İşçilerin sesi mayıs 2013

16
Sayı: 14 Mayıs 2013 ISSN: 2147-1568 1.5 TL TAKSİM TERÖRÜNE BOYUN EĞMEYENLER GELECEĞİMİZİ TEMSİL EDİYOR! ................2 PKK ÇEKİLİYOR, TOP ARTIK HÜKÜMETTE .................................................................3 1 MAYISTA KADINLARIN SESİ OLMAK! .....................................................................4 DİSK’TE İÇ ÇEKİŞME VE AYAK OYUNLARI BİTMİYOR ..................................................5 NAİL SATLIGAN İLE RÖPORTAJ: KAPİTAL ÜZERİNE....................................................6 ÇAPA TAŞERON İŞÇİLERİ: TAŞERON SİSTEMİNE SON!...............................................8 TAŞERON ÇALIŞMA KURAL HALİNE GETİRİLİYOR! .....................................................9 NÜKLEER TEHDİT BAHANE, AMAÇ KUZEY KORE’YE EMPERYALİST MÜDAHALE ....................................................................................10 DAKKA’DA YÜREKLERE DÜŞEN ALEV DAVUTPAŞA’YI, OS TİM’İ HATIRLATIYOR ................................................................10 KOÇ ÜNİVERSİTESİ DİRENİŞİNDEN DENEYİM VE DERSLER .......................................12 DAİYANG DİRENİŞİNDE ANLAŞMA SAĞLANDI .........................................................13 TAKSİM’İN ÇUKURLARI AKP’YE 1 MAYIS’TA MEZAR OLDU ......................................16 KORKUYORLAR KORKACAKLAR KORKSUNLAR! 15 - 16 Haziran’dan sonra Galata ve Unkapanı köprülerinin kapakları ilk kez 1 Mayıs’ta açıldı

Upload: iscilerin-sesi

Post on 06-Mar-2016

245 views

Category:

Documents


10 download

DESCRIPTION

İşçilerin Sesi gazetesinin Mayıs 2013 sayısı

TRANSCRIPT

Page 1: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

Sayı: 14 Mayıs 2013 ISSN: 2147-1568 1.5 TL

TAKSİM TERÖRÜNE BOYUN EĞMEYENLER GELECEĞİMİZİ TEMSİL EDİYOR! ................2

PKK ÇEKİLİYOR, TOP ARTIK HÜKÜMETTE .................................................................3

1 MAYISTA KADINLARIN SESİ OLMAK! .....................................................................4

DİSK’TE İÇ ÇEKİŞME VE AYAK OYUNLARI BİTMİYOR..................................................5

NAİL SATLIGAN İLE RÖPORTAJ: KAPİTAL ÜZERİNE....................................................6

ÇAPA TAŞERON İŞÇİLERİ: TAŞERON SİSTEMİNE SON!...............................................8

TAŞERON ÇALIŞMA KURAL HALİNE GETİRİLİYOR! .....................................................9

NÜKLEER TEHDİT BAHANE, AMAÇ KUZEY KORE’YE

EMPERYALİST MÜDAHALE ....................................................................................10

DAKKA’DA YÜREKLERE DÜŞEN ALEV

DAVUTPAŞA’YI, OS TİM’İ HATIRLATIYOR ................................................................10

KOÇ ÜNİVERSİTESİ DİRENİŞİNDEN DENEYİM VE DERSLER .......................................12

DAİYANG DİRENİŞİNDE ANLAŞMA SAĞLANDI .........................................................13

TAKSİM’İN ÇUKURLARI AKP’YE 1 MAYIS’TA MEZAR OLDU ......................................16

KORKUYORLARKORKACAKLARKORKSUNLAR!15 - 16 Haziran’dan sonra Galata ve Unkapanı köprülerinin kapakları ilk kez 1 Mayıs’ta açıldı

Page 2: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

İstanbul ya da işçi sınıfının başken-ti bir kez daha sermayenin ve AKPhükümetinin saldırısına yanıt verdi.İşçilerin, kadınların, öğrencilerin veişsizlerin bedenleri, Fetullah Gülentedrisatından geçen çevik kuvvetbirliklerinin karşısına dikildi. Mü-cadele edenler ABD malı ya da“CONDOR” marka binlerce gaz fi-şeğine, plastik mermiye ve ses bom-basına ya da tonlarca yakıcı kimya-sal madde içeren tazyikli, boyalısuya hedef oldu.

Genç bir kadın, (babası HEYTekstil’de bir yıldan fazla süredir di-renen bir işçi) lise son öğrencisi Di-lan Alp kafasına isabet eden bir gazfişeği nedeniyle beyin ameliyatınaalındı, durumu ciddi.

Kolluk kuvvetlerinin acımasızsaldırısından AKP hükümeti, İs-tanbul Valisi ve Emniyeti sorumlu-dur!

Neden 1 Mayıs Taksim alanı işçisınıfına, kadınlara, gençlere yasak-landı? Neden 1 Mayıs Mitingini,Taksim Meydanı’nda yapmakta ıs-rar ettik? Bu soruların cevabını İs-tanbul Valisi verdi: “Biz, sendikala-ra Kazlıçeşme Meydanı’nda mitingyapın, dedik onlar Taksim’de ya-pacağız, dediler. TKP Kadıköy’deMiting yaptı, hiçbir olay olmadı. Sen-dikalara Taksim Anıtına çelenk koy-manıza izin vereceğiz, dedik. Onlarmiting yapacağız, dedi. Hak-İş Kon-federasyonu Taksim Anıtına çelenkkoydu, alana çıktı”. Bu sözlerle Vali,“ya bizim dediğimizi yapacaksınızya da sizin dediğiniz olmayacak” de-miş oldu. Vali aynı zamanda nasıl bir“komünist” ve nasıl bir “sendika” is-tediğini, hem de adını vererek ifadeetti. AKP hükümeti “her şey benimistediğim gibi olursa olur, olmazsakafanıza suyu da gazı da sıkarım”diye tehdit etti.

Taksim’de ısrarcı olmanın anla-mı, devletin makul gördüğünü ka-bul etmemek, iktidarın icazeti al-tında hareket etmeyi reddetmekti.

Sermaye ve hükümetler işçi sı-nıfının birlik olmasını, taleplerini ifa-de etmesini istemiyor. İşçi sınıfınınsiyasi bir kuvvete dönüşmesini ön-lemek istiyor. 2010, 2011 ve 2012 yılı1 Mayıs mitinglerinde giderek artansayıda işçinin ve Kürt yoksulununbir araya gelmesi; sermayenin da-yattığı taşeron sistemini, güvencesiz

çalışmayı, zorunlu mesai politika-larını reddetmesi, sermayeyi rahat-sız etmiştir. 2013 yılı 1 Mayıs mitin-gine bir milyon insanın gelme ihti-mali, hükümeti rahatsız etti.

Valinin, 30 metrelik çukuru ka-patmak yerine 15 milyon İstanbul-luyu evlerine kitlemeyi tercih et-mesinin nedeni budur. Metrobüsbaşta olmak üzere ulaşım araçlarınıçalıştırmayarak Taksim’e gelişlerinönünü kesmiş olmanın nedeni, işçisınıfının birleşmesini engellemektir.

Bütün baskılara rağmen, İstanbul1 Mayıs’ı şunu çok açık olarak ortayakoymuştur: Binlerce kadın erkekemekçi ve öğrenci, saatlerce polis ba-rikatlarının üstüne yürüyüp geriçekilirken, tam teçhizatlı polistenkorkmadıklarını ifade etmişlerdir.

Sendikalar ise, neredeyse yoktu.Son bir yıl içinde olağanüstü genelkurullar ve iç kavgalar yüzünden içebükülmüş, sınıfın taleplerindenuzaklaşmış, Çaykur örneğinde ol-duğu gibi işçileri greve dahi çıkar-tamaz durumdalar. Taksim’in ya-saklı olduğu günden beri, yasağınkaldırılması için bedel ödeyenlerde bu sendikalar olmamıştı. Vitri-ninde onlar olsa da sendikasız kadınve erkek emekçiler, gençler ve dev-rimci-sosyalist örgütler Taksim’i ka-zanmıştır. 2010 yılı 1 Mayıs’ındabu nedenle sendika bürokratlarıkürsüye çıkmak istediklerinde, TE-KEL işçileri başta olmak üzere di-renişteki işçiler, bürokratları kür-süden kovmuşlardır.

Sendikal bürokrasi sırtını dev-rimcilere yaslayarak işçi sınıfına

karşı işledikleri suçları gizleme ça-basına giriyor. Bu yıl bunu da ya-pamadılar. Tabanından kopmuş birsendikal hareketle karşı karşıyayızve mevcut yönetimler sendikalarınbaşından atılmaksızın sendikal ha-reketin gelişmesi mümkün değil. 1Mayıs 2013, bu gerçeği ortaya çı-karmıştır.

Bu 1 Mayıs, AKP’ye samimicekarşı olan ve bu uğurda kavga yü-rütmek isteyenleri, Çarşı grubundanCHP gençliğine kadar sosyalistler-le birlikte aynı barikatın etrafındabirleştirdi. Bazılarıyla da ayrıştırdı.Adında “komünist” ibaresi olanTKP, Kadıköy’ü tercih ederek, mitingiçin seçtiği “AKP’yi Reddediyoruz”sloganını bile çiğnedi. Validen te-şekkür aldı.

Sonuç olarak, 1 Mayıs AKP hü-kümetinin ve sermayenin Taksim’iişçi sınıfından arındırma ve ser-mayeye açma politikasına karşı ka-dın ve erkek emekçilerin ve genç-lerin isyanını ifade etti. Taksim’e gi-rilememiş olması, esas sonuç de-ğildir. Bu 1 Mayıs, AKP’nin anti-demokratik yüzünü ortaya çıkar-mıştır. Devrimci işçilerle sendikabürokrasisini; solun devletten “te-şekkür” alan parçalarıyla devrim-ci-sosyalistleri ayrıştırmıştır. Dire-nişin örgütlenmesi halinde AKPhükümetini ve polis terörünü alt et-menin mümkün olduğu görülm-üştür. Öyleyse, 2 Mayıs’tan itibarenişçi sınıfını her seviyede örgütle-yerek sermayeye ve AKP’ye karşımücadeleyi yükseltmek hepimizinborcu olsun.

Bugün dünyaya egemen olan anlayışsömürücü, ırkçı, gerici, baskıcı ve cinsiyetçizorbalığa dayanıyor. Kapitalizm insanlık içinson çıkış yolu olamaz. İnsanlığın kurtulu-şu, sömürü ve baskıdan; ayrımcılıktanuzak yeni bir toplum olmalı, bu da komü-nizmdir.

Rusya'da 1917 Ekim İşçi Devrimindenkısa bir süre sonra, Doğu Avrupa, Çin ve Kü-ba'da daha en başından itibaren "işçi sı-nıfı" ve "komünizm" adına yaşananlar, işçisınıfının çıkarlarından uzak, bürokratikve yozlaşmış rejim deneyimleri olmuştur.Bu rejimlerle "işçi demokrasisinin" ve"komünizmin" doğrudan ilgisi yoktur. Ko-münizm, işçi sınıfı ideolojisidir; onun ta-rafından ve dünya seviyesinde inşa edile-bilir.

İşçilerin Sesi Gazetesi, insanlığın kurtu-luşu olan komünizmi, kadın ve erkeklerinher türlü sömürü, ezme-ezilme ilişkisinden;ayrımcı uygulamadan, yabancılaşmadankurtuluşu olarak anlar. Kürt ulusunun ken-di kaderlerini tayin hakkını savunur.

İşçilerin Sesi Gazetesi, kapitalistlerin kârıuğruna işçilerin sömürülmesine hizmeteden tüm kurumlara burjuva devlete, mec-lise, mahkemelere, orduya ve polise karşıtutum alır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, sendikaların dev-letten ve sermayeden bağımsız, demokra-tik, şeffaf olmalarını savunur. İşçilere iha-net eden sendika bürokratlarına karşı mü-cadele eder. Sendikaların yeniden ve ta-bandan gelişecek işçi hareketi eliyle birerişçilerin öz örgütü haline gelmesi için ça-lışır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, işçi sınıfının eko-nomik ve demokratik hakları gibi, siyasihakları ve iktidarı için de mücadeleyi zo-runlu sayar. Tüm işçilerin, emekçilerin, yok-sulların öz çıkarlarını savunacak Enter-nasyonalist Komünist bir işçi partisinin in-şasını amaçlar. Bu aynı zamanda uluslar-arası işçi sınıfının partisi olacak olan yenibir Komünist Enternasyonalin inşası de-mektir.

İşçilerin Sesi Gazetesi,’nin savunduğugörüşler bunlardır. Bu amacı paylaşan tektek işçi ve aydınlarla; devrimci örgütlerlebirlikten yanadır. Bu gazeteyi savunanlarMarks, Engels, Lenin, Rosa ve Troçki’nin ge-leneğine bağlıdır; Enternasyonalist Komü-nisttir.

TAKSİM TERÖRÜNE BOYUNEĞMEYENLER GELECEĞİMİZİ

TEMSİL EDİYOR!

BİZ KİMİZ? NE İSTİYORUZ?

NE İÇİN MÜCADELEEDİYORUZ?

İşçilerin Sesi

2

Page 3: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

İşçilerin Sesi

3

Aykut ÖZER

KCK Yürütme Konseyi BaşkanıMurat Karayılan, 25 Nisan günü Kan-dil’de yaptığı basın toplantısıyla, silahlıgüçlerinin, 8 Mayıs’tan itibaren, Tür-kiye sınırları dışına çekilmeye başla-yacağını açıkladı. Sonbahar aylarına ka-dar tamamlanması planlanan geri çe-kilmenin ardından, Kürt halkının de-mokrasi mücadelesini, tamamıyla ya-sal siyaset alanında sürdürmesi öngö-rülüyor. Karayılan’ın açıklamalarından,Öcalan ile devlet yetkilileri arasında ya-pılan müzakerelerde üç aşamalı birplan üzerinde mutabık kalındığı an-laşılıyor. Birinci aşamayı oluşturan si-lahlı güçlerin sınır dışına çekilmesininardından, ikinci aşamada, hükümetin,demokratikleşme yönünde reformlaryapması ve yeni bir anayasanın yü-rürlüğe girmesi öngörülüyor. Üçüncüve son aşamada ise, Öcalan’ın da ser-best kalacağı bir genel af ile eş zamanlıolarak, PKK’nin kalıcı olarak silahlarıbırakması planlanıyor.

Bu sürecin planlandığı gibi yürü-mesinin önünde çok sayıda engel var.Birinci ve en önemlisi, hükümetinyaklaşımı ve zihniyetidir. Birinci aşa-manın hayata geçirilmesi ile hükü-met esas hedefine ulaşmış olacak. Ça-tışmalar sona ermiş, akan kan durmuş,onların ifadesiyle, “terör sona ermişolacak.” Ayrıca PKK’nin silahlı varlı-ğının, kimi dış güçler tarafından, siyasiiktidara yönelik olarak kullanılma ola-

sılığı bertaraf edilmiş, yani “cephe ge-risi” sağlama alınmış olacak. Bu geliş-meler hükümetin elini son derece ra-hatlatacak ve siyasi olarak güçlenme-sine yol açacak. Siyasi iktidarın anti-demokratik karakteri dikkate alındı-ğında, bundan sonra “ipe un sermesi”,siyasi reformlar konusunda, “kap-lumbağa adımları” ile ilerlemesi, “biradım ileri iki adım geri” şeklinde biryol izlemesi, güçlü bir ihtimal olaraköne çıkıyor. İşte bu noktada, barış ve çö-züm sürecinde ortaya çıkacak tıkan-mayı aşacak temel güç, başta Kürthalkı olmak üzere, tüm demokrasigüçlerinin yükselecek örgütlü müca-delesi olacaktır. O nedenle, tüm de-mokrasi güçleri, bu süreçte yaşanacaksiyasi yumuşama ortamını, örgütlen-melerini güçlendirme, kitlesellikleriniartırma ve eylemliliklerini yükseltmeyönünde değerlendirmelidirler. Bunubaşarabildikleri takdirde, hükümetindemokratikleşme doğrultusunda ayaksürümesini engelleyecekleri gibi, sü-reçten rahatsız olan ırkçı-şoven ke-simlerin, bölgesel ya da uluslar arasıgüçlerin provokasyonlarına izin ver-meyeceklerdir.

Süreç işçi sınıfına ne getirecek?Bu süreç, işçi sınıfının siyasi şekil-

lenmesini, birbirine zıt yönde etkilemepotansiyeli taşımaktadır. Çatışmalardaölenlerin genç işçi ve emekçiler ol-dukları, bu durumun işçi sınıfının ırk-çı-şoven koşullanmaya maruz kalma-

sına neden olduğu göz önüne alındı-ğında, ölümlerin durmasının, işçi veemekçilerde bu koşullanmanın kırıl-masına yol açabileceği düşünülebilir.Ancak paradoksal bir biçimde, Kürt so-runu çerçevesinde kimi demokratikaçılımların yapılmasının beklendiğidönem, aynı zamanda, işçi sınıfının ka-zanımlarına yönelik saldırıların yo-ğunlaşacağı bir dönem olacaktır. Yanibir yandan, Kürtlerin demokratik ta-leplerinin bir bölümü, kısmen de olsa,karşılanırken, aynı dönemde işçi sını-fının kıdem tazminatı hakkı gasp edil-meye çalışılacak, esnek çalışma daha dayaygınlaştırılacak, bütün işçilerin ça-lışma koşulları, taşeron işçiliği düze-yinde eşitlenmeye çalışılacaktır. Buiki sürecin paralel yürümesi, ırkçı-milliyetçi burjuva muhalefetin de kış-kırtmasıyla, işçi sınıfının hâlihazırdavar olan şoven koşullanmasını daha dagüçlendirebilecek ve onların tepkisini,iktidar ile birlikte Kürtlere de yönelt-mesine ve dolayısıyla “barış ve çözümsürecinin” önüne dikilmelerine yolaçabilecektir.

