jineolojÎjineolojÎ Üçaylıkbilimvekuramdergisi yerelsüreliyayın/sayı:17...

263
JINEOLOJÎ 3 Aylık Bilim Kuram Dergisi, Sayı:17

Upload: others

Post on 05-Mar-2021

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ3 Aylık Bilim Kuram Dergisi, Sayı:17

Page 2: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎÜç Aylık Bilim ve Kuram DergisiYerel Süreli Yayın / Sayı: 17Nisan-Mayıs-Haziran 2020

JİNGEH Basın Yay. Mat. Dağ. Tas. VeReklam Org. Film Eğt. Tic. San. LTDŞTİ. Adına sahibi: Zeynep Demir

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüAyşe Berktay

Sayı EditörleriDerya Aydın, Ruşen Seydaoğlu

Yayın Kurulu:Aycan Diril, Derya Aydın, Elif Berk,Elif Kaya, Evin Soysal,Haskar Kırmızıgül, Meral Çiçek,Nagihan Akarsel, Nesrin Orun,Laleş Çeliker, Rojda Yıldız,Ruşen Seydaoğlu

Danışma Kurulu:Candan Yıldız, Dılar Dirik,Feryal Saygılıgil, Gönül Kaya,Havin Güneşer, Hülya Osmanağaoğlu,Kayuş Çalıkman Gavrilof,Malalai Joya, Nazan Üstündağ,Nükhet Sirman, Rabab El-Mahdi,Rabab İbrahim Abdulhadi,Remziye Arslan, Ronahi Önen,Ruken Şengül, Saira Zuberi,Seda Altuğ, Shiler Amini,Silvia Federici,Silvia Marcos, Şemsa Özar,Şenel Karakaş,Valantine M.Moghodam,Yakın Ertürk, Yüksel Genç,Zeynep Kıvılcım

Abonelik Koşulları:Yıllık abonelik bedeli: 60 TLYurtdışı abonelik bedeli: 70 EuroTürkiye Ziraat bankası Diclekent ŞubesiHesap No: 74457524-5002IBAN:TR 66 0001 0020 0074 4575 2450 02Euro HesabiZiraat Bankası Galatasaray/İstanbulŞb.Hesap No: 74457524 5003IBAN:TR260001000701744575245003

Yazışma Adresi:JİNGEH Basın YayınHuzurevleri Mahallesi Sıtkı GöralCaddesi 13. Sokak Kurdi-Der Apt.Kat:4 No:4Kayapınar / DiyarbakırTel: 0412 229 63 89e-posta: [email protected] adresi:http://www.jineolojidergisi.orgfacebook: @jineolojidergisitwitter: @jineolojidergi

* Yayınlanan tüm yazıların sorumlu-luğu yazarına aittir. Dergide yeralan yazılar kaynak gösterilmek kay-dıyla kullanılabilir. Dergiye gönderi-len yazıların yayınlanması yayınkurulunun kararına bağlıdır.

Kapak ResmiAslı FilizKapak UygulamaBaşak Sıla Kaymakİç TasarımNazemin ÇapBasımeviCeylan MatbaaMaltepe Mah. Davutpaşa Cad. Güvenİş Merkezi B Blok No:318Topkapı-İstanbul

Page 3: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

BU SAYIDA...

5

27

13

51

69

86

107

123

131

150

177

190

202

226

234

246

166

Editörden

Özgürlüğü Herkes İçin Gerçek Kılan Kadınların Yüzyılı / Haskar Kırmızıgül

Savaşın, Sömürünün ve Egemenliğin Yeni Biçimleri ve Kadın Bedenine Yönelen Kapitalist Hınç/ Derya Aydın

21. Yüzyıl Kadın Mücadelesinde İçeriden Sorular / Şafak Ardem

Kadın Devriminin Bilime İhtiyacı Var mı? / Zeynep Beydağı

Kadın Mücadelesinde Parti İhtiyacı / Nagihan Akarsel

Toplumsal Sözleşme Kendini Yaratan ve Savunan Kadın Gerçekliğiyle Mümkündür / Elif Mercan

Demokratik Uygarlıkta Kadının Güzellik ve Etiğinin Değeri: Jineolojî Perspektifinden Bir Bakış/ Clara Torres

21. Yüzyıl Kadın Yüzyılı; Özgür Erkekliğin Yaratımında Tarihsel Eşik / Jîyan Delal

Diyalektiğin Kopuş Momenti 21. Yüzyıl Kadın Enternasyonalizmi Olarak Dünya Demokratik

Kadın Konfederalizmi / Meral Çiçek

Özgürlük Nedir? / Yvonne Heine

Feminist Özgürlük Savaşçıları: 20. Yüzyılın Heybesinden 21. Yüzyıla Taşanlar… / Zilan Narin

21. Yüzyıla Rengimizi Vermek İçin Kestik Kara Saçlarımızı! / Hêvî Devrim

Direniş Tarihinin Kopan Halkası: Devlet ve Özgürlük Arasında Sıkışmak / Necîbe Qeredaxî

MENA Bölgesinden İkinci Kadın Devrimi Yükseliyor / Büşra Ali

Soruları, Cevapları ve İhtimalleriyle Bir Film İzlemek: “Peki Şimdi Nereye?”/ Jineolojî Atölyesi

Leyla Xalid ile Söyleşi: Kadın Mücadelesine Filistin’den Bir Bakış

Page 4: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

4

J i n J i y a n A z a d î

"Günümüz, 21. yüzyıl kadın devrimine öncelik vermeyi şart kılıyor.“Ya yaşam ya barbarlık” sloganı bu devrimi dayatıyor."

Page 5: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

5

EDİTÖR

Özgürlük ütopyalarımızı bulanıklaştırmaya,yerine kötü senaryolar koyup bizleri de bunainandırmaya çalıştıkları şu dönemde, “21.yüzyıl kadın yüzyılı olacaktır” iddiamızayaraşır bir inançla buluşmak, her zamankindendaha fazla heyecanlandırıyor. Doğru yaşamınbilgisini, nasıl inşa edileceğini aramaya, ka-panmalar yerine buluşmaların yöntemlerinidüşünmeye, iflas eden devlet tipi yönetimlerekarşı kadın özgürlükçü muhalefetlerin ve alter-natif yönetimlerin imkânlarını tartışmayakaldığımız yerden devam ediyoruz.

Yaşamın ekolojik perspektife kavuşturulmasıgerektiğine dair öngörümüz, bugün virüsünyayılma hızıyla eş zamanlı olarak her geçen günvaka ve ölüm sayılarının artmasıyla ve bununkarşısında “uzay çağının” çözümsüz kalmasıylabir kez daha “nasıl yaşamalı” sorusunun cevap-larından biri haline geliyor. Doğanın bütünihtişamı ve güzelliğiyle açıldığı bir dönemdebüyük bir kapanma yaşanıyor. Üstelik bu yalnızcainsanların evlere çekildiği fiziksel bir kapanmadeğil; aynı zamanda büyük bir tedirginlik vekorkuyla gittikçe içe doğru çekilerek yaşanan birkapanma. Doğayı etkileyen insanı da etkiliyor,insanın etkilendiği doğaya da yansıyor; doğave insan arasındaki kadim diyalektik herkoşulda devam ediyor. Diğer taraftan kapitalistsistemin en çok önemsediği güç aygıtlarını,

Doğayıetkileyeninsanı daetkiliyor,

insanınetkilendiğidoğaya dayansıyor;

doğa ve insanarasındaki

kadimdiyalektik her

koşulda devamediyor.

Page 6: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

6

J i n J i y a n A z a d î

teknoloji ve sermayeyi elinde tutan Londra, NewYork, Hong Kong gibi merkezlerde yaşamın altüst olması, kısa vadede olmasa da uzun vadedemutlaka, toplumsal olmayanın doğa tarafındaneritileceğini bir kez daha gösteriyor.

Bu pandemik virüs yaşamı ele geçirirken ulusdevletlerin, eğitim, sağlık, ekonomi gibi alanlar-daki toplum ve kadın karşıtı politikaları, düşükpotansiyelli teselliler dışında elle tutulur hiçbir şeysunamıyor. Sistem politikalarına karşı güçlüçıkışlar yapamayan, dönüştürme pratiği sergileye-meyenler de bu kadere ortak oluyor. Eşit ol-mayanların eşit yaşayamadığı bu sistem içerisindevirüsten de eşit şekilde etkilenilmediğine tanıkoluyoruz. Etnisite, cinsiyet, inanç ve en fazla dasınıf dolayısıyla virüs bazılarımızın korunamaya-cağı bir bela halini alıyor. Yaşanan kriz, işçilerinişlerini kaybetmesi, işçi ücretlerinin aşağıçekilmesi, otoriter yönetim biçimlerinin meşru-laştırılması, zaten göstermelik olan demokrasininaskıya alınması ve salgının yarattığı krizinmaliyetinin, kadınlar başta olmak işçilere veemekçilere ödetilmesi gibi tehditler ortayaçıkarıyor.Ancak krizden en çok kırılgan(laştırılan)ve güvencesiz(leştirilen) grupların olumsuzetkilendiğini görüyoruz. Virüsün ortaya çıkmasıve küresel düzeyde bu denli etkili olmasınınnedenleri konusunda süregiden tartışmalarçeşitlilik gösterse de virüs dolayısıyla ortaya çıkansonuçlar, kapitalizmin finansallaşmış neoliberalpolitikalarının iflas ettiğini, bir kez daha ama çokdaha yakıcı bir biçimde gösteriyor. Yine bu krizsonucunda iktidarların daha demokratik mi yoksadaha totaliter mi olacağı tartışmaları sürerken varolan hükümetler ve atamayla yönetenler sözkonusuyken toplumsal olandan yana tavır bekle-mek hayal olsa da göz göre göre gelen felaketekarşı katıksız piyasa mantığının rehberliğinde

Etnisite,

cinsiyet,

inanç ve en fazla

da sınıf

dolayısıyla virüs

bazılarımızın

korunamayacağı

bir bela halini

alıyor.

Page 7: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

7

J i n J i y a n A z a d î

hareket etmeye devam edilmesi; küresel tedarik zincirlerinin aksamaması, işleyen“ekonominin” ve piyasaların zarar görmemesi çabasıyla günü kurtarabileceklerinisanmaları politikasızlığın boyutlarını deşifre ediyor.

Virüs sebebiyle çıkan kriz ya da kriz sebebiyle patlak veren virüs, hangi denklem-den gelmiş olursa olsun iktidarlar, baskıcı politikalarını yerleşik hale getirmek içinher fırsatı değerlendiriyorlar. Dünyanın her yerinde farklı biçimlerde de olsaOlağanüstü Hal adı altında çıkarılan yasalar ya da keyfi uygulamalar virüs ile “kab-ullenme” zemini bulabilirken muhalif kesimlerin itirazları da durmadan devamediyor. İtalya ve İran gibi ülkelerin toplum ve doğa düşmanı politikaları karşısındatutuklular, virüse karşı korumasız bırakılmalarına, ölümcül bir salgın sürecindemaruz kaldıkları ayrımcılığa isyanlarla yanıt verdi. Hangi hayatların daha değerliolduğuna, hangilerinin harcanabilir olduğuna karar veren iktidarlar, muhalif olan,düşüncelerinden dolayı cezaevinde olan siyasi mahkûmları ölüme terk etmektehiçbir beis görmüyor. Sonuç olarak bu kriz bize açık biçimde Foucault’un deyimiyle“ölüm üzerindeki hak ve yaşam üzerindeki iktidar”ın egemenin elinde olduğunubir kez daha hatırlatıyor. Benzer şekilde hükümranın “ürünleri, malları, hizmet-leri, emeği” zorla ele geçirdiği gibi kişinin yaşamı üzerindeki tasarrufu elindebulundurduğunu ve yaşama el koyabildiğini gösteriyor.

Salgın ve karantina sürecinde ev içi şiddet başta olmak üzere kadına yönelik şiddetinarttığına dair dünyanın farklı yerlerinden veriler sunuluyor. Çoğu kadın kayıt dışı,esnek ve güvencesiz çalıştığı için kriz süresince salgın nedeniyle ilk işten çıkarılan-lar kadınlar oluyor. Böylece, artan kadın işsizliği ve yoksulluğu dolayısıyla ev işininyükünü ve bakım emeğini omuzlayan kadınlar, bu süreçte ekonomik olarak erkek-lere bir kez daha bağımlı hale getiriliyor. Böylece salgın, kadınları, uzun süre şid-det dolu bir evde yaşamaya mecbur bırakarak ekonomik, fiziksel ve psikolojikşiddetin hedef tahtasına oturtuyor. Televizyonlarda, erkekler işsiz kaldıkları için stresaltındalar, işsiz kalan bu erkeklerle yaşayan kadınlar, şiddet gösteren erkeklerialttan alsınlar denilirken hükümetler de adı şiddeti önleme olan ama pratikte hiçde bu amaçla işletilmeyen yasaları daha da esnetiyor; kadınlık değerlerinesaldırdıkları, kadınların yaşamlarına kast ettikleri için kadın hareketlerininkolektif baskısıyla mecburen cezalandırılanlar infaz düzenlemeleriyle ödül-lendiriliyor. Yani kadın karşısında, ailedeki devletle, iktidardaki devlet iş bir-liğine kaldığı yerden devam ediyor.

Sağlık sektörünün merkezde olduğu Corona Virüs dolayısıyla yaşanansorunlar bize asıl sorunun salt sağlık, ekonomi ve hukuk alanına ait yaşanan,kriz anında çıkmış, şimdiye ait sorunlar olmadığını gösterdi. Nitekim bütünbunların kaynağında kapitalist krizin yol açtığı yapısal sorunlar yer alıyor.

JINEOLOJÎ

Page 8: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

8

J i n J i y a n A z a d î

İnsan yaşamını alt üst eden tek başına virüs olmadı, virüsün yol açtığı krize yöne-lik iktidarların halk sağlığını hiçe sayan neoliberal politikaları sonucunda krizinyönetilememesi oldu. Karşı karşıya kaldığımız sorunlar, bize yeni bir yaşamıdayatan önemli birer politik ve etik meselelerdir. Corona Virüs krizinin eşitsizmaliyetinden her zaman olduğu gibi en dipte kalarak ağır yükü taşıyanlarınyoksullar, mülteciler, hükümetlerin gözden çıkardığı yaşlılar ve binlerce yıldırataerkil sistemin cinsiyetçi uygulamalarına maruz kalan kadınlar olması rastlantısaldeğildi. Kadına yönelik şiddet sadece Corona Salgını’nda oluşan, şimdiye ait birolgu da değil. Savaş, felaket ve salgın gibi süreçlerde en çok kadınların etkilenmesine bu felaketlerin doğası gereği ne de kadınların doğası gereğidir. Bu kadınların beşbin yıllık sınıflı sistemin ataerkil yapısı içerisinde en kırılgan ve güvencesiz grupşekilde konumlandırılmalarından ileri gelmektedir. Bugün yaşanan krizde, engüvencesiz grubun yine kadınların olması tesadüfi olmadığı gibi şimdiye ve burayaait tekil bir durum değildir.

İktidarlar, bildiğimizden ve beklediğimizden farklı şeyler yapmıyorken bizler neyapmalıyız? Bir yandan salgın sebebiyle evde kalmak gerekirken diğer yandaniçinde olduğumuz yüzyılı nasıl olacak da kadın yüzyılına dönüştüreceğiz? Yıllardırözgürlük mücadelesi veren kadınların ve kadın örgütlerinin sürekli olarak bahset-tikleri kapatılma tarihleri ve buna karşı yeni bir tarih yazma çabaları, devasa birdeneyim ve öngörü sunuyorken bu meselenin de üstesinden dayanışmayla ve ortakakılla hareket ederek gelmek dışında bir yol görünmüyor. Günün sonunda,coğrafyalar ve rejimler çeşitlilik gösterse de tarihsel olarak kadınların toplumsal vesiyasal konumları hedefe alınan ilk değer oluyor, bu da kadın mücadelesinin hak-lılığını ve meşruluğunu bir kez daha ve çok daha yakıcı biçimde gösteriyor. Kadınmücadelesine yüklediğimiz anlamları ve bu mücadele içinde ürettiğimiz değerleri,yaşamın tamamında örgütlemeye belki de her zamankinden daha fazla ihtiyacımızvar. Kapitalizmin krizinden kurtulma ve alternatif yaşamı inşa etme arayışımız,doğayı korumak, toplumsal olanı savunmak ve yerel direnişlerle güçlendirilmişenternasyonal hareketleri örgütleme zorunluluğunu, hepimize dayatıyor. Yaşamı,nefes alma, beslenme, barınma zorunluluklarının karşılanması kadar özgürlükduygusunun ve düşüncesinin anlam derinliğiyle de buluşturmak gerekiyor. Tarihselolan, salt güdülerinin tatmini için yaşayan biyolojiler olmadığımızı bireyci hayatlarınve oto-tecritin kısa sürede iflas edeceğini söylüyor. Bunları görerek inşa edilecekalternatif yaşamın yolu da kolektif emekten geçiyor.

Jineolojî, 21. yüzyıl kadın yüzyılı olacaktır derken bunu güncel politik saldırılarıgörerek ama kadın kimliğini ve deneyimini tarihsel toplumundan koparmayarak elealıyor ve her dönemin iddiası olarak sunuyor. Yaşanılan kriz bugün virüs adıylaanılabilir; ancak bu krizin kökenlerinin kadın kimliğine, toplumsallığına saldıran

Page 9: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

9

J i n J i y a n A z a d î

devletli-sınıflı toplum yaratma hamlesine dayandığını, cins çelişkisi ile şekil-lendirilen sermaye, endüstriyalizm, doğanın sömürüsü gibi pratiklerle pekiştirildiğiniçok iyi biliyoruz. Toplumsal alandan ilk kez izole edilmiyoruz, evlere kapatılarakerkeğin himayesine alınmaya çalışılmamız da yeni değil. Elbette tüm bu saldırılarkarşısında nasıl örgütleneceğimizin cevabını da peşine düştüğümüz kadının tarihselbilgisinden, günden güne güçlenen tartışmalardan ve direnişlerden oluşturuyoruz.

Tam da bu nedenlerle doğru zamanda doğru tartışmalar yürütmenin dönüştürücügücüne inanarak 17. Sayımızda, “21 Yüzyıl: Kadın Yüzyılı” dosya konusuylatarihsel sorumluluğumuzu yerine getirmenin imkânlarını tartışmaya açıyoruz.Yükselen kapitalist sağcı iktidarların kadın kazanımlarına neden saldırdıklarını, busaldırı mirasını hangi köklerden aldıklarını, buna karşı kadın direnişinin ve kadındayanışmasının/konfederalizminin olanaklarını anlamaya çalıştığımız bu dosyanınzamanlamasının oldukça anlamlı olduğunu düşünüyoruz.

Bütün hayatı durdurmayı salık veren erkek egemen sistemin, demokratik siyasetiddiasını ortaya koyan ve bunun için mücadele eden bütün gruplara ve bumücadelelerin öznesi kadınlara saldırısı her koşul altında sürüyor. Sadeceevlerde beraber yaşadığımız erkekler değil ulus devletlerin ırkçı ve tekçi politikalarıda ölümü ve kapatılmayı dayatıyor. Nitekim Kürtler, Kürt kadınlar, Orta Doğu halk-ları ulus devletlerin uluslararası işbirliği ve savaşmaktaki ısrarlarıyla havasaldırılarında, kara harekatlarında öldürülmeye devam ediyor.

Kadınlar da hem kapitalist modernitenin ulus ötesi şiddet biçimleri hem dekendi yerellerinde, kültürel olarak değişiklik gösteren şiddet biçimlerikarşısında özgür bir yaşam için özgün ve yaratıcı mücadele biçimleri üret-mekten, örgütlenmekten asla geri durmuyorlar. Kimimiz dans ederek, kimimizsopalarla, kimimiz saçlarını keserek ama hepimiz erkek egemen sisteminbarikatlarını yıkmak için direnmeye devam ediyoruz. Kadın tarihinin izinisürdükçe farklı coğrafyalarda farklı biçimlerde açığa çıkan bu saldırıların ortakbir zihniyette düğümlendiği bilgisine ulaşmak da zor olmuyor. İşte bu noktadadağınık ama dönüştürme potansiyeli olan yerel kadın dinamiklerinin biraraya gelmesiyle açığa çıkabilecek enternasyonal hamle umut vadediyor.Kadın özgürlüğünü esas alan, ekolojik yaşam prensibine ve demokratikesaslara dayanan, yerel kültürün, özgünlüklerin enternasyonal dayanışmanıngüvencesiyle korunacağı, kadınların konfederal sistemi, kendini hem bir ütopyahem de ihtiyaç olarak örgütlemeye çalışıyor.

Batı merkezli ya da ulus devletlerin denetiminde düzenlenen ve uluslararasıifadeleriyle sunulan, dayanışma yerine lobiciliğin esas alındığı buluşmalara alternatifolarak, “görmezden gelinen” halklardan kadınlar, kendi enternasyonallerini

JINEOLOJÎ

Page 10: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

10

J i n J i y a n A z a d î

örgütlüyorlar. Kürt kadınların ulusal birlik çağrıları, bu temelde gerçekleştirdikleribuluşmalar, Ortadoğulu kadınların ortak sorunlarını ve çözüm yollarını tartıştıklarıOrtadoğu Kadın Konferansları ve tüm dünyanın ezilen kadınlarını bir arayagetirmeyi hedefleyen Dünya Kadın Yürüyüşü gibi organizasyonlar kimi eksiklererağmen yerelden enternasyonale birbirini besleyerek kendi mücadele perspektifini,sözünü ve eylemini oluşturmaya devam ediyor. Böylelikle savaşların ve diğer saldırıbiçimlerinin kadınlara yaşattıklarına göz yuman, bunları geri kalmışlık ile açıklayanbatılı üst aklın kurtarıcılık girişimi karşısında kendi olma, kendi kalma mücadeleside demokratik kadın enternasyonalinin derdi oluyor.

Milyarca kadın birbirine benzemeden ve benzemek zorunda da olmadan, birbirindenfarklı deneyimlerini birbirleriyle paylaşırken toplumsal özgürlüğün ve eşitliğininşası için nasıl da zengin olduklarını keşfediyorlar, bunu keşfettikçe daha fazlakadına ulaşmanın, daha fazla yaşamı tanımanın yollarını üretiyorlar. Diğer taraftanbu zenginliğe savaş açanlar ise birbirlerine çok benziyorlar. Sömürmek, sömürmekiçin daha çok toprağı işgal etmek, işgal edilen toprağın altında, üstünde yaşayanlarıyok etmek ve doğadaki tüm renkleri söndürmek…

Kadın mücadeleleri, özgürlük arzularıyla ulus devletlerin sınırlarına, evlerin duvar-larına inat yola devam ederken parçası oldukları doğadaki tüm varlıklar, toplum, otoplumda beraber yaşadıkları diğer kadınlar ve erkekler için de yaşamı yeniden inşaediyorlar; kadınlar da erkekler de talan edilen doğa da toplumsallığını kaybetmiştoplumlar da bu mücadelenin içinde yeni anlamlar kazanarak dönüşüyorlar.Bu nedenle, yeni bir yaşam inşasına dair umut vadeden kadınların direnişleri ve bir-likteliğinin 21. yüzyılın kadın yüzyılı olmasını sağlayacak temel güç olduğunainanıyoruz. Bu inancı ve iddiayı merkezine alan sayımızda;

Haskar Kırmızıgül, Özgürlüğü Herkes İçin Gerçek Kılan Kadınların Yüzyılıyazısıyla dönüşen kadın mücadelelerinin kısa bir panoramasını sunarken, KürtKadın Hareketi’nin bu dönüşümlerdeki etkisini de bizlerle paylaşıyor. DeryaAydın,Savaşın, Sömürünün ve Egemenliğin Yeni Biçimleri ve Kadın Bedenine Yöne-len Kapitalist Hınç yazısıyla kapitalizmin içerisinde olduğu krizi ve savaşın vesömürgeciliğin yeni biçimlerini inceleyerek kadın bedeninin ve kazanımlarının birkez daha nasıl şiddetin hedefi haline geldiğini ortaya koyuyor. Yazı gittikçe artangelir dağılımı uçurumu ve kadın yoksulluğuyla beraber neoliberal politikalar yoluylakadın emeğinin değersizleştirilmesi ve kadın mücadelesinin aldatının oyulmasısürecine odaklanıyor. Şafak Ardem, 21. Yüzyıl Mücadelesinde İçeriden Sorularyazısıyla kendimize ayna tutabilme cesaretimizi ve mücadele ederken savunduğu-muz ilkeleri yaşamlarımızda ne kadar uyguladığımızı sorgulatırken kadın mücade-lesinin olmazsa olmazlarını hatırlatarak zihinsel bir tazelenme imkânı tanıyor.

Page 11: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎJ i n J i y a n A z a d î

11

Sosyolojinin anlamını, bilimin parçalanamazlığını sıklıkla tartıştığımız budönemde Zeynep Beydağı, kadın özgürlük mücadelesinin neden bilime ihtiyacıolduğunu, toplum ve kadın arasındaki ilişkinin bilimsel bir sistem olarak nasıl elealındığını Kadın Devriminin Bilime İhtiyacı Var mı? yazısıyla irdelerkenjineolojînin bu meseledeki misyonu üzerinde de duruyor.

Kadın Mücadelesinde Parti İhtiyacı yazısıyla NagihanAkarsel, kadın özgürlüğüve özgün örgütlenme tartışmaları kapsamında egemen siyasetin dönüştürülmesindepartileşme süreçleri ve bunun ideolojik arka planları üzerinde duruyor. Elif Mercan,Toplumsal Sözleşme Kendini Yaratan ve Savunan Kadın GerçekliğiyleMümkündür, yazısıyla 21. yüzyılın kadın yüzyılı olabilmesinde kadının toplumlakuracağı ilişki ve bu ilişkinin ilkeleri üzerinde dururken tarihsel örneklerle böylesibir ilişkinin yaşama kattığı değerleri paylaşıyor. Demokratik Uygarlıkta KadınınGüzellik ve Etiğinin Değeri: Jineoloji Perspektifinden Bir Bakış yazısıyla ClaraTorres, özgür bir yaşam için etik ve estetiğin nasıl anlamlandırılması gerektiğine dairtartışmalar yürütürken bu ilkenin dünya kadın konfederalizmi açısından taşıdığıdeğer üzerine yoğunlaşıyor. 21. yüzyıl kadın yüzyılı olacak, peki bu yüzyıldakadınlar ve erkekler arasındaki ilişki nasıl inşa edilecek, sorusuna odaklanan,zihniyet dönüşümünü sorunun kaynağı olarak sunan Jiyan Delal, Özgür Erkek-liğin Yaratımında Tarihsel Eşik yazısıyla dönüşme arzusu taşıyan erkekler vekadınlar üzerine yeniden düşünme fırsatı yaratıyor.

Meral Çiçek, Diyalektiğin Kopuş Momenti yazısıyla erkek egemen sistemlerin,kadın mücadelelerine ve değerlerine dönük sürdürdüğü küresel saldırı karşısındakadın mücadelelerinin yerellerle güçlendirilmiş enternasyonal bir birliktelikle köklüdeğişimler yaratabileceği üzerine odaklanıyor. Yvonne Heine, özgürlük arayışı ve21. yüzyıl arasında kurduğu bağı, tarihsel deneyimleri ve bilhassa sömürgeciliğimerkezine alarak tartıştığı Özgürlük Nedir? yazısıyla özgürlüğü kapitalist sistemkarşısında çok boyutlu ele almak gerektiğini üzerinde duruyor. Kadın mücade-lesindeki en önemli farkındalıklardan biri de kendi tarihselliğini doğru çözümleye-bilmektir. Zilan Narin, Feminist Özgürlük Savaşçıları: 20. YüzyılınHeybesinden 21. Yüzyıla Taşanlar yazısıyla Feminist Özgürlük Savaşçılarıkitabını ele alıyor. Feminist mücadelenin 20. yüzyıldaki deneyimlerinin 21.Yüzyılı etkileme gücü üzerinde duruyor. Hevi Devrim, 21. Yüzyıla RengimiziVermek İçin Kestik Kara Saçlarımızı! yazısıyla 21. yüzyılda Ortadoğudakitoplumsal hareketlerde kadın özgürlük iddiasının yarattığı etki üzerinden dururken,2008’den bu yana devam eden direnişlerden kesitler sunuyor.

Necîbe Qeredaxî, Direniş Tarihinin Kopan Halkası: Devlet ve ÖzgürlükArasında Sıkışmak yazısıyla kadın kimliği, ulusal kimlik ve aydın kimliği ile

Page 12: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

12

J i n J i y a n A z a d î

mücadele etmenin Kürt kadınlarının hayatını nasıl etkiledikleri üzerine yoğun-laşırken o günlerin bugünlere yansımalarını da tartışmayı ihmal etmiyor. Enter-nasyonal birlikteliğin imkanlarını tartışırken yolumuz MENA bölgesine düşüyor.BüşraAli, Mena Bölgesinden İkinci Kadın Devrimi Yükselişi yazısıyla bu bölge-sel deneyimle enternasyonal birlikteliğin bölgesel hareketlerle nasıl beslenebileceğive bu hareketleri nasıl besleyebileceği arasındaki diyalektiği tartışıyor. JineolojîAtölyesi’nin Soruları, Cevapları ve İhtimalleriyle Bir Film İzlemek: Peki ŞimdiNereye? yazısıyla kalıcı barışın yöntemlerini arayan bir köyün ama en çok da buköydeki kadınların hikayesini izliyoruz. Yaslarında, danslarında, arayışlarında zamanzaman kendimizle karşılaşıyoruz. Son olarak, hayatını mücadeleyle iç içe geçirmişbir direnişçi, kızgınlıkları ve heyecanlarıyla ulusal kurtuluş mücadelesini, bu mü-cadelede yaşadığı kadınlık deneyimlerini bizlerle paylaşıyor; Leyla Xalîd ile KadınMücadelesine Filistin’den Bir Bakış yazısıyla buluşuyoruz.

Page 13: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

13

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakmışken kapitalizmin krizi, dünyayı tehdit edenpandemiye dönüştü. İnsanların geleceğe dönük kurguları, planları ve hayalleri üze-rine salgının yarattığı belirsizliğin sisi çökmüş durumda. Corona virüsün kapitaliz-min atlatacağı krizlerden biri olup olmayacağı konusunda şimdiden bir şey söylemekmümkün görünmüyor. Ama bu salgının; kapitalizmin şekillendirdiği toplumsallı-ğın, insanlığın değer kaybını bir adım daha ileriye taşıdığını söylemek mümkün gö-rünüyor. Ortada dolaşan komplo teorilerini bir kenara bıraksak bile mevcut haliylekapitalizmin bu krizi insan toplumsallığını dağıtarak, denetim ve gözetim sisteminiinsan bedenine kadar indirgeyerek çözmeye çalıştığını görebilmek mümkün.Nitekim kendi güvenliği ve sağlığı için market raflarını boşaltan, sokakta bir-birine potansiyel suçlu (virüs bundan mı bulaşır diyerek) gibi bakan kimselerleküreselleşen! dünya sayesinde haberdarız. Ulus devletlerin denetim amaçlı al-dığı tedbirleri sorgulamayan, biyometrik gözetimi gönüllü kabul eden, sınıfsal,ulusal, toplumsal mücadeleleri salgın nedeniyle erteleyen bu ruh halinin nereyeevrileceğini henüz bilmiyoruz.

Mevcut durumda toplum, devletin, kapitalizmin aldığı tedbirlerin-çözüm demekmümkün görünmüyor- çizdiği sınırlar içinde yaşıyor. Kaldı ki alınan tedbirlerin çö-zümü değil toplumu bir adım daha yoksulluğa, eşitsizliğe sürüklediğini şimdiden gö-rebiliyoruz. Şimdiden yarım milyon insan yoksulluk tehdidiyle yaşamakta, kadınayönelik şiddet istatistikleri eğrisi giderek yükselmekte. Kapitalizmin insan hayatıüzerine kurduğu söylemlerin altının ne kadar boş olduğunu, dünya için model ol-duğunu iddia eden Avrupa devletlerinin sağlık alanındaki yatırımlarının ne denli

Özgürlüğü Herkes İçin Gerçek KılanKadınların Yüzyılı

Haskar Kırmızıgül

Page 14: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

14

J i n J i y a n A z a d î

yetersiz olduğu, yaşlıların ve engellilerin gözden çıkarılacak kesimler olduğu hattavirüsün ırkçılığı pekiştirdiğine dönük haberler artmakta.

Biyopolitikanın çokça tartışıldığı bugünlerde -tıpkı yazıldığı gibi- her iki kavramıbütünsel ele almak gerektiğini ve jineolojînin, sosyal bilimlerin birbirinden kopukele alınışına dönük tespitlerinin ne kadar yerinde olduğunu düşünüyorum. Geç-mişte politikayı yaşamın diğer alanlarıyla sağlık, ekoloji, ekonomi vb. bağlantılıdüşünme ve alternatifini böyle bir düşünme üzerinden kurmadaki yetersizliğimizüzerinden şimdi de bu kavramdaki ‘biyo’ya odaklanmanın sakıncalı olduğunu dü-şünüyorum. İşte burada insanı ve doğayı yok oluşa sürükleyen kapitalist uygarlıkkrizlerini aşabilecek miyiz yoksa çokça konuştuğumuz, arzuladığımız sistemseldeğişimin vakti mi geldi sorusu, daha yakıcı hale geliyor. Kapitalizmin aldığı ted-birlerin kalıcı bir durum yani bir çözüm olduğunu düşünecek kadar umutsuzlaş-mak, halkların, kadınların, emekçilerin binlerce yıldır yarattığı değerleri ve direnişyöntemlerini bir kalemde silmek anlamına gelir. Bildiklerimizi unutmak, dünyayabaşka bir gözle bakmamız gerektiğini telkin edenlerin aksine bildiklerimizi hatır-lamak, kapitalizmin insan hayatını tehdit eden seviyeye gelen bu krizlerin kayna-ğına inmek gerekir. Nitekim Abdullah Öcalan, sistemin krizinin kaynağınınkadınla mevcut statü altında yaşamak olduğunu söylerken bu kaynağa işaret etmişve krizin yol açtığı sorunları şöyle sıralamıştı:

-Nüfusun gezegene sığmayacak ölçüde artması ve diğer canlı türlerini tehdit altınaalması aşamasına varılmıştır. Mevcut statü altındaki kadınla bu tarzdaki bir yaşam,yaşamın doğallığını ve ekolojisini her geçen gün artan bir hızla tehdit etmektedir.

-Yine bu yaşam toplumların içinde ve dışında sınırsız iktidar şiddetine yol açmak-tadır. Militarizmin ulaştığı düzey bu gerçekliği yeterince kanıtlamaktadır.

-Kadının cinselliği korkunç bir istismar aracına dönüştürülmüş, üzerinde korkunçbir baskı ve sömürü geliştirilmiştir. Yaşam tümüyle saptırılmış, nerdeyse kendinianlamsızca tekrarlayan bir cinsel sapıklıkla özdeş kılınmıştır.

-Giderek toplumdan silinen kadın, zorunlu soy sürdürme aracına, cinsel meta ve enucuz işgücüne dönüştürülmüştür. Başkaca bir anlamı yok gibidir.

-Kadın üzerinde adeta kültürel bir soykırım yürütülmektedir. Kadın ancak cinselliğive soy sürdürme rolüyle işsizler ordusunun ücretsiz veya ucuz ücretli bir üyesi ola-rak değer ifade etmektedir. Kendini fiziki, ahlaki ve anlamsal olarak savunabileceköz güçten yoksun bırakılmıştır.

21. yüzyılın mücadele perspektifinin kadın eksenli olması ya da 21. Yüzyıl kadın öz-gürlük yüzyılı olacak tespitinin temel dayanak noktası da Öcalan’ın sıraladığı busonuçlar oluyor. Çünkü kapitalist sistemin sınırsız kar güdüsünün pazara sunulduğu,

Page 15: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

15

ideolojik, ekonomik, kültürel saldırılarının ilk uygulama alanı Öcalan’ın en eski veen yeni sömürge olarak tanımladığı kadınlar oluyor. Kadınların bedeni, zihni ve var-lığı oluyor. İlk okumada kadınla bağını kuramadığımız plan, proje ve saldırılarındahi ilk kurbanları kadınlar oluyor. Küreselleşen dünyada doğanın tahribi, milliyet-çilik, ırkçılık, savaş, göç, ekonomik kriz vb. olarak bir çırpıda sıralayacağımız so-runların, ilk kadınları vurduğunu günlük yaşamımızda bile görebiliyoruz. Dünyaçapında 210 milyon göçmenin yarısını (105 milyon) oluşturan kadınların çoğu bağ-lantılı göç (ailenin bir üyesi göç ettiğinde onunla hareket etme) kapsamındadır. Göçnedeni başka olsa ya da geride kalıp ucuz işgücü olarak toplumsal yaşama katılsa datüm bunlar kadının sömürüsüyle direk bağlantılıdır.

