleri görülmektedir.

Su hizmetlerine yönelik, vasiyet yoluyla yapılan vakıf ve hayırlar, diğer vakıflarda olduğu gibi, daha çok, mahalle halkına hizmet veren çeşmelerin inşâsı yanında, bunların ta’mîr ve bakımlarının yapılması şeklindedir. Meselâ Şeyh Âlimân Mahallesi’nden Mehmed bin el-Hâc Şa’bân, 18 Muharrem 1141 / 24 Ağustos 1728, ölümünden iki gün önce, sülüs malından 319,5 guruş ifrâz olunarak bunun 16,5 guruşunun techîz, tekfîn, ıskât-ı salât ve sâir masraflarına sarf olunmasını; 16 guruşunun mahallede bulunan câmi’de devr-hân olanlara rıbhı meşrûta olmasını; 15 guruşunun hizmetinde olan Abdullah’a verilmesini; 260 guruşunun bedel-i hac olmasını ve 12 guruşunun da mahallede bulunan çeşmenin yıkılıp yeniden yaptırılması için harcanmasını vasiyet etmiştir44.

haldedir. Toprak üstündeki 1,5 metrelik kısmın üstüne de toprak çekilmek suretiyle yaz sıcaklarının içine girmesi önlenmiştir. Buzhânelerin üçü de Selçuklu eseridir. Fakat hiç birinin de yaptıranı, yapanı ve yapıldığı tarihi gösteren bir kitabe yoktur”. Konyalı, s.267.

43 İzzet Sak, Şer’iye Sicillerine Göre Konya’da Vasiyet Yoluyla Yapılan Hayır ve Vakıflar, Selçuklu Belediyesi Kültür Yayınları: 30, Konya 2008.

44 KŞS 51 / 84-1.

Page 105: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

İZZET SAK

1476

Şerefşirin Mahallesi’nden Attâr el-Hâc Esber bin Abdullah da, 1197 se-nesi Cemâziye’l-ûlâsının 23. gününde (26 Nisan 1783), sülüs malından 400 guruş ifrâz olunup, 50 guruş el-Hâc Mehmed Ağa’nın At Pazarı Kapusu yanın-da binâ eylediği musluk vakfına, 50 guruş Pazar Yeri’nde Atîk Şadırvan vakfına ve 50 guruş da mahkeme yanında Kadı-zâde es-Seyyid İsmail Efendi’nin med-resesi içinde akan çeşme vakfına verilmesini45; Kürkçü Mahallesi’nden Şerîfe Hâce Fâtıma Kadın bint-i Mustafa Ağa ise, mahallede bir tatlı su akıtılması için 700 guruş harcanmasını vasiyet etmişlerdir46.

Hoca Hasan Mahallesi’nden Müteferrika İbrahim Ağa ibn Ali, tereke-sinden 50 guruş ifrâz olunarak, Çeşme Kapu yanında bulunan Ağa Çeşmesi’nin ta’mîr ve termîmine harc ve sarf olunmasını vasiyet etmiştir47. İbrahim Ağa tescil ettirmiş olduğu bir başka vasiyetinde de bi’l-cümle terekesinden 100 guruşunun Konya’da bulunan Mal-ı Kadı, Tekye ve Çukur Çeşme demekle ma’rûf çeşmelerin ta’mîrine harc ve sarf olunmasını istemiştir 48.

Mahallede bulunan çeşmelerin ta’mîr edilmesini isteyenler ile49 bunların künklerinin50, su yollarının51 ve avgunlarının52 ta’mîri için para vakfedenler

45 KŞS 64 / 72-1 (13 Cemâziye’l-evvel 1199 / 24 Mart 1785). 46 KŞS 101 / 1-4 (25 Şa’bân 1204 / 10 Mayıs 1790). 47 KŞS 43 / 11-3 (24 Zî’l-hicce 1118 / 29 Mart 1707). 48 KŞS 43 / 14-1 (24 Zî’l-hicce 1118 / 29 Mart 1707). 49 Mesela Aligâv Mahallesi’nden Ayşe bint-i el-Hâc Musa, mahalle çeşmesinin ta’mîrine 15 guruş

(KŞS 43 / 15-2, 29 Safer 1119 / 1 Haziran 1707); Şeyh Sadreddîn Mahallesi’nden Ümmü bint-i Hüseyin, mahallede bulunan çeşmenin ta’mîrine 5 guruş (KŞS 55 / 43-2, 8 Zî’l-ka’de 1153 / 25 Ocak 1741); Konya Kalesi dizdârı Osman Ağa ibn Abdullah, kale kapısı önünde olan çeşme ta’mîrine 30 guruş (KŞS 57 / 71-1, 25 Rebî’ü’l-evvel 1162 / 9 Mart 1749); Aksinle Mahallesi’nden Müntehâ bint-i Hasan, Sulutas Karyesi’nde olan çeşmenin ta’mîrine 10 guruş (KŞS 54 / 267-1, 19 Rebî’ü’l-evvel 1152 / 26 Haziran 1739); Dînkeş Mahallesi’nden Mehmed bin Ali, Atpazarı’ndaki şadırvanın ta’mîrine 5 guruş (KŞS 55 / 91-3, 25 Safer 1154 / 12 Mayıs 1741); Sinanperâkendesi Mahallesi’nden Sâliha bint-i Mehmed, Konya hâricinde İslâmbol yolunda bulunan musluk ta’mîrine 5 guruş ve Hacı Davud Çeşmesi ta’mîrine 10 guruş (KŞS 55 / 108-1, 22 Rebî’ü’l-evvel 1154 / 7 Haziran 1741) ve Sinanperâkendesi Mahallesi’nden Ayşe bint-i Ahmed de yine İslâmbol yolunda bulunan musluk ta’mîrine 3 guruş (KŞS 55 / 125-3, 22 Rebî’ü’l-evvel 1154 / 7 Haziran 1741) vakfedilerek harc ve sarf edilmesini vasiyet etmişlerdir.

50 Sedirler Mahallesi sâkinlerinden Hacı Halil bin Şa’bân, mahallede olan Ahmed Efendi Çeşmesi demekle ma’rûf 2 çeşmenin mâbeyninde olan künklerin ta’mîri için 50 guruş (KŞS 53 / 175-2) harcanmasını vasiyet ettiği gibi Şeyh Ahmed Mahallesi’nden Ömer bin Mahmud da malının sülüsünden masraflardan bâki kalan meblağın Şeyh Sadreddîn Konevî merkad-ı şerîfleri kurbunda vâki Altunlu Çeşme demekle ma’rûf çeşmenin harâb olan künkleri ta’mîrine sarf olunmasını vasiyet etmiştir (KŞS 51 / 59-1). Yine Akbaş Mahallesi’nden Kirişçi oğlu demekle ma’rûf el-Hâc Mustafa bin Hacı Mehmed, 300 guruş mahalle-i mezburede olan çeşmenin kanvat tamirine ve 10 guruş şâdırvân vakfına sarf oluna diye vasiyet etmiştir (KŞS 100 / 72-3, 5 Cemâziye’l-âhir 1176 / 22 Aralık 1762).

Page 106: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ŞER’İYE SİCİLLERİ IŞIĞINDA ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BULUNAN KONYA VE ÇEVRESİNDE SU HİZMETLERİNE YAPILAN VAKIFLAR (1700-1900)

1477

yanında kuyu kazılarak insanların istifâdesine sunulması için vasiyet eden Kon-yalılar da mevcuttu. Meselâ Zincirlikuyu Mahallesi’nden Ali bin Musa, İsmîl ile Karapınar köyleri arasında yeniden bir kuyu kazılmasına harcanmak üzere 18 guruş53 vasiyet ettiği gibi; Esenli Mahallesi’nden es-Seyyid İbrahim bin Mustafa Beg de sülüs malından cenâze için gerekli masraflar çıktıktan sonra geri kalan meblağ ile Sahrâ Nâhiyesi’ne tâbi Şerbetçi köyünde bir kuyu kazılmasını54 va-siyet etmiştir. Ayrıca Sahra Nâhiyesi’ne tâbi İlhanlı köyünden el-Hâc Mustafa bin Hacı Ömer de köyünde bulunan bahçe kuyusuna 15 guruş55 harcanmasını taleb etmektedir. Bunlara ilâveten herhangi bir su hayrâtı için para vakfedilme-sini isteyenlere de rastlanılmaktadır56.

Kuyu hizmetleri için para vasiyeti yapanların yanında gayr-i menkûl va-siyet edenler de vardı. Affân Sultân Mahallesi’nden Fatıma bint-i İbrahim nâm hatun vefâtından önce, Konya hâricinde Merâm bağâtı yolu üzerinde tatlı su için bir kuyu kazdırmış ve bu kuyunun hizmet verebilmesi için de aynı mevki’de bulunan bağı arâzisinden tahmînen yarım dönüm mikdârı tarlasını mezbûr kuyu için vasiyet yoluyla mülkünden ihrâc ve vakfetmiştir. Fâtıma Hatun, vakfetmiş olduğu yarım dönüm tarlanın mahsûlünden elde edilecek gelirin, kuyu için ge-rekli olan kova ve urgan masraflarına ve gereken ta’mîrâtının yapılmasına sarf edilmesini şart koşmuştur57.

Bütün bu vakıfların hizmetlerini sürdürebilmeleri için bir kenarda hazır vaziyette tutulan nakit paralara ihtiyaç vardı. İşte, Konya’da yapılan bu va-kıfların ihtiyaçlarını karşılayacak, bir köşede hazır tutulan ve mahalle sandık-larına benzetebileceğimiz “nukûd-ı mevkûfeleri” (vakfedilmiş nakitleri) bulun-makta ve hayırsever insanlar da, yaptıkları vakıf ve vasiyetlerle bu sandıkları desteklemekte idiler. Buralarda toplanan paralar, mürâbaha yoluyla çalıştırı-larak, gelir getirmesi sağlanmakta ve elde edilen gelirler de, vâkıfların istekleri doğrultusunda, su hizmetlerine harcanmakta idi. 51 Dinkeş Mahallesi’nden Mehmed bin Ahmed, mahallede vâki çeşmenin su yolu ta’mîrine 5

guruş (KŞS 51 / 228-1); Yenice Mahallesi’nden es-Seyyid İsmail bin Ahmed de medîne-i mezbûreye cereyân eden su yolları ta’mîrine 20 guruş harc ve sarf oluna, diye vasiyet etmiştir.

52 Şekerfürûş Mahallesi’nden el-Hâc Abdullah bin Hacı Mustafa Efendi mahalle-i mezbûrenin çeşme avgunu ta’mîri için 15 guruş vasiyet etmiştir. (KŞS 54 / 40-3).

53 KŞS 45 / 264-3 (7 Cemâziye’l-evvel 1127 / 11 Mayıs 1715). 54 KŞS 45 / 185-1 (13 Safer 1127 / 18 Şubat 1715). 55 KŞS 52 / 81-2 (11 Receb 1143 / 20 Ocak 1731). 56 Meselâ Poladlar Mahallesi’nden İvaz bin Ömer bir su hayrâtına 5 guruş (KŞS 54 / 132-3) ve

Nehr-i Kâfûr Mahallesi’nden Marzıye bint-i Hacı Süleyman da 3 guruş (KŞS 54 / 150-3) vasiyet etmişlerdir.

57 KŞS 71 / 28-2 (21 Zî’l-ka’de 1240 / 7 Temmuz 1825).

Page 107: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

İZZET SAK

1478

Sonuç Konya ve çevresinde insanların ve hayvanların su ihtiyaçlarına yönelik

hizmetler, genellikle, vakfiye düzenlemek veya vasiyet yoluyla yapılan va-kıflarla karşılanmakta idi. Hem devlet adamları, hem de ileri gelen Konyalı hayırseverler tarafından gerçekleştirilen bu hizmetler, daha çok çeşme, şadırvan, sarnıç inşâsı veya kuyu kazdırılması şeklinde olabildiği gibi bunların zamanla oluşacak gerekli bakım ve ta’mîrlerinin yapılması için gelir getiren gayr-i menkûller ve paralar vakfetmek şeklinde de oluyordu. KAYNAKÇA

Konya Şer’iye Sicilleri (KŞS)

11, 13, 16, 19, 27, 31, 39, 43, 45, 49, 51, 52, 53, 54, 55, 57, 62, 64, 66, 68, 69, 71, 72, 73, 83, 85, 95, 98, 99, 100, 101, 106, 108, 110, 116, 124, 127, 130, 133 numaralı siciller.

Araştırmalar

Ağaoğlu, Sami, “Musâhip Mustafa Paşa Vakfı”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 15, Konya 2004, s.377-399.

Bayram, Mikâil, “Selçuklular Zamanında Konya’da Su Şebekesi”, Su Medeniyeti Sempozyumu, Konya 2009, s.104-108.

Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuk-ı İslamiye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, C.V, İstanbul 1985.

Halaçoğlu, Yusuf, Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme (Menziller), Ankara 2002.

------------, XIV-XVII. Yüzyıllarda Devlet Teşkilâtı ve Sosyal Yapı, Ankara 1995.

Konyalı, İbrahim Hakkı, Konya Tarihi, Konya 1997.

Mehmed Süreyyâ, Sicil-i Osmânî, C.IV, Matbaa-yı Âmire 1308.

Muallim Nâci, Lügat-ı Nâci, İstanbul 1978.

Öztürk, Nazif - Mevlüt Çam, “Evkâfın Suları / veya Tarihin Su Vakıfları”, Su Medeniyeti Sempozyumu, Konya 2009, s.348-373.

Pakalın, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.III, İstanbul 1983.

Sak, İzzet, Şer’iye Sicillerine Göre Konya’da Vasiyet Yoluyla Yapılan Hayır ve Vakıflar, Selçuklu Belediyesi Kültür Yayınları: 30, Konya 2008.

Şensoy, Fatma, “Suyu Vakfetmek, Arşiv Belgelerinden Konya Su Vakıflarını Okumak”, Su Medeniyeti Sempozyumu, Konya 2009, s.374-391.

Şentürk, Hüdai, “Tanzimat Devrine Kadar Osmanlı Devleti’nin Ulaşım Teşkilâtı ve Yol Sis-temine Genel Bir Bakış”, Türkler, C.X, Ankara 2002, s.904-912.

Zachariadou, Elizabeth A., (Editör), Sol Kol Osmanlı Egemenliğinde Via Egnatia (1380-1699), (Çev: Özden Arıkan, Ela Güntekin, Tülin Altınova), İstanbul 1999.

Page 108: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CIEPO 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUMU 14-17 NİSAN 2011 UŞAK

1479

ÇANAKKALE SAVAŞI VE I.DÜNYA SAVAŞI ULUBEYLİ VE KARAHALLILI ŞEHİTLERİMİZ

Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Bekir SEMERCİ ∗

ÖZET

Bu araştırmamız Uşak Nüfus Müdürlüğü arşivindeki osmanlıca (Ölüm Vukuatı) defterlerinde kayıtlı bulunan“ 1. Dünya ve Çanakkale Savaşında” şehit düşen Ulubey-liler ve Karahallılar üzerinedir. Türk Milleti olarak 211 bin şehit verdiğimiz Çanakkale Savaşlarında, Anadolu’nun her köy, kasaba ve şehrinden şehidimiz bulunmaktadır. 1. Dünya Savaşı (M.1914-1918) ve Çanakkale (R.1331- M.1915) Savaşlarında sadece Ulubey ilçe merkezinden 90 dolayında şehidimiz vardır. Karahallı ilçe merkezimizden ise 55 civarında şehidimiz mevcuttur. Bu Ulubeyli ve Karahallılı şehitlerimizi; şehadet zamanları, yaş durumları, medeni durumları, isimleri ve şehit oldukları yerler itibariyle incelemeye çalıştık. Bu savaşlar sonrasında iç-ege bozkırındaki bu güzel kasabalarımız-da bir çok aile dul ve yetim kalmıştır. Milletimiz çok sıkıntı ve yokluklara düçar olmuş ancak, bu güzel vatan şehitlerimiz sayesinde bağımsızlığını korumuştur. Atatürk’ün “Eğer bir millet büyükse kendini tanımakla daha büyük olur” vecizesi bağlamında; milletimizin tarihteki yaşanmış ibret levhalarını genç nesillerimize aktarmaya çalıştık. Şehitlerimiz vesilesiyle Uşak’ın yerel tarih ve sosyal tarihi hakkında geleceğe yönelik mesajlar vererek, vatan sevgisi sorumluluğumuzu ifade etmeye çalıştık. Bu duygu ve düşüncelerle vatan için toprağa düşmüş tüm aziz şehitlerimizi saygı ile anıyorum.

