international relations theories and hegemony

51
T.C ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS ULUSLARARASI İLİŞKİLER TEORİLERİNDE GÜNCEL TARTIŞMALAR DERSİ “HEGEMONYA TEORİLERİ: GRAMSCİ, COX, WALLERSTEİN, GİLPİN” Sevinch HABİB 701416017 Öğretim Elemanı Prof. Dr. Tayyar ARI 0

Upload: sevinc-habib

Post on 03-Feb-2016

26 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

international relations, hegemony, theories

TRANSCRIPT

Page 1: international relations theories and hegemony

T.C

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS

ULUSLARARASI İLİŞKİLER TEORİLERİNDE GÜNCEL TARTIŞMALAR DERSİ

“HEGEMONYA TEORİLERİ: GRAMSCİ, COX, WALLERSTEİN, GİLPİN”

Sevinch HABİB

701416017

Öğretim Elemanı

Prof. Dr. Tayyar ARI

BURSA

HAZİRAN – 2015

0

Page 2: international relations theories and hegemony

İÇİNDEKİLER

ÖZET................................................................................................................................2

GİRİŞ………………………………………………………………………..................................3

I. BÖLÜM: GRAMSCİ VE HEGEMONYA.....................................................................5

II. BÖLÜM: WALLERSTEİN DÜNYA SİSTEMLERİ ANALİZİ VE YAPISALCI

HEGEMONYA..................................................................................................................11

A. Dünya Sistemleri Analizi...............................................................................12

B. Yapısalcı Hegemonya.......................................................................................15

III. BÖLÜM: ELEŞTİREL YAKLAŞIM VE COX: HEGEMONYA - KARŞI

HEGEMONYA............................................................................................................................18

A. Cox ve Eleştirel Kuram..........................................................................................18

B. Neo-Gramşiyan Hegemonya..................................................................................20

IV. BÖLÜM: GİLPİN VE HEGEMONİK İSTİKRAR TEORİSİ...................................23

SONUÇ………………………………………………………………………….........................27

KAYNAKÇA…………………………………………………………………...........................29

1

Page 3: international relations theories and hegemony

Özet

Hegemonya kavramının her ne kadar daha eski tarihe dayanan bir temeli olsa da bu kavram uluslararası ilişkileri anlamak, sistemik ve devletlerarası ilişkileri daha net kavrayabilmek açısından oldukça yararlı görülmüştür. Gramsci’nin yeniden politik/sivil toplum ve rıza nosyonları çerçevesinde dirilttiği hegemonya kavramı uluslararası konjonktürün değişmesiyle çeşitli yazarlar tarafından transforme edilerek yeniden düşünülmüştür. Gilpin bu kavramı 1970’lerin değişen realizm paradigmasıyla zenginleştirmiş; free rider, istikrar kavramlarını bu teorisinde kullanmış, Wallerstein ise dünya sistemleri yaklaşımı çerçevesinde yapısal faktörleri eklemiştir. Çalışmanın kapsamındaki son isim olan Cox ise kavrama eleştirel kuram çerçevesinde yaklaşmış ve Gramsci’nin tarihsel blok kavramını ulusaşırı tarihsel blok olarak güncellemiş, aktif rıza ve karşı hegemonya kavramlarıyla tartışmayı daha da genişletmiştir. Bu çalışmanın amacı hegemonya teorilerini bu isimler çerçvesinde açıklamaktır.

Anahtar Kelimeler: Hegemonya, Gramşiyan Hegemonya, Cox, Wallerstein, Gilpin.

Abstract

Even if the concept of hegemony has a root based on a an ancient history, it is understood that this concept is still so beneficial to understand the systemic and inter-state relations more clearly in international relations. This term which resurrected by Gramsci and his framework of the notions of consent and civil/political society, has been considered again by transforming from several thinkers, together with the changing of international conjuncture. Gilpin enriched that term with 70‘s changed paradigm of realism; used “free rider” and “stability” in his theory, Wallerstein also added structural factors at the framework of World – system analysis.Robert Cox which is the last part of this work, approaches critical to this term and updated Gramsci’s historical bloc to transnational historical bloc, expanded this debate with his notions of active consent and counter hegemony. The main purpose of this work is to explain the term of hegemony around the framework of these names.

Key Words: Hegemony, Gramscian Hegemony, Cox, Wallerstein, Gilpin.

2

Page 4: international relations theories and hegemony

GİRİŞ

Genellikle 20.yy ile düşünülen ve İngiltere ve ABD ülkelerinin liderliklerini açıkladığı

düşülülen hatta onları açıklamak için kullanılan “hegemonya” teriminin bu terimi 1930’larda

kullanan Antonio Gramsci’den de önce uzun bir geçmişi vardır. Tam karşılık olarak lider

anlamına ve Yunanca karşılığı `ηγεμονία` olan hegemon sözcüğünden türeyen hegemonya,

geleneksel olarak otorite, liderlik ve tahakküm kavramlarının bir kombinasyonuna gönderme

yapar.1 Bu kavram Antik Yunancada özellikle hegemonun yalnızca kontrol sahibi olabilecek ya

da etkide bulunabilecek durumda olmasından ve öznenin daha fazla otonomiye sahip olmasından

dolayı, genellikle tahakküm kavramından ayırt edilirdi.2

Gegemonia (hegemonyanın Rusçası) terimi 1890'lardan 1817'ye kadar Rus Sosyal-

Demokrat hareketinin en temel siyasi sloganlarındandı. Hegemonya kavramını siyaset biliminde

ilk kullanan ise Rus Marksistlerinin öncüllerinden biri olan Georgy Plekhanov (1856-1918)

olmuştur. Plekhanov, hegemonya kavramını 1905’deki Rus Devrimi’nin ardından, Bolşeviklerin

proletarya ile ilişkisini anlatmakta kullanmıştır.3

Hegemonya kavramının literatür içinde kullanılan farklı genel anlamlarını William I.

Robinson dört grupta toplamıştır.4

Uluslararası hâkimiyet olarak hegemonya

Devlet hegemonyası olarak hegemonya

Uzlaşımsal hâkimiyet ve ideolojik hegemonya olarak hegemonya

1 Bülent Şener,“Uluslararasi İlişkilerde Hegemonya Olgusu ve ABD Hegemonyasının Siyasal ve Kültürel Kaynağı: ‘Amerikan İstisnacılığı’ ya da ‘Açık/Kaçınılmaz Yazgı’,” The Journal of Academic Social Science Studies, Sayı: 26 , 2014, s. 407.2 Burhanettin Selçuk Aval, “Saddam Hüseyin ve Bin Ladin’in Ele Geçirilmesinin Uluslararası Kamuoyuna Sunumunun Hegemonya Kavramı Kapsamında Karşılaştırılması,” Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Atılım Üniversitesi, 2012. 2012, s. 12.3Perry Anderson, Antonio Gramsci: Hegemonya Doğu/Batı Sorunu ve Strateji, çev.Tarık Günersel, İstanbul, Alan Yayıncılık, 1977, s. 30.4 William Robinson, “Küresel Kapitalizm ve Ulusötesi Kapitalist Hegemonya: Kuramsal Notlar ve Görgül Deliller,” çev. Erdem Türközü, Praksis, No: 8, s. 126

3

Page 5: international relations theories and hegemony

Belli bir dünya düzeninin içindeki tarihsel bloklarda uygulanan liderlik

olarak hegemonya

1970’lerde uluslararası sistemin değişim sürecine girmesiyle 1950 ve 1960’ların Soğuk

Savaş düzeni sarsılmış ve uluslararası ilişkiler karmaşık bir yapıya doğru evrilmiştir. Bu değişim

süreciyle beraber uluslararası ilişkilerin hakim paradigması olan realizm daha fazla

sorgulanmaya başlamıştır. Bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasal üstünlüğü, baskısı

anlamına gelen hegemonya kavramı da 1970’lerin uluslararası ortamında, birçok yeni

yaklaşımda temel kavram olarak ortaya çıkmış ve bu yaklaşımlar da bu ortam içinde kendi

hegemonya kavramlarını yaratma şansı bulmuşlardır. Uluslararası ilişkilerin hakim paradigması

olan realizm temel kavramlarını sürdürmeye devam etmiş olsa da ekonomik sorunların arttığı ve

siyasi sorunlarla iç içe geçtiği bu ortamda değişen şartlara uygun olarak yaklaşımı yeniden

tanımlayarak yenilemiştir.

İtalyan düşünür Antonio Gramsci ise hegemonya kavramını, hakim sınıfa ait egemen

ideolojinin bütün sınıflara yayılması anlamında kullanmıştır. Bu anlamda hegemonya,

ekonomiden ziyade ideolojinin ve kültürün ön plana çıktığı bir yapı olarak nitelendirilmiştir.

Gramsci’den yararlanarak hegemonya kavramına uluslararası ilişkiler bağlamında yeni bir içerik

kazandıran Cox’a göre hegemonya devlet-sivil toplum karşılıklı ilişkilerinin bir uzantısı olarak

kurulmuş dünya düzenini, diğer bir deyişle kapitalist üretim tarzının uluslararasılaştırılması

sürecine anlam vermektedir. Cox’un hegemonya kavramı, sadece fiziki ve maddi değil, aynı

zamanda düşünsel bir faaliyet olarak çok daha geniş kapsamlı bir bakış açışı geliştirmiştir. Bu

bakış açışının en önemli noktası, hegemonik devletin hegemonyası altına aldığı devletlerin

rızasını ya da onayını alması gerektiğidir. Modern anlamda hegemonya kavramını ilk kullanan

yazar olan Gramsci ve onun hegemonya kavramsallaştırmasına çalışmanın ilk bölümünde yer

verilmiştir. İkinci bölümde ise Gramsci’den etkilenen ve uluslararası ilişkiler alanında

hegemonya kavramına Neo - Gramşiyan anlamda yeni bir içerik kazandıran Cox’un karşı

hegemonya kavramı ele alınmıştır. Üçüncü bölüm olarak Wallerstein’in dünya sistemi yaklaşımı

ve hegemonya kavramını ele aldığı yapısalcı bakış incelenmiştir. Son olarak da Robert Gilpin’in

realist bir görüş çerçevesinde ele aldığı uluslararası sistemde devletlerin barış ve istikrar için bir

hegemona ihtiyaç duymasıyla açıklanan hegemonik istikrar teorisine yer verilmiştir. Bu

4

Page 6: international relations theories and hegemony

çalışmanın amacı 1970’lerde değişen uluslararası sistem sonucu hegemonya kavramına getirilen

yeni yaklaşımları ele almaktır. Bu çerçevede neogramşiyan hegemonya ya da karşı hegemonya,

yapısalcı hegemonya ve hegemonik istikrar teorisi inceleme konusu olarak ele alınmıştır.