Tarih ataerkil sistemin hegemonya elde etmek amacıyla girdiği savaşlar, toplumsalcinsiyet ilişkilerini güçlendiren, yeniden üreten, kadınlara karşı işlenen ve halenyüzleşilmeyen birçok suçla dolu. 20. yüzyıl başındaki Birinci Dünya Savaşı’nda 17milyon, İkinci Dünya Savaşı’nda ise yüzde 67’si sivil olmak üzere 50 milyonu aşkıninsan yaşamını yitirdi. Bu savaşta 200 bin Güney Koreli ve Çinli kadın Japon or-dusuna hizmet etmek için sistematik tecavüze uğradı. ”Konfor Kadınlarının” taz-minat ve yüzleşme talebi, geride yaşayan 200 kadın kaldığında sonuç (Japonya 2015yılında kısmi tazminat ödemeyi kabul etti) verdi. Yakın tarihte Bosna Hersek ve Ru-anda’da yaşanan on binlerce tecavüzde, kadın bedeni işgal edilen toprağın bir par-çası olarak görüldü. Kadın bedeni erkeklerin karar aldıkları bu savaşların kışkırttığımilliyetçilik, ırkçılık ve cinsel saldırının uygulanması için bir silah olarak kullanıldı.Savaş sonrası erkeklerin yaşadıkları travmaların, ekonomik sorunların, öfkenin gi-derildiği bir rahatlama alanı idi aynı zamanda.

Ataerkil sistemin dünyayı böylesi yaşanamaz bir hale getiren karar, plan ve proje-lerinin hiçbirinde kadınların varlığı hesaba katılmadı. Ama bunların vahim sonuç-larının ceremesini her biçimde kadınlar çekti. Öcalan’ın deyimiyle kadın;

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

“Tarihin en eski ve en yeni, çoğunlukla ücretsiz ve çok az ücretli olanbu emekçisi, erkek egemen tarih gereği nesne olmaktan öteye anlamifade etmemiştir. Yani ataerkil sistemin temas ettiği her alanda kadınüzerinde bir sömürü düzeneği sınırsız işletilmiştir. Tüm emeklerinanası, ücretsiz emeğin sahibi, en düşük ücretli işçi, en çok işsiz, er-keğinin sınırsız iştah ve baskı kaynağı, düzenin çocuk doğurma ma-kinesi, yetiştirme ebesi, reklam aracı, seks ve porno aracı”1

1 Abdullah Öcalan, Emek ve Toplum, Sosyal Bilimler Akademisi Yayınları, Diyarbakır,2015, sf. 20.

Page 16: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

16

J i n J i y a n A z a d î

olarak ele alındı. Böylesine katmerli ve toplumsal yaşamın tüm gözeneklerine sız-mış bir sömürüyü ortadan kaldırmak için 21. yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olabi-lir mi sorusunu ‘21. yüzyıl kadın özgürlük yüzyılı olmalıdır’ iddiasıylacevaplamalıyız. Patriyarkal sistemin nüfuz ettiği ve kendini kurumlaştırdığı heralanda kadının özne olduğu toplumsal bir mücadele geliştirmeliyiz.

“Kadın özgürlüğü eşitliği sadece toplumsal özgürlük ve eşitliği belirle-miyor. Bunun için gerekli teori, program, örgüt ve eylem düzenekleri ge-rektiriyor. Daha da önemlisi kadınsız demokratik siyasetin olmayacağıhatta saf politikacının bile eksik kalacağı, barışın ve çevrenin geliştirilipkorunamayacağını da gösteriyor.” 2

Toplumsal sorunları kadın eksenli çözümlemek fikri önceki yüzyıllarda olsa olsabir çılgınlık, gerçeklikten kopuk bir iddia olarak nitelendirilebilirdi. O dönemlerdekadının özgürlük problemini tüm toplumsal sorunların kaynağı olarak gören teorikanlamda bu çizgiye çok yaklaşan ve pratik adımlarını atan ancak tarihte hak ettiğiyeri bulmayan kadınlar vardı, kuşkusuz. Toplumsallaşamayan bir düşünce ve pra-tiğin dışında tarihin yazıcılarının erkek olmasının da bunda etkisi oldu. Bu iddiayayaklaşan kadınların bugünkü ideolojik, pratik, düşünsel, felsefik birikimin bir par-çası olduklarını göz ardı etmeden genel tabloyu değiştirecek bir sonuç elde edile-mediğini söylemekle yetinelim.

Kadınlar 18. ve 19. yüzyıllarda gelişen ulusal ve sınıfsal temelli mücadelelerde var-lık gösterdiler, emek harcadılar ve bedel ödediler. Ne var ki bir özne, esas unsur,kurucu güç olarak ele alınmadılar. Elde edilen haklar ve kazanımlar yasaların ge-nişletilmesi (oy hakkı, grev hakkı, annelik yardımı, örgütlenme, iş sağlığı, siyasaltemsil vb) ve toplumsal yaşamda daha görünür olmaktan öteye geçemedi. Sonuçitibariyle ataerkil sistemin köküne bir dinamit yerleştirecek teori ve pratik ortaya çı-kamadı. Sosyalist devrimler çağıyla birlikte gelişen ikinci dalga feminizm kadıncinselliğinin, bedensel özgürlüklerin açıkça tartışılması bakımından kadını ele alıştabirçok tabuyu yıktı.Ancak devletli, sınıflı uygarlığın aşılmasını sağlayacak bir pers-pektiften uzak oldukları ve toplumsallaşamadıkları için patriyarkayı geriletse de aş-tırmadı. Sosyal devlet içinde kazanılmış haklar ile üretim araçlarının kamu malıolması ya da sosyalist devletle gelişecek bir özgürlük bekleniyordu.

Bu perspektif ve pratiklerin hiçbiri devlet ve patriyarkal üçlüsünün tarihsel ittifa-kını bozamadı. Kutsal aile fikri aldığı birkaç darbeye rağmen hala ayakta idi. Ya

2 Abdullah Öcalan, Demokratik Modernite Kadın Devrimi Çağıdır, Bilim Aydınlanma Yayın-ları, 2010, sf. 127.

Page 17: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

17

J i n J i y a n A z a d î

kadın sorununu salt üretim ilişkilerine bağlayan ya da bu ilişkileri hesaba katmadanbölüşüm süreçlerinde yapılacak düzenlemelerle yetinen yaklaşım, kadınların küre-selleşen dünya ve neoliberal politikalar karşısında deyim yerindeyse hazırlıksız ya-kaladı. 1990’lardan itibaren feminist literatürde yer almaya başlayan küreselleşmekavramı (batı feminizmi ataerkillik ve ırkçılık gibi baskı sistemlerinden biri olarakgörüyor) kadın sömürüsünün evrensel niteliğinin görünmesini sağlamada etkili oldu.

21. yüzyılın başlangıcından itibaren gelişen kadın mücadeleleri de bunu doğruladı.Yakın tarihe şöyle bir göz attığımızda kadın yüzyılına girdiğimizi gösteren geliş-meler o kadar çok ki; gelişen kadın eylemleri, kurumlaşmaları, kazanılmış siyasalve ekonomik haklar, hepsi birbirinden değerli kadın çalışmaları, ekolojik mücade-lenin yürütücüsünün kadınlar olması… Sadece son birkaç yıldan birkaç örnek sıra-lamak bile konunun anlaşılması bakımından yeterli olabilir.

Kadın GrevleriTarih boyunca örgütlenen işçi grevlerinin öncülüğünü yapan kadınların bu kez gö-rünmemesine olanak yok. Adı üstünde ‘kadın grevleri’ çağındayız. Somut taleplerüzerine geçmişte bir sınıfın kurtuluşuna eklemlenen, ertelenen kadın özgürlüğü bukez tam merkezde. Üstelik bu sadece iş dünyasındaki eşitsizlik ve ayrımcılık değil,kadının görünmez kılınan emeğinden (çocuk bakımı, eşitücret, ev içi emek vb), beden sömürüsüne (kürtaj hakkı,cinsellik konusundaki özgür seçimler vb) toplumsalyaşamda görünür olma ve toplumsal cinsiyetçili-ğin aşılmasına dönük eğitim hakkına kadaruzanan geniş bir yelpazede kadınların sömü-rülmesine karşı somut ve net talepler üzerin-den gelişen bir grev dalgası. Erkeklerinönceliğine göre kurgulanan emekçilerin hakmücadelesinin görmezden gelemeyeceği vedahil olmak zorunda kaldığı büyük birdalga. 2016 yılında Polonya’da kadınlar,kürtaj yasaklarına karşı 60 şehirde ‘KaraPazartesi’ eylemleri başlattı. 6 milyonPolonyalı kadınının ev ve iş yerlerinde birgünlüğüne işlerini durdurması kadın grev-lerinin başlangıcı oldu. Başlangıçta sembo-lik olarak birkaç saatliğine iş durdurma kararıdünyanın her coğrafyasına dalga dalga yayıldı.

JINEOLOJÎ

Yakıntarihe şöyle bir

göz attığımızda kadınyüzyılına girdiğimizi gös-

teren gelişmeler o kadar çokki; gelişen kadın eylemleri,

kurumlaşmaları, kazanılmış si-yasal ve ekonomik haklar,hepsi birbirinden değerli

kadın çalışmaları, ekolojikmücadelenin yürütücü-

sünün kadınlar ol-ması…

Page 18: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

18

J i n J i y a n A z a d î

Arjantin’de başlangıçta kadına karşı şiddete karşı bir platform olan ‘No Una DiMenos’ bu yıl ekonomik krizi temel gündem aldı. Cinsel şiddet ile ekonomikkriz arasındaki kurulan bu bağlantı oldukça önemli. İspanya’da 2018 yılındakigreve 6-8 milyon arasında ev emekçisi ve çalışan kadın katıldı. Geçtiğimiz yıl ka-pitalizmin en refah ülkesi olarak bilinen 8 milyon nüfuslu İsviçre’de yarım milyonkadın greve gitti. Bu yıl Meksika’da kadın nüfusunun yüzde 53’ü greve gitti. Şi-li’de bir milyondan fazla kadın başkanlık koltuğuna yürüdü. Kadın grevlerinin tümdünyada ortak ve tek bir taleple değil ancak somut taleplerle geliştiğini söylemekmümkün. Zaten olması gereken de bu.Ataerkinin saldırılarını toplumsal yaşamın heralanında yaygınlaştırdığını ve ilk hedefin kadınlar olduğunu bildiğimize göre ta-leplerin çok yönlü- kadın varlığına nereden saldırı gelişiyorsa oradan bir karşı koyuş-olması da gayet doğal. Latin Amerika’dan, Avrupa’ya kadar yayılan grevlerin ortaközelliği kadınların beden politikalarıyla başlayan taleplerinin sistemsel bir karşı ko-yuşa dönüşmesi ve kadınların farklılıklar değil ortaklıklar üzerinden birleşmesiydi.Grevler kadınların eylemlerin salt yürütücüsü değil, planlayıcısı olduğunda kadınınözgürleşmesine daha güçlü bir katkı sunduğunu göstermesi açısından oldukça öğ-retici ve umut verici oldu.

Kadınların Irkçı, Milliyetçi ve Cinsiyetçi Yönetimlere Öfkesi

Trump’un ırkçı ve kadın düşmanı söylemlerine karşı yemin töreninin yapıldığı, 20Ocak 2017’de yarım milyon kadın, ABD’nin en büyük günlük protestosunu ger-çekleştirdi. Latin Amerikalı, Müslüman, Afrikalı, beyaz, eşcinsel her kesimden ka-tılımcıların söylediği gibi bu karşı koyuş ‘feminizmle ilgili ama en çok insanlıklailgili’ idi. O tarihten bu yana geleneksel hale gelen yürüyüşler devam ediyor. YineArjantin’de 2018’de 33.Ulusal Kadın Buluşması’nın ismi Marcha de MujeresOriginarias por el Buen Vivir (İyi Yaşam için Yerli Kadın Yürüyüşü) önerisiylePlurinational (çok uluslu) olarak değiştirildi. Geçtiğimiz yıl yapılan buluşmada buisim zihinlere yerleşti.

Kadınlara ve yerlilere dönük ırkçı, cinsiyetçi ve homofobik söylemleriyle tanınanJair Bolsanaro’yu protestoların merkezinde de kadınlar vardı. Seçimlerden önce“Kadınlar Bolsanora’ya Karşı Birleşiyor” grubunun başlattığı ve 3 milyon kişininkatıldığı #EleNao (Onu Seçmeyin) kampanyası yüzde 55’lik oyla başkan olmasınıengellemedi.Ama protestolar da hiç dinmedi. Geçtiğimiz yılAğustos ayında 100 binkadının katılımıyla bir yürüyüş düzenlendi. Kadın düşmanlığına karşı başlayan buprotestolar özelleştirmeler, sosyal hakların kısıtlanması ve Amazon ormanlarınınyok olmasına kadar uzanan toplumsal ve ekolojik bir mücadeleye dönüştü.

Page 19: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

19

J i n J i y a n A z a d î

Kadınların Toplumsal Hak MücadelesiKadınların dünyanın farklı ülkelerindeki varlık mücadelesinde de yaratıcılık,kararlılık ve sonuç alıcılığın en güzel örneklerini görebildik. Hindistan’ıngüneyindeki Kerala eyaletinde, 1 Ocak 2019’da, 5 milyon kadının oluştur-duğu 620 km’lik insan zinciri cinsiyet eşitliğine dönük önemli bir kazanımdı.Eylemden sonra kadınların girmesinin yasaklı olduğu Hinduizm’in önemlitapınaklarından Sabarimala kadınlara açıldı. Ayrıca bu yıl 30 bin sağlık ça-lışanı kadın, çalışma yaşamındaki hakları elde etmek için Bengaluri kentindeeylem yaptı. İran’da 2014 yılında başlayan ‘Benim Gizli Özgürlüğüm’ kam-panyasının bir devamı olarak gelişen, 2017 yılında ‘Beyaz Çarşamba’ ey-lemleri, başörtüsüne bir başkaldırı olarak okunmamalı sadece. Kadınlarsadece bireysel haklar değil ekonomik krize karşı da tutumlarını ortayakoydu. Suudi Arabistan’da kadınlar baskı ortamında yürüttükleri kampan-yalarla evlenme-boşanma hakkı, pasaport ve çocuğunun sertifikasını ala-bilme ve araba kullanma gibi birçok hakka henüz kavuştu. Lübnan’da ekvergilere karşı yapılan eylemlerin kilit gücü kadınlar idi.

Kadınlar Diktatörlükler Devirdi2010 yılı sonlarında Tunus’ta başlayarak, 13 Arap ülkesinde uzun süreli oto-kratik rejimleri protestolara dönüşen ‘Arap Baharı’nın öncüsü de kadınlardı.Kadınların tahayyül ettiği eşitliği ve özgürlüğü getirmese de rejim değişik-likleri, anayasal reformlar, kurumsal reformlar ile toplumsal muhalefetin ör-gütlenmesinde kadınların öncülüğü vardı. Kahire Amerikan Üniversitesiöğretim üyesi Rabab El-Mahdi bu sonuçları şöyle özetliyor:

“Bence devrim, kadınların mucadelelerinde hangi noktaları öne çı-karmaları gerektigini daha net bir sekilde tanımlamalarına yardımcıoldu. Hem işçi hem kadın, hem anne hem aktivist gibi ikili kimlikle-rin oluşabilmesinin önünü açtı. Bence bu feminizmin ve kadın hare-ketlerinin ne oldugunu yeniden tanımladı. Kadın hareketlerinindiyorum, çünkü bence bu devrimden sonra birçok farklı kadın hare-keti ortaya çıkacak.”

Sudan’da 1989’da bir darbe ile iktidarı elde eden Ömer El Beşir’in 30 yıllıkdiktatörlüğüne son veren protestoların öncülüğünü de kadınlar yaptı. Pro-testoların sembolü olan Alaa Salah’ın kadınların halkın koruyucusu sayılanantik Sudan’ın (eski Nubia uygarlığı) 3 savaşçı kraliçesi ‘kandaka’ ile öz-deşleştirilmesi tesadüf müydü?

JINEOLOJÎ

Page 20: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

20

J i n J i y a n A z a d î

Kadınların Politik Alandaki ÖncülüğüUlus devletlerin parlamentolarında kadın varlığı giderek görünür oluyor. Meksi-ka’da 2018’den sonra ilk kez parlamentoda kadınların sayısı erkeklerle eşitlendi.İspanya’da ilk kez kadın bakanların sayısı erkeklerinkinden çok. Finlandiya’dadörtlü koalisyon liderlerinin tamamı kadın ve kadın bakanların sayısı erkeklerin-kinden çok. Ancak bu durum, en iyimser ifadeyle gururumuzu okşayabilir, kadın-ların politik alandaki varlığında radikal değişimler yaratamaz. Patriyarkal sistemdekendine yer açmak kadın özgürlüğüne yaklaştırmaz. Siyasette kadının yönetim an-layışı, yöntemleri ele alışının esas alınması politik alandaki esas değişimi yaratabi-lir. Politik alanda öncülükten kast ettiğim politik alandaki kadın varlığının, siyasalrejimlerdeki denge değişimin ötesine taşırılmasıdır. Siyasette eşit başkanlık ve kotauygulamasından eşit temsile kadar uzanan sistemsel değişikliğe yol açan uygula-maların olduğu Rojava, bunun için iyi bir örnek. Kadınların siyasette temsil düzeyiyüzde altmışları buluyor. En önemlisi de kadınlar komünler, meclisler ve konfede-ral sistemin bileşenleri olarak bir bütün politik alanı dolduruyor.

Kadınlar Çevre Savunmasının ÖncüsüKapitalizmin kar hırsından sonra yaşanan iklim krizinin en çok etkileneni de yine

kadınlar. 141 ülkede yapılan araştırmaya göre iklim değişikliğive doğal felaketlerde kadın ölüm oranları daha fazla.

En belirgin örnek, 1991 yılında Bangladeş’te yaşa-nan kasırgada yaşamlarını yitirenlerin yüzde

90’nın kadın olması. Felaket esnasında sadecekendilerini değil çocuklarını da kurtarma kay-gılarını taşımaları, buna karşılık toplumsalyapıdan kaynaklı yüzme bilmemeleri ataer-kinin çok yönlü sömürüsünün yol açtığı so-nuçlardan sadece bir tanesi. Hindistan veAfrika’da kuraklık dolayısıyla kadınlargünlük enerji alımının yüzde 30’unu bu işiçin harcıyor. İklim krizi yüzünden göçetmek zorunda kalanların yüzde 80’i de

kadın. Kadınların doğal felaketlerde ölme ola-sılığı erkeklerden 14 kat daha fazla. Cinsiyet

eşitsizliğinin en görünür olduğu bu alanda ka-dınlar yine en önde mücadele ediyor. Latin Ameri-

ka’da çok uluslu şirketlerin doğa katliamına,

Siyasette kadınınyönetim anlayışı, yön-temleri ele alışının esas

alınması politik alandakiesas değişimi yaratabilir. Poli-tik alanda öncülükten kast et-tiğim politik alandaki kadınvarlığının, siyasal rejimler-

deki denge değişiminötesine taşırılma-

sıdır.

Page 21: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

21

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Türkiye’de Kaz Dağları, Bergama ve Karadeniz, Kürdistan’da Hasankeyf veMunzur Vadisi’ndeki barajlara karşı kadınlar en önde mücadele etti. Erkek ege-men sistemin doğaya saldırısının sonuçlarını direkt yaşayan kadınlar çevre ko-rumasında da en önde mücadele ediyorlar. Doğaya dönük her saldırıyı kendibedenlerinde hissediyorlar.

Daha eksik kalan birçok örnek olduğunu gayet iyi biliyorum. Ancak kadın mü-cadelesinin çok yönlü oluşunu anlatması açısından bu örneklerin yeterli oldu-ğunu düşünüyorum. Hepimiz ataerkinin kadın sömürüsünü artık tek bir cephedeve tek bir yöntemle geliştirmediğinde hem fikiriz. O halde kadınların her cep-hede, farklı direnme biçimleriyle sistemi zayıflatması ve sonuçlarının kadınlarınhanesine yazılması gerekir. Bu örneklerin, kadınların toplumsal mücadelelerinkurucu gücü olmasını bir hissiyattan öteye taşırmak ve daha yüksek sesle dil-lendirmenin zamanı geldiğini anlatmak için…Amacım bu mücadele biçimlerinibir öncelik sıralamasına tabi tutmadan, patriyarkal sistemin geriletilmesine katkısunduğunu açıklamak. 21. yüzyılın mücadele perspektifinin dayanak noktasıböyle bir ele alış olmalı. Bir kadın kolektifinin yaptığı işlerden tutalım, milyon-larca kadının katıldığı bir eyleme, patriyarkal sisteme karşı koyuşun hangi alandagerçekleştiğini (ekonomik, sosyal haklar, çevre mücadelesi) bir sıralamaya tabitutmadan hepsine değer biçmek. Kadın mücadelesinin çok kimlikli, yöntem zen-ginliği içeren, etkileyen ve etkilenen yanını öne çıkarmak ve bunları kadınlarınhanesine yazmak. Ve bu mücadelelerin hepsine bütünsel bakabilmek. Şayet böylebir ele alış olmazsa devletli sınıflı uygarlığın tarihi boyunca yüzlerce, binlerce kezsergilenen kadın direnişleri yine sistemsel değişikliği yaratacak bir düzeye ula-şamaz. Kadın mücadelesi sınıfsal, ulusal ya da diğer mücadele biçimlerine ek-lemlenen, tamamlayan, destekleyen bir öge değildir. Artık politik, sosyalmücadele, kültürel direniş, cinsel kimliklerin savunulması ya da çevrenin ko-runması merkezinde kadın özgürlüğüne yer vererek geliştirilmeli. Kadın özgür-lüğünü merkezine alan mücadele perspektifi toplumsallaşabilir. 21. yüzyıldaortaya çıkan kadın hakikati işte budur.

Peki böyle bir iddiayı karşılayacak düşünsel, pratik zemin oluştu mu? Geçmiştebu soruyu iyimserlik, hissiyat ve umutla cevaplamak benim için yeterliydi. Ni-tekim biz Kürt kadınları gelecek tasavvurumuzu bu üçlü ile yarattığımızı düşü-nüyorduk. Ancak devrimci mücadelelerin sosyal bilimle bağını kurmakkonusundaki boşluğumuzu göremiyorduk. Bu boşluğu doldurmak gerekiyordu.Abdullah Öcalan’ın, ‘patriyarka, devlet ve kapitalizmin kendini en çok ürettiğialan olarak kadının sömürülmesi’ tespiti bu boşluğu doldurdu ve bunun karşı-sında nasıl bir inşa olacağını da belirtti.

Page 22: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

22

J i n J i y a n A z a d î

“Sadece resmi modernitenin değil tüm hiyerarşik ve uygarlık dönemle-rinin tüm toplumsal dokularında zihnen ve bedenen tutsaklaştırdığı enderin kölece çalıştırdığı kadın özgürlüğü, eşitliği, demokrasisi çok kap-samlı teorik çalışmalar, ideolojik mücadeleler, programatik ve örgütselfaaliyetler en önemlisi de güçlü eylemler gerektirir”3

Bu analizler sayesinde yaşadıklarımız ve yarattıklarımızı tanımlayabiliyor, devrim-ciliğimizin bilimle bağını kurabiliyoruz. 1998 yılında yaşamını yitiren FatmaÖzen’in geride bıraktığı mektubunda ‘Kürt kadını dünya insanı için bir sistem ara-yışında. Öyle bir düzey yakalanmış ki kim ne derse desin yüzyıllara damgasını vu-racak bir çalışmadır’ satırlarını daha önce de okumuştum. Ama geçmişte bir iddia,umut olarak gördüğüm bu satırların bizim için ne anlam ifade ettiğini şimdi daha iyikavrayabiliyorum. Demem o ki umut, iyimserlik ve iddianın ötesinde yapmamızgerekenler var. Kadın devrimi iddiamızı gerçekleştirmek için Öcalan’ın deyimiyle‘hem kuramda hem de eylemde köklü çıkışlar’ gerekiyor. Bunları sıralarsak:

-Kadın özgürlüğünün bilimsel bir temele dayanması: Jineolojî Dergisi kadın dev-riminin dayanaklarını oluşturmaya katkı sunuyor. Biz Kürt kadınlarına yaşadıkları-mızı ve yaşamakta olduğumuz her anın tarihle, sosyolojiyle bağını kurma imkanınısağlıyor. Pratik deneyimlerimizi bilgiye dönüştürmemizi sağlıyor. Sistem arayışımızıve inşamızı bu analizler üzerinde gerçekleştirebilecek bir zemin kazandırıyor. Ki enyetmez yanımızın bu olduğunu düşünüyorum. Demokratik modernitenin bilimi ola-rak tanımladığımız jineolojînin kadınların tarih boyunca patriyarka karşısındaki di-reniş damarlarını yakalayacak, her toplumsal mücadelenin kendi kökleri üzerindenyükselmesine yol açacak güçlü bir potansiyeli var. Nitekim Avrupa ve Latin Ame-rika’daki farklı ülkelerinde (İtalya, İspanya, İngiltere, Portekiz, Almanya, Arjantin,Kolombiya) bugüne kadar yaptığımız 15 Jineolojî Kampı’nda buluştuğumuz ka-dınlar, kendi toprağında saklı direnişleri, mitolojileri, kadın direnişlerini araştırarakmücadelelerinin köklerine ulaşmaya çalışıyorlar. İspanya’da, 7 küçük adacıkta olu-şan Kanarya Adaları’nda düzenlediğimiz jineolojî seminerlerinden sonra orada ta-nıştığımız kadın kolektifleri ve platformları kendi aralarında örgütleniyorlar.

-Kadın tarihinin yazılması: Kadınların tarihe kaydedilmediğinin, hep satır aralarınıokumamız gerektiğinin bilincindeyiz. Diğer yandan kendi yaşadıklarının kaydınıtutmak önemli. Kadınların yaratımına, eylemine ve başarısına tanıklık ediyoruz hattabunların bir parçasıyız. Bunları kaydetmek de bizim işimiz. Bugün yaşadıklarımızıtoplumsallığın başından bugüne kadar biriken kadın değerlerinin bir parçası olarak

3 Abdullah Öcalan, Kadın Özgürlüğü Demokratik Modernite Çağıdır, Bilim Aydınlanma Ya-yınları, 2010, sf. 128.

Page 23: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

23

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

görmemiz gerekiyor. ‘Kadın tarihini yazarken yeni dönemleştirme ve kavramlaş-tırmalara ihtiyacımız var’4 tespiti burada çok önemli. Geçmişte ve bugünde erkek-lerin çıkarlarına göre kurgulanan, düzenlenen sistemin kuruluşunu öğreten bir tarihledeğil. Kadınların ihtiyaçları, başkaldırıları ve yaratımlarına göre düzenlenen birtarih. Belki de ‘ikinci dünya savaşında kadın, sanayi devriminde kadın, feodal dö-nemde kadın’gibi başlıklar atmamız gerekmiyor. Jineolojîde geçen ‘kadın katman-ları’kadın tarihini yeni kavramlarla açıklamak ve kadınların kazanımları ve yitimleriüzerinden yapılan bir dönemleştirmeye denk geliyor. Kendi kavram ve dönem ay-rımlarımızla birlikte tarih yazımı, bizi kadın hakikatine ulaştırabilir. Kadınların tarihyazımı sayesinde demokratik modernitenin dayanaklarını açığa çıkarmamız müm-kün olabilir. Böylece kadınlar, varlık mücadelesi yürütürken, bir şeyi başarmak vesıfırdan başlamak dışında seçenekleri olduğunu bilincine varabilir. Altmış bin yıl-lık tarih boyunca kadın cephesinde biriken değerlerini kendine dayanak yapabilir.

-Patriyarkalın sınırları dışına çıkmayı hedeflemek: Bizi patriyarkalın sınırları dışınaçıkaracak örgütlenme, yöntem ve kurumlaşmaları yapmak önemli. Erkeklerin yö-netim, örgütlenme, üretim, eğitim vb alanlardaki sarsılmaz, sürekli ve değişmezyöntemlerinin dışında bir yol düşünmek gerekiyor. Kadın-ların özgün örgütlenmelerini daha da geliştirmek ge-rekiyor. Nitekim, Kürt kadın hareketi kadınpartileşmesi ve kadın konfederal sistemi konu-sunda uzun yıllara dayalı bir tecrübeye sahipve şimdi bu tecrübesini dünya kadınlarıylapaylaşıyor. Özgün örgütlenme ihtiyacınıgören birçok kadın hareketinden biri Ko-lombiya’da paramiliter güçlere karşı topraksavunmasının öncülüğünü yapan yerli halk-lar. Cauca’da yaptığımız Jineolojî Kam-pı’ndan sonra, Pueblos En Camino içindeyer alan kadınlar, meclis toplantılarındanönce özgün toplantılarını yapma kararı aldı.Dünyadaki kadın mücadeleleri açısındanönemli bir örnek teşkil ediyoruz. Ancak farklıkadın hareketlerinin kendi içinde oluşturduğukolektifler, otonom örgütlenmeler, kadın ağları,kooperatifler, akademiler, kurumlaşmalar da önemli.

4 Serpil Sancar, “Amargi Feminizm Tartışmaları” içinde Esen Özdemir ve Sevi Bayraktar (haz.),“Kadın Tarih Yazımı”, Amargi Yayınevi, İstanbul, 2011, sf. 265.

Kadınların ör-gütlenmesine, buluş-

masına dair her adıma bizipatriyarkalın dışına çıkara-

cak bir önem atfetmemiz ge-rektiğini düşünüyorum.

Birbirimizden haberdar olur-sak, bu adımları daha köklübir kopuşa, radikal örgüt-

lenmelere de dönüş-türebiliriz.

Page 24: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

24

J i n J i y a n A z a d î

Kadınların örgütlenmesine, buluşmasına dair her adıma bizi patriyarkalın dışınaçıkaracak bir önem atfetmemiz gerektiğini düşünüyorum. Birbirimizden haber-dar olursak, bu adımları daha köklü bir kopuşa, radikal örgütlenmelere de dön-üştürebiliriz. Kürt kadın hareketinin tartışmaya açtığı ‘kadın konfederalizmi’ buişlevi görebilir.

-Kadının kültür taşıyıcısı olduğunu bilmek: Kadın devriminden daha çok yeğle-diğim bir kavram, kadın kültürünü yaratmak. Kültür toplumsal yaşamda dahakökten değişimler anlamına geliyor. Kadın kültürünü oluşturmak için kadın ha-fızasını canlandırmak ve bunları somutlaştırmak gerekiyor. Kadının kültür taşı-yıcılığı yasalar, kurallar ya da yıkımlar ve inşanın ötesinde bir şey. Klasik deyimlekalpten kalbe giden bir yol! Kadın savaşçıların taktıkları şalların ya da halayın birdireniş sembolü haline gelmesi ve Las Tesis dansının Ortadoğu’dan, Asya’ya,Amerika’ya yayılmasının da bununla ilgili olduğunu düşünüyorum. Yine Kürtözgürlük hareketine ait kavramlaştırmalar olan ‘özgür eş yaşam’ ve ‘heval’ keli-melerinin başka bir dil konuşulsa bile Kürtçe söylenmesi, kelimenin ruhunu kay-betmemek kaygısı benzer bir önem taşıyor. Kadınlar, ortak bir metne imza atarakbir mutabakata vararak değişmiyor, değiştirmiyor. Birbirine dokunarak, hisse-derek kelimelerindeki cinsiyetçi ifadeleri siliyor, direniş hikayeleri, şarkıları dil-den dile dolaşıyor. Abdullah Öcalan’ın ‘savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir,güzelleşen sevilir’ sözünün Zaragoza’lı bir kadının kolundaki dövmede yazılı ol-ması, Portekiz, İtalyan kadınların kolunda İştar dövmesi taşıması, bir İtalyan ka-dının rüyasında hiç tanımadığı Hevrin Xelef’i görmesi ve ona şarkı yapmasıdoğrusu bana büyülü geliyor. Bizler de Pacha Mama’yı (Latin Amerika yerlile-rinin tanıdığı toprak ve bereket tanrıçası) duyumsuyoruz.

-Farklılıklar değil ortaklıklar üzerinden mücadele etmek: Yukarıda sayılanlarbizi bu noktaya taşıyabilir. Kadınları modernleşme, kalkınma, uluslaşma, sosya-lizm, insan hakları gibi kavramların içinde eritmemek gerekiyor. Kadınlara bukavramlar içinde bakarsak kadınlarla ilgili asıl olanı kaybedebiliriz. Dünyanınhangi coğrafyasında olursa olsun kadınların içinde yer aldığı her mücadele bizegüç, cesaret ve ilham vermiyor. Belki de tek yapmamız gereken aslolanı kaybet-meden bu direnişleri okumak. Kadınların attıkları her adımı karşılayan bir ku-caklayıcılık içinde olmak, pratiğimizin de genişlemesine neden olabilir. Kürtkadınlarının 26 yılı aşan, kendi eğitimlerini, öz savunmalarını, örgütlenmelerinigeliştirdikleri pratik ortada. Altmışlı yıllarda ismini hatırlamadığım bir feminis-tin ‘bir kadın televizyonu kurabilirsek özgürleşebiliriz’ hayali Jin TV’de somut-laştı, 2005 yılında yaşamını yitiren Şilan Kobane, henüz jineolojî tartışmalarıyokken 2003 yılında katıldığı bir toplantıda kadın biliminden bahsetti, Rojava’dabir kadın köyü inşa edildi.

Page 25: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

25

J i n J i y a n A z a d î

Örneklerin çoğunu Kürdistan coğrafyasından vermem yerele takılıp kalmakdeğil, yerelden evrensele doğru ilerleyen gelişmeyi, kadın devrimini- kadın kül-türünü yaymayı- sadece negatif sonuçlara bakarak geliştirmeyeceğimizi anlatmaçabası. Bunun iyimserlikle örülü bir ele alış olduğunu düşünenler olabilir, kuş-kusuz. Ancak pratik olarak işleyen ve sonuç alan deneyimlerimizin ve düşünselbirikimimizin Kürt kadınlarının ulaşabildiği alanların ötesine temas ettiği, birgerçek. Kurduğumuz bu bağlar ve yol açtığı bu etki sadece yerelle ifade edile-meyecek kadar güçlü.

‘Dünyevi gerçekliğin hakiki ve güvenilir bir yoldan kendini gösterebileceği ye-gâne yer, şeylerin çevrelerinde toplananların bütün bu farklılığı içinde aynılığıgördüklerini bilecek şekilde, kimliklerini değiştirmeden bütün yönleriyle ve bir-çok kişi tarafından izlenebildiği yerdir.’5 Hannah Arendt’in işaret ettiği bu ger-çeği görmek, bizler açısından bir kibir değil aksine büyük bir sorumluluğuomuzlamak olarak anlaşılmalıdır. İddiamızın kaynağı bu gerçeğin hakikatineulaşmak hedefimizdir. Biz kadınların yitirilenleri gördüğümüz kadar yarattıkla-rımıza odaklanmayı öğrenişimizdir. Umutlu, iyimser, hatta çılgın olmalıyız. İddiaediyorum: 21. yüzyılı kadın yüzyılı olmalıdır!

JINEOLOJÎ

5 Hannah Arendt, İnsanlık durumu, çev. Bahadır Sina Şener, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003,sf. 102.

Page 26: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

26

J i n J i y a n A z a d î

Kaynakça

Abdullah Öcalan, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü, Asrın Yayıncılık, İstanbul,2015.

Fjolla Lecaj, “Küreselleşme, Göç ve Kadın”, Uluslararası Beseri ve Sosyal Bilimler IncelemeDergisi, Sayı : 3, 2019, sf. 49-58.

Taner ve Zeynep Gökalp, "Kadın ve Savaş: Sosyal Boyutta Bir Analiz”, Kadın AraştırmalarıDergisi, Sayı: 18, Mayıs 2019, sf. 13-30.

Miriam Gebhardt, Als die Soldaten kamen (Die Vergewaltigung deutscher Frauen am Endedes Zweiten Weltkriegs, DVA, Münih, 2015.

Abdullah Öcalan, Kadın Özgürlüğü Demokratik Modernite Çağıdır, Bilim AydınlanmaYayınları, 2010.

Amargi Kadın Kooperatifi, Amargi İstanbul Feminizm Tartışmaları, Amargi Yayınevi,İstanbul, 2011.

