j:.; - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · mÜ fesser "tefsire muhtaç olup da hakkında tefsir...

2
ya tercüme ve bir Farsça sözlük ha- da bilinmektedir (Tra lji C, Istak- nuti Bosnjaci, s. I I 8). Mehmet Müezzinoviç'in 1 OO'den fazla makalesi büyük bir Glasnik, El-Hidaj e, Prilo zi za Orijen- talnu Fl olo giju, A nali GHB, Nase Sta- rine, Takvim, Bakij e-A lmanah, Prepo- rod, Islamska Misao, Z emzem, Odjek, Z ivot gibi Saraybosna'da dergilerde ve ne'de Starine Kosova i Metohije, Yenipazar'daki Novi pazarski Zb ornik, Zagreb'deki Bulletin za Likovnu Umj et- nost dergilerde ve da ma- kaleleri (Fajic . s. 145; Tral ji c, Anali GHB, IX-X 1 I 983], s. 329-333) : Zejnil Fajic, "Mujezinovic, Mehmed hadzi" , Glasn ika Vrhovnog Islamskog Staljesinstva u SFRJ od 1933. do 1982 Godine, Sarajevo 1983, s. 145; Mustafa Ceman, Bibli og- rafüa Bosnj acke Knjizevnost i, Zagreb 1994, s. 530, 588; Mahmud TraUic , Istaknuti Zagreb 1994, s. 113-127; a.mlf., "lslamska Epig- u Bosni i Hercegovini. Me hmed Mujezi- novic, lslamska u Bosni i Hercegovi- ni, knj. !. ", T akvim, Sarajevo 1974, s. 300-301; a.mlf., "lslamska u Bosni i Hercego- vini, knj. (pr ikaz)", Glasn ik VIS, XXXVIII /7-8 975 ). s. 375-377; a.mlf., "Merhum Mus- tafa ef. Mujezinovic", Takvim, Sarajevo 1976, s. 190-193; "Sacuv ana Ljepota Natpisa (Meh med Muj ezi novic, Ep igrafika, kn ji- ga ll. , Sarajevo 977)", a.e. 979). s. 33 2-334; a.mlf., "Hadzi Mehmed ef. Mujezinovic (Mer- hu m)", Glasnik VIS, XLIV/4 [1981). s. 423-427; a.mlf., "Kapitalno djelo [Mehmed Mu j ezi novic, lslamska Epigraf ika Bosne i Hercegovine. knj. llL , Bosans ka Krajina , Zapadna Bos na i Hercego- vi na. Sarajevo 1 982)" , a.e., XLV/3 ( 1 982). s. 351- 354; a.mlf .. "Hadzi jusuf Li vnjak, Odazivam TI se Boze", Takvim, Sarajevo 1982, s. 265-266; a.mlf .. "Prof. Mehmed ef. Mujezinovic", Ana/i GHB, IX-X ( 1983). s. 327-333, 339; Muhamed Hadzijahic, "Marginalija uz najnoviju Muj ezino- vi cevu knjigu o islamskoj Radio Sa - rajevo- TreC:i Program, Vll/20, Sarajevo 1978, s. 916-919; Rusmir Mahmutcehajic, "Kroz Groblja i Harfovlja (Mehmed MujezinoviC, lslamska Epig- rafika Bosne i Hercegovine. lst oc na i Cent ra ln a Bosna)", Zivot, XXVll/6, Sarajevo 1978, s. 728- 730; a.mlf .. "Skica za tarih", Cas Sjecanja-Meh- med Mujezinovic 29.7.1913 - 1451981 Kulturno Drustvo Bosnjaka "Preporod"). Sarajevo 1996, s. 3-13 ma ka le için bk. Odjek, XXXIV/ 23, Sarajevo s. 18-26); Kasim Had zi c, "Mer- hum H. Mehmed Ef. Mujezinovic", Takvim, Sa - rajevo 1982, s. 267 -269; Enes Pelidüa. "Nauc- ni doprinos Mujezinovica", Pregled, LXXII/lO, Sarajevo 1983, s. 1035-1 039. li! MUHAMMED MÜFAHARE L (bk. FAHR). _j ( Q j:.;.oJ 1 ) Duygu idrak edilen ve için yeniden üreten gücünü belirten L eski psikoloji terimi (bk. DUYU; HAYAL). MÜFESSER ( .,.:.Wl ) _j Hükme biçimde delalet eden, te'vil ve tahsis ihtimali usiil-i terimi. L _j Tefslr masdanndan türetilen ve sözlük- te gelen müfesser kelimesi Hanefi usul terminolojisinde hük- me te'vil ve tahsis ihtimali derecede biçimde delalet eden ifade eder. Kelime Kerim'de ve hadislerde geçmemekle birlikte bir ayette (ei-Fur ka n 25/33) ve birçok hadiste (Wen- sinck, el-Mu'cem, "fsr" md.) tefsir kelime- sine iki hadisin rivayetinde biri ravi Ya'la b. Memlek'in (Tirmizi, .