islam ve yorum - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/du069487/2017/2017_2_unsalh.pdf · maulana...
TRANSCRIPT
• ISLAM VE YORUM
Temel Tartışmalar, İmkanlar ve Sorunlar
• il. CILT
Yayına Hazırlayan
Prof. Dr. Fikret KARAMAN
MALATYA İLAHİYAT VAKFI
MALATYA 2017
Malatya İlahiyat Vakfı İlmi Araştırmalar Serisi No: 1
Yayına Hazırlayan
Prof. Dr. Fikret KARAMAN
Takım Numarası
978-605-68015-0-1 (Tk)
ISBN 978-605-68015-2-5 (2.C)
1. Baskı Aralık 2017 Ankara 500 Adet
Editörler Prof. Dr. Abdurrahman ATEŞ
Doç. Dr. Veysel ÖZDEMİR Yrd. Doç. Dr. Serkan DEMİR
Yrd. Doç. Dr. Harun BEKİROGLU Arş. Grv. Dr. Ahmet KARADAG
İsteme Adresi İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
44280 Kampüs / MALAlYA - . Telefon: (0422) 3774999 e-posta: [email protected]
Baskı
TDV!~ _..._."""'°""tit.tıu'TMDI
Serhat Mahallesi 1256 Sk. No: 11 Yenimahalle I Ankara
Tel.: 0312. 354 9131 (pbx) Faks: 0312. 354 91 32
e-posta: [email protected]
Açıklama: Bu eserde" Kitaptan Bölüm" olarak yer alan metinlerin tüm sorumluluğu, yazarlanna aittir.
KUR'AN.TEFSİRİNDE ANLAM ÇOKLUGU BİR İMKAN MIDIR YOKSA SORUN MUDUR?
(Nur24/35.Ayetörneği)
Giriş
Yrd. Doç. Dr. Hadiye ÜNSAL
Çukurova Üniversitesi İla~iyat Fakültesi [email protected]
Kur'an on beş asır boyunca sayısız yoruma konu olmuş ve bu sayede binlerce ciltlik tefsir kitabiyatı oluşmuştur. İlk asırlardan itibaren ayetlerin fıkıh,
kelam ve tasavvuf gibi alanlarda referans metni olarak kullanılması, Kur'an'ın
anlam dünyasının sınırsızlığı yönünde bir algı oluşmasına yol açmıştır. Hatta
tasavvufi gelenek Kur'an'daki anlamların sınırsızlığına dair keşf ve ilham te~elli bir epistemoloji oluşturmuştur. Kur'an'ın çok çeşitli şekillerde te'vil edilmesi ve
buna bağlı olarak kimi zaman aynı ayetten birbirine zıt anlamlar üretilmesi
bilhassa irfan! yorum geleneğinde ilahi feyiz gibi algılanır. Dil ve mantık
kurallarına dayalı beyanı yorum geleneğinde ise anlam çokluğu Kur'an'daki lafız-beyan.temelli i'cazın önemli bir göstergesi sayılır. Fahreddin er-Razl'nin (ö.
606/1210), "Ben sadece Fatiha suresinden on bin mesele çıkarır ve tartışırım"•
şeklindeki iddiası ve meşhur tefsirini bu iddiayı ispat amacıyla telif etmeye
başlaması klasik i' caz nazariyesiyle ilgili geleneksel bakış açısını az çok yansıtır.
İslam tarihi boyunca hemen her mezhep ve ekolün Kur'an'a söyletmek
istedikleri şeyleri rahatlıkla söyletmesi gerçekten ilahi kelamın feyiz ve
bereketinden midir yoksa bu durum dini-ilmt alanda fikir/görüş anarşisini
besleyen bir etken midir? Tasavvufi-irfan! yaklaşıma göre bu durum büyük bir lütuf ve zenginliktir. Kaldı ki Allah'ın sıfatları namütenahidir; kelam da ilahi bir
sıfat olduğuna göre Kelamullah'taki anlamların sınırsız olması gayet tabiidir.
Fakat burada şöyle bir soru/sorun söz konusu olabilir: Mademki Kur'an anlam yönünden uçsuz bucaksız bir deryadır; o halde sözgelimi Batıniyye'nin te'villeri
Ebu Abdillah Muhammed b. Ömer Fahreddin er-Razi, et-Tefslru'l-Kebir (Mefiiti1ıu'l-Gayb),
Daru'l-Kütiibi'l-İlmiyye, Beyrut 2004, 1. ıs.
268 İSLAM VE YORUM
niçin bu sonsuz/sınırsız anlam deryasından bir katre sayılmamaktadır?2 Bu soru bir yönüyle tasavvufi-irfan! geleneğin Kur'an ve yorum anl.ayışının
tartışmaya açık olduğuna, diğer bir yönüyle de anlam ve yorumda meşruiyetin
belli bir kelam! paradigmaya dayandığına işaret etmesi bakımından önemlidir. Gerek işari yorumla ilgili kabul şartları,' gerekse Sünni gelenekte Batınilerin
te'villeri ile sı1fileriri işari yorumları arasında kategorik ayrıma gidilmesi ve bu
ayrımın "Batıniler Kur'an'ın zahirini reddeder. Sufiler ise zahiri manayı önemser
ve önceler. Bunun yanında birtakım remzl, işar! anlamlar da ilave eder" (Teftazan1)3 şeklinde formüle edilmesi yorumda meşruiyetin aslında
kelamljmezhebi kabullere dayandığını gösterir.
Bu tebliğde Kur'an'la ilgili yorum çeşitliliği ve anlam zenginliğinin dini ve ilmi açıdan imkandan ziyade, sorun olduğu, daha açıkçası yorum ve anlam
çeşitliliğinin, "Kur'an aslında ne diyor?" sorusuna cevap bulmayı zorla~tırdığı,
hatta zaman zaman söz konusu cevabın bulunmasını imkansızlaştırdığı tezi
işlenecektir. Konu Nur 24/35. ayet bağlamında ele alınıp değerlendirilecektir.
İslam felsefesinde sudur teorisinin, tasavvufi gelenekte vahdet-i vücı1d
nazariyesinin, Şii gelenekte imamet doktrininin bir şekilde bu ayetle
ilişkilendirildiği bilinmektedir. Son dönemde ise Said Nursi (ö. 1960) gibi bazı
isimlerin cifr ve ebced yoluyla bu ayetten elektriğin icadına, hatta kendi şahsına dair birtakım işaretler çıkardığı da bilinmektedir. Kısacası, söz konusu ayet,
İslam ilim ve kültür tarihindeki çeşitli fırkalar ve ekollerin Kur'an metninden
hemen her türlü anlamı üretme ihtiyaçlarını karşılamış görünmektedir.
Tarihi tecrübede her fırka ve ekolün fikri, siyasi, itikadı boyutlu referans
ihtiyaçlarını Kur'an'dan karşılamasının sebep ve sonuçları uzun uza~ıya
tartışılması gereken- bir konudur: Fakat en az bunun kadar Kur'an'ın gerçekten ne söylediği ve muhataplarından ne istediği meselesi· de ·önemli bir konudur.
Tefsir geçmiş zamanlarda üretilen yorumları stoklama ve aynı zamanda iÇinde
bulunulan çağın ihtiyaçlarına göre yeni yorumlar üretip yeni ictihadlarda
bulunma faaliyeti midir? Yahut bu tür bir faaliyet gerçekten tefsir midir? Şayet bu faaliyetin adı tefsirse, fıkıh ve kelam diye adlandırılan ilmi faaliyetlerin işlevi
nedir? Diğer taraftan, tarihin farklı kesitlerinde farklı ekollere mensup
müfessirlerin gerek ayetlerle istidlalleri, gerekse re'ye dayalı olarak anlam ve hüküm üretimleri tefsir diye nitelendirildiğine göre Hz. Peygamber ve ilk
müslüma:n neslin Kur'an'dan anladıkları ve açıkladıkları şeyler ne ifade
etmektedir? Ayrıca Hz. Peygamber ve ilk müslüman neslin Kur'an'la ilgili
Bu değerlendirmenin argümanları için bkz. Mustafa Öztürk, Kur'an ve Aşırı Yorum: Tefsirde
Batınilik ve Batıni Te'vil Geleneği, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2014, s. 258-259. 3 Bkz, Ebü'l-Fazl CelaJüddin Abdurrahman es-Suyfıti, el-İtkan fi Ulumi'l-Kur'an, nşr. Mustafa Dib
el-Buğa, Dımaşk-Beyrut2002, 11.1218-1219.
İSLAM VE YORUM 269
beyanları ile bizim yorumlarımızın referans değerleri birbirine eşit midir?
Yoksa Kur'an'ın nazil olduğu zaman ve. zemindeki ilk/asli manalar biz
müslümanlar için salt birer tarihi veri midir? Günümüz sosyolojisinde Kur'an'a referansla formüle edilecek bir fikir, görüş ve ictihadda asli anlam gerekli değil midir?~
Nur Suresinin Nüzul Tertibindeki Yeri ve Muhtevası
Nur suresi 64 ayettir. Surenin tüm ayetleri ittifakla Medeni kabul edilmekle birlikte,5 bazı tefsir kitaplarında Kurtubi'nin (ö. 671/1273) 58. ayeti Mekki
kabul ettiğine dair bir bilgi aktarılır.6 Ancak İbn Aşar (ö. 1973) Kurtublnin hem
surenin Medeni olduğunda icma edildiğini söyleyip hem de 58. ayetin Meklô olduğunu belirtmesinin çelişki arz ettiğine, bu yüzden adı geçen müfessirin
konuyla ilgili ifadesinde geçen "muhkem" kelimesinin "Meklô" şeklinde yanlış
okunması ihtimaline dikkat çekmiştir.7 Mevlana Muhammed Ali (ö. 1951) Nur
suresini hicri 5-8. yıllarda nazil olan sureler arasına dahil etmiş ve Ahzab suresinden önce Maide suresinden sonra nazil olan Nur suresinin büyük bir
kısmının hicri 5. yılda indiğini belirtmiştir.8 Eski kaynaklardaki muhtelif nüzul
tertibi listeleri9 Nur suresinin bir defada topyekı1n nazil olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Ancak surenin defaten değil, farklı zamanlarda pas,ajlar
halinde inmiş olması da muhtemeldir. Nitekim bazı rivayetlere göre surenin zina
konusuyla ilgili 3. ayeti hicretin 3. yılında Reci' vakasında şehit düşen Mersed b.