Sanem Ertan ve Rojda Dikme, “Arap Baharı’nın Kadın Haklarına Etkisi”, TESAM AkademiDergisi, Sayı: 3, Temmuz 2016, sf. 73-108.

https://www.ekmekvegul.nethttps://www.bianet.orghttps://www.catlakzemin.com

Page 27: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

27

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

“Kadınlara gaddarca davranmak yeni kapatmalar için olmazsa olmazdır.”

(Federici, 2019)

Kapitalizmin içerisinde bulunduğu siyasal, toplumsal, ekonomik ve ekolo-jik kriz dünyanın her yerinde yaşamı altüst etmeye devam ediyor. Eş za-manlı olarak süregiden savaşların yeni biçimleri, bununla bağlantılı olarakortaya çıkan göçmen krizi, neoliberal politikaların yol açtığı yeni sömürge-cilik biçimleri, doğa talanı ve küresel iklim krizi, yoksulluğun gittikçe art-masıyla sınıflar arası uçurumun derinleşmesi, aşırı sağın dünya genelindeyükselmesiyle radikal dini aşırılığın yaygınlaşması ve şiddetin gittikçe dahaçıplak ve yaygın hale gelmesi kapitalizmin içerisinde olduğu krizin somutgöstergeleri olarak önümüzde durmaktadır.

Çok boyutlu kapitalist kriz derinleştikçe sağ siyaset gittikçe yükseliyor ve ikti-darlar daha fazla otoriterleşiyor. Sağın yükselmesi bir taraftan ırkçılığın artma-sıyla bağlantılı olarak “biz” ve “onlar” arasındaki mesafenin gittikçe açılmasınayol açarken Avrupa Birliği gibi kurumların oluşmasıyla artık önemi kalmayacakdenilen ulus devlet sınırları yeniden daha katı biçimde belirginleşiyor. Aynı ulusdevletler diğer taraftan “vekalet savaşları” yoluyla savaş ve yıkımı gittikçe ba-tının çeperlerine kaydırmayı amaçlıyor. Yine, daha fazla kâr elde etmek ama-cıyla doğal kaynak suları, tarımı ve doğayı talan eden kapitalist şirketlerinmerkezleri batıda kümelenirken taşeron şirketlerin sayıları yıkımın gerçekleştiğiAsya, Ortadoğu, Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerde artıyor.

Savaşın, Sömürünün ve Egemenliğin Yeni Biçimlerive Kadın Bedenine Yönelen Kapitalist Hınç

Derya Aydın

Page 28: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

28

J i n J i y a n A z a d î

Öte taraftan, dünya genelinde sayısı elliyi bulmayan şirketin dünya gelirininbüyük çoğunluğunu elinde tutuğu ve geri kalan nüfusunun açlık sınırında yaşa-dığı1 kapitalizmin vahşi neoliberal sömürü düzeninde zenginler gittikçe zengin-leşirken yoksullar daha da yoksullaşıyor. Ağır çalışma koşulları altında uzunsaatler boyunca ucuz iş gücü olarak çalışan güvencesiz işçilerin büyük çoğunluğuyine batının “epey” uzağında “Üçüncü Dünya” ülkelerinde konumlanıyor. Ben-zer şekilde, hınç ve nefret gibi duygulanım süreçlerini harekete geçirerek duygusiyasetini (Sarıoğlu, 2019. 41) merkeze alan popülist yeni sağ iktidarlar dini aşı-rılığı kışkırtırken bu radikal grupları “daha uzaktakiler”e ve/veya sistem karşıtıgruplara yönelik, yeni dönem savaşların birer biyolojik makinası olarak kurgu-lamaya ve harekete geçirmeye devam ediyor. Öte taraftan, dünya genelinde aşırısağın yükselmesi sadece ırkçılığı yaymamakta, bu yükseliş aynı zamanda baskı-nın artmasını ve kontrolün yeni biçimlerinin ortaya çıkmasını da beraberinde ge-tirmektedir. Egemenliğin niteliği ve sınırlarıyla bağlantılı olarak bugün büyükoranda dünyada sağın tekelinde olan iktidarların egemenlik kavrayışları da busüreçte değişmektedir.

Peki, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın özgürlük mücadelesi kapitalizmin içe-risinde olduğu siyasi krizden nasıl etkilenmektedir? Kapitalist krizin en çok vukubulduğu yer neden toplumsal yeniden üretim meydanı ve neden en çok kadınlarkapitalist krizde şiddetin doğrudan hedefi haline gelmektedir? Benzer şekilde,yeni savaş ve sömürge(cilik) biçimleri ile kadına yönelik şiddet arasında nasılbir bağ söz konusudur? Küresel düzeyde gittikçe artan gelir dağılımı uçurumu ilekadın yoksulluğunun birbiri ile ilişkisi nedir? Nasıl oluyor da artık kamusalalanda oldukça güçlü olan ve küresel düzeyde feminist2 yeni dalganın yükselişegeçtiği bir dönemde kadınlar, dini aşırılığın doğrudan hedefi haline geliyor?Kadın mücadelesinin oldukça güç kazandığı bölgelerde şiddetin artması rastlan-tısal mı? Ayrıca kapitalist krizin sürdüğü bir dönemde iktidar egemenliğin nite-liğini ve sınırlarını yeniden kurgularken kadın bedeni bu süreçte nasıl bir şiddetsahnesine dönüşmektedir?

1 Dünyadaki en zengin 42 kişinin mal varlığı, dünya nüfusunun %50’sine tekabül eden 3,6 mil-yar insanla eşittir; en zengin 10 ülkenin geliri de en fakir 10 ülke gelirinin tam 77 katıdır.https://insamer.com/tr/kuresel-adaletsizlik-dunya-yoksulluk-ve-esitsizlik-raporu-2018_1682.html (Siteye erişim: 23 Nisan 2020)

2 Metin boyunca kullanılacak feminizm ifadesi sadece batıda ortaya çıkan ve batıda süregidenfeminizm mücadelesine tekabül etmemektedir. Feminizmin en temelde kadın özgürlük mü-cadelesi olması ve tek bir feminizm yerine feminizmlerin olduğu ön kabulüyle “feminizmmücadelesi” ile ‘kadın mücadelesi’ ve ‘kadın özgürlük mücadelesi’ gibi ifadeler metin bo-yunca birbirinin yerine kullanılacaktır.

Page 29: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

29

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Bu yazıda yukarıdaki sorular çerçevesinde kapitalist kriz ile kadına yönelik şid-detin ilişkisine ve küresel düzeyde aşırı sağın yükselmesiyle kadın bedenininnasıl bir kez daha saldırıların hedefi haline geldiğine odaklanacağım. Bununlabağlantılı olarak savaşın, sömürünün ve egemenlik kavrayışının yeni biçimle-rine bu sürecin kadınların bedeninde nasıl cereyan ettiğine yer vermeye çalışa-cağım. Son olarak, şiddete maruz kalanların keşişim kümesinin en büyüğününeden kadınların oluşturduğuna siyasi, toplumsal ve ekonomi alanlarına odakla-narak anlatmaya çalışacağım.

Kapitalist Kriz ve Kadınların Yeniden Hedef Tahtasına KonulmasıKapitalist krizin beraberinde getirdiği sömürü ve şiddetten herkesin belli düzeyde na-sibini aldığı aşikâr. Demokratik yönetime dair her türlü iddianın baskıyla karşılaş-ması, yoksulluğun gittikçe derinleşmesi, şiddetin gittikçe daha yaygın ve görünürhale gelmesi, atmosferin gittikçe zehirlenmesi ve dayanışma ve bir arada yaşama be-cerisinin gittikçe büyük kırılmaya uğraması sadece belli grupların değil büyük ço-ğunluğun hayatını etkilemektedir. Ancak, küresel düzeyde yaşanan bu krizin en çokyükünü taşıyanlar ile bu kriz sonucu ortaya çıkan çıplak şiddetin hedefi haline ge-lenler aynı gruplar: Neoliberalizmin yeni sömürü biçimlerine itiraz ederek daha fazlaeşitlik ve adalet talep edenler. Bu gruplara mensup büyük çoğunluk bugün yükseksesle itiraz edip direnişin ön saflarında yer al(a)masa da nüfusun büyük çoğunluğunuonlar oluşturmaktadır. Ancak farklı sahnelerde karşımıza çıkan kapitalist kriz-lerde sömürünün ve şiddetin kesişim kümesinde yer alan en büyük grup kadın-lardır. Yani, bu kriz bugün en çok toplumsal yeniden üretim meydanında/ kadınbedeninde cereyan etmektedir.

Öte taraftan, birçok alanda karşımıza çıktığı gibi kapitalizmin küresel ve finansal-laşmış neoliberalizm aracılığıyla yinelenişi ve savaşın, şiddetin ve sömürünün yenibiçimleri büyük çoğunluğun yaşamını doğrudan etkilese de etnisite, kültür, renk,inanç, sınıf, sakatlık, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet gibi geniş bir skalada sa-yabileceğimiz farklılıklar nedeniyle belli grupları farklı biçimde etkilemektedir.Ancak net olan şu ki farklı habituslar ve bütün bu aidiyetler göz önünde bulundu-rulduğunda dahi en çok şiddete maruz kalanların keşişim kümesinin en büyüğünükadınlar oluşturmaktadır. Çünkü yeni sermaye birikim biçimlerinin kadınlara yö-nelik şiddeti kışkırtmasının birden fazla sebebi ve yolu var.

Kapitalizmin büyük bir krizde olduğu günümüzde kadın mücadelesi kapitalist sal-dırının birincil hedefleri arasında. Bu nedenle bugün kadınlar için yaşam birçok ül-kede zorlu bir dönemeçten geçiyor.Amerika’danAvrupa’ya, Ortadoğu’danAsya’yakadar kapitalist ırkçı ve aşırı sağcı popülist ve kapitalist ideolojiler tarafından

Page 30: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

30

J i n J i y a n A z a d î

kadınların ve LGBTİ+’ların yaşamına ve haklarına, toplumsal cinsiyet eşitliğine,feminist mücadele kazanımlarına kökten bir savaş açılmış durumda. Dünyanın bir-çok yerinde tekçilik ve ırkçılıktan beslenen yönetimler, faşist politikalarıyla toplu-mun tümüne savaş açarken aynı zamanda toplumsal direnişe öncülük eden kadınmücadelesini bastırmak ve kadın kazanımlarına el koymak için kadınların irade-sine, yaşamına, yaşam alanlarına, bedenlerine ve emeklerine müdahale edip onlarıkontrol altında tutmaya dönük cinsiyetçi politikalara hız vermektedir. Özellikle ba-şını Amerika’nın çektiği ama Macaristan’dan Brezilya, Polonya’dan Türkiye’yekadar dünyanın birçok yerine sirayet eden sağcı siyasetin gittikçe ırkçılaşmasıylaberaber siyasette artan hınç, öfke ve saldırganlık hak ve eşitlik mücadelesi verenkapitalizmin ırkçı ve tekçi yönetimlerine alternatif siyasal sistemler ortaya koyanbütün gruplara ve bu mücadelelerin öznesi kadınlara yönelmiş durumdadır.3

Kadına yönelik gerçekleşen yeni dalga şiddetin göstergesi yalnızca öldürülen ve is-tismar edilen kadın sayısındaki artış değil. Birçok ülkede yaşanan vakalarda karşı-mıza çıktığı gibi şiddet artık daha açık ve daha gaddar hale gelmiştir. Birçok feminist,kadınlara yönelen ve her gün artan bu saldırganlık ve düşmanlığın daha öncekiler-den farklı olduğunu ileri sürüyor. Akademisyen Agnieszka Graf ve Elzbieta Ko-rolczuk’un (2018) kaleme aldığı “Toplumsal Cinsiyet: Brükselden Gelen Ebola”başlıklı metinde bu farkı şöyle aktarıyor: “Bu her zamanki gidişata benzemiyor, bi-lakis yeni bir ideolojik ve politik konfigürasyon hem Doğu’da hem de Batı’da ayak-ları olan uluslar-üstü bir fenomen” (Sarıoğlu, 2019. 41).

Şiddetin daha açık ve gaddar biçimde kadın bedenine yönelmesi tesadüf değil. Ka-dınların yeniden hedef tahtasına konulmasının kapitalizmin içerisinde olduğu krizledoğrudan ilgisi var. Bu nedenle bu şiddeti tarihsel bir bağlama yerleştirmeden anla-mak mümkün değil. Geçmişten günümüze süregelen kadına yönelik şiddetin ve mi-zojinist4 önyargıların ortaya çıkmasına yol açan ve ideolojik meşruiyet sağlayanetkenler çeşitlilik gösterse de benzer kökenlerden beslenen itici güçler hep ol-muştur. Tarih boyunca sistemsel krizlerin derinleştiği dönemlerde erkek şiddeti-nin kadın bedenine ve kazanımlarına yönelmesi bu nedenle şaşırtıcı değil.

3 Kadına yönelik yeni saldırı dalgasını anlamaya çalıştığım yazı dizisi için bkz:https://gazetekarinca.com/2019/11/yeni-feminist-dalga-ve-kadin-kazanimlarina-yonelen-hinc-i-derya-aydin/ vehttps://gazetekarinca.com/2019/12/feminist-yeni-dalga-ve-kadin-kazanimlarina-yonelen-hinc-ii-derya-aydin/ (Siteye erişim: 23 Nisan 2020)

4 Kadın düşmanlığı anlamına gelen mizojini terimi Yunanca kökenlidir. ‘Mizo’(misien) Yunanca‘nefret’ ya da ‘düşmanlık’, ‘jinni’ (güne) ise ‘kadın’ anlamına gelmektedir (aktaran: Aydaş,2018. 12). Kürtçede de ‘jin’ terimi kadın anlamına gelmektedir.

Page 31: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

31

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Süregiden kadına yönelik şiddetin kaynağını anlamak için kapitalizmin gelişim sü-recine odaklanan Silvia Federici (2019), Avrupa’da 16. ve 17. yüzyılda yaşanan“cadı avlarının ve bu avları üreten ekonomi/politik bağlam” ile bugünkü şiddetinilintili olduğunu ileri sürüyor. Yazar kapitalizmin inşa sancılarının yaşandığı bir dö-nemde kadınların “cadı” şeklinde isimlendirilerek ortadan kaldırılmasının rastlan-tısal olmadığını ileri sürüyor. Federici, ayrıca “yeni cadı avları”yla bu şiddetin bağınıkurarak bunların finansallaşmış neoliberalizmle ilgili olduğunu ifade ediyor. Niha-yetinde kapitalizmin bugün içerisinde bulunduğu kriz ve krizin yol açtığı bütün busüreçler toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığı ciddi biçimde kışkırtmaktadır.

Nitekim, kapitalizmin yeniden bir sömürge şeklinde tasavvur ettiği ve neoliberalpolitikalarla yerleşmeye çalıştığı Afrika, Hindistan, Nepal ve Papua Yeni Gine’debugün bir kez daha “yeni cadı avları”nın ortaya çıkması yalnızca kapitalist şiddetindeğil aynı zamanda bu krizin sürekliliğini de ortaya koymaktadır.

Öte yandan, şiddetin ve sömürünün birçok coğrafyada eş zamanlı olarakartmasının neden olduğu göç/yersizlik/yurtsuzluk ve yoksulluk/yoksunlukgibi çok yönlü yıkım, gelir dağılımındaki ayrımcılığın gittikçe artmasınınyol açtığı sınıflar arası uçurum, güvencesizlik ve doğanın talan edilmesininbunun yol açtığı ekolojik tahribat yoksulları ve zenginleri aynı oranda et-kilememektedir. “Tekil mikro politika kurumsal makro politikayı taklitetse” (age: 74) de ve bütün yerellerde toplumsal cinsiyete ilişkin ayrımcıuygulamalar ve kadına yönelik şiddet küresel düzeyde süregiden aynı sü-reçleri taklit etse de şiddet zaman ve zemine bağlı olarak farklı biçimdezuhur etmektedir. Ayrıca yine kapitalizm, baskı ve sömürüye karşı duran di-rengen kadınların ve erkeklerin ortaya koyduğu tepkiye aynı şekilde karşı-lık vermediği gibi; hedef tahtasına koyduğu bütün kadınlara aynı biçimdeve aynı şiddetle saldırmamaktadır. Kapitalizm farklı coğrafyalarda hayatageçirdiği neoliberal politikalarla bağlantılı olarak farklı toplumlara ait ka-dınlara yönelik farklı yöntemler tesis edip yürürlüğe koymaktadır. Söz ge-lişi kadın bedenine ve kazanımlarına yönelik gerçekleşen şiddet pratikleriher zaman, uzun süredir batıda gerçekleştiği gibi feminizmin evcilleştiril-mesi ve/veya ana akımlaştırılması çabaları gibi ‘killing us softly’5 yön-temleriyle gerçekleşmemektedir. Bu saldırı kimi zaman Afrika, Hindistan,

5 Bütün amacı kâr elde etmek olan ana akın medyanın etnisite/kültür, kimlik ve toplumsal cin-siyet ayrımcılığını nasıl ürettiği, yaydığını ve yeniden ürettiğini ortaya koyan “killing us softly”belgeseli için bkz:https://archive.org/details/stillkillingussoftlyadvertisingsimageofwomen vehttps://www.newphilosopher.com/videos/killing-us-softly-3/ (Sitelere erişim: 23 Nisan 2020)

Page 32: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

32

J i n J i y a n A z a d î

Nepal, Papua Yeni Gine’de karşımıza çıktığı gibi “cadı” diye nitelendirile-rek kadınların gaddarca öldürülmesi şeklinde, kimi zaman da Ortadoğu veLatin Amerika’da olduğu gibi paramiliter güçler aracılığıyla kadın kırımışeklinde gerçekleşebilmektedir.

Savaşın Yeni BiçimleriKüresel çapta etkili biçimde ve kesintisiz şekilde sürse de uzun zamandır ne savaş-lar ne sömürgecilik ve ne de sömürü modern dönemde ortaya çıkan tarzda gerçek-leşmektedir. Savaşlar artık iki büyük savaşta karşımızda çıktığı gibi gerçekleşmiyor.Sömürgecilik alışık olduğumuz tarzda kolonileşme yoluyla gerçekleşmiyor. Sömürüde benzer şekilde artık Marksizm’in tanımladığı gibi yalnızca büyük fabrikalarda işçisınıfının maruz kaldığı bir süreç değil. Birbiriyle bağlantılı olarak bu üç mekanizmahız kesmeden devam etse de üçü de yeni diyebileceğimiz birçok niteliğe sahip. Ötetaraftan, bu süreçle birlikte iktidarın, sınırları ve niteliğiyle bağlantılı olarak ege-menlik kavrayışları da değişiyor. Modern döneme ait küresel ölçekli savaşların sü-reklilik arz eden yönleriyle beraber pek de tanıdık olmadığımız yeni biçimleriylekarşı karşıyayız. Kullanılan silahlardan/teknolojiden, çatışmaların nüfuz ettiği alan-lara ve sahada yer alan “savaşçılardan” bu savaşların lokal ve global aktörlerinekadar yeni dönem savaşlar birçok açıdan daha önce deneyimlenenlerden oldukçafarklı. Bu değişimi Metin Gürcan ise şöyle aktarıyor:

“Zaten artık savaş dediğimiz şey Suriye ile uzun soluklu ve düşük yoğun-luklu çatışmalar, suikastlar, vekâlet savaşları, drone savaşları, özel askerişirketlerle yönetilen hibrit karakterli, az maliyetli ve az politik riskli bir güçmücadelesine dönüştü. Artık savaş topyekûn mobilizasyon gerektirmiyorya da savaş ilanı.” 6

Her ne kadar belli sayılarda devlet ordularına mensup askerler savaş sahasında ko-numlansa da bunların sayısı oldukça sınırlıdır. Ayrıca bu güçler çoğunlukla çatış-malara doğrudan dahil olmuyorlar. Savaş aktörleri yerine sahaya gönderilengrupların savaş sahasında olduğu bu savaşlar bu nedenle “Vekalet Savaşları” olarakda isimlendirilmektedir. Bu yeni dönem savaşlarını “3. Dünya Savaşı” şeklinde ad-landıran tartışmalar da mevcut.7 Bu savaşların büyük çoğunluğu batının uzağında

6 http://cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1712669/turkiye-olarak-kemerleri-baglamaliyiz.html(Siteye erişim: 23 Nisan 2020).

7 3. Dünya Savaşı olarak da nitelendirilen bu savaşın yeni biçimlerine ilişkin yürütülen bazı tar-tışmalar için bkz:https://yeniozgurpolitika.net/3-dunya-savasi-ve-komplo/ vehttp://www.yeniyasamgazetesi.info/yeseren-umut/ (Sitelere erişim: 23 Nisan 2020). Ayrıcabu sayıda Şafak Ardem aynı konuya odaklanmaktadır.

Page 33: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

33

J i n J i y a n A z a d î

gerçekleşse de savaşın etkileri sadece yaşandığı bölgelerde sınırlı kalmamakta, farklıbiçimlerde batının birçok merkezinde hissedilmektedir. Üstelik bu etkiler batıda sa-dece savaşın yol açtığı göçmen krizi dolasıyla da hissedilmiyor. Yeni dönem savaş-lara ilişkin ülkelerin pozisyonları söz konusu ülkelerin dış politikasına dair gibigörünse de savaşın seyri ve sonuçları iç siyaseti de doğrudan etkileyebilmektedir. Ni-tekim, Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’nun farklı ülkelerinde süregiden savaş-larda gördüğümüz gibi Amerika, İngiltere, Almanya ve Rusya gibi büyük güçlerinbu savaşlar üzerinde kapıştığını ve bu sürecin bu ülkelerde sadece dış siyaseti değil;iç siyasetini de doğrudan etkilediğine tanık oluyoruz. 9 Ekim 2019 tarihinde Türki-ye’nin Rojava işgali sonrasında ABD’nin işgaldeki rolü sebebiyle Trump iktidarı içsiyasette eleştirilerin hedefi haline geldi.

Savaştaki değişiklik bunlarla sınırlı değil, yeni dönem savaşların ortasında kalan si-villerin bu savaşlarla olan bağında da kayda değer bir değişiklik söz konusu. Bugünsokaklarda ve sivillerin evlerinde patlak veren çatışmaların sayısı günden güne ar-tıyor. Siviller kimi zaman diğer tarafa karşı canlı kalkan olarak kullanılıyor. Benzerşekilde silahlı çatışma sonucu öldürülen sivillerin oranı büyük bir tırmanışa geçti. Birdiğer değişiklik ise vekalet savaşlarında katılan “savaşçı”lar. Carl Schmitt, 1963’te yeni nesil savaşlara ilişkin“dünyada artık savaşların devasa savunma bütçe-leri ve envanterleri ile örgütlenen devletlerinkonvansiyel cephe savaşları şeklinde değil,partizan savaşları öncülüğünde gerçekleşe-cekti. Partizan savaşları bir yandan gelişensavaş teknolojilerini kullanacak diğer yan-dan toplumsal ilişkileri dönüştürecekti. Do-layısıyla tarihe özgü bir form olarak savaş,teknoloji, birikim stratejileri ve siyasal ege-menlikler dönüştükçe dönüşen; dönüştürenbir kapsama oturuyordu.”8 Nitekim, bugün“vekalet savaşlarına” dahil olanların büyükçoğunluğu ırkçılıktan ve dini aşırılıktan bes-lenmektedir. Bu duygulanım süreçleriyle bağ-lantılı olarak büyük bir hınç ve nefretle mobilizeolan bu “savaşçı”ların çoğu “gönüllü”. Yani iki dünyasavaşına katılan milyonlarca asker gibi savaşa zorla dahil

JINEOLOJÎ

8 Aktaran Hasan Kılıç: https://gazetekarinca.com/2020/01/sureklilesmis-savasin-donusum-grameri/ (Siteye erişim: 23 Nisan 2020)

Busavaşların büyük

çoğunluğu batının uza-ğında gerçekleşse de sava-

şın etkileri sadece yaşandığıbölgelerde sınırlı kalmamakta,farklı biçimlerde batının birçokmerkezinde hissedilmektedir.Üstelik bu etkiler batıda sa-dece savaşın yol açtığı göç-

men krizi dolasıyla dahissedilmiyor.

Page 34: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

34

J i n J i y a n A z a d î

edilmiyorlar. Bu orduların büyük çoğunluğunu savaşın gerçekleştiği ülkeden kişi-ler oluştursa da Suriye örneğinde gördüğümüz gibi yükselen sağın kışkırttığı ırk-çılık, muhafazakarlık ve şiddetten nasibini almış çoğunlukla batıda göçmenolan gençler de bu savaşa taşınan önemli katılımcılar. Söz gelişi, cihat adı al-tında “vekalet savaşları”na katılanlar arasında ırkçılığın tırmanışa geçtiği bir-çok batı ülkesinde ayrımcı ve dışlayıcı politikaya maruz kalan Müslümangöçmen gençlerin sayısı azımsanmayacak düzeyde. (Besnlama, 2016) 9 Sonolarak, savaşlar artık belli bir tarihte başlayıp bilinen bir tarihte bitmiyor. Nezaman başladığı ve ne zaman bittiği net olmayan bu savaşların benzer şekildehangi somut nedenlerin savaşı başlattığı da yeterince açık değil. Bu müphem-liğin sömürgeciliğin form değiştirmesiyle ilgisi var.

Sömürünün ve Egemenliğin Yeni Biçimleri“Batının eril zihniyetinin yaydığı modern yaratılış efsanesi, doğanın, kadınların ve

Üçüncü Dünya’nın kurban edilmesine dayanır.” (Shiva, 2014. 317).

Şiddetin ve savaşın yeni biçimi, kapitalist birikimin yeni yapısıyla ilintilidir. Yanibu süreç sömürgecilikle doğrudan bağlantılıdır. Kapitalizmin, doğal kaynaklarısömürmek için uzun zamandır uzak coğrafyalara gidip buralara koloniler yoluylayerleşmesine gerek yok. Küreselleşmenin hüküm sürdüğü bir çağda ne kaynak-ları sömürmek ne daha fazla kâr elde etmek ne de tüketimi kışkırtmak için bunaihtiyaç var. Bu artık çok daha ucuz ve pratik yöntemlerle yürürlüğe konmuş du-rumda. Topraktan mülksüzleştirme, topluluk ilişkilerini yok etme, savaşlar ara-cılığıyla kitleleri yerinden ederek yersiz ve yurtsuzlaştırma yoluyla sistemebağımlı hale getirme, kitleleri ucuz iş gücü haline getirerek emek güçlerini dahayoğun biçimde sömürme, her koşul altında daha fazla tüketime teşvik etme bupratik yöntemlerinden bazılarıdır. Sonuç olarak bu süreç sadece küresel ekono-mide yaşanan dönüşümü etkilemiyor, aynı zamanda küresel ve finansallaşmışneoliberalizm aracılığıyla sömürgeciliğin dönüşüm geçirmesine de yol açıyor.Yani kapitalizmin uzun zamandır içerisinde olduğu “doğal zenginliği ve insanemeği üzerinde sermayeye tartışmasız bir kontrol gücü vermeyi amaçlayan poli-tik bir yeniden sömürgeleştirme sürecin”in (Federici, 2019. 70) zirvesini yaşıyor.Bu nedenle farklı birer sömürge örneği olarak bugün neoliberal politikaların nüfuzu

9 Besnlama’ın çalışması gençleri cihat adına ölüme ve öldürmeye sürükleyen süreçleri tarihselolarak ele alan, bu süreci batının ayrımcı politikaları ekseninde analiz eden ve bu gençlerinnasıl birer ‘gönüllü’ olarak bu sürece dahil olduklarını ortaya koyan önemli bir çalışma.

Page 35: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

35

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

altında can çekişen Afrika, Latin Amerika ve Ortadoğu ülkelerinde eş zamanlı ola-rak toplumsal krizlerin derinleşmesi ve yeni dönem savaşların merkezleri olmasırastlantısal olmadığı gibi şaşırtıcı da değildir.

Yürürlüğe koyduğu aygıtlar ve yöntemler farklılaşsa da kapitalizm kendi iktidarınıpekiştirmek için dünyayı ters yüz etmede hep kararlı oldu. Federici kapitalizmin ik-tidarını pekiştirmek amacıyla üretim araçlarına saldırdığını ve sürekli bir savaş re-jimi tesis ettiğini ileri sürer. Bu nedenle süreklileşmiş savaş rejimi ve sömürgecilikbir arada sürmektedir. Nitekim 21. yüzyıldaki yöntem “dünyanın doğal zenginliğive insan emeği üzerinden sermayeye tartışmasız bir kontrol gücü vermeyi amaçla-yan politik bir yeniden sömürgeleştirme süreci”dir (age: 70). Bu nedenle dünyanındoğal kaynaklar açısından daha zengin ve ticari girişimler bakımından tercih edilenbölgelerinde sömürgecilik, savaş ve şiddet kol kola yürümektedir. Aynı bölgelerdeaynı zamanda toprakların gasp edilmesi ve özelleştirme sürecinin de eş zamanlısürmesi benzer şekilde şaşırtıcı değildir. Ortadoğu’da, Latin Amerika’da, SahraAltı Afrika’da ve Güneydoğu Asya’da insanların yaşadığı topraklardan koparı-larak göçe zorlanması, petrol ve maden şirketlerinin operasyonları için köylerinboşaltılması ve insanların tarımdan koparılarak mülksüzleştirilmesi yalnızca kü-resel ekonomi politikalarını şekillendirmiyor; bu süreçler aynı zamanda kapita-list şirketler aracılığıyla kaynakların sömürülmesine ve yeni sömürgecilikkoşullarını yaratılmasına yol açıyor.

Öte taraftan, dönüşen şiddet biçimleriyle toplumun denetim altında tutulması yenibir politika değil elbet; ancak iktidarların yeni dönem savaşlarda ve yeniden sö-mürgeleştirme süreçlerinde bio-politika ve nekro-politika aracılığıyla yaşama veölüme dair tesis ettiği politikaların bir arada kullanması ve eş zamanlı olarak yü-rürlüğe koyması çok da eski bir deneyim değil. Devletlerin özneleri ve toplumlarıdenetlemedeki rolüne odaklanarak özellikle savaşların ve çatışmaların yoğun ya-şandığı bölgelere bakıldığında iktidarın sınırları ve niteliğiyle bağlantılı olarak de-ğişen bu yeni egemenlik kavrayışlarını görmek mümkün.

Archille Mbembe, egemenliğin yeni biçimlerini anlamak için insanları, yaşamasıgerekenler ile ölmesi gerekenler biçiminde ayırmak suretiyle işleyen bir iktidar ola-rak belirleyen Michel Foucault’nun biyo-iktidar (Foucault, 2002) kavramını kritikederek nekro-iktidar ve nekro-politika kavramlarına başvurur. Nekro-politika’yı“yaşamın ölümün iktidarına tabi kılınması”10 şeklinde tanımlayan Mbembe,

10 Mbembe’nin “Nekro-Siyaset” metninin Türkçeleştirilmiş versiyonu için bkz.http://ayrintidergi.com.tr/nekro-siyaset/ (Siteye erişim: 24 Nisan 2020)

Page 36: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

36

J i n J i y a n A z a d î

bu politikanın “çağdaş biçimlerinin direniş, kurban/feda ve terör arasındaki ilişki-leri” bu yeni kavramlarla yeniden düşünmeyi önerir. Mbembe, bugün egemenliğinnihai dışavurumunun, büyük oranda, kimin yaşayabilir olduğunu ve kimin ölmesigerektiğini belirleme gücü ve yetisine dayandığını ileri sürer. Mbembe’ye göre “öl-dürmek ya da yaşamasına izin vermek, egemenliğin sınırlarını ve temel niteliklerinioluşturur. Egemenlik uygulaması, ölümlülük üzerindeki bir denetim uygulaması vehayatın da iktidarın yayılım alanı ve dışlaması olarak tanımlanmasıdır.” Sonuç ola-rak, bugün hem bio-politika hem de nekro-politika mevcut ırkçı otoriter iktidarla-rın egemenliğini pekiştirmede ve kalıcılaştırmada eş zamanlı olarak yürürlüğekoydukları temel politikalardır. Egemenliğin yeni kavrayışları şeklinde bio-politikaile nekro-politikanın yaygın biçimde mevcut iktidarlar tarafından kadınların be-denlerine ve yaşamlarına dönük nasıl eş zamanlı olarak hayata geçirildiğini Arjan-tin’den Kürdistan’a kadar dünyanın farklı sahnelerinde görmekteyiz.

Nihayetinde, savaş ve sömürü ekseninde dönüşen bu yeni koşullarda güvenlik,zenginlik ve aslında bir bütün yaşama dair bütün kavrayışlar ticari bir sürece indir-genmektedir. Öte taraftan, savaşların ve sömürgeleştirmenin bu şekilde dönüştüğübir zamanda şiddetin aynı kalması beklenemez. Şiddetin daha yaygın ve dahaçıplak hale geldiği aşikâr, ancak, savaşın ve şiddetin yeni tanım arayışlarınınbaşladığı bir eşikte olsak da şiddetin kurucu ve koruyucu niteliği her zaman işler

halde yürürlüktedir. Benzer şekilde şiddet, her zamanolduğu gibi yine belli gruplara dönük daha yakıcı

biçimde gerçekleşmektedir. Özellikle sınıflı sis-temin ortaya çıktığı dönemden beri coğrafya

fark etmeksizin kurumsal ayrımcılığa maruzkalan ve ataerkil şiddetin hedefine konulankadınlara yönelik şiddet söz konusuysadeğişen çehresiyle beraber savaşların veşiddetin sürekliliği çok daha yakıcı halegelmektedir. Yani savaşın yöntemleri, ak-törleri, silahları ve sahaları değişse de budönüşüm gramerinde değişmeyen enönemli olgulardan biri kadın bedeninin

şiddetin sahnesi olmaya devam etmesidir.Nitekim bu şiddetin hala düzenli olarak art-

tığına dair birçok veri kayıt altına alınmakta-dır. Üstelik bu artış yalnızca Güney Amerika,

Sahra Altı Afrika veya Ortadoğu gibi yoksul böl-

Egemenliğin yenikavrayışları şeklinde

bio-politika ile nekro-politi-kanın yaygın biçimde mevcutiktidarlar tarafından kadınların

bedenlerine ve yaşamlarınadönük nasıl eş zamanlı olarak

hayata geçirildiğini Arjan-tin’den Kürdistan’a kadardünyanın farklı sahnele-

rinde görmekte-yiz.

Page 37: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

37

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

gelerde gerçekleşmiyor. Amerika, Kanada ve Avrupa gibi gelişmiş bölgelerde deartış söz konusu.11 Sonuç olarak, yeni sömürgecilik ve savaş çok yönlü ve çok kat-manlı biçimde sürerken kadınların hayatını altüst etmeye devam ediyor. Çünkü“kadına yönelik yeni şiddet, kapitalist gelişmenin ve devlet iktidarının her zamankurucu olan yapısal eylemlerinde kök salmıştır.” (Federici, 2018. 67). Bugün deyeni savaşların, şiddetin ve sömürgeciliğin itici gücü olan yeni sermaye birikimsüreçleri kadınlara yönelik şiddeti birçok yolla kışkırtıyor.

Yeni Savaş ve Sömürgelerde Şiddet Sahnesine Dönüşen Kadın Bedeni“Kadınlara gaddarca davranmak yeni kapatmalar için olmazsa olmazdır.”

(Federici, 2019)

Yeni sömürgecilik kapsamında 1990’ların sonu itibarıyla Amerika, Al-manya ve İngiltere gibi batılı devletler aracılığıyla özellikle Ortadoğu’dahız kazanan savaşlara katılmak üzere radikal gruplar batıdan doğuya akınederken eş zamanlı olarak yerlerinden edilen ve savaştan kaçan milyon-larca mülteci batıya doğru göç etmektedir. Bu savaşlara vekalet eden gücünçoğunlukla batılı ülkeler olması ve göçün aynı yöne doğru akması dolayı-sıyla “uzakta” süregiden bu savaşlar batıyı doğrudan etkiledi. “Vekalet sa-vaşları” yoluyla batının dışına taşınması amaçlanan bu süreç hala devametmekte ve bu bölgelerde yaşamı felç etmektedir. Ancak bu savaşların so-nuçları yine en çok kadınların yaşamını altüst etmektedir. Kadın düşmanıradikal grupların savaş sahasında etkili olması ve zorla yerinden edilmegibi iki farklı sürecin yol açtığı yakıcı sonuçlar, kadın bedenine ve kazanımla-rına yönelik çift yönlü bir saldırı şeklinde gerçekleşmektedir. Bir taraftan ÊzidîSoykırımı12 örneğinde karşımıza çıktığı gibi ideolojik referansını dini aşırılık-tan alan bu radikal grupların saldırı hedeflerinin en önünde kadınlar yer alırken

11 BM’in geçtiğimiz temmuz ayında, yayınladığı rapora göre 2017’de 50 bin kadın eşleri, sev-gilileri ya da aile üyeleri tarafından öldürüldü. Yine, 1980’lerden beri ABD’de kadın cinayet-lerinin düzenli bir şekilde arttığı ve her yıl üç binden fazla kadının öldürüldüğü kayıt altınaalınmıştır. Öte taraftan, 1991 ile 2001 yılları arasında en az 23 bin kadın ‘cadı’ suçlamasıylaöldürüldü. Benzer şekilde başını Fransa ve İspanya’nın çektiği Avrupa ülkelerinde de verilerkadına yönelik şiddetin arttığını ortaya koyuyor. Günde en az bir kadının erkekler tarafında öl-dürüldüğü Türkiye’de ise durum Avrupa’dan çok daha vahim. Dünya Ekonomi FormununCinsiyet Eşitliği endeksinde de Guatemala, Etiyopya ve Kuzey Kore’nin arkasında kalarak 149ülke arasında 131. sırada yer aldı.