[\ur'an", 23; Nesa!. 83, 13). Buharl'nin ("Ze- kat", 55) ifadesi içinde ol- mak üzere müfesser kelimesi geçmekle beraber sözlük kulla- görülmektedir. usulünde Kitap ve Sünnet'teki ifa- delerin yorumuyla ilgili kurallar belirlenir- ken tabi tu- Hanefi usulcülerinin ba- "zahir. nas, müfesser, muhkem" dörtlü tasnif içinde müfesser muhkemden sonra dü- zeyi en yüksek türünü ifade eder. Se- rahsl'nin müfesseri üzere yap- "Has ise te'vil, am ise tahsis ihti- mali olup kendisiyle neyin zahir ve nas- tan daha ileri düzeyde bir bili- nen özetlemek mümkün- dür 1 65) Alaeddin es-Semerkan- dl müfesseri sözü söyleyenin kati delil için bir manaya gelme ihtimalinin orta- dan unsuruna ve- rir ve bu sebeple ona "mübeyyen" ve "mu- fassal" da belirtir (Mi- s. 35 1) . Bir kendi daki düzeyi sebebiyle müfesser sa- gibi, te'vile ol- veya sözün sahibinden izah gelme- FESSER den durumda bulundu- halde daha sonra hiçbir mayacak olan da müfesser girer. ahkam ayetlerindeki "semanln" (seksen) ve "sela- se" (ü ç) gibi bildiren lerle ayette (et-Tevbe 9/ 36) tahsis ihtimalini ortadan "kaf- feten" (t opyekün) müfesserin birinci türü için verilen örnekler yer Müfesserin ikinci türü için "salat" (namaz) gibi dini terime ve gerektirmeyecek ölçüde hale getirilen örnek verilebilir bk. MÜCMEL) Öte yandan rek, ve da kati de- Hile ihtimal veya ortadan hale müfesse- re olur (a.g.e., s. 35 1 ). ikisinin de beyana konu yönünden müfes- ser ile müewel terimleri benzer- lik bulunmakla birlikte müfesserde yapan bizzat ve kesin bir biçimde için manaya gelme ihtimali yoktur ; müewel- de ise müctehidin ga- libi ve ile ortaya ve bu ma- na kesin için bir olma ihtimali korur bk. MÜEWEL) Müfesserin hükmü, neshi de- lil takdirde delalet ma- naya uygun olarak amel etmenin gerekli Te'vil ve tahsis ihtimaline olmakla birlikte müfesser neshi kabil arneli bir hükümle ilgiliyse nesih ihtimaline es-Sera hsl, I, 165); an- cak bu ihtimal Hz. Peygamber'in hayatta süre ile Onun dan sonra sadece müfesser bütün naslar nesih muhkem ni- olup nesih ve iptale La- düzeyi bu kilde tabi pratik sonucu konuda iki seviyede halinde ortaya Böyle bir durumda müfesser zahir ve nassa, muh- kem de müfessere tercih edilir (örn ekler için bk. M. Edlb Sa lih , 1, 1 87- I 96 ; Zekiy- yüdd in s. 374-375) Hanefiler usul çevrelerinde mü- fesser için rastlanmak- la beraber s. 147; ibn Hazm, 1, 4 3; Bad, s. 48) mütekellimln metodunu benimseyen usulcülerin eserlerinde mü- fesser Hanefiler'deki gibi bir kulla- konu ve bir terim haline Onlardan mü- fesseri "tefsire bulunmayan" ve 497