Bu çalışmamız, Türk ve Dünya Tarihi açısından fevkalade önemli olan Çanakkale savaşlarında bir vatan beldemiz olan Uşak’ın Ulubey ve Karahallı ilçe merkezlerinin rolünü ortaya koymaya yöneliktir. “21.Yüzyılda Uşak” sem-pozyumu’na Prof. Dr. Nuri Köstüklü tarafından “Çanakkale’de Şehid Olan Uşaklılar” konulu tebliğde Askerlik Şubesi kayıtlarından tespit edilen 534 Uşaklı şehid üzerine bir inceleme yapılmıştır. Kendisinin Uşak Nüfus Müdürlü-ğü Arşivindeki Ölüm Vukuat defterlerine ulaşması mümkün olamamıştır.(1) Bizde bu arşive ulaşarak Ulubeyli ve Karahallılı şehitlerimiz üzerine bu çalış-mamızı gerçekleştirdik.

I. Cihan Savaşında, Çanakkale, Kafkas, Irak, Şam, Galiçya, Filistin cep-helerinde savaştık. Türkler ise (kara muharebelerinde 57.084, kalanı deniz mu-

∗ Araştırmacı-Yazar, Uşak

Page 109: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

BEKİR SEMERCİ

1480

harebelerinde olmak üzere) 211 bin şehit ve (205.000 İngilizler, Fransızlar 47.000 zayiatı olmak üzere.) 252 bin İtilaf devletlerinden olmak üzere kayıp ve zayiat toplamı olarak yarım milyondan fazla gencin uğruna can verdiği.. Sarı-kamış’ta duyulan çığlığın yankısıdır Çanakkale….. Sarıkamış’ta karlar altında kalma pahasına ilerlemeye çalışan yiğitlerin korkusuyla açtırılan bir cephedir. Dünya dünya olalı böyle bir savaş görmemiş, en çetin mücadelelerin, tam anla-mıyla bir can pazarının yaşandığı… Gelen cehennemi göğüslerinde söndüren; kaçmayı değil hayal etmek, bin bir türlü güçlüğe rağmen mevzilerinde sebat eden, göz kırpmadan düşmanın üze-rine yürüyen, kelime-i şahadet getirerek gül bahçesine girercesine can veren yiğitlerin destanıdır Çanakkale… Çanakkale; Türkiye Cumhuriyetinin önsözü, Şanlı Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihe şanla, şerefle, imanla, kahramanca söylediği son sözüdür.

1 metrekareye 6000 merminin, her şehide bini aşkın kurşunun düştüğü yerdir Çanakkale… Sonunda 253 bin, birkaç şehir nüfusu kadar Müslüman Türkü vatan uğruna feda etme pahasına kazanılan, cephede dökülen kanın cep-he gerisinde gözyaşına karıştığı bir mücadeledir Çanakkale..Türk Milletinin istiklaline, sonu gelmez ihtiraslara karşı verilen bir ölüm kalım savaşıdır.

Balkan savaşı, Çanakkale ve 1. Dünya Savaşı’nda 90 civarında Ulubey merkezinden şehid tesbit ettim. Bu rakam 100 civarında olabilir. Ulubeyli yaşlı-lardan Kaytanzade İsmail’in oğlundan seferberlikte Ulubey’den 100 gencin savaşa katıldıklarını, sadece altı kişi geri döndüklerini işittim. Bu rivayetlerde kayıtlara mutabıktır. 21.Y.Y. Eşiğinde Uşak sempozyumuna sunduğu bir tebliğ-de; Çanakkale’de Şehit Olan Uşaklılar üzerine Prof. Dr. Nuri Köstüklü, M.S.B. Askerlik Şubesi kayıtlarında 534 Uşaklı şehid tesbiti yapmıştır. Uşak Nüfus Müdürlüğü arşivlerinde yaptığım araştırmalarımda; Ulubey merkezinden tesbit edebildiğim 88 Ulubey’li şehidimiz vardır.

Bu şehitlerin 45’i Çanakkale’de, 15’i doğu cephesi, 6 tanesi Balkan Har-binde, geriye kalanı ise diğer mahal ve cephelerde 1.Dünya Savaşında şehit düşmüştür. Ulubey merkez ilçe 1. Dünya Savaşı şehidlerinin 56’sı evli, 32’si ise bekar’dır. Şehitlerimizin en yaşlısı R.1286 (M 1870) doğumlu olup 47 yaşında şehid olmuştur. En genci ise, R. 1314 (M. 1898) doğumlu olup 1331 Çanakka-le’de 17 yaşında şehid olmuştur. Şu halde, şehitlerimizin yaş durumlarına baktı-ğımızda 17 ila 47 yaş arasındadırlar.

En çok Kanlıtepe (dere), Arıburnu ve Anafartalar’da şehit vermişiz. En çok şehit verdiğimiz ay Temmuz ayıdır..

Page 110: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ÇANAKKALE SAVAŞI VE I.DÜNYA SAVAŞI ULUBEYLİ VE KARAHALLILI ŞEHİTLERİMİZ

1481

Çanakkale Şavaşı sonrası Ulubey’de de bir çok dul ve yetim kalmıştır. Bu savaşa giden bir çok delikanlı şehit olup geri dönmemiş ve Ulubey’de de Ça-nakkale için türküler yakılmıştır. Ulubey’de Askere giden bir delikanlı annesi-ne bu türküyü söyler. Mustafa –Gülten DEMİR’in babalarından naklettiği bir Çanakkale türküsü :

ÇANAKKALE

“ Annem benim sandığımı açmasın, Mavi şalvarıma uçkur takmasın, Oğlum gelir diye yola bakmasın.

Aha ben gidiyorum gelemem gayri, Al duvaklı gelinlere saramam gayri” .(2)

ULUBEY’Lİ ŞEHİTLERİN MAHALLE OLARAK DAĞILIMI

Sıra No Mahalle Adı Şehid Sayısı 1 GÖLBAŞI 24 2 ÜYÜKBAŞI 18 3 DİLAVER 15 4 EMİRLER 13 5 CAMİKEBİR 9 6 AŞAĞI MAH. 9

TOPLAM 88

NİÇİN MEHMETÇİK DİYORUZ?

Tarihçilerin Çanakkale’de şehid olanlar üzerinde yaptıkları araştırmalar-da, şehid isimleriyle ilgili çalışmalarda Uşak merkezide dahil en çok MEHMED (MUHAMMED’in kısaltılmış şeklidir) adı kullanılmıştır.

Türklerin Sevgili peygamberimize derin sevgilerini Mehmed adıyla ifade etmişlerdir. Kötü bir söz söylendiğinde ecdadımız, Hz. Peygamber Efendimizin ruhaniyeti incinmesin diye Muhammed yerine Mehmed adını kullanmışlardır. Gerçekten Ulubey Merkezinde 88 şehid tablosunu incelediğimizde en çok MEHMET (Osmanlıcada. Mehmed’in son harfi D ile yazılır. Türkçe okunuşta T okunuyor. Aynı durum Şehid kelimesindede söz konusudur.) adına rastlıyoruz. İşte biz ordumuzun kahraman erlerine, neferlerine bundan dolayı MEHMETÇİK diyoruz.

Page 111: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

BEKİR SEMERCİ

1482

ADLARINA GÖRE ULUBEYLİ ŞEHİTLERİMİZ (3)

ŞEHİD ADI SAYISI MEHMET 20 ALİ 11 MUSTAFA 9 İBRAHİM 7 HALİL 6 AHMET 4 HASAN 4 VELİ 3

Şehid’in Adı ve Lakabı Mahallesi Baba-Ana Adı Doğum Yeri ve Tar. Medeni Hal Olaylar ve Tarihi

1.Kaytan oğlu İbrahim Üyükbaşı. H:72. Ahmet- Eşe Ulubey - 1306 - Bekar Askerde .. şehid. İshalden17.Tem.1331 2.Çoban oğlu İbrahim “ H.15. Hasan-Sultan “ - 1302- Evli As. Şehid.Hummadan,1.Haz.1331 3.Deli Veli oğlu Veli “ H: Mehmet-Fatma “ - 1301- Evli Şehid.Balkan Muharebesi-1912. 4.Pir Ahmet oğlu Osman “ H:7 İsmail-Meryem “ - 1297- Bekar Askerde .29.Aralık .1332. 5.Pir Ahmet oğlu Abdurrahman “ H:1 Ali-Raziye “ - 1302 Evli Şehid, Meydan Muharebesi.6.07.1331. 6.Kındili oğlu Mehmet “ H:75 Mustafa-Elif “ - 1306 - Evli Ahmeliderede Şehid.14.05.1331. 7.Hacı Ömer oğlu Ömer “ H:28 Hacı Ömer-Emine “ - 1295- Evli Ocak 1331’de Şehid. 8.Kaz Ömer oğlu İbrahim “ H:70 Ali-Raziye “ - 1302- Bekar Asker’de Şehid-1331. 9.H.Muharrem oğlu Mehmet “ H:102 Halil-Ismahan “ - 1288- Evli Arıburnunda Şehid. 20. Nisan. 1331. 10.Tosun oğlu Mustafa “ H. 45 Yusuf-Ayşe “ - 1296 - Evli Conkbayırı, Askerde şehid.25.Temmuz.1331. 11.Hacı Bekir oğlu Kadir “ H: 20 Hacı Bekir-Ayşe “ - 1293 Bekar Conk bayırı, Şehid.26.Temmuz.1331. 12.Deli Kızan oğlu Mehmet “ H: 32 Mehmet-Server “ - 1291 Bekar Şehid.18.Şubat.1331. 13.Emir oğlu Hasan “ H:11 Mehmet Ali- .. “ - 1293 Evli Askerde.6.K.Sani .1332. 14.Deli Veli oğlu Süleyman “ H:55 Mehmet-Fatma “ - 1299 Bekar Askerde ilam şeriyle 1335. 15.Kör Osmanoğlu Hüseyin “ H:120 Hüseyin –Sultan “ - 1313 Bekar Malatya Hast.Asker’de12.K.Evvel.1333. 16.Bölmeli oğlu İsmail “ H.83 Ahmet- “ - 1297 Evli Afyonda zatürreden 21.K.evvel.1331. 17.Evcek oğlu Mustafa “ H:65 Mustafa-Ayşe “ - 1296 Bekar Kanlıtepe’de,Şehid,10.05.1331. 18.Zemheri oğlu Mestan “ H: Süleyman-Emine “ - 1296 Evli Şehid,3.Mayıs.1331. -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 19.Yahnici oğlu Mahmut Gölbaşı H.22 İbrahim-Şerife “ - 1302 Bekar Diyarbelide su altında,8.04.1332 20.Gülşen oğlu Ahmet “ H:95 Hacı Ali-Ayşe “ - 1308 Evli 08.Mayıs.1332 .. 21.Helvacı Kör Hasanoğlu Ali “ H.142 Hasan-Fatma “ - 1298 Bekar Askerde 25 .Şubat.1332. 22.Dombacı oğlu Veli “ H.60. Hasan-Fatma “ - 1297 Bekar Şam’da mermiden,15.Mayıs.1332. 23.Çerkes oğlu Ali “ H.9 Yakup-Fatma “ - 1310 Evli Azmak dere’de 25.Mart.1331. 24.Keleş oğlu Mehmet “ H: Hacı- Ali-Ayşe “ - 1301 Evli Asker’de 8 Eylül 1331. 25.Demirci oğlu Halil “ H.93 Yusuf-Fatma “ - 1308 Evli Askerde Palu Hast.17.10.1332. 26.Minareci oğlu Şakir “ H:25 Hacı Mehmet-Şakir “ - 1295 Evli Askerde,25 Mayıs 1331. 27.Çerkes oğlu İbrahim “ H.9 Yakup-Fatma “ - 1299 Bekar Balkan Muharebesi,8,Mart,1332. 28.Çerkesoğlu Ali “ H:9 Yakup-Fatma “ - 1310 Bekar Azmakdere,şehid.25.Mayıs.1331. 29.Pehlivan oğlu Osman “ H.21 Mehmet-Halime “ - 1302 Evli Tile’de nüzul-u imhada,6.Ocak.1332. 30.Teke oğlu Mehmet “ H:22 Mehmet-Ayşe “ - 1301 Evli 4.Seyyar Hast.Şehid,14.07.1331. 31.İlyaslı oğlu Mustafa “ H.153 Ömer-Şerife “ - 1302 Evli Anafarta’da Temmuz 1331. 32.İstanbullu oğlu Mehmet Ali “ H:157 Mehmet-Hava “ - 1295 Bekar Erzurum’da 22.Şubat.1332. 33.Tomacı oğlu Mehmet Ali “ H: Mehmet-Hava “ - 1295 Evli Şam’da 15 Mayıs 1332. 34.Tomacı oğlu Halil “ H:58 Mustafa-Fatma “ - 1290 Bekar Anafartalar.26.Temmuz,1331. 35.Semerci oğlu Mehmet “ H.108 İbrahim-Rukiye “ - 1293 Evli Sivridere’ de şehid,12. Haz. 1333 36.Yeni Mehmet oğlu Hüseyin “ H: Süleyman-Fatma “ - 1310 Evli Asker’de 1333. 37.Mısırlı oğlu İbrahim “ H: Halil-Fatma “ - 1311 Evli Asker’de,1333. 38.Basmacı oğlu Mehmet “ H: 9 İbrahim-Şerife “ - 1302 Bekar Asker’de Diyarbekir’de,8.Nisan,1332. 39.Sağırağa oğlu Ömer “ H:75 Mehmet Ali-Hatice “ - 1310 Bekar Asker’de 28 M ayıs 1333. 40.Bal Mahmutoğlu Mehmet “ H: Süleyman-Halime Ulubey - 1293 Evli Anafartalar’da şehid,8.T.Sani.1331.

Page 112: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ÇANAKKALE SAVAŞI VE I.DÜNYA SAVAŞI ULUBEYLİ VE KARAHALLILI ŞEHİTLERİMİZ