12 Êzidî Soykırımına ilişkin kapsamlı bir çalışma için bkz: Dinç, 2017.

Page 38: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

göç yollarına düşenlerin büyük çoğunluğunu yine kadınlar oluşturmaktadır.Birçok araştırmanın ortaya koyduğu gibi mülteciler göç yollarında ve Av-rupa ülkeleri dahil gittikleri yerlerde şiddet, saldırı ve sömürü ile karşı kar-şıya kalmaktadır.13

Dünyadaki anne ölümlerinin yarısından fazlası yine şiddetin ve çatışmaların ya-şandığı ülkelerde yaşanmaktadır.14 2014 OECD Toplumsal Kurumlar ve Toplum-sal Cinsiyet Endeksinde en kötü sonuçlara sahip olan on yedi ülkenin on dördününaynı zamanda son 20 yılda savaş yaşamış ülkeler olması bu açıdan şaşırtıcı değil.15

Yeni savaşların bir özelliği olarak tırmanışa geçen sivil ölümlerindeki büyük ço-ğunluğu oluşturanlar kadınlar ve çocuklar. Savaşlardan dolayı hem çocuk evliliğihem de kaçakçılık artmaktadır. Suriye’de yıllardır süren savaşta çoğu kadın olmaküzere birçok bölgede insan kaçakçılığı gerçekleşti. Ayrıca çatışmaların sürdüğübölgelerde kadınlara yönelik aile içi şiddet katlanarak artmaktadır. Zorla yerindenedilmeden ve savaş sahnesinde uygulanan mizojinist pratiklere kadar kadın bedenisavaşta şiddetin sahnesi haline gelmektedir. Savaşlarda kadın bedeninin daha gad-dar biçimde doğrudan şiddetin sahnesi haline geldiği çok fazla örnek mevcut. Ar-jantin’den Şengal’e ve Bosna Hersek’ten Ruanda’ya kadar yaşanan çatışmalardatecavüz ve/veya cinsel şiddetin korkunç biçimlerde savaş silahı olarak kullanıl-ması bunun en somut göstergesidir.

Latin Amerika ve Ortadoğu ülkeleri sadece şiddetin ve iç çatışmaların yoğun olarakyaşandığı iki önemli bölge olması itibarıyla benzer süreçleri yaşamamıştır. Bu böl-geler aynı zamanda egemenliğin değişen niteliği ve sınırlarıyla bağlantılı olarak sa-vaşlarda ve yeniden sömürgeleştirme süreçlerinde nekro-politikanın da hayatageçirilmesi açısından benzerdir. Yine sömürü ve şiddet merkezleri olan bu bölgeleraynı zamanda savaşın en çok toplumsal yeniden üretim meydanında vuku bulmasıdolayısıyla da benzerdir. Bu bölgelerde hala yaygın, sistematik ve çok katmanlı dev-let şiddeti pratikleri yürürlüktedir. Buralarda savaşlar çoğunlukla paramiliter karan-

JINEOLOJÎ

38

J i n J i y a n A z a d î

13 https://www.amnesty.org/en/latest/news/2016/01/female-refugees-face-physical-assault-exploitation-and-sexual-harassment-on-their-journey-through-europe/ (Siteye Erişim: 24Nisan 2020)

14 Save the Children, State of the World’s Mothers 2014: Saving Mothers and Children inHumanitarian Crises.https://www.savethechildren.org/content/dam/usa/reports/advocacy/sowm/sowm-2014.pdf(Siteye Erişim: 24 Nisan 2020)

15 OECD Kalkınma Merkezi, Toplumsal Kurumlar ve Toplumsal Cinsiyet Endeksi 2014, gen-derindex.org Uppsala Savaş Veri Programı/Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü(UCDP/PRIO) Uppsala Üniversitesi Silahlı çatışma Veri Kümesi (Siteye erişim: 23 Nisan2020).

Page 39: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

39

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

lık güçler yoluyla sürmektedir. Çoğunlukla kimlerden, ne zaman, kim tarafındanoluşturuldukları ve devletin hangi yapılarına bağlı oldukları belli olmayan bu dü-zensiz ordular topluma dehşet saçmaktadır. Bu bilin(e)meyen ve açık biçimde ta-nımlan(a)mayan paramiliter yapılar sadece savaş sahasında değil toplumsal yaşamınher aşamasında ciddi bir tehdit olarak topluma korku yaymaktadır. Aynı yapılarınkavran(a)maz kötü pratikleri hala yaygın olarak sürmektedir. Arjantin’deki veKürdistan’daki zorla kaybetme16 örneklerinde karşımıza çıktığı gibi bunlarınyol açtığı suçların çoğunlukla failleri meçhuldür (Göral, 2016 ve Işık, 2014).Ancak nekro-politikanın bir sonucu olarak sahnede olan bu karanlık ordularınhepsi aynı zamanda mizojinisttir. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki ve Gua-tamala’daki paramiliter güçlerle Türkiye, Irak ve Suriye’deki benzer yapılarınortak yanları kadın düşmanı olmalarıdır. Kısacası bu coğrafyaların sadece şiddetrepertuarları ve sömürgecilik arzuları değil, kadın düşmanlığına dayanan politikave pratikleri de benzerdir.

Irkçılıkla kol kola ilerleyen sömürgecilik arzusu ile kadın düşmanlığının bir aradabirbirini besleyerek ilerlediği birçok sahne hala birçok bölgede canlı biçimde ya-şanmaktadır. Söz gelimi, “Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin elmas, koltan vebakır çıkan bölgelerinde milislerin kadınların vajinalarına ateş etmelerini ya da halakontra gerilla olarak tanımlanmaya devam edilen savaşta Guatamalalı askerlerinhamile kadınların karınlarını bıçakla yararak açmaları” (Federici, 2019. 71) şek-linde paramiliter güçler yoluyla tezahür eden şiddetin mizojini ile bağının olmadı-ğını kimse iddia edemez. Yine, Ekin Wan örneğinde Varto’da karşımıza çıktığı gibikadına ait ölü bir bedeninin çıplak biçimde kamusal alanda teşhir edilmesi sömür-gecinin kadın nefretine dayanan, benzer paramiliter yapılar eliyle yürürlüğe konu-lan bir pratiktir. Ortaya çıktıktan sonra çok kısa süre içerisinde Irak ve Suriye baştaolmak üzere Ortadoğu’ya ve aslında tüm dünyaya korku yayan karanlık IŞİD or-dusunun hedefinde kadınların yer almasının mizojini ile bağının olmadığını kimseileri süremez. Hal böyleyken kadınların bedenine yönelen bu gaddar şiddetin süre-giden savaşlar ve yeniden sömürgeleştirme süreçleriyle ilgisinin olmadığını kimiddia edebilir? Peki, IŞİD’in 2014’te Şengal’de Êzidîlere karşı gerçekleştirdiği

16 Çoğunlukla Arjantin zorla kaybetmelerle anılan bir ülke olsa da Şili, Meksika, Guatemala,Brezilya gibi Latin Amerika ülkelerinde 1970’li ve 1990’lı yıllarda askeri darbe dönemlerindeve çatışmaların yoğunlaştığı zamanlarda muhalif gruplara karşı sıklıkla uygulanan bir stra-teji olarak kullanıldı. Aynı Süreç 1990’lı yıllar boyunca Kürdistan’da da devreye konuldu.Ancak bu strateji bu bölgelerle de sınırlı kalmadı. Zorla kaybetmeler, Cezayir, Yogoslavya,Filipinler, Irak, Pakistan, Sri Lanka, Nepal ve İran gibi ülkelerde de devreye konuldu. (Göral,2016. 116).

Page 40: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

40

J i n J i y a n A z a d î

soykırımda tecavüze uğrama, zorla alıkonulma ve Rakka ve Telafer gibi yerlerdesatılma şeklinde 17 Êzidî kadınlara dönük gerçekleştirilen şiddetin rastlantısal olduğunasıl ileri sürülebilir?

Nihayetinde, çatışma süreçlerinde kadın bedenine yönelik gaddarca gerçekleşen buşiddet sahneleri bu bölgelerde ortaya çıkmış ve hayata geçmiş tekil ve rastlantısalbirer pratik değildir. Kan donduran bu sahneler neoliberalizmin sömürge arzusununmizojini ile birleşmesi sonucu iktidarların bir politikası şeklinde yaygın olarak bir-çok yerde kullanılan uygulamaların birer fragmanıdır.Ataerkil kapitalist sistemin dö-nüşüm sancılarının yaşadığı bir dönemde, bunu kadınların kontrol altında tutulmasıamacıyla hayata geçirilen önemli bir savaş stratejisi olarak okumadan anlamakmümkün değildir.

Kadına Yönelik Şiddeti Kışkırtan Eşitsizlikler Uçurumu

Kadınlar sadece savaş ve sömürgecilik gibi şiddete doğrudan yol açan süreçlerde sal-dırının hedefi haline gelmiyorlar. Küresel düzeyde gittikçe artan eşitsizlikler nede-niyle de kadınlar şiddetin hedefinde. Birçok ülkede yoksulluk ve gelir dağılımıuçurumu gittikçe açılıyor. Bu uçurum bilhassa azınlık bir etnik topluluğa veya inançgrubuna ait olanlar, daha aşağı bir sınıfa mensup olanlar, toplumsal cinsiyet kimli-ğinden dolayı kamusal ve özel alanda ayrımcılığa maruz kalan kadınlar, cinsel yö-neliminden dolayı ikiliklerin tahakkümüne maruz kalanlar ve bir sakatlığı olanlaraçısından daha da artmaktadır. Gaag bunu şöyle aktarıyor:

“Kadınlar sadece kadın oldukları için değil; aynı zamanda sınıflarından, tenrenklerinden, cinsel yönelimlerinden veya sakatlıklarından dolayı da pek çokayrımcılıkla karşı karşıya kalmaktadır. Eşitsizliklerin artması tüm dünyadamilyonlarca kadının maruz kaldığı şiddet ve yoksulluk riskini de arttırıyor.”(2018. 71).

Söz konusu topluluk ve grupların toplumsal dışlanma, yoksulluk ve şiddet ile kar-şılaşma ihtimalleri daha ayrıcalıklı şekilde konumlan(dırıl)mış topluluk ve gruplaragöre çok daha yüksektir. Daha güvencesiz işlerde çalışan bu kesimlerin fiziksel,ekonomik ve psikolojik şiddete maruz kalmaları olasılıkları daha yüksek olduğu

17 Êzidî toplumuna mensup HDP milletvekili Feleknas Uca, TBMM’de yaptığı ko-nuşmada Êzidî soykırımda IŞİD tarafından alıkonulan Êzidî kadın ve çocuklarınınsayısını 5 bin ile 7 bin arasında olduğunu kaydetti:https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/genel_kurul.cl_getir?pEid=51435 (Siteye eri-şim: 23 Nisan 2020)

Page 41: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

41

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

gibi hayatları da oldukça kırılgandır. Ancak bütün farklılıklara rağmen ataerkilsistemin toplumsal cinsiyet ayrımcılığına dayanan cinsiyet rejimi dolayı-sıyla bu topluluk ve grupların içerisinde en katmanlı biçimde şiddete vesömürüye maruz kalanlar yine kadınlardır. Uzun soluklu kadın mücadelesisonucu yapısal ve tutum düzeyinde pek çok şey değişse de hala kız çocuk-larının eğitime erişimi erkek çocuklara nazaran daha zor. Yine kadınlarınteknolojiye erişimi erkeklere göre daha düşük. Kadınların gelir düzeyi ileerkeklerin gelir düzeyi arasında uçurum söz konusu. Nitekim Küresel Top-lumsal Cinsiyet Uçurumu Endeksi 2018 Raporu’na göre cinsiyet eşitliğikonusundaki ilerleme bu hızla devam ederse cinsiyet eşitsizliği uçurumu-nun kapanması için 108 yıl, ekonomik alandaki eşitliğin sağlanması içingereken süre ise 202 yıl.18

Kapitalizmin küresel ve finansallaşmış neoliberal politikaları toplumsalcinsiyet eşitsizliğini tetikliyor. Bu nedenle 21. yüzyılda da yoksulluğun yü-künü en çok omuzlayanlar hala kadınlardır. Kadınlar bir taraftan neolibe-ral sistemin ucuz iş gücü olarak konumlanırken diğer taraftan emeklerinindevasa bir bölümü ücretlendirilmemektedir. Kapitalist şirketlerin “ÜçüncüDünya Ülkelerinde” yer alan fabrikalarında güvencesiz şekilde düşük üc-retlerle günün yarısından fazlasını harcayanların büyük çoğunluğunu ka-dınlar oluşturmaktadır. Çalışan kadınların büyük çoğunluğu tekstil atölyesi,temizlik ve gastronomi sektörü, mevsimlik işçilik ve çiftçilik gibi güven-cesiz, esnek, yarı zamanlı veya sözleşmeli işlerde çalışıyor.

Gelir dağılımı eşitsizliğine bakıldığında zengin ülkeler dahil en düşük ge-lire sahip olanlar yine kadınlardır. Zengin ülkelerde dahi sağlık, eğitim, iş-gücü ve piyasasına katılım, siyasi temsil ve ekonomik gelir açısındankadınlarla erkekler arasında büyük bir uçurum söz konusudur. Yoksul ül-kelerdeyse durum çok daha kötü. Toplumsal cinsiyete dayalı ücret uçurumuyani “erkek işleri” “kadın işlerinden” daha fazla para kazandırıyor. Top-lumsal cinsiyete dayalı ücret eşitsizliğiyle ile bir taraftan kadınların emeğideğersizleştirilirken diğer taraftan kadınlar sefalete mahkûm edilmektedir.Söz gelişi, toprak işçiliğini yaparak gıda üretimini gerçekleştirenlerinbüyük çoğunluğu hala kadınlarken üzerlerinde çalıştıkları topraklarının sa-hibi erkeklerdir. Bu toprağın kullanım hakkı ve kontrolü kadınların değil er-keklerin elindedir.19

18 http://www3.weforum.org/docs/WEF_GGGR_2018.pdf (Siteye erişim: 23 Nisan 2020)19 https://landportal.org/sites/landportal.info/files/actionaid_womens_right_to_land.pdf (Siteye

erişim: 23 Nisan 2020)

Page 42: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

Hangi işlerin emekten sayılıp ücretlendirildiği ile hangilerinin emekten ve işten sa-yılmayıp ücretsiz bırakıldığına kapitalizmin acımasız neoliberal politikaları yön ver-mektedir. Emeği ücretli emekle sınırlandıran sistem böylece kadınların emeğininbüyük bir bölümü emekten saymamaktadır. Vandan Shiva cinsiyetçi iş bölümü ideo-lojisi aracılığıyla “indirgemeci ekonomimin sadece ücretli emeğin değer üretiminivarsaydığını” ileri sürer. Shiva’ya göre bu ideoloji “kadınların hayatın idamesineyönelik çalışmasının, tam da hayatta kalma ve refahın temelini oluşturduğu haldehiçbir ekonomik değere sahip olmadığı gerçeğiyle hesaptan düşürülmesine aracılıkeden bir ideoloji”dir (Shiva, 2014. 315). Bu açıdan, kadınların çiftçi olarak büyükbir emek ortaya koymalarına rağmen kadınların çiftçi olarak konumu görünmez kı-lınmıştır. Buna ilişkin Shiva’nın aşağıdaki ifadeleri çok çarpıcıdır:

“Tarım alanındaki çalışmaları genellikle görünmezken, iktisatçılar onlarınüretimini ‘çalışma’ ya da ‘üretim sınırı’ saymaksızın kayıttan düşme eğili-mindedir. Böylece tarım kız çocukları için gelecek vadeden bir meslek ol-maktan çıkmaktadır. Tarımsal faaliyetten karşılaşılan veri toplama sorunlarıçok az kadının çalışmasından değil, haddinden fazla kadının haddinden fazlaiş yapmasından kaynaklanmaktadır. (Shiva, 2014. 8).”

Shiva’ya göre kadınların doğada temin ettiği su, yem ve odun toplama gibi işlerin“üretken olmayan” emek şeklinde tanımlanması ve indirgemeci ekonomi tarafın-

dan bir çalışma olarak değerlendirilmemesi piyasa ölçüleri ta-rafından konulmuş ideolojik bir ayrımdır. Yaşanan

ekonomik krizlerin nedeni de bu ideolojik ayırımdırçünkü artık servet çalışmayla veya mal ve hizmet

üretimi ile gerçekleşmemekte, bunun yerinekâğıt üzerinden işlemler ve spekülasyonlar yo-luyla gerçekleşmektedir (age: 315). Sonuçtakapitalizmin vadeli işlem piyasaları ve spe-külasyonlar üretimin en büyük halkasınıoluşturan yoksulları ve “Üçüncü Dünya”yaait kırsalda yaşayan kadınları ve köylüleriile kentlerde yaşayan tüketicileri çoktan de-netim altına almış durumda. Bu piyasada fi-yatı belirleyen ve uymayanı gözden çıkaran

kapitalist küresel ekonomi sistemidir. Hergeçen gün yoksulların daha da yoksullaşma-

sına zenginlerinse daha da zenginleşmesine yolaçan da bu korkunç tabloda kadınları en dibe ko-

numlandıran da ticari kapitalizmin güdümündekiaynı ekonomi sistemidir.

JINEOLOJÎ

42

J i n J i y a n A z a d î

Hangiişlerin emekten

sayılıp ücretlendirildiğiile hangilerinin emekten

ve işten sayılmayıp ücretsizbırakıldığına kapitalizmin acı-masız neoliberal politikaları

yön vermektedir. Emeği ücretliemekle sınırlandıran sistemböylece kadınların emeği-

nin büyük bir bölümüemekten sayma-

maktadır.

Page 43: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

43

J i n J i y a n A z a d î

Öte taraftan, toplumsal cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği de kadın emeğini de-ğersizleştirmektedir. Kadınların büyük çoğunluklu gıda üretiminde, çocukdoğurma ve yetiştirme ve yaşlı bakımında ve ev içi emekte gece gündüz ça-lıştığı halde herhangi bir gelire sahip olmadığı için en büyük işsiz ordusunuoluşturmaktadır. Kapitalizmin kadınları ağırlıklı olarak yeninden üretimişiyle görevlendirmektedir. Bu nedenle kadınlar “üretici emeği” dışında kal-mak yerine aileleri ayakta tutmaya çalışmaktadır. Bu süreç yalnızca kadın-ların kabiliyetlerini ve kapasitelerine ket vurmuyor; aynı zamandayoksullaşmalarını da beraberinde getiriyor. Bu süreçten faydalanan sadeceerkekler değil, yeniden üretimden en çok kâr eden sermayedir. Çalışan ka-dınlar ise ucuz iş gücü olarak konumlandırılmakta ve aynı işlerde çalıştıklarıhalde her zaman erkeklere göre daha düşük ücret almaktadırlar. Yok sayı-lan/emekten sayılmayan kadın emeği ve düşük ücret dolayısıyla kadınlardünyanın en yoksul grubunu oluşturmaktadır.

Ayrıca, yeni savaşlar kadınları göçe maruz bırakarak gittikleri ülkelerde engüvencesiz işlerde çalışmalarına neden olurken sömürgeciliğin yeni biçim-leri, bir taraftan toprağa dayalı üretimi yok ederek insanların kentlere do-luşmasına yol açmakta diğer taraftan özelleştirme politikalarıyla milyonlarcakadının mülksüzleşmesine ve sisteme bağımlı hale getirmesine neden ol-maktadır. Nitekim, “yeni cadı avları” özellikle genç erkeklerin “cadı aramakve cezalandırmak için” (Federici, 2019) kırsal bölgelerde dolaşıp toprakla-rını satmak istemeyen yaşlı kadınları öldürerek topraklarına el koyması şek-linde kapitalizme hizmet eden bir kadın düşmanlığı pratiği olarakgerçekleşmektedir.

Sonuç olarak yoksulluk ve gelir dağılımındaki uçurum kapitalist krizin ikiönemli sonucu olarak karşımızda durmaktadır. Nitekim, düşük ücretlerle de-ğersizleştirilen ve ücretli emek dışındaki emeği yok sayılan kadın emeğineyeniden bir değer atfetme, kadınları bugün harekete geçiren iki önemli nedenolmaktadır. Birçok sahnede ırkçılık, sömürgecilik ve cinsiyetçilikle kol kolayürüyen yoksulluk birçok toplumda ciddi bir öfkeye20 yol açmaktadır. Son20 yılda gördüğümüz gibi bu öfke sadece yoksul ve azınlık toplumlara ait ka-dınların bulunduğu yoksul ülkelerin veya gettoların sınırları içerisinde kal-mıyor; bu öfke bu sınırlardan taşarak küresel itirazlarla buluşuyor.

JINEOLOJÎ

20 Son yıllarda neoliberal politikaların yol açtığı yoksulluk krizine odaklanan, işçi sınıfının gün-delik yaşamına odaklanarak bireysel ve kolektif tepkililerini ortaya koyan çok sayıda film çe-kildi. Ancak sınıf öfkesini ve bu öfkenin sonuçlarını çarpıcı biçimle ortaya koyan en iyi filminBong Joon-Ho’un ‘Parazit’ (2019) isimli filmi olduğu kessin.

Page 44: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

44

J i n J i y a n A z a d î

Liberal Feminizmin Özgürlük Yanılsaması: Kadın Mücadelesinin AltınınOyulması

“Feminizm tişörtten sabuna kadar her şeyin satılması için kullanılıyor.”

(Gaag, 2018. 59)

Bir süredir liberal feministler kadın kazanımlarının önemli oranda “artık garanti al-tında” ve kadınların “artık yeterince özgür” olduğunu ileri sürüyor. Genellikle beyazve orta sınıf olan bu kadınlar çoğunlukla cinsiyet eşitsizliğine kimi zaman cinsiyeteşitliğine de pek inanmıyorlar ve büyük oranda “feminizm artık evine çekilip din-lenebilir” inancına sahipler (Catherine. 2019). Yine, kadın özgürlüğünü “fırsat eşit-liği vaazına” indirgeyen kalkınma programları ve fonlarla çalışan sivil toplumkuruluşlarına hibeler sağlayan Birleşmiş Milletler gibi büyük kurumlar, batıda kadınmücadelesini ehlileştirmeye ve sisteme entegre etmeye çalışırken “ÜçüncüDünya”da ise kadın özgürlüğü adı altına neoliberalizmin sömürge politikalarınınbir aygıtı olarak işlemeye devam ediyor.21

Nitekim, Ana akım medyanın ve magazin dünyasının önemli isimlerinden şarkıcıBeyonce yakın zamanda yaptığı bir açıklamada kendini “feminist” olarak tanım-ladı. “How Big Brands Are Fueling Women’s Empowerment” (Büyük MarkalarKadınların Güçlendirilmesini Nasıl Körüklüyor?) adlı bir yazı kaleme alan AlanahJoseph “feminist olmak havalı” diyor ve toplumsal cinsiyet eşitliğinden yana dahagöze çarpan bir tavır takınan pop ikonlarını, dizi senaristlerini, girişimcileri ve tek-noloji yöneticilerini ele alıyor. Joseph “Kurumsal pazarlama ve kadını güçlendirenkişi ve ürünlere kaynak aktarıyor ve bu hareketi daha etkili kılıyor.” diyor.22 Yine,uzun zamandır “ticari feminizm bütün ülkelerle şirketlerin yarısı kadınlar bütün ev-lerin yarısı da erkekler tarafından yönetilseydi çok daha iyi durumda olabileceği-mizi” (Sherly. 2013) iddia ederek kadınlara sistem içerisinde ilerleyerek ve işdünyasında sağlam durarak eşitliği sağlamanın mümkün olduğunu öğütlüyor.

Ancak ticari feminist öncüler bu nasihatte bulunurken sistemin içerisinde kimlerinilerleyebileceği ile kendileri ilerlerken elde ettikleri kazanım ve kârdan geride kalankadınların kaçının bundan faydalanıp faydalanmadıklarıyla pek ilgilenmiyor. Sınıfve etnisiteye tamamen kör olan liberal feminizm sistem karşıtı bir yerde konum-

21 Yvonne Heine’nin bu sayıda yer alan “Özgürlük nedir?” yazısı, STK’ların kadın özgürlüğü söy-lemi adı altında Ortadoğu ve Afrika’da sömürgeciliği nasıl meşrulaştırdığını gösteren çarpıcıbir yazı.

22 https://www.huffpost.com/entry/charged-up-how-big-brands_b_9755540?platform=hootsuite(Siteye giriş: 23 Nisan 2020)

Page 45: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

45

J i n J i y a n A z a d î

lanmaktan ve toplumsal hiyerarşiyi yıkmaktan ziyade “yetenekli” kadınları “zir-veye” taşımak için onları “güçlendirmeyi” hedef olarak önüne alıyor. Bütün amacıimtiyazlı birkaç kadının kendi sınıfından erkeklerle aynı koltuklara oturabilmesinive aynı maaşı kazanabilmesini garanti altına almaya çalışmak.Ancak imtiyaz sahibikaç kadının olabileceği ve kârdan kaç kadının yararlanabileceği gibi hayati sorularıgündemine dahi almıyor.

Kadınlara erkeklerle eşit olmanın yolunun iş dünyasında sağlam durarakedinilen başarı taşlarıyla döşendiğini nasihat eden liberal feminizm, ilericive ticari değerleri referans alıyor. Ancak, liberal feminizmi temsil eden seç-kin kadınlar “yükseldikçe” bu kişilerle büyük çoğunluğun yaşamındaki ge-lişmeler arasındaki uçurum büyümeye devam ediyor. Bunun en önemliörneklerinden biri kuşkusuz Hillary Clinton. Clinton’ın 2016’daki başkan-lık seçimiyle Trump’ın cinsiyetçi politikalarına karşı güçlü bir kadın figürüolarak çokça propagandası yapıldı. Trump başkanlık yarışında Clinton’ınözel hayatından eşiyle olan ilişkisine ve kocasının başkanken karıştığı san-sasyonel olaylara kadar Clinton’ı yıpratmak için son derece cinsiyetçi birkampanya yürüttü. Ancak, Clinton’ın kadın düşmanı kampanyaya karşıgüçlü bir kadın figürü olarak sunulması, seçmenleri heyecanlandırmayı yet-medi. Clinton’ın başarısızlığının ait olduğu sınıf ile geride kalan milyon-larca kadın arasındaki uçurumla ilgisi vardır. Nihayetinde bu yenilgisifeministler için bir uyarı işareti olarak “liberal feminizmin iflas ettiğinigözler önüne serdi ve solun mücadele etmesini için bir alan açtı.” (Cinzia,Bhattacharya ve Faraser, 2019).

Öte taraftan, neredeyse her gün kadınların maruz kaldığı ayrımcılığı ve ka-dınların kendi gücü, yetenekleri ve meslekleriyle iş yerinde güçlü durma-sını odağa alan reklamlar filmleri çekiliyor. Yakın zamanda, “I Shape MyWorld” kampanyası Türkiye, Rusya ve ABD’den bir kadın gazeteci, ya-pımcı, kaykaycı ve bilgisayar mühendisinin dünyalarına nasıl yön verdik-lerini konu alan Levi’s reklamı yayına girdi. Türkiye’deki ensest vakalarınıgündeme getirmekle tanınan, sıklıkla çocuklara ve kadınlara yönelik şiddetigündeme taşıyan Melis Alphan’ın oynadığı Levi'sın reklam filminde Tür-kiye’de kadınların maruz kaldığı ayrımcılığa yer veriyor. İstanbul’un yok-sul semtinde geçen filmde Alphan “Şiddete maruz kalan kadınların sesiolmaya çalışıyorum” diyor. “Melis Alphan önemli gazetelerdeki yerinibüyük uğraşlarla kendisi elde etti. Şimdi ise erkek egemen bir sektörünuzun süre görmezden geldiği hikayeleri anlatıyor.” notuyla paylaşılan vi-deoda Alpan şöyle devam ediyor:

Page 46: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

46

J i n J i y a n A z a d î

“Bana güçlü ve kendi ayakları üzerinde duran kadınlar ilham veriyor.Bana göre Türkiye’de en güçlü hareket kadın hareketi. Kadınlar bir arayagelerek yılardır çok ciddi bir mücadele veriyorlar. Türkiye’deki kadınlarasöylemek istediğim şu: Elalem ne der diye düşünmeyin, sesinizi yüksel-tin, eşitlik talep edin çünkü sizin hakkınız.” 23

Ticari feminizmin estiği alanlardan biri de moda dünyası. Bir süredir gü-zellik algısı ten ve saç rengi ile boy ve vücut ölçüleri batının normatif gü-zellik algısının çok ötesinde seyrediyor. Uzun zamdandır Mango ve Zaragibi “Üçüncü Dünya” kadınlarının ucuz emeği üzerinde yükselen kapitalistşirketler aynı bölgelere ait kadınları vitrine koyuyor. Yine, dağınık kaşları,kemerli burunları, ince dudakları ve çekik gözleriyle bu bölgelere ait “eg-zotik”, “vahşi” ve “maskülen” kadınlar moda dergilerinin kapaklarını süs-lüyor.24 Aynı ürünlerin reklam filmlerinde sürekli “kadın gücüne” vurguyapılıyor.

Görüldüğü gibi, feminist öfke/kadın özgürlüğü söylemleri bugün güzellikstandartlarına ve medya manipülasyonlarına indirgenmiş durumda. Ancakkapitalist piyasada dolaşıma giren feminist söylemler şu soruyu sorduruyor:Feminizm yayıldı mı yoksa feminizmin gücü yeniden mi keşfedildi? Solve kapitalist karşıtı alternatif grupların ve kadınların daha fazla adalet, eşit-lik ve özgürlük talep eden söylem ve sloganlarının kapitalist şirketler vesağ siyaset tarafından kullanılması yeni bir şey değil. Kadın bedeninin rek-lam filmlerinde kullanılması reklam sektörünün ortaya çıktığı günden berisüregelen bir alışkanlık. Ancak her dönemin ruhu da reklamlara farklı bi-çimde yansıyor. Bu açıdan 1968’li yıllarda özellikle sigara içen kadınlarınkullanıldığı imajların oldukça yaygınlaşması sadece özgürlük ve sigara ara-sındaki bağa gönderme yapmıyordu; bu imaj bu dönem oldukça etkili olanözgürlük algısının kadın bedeniyle birleşince etki gücünün çok daha fazlaolduğu bilgisine dayanıyordu. Ancak feminizmin köklerinden koparılaraksisteme entegre edilmesi çabalarıyla beraber özellikle “Üçüncü Dünya”daayrımcılığa ve eşitsizliğe karşı emekçi kadınların omuzunda yükselen kadınmücadelesinin söylemlerinin kullanılarak kapitalist sömürgeci arzuların ha-yata geçirilmesinde araşsallaştırılması yeni bir deneyim.

23 https://www.youtube.com/watch?v=ZQHuCfBwQpA24 https://theartgorgeous.com/guccis-newest-face-artist/

Page 47: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

47

J i n J i y a n A z a d î

Kadın mücadelesinin yeni bir yükselişe geçtiği açık ancak feminizm söylemininbunca yaygınlaşması ve hatta ana akımlaşması feminist mücadelenin benimsen-mesinden ve kadınların taleplerinin kabul görmesinden değil, feminist söyleminetki gücünden ileri gelmektedir. Clinton gibi popüler figürlerin seçim kampanya-larında feminizmin söylem gücünün keşfedilmesiyle, kapitalist şirketler hem üre-time kadınları daha fazla dahil etmek hem de tüketimi arttırmak için bu söylemgücüne daha sık başvurmaya başladı. Bugün büyük şirketlerden siyasi partilerekadar herkes bu büyük etki gücünden faydalanmak istiyor. Benzer şekilde,“Üçüncü Dünya”ya ait imgelerin moda dünyasında kullanıma sokulmasını salttüketimi kışkırtmak amacıyla kurgulanmış oryantalist bir imaj olarak tanımlamakeksik olacaktır. Bu, “Üçüncü Dünya” kadınlarının omuzundan yükselen kadınmücadelesinin etki gücünün keşfi ve aynı amaçla kullanılma isteğiyle ilgilidir.Nihai olarak, bu kadınlara ait imgenin oryantalizmle birleşmesi çifte bir sömür-gecilik arzusundan ileri gelmektedir. Nitekim modadaki bu yeni estetik algı nor-matif güzellik algısını yıkmıyor; kadınları standart bir bedene hapseden tüketimkültürüne saldıran sistem karşıtı kadınların söylem gücünden faydalanmak ve bubilinç altını harekete geçirerek kitleleri tüketime dahafazla yönlendirmek istiyor. H&M’in IŞİD’e karşımücadele sonucu dünya kadınlarının ilgisiniçeken direnişçi kadınların üniformalarınıhemen tasarlayarak piyasaya sürmesi aynı bi-çimde bu direnişin etki gücünden faydalan-mak isteyen sömürge arzusundan ilerigelmekteydi. Benzer şekilde, kadın gücünevurgu yapan Alphan, Levi’sın (ve diğerdünyaca ünlü markaların) üretim merkez-lerinin bulunduğu “Üçüncü Dünya”dakisömürü düzeninden25 söz etmiyor. Ucuz işgücü olarak günde yaklaşık 17 saat çalışanve ayda 50 dolardan az para kazanan Asyalıkadınların gücü ve özgürlüğüne bu sahnedeyer yok. Ancak film aynı etki gücünden dolayıkadın mücadelesine ait cinsiyet eşitsizliği vekadın gücü söylemlerini merkeze alıyor.

JINEOLOJÎ

“ÜçüncüDünya”da ay-

rımcılığa ve eşitsiz-liğe karşı emekçi

kadınların omuzundayükselen kadın mücadele-sinin söylemlerinin kulla-

nılarak kapitalistsömürgeci arzuların ha-

yata geçirilmesindearaşsallaştırılması

yeni bir dene-yim.

25 https://www.aksam.com.tr/ekonomi/bangladesin-ucuz-iscileri-enkaz-altinda-calisiyor/haber-199341

Page 48: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

48

J i n J i y a n A z a d î

Sonuç olarak, toplumsal cinsiyet mücadelesi veren kadınların söylemlerini kul-lanan bu gibi girişimler kapitalizmin sömürü ilişkileriyle ilgilenmesi bir yana sö-mürünün bir yolu olarak dolaşıma giriyor. Bu yolla şirketler kâr ederken bureklamlar ucuz iş gücü olan kadınların sömürü koşullarını görünmez kılıyor.Kadınların sesi olduğunu söylen gazeteci kadın bilerek ya da bilmeyerek bu kadın-ların sesiyle aslında hiç ilgilenmiyor. Nihai olarak Bitch Media’nın kurucusu AndiZeisler’ın deyimiyle “piyasa feminizmi dikkatleri eşitsizliğin derinlere yerleşmişbiçimlerinden başka yöne çeviriyor. Böylece toplumsal cinsiyet mücadelesi kolek-tif bir amaç olmaktan çıkıp ticari bir markaya dönüşüyor” (Zeisler, 2016 aktaran:Gaag, 2018, 60).

Sonuç Yerine: Direnen Öznenin Kırılganlığı ve GücüBütün dünyada büyük bir kapanmaya yol açan Corona Virüs salgını bize sadeceinsanların kaderinin birbirine bağlı olduğunu göstermedi aynı zamanda kapita-lizmin içerisinde olduğu krizi de açık biçimde gösterdi. Bu süreç savaşların ve sö-mürgeciliğin yarattığı eşitsizliklerin yaşamı nasıl alt üst ettiğini çıplak şekildeortaya koydu. Sınırsız kar arzusuyla doğayı talan eden neoliberal politikalarınyol açtığı yıkım bütün dünyayı etkisi altına aldı. Yaşanan kriz işçilerin güvence-siz şekilde işlerini kaybetmesi, işçi ücretlerinin aşağı çekilmesi, otoriter yönetimbiçimlerinin meşrulaştırılması, demokrasinin tamamen askıya alınması ve salgı-nın yarattığı krizin maliyetinin onlarca yıl boyunca kadınlar başta olmak üzere endipte yer alan gruplara ödetilmesi gibi sorunları gündeme getirdi.