Upload: others

Post on 18-Oct-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: j:.; - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · MÜ FESSER "tefsire muhtaç olup da hakkında tefsir varit olmuş lafız" anlamında kullanmışlar dır. Mütekellimln metoduna göre yazılmış

ya tercüme ettiği ve bir Farsça sözlük ha­zırladığı da bilinmektedir (Tra ljiC, Istak­nuti Bosnjaci, s. I I 8).

Mehmet Müezzinoviç'in 1 OO'den fazla makalesi vardır. Bunların büyük bir kısmı Glasnik, El-Hidaje, Prilozi za Orijen­talnu Flol ogiju, A nali GHB, Nase Sta­rine, Takvim, Bakije -A lmanah, Prepo­rod, Islamska Misao, Z emzem , Odjek, Zivot gibi Saraybosna'da çıkan dergilerde ve yıllıklarda yayımlanmıştır. Ayrıca Prişti­

ne'de çıkan Starine Kosova i Metohije, Yenipazar'daki Novipazarski Zbornik, Zagreb'deki Bulletin za Likovnu Umjet­nost adlı dergilerde ve yıllıklarda da ma­kaleleri neşredilmiştir (Fajic. s. 145; Tral jic, Anali GHB, IX-X 1 I 983 ] , s. 329-333)

BİBLİYOGRAFYA :

Zejnil Fajic, "Mujezinovic, Mehmed hadzi" , Bibliogra{ıja Glasnika Vrhovnog Islamskog Staljesinstva u SFRJ od 1933. do 1982 Godine, Sarajevo 1983, s. 145; Mustafa Ceman, Bibliog­rafüa Bosnj acke Knjizevnosti, Zagreb 1994, s. 530, 588; Mahmud TraUic , Istaknuti Bosrıjaci,

Zagreb 1994, s . 113-127; a.mlf., "lslamska Epig­rafıka u Bosni i Hercegovini. Mehmed Mujezi­novic, lslamska Epigrafıka u Bosni i Hercegovi­ni, knj. !. ", Takvim, Sarajevo 1974, s. 300-301; a.mlf., "lslamska Epigrafıka u Bosni i Hercego­v ini , knj . ı (prikaz)", Glasnik VIS, XXXVIII/7-8 (ı 975 ). s. 375-377; a.mlf., "Merhum Hafız Mus­tafa ef. Mujezinovic", Takvim, Sarajevo 1976, s. 190-193; a.mıf.. "Sacuvana Ljepota Natpisa (Mehmed Mujezi novic, ıslamska Epigrafika, kn ji­ga ll. , Sarajevo ı 977) ", a .e. (ı 979). s. 332-334; a.mlf., "Hadzi Mehmed ef. Mujezinovic (Mer­hu m)", Glasnik VIS, XLIV/4 [1981). s. 423-427; a.mlf., "Kapitalno djelo [Mehmed Mu jezi novic, lslamska Epigrafika Bosne i Hercegovine. knj. llL , Bosanska Krajina , Zapadna Bos na i Hercego­vi na. Sarajevo 1 982)" , a.e., XLV/3 ( 1 982). s. 351-354; a.mlf .. "Hadzi jusuf Livnjak, Odazivam TI se Boze" , Takvim, Sarajevo 1982, s. 265-266; a.mlf .. "Prof. Mehmed ef. Mujezinovic", Ana/i GHB, IX-X (1983). s . 327 -333, 339; Muhamed Hadzijahic, "Marginalija uz najnoviju Mujezino­vicevu knjigu o islamskoj epigrafıci", Radio Sa­rajevo- TreC:i Program, Vll/20, Sarajevo 1978, s. 916-919; Rusmir Mahmutcehajic, "Kroz Groblja i Harfovlja (Mehmed MujezinoviC, lslamska Epig­rafika Bosne i Hercegovine. lstocna i Centra lna Bosna)", Zivot, XXVll/6, Sarajevo 1978, s. 728-730; a.mlf .. "Skica za tarih", Cas Sjecanja-Meh­med Mujezinovic 29.7.1913 - 1451981 (nşr.