Kısacası, şunu görmek gerekir:Kürt sorununda yumuşama ve de-mokratikleşme, kendiliğinden, işçi sı-nıfı ve emekçilerin demokratik talep-lerinin de karşılanmasını getirmeye-cektir. Örneğin bir yanda Kürtlerin ana-dilde eğitim hakkı tanınır, yerel yöne-timlerin güçlendirilmesi yönünde dü-zenlemeler yapılırken, diğer yandanişçi sınıfı kölelik düzenine mahkûm

edilmeye çalışılacak, burjuvazinin,kentsel dönüşüm, 2B ve HES projele-ri kapsamında yoksulların yaşam alan-larına saldırısı devam edecektir.

Müzakere değil mücadele İşçi ve emekçilerin bu süreci doğ-

ru kavramaları gerekiyor. Bu da mü-zakere değil mücadelenin kazandırdığıgerçeğidir. Kürt sorununun barışçı si-yasi çözümü yolunda kapı aralanmış-sa, bu ne hükümetin aczi ya da gafle-ti, ne de İmralı’da devlet yetkilileri ilemüzakere yürüten Öcalan’ın ferase-tinden kaynaklanmaktadır. Devleti,müebbet hapse mahkûm bir hüküm-lüyle görüşmeye zorlayan, Kürt hal-kının mücadele ve direnişidir. Öcalan,devlet yetkilileri ile müzakere ederken,arkasında, milyonlarca kişinin sürek-li eylemleriyle ortaya oyduğu desteğivardır. Oysa Çalışma Bakanı ile İş Ka-nununun 2.maddesinin yeni halini yada kıdem tazminatının geleceğini mü-zakere eden sendikacılar, zayıf, dağı-nık ve kendi içinde çatışmalı bir işçi ha-reketinin aciz temsilcilerinden başka birşey değildirler.

O nedenle, siyasi iktidarla en geridüzeyde uzlaşmaya, daha doğrusuteslim olmaya eğilimlidirler. Onlar,müzakereyi, ancak “yalvarma”, “di-lenme” ekseninde yürütebilirler. Bugünişçi sınıfının önceliği müzakere değil,mücadeledir. İşçi sınıfının Kürtlerin de-neyiminden çıkarması gereken enönemli ders budur.

PKK ÇEKİLİYOR, TOPARTIK HÜKÜMETTE

Devleti, müebbet hapse mahkûm bir hükümlüyle görüşmeye zorlayan, Kürt halkınınmücadele ve direnişidir. O nedenle bugün işçi sınıfının önceliği müzakere değil,

mücadeledir. İşçi sınıfının Kürtlerin deneyiminden çıkarması gereken en önemli ders budur.

Barış kadınları doğrudan ilgilendiriyor.Sadece nüfusun yüzde 50’sini oluşturduklarıiçin değil. Kuşkusuz bu durum bile kadınla-rın katılmadığı, eşit olarak temsil edilmedi-ği süreçlerde sağlıklı bir çözümün kolaycamümkün olamayacağı için.

Bu gerekçeye ek olarak biliyoruz ki ka-dınlar savaştan doğrudan ve dolaylı olarak et-kilendiler. En başta yakınlarını kaybederek,zorla göçe maruz kalarak, gözaltında taciz vetecavüze uğrayarak mağdur oldular. Kadın-

ların uğradığı şiddetin giderek artması, cin-siyet eşitsizliğinin derinleşmesi ise durumudaha da ağırlaştıran etkenler. Dolayısıyla ka-dınların taleplerini göz ardı eden bir barış sü-reci baştan zedelenmiş olur. Adil bir barış sü-recini hak edenlerin başında kadınlar geliyor.Bugüne kadar Türkiye’de kadın hareketleri,feministler savaşın kadınlara etkisi hakkın-da kafa yordular çalışmalar yaptılar. Dünya-da yer alan başka çatışmalı bölgelerde ya-şayan kadınların deneyimleri Kürdistan’da ve

Türkiye’de yaşanan olaylarla benzerlikle ta-şıyor. Savaş kadınları mağdur etmekle kal-mıyor onları aynı zamanda aktif de kılıyor. Ka-dınlar her yerde barış mücadelesinin önem-li figürleri olarak yer alıyor. Ancak resmi gö-rüşmeler devreye girince savaş sürecinde ak-tif olan kadınların barış sürecinde evlerine geriyollanıyor. Müzekare sürecinde kadınların ken-

di talepleriyle yer açılması ya da kadınlarınalternatif barış önerilerini geliştirmesi son de-rece hayati.

Barış İçin Kadın Girişimi, 4 mayısta “Ba-rış Sürecinde Kadınlar” başlıklı bir konferansdüzenleyerek “Barış ve müzakere sürecindebiz kadınlar da varız" sloganıyla önemli biradım attılar. İşçilerin Sesi - Haber

KADINLAR BARIŞSÜRECİNDE TARAFTIR!

Page 4: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

Banu PAKER

Kadınlar bu yıl 1 mayısı AKP hükü-metinin muhafazakar ve neoliberalpolitikalarının saldırıları altında karşı-lıyor. Herşeyden önce kadını, “kadındeğil, aile içinde bir birey” olarak gö-ren bir anlayışın bakanlığına verdiği(Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı)isimde bile kadın sözcüğünün geçme-mesi tesadüf olmasa gerek! Ne evde ça-lışan kadınların ne de işyerlerinde ça-lışan emekçi kadınların hayat koşulla-rını iyileştirici bir çözüm üreten hükü-met aksine kadınlara “acı reçete” ler da-yatmayı sürdürüyor.

Evden, kısmi süreli, parça başı,çağrıya bağlı çalışma biçimleri gibison derece güvencesiz, düşük ücretli veesnek koşullardaki kadın emeği kat-merli bir sömürüye uğruyor. Yıllıkizin hakkı dahil olmak üzere her türlüsosyal haktan mahrum bir şekilde dü-şük ücretle yaşamaya çalışmak, çalışmasüresine bağlı olarak sigortadan ya-rarlanmanın sınırlanmasını getiriyor.Emeklilik gibi durum ise başlı başınahayal olacak.

Bir yandan da hükümetin politika-sı, evde ya da işte çalışan kadın olsunçocuk doğurmaları yönünde baskıyapmak Başbakan üçle başladı, beşeçıktı!

Kadınlar baskılara boyun eğmiyor;canları pahasına da olsa, şiddet gör-

dükleri, doğurma baskısı yaşadıkları,çocuk ve yaşlı bakımından sorumlu ol-dukları “kutsal aile” masalına karşı di-reniyorlar.

AKP hükümeti bu kez şöyle diyor:“Çok doğurun, erken emekli edece-ğim”. İnanmayın!

Yürürlükteki yasaya göre kadınlaren fazla iki çocuk için, çocuk başına2’şer yıllık primlerini cepten ödeyerekemekliliğe saydırabiliyor. Şimdi de üççocuk için 6 yıl doğum borçlanması ya-pabilecekleri söyleniyor. Oysa kadınlarkaç çocuk sahibi olurlarla olsun, 65 ya-şından önce emekli olamıyor.

Asıl önemlisi bu çocuklara kim ba-kıyor? Kim sorumlu? Çok çocuk demekkadının her bir fazla çocuk için dahaağır emek harcaması demek. Bu du-rumda nasıl kadınlar hem çocuk bakıp,hem düzenli bir bulacaklar? Kadınlariçin çözümmüş gibi sunulan esnek ça-lışma koşullarında önlerine borç olarakkonulan 65 yaşına geldiklerinde 6 yıl-lık pirim tutarını nasıl ödeyecekler?

Hem evde hem işte çalışan kadın-lar için yıpranma payı hakkı ve çocuksayısına bakılmaksızın erken emeklilikolmalıdır!

Kadınların yüzde 35’i boğaz tokluğuna çalışıyorHükümet ve sermaye kol kola gi-

rerek “İstihdamda kadın-erkek eşitliğisağlanacak” diyorlar. Bugün yüzde

27’lerde olan kadın istihdamının, yüz-de70’lere varan erkek istihdamına yak-laştıkça eşitliğin sağlanacağını ilerisürmek hiç te inandırıcı değil.

Çalışan her 100 kadından 35'i üc-retsiz, sigortasız aile işçisi olarak boğaztokluğuna çalışıyor. Patronlar için ka-dın emeği herşeyden önce ucuz emekanlamını taşıyorlar. Erkekler ev işleri-ni ve çocuk bakımını üstlenmediği sü-rece ise bu durum değişmeyecek.

Yine hükümet çocuk doğrumayıteşvik için “Çocuk doğurun bakım pa-rası da kreş parası da devletten” diyor.

Oysa biliyoruz ki, devlet üzerine düşeniyapmadığı gibi kreşleri tek tek kendi-si kapattı.

Kamu kurumlarındaki kreş vegündüz bakım evlerinin sayısı sadece130! Türkiye’de 0-4 yaş arası kreş ih-tiyacı olan çocuk sayısı ise 6.200.000.

AKP hükümeti kreş açma göreviniunutarak özel sektörü devreye soktu.150’den fazla kadın işçi çalıştıran iş-yerleri için kreş açma zorunluluğunupiyasadan satın alarak yerine getirecek.

Çocuk bakım hizmetlerinin mali-yetini düşündüğümüzde, verilen do-ğum ve kreş yardımlarının son dereceyetersiz kaldığı ortada.

Oysa sadece dışarıda çalışan ka-dınlar için değil, evde çalışan kadınlariçin de ücretsiz, 24 saat açık, mahallekreşleri kurulmalı!

Çocukların anneleri kadar babala-rının da olduğunu biliyoruz. Doğumutakiben, ücretli ve devredilemez “ba-balık izni” nin ise mutlaka yasa halinegelmesi gerekiyor!

Hükümet kadınların doğum son-rası işine dönebileceklerini söylüyor!Öyle mi?

Hamilelik döneminde işten atılmazaten yasal değil ama biliyoruz ki birçok kadın gebelik döneminde işten çı-karılıyor. Doğum izni sonrasında işinedönebilenler ise geri görevlere çekiliyor,“mobbing”e maruz kalıyor, istifayazorlanıyor.

1 MAYISTAKADINLARIN SESİ OLMAK!

Hem evde hem işte çalışan kadınlar içinyıpranma payı hakkı ve çocuk sayısınabakılmaksızın erken emeklilik olmalıdır!

İşçilerin Sesi

4

KÜRTAJ HAKKI FİİLEN ENGELLENİYOR!Başbakan Erdoğan’ın geçen yıl mayıs ayındayaptığı açıklamayla birlikte kürtaj tartışılmaya baş-landı. Ardından kamu hastanelerinde kürtaj gi-derek azaltıldı, yapmayan hastaneler ise artma-ya başladı. Sağlık Bakanlığına bağlı kamu has-tanelerinde kürtajla ilgili fiili bir engelleme sürü-yor. Yasada 10 hafta sınırına rağmen 8 haftayakadar kürtaj yapan ya da hiçbir tıbbi ve yasal ge-rekçe sunmadan kürtaj yapmayan hastaneler var.Başbakan’ın müdahalesi öncesinde, kürtaj ora-nı düşükken, hükümetin oluşturduğu politikbaskının bir sonucu olarak hem fiili olarak kür-taj yasağı başladı hem de doğum kontrol yön-temlerine erişime kısıtlamalar geldi.

Hükümetin ileri sürdüğü “5 çocuğa erkenemeklilik” yalanıyla kadınlardan çok çocuk do-

ğurmaları beklenirken, bedenleri ve hayatları üze-rine zorbaca baskı yapılıyor.

GEBLİZ: Mahremeyetin ihlali!Sağlıkta özelleştirme politikaları en çok da ka-

dınları etkiledi. Kamu hastanelerinde kürtaj yap-tıramayan kadınlar, fahiş paralar ödemek ve sağ-lıksız koşullarda kürtaj yaptırmak zorunda kalı-yor. Bir yanda da isteğe bağlı kürtajda evli ka-dınlarda koca izni şartı aranması, bekar kadın-ların fişlenme endişesiyle kamu hastanelerine baş-vurmasını zorlaştırıyor.

GEBLİZ uygulaması kalkmalıdır!Kürtaj konusunda İstanbul’daki hastaneler-

de farklı uygulamalar var. Güçlükle karşılaşan ka-dınlar bakamayacakları çocukları doğurmaya zor-

lanıyor aksi halde kamusal sağlık hizmetinden dış-lanıyor. Kadın doğum bölümü olduğu haldekürtaj yapmayan hastaneler var.

Kürtaj Nasıl Haktır?Uluslararası sözleşmeler ve ulusal yasalar; in-

sanın kendi bedeni üzerinde kendi kararlarına say-gı gösterilmesi yönünde. “Kürtaj Haktır Karar Ka-dınların” platformu kadınların bedenleri ve ya-şamları üzerinde karar verme hakkını savunuyorve kürtajı engelleyen politikaların, kadınların ya-şamlarına mal olan sonuçlarını izliyor. Bütün kamuhastanelerinde kürtaj yapılmasını savunuyor.10 haftalık yasal sürenin 12 haftaya çıkarılma-sını ve ücretsiz, güvenli bir şekilde hizmet veril-mesini talep ediyor.

Page 5: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

İşçilerin Sesi

5

Necdet SEÇER

Geçtiğimiz ay yapılan DİSK Ola-ğanüstü Genel Kurulu, yine ayakoyunları ve iç çekişmelere sahneoldu. Konfederasyonun yeni yöneti-mi, iç hesaplaşmaların sonucunda be-lirlendi; o nedenle konfederasyon,Genel Kuruldan zayıflayarak çıktı.Genel-İş sendikası ve konfederas-yon içindeki çekişmeler sonucunda,önce DİSK Genel Sekreteri ve Birle-şik Metal İşçileri Sendikası GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu, dahasonra da DİSK ve Genel-İş Sendika-sı Genel Başkanı Erol Ekici, konfe-derasyondaki görevlerinden istifaetmişlerdi. Olağanüstü Genel Kuru-la gidilmesinin nedeni buydu.

Genel Kurul öncesinde, DİSK’inönde gelen sendikaları arasında ya-pılan müzakereler sonucunda, birmutabakat sağlandığı ve yeni yönetimkurulu listesinin bu mutabakat çer-çevesinde hazırlandığı duyuruldu.Ancak, Genel Kurulda seçimlere ge-çildiğinde, daha önce varılan muta-bakatın işlemediği görüldü. Bunun ne-deni, Genel Kurul delegelerinin ba-ğımsız tavır alışlarından çok, Genel-İş delegasyonunun, sürmekte olansendika içi çekişmeler ekseninde iki-ye bölünmesi ve Lastik-İş Sendikası-nın daha önce varılan mutabakatıçiğnemesiydi. Gerek Genel Başkan

adayı Kani Beko, gerekse Genel Se-kreter adayı Adnan Serdaroğlu ilk tur-da seçilmek için gereken oyu alama-dılar. Seçimlerin ikinci turunda ise,Kani Beko Genel Başkanlığa seçilirken,genel kurulda iki delegeye sahip olanDevrimci Sağlık İşçileri SendikasınınGenel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, sürp-riz bir şekilde, Serdaroğlu’ndan dahafazla oy alarak Genel Sekreter oldu.

Konfederasyonun en fazla üyeyesahip olan ikinci sendikası, BirleşikMetal’in (BMİS), yönetimde temsiledilmemesi, konfederasyon açısın-dan bir zaaftı. Bunun da ötesinde, ge-rek MESS ile toplu sözleşme görüş-meleri sürerken gerekse sarı sendikaTürk Metal’e karşı, başta Bosch olmaküzere, çeşitli işyerlerinde kıyasıyamücadele verirken, DİSK içinde tec-rit edildiği görüntüsü doğması veDİSK’in moral desteğini arkasındahissedememesi, metal işçilerinin mü-cadelesi açısından olumsuz bir geliş-meydi. Buna karşılık, sağlık işkolun-da, özellikle taşerona bağlı çalışanişçileri örgütlemek için militanca birmücadele yürüten Dev Sağlık-İş Sen-dikasının Genel Başkanının DİSK Ge-nel Sekreteri seçilmesi ve Arzu Çer-kezoğlu’nun DİSK’in 46 yıllık tari-hinde, seçilmiş ilk kadın genel sekre-ter olmasının önemi öne çıkarılabilir.Ancak bu noktada iki gerçeğin altınıçizmek gerekir. Birincisi, Çerkezoğ-

lu’nun seçilmesi, Genel Kurul dele-gelerinin militan sendikacılığa olandesteklerinin değil, tamamen konfe-derasyon içi hesaplaşmaların ürünüve sonucudur. Dolayısıyla DİSK açı-sından nitel bir sıçramayı ifade et-memektedir. İkincisi, DİSK yönetici-liği, sadece sembolik açıdan önemtaşıyan, protokol görevi konumun-dadır. Dikkat edilirse, DİSK’e bağlı çoküyeli sendikaların hiçbiri, konfede-rasyon yönetiminde başkan düze-yinde temsil edilmemektedir. Bunlaraçısından DİSK’ten bir kaçış söz ko-nusudur; çünkü artık DİSK, kurul-duğu ilk yıllardaki gibi, işçi sınıfı içinbir çekim merkezi olmaktan çıkmıştır.O nedenle sendika yöneticileri, ken-dilerinin ve sendikalarının çıkarını

esas almakta ve DİSK ile ilişkilerini butemelde kurmaktadırlar. Buna bağlıolarak, devrimci, sosyalist ya da mi-litan bir sendikacının DİSK yönetici-si olmasının, fazlaca bir pratik önemiya da değeri yoktur. Çünkü onların,sendikaların ya da konfederasyonunyapısını değiştirme gücü yoktur. O ne-denle, kişilerden hareketle, DİSK ya daDİSK yönetimi hakkında bir değer-lendirme yapmak yanıltıcı olacaktır.Esas olan, DİSK’i, kurulduğu yıllar-daki gibi, işçilerin mücadelesi üze-rinde yükselen ve sınıfın büyük ço-ğunluğu için çekim merkezi olan birduruma getirmektir ki, bunun yolu, sı-nıf mücadelesinin ihtiyaçlarına, bir bü-tün olarak ve doğru biçimde cevap ve-rilmesinden geçmektedir.