Tefsirin mahiyeti konusunda bkz. Mustafa Öztürk, Tefsirin Höl/eri, Ankara Okulu Yayınları,
Ankara 2013, s. 29-93. Ebü Mansur Muhammed b. Muhammed el-Matüridi, Te'vi/ôtü Ehli's-Sünne, nşr. Mecdi Basellüm,
Daru'l-Kütübi'l·İlmiyye, Beyrut 2005, Vll. 504; Ebü Ca'fer Muhammed b. el-Hasen et-Tüst. etTibyôn fi Tefsiri'l·Kur'ôn, Daru'l·Kütübi'l·İlmiyye, Beyrut trs., Vll. 172; Ebu Muhammed Abdülhak b. Galib İbn Allyye, e/-Muharrerü'l-Veciz fi Tefslri'l-Kitôbi'l·Azlz. Daru'l-Kütübi'I· llmiyye, Beyrut 2001, iV. 160. Bkz. Ebü's-Sena Şihabüddin Mahmud el-Alüs1, Ruhu'/-Meôni. Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut
2005, ıx. 273. Muhammed Tahir İbn Aşür, Tefsiru't·Tahrirve't-Tenv/r, Daru Sahnün, Tunus 1997, Vlll. 139.
Maulana Muhammad Ali, lntroduction to the Study of The Holy Qur'dn, Ahmadiyya Anjuman
lsha'at lslam, Lahor trs., s. 5; a. mlf., The Holy Qur'an with English Tronslation and Commentaıy, Ahmadiyya Anjuman Is ha' at lslam, Ohio 2002, s. 697. Şehristiini'nin (ö. 548/1153) Mefôtihu'l-Esrôr adlı tefsirinde Mukiitil b. Süleyman tarikiy,le Hz.
Ali' den naklettiği nüzul tertibinde 96. sırada yer alan Nur suresi, Müniifikfuı suresinden önce, Nasr suresinden sonra naıiJ olmuştur. Yine Şehristani'nin lbn Abbas'tan naklııttiği başka bir nüzul tertibine göre 89. sure olarak Mümtehine suresinden önce Ahzab suresinden sonra nazil olmuştur. Ebu Amr ed-Dani'nin (ö. 444/1053) Cabir b. Zeyd tarikiyle naklettiği listede ise Nur suresi 103. sure olarak Hac suresinden önce Nasr suresinden sonra inmiştir. Bkz. Ebü'l-Feth Muhammed b. Abd il kerim eş-Şehristani, Mefôtlhu'l·Esrôr ve Mesôbflıu'l-Ebrôr, nşr. Muhammed Azerşeb, Merkezü'I-Bulıüs ve'd-Dirasat li't·Türasi'l-Mahtüt, Tahran 2008, ı: 19-23; Ebü Amr Osman b. Said ed-Dani, e/-Beyônft Addi Ayi'l-Kur'an, nşr. Ganim Kaddı1ri el-Hamed, Merkezü'lMahtütat ve't-Türas, Kuveyt 1994, s. 135-137; Hatim Salih Damin, Nusüsün Muhakkakatün fi Ulümi'l-Kur'ôni'l-Kerim, Vizaretü't-Ta'Iimi'l-Ali ve'l-Bahsi'l-İlmi, Bağdat 1991, s. 88-93.
270 İSLAM VE YORUM
Ebi Mersed'in ıo "Anak" isimli dostuyla evlenip evlenemeyeceği hakkında Hz.
Peygamber'e sorduğu soru üzerine inmiştir. Bu durumda surenin ilk ayetleri
hicretin 1. yılının ·sonu ile 2. yılının başlarında vahyedilmiş olmalıdır . . Öte yandan, bazı tefsir kitaplar-ında, eşler arasında zina isnadı meselesiyle ilgili 6.
ayetin Tebük Savaşı'ndan sonra, 9. yılın Şaban ayında indiği yönünde bilgiler
nakledilir. İfk hadisesiyle ilgili 11-20. ayetlerin ise Hendek gazvesindeq önce
hicri 4. yılda nazil olduğu belirtilir ki bütün bu bilgiler surenin uzun denebilecek bir zaman dilimi içerisinde peyderpey inİniş olma ihtimalini güçlendirir.11
Nur suresinin muhtevasını üç bölüm halinde özetlemek mümkündür. Birinci bölümde (ilk on ayet) zina fiili ve eşler arasında zina isnadıyla ilgili bir
dizi hükme yer verilir. 11-22. ayetlerde Beni Mustalikgazvesi dönüşü Hz. Aişe'ye
yönelik iftira hadisesine işaret edilir. 23-34. ayetlerde ise iffetli kadınlara zina
isnadında bulunanların dünyada ve ahirette lanete uğrayacakları bildirilir. Yine aynı ayetlerde gerek başkasının evine girip çıkma hususunda, gerekse mahrem ·
olmayan kadınlarla erkeklerin birbirlerine karşı davranışlarında riayet
edecekleri kurallardan söz edilir. Ayrıca mümin erkek ve kadınlara bazı emirler yöneltilir ve iffetin toplum hayatına hakim kılınması istenir.
İman, küfür ve nifak gibi konuların işlendiği ikinci bölüm nur ayetiyle (Nur
24/35) başiar. Bu ayet grubunda ilahi nurun feyziyle aydınlanan evlerde oturanların dünya işiyle meşgul oldukları, fakat bunun Allah'ı anma, yüceltme,
namaz kılma ve zekat vermelerine, sorumluluk duygusu ve ahiret endişesi
taşımalarına engel olmadığı belirtilir. Ayrıca ilahi nurdan yoksun olup küfür ve
inkar yolunu tutanların acıklı halleri beşeri hayattan ve tabiat olaylarından örneklerle anlatılır. Tabiatın işleyişinden misaller verilerek Allah'ın varlığı,
birliği ve yetkin sıfatlarına atıf yapılır. 47-57. ayetlerde münafıkların ikircikli tutum ve davranışlarına temas edilir.
Surenin üçüncü bölümünde ise önce ev adabına temas edilir, yaşı ilerlemiş hanımlarla ilgili bazı hükümler bildirilir ve müslümanların Hz. Peygamber'e
karşı uymaları gereken edep kurallarına değinilir. 12
Nur Ayeti ve Nur Kelimesinin Genel Anlam İçeriği
Nur suresinin 35. ayeti tefsir geleneğinde "nur ayeti" diye isimlendirilir.
Aye~ mealen şöyledir: "Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru içinde ışık olan bir kandil yuvasına (mişkat) benzer. Işık (misbah) camdan bir fanus
ıo EbU Abdillah Muhammed İbn Sa'd, Kitiibü't-Tabakôti'l-Keblr, nşr. Ali Muhammed Amr,
Mektebetü'l-Hand, Kahire 2001, ili. 45. 11 İbn Aşar, et-Tahrir ve't-Tenvir, VIll.-140, 153.
12 .M. Kamil Yaşaroğlu, "NQr Suresi", DİA, İstanbul 2007, XXXlll. 247-248.
İSLAM VE YORUM 271
(zücace) içindedir. Fanus ise adeta inci gibi parlayan bir yıldızdır (kevkeb-i
dürrl). Kandilin yakıtı doğuda da batıda da bulunmayan bereketli bir ze~n ağacının yağıdır. Bu yağ neredeyse ateş değmeden bile ışık verecek kıvamdadır.
O kadar ki nur üstüne nurdur. Allah nuru tercih edenin o nura ulaşmasını .takdir
eder. İşte Allah insanlara gerçekleri anlatmak için böyle misaller verir. Şüphesiz Allah her şeyi bilir."
Tespit edebildiğimiz kadarıyla tefsir ve hadis kaynaklarında bu ayetin nüzul
sebebi ve dönemine dair özel bir bilgi mevcut değildir. Bununla birlikte Mehdi Bazergan (ö. 1995) 35-43. ayetlerin hicri onuncu yılda nazil olduğundan söz
etmiştir.13 Buna göre söz konusu ayetler Hz. Peygamber'in vefatındah kısa bir
süre önce inmiştir. Sureye ve söz konusu ayete ismini veren "nur" kelimesi sözlükte "aydınlatmak, açığa çıkartmak" anlamlarına gelen nvr kökünden
türemiş bir isimdir.14 Türkçeye "aydınlık, ışık" diye çevrilen nur, Rağıb el
İsfahan1 (ö. 502/1109(?]) tarafından "görmeyi sağlayan yayılmış ışık" diye tarif
edilmiştir. Nur dünyevi ve uhrevi olmak üzere ikiye ayrılır. Dünyevi nur da kendi içinde maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır. Güneş ve yıldız gibi parlak
cisimlerden ortaya çıkan aydınlık maddi nur, akıl ve hidayet gibi şeyler ise manevi nurdur.ıs
Nur, eski çağlardan beri çeşitli dini telakkiler ve gnostik (irfan!) düşünce sistemlerinde hem ilahi varlık ve tecellileri hem de manevi aydınlanmayı ifade
eden bir kavram olarak kullanılmıştır. İslam toplumunun ilk dönemlerden beri
ilişki içinde bulunduğu eski kültür havzalarında aydınlık-karanlık (nur-zulmet)
sembolizminin merkezi bir önem taşıdığı, bu sembolizmin özellikle İran
Maniheizm-i ile Hermetik felsefe akımlarında çokça kullanıldığı malumdur. Eski
Ahid' de nur ilahi tecelli ve kurtuluşun sembolü olarak anılır. 1 6 Yeni Ahid' de ise
Hz. İsa'nın, "Ben dünyanın nuruyum" şeklindeki bir ifadesi yer alır. 17 Ayrıca eski
mistik düşünce sistemleri ve bunların Ortaçağ'daki yansımalarında nur sembolizmi manevi aydınlanma tecrübesini ifade etmenin bir yolu sayılır. ıs
ı3 Mehdi Bazergan, Kur'an'ın NüzUI Süreci, çev. Yasin Demirkıran-Mela Muhammed Feyzullah,
Fecr Yayı nevi, Ankara 1988, s. 154. 1
• Ebu Nasr İsmail b. Hammad el-Cevheri, es-Sıhah, Daru'l-Marife, Beyrut 2008, s. 1076; Ebü'l
Kasım Hüseyn b. Muhammed Rağıb el -İsfahani, el-Müfredat fi Garfbi'l-Kur'an, Daru'l-Marife, Beyrut 2005, s. 510; Ebü'l-Fazl Cemalüddin Muhammed b. Mükerrem İbn Manzur, Lisanü'lArab, Daru'l-Hadis, Kahire 2003, Vlll. 734-735.
