illıısıala Çjl'~l ay tarih ilmi ve bizde...
TRANSCRIPT
Ha lil Sahillioğlu
Paııl Will ek
.·lkdr niz'cle korsanlaru esir dii seıı
A bdi Çelebi'nin Mektubu. 241Osmanlı imparatorluğunda tiirkaşiretlerinin rolti • 257
Illıısıa la Ç" Jl'~ l a y Uluçay XViii. asırdu H arem
KHablyat
269 TARiH iLMi VE BizDE TARiHÇiLiK
lbrııtıtm Halesoğlu
Cengi7. O rh onlu B d L . 7" E .eTll or eeers, rıe mergence
o/ Modern Turkeg. London 1961. 275
Ncjal Göyünç Frcıız Babiııger, Drei S tadton siclıten trOn Konsıonıincpel, Gulatu( 'Pera ,) und Skutari aus dem Ende des 16. JnhrhUlıderls Denkschrij ten der Österreiehi sehenAkadem;e der Wissenscha/len,pMI.-ldst . Klosse, 77. eilt, 3. ri-s ôle, ıllien 1959 . 283
Nejat Gö yün ç Fraıı z Babinger, Zıoei Stambııler
Gesam tans;chlen aus den [ abren1616 uııd 1642, Abhand/llIlgender Bager. Akademi. der ıvis
sensclıaften, phil.-hist . K/asse,Neue Folge, sayı 50, Mı;ııc/ı eıı
1960 . 285
Çaga tay Uedii Ihralıi ııı oğlu A . Zajaezkowski, Karaims ili Pa-İand, Varşor'u 1961. • . 287
Tarih. bi l i ndi ği gibi. aşa ğ ı-yukarı bir ası r önce sine kadar b irilim dalı o lmak tan ziyade basit b ilgi seviyesi nde bulunuyor "cta r ihç ilik te i nsanl ı ğ m geçm işi hakkındak i malumatın birb ir i ilealakasız , irlibatsız şek ilde ve muhakemesiz olarak. yani vak'alararasında sebep-netice m ünasebetleri üzerinde duru lma k sı zın, nakled ilmesile iktifa ediliyordu. Eski Grek tarihçisi Herodot os (ö lm.ın . ö . V. yüzyıl)'a kadar geri g id en ve Nakilci veya Hikay eei(Narra ti l) denilen bu ta rz t arih ç il i ğ i n masaldan ayrrld ı ğ ı tek nok ta ,an la tı l an ha diselerde zaman ve yer zikred ilmes i id i; gayesi demüm kün mert ebe fazla b ilgi vermekten ibaretti. Bu te lakki hemBat ı 'da. hem Do ğ u'da uzun ömürlü olmuştur. Avrupa'da orta ça ğ
kilise tarihleri başla olmak üze re XViii . yüzyıla kadar umumiye tleeserle r bu görüş a ltında yazıl mış, islam dünyası ta rih ç i li ğ in i n deesas vasfım bıı ta rz teşk i l etmiş t ir. Kron ik, H ikayeci te lak k ininmeydana ge t ird ilii b ir tar ih yazma tipidir ki, bura da, b ilgi ya lnız
tesbit ve nakledilmek su retile, her senenin vekayii, a ralannda hiçb ir ir tiba t g ôzetilrneks izin yıl-y ı l zikred ilird i. Isl am ta rihç iiiliininbüyük üstadları, mesela T a beri (ölm. 932) ve İ bn ü ' l - Es tr (ölm.1231) Nakilci usulün tems ilc iler id irler . Her ne kadar Mes'udr(ö lm. 997) ve ıbn Miskeveyh (öl m. i 029) gi b i bazı Arap ta r ihç ile ri nde bu ç ı ğr nn dışına ç ıkmak temayülü sezil iyors a d a bu,s onrak i devi rlere tesir bak ımından öneın li o lmad ı ğ ı g ib i. ünlütarih fdsefeeisi ıbn Haldun (ölm. 1406) b ile, felsefi Ve içtimalte me l nazariyel er ine ra ğmen, aym yolu takip ten ge ri kalmamıştır,
Böyleee 2500 y ı la yakın bi r maz isi o la n Na kilci lilc izindeyürüyenler için d a ima çok şey bilmek, adeta kapalı gözlerlebeşeriyeti n bütün geçmişini ezbere söylemek büyük tari hçilik say ı lırd ı . Ço k bil g i sahibi olmak şüphes iz fayda lı ise
de, burada, pek önemli b;" gerçeğin farkına varılamamışo lmas ı , onu n de ğ erinden kaybe tmesini intaç edi yordu. Bu gerçek, tarihin doğrudan doğruya insanı, cemi yetleri ilgilendiren .bi r ilim ko l~ oluşu idi. Tarih, maksatsız bi r ma lümat yı ğı rn
değıl; topluma hıta p eden, ce miye t in ha ldeki duru mu ile ala kahve aynı za man da istik bali de tanzimde rol oynayan baş lıca bilgi şubeleri nden biri id i. Bu sebeble he rha ng i bir devirde, herhang~ bi r toplum ta rihe da ir bi lgil eri, labiatile, ken di yaşayışına hakım olan hayat görüşü, umu mi telakkiler] açısından kıymet lend i
re~e~, dü~ünce ~e inançlar~na uymayan olayla rı garibseyecek,muhımsemı~ecektı . Hal bu~ ı hcr tarihi o lay vinsamn yaptı ll' ''olduğuna gore on un hcr devı rde ve he r top lumu ilgilendirmesi l azım
gel.ird i. Işte •ta rihçi, ~erek öğretimde ge rek yazıda, tarihi bilgi I: rı..sır~ ma lumallan ib aret sayarak cemiyetin bu tabii temayüı u~u dık ka le alınadığı müddet çe, verd iği bilgiler cansız, ruh suz,manasız kalmağa mahkümdu.
Hem en iş.. ret edelim ki, Hikcigec i tarihçiliğin bu büyük eks~k lij!'i daha mila~dan önceki çağlarda sezilmiş ve ye ni bir tarz,Oğreıiei (Pra gm atiqu e) ta rihçil ik dediğim iz usul meydana çık
~ışl.ır" .Esk i Grek ıa.'i h~isi Thuky dides [ ôlm. m. Ö. 400) ta rihibılgılerı yaşayan cemıyetın hayatına tatbi k eden ilk yazar olarakgörünür. Kendisinden son ra Öğr-etici usulde XIX. yüzyıla kad~r b!r çok ünlü tari hç iler yetişmiş. bunla r ta rafından top lumu,.~11.l e ll hareket ve [aaliyete getirme k maksadile takip edilen, maZ1.n~n ı~u ayyen h~d i.s~ lerinden örnekleri. faydalı icra a ll a bulunmuş
~ışıl~ rı ha l k ı.n . b~ I~lsın~ sunma k gayes i. felsefede " C sosyoloj ide,u~erınde çeş i t l i fıkırle rın yürüı üldüıtü• •Büyük adam la n problemi nı ortaya a lmış t ır. . Tarihçilikte "Eski Grek ülkes i ve Ro ma 'nın
meşhur adamla rı " müellifi Grek tarihçi ve ahlükçısı Plutarkhos (ölm.125:e.doit ru), "Hü kü mdar- adlı eserin yazarı ıtalyan s iyase t nazariyeeıs ı ve devle t ada mı Machia velfi (ölm. 1527) ve "Ka hramanlar"ad ı nda k i Ielseli kira bile t a n ı nan Ingiliz Iilozofu Th . Cariyle (ö lm.1881) Ö ğ ret ici ta rzm bell i -başlı simaları ve yayıcılarıdırlar. Millet I ~r~n b~y~k rna ğ l u biye] felakellerin; taki p eden ıamanlarında veyafıkır yonunden . da ğ ı rnk bulunduk ları devirde Iıalk efkarım toplamak. top luma manevi kuv vet ve ruh aşı lamak , tarihi ma lu medenfayda lana ra k on ıı yeni hamlelere hazırlamak maksadile hemen hermem lekelle bu tclakki dairesinde tarih yazıııa ve öit reti mine baş
\' uruımuş tur. Bundan dolay ı bu usul Batı'da pek revac bulmuş vevüzyılla rc adevam e tm işti r . Bizde d e Osmanlı İmparatorlu ğunun son~sırlarında, Meş ru tiye ll e ve Cumhuriyetin ilk 15-20 yı llarında 6ğ-
-' retici tarihçilik çerçevesine giren bir çok eser kaleme a lı nmıştı r.