1483

41..Uçmazoğlu İsmail “ H:13 Ahmet-Fatma “ - 1310 Bekar Asker’de 2.Temmuz 1332 42.Çakılıoğlu Mehmet “ H:87. Mustafa-Fatma “ - 1295 Evli Anafartalar, Asker’de. T.Sani.1331. ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 43.Semerci oğlu Hasan Camikebir H:69 Molla Ahmet-Emine “ - 1307 Bekar Şam’da Asker’de zatürreden .6.6.1330 44.Coruk oğlu Ahmet “ H:58 Ahmet-Fatma “ - 1289 Evli Şehit Balkan Muharebesi 1912. 45.Kocadibli oğlu Halil “ H:83 Ömer-Döne “ - 1299 Bekar Askerde 29.Ocak. 1332. 46.Hazır oğlu İsmail “ H:27 Hasan-Ayşe “ - 1307 Evli Askerde eceliyle 4 Ocak 1332.. 47.Kışlalı Ali Çavuş oğlu Hasan “ H:- Ali-Alime “ - 1299 Evli Asker’de 10 Temmuz 1328(1912) 48.Kara Haliloğlu Ömer “ H:28 Halil-Emine “ - 1288 Evli Asker’de 20.T.Sani.1331. 49 . Güher oğlu Halil “ H:9 Ali-Fatma “ - 1293 Evli Asker’de 153.Alayda.1331. 50 .Yağlıoğlu İsmail Hakkı “ H:15 Süleyman-Dudu “ - 1305 Evli. Asker’de,Hummadan,14.Mart.1333. 51.Çömezoğlu Ali “ H: Ahmet-Ayşe “ - 1303 Evli Askerde ,8.Temmuz.1332. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 52.Terzi Mehmetoğlu Ali Dilaver H: 62 Mehmet-Sultan “ - 1299 Bekar Asker’de şehid,Balkan Muharebesi. 53.Develi oğlu Mustafa “ H: 21 Mustafa-Emine “ - 1293 Evli Batum Merkez Hast.12.05.1332. 54.Ali Berber oğlu Ali “ H:29 Hasan-Ayşe “ - 1310 Bekar Şam’da 19.Temmuz.1341. 55.Ömer oğlu Mustafa “ H:132 Ömer-Cennet “ - 1294 Evli Balkan Muharebesi 1912.(1328) 56.Abdulgani oğlu “ H:77 Hüseyin-Fatma “ - 1286 Evli Asker’de 15.Nisan 1333. 57.Arab oğlu İbrahim “ H:131 Ali-Fatma “ - 1306 Bekar Asker’de şehid,23 Nisan 1331. 58.Benli oğlu Hasan “ H:69 Abdullah-Ümmü “ - 1312 Evli Asker’de mermiden Bozantıda. 59.Baş oğlu Mustafa “ H:38 Halil-Ayşe “ - 1297 Evli Asker’de 29.Mart.1336. 60.Yunus oğlu damadı Mehmet “ H:8 H.Mehmet-Emine “ - 1314 Evli 10.K.sani. 1331 Asker’de. 61.Demirci Günoğlan oğlu Osman “ H: - İbrahim-..... Ulubey - 1294 Evli 22.Mart.1333.Şehiden. 62.İmleli oğlu Mehmet “ H:92 Mustafa-Emine “ - 1304 Evli Ağadere Hast. 29.Mayıs.1332. 63.Aşık Mahmutoğlu Mehmet “ H:101 Süleyman-Fatma “ - 1299 Evli Şimal Harbi,Nizif Diyarı,11.K.Evvel.1331 64.Koca Ahmet oğlu Ali “ H:27 Hüseyin-Emine “ - 1308 Bekar Asker’de 13.Mayıs.1333. 65.Köse oğlu Süleyman “ H:17 Mustafa-Hatice “ - 1288 Evli Asker’de,13.K.Evvel 1331. 66.İmamoğlu Mehmet “ H:59 Mehmet-Ayşe “ - 1290 Evli Anafartalar,6.Eylül.1331.Şehid. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 67.Hacı Ömer Efendioğlu Ahmet -Emirler H.23 Bayezit-Hatice “ - 1289 Bekar Lapseki’de Hast.21.Ocak.1331. 68.Çoban oğlu Mehmet “ H:22 Mehmet –Fatma “ - 1295 Evli Mecruhan,13.Mayıs.1331. 69.Dukuk oğlu Mustafa “ H:100 Osman-İsmihan “ - 1309 Bekar KanlıTepe’de şehid,19.T.Sani 1331. 70.Hacı Gedizli oğlu Hacı Ali “ H:128 Ali-Ümmühan “ - 1299 Bekar Arıburnu,Şehid,28.Mayıs.1331. 71.Pala oğlu Mehmet “ H:27 İbrahim-Ayşe “ - 1303 Bekar Şehid,Çotuk yarında,26.7.1331. 72.Bakırlı oğlu Mustafa “ H.- Ali-Ümmü “ - 1301 Evli Asker’de ,21.K.Sani.1332. 73.Boduç oğlu Mehmet “ H:126 Yusuf-Halime “ - 1298 Evli Meydan Muharebesi.27.07.1331. 74.Karcı oğlu Yusuf “ H: Mehmet-Emine “ - 1295 Evli Çotuk Yarında, Şehid,26.07.1331. 75.Çakal Ahmetoğlu Mehmet “ H:116 Mustaf-Hatice “ - 1288 Evli Asker’de K.Sani (Ocak) 1331. 76.Bayezid oğlu Süleyman “ H.4 Mahmud-Fadime “ - 1308 Bekar Şehid,9.Temmuz.1331. 77.Köseci oğlu Ali “ H:11 İbrahim-Hatice “ - 1299 Bekar Asker’de 6.Mayıs.1331. 78.Çakalak oğlu Mehmet “ H:86 Himmet-Cennet “ - 1290 Evli Askerde 25.Kasım.1331. 79.Kabak oğlu Halil “ H:126 İsmail-Fatma “ - 1298 Bekar 1912 Balkan Muharebesi,Şehid. ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ 80Hacı Ömeroğlu Halil Aşağı H:14 Halil-Ayşe “ - 1313 Evli Şam’da 27.Nisan.1333. 81.Ali Başoğlu Ali “ H:118 H. Mehmet-Server “ - 1293 Evli T.Sani 1331 Askerde eceliyle. 82.Hacı Ömeroğlu Ömer “ H:115 H.Ömer-Emine “ - 1295 Evli K.Sani.1331.Şehid. 83.Hacı Bakırcıoğlu Veli “ H:35 Osman-Ayşe “ - 1295 Evli Şehid,9.T.Evvel.1332. 84.Hacıoğlu Ahmet “ H:18 İbrahim-Emine “ - 1297 Evli Asker’de Mardin’de 2.Mart.1333. 85.Solakoğlu Ali “ H:15 Mehmet-Zeynep “ - 1312 Evli Tekfur Dağında,20.Mart.1331. 86.Kaçaoğlu Süleyman “ H:104 Mehmet-Fatma “ - 1299 Evli Balkan Harbi,5.Temmuz.1329. 87.Ayanoğlu İbrahim “ H:95 Halil Çavuş-Alime “ - 1308 Bekar Asker,şehid.18.Temmuz.1331. 88.Cingözoğlu biraderi Mustafa “ H.69 Mustafa-Ayşe “ - 1306 Evli Taunda Asker’de 15 Eylül 1328.

Page 113: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

BEKİR SEMERCİ

1484

Sonuç Yeni keşfedilen 75+ 35= 110 km. uzunluğundaki Amerika –Arizona’da

bulunan Grand Kanyon’dan sonra dünyanın ikinci büyüklükteki Ulubey Kan-yonu ve jeoparkı; gerek tarihi ve kültürel dokusu, insanı büyüleyen doğasıyla, üç bölgeye has florası, bitkileriyle, şırıl şırıl akan Banaz ve Kazancı çayları, Hisarları (Ulubey ve Hasköy Asarı) kaleleriyle, Pepouza ve antik “Blaundus-Sülümenli ” kentiyle, İnay’daki Mais kentiyle ve şifalı Aksaz kaplıcalarıyla önemli bir eko-turistik potansiyele sahiptir.

H.1310 (M.1894) yılında Göbek (Ulubey) Nahiyesinin 9 köyü 5123 nüfu-su olup; merkez kasaba 679 hane 3419 nüfusu 6 mahalle 11 camii 175 dükkanı ve her çeşit sanatkarın bulunduğu hareketli bir kasabadır. Osmanlı Döneminde var olan beş medresesiyle ege bölgesinde nüfusuna oranla en çok cami ve med-resesi bulunan iç-ege bozkırında bulunan bu şirin beldemizin bugün 5140 nüfu-su vardır (5).

I. Dünya Savaşı ve Çanakkale’de Ulubey ilçe merkezinden 90 civarında şehit verilmesi ve Milli Mücadele’de milletçe verdiğimiz bağımsızlık mücadele-sinde bu beldenin katkılarını unutmayıp, ibret vesikası milletçe kahramanlıkla-rımızı gelecek kuşaklarımıza aktarmak ve milli hafızalarımızda yaşatmakla vatan borcu sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluruz.

Yukarıdaki veriler bize, o yıllarda 3500 nüfuslu Ulubey nahiyesinin Ça-nakkale’de şehid olanlar kervanında önemli bir mevkide bulunduklarını gösteri-yor. Bu veriler, Ulubey’in mahalli tarih ve sosyal tarihi ile ilgili önemli ipuçları ve geleceğe yönelik mesajlar vermektedir. Çanakkale Savaşı sonrası Ulubey’de bir çok dul ve yetim kalmıştır. Bu savaşa giden birçok delikanlı şehid olup geri dönmemiş ve yurdumuzun her yöresinde Çanakkale için türküler yakılmıştır.

Milli hatıralara sahip olan, bağımsızlık yolunda bu ölüm-kalım mücade-leleri ve fedakarlıklarını hafızalarında koruyan milletler, o hatıra ve şerefleri, ibret levhalarını gelecek nesilleri uyaracak ve bilinçlendirmek ve onların vic-danlarına nakşetmek borcundadır. Bu bağlamda “Milli hatıralarımız” kaybedil-meyecek en önemli hazinelerimizdir. Milli hatıralarımızı canlı tutup hafızalarda yaşamak, gelecek nesillere aktarmaya vesile olmayı milli bir görev sayıyorum. Vatan sevgisinin ifadesi ancak bu sorumluluğu taşımakla olur

Bu güzel vatan için Çanakkale’de, Kafkasya’da ve doğu’da, Musul’da canlarını veren kanlarını döken, iman dolu göğüslerini siper eden bu kahraman Mehmetçiklerimizi ve şehitlerimizi her zaman minnet ve şükranla anmalıyız.

Page 114: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ÇANAKKALE SAVAŞI VE I.DÜNYA SAVAŞI ULUBEYLİ VE KARAHALLILI ŞEHİTLERİMİZ

1485

KARAHALILI ŞEHİTLERİMİZ ÇANAKKALE SAVAŞI VE I. DÜNYA SAVAŞI

I. Cihan Savaşında, Çanakkale, Kafkas, Irak, Şam, Galiçya, Filistin cep-helerinde savaştık. 211 bin şehit ve 252 bin İtilaf devletlerinden olmak üzere toplam yarım milyondan fazla gencin uğruna can verdiği … Sarıkamış’ta duyu-lan çığlığın yankısıdır Çanakkale… Sarıkamış’ta karlar altında kalma pahasına ilerlemeye çalışan yiğitlerin korkusuyla açtırılan bir cephedir. Dünya dünya olalı böyle bir savaş görmemiş, en çetin mücadelelerin, tam anlamıyla bir can pazarının yaşandığı… Gelen cehennemi göğüslerinde söndüren; kaçmayı değil hayal etmek, bin bir türlü güçlüğe rağmen mevzilerinde sebat eden, göz kırp-madan düşmanın üzerine yürüyen, kelime-i şahadet getirerek gül bahçesine girercesine can veren yiğitlerin destanıdır Çanakkale… Çanakkale; Türkiye Cumhuriyetinin önsözü, Şanlı Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihe şanla, şerefle, imanla, kahramanca söylediği son sözüdür.

1 metrekareye 6000 merminin, her şehide bini aşkın kurşunun düştüğü yerdir Çanakkale… Sonunda 253 bin, birkaç şehir nüfusu kadar Müslüman Türkü vatan uğruna feda etme pahasına kazanılan, cephede dökülen kanın cep-he gerisinde gözyaşına karıştığı bir mücadeledir Çanakkale..Türk Milletinin istiklaline, sonu gelmez ihtiraslara karşı verilen bir ölüm kalım savaşıdır.

Uşak arşivlerinden uzun süren araştırmalarımda, Karahallı ilçe merke-zinden tesbit edebildiğim 52 Karahalı’lı şehidimiz vardır. Bu şehitlerin (26)’sı Çanakkale’de, (20) doğu cephesi, geriye kalanı ise diğer mahal ve cephelerde 1.Dünya Savaşsında şehit düşmüştür. Karahallı merkez ilçe 1. Dünya Savaşı şehitlerinin 26’sı evli, 26’sı ise bekar’dır. Şehitlerimizin en yaşlısı R.1290 (M 1874) doğumlu olup 47 yaşında şehid olmuştur. En genci ise, R. 1314 (M. 1898) doğumlu olup R.1331 Çanakkale’de 18 yaşında şehit olmuştur. Şu halde, şehitlerimizin yaş durumlarına baktığımızda 18 ila 47 yaş arasındadırlar.

En çok Sedd’ül bahir, Sığdere ’de şehit vermişiz. En çok şehit verdiği-miz ay Haziran ayıdır.

Page 115: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

BEKİR SEMERCİ

1486

Karahallı’lı Çanakkakale Şehitleri ve Diğer Şehitlerimiz. (6)

Şehid’in Adı ve Lakabı Mahallesi Baba-Ana Adı Doğum Yeri ve Tar. Medeni Hal Olaylar ve Tarihi

1.Pişdavlıoğlu BEKİR Karahallı H.484 Himmet - Eşe Karahallı- 1300 - Bekar Karacaderede gece hücumunda mayından .… şehid. 6 Mayıs 1331 (M. 1915)

2.Çoban Osmanoğlu İBRAHİM “ - Hane. 348 Ali - Eşe Karahallı - 1299 - Bekar Seddü’l bahirde şehid 30 Haz. 1331 3.Cakcakoğlu MAHMUD “ - H.336 Hacı Ali – Hanım “ - 1301 - Evli Sedd’ül bahirde şehid 17 Haz. 1331. 4.Şincaoğlu İDRİS “ - H.508 Osman – Ayşe “ - 1293 - Evli Teke Koyunda şehid 20 Nisan 1331 5.Kuyucuoğlu OSMAN “ - H. 160 Hacı Ahmed – Hatice “ - 1304 - Evli Sığderede şehid 6 Mayıs 1331. 6.Hacı Bekiroğlu Hafız ALİ Ef. “ - H.458 Mehmet – Nazlı “ - 1294 - Evli Sedd’ül bahirde şehid 24 Mayıs. 1331. 7.Küçük Mehmetoğlu HASAN “ - H. 563 Abdüllatif – Güllü “ - 1299 - Bekar Sedd’ül bahirde şehid 13 Haz. 1331 . 8 Ömeroğlu MUSTAFA “ - H. 536 Mehmet- Halime “ - 1298 - Bekar Sedd’ül bahirde şehid 12 Haz. 1331 9.Kösezade ÖMER “ - H.246 Mustafa- Emine “ - 1303 - Evli Sığ derede şehid 22 Mayıs 1331 . 10.Tahtalıoğlu VEYSEL “ - H. 297 Süleyman-Ümmü “ - 1304 - Evli Askerde Lapseki Hast. 4 T.Evvel 1331. 11.Çoban Osmanoğlu YUSUF “ - H. 347 Hacı Osman- Ayşe “ - 1294 – Evli Sığderede şehid 22 Haz. 1331 . 12. Cabaroğlu OSMAN “ - H. 101 Ömer – Fatma “ - 1290 - Evli Sığderede şehid 22 Haz. 1331 13. Tahtalı oğlu ALİ “ - H. 316 Mehmet- Nazlı “ - 1309 – Bekar Askerde şehid 9 K.Evvel ( Aralık) 1331. 14. Çobanoğlu Hafız MUSTAFA “ - H. 157 Ömer- Ayşe “ - 1305-Bekar Hilal-i Ahmer Hast. Şarapnel yarası 12 Haziran. 1331. 15. Köseoğlu MEHMET “ - H. 97 Ömer- Ayşe “ - 1309 –Evli Askerde şehid 26 K.Sani ( Ocak) 1331. 16. Hacı Teyenoğlu PAŞA “ - H. 59 Ahmet- Merdume “ - 1299- Evli Askerde 8 Mayıs 1332 17. Mercanoğlu Tevfik “ - H.8 Ali- Raziye “ - 1302- Bekar Askerde nezele-i imha’dan. 1332 18. Mercanoğlu MEHMET NAZİF “ -H. 13 Fevzi- ? “ - 1312 Bekar Kumlutepe’de Şehid. 19.Tulukoğlu HASAN “ - H.507 Mustafa-Emine “ - 1310 Bekar Askerde 5 Şubat 1331 20. Mercanoğlu MUSTAFA “ - H.5 Veli-Gülsüm “ - 1308 Bekar Askerde 25 Haz. 1330. 21 Körükçüoğlu HALİL “ - H. 129 Hacı Mustafa- Ayşe “ - 1302 Bekar Askerde 23 K.Evvel ( Aralık ) 1332. 22 Tahtalıoğlu ALİ “ - H. 316 Mehmet- Nazlı “ - 1309 Bekar Askerde Şehid 5 K.Evvel 1331. 23.Musaoğlu MUSA “ - H. 22 Hüseyin- Meryem “ - 1314 Bekar Askerde Tekfur Dağı 5.T.Sani ( Kasım) 1332 24.Zora Ağaoğlu ALİ “ - H. 464 Ahmet-Ümmü “ - 1308 Evli Askerde Cabakkuyu 22 T.Evvel (Ekim) 1332 25 Kayalıoğlu MUSTAFA “ - H. 218 Hüseyin-Hatice “ - 1314 Bekar AskerdePalu Hast. 2 K.Sani 1332 ( M.1916) 26.Molla Osmanoğlu OSMAN “ H. 280 Hüseyin- Elif “ - 1309 Bekar Asker’de 9 Şubat 1332. 27. Bozokluoğlu İBRAHİM “ H.388 Mustafa-Havana “ - 1312 Bekar Asker’de imhadan 6 Nisan 1332 . 28. Türkmenoğlu HÜSEYİN “ - H.16 Mehmet-Fatma “ - 1290 Evli Askerde 30 Mayıs 1331. 29. Tokuluoğlu MEHMET “ - H. 364 Hasan-Ümmügülsüm “ - 1312 Bekar Askerde Palu Hast. 9 Nisan 1333 30.Zoraoğlu HÜSEYİN “ - H. 414 Ahmet-Nazlı “ - 1307 Bekar Asker’de Nizamiyede 15 Mart 1332. 31 Berber Mehmet oğlu MUSTAFA “ – H. 119 Mehmet- Emine Karahallı - 1311 Evli Asker’de ishalden 8 Nisan 1332 32.Sakinoğlu MUSTAFA “ - H. 52 Abdulhay – Raziye “ - 1311 Evli Asker’de imhadan 5 Mart 1332. 33 Haliloğlu HASAN “ - H. 454 Mustafa-Rahime “ - 1310 Evli Nezele-i imhadan 7 Şubat 1331. 34 Hacı Sarıoğlu Hafız ALİ “ H. 262 Ahmet- Ayşe Bekar “ - 1312 Bekar Asker’ de Cabaklu’da 2 T.Evvel 1332 35.Murtaza oğlu VELİ “ H. 325 M.Ali-Ayşe “ - 1312 Evli Askerde Cabakluda 2 T.Evvel 1332 36. Tulukoğlu MEVLÜT “ H. - Mehmet Mükerrem “ - 1304 Evli Asker’de Karahisar Hast. Zatrürre 1332 37.Canbazoğlu YUSUF “ H.45 Mehmet-Halime “ - 1312 Evli Asker’de garken 6Temmuz 1334 38.İncekaraoğlu BAYRAM “ H.473 Hafız Ahmet- Ayşe “ - 1313 Evli Asker’de 10 Haz. 1333 39 Moroğlu EMİN “ H. 206 Hasan-Halime “ - 1313 Bekar Şam’da 12.K.Evvel 1333. 40.Osmanbeyoğlu HASAN “ H.576 Hacı Hüseyin- Nazlı “ - 1310 Evli Asker de zatürre 2 Mayıs 1334. 41.HacıAlioğlu HÜSEYİN “ H. 359 Hacı Zekeriya “ - 1313 Evli Askerde 22 Mayıs 1334 42.Dabazoğlu OSMAN “ H. 206 Hüseyin-Döne “ - 1299 Evli Askerde 11 Şubat 1334. 43. Alikömeoğlu MEHMET “ H. 1295 Ömer- Ayşe “ - 1295 Evli Asaker de zayiat. 21 Eylül 1334. 44.Meciroğlu SELİM “ H. 64 İbrahim-Emine “ - 1295 Bekar Asker de 2.Kanun-u Sani 1332. 45.Zoraoğlu BEKİR “ H. 326 Ali – Ayşe “ - 1311 Bekar Ask. cerihadan Tekfurdağında 10 Haz. 1335 46.Zoraoğlu Ahmet “ H.1307 Ali- Raziye “ - 1307 Bekar 19 Haz. 1332 Asker’de 19.Haz. 1332 47. Hacı Selimoğlu HACI ALİ “ H. 335 Mehmet-Nazlı “ - 1295 Bekar Şehiden 21 T.Sani 1332 48.EskiciHasanoğlu HİMMET “ H.583 Hasan-Emine “ - 1299 Evli Asker de şehid. 49 Kocaoğlu ALİ “ H.160 Hacı Ahmet- Hatice “ - 1297 Evli Şehid 12 Haz 1331 50. Tulukoğlu Ahmet “ H. 28 Osman-Havana “ - 1296 Evli Musul’da 15 Mayıs 1333 51.Rahmetioğlu MAHMUT “ H. 192 Ahmet-Ümmü “ - 1308 Bekar Kafkasya’da 18 Mayıs 1333 52.Mercan oğlu Hafız NAFİZ “H.371 İbrahim-Esma “ - 1290 Bekar 15.T.Evvel 1337 Yunanlılar tarafından maktülen