15 Rağıb el-isfahani, el-Müfredat, s. 510.
16 Mezmurlar, 27 /1, 36/9.
11 Yuhanna, 8/12.
ıs İlhan Kutluer, "Nur" [İslam Düşüncesi)", DİA, İstanbul 2007, XXXIII. 245.
272 İSLAM VE YORUM
Batılı bazı araştırmacılar nur ayeti ile İslam öncesi kültürlerdeki nur
sembolizmini ilişkilendirme cihetine gitmişlerdir. Bu bağlamda Gerhard
Böwering'in nur ayetiyle ilgili çalışmasındaki bazı iddialarına değinmek gerekir. Onun iddiasına göre nur ayetinin arka planında Doğu Hıristiyanlarının dini
ayinlerinden, tek başına veya topluca icra edilen ayinlerde okunan bir litürjik
metinden ve aynı zamanda ibadet mekanlarını kandille aydınlatma
geleneğinden söz edilebilir. Öte yandan, .kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla
Hıristiyan keşişler ibadet mekanlarında geceleyin kandil yakarlardı. Kandilin
ışığı uzak mesafeden görülebilir ve geceleyin seyahat e~en insanlarda güven duygusu telkin ederdi. Nur ayeti bu gelenekle ilişkili olarak nazil olmamış~r ve
fakat müslümanların mescitlerinde kandil (mişkat) kullanılmasının daha Hz.
Muhammed hayatta iken başladığı malumdur. Şöyle ki hicri do~zuncu yılda
Tebük seferinden sonra müslüman olan Temim ed-Dari, Hz. Mtihammed'e mescidde bir minber inşa etmesini ve -Filistinli Hıristiyanlar ve Süryaniler gibi
m~scidi aydınlatmak için kandil kullanılmasını tavsiye etmiştir. İslami
kaynaklardaki bilgiler fitilli kandilin Temim ed-Dari tarafından memleketi Filistin ve/veya Şam bölgesinden getirilip Hz. Muhammed'in mescidinde
kullanıldığına işaret etmektedir.19
Yine Böwering'e göre gerek Temim ed-Darl hadisesi ve gerekse Habeşçe kökenli "mişkat" (kandil) kelimesi20 nur ayetindeki temsilin Süryani-Hıristiyan
bağlamına ve arka planına işaret eder. Ayrıca nur ayetindeki temsiller Eski
Ahid'in Zekeriya kitabındaki şu ifadelerle benzerlik arz eder: "Melek bana, 'Ne
görüyorsun?' diye sordu. 'Som altın bir kandillik görüyorum' diye yanıtladım.
'Tepesinde bir kase, üzerinde yedi kandil, kandillerde ye~işer. oluk var. Ayrıc~ kandilliğin yanında, biri zeytinyağı kasesinin sağında, diğeri solunda iki zeytin
ağacı da·var" (Zekeriya 4:2~3). Kitab-ı Mukaddes'teki bu ifadeler .nur ayeti ile
rabbinik irfan ve Jite.ratür arasında bağ bu[unduğunu gösterir.21 •
Kur'an' da 43 kere zikredilen nur kelimesi İslam geleneğinde de önemli bir
yer tutar. Kur'an'da ve hadislerde, "insanların önünü aydınlatıp doğru ve gerçek
olanı görmelerini, hak ile batılı ve hayır ii.le şerri birbirinden ayırt etmelerini sağlayan manevi ışık" manasında kullanılan nur kelimesinin karşıtı zulmettir.
Bakara 2/257, Mfüde 5/16, En'am 6/1, Ra'd 13/16, İbrahim 14/1, Fatır 35/20,
19 Gerhard Böwering. "The Light Verse: Qur'anic Text and Suri Interpretation", Oriens, vol: 36
(2001), s. 117-118. İbn Aşar, Temim ed-Dari'nin hicri 9. yılda; yani bu ayetin nazil olduğu zaman diliminden sonra müslüman olduğunu zikreder. Bkz. İbn Aşar, et-Tahrirve't-Tenvir, vııı. 245.
ın Kelimenin Habeş diline ait olduğu İslami kaynaklarda da zikredilir. ski. E~i! Mansur Mevhiib
b. Ahmed el-Cevalilô, e/-Muarreb,. nşr. F. Abdurrahim, Daru'l-Kalein, Dımaşk 1990, s. 568; Suyuti, el-itkan, ı. 440.
ıı Böwering. "The Light Verse: Qur'anic Text and Süri lnterpretation", s. 120.
İSLAM VE YORUM 273
Hadid 57 /9 ve Talak 65/11 gibi birçok ayette "nur" ve "zulumat" kelimeleri bir
arada zikredilir. Bütün bu ayetlerde "nur''.un tekil, "zulmet"in çoğul olarak zikredilmesi dikkat çekicidir. Bunun sebeplerinden biri, nurun hakkı, zulumatın
batılı temsil etmesi ve hakkın tek, batılın çok sayıda olmasıdır.22 Kısacası, nur
iman ve hidayeti, zulumat ise küfür, şirk, nifak, isyan, cehalet ve dalateti
sembolize eden kavramlardır.
"Müminlerin velisi olan Allah, onları karanlıklardan nura çıkarır"
mealindeki Bakara 2/257 ve Mfüde 5/16. ayetlerde hidayet ve iman nur, dalalet
ve küfür ise zulumat diye nitelendirilmiştir.23 Peygamber gönderilmesi ve vahiy inzal edilmesinin esas amacı karanlıkta kalan ve yollarını şaşıran insanlara
doğru yolu göstermek olduğundan Kur'an' da nur ve zulmet kavramları birçok'
kez zikredilmiştir. "İnsanları rablerinin izniyle karanlıklardan aydınlığa, aziz ve övgüye layık olan Allah'ın yoluna çıkarman için bu kitabı indirdik" mealindeki
İbrahim 14/1. ayette Hakk'a giden yola nur, ondan sapmaya zulmet denilmiş,
vahyin amacının hidayet olduğu açıkça belirtilmiştir. Ayrıca Zümer 39/69.
ayette, "Yeryüzü rabbinin nuruyla aydınlanır" denilmiş, Tevbe 9/32 ve Saf 61/8. ayetlerde ise nur kelimesi hem Allah lafzına hem de O'na ait zamire izafe
edilmiştir.24
Bütün bunların haricinde, bazı ayetlerde Kur'an vahyinden nur diye söz
edilmiştir. Mesela, Tegabün 64/8. ayette, "Allah'a, resulüne ve indirdiğimiz nura iman ediniz" denilmiştir. Benzer şekilde Mfüde 5 /15. ayette Ehl-i kitaba hitaben,
"Muhakkak ki Allah'tan size bir nur, bir de apaçık kitap/vahiy gelmiştir"
mealinde bir ifadeye yer verilmiştir. Öte yandan, bir hadiste Allah "Nur" diye
isimlendirilmiştir.25 Ayrıca Hz. Peygamber, Allah'ı nasıl gördüğüne dair bir soru üzerine, "O'nu bir nur olarak gördüm" veya "O bir nurdur, nasıl görebilirim"26
demiştir. Başka bir hadiste ise Hz. Peygamber'in, "Allahım! Hamd sana
mahsustur, sen göklerin ve yerin rabbi, yöneticisi ve nurusun" şeklindeki · ifadelerine yer verilmiştir.27
Nur Ayetinin İrfüni, Banni, Burhani ve Beyani Te'villeri
İslam ilim geleneğinde Kur'an'la ilgili farklı yorum ekolleri vardır. Bu ekoller farklı epistemolojilere dayanır. Muhammed Abid el-Cabiıi'nin (ö. 2010)
22 Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1979, il. 874-875.
:ı.ı Fahreddin er-Razi, et-Tefsfru'l-Kebfr, Vll. 17, XI. 150.
24 Bekir Topa loğlu, "Nur", DİA, İstanbul 2007, XXXIII. 243.
25 Tirmizi, "Da'avat", 82.
26 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V. 157; Müslim, "iman" 291; Tirmizi, "Tefsir" 53/7.