Virüsün ortaya çıkması ve küresel düzeyde bu denli etkili olmasının nedenleri ko-nusunda süregiden tartışmalar çeşitlilik gösterse de virüs dolayısıyla ortaya çıkansonuçlar, kapitalizmin finansallaşmış neoliberal politikalarının iflas ettiğini gös-teriyor. Yine bu kriz sonucunda iktidarların daha demokratik mi yoksa daha to-taliter mi olacağı tartışmaları sürerken egemenin yaşama ve ölüme dairtertiplediği bio-politika ve nekro-politikanın yürürlüğe konularak krizin fırsataçevrildiğine iktidarların pratikleri yoluyla birçok şekilde tanık olduk. Bu krizdeegemenin ayrımcılığa dayalı tesis ettiği değer hiyerarşisi yürürlüğe kondu. Kim-lerin hayatının daha değerli olduğuna, hangi yaşamların yaşanabilir hangilerininharcanabilir olduğuna, hangi hayatların feda edilebileceğine hangilerinin mut-laka kurtarılması gerektiğine dair pratikler birçok düzlemde çıplak biçimde ken-dini gösterdi. Sağlık hizmetine erişebilirlikten, hangi hastaların sağlıkhizmetinden yararlanabildiğine, ilk kimlerin tedavi altına alındığından kimlerinihmal edildiğine kadar sağlık alanında vuku bulan ayrımcı pratikler neredeyseher ülkede açığa çıktı.

Page 49: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

49

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Öte taraftan, iktidarların salgın dönemindeki ayrımcı ve baskıcı politikaları bize yeniyaşamı inşa etme çabalarının ne denli hayati olduğunu bir kez daha hatırlattı. Aynışekilde, kadın mücadelenin meşruluğunu, haklılığını ve çok yönlü olması gerekti-ğini çok daha çarpıcı şekilde gördük. Nitekim bu süreçte de krizinin eşitsiz maliye-tinden her zaman olduğu gibi en dipte kalarak ağır yükü taşıyanların yine kapitalistsistemin güvencesiz(leştirdiği) ve kırılgan(laştırdığı) gruplar olan yoksullar, mülte-ciler, hükümetlerin gözden çıkardığı yaşlılar ve binlerce yıldır ataerkil sistemin cin-siyetçi uygulamalarına maruz kalan kadınlar olduğuna tanık olduk. Salgın süresincekadına yönelik şiddet neredeyse bütün ülkelerde dramatik biçimde arttı. Böylece,metin boyunca ortaya çıktığı gibi bu şiddetin ataerkil sistemin ürettiği yapısal so-runlardan kaynaklı olduğunu gördük. Çünkü en başta söylediğimiz gibi, kadına yö-nelik şiddet kapitalist sistemin cinsiyet rejimiyle ilgilidir. Bu nedenle ne şimdikisalgında ortaya çıkan ne de neoliberal politikalar yoluyla savaş ve sömürgeleştirmesüreçlerinde ortaya çıkan şiddet sadece buralarla sınırlı bir olgudur. Savaş, felaketve salgın gibi süreçlerde en çok kadınların etkilenmesi ne bu felaketlerin doğası ge-reği ne de kadınların “doğası gereği”dir. Bu, kadınların binlerce yıllık sınıflı siste-min ataerkil yapısı içerisinde en kırılgan ve güvencesiz grup şekildekonumlandırılmalarından ileri gelmektedir.

Ancak savaşın, sömürünün ve egemenliğin yeni biçimleri sürerken kadınlar kenaraçekilip olup biteni izlemiyor, çok daha net biçimde safını belli ediyor. Kadın müca-delesinin konumlandığı sistem karşıtı yerin ve “militan” ruhun korunması için ka-dınlar bugün birçok koldan mücadele ediyor. Bir taraftan ataerkiye ve kapitalizminvahşi neoliberal politikalarına karşı mücadele ederken diğer taraftan özgürlük adı al-tında kadın mücadelesinin altının oyularak köklerinden koparılmasına karşı çıkıyor.Öte taraftan, savaşın, şiddetin, sömürünün ve egemenliğin yeni biçimleriyle beraberkadınlara yönelik yeni bir savaşın başlatıldığına dair kanıtlar her geçen gün çoğa-lırken kadınlar bu şiddete son vermek için yeni direniş stratejileri ortaya koyuyor.Özsavunma yöntemleriyle bedenlerini korumaya çalışırken eş zamanlı olarak de-ğersizleştirilen emeklerine yeniden değer atfedilmesi amacıyla grevin yeni biçim-lerini icat ediyor.Ayrıca topyekûn saldırı karşısında daha güçlü durabilmek ve kadınkazanımlarını korumak amaçlı dayanışma yoluyla kadınlar arası bağları güçlendir-meye çalışıyor. Kadınlar bütün bunları yaparken enternasyonal, çevreci, anti kapi-talist, anti sömürgeci ve ırkçılık karşıtı bir mücadeleyi eş zamanlı olarak yürütüyor.

Page 50: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

50

J i n J i y a n A z a d î

Kaynakça

Cinzia Arruzza, Tithi Bhattacharya, Nancy Fraser, %99 için Feminizm: Bir Manifesto, SelYayıncılık, İstanbul, 2019

Ayhan Işık, “1990’larda Sivil Siyaseti Olarak Zorla Kaybetmeler.” Toplum ve Kuram, Sayı:9, 2014, sf. 43-53.

Fethi Benslama, Ölüm Siyaseti: Cihatçı Üst-Müslümanlar, İletişim Yayıncılık, İstanbul,2016.

Namık Kemal Dinç, Ezidilerin 73. Fermanı Şengal Soykırımı, Zan Vakfı Yayınları, Diyarba-kır, 2017.

Esra Sarıoğlu. “Feminizm ve Duygular” Ayrıntı Dergi. Sayı 30, Mart/Nisan 2019, sf. 41.Silvia Federici, Cadılar, Cadı Avı ve Kadınlar, Otonom Yayıncılık, İstanbul, 2019.Michel Foucault, Toplumu Savunmak Gerekir, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002.Niki van der Gaag, Feminizm, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2018.Özgür Sevgi Göral, “Devlet Şiddetinden Arta Kalanlar: Kayıp, Yas ve Kamusal Sırlar.”İçinde: Uysal Ayşen (ed.) İsyan, Şiddet, Yas: 90’lar Türkiye’sine Bakmak. Dipnot Yayınları,Ankara, 2016, sf. 147-175.

“Kadın Direniş Yöntemleri I” Sayı 11: Ekim, Kasım, Aralık 2018 ve “Kadın Direniş Yön-temleri II” Jineolojî Dergisi. Sayı 12: Ocak, Şubat, Mart 2019.

Jineolojî Enternasyonel Kolektifi. “Kadın Direniş Yöntemleri II” Jineolojî Dergisi, Ocak,Şubat, Mart 2019.

Judith Butler, Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi, Metis Yayıncılık, İs-tanbul, 2008.

Catherine Mayer, Cinsiyet Eşitliği Dünyayı Nasıl Kurtaracak, İletişim Yayınları İstanbul,2019.

Nancy Fraser. Fortunes of Feminism. From State-Managed Capitalism to Neoliberal Crisis,Verso Books, 2013.

Page 51: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

51

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

5000 yıllık erkek egemenlikli-devletçi uygarlığın yapısal bunalımıyla kadın özgür-lük sorununun görünürlük kazanması, böylelikle özgürlük ihtiyacının kendi çözü-münü dayatacak düzeyde dışa vurması yüzyılımızın temel gerçeğini ifadelendiriyor.Başka bir ifadeyle yüzyılı şekillendirecek potansiyele, özelliklere işaret ediyor. Uy-garlık sisteminin bunalımı ve gelişen bu kaotik durum, sistemin sürdürülemezliği-nin sonucudur. Bu kaotik anlarda parçalanan-dağılan sistemin en temel yapı taşı, endip noktası, dağılmanın şiddetiyle dışa vurur ve en çok o görünür hale gelir. İşte gü-nümüzde özgürlük sorunu böyle bir konumdadır. Uygarlığın özgürlük gaspı, en çoküç temel alanda yoğunlaştığından bu alanlarda ikili bir birikim söz konusudur. Bi-rincisi; sömürü çok derinleştirilmiştir. İnsanlığın kimliksel olarak varoluş ve özgür-lük sorunu (etnik-sınıfsal-kültürel-ekonomik), cinsiyetçilik sorunu ve ekoloji sorunu,etrafında birikmiş iktidar ve uygulamalarla kaldırılamaz sınırlara varınca sistem çö-zülme sürecine girmiştir. İkinci olarak; sömürünün biriktiği bu alanlarda, özgür-leşme ihtiyacı ve talebi de o oranda birikmiştir. Yani iktidarın sömürerek sisteminiürettiği bu alanlar aynı zamanda karşıtını güçlü barındıran alanlar olma özelliğinesahiptir. Çünkü bir şey hep sorun halinde kalamaz, bardağın dolması taşmaya yolaçar.Ağırlaşmış sorun demek, şiddetli çözüm ihtiyacı demektir. Özet bir ifadeyle ta-nımlayacak olursak, bunalımın kaynağı iktidarcı ideolojidir. Bu anlamda 21. yüzyılhem sorunun şiddetle dışa vurulduğu hem de radikal çözüm dinamiklerinin örgüt-leneceği, çözüme yöneleceği bir yüzyıl ve aynı zamanda kadın yüzyılı olma olası-lığına sahiptir. Bu açıdan bu çözülme haliyle sistemin kendi inisiyatifinde kendiniyenileme, beş bin yıldır defalarca pay edileni yine pay etme yani Üçüncü Dünya

21. Yüzyıl Kadın Mücadelesindeİçeriden Sorular

Şafak Ardem

Page 52: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

52

J i n J i y a n A z a d î

Savaşı’nın yaşandığı, diğer yönüyle de halkların, kadınların özgürlük eğilimini ör-gütleyerek sistemi belirleme savaşında yerini aldığı bir süreçtir. Sistem, tutuculaşa-rak, saldırganlaşarak, iktidarını yeniden örgütlemeye çalışarak, faşizanlaşarakvarlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Her tür alternatif, demokratik, özgürlükçü di-namiği kendisi açısından tehlike bulduğundan yok etme, bastırma eğilimindedir.Bunun karşısında ötelenemeyen özgürlük talebi de kendisini giderek daha radikal veçözüm odaklı ortaya koymaya başlamıştır.

Kadın Özgürlük Sorunu

Kadın özgürlük sorunu ya da toplumsal cinsiyetçilik olarak kavramlaştırılandurum, en dip sorundur. Tüm sorunların ilk halkasını oluşturmaktadır. Önce ka-dının öncülüğü darbelenmiş, kadın kimliği vurulmuştur. İktidarcı politikalar cin-siyetçiliğe dayandırılarak bu vurma hali tüm zamanlar boyunca genişletilereksüreklileştirilmiştir. Uygarlığın temel karakteri buna göre şekillendirilmiştir. Öy-leyse kadın özgürlük sorununu doğru bir perspektifle çözmek, aynı zamanda in-sanlığın özgürlük problemini ve insanla doğa arasındaki tahakküm sorununuçözmeye yol almak anlamına gelmektedir. Sistemin kaosu sorunların görünme-sine imkân sunarken, çözüm koşullarının da bu kadar güçlenmesi dünyayı kadınöncülüğünde kurtulma şansına, olasılığına kavuşturmaktadır. Bu maddi koşul-lara dayalı olarak dünyayı kadınlar kurtaracak sloganı, içinde bulunduğumuzzaman itibariyle büyük bir yaşamsal değer kazanmaktadır. Bu çok önemli bir fır-sat olmak kadar tüm kadınlar, insanlık hatta gezegenimizin geleceği açısındançok önemli bir sorumluluktur. Bu fırsatın değerlendirilmesi, sorumluluğun yerinegetirilmesi, elbette sadece objektif koşulların niteliğiyle bağlantılı değildir. Mü-cadele edilmesi, değiştirilmesi, aşılması gereken karşı cephe vardır. Ama enönemlisi de kadın hareketlerinin, bireylerin duruşu; sorunu, çözümü ve özgürlüğütanımlama şekli ve kendini hangi noktalarda uygarlık karşıtı ve alternatifi olarakele aldığı hususudur. Abdullah Öcalan, ‘Özgürlük Sosyolojisi’ adlı kitabında kar-şımızdakine sen kimsin sorusunun güçlü bir şekilde sorulması ve hesaplaşılmasıaçısından önce ben kimim sorusunun cevaplandırılması gerektiğini belirtir. Böy-lece, 21. yüzyılın kadın lehine gelişmesi açısından neye ihtiyacımız olduğunu daçok güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır. Uygarlık güçlerinin saldırılarını kar-şılamak için uygarlığın maskeli gerçeğini dışa vurmak, kendimizi savunmak içinise dayandığı tarihsel toplumsal temelleri bilmek ve güncelin sığlığına sıkıştırıl-mış bireyci birey tanımlarını aşarak toplumsallıkla güçlenmiş birey gerçeğini gö-rünür kılmak gerekir. Bu durum cins sorunu ve kimliği açısından da en geçerliyöntemdir. Abdullah Öcalan aynı kitabında bu gerçeği şöyle özetlemektedir:

Page 53: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

53

J i n J i y a n A z a d î

“Hem kendimi hem de binbir kılıklı uygarlık kutsallarını çözümlemek,zor kosulların da çözülmesi anlamına geliyor. Uygarlık kutsalları hiçbirahlaki ve politik sınır tanımadan üzerimden geçmeye çalısırken bu sa-tırlarla kendilerini sorgulamam, beni tutkulu bir şölen havası içinde ki-şiliğim, geleneklerim, halkım, bölgem, insanlığım ve evrenimletanıştırdı. Tanışmak farkında olmaktır. Bu ise yaşamı olanca zenginliğiiçinde korkusuzca yasamak ve güçlü savunmaktır!”

Kadın özgürlük mücadelesinin sorun çözücü bir nitelik kazanması ve erkek ege-menlikli uygarlığın bunalımını özgürlük lehine aşabilmesi açısından kendisini öz-gürlük perspektifiyle tanımlamasına, kimliğini somutlaştırmasına ve bunun için deuygarlığın kirinden arınmasına ihtiyacı vardır. Uygarlığın kutsalları olarak iktidar,devlet, erkek, din ve benzerleri kadının da düşünsel, sosyal şekillenişinin temel be-lirleyeni olarak 5000 yıldır işlev görmektedir. Cinsiyetçiliğin bir yönü inşa edilmişerkeklik iken, diğer yönü cinsiyetçi temalarla yapılandırılmış verili kadın kimliği-dir. İktidarcılık, milliyetçilik, dincilik ve bilimcilik bu verili kimliğin kutsalları ola-rak etkindir. Sorunun farkında olmak ve bunu reddetmek önemlidir.Ancak sorununzihniyetin derinliklerine ne kadar nüfuz ettiğini bilmek mücadelenin sonucunu be-lirleyen esas etkenlerdendir. İçinde bulunduğumuz zamanı ve bu zamanı nasıl öz-gürlüklü kılabileceğimizi kısaca özetlerken sorgulamalarımızı mücadelezeminlerimize de indirgemek gerektiği doğrusuna ulaşıyoruz.

Kadın özgürlük mücadelesi, aynı zamanda kadın kimliğinin uygarlık bileşenleridışında kendini özüyle açığa çıkarabilmenin, yeniden oluşturabilmenin de mü-cadelesidir. Yüzyıl gerçeği açısından kadın özgürlük devriminin gerçekleşmesiiçin mücadelenin bu yönü çok önemlidir. Marksizmin eksik tahlillerine dair şim-dilerde birçok değerlendirme yapılıyor. İnsanlığın özgürlük sorununu doğru ta-nımlayamadığı, sınıf-devlet-iktidar çarkını aşmak yerine el değiştirmesini çözümolarak sunduğu, cinslerin özgürlük problemini sınıfsal kurtuluşa dayandırdığı,bu nedenle sistemin bir mezhebi olmayı aşamadığı temelinde değerlendirmelervar. Nihayetinde milyonların emeğiyle gerçekleşen Bolşevik Devrimi’nin so-nuçları ortadadır. Bunu da aşan, aslında özgürlük alanını çok geniş tanımlayan,bunun etrafında ciddi bir devinim oluşturan 1968 gençlik hareketlerinin kendi-sini doğru bir tanıma kavuşturmamak ve örgütleyememekten kaynaklı yaşadığısonuç hazindir. 1968’ler İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarından da hareketle ulu-sal kurtuluş, sosyal demokrasi ve sınıf tahlilli çözüm perspektiflerinin yetersiz-liği üzerinden ve gerçekten temel sorunları görerek, gündemine alaraksomutlaşan büyük bir imkândı. Fakat kapitalizm bu imkânı ezerek, üstüne basa-rak finans dönemine giriş yaptı. Tüm bunları neden söylüyoruz? 21. yüzyıldakadın özgürlük probleminin görünürlük kazanması ve yaşanan kaotik durum,

JINEOLOJÎ

Page 54: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

54

J i n J i y a n A z a d î

erkek egemenlikli sistemi aşabilmenin imkânını barındırmasına rağmen, eğerkadın kimliği ve mücadele alanı doğru tanımlanamaz ve mücadele kendi iç di-namiklerine dayandırılamazsa kadın özgürlük hareketlerinin de akıbeti aynı ola-bilir. O halde, kadın hareketleri olarak kendi içimizde mücadele konusunadönüştürmemiz gereken hususların ne olduğu ve bu mücadelenin nasıl yürütül-mesi gerektiği noktasında hem netleşmek hem ortaklaşmak gerekiyor. Dahasomut bir anlatım yöntemi olarak iç mücadele konularını en genel anlamda bellibaşlıklar altında tartışabiliriz.

1- Sorunu Ortak Tanımlamak

Erkek egemenlikli zihniyet esas olarak varlığın tanımını muğlaklaştırma, kav-ramlara yeni anlamlar yükleme, yaşamın algısını farklılaştırma ve mutlakasistem örüntüsünde cinsleri, toplum ve bireyi bir biçimde kendisine mecburedecek kanallar oluşturma konusunda deneyimlidir. Bu onun politikasıdır. Buaçıdan kadın ve erkek kimliğinin tanımlanması kadar, bu sorunun kaynağı,oluşum biçimi ve sürekliliği konusunda bu politikaların günümüz kadın öz-gürlük hareketlerine etkisinin hiç olmadığını belirtmek gerçekçi olmaz. Şöyleki; cins çelişkisini ataerkil ideolojinin yol açtığı bir çelişki olarak tanımla-makla birlikte ataerkil ideolojiyi, devleti ve modernitenin tüm ayaklarını, enönemlisi de modernite yaşamını bu sorunun parçası olarak ele alışta yetersizbir yaklaşım var. Sorunu ortak tanımlayamamak, dünya düzleminde kadın ak-lını, enerjisini, örgütlülüğünü, eylemliliğini ortaklaştıramamak gibi bir sonuçdoğuruyor. Kadın özgürlük sorununun gelişimini iktidarla-devletle-erkekle-sınıfla bağlantılı ele alıyorsak ve bunları ataerkil uygarlığın temel bileşenleriolarak adlandırıyorsak günümüz gerçeğinde de bu sistemin varlığı ve sürek-liliğini sorunlaştırmak ve cins çelişkisinin kapsamında görmek gerekiyor. Bunedenle kadın özgürlük hareketleri olarak stratejik yaklaşımımız, sorunun ta-nımında ve çözümünde ortaklaşmak üzerinden gelişmek durumunda.

Kadın hareketlerinin bu zamanda en büyük riski, bu nedene bağlı olarak etkin-hızlı ortak strateji belirleyememesi. Mevcut haliyle dünyanın birçok yerindedışa vuran eylemselliklerde erkek-devlet tabirleri birlikte kullanılarak pro-testolar buna yöneltiliyor. Bu sahipleneceğimiz bir tutum olsa da halen so-runu ortak tanımlama sıkıntısı yaşanıyor. Kadın örgütleri olarak sorununçözümünü güncele sıkıştıramayız, sistemin birkaç rötuşuyla bir çözüm arayışıiçine giremeyiz. Çünkü böyle olması demek kaos durumunu görmemek, birbiçimde yine sistemin koltuk değneklerine dönüşmek demek olacaktır.

Page 55: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

55

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Öncelikli adımımız, genel kurtuluşun kadınların kurtuluşu anlamına gelmeyeceği,diğer sorunlardan kopartılmış bir kadın kurtuluşçuluğunun da aslında kadını kurta-ramayacağı doğrusunda ortaklaşmak olabilir. Stratejik olarak ikinci adımımız tabiki kurtuluşun olması için kimden-neyden kurtulmamız gerektiği noktasında ortak-laşma ihtiyacıdır. Yani erkek egemenliğinin devletle-uygarlıkla bağı ve erkek ege-menliğinin sistem olarak sürme zamanının devletçi uygarlık olarak tanımlanmasındaortaklaşmalıyız. Çünkü yüzyılın kadın özgürlük mücadelesi kimle, neyle mücadeleettiğini daha somut ortaya koymalıdır. Kadın mücadelesi elit olamaz. Tek tek erkekbireylerden yansıyan egemenlikle mücadele edilmesi gerektiğinin yanı sıra bunu dakapsayan sistemin ideolojik kimliği olarak liberalizmle, devletle, modernitenin ya-şamıyla da mücadele edilmelidir. Bu konuda dünya kadın mücadelesinde bir hare-ketlenme, sorunun kaynağına yönelik tanımlanma girişimleri olmakla birlikte,sistemin ve devletin tümden reddi henüz gelişmemiştir. Birçok kadın hareketi ise so-runu devletlerle mücadelenin dışında tutmaya özenle çabalamaktadır. Devlet, ikti-dar kurumlaşmasıdır ve iktidar üretir, cinsiyetçiliğin derinleştirilmesiyle yaşatırkendini. Tüm cinsiyetçi politikaların korunup kollandığı, yasal olarak güvenceyealındığı, şiddetle korunduğu yerdir devlet. Üçüncü Dünya Savaşı sistemin yapısalbunalımına sistemin kendine müdahalesi olarak sürmektedir. Bu savaş kadın öz-gürlük hareketlerinin doğru müdahalesiyle özgürlük lehine örgütlendirilmezse tek-rar egemenlikli sistemin yeni versiyonunu üretmekten kurtulamayacaktır. Budurumda kadınlar ve halklar kaybeder. Tüm özgürlüksorunlarının kaynağında erkek egemenliğinde bes-lenen uygarlık sistemi var. Buna rağmen, bunudışında tutarak mücadele yürütemeyiz. O haldesorunun kaynağına odaklanmak, çözümünyönteminde de bu kaynağı aşmak esas olmakdurumunda. Bu bağlamda ideolojik ola-rak ortaklaşmak, bu konuyu mücadeleyedönüştürmek, ortak paydalarda buluşmakdurumundayız.

2- İktidarın Ötekileştirici PolitikalarınaKarşı İç MücadeleKadın kimliğinin nasıl tanımlandığı ve ata-erkil ideolojinin bunda ne kadar rol oynadığıkonusunda biraz daha somutlaşırsak milliyet-çilik, dincilik, sınıfsal duruşların kadın özgürlük

Erkekegemenliğinin

devletle-uygarlıklabağı ve erkek egemenliği-

nin sistem olarak sürme za-manının devletçi uygarlık

olarak tanımlanmasında ortak-laşmalıyız. Çünkü yüzyılınkadın özgürlük mücadelesikimle, neyle mücadele et-

tiğini daha somut or-taya koymalıdır.

Page 56: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

56

J i n J i y a n A z a d î

hareketlerindeki etkinliği ve mücadelenin gelişimi önünde yol açtığı engeller daharahat görülebilir. İktidar kendisini cins-kültür-etnik kimlik-inanç biçimleri, kısacasıher türlü farklılığın tahakkümü ve kullanımı üzerinden örgütlerken tüm bu alanlarıda kendi içinde birbirine yabancılaştırma, ötekileştirme, karşıtlaştırma algısıyla şe-killendirmiş, birbiriyle çatışır hale getirerek aslında bunların taşıdığı özgürlük po-tansiyelini etkisizleştirmiştir. Bu bir doğrudur. Bu açıdan kadınlar olarak taşıdığımızetnik, dinsel, kültürel farklılıklara dair iktidarcı perspektifle yaratılan algıyı ve bununyol açtığı birbirine yaklaşım sorunlarını bir iç mücadele konusu olarak görmek du-rumundayız. Bazı kadın özgürlük hareketlerinin resmi politikayla çelişmemesi,genel düzlemde yaşanan sorunların çözümüne müdahil olmaması, kapsayıcı olma-ması önemli oranda bu durumdan kaynaklıdır. Örneğin milliyetçilik miti üzerindenbir kesimin kimliği ve özgürlüğü gasp edilmekte ama kadın özgürlüğü adına hare-ket ettiklerini söylen bir kesim, bu gaspı meşru kabul etmekte, milli marşı gururlaokumakta ve bu politikaları desteklemekte, üstün millet tutumuyla diğer etnik grup-tan olan kadınlara yaklaşmaktadır. Kürt kadınlarına yaklaşımda, Ortadoğu’da, dün-yada bu yaklaşımların etkisi önemli oranda görülmektedir. Oysa milliyetçilik etnikkimliklerin hapishanesidir ve tamamen iktidarın kullanımına uygun hale getirilmişyapay bir tanımdır. Nerede fetişleştirme varsa mutlaka orada gerçek olmayan, sanal,oluşturulmuş yapay bir durum var demektir. Çünkü gerçek olanın gücü varlığın-dandır, fetişleştirmeye ihtiyaç duymaz. Milliyetçilik kadın sorunun görünürlük ka-zanmasını gölgelediği gibi kadınların birbirine yaklaşımını da etkilemektedir. Aşağıgörülen halklar, etnik kimlikler ve gelişkin-üstün millet olarak kendini tanımlayan-lar arasında eşitsizlik büyütülmekte ve normalleştirilmektedir. Coğrafya faktörü debu anlamda roller yüklenerek ötekileştirilmektedir. İktidarın kadına bu bakışı ciddiyealınması ve mutlaka mücadele konusuna dönüştürülmesi gereken bir konu olmak-tadır. Etnik ve inanç kimliğinden kaynaklı hiç kimse ötekileştirilemez, özgürlük mü-cadelesinin ortak paydalarından biri de bu olmak durumundadır. Hindistanlı birkadın nasıl ki kast ve inanç sisteminin cenderesine alınamazsa aynı şekilde Kürt ka-dınları, Afrikalı, Arap, Süryani, Ermeni kadınlar da ikinci sınıf statüsüyle adlandı-rılamazlar. Hiçbir etnik kimlik diğerinden üstün olmadığı gibi hiçbir inanç biçimi dediğerinden üstün, gelişkin değildir. Kapitalist modernitenin bu anlamda birinci-ikinci-üçüncü ve bilmem kaçıncı sonsuz sıralamaları doğrultusunda kadınların bir-birine bakışı olamaz. Nitekim bunun etkisinde olan tutum ve yaklaşımlaryansıyabilmektedir. Mesela etnik kimlik üzerinde gelişen tahakkümle mücadele et-memek onu onaylamaktadır, resmî ideolojinin oluşturduğu milliyetçi, dinci yargı-larla yaklaşmak ataerkil ideolojiyi büyütmek, onu temsil etmek ve yaşatmaktadır.Kadın özgürlük hareketleri bu anlamda kendi içinde bunu bir mücadele konusunadönüştürebilmeli ve kendisini ataerkil ideolojinin kirinden arındırabilmelidir.Ne Hristiyan inancını taşıyanlar gelişkin toplumlar ya da günahkâr güruhlardır

Page 57: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

57

J i n J i y a n A z a d î

ne İslami inanca sahip olanlar aynı şekilde tümden negatif ya da pozitif nitelik taşırne de herhangi bir inanç ve mezhebe dahil olmak bu şeyleri gerektirir. İnancın si-yasallaştırılması zaten ötekileştirmenin amaçlanması üzerindendir.

Aynı şekilde toplumsallık insanlığın başlangıcından itibaren bir form olarakoluşmuş ve her toplum kendi yaşam değerlerini kültürel birikim olarak so-mutlaştırmış, hatta kendi kimliğini böyle tanımlamıştır. Toplumsallık bu an-lamda insanlığın gelişim formudur ve kültür bunun somutlaşmış, birikmişzenginliği olarak nitelik kazanmıştır. Erkeğin iktidarcı gerçeği her zamanparçalamaya, el koymaya meylederken toplumsal güç haline gelmek esasolarak kadının birleştirici, bütünleştirici özelliklerinin öncülüğü ve etkinli-ğiyle gelişmiş demek yerinde bir tanım olur. Bir toplum, bir kültür kendiniörgütleme ve büyütme imkânı bulduğu oranda gelişimini sürdürür. Gelişimimkânı anlamında koşulların elbette etkisi vardır ama varlığın özü anlamındatoplum ve kültürel değerler birbirinden aşağı ya da büyük değildir. Batı’nınDoğu’ya üstünlüğü, şu milletin diğerine üstünlüğü gibi dayatma ve politi-kalar tamamen iktidar merkezlidir ve kadın hareketleri bu gerçeklikle ale-nen mücadele etmek, tavır almak durumundadırlar. Bu anlamda bir batımerkeziyetçiliği, oryantalist bakış açısı kadın hareketlerinin de temel so-runlarındandır. Oryantalizm bir bakış açısıdır, dışardan tanımlama biçimi-dir, gerçeği farklılaştırıcı algı ve duruştur. Günümüz kadın hareketleriaçısından bunun bir sorun olduğunu, belli düzeyde etkilerinin bulunduğunukabul etmek gerekir.

Toplumsalığın gücünü kavramadan kadın olgusu kavranamaz, kadın oluna-maz. Kadınlığı salt biyolojik olarak tanımlamayıp ifade ettiği sosyal gerçe-ğiyle bütünleyeceksek bu böyledir. Oryantalist bakmak -ki bu sadece batılıkadınların sorunu değildir, Ortadoğu’lu kadınların da birbirine bakışında buetkilidir- ama kadın özgürlüğü adına mücadele yürütmek ya da talepkârolmak elbette çelişik bir durumdur. Baskın olan iktidarcı ideolojinin bakıştarzı olunca kadın özgürlük alanının hem tanımı hem de çözümü gerçek birnitelik kazanamaz ve sistemi aşacak gücü elde edemez.

Kısacası kadın özgürlük hareketleri bu alanlarda iktidarcı ideolojinin tuzak-larına düşmeden, hatta bundan da öte tam karşısında yer alarak erkek egemensistemin ötekileştirici politikalarıyla mücadele etmek durumunda. Dünya-daki tüm insanlar ve kadınlar eşittir, farklılık bu eşitliğin gerçek hazinesidir.Kadın özgürlük hareketleri farklılık üzerinden örgütlenmiş iktidarcılığı gö-rerek, onu kimlik ve coğrafya tanımından arındırarak ortak bir ilkesel, kül-türel duruş kazanabilir. Özgürlük değeri olarak bunları sahiplenmek gerekir.

JINEOLOJÎ

Page 58: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

58

J i n J i y a n A z a d î

3- Kadın Özgürlük Sorununu Tanımlamada Ortaklaşmak

Ataerkil ideolojinin günümüz temsili olan liberalizm, özgürlük alanlarının tanım-lanmasına karşı çıkmamakta ama bu alanların kendi perspektifiyle ele alınmasınısağlamaktadır. Kadın özgürlüğü talebinde en istekli, eşitlikler sorununu söylemin-den düşürmeyen, barış ve demokrasi kavramlarını en sık ve dokunaklı sıralayıcı,insani yardım gibi söylemleri en çok bayraklaştırıcı olan ama özünde hepsinin ca-nına okuyan bir ideoloji. Çünkü liberalizm sorunun varlığıyla ayakta kalıyor. Bu, ka-dınlar olarak bizim tarafımızdan da yetkince tanımlanmayı gerektiren bir konudur.Kadın özgürlük sorununu tanımlarken, özgürlük sorununu dile getirirken liberaliz-min muğlaklaştırıcı girdabından kurtulmak gerekiyor. Yoksa liberal ideolojinin he-deflediği durağa kendi slogan ve adımlarımızla varmış oluruz. Hem de bunu kendiistemimiz olarak gördüğümüzden onu yüceltir, olması gerekenmiş gibi benimser vesistemiçileşmeyi gönüllü yaşarız. Bu durumun alkışlayanı ise liberal ideoloji-ataer-kil sistem olur.

Liberalizm nasıl ki tüm sorunları bireyselleştirerek durumun anlaşılmasını ve çö-zümünün gelişimini engelliyorsa; özgürlükler sorununu da farklılaştırarak, başka-laştırarak, çarpıtarak, ziyadesiyle bireyselleştirerek aslında etkisizleştirmek istiyor.Sistem küresel düzeyde örgütlenirken tüm sorunların tanımını lokalleştirmek, birkesit, bir yer, bir kimlikle sınırlandırmak, sadece şimdinin sorunuymuş gibi yansıt-mak, ataerkilliğin günümüz temsili olan liberalizmin en çok başvurduğu yöntem-dir. Bu nedenle özgürlük taleplerinin yoğunlaşacağı alanları yalnızlaştırmayı vemarjinalleştirmeyi mücadele yöntemi olarak geliştirir. Kadınlar olarak bunu kendiiç meselemiz olarak görüp mücadele konusu haline getirmeliyiz. Ama nasıl? Libe-ralizmin ideolojik olarak etkilerinin sorunun ele alınış tarzı itibariyle kadın hare-ketlerine de yansıdığı görülebiliyor. Örneğin sorunu elitleştirmek, marjinalize etmek,cins olgusunu kavramsal olarak öne çıkarmak ama cins kimliğini doğru tanımlaya-mamak görülmesi gereken bir sorundur.

Tüm kadınların özgürlük probleminin çözülmesi, aynı zamanda toplumun da erke-ğin de özgürlük probleminin çözülmesi anlamına gelir. Yani özgürlük sorununu cins-ler açısından tanımlarken bunun toplumsal niteliğini görebilmeliyiz. Genel kurtuluşaynı zamanda kadının kurtuluşu değildir ama kadın özgürlüğü genel sorunların çö-zümüyle direk ilişkilidir. Çünkü sorunun kaynağı ortaktır. Ulusal, sınıfsal, kültürel,vb. farklılıklardan kaynaklı sorunları, yine doğa üzerinden gelişen sömürüdüzenini de kadın özgürlük alanı kendi sorunu olarak görmek durumunda. Busorunlar iç içedir, ilk adımı kadın özgürlüğüdür ama diğer adımlar kopmazhalkalar olarak sürmektedir. Hiçbir sorun tek başına çözülerek genel kurtu-luş ya da özgürlük elde edilemez. Halkların özgürlüğünü sağlayamazsak

Page 59: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

59

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

kadın özgürlüğünü kalıcılaştıramayız, doğadan kopuş felaketini önleyemezsek in-sanlar olarak yaşayacak bir mekâna sahip olamayız. 21. yüzyıl mücadelesi kadınöncülüklüdür, öncü devrim kadın devrimidir. Ancak demokratik devrim, yapısaldevrim yani devletin aşılarak yerel idari-özerk ama konfederal bütünlükle ortaklaş-mış örgütlülüğün gelişimi sağlanmadan devrimimiz özgürlüğü kalıcılaştıracak ko-şullara sahip olamaz. Stratejik bir esas olarak halkların özgürlük için kalkışmasınısağlamalı, halk muhalefetini doğru noktalara kanalize etmeli ve devletçi sisteminaşılması için etkin hale getirmeliyiz. Kadın örgütleri olarak sorunu marjinalize eden,haliyle liberalizmin etkisiyle muğlaklaştıran yaklaşımlarla mücadele etme ihtiyacıkesinlikle vardır. Nasıl bir özgürlük, nasıl bir yaşam, nasıl bir toplum, nasıl bir sis-tem sorularını cevaplandıramayan bir kadın özgürlük mücadelesi olabilir mi?