Ancak 6ğretici usulün, ta rihçilik yönü nden bazı zararları olduğu damuhakkaktır, çünkü milleti Iüzumsuz bir lefahüre , hele milli tarihbahisl eri nde belirli bir şovenizme sü rük lemektedir.
ışte dü ny ada tarihçilik bu durum da iken, d lim as rn ad ı verilen XiX. yüzyılın ortalarına doğru tarih anlayışında da büyükbir ge l i şme müşahede ed ild i. Bu yüzyılda fizik , tabiat, kozmog rafya v.b. g ib i müsbet ilimierin kanunlarını tesbit et me yo lundaa t ı l an geniş adımlar, .Ta rih. in de bir takım ka nunlara ba ğlanma
sı i mkanının a raştırılmasına vesile l eşkil elli. Tarihle böyle esasların hakim olabilece ğ ini se zmek ve buna dayanarak ta rih tetkiklerinde Arastırıcı -tekdmüll usulün yolunu açmak şerefi filozofLeibniz (ölm. I7I6)'c ai tse de, bunun felse fe konusu olmaktanziyade bir ilim mev zuu bulund uğu hakikatına filozofların ve larih metodcularının einsanlan n yaptık lanı üzerindeki karakter ineelemeleri neticesinde, şu prensiplerin tesbitinden so nra varılab ildi :
i - Insanla r varlık ve mahiye t it ibarile aynıdırlar. Yalnızmahiyetleri bir o lan şeyler bi rb irine bağlı tekarn ül imkanlarına
sahip olduklarına göre, insanların ge l işmes i de bi rbi rlerile irlibathalindedir.
2 - Insanların he r türlü ha l ve fiillerinde karşılık lı tesi rlermevcuttur.
3 - Bütün beşeri hadiselerde daimi bi r değişme vardır. Tarihi vak'alar birbirine benzemcyen şartlar altında vukua gelir.Bunda n dolayı her olay ke ndine mahsus za man, çevre ve a milleraçısından değerlend irilmelid i r.
Bu prensipler larih tetkiklerinde yeni bir devir açmış , larihiruhsuz bi lgi yığın ı olmak tan veya bazı s iyasi maksatlar u ğruna
isti smar edi lmekten ku rtararak onun . ilim. haline gelmes ini sağ
lamış ve böy lece AraştITICI (Genetiqu e) tarihçil ik de nilen ça ğdaş
tarih incelemelerinin do ğuş unda kesi n bi r dönüm noktası olmuş tur.
Birinci prens ip, b ütün insanların mahiyet bakımından bi r vedolayısi le gelişmeler in i n de yekdi ğerile alakah bulunuşunu ka buletmekle insanl ı ğ a yepyen i bir tarihi bakış ge t i rm iş oluyordu. Artı k , esk i çağ lardan XX. yüzyı l başlarma kadar hakim olan, çeşit-
2 ıBRAHIM KAFESOCW
TARIH ILMI VE BIZDE TARIHÇiLIK 3
TARIH ILMI VE BIZDE TARIHÇILIK 5
ii hö lgelerdeki topluluklar arasında , bir takım ind i kıstaslar d airesinde, te frikler yapmak devri kapanmış, onun ye rine, bütün insanları tü m ola ra k mütalea ede n, toplayıcı ve kucaklayıc ı zihniyetke ndini göstermişti k i, bu, yeryüzü nde tarih boyunca gelip geçmiş
kavim lerle halen mevcut bütün milletlerin tarihin seyri üzerind e, az-çok, kısa veya sü rek li tesirler yapu ğ ımn, yani tarihinbeşeriyetin müşterek mahsulü o ldu ğ unun göz önünde tutulması veortaklaşa bir insan kültürünün mevcudiyetinin benimsenmesi demekti. Bu yeni telakki tanınmış tarih metodcusu E. Bernheim 'agöre, beşeriyerin tarihte hiç bir fikri gelişme ve manevi yüksel işile kıyaslanamıyacak kadar ileri bir merha lesidir, Gerçekten Antikça ğın meşhur ta ri h yazarları böyle bir ana-g örüşten mahrum id iler. Onlarca yalnız Grek soyu ndan gele n veya Roma vatandaş lı ğ ı
hak kına s ahib o lan , medeni, kültürlü kiş i idi, fa ka t bu çe rçevenindışında kala nla r ve umumiyetle yabancı lar c barbarı , cahil ma hlüklardı; dolayısile bunların beşeri davalar ve kültür meselelerinde herhangi bir r ôl oynama kabiliyetleri yoktu. Hakikatc tamami le aykırı bu telakki Ortaçak la rda dinleri n tes irile az-çok dekişiklike u ğramakla beraber. tamamen ortadan ka lkmad ı . He r nekadar Balı'da hıristiyanlık ve Dokuda is lamiye ] insanların Tanrı
nazarında eşitlikini müdafaa etmek s uretile beşeriyete bakışta
daha geniş bir to lera ns yarattı ise de, he r iki d inin d e insanları,
ayrı-ayrı, ancak kend i inançlarına uyduk la rı ve ke nd i akide leriahka rrı ınca arnel ettikler i ölçüde kıymetlendirmesi, hatta hem islaml ı ğın, he m hırlstiya rıh ğm cş i rk» ve c k ü l ü rı le itham ettikleri toplurnla ra karş ı savaş açmanın lüzumuna inanmaları, ileri sürdük ler i eşitlik fikrinin noksanlıkını gösteriyordu. Çünkü iman etmemiş
olan l a rın beşeri dekerden yoksun bulundukları kanaat i vardı.