DİSK’TE İÇ ÇEKİŞME VEAYAK OYUNLARI BİTMİYOR

Esas olan, DİSK’i, kurulduğu yıllardaki gibi, işçilerin mücadelesi üzerinde yükselen ve sınıfın büyük çoğunluğu için çekim merkezi olan bir duruma getirmektir ki, bunun yolu,

sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına doğru biçimde cevap verilmesinden geçmektedir.

YAŞAM ALANLARIMIZDA YENİ RANT MODELLERİAysun KOCA

Kent mekanında emlak üzerinden, emek-siz ve bedelsiz biçimde kazanılmak istenenrant kapısına yeni bir model daha eklendi.

2B arazilerinin kullanıcısı, müteahhit vedevlet arasında devam eden pazarlıklar, hü-kümete kentsel dönüşüm projeleri için ge-rekli kaynağı yaratamadı.

Hükümetin belirlediği rayiç bedel, 2Barazileri kullanıcısının ekonomik gücünün üs-tünde olunca, rant peşine düşen üçüncü şa-hıslar devreye girerek pek çok ‘hak sahibi’ninelinden arsasını değerinin çok altına satın

alıp, devletle pazarlığa girişmeye başladı. Orman vasfını yitirmiş araziler olan

2B’lerin satışından istedikleri geliri eldeedemeyeceğini anlayan hükümet, ‘arsa te-min’ modeli ile kent toprağını pazarlamanınyeni bir yolunu buldu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kentsel dö-nüşüm için yaşadıkları finansman sorunu-nu böylece çözeceğini sanıyor.

‘Arsa temin’ modelinde 100 dönümlükbir arazi için anlaşma sağlayan bir beledi-ye, bakanlıktan finansman desteği alabile-cek. Bunun anlamı, bakanlık belediyelere100 dönümlük bir araziyi halkın elinden al,

alanın bir bölümünde hak sahibi yaptığın kı-sıtlı insanın konut ihtiyacını karşıla, geri ka-lan bölümde sana gelir getirecek neyi is-tersen inşa et diyor!

Böylece şehrin her yanında devameden betonlaştırma projelerine yeni birmeşruluk kazandırılmış olacak. Bu modelinilk anlaşmasının, Esenler Belediyesi ile ya-pıldığı açıklandı.

Ekim ayında başbakanın katılımıyla ger-çekleştirilen ilk kentsel dönüşüm yıkım şö-leni de Esenler’de yapılmıştı.

Kentin dört bir yanında devam eden hakgaspı, sürgün ve betonlaştırma projeleri afet

riski adı altında sermayenin çıkarları için ya-pılıyor. Bu projelere direnmek, karşı çıkmakda suç sayılıyor.

AKP iktidarı ve onun sermaye dostlarımahallelerimizin, okullarımızın, hastanele-rimizin, derelerimizin, toprağımızın, or-manlarımızın, meydanlarımızın, açık alan-larımızın, mücadelenin ve dayanışmanınbelleği Taksim Meydanı’nın birer piyasa malıdeğil, yaşam alanlarımız olduğunu artıkkabul etmelidir. Bu mekânlar ve doğalalanlar işçilerin, emekçilerin, kentsel dö-nüşüm adıyla evleri parsellenip sürülenyoksul mahallelinindir.

Page 6: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

Kapital’i, kapitalist toplumunsalt ekonomik işleyiş yasalarını in-celeyen bir yapıt gibi gören indir-gemeci bir algı da var. Peki, Kapi-tal’in konusu nedir? Ekonomi mi,politika mı, toplum bilim mi? Ka-pital bunları ayrı ayrı mı ele alır,toplamını mı ele alır? Özellikle dereel sosyalizmin çöküşünden son-ra, Marksist klasiklere mesafeli du-ran genç kuşağın “okunmaz kitap”dediği bu kitabı tarif edersek, ger-çek içeriği nedir?

Das Kapital bir muhteşem sen-tezi temsil eder. Bu, çeşitli anlam-larda böyledir. Kapital’in yazıldığıtarihte mevcut olmayan ama bugünakademik iktisat içinde mevcutolan bir ayrımı düşünelim; mikro ik-tisat, makro iktisat. Das Kapital, aka-demik iktisadın cebelleştiği ve birtürlü bağdaşık bir bütün haline ge-tirmediği bu mikro-makro ayrımı-nın aşılmasını temsil eder.

Kapital nasıl başlar? “Kapitalistüretim tarzının hakim olduğu top-lumlar muazzam bir meta yığınıdır.Bu yığının öğesel biçimi, bireyselmetadır.” Bugünün terminolojisiy-le bir mikro başlangıç noktası. Amabu mikro başlangıç noktasının ken-di içinde taşıdığı çelişkiyi sergile-yerek ve geliştirerek bütün bir sis-temin tarihi gelişme yasalarını tü-retiyor. Yani son derece makro birteoriyle ve son derece makro bir so-nuçla yapıtını sonuçlandırıyor.

İkinci olarak, Kapital’in salt ik-tisat yapıtı ya da salt ekonomi po-litik yapıtı olmadığını demin ko-nuştuk. Zaten altbaşlığı “ekonomipolitiğin eleştirisi.” Bizim bugün ik-tisat dediğimiz şeye o zaman eko-nomi politik deniyormuş. Yani eko-nomi politiğin eleştirisi aynı za-manda iktisadın eleştirisi anlamınageliyor.

Bu iktisada ve ekonomi politiğeyönelttiği eleştirinin iki önemli bo-yutu var. Birincisi, burjuva iktisa-dında kapitalizm ya ezeli ve ebe-didir. Yahut da ezeli değilse bile ebe-didir. Yani, Francis Fukuyama’nın“tarihin sonu” görüşü. Yani, “bir za-manlar insanlar kapitalizme uy-gun olmayan ve dolayısıyla insan

doğasına uygun olmayan sistemleriçinde yaşamışlardır. Ama nihayetinsan doğasına, insan fıtratına enuygun sistem olan kapitalizmi or-taya koymuşlardır. Bu ezeli olmasabile ebedi toplum düzenidir.”

Bu tarih dışı yaklaşıma yönelti-len bir eleştiri söz konusu. Kapita-lizm tarihi biz düzendir. Tarihinbelirli bir bölümüyle sınırlı olmakanlamında “tarihi”. Eskiden kapi-talizm diye bir şey yoktu. İleride dekapitalizm ortadan kalkabilir. Bu, bi-rinci eleştiri.

İkincisi, toplumsal ilişki ve çe-lişkiler; iktisat, siyaset, antropolojivs gibi birbirinden neredeyse su ge-çirmez duvarlarla ayrılmış kom-partımanlara, metodolojik olarakbölünmesi mümkün olmayan birbütün oluşturur. Burada ErnestMandel’i bir kez daha zikredeyim.O Kapital’in nasıl bir yapıt olduğu,yani hangi alana ait olduğu soru-suna isabetli bir cevap veriyor. Di-yor ki; “Kapital ve Marksizm birmakro sosyal bilim yapıtıdır.” Yanine iktisattır tek başına ne tarihtir.Toplumun bütününü, bütün dü-zeylerini ele almaya çalışan bir bi-limsel yaklaşımdır.

Kapital yayımlandıktan sonrakapitalizmin geçirdiği aşamalarve sosyalist deneylerin ardındansosyalist hareketin teorisyenlerininönünde yeni sorun alanları çıktı.Bu kuramda da birtakım gelişme-

ler ortaya çıktı. 21. yüzyıl sosya-listlerin önünde duran, yanıtlan-ması gereken yeni sorular nelerdir?Şu an için Kapital’de değinilme-miş ancak yanıt aranması gere-ken sorulardan en önemlilerinisaysak, sizce nedir?

Kapital’de hiç değinilmemiş ol-mayan ama yeterince değinilmeyen,bir teorik tutarlılığa kavuşturul-mamış konular var. Demin söyle-diklerimden çıkan sonuç şudur;Kapital’in sadece birinci cildini ta-mamlanmış gözüyle bakabilirsiniz.İkinci ve üçüncü ciltler müsveddehalindeydi. Engels onları kendincederledi, bazı ekler ve çıkarmalar ya-pıp yayınladı.

Kapitalizmin 21. yüzyılın ba-şında ve daha uzun süre, işleyişin-de finans kesiminin öne çıkması gibibir durumu gözlüyoruz. Bu elbetteKapital’in özellikle üçüncü cildininikinci yarısında mevcut olan birta-kım ipuçlarından da yararlanarakMarksist teorinin geliştirmesi vekavramlaştırılması gereken çokönemli bir alan. Çok büyük ölçüdefinansallaşmış bir kapitalizm içindeyaşıyoruz.

Emperyalizmin bir finans ka-pital egemenliği olduğunu söyle-yen Lenin’in yapıtıyla da buradabir ilişki kurabiliriz. Finans kesi-minin çok önemli, belirleyici ne-redeyse özerk bir varlık kazandı-ğı ve kapitalizmin seyri üzerinde-ki belirleyiciliğinin öneminin git-tikçe arttığı bir dönemde yaşıyo-ruz. Yani şimdiden söylenebile-cek olan şudur: “Kapitalizm 2008bunalımından çıkmış mıdır, çık-mamış mıdır, çıktıysa ne kadarçıkmıştır…” Bu konuda tartışma-lar olmakla birlikte, çıkmış olsa bileyeni yeni bunalımlara girmesi ka-çınılmazdır. İkincisi bu yeniden içi-ne gireceği bunalımlar da, finanskesiminde başlayacak, finans ke-simi en azından bu durumun te-tikleyicisi olacak ve nedensel ha-rekete geçiricisi olacak. Yani o ba-kımdan, Kapital’in teorik gelene-ğini sürdürenler açısından finansdevasa ve büyük ölçüde bakir biralan olarak karşımızda duruyor.

NAİL SATLIGAN İLE RÖPORTAJ

KAPİTAL ÜZERİNE Türkiye sosyalist hareketinin ve uluslararası devrimci Marksist

hareketin üretken isimlerinden Nail Satlıgan, son olarak Kapital’i yeniden Türkçe’ye kazandırmıştı. Satlıgan ile Kapital

üzerine 2011’de yapılan söyleşiyi yeniden yayınlıyoruz.

İşçilerin Sesi

6

Devrimci Marksist - Enternasyo-nalist aydınlarımızdan Nail Satlı-gan’ı yakalandığı kanser illeti sonu-cu kaybettik. Satlıgan İstanbul Üni-versitesi İktisat Fakültesi’nde öğre-tim üyesi olarak görev yaptı ve 2006yılında emekli oldu. Dev-Genç’liolarak başladığı devrimci mücade-lede çeşitli konaklardan ve süreçler-den geçen Satlıgan siyasi hattınıTroçkist hareket içinde konumlan-dırdı. Katkı niteliğindeki metin vemakaleleri bizzat mutfağında yeraldığı On Birinci Tez ve Sınıf Bilincidergilerinde yayımlandı. DevrimciMarksizm dergisi danışma kuru-lunda da yer alan Nail Satlıgan, Öz-gür Gündem gazetesinde ve devamıniteliğindeki gazetelerde makaleleryazdı. Özgürlük ve Dayanışma Par-tisi içinde bir dönem yer aldı veÖDP’nin “birlik partisi” vasfınınsona ermesiyle başlayan kopuşmalarsürecinde partiden ayrıldı. SosyalistEmek İnisiyatifi’nin sözcülüğünüde yapan Nail Satlıgan, kanser ille-tinin pençesinde direnirken de üret-kenliğini yitirmedi ve çeviriler ya-parak katkı sunmaya devam etti.

Ateist bir devrimci olarak ölü-münden sonra dini tören istemeyenSatlıgan’ın insanlığın geleceği için ba-ğışladığı cansız bedeni, İstanbul TıpFakültesi Çapa Hastanesine verildi.

Nail Satlıgan için 5 Mayıs 2013Pazar günü Saat: 18’de İstanbul - Ka-raköy Mimarlar Odası toplantı sa-lonunda bir anma toplantısı yapıla-caktır.

Türkiye sosyalist hareketinin veuluslararası devrimci Marksist ha-reketin başı sağolsun! Devrimcilerölür devrimler sürer: Zafere KadarSürekli Devrim!

İşçilerin Sesi - Haber

NAİL SATLIGAN’IKAYBETTİK

Page 7: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

İşçilerin Sesi

7

Kapital özellikle genç okur için korku-tucu eser gibi”, ”Bu alınır, kütüphaneye ko-nur ve okunmaz. Okumak ve anlamak çokzordur” gibi bir algı da var. Hele de yardımcıbir çalışma eşliğinde başlamayan için bu algıgittikçe pekişen bir şey oluyor. Genç kuşa-ğın Marksist eserlerden uzak duruşunu veKapital”e ilişkin zor eser algısını nasıl de-ğerlendiriyorsunuz? Bu algıyı kıracak çabalarnelerdir, ne tavsiye edersiniz?

Özellikle Marksist arkadaşlar arasında,“Kapital zor bir yapıt değildir ve kolay bir ya-pıttır” diyenler epey fazla ama öyle düşün-meyenler de var. Ben öyle düşünmeyenler-denim. Kapital toplumsal düşünce alanındamuazzam bir devrim ama didaktik açıdan çokbaşarılı olduğunu söyleyemem. Ben Kapitaliher alıp okuyuşumda, muhakemenin didak-tik açıdan çok daha iyi bir şekilde sergilene-bileceğini düşünmüşümdür. İşin ilginç tara-fı Marks da böyle düşünür.

Bilime uzanan düz bir yol yoktur, düz birkraliyet bulvarı yoktur. Kapital”i okumaya ha-zırlanacaklar için bilimin sarp doruklarına tır-manma”¦ Bunlar Kapital”i okumaya hazır-lananlar için çok teşvik edici ifadeler değil. Buarada şunu da söylemek gerekir. Kapital”in bi-rinci cildi için Engels tarafından yayına ha-zırlanan dördüncü basımı kullanıyoruz. AmaKapital”in Marks tarafından hazırlanan birincibasımında Marks özellikle değer bölümünüokumakta zorlanabilecek okurlar için, -Bu zor-lama nereden kaynaklanıyor? Özellikle He-gel”ci bir terminoloji ve Hegel”ci düşünme ka-lıpları kullanmasıyla ilgilidir- “Kapital”in bi-rinci bölümünü kolaylaştırmak üzere, birbaşöğretmen edasıyla yazılmış bir ek koyu-yorum” der, daha sonra eki çıkarır ve eki bi-rinci bölümün tamamına yedirdiğini söyler.Yani Marks”ın kendisi Kapitalin anlaşılma-sındaki zorlukları gidermek üzere birinci bö-lümün sonuna ek koymuştur.

Şimdi o bakımdan ben şöyle düşünüyo-rum. Kapital”i birtakım yorumlayıcı ve yar-dımcı yapıtların refakatinde okumakta zararyok, yarar vardır. Türkiyeli potansiyel okur-lar açısından sevindiricidir, son yıllarda bu ya-pıtların sayısı arttı. Söz gelimi, hepsi de“Marks”ın Kapital”i” başlığını taşıyan, ErnestMandel”in Marks”ın Kapital”i, Ben Fine”laAlfredo Saad-Filho”nun Marks”ın Kapital”i,nihayet Otto Rühle”nin Marks”ın Kapital”i,birtakım başka yapıtlarla birlikte Kapital”iokumak isteyenlerin yararlanabilecekleri kay-naklardır. Çünkü unutmayalım ki, buna kar-şı öne sürülebilecek sakınca şu olabilir: “Bel-li bir yorum sizin Kapital algınızı çarpıtır.”Ama her okuma ne kadar çıplak olursa olsunherhangi bir yardımcı bir kaynaktan yarar-lanmasanız bile her türlü okuma bir yorum-dur. Sizin tek başınıza yaptığınız bir okuma daayı anda bir yorumlamadır. Çıplak okuma diyebir şey yoktur. O açıdan, aynı zamanda bir yo-rumlama olan kendi okumanızı başka birta-kım yorumlamalarla karşılaştırmanın bir sa-kıncası yoktur. Özelikle Kapital gibi bence veMarks”a göre de çetrefil olan bir metinle kar-şı karşıyaysak.

Mayıs 2011’de sendika.org adına yapılan rö-portajdan kısaltılmıştır.