I.BÖLÜM: GRAMSCİ VE HEGEMONYA KAVRAMI

Antonio Gramsci 1891 yılında Sardunya adasında doğmuş ve 46 yıllık yaşamının 11

yıla yakın bir kısmını hapishanede geçirdikten sonra Roma’da ölmüştür. Fakirlik içinde geçen

çocukluk yıllarından sonra Turin (Torino) Üniversitesi’nden burs kazanmış ve burada geçen iki

yılının ardından Sosyalist Parti’ye katılmıştır.5 Bu süre içinde birçok farklı alana ait (parti

politikaları, sistem, edebiyat, tiyatro) eleştiri yazıları yazmış, daha sonradan bu partiden ayrılarak

1921’de İtalyan Komunist Partisi’nin kurulmasına önderlik edip daha sonra kurucu üyeliği ve

başkanlığını yapmıştır. Daha sonra partinin Komintern (III. Enternasyonel) temsilcisi olması

nedeniyle partisindeki ilk yıllarını yurtdışında geçirmiş ve dolayısıyla 1922’de kurulan Mussolini

iktidarının ilk yıllarının baskısını direkt olarak hissetmemiştir. Ancak parlamentoya seçilip

milletvekili dokunulmazlığına sahip olunca 1924 yılında ülkesine geri dönmüş6 ama 1926 yılında

20 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.7 1937’de salıverilmesinin üzerinden çok geçmeden

hapishane koşullarında daha da ağırlaşan hastalıklarının neticesinde ölmüştür.

Bazı yazarlara8 göre; Gramsci çalışmalarında doğrudan uluslararası ilişkilere

odaklanmış değildir, ancak kullandığı kavramlar kendinden sonraki düşünürleri sıklıkla

etkilemiştir. Bu kavramlardan ilk önce sivil/politik toplum ayrımına bakıldığında ilk planda

Gramsci ile önemli bir dönüşüm yaşandığı görülecektir. Uluslararası politikanın temel

özelliğinin egemen bir otoritesinin olmaması, bu nedenle anarşinin, gücün, şiddetin, çıkarın

yaygın olduğu ve bu nedenle yüksek politika olarak ifade edildiği dönemde “uluslararası” iç

politikadan, politika ekonomiden ve devlet toplumdan ayrılmıştır. Ancak Gramsci ve

5 Gramsci’yi bu kadar hızlı bir şekilde sosyalist hareketin içerisine eklemleyen neden, burs kazandığı şehrin İtalya’nın otomobil üretiminin kalbi olması ve bu şehirde bu sebepten kaynaklanan işçi hareketinin fazlaca aktif olmasıdır.Martin Griffiths, Steven C. Roach, M.Scott Salamon, Uluslararası İlişkilerde Temel Düşünürler ve Teoriler, çev.CESRAN, Ankara, Nobel Yayınları, 2011, s. 186-187.6 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri: Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, 8. Baskı, Bursa, MKM Yayıncılık, 2013, s. 463.7 Griffiths, et.al., op.cit., s. 187.8 Ibid., s. 187-188.

5

Page 7: international relations theories and hegemony

kendisinden esinlenen daha birçok düşünürün de 1980’li yıllardan sonra revize edeceği gibi bu

ayrımdan keskin bir dönüş yapmıştır.9

Gramsci'nin toplumsal çözümlemelerinin teorik altyapısını oluşturan, zaman zaman iç

içe, zaman zaman da birbirine zıt ve karşıt olarak kullanılan beş kavram; Sivil toplum, alt yapı-

üst yapılar, tarihsel blok, hegemonya, aydınlardır.10

Gramsci’nin özellikle üzerinde durduğu sosyalizme geçiş, sivil toplumda meydana

gelecek olan fikirlerin dönüşümüyle sağlanabilir. Çünkü Gramsci dünya görüşlerini, felsefe ve

dinleri, manevi faaliyetleri de sivil toplum içinde değerlendirmektedir. Hegemon ve rıza

arasındaki ilişki sivil toplum sayesinde olmaktadır. Bu sebeple Gramsci’ye göre devlet, yöneten

sınıfın yalnızca hakimiyetini koruduğu bir yapı değil, aynı zamanda yönetilenlerin rızasını

kazandığı bir kurumdur. Bütüncül devlet, politik ve sivil toplumun toplamından oluşur.

“Egemenlik” ile “hegemonya” işlevleri nerede cereyan eder? Gramsci'nin ilk ve en kararlı cevabı

şudur: hegemonya (yönlendirme) sivil topluma, zor (egemenlik) ise devlete özgüdür.11 Sivil

toplum ikna mekanizmasına dayanmaktayken, politik toplum baskı ve denetime dayalı

faaliyetleri12 bünyesinde toplar.13

Gramsci hegemonya kavramından yararlanan ve ona karşı olan grupları tarihsel blok14

kavramıyla tanımlamaktadır. Bu çerçevede denilebilir ki tarihsel blok, egemen toplumsal

güçlerin liderlik ya da hegemonluk uğruna savaştıkları diğer güçler karşısında oluşturdukları özel

bir ittifak biçimidir. Ya da diğer bir ifade ile belli bir zaman ve mekandaki, altyapı ve üstyapı

bütünlüğünün spesifik bir ilişki biçimidir.15 Bir yanda üretim ilişkilerini kapsayan bir altyapı,

diğer yanda da ideolojik ve siyasal öğelerden oluşan bir üstyapı söz konusudur. Zaten

Gramsci'nin bir üstyapı teorisyeni olarak adlandırılması bir bakıma bu nedenledir. Sivil toplum

ve politik toplum, Gramsci’nin deyimiyle “tarihsel bloğun” üst yapısı, egemen sınıfın aracı olan

devlette birleşir.

9 Arı, op.cit., s. 464.10 Aval, op.cit., s. 20.11 Anderson, op.cit., s. 41.12 Supra., s. 123456789013 Nilüfer Karacasulu, “Hegemonik Düzen Tartışmaları ve Eleştirel Görüşler,” Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 11 (4), 2009, s. 60.14 Griffiths, et.al., op.cit., s. 188.15 Funda Hülagü, “Marksizim ve Eleştirel Teoriler,” Küresel Siyasete Giriş: Uluslararası İlişkilerde Kavramlar, Teoriler, Süreçler, ed. Evren Balta, 1. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2014, s. 197.

6

Page 8: international relations theories and hegemony

Bu iki tarihsel bloktan ilki hegemonyayı üreten, kullanan ve yeniden üreten grupken,

diğeri bu gruba karşıt hegemonya kurmayı amaçlayan ve post-kapitalist bir dünyaya yönelik

ortak vizyona sahip gruptur.16 Bu sınıflar üstü gruplar oldukça heterojen bir yapıya sahiptir ve

hem sivil hemde politik toplumdan öğeleri içinde barındırır. Bu sebeple güç; egemen sınıfın

hegemonyasını sürdürme aracı olan devlet aygıtı içinde değil, bizatihi sivil toplumu da içeren

“genişletilmiş” devlette konumlandırmıştır ve tam da bu sebepten devrim yalnızca politik

toplumun kontolünü ele geçirmekle başarılamaz.17

Gramşiyan anlamda hegemonya kavramına bakıldığında ise bu terimin ilk kez modern

anlamıyla Antonio Gramsci tarafından kullanıldığı söylenebilir. Gramsci’nin hegemonya

kavramının başlıca iki anlamı vardır: Birincisi, hegemonya egemen sınıfın bir fraksiyonunun,

ahlaki ve entelektüel liderliği yoluyla egemen sınıfın öbür müttefik fraksiyonları üzerinde

denetim uyguladığı sivil toplumdaki süreçtir. İkincisi, egemen ve bağımlı sınıflar arasındaki bir

ilişkidir. Bu bağlamda hegemonya, egemen sınıfın, kendi dünya görüşünü kapsayıcı ve evrensel

olarak yerleştirmek için siyasal, ahlaki ve entelektüel liderliğini kullanmaya, ayrıca bağımlı

grupların çıkar ve gereksinmelerini biçimlendirmeye yönelik başarılı girişimlerini içerir.18

Gramsci hegemonya kavramını, isçi sınıfının burjuva devletini yıkmak ve isçilerin

devletin toplumsal tabanı olarak hizmet etmesini saglamak için yaratması gereken ittifaklar

sistemine isaret etmek için kullanmıstır. Aynı zamanda, hegemonya terimini, Sovyet

proleteryasının köylülük ile ittifakını sürdürmesi ve kendi genel çıkarına hizmet amacıyla,

ekonomik çıkarlarını feda etmek zorunda kalacagını öne sürmek için de kullanmıstır. Gramsci'ye

göre hegemonya egitim, kilise, parti, sendika vb. gibi rızanın kaynagını olusturan "özel

kurumlar"a özerklik alanı tanıyan, dayanıklı ve bagımsız sivil topluma dayanmaktadır. Kısacası

hegemonya, rızanın yeniden üretilmesidir.19

16 Arı, op.cit., s. 464 – 465.17 Şüphesiz Batı ve Doğu toplumları arasında politik/sivil toplumun hiyerarşik pozisyonuna bağlı olarak çok temel bir fark vardır. Buna göre Doğu toplumlarında politik toplum sivil toplumun hem üzerinde hemde neredeyse onu sönümlemiş bir pozisyonda bulunduğundan “devrim” politik toplumun (bir başka deyişle devletin) ele geçirilmesiyle mümkün olabilmektedir; örnek olarak Ekim Devrimi ve Rus devlet kültürü verilebilir.18Şener, op. cit., s. 406.19Asiye Aka, “Antonio Gramsci ve ‘Hegemonik Okul’,” Balıkesir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 12 (21), 2009, s. 330.

7

Page 9: international relations theories and hegemony

Diğer bir deyişle Gramsci için hegemonya egemen sınıfın hükmedilenlerin rızası ile

ondan korunma yeteneği, hükmedilen sınıfa entelektüel ve ahlaksal liderlik yapma yeteneği ve

hükmedilenlere kendi çıkarlarının egemenin çıkarları ile aynı olduğuna ikna yeteğinidir.20

Gramşiyan hegemonya yaklaşımının tarihsel olarak örneklendiği bir görüşte ise;21

“Hegemonya siyasal iktidarın olduğu her alanda ortaya çıkmaktadır. Siyasal iktidar

da insanların toplum olarak bulunduğu her alanda vardır. Rusya’da işçi sınıfının

ittifak kuracağı toplumsal katmanları ikna ile kazanmasını ifadesi olan hegemonya

terimi, Gramsci tarafından Batı’da burjuvazinin kendi yönetimi için işçi sınıfından

gördüğü onay şeklinde kavramsallaştırılmıştır. Kavrama bu aktarım kolaylığını

kazandıran, içerdiği rıza anlamıdır. Gramsci’nin Batı Avrupa’yla Doğu arasındaki

farklılıkları tespit etmekteki amacının, sosyalizm için mücadelenin stratejisini

oluşturmaktır. Hegemonya kavramını, belli bir grubun bir birlik oluşturma diğer

gruplar üzerinde tahakküm kurma mücadelesi olarak tanımlayan filozof, yönetici

sınıfların tahakkümünün zor kullanma ya da doğrudan kontrol dışında ve bunlardan

çok daha etkili bir biçimde bağımlı kümelerin rızasıyla sağlandığını ileri sürmüştür.

Bu rızayı sağlayan aygıtlara hegemonik aygıtlar adını vermiş ve bu aygıtlar yoluyla

egemen ideolojinin geçerli ve doğal bir söylem hale geldiğini belirtmiştir.”