Görülüyor ki, bütün insanların aynı mahiyette insanlık vasfaile mücehhez bulunduk la rı düşüncesinin ga lebe çalabitm es i içinuzun yüzyılla rın geçmesi icap etm işti. Bug ün arlık umumileşme
yoluna girmiş o lan bu düşüncenin ilmi ve siyast alanla rdaki türlütece lli ler i gözler imiz ö nünded ir. Milletler b irb irl erine daha fa zlaitibar eder olmuşlard ır. Milletlerarası kül tü r münasebetleri , ara ş
lı rmalarda, bi rinci p lana geçmektedir. Ing iliz tarihçi ve tarih fel sefecisi A . Toynbee'nin ka bul ett iki tezler arasında, her insan toplulukunun beşeriyetin gidişi üzerinde etki yaptığı, binaerıaleyh nezam an yaşarsa yaşasm ve hangi co ğraf ! bölgede olursa olsun
4 18RAHIM KAf ESOGLUhe r millet in ta rih inin i neelenrne ğe layık oldu ğu fikri Onun meşhur
büyük eser inde baş lıca görüş halinde mevcut bulunmaktadır. II.Dünya Savaşından sonra bir çok Asya ve Afrika topluluklarına
istikliil t anınması ve onların birer h ür ve müst a k il de vlet ola rak,d ikerle ri y le aynı hak larl a , Birleşmiş Mille tler'de mevk i almaları
da bu telakk lnin akislerinde ndi r.Gerçekten, bu prensipin mühim bir t a ra fı da, insanlarm mahiyet
birlik ini belirtme yolu ile . es a re t, müesseses ini mahküm etmes id ir.Her insan aynı mahiyete sahip oldukuna ve her toplum, insangrupu, muayyen ö lçülerde beşeri gelişmeye yard ım ettikine göre,insanların yaratılış bakırnından hü r olmaları gere k ir. Hürriyetilkesi, y ine bu na göre, insanların tabii temayüllerindendir. Bilhassa vatanı, di li, d ini ve kül türü ile insan lı ğa hizmet edecek k ı va
ma gelmiş milletle r i ka ba k uvve tin zo ru ile ' es in e tmek, yanion la rı bu ulvi görevden mah rum bırakmak veya toplumlarııı yüksel mesine ımiluf çalışmalarda onları kayıt a ltına a lmak, beşeri
gaye lere aykırı, insanlık dış ı bir tutumdur.Aym prensip, Türk tarihinin tümü bakımından da ön emlidir.
Bilind i ği g ib i, Balı 'lı tetkikçiler vaktile Türkle ri <Asya ' lı bir kavirm , c sarı ırka mensup bir cemaat - ve benzerleri nev'indenbahanelerle kolayca araştırma dışı bırakabi l iyorlar, mesela Avrupa Hunları veya Osmanlı lrnparatorlu ğu gibi kendi lerile doğrudan
do ğruya alakas ı sebebi le tetkike me c bu r o ld uk l a rı mevzularda da, hiç ol mazsa, H un ve Osmanlı hükümd ar ailelerini ya Hin dAvrupalı bir soya ba ğ lama ğ a yahut onların T ürkl ükle ilgi ler inikesrne ğe gayre t ediyorlard ı; çünkü imparalorluk kurmak ve geniş
ülkeleri idare etm ek maharet ve meziyetinin Türklere nasip ol arnıyacağma inanıyorlardı. Fakat bugün duru m hayli de ğ i şrniş,
hakkımızda bi rçok ve o ld ukça tarafsız e tüd le r yayınlanm ı ş lır.
Milli tarihimizin zeng in ve parlak sahifelerinden mühim bir kıs
mını son yarım asır içinde Balıda yapılan araşlırmalara borçluoldu ğumuz muhakkaktır.
Ikinci prensip, i li salila rın yaptık larında daima ka rş ı lık lı tes irler bulundu ğu görüşü, ta r ihi sadece bir vak'alar bilgisi olma k tançıkarıp Balı lı ların . Humanil ies> dedikleri beşer i ili mler arasına
sokmaktadır ki, ta ri lı bu suret le, kü ltür ve medeniye tin başlıca
konu su olma k mevkiin i kazanmış bulunuyor. Karş ı lı k lı tes irl er.ve ba ğ lan tı l a rm mevcudiyetini d ikkate almak, vak'aların lek baş-
TARIH ILMI VE BIZDE TARtHC'~ıK 7
larına de~i l, fakat içtirnat, ik t isadi, d ini v. b. a lanlardaki hareketle rve de ğ i şrneler le birlikte, kül halinde meydana ge ld iği ni , tarihi had iseleri mücerret mütalea etmen in imkansızhğın ı, bunun mutlaka di ğer
sosyalolaylarla aynı za manda ve eşit kıymette ele alınması gerekt iğ i n i kabul e tmek demekt ir.IG erçek le de tarihi olaylar sosyal, ik tisadid urum, sanal ve ede biya t üze rinde b ir t a k ım tesi rler hus ule ge tirdi~i gibi, sosyal, iktisadi hareketlerin , sanat cereyanları, edebiyenilikterin türl ü tarihi had iselere sebep oldukları bir vakıadır,
Bundan dolayı, herhan gi bi r tarihi ha disey i kendisini yarataniçtimai, ik tisad i lezahür ve ta havvüllerden ayırmak; keza , o nunsebebiye t verdi ği sosya l hareketleri tarihi olaydan lecrit e tmekmüm kün de ğ ildir, Bunl arın hepsi, b ir a rada , bir bütün teşkil eder.Bütünün unsurlarını ayrı, ayrı tetkik, b izi asla tümün gerçeğine
gö türmez. Ikinci prensip böylece bülüncülük fikrini orlaya koymakla tarih araştırmala rında inkılap yapmış, -Na rra tif» ta rihç ilikseviyesi ni pek aşam ıyan siyasi vak'acılık yerine bir nevi kültürtar ihç i l i ğl ikame e tmişt ir ki , bu, tarih öğretim i ve yazımında
klas ik l eşm iş us ulü a lt-üst ed en köklü bir ye nilikli r. Artık ya lnız
şu veya bu siyasi o lay bahis mevzuu olmıyacak, ko nu, fala n veyafilan imparatorun tah ta çıkışı ile ölüm yılları arası şeklinde vazedi l·miyecek, faka t mille tier in larihi içtimai meseleler ha linde d erinlemesin c incel enecektir. Bug ün modern ta rihç ilikten anlaşılan
budur.Üçüneü prensip ise, tarihin tet kik usulü ile a lak al ıd ı r. Beşer i
hadiselerde daimi bir değişmenin mevcudiyeti fikri, eTa rih tekerrürden ibarettire tekerlemesini yıkmış, onun yerine, her ol aya kend i açısından bakmak. onu hususi inceleme konusu yapmak esasını
koymuştur. Tarihi in s anl a rın yaptı~ı ne kadar kes in bir hakikalise, aynı insanla rın za manla de~işli~i, gelişli~i, ma ddi-manevia landa yeni ik tisapla rla başkalaştığı da O kadar doğrudur vebuna göre, yaşayıŞ tarz ı , dünya görüşü, moral bakımıanndan
mütemadiyen i nkişaf ed en insan kitleler inin yarattı k la rı olayl arın birbirle rinden far klı bulunmas ı tabii olacaktır. Bunlararasında a na hatla rda g örülen bazı benzerli k ler ancak satht ta rih ç ileri stekerrfire fikr ine g ötürebi lir. Gerçekl e lam bi r aynil ik bahis konusu değildir. Çünkü her hadise insanı n o anda ki maddid urum ve manevi tulnmu nun mahsulü olduğundan, iki ayrı za manda cereyan eden olayların arnili bu lunan insanla rda ki tab ii
6 ıBRAHIM KAFESOeLUde ğ işme ve gel işme keyfiyeti, buna manid ir. Yalnız, birb irini taki peden vak'ala r arasında sebep-netice mün asebeti mevcuttur. Zatenbu ö ze l l iğ i le tabiat ilim ierinden ka t'I şekilde ayrılan ta rih , hadiselerin oluşu bakımından, tekerrür'ün değil ıeakup'un ilmi olmakta d". Bunu nla beraber, tarihte b ir hadisenin d iğerine sebep t eşkil
et mesi , ken d isinin de bir önceki olayın sonucu bulunması du rumu,yukarıdak i se~eplen dolayı, her had isen in müslakil hüviyetine ha lel ge ti rmez. Uçüncü prensip in ortaya ~ oydu ğu yenilik de bu radabe lirmekled ir. IlIiyet münasebeti, yani hadiseler arasındaki sebepnetice ba ğlant ı sı öteden beri ta r ihçiler in dikkatini çekmiş t i . Araş
t ı rmala rda bu noklaya az-çok di kk at ediliyo rdu, fakat yin e d ehe r o l ayın kendine has b ir muhtevas ı bulunduğu hususu sarihde ğild i, Pre nsi p imiz bunu kaliyetle açıklamakta ve olay lar ın özelzaman, çevre ve am ille r vasılasile de ğ ert endirilmesini şar t koş
ınaktadır. Böyle bi r tel k ik metodu bizi hiil ile 2. prensipe bağlar.