Kulturno Drustvo Bosnjaka "Preporod"). Sarajevo 1996, s. 3-13 (aynı maka le için bk. Odjek, XXXIV/ 23, Sarajevo ı98ı. s. 18-26); Kasim Hadzic, "Mer­hum H. Mehmed Ef. Mujezinovic", Takvim, Sa ­rajevo 1982, s. 267 -269; Enes Pelidüa. "Nauc­ni doprinos Mehıneda Mujezinovica", Pregled, LXXII/lO, Sarajevo 1983, s . 1035-1 039.

li! MUHAMMED Aımçi

MÜFAHARE

L (bk. FAHR).

_j

MÜFEKKİRE ( Q j:.;.oJ 1 )

Duygu planında idrak edilen imajları

çeşitli birleştirme ve ayırma işlemleriyle akıl için yeniden üreten

düşünme gücünü belirten

L

eski psikoloji terimi (bk. DUYU; HAYAL).

MÜFESSER ( .,.:.Wl )

_j

Hükme açık biçimde delalet eden, te'vil ve tahsis ihtimali taşımayan lafız

anlamında usiil-i fıkıh terimi. L _j

Tefslr masdanndan türetilen ve sözlük­te "açıklanmış" anlamına gelen müfesser kelimesi Hanefi usul terminolojisinde hük­me te'vil ve tahsis ihtimali taşımayacak derecede açık biçimde delalet eden lafzı ifade eder. Kelime Kur' an-ı Kerim'de ve hadislerde geçmemekle birlikte bir ayette (ei-Furkan 25/33) ve birçok hadiste (Wen­sinck, el-Mu'cem, "fsr" md.) tefsir kelime­sine rastlanır. iki hadisin rivayetinde biri ravi Ya'la b. Memlek'in (Tirmizi, "Şevabü'l­.[\ur'an", 23; Nesa!. " İftitiıl:ıu'ş-şalat", 83,

"1\ıyamü ' l-leyl", 13). diğeri Buharl'nin ("Ze­kat", 55) değerlendirme ifadesi içinde ol­mak üzere müfesser kelimesi geçmekle beraber bunların sözlük anlamında kulla­nıldığı görülmektedir.

Fıkıh usulünde Kitap ve Sünnet'teki ifa­delerin yorumuyla ilgili kurallar belirlenir­ken lafız değişik açılardan ayınma tabi tu­tulmuştur. Hanefi usulcülerinin açıklık ba­kımından yaptığı "zahir. nas, müfesser, muhkem" şeklindeki dörtlü tasnif içinde müfesser muhkemden sonra açıklık dü­zeyi en yüksek lafız türünü ifade eder. Se­rahsl'nin müfesseri tanıtmak üzere yap­tığı izahı. "Has ise te'vil, am ise tahsis ihti­mali bırakmayacak şekilde açıklanmış olup kendisiyle neyin kastedildiği zahir ve nas­tan daha ileri düzeyde bir açıklıkta bili­nen lafız" şeklinde özetlemek mümkün­dür (Uşul, ı. 165) Alaeddin es-Semerkan­dl müfesseri tanımlarken sözü söyleyenin amacı hakkında kati delil bulunduğu için başka bir manaya gelme ihtimalinin orta­dan kalkmış olması unsuruna ağırlık ve­rir ve bu sebeple ona "mübeyyen" ve "mu­fassal" adlarının da verildiğini belirtir (Mi­zanü 'l-uşul, s. 35 1 ) . Bir lafız kendi slgasın­daki açıklık düzeyi sebebiyle müfesser sa­yılabileceği gibi, başlangıçta te'vile açık ol­duğu veya sözün sahibinden izah gelme-