Page 116: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ÇANAKKALE SAVAŞI VE I.DÜNYA SAVAŞI ULUBEYLİ VE KARAHALLILI ŞEHİTLERİMİZ

1487

Uşaklı Bir Çanakkale Gazisi’nin Hatırası: Uşaklı Mehmet Yıldırım, babasından duyduğu dedesiyle ilgili bir olayı

şöyle nakletmiştir; “Dedem Süleyman Çavuş’un aynı bölükte beraber olduğu Abdullah Ça-

vuş’un düşman zırhlılarından gelen top mermilerinden hasıl olan bir şarapnel parçasıyla yaralandığını ve iki bacağının koptuğunu görmüş… Dedem yanına varınca Abdullah Çavuş; (Süleyman..Benim geriye gitmeye dermanım yok.. Beni şu kayanın dibine çek ..Belki bir iki mermi daha sallayabilirim.. Şu dört Osmanlıyı da al.., arkadaşlara dağıt ..Haklarını helal etsinler..) demiş. Bu sırada olayı arkadan izleyen bölük komutanı; (Süleyman!.. İstikamet ileri!.. O parayı yemek nasip olsaydı kendisi yerdi …) diyerek, taarruz emrini vermiş.

Çok kan kaybeden Abdullah Çavuş, yattığı yerden tek kurşunu attıktan sonra Allaha ruhunu teslim

Etmiş. Bölük arkadaşları onu, üzerindekilere hiç dokunmadan olduğu ye-re gömmüşler…”

Bilmeden gelip bastığın bu toprak ecdadının canını verdiği yerdir… Seni kucaklayan bu cennet vatanı emanet eden ecdadının, kefensiz yattığı

yerdir. (8) Sonuç Altı bin yıllık mazisi olan, tarihi “Kral yolu” üzerinde bulunan Uşak

İli’nin güzel ilçesi Karahallı eski çağlardan beri önemli bir yerleşim birimidir. Tarihi Kral yolu üzerinde kurulan takriben 2500 yıllık, Lidya dönemine ait Clandras Köprüsü yörenin tarihine ışık tutan önemli, doğal güzelliği çevresinde bulunduran önemli eserlerdendir. 1.Dünya Savaşında Karahallılar Filistin, Galiçya cepheleri ve Çanakkale’de savaşmıştır. Bugün 5200 civarında nüfusu olan bu şirin beldenin merkezinden 1.Dünya ve Çanakkale Savasında 52 şehi-dimiz vardır. Çanakkale Savaşı sonrası Karahallı’da birçok dul ve yetim kalmış-tır. Bu savaşa giden birçok delikanlı şehit olup geri dönmemiş ve yurdumuzun her yöresinde Çanakkale için türküler yakılmıştır. Bu güzel vatan için Çanakka-le’de, Kafkasya’da ve doğu’da, Musul’da canlarını veren kanlarını döken, iman dolu göğüslerini siper eden bu kahraman Mehmetçiklerimizi ve şehitlerimizi her zaman minnet ve şükranla anmalıyız.

Page 117: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

BEKİR SEMERCİ

1488

KAYNAKÇA 1. Prof. Dr. Nuri Köstüklü, Çanakkale’de Şehid Olan Uşaklılar, 21.Yüzyıl Eşiğinde Uşak Sem-

pozyumu, İst, 2001, C.I, s.285-290 2. Kaynak kişiler; Ulubeyli Gülten ve Mustafa DEMİR, İzmir’ de ikamet eder. (1938 Doğumlu) 3. Tablolar yazar ( Bekir SEMERCİ) tarafından düzenlenmiştir. 4. Şehidlerimizin kayıtları Uşak Nüfus Müdürlüğü Arşivinde izin alınarak araştırma sonucunda

Yeminli Mütercim BEKİR SEMERCİ tarafından Ölüm Vukuat Osmanlıca Defterleri (C.1, 2 ,3 ve diğer kütük defterleri) taranarak çıkarılmıştır. NOT: Rumi olan doğum tarihlerini Miladiye çevirmek için 584 ekleyiniz. (Ör: 1301 + 584 = M.1885) Yazar.

5. Hüdavendigar Vilayet-i Salnamesi. Matbaa-i Vilayet-i Hüdavendigar. Bursa, Matbaa-i Vilayet, Hicri,1310, s..370, 371

6. Karahallılı şehidlerimizin kayıtları Uşak Nüfus Müdürlüğü Arşivinde izin alınarak yapılan araştırma sonucunda Yeminli Mütercim Bekir SEMERCİ tarafından Ölüm Vukuat Osmanlıca Defterleri (C.1,2,3 ve diğer kütük defterleri) taranarak çıkarılmıştır.

7. Rumi olan doğum tarihlerini Miladiye çevirmek için 584 sabit rakamını ekleyiniz. (Ör: 1301 + 584 = M.1885) Yazar.

8. H. Hüseyin Maltepe, Çanakkale Kalbe Gömülü Değerler, İst. 2000, s.58

Page 118: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CIEPO 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUMU 14-17 NİSAN 2011 UŞAK

1489

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Doğan YÖRÜK ∗

Giriş Osmanlılar devrinde Anadolu’yu boydan boya kateden sağ, sol ve orta

kol olmak üzere üç ana cadde bulunmaktadır. Ticaret, ulaşım, haberleşme, aske-rî sevkiyat ve nakliyat esas olarak bu üç ana yol üzerinden yapılmış, bu güzer-gâhların dışında kalan yerleşmeler ise tali yollar ile ana yollara bağlanmıştır1. Karayollarına ilaveten İstanbul-Bağdat ve Hicaz demiryolu hattının da devreye girmesiyle, bu yollar üzerinde konumlanan yerleşmelerin yol sisteminin getirdi-ği nimet veya külfetler, - fakat genellikle nimetler - nedeniyle bir takım değişik-liklere uğradığı söylenebilir. Şüphesiz bu değişimlerin her yerde aynı şekilde gerçekleştiğini ifade etmek mümkün değildir. İşte bu çerçevede, Anadolu’nun sağ kolu üzerinde, İç Anadolu’yu Çukurova’ya bağlayan Gülek Boğazı geçidi yakınında, hac ve ticaret kervanları yanında, şark seferleri esnasında orduların, iaşe ve ikmal temin etmek için konakladıkları askerî menzil noktalarından birini oluşturan Ereğli, konumu itibariyle stratejik bir yerleşim birimi olarak dikkat çekmektedir. Bu durum, Ereğli’nin Bizans döneminde Araplarla, Anadolu Sel-çukluları döneminde de Ermenilerle sınır olması nedeniyle zaman zaman tahri-bata uğramasına, ticaret kervanlarının, hac kafilelerinin ve orduların konakla-masına sahne olmasıyla da ticarî potansiyelinin artmasına, şehirsel fonksiyonla-rının da gelişmesine neden olmuştur. Buradan hareketle, bu bildiride, yukarıda bahsedilen hususlarla ilintili olarak, Ereğli’deki sosyal ve ekonomik değişim ve bu sürece yol sisteminin nasıl bir etki yaptığı üzerinde durulacaktır.

∗ Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, [email protected] 1 Anadolu’daki yol sistemi hakkında geniş bilgi için bkz. M. Kemal Özergin, Anadolu Selçuklula-

rı Çağında Anadolu Yolları, İÜEF Tarih Bölümü Doktora Tezi, İstanbul 1959, s.27-145, Ümit Ekin, XVII-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı İmpatratorluğu’nda Ulaşım ve İletim Örgütlenmesi Üze-rine Bir Araştırma, AÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Ankara 2002, s.19-38; Orhan Cezmi Tuncer, Anadolu Kervan Yolları, Ankara 2007; W. M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (Çev. Mihri Pektaş), İstanbul 1960; Franz Taeschner, Osmanlı Kaynaklarına Göre Anadolu Yol Ağı, (Çev. Nilüfer Epçeli), İstanbul 2010.

Page 119: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1490

A- Anadolu Selçuklu ve Beylikler Döneminde Ereğli Ereğli ve çevresi Kutalmışoğlu Süleyman Bey tarafından 1077 yılında

Bizanslılardan alındıktan sonra 1097’de ilk Haçlı istilasına uğramıştır2. 1101’de Akşehir-Konya-Ereğli yolundan Suriye’ye inmeye çalışan başka bir Haçlı ordu-su ise I. Kılıçarslan tarafından burada imha edilmiştir3. II. Rükneddin Süleyman Şah’ın bir yandan iç karışıklıklar, diğer yandan Bizansla uğraşmasını fırsat bilen Ermeni Prensi II. Leon Ereğli ve Kayseri’ye saldırmış, bu saldırı 1199 yılında püskürtülmüş ve şehir kurtarılmıştır4. Alaaddin Keykubad devrinde bir süre Ermeniler eline geçen Ereğli, Kısun adlı bir idareci tarafından yönetilmiştir5. Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğol hâkimiyeti altında parçalanmasıyla 1276’da Karamanoğullarına geçen Ereğli6, 1291’de Moğol Hükümdarı Geyhatu tarafından alınarak tamamen tahrip edilmiştir7.

Bunca tahribata rağmen Anadolu Selçukluları döneminde Ereğli gerek nüfus, gerekse iktisadî yapı itibariyle canlı bir şehir profili görünümündedir. Nitekim 1276’da Kilikya’dan yola çıkan 80 tüccara ait büyük bir kervanın Ereğ-li yakınlarında Türkmenler tarafından soyulması8, Gülek Boğazı geçidini kulla-nan küçük veya büyük kervanların Ereğli’ye de uğradığını ve bölgede mübadele hacminin genişlediğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu dönemde Ereğ-li’nin 6.900 civarında bir nüfusa sahip olduğu tahmin edilmekte9, farklı meslek dallarının icra edildiği en az 30 adet de dükkânın bulunduğu anlaşılmaktadır10. Bu bağlamda Ereğli’de zanaat-ticaret alanındaki gelişmelere dayalı, özellikle alım-satım faaliyetleri ve vergi denetimini sağlamak amacıyla tesis edilen ve şehir yönetiminde etkin görevi olan iğdişlik kurumunun mevcudiyeti, buradaki iktisadî potansiyele ve güçlü bir kent örgütlenmesine işaret etmektedir11. Ayrıca II. Kılıçarslan’ın on bir oğlundan Sencerşah’ın Ereğli ve çevresinde yedi sene

2 Metin Tuncel, “Ereğli”, DİA, XI, İstanbul 1995, s.291. 3 İlhan Erdem, “Doğu Anadolu Türk Devletleri”, Türkler, VI, Ankara 2002, s. 393; Erdoğan

Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2000, s. 116-117,254 4 Ali Sevim - Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi, I, Ankara 1990, s.150. 5 Şikârî, Karaman Oğulları Tarihi, (Haz. Mesud Koman), Konya 1946, s.10 6 Tuncel, “Ereğli”, s.291. 7 Faruk Sümer, “Karamanoğulları”, DİA, XXIV, İstanbul 2001, s.456. 8 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993, s.511 9 Koray Özcan, Anadolu’da Selçuklu Dönemi Yerleşme Sistemi ve Kent Model(ler)i, SÜ. Fen

Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, Konya 2005, s.313. 10 Osman Turan, “Selçuklular Zamanında Sivas Şehri, AÜDTCFD, IX/4, Ankara 1951, s.452. 11 Faruk Sümer, “Selçuklu Tarihinde İğdişler”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, İstanbul

1985, s.9-23; Tuncer Baykara, “Selçukular Devrinde İğdişlik Kurumu, Belleten, LX/229, An-kara 1997, s.681-693.

Page 120: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1491

kadar meliklik yapması12 şehrin idari bir merkez olarak da öne çıktığını göster-mektedir.

Karamanoğulları devrinin önemli şehirlerinden biri olan Ereğli, Osmanlı hâkimiyetine geçinceye kadar zaman zaman Eratnaoğulları, Kadı Burhâneddin, Memluk ve İlhanlı beylik ve devletlerinin nüfuzları etkisi altında kalmıştır13.

B- Osmanlılar Döneminde Ereğli 1- XV-XVI. Yüzyıllarda Ereğli Fatih’in 1467’deki Karaman seferiyle Ereğli dâhil Konya ve çevresi Os-

manlı hâkimiyetine girmiştir14. Ereğli’nin Osmanlı egemenliğine geçmesiyle birlikte Osmanlı fetih politikalarının bir gereği olarak Rum Mehmed Paşa tara-fından kalesi yıktırılmış15, böylelikle Selçuklular dönemindeki surları ve iç ka-lesi olan kapalı bir kent modelinden16, açık bir şehir haline getirilmiştir. Bu süreçte Paşa’nın bölge halkına oldukça sert davrandığı ve Ereğli ile Lârende’de tahribat yaptığı kaynaklarda zikredilmekte, ayrıca bölgenin Müslüman ve Hristiyan halkından da İstanbul’a sürgün yaptığı bilinmektedir (1471)17.

1490’da Memlük komutanı Emir Özbek’in yağmasına maruz kalan Ereğli18, Yavuz’un Mısır seferi dönüşünde büyük topları çekmede kullanmak için buradan getirdiği camusların yetiştirilmesine en uygun yer olarak görül-müştür19. 1553’de Şehzade Mustafa’nın babası Kanunî eliyle idamına sahne olmuş, şehzadenin cenaze namazı burada kılınmıştır20.

12 Kerîmüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbâr, (Çev. Mürsel Öztürk), Ankara 2000,

s.23; İbn Bîbî, El-Evâmirü’l-Alâ’iye Fi’l-Umûri’l-Alâ’iye (Selçuknâme), I, (Haz. Mürsel Öztürk), Ankara 1996, s.41; Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş I, Anka-ra 1988, s.54; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993, s.217; Aynı Müel-lif, “Kılıç Arslan II”, İA, VI, Eskişehir 1997, s.696.

13 İ. Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri İle Ereğli Tarihi, İstanbul 1970, s.181. 14 İbn Kemal, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VII. Defter (Haz. Şerafettin Turan), Ankara 1991, s.274;

Halil Edhem, “Karamanoğulları Hakkında Vesâik-i Mehkûke”, TOEM, Cüz 13, İstanbul 1330, s.835-836; Konyalı, Ereğli, s.289; M.C. Şihabeddin Tekindağ, “Osmanlı-Karaman Münase-betleri Hakkında Araştırmalar”, İÜEF Tarih Dergisi, XIII/17-18, İstanbul 1963, s.54-55.