Grevlerin nesli mi tükeniyor?“1987, 1988 ve 1989’da yıllık ortalama 30 bin iş-

çinin katıldığı grevlere 1990 ve 1991 yıllarında orta-lama 160 binin üzerinde işçi katıldı. 1995 yılında isegreve katılan işçi sayısı 200 bine yaklaştı. Bu Türki-ye çalışma ilişkileri tarihindeki en yüksek grevci işçi sa-yısıdır. 2000’li yıllarda ise greve katılan işçi sayısı yıl-lık ortalama binlerle ifade edilmektedir. 2001 yılındayaklaşık 10 bin işçi greve katılırken bu sayı zamanlagiderek azalmış, 2010 ve 2011 yıllarında binin altınadüşmüştür. 2011 yılında greve katılan işçi sayısı sa-dece 557’dir. Grev eğilimindeki düşüş tablodanaçıkça görülmektedir. 2000’li yıllarda grev eğilimi düzbir çizgi haline gelmiştir.” (BirGün gazetesi “Grev fo-bisi veya Thatcher’in ruhu” Aziz Çelik )

Bu değerlendirmeye neden olan olay aslında ge-çen ay Tek Gıda İş sendikasının Çaykur’da çıktığı, amaüyesi işçiler katılmadığı için birkaç saat süren grev-di. Tek Gıda İş yöneticileri doğal ola-rak iktidarı suçlarken işçilere de sitemetmeyi ihmal etmediler. Kimi sendikauzmanları sendikanın “greve hazırlık-sızlığını” eleştirir gibi yaparken gerçeğidile getirmekten uzak yorumlarla ye-tindiler. Biz en sonda söyleyeceğimizi,şimdi söyleyerek meramımızı anlat-maya çalışalım: İşçiler grevlerdenvazgeçmiş değil ama nesli tükenenbirileri var!

Çay Kur grevi sendikanın bekle-mediği bir zamanda hazırlıksız yaka-landığı bir eylem midir? İktidarın yandaş sendikayı yet-kilendirme çabası nedeniyle toplu sözleşme görüş-meleri 4 yıldır yapılamıyor. Peki, bu süre içinde “pro-fesyonel ve tecrübeli” sendikacıların işçileri sürece ha-zırlama, örgütleme sorumluluğunu ortadan kalkar mı?Ya da, işçiler neden bu yapılardan umudu kesmiş-lerdir? Sendikal konulara kafa yoran, kalem oynatanaydınların bu soruları sormaları gerekmez mi?

İşçiler bu yapıların tepesinde oturan bürokratik an-layışla bağlarını koparalı çok olmuştur. Ya da tersin-den söylersek sendikacılığı meslek edinen bu arka-daşlar, işçilerle çoktan arayı açıp patronlara dönüş-müşlerdir. Tek Gıda İş, Hava-İş gibi hem de kendi-lerini “mücadeleci” göstermek için AKP karşıtlığıüzerinden politika yapan sendikalardan bunu ispat-layan yüzlerce örnek saymak mümkün. Ancak olum-suz örneklerden artık bıkkınlık geldiği için biz olum-lu bir örnek vermeyi yeğleyeceğiz.

Grev yoksa TİS de yok!Kamu çalışanlarının işvereni devletle memurlar ara-

sındaki, “toplu görüşmelerden”, “toplu sözleşmeye”geçildiği sıralarda, iktidarın memurlara grev hakkını çokgören yasasına karşı BTS, 25 Kasım 2009'da, TürkUlaşım-Sen ile birlikte "Grev yoksa TİS de yok" diyerekbir günlük grev yapmışlardı. Bu grev sonucunda BTSüyesi 16 memur işten çıkarıldı. (Aynı THY'den atılan305 işçi gibi, ama Hava-İş'ten, buradaki gibi dernekleri

falan bir araya getirip, platform kurmak gibi örgütle-meler, hazırlıklar yapmasını beklemek mümkün de-ğil.) Bunun üzerine BTS, bir grev daha yaparak, işeiadeler sağlanıncaya kadar mücadeleyi bırakmaya-caklarını açıkladı.

Bu grevde de 16 arkadaşları daha görevden alın-dı. Bu kez "Hepimizi görevden alın!" sloganıyla An-kara'ya bir yürüyüş gerçekleştirdiler. TCDD önündegeniş katılımlı bir basın açıklaması yaptılar. Basın açık-lamasının ardından binaya girerek Genel Müdür ma-kamını işgal ettiler. Tek bir talepleri vardı; 32 arka-daşlarının işe iadesi...

Üyeleri sürece katan bir çizgi:BTS yöneticileri Hava-İş'in 29 Mayıs'ta yaptığı gibi

sorumluluğu işçilerin üzerine atmak yerine kendileriüstlendiler. Üyelerine, "sendikamın aldığı karara uy-dum" şeklinde savunma yapmalarını söyleyerek, ar-

kadaşlarına kalkan oldular. Çünkü ya-pılan grevler Türkiye Cumhuriyeti ya-salarında yeri olmasa da hükümetinimza attığı uluslararası anlaşmalarlakazanılmış haklardandı ve meşru-du. Bu nedenle eyleme katılan işçi-lerin verdiği ifadeler çok net. Özetleşöyle diyor:

"...eylemim sendikal bir etkinlik veuluslararası sözleşmeler ve Anaya-sadan kaynaklanan meşru bir hakkınkullanılmasıdır...” Anayasanın90/5.maddesindeki “... yürürlüğe ko-

nulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmünde-dir." şeklindeki ifade, sendikalarının aldığı karar ge-reği grev yapan memur ve işçilere koruma sağlayantemeli oluşturuyor. BTS bu süreçte en büyük desteği,dışarıdan taşımalarla değil, demir yolu çalışanlarını sü-rece katarak sağladı.

Ama işten atılan Hava-İş üyesi 305 işçinin mah-kemelerdeki dosyalarında ne yazık ki bu argümanlararastlanmıyor. Çünkü grev yasağına karşı 29 Mayıs2012’de yapılan eylemde Hava-İş yönetiminin aldığıbir karar yok! İşçiler bilgilendirilip hazırlık yapılmamasıbir yana, eylemin yapıldığı sabaha karşı işçilerin ceptelefonlarına sendikadan gönderilen mesajda, üyelergrev yasağına tepki göstermeye davet dahi edilme-den "...üyelerimiz kendilerini uçuşu hazır hissetme-yeceklerini açıklamışlardır!" deniyordu. Böylece işçi-ler sendika koruması olmadan işverenin önüne atıl-mış oluyordu. Bu nedenle THY işçileri sendikaya çoktepkili ve sürdürülen direnişe içeriden destek yok...Şimdi grevin lafazanlığı yapılsa da Hava-İş’in Tek Gıdaİş kadar bile olamayacağı görülüyor.

Bu süreci başka bir yazıya bırakarak başta söy-lediğimizi tekrarlayalım Grevin değil ama sendikal bü-rokrasinin sonu gelmiştir. Bu yalın gerçeği bilip de iş-çilerden saklamanın sınıfa bir faydası yoktur. Halka veişçilere gerçeği bütün çıplaklığıyla anlatmak aydınla-rın sorumluluğudur. Halka yalan söylemek suçtur, amaeksik söylemek de…

Çay-Kur’da ne olduTHY’de ne olmuştu?

Bahadır ALTAN

Grevin değilama sendikalbürokrasinin

sonu gelmiştir.Bu yalın gerçeği

işçilerden saklamanın

faydası yoktur.

Page 8: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

İstanbul Üniversitesi Çapa hastane-sinde 21.02.2012 tarihinde başlattığımızbilgilendirme ve uyarı amaçlı çalış-malarımızda “Uyanmak İçin Uyarma-lı Uyarmak İçin Uyanmalıyız” diyerekçadırımızı kurmuştuk. Uyarı çadırımızişten atılan taşeron işçisi arkadaşları-mızın ardından direniş çadırına dön-üştü. Hastane yönetimi ve Rektörlüğündikkatini çekmemizin nedeni tüm Tür-kiye’ye sesimizi duyurabilmiş olma-mızdı. Hak arama mücadelemize, “Di-lenen Değil Direnen İşçiler Kazanacak!”diyerek başlamıştık. Bu ses Taşeron İş-çilerinin Sesi olarak kalıcı bir etki oluş-turdu. İstanbul Üniversitesi Rektörlü-ğünün ve Çapa Başhekimliğinin ta-hammülsüzlüğünün anti demokratiksaldırıları direniş çadırımızın polis-za-bıta-özel güvenlikçiler eliyle ve zorla or-tadan kaldırılmasıyla sonuçlandı. 1Ağustos 2012’den çadırımıza yöneliksaldırıların bizleri yıldıramayacağınıaçıkladık: “Bizim için bundan böyle İs-tanbul Üniversitesinin bütün yerleşkesive içinde bulunan birimler birer dire-niş çadırıdır!” diyerek mücadeleyi baş-lattık. “Taşeron İşçilerinin Sesi” bül-tenleriyle taşeron işçisi arkadaşlarımı-

zın bir araya gelmesinin ve örgütlü ol-masının önemine dikkatlerini çekme-ye çalıştık.

Kazanılmış yasal hakların AKP Hü-kümetince bizlere sanki bir lütufmuşgibi yeniden sunulmaya kalkılmasınıteşhir ettik. 29 Mart’ta Nöroloji bölü-münden başlattığımız toplantıları 11 Ni-san’da Pembe Salonda yaptığımız ge-nel toplantı ile daha da genişlettik. Enaz 100 taşeron işçisi arkadaşımızla yüzyüze sürece dair değerlendirmelerdebulunduk ve 50 kişilik Pembe Salontoplantımızda Taşeron İşçilerinin Sesiolarak şiarımızı açıkladık ve yazdık:“Taşeron Sistemi Düzeltilemez OrtadanKaldırılmalıdır!”

Taşeron işçilerinden S. C. arkada-şımızın açış konuşmasında; “AKPHükümetince taşeron işçilerine müjdedeğil, sadece güvencesizlik ve gele-ceksizlik demek olan taşeron sistemi-nin yasallaştırılmasının acı haberininsunulduğu” belirtildi. “Amaçları ör-gütsüz ve hakkını arayamayan birişçi sınıfı yaratmak ve bizleri bölün-mektir” diye vurgulandı. Taşeron iş-çilerinden A. A. arkadaşımız, “işçi sı-nıfının bölünmüşlüğü her alanda kar-

şımıza çıkıyor” diyerek, “çözüm; oçokça duyduğumuz ve duyacağımız‘bütün işçiler birleşin’ sözünün özünühayata geçirebilmemizde ve birleşerekörgütlene bilmemizdedir” dedi. Top-lantımıza katkı sunan Avukat CemGÖK ise Koç Üniversitesi direnişini an-latarak değerlendirmelerimizi ta-mamlayıcı bir konuşma yaptı: “KoçÜniversitesi direnişinde bu birleşmegeniş anlamda gerçekleşti ve öğrenci,akademisyen ve işçilerin birlikte oluş-turdukları direniş ve müzakere ko-miteleri başarıya ulaştı.” İşten atılanhemşire arkadaşlarımızdan Emine Er-miş ise, “Koç Üniversitesi direnişinedayanışma ziyaretine gittiğimizdeÇapa direnişimizin çadırını da yanı-mızda götürmüştük” diyerek bir nok-taya dikkat çekti; “Direniş çadırımızKoç direnişine moral verdi ve bu bir-likteliğe katkı sundu. Götürdüğümüzçadır kurulurken üzerinde kalan ‘Di-renişte 162. Gün’ yazımıza baktılar ve‘arkadaşlar 162 gün boyunca bu ça-dırda direnmişler’ diyerek moral yük-seltici sloganlar attılar. ‘Yılgınlık YokDireniş Var!’ diye haykırdılar.” Taşe-ron işçilerinden K. A. arkadaşımızın

konuşması, “taşeron sistem nedir?” so-rusuna cevap vererek başladı: “Darayakkabı ile yaşamak” diye konuya gi-ren ve yaşanmış bir olayı aktaran K,“ayağımızı sıkarak canımızı acıtan veaçtığı yaralar kangrene dönüşen budar ayakkabının adı taşeron sistemi-dir” dedi. 17 Nisan grevine katılmaçağrısı da yapan arkadaşımız, “biran evvel kendi bölümlerimizde ko-mitelerimizi kuralım ve örgütlene-lim” dedi.

17 Nisan grevinde yakalarımızatakacağımız “17 Nisan’da Bizde Gö-revdeyiz - Taşeron İşçilerinin Sesi” ya-zılı kokartlarımızı ve çağrı bültenleri-mizi işçi arkadaşlarımıza dağıttık. 17Nisan sabahı ise “Sağlıkta Şiddet SonaErs!n” diyerek greve tam destek verdik.Hastane genelinde birçok taşeron işçi-si arkadaşımız iş bıraktı. Grevin son-rasındaki günlerde ise Aziz Çelik ta-rafından kaleme alınan ve AKP’nin ta-şeron yasasını anlatarak teşhir eden ma-kalesini “Taşeron İşçilerinin Sesi Bül-teni” olarak çoğaltıp taşeron işçisi ar-kadaşlarımıza dağıttık.

İstanbul Üniversitesi Taşeron İşçileri - Çapa

ÇAPA TAŞERON İŞÇİLERİ:

TAŞERONSİSTEMİNE SON!

İşçilerin Sesi

8

Ersin hocamızın katledilişinin 1. yıl anma tö-ren ve yürüyüşünde sağlıkta sınıflandırmanınnasıl olduğunu bir kez daha gözlerimizle gör-müş olduk. Geçen yılı şöylesine bir hatırlaya-lım mı? İki taşeron işçisi arkadaşımız hayatı-nı kaybetmişti. Hastabakıcı Kenan Sarıvaz ağ-bimizin kalbi taşeron sisteminin kölece çalış-ma koşullarına dayanamayarak yenik düşm-üştü. Serkan Borucu arkadaşımızın ise iş gü-vencesi bile yoktu. Serkan klima takarken mo-noblok binasından düşmüş ve hayatını kay-betmişti.

Serkan arkadaşımızın hayatını kaybet-mesinin ardından Çapa direnişimizin simge-si olan çadırımız sabaha karşı basılmış ve kal-dırılmıştı. Direniş çadırımızı kurma nedenimizgibi, zorla kaldırılmasının nedeni de; “TaşeronSistemi Düzeltilemez Ortadan Kaldırılmalı-

dır!” diyerek taşeron sistemine karşı çıkma-mızdı. Serkan’ın iş cinayetine kurban gidişinihemen protesto ettik ve basına duyurduk, ses-siz sedasız ölmesine izin vermedik. Taşeronsistemine olduğu kadar sonuçlarına da karşıçıkmış ve yol açtığı ölümleri protesto etmiş, du-yurmuş ve haber yapıştık.

Hastabakıcı Kenan ağbimizin anmasındada, “Sağlık İşi Ekip İşidir” söylemlerinin ayak-lar altında çiğnendiğine ve sağlıkta sınıf ayrı-mının ulaştığı acı noktaya tanıklık etmiştik.Anma toplantısı sırasında taşeron şirket mü-dürünün itirazı üzerine, hocalarımızın ve hem-şirelerimizin taşeron derneğimizin açtığı pan-kartın arkasında durmak istemediklerini görm-üştük. Taşeron şirket müdürünün etkisi, taşeronsistemce katledilen Kenan’ımızın anma töre-ninin niteliğini bile belirleyebilmiş. Hocalarımız

ve hemşirelerimiz bu itiraz ve etkiye karşı ge-lememişti. İşte o zaman iyice anlamıştık; Ta-şeron sistemin kurbanı olan bir taşeron işçi-sinin cenazesinde bile ayrımcılık yapılıyordu.Ersin Aslan hocamızın anma töreninde attığı-mız sloganlarda, taşıdığımız dövizlerde, ho-calarımızla, asistanlarımızla, hemşirelerimiz vemüdürlerimizle birlikte hep beraber “SağlıktaŞiddete ve Ölümlere Son!” dedik. Anma yü-rüyüşümüzde taşeron işçileri olarak gerek ta-şeron sistemine gerekse de taşeron sistemi-nin getirdiği ölümlere karşı olduğumuzu özel-likle vurguladık. Sağlıkta Dönüşüm’e olduğukadar taşeron sistemine de karşı çıktık. Taşeronsisteminin işçiler arasında yarattığı bölücülü-ğü ve sınıf ayrımını dile getirişimiz ise bazı ar-kadaşlarımızın hiçbir zaman hoşuna gitmedi.Birlikte yürüdüğümüz ve birlikte slogan attığımız

kortej arkadaşlarımızın biz taşeron işçilerininuğradığı mobing’de, psikolojik baskılarda,angaryalarda, aleyhimizde haksız yere tutulantutanaklarda, rotasyonlarda hiç mi payları yok?Evet, bütün bunlara kölelik düzeninin ve taşeronsisteminin sebep olduğunu biliyoruz. Sebep-leri olduğu kadar sonuçları da görmemiz ge-rekmez mi? Her şeyin en iyisini bildiğini sa-nanlar neden bu duruma “SES” çıkartmama-yı tercih ediyorlar?

Ersin Aslan hocamızın anma yürüyüşün-de (adları anılmasa da) Kenan Sarıvaz ve Ser-kan Borucu’yu yüreğimizde taşıdık. Sesleri oluphaykırdık. Ve söz veriyoruz ki bundan sonra Ta-şeron İşçilerinin Sesi daha da çok çıkacak! Kö-lelik düzeni yıkılana dek İşçilerin Sesi kulak-larda çınlayacak!

Mahir Orhanlı - Çapa Taşeron İşçisi

SAĞLIK EKİP İŞİDİR: AYRIMCILIK SONA ERSİN

Page 9: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

İşçilerin Sesi

9

Oya ÖZNUR

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan-lığı, 12 Nisan günü yapılan Üçlü Da-nışma Kurulu toplantısına taşeron ça-lışmaya ilişkin ‘yasa değişikliği tasla-ğı’nı sundu. Böylece taslak, işçi ve pat-ron örgütlerine resmen iletilmiş oldu.AKP, bilinen taktiğini uyguluyor; buyasa değişikliği ile taşeron işçilerininhaklarını güvence altına alacağını ilanediyor. Bu değişikliği çoğunluğun le-hine olan “müjdeli” bir haber olarak du-yuruyor. Patronların medya organlarıve AKP’nin desteğini almış taşerondernekleri de bu “müjdeli” haberi öv-mek için sıraya giriyor.