17 Buhar!, "Teheccüd" 1; Müslim, "Müsafirin" 99.
274 İSLAM VE YORUM
beyan, burhan ve irfan şeklindeki üçlü tasnifinden hareketle nur ayetiyle ilgili
farklı yorumları beyan!, burhan! ve irfani te'viller diye kategorize etmek
mümkündür.28 Beyanı te'vil esas itibariyle dil ve mantık kuralları ile tarih
bilgisine dayanır. Buna karşılık burhan! te'vilde felsefi mülahazalar ön
plandadır. İrfan! te'vil ise genellikle iki kategoride ele alı nır. Birincisi tasavvufi
işari, ikincisi Şii-Batıni te'vildir. İrfan! te'vilin her iki versiyonunda da .zahir
batın ayrımı son derece önemlidir. Ancak Şii-İsmaili gelenekte zahiri mana
kabuk, batını mana öz mesabesindedir. Muhyiddin İbnü'l-Arabi (ö. 638/1240)
ve Abdürrezzak el-Kaşan! (ö. 736/1335) gibi teosofik tasavvufla ilgilenen
st1filerin de benzer bir anla}'lşa sahip oldukları söylenebilir. Bu yüzden
Muhammed Hüseyin ez-Zeheb! (ö. 1977) gibi çağdaş bazı müellifler tasavvufi
işari t~'villeri "nazari st1fi tefsir" ve "işari st1fi tefsir" şeklinde kategorize etmiş,
bunlardan ilkini merdut, ikincisini makbul kategorisinde değerlendifmiştir.29
Tasavvufi-İrfani Te'vil
Nur kavramı tasavvufi irfan! tevil sisteminde önemli bir yere sahip olup
genellikle hakikat-i muhammediyye (nı1r-i muhammedi), vahdet-i vücfıd gibi
nazariyeler çerçevesinde bahis konusu edilir. Tasavvuf tarihinde ilk defa Sehl et
Tüsterl (ö. 283/896) Bakara 2/31, Araf 7 /171 ve Nur 24/35 gibi ayetler
çerçevesinde Allah'ın tüm varlıklardan önce Hz. Muhammed'i kendi nurundan
yarattığından söz etmiştir.3o Tüsteri'nin ardından Hallac-ı Mansur (ö. 309 /922),
Muhyiddin İbnü'l-Arabi ve Abdülkerim el-Clli (ö. 805/1402) gibi st1filerce
geliştirilen bu nazariyeye göre Hz. Peygamber'in altmış üç senelik zamanla
sınırlı cismani hayatından ayrı bir varlığı daha mevcuttur. Allah'tan başka hiçbir
şey yokken ilk defa hakikat-i muhammediyye var olmuş, bütün yaratıklar bu
hakikatten ve onun için halk edilmiştir. Alemin var olma sebebi, maddesi ve . .
gayesi bu hakikattir.3ı
Buna benzer bir yorumun Mukatil b. Süleyman (ö. 150/767) tarafından
tercih edilmesi ilginçtir. Mukatil'e göre ayette geçen meselü nurihf ifadesinden
maksat, Hz. Muhammed'in nurudur. Bu nur Abdullah b. Abdülmuttalib'in
sulbüne emanet edilmiştir. Onun nuru, içinde kandil bulunan kandil yuvasma
benzer. O kandil berrak bir cam içindedir. "Mişkat"tan maksat Hz. Muhammed'in
babası Abdullah'ın sulbüdür. "Zücace"den maksat Hz. Muhammed'in bedenidir.
28 Bkz. Muhammed Abid el-Cabiri,Arap-İslum Kültiirünün Akıl Yapısı, çev. Burhan Köroğlu ve dğr., Kitabevi, İstanbul 1999,s.17-19, 329-333, 483-484.
29 Muhammed Hüseyin ez-Zehebi, et-Tefsir ve'l-Müfessiran, Daru'l·Erkam, Beyrut trs .. il. 244-246.
30 EbQ Muhammed Sehl b. Abdillah et-Tüsteri, Tefs/rü'l-Kur'ani'l-Azim, Daru'l-Haram li't-Turas,
Kahire 2004, s. 91, 153, 206. 31 Mustafa Öztürk, Tefsir Tarihi Araştırmaları, Ankara Okulu Yayınlan, Ankara 2005, s. 237.
İSLAM VE YORUM 275
"Kandil"den maksat ise Hz. Muhammed'in bedenindeki imandır. Mübarek
ağaçtan maksat İbrahim'dir. Hz. Muhammed, Hz. İbrahim'in zürriyetindendir ...
"Doğuya da batıya da ait olmayan" mealindeki ifadenin sembolik anlamı da
şöyledir: Hz. İbrahim ne Hıristiyanlar gibi doğuya, ne de Yahudiler gibi batıya
yöneliyor, aksine o Kabe'ye yönelerek namaz kılıyordu ... 32
Erken dönem sCıfilerden İbn Ata'ya (ö. 309/922) göre Nur 24/35. ayetteki
Al/ahu nuru's~semavati ve'/-arz ifadesi Allah'ın gökleri bilindik on iki burç ile
tezyin etmesine atıfta bulunur. Allah ariflerin kalplerini de on iki haslet ile tezyin
etmiştir. Bunlar zihin, intibah, şerh, akıl, marifet, yakin, fehm, basiret, hayatü'l
kalb, havf, reca ve hayadır. Göklerdeki burçlar varlığını koruduğu sürece
alemdeki nizam da devam eder. Aynı şekilde bu manevi hasletler de ariflerin
kalplerinde bulunduğu müddetçe o kalpte afiyet nuru ve ibadet mutluluğlı
bulunur.33 Süleml'nin (ö. 412/1021) naklettiğine göre fena ve beka
nazariyesinin kurucusu olarak bilinen mutasavvıf Ebu Said el-Harraz (ö.
277 /890[?]) nur ayetinde geçen "mişkat"ı Muhammed'in göğsü, "zücace"yi
kalbi, "misbah"ı ise Allah'ın onun kalbine koyduğu nur diye yorumlamıştır.34
Kuşeyrl (ö. 465/1072) ise ayetteki meselü nurihf lafzıyla başlayan
benzetmelerde müminin göğsüne ve kalbine işaret edildiğini belirtmiştir.35 ,
Daha önce belirtildiği gibi nur ayeti tasavvuf geleneğinde vahdet-i vücCıd
nazariyesiyle de ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda Gaziill'nin (ö. 505/1111) nur
ayetinin işraki-irfüni (gnostik) yorumu niteliğinde olan Mişkatü'l-Envar adlı
eserindeki36 yorumlarını çok kısa olarak aktarmak gerekir. Gazall'ye göre ilk,
külli, tek ve hakiki nur Allah'tır. O'nun dışın!iaki nurlara ancak mecaz yoluyla
nur denilebilir. O nurlar nurudur. O'ndan başka ne varsa bu nur sayesinde varlık
alanına gelmekte, alemdeki varlıklar nurlarını feyiz yoluyla O'ndan iktibas
etmektedir.37 Gaıali'nin niır ayetiyle ilgili yoq.ımları Fahreddin er-Razl'den
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'a (ö. 1942) kadar birçok müfessiri
etkilemesinin yanında Muhyiddin İbnü'l-Arabi. tarafından savunulan vahdet-i
32 Ebü'l-Hasen Mukatil b. Süleyman, Tefsfru Mukatil b. Süleyman, nşr. Abdullah Şehate,
Müessesetü't-Tarlhi'l-Arabi', Beyrut2002, 111.199-201. 33 Ebu Abdirrahman Muhammed es-Sülemi', Hakaiku't-Tefsfr (Tefsfrü's-S.ülemf), nşr. Seyyid İmran,
Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2001, il. 45. 34 Sülemi', Hakaiku't-Tefsfr, il. 45.
35 Ebü'l-Kasım Abdülkerim b. Hevazin el-Kuşeyri', Letaifü'l-İşarat, nşr. Abdüllatif Hasen
Abdurrahman, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2000, il. 367-368. 36 Bu eserin Gazali'ye aidiyeti tartışılmış ve Gazali'nin Kimyay-ı Saadet adlı eserindeki abf delil
gösterilerek Mişkatü'l-Envarın ona aidiyeti kesinlik kazanmışbr. Bkz. Mesut Okumuş, Kur'an'ın Çok Boyutlu Okunuşu: İmam Gazzali Örneği, Ankara Okulu Yayın~an, Ankara 2006, s. 62.
37 Gazali'nin nur ayetiyle ilişkin yorumuna dair geniş bilgi ve değerlendirme için bkz. Okumuş,
Kur'an'ın Çok Boyutlu Okunuşu, s. 193-200.
276 İSLAM VE YORUM
vücfid nazariyesine de ilham kaynağı olmuştur. Diğer taraftan İbnü'l-Arabi
varlık ve bilgi görüşünü ortaya koyarken nur kavramını kullanmıştır. Ona göre
Hak ve hakiki varlık sırf nur, mutlak yokluk ise sırf zulmettir. Ne sırf nur zulmete ne de sırf zulmet nura dönüşür. Yaratılmış varlıklar nur ile zulmet arasındaki
ara yahut geçit varlık alanını oluşturur. Bunlar özü bakımından ne nur ne
zulmet, ne varlık ne de yokluktur. İbnü'l-~rabi nur terimini idrak psikolojisinde de kullanmıştır. Buna göre nur olmasaydı ne duyu ne hayal ve ne de bilgi
formları kavranabilirdi. Yaygın terminolojide görme gücü denilen meleke
aslında görmeyi mümkün kılan nurdur. Esas itibariyle zuhurun kendisi nurdur. Dolayısıyla her idrak edilen şey kaçınılmaz olarak söz konusu idraki m~mkün
kılan nura matuftur. Her bilginin Hakk'a nisbeti vardır. Hak da nur olduğuna
göre sonuçta her bilginin nura bir nisbeti bulunmaktadır. Algı ve bilginin imkanı bağlamında kullanıldığında nur terimi İbnü'l-Arabi'nin tecelli · teorisiyle
yakından ilgili hale gelir. Tıpkı vücfid ve nur terimlerinde olduğu gibi tecelli
terimi de hem ontolojik hem epistemolojik boyutlara sahiptir.38
Şii-Batıni Te'vil
Nur ayeti te'ville meşguliyeti ilmi bir ibadet olarak telakki eden39 Batıniyye
İsmailiyye Şiası'nda da çok farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Ebu Yakfib es
Sicistanl (ö. 393/1003[?]), Ca'fer b. Mansur el-Yemen (ö. 360/970[?]),
Hamldüddln el-Kirman! (ö. 411/1021[?]) gibi meşhur İsriıaill müellifler bu ayetin yorumuna geniş yer ayırmışlardır. Sicistanl'ye göre "nur"dan maksat
Allah'ın emrinden, Akıl ve Nefs'ten yayılan bilgi ışığı, Ca'fer b. Mansfir'a göre
imamlar, Kirmani'ye göre ise Allah'ın, kelimesinin nurundan nebiye bahşettiği feyzdir. "Mişkat"tan maksat Sicistanl'ye göre Natık (Peygamber), Ca'fer b.