15 Halil İnalcık, “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, (Çev. Hamdi Can Tuncer), Cogito Osmanlılar Özel Sayısı, 19, İstanbul 1999, s.118.

16 Özcan, Kent Model(ler)i, s.182, 367. 17 Âşık Paşa-zâde, Tevârih-i Âl-i Osman, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1332, s.172; İbn Kemal, VII.

Defter, s.299; Şikâri, Karamanoğulları Tarihi, s.197-198 18 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, Ankara 1988, s.193-194. 19 Konyalı, Ereğli, s.224-226. 20 Konyalı, Ereğli, s.791-811.

Page 121: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1492

Osmanlı egemenlik sürecine kadar Ereğli’nin hâkimiyet mücadeleleri es-nasında büyük bir tahribata uğradığı ve nüfusun azaldığı kroniklerden, vakıf ve tahrir defterlerinden anlaşılmaktadır21. Nitekim XVI. yüzyılın başlarında sıradan bir köyden biraz büyük olan Ereğli’de zaman içerisinde fiziki yapı, nüfus, üre-tim ve pazarlama ilişkileri genişlemiş, küçük ölçekli de olsa şehir statüsüne kavuşmuştur22. Üzerinde bulunduğu Anadolu’nun en işlek caddelerinden biri olan Üsküdar-Şam bağlantısını sağlayan sağ kol üzerinde bulunmasının yanında askeri menzil, kervan ve hac yollarının uğrak yeri olması, buradaki pazar ilişki-lerinin gelişmesine (ihtisâb ve bâc-ı pazar-ı siyah vergileri) katkı yaptığı mu-hakkaktır.

Osmanlı padişahlarının şark seferlerinde kullandıkları Üsküdar-Antakya güzergâhı Ereğli’de yön değiştirmiş Niğde-Sivas üzerinden Erzurum’a uzanmış-tır. Taeschner, Osmanlı ordularının Ereğli’den itibaren kuzeydoğuya sapmaları-nı Karaman döneminden aldıkları bir gelenekle ilişkilendirirken, yolu uzatması-na rağmen bunun terk edilememesini ise şarktaki yerleşmiş alışkanlıklardan kolayca vazgeçilememesine bağlamıştır23. Yavuz Selim İran ve Mısır, Kanunî Irak, IV. Murad da Bağdad ve Revan seferlerinde Ereğli menzilini kullanmış-lardır24. 1548’deki Irak seferi menzilnâmesinde ordunun buradan kilesini dörder akçeden arpa satın aldığı zikredilmiştir25. 1635’deki Revan seferi menzilnâ-mesinde Ereğli yakınlarındaki Karaöyük’de konaklanıldığı, burası ile Akçaşehir arasındaki yolların düz ve çöl, suyunun az, etrafının da yüksek karlı dağlarla çevrili olduğu belirtilir. 1637-1638’deki Bağdad seferi menzilnamesinde ise yolun genişliğinden, şehir içinin darlığından, bağ ve bağçelerinden ve burada iki gün konaklanıldığından bahsedilmektedir26.

II. Bayezid döneminde 1500’de altı mahalleli, 240 neferli (yaklaşık 792 kişi) küçük bir kasaba olan Ereğli’nin en kalabalık mahallesini Cami mahallesi 21 Bkz. BOA TT 40, s.1013-1091; BOA TT 63, s.301-368; BOA TT 387, s.149-158; BOA TT

415, s.260-325; BOA TT 455, s.257-367; TKGM TK 113, vr.313b-384b; TKGM TK 564, vr.69b-72a;TKGM TK 565, vr. 160b-174b; TKGM TK 584, vr.51b-55a.

22 Doğan Yörük, XVI. Yüzyılda Ereğli Kazâsı, Konya 2009, s.46. 23 Teaschner, Anadolu Yol Ağı, s.104, 105, 176-181, 218-224, 218, 219 vd. 24 Haydar Çelebi, Haydar Çelebi Ruznâmesi, (Haz. Yavuz Senemoğlu), Tercüman 1001 Temel

Eser, s.65, 97; Nasûhü’s-Silâhî (Matrâkçî), Beyân-i Menâzil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultân Sü-leymân Hân, (Haz. Hüseyin G. Yurdaydın), Ankara 1976, s.68; Halil Sahillioğlu, “Dördüncü Muradın Bağdat Seferi Menzilnamesi (Bağdat Seferi Harp Jurnali)”, Belgeler, II/3-4, Ankara 1967, s.17; A. Süheyl Ünver, “Dördüncü Sultan Murad’ın Revan Seferi Kronolojisi, Şevval 1044 (1635) Recep 1045 (1635)”, Belleten, XVI/64, Ankara 1953, s.553.

25 Nasûhü’s-Silâhî (Matrâkçî), s.68. 26 Sahillioğlu, “Bağdat Seferi”, s.17

Page 122: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1493

oluşturmuştur. I. Selim döneminde 1518’de mahalle sayısı aynı kalmakla birlik-te nefer sayısı 297’ye çıkmıştır (yaklaşık 980 kişi). Kanunî’nin ilk yıllarında 1522 ve 1530’da altı mahalle yine sabit kalmış27, nefer sayısı 317-316’ya yük-selmiş (yaklaşık 1046-1033 kişi), 1539’da mahalle adedi yedi, nefer sayısı ise 368 (yaklaşık 1214 kişi) olmuştur. III. Murat döneminde 1584’de mahalle sayı-sında ve nüfusta çok ciddi bir artış meydan gelmiş, yirmi beş mahallede ikamet eden 1107 neferlik (yaklaşık 3653 kişi) bir nüfus ortaya çıkmıştır. Önceki tahrir-lerde Cami (Ulucami) mahallesi en kalabalık mahalleyi teşkil ederken, bu dö-nemde Mescid-i Hacı İshak mahallesi nüfusun en fazla yoğunlaştığı mahalle olarak dikkat çekmekte, şehir nüfusunun da % 361 oranında arttığı görülmekte-dir28.

M. Weber, şehirleri, içerisinde yaşayan insanların genellikle ticaret ve zanaatla uğraştıkları yerleşim birimleri olarak tanımlar29. Bu bağlamda, XVI. yüzyıl boyunca Ereğli şehrinde ciddi bir nüfus artışı görülmesine rağmen, bu nüfus şehirli bir toplum özelliği göstermekten ziyade, köylü karakterler taşıdığı, şehirlilerin raiyyet vergisine muhatap kılınmalarından anlaşılmaktadır30. Şehir sakinlerinin toprakla bağlantılarını hiçbir şekilde koparmamaları burada şehirsel fonksiyonların (hizmet, imalat ve sanayi sektörünün) yeterince gelişmediğine işaret edebilir. Ancak sözü edilen dönemde, demirci, kazancı, kalkancı, kalaycı, kasap, değirmenci, boyacı, helvacı, fırıncı, sarraç, saraf, terzi, takkeci ve dülbentçi gibi en az on beş farklı meslek dalının icra edildiği, yirmi sekiz ile altmış arasında dükkânın varlığı, bir bezirhane, bir un değirmeni, bir bedesten (Cağaloğlu) ile bir kervansarayın (Rüstem Paşa) mevcudiyeti ve boyahanenin kapasitesinin zaman içerisinde genişlediği dikkat çekmektedir31. Boyahaneler dokuma sanayiinde kullanılan ipliklerin renklendirilmesinin yapıldığı ve kumaş-ların boyandığı mekânlardır32. Bu doğrultuda gelişen boyacılık sektörü sosyal yaşantıyı etkilemesine ilaveten, boyacılık faaliyetinin yapıldığı yerlerde bulunan mahalle ve mescidlere de isim olmuştur33. Buradan hareketle, Ereğli’deki hiz-met, imalat ve sanayi sektörünün istenilen ölçüde olmasa da şehir sakinlerinin

27 Yörük, Ereğli, s.26-27; Ayrıca Ereğli’nin 1500-1520 yılları arasındaki sosyal ve ekonomik

durumu için bkz. Şenol Çelik, Ereğli Kazâsı (1500-1520), MÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yük-sek Lisans Tezi, İstanbul 1990.

28 Yörük, Ereğli, s.26-31 29 Max Weber, Şehir Modern Kentin Oluşumu, (Çev. Musa Ceylan), İstanbul 2003, s.86-87. 30 Yörük, Ereğli, s.32. 31 Yörük, Ereğli, s.40-46. 32 Mehmet Canatar, “Osmanlılarda Bitkisel Boya Sanayii ve Boyahaneler Üzerine”, Osmanlı

Araştırmaları, XVIII, İstanbul 1998, s.89-104. 33 Doğan Yörük, XVI. Yüzyılda Aksaray Sancağı (1500-1584), Konya 2005, s.46, 186; Yörük,

Ereğli, s.30.

Page 123: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1494

ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte gelişmiş olduğunu söylemek mümkün-dür.

Şehir merkezindeki iktisadî faaliyetleri ziraat, sanayi ve hizmet sektörü olmak üzere üçe ayırdığımızda; bütün tahrirlerde en büyük oranı ziraat, daha sonra hizmet, son olarak da sanayiden elde edilen gelirler oluşturmaktadır. Bun-lardan tarım ürünlerinde en büyük pay hububata, sanayi grubunda boyahanelere, hizmet sektöründe ise pazar vergilerine aittir. Vergi gelirlerinin 29.259 akçeden, 79.190 akçeye çıkması, bu dönemde çok ciddi bir iktisadî canlılığa delalet et-mektedir34.

XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Konya-Ereğli yolu güzergâhında ticaret mallarının yağma edilip, insanların katledilmesiyle güvenlik zafiyeti oluştuğu anlaşılmaktadır35. Bu hattın emniyetini sağlamak hususunda, Hortu derbendinin boş, tehlikeli, eşkıya yatağı ve geçit mahalli olmasından dolayı şenlendirilmesi ve mevcut ahalinin de dağılmasını önlemek için çeşitli tedbirle-re başvurulmuştur36. Yine bu bağlamda, 1577 yılında Ereğli kadısına gönderilen bir hükümde, Ereğli şehir merkezinde bazı vergi muafiyetleri karşılığında men-zil beygirleri beslemekle mükellef tutulan 60 haneden bazılarının ihmali yüzün-den ulak beygiri bulunamadığının zikredilmesi37 ve 1642 tarihli bir avarız defte-rinde de Ereğli menzilinde ulak beygirlerine sürekli ihtiyaç duyulduğunun belir-tilmesi38, Ereğli’nin konumlandığı yol üzerindeki önemine işaret etmektedir. Menzil39 yapılanmasıyla ilgili olarak, Rüstem Paşa’nın 1565’te Mimar Sinan’a yaptırdığı kervansarayın yerleşme merkezlerinden ziyade, menzil hanlarında kullanılan bir plan tipinde inşa edilmiş olması, kervansaraydan bu amaçla da yararlanılmak istenildiği tarzında bir kanaat uyandırmaktadır40.

2- XVII-XVIII. Yüzyıllarda Ereğli XVII. yüzyılın ilk yarısında sarsılan devlet otoritesi nedeniyle bütün

Anadolu şehirleri gibi Ereğli de bu dönemki sosyal ve siyasi çalkantılardan nasibini almıştır. Bilhassa sahte seyyidler meselesi bu bağlamda zikredilmeye 34 Yörük, Ereğli, s.44-46. 35 BOA MD 40, s.103/229. 36 Yörük, Ereğli, s.48. 37 BOA MD 31, s.8/20. 38 BOA MAD 3074, s.173. 39 Geniş bilgi için bkz. Yusuf Halaçoğlu, Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme (Menziller),

Ankara 2002; Cemal Çetin, Anadolu’da Faaliyet Gösteren Menzilhaneler (1690-1750), SÜ. Soyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Konya 2009.

40 Metin Sözen, Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, İstanbul 1975, s.549.

Page 124: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1495

değerdir. Başına yeşil sarık saran, kendilerinin Hz. Peygamberin soyundan gel-diğini iddia eden yüzlerce hazır yiyicinin yanında, katiller ve hırsızlar da takip-ten kurtulabilmek için seyyid kılığına girerek Ereğli’de oturmaya başlamışlar-dır. Sayıları her geçen gün artan ve kim oldukları bilinmeyen fakat hepsi de seyyid kıyafetinde dolaşan bu insanlar, yerli halkı rahatsız ettiği gibi, hükümeti de derin bir endişeye sevk etmişlerdir. Nitekim Köprülü Mehmed Paşa’nın İs-mail Paşa riyasetinde gönderdiği heyet 11 Haziran 1659’da Ereğli’ye gelmiş, burada Hz. Peygamber soyundan geldiklerini ileri süren yeşil sarıklı, siyah cüb-beli ve seyyid adıyla anılan 2000 kişi toplatılmıştır. Bunların soyları incelendi-ğinde sadece 20’sinin gerçek seyyid, diğerlerinin sahte oldukları anlaşılmış, hatta bunlardan 5’i de Yahudi çıkmıştır41. XVI. yüzyıl tahrirlerinde ve Mühimme defterlerinde Ereğli ve çevresindeki seyyidlerin yanında seyyid olduklarını iddia edenlere atıf yapılması42 ve XVII-XVIII. yüzyıl hac menzilnamelerinde şehir halkının ekseriyetinin seyyid olduğunun zikredilmesi43, her dönemde burada kay-da değer bir seyyid nüfusun varlığına işaret etmektedir.

1642’de eski mahallelerden bir kısmının adları kaybolmuş, bunun yerine yeni mahalleler tesis edilmiş veya isim değişikliği olmuş, mahalle sayısı 21’e, hane sayısı ise 370’e (yaklaşık 2035 kişi) düşmüştür44. Kâtib Çelebi’nin Cihan-nüma’sında 22 mahallesi, her mahallenin kendine has birer mescidi, dört camisi, iki hamamı, iki de hanı bulunan bir “kasaba-i azîme” olarak anılmıştır. Ayrıca su kaynaklarının bolluğu nedeniyle, eskiden beri şehri su almasın diye toprak dökülerek etrafına set oluşturulduğu zikredilmiş, bu bağlamda şehir ve çevre-sinde yapılan tarımsal faaliyetlere dikkat çekilmiş ve doksan çeşit armud yetişti-rildiğinden bahsedilmiştir45.

Evliya Çelebi, Seyahatnâmesi’nde şehrin doğrudan İstanbul’daki Darüssaade Ağası’na bağlı olduğunu, ağanın gönderdiği vekil aracılığıyla yöne-tildiğini, inzibat ve asayişi sağlamak için de vekilin emrine 100 süvari verildiği-ni bildirmektedir. Ayrıca kethüdayeri, yeniçeri serdarı, muhtesib, şehir naibi, şehir subaşısı ve su taksimi işiyle görevli bir mirâbın varlığından söz etmekte-dir. Sayısı 6.000’i bulan bağ, bahçe ve tarlaların sırası ile mirâb aracılığıyla sulanabildiğini, bahçelere hayat veren suyun “Peygamber Pınarı” adı ile anılan 41 Naîmâ Mustafa Efendi, Târih-i Na’îmâ, IV (Haz. Mehmet İpşirli), TTK, Ankara 2007, s.1838. 42 Yörük, Ereğli, s.35-36, 183-184 43 İzzet Sak- Cemal Çetin, “XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Hac Menzilleri”, SÜ. İlahiyat

Fakültesi Dergisi, S.19, Konya 2005, s.229. 44 MAD 3074, s.174-179. 45 Kâtib Çelebi, Cihannümâ, İstanbul 1145, s.617.

Page 125: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1496

yerden geldiğini ve her hanenin bir akarsu, havuz ve şadırvanla donatılıp, yük-sek saraylarla süslenmiş mamur bir şehir olarak zikretmektedir46. XVII-XVIII. yüzyıl hac menzil-namelerinde ise Ereğli menzili ahalisinin ekseriyetinin seyyid ve cemaatle namaz kılan nazik ve latif insanlardan oluşan, havası temiz, suyu, bağı, bahçesi ve meyvesi bol, koyun ve keçi etinin ucuz olduğu, aranan her şe-yin bulunduğu, iki hamamı, hanları ve çarşıları olan muazzam bir kasaba olarak tasvir edilmektedir47. Bu dönemin en önemli yapısı şüphesiz 1612 yılında Halep Valisi olan Ekmekçioğlu Ahmed Paşa’nın başlatıp, Sadrazam Bayram Paşa’nın Bağdat Seferi hazırlıklarını yaparken 1637 yılında tamamlattığı kervansaray-dır48.