Gramsci’nin hegemonya kavramına uluslararası ilişkiler disiplini çerçevesinde

bakıldığında, öncelikle bu kavramın klasik realist düşünürler tarafından kullanılan “hegemonya”

kavramından temelden bir noktada ayrıştığı görülür. Realist hegemonyada vurgulanan

liderlik/egemenlik nosyonudur. Genel olarak dünya güç merkezlerinin ortaya çıkması,

yükselmesi ve krize girmesi sürecini açıklarken kullanılır. Tek başına baskın (dominant) güç,

hegemonya için yetersizdir. Buna göre uluslararası sistemin istikrarı için hegemonik bir ulus

devlet ve bu devletin gücünün diğerlerince tanınması ön şarttır. Fakat buradaki “tanınma” rızayı

zorunlu kılmaz ve bir nevi diğer birimler üzerinde egemenlik (domination) söz konusudur.

Yönetilenin hegemona verdiği rıza ve bu rızanın yeniden üretilme süreci dikkate alınmaz.22

Hegemonya kavramı, burada, özellikle askeri olmak üzere dünya gücünün sahip olduğu ve

dünyanın geri kalan kısmına bir dizi kuralı ve düzenlemeyi dayatmasını ve böylece uluslararası

20 Griffiths, et. al., op. cit., s. 188.21Savaş Çoban, “Gramsci, Hegemonya ve Kapitalizm,” Internationa Interdisciplinary Social İnquiry Conference Konferans Metni, 2012, s. 3.22E. Fuat Keyman, “Eleştirel Düşünce: İletişim, Hegemonya, Kimlik/Fark,” Devlet, Sistem ve Kimlik: Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar, der. Atila Eralp, İstanbul, İletişim Yayınları, 2010, s. 241 – 243.

8

Page 10: international relations theories and hegemony

sistemde istikrar yaratmasını sağlayan materyal güçlerle tanımlanan bir “tahakküm” ilişkisi

anlamına gelmekte; hegemonun düşüşü sistemin istikrarsızlığının ön koşulu olarak

gösterilmektedir.23

Gramşiyan anlamda hegemonya ise matematiksel bir ifade ile egemenlik (domination) +

rıza (concent) olarak formüle edilebilir. En basit anlamda “özel bir güç ilişkisi” olarak

tanımlanabilecek hegemonya Eagleton’a göre yaratılan bir anlamlar ve değerler bütünü

sayesinde kurulan özel bir hükmetme biçimidir. Ayrıca egemenliğin yönetimi için zor

kullanmayı dolaylı hale getiren hegemonya gündelik politik/sivil hayatın her alanına nufüz

ederek toplumsal sağduyuyu da belirler.24 Hegemonya, baskın devletin veya devletlerin egemen

tabakalarının eylem ve düşünme biçimlerinden beslenir; ancak, bu eylem ve düşünme

biçimlerinin diğer devletlerin egemen tabakalarınca da benimsenmiş olması şarttır.

Hegemonyanın temelini bu açıklama ve meşrulaştırma pratikleri ve ideolojileri oluşturmaktadır.

Diğer bir deyişle hegemonik yönetim aslında sermayenin sömürücü gücünü örten ideolojik bir

perdedir. Bu açıdan hegemonya, ilk önce devletin göreli özerkliği sayesinde alt sınıflara ödünler

(refah gibi) verilmesidir.25

Devletler alt sınıfların kapitalist sistemine uyum göstermelerini sağlamak ve

hegemonyanın yeniden ve yeniden üretimini gerçekleştirmek üzere birtakım araçlar kullanırlar.

Bunlardan en önemlileri kilise, basın, eğitim ve verginin yeniden düzenlenmesidir.26

Rıza yaratımı hegemonya için hayati önemde olduğu ölçüde bu rıza/hegemonya

oluşturulması sürecinde kullanılan siyasal ve ekonomik güç kadar evrensel bir dilin kullanılması

da kritik bir rol oynamaktadır. Rıza unsurunun hegemonya kavramına dahil edilmesi, Gramscici

söylemin sadece mevcut düzenin açıklanması ile değil, aynı zamanda yeniden üretimiyle de

ilgilendiğini gösterir.Rıza düzenin yeniden üretimini sağlamada kritik bir rol oynar. Şöyle ki,

rızayı sağlamak için hegemon güç diğer uluslara yönelik olarak evrensel bir dil geliştirir ve bu

yolla kendi ideolojisini yaymaya ve diğerlerini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye

23 Kemal Çiftçi, “Soğuk Savaş Sonrasında ABD: ‘Rıza’ya Dayalı ‘Hegemonya’dan ‘İmparatorluk’ Düzenine,” ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2009, s. 205.24 Hülagü, op. cit., s. 197.25 Klevis Kolasi, Uluslararası İlişkiler Teorileri Çerçevesinde ABD Hegemonyası Tartışmaları, 21.Yüzyılda Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 6, 2014, s. 93.26Neo-Gramşiyan dönemde bunlara organik aydınlar da eklenecektir. Ibid., s. 197 – 198.

9

Page 11: international relations theories and hegemony

çalışır.27 Kısacası, Gramşiyan hegemonya kavramını geleneksel tanımlamaya göre üstün kılan

hâkimiyet ile rızayı birleştirmesidir.28 Gramsci’ye göre rıza, toplumda yöneten sınıf tarafından

yaratılır ve sonra yeniden üretilir. Yönetici grubunun/sınıfın politik, ahlaki ve kültürel değerlerini

topluma yaydıktan sonra bu değerlerin alt sınıflar tarafından kendi değerleriymiş gibi kabul

edilmesini mümkün kılan şey ise hegemonyadır.29 Gramsci hegemonyayı tarihsel bir süreç

olarak ele almaktadır. Bir hegemonik sınıfın yerini bir başka hegemonik sınıf almaktadır.

Dolayısıyla burjuvazinin hegemonyasının yerini de zamanla proleteryanın hegemonyası

alacaktır. Tam da bu sebeple devlet bir anlamda egemen sınıfın hegemonyasını sürdürme aracı

olarak görünmektedir.30 Gramşiyan eleştirel kuram hegemonya kavramını kullanarak dünya

düzeninin siyasal, ekonomik ve ideolojik örgütlenmesini çözümleyecek, realizmin ticaret ve güç

ilişkileri anlayışını üretim ilişkileri temelinde yeniden kuracak ve böylece var olan tüm politik

ilişkileri “irdeleyecek” bir tarzda hareket edecektir.31

Hegemonya fikri hegemonya uygulanacak kesimlerin çıkar ve eğilimlerini dikkate

almayı ve belirli bir uzlaşma dengesinin kurulmasını gerektirir; yani önder grup ekonomik-

korporatif türden fedakarlıkta bulunmalıdır. Ancak, hiç şüphe yok ki, hegemonya ahlaki ve siyasi

olmanın yanısıra ekonomik de olmak zorundadır. Çünkü önder grubun esas olarak ekonomik

faaliyetin belirleyici sektörlerinde yürüttüğü belirleyici çalışmaya dayanmak zorundadır.

27 Keyman, op.cit., s. 245.28 Ömer Kurtbağ, ''Eleştirel Uluslararası İlişkiler Yaklaşımları Çerçevesinde Amerikan Dış Politikasının Analizi-Hegemonya Söylemi ve Amerikan Muhafazakar Sağı'', (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, Ankara Üniversitesi, 2007, s. 38.29 Volkan Yaramış, Klevis Kolasi, “Eleştirel Teori, Hegemonya ve Güvenlik,” Uluslararası İlişkiler Teorileri: Temel Kavramlar, ed.Mehmet Şahin, Osman Şen, 1.Baskı, Ankara, Kripto Yayınları, 2014, s. 184.30 Arı, op.cit., s. 464.31 Keyman, op. cit., s. 240.

10

Page 12: international relations theories and hegemony

II. BÖLÜM: WALLERSTEİN DÜNYA SİSTEMLERİ ANALİZİ

VE YAPISALCI HEGEMONYA

Kariyerine postkolonyal Afrika uzmanı olarak başlayan I. Wallerstein’ın uluslararası

ilişkiler teorisyeni olarak ünü, bu disiplini radikal biçimde yeniden kavramsallaştırma çabasından

kaynaklanmaktadır.32 “Dünya Sistem Analizi” tıpkı Gramsci’de olduğu gibi özel olarak

uluslararası ilişkiler disiplininin bir ürünü değildir. Çünkü dünya sistemini dengede tutan

unsurların tespit edilmesinde ve açıklanmasında tartışılmaz bir rolü olmasına rağmen; yaşanan

konjonktürel değişimlere yönelik yeni yorumlar getirmede başarısız kalmıştır.33

Wallerstein etkisinde kaldığı Fransız Annales Okulu ve Bağımlılık Okulu’nun teorilerini

geliştirerek oluşturduğu Dünya Sistem Teorisinin öncüsüdür. Özel olarak ise; Marx ve

Braudel’in Wallerstein’in zihin yapısını oluşturmada etkin olduğu söylenebilir. Wallerstein,

Annales Okulu’ndan spesifik olarak “la longue dureé” yaklaşımını benimsemiş, bunun dışında

özellikle kuramını geliştirme noktasında, sınıf çatışması kavramını Marx’tan devralmıştır.

Marx’ın “ilkel toplum, kölelik, feodalizm, kapitalizm ve sosyalizm” şeklinde oluşturduğu

tarihsel çizgiyi reddetmeyip aksine bunu çalışmalarının içine oturtmaya çalışmıştır.34 Marx ve

Marksizimden “ayrıldığı” kritik nokta ise analizinin “kapitalizm” tanımının tarihsel materyalist

kapitalist tanımdan farklı olmasıdır. Buna göre; meta üretimi yani üretim ilişkileri yerine bu

metaların dolaşımı, sistemdeki esas belirleyici unsurdur.35 Tarihsel diyalektik konusunda ise

herhangi bir farklılaşmaya gitmemiştir.36

32 Griffiths, et. al., op. cit., s. 384.33 Hülagü, op. cit., s. 193 – 195.34 Mesut Şöhret, “Dünya Sistemi Teorisi,” Uluslararası İlişkilerde Teorik Tartışmalar, ed. Caner Sancaktar, Hasret Çomak, İstanbul, Beta Yayınları, 2013, s. 333 – 334.35 Hülagü, op. cit., s. 193 – 194.36 Örnek olarak Wallerstein için; bir süre daha devam edecek gibi görünen kapitalist dünya sistemi, küresel kontrolünü güçlendiriyormuş gibi görünse de en nihayetinde kendi sonunu getirecek bazı çelişkileri de bizzat kendisi inşa etmektedir.Griffiths, et. al., op. cit., s. 386.Yine bu diyalektiğe hegemonik dönemler - kendi ifadesiyle kondratieff dönemler- örnek olarak verilebilir.Arı, op. cit., s. 257 – 258.

11

Page 13: international relations theories and hegemony

A. Dünya Sistemleri Analizi

Wallerstein’ın merkez, çevre, yarı çevre kavramsallaştırmasına bakmadan önce bu

kavramlar etrafında oluşan dünya sistemi, dünya ekonomisi ve dünya imparatorlukları

kavramlarına bakılması genel çerçeveyi anlamada yardımcı olacaktır.