Oysa yasa değişikliği, taşeron sis-temini ve taşeron işçiliğini yaygınlaş-tıracak. Taşeron çalışma, esas çalışma bi-çimi haline getirilecek. Bu durumuperdelemek için ise ‘bundan sonra ta-şeron işçilerinin de yıllık izin kullana-bileceği, kıdem tazminatı alabileceği’ilan ediliyor. Gerçekte ise hükümetinyaptığı tam bir aldatmaca. Çünkü yıl-lık ücretli izin, kıdem tazminatı gibihaklar, İş Kanunu’nda zaten var. Taşe-ron işçileri de diğer işçilerle aynı yasaldüzenlemeye bağlılar. Sorun bu hak-ların olmamasından değil, patronlar ta-rafından hileli yöntemlere başvurula-rak kullanılmasının engellenmesindenkaynaklanıyor. Bu nedenle taşeron iş-çileri tarafından açılan davalarda, pat-ronların hile (muvazaa) yaptıkları ka-nıtlanabiliyor. İşçilerin haklarını gasp et-mek için yapılan işe giriş-çıkışların, şir-ket devirlerinin dikkate alınmadığıçok sayıda mahkeme kararı var. Kısa-cası AKP hükümetinin taşeron işçilerineyeni bir hak getirmediği açık. Öyleysene değişecek?

Mevcut yasa ne içeriyor?Bugünkü taşeron sisteminin yasal

dayanağı, 2003 yılında düzenlenen4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. ve 3.maddeleridir. İş Kanunu’nun 2. mad-desinde taşeron patronu, “alt işveren”olarak tanımlanmakta ve taşeron ça-lışma bir “istisna” olarak düzenlen-mektedir. Bu istisna yöntemin ölçütle-ri de aynı maddede düzenlenmiştir.

Ölçütlerden en önemlisi “asıl iş”,“yardımcı iş” ayrımıdır. Asıl iş, işye-

rinde yürütülen asli faaliyettir. Yar-dımcı iş ise “üretimin zorunlu bir un-suru olmayan ancak asıl iş devam et-tikçe devam eden ve asıl işe bağımlıolan iş” olarak tanımlanmaktadır. Ge-nel kural olarak asıl iş taşerona devre-dilememektedir. Taşeron, güvenlik, ye-mek vb. yardımcı işte çalışabilmektedir.Yine yasaya göre “işletmenin ve işin ge-reği ile teknolojik nedenlerle uzmanlıkgerektiren işlerde” taşerona izin veril-mektedir. Bu üç koşul genel kuralın is-tisnasıdır. Bu koşullar bir arada olma-dan asıl işte taşeron çalıştırılamaz.

Bu düzenlemelere rağmen asıl işintaşerona devredildiği, asıl işte taşeronişçilerinin çalıştığı pek çok örnek ya-şanıyor. İşçi maliyetlerinin düşürül-mesi, sosyal hakların gasp edilmesi veiş güvencesinin ortadan kaldırılmasıamacıyla patronların geliştirdiği hileli(muvazaalı) yöntemler var. Ancak buhileli yöntemler, mahkeme kararla-rıyla tespit edilebiliyor. Yasaya göre ta-şeron uygulamasının muvazaalı ol-duğu tespit edilirse, taşeron şirketişçileri taşeron uygulamasının başla-dığı tarihten itibaren asıl işverenin iş-çisi sayılıyor ve işçilerin sigorta ka-yıtları asıl işverenin bünyesine geçi-riliyor. Başta sağlık sektörü olmaküzere, birçok kamu kuruluşunda mu-vazaalı işlemlere karşı hukuki giri-şimlerde bulunuldu, yapılan işlemle-rin yasaya aykırı olduğu ve taşeron iş-çisi olarak çalıştırılan işçilerin başın-dan itibaren kamunun işçisi olması ge-rektiği tespit edildi.

Bugün ise yasanın çizdiği bu esnekçerçeve bile patronların işine gelmiyor.Taşeron tanımının genişletilmesi vehiçbir sınır getirilmeksizin uygulan-ması isteniyor. AKP hükümeti de ulu-sal istihdam stratejisinde belirttiğiüzere, “taşeronun önündeki tüm en-gellerin kaldırılarak, ana istihdam bi-çimi olarak kurallaşması ve esneküretimin kolaylaştırılması” için düğ-meye bastı. Hazırlanan yasa değişik-liği ile taşeronun “istisna” olma kuralıkaldırılmak isteniyor. Böylece işçimaliyetleri düşecek, güvencesizlikkurallaşacak, işçilerin bir araya gele-bilme ve örgütlenme olanakları da-ğıtılacak ve sermaye önündeki birengel daha kaldırılmış olacak.

Taslak ne getiriyor?AKP, 2. maddede şu değişikliği

yapmak istiyor: “Bir işverenden, iş-yerinde yürüttüğü mal veya hizmetüretimine ilişkin asıl işin teknolojiveya uzmanlık gerektiren bölümle-rinde ya da yardımcı işlerde iş alan vebu iş için görevlendirdiği işçileri sa-dece o işyerinde çalıştıran işverene altişveren denir.”

Bu değişiklikle, yardımcı işlerin ta-mamının taşerona devredilmesininönü açılıyor. Yanı sıra asıl işteki sı-nırlama kaldırılıyor. Zira mevcut ya-sada “işletmenin ve işin gereği ile tek-nolojik nedenlerle uzmanlık gerekti-ren işlerde” taşeron çalışabileceği be-lirtilmekteyken, yani bu üç koşulunbir arada bulunması zorunlu kılın-mışken, taslakta “teknoloji veya uz-manlık gerektiren bölümlerde”deni-lerek bu zorunluluk kaldırılıyor. Oysa“teknoloji veya uzmanlık” gerektir-meyen iş yoktur! Patronlar artık bu ba-haneye sığınarak asıl işi sayısız par-çaya bölebilir ve her birini başka birtaşerona devredebilir.

Yine taslakta, muvazaanın (hile-nin) tespiti halinde uygulanacak yap-tırımlar da etkisizleştiriliyor. Mevcutyasaya göre muvazaalı taşeron işçi ça-lıştırıldığının tespiti halinde, taşeronişçileri başlangıçtan itibaren asıl pat-ronun işçisi sayılmaktayken, taslaktaişçilerin sosyal haklarının kadroluemsal işçi ile aynı seviyeye getiril-mesine yer veriliyor. Yani muvazaatespit edildiğinde, taşeron işçileri asılpatronun işçisi haline getirilmeyecekve sigorta kayıtları buna göre değiş-tirilmeyecek. Zaten taslakta “muva-zaa” kavramı da kullanılmıyor, yeri-ne “kanuna aykırılık” gibi genel birifade getiriliyor. Yine taslağa göre Ba-

kanlık müfettişleri bundan sonra mu-vazaa (kanuna aykırılık) denetimiyapamayacak. Oysa bugüne dek işmüfettişleri, pek çok denetim yapmışve muvazaalı uygulamaları tespit et-mişti. Taslağa göre bundan sonra yal-nızca mahkemelere başvurulabile-cek.

Bu taslağın içine gizlenmiş ikiönemli konu daha var. Bunlardanilki “taşeron işçilerine kıdem tazminatıhakkı vereceğiz” aldatmacası altında,“bireysel kıdem tazminatı hesabınageçileceği”nin duyurulmasıdır. Ko-nuyla ilgisi olmadığı halde “bireyselkıdem tazminatı hesabı”ndan sözedilmesi, hükümetin kıdem tazmi-natı hakkını gasp etmekten vazgeç-mediğini, buna yönelik çalışmanınsürdüğünü gösteriyor.

Diğeri ise “kiralık işçilik” uygula-masıdır. “Geçici iş ilişkisi” adı altın-daki bu uygulama, güvencesizliğin veesnek çalışma sisteminin yerleştiril-mesi amacıyla getirilmektedir. Özel is-tihdam büroları, işçileri geçici olarakbaşka başka patronlara kiralayacak vebundan komisyon elde edecektir. Üc-retler, sosyal haklar ve iş güvenliği gibikonular da bu komisyonculara dev-redilmektedir!

Görüldüğü gibi hazırlanan yasataslağı, sadece taşeron işçileri için de-ğil, tüm işçi sınıfı açısından ciddi bir teh-dittir. İş güvencesi, gelir güvencesi vecan güvencesinden mahrum bırakan,işçileri bölen, örgütsüzlüğü dayatan ta-şeron sistemi, temel çalışma biçimi ha-line getirilmek istenmektedir. Taşeronsistemi düzeltilemez, tamamen ortadankaldırılmalıdır. İşçi sınıfı ve örgütleri-nin en acil görevi bu olmalıdır.

Kölelik düzenine taşeron sisteminehayır!

TAŞERON ÇALIŞMA KURALHALİNE GETİRİLİYOR!

Çalışma Bakanlığı taşerona ilişkin yasa taslağı hazırladı. Taslak taşeron çalışmayıesas çalışma biçimi haline getirecek.

Page 10: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

İşçilerin Sesi

10

Mustafa EKER

ABD ile Kuzey Kore arasında yaşanan nükleerkriz”, Asya-Pasifik’te tansiyonu yükseltti. Nükleer si-lahsızlanma müzakerelerinin tıkanması üzerine, K.Kore’nin kapattığı nükleer tesislerini yeniden açma-sı ve yeni bir nükleer deneme yapması, ABD ile K. Ko-re’yi karşı karşıya getirdi. K. Kore’nin nükleer silahedinmesine karşı çıkan ABD emperyalizmi, Mart ayın-da BM Güvenlik Konseyinde, bu ülkeye yeni yaptı-rımlar getiren bir paketi onaylatmıştı.

Yaptırım kararlarıyla yetinmeyen ABD, K.Kore’yibaskı ve abluka altına almak için, bölgeye askeri yı-ğınak yapmaya başladı. Yeni savaş uçakları, gemilerve dev bir radar gönderdi. Pasifik’teki Guam adası-na füze savunma sistemi kurulacağı, Alaska’ya 14 ila-ve füze kalkanı konuşlandırılacağı, Avrupa Füze Kal-kanı Projesi’nin 4. ve son aşamasının iptal edilip, bu-radan sağlanan fonun K.Kore’ye karşı füze savunmasisteminin güçlendirilmesi için kullanılacağı, Japon-ya’ya erken uyarı sistemi yerleştirileceği açıklandı. Ja-ponya, Tokyo’ya Patriot füze sistemi yerleştirdiğiniduyurdu.

ABD ve Güney Kore birliklerinin ortak askeri tat-bikata başlamasını ülkesinin işgaline yönelik bir ha-zırlık olarak değerlendiren, K. Kore’nin askeri bir-liklerini alarm durumuna geçirmesi, hem bölgede hem

de Dünyada tansiyonu yükseltti. BM yaptırımları ko-nusunda ABD’ye destek veren Rusya ve Çin de, gi-dişattan tedirgin olmaya başladı. Rusya, ‘K.Kore sı-nırındaki gerilimin kontrolden çıkabileceği, nükleerbir savaşa yol açabileceği’ yönünde uyarıda bulu-nurken, Çin, ‘sükûnet ve itidal’ çağrısı yaptı.

K. Kore’nin, ne olup, olmadığı belli olmayan nük-leer silahlarıyla, ABD için bir tehdit oluşturmadığı-nı, Rusya ve Çin’in desteği olmadan Kim Jong-Un re-jiminin ayakta kalamayacağını, ABD’ye dikleneme-yeceğini herkes biliyor. Bunu, “K.Kore’nin nükleer baş-lıklı füzeleri ABD’yi vuracak menzile sahip değil” di-yerek, bizzat ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel deifade etti. O halde kopartılan bunca fırtına niye? ABD,K.Kore’yi ve onun nükleer silahlanmasını öne çıka-rarak, kendi emperyalist niyetlerini gizlemeye, Ku-zey’in nükleer silahları bahanesinin arkasına sakla-narak, bölgedeki varlığına ve silahlanmasına meş-

ruiyet kazandırmaya çalışıyor. ABD için asıl tehdit,K.Kore’nin nükleer kapasitesi değil, kendi hege-monyasının sarsılması, sistem içinde yükselen bir güçolarak, Çin’in öne çıkmaya başlamasıdır. Emperya-listler arasındaki rekabet, bugün için iki veya daha çokemperyalist ülkenin doğrudan çatışması şeklinde de-ğil -ki bu olursa muhtemelen hızla bir dünya sava-şına dönüşebilecektir- çevre ülkeler üzerinden sür-mektedir. Bugün savaş alanı Ortadoğu’dur; Ortado-ğu’dan sonra dünyanın sıcak noktasının Asya-Pasi-fik olacağı ortaya çıkıyor.

“Şer ekseni” diye değerlendirdiği, İran, Suriye veK.Kore’nin kimyasal ve nükleer silahlarını sorun eden,tehdit olarak algılayan ABD, sıra kendi müttefiki olanHindistan, Pakistan ve İsrail’in nükleer silahlarına ge-lince, ses çıkarmıyor.

K.Kore’nin veya bir başka ülkenin nükleer silah-ları, işçi sınıfı ve dünya halkları için bir tehdittir. Ne

NÜKLEER TEHDİT BAHANE

AMAÇ KUZEY KORE’YEEMPERYALİST MÜDAHALE

ABD için asıl tehdit, KuzeyKore’nin nükleer kapasitesideğil, hegemonyasının sarsılmasıdır.

Bahadır ALTAN

Dört yıl önce Dakka’da 1 ay süreyle uzak doğu havaalanları-na yolcu taşımış ve gözlediklerimi şöyle aktarmıştım:(http://www.airkule.com/default.asp?page=yazar&id=1649)

“Bangladeş İç Anadolu bölgemiz kadar bir ülke ve 147 mil-yon nüfusu var. Bu cümle her şeyi açıklamaya yetiyor aslında.Yani, bizim beşte birimiz kadar topraklarda, tam iki katımız ka-dar insan yaşıyor. Halkın çoğunluğu (yüzde 90) Müslüman, yineaynı oranda yoksul!

Bengal Bayrağı, yeşil zemin üzerinde yükselen güneşten olu-şuyor. Yeşil zemin, Himalayalar’dan beslenen Padma ve Jamunanehirlerinin Meghna ile birleşerek Bengal Körfezi’ne, binlerce akar-su ve adacıkla dökülürken oluşturdukları toprakları simgeliyor. Gü-neş ise kızıllığıyla yeni doğuyor. Gerçekten de 1971’de bağımsız-lığına kavuşmuş ve o günden beri epeyce askeri darbe yaşamış,yeni bir cumhuriyet, “Bangladeş Müslüman Halk Cumhuriyeti.”

Bangladeş’in bir de amblemi var; nilüfer havuzunun iki ta-rafına pirinç dalları resmedilmiş. (Burada Defne dalı olacak de-ğildi elbette!) Üzerinde ise 4 tane yıldız bizim altı okumuz ben-

zeri, dört ilkeyi simgeliyor: “Milliyetçilik-Sosyalizm-Laiklik-Demokrasi.”

Bu ilkelerin yaşama geçip geçmediği ve halkı nasıl etkile-diği tartışılır. Benim gözlediğim bütün dünyada eğitimsizlik, din-sel tutuculuk, nüfus yoğunluğu, yoksulluk hep birbirine kenet-lenmiş. Yumurta mı civciv mi önce gelir örneği gibi yan yana gö-rülüyor. Yoksulluğun dili, vatanı olmuyor. Yalınayak çocuklarıngözleri hep aynı şaşkın ifadeyle bakıyor. Bu hiç de tercihleri ol-mayan, anlam veremedikleri eşitsizliğe, adaletsizliğe isyan variçlerinde…”

“Bu bölgede “düzeni” yıllar önce İngilizler belirlemiş aslın-da. Trafik soldan ilerliyor!

Üç tekerlekli bisiklet ve motorlar ağırlıkta ama bu kadar yok-sulluk, doğal olarak uçurumlarca farklılıktaki zenginlikle de atbaşı gidiyor. Yüklediği dağ gibi yükünü ince bacaklarının çevirdiğipedallarla ilerleten Bengalli’nin yanından, onu egzozuna boğarakgeçen lüks otomobiller de var. İlkelerdeki Milliyetçilik ve Sos-yalizm gibi, aynı tezatlık, yollardaki sivil ve askeri araçlardaki far-ka ve ülkenin satın aldığı ve alacağı silahlara yansıyor. BangladeşHava Kuvvetleri önümüzdeki yıllarda 80 tane SU-27, SU-30, SU-

DAKKA’DA YÜREKLERE DÜŞEN ALEV DAVUTPAŞA’YI, OS

Page 11: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

İşçilerin Sesi

11

Emenistan'ın başkenti olan Erivan'a Ararat(Agrı) dağının eteklerinden bakınca ışıkları ışılışıl yanan bir şehir olarak göze çarpıyor; bizehem çok yakın hem de çok uzak. Bunun ne-deni Türkiye'nin bir dizi koşul öne sürerek Er-menistan sınırlarını açmayı reddetmesidir. Önesürülen koşulların arka planında Ermenilerinsoykırım meselesini uluslar arası bir konu ha-line getirmekten vazgeçmesidir. Doğu Er-menistan'a geçip Erivan'dan Ararat'a baktı-ğımız zaman ise gözlerimizin önüne heybetlive muhteşem bir şekilde duran beyazlara bü-rünmüş bir dağı ve bu dağın sembolize etti-ği geçmişin kayıp olmuş yaşam ve kültürle-rini görüyoruz.