Mansfir'a göre Hz. Fatıma; Kirmanl'ye göre Natık'ın ge~rmiş olduğu kitap .ve şeriattaki ilahi kaynaklı bilgilerdir. "Misbah"tan maksat Sicistani'ye göre Esas,
Ca'fer b. Mansur'a göre Hı. Hüseyin, Kirmani'ye göre ilahi manalar ve bilgilerdir. "Zücace"den maksat Sicistanl'ye göre ilk mütimm, yani Hz. Hasan; Ca'fer b.
Mansfir'a göre Hz. Hüseyin'in annesinin rahminde bulunduğu zamanki durumu,
Kirmani'ye göre imamlar ve mütimlerdir. ~·Kevkeb-i dürri" ifadesinden maksat
Sicistani'ye göre Hz. Hüseyin, Ca'fer b. Mansfir'a göre Hı: Fatıma, Kirmanl'ye göre vasidir. "Mübarek zeytin ağacı"ndan maksat -Sidstani'ye göre İmam Ali
Zeyn·eıabidin' <lir. Ca'fer b. Mansfir'a göre mübarek ağaç. Hz: İb.rahiriı, zeytin ise
Ja Kutlııer, "Nur" [İslam Düşüncesi], D1A. XXXIII. 246.
39 Öztürk, Tefsir Tarihi Araştırma/arı, s. 61.
İSLAM VE YORUM 277
imamlara ve rasullere verilen isimlerden biridir; Kirmanl'ye göre mübarek ağaç
nebi, zeytin ise imamlara ait bir sıfattır.40
Nur ayeti, İmamiyye Şiası'na mensup müfessirler tarafından da benzer
şekilde te'vil edilmiştir. Ebü'l-Hasen el-Kumml'ye göre "nur"dan n:ıaksat
müminin kalbindeki hidayet nuru, Tabersi'ye (ö. 548/1154) göre Kur'an/Hı.
Muhammed/İman/İtaat/ Allah'ın birliğine deJalet eden deliller, Feyz-i Kaşani'ye
(ö. 1090/1679) göre Hz. Muhammed/ Allah'ın bahşettiği ilim ve hidayet
nurudur. Mişkat, Küleyni'ye (ö. 329/941) göre Hz. Fatıma, Kumml'ye göre Hz. Fatıma/müminin göğsü ve kalbi, Tabersi'ye göre Hz. Muhammed'in göğsü/Hı.
Muhammed'in göğsündeki ilim nuru/İmamlar/Abdülmuttalib/müminin
nefsi/müminin lisanı ve ağzı, Feyz-i Kaşani'ye·göre Hz. Muhammed'in göğsü/Hı. Muhammed'in kalbidir. Misbah Küleynl'ye göre Hz. Hasan, Kumml'ye göre
Allah'ın müminin kalbine ilka ettiği nur, Tabersl'ye göre nübüvvet/Hı.
Muhammed/İman/Kur'an, Feyz-i Kaşarıi'ye göre nübüvvet/ilim nurudur.
Zücace Küleynl ve Kumml'ye göre Hz. Hüseyin, Tabersi'ye göre Hz. Muhammed'in kalbi/Hı. Ali'nin göğsü/müminin göğsü/müminin
kalbi/ Abdullah/Hı. İsmail, Feyz-i Kaşani'ye göre lambanın fanus içinde olması,
Hz. Peygamber'deki ilmin Hz. Ali'nin kalbine sudur etmesif Allah'ın, Hz. Peygamber'in ruhunu alacağını bildirmesi ve ona vasisini tayin etmesi için emir
vermesidir.4 1 .
Bu bağlamda Said Nursi'nin ebced ve cifre dayalı yorumlarından da söz
etmek gerekir. Sikke-i Tasdiki Gaybf adlı eserinde otuz küsur ayetin kendisinden ve eserlerinden söz ettiği iddiasında bulunan ve onlarca ayeti ebced-cifir
hesabıyla yorumlayarak bu iddiasını ispatlamaya çalışan Said Nursi'nin nur
ayetiyle ilgili şu remzi te'villeri, İsmaill müellifler ve İsnaaşerl müfessirlerin
batını te'villeriyle benzer niteliktedir:
Hem "min şeceratin mübareketin" cümlesi; ta-i evvel, ta; ikinci ta ise vakıf yeri olduğundan he olmak ve "şeceratin" deki tenvin nun sayılmak cihetiyle bin üç yüz onbir eder ki, o tarihte Resail-in Nur müellifi ~s~let-ün Nur'4n mübarek şecere-i kudsiyesi olan Kur'an'ın basamakları olan uliim-u Arabiyeyi tedrise başladığı ayni 'tarihe tam tainına tevafuk ederek reinzen bakar. İşte bu kadar manidar· ve müteaddit tevafukat-ı Kur'aniyenin ittifakı yalnız bir emare, bir işaret . değil, belki kuvvetli bir delalettir. Belki elektrik ile berabe.r Resail-in
· Nur'a münasebet-i inaneviyesiyle bir tasrih.tir. Bu ayetin rnünasebet-i maneviyesinin lerafetlerinden bir letafeti · şudur ki: ihbar-ı ' gayb
.ı-0 Bkz. Öztürk, Kur'an ve Aşırı Yorum, s. 328-332.
41 Ebü'l-Hasen Ali b. İbrahim el-Kummi, Tefsfru'/-Kummf, Müessesetü'I-Alemi, Beyrut 2007, s. 461;
Tabersl, Mecmau'l-Beyan, Vll. 196-200; Molla Muhsin Muhammed b. Şah Feyı;-i Kaşani,
Tefsfru's-Saft, Müessesetü'I-A'Iemi li'I-Matbuat, Beyrut 2008, il. 529-530; Öztürk, Kur'an ve AŞırı Yorum, s. 329-331. ·
278 İSitAM VE YORUM
nev'inden mu'cizane hem elektriğe, hem Risale-in Nur'a işaret ettiği gibi, ikisinin zuhurlarına ve zaman-ı zuhurlarından sonraki tekemmül zamanlarına ve hiliif-ı adet vaziyetlerini çok güzel gösteriyor.Hem mesela: "yekadü zeytuha yudiü velev lem temseshu nar" cümlesi, mana-yı remziyle diyor ki: "Onüçüncü ve ondördüncü asırda semavi lambalar ateşsiz yanarlar, ateş dokunmadan parlarlar. Onun zamanı yakındır." Yani; bin iki yüz seksen tarihine yakındır. İşte, bu cümle ile nasıl ki elektriğin hiliif-ı adet keyfiyetini ve geleceğini remzen beyan· eder. Aynen öyle de manevi bir elektrik olan Resaili'n-Ntlr dahi gayet yüksek ve derin bir ilim olduğu halde, külfet-i tahsile ve derse ç~lışmağa ve başka üstadlardan taallüm edilmeğe ve müderrisinin ağzından iktibas olmaya muhtaç olmadan herkes derecesine göre o ulUm-u aliyeyi, meşakkat ateşine lüzum kalmadan anlayabilir, kendi kendine istifade eder muhakkik bir alim olabilir. Hem işaret eder ki, Resfüli'n-Nı1r müellifi dahi ateşsiz yanar, tahsil için külfet ve ders meşakkatine muhtaç olmadan kendi kendine nurlanır, alim olur. Evet, bu cümlenin bu mu'cizane üç işaratı elektrik ve Resail-i Nur hakkında hak olduğu gibi, müellif hakkında dahi ayn-ı hakikattir. Tarihçe-i hayatını okuyanlar ve hemşehrileri bilirler ki, izhar kitabından sonraki medrese usı11ünce onbeş sene ders almakla okunan kitapları Resail-i Nur müellifi yalnız üç ayda tahsil etmiş. Hem nasıl ki bu cümlenin manevi münasebet cihetinde kuvvetli ve letafetli bir işareti var; öyle de cifrl ve ebcedi tevafukiyle hem elektriğin zaman-ı zuhurunun kurbiyetini, hem Resail-i Nur'un meydana çıkması, hem de müellifinin veladetini rernzen haber veriyor. Bir lem'a-i i'caz daha gösterir. Şöyle ki: "Yekadü zeytuha yudiü"nun makamı, bin ikiyüz yetmiş dokuz olup; "velev lem teroseshü narun nurun" .kısmı ise, iki tenvin, iki "nun" sayılmak cihetiyle bin ikiyüz seksen dört ederek hem elektriğin taammümünün kurbiyetini, hem Resail-i Nfır'un yakınlığını, hem on dört sene sonra müellifinin veladetini "yekadü" kelime-i kudsiyesiyle manen işaret ettiği gibi, cifir ile de tam tamına aynı tarihe tevafukla işaret eder.42
Felsefi-Burhanı Te'vil
Nur ayeti İslam filozoflarının da ilgisini çekmiş ve özel yorumlara konu
olmuştur. Bu ilgi etrafında gelişen düşünceler İslam öncesi nazariyelerle de
yüzleşmenin sonucu olarak renklilik ve çeşitlilik kazanmıştır. İslam
literatüründe nur kelimesi inancın, doğru yolun, varlığın veya bilginin ışığını
ifade eden birçok tamlamada kullanılmış; NOrü'l-Kur'an, NOrü'l-akl ve NOrü'l
Hak gibi terkipler etrafında İslam düşüncesinin kelam, felsefe ve tasavvuf
alanlarının görüşlerini yansıtan, onları birbiriyle ilişkili kılan bir terminoloji
oluşmuştur. Nurun Allah için kullanılması, İslam kelamında teşbih ve/veya
u Said Nursi. Sikke-i Tasdiki Gaybi, Sözler Yayınevi, lstanbul 1980, s. 63-64.