Wallerstein’a göre dünya sistemi; görece olarak diğer gruplardan farklılık gösteren

özerk ve birbirine bağlı birçok toplum takımlarından oluşan bir bütünlüktür. Bu sistem; sınırları,

“yapısı”37 olan belirli yasalara sahip, dönemsel olarak tutarlı bir toplum sistemidir ve bu

sistemdeki her grup sistemin kendi çıkarlarıyla yeniden üretimi için birbirleriyle mücadele

etmektedir. Dünya sistemi içinde dünya imparatorlukları ve dünya ekonomisi olmak üzere iki

farklı sistem daha vardır.38 Modern dünya sistemi; kapitalist dünya ekonomisi etrafında oluşan

siyasi olarak da devletlerarası (interstates)39 bir sistem olarak yapılandırılmıştır. Bu sistemde bir

dünya devleti yoktur; onun yerine sistemin devletleri (states of system) vardır. Wallerstein,

Samir Amin ve Arrighi’nin öncülüğünü yaptığı bir grup düşünür 500 yıllık modern kapitalist

dünya sistemi tezini savunmaktadır.40 Diğer bir değişle modern dünya sistemini belirleyen olgu

kesintisiz sermaye birikimidir ve bu olgunun oluşumu 500 yılı aşkın bir süre öncesine

dayanmaktadır. 41 Mevcut sistem -dünya sistemi-, kapitalist dünya ekonomisinin -dünya

ekonomisinin- bir neticesidir; siyasal olarak ise; 1648 anlaşması temeli oluşturan bir diğer

olgudur.42 Modern dünya sistemini farklı ve başarılı kılan sebep, onun bir dünya ekonomisi

olarak bir dünya imparatorluğuna dönüşmeden en az 500 yıl ayakta kalabilmesidir, çünkü bir

dünya ekonomisi olarak kapitalizmin kontrol edebileceği alan, tek bir siyasal birimin kontrol

edebileceğinden daha geniş olmasıdır.43

37 Infra., s. 12345678938 İmmanuel Wallerstein, Dünya Sistemleri Analizi: Bir Giriş, çev. Ender Abadoğlu, Nuri Ersoy, İstanbul, Aram Yayınları, 2005, s. 45.39 Cox’a göre dünya düzenini anlamak için kapitalist üretim biçiminin international-interstates işbölümünden ziyade transnational-transtates özelliği göz ününde bulundurulmalıdır.Hülagü, op. cit., s. 195.40 Emre Demir, “Dünya Sistemleri Analizi,” Uluslararası İlişkiler Teorileri - Temel Kavramlar, ed. Mehmet Şahin, Osman Şen, 1. Baskı, Ankara, Kripto Yayınları, 2014, s. 127.41 Şöhret, op. cit., s. 336 – 337.42 Gürcan Şevket Avcıoğlu, “Immanuel Wallerstein’ın Dünya Sistemi, Jeopolitik ve Jeokültür Kuramı,” Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 31, 2014, s. 100.43 Şöhret, op. cit., s. 352.

12

Page 14: international relations theories and hegemony

Dünya sistemleri yaklaşımına göre dünya tarihinde üç tür dünya sistemi vardır: mini

sistemler, dünya - imparatorlukları44 ve dünya - ekonomileri.45

“Etkin kontrol derecesi zayıflamış olsa da topraklarının büyük bölümü üzerinde bir

tek politik sistemin var olduğu; dünya imparatorlukları, ve bütün topraklar üzerinde

böyle bir politik sistemin hiç ya da fiilen hiç var olmadığı sistemler... Bu ikinci

sistemi tanımlamak için dünya ekonomisi kavramını kullanıyoruz.”46

Tüm bunlar göz önüne alındığında Wallerstein’ın “dünya – ekonomi”si kavramı; içinde

bir işbölümü olan ve bu yüzden temel ya da asli malların dikkate değer bir büyüklükte içsel

mübadelesinin yapıldığı, sermaye ve emek gücü akışlarının gerçekleştiği büyük bir coğrafi

alandır.47 Buna ek olarak içerisinde çok merkezli siyasal yapılar vardır ve merkezi bürokrasi

görece güçsüzdür. Bu sistemde ne politik ne de kültürel bir homojenlik yoktur, sistemi ayakta

tutan nosyon “işbölümü”dür.48

Dünya – imparatorluk ise dünyanın birçok ülkesinde tek bir sistem olarak görünen

[kabul edilen] ve güçlü devletlerin birbirlerine bağlanmasıyla oluşmuş, diğer ülkelerin

ekonomilerinin bağımlı olduğu politik sistemdir. Merkez, çevre ve yarı çevre

kavramsallaştırmasına baktığımızda ise ana meseleyi belirleyen iki temel sorun çevreden

merkeze akan kaynakta kime neyin ne kadar düştüğü ve bu sistemin kurallarını kimin

belirlediğidir. Bu iki soruya verilen cevap değişirse bu aynı zamanda sistemde de büyük bir

dönüşümün yaşandığı anlamına gelmektedir. Dünya imparatorlukları döneminde, temel

mekanizma; merkezi otorite elindeki “zor”la bu kaynak dağıtımını gerçekleştirirken kapitalist

dünya ekonomisinde bu işi yapan piyasadır. Merkez – çevre hiyerarşisindeki temel mantık

aralarında gerçekleşen eşitsiz mübadeledir.49

44 Wallerstein “-“ işaretini bu iki kelime arasında bilinçli bir şekilde kullanmaktadır. Bunun nedeni karşılaşılan bütün dünyanın sistemleri, ekonomileri ve imparatorluklarından söz etmeyi değil, fakat bir dünya olan -bütün yer küreyi kapsamayan- sistemler, ekonomiler ve imparatorluklardan söz etmeyi amaçlamasıdır.Wallerstein, op. cit., s. 36.45 Wallerstein, loc. cit.46 Demir, op. cit., s. 127’den İmmanuel Wallerstein, Modern Dünya – Sistemi: Kapitalist Tarım ve 16.Yüzyılda Avrupa Dünya Ekonomisinin Kökenleri, çev. Latif Boyacı, İstanbul, Bakış Yayınları, 2004, s. 360.47 Wallerstein, op. cit., s. 45.48 Şöhret, op. cit., s. 340 – 341.49 Bu bağlamda Andre Gunder Frank’ın uydu – metropol kavramsallaştırmasıyla da benzerlik olduğu görülmektedir. Yine benzer şekilde “çevre”nin azgelişmişliği, merkezin refahı için kaçınılmazdır. Bu nedenle Wallerstein bu ilişkiyi küresel gasp olarak okumaktadır.

13

Page 15: international relations theories and hegemony

Merkez (core) bölgeler ortak birtakım özelliklere sahiptir bu sebepten dünya – sistemi

içinde ayrıcalıklı ve üstün bir konuma sahiptirler. Ortak olarak hepsi ekonomik yönden aşırı

gelişmiştir, askeri güçleri ve merkezi devlet mekanizmaları buna paralel olarak çok güçlüdür.50

Tarım ya da sanayi kapitalizmi yerine finans kapitali ön plana çıkartan bir güçlü burjuvazileri

vardır. Bununla birlikte işçi sınıfı ise gerekli sınıf bilincinden uzaklaş(tırıl)mıştır.

Tıpkı merkez gibi çevre (periphery) ülkeler de kabaca ortak özelliklere sahiptir.

Ekonomik açıdan geri kalmış (bırakılmış), merkezin sosyo - ekonomik ve sosyo – kültürel

baskısını yoğun olarak hisseden ülkelerdir. Diğer yandan merkezi otoriteleri, alt yapıları,

endüstrileri ve örgütlülük çok zayıftır. Nufüsları büyük ölçüde fakir ve genellikle küçük

burjuvazi ve köylü sınıfından oluştuğundan vatandaşlarının eğitim seviyeleri de düşüktür. Hepsi

genel olarak çok uluslu şirketlerin baskısı altındadır. İhracatları genellikle emek ve merkez

ülkelerde bulunmayan değerli hammaddelerdir.

Bağımlılık Okulundan farklı olarak Wallerstein yarı çevre adı altında bir kategori daha

eklemiştir. Wallerstein’e göre bu iki gruptan da daha güç konumda bulunan ülkeler yarı çevre

(semi periphery) olarak adlandırılır. Bu ülkeler eskiden merkez ya da çevre ülkesi konumunda

bulunabilirler ve sürekli merkez ülke konumuna gelebilmek için yoğun bir uğraş verirler. Bu da

onları merkez ülkeler için tehlikeli birer rakip yapmaktadır. Ortak olarak bu ülkeler kapitalist

dünya sistemi için temel e mek gücü kaynağıdır ve merkezdeki ücretleri düşük tutmak ve işsizlik

(yedek işgücü) oluşturmak gibi bir misyon üstlenirler, bununla beraber merkez ülkelerin artık

karlılık oranı düştüğü için topraklarında bulundurmak istemediği endüstrilere ev sahipliği

yaparlar. Seviyelerine göre sömüren ya da sömürülen pozisyonunda olabilen bu devletler ancak

birer bölgesel güç olabilirler, fakat belki de en önemli misyonları sistemin bir bütün olarak

işlemesi için emniyet vanası görevi görmeleridir.51 Dolayısıyla merkez ülkeler için hem bir

zorunluluk arz ederlerken hem de merkez ülke olmak için verdikleri uğraş onları tehlike

oluşturan bir konuma sokmaktadır.

Bu bağlamda son olarak değinilmesi gereken bir nokta daha vardır, bu da merkez

ülkelerin emekçi sınıflarının da çevre ülkelere yönelik sömürüye ortak olduğu veya bundan

dolaylı olarak faydanlığıdır. Daha sonra Cox’ta merkezin merkezi, merkezin çevresi; çevrenin

50 Şöhret, op. cit., s. 344.51 Hülagü, op. cit., s. 194.

14

Page 16: international relations theories and hegemony

merkezi ve çevrenin çevresi olarak kavramsallaştırılıp analiz edilecek bu nokta incelemeyi daha

detaylı bir hale getirmektedir. Buna göre merkezin merkezi hiyerarşik ve avantaj olarak en üst

konumda bulunurken geri kalan üç kategoriyi birlikte ancak farklı koşullarda sömürmektedir.

Tam aksi şekilde çevrenin çevresi sistemde hiyerarşik olarak hem en altta bulunup hem de

çevrenin merkezi de dahil olmak üzere geride kalan diğer üç kategori tarafından yoğun bir

sömürü baskısı altında tutulmaktadır.

Wallerstein yine bu duruma yönelik bir başka savında çevre ülkelerin merkezin

dayattığından daha fazla gelişemeyeceklerini ileri sürmektedir.52 Bu eşitsiz gelişim çevre

ülkelerin mecburi kaderidir.