H er la rihi had ise si yasi, ikt isad i, sosyal, kültürel eephelerile birko mple ks oldu~undan insanların gerçek lerini eksi ksiz, ihmal teh likesi nde n masun ve lam ola rak aksett ireb ilmek içiıı her tarihio lay ko mpleksini ayn-ayrı incelemek icap eder.
Üçüncü prensip büyük, hayali önemd e istifadeler sa ğlamakta
dır. Çünkü, bu yolda yapılacak tetkikler\ mill i yönden belirlitoplumların; beşeri yö nd en d e bütü n insanların tekarnül çizgilerini tesbile imkan vere cek, c em iyetlerin ve insanlı ğ ın nereden gelipne re ye do ğru bi r gelişme takib e tti k lerini göslerecek ve daha mühi mi ın ill ctlerin is tik balde tulacakları is tikam et hakk ında yakın
t ahmin lerd e bulunulmasını temin edecektir. Esasen tarih ilmi ndenb eklenen hizmet de, kısaca , bundan ibaretti r. i
Tarihi ruhsuz bilgi yı ğını olmaktan kurtarıp faydah ve ma nalı bi r ilim haysiye ti ne yükselt en bu prensipler elbette ta rih yaz ım ı ve ö~retiminde büyük de ğ i ş i kli k l er vücuda ge ti recekti. Nile kimmodern tarihçili k, ta b ir caizse, uiki bir çalışma larzı o lan esk ius ulü terk ederek şakuli araştırmalara, yani derinleşme me todu'na girmiştir. Başka bir d ey imle, ma hdutluk ye rini şü rnul l ü lü ğe
b ı rakmış tı r. Mesela tarihi hükümdarların saltanat müddetler inegöre okutmak veya yazmak. yal nız nıuayyen bir süre hakkında
bilg i verebilir , fa kat milletin eskiden beri iç inde yu ğruldu ğ u
manevi oluş ' unun hakim a tmosfer ini ayd ınlatamaz . Çünkü bi rhükümdar, ida res i altındaki topl umun, tarihin sey rile birlikte
TARIH tLMt VE BIZDE TARIHÇiLIK 9
tak ip et t i ğ i uzu n ve çok g ir in inkişafın pek kısa bir zama nın
d a gel ip geçen ve - e ğ e r icraatç ı ise- ana gelişme yolunda 'a nca k ,' müs be t ve ya menfi, lahik etk ile r ya pabilen b ir fe r lt en başka bir şey
de ğ ild i r . Islaha tçıla r, ink ılabç ı la r da bu ka iden in pek dışında sayılmaz l ar. Unut ma ma k gere kir k i, büyük de ğişmeler yin e to plumun, ce miye t ola rak , içten-içe h isseltijl"i ihtiyaç ve zarureller insonuc udur. Buna göre, dar sahalı ve inh isa reı tarih ö jl" re timi veyazım ı . mahd ut, tur, do ğ ru fiki r ve rmes ine imkan yokt ur, hattaç ı ka raca ğ ı hüküm ler, mille tin ha kı k i mah iyetine u yrnayaca ğı için,tarihin gayesi bakımmdan, zarar lıdır da. Bunun g ibi, bir mille tintarihini u!ki zaman ayırımma göre ele a lma k da aym mahz u rl a rı
iht iva eder. Çünkü bir mil le t ta rihçe bilind i ği andan beri ke ndite rnay üller i, kendi kapa sitesi, ke ndi co ğraf], ik lim şart ları ve ruh iiim i ıı eri çe rçevesinde, s osyal du ru m, umumi kült ür, din, dil v. b.yönlerind en ve daima biri ö te k inin neticesi o lan ha diseler s ilsil esi içi nde d urm adan gelişen canlı b ir bütünd ür . Millet in hayat ıra
ç ağ' l ara bö lmek, bu ça ğ l an birer üni te sayara k ayrı-ayrı müta laaetmek ve ç a ğ l a r ın başl angıçları nı tür lü Içti ma t ve la rih i meselelerde mebde ka bül etmek haladır. Böyle bi r tutum, yin e rnahdutlulıu s ebe b ile, sos ya l p ro b lemlerin, cemiyet i de rinden ilg ilend irmiş ola n davaları n iyice kavranması bir taraf a , bas it s iyast va k' al a rın bile hakiki çeh res ile an laşr lması nı imkans ı z kı lar. Zira mill e t deniten varlı ğın inkı la sız haya t a k ış ı üzerinde, bu akış ı ade ta d urd ururcas ma , ' ça jl"' ad ı a lımda su n'i setler kuru lmuş tur. Bu kadarmantıksız bi r ameliye esasmda bir mille t hakkında veril ecek hü küm-ole rde la m bir isabe t bu l un mıyacaktır. ,
Bu mahzurla r ve eksik ler mod ern tarih ilmind e, te tki k ta r z ı
nın ve ma lzem eni n de ği ş ti r i l mes i, d aha do ğrusu ince le me ça lış ma
larının içtima t p ro b lemler sahasına aktarılmas ı yolu ile berta rafed ilmek ted ir. Bizim e ş ü mul l ü l ü k ı sözü ile anlatmak i stedi ğimiz buyeni ta r ih ö ğ reti rn i ve yaz ım ı, ko nu olarak şahısla rı de ğ il, meselel er i a lır ; bun l arı be lirl i b ir za man kadrosu nda de ğ il , en gelişm iş .