MÜ FESSER

den aniaşılamayacak durumda bulundu­ğu halde daha sonra hiçbir kapalılık taşı­mayacak şekilde açıklanmış olan lafızlar da müfesser kapsamına girer. Bazı ahkam ayetlerindeki "semanln" (seksen) ve "sela­se" (üç) gibi sayı bildiren lafızlarla müşrik­lerle savaş hakkındaki ayette (et-Tevbe 9/ 36) tahsis ihtimalini ortadan kaldıran "kaf­feten" (topyekün) lafzı müfesserin birinci türü için verilen örnekler arasında yer alır.

Müfesserin ikinci türü için "salat" (namaz) gibi dini terime dönüştürülen ve içeriği başka açıklama gerektirmeyecek ölçüde açık hale getirilen lafızlar örnek verilebilir (ayrıca bk. MÜCMEL) Öte yandan müşte­rek, müşkil ve mücmellafızlar da kati de­Hile ihtimal veya işkali ortadan kaldıracak şekilde açık hale getirildiğinde müfesse­re dönüşmüş olur (a.g.e., s. 35 1 ). ikisinin de beyana konu olması yönünden müfes­ser ile müewel terimleri arasında benzer­lik bulunmakla birlikte müfesserde açık­

lamayı yapan bizzat şari'dir ve lafız kesin bir biçimde açıklandığı için artık başka manaya gelme ihtimali yoktur; müewel­de ise lafzın manası müctehidin zann-ı ga­libi ve ictihadı ile ortaya çıkarılır ve bu ma­na kesin olmadığı için başka bir mananın kastedilmiş olma ihtimali varlığını korur (ayrı ca bk. MÜEWEL)

Müfesserin hükmü, neshi hakkında de­lil bulunmadığı takdirde delalet ettiği ma­naya uygun olarak amel etmenin gerekli olmasıdır. Te'vil ve tahsis ihtimaline kapalı olmakla birlikte müfesser neshi kabil arneli bir hükümle ilgiliyse nesih ihtimaline açık­tır (Şemsüleimme es-Serahsl, I, 165); an­cak bu ihtimal Hz. Peygamber'in hayatta bulunduğu süre ile sınırlıdır. Onun vefatın­dan sonra sadece müfesser lafızlar değil

bütün naslar nesih açısından muhkem ni­teliğinde olup nesih ve iptale kapalıdır. La­fızların açıklık düzeyi bakımından bu şe­kilde sıralamaya tabi tutulmasının pratik sonucu aynı konuda iki farklı seviyede lafız bulunması halinde ortaya çıkar. Böyle bir durumda müfesser zahir ve nassa, muh­kem de müfessere tercih edilir (örnekler için bk. M. Edlb Sa lih, 1, 187- I 96; Zekiy­yüdd in Şa'ban , s. 374-375)

Hanefiler dışındaki usul çevrelerinde mü­fesser için yapılmış tanımiara rastlanmak­la beraber ( İbn FCırek. s. 147; ibn Hazm, 1, 43; Bad, s. 48) mütekellimln metodunu benimseyen usulcülerin eserlerinde mü­fesser Hanefiler'deki gibi yaygın bir kulla­nıma konu olmamış ve yerleşik bir terim haline gelmemiştir. Onlardan bazıları mü­fesseri "tefsire ihtiyacı bulunmayan" ve

497

Page 2: j:.; - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · MÜ FESSER "tefsire muhtaç olup da hakkında tefsir varit olmuş lafız" anlamında kullanmışlar dır. Mütekellimln metoduna göre yazılmış