B. Yapısalcı Hegemonya

Realizmin başta devlet merkezci yaklaşımı olmak üzere diğer varsayımlarının da

eleştirilmeye başlandığı dönemde Wallerstein kendisinden sonraki teorisyenlere de kapı açacak

şekilde öne sürdüğü dünya – sistemin daha özel olarak da ekonomik yapı ve süreçleri merkeze

koyan yaklaşımı hegemonya kavramına yönelik bakış açılarını da değiştirmiştir. Merkez

ülkelerden çevreye yönelik hegemonya ihracının çevrede nasıl bu kadar sorunsuz-sorgusuz kabul

edildiği sorusuna verilen -Gramsci yardımıyla- “rıza” yanıtı, hegemonyaya yönelik bu “yeni”

bakışlarda önemli bir kavramsal aşama olmuştur.

Dünyayı açıklamaya yönelik üretilen teorilere global bakış kazandıran bağımlılık okulu

ve dünya sistemleri analizi, kendisinden önceki hegemonya kavramının da incelenmesi sırasında

ekonomik yapılara ağırlık verilmesine ve bunlar arası ilişkilerin özel olarak incelenmesine yol

açmıştır.

Wallerstein’a göre rekabet ve hegemonya kavramları dünya sistemindeki liderliği

açıklamak üzere oldukça elverişlidir. Buna göre dünya – sistemde rekabet ilişkileri tarihsel

olarak daha ağırlıklıdır, hegemonya ise daha istisnai bir durumu belirmek için kullanılmaktadır.

Wallerstein’a göre dünya sisteminde (500 yıllık bir süreci kapsadığını daha önce belirtmiştik)

bugüne kadar üç güç hegemonya statüsüne sahip olabilmiştir. Bunlar sırasıyla Hollanda, İngiltere

ve ABD’dir. Bu üç ülke hegemonik güç haline gelirken ilk önce dünya ekonomisini etkileyen-

52 Griffiths, et.al., op. cit., s. 388.

15

Page 17: international relations theories and hegemony

sarsan-oluşturan bir güç haline gelmişler, siyasi güçleri ise daha sonradan bu sebeple

oluşmuştur.53 Bunların hegemonik güçleri askeri güçlerin ötesinde ekonomik güçlerine

dayanmaktadır. Dolayısıyla Immanuel Wallerstein’a göre, hegemonya, üretim, ticaret ve finans

gibi ekonomik alanın üç dalındaki önderliklere göre kazanılır ve yitirilir. Ancak her üç alanda da

aynı anda avantaja sahip olunursa hegemonya var olabilir.54 Fakat hegemonya olmak büyük bir

güç getirdiği gibi aynı zamanda büyük bir yük – maliyet getirmektedir. Çünkü hegemon

dışındaki diğer merkez ve yarı çevre ülkeler bir bakıma “free rider”55 konumda olacakları için

rekabet bir anda hat safhaya çıkmaktadır.

Wallerstein’ın yaklaşımının bu incelemesi hegemonya kavramının yapısal bir bakışla

şekillendiğini göstermektedir. Hegemonya merkez ülkeler arasında bir ilişki tarzıdır, bu ilişki

tarzı ise dünya ekonomisinin yapısı tarafından şekillendirilmektedir. Hegemonya kavramının

oluşturulmasında yapısal bir bakıştan yola çıkan Wallerstein ekonomik yapı ve süreçlere ağırlık

vermektedir, diğer bir değişle ekonomik güç hegemonluğun tescilinin en önemli koşullarından

biridir. Denilebilir ki Wallerstein’ın yapısal hegemonyası, rıza boyutu göz ardı ederken

ekonomik gücü ilk plana koymaktadır. Tıpkı realist hegemonyada olduğu gibi güç unsuru önem

sırasında ilk sırada yer alırken buradaki güç fiziki-askeri değil salt ekonomik dolayısıyla politik

güçtür. Diğer bütün belirleyiciler ikincilleştirilmiştir. Ancak bu yaklaşım ekonomik gücün siyasi

güce dönüşmesini ani ve zorunlu saydığı için ekonomik determinizm damgası yiyerek

eleştirilmiştir.56

Daha önce de belirtildiği gibi hegemon güçler bu “görevi” ezeli ve ebedi olarak

sürdürememektedirler; aksine her zaman yeniden konumlanmalarla karşı karşıya kalmışlardır.

Yeniden konumlanmanın değişim mekanizmaları döngüsel ritimler olan kondratiyef döngülerdir.

Bu döngüler, 50-60 yıllık dönemlerde kar kaynaklarının, üretim ve finans alanları arasındaki

dönüşümünü ifade eder. Kondratiyef A dönemleri yükseliş, zirve, üretim ve yüksek kar,

kondratiyef B dönemleri zayıflama, finansal gelir ve düşük kar ve çöküş57 dönemleridir.58

53 Atila Eralp, “Hegemonya,” Devlet ve Ötesi, der.Atila Eralp, 8.Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2014, s. 169.54 Aval, op. cit., s. 14.55 Bu terimle kastedilen şey; hegemon olmak siyasi ve ekonomik büyük bir getirisinin olması yanında aynı zamanda küresel bir maliyet de doğurmaktadır ve dolayısıyla neredeyse hegemon olabilecek kadar güçlü olan bazı merkez ülkeler bu maliyete katlanmadıklarından dolayı bir sonraki hegemon olmak için en kuvvetli adaylardır. Çünkü hegemonluk statüsü bir “zirve” olmasından dolayı hegemon ülke için bu noktadan sonra siyasi ve mali bir düşüş başlamaktadır. Örnek olarak İngiltere hegemonyasının yerini 20.yy’da ABD’ye bırakması gösterilebilir.56 Eralp, op. cit., s. 169 – 171.

16

Page 18: international relations theories and hegemony

Sonuç olarak, tanımı itibariyle dünya sisteminde hegemonya, toplumsal istikrar

dağılımının kalıcı bir eklemlenmesini empoze etme konusunda jeopolitik konuma sahip bir

gücün varlığı demektir. Bu öncelikle askeri mücadelenin yokluğu anlamına gelen bir barış

dönemine işaret eder. Hegemonik gücün ciddi bir meydan okumayla karşılaşmaksızın iradesini

ve düzenini diğer büyük güçlere empoze edebildiği bu tür gerçek hegemonya dönemleri modern

dünya sistemi tarihi içinde nispeten kısa dönemlerdir. Bu dönemler içinde dünya sistemine

alternatif oluşumlar, politik sistem karşıtı hareketler ortaya çıkabilir. Sistem karşıtı hareketlerin

en belirgini Markist çözümlemede proleterya hareketi gibi görünür. Wallerstein’in bu

düşüncesine göre, kapitalist dünya sisteminin yarattığı düzene, dünya sistemine karşı alternatif

yapılar oluşturmak amacıyla ortaya çıkan sistem karşıtı hareketler beklenen sonucu vermemekte

ayrıca bir çok sistem karşıtı hareketin kapitalist dünya ekonomisine eklemlendiği, sistemin içine

dahil olduğu görülebilmektedir.59 Bu toplumsal hareketler kimilerine göre sistem karşıtı olarak

adlandırılmalarına rağmen aksine sistemde yaşanan tıkanıklığı ya da toplumlar içerisinde

yaşanan sistem karşıtı nefreti naturalize eder ya da başka bir ifade ile sistemin gazını alır. Bu

sebepten hareketler devrim noktasına gelmedikçe aslında sistem için yarar teşkil etmektedir.

III. BÖLÜM : ELEŞTİREL YAKLAŞIM VE COX: HEGEMONYA

VE KARŞI HEGEMONYA

A. Cox ve Eleştirel Kuram

57 Örneğin Wallerstein’a göre ABD hegemonyası 1970’lerden itibaren kondratieff B evresine giriş yapmıştır, ancak çöküş süreci diğerleriyle karşılaştırıldığında oldukça uzun sürmüştür. Halen bu süreci yaşadığımız kendisi tarafından iddia edilmektedir.58 Avcıoğlu, op. cit., s. 99.59 Immanuel Wallerstein, Liberalizmden Sonra, çev. Erol Öz, İstanbul, Metis Yayınları, 1998, s. 33.

17

Page 19: international relations theories and hegemony

Kökenini Frankfurt Okulundan alan Eleştirel Kuram (critical theory) var olan sosyo-

ekonomik ve siyasal düzenin modernist bakış açısını sorgulayarak, değişmesini ve

dönüştürülmesini sağlayacak bir pencere açılmasını amaç edinmiş, bu sebeple pozitivist

yaklaşımın tersine daha ilk başta verili (given) kabul edilen bilgi ve bilgi anlayışını eleştirerek

çalışmalarına başlar. Bu anlamda post – pozitivizm ve post – modernizm ile kesişerek yoluna

devam eder.60 Eleştirel teorinin merkezinde yerleşik/geleneksel bilgeliğin sorgulanması

yatmaktadır. Uluslararası İlişkiler disiplinine taşınması ise 1980’lerden itibaren özellikle

Marksist düşünür Antonio Gramsci’den etkilenen Robert W. Cox’un aracılığıyla mümkün

olmuştur. Cox’un çalışmaları Neo-Gramşiyan Okul adı altında anılmaktadır. Eleştirel teori ve

Gramşiyan Okulu’n kökeni 1920-1930’ların Batı Avrupa’sında meydana gelen gelişmelerde yani

Batı Marksizmi’nin bu dönemde karşı karşıya kaldığı sorunlarda yatmaktadır.61

Pozitivizmin verili (given) kabul ettiği tek bilginin meşru oluşunu eleştirerek işe

başlayan eleştirel kuram; geleneksel yaklaşımların önem vermediği bilgi, bilgi – iktidar, bilgi –

çıkar ve bilgi – toplum gibi bağalntıları kritik kabul eder ve buradan emancipation (özgürleş-tir-

me) projesine yönelir. Buradan kasıt bu kuramın hiçbir zaman olması gerekeni söylemeyip;

söylenmesine ve söyleyecek olanlara kapı açmasıdır. Bu teori üzerinden uluslararası ilişkilere

yaklaşan yazarlar için de geçerlidir. Diğer bir ifade ile eleştirel kurama göre önemli olan insanın

potansiyelinin ortaya çıkmasını sağlayacak koşulların yaratılmasıdır. Çünkü modernizm bunun

tam tersine modern yaşamda teknik ve rasyonel aklın egemeliğini kurarak insanın kendisini

gerçekleştirmesinin önünde bir engel haline gelmiştir.62 Bunlara ek olarak ve postmodernizm ile

birlikte Eleştirel Kuram modernizmin savunduğu kusursuz rasyonalite ve “büyük anlatıları” da

eleştirelliğinin içine almaktadır. Şüphesiz ki her ne kadar –Cox da dahil olmak üzere-

Marksizm’den birçok kavram almış olsalar da; bu büyük anlatılara Marksizm de dahildir.

Frankfurt Okulu’nun günümüz temsilcilerinden Habermas’a göre de insan hayatında

teknik, pratik ve özgürleştirici olmak üzere üç bilgi türü vardır, ilk ikisi hayatta kalmayı

sağlarken, üçüncüsü değişimi ve eleştiriyi sağlamaktadır.63 Habermas’ın bu açıklamasından

hareketle Cox uluslararası ilişkiler teorilerine oldukça önemli ve yeni bir bakış açısı

60 İlhan Uzgel, Ulusal Çıkar ve Dış Politika: Türk Dış Politikasının Belirlenmesinde Ulusal Çıkarın Rolü,1983 – 1991, 1. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2004, s. 37 – 38.61 Yaramış, Kolasi, op. cit., s. 172 – 173.62 Uzgel, op. cit., s. 39 – 43.63 Hülagü, op. cit., s. 180 – 181.