Erivan Türkiye dışında belki de kendimi-zi en fazla evimizde hisse-deceğimiz sınırlı sayıda birkaç şehirden biri. 1915 soy-kırımın üzerinden 100 yıla ya-kın bir zaman geçmesinerağmen Erivanlılar kendileri-ni halen Vanlı, Sivaslı Hınıs-lı ya da İstanbullu olarak ta-nımlayıp eski köy ve kasa-baların resim ve haritalarınıduvarlarında taşıyıp yaptıklarıseyahatlerde çektikleri re-sim ve videoları tekrar tekrar seyrediyorlar.Her Erivanlı anne ve baba çocuklarına Ara-rat'ı göstererek bu dağın kültürleri içindekiönemini anlatıyor ancak, çocukları dönüp deneden Ararat'a gidemediklerini sorduğu za-man kendilerini açıklamakta zorlanıyorlar. Eri-vanlı aydınların tabiriyle soykırım yaşamları-nı bugünde belirleyen bir faktör: bu etkilen-me yalnızca kültürel ve ruhsal anlamda de-ğil fiziki olarak da söz konusu: günümüzdede yüz yıl ya da daha öncesinde birbirindenayrılmaya zorlanan ailelerin üyeleri halen bir-birlerini arıyor, buluyor ve ilişkilerini sürdür-meye çalışıyorlar.

Yine sınırın öte tarafına Türkiye'ye dö-nersek soykırımın bizlerinde yaşamlarını de-rinden etkilediğini belirtmek gerekiyor. Kom-şularının mal ve mülklerine el konduğunu vekatledildiği görenler, gönüllü cellâtlığa soyu-nup vahşet gerçekleştirenler, gelecek ku-şakların her şeyden fazla ihtiyaç duyacağı öz-gürlük ve adalet duygusunu ortadan kaldır-dıklarını ve devleti zorbalığın bir aracı olarakbaş tacı ettiklerinin farkında değildiler. Altı oyu-lan yalnızca adalet duygusu değildi, unutmaama her şeyi unutup geçmişi bir yalan per-desinin altına gizleyip yeniden hatırlamaktoplumuzda bir alışkanlık haline geldi. Türk mil-liyetçiliği soykırım reddinde de görüldüğü gibiyalan ve safsataları gerçeklere dönüştürüp

halkları zehirlemeye bugünde devam ediyor.Bunu bir sonucu olarak emek ve emekçileriküçümseyerek güç, şöhret ve parayı kutsa-yanların sayısı bir kuşaktan diğerine giderekçoğalıyor.

Ermeni soykırımının en kötü sonuçlarındanbiri 20.inci yüzyılın başlarında filizlenen ve özel-likle Ermenilerin yer aldığı anarşist, sosyal de-mokrat ve sosyalist akımların birikimlerinigünümüze aktaramaması oldu. İttihat veTerakki’den gelen ve her biri bir Türk milli-yetçisi olan Mustafa Suphi ve Ethem Nejat gibiTKP kurucuları yalnızca Ermeni soykırımınıgörmezlikten gelmek ve reddetmekler kal-madılar, Stalinizmi şiarları haline getirerek bu-günkü TKP ve İşçi Partisi gibi ucube partile-

re uzanan yolun ilk taşlarınıdöşediler.

Kendisine yapılan bütünuyarılara rağmen Anadolu'yadoğru Yunanlılara karşı sa-vaşa katılmak için yola çıkanve Trabzon'da öldürülenMustafa Suphi ve yoldaşları-nı anan Türk Stalinist solununneden bu yıllardan çok kısabir süre önce öldürülen Er-meni devrimci ve demokrat-

ları anmadığını sormakta yarar vardır.Örneğin, 1915 Soykırım sürecinde bir as-

keri operasyon çerçevesinde Sosyal De-mokrat Hınçak partisi militanları ve yönetici-lerinden 120'si 1-14 Haziran 1915 de evle-rinden toplandılar, aynı gün Askeri Mahke-mede yargılanıp başta Paramaz (MateosSarkisyan) olmak üzere içlerinden 20 yöne-tici 2-15 Haziran 1915 tarihinde BeyazıtMeydanı'nda idam edildiler. Paramaz son sözolarak arkadaşları adına: "Siz yalnız bizim vü-cudumuzu ortadan kaldırabilirsiniz, bizimideallerimizi asla, bu ideallerimiz yakın gele-cekte gerçekleşecek ve bütün dünya bunugörecek, ideallerimiz sosyalizmdir..." dedi.

Genel olarak Türkiye'de Troçkist akımlarilk olarak kendilerini gösterdikleri 70'lli yıllar-dan günümüze kadar uzanan süreçte, ara-larındaki farklılıklara rağmen anti-Kemalist veenternasyonalist bir tavır göstererek StalinistTKP geleneğini ve bu akımın Kemalistlereduyduğu karşılık bulamayan sevgiyi tümdenreddettiler; Türkiye'nin ezilen ulus ve halkla-rı özgür olmadan Türk proletaryasının da öz-gür olamayacağı vurguladılar.

Haziran 2013'e girerken Beyazıt'ta idamedilen 20 sosyal demokrat Hınçak Partisi yö-netici ve militanını hatırlayıp, onların şahsın-da soykırım kurbanlarını bir kez daha saygıylaanıyoruz.

24 Nisan’daErmenistan izlenimleri

Erol Yeşilyurt

Türk milliyetçiliği safsataları gerçeğe

dönüştürüp halkları

zehirlemeye devam ediyor

var ki, K.Kore’nin nükleer silahlarını bir tehdit olarak gös-teren ABD, en büyük nükleer güç olarak, dünya işçi sını-fı ve ezilen halkları için, K.Kore’den çok daha büyük birtehdittir.

ABD’nin, Ortadoğu’dan sonra, en önemli ekonomik çı-karları Asya-Pasifik bölgesindedir. Tüm dünyanın dikkatiOrtadoğu’da yoğunlaşmışken, ABD, K.Kore’nin nükleersilahlarını bahane ederek, Asya-Pasifik’e askeri yığınak ya-pıyor, Çin’i ve Rusya’yı kuşatıyor.

K.Kore rejimi ise, nükleer silah kapasitesini ve ABD ileyaşadığı gerilimi, hem sistem içinde kendine yer açmakve ondan nemalanmak hem de kölelik koşullarında ça-lışmaya ve yaşamaya mahkûm ettiği işçi sınıfına karşı, Sta-linist askeri-bürokratik diktatörlüğünü korumak, Kim ha-nedanını sürdürmek için kullanıyor.

ABD’NİN YENİ HEDEFİ ASYA-PASİFİKTüm dünya Ortadoğu’ya odaklanmış, İran’ı, İsrail’i ve

Suriye’deki savaş senaryolarını tartışırken, Asya’da yenibir kriz merkezi şekilleniyor. Asya Pasifik bölgesini öncelikliekonomik çıkar alanı ilan eden ABD emperyalizmi, Ku-zey Kore’yi ve onun nükleer tehditlerini bahane ederek,Asya-Pasifik’e yığınak yapıyor.

Kriz yüzünden askeri harcamalarında kesinti yapmakzorunda kalmasına rağmen, ABD ordusunun Asya-Pasi-fik bölgesindeki varlığının önemli ölçüde arttırılacağını,bizzat Obama’nın kendisi ve ABD’nin resmi belgeleri söy-lüyor.

Obama 2011 Kasım ayında, Avusturya’yı ziyareti sı-rasında parlamentoda yaptığı konuşmada, “Günümüz sa-vaşlarını bitirdiğimizden, ulusal güvenlik ekibime, Asya-Pasifik’teki varlığımızın ve görevlerimizin en üst önceli-ğimiz yapılması konusunda talimat verdim” diyor. Irakve Afganistan’dan ayrılan ABD askerlerinin GüneydoğuAsya’ya gönderileceğini söylüyor.

Geçen yıl Ocak ayında yayınlanan, “Yeni Güvenlik Stra-tejisi Belgesi”nde, ABD’nin asıl hedefinin Asya-Pasifik böl-gesi olduğu işleniyor. Beş yıllık savunma planları buna uy-gun olarak güncelleniyor. Dolayısıyla, ABD, asıl hedefininAsya-Pasifik ve Çin olduğunu açıkça deklare ediyor. Bu,Suriye ve İran’dan sonra emperyalistler arası çatışmanınAsya-Pasifik’e kayacağı, bölgenin klasik ve nükleer silahdeposu olduğu da düşünüldüğünde, bunun kolayca birdünya savaşına, topyekûn bir imhaya ve yok oluşa dö-nüşme potansiyeli taşıdığı görülüyor.

35 savaş uçağı ve 20 tane MI-28 taarruz helikopteri almayı planla-mış! Askeri birliklere ait geniş golf sahaları da var tel örgülerle çev-rili! Halk küçük arsalarda yine İngilizlerin öğrettiği kriket oynarken, ye-şil düzlükler birkaç kişiye hizmet veriyor…”

Kot taşlama atölyelerinin son yıllarda hızla taşındığı Bangladeş’inyerli ve yabancı sermaye için ucuz emek cenneti yapıldığını ispatla-yan bir toplu cinayet haberi aldık geçen hafta. Ajanslar haberi geçerkendile kolay gelse de, görüntülerin hafızamızdan uzun süre kaybolma-sı zor. Kaçak yapılan ve belediyenin, çökmesinden bir gün önce ruh-sat verdiği Rana Plaza adlı dev bina, 402 tekstil işçisine mezar oldu,149’da kayıp var.

Zonguldak havzasında yitirilen canlar için “güzel öldüler!” yakış-tırmasıyla ünlü AKP Hükümetinin bakanı Ömer Dinçer ne derdi aca-ba diye düşünmeden edemiyor insan! Ya da Davutpaşa’daki patla-ma dolayısıyla görevini yapmadığı için yargılanan Zeytinburnu Bele-diye Başkanı Murat Aydın, binaya ruhsat verenler için nasıl bir savunmayapardı dersiniz? İşte aynı anlayış sayesindedir ki, iş cinayetlerindeülkemizde günde ortalama 5 işçi yaşamını yitiriyor. O nedenle bu top-lu cinayet Davutpaşa’yı, Ostim’i, Karadon’u, Esenyurt’u hatırlatıyor.Dakka’da yüreklere düşen alev bizi de yakıyor…

TİM’İ HATIRLATIYOR

Page 12: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

Songül - Bizi insan olarak değil de ro-bot olarak görüyorlar. Vidalarımızı sıkıncadaha hızlı ve daha çok çalışmamızı, işle-ri bitince de düğmemizi kapatıp sessiz se-dasız bir kenarda durmamızı istiyorlar.

Ertuğrul - Senin bu dediğini 100 yılönce Marx söylemişti.

Songül - Biz cahiliz, ama aptal deği-liz.

Ertuğrul - Olur mu öyle şey. Sen me-seleyi çoktan çözmüşsün. Çok doğru söy-lüyorsun…

Yukarıdaki konuşma Koç Üniver-sitesince işten atılan taşeron işçileri di-renişçilerinden Songül ile HDK Mer-sin milletvekili Ertuğrul Kürkçüyeaittir.

n Direniş çadırının önündeyiz veiki işçi başları öne eğik duruyorlar.Her ikisinin de işten ayrılma belge-lerini imzalayıp tazminatlarını alma-yı tercih ettikleri anlaşılıyor. Arka-daşlarınca ağır biçimde eleştiriliyor-lar. Taşeron şirketçe çağırılıp, “hak-larınız yanmadan paranızı alın, yok-sa tazminat falan alamazsınız” diye“ikna” edilmişler. Firmanın insankaynakları, “sizi kadroya alacağız” va-dinde de bulunmuş. Pişmanlıklarıyüzlerinden okunuyor. “Her şeyerağmen buraya gelip arkadaşlarımı-zın direnişine destek olmak istiyoruz”diyorlar. İşçi sınıfı sınıf bilincini, di-renmeyi ve mücadele etmeyi anasınınkarnında öğrenmiyor ki. Patronla-rın, “işçiler nasıl işten atılır” kabilin-den uzmanlık eğitimleri düzenledik-lerini ve kamu kurumlarından yetki-lilerin de bu toplantılara “öğrenmeye”gittiklerini biliyoruz. İşçiler ise dire-niş ve mücadeleler içinde öğreniyor-lar; Koç direnişçileri, tazminatlarınıalıp “işten kendi isteğimle ayrılıyo-rum” diye belge imzalayan arkadaş-larının işe iadelerini de sağlıyorlar.

n İşten atılan taşeron işçilerinden

birisi de Melek. Taşeron firma onubaşka bir açıdan “ikna” etmiş; “sizlereuygun yeni iş yerleri bulduk ve ora-da çalışacaksınız.” Arkadaşları ilebirlikte Metro City AVM’de tuvalet te-mizlemeye gönderilmiş. Bir arkada-şı, “burası askeri kamp mı?” diye is-yan etmiş. Melek hiç isyan etmezmi? “Su içmek bile yasak ve ben ha-mileyim. ‘Oturmak yok, mesai biti-mine kadar ayakta ve temizlik yapargörünümde olacaksınız. Kameralarabir şey yerken, su içerken ve oturur-ken yakalanırsanız yandınız’ diyor-lar.” Melek, “transferi” kabul ettiği içinpişman olmuş. Direnişçi arkadaşları,“çocuk daha doğmadan taşeron zul-münü de direnişi de görüp öğrendi.Çocuğun adı Diren olsun” diyorlar.Direniş komitesinin imzaladığı pro-tokolle “transferi” kabul edenlerinişe iadelerini de sağlıyorlar.

n Direnişçi işçilerden Erdoğanüniversitede ki çalışma koşullarındansöz ediyor; “Yurtlarda çalışıyorum. 4,3, 2 ve 1 kişilik odalar var. Odalarınhepsine de aynı temizleme süresi be-lirlenmiş. 7 dakika. Banim bir güniçinde temizlemem gereken oda sayısıen az 13. Kapıyı açmamla birlikte sürebaşlıyor; çöpü mü boşaltırsın, etrafı mıdüzeltip temizlersin, tuvaletlerle miuğraşırsın? Sonra da kalkıp ‘temizlikkonusunda şikâyet alıyoruz’ diyorlar.Nasıl yetişsin ki?” Koç direnişi bir kezdaha gösteriyor ki, taşeron işçi çalış-tırmak demek aynı zamanda da az sa-yıda işçiye çok iş yaptırmak demek.

n Direnişçi işçilerden Sabri ve Hü-seyin’le sohbet ediyoruz: “Direnişbizlere çok şey öğretti. Hayatındaslogan atmamış ve slogan atmayı bil-meyen işçiler slogan atıyor ve talep-lerini dile getiriyorlar. Cezaevlerindekiaçlık grevlerine dair eylemler yapıl-dığında üniversitemizde de hareket-

Son yıllarda giderek artan sayıdabenzin istasyonlarında çok sayıda"pompacı" olarak çalışan işçi var. Buişçiler çoğunlukla 12 saat çalışıyor-lar ve hiçbir güvenceleri yok. İlk kezFull Pet işçileri haksızlıklara karşımücadele etme kararını açıkladılarve harekete geçmiş oldular.

Bakırköy Özgürlük Meydanındayapılan basın açıklamalarını payla-şarak, desteğimizi sunuyoruz:

“Bizler Bahçeşehir’deki Full Petistasyonunda çalışan işçileriz. DiğerFull Pet istasyonlarındaki işçilergibi 19 Nisan günü tazminatlarımızverilmeden işten çıkartıldık.

Zaten birkaç aydır ücretlerimizialamıyorduk. Üstüne üstlük haksızbir biçimde işten çıkartıldık. Çalış-tığımız günlerin bile parasını ala-madan kapının önüne konduk. Ya-

şadığımız bu haksızlıklara boyuneğmemeye, direnmeye karar verdik.Ful Petrol patronunun hukuk tanı-maz ve vicdansız tavrına karşı mü-cadele etmekten başka şansımız ol-madığını biliyoruz. Bizi bu süreboyunca oyalayan patrona güve-nemeyeceğimiz ortadadır.

Direnişimizi bundan sonra hu-kuki ve meşru tüm zeminlerde sür-dürmeye devam edeceğiz. Çok iyibiliyoruz ki alacağımız olan parayıpatron belki bir günde harcıyorama bizim için bu parayı alamamakailemizin aç kalması, borçlarımı-zın kabarması anlamına geliyor.Emeğimizi sömüren patrona karşıhakkımızı ancak bir araya gelerek vemücadele ederek kazanabiliriz. Di-rene Direne Kazanacağız.”

İşçilerin Sesi - Haber

KOÇ ÜNİVERSİTESİ

DİRENİŞİNDENDENEYİMLERVE DERSLERKoç Üniversitesi direnişi önemli kazanımlarla sonuçlandı. Ba kazanım, AKP tarafından yasallaştırılmaya çalışılan taşeronla mücadele açısından önemli.

İşçilerin Sesi

12

FULL PET İŞÇİLERİNİN YANINDAYIZ

Emniyet Genel Müdürlüğü tara-fından “sendikal faaliyette bulun-duğu belirlenen” 6 polis memuru-na meslekten atma cezası verildi.

Sendikalılaşma yasağını Ana-yasa, Uluslararası Belgeler ve Ka-nunlarla izah etmeye çalışan emni-yet yetkililerine göre Emniyet teş-kilatı personelinin sendika kura-mayacağı ve sendika üyesi olama-yacağı açık. Polislerin sendikal faa-liyetlerde bulunamayacağına dairYargıtay tarafından onaylanmışmahkeme kararlarından da bahse-den açıklamada, “tüm bu yasal dü-zenlemelere rağmen birkaç emniyetpersoneli tarafından Emniyet-Senadı altında sendika kurmak ama-cıyla Ankara Valiliğine dilekçe ve-rildiği ve bu dilekçenin Valilik ta-

rafından mevzuata aykırılığı ne-deniyle iade edildiği” belirtiliyor.