İSLAM VE YORUM 279
tecsim denilen antropomorfist telakkilerden ve Maniheist nur-zulmet inancını çağrıştıran fikirlerden uzak durmak gerekçesiyle zaman zaman tartışılmıştır.43
İlk İslam filozofu Kindi (ö. 252/866(?]), ruhun karanlık alemden kurtulup Tanrı nurunun bulunduğu gerçek aleme yönelmesine dair görüşleri İşık
sembolizmiyle tanıtır ve bu tanıtımı Eflatun'un mağara istiaresini hatırlatır. Ünlü Türk filozofu Farabi (ö. 339 /950) insan aklının zayıf olması sebebiyle Tanrı'yı hakkıyla kavrayamadığını vu·rgularken Tanrı'nın idrak edilemez bir nur olduğundan söz eder. Nur kavramı İbn Sina'nın felsefi epistemolojisinde ise metafiziksel ve teolojik boyutlar içerir. Buna göre insan aklını kuvveden fiile çıkaran faal akıl aydınlatıcı etkisiyle tümel kavramlara ulaşmayı müinkün kılar. Güneşin görme algımıza nispeti neyse faal aklın insan nefsine nispeti de odur. İnsanın akıl gücü hayal gücündeki tikel varlığa ait tek tek suretlere muttali olup faal aklın nuru onların üzerine ışıdığında bu suretler maddi bağlantılarından soyutlanır ve aydınlanmanın (işrak) etkisiyle tümel kavram ve bilgilere ulaşılmış olur. İbn Sina'nın başka eserlerinde de bu fikirler ve onların nübüvvet teorisine kadar uzanan açılımları nur ayetindeki ışık sembolizmi etrafında tekrar edilir.+ı
Bu genel bilgilerin ardından İbn Slna'nın nur ayetiyle ilgili yoruml~rını kısaca aktarmak gerekirse, ona göre bu ayet hem akıl mertebelerini hem de beşeri nefsin idrak . derecelerini sembolize eder. Daha açıkçası, ayetteki "Semavat ve'l-arz" tabiri bütün varlık alemine karşılık gelir. "~işkat", heyulani akl~ ve nefs-i natıkayı, "misbah" bilfiil müstefad aklı, "zücace" ise müstefüd akıl ile heyulani akıl arasındaki başka bir mertebeyi sembolize eder.45 İlginçtir, İbn
Sina nur ayetine dair yazdığı müstakil risalede metafizik kavram ve temalardan uzak durmaya çalıŞmış. ve ayetteki ifadeleri beyanı epistemolojiye uygun şekilde yorumlamıştır. Buna göre Allah'ın göklerin ve yerin nuru olmasından maksat, bütün mevcudatın ilahi varlık nuruyla ortaya çıkmasına ve/veya bütün mevcudatın Allah'a delalet etmesine işaret eder. Mişkat Hz. Peyg~mber'in göğsünü/kalbini, misbah ise ilim ve iman nurunu sembolize eder. 46
Nur ayeti ansiklopedik risaleleriyl~ tanınan felse_fe topluluğu olan İhvan~ı Safa tarafından da şöyle te'vil edilmiştir: "Allah, göklerin ve yerin nurudur.
43 Kutluer, "Nur" (İslam Düşüncesi]. DİA, XXXJII. 245.
44 Kutluer, "Nur" [İslam Düşüncesi), DİA, XXXIII. 245-246.
45 Ebü Ali el-Hüseyn b. Abdillah İbn Sina, Tis'u Resai/ fi'l-Hikmeti ve't-Tabfiyyat, Daru'l-Arab,
Kahire 1989, s.125-126. 46 Bkz. Ebü Ali el-Hüseyn İbn Sina, Tefsiru Ayeti'n-Nur, [Hasan As~ _et-Tefsfrü'l-Kur'anfve'/-lugati's
SCıftyye ft Felsefeti İbn Sina içinde) el-Müessesetü'l-Camiatü li'd-Dirasat ve'n-Neşr ve't-Tevzi', Beyrut 1983, s. 85-87. Risalenin Türkçe çevirisi için bkz. Mesut Okumuş, Kur'an'ın Felsefi Okunuşu: İbn Sina Örneği, Araşnrma Yayınlan, Ankara 2003, s. 231-234.
280 İSLAM VE YORUM
O'nun nurunun misali (külli ala!), bir kandil gibidir. Bu külli nefs, kandilin Allah'ın nuru ile aydınlanan lamba ile ışık saçması gibi, külli aklın nuruyla ışık
saçar. O kandilin içinde bir lamba vardır; lamba kristal bir fanus içindedir:
Kristal, kendisine nüfuz eden nefsin feyziyle aydınlanan ve şeffaf olan ilk surettir ki böylece külli' akıl, külli nefs üzerine feyezan eder. O fanus, bir inciye benzer:
Bu, kendisine özgü · çeşitlilik içinde billurlaşmış soyut surettir. O, doğuya da
batıya da nispet edilemeyen mübarek. bir ağqçtan, zeytin ağacından çıkan yağdan tutuşturulur: Külli nefs, bütün varlıklara hareketi, adeta yağın lambaya
güç verdiği gibi verir. O ne doğuya ne de batıya aittir. Bilakis, Allah'ın emriyle
yaratılmıştır. Ne mürekkeb ve ne de birleşiktir. Onun yağı kendisine ateş değmese dahi neredeyse kendiliğinden ışık verir: Külll nefs her ne kadar
kendisine ulaşamasa da Külli nefs letafet ve yüceliğinden ötürü neredeyse külli
akıl olur. Akıl, nefsi hayırlarla güçlendirdiği takdirde, bu, "nur üstüne nur" olur. Aklın nuru da nefsin nurunun üstündedir. Allah, dilediği kimseyi nuruna
eriştirir. Allah, insanlara işte böyle misaller getirir. Bu yüzden ateş, nurla ilişkili en büyük misaldir."47
Sünni-Beyani Te'vil
Beyan! te'vilin çerçevesi ve sıhhat ölçütleri büyük ölçüde usulcüler tarafından belirlenmiştir. Aslında, yorum öznesinin lafızdan mana ve hüküm
istihraç/istinbat etmesine karşılık gelen bu te'vil tarzındaki temel sthhat ölçütü,
dilin kendine has kurallarına uygunluktur. Mana ve hükmü istinbat/istihraç bir tür ictihad olduğu için, beyan! te'vil zannı bilgiye dayanmakta, dolayısıyla kabul
ve redde açık bir nitelik taşımaktadır.48 Bununla birlikte beyani te'vil dil
kurallarının yanında tarih ve rivayet bilgisine de dayandığından, hata-isabet
açısından test edilir ve denetlenebilir olma özelliğine sahiptir. -- - - ..... ~
Tefsir kitaplarındaki çeşitli rivayetlere göre Hz. Ali, Enes b. Malik ve İbn
Abbas gibi sahabller, Allah'ın göklerin ve yerin nuru olmasıyla ilgili ifadeyi, semavat ve arz ehline hidayet etmesi şeklinde açıkl.amışlardır.49 Hasen el-Basri,
Süfyan b. Uyeyne ve Zeyd b. Eslem gibi alimler ise söz konusu nuru "Allah
tarafından bir nur ve apaçık bir kitap geldi" mealindeki Maide 5 /15. ayete atıfla Kur'an'a bağlamışlardır. Buna mukabil Ara'ya göre "nur"dan maksat Hz.
Peygamber'dir. Çünkü Ahzab 33/46. ayette geçen siracen münfra (ışık saçan bir kandil) ifadesi Hz. Peygamber'e işaret etmektedir. Söz konusu nur, "müminlerin
47 İhvan-ı Safa, er·Risôletü'l-Cômia, nşr. Mustafa Galib, Daru Sadır, Beyrut 1974, il. 484-485
(Nakleden: Öztürk, Kur'an ve Aşırı Yarum, s. 351-352). 4s Öztürk, Tefsir Tarihi Araştırma/an, s. 71.
49 Ebü Ca'fer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Cômiu'l·Beyôn an Te'vili Ayi'l-Kur'ôn, Daru'l·Fikr,
Beyrut 2005, X. 162.