18

Page 20: international relations theories and hegemony

geliştirmiştir. Buna göre; bir kuram her zaman kendinin üretildiği tarihsel bağlama ve bu

bağlamın sorunlarına göre çalışır. Başka bir deyişle, kuram tarihseldir. disiplinin içinde yer alan

kuramlar iki amaca hizmet etmektedirler: bunlardan ilki hegemonun sistemin sürdürülmesinde ya

da rıza üretiminde karşılaştığı sorunları zararsız aşarak kurduğu hegemonik ilişkinin devamını

sağlamaktır ya da bu devamlılığı sağlayabilmek için bir tür el kitabı/reçete64 sunmaktır. Bu amaç

Cox’un diliyle65 ifade edilirse: kuram her zaman birileri ve bir amaç içindir. Bu amaca hizmet

eden yaklaşımlar da disiplinde sonradan yerleşecek olan sorun çözücü (problem solving)66

kavramıyla ifade edilirler. Tıpkı Habermas ve Cox gibi bu düşünsel yapının önemli

temsilcilerinden Van der Pijl ise bu iki ismin yaklaşımlarını daha da ileri götürerek (bilgi ve

kuramlar) tüm disiplini sorun çözücü olarak imgeler. Çünkü ona göre en başından beri

uluslararası ilişkiler disiplinin doğuş amacı; insanların düşüncelerini yeniden şekillendirmek,

eşitsizlik, emperyalizm ve kapitalizm gibi kavramları tamamıyla kendisinin hakim olduğu

(anglosakson merkezli akademi ve yayın dünyası) “dil”i yoğun bir şekilde disiplin yardımıyla

kullanarak Batının liberal düzenini Soğuk Savaş koşullarında meşrulaştırmaktı.

İkinci olarak gösterilen amaç ise direkt olarak eleştirel kuramı işaret etmektedir.

Eleştirel kuram diğerlerinden farklı olarak -post – pozitivizmin de etkisiyle- hiçbir bilgiyi verili

olarak ele almaz. Ele alacağı bilgileri sorgular ve kökenlerine giderek nasıl var oldularına

yönelir, dolayısıyla diğer yaklaşımların daha tikel ve daha bağnaz tutumlarından farklı olarak ele

aldığı konulara global bakar ve tek gaye olarak düzenin değişmez olduğu fikrini yıkmaya çalışır.

B. Neo-Gramşiyan Hegemonya

Cox yaklaşımını oluştururken Marksist ve Gramşiyan kavramlardan bolca

yararlanmıştır. Özellikle tarihsel materyalizm ve diyalektik hegemonyaya bakışını oluştururken

kullandığı iki önemli Marksist yöntemdir. Bunların yanında emperyalizm, politik sivil toplum ve

tarihsel blok gibi Gramşiyan kavramlar da kendilerine sıkça yer bulmaktadır. Ancak temel

64 Hülagü, op. cit., s. 181.65 Cox, Robert, Approaches to World Order, Cambridge, Cambridge University Press, 1996, s. 87.66 Cox, Eleştirel Kuram dışındaki bütün uluslararası ilişkiler kuramlarını sorun çözücü olarak tanımlamakta, bu bağlamda özellikle Soğuk Savaş dönemini bunun tipik bir örneği olarak aldığını belirtmektedir.Uzgel, op. cit., s. 45.

19

Page 21: international relations theories and hegemony

kavramları dışında Eleştirel Teori’nin de getirdiği bir çerçeve olarak karşılaştığı yaklaşım ve

kavramları kökenlerine kadar sorgulamaktadır.67

Cox hegemonya yaklaşımını oluştururken öncellikle tarihsel yapı kavramını ele

almaktadır. Buna göre aralarında belli bir tutarlılık bulunan düşünce kalıplarının, maddi

koşulların ve insan kurumlarının özel bir kombinasyonudur. Bir sonraki aşamada ise tarihsel

yapıları üç farklı düzeyde inceler: sosyal kuvvetler, devlet biçimleri ve dünya düzenleri.68

Gramsci’den aldığı hegemonya kavramı aracılığıyla yaptığı hegemonya analizi global bir bakışla

alt yapı kadar üst yapıyı da içermektedir. Bunlara ek olarak hem realizmi hem de Marksizmi

yadsımadan bu iki yaklaşımın (devlet merkezli; üretim ilişkileri merkezli) da ötesinde birtakım

kavramsal ve kuramsal çerçeve geliştirmeye çalışır.69

Neo-Gramşiyan hegemonyaya geçmeden önce bahsedilmesi gereken bir diğer önemli

husus da; aslında Cox’un hegemonya kavramsallaştırmasında, transnational capitalist class

tartışmalarında, Robinson’a ve Pijl’e çok benzeyen şekilde uluslararası aktör olarak ulusaşırı

tarihsel bloku (blocco storico)70 temel kabul etmesidir.

Daha sonradan Neo-Gramşiyan ifadesi ile adlandırılacak olan Cox’un dönüştürdüğü

Gramşiyan hegemonya konusu aslında tıpkı Wallerstein ve Gramsci gibi tipik bir soru ile

başlamaktadır: kapitalist üretim ilişkilerinin bu denli derinleştirdiği güç ve gelir eşitsizlikleri

politik ve sivil toplum tarafından hala nasıl kabul edilebilir ve hegemonik güçler tarafından da

nasıl hala devam ettirilebilmektedir. Cox, bu sorunun cevabını Gramsci’de bulur ve bunun tıpkı

onun verdiği cevap gibi maddi – fiziksel zorla olamayacağı, aksine üzerlerinde dominasyon

kurduğu sivil veya politik birimlerden “aktif bir rıza” almasının zorunluluğuyla mümkün

olabileceğini iddia etmektedir. Bizatihi hegemonya tam da bu aktif rızayı alabilme yeteneğiyle –

başarısına içkindir. Cox, rızanın aktif olmadığı ya da rızanın hiç olmadığı durumların da tarihte

varlığını tam da bu sebepten kabul eder. (Hülagü, buna hegemonik olmayan liderlik adını

vermektedir.71) Örneğin; Cox, ABD’nin hakim gücünü yalnızca askeri yükselişiyle değil, aynı

zamanda temsil ettiği ‘dünya düzenine’ geniş bir rıza sağlama yeteneğiyle de analiz etmiştir.72 67 Örneğin Cox’a göre alt yapı (infrastructure) üst yapıyı (suprastructure) tek taraflı etkileyen bir unsur değil; hem karşılıklı etkilenen hem de birlikte toplumsal yapıyı oluşturan asli unsurlardır.68 Yaramış, Kolasi, op. cit., s. 190 – 191.69 Uzgel, op. cit., s. 46 – 47.70 Infra., s. 1234567890*, dpn. 36.71 Hülagü, op. cit., s. 197.72 Andrew Heywood, Küresel Siyaset, çev. Nasuh Uslu, Haluk Özdemir, 1.Baskı, Ankara, Adres Yayınları, 2013, s. 102.

20

Page 22: international relations theories and hegemony

Yani, bir devletin muhtemelen diğerlerinden daha baskın olduğu bir güç yapısı da yatmaktadır;

ancak tek başına baskın güç, hegemonya için yeterli değildir. Hegemonya, baskın devlet veya

devletlerin egemen tabakalarının eylem ve düşünme biçimlerinden kaynaklanır; ancak, bu eylem

ve düşünme biçimlerinin, diğer devletlerin73 egemen tabakalarınca da benimsenmiş olması

şarttır.74

Gramsci’nin temel kavramlarından esinlenerek Uluslararası İlişkiler disiplinine

uyarlayan Cox, uluslararası ilişkilerde hegemonyayı, “tüm ülkelerin içine giren ve daha aşağı

üretim biçimlerini kendine tabi kılan baskın bir üretim biçimini içinde barındıran bir dünya

ekonomisiyle birlikte kurulan düzen” olarak bu kavramı neo-marksist/eleştirel bir bakış açısıyla

yeniden tanımlamaktadır.75 Neo-Gramscici hegemonya anlayışa göre; bir devletin hegemon

olabilmesi için evrensel nitelikte olan bir dünya düzenin kurucusu76 ve koruyucusu olmalıdır.77

Hegemonya Cox’a göre herşeyden önce kapitalizmin bütün ülkeleri etkisi altına alan kendi

hakim üretim tarzını kabul ettirdiği bir düzendir ve aynı zamanda farklı ülkelerin sosyo-

ekonomik sınıflarını da birbirine bağlayan ulusaşırı sosyal ilişkiler ağıdır. Cox, bu ağın politik ve

sivil toplumlar için temel davranış kuralları oluşturduğunu ve bu kuralların egemen üretim tarzını

devam ettirdiğini savunur. Buradaki en büyük araç ise uluslararası örgütlerdir.78

Yeniden hatırlatmak gerekir ki; Cox’a göre hegemonik güç, diğeri üzerinde mutlak

üstünlüğe sahip olan ve açık bir sömürü düzeni kuran bir egemenliği tarif etmez -bu, realist

hegemonya anlayışıdır-.79 Tam aksine hegemonya ile diğer birimler arasında bir uzlaşma söz

konusu olabilir. Burada takas edilen hegemonluğun kabulü, aktif rıza ve sosyo-kültürel üstünlük

ile istikrar, güvenlik ve kaynak dağılımındaki paydır. Ayrıca hegemonyanın çöküşü konusunda

Wallerstein’ın “kondratieff döngüleri” benzerliğiyle “her hegemonik dönem krize girer ve öyle

son bulur” mantığı Cox’ta reddetmemiştir.

73 Cox’a göre; uluslararası sistemdeki hakim güçlerin vereceği rıza yani bir anlamda hegemonyanın oluşabilmesi ve sürdürülebilmesi için gerekli olan “sınırlı rıza” yeterli olabilmektedir.Eralp, op. cit., s. 174.74 Aval, op. cit., s. 33.75 Şener, op. cit., s. 408.76 Örneğin; Cox’un incelediği iki hegemon ülke olan İngiliz İmparatorluğu’nun (Pax Britannica) ve günümüzde ABD’nin (Pax Americana) üzerine kurulduğu hegemonik fikri “serbest ticaret” olmuştur.Yaramış, Kolasi, op. cit., s. 14.77 Kolasi, op. cit., s. 94.78 Eralp, op. cit., s. 171 – 173.79 Arı, op. cit., s. 474.