noktasından ta başlang ıcına kad ar ince ler. Mes elel el'in le tki kkonusu ed ilmesi ve zaman kayd ına ba ğ l ı bu lunu lmamas ı ye ni araş
lırmalara regressi] bir karakte r verme ktedir. Çünkü b ir top lum une gibi p ro hl em lerin alakadar e lli jl" i d aha ziyade halihazır d urumdan anlaşı lı r veya bug ünkü problem ler b irin ci pl anda gelen dav a la r, meselelerdi r. Milletin bund an 500 yı l ö nce i1gilc nd ijl" i sosyal
8 ı BRAHIM KAFESo<)LUve kültüre l meselel er i şimdi k i belirt ilerinde n teşhis edebi lmekkabi l oldu ğ u g ib i, bunların d a mahiyetini kavramak için yinegeriye do ğru g itmek gerekir. Mamafih milletier in hayat mda sü reksi z davalar da vardır. Mesela Orta ça ğda to p lum u fazlasile iş
ga l e t miş bir mesele artık kapanmış olabilir. Fa ka t maziye karış
mış o lan tü rlü gayret le r iri tam analizini yapabilmeni n de regressi]bi r araşlı rm ayı ieap e t t ireceği şüphesizdir. Yalnız bu rada b ir nokt ayı açıklamak faydalı olur: Sözü edilen hus us a raş tırmalara
ait olup, incelemele r sonunda varılan net icel eri n a rzında es k idenyeniye doğru gelmek , gelişmele ri ko layea izah bakımından , her-ohal de daha pratik b ir yold ur.
Şimdi , ana prensipleri ni aç ıklama ğa çahştr ğrrnız tarih ilmininışı ğında bi zdeki ta rihçilijl"i gözde n geçirebiliriz.
Bizd e ta rih yaz ım . ve ö ğ retimi büyü k ço ğ unluk la Nak ilci,kısm en de Öğretierdir. Bu hü kmü tevsi k edecek haylı ki tap" e y üzlerce maka le e limizded ir. Vakıa , bilha ssa son 15-20 y ı l dan
beri, le tk iklerde Avrupai us ullerce, mo dern metod kaideler inemümkü n rnertebe uyulmak tadır, ha Ila bu a landa Balılı ta rihç ilerinde di kk a tini çe kecek bir s ev iye ye u laş ılm ış t ır . Fakat ilm; t ari hç i l i ğ i n
he r üç prensi p ini de ku cakla ma k d er ecesi ne henüz varı lmış de ğ il
d ir. Ta tbika t, b izim daha ço k , ta rih i hadiseleri kend i özel şar tları
için de ince lemek ten ib a re t, son pr en si p üzerinde durdu ğumuzu
gösteriyor. Çalışma larım ı z, ekser iyetle, ön em li roloynamış büylık şahsiyetlerin hayatını nak le t rne ğ e veya mes ela bü yük T ürkdevlet ve i mpa ra t o rlu kl a rı nı n veya Osmanlı tarihinin b ir k ısm ının
siyasi olay larını tanttmağa te veccüh edi yor. Bunla r arasında, k ültür tarih çiliğinin serpintilerinde n o lmak üzere, idari , mali, ikt is ad i"mese lelere tem as edenler de konu la rı belli bir devrede te tk ikleyetind ik lerinden -mahd utluk ı t a rı ku rtu l am ıyorla r. Yan i T ürk iye 'detarihçilik henü z 2. prensip in esas larına inemedi ğ i g ib i, he r üçp re nsipin müşterek sonucu o lan şümullülük yo luna d . girernemiş .
durumdadır. Zaten, vak'acılık tan tam am en sıy rılabilıııek le kab ilolan, top lumun ya lmz si yasi yönden değil, siyasi o layl ard an.
. ayrılmas ı imkansrz di ğer bütün ce phelerile le tki ki ne, k ısaca, kült ür t a ri h ç ili ğine int ibak etmek ile ş ü ınullül ük birbir ine s ık ı
sıkıya ba ğ l ıd ı r . Tarih meseleler ola rak ele al ı ndı ğ ı za man heriki enge lin de aş ı lacağı meydandadır. Bizde hemen hiç b ir içtimalmeselenin, kültür davasının tar ih boy unca tecelli lerini " er en
10 ıBRAH IM KAFESOClU TARIH ILMI VE BIZDE TARIHÇILIK II
monogralilerin hazırlanmaması herhalde bu ndan ileri gelmekted ir. Kanaati mize ı;rö re, bu eksiklik , yani ta rihi do ğ rud an doğru
ya toplumu ilgil endire n bir cemiyet ilmi olarak a lamayı ş ım ızdır
ki, bütün çalışmalarımıza, iyi rı iyet ve gayretle ortaya koyduğumuz
eserlere rağmen, ge rek üniversitelerimizde, gerek hal k kitlesindetari h bilg isin i bir kült ür dayanağı vasfınd a ar tı rmak , tarih şuuru
ve sevgisi uyandırmak bak ım ından ümit ed ilen sonucun gerçekleş
mesine ma ni olmaktadır.
Bizde tarih yazımı ve öğretiminde ca ri usul, önce, bülıin lılk
anlay ışın ı layık ile ihala ed ememenin zafı içindedir. Tarih dershanelerinde bazı siyast vukuatın sıralanmasile, iktisat tarihi öğre tim inde
bir lakım narh cedvellerinin, yiyecek, g iyecek fiyatlarımn bildirilm esil e, sa nal la rihinde eserlerin çok kere tasviri mahiyettet amtı l m as ile, din mevzuunda çeşitli i nanç l arın sadece isl am i akid elere uygun l uğu nisbetind e de ğ erlerıd i rrnesile, hukuk meselelerin<le mazi ye gitrnekten kaç ınmak. halihazırda ka lmakla iktifa edilmesibu ziifm açık tezahürleridir. Üsıelik , aym . ta rihi olaya türlü açı
lardan bakışların d a, ünivers itelerin, ara larında herhangi bir kollaborasyonun bahis mevzuu olmadığ ı baş ka-baş ka fakültelerind eele alınmas ı kiyafetsizliği d aha d a ar t ı rmakta , he r zam an bir veaym olan, hiç değişmeyen hak ika tleri karma-karış ı k ha le getirmektedir. Muay yen bir olayın ma hiyet ini çeşitli saha müt ehassıs
la rın ın ayrı -ayrı t eşhise kalkması , tı pk ı ruhu ve bedeni ile birb ütün teşk i l eden bir insamn umumi fiziki yapısı hakkında herhangi bir orgam n şekline, b içimine, rengin e . .. gö re hüküm verme ğ e benzer. Elbette insan ya lmz pa rm ak, yalnız saç veya yalnız
sini r yahut ka lbden ibaret o lmayıp bütün uzuvla rın ahen kii sure tle birhirini tamamlad ı ğ ı ve ruh denilen görünmez kuvv etlebezenmiş bir manzume gerçeğidir . 2. prensipte belirtil di ği üze re,larihi bi r olay da tıpkı insan varlığı gibi , canlı bir hüviyettir.Onun da iktisa t, hukuk, sanal, edebiyat, d in, d il v. b. diye adlandırı lan organ la rı vardı r. Bunları tek-tek alıp, birbi ri ile irtibatkurınaksızın, incel eyerek neden ve nasılına dair sonuçlar çıkarma
ğa çalışmak , olayı, teşrih masasına yatırılmış kadavra karşısında,
kafalasına, kol una bakarak . Sağlı ltında herhalde şöyle bir insand..g ibi hükümler yürütmekten farksızdır. Tarihç ilik te ise ha d iseyi-ôld ürrnek değil, yaşa lmak esas tı r.