Genelge ve emir yazılarına rağ-men mevzuata ve meslek disipli-nine aykırı faaliyetlerin sürdürül-düğü belirtilerek; Sendikal faali-yette bulunduğu ve Emniyet Ör-gütü Disiplin Tüzüğü’nün 8’incimaddesinin çeşitli fıkralarında yeralan “mesleğin onur ve saygınlığı-nı zedeleyici veya amir ya da üst-lerinin eylem ve işlemlerini eleşti-rici nitelikte basına, haber ajansla-rına, bilgi, yazı, demeç vermek”,“amir ya da üste karşı itaatsizliğetahrik ya da teşvik etmek”, “emreitaatsizlik” gibi suçları işledikleritespit edilen 6 polis memurununmeslekten atıldığı açıklandı.

İşçilerin Sesi - Haber

POLİSLERE SENDİKAKURMA CEZASI

Page 13: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

İşçilerin Sesi

13

li günler yaşanmıştı. Öğrenci ve öğ-retim üyesi arkadaşlarla o zaman ya-kınlaşmıştık. Bu nedenle de direnişebirlikte başladık.”

n Direnişin başarısında özveriliçabalar var. “Müşteri” gözüyle bakı-lan ve tonlarca para akıtarak okula ge-len iyi halli öğrencilerin genel bek-lentisi “iyi bir hizmetin sunulması”olur. Taşeron işçilerinin işten atılma-sından sonra direniş kırıcı yeni işçi-lerin üniversiteye girmesini engelle-yenler bu öğrenciler. Aralarından seç-tikleri gönüllüler vasıtasıyla üniver-sitenin tuvaletlerini temizleyen deonlar. Taşeron işçilerinin durumunubizzat yaşayarak anlamaya çalıştılar.

n Koç Üniversitesi “marka değeri”açısından direnişin kendilerini olumsuzyönde etkilemesini istemedi. Rektörlükbu durumu bile reklam verisi olarakkullanmaya ve işçi düşmanı pozis-yonlarını demokrasi söylemleriyle ter-sine çevirmeye çalıştı. Direnişin erkensonuçlanmasında bunun da payı var.

n Direniş komitesi Öğretim Üye-leri, Öğrenciler ve İşçilerden oluşuyor.Müzakerelerin ağırlığını ve omurga-sını -avukatların da katkısıyla- öğre-tim üyeleri, direniş alanındaki faali-yetleri ve eylem komitesini ise ağırlıklıolarak öğrenciler çekip çeviriyor. İştenatılan taşeron işçilerinin direnişinde enson halka olarak ise işçileri görüyoruz.Direnişçi işçiler hocalarına ve öğren-cilere, “Allah onlardan razı olsun” di-yerek dua ediyorlar. Hiç şüphesiz kiböylesi bir birleşik direniş cephesininoluşturulmuş olması çok önemli. İş-çilerin kendi güçlerinden çok hocala-rının ve öğrencilerin etki ve yetkileri-ne bel bağlar gibi bir sonuca ulaşma-ları ise uyarıcı nitelikte bazı işaretlersunuyor. İşçilerin öz güveninin ve sı-nıf bilincinin oluşmasında bazı kırıl-malara yol açıyor. “Hocalarımız ol-masa bizi burada bir gün bile tut-mazlar” ve “jandarmayı da özel gü-venlikçileri de bizden uzak tutan öğ-rencilerdir” gibi beyanlar önemli gös-

tergelerdir. Grev ve direnişler sınıf bi-lincinin yükseldiği yerlerdir. Böylesisüreçlerde “işçi sınıfının kurtuluşukendi eseri olacaktır” bilincini esas al-malı ve geliştirmeliyiz.

n Koç Üniversitesi direnişi, bile-şenleri ve destekçilerinin niteliği açı-sından önümüzdeki süreçlerde yük-sek lisans tezlerine ve akademik araş-tırmalara konu olacaktır. Sınıfın hafı-zası açısından önemi ise bu deneyiminderslerinin akademik verilerle sınırlıkalmamasıdır.

n Direnişçi işçilerin yaptığı yazılıaçıklamada sınıf mücadelesinin için-de bulunduğu durumu, sendikala-rın açmazlarını ve kangrenleşme nok-tasına gelen taşeron sistemini görebi-liriz; “Bizim bir sendikamız yoktuama çoğu sendikadan daha kararlı vemücadeleciydik. Kazandığımız haklarda bu yüzden daha fazla oldu. Mü-cadelemiz tüm sendikalara ve sendi-kasız işçilere örnek olacak.”

Koç Üniversitesi direnişi önemlikazanımlarla sonuçlandı. 2 Nisan’daişten atılan işçiler 12 Nisan’da işbaşıyaptılar ve 17 Nisan’da üniversiteiçinde kutlama yaptılar. Kutlamanınardından konuştuğumuz direnişçi iş-çiler şunları söyledi; “Direnişimizinkazanımlarından birisi olan TaşeronDenetleme Kurulu ile ilgili hazırlıklaryapıyoruz. Denetlemeleri öğretimüyeleri ve öğrenciler yapacak. İçeriğive işlerliği ile ilgili belirlemeler ya-pacağız. Boğaziçi Üniversitesinin de-neyimlerine başvuracağız. Taşeronsistemine karşı mücadeleye hazırla-nıyoruz. Taşerona Hayır diyoruz. 1Mayıs’ta birlikte yürümeyi düşünü-yoruz.” Koç Üniversitesi direnişçile-rine kendi direniş çadırlarını getirerekkatkı sunan Çapa Taşeron İşçilerininpankartını hatırlamakta fayda var:“Taşeron Çalışma Sistemi Düzeltile-mez Ortadan Kaldırılmalıdır!” Bumücadele hattı AKP Hükümetinceyasallaştırılmaya çalışılan taşeron sis-temi açısından oldukça önemli.

Tekirdağ Çorlu’daki Daiyang-SKfabrikasında Birleşik Metal-İş üye-si işçilerin sürdürdüğü grev 11 Ni-san günü sona erdi.

Daiyang-SK patronu, Çorlu Kay-makamı ve Birleşik Metal-İş tem-silcilerinin 11 Nisan günü bir arayageldiği görüşme saatler sürdü. Gö-rüşmenin ardından toplu iş sözleş-mesi imzalandı. İşçiler 70 liralıksosyal paket, yüzde 8 maaş zammı,800 lira geriye dönük alacak ve bi-rer ikramiye konularında uzlaşmasağlandı. Bir ay içinde fabrikayıkapatma kararı alan Daiyang-SK, iş-çileri 1 ay daha çalışıyor gösterecek,işçilerin 1 aylık ücret ve sigortası ya-tacak. İşveren bir ayın sonunda iş-çilerin kıdem ve ihbar tazminatla-rı dahil tüm alacaklarını ödeyecek.SDaha önce işten çıkarılan 9 işçinin

işe iadesi reddedilirken bu 9 işçiyekıdem ve ihbar tazminatları öden-di, ancak işçiler grevde geçen süre-nin parasını alamadı.

Birleşik Metal-İş ile Daiyang-SK Metal işvereni arasındaki topluiş sözleşmesinde anlaşmazlık çık-ması üzerine Birleşik Metal-İş üye-si işçiler 14 Kasım 2012 tarihindegreve çıktı. İşveren tarafından ya-sadışı bir şekilde grevdeki işyerinesokulmaya çalışılan işçileri grevci iş-çiler engelledi. İşveren Güney Ko-re’den dahi işçi getirip fabrikayasokmaya çalıştı. İşçilerin her en-gelleme girişimi polis saldırısıylakarşılaştı. Çorlu’da grev çadırı ku-ran işçiler, 22 Ocak’ta açlık grevinebaşladı. Grevi 5 günlük süreyle5’er işçi tarafından sürdürdü.

İşçilerin Sesi - Haber

DAİYANG DİRENİŞİNDEANLAŞMA SAĞLANDI

Bağcılardaki fabrika binasınınönünde mücadelelerini sürdürenHey Tekstil direnişçilerinin çadırlarıpolis ve zabıta ekiplerince söküldü.Saldırıyı protesto eden Hey Tekstildirenişçileri Galatasaray’da basınaçıklaması yaptılar. “Hey Tekstil,PL, Çavdarlı Patronları, Saldırıları-nız Yıldıramaz Bizleri!” pankartıaçan direnişçi işçilerin basın açık-lamasını Zeki Gördeğir okudu.

“9 Şubat 2012’de ücretlerimiz vetazminatlarımız ödenmeden iştenatıldık. 15 aydır haklarımız için di-reniyoruz. Patronlarımız Bektaşlar,sırtlarını iktidara, Odalar Birliği’neve emniyet güçlerinin korumasınadayadılar. Aylardır gasp ettiklerihaklarımızı ödemiyorlar. Hey Teks-til fabrikasını kiralayan PL Tekstil ve

Çavdarlı Tekstil patronları ile iş-birliği halinde, çevredeki diğer teks-til fabrikalarının patronlarının şi-kâyeti üzerine bu saldırı gerçekleş-miştir. Patronların direnişimizdenrahatsız oldukları doğrudur. Ancakişçileri rahatsız ettiğimiz yalandır.Aksine direnişimiz çevre iş yerle-rindeki işçiler tarafından da des-teklenmektedir” diyen Zeki Gör-değir, direnişlerinin ve kararlılık-larının devam ettiğini vurguladı.

Daha sonra Bağcılardaki fabrikabinasının önüne giden Hey Tekstildirenişçileri fabrika binasını kira-layan PL Tekstil ve Çavdarlı Teks-til çalışanlarına dostluk ve sınıf da-yanışması mesajları verdiler. Ça-dırlarını yeniden kurdular.

İşçilerin Sesi - Haber

HEY TEKSTİLDİRENİŞÇİLERİNE SALDIRI

Page 14: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

İşçilerin Sesi

İşçilerin Sesi fabrika bültenleri1 Mayıs çağrısı yaptı

1 Mayıs, 1890 yılında 8 saatlikişgününün kazanılması üzerineher yıl ve bütün ülkelerde kutla-nılan işçi bayramıdır. Uluslarara-sı bir bayramdır. İşçi olan herkes,milliyetine bakılmaksızın bu bay-ramda yerini alır.

Her 1 Mayıs’ın bir konusu vetalebi olur. Bunlar, işçilerin acil ta-lepleridir. İş saatlerinin kısaltılmasıisteği, bu taleplerin başında yeralır. Sermaye sınıfı işçileri uzun sa-atler boyunca çalıştırarak zen-ginliğine zenginlik katar. İş saatiuzadıkça işçinin ücreti biraz artsada, patronların kazançları dahaçok artar. Üstelik işsizlik artacağıiçin, işçilerin ücretleri düşer, işçi-ler arasında rekabet başlar.

“8 saatlik işgünü ve insanca ya-şayacak ücret” talebi, işçi sınıfınınen eski talebidir. Sermaye sınıfı daelinde bulundurduğu siyasi, as-keri ve ekonomik güçle; hükü-metlerle, yasalarla işçi sınıfınınelde ettiği hakları sınırlamak,daha önce vermek zorunda kal-dıklarını geri almak için çalışır.

Esnek ve güvencesiz çalışmabiçimine, taşeron sistemine karşımücadele, bugünkü işçi sınıfınınacil talebidir. İş kazaları, işçi ölüm-leri uzun çalışma saati ve taşeronsistemi sebebiyle artıyor.

Emeklilik, sağlık, eğitim, konutve ulaşım gibi, insanca yaşamakiçin gerekli olan haklara ulaşmakise, ya çok zorlaştırıldı veya pa-halılaştı. Ulaşamaz olduk.

İşte tüm bu haklarımızı elde et-mek, kıdem tazminatımızı pat-ronlara kaptırmamak için müca-dele etmemiz gerekiyor. Biz, hak-larımıza sahip çıkmazsak, bir bir

elimizden kayıp gidecektir. Yasalar, mahkemeler hakkı-

mızı aramak için bir yol olsa da,sadece tek tek işçiler için bir çö-züm olabilir. Bizim, bütün işçileriçin çözümlere ihtiyacımız var.Bunun içinse, yanı başımızdaki iş-çinin güvenini kazanarak işe baş-lamalıyız. İşyerinde birlik olup,işçi haklarını almakta kararlı işçi-leri toparlamalıyız. Daha sonra vehep birlikte mücadelenin biçim-lerine karar veririz.

İşçi sınıfı hakları bakımındançok geriye düşmüştür. 1 Mayıs’ıntarihi bunu gösteriyor. 1890’daişçiler 8 saat çalışırken, 2013’te 12saat çalışma yaygınlaştı.

Bu nedenle 1 Mayıs mitingle-ri önemli. Bu mitinglerde, yüz-binlerce işçi bir araya gelme fır-satını buluyor, taleplerini ifadeediyor. Sermaye ve hükümet ka-rarlılığı görüyor.

Bu yıl hükümet ve valilik, Tak-sim’de işçilerin birlik olmasını,toplanmasını engellemek istiyor.Taksim’de kazı yapıldığını söylü-yorlar. Doğru ama eksik. Tak-sim’de 63 dönümlük bir boş alanvar. Valiliğin önerdiği Kadıköyalanı ise, sadece 14 dönüm. Öy-leyse, kazı bahane!

2010, 2011 ve 2012 yılında yüz-binlerce işçi Taksim’e çıktı, tekbir olay olmadı. Bu yıl yasak sü-rerse, yeniden karışıklık olacak.Olayların sorumlusu işçiler ol-mayacak, yasak koyanlar olacak-tır. İşçiler ve sendikalar kararlıolursa, tüm bu oyunlarını boşa çı-kartabiliriz. 1 Mayıs’ı özüne uy-gun biçimde, Taksim’de kutlaya-biliriz.

Cem AVCI

Gürcistan’a geçişi sağlayan SarpSınır Kapısında çalışan işçiler, her-hangi bir gerekçe gösterilmeksizinişten çıkarıldılar. Hükümetin iştençıkarma gerekçesini, haberlerdenöğreniyoruz. Meğer Hopa’danGürcistan’a geçerken 1 TL ödeni-yormuş, hükümetimiz de bu fiya-tı az bulmuş olmalı, 15 TL’ye yük-seltmiş. Neymiş, ücret artacağıiçin sınır kullanımı azalacakmış, buyüzden sınırda çalışan işçilere ge-rek yokmuş.

Sınır kapısı yenileniyor muy-muş artık neyse, Gümrük ve Tica-ret Bakanı Hayati Yazıcı Hopa’yabuyurmuş. Bakan ayaklarına gel-mişken, işten atılan 14 işçi dertleri-ni Bakan Bey’e anlatmışlar. İşçileradına konuşan Olcay Tan “17 aydırçalıştığımız yerden, hiçbir gerekçegösterilmeden çıkarıldık,” diyor,Bakan, "Ben senden, '17 ay çalıştım,çok teşekkür ederim. Emeğiminkarşılığını aldım' demeni bekler-dim" diye yanıt veriyor.

Bakana bak hele! Bu bakan işçi-lere verilen parayı lütuf olarak gö-rüyor herhalde. İşçi, alnının teriylekazandığı para için neden herhan-gi birine teşekkür etsin? Emeğimi-zin karşılığını aldığımız için, nedenbirine teşekkür edelim? Patronbize haybeye mi para veriyor, bizesadaka mı veriyor? Patron ay so-nunda, işçiye borcunu maaş adıylaöder. Ben alacağımı tahsil ederkenneden teşekkür edecekmişim ar-kadaş, bu ne cüret!

Bakan Bey’e göre, 17 ay çalıştı-ğımıza şükretmemiz gerekiyor. Dı-şarıda milyonlarca işsiz var, sen enazından 17 ay çalışmışsın, bunubulamayan da var, demeye getiri-yor. Hakkımızı aradığımız her se-ferde “İşine gelirse, dakikasındasenin yerine birini bulurum, dışarısıişsiz dolu,” diyorlar. 17 ay çalıştıkdiye mutlu olmamızı istiyorlar.

Bakan Bey’e göre, maaşlarımızdüşük olsa da, uzun saatler çalışsakda, karşılığında aldığımız para içinpatronumuza teşekkür etmeliyiz.Biz zaten çalışarak kazanıyoruz Ba-kan Bey, parazitler gibi miras ye-miyoruz, taşeron gibi işçinin eme-ğinden komisyonla geçinmiyoruz.Ay sonunu çıkarabilmek için yaşamsavaşı veriyoruz.

Türk-İş’in “Nisan 2013 Açlık veYoksulluk Sınırı” raporuna göre 4kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli veyeterli beslenebilmesi için yapma-

sı gereken gıda harcaması tutarı (aç-lık sınırı) 1.012,41 lira. Gıda harca-ması ile birlikte giyim, konut (kira,elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim,sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için ya-pılması zorunlu diğer harcamalarıntoplam tutarı (yoksulluk sınırı) ise3.297,76 lira. İşçilerin çok büyük birkısmı asgari ücret (774 TL) ve al-tında maaş alıyor. Bakan bununiçin mi teşekkür etmemizi istiyor?

Bakan, herkesi Çevre ve Şehir-cilik Bakanı Erdoğan Bayraktargibi sanıyor. Biz öyle elimizi cebi-mize atınca şak diye 2000 lira çı-karamıyoruz. Hayatında 2000 liramaaş almamış milyonlarca işçi var,Bakan kendini nerenin bakanı sa-nıyorsa artık…

İnşaat Bakanı Erdoğan Bayrak-tar, artık yine nereye AVM dike-cekse, Edirne’ye uğramış. Bakanayağına kadar gelmişken, kanserhastası olan Dilek Özçelik, Bakanaderdini anlatmış. Üniversite öğ-rencisi olan Dilek, tedavisi için ge-rekli olan ilaçların temin edileme-diğini söylemiş. İnşaat Bakanı, artıkvicdanı da çimentodan mıdır nedir,elini cebine atıp Dilek’e para ver-meye çalışmış. Bu çok güzel bir şey-miş gibi bir de “Al onu al, düşürme,parayı cebinden düşürme orda epeyvar,” demiş. Hani anasına bak, kı-zını al, derler ya Başbakana bak, Ba-kanı al. Başbakan, seçim zamanı da-ğıtılan kömür ve gıda yardımlarınıeleştirenlere “Bizim kültürümüzdesadaka kültürü de var,” demişti.