Ereğli’nin 1690-1839 tarihli hurufat defterlerinde; yirmi yedi mahalle, yirmi cami, kırk beş mescid, üç zaviye, on yedi medrese, altı muallimhane, iki mektep ve bir imaret kaydına rastlanması49 bu dönemde Ereğli’nin çok ciddi bir imar faaliyetine sahne olduğu gibi aynı zamanda eğitim merkezi haline geldiğini de göstermektedir. Ayrıca sulanabilir alanlar için yedi ayrı mirâblık tesis edil-miş ve bunlar vakıf haline getirilmiştir50.

Osmanlı yol sistemi içerisinde Anadolu’nun sağ kolu olarak adlandırılan İstanbul-Şam-Mekke güzergâhı aynı zamanda hacılar ve surre alayları tarafın-dan kullanıldığından devlet açısından ayrı bir öneme sahipti51. Hacı adaylarını ve onlarla birlikte giden surre alaylarını yerine ulaştırmakla görevli kafilenin istirahat, iaşe ve güvenliğini sağlamaya yönelik uğradıkları ve konakladıkları mekânlar hac menzilleri olarak anılmaktaydı. Menziller surreyi götüren görevli-ler ile hacıların güvenliğinin sağlanabileceği, kafile mensuplarının iaşe ve ibate-lerini karşılayabilecekleri, alış-veriş yapabilecekleri kaza, kasaba veya büyük köyler olmak üzere, meskûn mahaller veya bu mahallere yakın uygun yerler olarak dikkat çekmektedirler52. Hacıların buralarda ihtiyaçlarını karşılamaya

46 Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, III, (Neşr.Ahmed Cevdet), İkdam Matbaası 1314,

s.28-29. 47 Sak-Çetin, “Hac, s.229. 48 Kâtib Çelebi, s.617; Konyalı, Ereğli, s.559-561; Cengiz Orhonlu, “Bayram Paşa Kervansarayı”,

VD, X, Ankara 1973, s.200. 49 İsmet Bydemir Temel, Osmanlı Döneminde Ereğli Kazası Vakıf Eserleri, Konya 2011, s.54-

157. Aslında bu çalışmadaki cami ve mescid sayıları daha fazladır. Ancak yaklaşık 150 yıllık süreçte aynı yapıların farklı isimlerle anılma ihtimali de göz önünde tutulmalıdır.

50 Temel, Ereğli, s.236-240. 51 Suraiya Faroqhi, Hacılar ve Sultanlar (1517-1638), (Çev.Gül Çağalı Güven), İstanbul 1995,

s.34-44. 52 Sak-Çetin, “Hac”, s.213.

Page 126: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1497

yönelik yapacakları alış-verişler bahsedilen şehir, kasaba ve köylerin ticaret hacminin ve fiziki yapısının gelişmesine ve genişlemesine katkı sağlayacağı muhakkaktır. Bu bağlamda Ereğli’ye gelen hacılar şehir merkezinde bulunan hanlarda konakladıkları, Cumartesi günü, konaklanan muhitin etrafında büyük-çe bir pazar kurulduğu bildirilmektedir53. Ereğli menzili, Şam yolunun yarısı kabul edilmekte54, kafilenin burada bir gün ikamet ettiği ve katırcılara yevmiye verildiği zikredilmekte55, katırcılara burada kira bedeli ödendiği için “katırcı oturağı” adıyla anıldığı tahmin edilmektedir56. Yine bu doğrultuda, Ereğli’nin hacıların ve yolcuların uğrak yeri olması hasebiyle, kahvenin kavrulup öğütül-düğü ve tüketiciye hazır hale getirildiği bir tahmise ihtiyaç duyulmuş, bu doğ-rultuda 1766’da Tufan-zade İbrahim tarafından bir tahmishane inşa edilmiş ve işletilmiştir57.

XVIII. yüzyılın başlarına kadar yolların güvenliğini sağlayan derbend teşkilatının bozulması üzerine devlet, bazı tedbirler alarak, Karaman eyaletinden itibaren yol üzerinde bulunan boş ve harap vaziyetteki hanları tamir ettirerek, şenlendirmeye çalışmıştır. Bu bağlamda, 1720 yılından itibaren, eşkıyaya karşı yolların emniyetini sağlamak amacıyla, büyük bir çalışma içine girilmiş ve hac yolu üzerinde Akşehir ile Gülek boğazı arasında bulunan harap vaziyetteki derbendler tamir ettirilerek, çeşitli yapılarla donatılmıştır58. Ereğli yakınlarında-ki Hortu ve Çavuşlu derbendlerine ise bir yandan köprü, cami, han ve dükkânlar inşa edilirken, diğer yandan da buraları şenlendirme yoluna gidilmiştir59.

3- XIX-XX. Yüzyıllarda Ereğli 1838 Ekimi’nde Ereğli’ye uğrayan Moltke, “dağların eteğinde ağaçlar al-

tına gömülmüş, oldukça büyük, fakat hemen hemen boşalmış bir kasaba" olarak tasvir ederken, İvriz Çayı’nın dağlardan iç açıcı bir şekilde çıkarak romantik bir 53 İbrahim Altan, “Hacc Yolunun Konya Menzilleri”, Yeni İpek Yolu, S.106, Konya 1996, s.48. 54 Altan, “Hacc Yolunun”, s.48. 55 Sak-Çetin, “Hac”, s.216; Münir Atalar, “Hacc Yolu Güzergâhı ve Masrafı (Kara Yolu,

1253/1837), OTAM, 4, Ankara 1993, s.59. 56 Cemal Çetin, “İşlevleri ve Özellikleri Bakımından Konya Menzilleri (XVII-XVIII. Yüzyıllar)”,

S.Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 21, Konya 2007, s.338, dipnot 311. 57 Temel, Ereğli, s.242. 58 BOA MAD 9956, s.1-284; Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbend Teşkilâtı, İstanbul 1990, s.107; Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1991, s.94-108.

59 BOA A.DVN 821, s.1-22; Doğan Yörük, “II. Mahmud Döneminde Konya ve Çevresindeki Derbendlerde Yapılan Düzenlemeler”, II. İktisat Tarihi Kongresi, Elazığ 2010, (Yayınlan-mamış Bildiri).

Page 127: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1498

vadiden çağlaya çağlaya aktığını yazmıştır60. Moltke’nin izlenimlerinden bu dönemde şehrin ciddi bir nüfus kaybına uğradığı, ekonomisinin zaafa uğradığı şeklinde bir kanaate varmak mümkündür. Fakat şehrin gelişmesini menfi yönde etkileyen faktörlerin neler olduğu bizce meçhuldür.

1840 tarihli temettuat kayıtları esas alınarak yapılan bir çalışmada; şehir merkezi ile köylerin nüfusları ayırt edilmeden kaza nüfusunun 1696 hane, yak-laşık 8480 kişi olduğu zikredilmiştir61. 1868 tarihli Konya Salnâmesi’nde 9139 kişilik müslim ve gayrimüslim nüfusun varlığına işaret edilmiştir62. 1889 tarihli Kâmûsü'l-a'lâm'da Ereğli şehir merkezinde 300'ü Ermeni, 200'ü Rum olmak üzere toplam 4600 kişinin yaşadığından bahsedilmiş63, 1894’te ise (1380 hane) 6593 kişilik bir nüfus verilmiştir64.

XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Kafkasya ve Makedonya göçmenleri-nin bir kısmı Ereğli ve çevresine yerleştirilmiş65, bilhassa, Kırım göçmenlerinin beraberlerinde getirip burada yetiştirdikleri beyaz kiraz, kısa bir süre içinde Ereğli’nin sembolü haline gelmiştir.

1869 tarihli Konya Vilayeti Salnamesi’nde şehir merkezinde on cami ve mescid, on iki medrese, bir Ermeni kilisesi, 159 dükkân, dört han, bir hamam, bir debbağhane, beş bezirhanenin mevcudiyetinden bahsedilmekte, tarım ürün-lerinden buğday, arpa, çavdar, nohut, zeğrek, boya ve cehriyeye atıf yapılmak-tadır66. Öyleki burada üretilen kökboyanın Konya yoluyla Almanya’ya gönde-rildiği, bu durumun madeni boyanın üretimine başlanmasına kadar devam ettiği bildirilmektedir67.

XIX. yüzyılın sonlarına doğru Ereğli'de on üç mahalle, dört camii, on se-kiz mescid, üç han ve 300 kadar da dükkân bulunuyordu. İstanbul'dan hareket eden hacı kafilelerinin ve doğu seferine çıkan orduların yolu üzerinde önemli bir konaklama yeri durumunda olan şehir, XX. yüzyılın başlarından itibaren de

60 Helmuth Von Moltke, Türkiye Mektupları, (Çev. Hayrullah Örs), Remzi Kitabevi, İstanbul

1969, s.222 61 Zekeriya Yaman, 19. Yüzyılda Sosyo-Ekonomik Yönüyle Ereğli Kazâsı, Marmara Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2007, s.24, 28. 62 H. 1285/ M.1868 Konya Vilayeti Sâl-nâmesi, Konya Büyükşehir Belediyesi, Konya 2007,

s.104. 63 Şemseddin Sâmi, Kâmûsu’l-A’lâm, II, Ankara 1996, s.273. 64 H.1312/ M.1894 Konya Vilayeti Sâl-nâmesi, Konya Vilâyet Matbaası 1312, s.281-282. 65 Mehmet Yılmaz, Konya Vilayetinde Muhacir Yerleşmeleri (1854-1914), SÜ. Sosyal Bilimler

Enstitüsü Doktora Tezi, Konya 1996, s.127-273. 66 1286/ M. 1869 Konya Vilayeti Sâl-nâmesi, Konya Büyükşehir Belediyesi, Konya 2007, s.120. 67 Ferruh Senan, Tarih ve Coğrafya’da Konya Ereğli’si, İstanbul 1961, s.29.

Page 128: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1499

Haydarpaşa-Bağdat demiryolu üzerinde bir istasyon olarak ulaşımdaki rolünü sürdürmüştür. Milli Mücadele esnasında 1922 yılında Hilâl-i Ahmer yararına at koşuları ve müsamereler tertip edilmiş, elde edilen gelir orduya gönderilmiş-tir68.

Sonuç Anadolu yol şebekesinin en işlek caddelerinden biri olan sağ kol üzerinde

bulunan Ereğli’nin sahip olduğu stratejik konumu, kendisine şehirsel fonksi-yonların ve fiziki yapının gelişmesi bağlamında bazı avantajlar sunarken, güvenlik zafiyetinin ortaya çıktığı dönemlerde ise eşkıya saldırılarına uğ-ramasına neden olmuştur. XVI. yüzyılda şehirden alınan vergiler bağlamında ticaret hacminin genişlediğini söylemek mümkündür. Buna paralel olarak, şe-hirde sanayi ve hizmet sektörünün gelişmesi beklenirken, tarımsal faaliyetlerin öne çıktığı, hatta şehir sakinlerinin tarımla bağlarını hiçbir zaman koparmadık-ları anlaşılmaktadır.

XVII. yüzyıldan XX. yüzyıla kadarki süreçte, üzerinde bulunduğu yol sistemine bağlı olarak, Ereğli ahalisine menzil beygiri besleme mükellefiyeti getirilmiş, yol güvenliğini sağlamak için Hortu ve Çavuşlu derbentleri şenlendi-rilmiş, ticareti artırmak için Bayram Paşa kervansarayı inşa edilmiş ve yolcula-rın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik Tufanzade İbrahim tarafından bir tahmishane yaptırılmıştır. XX. yüzyıl başlarında Haydarpaşa-Bağdat demiryolu üzerinde bir istasyon olmasıyla da ulaşım rahatladığı gibi nakliyenin de kolay-laşmasıyla ekonomik potansiyeli artmış, buna bağlı olarak da şehir nüfusu hızlı bir artış eğilimi içine girmiştir. Günümüzde bile nüfus ve ekonomik potansiyel açısından Konya’nın en büyük ilçesi olarak öne çıkmasında mevcut şartların etkisi olduğu kadar şüphesiz tarihi birikimin de rolü büyüktür. KAYNAKÇA Başbakanlık Osmanlı Arşivi Bâb-ı Asafi Divanı Kalemi (BOA A.DVN): 821 Başbakanlık Osmanlı Arşivi Maliyeden Müdevver Defterler (BOA MAD): 3074. 9956. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Mühimme Defterleri (BOA MD): 31, 40. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tapu Tahrir Defterleri (BOA TT): 40, 63, 387, 415, 455. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi (TKGM TK): 113, 564, 565, 584. ALTAN, İbrahim, “Hacc Yolunun Konya Menzilleri”, Yeni İpek Yolu, S.106, Konya 1996, s.46-49. ÂŞIK PAŞA-ZÂDE, Tevârih-i Âl-i Osman, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1332.

68 Senan, s.37.

Page 129: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1500

ATALAR, Münir, “Hacc Yolu Güzergâhı ve Masrafı (Kara Yolu, 1253/1837), OTAM, 4, Ankara 1993, s.43-90.

BAYKARA, Tuncer, “Selçuklular Devrinde İğdişlik Kurumu, Belleten, LX/229, Ankara 1997, s.681-693.

BAYKARA, Tuncer, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş I, Ankara 1988. CANATAR, Mehmet, “Osmanlılarda Bitkisel Boya Sanayii ve Boyahaneler Üzerine”, Osmanlı

Araştırmaları, XVIII, İstanbul 1998, s.89-104. ÇELİK, Şenol, Ereğli Kazâsı (1500-1520), MÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,

İstanbul 1990. ÇETİN, Cemal, “İşlevleri ve Özellikleri Bakımından Konya Menzilleri (XVII-XVIII. Yüzyıllar)”,

S.Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 21, Konya 2007, s.295-344 ÇETİN, Cemal, Anadolu’da Faaliyet Gösteren Menzilhaneler (1690-1750), SÜ. Soyal Bilimler

Enstitüsü Doktora Tezi, Konya 2009. EKİN, Ümit, XVII-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı İmpatratorluğu’nda Ulaşım ve İletim Örgütlenme-

si Üzerine Bir Araştırma, AÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Ankara 2002. ERDEM, İlhan Erdem, “Doğu Anadolu Türk Devletleri”, Türkler, VI, Ankara 2002, s. 383-424. EVLİYA ÇELEBİ, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, III, (Neşr.Ahmed Cevdet), İkdam Matbaası

1314. FAROQHİ, Suraiya, Hacılar ve Sultanlar (1517-1638), (Çev. Gül Çağalı Güven), İstanbul 1995. H.1286/ M. 1869 Konya Vilayeti Sâl-nâmesi, Konya Büyükşehir Belediyesi, Konya 2007. H. 1285/ M.1868 Konya Vilayeti Sâl-nâmesi, Konya Büyükşehir Belediyesi, Konya 2007. H.1312/ M.1894 Konya Vilayeti Sâl-nâmesi, Konya Vilâyet Matbaası 1312. HALAÇOĞLU, Yusuf, Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme (Menziller), Ankara 2002. HALAÇOĞLU, Yusuf, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin

Yerleştirilmesi, Ankara 1991. HALİL EDHEM, “Karamanoğulları Hakkında Vesâik-i Mehkûke”, TOEM, Cüz 13, İstanbul

1330, s.821-836. TEKİNDAĞ, M.C. Şihabeddin, “Osmanlı-Karaman Münasebetleri Hakkında Araştırmalar”,

İÜEF Tarih Dergisi, XIII/17-18, İstanbul 1963, s.43-76. HAYDAR ÇELEBİ, Haydar Çelebi Ruznâmesi, (Haz. Yavuz Senemoğlu), Tercüman 1001 Temel

Eser. HELMUTH VON MOLTKE, Türkiye Mektupları, (Çev. Hayrullah Örs), Remzi Kitabevi,

İstanbul 1969. İBN BÎBÎ, El-Evâmirü’l-Alâ’iye Fi’l-Umûri’l-Alâ’iye (Selçuknâme), I, (Haz. Mürsel Öztürk),

Ankara 1996. İBN KEMAL, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VII. Defter, (Haz. Şerafettin Turan), Ankara 1991. İNALCIK, Halil, “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, (Çev. Hamdi Can Tuncer), Cogito Osmanlılar

Özel Sayısı, 19, İstanbul 1999, s.115-145. KÂTİB ÇELEBİ, Cihannümâ, İstanbul 1145.

Page 130: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1501

KERÎMÜDDİN MAHMUD-İ AKSARAYÎ, Müsâmeretü’l-Ahbâr, (Çev. Mürsel Öztürk), Ankara 2000.