Bizd eki larihç il iğin , yine c bü tü nlü kı anlarışı ile ilgili o larak,
za af noktalarından ikincisi de tarihe meseleler açısından bakarnayı
şımızdır. Bunun baş lıca sebebi, hiç şüphesiz memleketimizde öted en beri alışılmış uf k t çalı şma sistemidir. Nihayet bir hükümda rın
saltanat müd det i kad ar veya, daha müsamahalı söyleyelim, b irçağ süresi ölçüsünde derinleşebilmek ikt idarındayız. Yani gereksiyasl vak'aların, gerek iç t ima i davaların amillerini an ca k bumahd ut çerçeveler içinde el e almak ve sı hhati meşkük bazı sonuçlara vardıktan sonra, nihayetlendi rmek zorunda kalıyoruz.
Toplum problemlerinin ço k kere ce miye tle yaşıt bulunduğunu
ve bundan dolayı tezahürle rin, toptan, başlan sona ka dar incelenmesile ancak gerçeğe ulaşılabileceğini he r zaman hatır l a mıyoruz .
Durumu bi r misaile açıklamak isteriz:Ga rblılaşma cereyanının hal en en ön emli problemlerimizden bi
ri oldu ğu mal ümdur. Ilim muhitleri nde, ayd ın çevrelerinde ta r tış
ma mev zuu olan dava hakkında çeşitli görüşlerin ça rpışması
ve bunların gü nlük gazeteler vasıtasile milletee yakından ta kiped ilmes i ınes el enin sosyal bi r karak ter kazandı ğ ını göste rir .Garblı l aşma hareketinin T ürk toplumunda yaratt ığ ı müsbet-menfitepk ile r bir bakıma iç tima i, b ir bakıma ik tisadi, bi r bakıma d inimahiyet taşırsa da hakika tte umumi heyeli ile o, Tü rk milletin inhalihazı rda oluş'unu beli r ten ve isti kbalde yapacağı kültür an laş
malarında, siyasi, askeri itt ifakl ard a dost ve düşmanı seçmekterehb erlik edecek mill i bir tu tum olm ak itibarile, hayal i önemde gi rif! siyasi olaylar a d a zeınin hazırlayan tarihi bir hadisedir. Buöze lliğ i ile bu p roblemin izah ı tarihç iye düşen bir vazifed ir.Çünkü ancak tarihçid ir ki , mesel en in u nsurlarını , bu unsurl arın
kaynak l a rı nı ve za ma n için de gelişme seyi rlerini, buna karşı devir-d evi r to plumun a ld ı j!' 1 tavrı, sebebierini vesikaların ı şl j!'ında
tesbit etmek imkanına sahiptir, Tar ihç i burada pro blemi terkipeden sosyal mütaların karşısına milletin maddi gücünü, manevideğerlerini; kıyınet hüküm lerin i, te lakkilerini, hayalı anlayış tarzıru,
ah laki vasfmı, düşünce s ist emini koyacak; mukayeseler ya pacak,hangi hususlarda intibak mev cut o ld uğunu , nerelerde aykırılık l ar
bulundu ğunu belir te cek ve imkan nisbetinde uzlaştırma yolları arayaca k, çareler teklif edecektir. Bu muazzam i ş i n hallini, hermese leyi yalmz birer tarafından tulmak za ruret ve kilayet indeolan bir hukukçudan, bir i ktisatç ıdan veya bir d inciden bek lemekyanlıştır. Türkiye'de bu dereced e ehemmiyet li bir problemin ade ta
12 ıBRAHIM KAFE:>O(;W
ve nüfuz derecesinin tesbit i onların Cumhuriye t Türkiyesindeki tesirnisbetini tayin yönün den pek kıymetli bir müta teşkil edecekti r.
Misal aldığım ız Garblılaşma cereyanmın tabiatile başka bakımlardan da işlenmesi gere kir. Türk tarihçisinin bu ayarda problemleri sayılamıyacak kadar çoktur. Mesela Türkl erd e bir yerleşik
hayat, bi r iskan siyaseti meseles i, bunun Osmanlılarda, Beyliklerde, Selçuklula rda ve Orta Asya Türk şubelerindeki şekilleri bakkın
dak i neticeler şaşı lacak gerçekler ortaya koyabilir. Sonra, bireski Türk medeniyet i konusu vardır ki « ş üm u l l ü» tarzda araştı
rildığı takdirde Hind, Çin, Islam, Avrupa medeniyetleri sayesindeva rlığını korudu ğu iddia edilen Türk milletini n, iht imal, kendin emahs us bir medeniyet tipinin yaratıcısı olduğu ve belk i, temasa geldiği, adları sayı ları, çeşitli medeniyetlere küçümsenemiyecekölçüde kıymetler ekledi ği , yardımlarda bulunduğu meydana çıka
caktır. Işte böy lece milli tarih anlaş ı lacak . vuzuh kazanacak, Türkmillet i bu gerçek leri ô ğ rendikçe, medeni ale min faal bir üyesisıfati le ve ta rihinden aldığ ı h ızla daha çok çalışacak, kültürünüzenginleştirecek, beşeriyetin yükselmesine hizmete devam edecek ; 1.prensip esasla rı da hilinde, ileri milletler kervanında yerini alacaktı r.
Mode rn ta rih ilminin ortaya koydu ğu ebüt ünlük» an layışına
gö re şakııU çahşmalarda meselelerin i ncelenece ğini söylemiştik .
Fakat hangi meseleler? Bir millet in bir ço k daval a rı a rasında
hang ileri ilk planda araş tmlmaya , i şlenmeye layı k göriilecekti r?Yani meselelere tat bik ed ilecek değerin k ıstas ı ned ir? Bu sorularyukarıdaki kada r önemli başka bir konuyu ortaya koymaktad ı r.
Bundan do l ayı kısaca tarih felsefesine, daha do ğ rusu tari h bak ı
mından şuur lu bir felsefi görüş ihtiyacına temas edeceğiz.
Tarih felsefecileri . ta rihi o layların mücerret külli illetini keşfe
ça lışırlar ki, bu husus mevzuumuz dışındadır. Söylemek istedi ğ imiz
şey ş udur:
ı -Her ta rihi olay kend i devrinde hakim umumi dünya g ö r üş ü
nün, yani haya t felsefesinin bir tez ahürüdür ve unsurlarının tamam.hirden bu felsefe ilc irlibat halinded ir.
2-Her tarih çi kendi devrindeki topluma hak im d ünya görüşünün,
yani hayat felsefesinin tesiri altındadır ve onun konuları seçişinde
ve i şleyişinde şahsi duygularını bu tes irden kurtarması müşküldür.