MÜ FESSER

"tefsire muhtaç olup da hakkında tefsir varit olmuş lafız" anlamında kullanmışlar­dır. Mütekellimln metoduna göre yazılmış usul eserlerinde genellikle yer alan ve la­fızların manaya delaletinin açıklık derece­sini gösteren zahir ve nas şeklindeki ayı­rımda nas Hanefiler'in terminolojisindeki müfesser karşılığı olup "manasına kati ola­rak delalet eden ve başka ihtimale açık bulunmayan lafız" demektir (M. Edlb Sa­lih. ı . 222-224; Zekiyyüddin Şa 'ban , s. 376; mübeyyenin nasla eş anlamlı kullanımı için bk. Gazzall, I. 345) .

BİBLİYOGRAFYA :

Lisanü'l·'Arab, "fsr" md.; et-Ta'ri{at, "el-Mü­fesser'' md.; Tehanevl. Keşşaf, ll, 1115-1117; Wensinck, el-Mu'cem, "fsr" md.; Buhar!, "Ze­kat" , 55; Tirmizi, "Şevabü'I-I}ur'an", 23; Nesai, "İftitaJ:ıu'ş-şalat", 83, "!5ıyamü'l-leyl". ı3; ibn Fü­rek, el-Hudüd fl'l-uşül ( nşr. Muhammed es-Sü­leyman!) , Beyrut 1999, s. 147; İbn Hazm, el-İ/:t­kam, Beyrut 1405/1985, ı, 43; Bac1, İ/:tkamü 'l­fuşül tt a/:tkami 'l-uşül (nşr. Abdullah Muham­med el-CübOrl) , Beyrut 1409/ 1989, s. 48; ima­mü'I-Haremeyn ei-Cüveyni, el-Burhan tt uşüli'l­fı~h (nş r. Abdülaztm ed-Dtb), Devha 1399,1, 413; Şemsüleimme es-SerahsT. Uşül (n ş r. Ebü'l-Vefi'i el-Efganl) , Haydarabad 1372-> Beyrut 1393/ 1973, ı , 165; Gazzalt, el-Müstaşfa, Kahire 1322/ 1904, I, 345; Alaeddin es-Semerkandi, Miza­nü 'l-uşül (n şr. M. Zekl Abdülber). Katar ı404/ ı984, s. 35ı , 360; Seyfeddin el-Amidi, el-İf:tkam (nşr. İbrahim ei-AcOz). Beyrut ı405/ı985, lll, 25; Sadrüşşerta, et-TavZif:t tt /:talli gavamizi 't-Ten~l/:t (Teftazani, et-Telvi/:t içinde). Kahire ı377/1957, ı , 125; ŞevkilnT. İrşadü'l-fuf:tül, Beyrut, ts. (Da­rü'l-ma 'rife), s. ı78; Ali Haydar Efendi, Usül-i Fı­kıh Dersleri, istanbul ı966 , s. 172-ı74 ; Abdül­vehhab Hallaf, İslam Hukuk Felsefesi: İlmü usü­li 'l-fıkh (tre. Hüseyin Atay) , Ankara ı973 , s. 3ı5-3 ı 6; Muhammed Eb O Zehre, İslam Hukuku Me­todolojisi (tre. Abdülkadir Şener), Ankara ı979, s . ı07-ı08 ; Bilmen, Kamus 2

, I, 2ı, 76; M. Edib Salih, Tefsirü 'n-nuşüş fi 'l-fı~hi 'l-İslami, Beyrut ı404/1984 , I, ı65-ı78, ı87-ı96 , 222-226; Fah­rettin Atar, Fıkıh Usülü, istanbul ı988, s. 211 ; Ferhat Koca, İslam Hukuk Metoda/ojisinde Tah­sis, istanbul ı 996, s. 82, ı41; Zekiyüddin Şa'ban , İslam Hukuk ilminin Esasları (tre. İbrahim Kafi Dönmez), Ankara 2004, s. 372-376.