Bu konuyla bağlantılı olarak, bu defa da tersinden genel sorunları çok önceleyen vekadın sorununu görünmez hale getiren yaklaşım sorunu da ele almak gerekiyor. Ka-dının enerjisine, mücadele dinamiğine dayanan ama kadın özgürlüğüne stratejikyaklaşmayan ideolojik tutum ve politikalara kadın örgütleri açık olmamalı, bununlamücadele edebilmelidir. Örneğin bir coğrafyada yaşanan savaşın genel tablosunugenel sorunlarla bağlantılı çizmek, ama kadınların yaşadıklarını ve haklarını gör-memek, ihtiyaçlarını tanımlamamak ve çözüm kapsamında öncelik vermemek birsorundur. İster ulusal ister sınıfsal perspektifli olsun salt genel kurtuluşçu yakla-şımların esas anlamı kadına taktik yaklaşımdır. Nitekim tüm sistem partilerinin, ha-reketlerin bile kadın kolları vardır. Amaçları tamamenkendini örgütleyebilmenin koşullarını kadın kitle-sine, enerjisine, kabulüne, dolayısıyla toplumadayandırabilmektir. Kadın üzerinde tasarruftabulunmakla kalmaz, kadın enerjisini kullanır.Yani kadın adıyla örgütlenmek gerçektenkadın özgürlüğünün örgütlülüğü anlamınagelmiyor. Bu noktada ‘hangi kadın’ soru-sunu yönelterek elbette iç netleşme sağla-mak gerekir. Genel kurtuluş adına kadınıkullanmakla, kadınlık kimliğinin istisma-rıyla kadınlar aracılığıyla toplumu iktidarabağlamak aynı zihniyetin sonuçlarıdır. Bunuyapanların bir kısmının kadın olması işinözünü değiştirmiyor. Kadını görünmez hale ge-tiren genel kurtuluşçulukla karşıdan; kadın adınakadınlığı istismara açık hale getiren tutumlarla dacins olarak içten mücadele etmek gerekir.

Kadınörgütleri olarak

sorunu marjinalizeeden, haliyle liberalizmin

etkisiyle muğlaklaştıran yak-laşımlarla mücadele etme ihti-yacı kesinlikle vardır. Nasıl birözgürlük, nasıl bir yaşam, nasılbir toplum, nasıl bir sistem so-

rularını cevaplandıramayanbir kadın özgürlük mü-

cadelesi olabilirmi?

Page 60: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

60

J i n J i y a n A z a d î

4- Kadın Kimliğini İktidardan ArındırmakDeğerlendirdiğimiz konuların daha somut hali olarak iktidarcılığın benmerkezci,statükocu, sınıfsal temsiliyetlerinin kadın hareketleri açısından etkisini daha detaylıvurgulayabiliriz. Kadın kimliğinin iktidardan arındırılması öncelikle zihinsel alandageliştirilemezse ve kişiliğin gelenekselliği aşarak özgürlük ölçülerinde yeniden ya-pılandırılması sağlanamazsa kadın özgürlüğü kalıcılaştırılamaz. Geleneksel kadınolarak tanımladığımız özellikler kendine aidiyeti yitirmiş, uygarlıkça şekillendiril-miş gerçekliği ifadelendirir. Eğer sorunsallaştırılmazsa ve gerçekten mücadele ko-nusuna dönüştürülmezse mevcut kadınlığın aşılması ve kadın kimliğinin özgürlükölçüleri temelinde açığa çıkarılmasının imkânı gelişmez. Zaten mevcut olan da ik-tidarı, gelenekselliği ürettiğinden böyle bir duruşun kadın özgürlük tanımı ve ta-lepleri salt bazı haklarla sınırlı bir çerçeveye sıkışır. Bu da aslında ataerkilliğin,iktidarın temsiliyetinden öteye bir gerçeği ifadelendirmez. Yani kadın olgusunun,kimliğinin iktidardan tümden arındırılamaması, kadın özgürlük alanında da ataer-killiği üretebilir.

Nitekim kadın hareketleri açısından böyle yansımalar ve sorunlar mevcuttur. İkti-darcılık kendisini benmerkezcilik olarak somutlaştırırken, kadın hareketlerinin bir-birine yaklaşımında bu durumun etkilerini görmemek mümkün değildir. Mesela batımerkezli kadın örgütlerinin önemli bir kısmının kendisini merkeze alan, üstten,soğuk, cins kimliğine teknik ve dar sınırlarda yaklaşımı söz konusudur. Aslında buhem cins kimliği tanımının hem de mücadele alanının daraltılmasına yol açmaktaya da bütünlüklü hale gelmeyi önlemektedir. Kadın örgütlerinin ilişkisi, örgütlülü-ğün hacmi ne olursa olsun, öz olarak eşitlerin ilişkisi olarak demokratik esaslarda ge-lişmek durumundadır. İdeolojik olarak başka bir coğrafyada kadın sorunu başkatanımlanıyor ve bu tanıma dayalı ciddi bir mücadele yürütülüyorsa buna açık olmak,bununla buluşmak ve deneyimlenen sonuçları ortaklaştırmak gerekiyor.Ama bununyerine benmerkezci tutumlar hem ideolojik hem de pratik deneyimlerin doğruluğu-nun ve sonuçlarının ortak pay edilmesinde engelleyicidir, haliyle kadın özgürlükalanını zorlayıcıdır. Benmerkezcilik peşin hükümle kendini doğru bulmakta, bunundışında kalan gerçek doğruyu görmezden gelmekte ve baskılamaktadır. Bu iktidarcıve tehlikeli bir durumdur. Çünkü gelişimi ve bütünleşmeyi engeller. Kapitalizminmerkezinde olmak, gelişimin, doğrunun, özgürlük ölçülerinin, demokratik değerle-rin temsili olmak anlamına gelmez. Tersine iktidarın en çok kurumlaştığı merkezdeolduğun anlamına gelir ki kadınlar açısından bu bir statü ve avantaj sağlamanın öte-sinde cenderede olma gerçeğini ifade eder. Ama iktidarcılığın düşünsel, sosyal et-kilerini çözememek, iktidarın temsiline ve dayatıcılığına götürür. Kadınhareketlerinin birbirine yaklaşımında bu durum sınıfsallık olarak da kendisini ortayakoyabiliyor ya da somutlaşıyor. Üstün ulus, üstün sınıf dürtüsüyle vücut bulmuş bir

Page 61: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

61

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

kimlik ya da hareket, kuşkusuz kadın özgürlükçü olamaz. Tersine kadın özgürlü-ğünün engelleyeni, tıkayanı, saptıranı, parçalayanı, karşıtlaştıranı olur. Bu çok ciddibir mücadele konusudur. Kapitalizmin en temel merkezlerinden biri olan Paris’te,uygarlığın erkeklik gerçeğince saldırıya uğrayan ve katledilen büyük kadın özgür-lükçülerini saygıyla anarak şöyle bir örnek vermek istiyorum; Fidan Doğan arka-daşımız Kürt Kadın Özgürlük Hareketinin diplomatik alanda temsilcisiydi ve kadınörgütleriyle görüşüyor, Kürt kadınları adına kadın özgürlük mücadelesinin ortak-laştırılması için çabalıyordu. En çok etkilendiği ve eleştirdiği bir durum olarak şunubelirtiyordu;

“Kadın hareketleriyle görüşmeye gittiğimizde karşılaştığımız diyaloğun ilkcümlesi ne istediğimizin sorulmasıydı. Yani biz kimiz, kadın özgürlüğününasıl tanımlıyor, nasıl mücadele ediyoruz ve onlara ne katabilirizden öteye ön-celikle bizlere mutlaka bir şeyler istemeye gelmişler gözüyle bakıyorlar. Or-yantalizm yansıyor bu bakışlarda. Sınıfsallık, benmerkezcilik vardıtutumlarında. Kuru, soğuk, üstten, hep bir şeyler vereceğini düşünen bir ha-reket ya da mantalitenin özgürlüğü gerçekten anlaması mümkün değil”.

Fidan arkadaşımızın da belirttiği üzere kendisini merkeze alan, üstün sınıf yaklaşı-mıyla hareket eden bir kadın duruşu sistemiçileşmiş bir temsiliyete sahiptir ve ciddianlamda iktidarın etkisindedir. Dolayısıyla bu duruş kadın sorunun çözümüne değil,kadın özgürlük alanının istismarına yol açar ve sorunun kadın cephesinden tasar-rufçuluğundan öte bir yere varamaz. Bu duruş ve yaklaşımların mutlaka kadın ör-gütleri ve bireyleri olarak hem kendi içimizde hem de birbirimize karşı mücadelekonusu haline getirmemiz ve kadın özgürlük alanını iktidardan arındırmamız gere-kiyor. Ancak böylelikle kurtuluş ve özgürlük doğru tanımlara kavuşarak kadınlarınortak paydası ve bütünleyeni haline gelebilir.

Tam da bu noktada kadın dayanışması demokratik bir içerik ve eşitlik ilkesiyle bü-tünleşmiş bir nitelik kazandığı oranda anlamlı olabilir. Fakat benmerkezci, sınıfsalyaklaşımların etkisiyle bazı kadın örgütlerince dayanışma adıyla yansıyan, tâbi ol-manın dayatılmasıdır. Dayanışma, tâbi olmak anlamına gelmemeli çünkü bunu içer-memekte, bunu gerektirmemektedir. Dayanışmak herkesin kendi yanındaki artıyıpay etmesi anlamına geliyor. Artıdan bir parça verirken karşısındakinin iradesinibaskılamak, özgürlükçü bir davranış değildir. Bunun ötesinde ancak ataerkil gele-neğin, iktidarın davranış ve ilişki biçimi olarak adlandırılabilir. Dolayısıyla tüm bun-ların düşünsel, haliyle kavramsal ve davranışsal olarak kadın özgürlük alanının içmücadele konusu haline getirilmesi ve iktidardan arındırılması gerekiyor.

Kadın özgürlük hareketleri, güçleri açısından statükoculuk da bir sorundur. Kayna-ğını da iktidarcılıktan alır. Nihayetinde tarihsel-toplum bilincine dayalı olarak kadın

Page 62: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

62

J i n J i y a n A z a d î

sorununun görünürlüğü ilk halkaya kadar tanımlanabiliyor ve iktidar, erkek ege-menlikli zihniyet ve yapısallığı bütünleyen bir kavram olarak tarif edilebiliyorsa buçok önemli bir gerçektir. Diğer taraftan kadın özgürlük hareketleri açısından ideo-lojik tartışmaların yeterince yürütülememesinden de kaynaklı olarak statükocu da-yatmalar gelişebiliyor. Haliyle sorunun tanımı ve çözümü noktasında tıkayıcıyaklaşımlar gelişebilmektedir. Örneğin Demokratik-Ekolojik-Kadın Özgürlükçüparadigmaya dayalı olarak kırk yılı aşkındır Kürt kadınlarının öncülüğünde yürütü-len kadın özgürlük mücadelesi Rojava somutunda görünürlük kazanacak bir geliş-meye evrilmiştir. 21. yüzyıl açısından kadın özgürlük mücadelesinin dayanabileceği,hakikati çok güçlü ideolojik bir çerçeve burada somutlaşmaktadır. Burada kadın so-runu nasıl tanımlanıyor, çözümü neye dayanıyor, özgürlükler alanı nedir ve nasıl ör-gütlendirilebilir gibi sorulara cevaplar aranabilir. Bunun yerine mesela klasikmarksist yaklaşımları kadın özgürlük alanına dayatmak; bu gelişmeyi görmezdengelmek ne kadar gerçekçi ve bilimsel bir yaklaşım olur? Esas olan kendini merkezealıp dayatmadan yaşamı ilerleten, ihtiyaçlara cevap veren bir düşünsel duruşu ge-liştirmektir. Aksi bir duruşun pratik değeri ya da haklılığı olmaz. Feminist yakla-şımların çok parçalı gerçeği açısından da bu belirtilebilir. Kadın özgürlük alanı,temel noktalarda ortaklaşmadan niyet beyanlarından ibaret, duruş ve pratikleşme-lerle 21. yüzyılı örgütleyemez, yüzyılın gerçeğini böyle belirleyemez. O halde niyetbeyanının ötesine geçebilmek açısından ideolojik tartışmaları yoğunlaştırmak, ger-çeği görmeye ve gerçek etrafında ortaklaşmaya açık olmak ve tabi ki bu gerçeğinpratik sorumluluğunu almaya hazır olmak gerekiyor.

5- Cins Bilincini Tanımlamada OrtaklaşmakCins bilinci ve sevgisine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Daha doğrusu kim-liksel farkındalık ancak bizleri gerçeğimizle tanıştırabilir. Bu anlamda kadın örgüt-leri olarak cins bilincini propaganda ya da dar sınırlarla belirlenmiş tanımlarınötesinde bilimsel bir çerçevede tanımlamamız ve bu tanımda ortaklaşmamız önemliolmaktadır. Sadece kadın olmak yetmiyor, kadın olmanın varoluşsal gerçeğini bil-mek, kadın olarak tarihsel arka planımızı tanımak ve toplumsal gerçeklik içinde bubilinçle yer almak gerekiyor. Liberalizm, cins bilincini çarpıklaştırıyor ve kadınlıkolgusunu yasal olarak tanımlanmış bazı haklar çerçevesine sıkıştırıyor. HattaSTK’lar yoluyla bilincimizi çarpıtmanın, yani özgürlük mücadelesi yürütüyormuşyanılsamasının gelişmesine yol açıyor. Hem bilincimizi hem mücadele alanımızı veihtiyaçlarımızı istismar ediyor. Bu STK’lar aracılığıyla kadın özgürlük alanınınradikalizmini törpülüyor, ehlileştiriyor, fonlar yoluyla kendine bağlıyor, ba-ğımlılaştırıyor. Sonuçta sistemiçileştiriyor, hatta neredeyse kadın mücadele ala-nını hobiye dönüştürecek kadar çarpıklaştırıyor, talileştiriyor. İdeolojik olarak

Page 63: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

63

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

bunun farkında olmak ancak kendini doğru tanımlamakla mümkündür. Ancakgüçlü bir cins bilinci, tüm bunları görerek ve karşısında yer alarak kendi farkı-mıza varışımızı sağlayabilir. Ve özgürlüğe yönelmenin yollarını ve yöntemlerini,radikal mücadelesini açığa çıkarabilir.

Bilinç tanımayı; tanımak buluşmayı ve sevgiyi doğurur. Erkek egemenlikli siste-min kadın duygusunda ve kadın cinsinin birbirine yaklaşımında yol açtığı yabancı-laşma, bir sorundur. Bununla birlikte birbirimizle rekabet ilişkisi kurmak, kadınıncins olarak toplumsal güç haline gelmesini ve özgürlüğe yönelmesini engelleyenbir başka temel husustur. Kadının kadınla rekabeti değil, birlik ilişkisinin gelişmesiaçısından kendimizle ve birbirimizle yeniden tanışmaya, buluşmaya ihtiyaç vardır.Kadının cinsiyle ve özgürlük sorunuyla ilişkisi teknokratça olamaz. Tanımak, bu-luşmak, ruhsal, duygusal, düşünsel olarak ortaklaşmak ve bunun açığa çıkardığı öz-gürleşme ihtiyacıyla mücadeleye yönelmek, kadın özgürlük mücadelesini sonuçalıcı hale getirebilir. Cins sevgisinin düşünsel bir kavrayış ve içsel bir duygu olarakgeliştirilmesi gerekir. Bu sevgi hem kadını bir cins olarak kolektif kimliğe kavuştu-rur hem de toplumsallaştırır. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin de kendi ge-lişimini dayandırdığı en temel dinamiği, cins bilinci ve sevgisinin açığa çıkardığıenerji ve bununla oluşturduğu kolektif kimliğidir.

Özgürlük toplumsaldır aynı zamanda, anlamsal bir varoluşla özdeştir. Varoluşun an-lamsal niteliği ancak doğru bir bilinç ve bu bilincin farkına vardığı gerçeklerle bü-tünleşme, onları uygulama gücüyle değer kazanabilir ya da somutlaşabilir. Cinsbilinci ve sevgisinin yetersizliği, ataerkilliğin kadın bakışını ve tanımını aşamamaklabağlantılıdır. Nitekim kadın hareketlerinin iç ilişkilerinde kısmen yansıyan bazı kuru,üstenci, formülcü yaklaşımlar, cins bilinci ve sevgisinden yoksunluğun ürünü ola-rak gelişmektedir. Kadın hareketlerinin ilişkisi iki devletin bürokratik temsilcileri-nin karşılıklı olarak ne verdim, ne aldım tüccarlığı ve ruhsuzluğuyla gelişemez.Böylesi duruşlar kadının kadınla yoldaşlığını, hareketlerin birbirine güvenini zede-ler. Kadının kadınla ilişkisinin özgürlük değerleri temelinde yeniden şekillenmesiaçısından kim olduğumuzu bilmemiz önemlidir. Bilmenin yeniden bizi bizle tanış-tıran gücüyle iktidarcı yaklaşımlardan arınmamız, özgürlüğümüz ve tüm insanlığınözgürlüğü açısından çok önemlidir.

Cins mücadelesi, öncelikli olarak kendi içimizde yürütmemiz gereken bir olgudur.Yani geleneksel yönlerin ayrıştırılması, var oluşun cins bilinci üzerinden örgütlen-dirilmesi, kurtuluşa yönelişin yol ve yöntemlerinin netleştirilmesi ve elbette bununsağlanması cins mücadelesiyle geliştirilebilir. Cins mücadelesinin doğru yürütül-mesi açısından özgürlük ilkelerine dayanması önemli. Bu ölçüyle yanlışı eleştir-mesi, mücadelenin aleni yürütülmesi ve mutlaka birbirini büyütmeyi esas alacak birtarzda ilerletilmesi gerekir. Bu konuda birtakım sıkıntıların olduğunu kabul etmeklazım. Düşünsel olarak ortaklaşamamanın sonucu olarak mücadelenin ölçülerinde

Page 64: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

64

J i n J i y a n A z a d î

de ortaklaşma sağlanamaz. Bu nedenle iktidarın yol ve yöntemleri cins mücadele-sinde yeterince aşılamaz. Örneğin eleştiride açık olmamak, birbirini güçlendirecekbir eleştirisellik geliştirememek, kadın özgürlük alanını tasarruf altına almak, kadınözgürlük mücadelesini güncele sıkıştırmak ve alanını daraltmak, rekabetçiliğin kadınilişkisi ve ortamına yansıtılması vb. konularda daha da detaylandırılabilecek yeter-sizlikler sıralanabilir. Kadın özgürlük hareketlerinin bu kapsamda yaşadığı sorunlar,yetmezlikler elbette özgürlüğümüzü kazanmanın ve kalıcılaştırmanın önünde engelteşkil etmektedir. Liberalizme, dolayısıyla erkek egemenlikli sisteme kapı arala-makta, ömrünü uzatmakta ve onları gelecekle ilgili umutlu olmaya yöneltmektedir.O halde cins mücadelesinin cins bilincine dayanarak ölçülerini özgürlük değerleritemelinde belirlemesi ve kadının iktidardan arınmasını, kendi iç ilişkilerinde de-mokratikleşmesini sağlayacak bir işlevselliğe kavuşması gerekir.

6- Düşünsel ve Örgütsel OrtaklaşmaCins bilinci ve mücadelesinin ortak ilkeler temelinde geliştirilmesi açısından ideo-lojik-teorik eğitimlerin güçlenmesi, akademileşmeye ağırlık verilmesi ve ortak tar-tışma platformlarının oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Gerek Ortadoğu gerek dünyadüzleminde kadın hareketliliği, platformları, eylemsellikleri, dinamiği oldukça gö-rünür hale gelmiş bulunmakta. Tabi ki bu önemlidir ama 5000 yıllık uygarlık gele-

neğini, kültürünü, yapılaşmasını aşmak açısından daha fazlaşeye ihtiyaç olduğu kesindir. Ortak bir akıl, bunun için

ortaklaşmış fikir tartışmaları ve ortaklaşmış doğru-lar etrafında örgütlenmek gerekiyor. Kuşkusuz

uluslararası kadın platformları ve eylem plan-ları önemli olmakla birlikte ortaklığın esasolarak ideolojik zeminde geliştirilmesi ge-rektiği açıktır. Düşünsel olarak sağlanan bu-luşma ancak amaçlı bir ortaklığı ve uzunvadeli bir mücadeleyi geliştirebilir. Bu ko-nuda eksiğiz. Örneğin ideolojik olarak ka-zanılan bilinç ve edinilmiş tecrübeler var.Fakat bunları birbirine anlatacak, gerekirseçatıştıracak ve daha büyük bir paydada bu-

luşturacak çalışmalarımız yok denecek kadaraz.Akademik çalışmalarla pratik-eylemsel alan

ortaklaştırılmadan sağlıklı bir cins mücadelesiyürütülebileceğini söylemek gerçekçi değildir. Bu

kopukluğu gidermek ve düşünsel açıdan buluşmayı

Akademik çalış-malarla pratik-eylemsel

alan ortaklaştırılmadan sağ-lıklı bir cins mücadelesi yürü-

tülebileceğini söylemekgerçekçi değildir. Bu kopukluğu

gidermek ve düşünsel açıdanbuluşmayı yakalayarak ey-leme ve örgütlenmeye yö-

nelmek doğruolandır.

Page 65: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

65

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

yakalayarak eyleme ve örgütlenmeye yönelmek doğru olandır. Eylemsellikler önem-lidir ama örgütlülüğe kavuşturulmazsa niyet beyanının ötesine geçemez, çünkü ka-lıcı sonuçlar elde edemez. Amaçlı yönelim daha geniş örgütlülüğü, örgütlülükdüşünsel ortaklaşmayı, ideolojik niteliği gerektirir. Akademik çalışmaların örgüt-lenmeye temel teşkil etmesi ve bunların bütünlüğünün kendisini eyleme dönüştür-mesi, eylemlerin erkek egemenlikli sistemi bilinçli hedefleyen bir nitelik vesüreklilikte geliştirilmesi doğru bir diyalektik olabilir.

7- Örgütlülüğün Gücünü Kişiselleştirmeye Karşı İç MücadeleKadın özgürlük alanı ve örgütlülüğü, değişim ve yapma gücü yüksek, devrimci di-namiğin örgütlendiği, biriktiği bir alanı da ifadelendiriyor. Dünya düzleminde kit-lesel olarak kendisini ortaya koyan en büyük örgütlü güç, kadın özgürlük alanıdır.Örgütlülük; yapma, oluşturma, müdahale etme, ilerletme, karar alma, bu kararlarıuygulama gücüdür. Siyasal, sosyal ve özsavunma alanlarında örgütlü olmak, kararmekanizmalarında yer almak ya da karar mekanizmaları oluşturmak kuşkusuz erkekegemenliği ve kurumlaşmaları karşısında büyük bir avantajdır. Fakat kadın hare-keti kendi içinde eleştiriyi geliştirip geleneksellikle mücadeleyi iyi yürütemezseciddi sorunlarla karşı karşıya kalır. Mücadeleden gelen gücün kişiselleştirilmesi,karar mekanizmalarının demokratikleştirilmemesi, istismarcı tutumlar ve iktidarcıerkek aklıyla yaklaşım gibi tehlikeli sorunlar oluşabilir. Kadın özgürlük alanı, kim-liğin, cinsin, toplumun tüm geleneksel, iktidarcı zihniyetten ve davranışlarından,alışkanlıklarından, kalıplarından özgürleşmeyi amaçlar. Buna rağmen meseleyi sa-dece siyasallaştırmak, mevcut güç mekanizmalarına katılmakla özdeşleştirmek yan-lış olur. Çünkü bu durum örgütlülüğün gücünü kişiselleştirme, kullanma gibi birduruma yol açar. Örneğin şu an Kürdistan’da, Ortadoğu’da, dünyada örgütlü kadınhareketleri ve mücadeleyle oluşturulmuş alanlar var. En yakın örnek olarak özsa-vunma, siyasal, sosyal örgütlülüğüyle muazzam genişleyen Kürt Kadın Hareketi’nideğerlendirelim: Büyük mücadele ve bedellerle oluşmuş alanlar ve genişlemiş ka-tılım sınırları var. Özgün örgütlülüğün hem merkez alanları hem de eşit temsiliyetedayalı katılım alanları oluşmuş bulunmakta. Fakat bunu istismar etmek, bireysel-leştirmek, eşit temsiliyeti bireysel yetki alanına dönüştürmek, kadın adına konuşmakama erkek aklıyla otoriteleşmek, otoriteyi bireyselleştirmek kuşkusuz kadın örgüt-lülüğünün istismarından öte bir şey ifade etmez. Örgütlülük güçtür ama bu gücünifadesi ve katılımı kolektif olmak durumundadır. Benmerkezci yaklaşımlar, ken-dini örgüt yerine koyma, örgütlülükte değil kişide süreklilik, karar mekanizma-larında temsil ettiği örgütlü yapıyı yansıtmaktan ziyade bireysel yer alış, erkektarzı ve davranışı, dili, kendine aidiyeti oluşturamamanın tehlikeli sonuçları. El-bette bunlar kadın özgürlük alanında önü alınması, mücadele edilmesi gereken

Page 66: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

66

J i n J i y a n A z a d î

durumlar oluyor. Mesela eş başkanlık bir kadının başkanlığı değil, kadın örgütlü-lüğünün bir kişi yoluyla başkanlık mekanizmasına katılım şeklidir. Bir eş başkanönce kendi kadın mekanizmasıyla tartışır, daha doğrusu önce kadın mekanizması tar-tışır, görüş beyan eder, eğilim belirler ve bunun sonuçları eş başkanlıkta yer alankadın tarafından genel mekanizmaya akar. Bu diyalektik tersinden işlerse bireyselkatılımın alanı kolektif örgütlülüğün alanına hükmeden bir pozisyon kazanır ve tabiki bu durum erkek egemenliğinin içimizde üretilmesi anlamına gelir.

Kadınların cins özgürlüğünü samimi bir duruş ve girişimden ziyade söylemde bay-raklaştıran, adeta tabulaştıran, böylelikle elitleştiren, marjinalleştiren anlayış ve yak-laşımların da iktidar odaklı olduğunu belirtmek gerekir. Tabi ki radikal bir kadınözgürlük duruşu ve mücadeleciliği gerekiyor, bu konuda sorun yok. Ama kadın öz-gürlük alanını daraltmak, toplumsal gerçekliğe dayandırmamak, salt kadıncılık yap-mak gerçeği parçalar ve bu alanda iktidar oluşturur, tabulaştıran yaklaşımlarıgüçlendirir. Bunu aşmak, özgürlük sorunumuzu nasıl tanımladığımız ve nasıl çözümyöntemlerini ürettiğimizle ilintilidir.

Kadın özgürlük hareketlerinin içinde ve hareketler arası ilişkilerde cins müca-delesi daha etkin bir hale gelebilmeli, eleştiri ve yapma gücümüzü çoğaltabil-meliyiz. Geleneksellik, bir kadının düşüncesi, sosyal statüsü, davranışı, bakışı,duruşu, yürüyüşü vs. hepsine nüfus etmiş, belirleyici alışkanlıklar, şekillendir-meler bütünüdür. Bunu görmeden, bununla mücadele etmeden güçle, örgütlü-lükle buluşmak, iktidarı kadın eliyle üretir ve tehlikeli olur. Geriliğin iktidarlabuluşması her zaman yıkıcıdır. Kadın örgütlülükleri içerisinde iktidarcı-anti de-mokratik ilişkiler, duruşlar bu anlamda kadın özgürlüğü adına ama kadın istis-marına yol açan yıkıcı bir duruş geliştirirler.

Kendi içinde eşitlerin ilişkisini oluşturmamış, yetkiyi dönemsel görev değil, kişiselimtiyaza dönüştürmüş, kadının kadınla ilişkisini erkek otoritesinin davranışları, aklıve üslubuyla şekillendiren bir hareket ya da hareket içindeki duruşlar özgürleşemez,özgürlüğü örgütleyemez. Bir kadın örgütü sahip olduğu örgütlü gücü, ekonomikimkânları vs. diğer kadın örgütlerinin etkinliğini sınırlandırma olarak dayatıyorsaorada kadın değil, ataerkil iktidarın aklı ve davranışları etkindir denilebilir. Nite-kim tüm kadınların görüşüne açık olmamak, kendini merkeze almak, düşünselpaylaşım ve ortaklaşmadan ziyade sınıfsal tutumlarla diğer kadın örgütlerine veyaörgüt içinde bireylere tabi olmayı dayatmak klasik bir erkek duruşudur. O haldekadın özgürlük alanının gerçekten özgürlük üretebilmesi açısından bu alanda yeralan birey ve hareketlerin öncelikle erkek egemenlikli, iktidarcı düşünce ve yak-laşımlardan arınmasına, radikal mücadele duruşunun içe de yöneltilmesine ihtiyaçvardır. Cinsiyetçiliğin çözümlemesi, eleştirisi ve kadınsılaştırılmanın adımadım deşifresi, tarifi için sistem ve erkek eleştirisi gerekiyor. Ama tüm bunlar,

Page 67: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

67

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

nasıl bir kadın olmak istediğimizin de tarifi ve ölçüsü somutlaştırılarak yapılmalı-dır. Yani salt eleştirip alternatif yaratmamak kurtuluş perspektifi içermez. Eleştir-mek ama modernist yaşamdan kopmamak, eleştirmek ama mevcut ataerkil kadınlığıaşacak bir mücadele duruşu içinde olmamak, hayır demek ama kabul edilebilir olannedir konusunu gündeme almamak elbette kadın özgürlük alanını yönsüz, pers-pektifsiz bırakmaktır. Bu konuda nasıl sorusuna cevabını oluşturmamış bir müca-dele, dönemsel olmanın ötesine taşamaz. Birçok devrimci hareketin şimdi sistemyaşamını kutsuyor, modernizmin şerbetinden içiyor olması önemli oranda bununsonucudur. Bir özgürlük hareketi sistemle mesafesini korumak ve alternatif olmakistiyorsa önce içini temiz tutmalı, mutlaka alternatifini oluşturarak sisteme bağım-lılığın tüm köprülerini atmalı, kurtulmalıdır. Sisteme bağımlılığı kalmamış, heralanda kendini üretebilme kapasitesi ve gücünü oluşturmuş bir hareket sistemi aşa-bilir, yedekleşmez, sistemiçileşmez.

Özgür Kadın Kimdir, Nasıl YaşarKim olduğumuzun ve nasıl yaşayacağımızın tarifi bizi ya özgürlükle ya da iktidarlabuluşturur. Amacımız güç olmak değil, özgürlüğü kadınlar ve halklar adına, dün-yamız adına sağlayabilecek gücü oluşturmaktır. Bu nokta bizi sistemle, iktidarla ay-rıştırır ya da bunu sağlayamazsak bizi sistemle buluşturur, sistemiçileştirir ve tabi kietkisizleştirir. Hem özgürlük hareketlerinin kendi içinde hem de birbiriyle ilişki-sinde özgür kadın kimdir, nasıl yaşar sorusunun cevabını vermek ve bu cevabı ve-rebilecek mücadeleyi yürütmek erkek egemenlikli sistemle, devletle,kurumlaşmalarıyla yürütülecek mücadeleden daha önemlidir. Kadın örgütlülüğükimsenin tasarrufuna alamayacağı, güç dengesinde bireysel olarak sırtını dayaya-mayacağı, kişisel imtiyaz konusuna dönüştüremeyeceği kadar önemli bir toplum-sallıktır. Bunu hiç unutmamak ve bu konuda mücadele yürütmek özgürlük ilkesi veahlakı gereğidir.

Aralarda vurgulamakla birlikte bu konudan hareketle altının özel olarak da çizil-mesi gereken husus modernist yaşama yaklaşım ve erkekle, cinsiyetçi ilişki biçim-leriyle diyalog ve ilişki süreçlerinin de mücadele konusu haline getirilmesigerektiğidir. Erkek egemenliği sadece devlet ve birtakım yetkileri elinde bulundu-ran yapısallık kazanmış temsiliyetler değildir. Bunun sosyal dokusu, yaşam biçimi,esas olarak egemenliğin nüfuz ettiği, geleneksel kadın-klasik erkek olarak sisteminiürettiği alanlardır. Bireyci yaşamın cinsiyetçi statü ve duruşları kişiyi, cinsleri, ke-simleri sisteme bağlar. Tutarlı bir kadın özgürlükçülüğü bu konuda ilkesel yaklaş-mayı ve mesafeli durmayı gerektirir. Hem sistemle siyasal olarak çatışacağız hemde onun yaşam biçiminden kopmayacağız, onunla aramıza mesafe koymayacağız

Page 68: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

68

J i n J i y a n A z a d î

gerçeği çelişik olur. Modernist yaşam ahtapotun kolları gibidir, sarmalar, uyuşturur,beşikte sallanır gibi sallar, kişide uyuşukluk, anlamsız bir rahatlık, gevşeklik haliyaratır ki aslında bu arada ölüme giden yol çoktan yarılanmıştır. O açıdan kadın öz-gürlük hareketlerinin, üyelerinin, aktivistlerinin tutarlı bir özgürlük duruşu gösteripgöstermedikleri modernist yaşamla ilişkisinde somutlaşır. Bu konuda ideolojik mü-cadele yürütmeli ve eleştirebilmeliyiz. Yaşam nedir sorusu etrafında kadın örgütleriolarak yaşamı tanımlayan ciddi tartışmalar yürütebilmeliyiz. Eleştiri yönü önde amagerçekten ideolojik-felsefik tanımları ve beklentileri çok da somutlaşmamış bir öz-gürlük hareketi ne kadar mücadele yürütürse yürütsün 1968’lerin akibetinden kur-tulamaz. Haklı olmak kazanmaya yetmiyor, eleştirmek aşmaya ya da eskiyiyıkmaya, yeniyi oluşturmaya yetmiyor. Bu açıdan iktidarla, egemenlikle mücadelezihinsel, sosyal bir yenilenmeyi gerektirdiğinden elbette en fazla nasıl yaşamamızgerektiği konusunda kendimizi somutlaştırmalı ve bu alanda sonuç almalıyız. Zatenözgürlük olarak tanımladığımız şey, nasıl yaşamak istediğimizle bağlantılıdır, dahadoğrusu ta kendisidir. Erkekle cinsiyetçi ilişkilerden kopmamak ama kadın özgür-lükçüsü olmak da tutarlı bir durum değildir. Sorunun derinliği ve köktenciliği mü-cadelenin radikal yürütülmesini gerektirir. Bu açıdan erkekle, modernist yaşamla,cinsiyetçiliği olduğu gibi çoğaltan ilişki biçimleriyle aramızda bir mesafe ve müca-dele olmak durumunda. Erkeğin dönüşümünü bu kapsamda daha fazla gündeme al-malıyız. Kadın özgürlük hareketlerinin nasıl bir kadın sorusunun yansıra nasıl birerkek sorusunun cevabını da vermesi, tanımlaması, ölçü belirlemesi gerekiyor kibuna göre mücadele yürütülsün. Tüm bu alanlarda tutarlılık ve bunun için iç eleş-tiri ve mücadele ihtiyacı stratejik önemdedir. Özgürlüğe nasıl yaklaştığımız, ne bek-lediğimiz, kadın konusunu neden sorunsallaştırdığımız konularında kendimizevermemiz gereken cevaplar, kişi olarak bizlerde de iç tutarlılığı geliştirecek nite-likte olmalıdır. Yoksa modernist yaşamın içinden özgürlüğünü sloganlaştıran du-ruşlar tümden anlamsız değildir ama özgürlük sorununa köklü bir çözüm bulacaknitelikte de değildir. Hareketler kadar bireyler de kadın özgürlüğü ve bunun içinmücadelenin nasılı konusunda kendisini netleştirebilmeli, beklentilerini tanımlamalıki yaşamını değiştirebilecek güce, iç tutarlılığa, iradeye kavuşabilsin. Bunu yakala-mak hepimizi güzelleştirir ve özgürlüğe doğru güçlü bir esintiye dönüştürür.

21. yüzyılın kadın yüzyılı olması açısından Abdullah Öcalan’ın tanımladığı, öz-gürlük anı, kaotik an tam da şimdidir. Bunun farkındalığıyla şimdiyi örgütle-meye, kazanmaya yönelmek gerekir. Bu anların kısalığı biliniyor yani uzun birzamanımız yok ama bu kısa zaman bize çok şey yapma, özgürlük devriminisunma imkânı veriyor. Bu kısa zaman bize gelecek yaratma imkânı veriyor. Şimdikazanan kadın öncülüğünü açığa çıkarmanın, anlamlı ve özgür yaşamanın mü-cadelesini vermenin zamanındayız.

Page 69: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

69

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Sosyolojinin bir bilim olarak tarih sahnesine çıkışı Fransız Devrimi sonrasına denkgeliyor. Devrimlerin yarattığı kargaşayı düzene sokmayı, devrimlerin oluşmasınıönleyecek tarzda toplumsal gelişmeleri öngörmeyi, denetlemeyi hedefliyordu.Bunun için kurulmuş bir bilimden, binlerce yıldır süren bir düzeni altüst etmeyi he-deflediğimiz kadın devrimi için ne umabiliriz? Kadını ve toplumsal cinsiyeti çok sı-nırlı biçimde, onlarca yıllık mücadele ile gündemine alan beyaz, Avrupalı ve erkekkarakterli bu bilimin dönüşümü mümkün mü? Kadın kurtuluş ideolojileri ve femi-nizm, bunu gerçekleştirmek için yeterli kuramsal zemini sunabilir mi? Sırtımızı sos-yal bilime yaslamadan kadın devrimini gerçekleştiremez miyiz?