Zahiren felsefe ile hiç ilgisi yokmuş , hiç bir felsefi telakki ilemünasebeti mevcut değilmiş gibi gö rünen bir tarih yazarı, hatta
içinden çıkılmaz bir keşmekeş manzarasına bürünm esi, tür lü iht isas ş ubele r i ne mensup hemen her aydının mevzuu parmağına
dolamasından dolayıdır . Bu meselede, yalnız şimdi değil, yüzküsür yı l dan beri, hukukçu, iktisatçı , fikir adamı, edebiyat çı ,
ha tta dinci görüşü nü açıklarken tarihçinin susmayı tercih etti ği
bir gerçektir. Halbuki, şiimul esasında şokııl; bir çalışma
sistemi onu tatminkar yazma ve konuşma yetkilerile mücehhezk ı l abil i rd i. Mesela , meselernizde, tipik bir unsur olmak üzere, yenilik hareketlerine karşı da ima direndi ği söylenen din laktörünüalalım. Günüm üzden geriye doğru gidildikçe, Türk milletininbu mevzuda aksiyon ve reaksiyonlarını ortaya koy an hadiselergö rülür. Cumhuriyet devrinde, II. Meşrutiyeilc: irtica ha reketleri,Batı'ya yönelme çağ ı olan Tanzimat devrinde benzer vak'alar zuhur e t miştir. Atalarımızın sebep ve şahit olduğu bu o laylarTürk cemiyetinin mahsu lüd ür . Acaba o zamanki itikat · anlayışı
ile şimdiki arasında münasebetler mevcut değil midir? Veya günümüzde ne gibi törpülenmeler, yumuşamalar olmuş , bu değ i ş i kl i k
ler nası l ve hangi amillerin tesirile vukua gelmiştir? Daha geriyedoğru ba ğ la n t ı yı takip ed elim. XVII. yüzyılda Imparatorluk baş
kenti Ista nbul 'u a lt-üst edecek kadar ciddiyet kazanan bir ,Kad ı
zade'Iilers meseles i bahis konusud ur ki, görünüşte medreseyiteıns il ede n fakih lerle halk kitlelerini n tercümanı tarikat mensu plarının çatışmasından çıkm ı ştır. Bunda roloynayan ana düşünce yalnız is lami akideye mi, yoksa ayııı za manda esk i Türk tefek kür sisteminde mühim yeri oldu ğu bilinen kamlık (şaman izrn ) telfıkk i l eri ne
mi dayanıyordu? Kadı-aadeli 'ler hadisesini yanlız Sultan Murad IV.ve Sultan Mehmed LV. in saltanat tarihleri kadrosunda. d ini vekültürel ce phesi ile birl ikt e, izah etıııek elbette mümkün olmıya
ca k t ır. Çünkü buradaki tasavvuli düşüncenin temelleri Ortaç ağ Türkiyesinde, Anadol u Selçuklu Devleti ve hat tô Büyük Selçuklu Imp aratorlu ğu tarihlerinded ir. Türk- islam milletle rinin hayat ında pekuzun bir müdd et nazun hayat görüş ü vas fını taşıdığı sezilen tasav vufi tefekk ürün unsu rlarından Lir kısmını islamdan önceki Türktoplumla rında bulmak kabildir. O halde Garbhlaşma hareketikarş ı sın da d inci Türk zümresinin durumuna ve tut umuna dair isabetl i bir tahlil ve doğru bir hük üm, din mevzuunun Tü rk tarihindeki ge rçek yerin in bilinmesine ba ğ hdı r , Ve yine tarihin seyri boyunca bu gibi zümrelerin her devir toplumu içinde i şgal ettiği mev ki
TARIH ILMI VE BIZDE TARIHÇiLIK 13
14 ı BRAHIM KAFESOGLU
tari hçilerin çalışmalarında tat bi k sahası bulan bu tarih cephesinin,Alman mille ti üzerinde yaptı ğ ı müsbet ve süre kli tesirler ma lumdur.Buna mukabil, ta rihin oluşunu , yin e felsefi görüş ola rak, ik tisadimünasebetlere dayat an K. Mar x (ölm. 1883) ın adeta bir dü nyasiya set ine yön veren naza riycs inin yeryüzündeki etkileri ni hepimiz biliyoruz. Idealistik ' in, tarihi materya lizmin ve bunlarlab irl ikte ta rih felsefes indeki d iğer te lakk i l erirı hangisi do ğ ru, hang is i yanlış tartışması başka bir konudur. Bizi asıl ilgilendiren cihet,filoz of ve tarihçilerin bir milletin veya milletlerin man ev i geli şme
lerine yen i istikametler verebi ldiklerid ir . Bir toplumda be lli birhaya t görüşünün , ta rih felsefes inin tebellür e tmes i ise , tarih araş
tı rmalarınd a dalı'ınıklılı'ı önle r, ilmi , fikri perişanlığa mey dan vermez, tezatlara ma ni olur; ayrıca, aynı felse fenin ha lk kitlelerineaşılanması filozofla ayd ın, ta rihç i ile tarih merak lısı, idareci ilehalk arasındak i i kiliğin kal kması nı. on ları n uelaşmas ı ve birleşmesi
sonund a milletçe tek hedefe doğru yürünnıesini sa ğlar. Bir mille tiç in gönül birli ğ inden daha büyük bir kudret kaynağı herhaldeta sa vvur edilemez.
Demek ki , modern tarih araşlırmalarına intibak edebilmekiçin bizde, her şeyden önce, tetk iklerimize mevzu olacak problemlerin seçiminde rehber va zifesin i görecek ve bu arada Tü rktoplumu nu ideallere yönelt ebil ecek şuuılu bir ta rih felsefesininkurul ması lazım gelmek ted ir. Bu felsefe bin lerc e yı l lık mazinintü rlü o layları iç inde yu ğrula yuğrula mille t kı vamına gelm iş
Türk toplumun un ruhunu, kar a kt erini, de ğ erlerini , kültürünün,medeniyelinin ö lümsüz kıymetleri ni ihtiva ed ecek ve bu maddimanevi kaynaktan a ldığı ilham la yeni ülküler. istikballer gösterecek t ir. Hem milli, hem beşeri yönden büyü k faydası aşikar veb ilhassa Türk tarihini ince lemekle meşgul bu lunan la rı, ne yaptı ğı
nın fa rkında olmaksızın bir şeyler orta ya koyrna ğa çalışan birt akım insanların kör döğüşü çıkmazından ku rtararak. kurdu ğu bi nanın mahiyetini bilen, onu ko nt rol edebilen mima rla r seviyesi neyükseltece k olan böyle bir tarih fe lse fes inin i n şacı sı olara k birfilozof-tarihçinin zuhurunu bek lemek do ğru değil d i r. Ma lzemesimillet ve bu ma lzem eyi eli iyi tanıması ırereken de tarihçi olduk una göre , üniversitelerimizdeki her tarih meıısubu ken dini buma ksada yöneltebilir , ilmi usu ller için de, fakat gaycye uygunaraş tı rma larile bu ulvi yapıda pay sahibi olab ilir. O za ma n mo-
bir tarih meraklıs ı, farkına varmadan, şuurallı bir noktai nazann,toplum a . tarihe bir nevi bak ışın ta kip çisidir. Çeşitli ça ğ l a rda ,
ta rih çil erin ileri sü rdükleri yeni fikirler. umumi telak kiye aykırı
düşünceler de aslında tezat teşkil ettig-i ana görüşlerle alakalı dı r,
zira ha re ke t noktas ı o görüşlerdi r.