İSLAM VE YORUM 281
kalplerindeki marifetullah ve şer'i bilgiler" diye de te'vil edilmiştir. Zira Allah imanı "nur" küfrü ise "zulüm" olarak nitelendirmiştir. "Allah tarafından kalbi
is lama [iman ve teslimiyete] açılan ve dolayısıyla rabbinin hidayet/tevhid
nuruyla aydınlığa kavuşan kimse ... " (Zümer 39 /22), "İnsanları karanlıktan aydınlığa/nura çıkarman için" (İbrahim 14/1) ve "O peygamber, imah edip
imanlarına yaraşır güzellikte işler yapanları karanlıklardan aydınlığa
kavuşturmak-üzere ... " (Talak 65/11) mealindeki ayetler buna delil teşkil eder.50
Fahreddin er-Razi "Allah karanlıkları ve nuru var etti" mealindeki En'am
6/1. ayeti delil göstererek Nur 24/35. ayette geçen "nur"dan maksadın Allah
olmadığı.na dikkat çeker. Ona göre nurdan maksat Allah'ın hidayetidir. Çüı;ıkü
bir önceki (Nur 24 /34) ayette, "Biz size açık seçik hükümler . indirdik" buyrulmuştur. Meselü nürihf lafzıyla, "Onun hidayetinin ve beyanının misali"
anlamı kastedildiğinde önceki ayete mutabık olmuş olur. Al/ahu nüru's-sernavati
ve'l-arz ifadesi, "O göklerde ve yerdekileri hidayete erdirendir" anlamındadır. Böylece meselü nürihf lafzının, "O'nun hidayetinin misali" şeklinde
yorumlanması makabliyle mutabık olur.51
Bu bağlamda Cabiri'nin izahını da kısacak akt.armak gerekir. Cabir! söyle
der: "Bazı müfessirler 35. ayetin 34. ayetin devamı olduğu kanaatindedir. şuna mukabil mutasavvıflar genellikle nur ayetini önceki ayetten bağı.msız olarak
değerlendirerek, "Allah göklerin ve yerin nurudur''.. ifadesine özel bir anlam
yüklerler ki buna göre nur, zat-ı ilahiyyenin kendisine (hal<lkatü'z-zati'lilahiyye) delalet etmektedir. Halbuki Kur'an nur kelimesini, Araplar ve diğer
milletler tarafından bilinen yaygın anla_mıyla, yani cehalet ve karanlığın
mukabi_li o!arak bilgi ve imkan anla~mda ktıHapır. Çeşitli aye~le_rdeki ."Allah'ın
karanlıklardan aydınlığa çıkarması" ifadesinde geçen nur kelimesi de tam olarak bu manadadır. Sonuç olarak Nur 24/34-35. ayetlerin meal-tefsiri şöyledir: "(34)
Biz size Allah'ın yaratıcılığı.nı gösteren kevnl ayetler, geçmiş toplumlardan
ibretler ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için öğütler sunuyoruz ki sizleri
hidayete erdirelim, karanlıklardan aydınlığa . çıkaralım. (3 5) Allah, göklerin ve yerin nurudur, (onlarda yaşayanlara hidayet veren ve onlara dair işleri çekip
çevirendir.) O'nun nurunun (insana ve diğer tüm mahluka~ yönelik hidayet ve
tedbirinin) temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, (vahiy) kandil .de
bir cam fanus (Kur'an) içi_nde. Fanus sanki inci gibi p°cirlayan bir yıldiz. (Kur'an
parlak bir yıldız gibi açıkiayıcıdır) Mübarek bfr ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya (ne Hıristiyanlığa ne de Yahudiliğe) ait olan zeytin ağacından (ilahi ilimden)
5<l Fahreddin er-Razi, et-Tefslru'l-Keb/r, XX!ll. 202-203. Ayrıca bkz. Ebu Abdillah Muhammed b.
Ahmed el-Kurtubl, el-Cami' /i Ahkıimi'/-Kur'ıin, nşr. Muhammed İbrahim el-Hafnavi-Mahmud Hamid Osman, Daru'l-Hadls, Kahire 2002, VI. 542.
51 Fahreddin er-Razi, et-Tefslru'l-Kebfr, XXIII.195, 205.
282 İSLAM VE YORUM
tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile (peygamber olmasa bile, sadece akılla) neredeyse aydınlatacak gibidir. Nur üstüne nur! (Akıl nuru
üzerine risalet ve · vahiy nuru!) Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir: Allah, her şeyi bilendir."52
Genel Değerlendirme ve Sonuç
Buraya kadar aktardığımız yorumlardan anlaşılmış olacağı gibi nur ayeti
hem ilahi hidayetten, hem vahdet-i vücı1d nazariyesinden, hem sudur
teorisinden, hem Şia'nın imamet doktrininden, hem hakikat-i muhammediyye telakkisinden ve hem de elektrikten söz etmektedir. Bir tek ayetin birbirleriyle
hemen hiçbir ilgisi bulunmayan bu kadar farklı şeyden söz etmesini nasıl
değerlendirmek gerekir? Bir yaklaşıma göre "Kur'an her şeyi söyler" denebilir
ve bü durum tasavvufi gelenekte olduğu gibi ilahi kelamın feyiz ve bereketi olarak değerlendirilebilir. Oysa başka bir yaklaşıma göre ise Kur'an'ın her şeyi .
söylemesi aslında hiçbir şey söylememesi demektir. Bir ayetin sudur ve vahdet
i vücfid nazariyelerinden Şii imamet doktrinine, keza Hz. İbrahim, Hz. Muhammed, Hz. Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin gibi şahsiyetlerden elektriğe
kadar birçok farklı şeye işaret ettiğini mümkün ve makul kabul ettiğimiz
takdirde, şu meselenin sorgulanması ve tartışılması gerekir: Kur'an mademki ilahi rehberliktir; o halde nur ayetinin sözgelimi Hz. Ali' den, Hz. Hüseyin' den ya
da Said Nursi'den söz etmesinin din1-ahlalô işlevi nedir?
Kabul etmek gerekir ki geçmişten tevarüs ettiğimiz tefsir kitaplarındaki
hakim yönelimde ilk-asli mananın ne olduğu bir bakıma "bahs-i diğer'' gibi
görülmüş, dolayısıyla yorumcunun epistemoloji}< ölçütle.ri, _ i?kad1, siyasi ve mezhebi kabulleri uyarınca Kur'an'ın her konuda konuşturulması ve ihtiyaç
duyulaf! her anlamın ondan istinbat/is!'.ihr?Ç olunması örf/gelenek haline gelmiştir. Farklı epistemolojilere dayalı farklı yaklaşımlar neticesinde nur
ayetinden sayısız anlam üretilmesi söz konusu adet ve geleneğin
tezahürlerinden biridir. Bu ayetin hem yoğun temsiller içermesi, hem de
rivayete dayalı bilgiler ışığında özel tarihi bağlamının (nüzul sebebi ve ortamı) tespit edilememesi anlam ve yorum üretiminde sınırların zorlanması gibi bir
sonuç vermiştir. Bir ayet ekseninde çok sayıda yorum ve anlam üretilmesi ilk
planda ilahi kelamın bereketi gibi algılanıp, "Allah'ın kelamındaki manalar sonsuzdur" gibi bir söylemle Kur'an'ın yüceltildiği düşünülse dahi bu tarz bir
düşüncenin uzun vadede karşımıza çıkardığı/çıkaracağı sonucun,. ilahi hitaptaki
asıl mana ve mesajdan hayli uzaklaşılmasından başka bir Şey olmayacağı
söylenebilir.
sı Cabiri, Fehmü'l·Kur'ôn, ili. 292-293.
İSLAM VE YORUM 283
Kur'an'ın asıl mana ve maksadı hem sa}'lsız ayette vurgulanan "hidayet"ten, hem de Hz. Peygamber ve ilk müslüman neslin ortaya koyduğu tecrübeden anlaşılacağı gibi insanoğlunun varlık ve varoluşla ilgili sorularını cevaplamaya ve bu cevaplar uyarınca iman/amel-i salih temelinde bir hayat tecrübesi kurulmasını sağlamaya yöneliktir. Kur'an'ın birçok ayetinde "nur"un irrian ve hidayeti sembolize ettiği açıktır. Dola}'lsıyla Nur 24/35. ayette de Allah'ın hidayet ışığından söz edilmekte, üstelik bu ışığin bütün varlığı aydınlattığına dikkat çekilmektedir. Kısacası, ayet iç içe geçmiş yoğun temsiller içermesine rağmen esas mana ve maksat itibariyle gayet sarihtir. Bu bakımdan özellikle tasavvufi, Şii ve Batıni karakterli te'villerin işlev açısından ayetin "yorumlanması"ndan öte, "yorulması"na karşılık geldiği söylenebilir. Tefsir faaliyetinde sözü çoğaltmak bize göre yorum kirliğine yol açmaktadır. Bu kirlilik ise vahyin nüzulünde en temel gaye olan "hidayet"in unutulması gibi kötü sonuç doğurmaktadır.
Özetlemek gerekirse, "nur" kavramı Allah'a izafe edildiğinde, nesneler dünyasındaki bilindik ışık ve aydınlığa değil, kutsal ve aşkın bir hakikate işaret eder. Bu hakikat ilahi fiili bir sıfatın nur sembolüyle ifade edilmesidir. Daha açıkçası, nur kavramının sembolize ettiği hakikat, Allah'ın maddi ve manevi varlık alemindeki her şeyi zuhur ettirip53 meydana getirmesi ve aynı zamanda akıl, vahiy, ilham, peygamber gibi imkan ve vasıtalar!~ insanlığa rehberlik etmesidir. Bilindiği gibi Kur'an'ın en büyük davası tevhid, en büyük meselesi şirktir. Bu kavram çifti birçok ayette nur-zulmet, dirilik-ölülük gibi semboller ve benzetmelerle ifade edilir. Bazı ayetlerde Allah'ın müminleri karanlıklardan aydınlığa çıkardığı belirtilir. Aynı şekilde ilahi kitaplar (vahiyler) bazı ayetlerde nur (ışık) diye nitelendi.rilir. Bütün bunlar "nur" kavramının ilahi hidayet ve rehberliği sembolize ettiğini gösterir.
Hz. Ali, Enes b. Malik ve İbn Abbas gibi sahabilerin "Allah göklerin ve yerin nurudur'' mealindeki ifadeyi, "Allah göklerin ve yerin sakinlerine yol gösterendir" şeklinde izah etmeleri de aynı istikamettedir. Allah'ın rehberliği vahiy ve peygamber aracılığıyla gerçekleşir. Bu sebeple, vahiy ve nebi Mfüd~ 5/15 ve Ahzab 33/46. ayetlerin gösterdiği üzere birer manevi nur ve kandildir. Aynı şekilde hidayet de (iman) nurdur. Dola}'lsıyla bu ilahi hidayet nurunun kaynağı olan ilahi kelam ile müslüman insan arasındaki ilişki varoluşsal olmak,
dolayısıyla Kur'an'ı anlama çabasındaki temel hareket noktası da ontolojik olmak zorundadır. Mademki Kur'an biz müslümanlar için varlığa, dünyaya ve hayata bakışta ilam bir anlam haritasıdır; o halde bu harita}'l doğru okumanın temel şartı ayetlerdeki ilk ve asli manaları ara}'lp bulmaktır. İlk ve asli manayı
n Ömer Faruk Yavuz, Kur'an'da Sembolik Dil, Ankara Okulu Yayınlan, Ankara 2006, s. 346.