İnşaat Bakanına bak hele! Teda-viyi para ile eş görüyor. Dilek ilaç-lar temin edilemiyor diyor, paranolsa da alamıyorsun, demek istiyor.Bakana göre her şey parayla ya,utanmadan Dilek’in eline para sı-kıştırıyor. Dikkatimizi çekti, habe-ri tekrar tekrar izledik, Dilek “Bendilenci değilim,” diyerek parasınıiade edince, Bakanının yüzündebir utanma belirtisi göremedik.

Bakan Bey’e göre, tedavi ile ilgilibir sıkıntın varsa, para ile hallede-ceksin. Paran varsa, özel hastanedepamuklara sarılarak bakılacaksın,paran yoksa artık Allah büyüktür,başının çaresine bakacaksın. Bun-ların dini imanı para! Hakkın olanmaaşı aldığın için teşekkür etmeniisterler, hakkın olan sağlık hizmetinitalep ettiğinde cebine para sıkıştırıpbaşından savmaya kalkışırlar. Biz aysonunu nasıl getireceğimizi bilemez,1 Mayıs’ta bile mesaiye kalıp çalış-mak zorunda kalırız, onlar ceple-rinde binliklerle gezerler.

BUNLARIN DİNİ İMANIPARA!

14

Page 15: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

İşçilerin Sesi

15

Primdekazanan kim?Tutturmuşlar bir prim sistemi. Güya

patronu gönlünden kopmuş, işçilere üc-retleri haricinde dağıtılıyormuş. SankiVeli Efendi’de yarıştayız. Bu yarışın ka-zananı kim? Elbette patron, primin bü-yüğünü alan da şefler oluyor. Prim sis-temine karşıyız. Yetersiz ücretlerin yük-seltilmesi istiyoruz.

“Prim sistemi”hata yaptırıyor Şefler şikâyet ediyor. Vay efendim,

ütücüler ölçüye bakmıyormuş, vs. Müş-teri kolileri açtırıyormuş. Siz bu günle-re dua edin. Prim sistemi devam eder-se, mallar ütüsüz bile kolilere girebilir.Bizi bu yarışa siz soktunuz. Şimdi şi-kâyet etmeye hakkınız yok.

Kaytaran kim,çalışan kim?Sabahtan akşama kadar son sürat

çalıyoruz. Yetmiyor gece mesaisinekalıyoruz. Yetmiyor cumartesi mesai-sine geliyoruz. Bu çalışma düzeni için-de izin isteyen işçi sanki suç işlemiş gibigörülüyor. İdarenin bahanesi hazır“işlerin yetişmesi gerekiyor”. Öyle mi?Adını herkesin iyi bildiği bazı şeflerinsabah kaçta işe gelip kaçta tüydüğünüherkes biliyor. İşler bitmeden ortadankaybolan onlar. Hakkımız olan izinle-ri kullanamayan çalışanlar! Var mıböyle iş?

İşçi çalışıyorşefler kazanıyorAşırı hızlı çalışmaya zorlanan ilik

düğme işçileri, makinelere ellerini kap-tırıyorlar. Karşılığında ne kazanıyo-ruz? Şefler daha fazla kazansın diye bizsağlığımızdan oluyoruz. Onlar içindeğmez! (Murat)

İzine çıktıkpara vermedinizİş Kanunu md 57: İşveren, yıllık üc-

retli iznini kullanan her işçiye, yıllık izindönemine ilişkin ücretini ilgili işçinin izi-ne başlamasından önce peşin olaraködemek veya avans olarak vermek zo-rundadır. Siz aksini yaptınız. Hem izin-leri parçaladınız, hem parasız izne çı-karttınız. Yasaya da uymadınız. Ondansonra edebiyat: “biz bir aileyiz”! Ada-let bunun neresinde?

İdareninyolsuzluk marifetiSendikasız işçilerin düşük ücretle ça-

lışmaları yetmiyormuş gibi, bir de ke-sinti yapılıyor. Nedenini sorduklarında,cevap “giriş kartını basmamışsınız”oluyor. Kart basılmadan turnikeleri na-sıl açıyor diye sorunca, cevap veremi-yorlar. Demek ki hakkımızı yiyorlar!

Bunun neresidinlenme!İşyeri 5 katlı. Çay içtiğimiz bölüm en

alt kat. Paydos 15 dakika. Zil çalınca çayiçmek için koşuyoruz. Karşımıza tur-nikeler geliyor, sonra sıraya girip çaybekliyoruz. Çayı almamızla içmemiz biroluyor. Sonra yine koş. Bone tak, kolluktak, turnikeden geçip ellerini yıka, el-diven tak, maske tak ve makinenin ba-şında hazır ol. İdarecilere bizden 20 da-kika! Onlar yapsın, biz görelim! (Gül)

12 saat işe karşılıkücret azKira, elektrik, telefon, doğalgaz der-

ken paralar suyunu çekiyor. 3 vardiya-nın yapması gereken işi, 12 saatlik 2 var-diya ile yapıyoruz ama yine karşılığınıalamıyoruz. Biz de insanız. Ücretlerimizartsın, iş saatleri kısaltılsın!

İşçi değil köleistiyorlarİşe girerken artık eşimizi, nişanlı-

mızı, sevgilimizi de sormaya başla-dılar. Bizim özel hayatımızdan sizene? Bir de evi arabası olanı işe almı-yorlar. Kirada oturanı, kredi borcu ola-nı tercih ediyorlar. Amaçları işçi de-ğil köle çalıştırmak. 12 saat çalışma-ya, düşük ücrete mahkûm etmektir.Onların mahkûmu değiliz!

Müdür olmuş insan olamamışlarÜretim müdürü, üretim şefi ya-

nında çalıştırdığı işçilere selam ver-mekten aciz. Tek derdi makine niyeyavaş çalışıyor, üretim niye düşük? İş-çinin halini soran bir müdür yok.Müdürlerin hepsi aynı yerde mi imaledilmiş?

Size fikirvermeyeceğizİşyerinde KÖGES diye bir uygu-

lama var. İşçilerden öneri istiyorlarama işyeri koşullarını, ücretleri, iş sa-atlerini ilgilendiren öneriler yazmakyasak! Öneriler sadece işin daha kâr-lı nasıl yapılabileceği ile ilgili olacak-mış. Bugüne kadar alınterimizi sö-mürdükleri yetmezmiş gibi şimdi defikirlerimizi sömürmek istiyorlar. Ver-meyeceğiz! (Onur)

FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN...

TEKSTİL

GIDA

PLASTİK

İKİNCİ RAUNDUİZELMAN İŞÇİLERİ KAZANDI

BELEDİYE

İzmir Büyükşehir Belediyesi bün-yesinde idari işlerde çalıştırılan, İzel-man Şirketine bağlı 650 işçi için ya-pılan eylemler devam etmektedir.10 Nisan’da yapılan eylemde, Konakmeydanında, İ.B.B. Binasının önün-de toplanılarak, burada basın açık-laması yapıldı. Daha sonrasında 18Nisan’da, DİSK- Genel-İş İzmir 1, 2,3, 4, 5nolu şubeleri ile diğer sendi-kalara üye olan işçiler bir eylem ger-çekleştirdi. Eyleme yaklaşık 10 binkişi katıldı. DİSK-Genel-İş Sendika-sı, kendi sendika binasının önünde,diğer sendikalar Basmane meyda-nında toplanıp, Çankaya yolunu kul-lanarak Konak meydanına doğruyürüdüler. Yürüyüş esnasında taşe-ronlaşmaya karşı sloganlar atıldı.Konak meydanında, DİSK GenelBaşkanı Kani Beko bir basın açıkla-ması yaptı. Bu eylemlerin 1 Mayıs’akadar devam edeceğini vurguladı.Atılan sloganlar ve müzik eşliğindeçekilen halayların ardından eylemsonlandırıldı.

Sendika bürokratları, işçi sınıfı-nı yine kendi çıkarları için kullan-dılar. Gerçek sendikal anlayışlarınıgizlediler. İzmir’de işçi sınıfı çok

ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Biryandan hükümetin dayattığı taşe-ronlaşma, diğer yandan sözde emekyandaşı görünümünde olan CHP veCHP’li Belediyeler, toplu sözleş-me süreçlerinde, sınıfa zorluk çı-kartmakla yetinmeyip, sözleşmeihlali yaparak, esnek çalışmayı da-yatmaktadır. Yani AKP'nin çıkarmışolduğu yasalarla beraber, yasal ol-mayan çalışmalar dayatılmaktadır.Sendikalar, özelikle DİSK, bu ko-nuda sesiz kalmaktadır. En önem-lisi, üyelerini kandırarak, yürüyüşve mitinglere gelmelerini sağla-maktadırlar. Taşeronlaşmaya karşıyürüyüş yaparken, alana İzenerji iş-çilerini çekebilmek için, “Sizlerintoplu sözleşme haklarınız için ey-lem yapılacak” yalanı uydurul-maktadır. Bu yalana inanan işçiler,alana geldikten sonra, taşeronlaş-maya karşı yürüdüğünü anlıyor. Di-ğer bir sorun, kendi davaları ol-

masına rağmen, İzelman işçilerinineylemlere katılımının zayıflığıdır.Alanı İzenerji işçisi doldurmaktadır,çünkü İzenerji işçisi soruna sınıfsalbakmaktadır.

Kısacası, sendikalar ve bu aradaDİSK, yanlış politikalar izlemeyisürdürmektedir. Sendikalar, işçi sı-nıfının çıkarlarını önde tutarak, si-yasi partilerden bağımsız, işverenanlayışından uzak, sınıfın kaza-nımlarına kazanım katmaları gere-kirken, işçilerin var olan sorunları-na dahi somut çözümler üreteme-mektedirler.

Tek çözüm, işçilerin tabandanörgütlenerek, güçlerini oluşturarak,sorunlarına çözüm bulması ve buolumsuz gidişi bertaraf etmesidir.Bundan başka bir yöntem bulun-mamaktadır. “Tek yol Devrim”, “Tekçözüm Sosyalizm” diye düşünme-liyiz.

(Bir İzenerji işçisi)

Page 16: İşçilerin Sesi Mayıs 2013

N. CEMAL

İlk günden itibaren açıkça beyan et-tik: AKP hükümetinin 1 Mayıs ve Tak-sim yasağı dün olduğu gibi bugün detamamen siyasidir.

“Çukur” edebiyatlarıyla ve timsahgözyaşlarıyla “tek kişinin dahi bur-nunun kanamasını istemiyoruz” di-yen Tayyip Erdoğan’ın 1 Mayıs 2013icraatları ortada: 28 yaşındaki metalişçisi Serdal Gül kafasına isabet edengaz bombasıyla ağır yaralandı veameliyata alındı. Polisin gaz bom-balarıyla başından vurulan 17 ya-şındaki Dilan Alp’in ise kafatası kı-rıldı ve yaşam mücadelesi veriyor. Ya-ralanan Dilan’a yardım eden arka-daşlarının kafasına polisler tarafındandipçiklerle vuruldu. Dilan, işten atı-lan Hey Tekstil direnişçisi AlihanAlp’in liseli kızı.

Haziran ayında taşeron sisteminiyasallaştırmaya hazırlanan AKP hü-kümetinin “taşeron sistemi düzeltile-mez tamamen ortadan kaldırılmalıdır”,“taşeron sistemine son” diyen işçilere“benim istediğim yerde ve biçimde 1Mayıs kutlaması yapacaksınız” de-mesi kabul edilebilir mi? “Güvenceli işgüvenli gelecek; iş saatleri kısaltılsın,insanca yaşayacak ücret” talep eden-lerin sermaye hükümetinin inayetiylehareket etmesi beklenebilir mi? Kö-pekleri salmışlar taşları bağlamışlar an-layışına tevekkülle boyun eğecek birişçi hareketi ve sınıf mücadelesi ola-maz. Hastanede yaşam mücadelesiveren Dilan ve işten atılmış babasıbunun en açık göstergesidir.

1 Mayıs işçi sınıfının birlik, müca-dele ve dayanışma günüdür. Birileri-nin empoze ettiği gibi henüz bir bay-ram değildir. 1 Mayıs başta kadın ve er-kek işçiler olmak üzere, Kürt halkının,LGBT bireylerin ve tüm ezilenlerin ta-leplerini dile getirdikleri ve birlikte mü-cadele ettikleri bir gündür. Tam da bunedenle 1 Mayıs para babalarının veAKP gibi sermaye hükümetlerinin uy-gun gördüğü yerlerde ve çizdikleri sı-nırlı çerçevede gerçekleşmez. Gerçek-leşmemelidir.

Gaz bombalarını ve polis saldırıla-rını, İşçilerin Sesi kortejinin Beşiktaş Yıl-dız, Balmumcu, Ihlamur Deresi ve İs-kele’de bütün bir gün boyunca yaşa-dıkları üzerinden özetleyebiliriz: Atı-lan gaz bombalarının camları kırarak

girip yangın çıkardığı evler, camlarıpatlatarak içine girdiği araçları mikrodalga fırına çeviren bombalar, yananmanav tezgâhları ve bombaların saç-tığı beyaz kimyasal tozla üzerleri kap-lanan meyve ve sebzeler, yere düşüpyaralananlara ilk yardım müdahale-sinde bulunanlar, ambulansların has-tanelere taşıdığı yaralılar, kullanılan gazve ses bombaları, plastik mermiler vs.Taksim’e uzanan tüm yollar aynı du-rumdaydı. Şişli Etfal Hastanesi bu yılda TOMA araçlarıyla girip basınçlısuyla ve gaz bombasıyla saldıran po-lislere tanık oldu.

AKP hükümetinin çizdiği sınırlar-la Kadıköy ve Gebze’ye göç edenlerinteşekkürlere mazhar olacakları kesin.Onların da, AKP hükümetinin de tu-tumu politiktir. Bizim tutumumuz dapolitik. Taksim’de ve fiili mücadeledeısrarlı olduk ve olacağız:

AKP hükümeti demokrat ve gü-venilir değildir! Taksim meydanındamiting yapılıp yapılamayacağına AKPhükümeti ve parababaları karar vere-mez. ‘Özgürlük İşçilerle Gelecek’ de-mek için “1 Mayıs’ta Taksim’e!” dedikve mücadele ettik.

AKP hükümeti ve parababaları2010, 2011, 2012 1 Mayıs’larının coşkuve kalabalığına, işçi sınıfının yükseli-şine ve örgütlü mücadeleye evrilme-sine izin vermek istemedi. ‘Yaşasın İş-çilerin Birliği’ demek için “1 Mayıs’ta

Taksim’e!” dedik ve mücadele ettik.Parababalarının AKP hükümeti,

taleplerini haykırmak isteyen işçi veemekçileri ve örgütlerini suçlu ilanetmek istedi. Bunun için devlet terö-rüne başvuracağını ilan etti. Yasaklara,icazetli politikalara ve devlet terörünekarşı, “1 Mayıs’ta Taksim’e!” dedik vemücadele ettik.

Giderek üye kaybeden, güç yitirenve kendi iç kavgalarıyla meşgul olansendikal hareketi kullanmak isteyenAKP hükümetine karşı işçi sınıfınınörgütlü mücadelesini savunmak için,“1 Mayıs’ta Taksim’e!” dedik ve mü-cadele ettik.

Sosyalist hareketi kendi arasındaayrıştırmak, Kürt hareketiyle işçile-rin ve sosyalistlerin buluşmasını ön-lemek isteyen AKP hükümetine kar-şı, “1 Mayıs’ta Taksim’e!” dedik ve

mücadele ettik.İşçi sınıfını İstanbul’un merkezin-

den atmak isteyen, Taksim’de işçi sı-nıfının miting yapmasını engelleyen,“Taksim’in yayalaştırılması” projesiadı altında ve “kentsel dönüşüm” ran-tı iştahıyla, Taksim meydanını işçi sı-nıfının elinden almak isteyen AKPhükümetine karşı “1 Mayıs’ta Tak-sim’e!” dedik ve mücadele ettik.

1 Mayıs 1977’de öldürülen 34 işçi-nin ve işçi sınıfının hakları için canla-rını veren diğer işçilerin devrimci ge-leneğini sürdürmek için, “1 Mayıs’taTaksim’e!” dedik ve mücadele ettik.

Bütün dostlarımız ve düşmanları-mız emin olsun ki; enternasyonalist sonkavgamızda AKP hükümetini de ser-mayenin aynı kafadaki tüm hükü-metlerini de 1 Mayıs’larda Taksim’e gö-meceğiz!

İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır İşçilerin Sesi - Aylık Süreli Siyasi Yayın - Tarih: Mayıs 2013 Sayı: 14Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366 Topkapı - İstanbul Tel: 0212 544 66 34

Sahibi: KCS Yayınevi Kemal C. Sarıoğlu Sorumlu Müdür: Songül Yarar DedeAdres: Söğütlüçeşme Cad. Tulumbacı Asım Sok. Korular İş Hanı No: 48 Kadıköy - İstanbul

Web: iscilerinsesi.org e-mail: [email protected]

TAKSİM’İN ÇUKURLARI AKP’YE1 MAYIS’TA MEZAR OLDU

15 - 16 Haziran1970’den sonra ilk kez Galata veUnkapanı köprülerininkapaklarını açarakkitlelerin bir arayagelmesini engellemekistediler: Korkuyorlar,korkacaklar,korksunlar!