Şu halde ta rihi ha d ise lerin zuhurunda bir hayat felsefesinin;tarih yazan ve ô ğ re terı lerin şuurunda da bi r tarih felsefesinin bulundu ğ u ş üphesizdir . Iş te bu duru mdur ki. problemlere de ğ er biçmek suretile bizim meseleleri seçmemizde roloynar. Mesela teokratik zihniyelin hakim old ug-u Osmanlı İmparatorlu ğu zamanında
tarih ög-retim ve yazımı is la m tarihine ve milli bakımdan, Osmanlı
hükümdar a iles i ta rihi ne inhisar ediyordu. 1908 dek i rejim deg-işiklig-i ni mü tea ki p yine islamiyer kadrosunda ka lmak üzere, ta rih imizin Selçuklulara, Gaznelilere kadar genişledig i görü ld ü. Cumhuriyetten son ra ise bu. mazinin bütün T ürk toplumlarını kucaklayan umumi bir şek il aldı. Büy ük çaptaki bu ta havv üller, de ğ i ş
meler elbette tesadüfi degild ir. Bir is lam d evleti teşk il eden 0 5manlı ların dünya görüşü ne 300 yı l önce, ne de yery üzündek i müsl ümanların baş ı olan padişah-halifenin mevcut bu l unduğu II. Meş
ruliyet devrinde başka türlü tecelli edemezd i. Cumhuriyetle baş
layan yeni hayat anlayışı ve felsefes i. gerçekte de milli tarihi mizin ancak b ir safhasından ibaret bu luna n islam ça ğ mı T ürkl üğün mazisindek i yerine yerleş lirmi ş ve T ürk tarih i te tk ik lerineçok daha geniş ufukla r a çm ı ş t ir .
Bununla bera be r , herhangi bir yanlış te fsiri önlemek için, hemen belirtelim ki, ' bi r d evrin dünya görüşü. ta rih felsefecisin in vetarihçinin dahii o l maksızın . ken dini b izzat empoze eder bi r mahiyet taşımamaktadı r. Milletin madd i-ma nevi türlü kaynaklarından doğan tesirleri n muhassa lası diyebileceğimiz hayat felsefesini bel irliIıedeflere yöneltmek mümkündür. Toplumların dünya görüşler inin ,
yine toplumların maddi varlık ve moral durumları dikkalten kaçı
rılmamak şartile, şuurlu bir şekilde ve ilmi yo llardan i şlenerek yüksek menfaatl a r temelinde muayyen esas la ra ba ğlanabildi ğine d ai rörneklerim iz vard ı r . Mesela filozof Kant (ölm. 1804)"ın tarih problem i hakkındaki sarih düşünceleri onu ta kip eden diğer filozofl ar:Fiehte (öl m. 1814), Hegcl ( ölm. 1831). Schelling (ölm. 1854) tara fın
dan gelişt i ri l m iş . böylece ta rih felsefe s inde , Idea list telakkb t e ş ek
kül e tm iştir ki, Alman ide a lizminin, Ran ke (ö lm. 1886) g ib i büyük
TARIH ILMI VE BIZDE TARIHÇiLIK IS
16 ı BRAHI M KAFESOClU
de m tarihç ili ğin 2. prensipi de, ilk prensip!e paralel şekilde gerç ek l eş m e yoluna girecek, tab iat ile, ö ğ re t i nide ve yazıda bi rlikmeydana gelecek, şimdiye kadarki karışıklık ve çelişmeler ye rini,he r bi r i gayenin bir ta rafını aydınlatan manalı , vazrh çalışma la ra
te rk edecekt ir .Şunu da söylemek bir vazifedir ki, hepimizin dahil bulundu
ğumuz tarihç ilik sahasında sorumlu yalnız biz de ğ i l i z , Yukarıda
bi r münasebetle belir tti ğimiz gibi, Türkiye'de tarihçil ik hayli yüksekbi r sevi yeye ulaşmıştır. Buna rağmen k ifa ye ts iz kalış ım ızda suçudah a ziyade halen d e takibe mecbur bu lundu ğumuz es ki ö ğretim
sisteminde a ramak l azımdı r. Kanaa timize göre , bu sistem deği ş
medikçe hamle yapmamız imkansız g ib id ir . Gelecek yazımızda buhusus u daha d a açıklamak ve ye ni ö ğ ret im planları teklif el mekniyet ind ey iz.
DAMAD ıBRAHiM PAŞA EVKAF1NA
DAiR VEsiKALAR
.ır. .Ilün ir A k iepe
ıbrahim Paşa Niğde sancağının Ürgüb kazasına bağlı Muş
'ka ra . Nev·şeh i r· köyünde . doğmuştur. Babasımn Izdin voyvodası
.S ipahi A li Ağa o lduğu hususuna d ikkat ed ilirse, kendi s inin pekde faki r olmayan bir a ileye mensup bu lundu ğ u daha iy i an laşı lı r.
Hısım ve akra ba la rından birçok kimseler , za manla İstanbul'a göçettiklerinden 1689 (1100) ta rihle r inde, Ihr ahim Paş a'nın d ah i, yak ınlarım görmek "c bir iş bulmak amaci le Istanbul 'a geldi!!,!ni " eHelvacılar ocağına gi rmek suretile , Sa ray a int isap et t i ğ i n i görüyoruz . Ancak Yaz ı cı h a lifeli ğ] va zifesile Ed irne sarayına gi tt iktensonradır k i, o rada şehzade Ahmedi tanım ış ve onu n mukarrebler ia rasına g irme!!,e muva ffa k o lmuştur. Ed irne vak'ası veya FeyzullahEfend i olayı sonuuda ise, ıı ı. Ahmed 'in ic lasun müt eakib, 1703' desa ray erkanile h ir likt e le kr ar ls tanbul ' a geld i ve burad a yin e çeş i tl i saray hizmetler inde bu lundu. 1709 senes inde ken di ni çeke miyenle r t a rafından, ıl ı. Ahm ed' iu yanından u zaklaş lı rılm asına " eÇorlulu A li Paşa 'nın bü tün eınvalini müsadere ett irerek onuEd irne 'ye sürd ürmesine ra ğ m en, Ş ehid Ali Paşa zamanında Mora 'd a yen i fel hedilen yerlerin tahririne mem ur edilnıek suretile, tekra r meydan a çı k t ı ve Niş de f t erd arl ı ğ ı ilc g itt ilt i Avus turya seferinde, Petervarad in bozgunu sonunda, bu fena haberi bi ldirmeküzere Edirneye ge ldi ğ inde , Pad i şah ile es ki dostlu ğunu ye nide ntemin e ll i i .
Üçüncü Ahmed 3 Ek im 1716' da vezirli k ilc Rikab-ı hürnayun kaymakamlığına getirdilti ıb rahim Paşa 'y ı , 19 Şubat 1717 ta-
J Osnıa n- ı:id e Tiib.HfI(/;katl;·I· r·üz~rd. Jstaııhul ı zrt , s. ~. ,·d .;M·ü it . kim· zid ~
Sü lrymal'ı Se'deddi n, Tuhl,,·; hnltalin .l:: tanhul Ur.? . 5. 30 : Ri ı- i d. TG ,'h.l~tanbul1 :!8~.III, 26t -~ tJ..). 2ti9 ..·d .; LV, ~;:ı . &iO; V, 140.