L

liJ FERHAT KocA

MÜFESSİR

(rw' ı _j

Sözlükte "açıklamak, beyan etmek, izhar etmek" anlamındaki fesr kökünün "tef'il" kahbından (tefslr) türeyen müfessir keli­mesi "Kur' an-ı Kerim'i yorumlayan kimse" demektir. Tefsir Kur'an'da bir yerde ge­çer (el-Furkan 25/33) . Müfessir kelimesi­nin ilk defa ne zaman kullanıldığı yolunda açık bilgi yoksa da Taberi gibi nisbeten

498

müteahhir bir müfessirin Kur'an'ı açıkla­yanlar için bu kelimeye yer vermesi (Ca­

mi'u'l-beyan, ı . 88) daha öncesinde de kul­lanıldığının işareti olarak kabul edilebilir. Abdullah b. Abbas için İbn Mes'Od'un zik­rettiği "tercümanü'I-Kur'an" ifadesi (a.g.e., ı . 84; İbn Hacer, V. 276-279) büyük ihtimal­le "müfessir" anlamına geliyordu. Kaynak­larda müfessir yerine "ehlü't-tefsir. asha­bü't-tefsir. ehlü't-te'vil. ashabü't-te'vil" ta­birleri de kullanılmıştır.

Kur'an-ı Kerim'e göre onu yorumlama yetkisi Allah'tan sonra ResGl-i Ekrem'e aittir. Zira bir meselenin halli konusunda Allah-ResGiullah-ilim sahibi üçlemesi muh­telif vesilelerle zikredilmiş, Nahl suresin­de ( ı6/44) ResGiullah'a Kur'an'ı açıklama görevinin verildiği belirtilmiştir (ayrıca bk. İbrahim 14/4; en-Nahl16/64). Kıyamesüre­sindeki (75/ 19). "Sonra şüphen olmasın ki onu açıklamak da bize aittir" ifadesinden Kur'an'ı yorumlama işinin ResGl-i Ekrem'e Allah tarafından öğretildiği anlaşılmakta­dır. İbn Teymiyye. Nahl suresindeki ayeti delil göstererek Resülullah'ın Kur'an'ın la­fızlarını açıkladığı gibi manalarını da açık­ladığını ileri sürer (Mu~addime, s. 63 ). Ni­tekim Hz. Peygamber bazan ayetteki bir kapalılığa işaret eder. bazan ayetle ilişkili olarak sorulan bir soruya cevap verir, ba­zan da Kur'an'ı Kur'an'la tefsir ederdi (Bu­har!, "Tefsir", 2, "Şavm", 16; Tirmizi, "Tef­sir", 2; SüyGtl, IV, 502-539; Yıldırım , s. 139-199). ResGl-i Ekrem'in Kur'an'ı tefsir edici mahiyette davranışlarda bulunduğuna dair örnekler vardır ve bunlar sözlü tefsirinden daha yaygındır. Resülullah'ın ahlakını so­ran bir kimseye Hz. Aişe'nin, "Sen Kur'an'ı okumaz mısın? Onun ahlaki Kur'an'dı" di­ye cevap vermesi (Müslim, "Şalatü'l-müsa­fırin", 139; Tirmizi, "Birr'', 69) bu konuda önemlidir.

Hz. Peygamber'in ayetlerin ne kadarını tefsir ettiği hususu tartışmalıdır. Hz. Aişe'­nin, "ResGlullah, Allah'ın kitabından Cib­ril'in ona öğrettiği kadar tefsir ederdi" şeklindeki sözü (Taberl, I, 79, 83) onun tef­sirlerinin hem ilahi kaynağa dayandığını hem çok olmadığını göstermektedir (tef­sirle ilgili rivayetler içinde ResOl-i Ekrem'­den gelenlerin oranı konusundaki değer­lendirmeler için bk. Koç, s. 107). İbn Akl­le el-Cevherü'l-mamp1m fi't-tefsir bi'l­mertU' min kelômi seyyidi'l-mürselin ve'l-mabkum adlı tefsirinde (Süleymani­ye Ktp., Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 58, 59, 60, 61 , 62; Hekimoğlu Ali Paşa Camii, nr. 19 [967]) Hz. Peygamber'in bu nitelikteki söz ve fiilieriyle ilgili rivayetleri toplamıştır.