KONYALI, İ. Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri İle Ereğli Tarihi, İstanbul 1970. MAX WEBER, Şehir Modern Kentin Oluşumu, (Çev. Musa Ceylan), İstanbul 2003. MERÇİL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara 2000. NAÎMÂ MUSTAFA EFENDİ, Târih-i Na’îmâ, IV (Haz. Mehmet İpşirli), Ankara 2007. NASÛHÜ’S-SİLÂHÎ (MATRÂKÇÎ), Beyân-i Menâzil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultân Süleymân Hân,

(Haz. Hüseyin G. Yurdaydın), Ankara 1976. ORHONLU, Cengiz, “Bayram Paşa Kervansarayı”, Vakıflar Dergisi, X, Ankara 1973, s.199-218. ORHONLU, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbend Teşkilâtı, İstanbul 1990. ÖZCAN, Koray, Anadolu’da Selçuklu Dönemi Yerleşme Sistemi ve Kent Model(ler)i, SÜ. Fen

Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, Konya 2005. ÖZERGİN, M. Kemal, Anadolu Selçukluları Çağında Anadolu Yolları, İÜEF Tarih Bölümü

Doktora Tezi, İstanbul 1959. RAMSAY, W. M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (Çev.Mihri Pektaş), İstanbul 1960. SAHİLLİOĞLU, Halil, “Dördüncü Muradın Bağdat Seferi Menzilnamesi (Bağdat Seferi Harp

Jurnali)”, Belgeler, II/3-4, Ankara 1967, s.3-30. SAK, İzzet- Cemal Çetin, “XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Hac Menzilleri”, SÜ. İlahiyat

Fakültesi Dergisi, S.19, Konya 2005, s.199-260. SENAN, Ferruh, Tarih ve Coğrafya’da Konya Ereğli’si, İstanbul 1961. SEVİM, Ali - Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi, I, Ankara 1990. SÖZEN, Metin, Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, İstanbul 1975. SÜMER, Faruk, “Karamanoğulları”, DİA, XXIV, İstanbul 2001, s.454-460. SÜMER, Faruk, “Selçuklu Tarihinde İğdişler”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, İstanbul

1985, s.9-23. ŞEMSEDDİN SÂMİ, Kâmûsu’l-A’lâm, II, Ankara 1996. ŞİKÂRÎ, Karaman Oğulları Tarihi, (Haz. Mesud Koman), Konya 1946. TAESCHNER, Franz, Osmanlı Kaynaklarına Göre Anadolu Yol Ağı, (Çev. Nilüfer Epçeli), İs-

tanbul 2010. TEMEL, İsmet Boydemir, Osmanlı Döneminde Ereğli Kazası Vakıf Eserleri, Konya 2011. TUNCEL, Metin, “Ereğli”, DİA, XI, İstanbul 1995, s.290-292 TUNCER, Orhan Cezmi, Anadolu Kervan Yolları, Ankara 2007. TURAN, Osman, “Kılıç Arslan II”, İA, VI, Eskişehir 1997, s.688-703, TURAN, Osman, “Selçuklular Zamanında Sivas Şehri, AÜDTCFD, IX/4, Ankara 1951, s.447-457. TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993. UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı, Osmanlı Tarihi, II, Ankara 1988. ÜNVER, A. Süheyl, “Dördüncü Sultan Murad’ın Revan Seferi Kronolojisi, Şevval 1044 (1635)

Recep 1045 (1635)”, Belleten, XVI/64, Ankara 1953, s.547-577.

Page 131: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1502

YAMAN, Zekeriya, 19. Yüzyılda Sosyo-Ekonomik Yönüyle Ereğli Kazâsı, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2007.

YILMAZ, Mehmet Yılmaz, Konya Vilayetinde Muhacir Yerleşmeleri (1854-1914), SÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Konya 1996.

YÖRÜK, Doğan, “II. Mahmud Döneminde Konya ve Çevresindeki Derbendlerde Yapılan Düzenlemeler”, II. İktisat Tarihi Kongresi, Elazığ 2010, (Yayınlanmamış Bildiri).

YÖRÜK, Doğan, XVI. Yüzyılda Ereğli Kazâsı, Konya 2009. YÖRÜK, Doğan, XVI. Yüzyılda Aksaray Sancağı (1500-1584), Konya 2005.

Page 132: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

CIEPO 6. ARA DÖNEM SEMPOZYUMU 14-17 NİSAN 2011 UŞAK

1503

16. YÜZYILDA BOLU SANCAĞI’NDA ZAVİYELER VE ULAŞIM AĞI

Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Kenan Ziya TAŞ∗

Kuzey-batı Anadolu’nun önemli bir kısmını kaplayan 16. yüzyıl Bolu sancağı kadim zamanların ifadesi ile Bitinya ve Paflagonya adı verilen coğrafya parçası üzerinde yayılır. 16. Yüzyıl Bolu sancağı bugünkü siyasi ve idari coğ-rafyamıza göre Bolu, Düzce, Zonguldak, Bartın ve Karabük olmak üzere beş ilin tamamını içine alır. (Resim 1-2-3)

Resim 1. Bugünkü idari yapıya göre Bolu sancağının konumu

∗ Balıkesir Üniversitesi [email protected]

Page 133: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1504

Resim 2. Bolu sancağının yerleşim coğrafyası

Resim 3. Bolu Sancağı’nın Türkiye sınırları içindeki takribi konumu

Etrafındaki komşu sancaklardan Kocaeli ve Bursa’nın merkez sancağı ol-

duğu Hüdavendigar, Ankara, Çankırı ve Kastamonu’nun bazı kısımlarını da Bolu sancağı sınırları içinde görebiliyoruz. Bunu köy adlarına bakarak tespit etmek mümkün oluyor. Ancak bu durum karşılıklı olarak değişkenlik gösterebi-liyor. Bugün adlarını verdiğimiz illere bağlı bir kısım yerler ise aynı şekilde komşu il veya sancaklara bağlı görünüyor. Fakat bu hal kesinlikle ana coğrafya

Page 134: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1505

üzerinde büyük değişiklikler yapacak ölçekte değildir. Bölgenin Anadolu’nun fethi esnasında Bizans hududunda yer alması, Osmanlı devletinin kurulduğu ve ilk yayıldığı coğrafya olması itibariyle siyasi ve tarihi bakımdan önemlidir. Konumuz açısından önemi ise İç ve Batı Anadolu’yu Karadeniz’in kuzeyine bağlayan yol ağı veya ticaret yolunun üzerinde bulunmasıdır.

Ana hatlarını belirlediğimiz bu coğrafya üzerinde yer alan Bolu sancağı 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Anadolu eyaletine bağlıdır. 1-Bolu, 2-Çağa, 3-Dodurga, 4-Ereğli, 5-Gerede, 6-Hızırbegeli, 7-Kıbrus, 8-Konrapa, 9-Mengen, 10-Mudurnu, 11-Onikidivan, 12-Taraklıborlu, 13-Ulus, 14-Viranşehir, 15-Yedidivan, 16-Yenice adlarını taşıyan on altı nahiyesi vardır.1

Bu nahiyelerden bir kısmı kadim yerleşim merkezidir. Bunlardan sancak merkezi Bolu başta olmak üzere, Mudurnu, Taraklıborlu, Ereğli en önde gelenleri-dir. Bir kısım nahiye merkezi köyden biraz daha büyük; bir kısmının ise nahiye merkezi de bulunmamaktadır. Bu idari yapısı ve iskan özellikleri yol ağı üzerinde etkilidir veya tersinden gidilirse kadim zamanlardan itibaren kullanılan yollar böyle bir idari yapının oluşmasında ve iskânın şekillenmesinde rol oynamıştır.2 (Resim 4)

Bu yapının Bolu sancağı üzerindeki yansımasını ve sonuçlarına dair en sağ-lam verileri esas kaynağımız olan tahrir defterleri ve bunlardan evkaf defterindeki kayıtlarda bulabiliyoruz. Bu kayıtlara nazaran yol şebekesi ve ulaşım ağına dair bilgileri zaviye kayıtlarından tesbit etmek mümkündür. Tarihi çok eski zamanlara giden zaviyeler, Anadolu’ya Selçuklullarla gelmiş, çok fonksiyonlu islâmi bir kurumdur. Bu kurum sosyal ve ekonomik fonksiyonlarının yanında özellikle kırsal nüfusun dini ahlâki eğitimi ve terbiyesi üzerindeki etkileri ile belirginleşmektedir. Bütün zaviyeler aynı fonksiyonları taşımaslar da hepsinin ortak özelliği barınma fonksiyonuna sahip olmasıdır. Bu barınma özelliği dolayısı ile hem iskân hem de ulaşım ağının önemli bir parçasıdır. Bolu sancağı zaviye bakımından oldukça zengin bir bölgedir. Üstelik bu durum sadece 16. yüzyıla ait de değildir. Bu zavi-yelerin varlığı buraların ilk fetih dönemlerine kadar gitmektedir.

1 Kenan Ziya Taş, Tapu Tahrir Defterlerine Göre 16. Yüzyılda Bolu San-

cağı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü basılmamış doktora tezi, Ankara, 1993.

2 Bolu sancağının da dahil olduğu Anadolu coğrafyasından geçen kadim veya antik yollar için bkz. Kâmil Doğancı, “Prusa (Bursa) Kentinden Geçen Antik Yollar”, Osman Gazi ve Bursa Sempozyumu Bildiri Kita-bı, Bursa, 2005, s. 169-186.

Page 135: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1506

Resim 4. 16. Yüzyıl Bolu Sancağının nahiyeleri

Bu çerçevede Osmanlı ulaşım veya yol sistemi içinde 16. yüzyıl Bolu’sunun

konumu ve niteliği nasıldır, sorusunun cevabını sancaktaki zaviye varlığının tespiti ile bulabiliriz.

Öncelikle Osmanlı Devleti’ndeyol sistemi hakkında genel bir kaç hususu tespit etmekte fayda var. Bugün geneli itibarı ile yol dediğimiz ağın Osmanlı devletinde temel üç fonksiyonu vardı, ilki muvasala denilen ulaşım hizmetleri, ikincisi münakale denilen nakliye veya taşımacılık hizmetleri, üçüncüsüde mu-habere denilen haberleşme hizmetleri… Ancak bunların hepsinin toplandığı bir alan vardı ki o da devletin de önemli bir karakteristik yönüne işaret eden harp vaya savaş esnasında ordu ve onun ihtiyaçlarının görülmesinin sağlanması idi. Bunun için tesis edilmiş yollar üzerinde han, kervansaray, köprü menzilhaneler inşa edilmiş ve derbendler tesis edilmiştir. Bu hizmetler uzak veya yakın yerle-şim birimleri arasındaki mesafe ve coğrafi şartlara bağlı olarak değişiklik

Page 136: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1507

arzederdi.3 Bu tür yapılar adeta devletin resmi plânlama sonucundaki yatırımlar gibi görülebilir. Gerçi bunlardan han, kervansaray ve köprü gibi yapıların inşaası ve işletmesi vakıflar eli ile olurdu. Ancak Osmanlı Devleti’nde kamu hizmetlerinin görülmesinde vakıfların çok önemli bir görev üstlendiği bilinen bir husustur. Sonuçta devlet bu tür vakıflara büyük muafiyetler tanıyarak bu hizmetlere kaynak yaratmış oluyordu.

Zaviyler ise yine vakıf yolu ile kurulan ve yaşatılan kurumlar olmakla be-raber, daha küçük ölçekli ve sosyal zaruretler sebebiyle daha kendiliğinden şekillenen kurumlardır. Zaviye genellikle bir şeyhe tahsis edilen ve vakfiyet üzere tasarruf edilen topraklar üzerinde kurulurdu. Şeyhler bu araziyi etrafında-ki adamaları yolu ile işletir ve elde edilen gelirle zaviyenin giderlerini karşılar-lardı. Bu sebeple zaviyelerin kurulduğu yerler zamanla yerleşim merkezlerine dönüşebiliyordu. Bu özellikleri dolayısıyla zaviyelerin, devletin maddi gücünü yansıtan görkemli yapılara sahip olmak yerine sosyal hareketliliği gösteren özelliği daha belirgindir. Zaten zaviyelerin çoğu şehir veya büyük yerleşim merkezlerinin dışında orjinal ifadesi ile “ayende ve revendeye” yani gelip geçen yolcu ve kısa süreli misafirlere hizmet edip onların barınmalarını ve güvenliğini sağlamasının dışında ulaşım ağının bir parçası olmak itibarı ile çok fazla bir şey de beklenmiyordu. Bolu Sancağı’ndaki zaviyelerin sosyal fonksiyonlarının neler olduğu ele alınmayıp yalnızca yol sistemi ile irtabatı ölçüsünde temas edilecektir.

Zaviyler sonuçta yol ağının bir parçasıdır. Bu sebeple Osmanlı Devle-ti’ndeki yol ağının, Bolu sancağının yer aldığı Anadolu coğrafyasındaki duru-muna ana hatları ile göz atmak yararlı olacaktır.4

Osmanlı Devlet’nin kuruluş yıllarında yani 13. yüzyıl sonu ile 14. yüzyıl başında, Osmanlı ülkesi için temel hareket noktası Bursa idi. İstanbul’dan Ana-dolu’ya geçen bir kimse, önce Osmanlı başkenti Bursa’ya daha sonra Ger-miyanlı başkenti Kütahya’ya oradan Orta Anadolu’dan ya güneye Suriye’ye veya doğuya Tebriz’ e ve İran’a ulaşırdı. Bu dönemde Bursa’yı başlangıç nokta-sı olarak ele alan dört ana yol bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla;

1- Bursa-İznik-Geyve-Göynük-Mudurnu-Bolu üzerinden giden ve İs-fendiyaroğullarının başkenti Kastamonu’dan geçerek Karadeniz sahilinde Si-nop’ta son bulan yol,

3 Hüdai Şentürk, “Tanzimat Devrine Kadar Osmanlı Devleti'nin Ulaşım Teşkilâtı ve Yol Sistemi-

ne Genel Bir Bakış”, Türkler, C. 10, s.908.. [s. 904-912] 4 Anadolu’daki yol ağı ve bunun arkasındaki sosyo-kültürel yapı için bakınız; Franz

Taeschner, Osmanlı Kaynaklarına Göre Anadolu Yol Ağı, İstanbul, 2010.

Page 137: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1508

2- Bursa-Eskişehir-Ankara-Çorum üzerinden Amasya’ya giden yol, 3- Bursa-Mihaliç(Karacabey)-Balıkesir-Bergama ve Manisa üzerinden

İzmir’e giden yol, 4- Bursa’dan Çanakkale’ye giden yol. İstanbul fethini müteakip Osmanlı Devleti’nde, İstanbul’dan başlayarak

hem Anadolu hem de Rumeli taraflarına olmak üzere uzun mesafeli ana güzer-gahlara “kol” adı verilirdi. Bu kollar her iki taraf için sağ, sol ve orta olmak üzere üçe ayrılırdı. Bu yolların tespitinde coğrafya ve iklim şartları hesaba ka-tılmıştı. Bu sebeple Osmanlı Devleti’nden önce de bu coğrafya üzerinde kurulan diğer devletler neredeyse aynı yolları kullanmışlardır.

Asya ya da doğu yakası Anadolu daki yollar şöyledir: (Burada verilen yerleşim yerleri değişik menzil adlarının verilmesi sebebiyle farklılık gösterebi-lir.)

1-Sağ kol; Üsküdar’dan başlarGebze, İzmit, Lefke, Söğüt, Eskişehir, Bolvadin, Akşehir, Konya, Ereğli, Ulukışla, Gülek Boğazı, Çakıd, Adana, Kurt Kulağı, Payas, üzerinden Halep ve Şam’dan Hicaz yani Mekke ve Medine’ye ulaşırdı. Bu yol aynı zamanda hacc yolu idi. Bu kol üzerinde 27 menzil hane olup 247 saatlik bir mesafeye ulaşırdı.

2- Sol kol; Üsküdardan başlar Kuzey Anadolu’yu takiben Gebze, İzmit, Düzce, Bolu, Koçhisar, Tosya, Hacı Hamza, Merzifon, Şebin Karahisar, Bayburd, Tercan, Erzurum, Kars üzerinden İran’a ulaşırdı.

3- Orta kol; Gebze, İzmit, Sapanca, Geyve, Göynük Bolu, Gerede, Tosya, Hacı Hamza, Amasya, Tokat, Sivas, Malatya, Harput, Diyarbekir ve Musul üzerinden Bağdat’a ulaşırdı.

İstanbul’un Anadolu ile irtibatını sağlayan başlıca yollar şunlardır: 1-Kuzey Kervan Yolu: İstanbul’dan Erzurum’a oradan İran’a giden yol.

Sapanca’dan itibaren Mudurnu-Bolu-Amasya-üzerinden Tokat’a ulaşır. Bura-dan Erzurum üzerinden İran’a ulaşır. Sivas’ta ayrılıp Diyarbakır ve Irak’a giden kolu vardır.

2-Ankara Caddesi: Sapanca-Geyve ve Göynük yolundan Beypazarı üze-rinden Ankara’ya oradan Kayseri’ye ulaşır.