21

Page 23: international relations theories and hegemony

“Karşı Hegemonya (counter hegemony) kavramına bakıldığında ise Cox bu kavramı

diyalektiği temele koyarak açıklar. Buna göre her hegemonik yapı, kendi anti-tezine

da gebedir. Dolayısıyla her hegemonik dönemin krize girmesine sebep olan karşıt

güçler bulunur ve bunlar devlet, devletler grubu olabileceği gibi toplumsal hareketler

de olabilir. Bu güçler içine doğdukları tarihsel bloğun sahip olduğu değerler

sistemine alternatif bir değer sistemi üretir ve bunu olabildiğince yaygınlaştırmaya

çalışır. Yeterince güçlendiyse eski hegemonu alaşağı eder.”80

Hatta mevcut dünya politikasını hegemonya üzerinden okuyabilmek için karşı

hegemonik hareketlere bakılmalı ve bu bağlamda alternatif yöntemlere yönelen gruplar üzerinde

durulmalıdır.81 Çünkü Cox karşı hegemonyanın direkt olarak hegemonyal bir aracı olarak çalışan

uluslararası örgütlerde gerçekleşemeyeceğini vurgulamıştır.82

Cox ayrıca post-hegemonik düzene dair de birtakım varsayımlar üretmiştir. Buna göre

bu düzen yalnızca sınıfsal eşitsizliklerin ortadan kalktığı bir durum olarak görülmemelidir. Post

hegemonik düzen her biri farklı değerler sistemine ve felsefesine sahip farklı kültür ve

uygarlıkların yalnızca karşılıklı tanıma ilkesi üzerinden değil bir tür çoğulcu öznelerarası

iletişime dayanarak birlikte yaşadığı bir düzendir.83

IV. BÖLÜM: GİLPİN VE HEGEMONİK İSTİKRAR TEORİSİ

Uluslararası sistemin ve dünya ekonomisinin, tek bir devletin hegemonyası altında

iktisadi istikrara kavuşacağı düşüncesi üzerine geliştirilmiş realist, liberal ve tarihsel yapısalcı

perspektifleri kullanan teorik bir çerçeve şeklinde tanımlanabilecek84 olan hegemonik istikrar

teorisi ilk olarak Charles P. Kindleberger tarafından The Word in Depression 1929 - 1939 adlı

çalışmasıyla ortaya atılmıştır.. Kindleberger’e gore; dünya ekonomisinin istikrarlı olabilmesi için

tek bir istikrar sağlayıcıya ihtiyacı vardır. Buradan hegemonik istikrar teorisinin iki ana savı

80 Hülagü, op. cit., s. 196 – 197.81 Arı, op. cit., s. 474 – 475.82 Eralp, op. cit., s. 175.83 Hülagü, op. cit., s. 197.84 Mesut Şöhret, “Hegemonya ve Hegemonik İstikrar Teorisi,” Uluslararası İlişkilerde Teorik Tartışmalar,ed. Caner Sancaktar, Hasret Çomak, İstanbul, Beta Yayınları, 2013, s. 402 – 403.

22

Page 24: international relations theories and hegemony

olduğunu çıkarabiliriz. Birincisi, dünya politikasında düzen genelde tek bir hakim güç tarafından

kurulmaktadır. İkincisi ise, (gelişmiş sanayileşmiş/merkezi kapitalist ülkeler arasında) düzenin

ve işbirliğinin sürdürülmesi hegemonyanm devam edilmesine bağlıdır.85 Ancak yine de bu

yaklaşım altın yıllarını 1970’lerde realizm ile geçirdiği dönüşüm ile yaşamıştır. Öncellikle

belirtmek gerekir ki realist teorinin üzerine kurulmuş bir hegemonya teorisi olarak

okunabileceğinden, bu bağlamda realizmin bütün temel kavramlarını birebir aldığı ve bunun

üzerine inşa edildiği söylenebilir. Uluslararası sistemin genel anarşik yapısından faydalanmaya

çalışacak kural tanımaz devletler, diğer devletlerin kurallara uyması koşullarını ortadan

kaldırmaktadır. Bu tür bir ortamda ekonomik faaliyetlerin gelişmesi beklenemez. Bu nedenle

hegemon, kural tanımaz bencil devletlere karşı tek güvencedir. Gilpin bu olguyu, “açık bir dünya

ekonomik düzeni kural tanımaz devletlerin tehdidi altındadır" şeklinde ifade etmiştir. Hegemon,

liberal dünya ekonomik düzeninin iyi işleyişi için kural tanımaz devletlerin istismarına karşı

sistemi koruyacaktır. Bu anlamda hegemonik istikrar teorisi, hegemonya teorileri arasında

“düzen için hegemonya” anlayışını temsil eden bir teoridir.86

Askeri – siyasi güç, çıkar, güvenlik kavramlarına ağırlık veren, Soğuk Savaş dönemine

damgasını vuran ve Morgenthau geleneğinden gelen realizmi; ekonomik sorunların arttığı ve

siyasi sorunlarla iç içe geçtiği 1970’lerin uluslararası ortamında bazı realist yazarlar yeniden

tanımladılar ve yenilediler. Böylece ekonomik ve siyasi faktörleri birbirinden bağımsız iki olgu

olarak okumayı bırakıp beraber ele alınması gerektiğini dile getirdiler. Bu görüşün en önemli

yansımaları R. Gilpin’in çalışmalarında görürülür.87

1970’li yıllarda gündeme oturan çokuluslu şirketlerin (multinational corporations)

uluslararası ekonomik ilişkilerin üzerinde ne derece etkili olduğunu çalışmalarında88 inceleyen

Gilpin askeri ve politik gücün yanı sıra ekonomik gücün de bu stagflasyon yıllarında artan

önemine dikkat çekmiştir.

85 Kolasi, op. cit., s. 84.86 Çınar Özen, Neogramşiyan Hegemonya Yaklaşımı Çerçevesinde Güç ve Global Finans: Pax Britannica’daki Büyük Dönüşüm, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 8, 2006, s. 6 – 7.

87 Eralp, op. cit., s. 160 – 161.88 Ayrıntılı bilgi için bknz: Robert Gilpin, US Power and the Multinational Corporation, New York, Basic Books, 1975.

23

Page 25: international relations theories and hegemony

Gilpin uluslararası sistemde serbest ticaret, ekonomik işbirliğinin arttırılması ve rızanın

sağlanması için ekonomik ilişkilerin ve gücün önemini vurgulamıştır. Bu bağlamda

hegemonyanın dominant güç kavramından en önemli farkının rıza faktörü olduğunu belirtip

ancak bunun sağlanmasını ekonomik ilişkilerin gelişkinliği şartına bağlamıştır. Bu doğrultuda

gayet iyi bilindiği şekilde ekonomik ilişkilerin yüksek bir seyir izlemesi de istikrarın varlığı ile

mümkündür.89 Gilpin’e göre 1648’den bu yana, sistemin istikrarı siyasi ve ekonomik bir

hegemonun varlığına bağlı kalmıştır. Çünkü örneğin; ABD çokuluslu şirketlerinin faaliyetlerinin

bu şekilde yaygınlaşması ve sermayenin uluslararasılaştırılması ABD dış politikası sayesinde

mümkün olabiliyordu. Kısaca ABD çokuluslu şirketleri, Pax Americana’ya muhtaçtı. Yani

burada söz konusu olan hegemonun sağlayacağı istikrar ile bu istikrardan yararlanacak

devletlerin vereceği “rıza”dır. Bu yaklaşım zamanla neorealistlerin hegemonik istikrar teorisini

geliştirmesine yol açacaktır. Bu yaklaşımda istikrarlı bir kapitalist dünya ekonomik sisteminin

yaratılması için hegemonik ulus devletlerin varlığı ön şart kabul edilmiştir ve birimlerin

hegemonyasının sarsıldığı dönemlerin istikrarsızlığa yol açtığı savunulmuş, ancak dünya

tarihinin “istikrarlı” ve “istikrarsız” dönemlerin sarmallarının toplamından oluştuğu öne

sürülmüştür.90 Gilpin’e göre 18. ve 19. yüzyılda İngiltere ve 20. yüzyılda ABD tarafından

gerçekleştirilen liberal uluslararası ekonomik düzen dönemlerinde tek bir başat güç tarafından

kurulan hegemonik istikrar görülmüştür.

Hegemonik istikrar kuramına göre, hegemonya askeri ve ekonomik güçleri ile

tanımlanan bir hakimiyet ilişkisidir dolayısıyla hegemon devlet, gücü ile dünyadaki diğer

devletlere kendi kurallarını dayatmaya ve böylece istikrar sağlamaya çalışmaktadır bu çerçevede

hegemonun düşüşü ile sistemdeki istikrar da bozulacaktır.91

Gilpin’e göre sistemdeki hegemonik değişimin ana motoru savaşlar olmuştur; buna

göre, sistemdeki istikrarsızlık hegemonik savaşlara yol açmaktadır ve çoğunlukla bu savaşlardan

yeni bir hegemon çıkmaktadır. Ancak bir devletin hegemonik nitelikte olduğundan söz

edebilmek için birtakım şartları sağlaması gerektiği de genel kabul görmüştür. Buna göre;

“aday” hegemon devlet; sistemin kurallarını uygulatabilme yeteneğine sahip olmalı, daha

89 Ersin Embel, “Hegemonya ve Meşruiyet Kavramları Çerçevesinde Amerikan Müdahaleciliği: Kore ve Kosova Örnekleri,” Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Ankara Üniversitesi, 2004, s. 10.90 Eralp, op. cit., s. 161 – 162.91 Karacasulu, op. cit., s. 58.

24

Page 26: international relations theories and hegemony

ötesinde bunu gerçekleştirebilme azmi ve gücü olmalı, askeri güçle desteklenen politik güce

sahip olmalı ve öncü niteliğe sahip teknolojisi ve sürekli büyüyen ekonomik yapısı var

olmalıdır.92

Tüm bunların yanında hegemon güç olmanın zorluğu bir yana bu pozisyonda

kalabilmek Gilpin’e göre daha zordur, çünkü hegemonyayı sürdürebilmenin maliyeti,

getirisinden çok daha hızlı yükselmektedir, bu da hegemon için ciddi bir mali kriz anlamına

gelir. Ayrıca hegemonun sırtına yüklenen bir diğer yük ise kamu malları (public - collective

goods) konusudur, çünkü hegemon devlet sistemde sahip olduğu sosyo-ekonomik ve sosyo-

kültürel avantajların yanı sıra sisteme kamu mallarını üretme gibi bir görevi de kendinde bulur.

Yani nasıl ulusal sınırlar içerisinde bu tür mallar devlet tarafından sağlanırsa, uluslararası

düzeyde de hegemon tarafından sağlanmaktadır.93 Diğer yandan sistemdeki diğer birimlerin

sorunlarının çözümü, sistemik sorunların çözümü ve sistemin güvenliği gibi fazladan maliyet

doğuracak konular da hegemonun diğer başat görevleri arasındadır. Tüm bunlar, bir yandan

kendi gücünü azaltırken, bir yandan da free rider konumunda bulunan “hegemon adaylarını”

güçlendirmektedir. Yani sistemde yeni baş gösteren bir hegemon unsur bile bakıldığında aslında

uzun vadede hegemon kendi kendini yok eden (self-destructive) bir sürece girmektedir.

Sistemin istikrarsız -kriz anında- bir anında yukarıda sayılan şartları sağlayan herhangi

bir ulus devlet, halihazırdaki hegemon ile hegemonik bir savaş başlatabilir. Örneğin; Gilpin

potansiyel hegemonlar olarak artık “yorgun olan” ABD’nin yerine Japonya veya Almanya’yı

göstermektedir, ya da bu üç ülke bölgesel hegemonlar olarak uluslararası istikrarı sağlamaya

devam edeceklerdir. 94 Çünkü İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra askeri güvenliklerin büyük oranda

ABD tarafından sağlanan bu iki ülke dolayısıyla savunma harcamalarına çok az kaynak ayırmak

durumunda kalmış, bu da savaştan yıkık çıkan iki ülkenin hızla toparlanmasına neden olmuştur.