284 İSLAM VE YORUM
arayıp bulma çabası aynı zamanda Rası'.llullah'ın öncülüğünde hayata geçirilen
müslümanlık tecrübesini anlamak ve kendi hayatımızı bu tecrübeye göre
kurmaktır.54
Bu bakımdan, özellikle Hz. Peygamber ve ilk müslüman neslin Kur'an'dan
ne anladıkları göz ~rdı edilmemesi gereken bir konudur. Tefsir faaliyetinin
temel gayesi de bu konuyla ilgili olmalıdır. Rivayet ve tarihi bilgiler ışığında ilk
ve asil mananın ortaya çıkarılmasınd~n sonra, içinde bulunduğumuz çağın
sorunları ve ihtiyaçlarıyla ilgili olarak yeni yorumlar, ictihadlar ve istinbatlarda
bulunmakta hiçbir sakınca yoktur. Hatta yeni yorumlar (te'viller) üretmek bir
bakıma zorunludur. Çünkü her yeni yorum/te'vil Kur'an'ın farklı çağlara ve
dünyalara dair ne demek istediği baklanda üretilen bir fikir ve düşünce olması
bakımından, ilahi hitabın insanlığa yönelik mesajlarının farklı zamanlar ve
vasatlarda bir bakıma güncellenmesi anlamı taşır.
KAYNAKÇA
Ahmed b. Hanbel, Ebu Abdillah Ahmed b. Muhammed, el-Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul 1982.
Aıusi, Ebü's-Sena Şihabüddin Mahmud, Ruhu'l-Meiinf, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2005.
Bazergan, Mehdi, Kur'iin'ın Nüzul Süreci, çev. Yasin Demirkıran-Mela Muhammed Feyzullah, Fecr Yayınevi, Ankara 1988.
Böwering, Gerhard, "The Light Verse: Qur'anic Text and Sfıri lnterpretation", Oriens, vol: 36 (2001).
Buharl. Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, el-Ciimiu's-Sahfh, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981. ·
Cabirl', Muhammed Abid,Arap-İsliim Kültürünün Akıl Yapısı, çev. Burh-an Köroğlu ve dğr., Kitabevi, İstanbul 1999.
Cevalikl, EbQ Mansur Mevhub b. Ahmed, el-Muarreb, nşr. F. Abdurrahim, Daru'lKalem, Dımaşk 1990.
Cevheri, Ebu Nasr İsmail b. Hammad, es-Sıhfih, Daru'J-Marife, Beyrut 2008.
Damin, Hatim Salih, Nususün Muhakkakatünfi U!arrıi'l-Kur'ani'l-Kerfm, Vizaretü'tTa'llmi'l-Aıi ve'l-Bahsi'l-İlmi, Bağdat 1991.
Dani, Ebu Amr Osman b. Said, el-Beyfin fi Addi Ayi'l-Kur'an, nşr. Ganim Kadduri elHamed, Merkezü'l-Mahtt1tat ve't-Türas, Kuveyt 1994.
Falireddin er-Razi, Ebu Abdillah Muhammed b. Ömer, et-Tefsfru'l-Kebfr (Mefatfhu'lGayb}, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2004.
Feyz-i Kaşani, Molla Muhsin Muhammed, Murtaza Tefsfru's-Sfijf, Müessesetü'lA'lemi li'l-Matbuat, Beyrut 2008.
54 Tefsirin mahiyeti ve işlevine dair geniş değerlendirme için bk:z. Öztürk, Tefsirin Hôlleri, s. 29-
93.
İSLAM VE YORUM 285
İbn Aşur, Muhammed Tahir, Tefsfru't-Talırfr ve't-Tenvfr, Daru Sahnun, Tunus 1997.
İbn Atıyye, Ebu Muhammed Abdülhak b. Galib, el-Mulıarrerü'l-Veciz fi Tefsfri'lKitôbi'l-Azfz, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2001.
İbn Manzur, Ebü'l-Fazl CemaJüddln Muhammed b. Mükerrem, Lisônü'l-Arab, Daru'lHadis, Kahire 2003.
İbn Sa'd, Ebu Abdillah Muhammed, Kitôbü't-Tabakôti'/-Kebir, nşr. Ali Muhammed Amr, Mektebetü'l-Hanci, Kahire 2001.
İbn Sina, Ebu Ali el-Hüseyn b. Abdillah, Tis'u Resai/ fi'l-Hikmeti ve't-Tabiiyyôt, Daru'l-Arab, Kahire 1989.
İbn Sina, Ebu Ali el-Hüseyn, Tefsiru Ayeti'n-Nur, [Hasan Asf, et-Tefsirü'l-Kur'ônf ve'llugati's·Safiyye fi Felsefeti İbn Sfnô içinde] el-Müessesetü'l-Camiatü Ji'd· Dirasat ve'n-Neşr ve't-Tevzi', Beyrut 1983.
İhvan-ı Safa, er-Risô/etü'/-Camia, nşr. Mustafa Galib, Daru Sadır, Beyrut 1974.
Kummi, Ebü'l-Hasen Ali b. İbrahim, Tefsiru'l-Kummf, Müessesetü'l-Alemi, Beyrut 2007.
Kurtubi, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Cami' li Ahkami'/-Kur'fın, nşr. Muhammed İbrahim el-Hafnavi-Mahmud Hamid Osman, Daru'l-Hadis, Kahire 2002.
Kuşeyri, Ebü'l·I<asım Abdülkerim b. Hevazin, letaifü'l·İşfırfıt, nşr. Abdüllatif Hasen Abdurrahman, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2000.
Kutluer, İlhan, "Nur" [İslam Düşüncesi]", DİA, İstanbul 2007. . Matüridi, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed, Te'vf/atü Ehli's-Sünne, nşr. Mecdi
Basellum, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2005.
Muhammad Ali, Maulana, lntroduction to the Study of The Holy Qıır'an, Ahmadiyya Anjuman Isha'at ls!am, Lahor trs.
Muhammad Ali, Maulana, The Holy Qıır'an with Eng/ish Translation and Commentary, Ahmadiyya Anjuman lsha'at Jslam, Ohio 2002.
Muhammed' Hüseyin ez-Zehebi, et-Tefsfr ve'l-Müfessirun, Daru'l-Erkam, Beyrut trs.
Mukatil, Ebü'l-Hasen Mukatil b. Süleyman, Tefsfru Mukôtil b. Süleyman, nşr. Abdullah Şehate, Müessesetü't-Tarihi'l·Arabi, Beyrut 2002.
Müslim, Ebü'l-Hüseyn Müslim b. el-Haccac, el-Cfımiu's-Sahih, nşr. M. Fuad Abdülbaki, Çağrı Yayınları İstanbul 1981.
Nursi, Said, Sikke-i Tasdiki Gaybt Sözler Yayınevi, İstanbul 1980.
Okumuş, Mesut, Kur'an'ın Felsefi Okunuşu: İbn Sin{ı Örneği, Araştırma Yayınları, Ankara 2003.
Okumuş, Mesut, Kur'an'ın Çok Boyutlu Okunuşu: İmfım Gazz{ılf Örneği, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2006.
Öztürk, Mustafa, Tefsir Tarihi Araştırmaları, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2005.
Öztürk, Mustafa, Tefsirin Hfılleri, Ankara Oku.Iu Yayınları, Ankara 2013.
Öztürk, Mustafa, Kur'an ve Aşırı Yorum: Tefsirde Batınilik ve Batıni Te'vil Geleneği, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2014.
Rağıb el-İsfahani, Ebü'l-Kasım Hüseyn b. Muhammed, el-Müfredfıtfi Garfbi'l-Kur'fın, Daru'l-Ma'rife, Beyrut 2005.
286 İSLAM VE YORUM
Sehl et-Tüsterl, Ebil Muhammed Sehl b. Abdillah, Tefsfrü'l-Kur'fıni'l-Azfm, Daru'lHaram li't-Turas, Kahire 2004.
Suyfıtl, Ebü'l-Fazl Celfılüddln Abdurrahman, el-İtkanfi Ulümi'l-Kur'an, nşr. Mustafa Dlb el-Buğa, Dımaşk-Beyrut 2002.
. -Sülemi, Ebu Abdirrahman Muhammed, Hakaiku't-Tefsfr (Tefsffü's-Sülemf), nşr.
Seyyid İmran, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2001.
Şehristanl, Ebü'l-Feth Muhammed b. Abdilkerlm Meffıtfhu'l-Esrfır ve Mesabfhu'lEbrfır, nşr. Muhammed Azerşeb, Merkezü'l-Buhı1s ve'd-Dirasat li't-Türasi'lMahtt1t, Tahran 2008.
Taberi, Ebu Ca'fer Muhammed b. Cerir, Cfımiu'/-Beyan an Te'vfli Ayi'/-Kur'an, Daru'l-Fikr, Beyrut 2005.
Tirmizl, Ebu İsa Muhammed b. İsa, es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.
Topaloğlu, Bekir, "Nur", DİA, İstanbul 2007.
Tusi, Ebu Ca'fer Muhammed, et-Tibyanfi Tefsfri'l-Kur'fın, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut trs. ·
Yaşaroğlu, M. Kamil "Nur Suresi", DİA, İstanbul 2007.
Yavuz, Ömer Faruk, Kur'an'da Sembolik Dil, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2006.
Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1979.