Ashap, ResGl-i Ekrem'in sağlığında Kur­'an'ı yorumlamakyerine ortaya çıkan prob­lemierin halli için ona başvurmuştur. Re­sGlullah'ın vefatından sonra bu görevi onun eğitiminden geçerek Kur'an tefsiri alanın­da ehliyet kazanan sahabiler yapmaya ça­lışmıştır. Başta Abdullah b. Abbas olmak üzere Übey b. Ka'b ve Abdullah b. Mes'Od ashap içinde bilinen meşhur müfessirler­dir (Mustafa Müslim, s. 64- 164) Tabiin dö­neminde oluşan Mekke, Medine ve Irak (KOfe) tefsir mektepleri bu üç müfessirin çevresinde onların talebeleri tarafından şekillendirilmiştir. İbn Abbas'ın müfessir olarak otoritesini ortaya koyan en önem­li kriter ondan gelen rivayetlerin çokluğu­dur (İbn Ebu Hatim'in ve Taberi'nin tefsir­lerindeki rivayetler için bk. Berg, s. 142; Koç. s. 117). İmam Şafii, İbn Abbas'tan nakledilen rivayetlerin sayısının 1 00 kadar olduğunu söylemiş (SüyOtl, IV, 497), şöh­retinden dolayı ona hadis isnat edildiğini ileri sürenler olmuştur (Abdülazlz b. Ab­dullah Humeydl, 1, 25-30) .

Hz. Peygamber'in, Kur'an'ın tefsiri konu­sunda bilgisizce konuşanların cehennem­le cezalandırılacağını ve Kur'an hakkında kendi re'yi ile söz söyleyenterin isabet et­seler bile hatalı yolda bulunduğunu bildir­mesi (Tirmizi, "Tefsir" , l; Taberl, ı . 71-73) sahabenin ve tabiin nesiinin tefsir husu­sunda ihtiyatlı davranmasına yol açmış­tır. Nitekim Hz. Ebu Bekir'e Abese suresi­nin 31 . ayetinin manasının sorulması üze­rine. "AIIah'ın kitabına dair bir şeyi kendi fikrime göre tefsir eder veya bilmediğim halde söylersem hangi yer beni üzerinde taşır, hangi sema beni gölgelendirir?" de­diği rivayet edilmiştir (a.g.e. , I, 72) . Ancak bir yandan re'y ile tefsiri yasaklayan riva­yetlerin isnadının tartışmalı olması, öte yandan Kur'an'ı yorumlamayı teşvik eden rivayetlerin bulunması ve sözü edilen ya­saklamanın Kur'an hakkında delilsiz ko­nuşma ile ilgili sayılması Kur'an'ın yorum­lanmasının gerekli olduğu şeklindeki anla­yışa kapı açmıştır (Şatıbl . III. 406-410). Bu sebeple tabiin neslinden başlamak üzere dirayet tefsiri yöntemi giderek artan bir şekilde kullanılmıştır.

Tabiin devrinde müfessirlerin sayısı bir hayli çoğalmıştır. Said b. Cübeyr, Mücahid b. Cebr, İkrime ei-Berberi, TavGs b. Key­san, Ata b. Ebu Rebah, Ebü'I-Aiiye er-Ri­yahi. Muhammed b. Ka'b ei-Kurazi, Zeyd b. Eslem, Alkame b. Kays, Mesrük b. Ec­da', İbrahim en-Nehai, Hasan-ı Basri ve Katade b. Diame bunların önde gelenleri­dir. Bu dönemin müfessirleri aynı zaman-