Bir başka deyişle hem kamusal hem de özel olarak kendi malları konusunda “free rider” sıfatıyla

ekonomisini toparlama fırsatı bulan Almanya ve Japonya kısa süre içinde ABD hegemonyasına

rakip hale gelmişlerdir.

92 Şöhret, “Hegemonya ve Hegemonik...,” op. cit., s. 403 – 404.93 Griffiths, et. al., op. cit., s. 19 - 21.Supra., s. 1234567890, dpn: 54.94 Ibid., s. 20.

25

Page 27: international relations theories and hegemony

SONUÇ

İlk olarak çalışmada da ortaya konduğu üzere; hegemon kavramının oluşumunda,

açıklamasında, ilanında ya da sağlaması gereken şartlarda Gramsci ile Cox arasında mühim bir

fark yoktur, ancak hegemonluğun sona erişi, karşı hegemonik unsurlar ve tarihsel blok

kavramlarında bir ayrıma gittikleri aşikardır. Bir başka şekilde ifade edilecek olursa; Gramsci -

Cox çizgisinde hegemonya, zorlama sonucu değil, devletlerin güç odakları etrafında o gücün

etkisini kabul ederek kendi rızaları ile oluşturdukları bir ilişki sistemidir. Böyle bir sistemde

hegemon gücün değişmesi, karşıt – hegemonik bir gücün ortaya çıkması yoluyla olabilmektedir.

26

Page 28: international relations theories and hegemony

Karşıt hegemonik güç, maddi ve ideolojik unsurlarıyla birlikte önce insanların zihinlerinde

oluşmaktadır.

Çalışmada incelenen bir diğer isim olan Wallerstein ise Wallerstein uluslararası sistem

yerine dünya sistemi yaklaşımını geliştirerek analiz seviyesini dünya seviyesine taşımış ve dünya

sisteminin yapısal özelliklerini inceleme konusu yapmıştır. O’na göre; Dünya – sistemde

devletler arası rekabet ilişkilerini daha yaygın; hegemonya ilanını ve oluşumunu ise çok daha

istisnai olarak görür ki Wallerstein’a göre bugüne kadar yalnızca üç güç hegemonya statüsüne

sahip olabilmiştir. Çünkü Wallerstein’ın “aradığı” kıstaslar hem nadir rastlanan hem de aslında

getirisi olduğu kadar götürüsü de olan güçlerdir. Bu güçler, askeri güçlerin ötesinde ekonomik

güçlere dayanır. Yani; Wallerstein’ın yapısal hegemonyası, rıza boyutu göz ardı ederken

ekonomik gücü ilk plana koymaktadır. Tıpkı realist hegemonyada olduğu gibi güç unsuru önem

sırasında ilk sırada yer alırken zıt şekilde buradaki güç fiziki-askeri değil salt ekonomik

dolayısıyla ekonomi - politik güçtür. Diğer bütün belirleyiciler ikincilleştirilmiştir. Bahsedildiği

üzere, hegemonya olmak büyük bir güç getireceği gibi aynı zamanda büyük bir yük – maliyet

getirmektedir. Çünkü hegemon dışındaki diğer merkez ve yarı çevre ülkeler bir bakıma “free

rider” konumda olacakları için rekabet bir anda hat safhaya çıkmaktadır. “Free Rider” olma

durumu Cox’un da özellikle değindiği bir kavramdır ve hegemonik döngüyü sağlayan en aktif

ekonomik etkendir.

Gilpin’e bakıldığında ise; güvenlik sorunlarından ziyade değişen uluslararası ortama

uygun olarak ekonomik süreçleri inceleme konusu alanına eklemiştir. Bu çerçevede Gilpin

hegemonya kavramını ele alırken de sadece askeri gücün önemine değil tıpkı Wallerstein gibi

ekonomik ilişkilerin ve gücün önemine de vurgu yapmaktadır.

Sonuç olarak; bu dört isim de hegemonya kavramına bakarken düşüncelerini

şekillendiren bir dünya perspektifinden kopamamışlardır. Diğer bir değişle, Gramsci sivil /

politik toplum ayrımı ve rıza nosyonundan, Wallerstein dünya sistem analizinden, Cox eleştirel

bakış açısından ve Gilpin de yapısal (structural) da olsa realist etkiden kendilerini

yadsıyamamışlardır. Hegemonya onların bu düşünceleri etrafında oluşturulan ve yeniden üretilen

bir kavram olagelmiştir.

27

Page 29: international relations theories and hegemony

KAYNAKÇA

AKA, Asiye, “Antonio Gramsci ve “Hegemonik Okul,” Balıkesir Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Enstitüsü Dergisi, Cilt 12 (21), 2009, s. 329 - 338.

ANDERSON, Perry, Antonio Gramsci: Hegemonya Doğu/Batı Sorunu ve Strateji, çev.Tarık

Günersel, İstanbul, Alan Yayıncılık, 1977.

28

Page 30: international relations theories and hegemony

ARI, Tayyar, Uluslararası İlişkiler Teorileri: Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, 8. Baskı, Bursa,

MKM Yayıncılık, 2013.

AVAL, Burhanettin Selçuk, “Saddam Hüseyin ve Bin Ladin’in Ele Geçirilmesinin Uluslararası

Kamuoyuna Sunumunun Hegemonya Kavramı Kapsamında Karşılaştırılması,” Yüksek Lisans

Tezi, Ankara, Atılım Üniversitesi, 2012.

AVCIOĞLU, Gürcan Şevket, “Immanuel Wallerstein’ın Dünya Sistemi, Jeopolitik ve Jeokültür

Kuramı,” Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 31, 2014, s. 97 – 110.

BOSTANOĞLU, Burcu, OKUR, Mehmet Akif, Uluslararası İlişkilerde Eleştirel Kuram:

Hegemonya,Medeniyetler ve Robert W.Cox, 2. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2009.

COX, Robert, Approaches to World Order, Cambridge, Cambridge University Press, 1996.

ÇİFTÇİ, Kemal, “Soğuk Savaş Sonrasında ABD: ‘Rıza’ya Dayalı ‘Hegemonya’dan

‘İmparatorluk’ Düzenine,” ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5 (10), 2009, s. 203 – 219.

DEMİR, Emre, “Dünya Sistemleri Analizi,” Uluslararası İlişkiler Teorileri - Temel

Kavramlar, ed. Mehmet Şahin, Osman Şen, 1. Baskı, Ankara, Kripto Yayınları, 2014.

EMBEL, Ersin, “Hegemonya ve Meşruiyet Kavramları Çerçevesinde Amerikan Müdahaleciliği:

Kore ve Kosova Örnekleri,” Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Ankara Üniversitesi, 2004.

ERALP, Atila, “Hegemonya,” Devlet ve Ötesi, der.Atila Eralp, 8.Baskı, İstanbul, İletişim

Yayınları, 2014.

GRİFFİTHS, Martin, Roach, Steven C., Salamon,M.Scott, Uluslararası İlişkilerde Temel

Düşünürler ve Teoriler, çev.CESRAN, Ankara, Nobel Yayınları, 2011.

HEYWOOD, Andrew, Küresel Siyaset, çev. Nasuh Uslu, Haluk Özdemir, 1.Baskı, Ankara,

Adres Yayınları, 2013.

HÜLAGÜ, Funda, “Marksizim ve Eleştirel Teoriler,” Küresel Siyasete Giriş: Uluslararası

İlişkilerde Kavramlar, Teoriler, Süreçler, ed. Evren Balta, 1. Baskı, İstanbul, İletişim

Yayınları, 2014.

29

Page 31: international relations theories and hegemony

KARACASULU, Nilüfer, Hegemonik Düzen Tartışmaları ve Eleştirel Görüşler, Dokuz Eylül

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 11 (4), 2009, s. 53 - 71.

KEYMAN, E.Fuat, “Eleştirel Düşünce: İletişim, Hegemonya, Kimlik/Fark,” Devlet, Sistem ve

Kimlik: Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar, der. Atila Eralp, İstanbul, İletişim

Yayınları, 2010.

KOLASİ, Klevis, Uluslararası İlişkiler Teorileri Çerçevesinde ABD Hegemonyası Tartışmaları,

21.Yüzyılda Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 6, 2014, s. 81 – 103.

KURTBAĞ, Ömer, “Eleştirel Uluslararası İlişkiler Yaklaşımları Çerçevesinde Amerikan Dış

Politikasının Analizi-Hegemonya Söylemi ve Amerikan Muhafazakar Sağı,” (Yayınlanmamış

Doktora Tezi), Ankara, Ankara Üniversitesi, 2007.

ROBİNSON, William, “Küresel Kapitalizm ve Ulusötesi Kapitalist Hegemonya: Kuramsal

Notlar ve Görgül Deliller,” çev. Erdem Türközü, Praksis, No: 8, s. 125 - 168.

ŞENER, Bülent, Uluslararasi İlişkilerde Hegemonya Olgusu ve ABD Hegemonyasının Siyasal

ve Kültürel Kaynağı: “Amerikan İstisnacılığı” ya da “Açık/Kaçınılmaz Yazgı,” The Journal of

Academic Social Science Studies, Sayı: 26, 2014, s. 405 - 420.

ŞÖHRET, Mesut, “Dünya Sistemi Teorisi,” Uluslararası İlişkilerde Teorik Tartışmalar, ed.

Caner Sancaktar, Hasret Çomak, İstanbul, Beta Yayınları, 2013.

ŞÖHRET, Mesut, “Hegemonya ve Hegemonik İstikrar Teorisi,” Uluslararası İlişkilerde Teorik

Tartışmalar, ed. Caner Sancaktar, Hasret Çomak, İstanbul, Beta Yayınları, 2013.

UZGEL, İlhan, Ulusal Çıkar ve Dış Politika: Türk Dış Politikasının Belirlenmesinde Ulusal

Çıkarın Rolü, 1983 – 1991, 1. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 2004.

ÖZEN, Çınar, Neogramşiyan Hegemonya Yaklaşımı Çerçevesinde Güç ve Global Finans: Pax

Britannica’daki Büyük Dönüşüm, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 8, 2006, s. 3 – 31.

WALLERSTEIN, Immanuel, Dünya Sistemleri Analizi: Bir Giriş, çev. Ender Abadoğlu, Nuri

Ersoy, İstanbul, Aram Yayınları, 2005.

30

Page 32: international relations theories and hegemony

WALLERSTEIN, Immanuel, Liberalizmden Sonra, çev. Erol Öz, İstanbul, Metis Yayınları,

1998.

YARAMIŞ, Volkan, KOLASİ, Klevis, “Eleştirel Teori, Hegemonya ve Güvenlik,” Uluslararası

İlişkiler Teorileri: Temel Kavramlar, ed.Mehmet Şahin, Osman Şen, 1.Baskı, Ankara, Kripto

Yayınları, 2014.

31