Mevcut toplumun analizinde ve kurulmak istenen toplumun nasıl şekilleneceğinitasarlamada din, mitoloji ve felsefe sosyoloji ile benzer rolleri oynamışlardı. Tarih-sel açıdan kutsal kitaplar, dini metinler, mitolojik söylem ve felsefi yaklaşımlarınmevcut toplumsal düzeni analiz ettiğine, kurmak istedikleri yeni toplumun mani-festoları gibi bir rol üstlendiklerine tanık oluruz. Köklü toplumsal değişimlerin sa-dece koşulların olgunlaşması ve buna ‘ebelik yapacak devrimci zorla gerçekleşmesimümkün olmazdı. Mevcut sistemin neden kötü olduğunun yıkılması ya da değiş-mesi gerektiğinin gösterilmesi ve alternatifi olacak sisteme dair iknanın yaşanmasıgerekirdi. Kuran’da Cahiliye döneminin, İncil’de Roma toplumsal gerçekliğinin,Tevrat’ta Mısır firavunlarının ve Kenan’daki Nemrut düzenin eleştirisi vardır. Mi-tolojilerde kendisinden önceki tanrıça ve tanrıyı lanetleyen, onu yenerek hâkim olanyeni tanrısal düzen eski düzenin kötülüğünden bahsederken benzer söylemleri kul-lanır. Budha, Zerdüşt, Sokrates’in sorguladığı toplumsal gerçekliği de aynı kap-samda incelemek mümkündür. Tanrıyı sorgulayan Zerdüşt, kendini bilmeye davet

Kadın Devriminin Bilime İhtiyacı Var mı?

Zeynep Beydağı

Page 70: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

70

J i n J i y a n A z a d î

eden veAtina’yı uyandıran bir at sineği olduğunu söyleyen Sokrates, savaş ve maddidünyanın yarattığı acıyı dindirme arayışındaki Budha’da da benzer bir arayış sözkonusudur. Ancak modern toplumda artık dinler, felsefe ve mitolojiler değil, bilimbu rolü üstlenmiştir. Felsefe hala sorgulamalar yaratan rolünü sürdürmekte, dinlerhala toplumsal bunalım karşısında yeniden dine, tanrıya dönmeyi salık vermekte.Bilim esas rolü üstlenmişken, felsefe ve dinin etkisi inkâr edilemez. Son zaman-larda korona salgınında olduğu gibi, bunun tanrının öfkesinin sonucu olduğu, çıkışyolu olarak da dine dönülmesi salık verilmektedir. Kapitalizmin yarattığı maneviboşluğu doldurmaya çalışarak tekrar etkinleşme çabası tüm dinlerde belli düzeydevardır. Ancak Avrupa’da gerçekleşen bilimsel devrimden bu yana bilimin rehberli-ğindeki tahlil ve öngörüler toplum için daha geçerli ve ikna edici hale geldi. Top-lumsal dönüşümdeki rolü dinler, mitoloji ve felsefe kadar belirleyici olmayabaşladığından beri devrimci güçlerin yol göstericisi bilim oldu. Kadın devrimi tar-tışmasını yaparken bu tarihsel gerçekliği bir yere not etmek durumundayız.

Kadın Özgürlüğünü Sistemleştirmek

21. yüzyılı kadın devriminin yüzyılı yapmaya dair tartışmalar yaygınlaşırken, kadınhareketinin sistemi dönüştürmedeki rolü giderek daha fazla kabul görmektedir.Geçen yüzyılda zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan işçi sınıfının, em-peryalizmin topraklarını işgal ettiği ulusların devrimci dinamizmi bu kez kadın cep-hesinde esmekte. Artık kadın devriminin hayaletinin dolaştığı konuşuluyor.Neoliberal politikaların toplum kırımının bedellerini ödeyen kadınların isyanı, sonyıllarda artık görmezden gelinemeyen bir yükselişi yaşıyor. Bu yükselişi geçen yüz-yılların devrim ve kadın mücadelesi deneyimleri ışığında ele almak önemli. Bu is-yanın yükselip, sönümlenen yeni bir feminist dalga mı, yoksa çağın sistemseldönüşümünü yaratacak bir sosyal devrime mi evrileceğinin henüz kesinlik kazan-madığı bir aşamadayız. Ama kadın özgürlüğü için mücadele eden kadınlar olarakbunun bir sosyal devrime dönüşmesi için uğraşıyoruz.

Post-modern çağın liberalize eden en temel söylemlerinden biri, sistem dışı hare-ketlerin daha dar hedeflere yönelerek büyük anlatılardan uzak durması gerektiğidir.Böylece bireyin yaşamındaki küçük değişimlerin ötesinde elimizden bir şey gele-meyeceği salık verilmiş oluyor. Bu düşünce feminist düşünce ve kadın hareketleri-nin bir kesiminde de dile gelmektedir. Feminizme kaynaklık eden kadın haklarımücadelesinin yüz yılları bulan son deneyiminin dersleri, kadın gerçekliğinintoplumsallıktan soyutlanması ve tarihsel gerçeklikten kopmasının mümkün ol-madığını gösteriyor. Sadece kadın özgürlük hareketi değil, sistem karşıtı hiç-bir hareketin bu bağları kurmadan başarı elde etmesi mümkün olmayacaktır.

Page 71: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

71

J i n J i y a n A z a d î

Geçen yüzyıllarda ağırlıkta erkek egemenliğinin izlerini taşıyan sistemler kar-şısında alternatif sahibi olmayıp, sürekli muhalefet pozisyonunda kalmanın so-nuçları olmuştur. Bu durum, sadece kadınlar açısından değil, ezilen halklar vekesimler açısından da ekolojik sistemin korunması ve demokrasi ve barışa da-yalı sistemlerin gelişmesini önlemiştir. Alternatif sistemi inşa edememek, fa-şizan rejimlerin, katliam ve savaşların, kadın kırımının iç içe yürüdüğü yenibir savaşın içine sürüklenmemize yol açtı. Bunun karşısında birçok koldan hoş-nutsuzluk, bunalım, direniş gelişse de liberalizmin etkisinden ötürü kendini sa-vunacak ya da karşı koyacak gücü yeterince gösterememektedir. Kapitalizm,ulus devlet ve endüstriyalizm toplum, doğa, kadın kırımını iç içe yürüten bir ca-navar olarak karşımızda duruyor. Bunun karşısında adına büyük anlatı, alter-natif modernite ya da sistem inşası ne diyeceksek artık, bir sisteminoluşturulması zorunlu hale gelmektedir:

“Alternatif olmak ancak modernitenin üç ayağı olan kapitalizme, en-düstriyalizme ve ulus-devlete karşı kendi sistemini geliştirmeklemümkündür. Demokratik toplum, eko-endüstri ve Demokratik Kon-federalizm, Demokratik Modernite adıyla karşıt sistem olarak öneri-lebilir. Demokratik uygarlığın mirasıyla sistem karşıtlarının yenisistemde buluşmaları başarı şansını arttırır.”1

Kadın devrimi tartışmalarımızı böylesi bir alternatif modernite anlayışına dayalıgeliştirmek tam da bu noktada daha anlamlı hale gelmektedir. Zira böylece yük-selip sönen, liberal çarklarda asimile edilen bir çıkış değil, yüzlerce yıla mal ola-cak bir toplumsal dönüşümün perspektifi oluşturulmuş olur. Çünkü kadın devrimiyaklaşımımız salt kadınların hak elde etmesi ile sınırlı değildir. Kadın devrimiyle,elde edilen hakların korunması, kurumlaşmasıyla birlikte kadınların özgürlüğü-nün temel alındığı toplumsal formların, kadın emeğinin anlam bulduğu bir eko-nomik sistemin, kadınların söz ve irade sahibi olduğu bir siyaset anlayışının,özgürlüğü esas alan etik-estetik ilkelerin yaşam bulmasını sağlayacak toplumsaldönüşüm hedeflenir. Kadın devrimi, ataerkil kültürün etkisindeki tüm toplumsalalanlarda köklü değişimler yaratmaktır. Bu kültürle şekillenmiş kadınlık kimli-ğinde, erkeklik kimliğinde, kadın-erkek ilişkisinde dönüşümleri hedeflemelidir.Bu açıdan kadın devrimi erkeğin dönüşümünü, her cins arasındaki ilişkilerin ege-menlik ve kölelikten arınmasını sağlayacak bir kültür devrimidir. Böylesi bir dev-rimi gerçekleştirmek ve kalıcı hale getirmek toplumsal dönüşümü sağlayacakalternatif sistemle gelişir.

JINEOLOJÎ

1 Abdullah Öcalan, Özgürlük Sosyolojisi.

Page 72: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

72

J i n J i y a n A z a d î

Devrimlerin Dayanağı Olarak Sosyal BilimlerModerniteye, kapitalizme dair tarihsel ve güncel tahlillere, nasıl bir toplumsal sis-tem kurmayı hedeflediğimize dair bilgileri sağlayacak bir bilime tam da bu nedenleihtiyacımız var. 21. yüzyıla dair tahlillerin sistem karşıtlığı, toplumsal değişim vedevrim bağlamında kadınları giderek özne haline getirdiği kritik eşikte, kadın kur-tuluş ideolojileri ve feminist ideoloji yeterli değil mi diye sorulabilir. Neden kadıneksenli bir sosyal bilim anlayışı ya da sosyolojiye ihtiyaç duyuyoruz? Bu ihtiyacınsosyal bilimin ideolojik katılaşmadan kaynaklanabilecek gerçeği yeterince göre-meme hastalığına karşı tedbir2 niteliğini ortaya koyabiliriz. Dönüştürmek istediği-miz toplumun bilgisine sahip olmadan, eylemlerimiz tersine sonuçlar verebilir.Birçok devrimci gücün başına geldiği gibi amaçlarımıza ters düşme riskini de taşır.Kadın sosyal bilimi tek başına bunların önünü alma kudretinde değildir elbette. Üre-teceği bilgileri pratikte sınayacak, yaşam ve toplumdaki sonuçlarını görecek örgüt-lenmelere ihtiyacı vardır. Ancak kadın kurtuluş ideolojileri, kadın partileri veözsavunma örgütleri, kadın komün ve kooperatifleri, özgür kadın akademileri, genişdayanışma ağları oluşturacak kadın konfederalizmi ya da küresel düzeyde kadın en-ternayonelleri ile birlikte bunu gerçekleştirebilir. Bu örgütlenme, kuram, düşünceve eylemsel etkinlikler, kendisini Avrupa merkezli pozitivist bilimsel yaklaşımdankurtarmış bilimsel çalışmalara dayanmak durumundadır.Avrupa merkezli bilim yön-temleri, kurumları, bilgilerinin gölgesinin düşmediği zeminlerde yeşermek ve özel-likle de liberalizim zehrinden arınmak durumundadır.Kurucusu Comte’a göre sosyoloji yaşamamızı daha iyiye götürecek bilgileri ürete-cekti. Tıpkı Newton fiziğinin yarattığı bilimsel-teknolojik gelişmelerin sanayi dev-rimine yol açması gibi, sosyo-fizik adını verdiği “bilimlerin kraliçesi”3 sosyolojide daha iyi bir toplumsal düzenin oluşmasında rol sahibi olacaktı. 19. ve 20. yüzyıldevrimcileri bir dine iman eden müridler misali bilimin yol göstericiliğine yürekteninanmışlardı. Bilimin yol göstericiliği, Promethus’un tanrıdan çaldığı ateş gibi, iradesahibi özgür insanın yeni bir toplum ve yaşamı yaratmasının yolunu aydınlatacaktı.Marx, kendi yaşadığı çağın ekonomi anlayışı, siyaset teorisi, tarih, sosyoloji bilim-leri ve felsefi yaklaşımını bütünleştiren “bilimsel sosyalizm” yaklaşımıyla bu işekoyularak bunu sistemleştirdi. Bu açıdan sosyolojinin kurucusu Comte olsa da sos-yal bilimlerin kurucusunun Marx olduğunu söylemek mümkündür. Doğa bilimleriile beşerî bilimler diye ayrışmış olan bilimler arasındaki keskin ayrışmada sosyal bi-limler “arabulucu”4 rolü üstlenebilirdi. Bu sosyal bilimin temellerinin bilimsel sos-yalizm fikri ile atıldığını söyleyebiliriz.

2 Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak.3 Gulbenkian Komisyonu, Sosyal Bilimleri Açın, çev. Şirin Tekeli, Metis Yayınları, İstanbul,

2003, sf. 25.4 Immanuel Wallerstein, Richard E. Lee, İki Kültürü Aşmak, çev. Aysun Babacan, Metis Yayın-

ları, İstanbul, 2007, sf. 229.

Page 73: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

73

J i n J i y a n A z a d î

Bilimsel Sosyalizmin Çıkmazı

19. ve 20. yüzyıl devrimcilerinin tarih, toplum analizleri Hegel felsefesine,Adam Smith-David Ricardo ekonomi teorisine, -Comte’un hocası ve sosyolojibilimin temellerini atan kişi olarak bilinen- Saint-Simon’ın sosyolojisine, Ba-cofen ve Morgan antropolojisine dayalıydı. Belki bu tabloya eklenecek dahabirçok bilim insanı ve filozof da vardır. Ancak belirleyici olan bilimler ve teo-rilerde bunları sayabiliriz. Devletin, özel mülkiyetin ve ailenin tarihini aydın-latmada antropolojinin verilerine dayanıldı. Böylece ilkel-komünal toplumlarve artı-ürün birikimin yol açtığı sınıf ve devlet izah edildi. Emek-değer teori-sinin oluşumunda ve kapitalizmin sömürgeci düzeninin açıklanmasında İngilizekonomi-politiği katkı sundu. Marx’ın Kapital’i, bu anlamda en ince hesap-larla sermaye birikimini ve işçinin emeğinin çalınışını açıklıyordu. Hegel’indiyalektik felsefesi ve tarih yaklaşımı da ters çevrilip ayakları üzerine dikerekdiyalektik materyalizmi şekillendirdi. Materyalist-düz, çizgisel-ilerlemeci tarihanlayışı ile geçmişimizi, bu hale nasıl geldiğimizi ve geleceğin neler olabile-ceğini öngörmek mümkündü. Devrimin motivasyonu ve ütopyalara ulaşmanınyol haritasını belirlemede birçok bilim alanının verilerini ortaklaştıran sosyalbilim anlayışı olarak bilimsel sosyalizm, bu haliyle oldukça ikna edici ve mo-tivasyon yaratıcıydı. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu öngörülerin ger-çekleşmediği görüldü. Sol sosyalist hareketlerinöngörüleri gerçekleşmediği gibi, daha iyi bir dü-zene doğru ilerlediğimizi vaaz eden liberalideolojiler de yanıldılar. Liberal devletin fa-şizmle, devrimci mücadelelerin de bürokra-tik parti sosyalizmi, firavun sosyalizmi,devlet kapitalizmi ya da tekçi ulus devlet-lerle sonuçlanması büyük bir hayal kırık-lığına yol açtı.

Modern toplumun sorunları ve davra-nışlarının açıklanması için sosyolojikkuramlar, her seferinde farklı birimlerüzerinden toplumu açıklayan yasalarıkeşfetmeyi sürdürdüler. Toplumsal krizle-rin geliştiği dönemlerde sorunlardan çıkışyolu olarak yeni düşüncelerde, din ve felsefeanlayışlarına yönenildiği, refah dönemlerinde isetoplumsal doğanın çok tartışma konusu yapılmak

JINEOLOJÎ

Devrimin moti-vasyonu ve ütopyalara

ulaşmanın yol haritasını be-lirlemede birçok bilim alanınınverilerini ortaklaştıran sosyal

bilim anlayışı olarak bilimsel sos-yalizm, bu haliyle oldukça iknaedici ve motivasyon yaratıcıydı.

Ancak İkinci Dünya Savaşısonrasında bu öngörülerin

gerçekleşmediği gö-rüldü.

Page 74: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

74

J i n J i y a n A z a d î

istenmediği tespiti bu açıdan yerindedir.5 1968 devrimi bilimsel sosyaliz-min vadettiği cennete ulaşamadığımız, tarih-toplum tahlillerinin ve öngörü-lerinin gerçekleşmediği zeminde patlak verdi. Yolu gösteren tabelalarınyanlış olduğunu haykırarak yolu değiştirmemiz gerektiğine işaret etti. Tabe-lalar yanlıştı çünkü bilimsel sosyalizmin dayandığı bilimsel zeminle kapita-lizmin dayandığı bilimsel zemin ortaktı. Sorun sosyalizm düşüncesinde,kapitalizm ve iktidar karşıtlığında ya da bunun için verilen bedellerin yeter-sizliğinde değildi. Sorun daha ziyade tarih, toplum yaklaşımından, dayanı-lan bilimsel zemindeki yanılgılardan kaynaklanıyordu. Toplum ve tarihanalizleri ciddi hatalar barındırıyordu.

Sosyoloji modern toplumların bilimi olarak şekillendiğinden tahlil ettiği top-lumlar da modernleşmeyi yaşamış toplumlardı. Ve tüm toplumların ve halkla-rın ilkel komünal, köleci, feodal, kapitalist aşamaları yaşayarak bu düzeyegelmelerinden sonra ancak sosyalizme ulaşabilecekleri düşünülüyordu. Wal-lerstein’in de ifade ettiği gibi “19. Yüzyıl boyunca sosyal bilim faaliyetlerininyürütüldüğü belli başlı beş yer vardı; Büyük Britanya, Fransa, Almanya, İtalyave Amerika Birleşik Devletleri.”6 Dünyanın geriye kalan bölgeleri ve halklarıoryantalizm ve antropolojinin araştırma kapsamındaydı. Avrupa merkezli sos-yolojinin tek günahı bazı toplumları, coğrafyaları, inanç ve kültürleri araştır-maya değer görmemesi değildir. Bu toplumsal kesimler ve coğrafyalardakihalklar açısından katliam, talan ve ölümlerin fetvalarını da veren, meşrulaştı-rıcı rolün sahibi olmalarıdır. Katliamlara, sömürgeleştirme faaliyetlerine ge-rekçe hazırlamada o dönemlerin bilimsel araştırma ve söylemleriniincelediğimizde bilimin suç ortaklığının ürkütücü olduğunu görürüz. Kendiiyilikleri ve gelişimleri için sömürgeleştirilmesi gereken tarihsiz halklar, bunarazı olmalıydılar, katledilseler bile. Bu öylesine bir mantık ki Marx dahi İngil-tere’nin Hindistan’daki sömürgeciliğini feodal yapının aşılması bağlamındaolumlu değerlendirebilmişti. Devrimciler tarafından da toplumda modern ol-mayan, modernleşmeyi geliştirmeyen her türlü yapının tasfiyesinin ilericilikolduğu düşünüldü. Bu beraberinde komünal dayanışmacı toplumsal yapılarında tasfiye edilmesini getirdi. Kır-köy yerleşimleri yerine kentleşmenin, eko-ekonomik üretim yerine kapitalist üretim tarzının, ahlak yerine hukukun, top-lumsal dayanışma yerine bireyciliğin ilerici görülmesi en ciddi sorunlararasında sayılabilir.

5 Abdullah Öcalan, Özgürlük Sosyolojisi.6 Gulbenkian Komisyonu, Sosyal Bilimleri Açın, çev. Şirin Tekeli, Metis Yayınları, İstanbul,

2003, sf. 21-22.

Page 75: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

75

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Bilime Kadın MüdahalesiSosyal bilim kapsamına giren bilimlerde bir devrimin gerekli olduğu yönündeki tar-tışmalar yeni değil. Bu konuda pozitivizmi eleştiren önemli bir külliyat oluşmuş du-rumda. Bu külliyatın oluşmasında farklı kültürlere dair yapılan araştırmalar,devlet-iktidar tanımlarında yaşanan derinleşme, tarih-topluma dair açılımlar ve kadınaraştırmaları belirleyicidir.

“Ütopik sosyalistlerden bilimsel sosyalistlere, anarşistlerden Frankfurt Oku-lu’na, 20. yüzyılın ikinci yarısındaki Fransız felsefi çıkışından 1968 gençlikkültür devrimine ve en son 1990’lar sonrası postmodernist, feminist ve eko-lojist çıkışlara kadar bu yönlü bir devrimsel çıkışın zengin bir entelektüel vebilimsel mirası vardır. Demokratik modernite hem uygarlık dönemi entelek-tüel pırıltı ve devrimlerini hem de modernite karşıtı entelektüel çıkışlarınolumlu özelliklerini özümseme temelinde kendi entelektüel ve bilimsel dev-rimini yapmak durumundadır.7

Böylesi bir bilimsel devrimin gerçekleşmesinde kadına dayalı bilgi, bilim çalışma-ları belirleyici rol oynayabilir. Pozitivist bilim anlayışının yer vermediği, yanlış tah-lil ettiği ya da gündemine bile almadığı toplumsal kesimlerin kendilerine dairgeliştirecekleri tanımlar, sorunlara bakış açıları bilimsel devrime giden yolu açankarakterde olmuştur. Bunların başında da kadınlar gelmektedir. Kadınlar pozitivistsosyolojide özel bir araştırma konusu olarak görülmemişlerdir. Araştırmanın öznesigörülmedikleri gibi nesnesi olarak da çok sınırlı düzeyde ele alındılar. Bu durumdakadının durduğu yerden toplumu analiz etmek, kadınların toplumsal statüsünün,gerçekliğinin aydınlatılmasının ötesinde anlamlar taşır. Tüm toplumsal ilişkileringizlenen, çarpıtılan, farklı gösterilen yanlarını açığa çıkarır. Marks’ın işçi sınıfınındurduğu yerden tarih, toplum, ekonomi, siyaset analizlerinin kapitalizmi açıklamadüzeyinden daha geniş bir açıklayıcı role sahip olur.

Kadın ve toplumsal cinsiyet araştırmaları, işte böylesi veri ve bilgilerin önemli birkısmının açığa çıkarılmasında rol oynadılar. Kadın tarihinin aydınlatılması, top-lumsal cinsiyet rejimlerinin açıklanması, kadının görünmez emeğinin görünürkılınması, aile, cinsellik, şiddet, kadın bedeni üzerindeki politikalara dair kap-samlı analiz ve araştırmalar yapıldı. Kadın akademisyenler "erkeğin deneti-mindeki" akademi dünyasının evrensellik iddiasına karşı çıkan ilk ve yüreklises olmuşlardı.8 Bu açıdan kadın araştırmalarının taşıdığı güçlü potansiyel

7 Abdullah Öcalan, Özgürlük Sosyolojisi.8 Immanuel Wallerstein ve Richard E. Lee, İki Kültürü Aşmak, çev. Aysun Babacan, Metis Ya-

yınları, İstanbul, 2007.

Page 76: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

76

J i n J i y a n A z a d î

birçok bilimin erkek egemen karakterini deşifre etmiş oldu. Fakat bu araştırmala-rın, 19. ve 20. yüzyıl devrimlerine kaynaklık eden bilimsel sosyalizm gibi, 21. yüz-yıl kadın devriminin dayanaklarını oluşturacak bir “kadın sosyal bilim anlayışı”nakavuştuğunu söyleyemeyiz. Kadınların bilime dönük itiraz ve eleştirileri 1970’liyıllarda yükseldi. Ancak kadın araştırmalarının kendi başına bir disiplin olması yada disiplinlerarası bir eleştiri kategorisi olarak kalması konusu hala tartışılmaktadır.Bu konuya İki Kültürü Aşmak kitabında şöyle değinilir:

“Başlangıçta kadın araştırmaları programlarının üyeleri, amaçları konusundanetti. Kadın araştırmaları, geleneksel bilimsel disiplinlerin ve alanların ‘de-ğerden-bağımsızlığının’ aksine, toplumsal değişimi gerçekleştirmeye adan-mış, tazmin eden ve çare bulan bir kurum (Boneparth 1978) olarak işlevgöstermenin yanı sıra, toplumla ilgili feminist varsayımları da dile getire-cekti. Ne var ki, bazı önemli sorulara yanıt bulunamadı. Bu sorulardan biri dekadın araş¬tırmalarının disiplinlerarası bir yan alan olarak mı kalması, yoksakendi başına bir disiplin haline mi gelmesi gerektiğiydi (Schramm 1978).Münferit kadın hakları programlarının giderek kurumsallaş¬ması, bu iki eği-lim arasındaki gerginliği yatıştırmaya yetmedi.”9

Bu noktada akademik alandaki çalışmaların mevcut du-rumunu analiz ettiğimizde kadın devrimine daya-

nak oluşturacak bilgilere ne kadar odaklandıklarısorgulanmaya değerdir. Araştırmalara fon yatı-

ran kurumların ve bu kurumlardaki akademis-yenlerin tercihleri mi yoksa kadınların karşıkarşıya olduğu sorunlar ve çözüm arayışlarımı odaktadır? Yapılan araştırmalar ve ortayaçıkarılan bilgiler kadın özgürlük hareketle-rine, yoksulluğun, erkek şiddetinin yarattığıkadın kırımına ne kadar dokunabiliyor?Kadın hareketlerinin çıkmazlarına ne kadarçözüm üretebiliyor? Sonuç olarak bugün

akademik feminizmin, aktivist feminizmekatkısı giderek daha çok tartışılır hale gelmek-

tedir. Bu alanda feminist metodoloji ya da kadınözgürlüğünü merkeze alan metodolojiler yerine

klasik “bilimsel standart”ların daha belirleyici olması

Pozitivizmin bi-limsellik anlayışı ya da

onu aşmak adına post-mo-dern teorilerin sınırsız göre-

celiliği içinde parçalan teorilersöz konusu. Kadın sosyolojisiya da feminist sosyoloji olarakadlandırabileceğimiz yöntem-ler ve bilgiler büyük oranda

birbirleriyle çatışmalı,parçalı ve dağınık

durumda.

9 Immanuel Wallerstein, Richard E. Lee, İki Kültürü Aşmak, çev. Aysun Babacan, Metis Yayın-ları, İstanbul, 2007.

Page 77: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

77

J i n J i y a n A z a d î

eleştirilen bir konudur. Pozitivizmin bilimsellik anlayışı ya da onu aşmak adına post-modern teorilerin sınırsız göreceliliği içinde parçalan teoriler söz konusu. Kadınsosyolojisi ya da feminist sosyoloji olarak adlandırabileceğimiz yöntemler ve bilgilerbüyük oranda birbirleriyle çatışmalı, parçalı ve dağınık durumda. Bunun zenginlikve büyük anlatılardan kaçınma ile açıklanması tatmin edici değil. Hal böyleykenkadın özgürlük mücadelesi yürüten parti, örgüt, aktivistler kadın devrimini gelişti-recek bilgileri bu teorilerden edinebilir mi sorusu geliyor akıllara. Eğer üniversite-lerdeki kadın araştırmalarının böyle bir hedefi ve sorumluluğu yoksa bu konudakiboşluğu dolduracak akademilerin oluşturulmasına ihtiyaç olduğunu belirtebiliriz.

Feminist teori ya da kadın araştırmaları kapsamında açığa çıkan kuram ve teorile-rin anti-kapitalist, anti-ortyantalist, anti-liberal karakterde olmasına ihtiyaç var.Aka-demik alanda tartışılan kimi konuların “en eski sömürgenin başkaldırısı”nı zaferetaşırmayı hedefleyip hedeflemediği tartışmaya muhtaç. Örneğin kadınlık kavramı et-rafında gelişen tartışmalar giderek feminizmin gerekli olmadığına evrilebilmektedir.Ataerkil sistem ve kapitalizm tarafından yeterince karartılmış olan kadın gerçekli-ğini tümden yıkıma uğratacak temelde artık tırnak içinde ifade etmek, cis öntakısıylaanlatmanın kadın özgürlüğüne katkısı ne olacak? Bu kuramları kadın özgürlüğündeneyin dayanağı yapabiliriz diye sormak gerekiyor.

Feminizm esasta bir ideoloji olmakla birlikte birçok ideolojiden etkilenmekte veetkilemektedir. 21. yüzyıl kadın devriminde en önemli rolün sahibi ideolojile-rin başında gelmektedir. Çok farklı, akım, kuram ve ideolojik yaklaşımların et-kisi ile feminizme dönük kuramsal, eylemsel tartışmaların muhatabını bulmakoldukça güçtür. Bu nedenle sürekli yeni kuramlar oluşmakta, buna dayalı ör-gütlenme ve kurumlar geliştirilmektedir. Bir yanıyla farklılık, çeşitlilik yaratanbu durum diğer yanıyla da 21. yüzyıl devrimlerine öncülük edecek rolün ge-reklerini yerine getirecek bir formasyona ulaşmasını önlemektedir. Feminizmedönük bilimsel temele dayanma10 gereğiyle birlikte, güçlü örgütsel temeldenyoksunluk, felsefesini tam geliştirememe, kadın militanlığına ilişkin sorunları11olarak ifade edebileceğimiz durumların aşılması feminizmi liberal saldırılardankorumada önem taşıyan konular. Çünkü post-modernizm kapsamında gelişeneleştiriler sadece modernite açısından yıkıcı rol oynamıyor. Sistem karşıtı ha-reketlerin kuram ve teorileri açısından da yıkıcı bir işlev söz konusudur. Mo-dernizm eleştirisi adına geliştirilen bu tartışmalar anti-modernist, anti-kapitalistolmayı başaramadığı noktada sisteme hizmet eder hale gelebilmektedir.

JINEOLOJÎ

10 Abdullah Öcalan, Ortadoğu Toplumunda Kriz ve Demokratik Uygarlık Çözümü.11 Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak.

Page 78: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

78

J i n J i y a n A z a d î

Kadın kimliğinin ret edilmesinden, pornografi ve fuhuş sektöründe çalışmayı bi-reysel özgürlük kapsamında ele almaya kadar varan uç örnekler, kadın özgürlüğünenasıl etki ettiğini değerlendirmekte güçlük çektiğimiz fikirlerin gerisinde postmoderndüşüncenin etkileri vardır. Nitekim feminist mücadelenin kazanımı olan kadın araş-tırmaları bölümlerinin aksine, toplumsal cinsiyet araştırmaları (gender studies) bö-lümlerinin artık erkeklerin yoğunlaşmaya başladığı alanlara dönüşmesi bu tehlikeninsinyali olarak görülebilir. Cinsel özgürlük düşüncesinin kadın bedenini istismar edensektör, kurum ve zeminlere meşruiyet kazandırmaya başlamasını da benzer şekildedeğerlendirebiliriz. Ekonomik bağımsızlık fikrinin kadınların kapitalizmin sömürümekanizmalarına dahil olmasının gerekçesi olmasını da bu eksende ele alabiliriz. Buaçıdan “womanizm”, kadın kurtuluş hareketi veya farklı isimlerle kadın özgürlükmücadelesi yürütenlerin kendilerini feminizm şemsiyesi altında ifade etme konu-sundaki kaygıları da daha anlaşılır olmaktadır.

Yeni Sosyal Bilimin İnşasında Jineolojînin RolüFeminist teorilerde ve Avrupa merkezli sosyal bilim anlayışında yeri olmayanlarınkendi tarihsel-toplumsal gerçekliklerine dair tahlilleri, yöntemleri ve bilgileri buaçıdan daha kıymetli hale geliyor. Dolayısıyla bu arayışları olumlu ve feminizmide güçlendirici temelde ele almak gerekir. Afrikalı, Ortadoğulu ve Latin Ameri-kalı kadınların eleştirileri feminist teoriye olduğu kadar sömürgecilik konusun-daki araştırmalara önemli katkılar sundu. Avrupa merkezli yaklaşımın feminizmüzerindeki etkisi kadar, kadınlar arasında gelişen hiyerarşi ve iktidarcı ilişkileriaçığa çıkarıcı rol oynadı. Yeni sosyal bilimin inşasında tarih, toplum, ekonomi,siyaset, tıp, eğitim, sanat, din, felsefe, öz savunma, erkeğin dönüşümü ve heralanda kadın özgürlüğüne dayanak sunacak bilgilerin üretilmesi önemlidir. Kür-distan Kadın Özgürlük Hareketinin deneyiminden süzülen Jineolojî bu katkılarıgüçlendirecek bir kaynak rolü oynayacaktır.

Bu anlamda Jineolojînin 21. yüzyıl devrimlerinin özgürlük sosyolojisi rolünüoynayacağını ifade edebiliriz. Özgürlük sosyolojisi an’da özgürlüğün imkanlarınıaraştıran sosyoloji alanıdır. Özgürlük seçenekleri, imkanlarını yaratma alanıdır.Toplumda özgürlük yönlü tercihlerin yapılmasını, iradenin gelişimini sağlaya-cak bilinci oluşturan sosyoloji alanı olarak da tanımlayabiliriz. Daha öz bir ifa-deyle devrimci durumu değerlendirmede gerekli olan toplumsal bilgiyigeliştirerek, devrimcilere dönüştürmeyi hedefledikleri toplumsal zeminin bilgi-sini sunan bir sosyoloji alanıdır. Mevcut sisteme dönük itirazların yükseldiği vesistemin sürdürülemez hale geldiği koşullarda özgürlük lehinde seçeneklere du-yulan ihtiyaç daha da artar. Kadın özgürlük ideolojilerinin dayanacağı bilimselverileri bu zeminde karşılamak mümkün hale gelir.

Page 79: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

79

J i n J i y a n A z a d î

Her çağın kendine has koşulları, toplumsal değişimin hızı düşünüldüğünde 21. yüz-yıl devrimlerinin karakterinin farklı olacağı gibi, bu çağın devrimcilerinin rolünündeğişmesi gereği de açıktır. Bu devrimlerin stratejisi devleti, iktidarı, sınıflaşmayı,ataerkil sistemi, kapitalizmi toptan alaşağı ederek, yerine yepyeni bir toplumsal sis-tem kurmak olamayacaktır. Çünkü iktidar artık bir noktada toplanmış değildir kioraya yönelip ortadan kaldırılabilsin. Bireylere kadar nüfuz eden bir incelmeyi, çe-şitlenmeyi yaşayarak canlı-organik hale gelmiş bir iktidar söz konusu. Bu iktidarakarşı mücadelenin de buna göre olması gerekir. İktidarcı sistemleri birer toplumsaldüzen, ekonomik sistem değil de hastalık türü, parazit gibi tanımlayabiliriz. Böyleceyaşamalarını sağlayan dokularla bağlarını kesmediğimiz takdirde kendilerini üret-meye devam edeceklerini daha net görmüş oluruz. Etki ettikleri dokularda savunmamekanizmaları oluşturmadığımız sürece hastalığın vücuda yayılması ya da bulaş-ması devam edecektir. Tüm dünyanın bir salgın hastalıkla sınandığı şu günlerde ka-pitalizmi bu virüsün tezahürü olarak değerlendirenlerin haklılık payı var.

Komünal, eşitlikçi, özgürlükçü değerlerin gaspı üzerine kurulmuş olan devlet vesınıf tekeli, bir erkek karşı devrimi ile mümkün olmuştur. Binlerce yıldır, insanlığındil devriminden sonraki ikinci büyük toplumsal devriminin -Neolitik Devrimin-kaynaklarını sömürerek yaşamaktadır. Öcalan Neolitik Devrim’i şöyle tanımlar:“Neolitik Devrim dediğimiz kadın devrimidir. Bu coğrafyada oluşmuş ve Fırat,Dicle ve Zap’ın doğduğu yerde gelişmiştir. Buralarda başlar ve Çatalhöyük’e kadargider… Sınıflı tarih, uygarlaşma ve uygarlık devrimi de erkek karşı devrimidir.” 12

Burada karşı devrim, komünal topluma karşı iktidar ve devletin, kadın eksenli ya-şama karşı hegemonik erkekliğin, doğayla uyumlu ekolojik topluma karşı doğayı sö-mürü nesnesine indirgeyen zihniyetin yerleşmesidir. İlk kadın devriminin mirasınıtemsil eden komünal yaşam kalıntıları, ekolojik inanç ve kültürler, devletsiz-ikti-darsız yaşam düzenleri, eko-toplulukların korunması, savunulması bu yüzden kadındevriminin dayanaklarını oluşturur. Bu nedenle bu halk, inanç ve gruplara dönük sal-dırıları kadın hareketinin sorunu olarak görmek durumundayız. İktidar ve devletkültüründen, kapitalist modernitenin yaşam ve ilişkilerinden, hegemonik temeldekurulmuş kadın erkek ilişkilerinden kopuşu yaşayarak bu virüsün yayılmasını ön-leyebiliriz. İktidarın konumlandığı her alanda direniş odakları, savunma toplulukları,ekolojik yaşam zeminleri oluşturarak seçenekleri çoğaltabiliriz. İşte Jineolojî kap-samında geliştirmemiz gereken sosyal bilimin görevi, kapitalist kudurganlık karşı-sında yaşamı ve toplumu savunabilmemiz için bizlere komünal yaşam kırıntılarını,kapitalizme direnen sağlıklı-canlı dokuları gösterebilmesidir.