3-Merkezi ana cadde: Anadolu’nun belkemiği olan merkezi ana cadde Eskişehir-Akşehir-Konya- oradan Şam üzerinden Mekke-Medine’ye ulaşırdı aynı zamanda hac yoluydu.

4-Bursa-İzmir Caddesi: Bursa-Balıkesir-Akhisar üzerinden Manisa ve İzmir’e ulaşır.

Page 138: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1509

5-Bursa-Çanakkale Caddesi: Bursa’dan başlayıp Dimetoka(Gümüşçay) ve Lapseki üzerinden Çanakkale’ye ulaşırdı. 5

Genel hatlarıyla kısaca belirtilen bu yolların ana güzergahları değiştiril-meden modern çağların ulaşım vasıtalarının kullanılmaya yayılmaya başlandığı döneme kadar kullanılmıştır. (Resim: 5-6)

Resim 5.

Resim 6.

5 Nasuhü’s-Silâhi (Matrakçı), Beyân-ı Mehâzal-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han, Haz.

H.Gazi Yurdaydın, Ankara 1976, s. 54-56.

Page 139: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1510

Görüldüğü üzere Bolu sancağı bu ana yollardan birincisi olan kuzey ker-van yolu üzerindedir. 17. yüzyılın ortalarında seyyah Tavernier bu üzerindeki konakları şu şekilde verir: Sapanca’dan Sakarya kenarına akşamları konaklama-ya gidilir. Ondan sonra Düzce, Bolu, Gerede, Çerkeş, Karacalar, Koçhisar, Tos-ya, Hacı Hamza, Osmancık, Hacı Köy, Amasya, Turhal ve Tokat kasabalarına geçilir. İran’a kervanlar İstanbul’dan, İzmir’den ve Halep’ten kalkar İstan-bul’dan nadiren kervan kalkar. Bitinya’nın merkezi Bursa’dan daha sık kalkar. Birinci gün İstanbul’dan Üsküdar’a geçilir oradan Kartal’a gidilir. İkinci gün Kartal’dan Gebze’ye gidilir orada gecelenir. Üçüncü gün İzmit’e gelinir ve dör-düncü gün Sapanca’da konaklanır. Bütün konaklar, gerek hava bozunca, gerek hırsızlarla karşılaşmayı önlemek için, gerek geri dönülmek zorunda kalındığı zamanlar güçlük çekilmesin diye birbirlerinden deve kervanı ile sadece bir gün-lük uzaklıktadır. 6

Karadenize uzun bir kıyısı olmasına rağmen denizle irtibatı fazla değildir. Karadenizle üç önemli bağlantı noktası vardır. Ereğli Limanı ile Amasra Kalesi ve Bartın Limanı. Bu çıkış noktaları bahsettiğimiz ana yolların kenarında olup ne çıkış ne de nihai noktalar değillerdir. Buraların ticari kapasiteleri hakkında da şimdilik ayrıntılı bilgiye sahip değiliz. Ancak yine de belgelere nazaran Ereğli limanından hububat başta olmak üzere çeşitli malların nakledildiğine dair güm-rük kayıtları bulunmaktadır. Amasra, kalesi dolayısı ile askeri bir üs özelliği daha ağır basmaktadır. Bartın nehri ağzındaki küçük tersaneler ve atelyeler veya tezgahlarda tekne inşaa edildiği anlaşılıyor. Ama sonuçta az veya çok kara yol-larının denizle irtibatını sağlayan çıkış noktalarıdır. (Resim: 7-8)

6 J.B. Tavernier; XVII. Asır Ortalarında Türkiye Üzerinden İran’a Seyahat, Çev. Ertuğrul Gültekin, İstanbul,1980, s. 26-27.

Page 140: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1511

Resim 7. Batı Karadeniz Kervan Yolları

Resim 8. Bolu Sancağındaki yerleşim yerlerinin birbirlerine uzaklıkları posta tatar-

larının saat mesafeleri (takriben 19. yüzyıl sonları)

Page 141: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1512

Görüldüğü üzere sanctaki ulaşım ve nakliyenin ağırlığı kara yolları üze-rindedir. Bu yolların işleklik derecesi ve ve yollar üzerindeki merkezlerin ağır-lığı hakkında sancaktaki zaviye sayıları önemli bir göstergedir. Toplam 63 zavi-ye tespit edilmiştir. Osmanlı coğrafyasının diğer kısımlarına nazaran Bolu san-cağı zaviye sayısı bakımından en azından oran olarak belirgin miktarda fazlalık gösteriyor. Bu coğrafyanın Anadolu’nun ilk fetih yıllarında yeni gelen nüfusun yerlerşimine davetkâr bir biçimde açık ve boş olması zaviye sayısının artmasın-da en başta gelen sebeptir. İskânın ve hakimiyetin tesisinin bir aracı olarak kul-lanıldığı açıktır. Bu dönemde buradaki zaviyelerle ilgili en dikkate değer tespitleri 1334 yılında Anadolu’dan geçen ünlü Kuzey Afrikalı seyyah İbn Battuta’da bulu-yoruz. İbn-i Battuta, İzmir’den Manisa’ya, oradan Bergama’ya gelir. Oradan Balıkesir’e ve oradan da Bursa ya geçer. Bursa’da şehrin dışında adını vermedi-ği Türkmen hükümdarlarından biri tarafından inşa ettirilmiş bir zaviyeden bah-seder. Bu zaviyede gelenlerin üç gün boyunca yedirilip içirildiğini söyler. Bur-sa’ya girdiğinde ise Ahi Şemseddin’in zaviyesinde kalır ve Bursa’da Orhan Bey (Osmancık oğlu İhtiyarüddin Orhan Beğ) ile görüşür. Bursa ve Orhan Gazi ile ilgili bilgiler verir. Bursa’dan İznik’e geçer. Ordan Mekece yolu ile Geyve’ye gelir ve bir Ahi zaviyesine iner. Geyve’den Yenice’ye gelir; buradada bir zavi-yede (ahi tekkesi) kalır. Buradan da Göynük’e gelir ve yaşlı bir hırıstiyanın evinde kalır. Göynük ile Mudurnu arasında da dervişlere ait bir zaviyede konak-lar. Cuma gecesi olduğu ve zaviyede zikir yapıldığını anlatır. Ertesi gün Mu-durnu’ya varır ve orada da bir ahi zaviyesine iner. Bütün yolculukları at üzerin-de ve yanına aldığı rehberlerle yapar.

Mudurnu’dan sonra Bolu’ya gelir ve orada bir ahi zaviyesine konar. Bu-rada zaviyeyi tarif eder; “Buradaki adetlere göre zaviyelerin her bir köşesinde açılan ocaklarda kış boyunca ateş yakılır. Ocakların bacası olup duman oradan çıkıp gider ve zaviyedekileri rahatsız etmez. Bacaya, orada Buhayri derler ki çoğulu Buhara’dır. Zaviyeye girdiğimiz zaman ocaklar yanıyordu. Hemen elbi-selerimizi değişerek, ateşin karşısında ısındık. Ahi yemek ve çeşitli meyveler getirdi. Cenâb-ı Hak cömert ve hamiyet sahibi olan yabancılara şefkat ve mer-hameti esirgemeyen, misafirlerine iyilikle muamele ederek muhabbet gösteren şu taifeyi hayırla mükafatlandırsın. Oraya gelen bir yabancı, en çok sevdiği yakınından birinin yanına gelmiş gibi olur. O geceyi çok iyi geçirdik. Ertesi sabah oradan hareketle Gerede’ye ulaştık.” Gerede’de bir zaviyeye konar. Bu-rada şehrin hakimi kendisini ziyaret eder. Gerede’den Safranbolu’ya geçer ora-

Page 142: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1513

da bir medresede konaklar. Oradan Kastamonu ve Sinop’a ve Karadeniz üzerin-den Kırım’a ulaşır.7

Bolu sancağındaki zaviyeler, zaviye sayısına göre sırlama şöyledir (Zavi-yelerin adları tabloda verilmiştir.): Mudurnu (17), Ulus (11), Bolu (10), Gerede (5), Onikidivan (3), Ereğli (2), Yenice (2), Konrapa (2), Çağa (2), Dodurga (2), Tarklıborlu (2), Mengen (2), Yedidivan (1), Hızırbegeli (1), Viranşehir (1). To-plam 63 zaviye bulunmaktadır (Resim: 9-10).

Resim 9. Bolu Sancağındaki Zaviyelerin Nahiyelerdeki Adedi Göre Dağılışı

7 Muhammed et-Tanci, İbn Batuta Seyahatnamesi “Tuhfetün- Nuzzar fi Garaibü’l-Emsâr, Haz:

Mümin Çevik, İstanbul, 1983, s.211-223, Üçdal Neşriyat.

Page 143: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1514

Resim 10: Bolu Sancağındaki Zaviyelerin Nahiyelere Göre Dağılışı (Tablodaki Liste)

Görüldüğü üzere İzmir ve Bursa gibi önemli merkezleri Karadenizin ku-

zeyine bağlayan yol üzerinde olması az veya çok sancak üzerindeki yollara belirli bir hareketlilik katmaktadır. Bolu sancağı üzerindeki zaviyelerin dağılı-mına ve yoğunlaşma alanlarına baktığımızda bu konuda bir fikir edinmek müm-kündür. 16. Yüzyılda Bolu sancağında Kıbrus nahiyesi hariç diğer on beş nahi-yenin hepsinde zaviye bulunmaktadır (Resim 11-12).

Page 144: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1515

Resim. 9-11’e eas teşkil eden tablo

ZAVİYELERİN NAHİYELERE GÖRE DAĞILIM MİKTARLARI

ZAVİYELERİN SANCAK HARİTASINDAKİ YERLEŞİM

NUMARALARI BOLU (10) 4- Ahi Ata Zaviyesi: 8- Ahi Musa Zaviyesi: 19- Emir Süleyman Çelebi Zaviyesi: 36- Mehmed Beg Zaviyesi: 38- Mihaliç Bey Zaviyesi 40- Nuh Zaviyesi: 49- Şahin Beg Zaviyesi: 50- Şarabdâr Abdullah Beg Zaviyesi: 51- Şeyh Bedreddin Zaviyesi: 54- Şeyh Mümin Zaviyesi: ULUS: (11) 1- Abidoğlu Mevlânâ Şemseddin Zaviyesi: 10- Arif Şeyh Zaviyesi 15- Dedeoğlu Ömer Seydi Tekyesi: 16- Dodurga Köyü Zaviyesi: 21- Fülün Şeyh Zaviyesi: 25- Hasan Şeyh Dede Zaviyesi: 28- Hızır Şeyh Zaviyesi 34- Kulfal Şeyh Zaviyesi 45- Satılmış Şeyh Tekyesi: 57- Şeyh Yusuf Tekkesi: 60- Tur Beği Şeyh Tekyesi: MUDURNU (17) 2- Adil Şeyh Zaviyesi: 3- Ahıcık Zaviyesi: 5- Ahi Durabegi Zaviyesi: 9- Ali Şeyh Zaviyesi: 11- Asılbegi Zaviyesi: 20- Erbegi Zaviyesi: 22- Gelen Şeyhoğlu Zaviyesi: 24- Hacı Şeyh Paşa Zaviyesi: 27- Hızır İlyas Zaviyesi: 33- Karamusbükü Zaviyesi: 35- Kurd Şeyh Zaviyesi: 42- Özü Şeyh Zaviyesi: 46- Sevindik Seyyid Zaviyesi: 58- Şuayboğlu Zaviyesi: 61- Ümid Şeyh Zaviyesi: 62- Yazıcı Muhiddin Zaviyesi: 63- Yusuf Fakih Zaviyesi: GEREDE (5) 13- Aşıklu Şeyh Zaviyesi: 18- Durak Şeyh Zaviyesi:

1-Saltuk Şeyh Zaviyesi 2-Adil Şeyh Zaviyesi 3-Ahidurabegi Zaviyesi 4-Ali Şeyh Zaviyesi 5-Asıl Begi Zaviyesi 6-Erbegi Zaviyesi 7-Gelen Şeyhoğlu Zaviyesi 8-Hacı Şeyh Paşa Zaviyesi 9-Hızır İlyas Zaviyesi 10-Karamusbükü Zaviyesi 11-Kurd Şeyh Zaviyesi 12-Özü Şeyh Zaviyesi 13-Sevindik Seyyid Şeyh Zaviyesi 14-Şuayb Oğlu Zaviyesi 15-Ümit Şeyh Zaviyesi 16-Yazıcıoğlu Muiddin Zaviyesi 17-Yusuf Fakih Zaviyesi 18-Ahıcık Zaviyesi 19-Abidoğlu Mevlana Şemseddin Zaviyesi 20-Arif Şeyh Zaviyesi 21-Dedeoğlu Ömer Seydi Tekkesi 22-Dodurga Köyü Zaviyesi 23-Fülün Şeyh Zaviyesi 24-Hacı Şeyh Dede Zaviyesi 25-Hızır Şeyh Zaviyesi 26-Kulfal Şeyh Zaviyesi 27-Satılmış Şeyh Zaviyesi 28-Şeyh Yusuf Zaviyesi 29-Turbegi Şeyh Tekkesi 30-Ahi Ata Zaviyesi 31-Ahi Musa Zaviyesi 32-Emir Süleyman Çelebi Zaviyesi 33-Mehmed Beg Zaviyesi 34-Mihaliç Bey Zaviyesi 35-Nuh Zaviyesi 36-Şahin Beg Zaviyesi 37-Şarabdar Abdullah Beg Zaviyesi 38-Şeyh Bedreddin Zaviyesi 39-Şeyh Mümin Zaviyesi 40-Aşık Şeyh Zaviyesi 41-Durak Şeyh Zaviyesi 42-Salih Şeyh Zaviyesi 43-Şeyh Şehriyar Zaviyesi

Page 145: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1516

43- Salih Şeyh Zaviyesi: 55- Şeyh Şehriyar Zaviyesi: 59- Tur Ali Şeyhoğlu Zaviyesi: ONİKİDİVAN (3) 17- Doğan Fakih Zaviyesi: 32- İlyas Şeyh Zaviyesi: 52- Şeyh İbrahim Zaviyesi: YENİCE (2) 6- Ahi Eşref Zaviyesi: 41- Oğulbegi Zaviyesi: ÇAĞA (2) 7- Ahi Mahmud Zaviyesi 48- Süleyman Seydi Zaviyesi: TARKLIBORLU (2) 12- Aşıklı Emreoğlu Yiğid Şeyh Zaviyesi: 29- Hoca Piri Zaviyesi: EREĞLİ (2) 14- Bektaşoğulları Zaviyesi: 39- Mustafa Seydi Zaviyesi KONRAPA (2) 23- Hacı İshakoğlu Zaviyesi: 31- İçmeoğlu Ahmed Şeyh Zaviyesi: MENGEN (2) 30- Hoca Şeyhoğlu Zaviyesi: 47- Seydi Yakub Zaviyesi: VİRANŞEHİR 1) 37- Mevlânâ Şeyh Tekyesi DODURGA (2) 53- Şeyhler Zaviyesi: 56- Şeyh Şirin Zaviyesi: HIZIRBEGELİ (1) 26- Hasan Şeyh Zaviyesi: YEDİDİVAN (1) 44- Saltuk Şeyh Zaviyesi:

44-Tur ali Şeyhoğlu Zaviyesi 45-Hacı İshakoğlu Zaviyesi 46-İçmeoğlu Şeyh Zaviyesi 47-Hasan Şeyh Zaviyesi 48-Aşık Emreoğlu Yiğit Şeyh Zaviyesi 49-Hoca Piri Zaviyesi 50-Doğan Fakih Zaviyesi 51-İlyas Şeyh Zaviyesi 52-Mevlana Şeyh Zaviyesi 53-Şeyh İbrahim Zaviyesi 54-Bektaşoğulları Zaviyesi 55-Mustafa Seydi Zaviyesi 56-Ahi Mahmud Zaviyesi 57-Süleyman Seydi Zaviyesi 58-Ahi Eşref Zaviyesi 59-Oğul Begi Zaviyesi 60-Hoca Şeyhoğlu Zaviyesi 61-Seydi Yakup Zaviyesi 62-Şeyhler Zaviyesi 63-Şeyh Şirin Zaviyesi

Page 146: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

ANADOLU’NUN SAĞ KOLU ÜZERİNDE BİR DURAK: EREĞLİ

1517

Resim 13. Çorum-Osmancık Yolunda LaçinKöprüsü (1934)

Resim 14. Cumhuriyetin İlanında şose stabilze yol

Page 147: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com

DOĞAN YÖRÜK

1518

Resim 15. 1907 Ankara-İstanbul arası 79 saat

Resim 16.

Page 148: IÇ KAPAK CILT 3 - usaktayiz.com