JINEOLOJÎ

12 Abdullah Öcalan, 20 Eylül 2000 ve 19 Temmuz 2000 tarihli görüşme notlarından alınmıştır.

Page 80: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

80

J i n J i y a n A z a d î

Bu nedenle kadınların gündeminin genel egemenlikçi sistemle bağlarından kopukcins, cinsiyet ve cinsellik ilişkileriyle sınırlandırmak, kadın özgürlük mücadelesininkapsamını ve hedeflerini daraltmak anlamına gelir. Çünkü bu ilişkiler üzerine inşaedilmiş bir egemenlik sistemi vardır. Cins sorunlarımızla ekonomi, siyaset, eğitimgibi sorunlarımız arasında doğrudan bir bağ olduğunu görmemiz farklı mücadeleyöntemlerini geliştirir. Böylesi bir bağlamda egemenlikçi cins, cinsiyet ve cinsellikleilişkileri sarsıldığında kendisini üzerine inşa ettiği birçok dayanak ortadan kalka-caktır. Siyaset, ekonomi, eğitim, kültür, din ve daha birçok kurumun dönüşümü vealternatifin inşası bu nedenle gereklidir. Kadın devrimi bir sosyal devrim olarak böy-lesi bir toplumsal değişimi öngördüğünden bir cins devrimi olmanın ötesinde an-lamlar taşır. Dolayısıyla alternatif sistem oluşturma çalışmalarının tümünü kadınçalışmaları olarak anlamlandırabiliriz. Yani sistemin alternatifi olarak düşünülen ko-münal ekonomi kadın ekonomisidir, demokratik siyaset kadın siyaset yaklaşımıdır,özsavunma militarizme karşı kendini koruma yaklaşımıdır, sorunların barışçıl çö-zümünü sağlamak kadın doğasını temsil eden çözüm yöntemidir, toplumsallık, yar-dımlaşma, ortaklaşma, dayanışma ağırlıkta kadınların temsil ettiği etik-estetikdeğerlerdir, ekolojik yaklaşım ha keza öyledir.

Bu kapsamda Jineolojîyi kadın devriminin özgürlük sosyolojisi olarak tanımlıyoruz.Feminizme ve kadın kurtuluş ideolojilerine özgürlük seçeneklerini geliştirecek bil-gileri sunma sorumluluğunu taşıyan bir bilimdir Jineolojî. Tarif ettiğimiz kapsam-daki bir bilimin ele alacağı konuların çokluğu, kapsamına girecek bilim alanlarınınsayısı düşünüldüğünde Jineolojîde öncelikli odaklanılacak araştırma konularını be-lirlemek gerektiği kanısındayım. Bu önceliklerin yaşamın diğer alanlarıyla birebirbağlantılı olduğunu akılda tutup, odaklanan konuların kadın devriminin hedefleriekseninde olması gerektiğini belirtmek gerekir.

1. Cinsiyetçiliğin aşılması: Cinsiyetçilik bir iktidar ideolojisi olarak erkek karşıdevriminin sonucunda gelişmiştir. Cinsellik ve cins kimliği üzerinde yarattığı tah-ribatlar kadar kölelik kültürünün başlamasının zemini olmuştur. Mitoloji, din, fel-sefe ve bilim bu iktidar ideolojinin meşrulaşmasını sağlamıştır. Ekonomidensiyasete, demografya politikalarından aile kurumuna, militarizmden ekolojiye kadarbirçok alandaki tahakküm ilişkilerinin kaynağıdır.

Ancak toplumsal cinsiyetçiliğe dair araştırmalarda Avrupa merkezli teorilerin başkatoplumlarda ne kadar geçerli olduğu şüphe götürür. Çünkü her toplumda bu inşanınyöntemleri, araçları ve tarihsel arka planı değerlendirilmediğinde tahliller ve çö-zümlerde sorunlar oluşur. Bu teorileri kendi toplumumuza uyarlayan araştırmalarlacinsiyetçiliğin hangi mekanizmalarla işlediğini ortaya konulamayacağı görülüyor.Sosyolojik gerçekliğin Avrupa’daki toplum yapısının kalıplarına uydurularak çö-zümlenmeye çalışıldığına tanık oluyoruz. Örneğin toplumsal cinsiyetçiliğe ilişkin

Page 81: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

81

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

teorilerde kadın ve erkek kimliklerin inşası ifade edilir. Çocuklara anlatılan masal-lardan, kıyafet ve oyuncaklara, öğretilen davranış kalıplarına, kullanılan sözlere,edebiyat-sanattaki kadın temsillerine kadar birçok husus işlenir. Ancak toplumsalcinsiyetçiliğin inşasının tarihsel arka planı derinlikli işlenmek yerine, güncel uygu-lamalara odaklanılır.

Kürt toplumu açısından ele alacak olursak yakın döneme kadar çocuklara anlatılanmasallar, verilen oyuncaklar, kılık-kıyafetine kadar bu konuda bahsedilegelen tarzdabir gerçeklik yoktur. Mesela bir kuşak öncesi araştırıldığında kız çocuklarına pembe,erkek çocuklarına mavi kıyafetler giydirilmediği görülecektir. Yine köylerde erkekve kız çocuklarına birçok yörede fistan giydirildiği görülecektir. Masallar, bahse-dildiği gibi prensini bekleyen pasif kızlardan bahsetmez. Kürdistan’da anlatılan “çilkêzî” ve “rudabe” masalları cadı kadın tarafından hapsedilen uzun saçlı “rapunzel”hikayesinin orijinalidirler ama buradaki kadın karakterler pasif değildir. Rudabe,inisiyatifli, cesaretli, evleneceği kişiyi seçen bir karakterdir. Annesi de oldukça et-kili bir kadındır. Kadınların aşiret meclislerinde, savaşlarda, toplumsal etkinlik ba-kımından konumlarını incelediğimizde Avrupa toplumlarındakine benzemeyenkategoriler görebiliriz. Hatta daha derinlikli araştırmalar yapılsa oldukça çarpıcı so-nuçlara ulaşılabilir.

Verilebilecek daha birçok örneği, bulunduğumuz toplumsal zemini açıklayan teori-ler bakımından incelememiz gerekir. Elbette Kürdistan top-lumunda da cinsiyetçilik temelinde kadınlık veerkeklik inşası vardır. Cinsiyetçilik evrensellik bağ-lamında doğru bir kategoridir, ama yerel teza-hürlerini inceleyecek yöntemlerin defarklılaşması gerekir. Toplumsal cinsiyetçili-ğin bir inşa olduğu hususu doğrudur. Ancakbu belli bir dönemden itibaren etkili olan birinşadır. Cinsel kırılma olarak tanımladığı-mız süreçlerin sonucunda bugünkü halinedönüşmüştür.Antropoloji, arkeoloji, etimo-loji, mitoloji, din, felsefe, sanat, edebiyattabu sürecin izlerini sürerek bilimsel temelle-rini açıklayabiliriz.Aynı zamanda kadın kim-liğinde cinsiyetçilikle inşa edilen yanlar ilekadın devrimi olarak tanımladığımız neolitikdevrime yol açan kadın gerçekliğini incelemeimkânı yakalarız. Toplumsal cinsiyet araştırmaları,kadın kimliğini ortadan kaldıran teorilerle genetik

Kürdistan’da an-latılan “çil kêzî” ve

“rudabe” masalları cadıkadın tarafından hapsedilen

uzun saçlı “rapunzel” hikayesi-nin orijinalidirler ama buradakikadın karakterler pasif değildir.Rudabe, inisiyatifli, cesaretli,

evleneceği kişiyi seçen birkarakterdir. Annesi de

oldukça etkili birkadındır.

Page 82: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

82

J i n J i y a n A z a d î

araştırmalarının GDO’lu besinler üretmek için kullanılmasına benzer bir rolü oy-namaktadır. Oysa amacımız bu iktidar mekanizmasının işleyişini çözmek ve orta-dan kaldırılması mücadelesine katkı sunacak veriler açığa çıkarmak olmalıdır.

2. Bir iktidar biçimine dönüşen cinsellik anlayışına karşı ahlaki-politik müca-dele: Tecavüz, şiddet, fuhuş ve kadın bedeninin denetlenmesini içeren rejimlerlecinselliğin iktidarla ilişkisine karşı etik ve politik mücadelenin yürütülmesi de odak-lanılmayı gerektiren bir diğer konudur. Bu rejimin sürdürülmesini sağlayan kurum,zihniyet ve yapıların aşılmasını nasıl sağlayabiliriz? Özgürlük bilinci temelinde kararve tutum alınabilecek cinsellik anlayışını oluşturmanın imkanları nedir? Bunlar araş-tırmalarımızın konuları olabilir. Esasta tecavüz kültürü olarak tanımlanabilecek cin-sellik anlayışlarının dışına çıkabilecek yöntemler neler olabilir? Kürdistan kadınözgürlük hareketi bunu “sonsuz boşanma” tutumu ile ortaya koymuştur. Farklı pra-tiklerin de olup olmadığını, nasıl sonuçlar açığa çıkardığını incelemek gerekir.

Cinselliğin iktidarla ilişkisi de üzerinde çok önemli araştırmaların yapıldığı bir ko-nudur. Tecavüz, istismar, ezilen halkların, grupların veya kişilerin maruz kaldığı uy-gulamaların benzerliği, kadın devrimi açısından cinsel politikayı daha önemli halegetiriyor. Cinselliğin bir uyuşturucu gibi sömürü ve istismar aracı olarak iktidarıtopluma sızdırmadaki rolü ortadadır. Biyolojik, felsefi, psikolojik, siyasi ve kültü-rel birçok boyutu olan bir konu cinsellik. Bu konuda yasak, bastırma, günah saymaile özgür cinsellik, sınır ve tabuları olmayan cinselliğin yol açtığı sonuçları görü-yoruz. Cinsiyetçi bir toplumsal gerçeklikte çocuklar, hayvanlar, hegemonik erkek-liğin iradesini kırdığı erkekler, ama en fazla da kadınları sürekli saldırı altında tutanbir mekanizma söz konusu. Kapitalistlere yüksek gelirler sağlayan porno vb. sek-törler oluşmuştur bu mekanizma içinde. Bu sektörlerde yer almaya zorlanan, mec-bur bırakılan insanların haklarının korunmasının ötesinde düşünmeye ihtiyacımızvar. Tüm canlı dünyasında kendini çoğaltmak, neslini devam ettirmek ya da haz al-mayı sağlayan bir özelliğin iktidarın taşıyıcısı haline gelme sürecini açığa çıkarakve bunu değiştirebilecek çalışmaları geliştirmek bu açıdan önem taşıyor.

3. Bir ideoloji gibi işleyen aile kurumunda devrim: Aile kadın emeğini sömürüsü,kadın köleliğinin çekirdek kurumu olma rolünü binlerce yıldır sürdürüyor. Top-lumsal yeniden üretimin kaynağı görülen kadın bedeni ve cinselliğinin sömürül-düğü aile kurumunun demokratikleşerek bir dönüşüm yaşaması gerekir. Bu temeldeher bireyin özerkliği ve özgürlüğünün korunduğu, toplumsal dayanışmayı sağlaya-cak bir komüne evrilmesini sağlayacak mekanizmalar ve ilişki biçimleri nasıl ge-liştirilebilir? İlk toplumsallaşma süreçlerinde oluşmuş bir form olarak aile kurumu,hanedanlık ve erkek egemen kültürle birlikte dönüşüm yaşamıştır. Kadın, çocukve kadının yakınlarından oluşan ilk formun toplumsallığı geliştirdiği görülüyor.

Page 83: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

83

J i n J i y a n A z a d î

Sonra yaşlı ya da büyük bir erkeğin kadın ve çocukları denetime almasıyla oluşanmodel, devletin, sınıflaşmanın kök hücresi haline dönüşmüştür.

Günümüzde aileyi reddeden, aile dışında gelişen ilişki biçimlerinin de ne kadar öz-gürlükçü sonuçlar yarattığı sorgulanmaya muhtaçtır. Bireyin eğitim, kültür, ahlakdonanımını, dayanışma ve ortaklaşmayı sağlayacağı farklı komünal yapılar oluş-madan ailenin dağılması yıkıcı sonuçlara yol açabilmektedir. Özellikle ailenin yı-kıma uğradığı zeminler üzerine yapılacak araştırmalarda bunlar ortaya konulabilir.Ailenin dönüşümü, demokratikleşmesini sağlayacak yaşam ve paylaşım biçimle-rine dair alternatifler konusundaki araştırmalar da ufuk açıcı olacaktır. Ailenin orta-dan kalkması durumunda alternatif komünal yaşam formları neler olabilirkonusundaki araştırma ve fikirsel tartışmalarda önemlidir.

4. Çocuk doğurma kültüründe değişim: Çocuk doğurmada sağlık, güvenlik, eği-tim, ekonomik, ekolojik gibi koşulları gözeten kadının mutlak biçimde söz ve kararsahibi olacağı bir kültürün oluşumunu sağlamak önemli. Milliyetçi ideolojilerin,sermayenin çıkarlarının, mülk anlayışının dayattığı doğumlarının ret edilmesini sağ-layacak bilinç ve iradeyi nasıl açığa çıkarabiliriz? Kürtaj hakkı için verilen müca-dele elbette önemli ancak bu bir sonuçtur. Kadınların kendi kararlarını alabileceklerikoşullar olduğunda bir çocuğu isteyip istemediğine de karar verebilecek imkanlarıolacaktır. Bu açıdan kürtaj hakkının elde edilmesi bir kazanım olmakla birlikte kür-taja mecbur bırakan koşulları da analiz etmek gerekir. Bir çocuk sahibi olmak ya daolmamayı belirleyen felsefi, ekonomik, etik, siyasi koşullarla da mücadele gerek-mektedir.

Çocukların mülk olarak görülmesinin de yarattığı sonuçlar vardır. Çocuk doğurmakültürü olarak adlandırdığımız şey biyolojik anne babalığa yüklenen anlamdan, son-suzlaşma, kendini sürdürme arzusuna, devlet ve dinlerin baskısından kadınlık ve er-kekliğin çocuk doğurmakla özdeşleştirilmesine kadar geniş bir skaladaincelenmelidir.

5. Kadınla erkek arasında eş yaşamı sağlayacak yeni bir ilişki tarzının geliştirilmesi:Cinsellik, aşk, siyaset, ekonomi, kültür gibi birçok alandaki kadın erkek ilişkile-rinde her iki cinsin özgürlüğünü ve özerkliğini koruyabileceği eşitlikçi ilişkileringelişimini sağlayacak bir dönüşümü yaşaması gerekiyor. Kadının kölelik ve erke-ğin hegemonik erkeklik kültürü aşmasını sağlayacak cins mücadelesi eş yaşam içinzaruridir. Erkek açısından güç yoğunlaşmalarının oluştuğu siyaset, savunma, eko-nomi gibi alanlarda kadının örgütlü varlığı tesis edilmeden gerçek anlamda bir eşit-likten bahsedemeyiz. Kadınların erkeklerin işgali, hegemonyası altındaki yaşamalanlarında nasıl varlık bulabileceğini tartışmak bu ilişkinin dönüşümünde etkiliolacaktır. Kadınların anne, kız kardeş, birilerinin kızı, karısı kimliğinin ötesinde

JINEOLOJÎ

Page 84: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

84

J i n J i y a n A z a d î

siyaset arkadaşı, ekonomideki ortak, silah arkadaşı, devrimci yoldaşlık, dost, fel-sefi arkadaşlığa kadar yeni kimlikler edinmesi önemli. Bu anlamda farklı kadın-erkek birliklerinin imkanları da eş yaşam kapsamında ele alınabilir. Aşküzerinden geliştirilen cinsel, duygusal sömürünün aşılacağı, aşkın felsefi anla-mına ulaşmaya dair tartışmalar da buna katkı sunabilir. Evlilik-aile gibi kurum-larda ortaya çıkan sömürgeciliğin dönüşümünü sağlayacak hukuki, ekonomik,özsavunma mekanizmalarının neler olabileceğini araştırmak ve tartışmak da buçabaları sonuç alıcı kılacaktır.

Sonuç itibari ile Jineolojî “bilinçli taraflılık”13 kapsamında kadın özgürlüğünedair kuram, teori ve bilimlerden kadın devriminin ihtiyacı olan bilgileri ayıkla-yacak, toparlayacak, ortaya çıkarılmamış olanları ise keşfedecek bir bilim ola-caktır. Jineolojî ile cinsiyetçiliğin, ırkçılığın, dinciliğin, pozitivizmin, liberalizminetkilerinin ayıklanmasıyla eleştirel bilme biçimleri geliştirebiliriz. Demokratikuygarlık geleneğinin toplumsallık, adalet, sağlık, kadın-erkek ilişkileri, ekonomi,kültür ve inançlarını toparlayacak bir havuz oluşturmak önemli. Böylece Jineo-lojî, Demokratik Modernitenin inşasını sağlayacak direniş ve eylem tarzının, eği-tim anlayışının, siyasal tutumunun, alternatif yaşam ve ilişki biçimlerinin,özsavunma kurumlaşmasını sağlayacak bilgilerin kaynağı olabilecektir. Böylesibir bilimin yeterli düzeyde rezervi, zemini olmakla birlikte Jineolojî ile yapma-mız gereken, dünyanın her yerinde kurulacak özgür kadın akademilerinde bu bil-gilerin ihtiyaç olan zeminlere ulaşmasını sağlayarak, kadın devrimini bilimseldayanaklarına kavuşturmak olmaktadır. Kadın devrimine katkı sunacak her bilgikırıntısının değerini bilecek, özgürlük hareketlerine ulaşmasını sağlayacak birbilim olabilmeyi başardıkça büyümeye devam edecektir.

13 Serpil Çakır ve Necla Akgökçe, Kadın Araştırmalarında Yöntem, Sel Yayıncılık, İstanbul,1990.

Page 85: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

85

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Kaynakça

Abdullah Öcalan, Özgürlük Sosyolojisi.Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak.Abdullah Öcalan, Ortadoğu Toplumunda Kriz ve Demokratik Uygarlık Çözümü.Abdullah Öcalan, 20 Eylül 2000 ve 19 Temmuz 2000 tarihli görüşme notları.Gulbenkian Komisyonu, Sosyal Bilimleri Açın, çev. Şirin Tekeli, Metis Yayınları, İstanbul,2003, sf. 25.

Immanuel Wallerstein, Richard E. Lee, İki Kültürü Aşmak, çev. Aysun Babacan, Metis Yayın-ları, İstanbul, 2007, sf. 229.

Serpil Çakır ve Necla Akgökçe, Kadın Araştırmalarında Yöntem, Sel Yayıncılık, İstanbul,1990.

Page 86: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

86

J i n J i y a n A z a d î

“Yasadır ansıtalım;

Tohum ekenlerin,

fide dikenlerin

Kimse durduramaz yağmurunu

Güneşini kimse kesemez”

Gülten Akın1

Kılavuzunu arayan bir yolun başındayız. Güzergâhını belirlemeye çalışan bir yüz-yılın… 21. yüzyılın ilk çeyreğine damgasını vuran neoliberalizmin yaşamı zehirle-yen ve bunu bilimcilik ile meşrulaştıran cinsiyetçi, dinci ve ırkçı politikaları teşhirolmuş durumda. 1950’lerden bu yana ruhsal ve düşünsel dünyamıza sürülen ‘tari-hin sonu’2 , ‘ideolojilerin sonu’3 , kapitalist moderniteyi postmodernizm ile cilalamateorileri ekolojik yıkım, toplumsal hoşnutsuzluklar ve sermayenin üst üste yaşadığıkrizler ile geçerliliğini yitirdi.

Ancak radikal çözümlerden ziyade her reform ve restorasyon, nefesimizi daha fazlakesip hafızamıza kastederken merkezi hegemonik sistemi daha fazla güçlendirdi.

Kadın Mücadelesinde Parti İhtiyacı

Nagihan Akarsel

1 “Sardunya” adlı şiirden.2 Francis Fukuyama tarafından ‘Tarihin sonu’denemesinde ifade edildi. Heywood, Andrew, Si-

yaset, çev.: Bekir Berat Özipek, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Hasan Yücel Başdemir,Anakara: Adres Yayınları, 18. Baskı, 2017.

3 1950'lerde Siyasi Fikirlerin Tükenişi Üzerine (1960) adlı çalışmasındaAmerikalı sosyolog Da-niel Bell tarafından dile getirildi.

Page 87: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

87

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Toplum, yaşam ve kadın kırımının toplam ifadesi, şimdilerde nefes kırımı olarakpandemiyi ilan etmekte. Hafızanın bilge temsilleri uzay çağında bir virüsün işgalineuğruyor. Çıkmaz bir yolun labirentlerinde nefesini kaybetmenin, kaybolmanın pa-niğini yaşıyor. Bu nedenle can çekişen dünyanın, tünelin ucundaki ışığa inançla, bi-linçle yol alanların anlamsal ve yapısal formlarına her zamankinden daha fazlaihtiyacı var. Gülten Akın’ın dediği gibi “Tohum ekenlerin fide dikenlerin durduru-lamaz güneşine yağmuruna” ihtiyacı var. Reforma ve restorasyona değil radikal biriradi müdahaleye ihtiyacı var. Füruğ Ferruhzad’ın “Yüreğini yitirmiş bu zamandankorkuyorum” 4 dizelerindeki zamanın nefesimizi kestiğinin farkındalığıyla zamanakadın yüreği ve aklını sürecek kadar cesaretli bir müdahaleye ihtiyaç var. Çünküdünyamızın kalbi, “güneşin altında iltihaplanmakta/hafızası yeşil hatıralardan usulusul boşalmakta…” 5

Hani her birimizin yaşamında dünyayı değiştirme motivasyonunun güçlü olduğuyıllar vardır ya, daha çok öğrencilik yıllarına tekabül eden… Kaç kuşak için özel-likle sol yayınlarından beslenen bir motivasyon. Ve istisnasız sarı ya da turuncukaplı olan sol yayınlarının her sayfasından bize seslenen, “objektif koşulların objektiftahlili” ilkesi. Bu ilkeyi işlettikçe önümüzde belirginleşen eşik. Evet dünyanın 21.yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadığı pandemi ve dayatılan politikasızlık, çözümsüzlük,buna karşı yükselen halk ayaklanmaları ve kadın eylemleri bir eşiğe işaret etmekte.Ve ciddi bir gelecek problemi ile karşı karşıya olduğumuzu göstermekte. Bu ne-denle toplumsal coğrafyamızı ve tarihsel evrenimizi neye göre nasıl kuracağımız, ge-lecek tahayyülümüzün, anlamsal ve yapısal formunun ne olacağı cevaplanmayıbekleyen bir soru.

Anlamsal form ideolojik ve bilimsel dayanakları; yapısal form ise iradi müda-hale gücü olan kolektif bir iradeyi yani örgütlenmeyi koşullamakta. Kuşkusuzbu ideolojik, bilimsel ve örgütsel güç yüzyılın kaderini de belirleme potansi-yeline sahip. Ve bu potansiyelin öznesinin kaderi yüzyılın kaderinin tayin edil-mesi anlamına gelmekte. Sol yayınlarından beynimize kazınan ve 20. yüzyıladamgasını vuran, “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” ilkesinin öznesi 21.yüzyılda kadın. Çok katmanlı, sistematik, bilinçli bir baskı ve sömürü ile top-lumun en eski ve en derin çelişkisini yaşıyor çünkü. Toplumun gelişimini et-kilediği gibi toplumun gelişiminden de etkileniyor. Ve oluşturacağı ideolojiköncü güç ve yapısal form gezegenimizin kaderini değiştirme potansiyelinesahip. Kadın özgürlük probleminin tanımlandığı, kadın kurtuluş programınınhazırlandığı ve bunun ideolojik, bilimsel, örgütsel dayanaklarının kurulduğuanlamsal ve yapısal bir form bu nedenle belirleyici önemde.

4 “Acıyor Bahçeye” adlı şiirden.5 A.g.e

Page 88: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

88

J i n J i y a n A z a d î

“19. yüzyıl nasıl burjuva partilerinin, 20. yüzyıl emeğe dayalı partilerin yüzyılı ol-muşsa, 21. yüzyıl da kadına dayalı partileşmenin yüzyılı olacaktır.” (Öcalan, 2015)belirlemesi bu nedenle çok önemli. 21. yüzyılın öznesinin kadın partileri olacağıöngörüsüyle temel çelişkiyi doğru tanımlamak, ideoloji ve parti başta olmak üzeremuğlaklaştırılan kavram, kuram ve kurumları açıklamak, parti öncülüğü ihtiyacınıortaya koymak, kadın partilerinin rol ve işlevlerini açığa çıkan örnekler üzerindenele almak bu yazının konusunu oluşturmaktadır.

Temel Çelişkiyi Doğru TanımlamakYüzyılımıza damga vuran üç temel çelişki bulunuyor. Bu çelişkiler 2003 yılındaDEHAP programında şöyle ifade ediliyor:

“Birincisi dünya ölçeğindeki zenginliklerin çoğunu her türlü baskı ve tahak-küm aracını da kullanarak elinde bulunduran bir avuç sermayedar ile tüm in-sanlık arasındaki çelişki. İkincisi sınırsız hükmetme ve tüketim hırsının yokolmayla karşı karşıya getirdiği doğa ile insan arasındaki çelişki. Üçüncüsüise yeni dünya düzeni ve küresel kapitalizm ile doruk noktasına varan erkekegemen sistemin barındırdığı cins çelişkisi.”6

İdeolojik öncü gücün anlamsal ve yapısal formunu her üç çelişkinin de çözüm gü-cünü içinde barındıran başat çelişki olarak cins çelişkisi oluşturacak. Bir başka ifa-deyle çağın karakterinin kadın özgürlüğü sorununun çözülmesi ile çözüleceğiiddiasındayız. “Neoliberal politikalardan ve kapitalizmin krizinden en fazla etkile-nen ve aynı zamanda hesap sorma gücü olan kesimi kadın olarak tespit etmek, yinekapitalist modernitenin bu gücü elimine etmek için yürüttüğü politikaların farkındaolmak ve bunun karşısında geliştirilen mücadele” (Özuğurlu, 2016) bu iddiayı güç-lendiriyor. Aynı zamanda “ilk ezilen sınıf ve ulus olarak kadın”ın aydınlanması top-lumun aydınlanmasını da beraberinde getiriyor.

Her üç çelişki de paradigmasal bir yaklaşımı şart kılmakta. Tam da burada yüzyılınbaşında Abdullah Öcalan tarafından önerilen ve her üç çelişkinin de çözümünü sı-rasıyla içeren Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlüğüne dayalı Demokratik Mo-dernite paradigmasının insanlığın en büyük şansı olduğunu vurgulamak istiyoruz.Dünyanın yaşadığı temel çelişkilerin çözüm stratejisini paradigmanın eksenine yer-leştiren ve bunun sistemini oluşturan Abdullah Öcalan, İmralı Notları’nda “Kadınıobje olmaktan çıkarıp özgür bir özne haline getirmek önemli. Kadın bir özne sevi-yesine yükselirse, özgürleşirse toplumu da kenti de demosu da halkı da komünü deözgürleştirir.” (2015) diyerek bu özneliğe dikkat çekiyor.

6 2003 yılında kurulan Demokratik Halk Partisi (DEHAP)’ın Parti Programı

Page 89: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

89

J i n J i y a n A z a d î

Özneleşen kadının ideolojik, bilimsel ve örgütsel doğrultusunu güçlü kurmasıtarihsel bir devrim niteliği taşımaktadır. Kadın kurtuluş ideolojisi ve partisi ile birbirikim oluştu. Bu birikimin bilimsel doğrultusunu da edinmesi gerekiyor. İkti-darla özdeşleşen bir bilim bu doğrultuyu veremez. Demokrasi ile bağını güçlükuran, kadın gerçeğini açığa çıkaran, yaşamı tanımlayan, toplumsal aydınlan-mayı sağlayan ve erkek egemen sistemle hesaplaşmayı içeren bir bilim anlayışı-ki bunu jineolojî olarak ifade edebiliriz- ile kadın devrimini başarmak şimdi herzamankinden daha mümkün.

Kadının sınıf ve ulus gerçekliğini aşan hem tarih hem sosyal kapsamı geniş bir ha-kikatinin olduğu ve bunun açığa çıkarılması gerektiği gerçeği, önemli bir eşiktir.Kadının öz gücüne ve öz iradesine dayalı siyaset arayışı ve mücadelesinin ekolojikve demokratik bir topluma giden yolun yapıtaşı olduğu da. “Siyaset yerelden ev-rensele, bireyden topluma kendi kimlik problemlerini tartışma ve kendi kimliğini öz-gürce, edebi bir şekilde ifade etme sanatıdır. Demokratik siyaset işte böyle güzel birşeydir.” (Öcalan, 2015) belirlemesi ekseninde siyasete yaklaşmak önemli. Kadınmücadelesinin, iktidar yerine demokrasiyi, muhalefette kalmak yerine alternatif sis-temi yaratmayı esas alması ve bu sistemin öznesi olarak ideolojik ve ahlaki kurum-larını oluşturması ve dayandığı sosyal bilim anlayışı belirleyici öneme sahiptir. Bunuyapmayı başardığı oranda özneleşerek yeni yüzyılda rolünü alabilecektir.

Bu eksende, 21. yüzyıl, cins çelişkisinin çözülmesi ilebağlantılı olarak kadınların yüzyılı olmaya aday biryüzyıl. Ancak belirttiğimiz gibi bu kendiliğindengelişecek bir süreç olmayacak. Cins çelişkisi-nin tanımı, neye göre, nasıl çözüleceği, ideo-lojik ve bilimsel dayanakları, bunun teori,program ve eylem gücünün ne olacağı ko-nusu dolayısıyla çok önemli.

Kadın Özgürlüğü Problemi ve ÇözümÇabalarıSosyal bakımdan sınıf ve ulus gerçekliğin-den daha kapsamlı bir sömürüyü ve hafızayıiçinde barındıran cins çelişkisi, kadının eneski sömürge ve sınıf olması gerçeği ile bağ-lantılı toplumun en derin çelişkisidir. Dolayısıylaoldukça karmaşık olan bu çelişkiyi tanımak kadar,bu çelişkinin özgünlüğünü ve gücünü açığa çıkarmak

JINEOLOJÎ

Kadınmücadelesinin,

iktidar yerine demok-rasiyi, muhalefette kal-mak yerine alternatif

sistemi yaratmayı esas al-ması ve bu sistemin öznesiolarak ideolojik ve ahlaki

kurumlarını oluşturması vedayandığı sosyal bilim

anlayışı belirleyiciöneme sahiptir.

Page 90: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

zor bir edimdir. Çünkü kadın etrafında örülen ağların binyıllara dayanan bir hafızasıbulunuyor. Kapitalist modernitenin gen yapısını oluşturan cinsiyetçilik, milliyetçi-lik, ırkçılık, dincilik ve bilimcilik yaşamın her alanında liberalizm ile güçlü bir ideo-lojik hegemonya kurmuş durumdadır. Bu hegemonya erkek egemenliğinedayanmaktadır. Dolayısıyla kadın özgürlüğü problemi, cins çelişkisini aşan boyut-larda derinleşmektedir. Bu sistemde, kadının öz gücüne ve öz iradesine dayanarakvarlığını oluşturması, bilinç kazanması ve bunun formunu oluşturması haliyle büyükbir mücadeleyi gerektiriyor.

Cins çelişkisinin çözülmesi bir kadın özgürlüğü problemidir. Cinsiyete dayalı birşekilde ele alınmasının tarihi referansı son iki yüzyılda kadının hak ve özgürlükleritemelinde gelişen kadın özgürlük hareketleri olmuştur. Bu süreçte kadının tarih vetoplum gerçeğinin açığa çıkarılması yönünde kapsamlı araştırmalar ve eğitimler ya-pılmış, mücadeleler verilmiştir. Kadının örgütlenmesi, kendi öz gücünü ve irade-sini açığa çıkarması, teorisini, program ve yapılarını oluşturması yönünde önemliadımlar da atılmıştır. Kadınların gücünün muazzam bir politik potansiyelinin ol-duğu açığa çıkmıştır (Arruzza, Bhattacharya ve Fraser, 2019).

Kadınlar sömürüye karşı hep başkaldırı halinde olmuştur. Kadın tarikatları, birlik-leri, hareketleri, isyan grupları, gizli örgütlenmeleri, radikal eylemler yapan olu-şumlarla bu başkaldırı farklı formlarda süregelmiştir. Sadece eylemsel olarak değil;teorik olarak da bu başkaldırı beslenmiştir. Kadınlar feminizmle güçlü çözümleme-ler yapmış, kadın sorunları ve haklarını görünür kılmıştır. Mesela Anarko feminiz-min öncüsü sayılan Emma Goldman, kadın üzerindeki tahakkümün bütünkötülüklerin kaynağı olduğunu belirtmiş ve devlet zihniyeti ile olan bağını ortayakoymuştur. Ancak eylem ve söyleminde güçlü olduğu halde kadın özgürlüğününnasıl gerçekleşeceği ve ne yapılacağı konusu belirsiz kalmış ve Emma’nın “kadınözgürleşmesi trajedisi” (Bakır, 2015) söylemini geliştirmesine neden olmuştur. YineAleksandra Kollantai, “1905'te bir kadının kendisi hakkında konuşmasının ya dayeni haklar talebinin işitilmediği tek bir sokak köşesi yoktu.” diyerek 20. yüzyılınbaşında Rusya’da kadınların durumuna dikkat çeker. Zira Ekim Devrimi’ne gidensüreç aynı zamanda kadın haklarının her anlamda dillendirildiği, kadın mitingleri-nin yapıldığı bir dönemdir. “Kadınlara Eşit Haklar Birliği”, sendikalar ile sıkı iş bir-liği içinde mücadele etmiş hem sınıfsal hem toplumsal sorunlara eğilim göstermiştir.Komünist Parti bünyesinde kurulan Zenodel ya da Jenotyel, kadınların özgürlüğüiçin mücadele eden bir oluşum olarak tarihe kaydedilmiştir. Kadınların yaşamın heralanında aktif katılımını sağlayan etkili bir oluşum olduğu halde politik karar gücüolmaması yüzyıla damga vurmasının önüne geçmiş diyebiliriz. Yüzyılın ba-şında, mücadele içinde kurulan kadın partilerini de görüyoruz. Rusya’da 1905’tekurulan, çıkardığı Kadın Haberleri dergisi ile kadın sorunlarına çözümler arayan

JINEOLOJÎ

90

J i n J i y a n A z a d î

Page 91: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

91

J i n J i y a n A z a d î

İlerici Kadın Partisi bir örnektir. Bu partinin en temel özelliklerinden biri de erkek-leri parti içerisine almamalarıdır. Türkiye’de 1923’te Nezihe Muhiddin öncülüğündekurulan Kadınlar Halk Fırkası, parti olarak devam edilmesine izin verilmese deönemli bir girişimdir. Ayrıca, Kadınlar her dönemde var olan siyasi parti ve olu-şumların içinde yoğun bir şekilde yer almış, toplumsal, ulusal, sınıfsal mücadelelereaktif bir şekilde katılmış, ağır bedeller ödemiş, grevlerin öncülüğünü yapmışlardır.Cinsel Diyalektik (The Dialectics of Sex) adlı eseri gunumuzdeki önemli metinlerarasında yer alan Shulamith Firestone, 19. yüzyıldaki ve 20. yüzyılın başlarındakiFeminist Hareketin “tarihteki en onemli devrim’in yalnızca ilk hücumu” olarak gö-rülmesi gerektiğini belirtmiştir.

Peki bu “ilk hücum”un devamı nasıl gelecek? 19.ve 20. yüzyıl koşullarındaki ör-gütlenme ve mücadele yöntemlerinden bugüne dair nasıl dersler çıkarılabilir? So-nuçta bu mücadelelerin önemli kazanımları olmuşsa da kadının özgürlük sorunutüm şiddetiyle devam ediyor. Direniş gerekçeleri ve imkanları artmakla birlikte nasılbir mücadele ile kadın direnişlerinin zafere ulaşabileceği konusunda yönsüzlük,muğlaklık bir sorun olarak önümüzde. Bu mücadelenin yol ve yöntemi ne olacak-tır? “Tarihteki en önemli devrimin” gerçekleşmesi için 21. yüzyıla iradi bir müda-haleyi gerçekleştirmek gerektiği açık. Peki nasıl bir politik model veya yapılanmaile 21. yüzyılda kadınlar iradi bir mücadele gerçekleştirecektir? Kadınların parti-leşmesi bu iradi müdahaleyi geliştirmek için önemli avantajlar sağlayabilir. 21. yüz-yılın kadın partilerinin yüzyılı olabileceği, sadece siyasal örgütlenmenin biçimineilişkin bir önerme değil. 21.yüzyılın mücadele karakterinin tahliline de bir çağrıdır.Bu yüzden ideoloji tartışması yürütmeden, iradi müdahaleyi gerçekleştirecek siya-sal yapılanmaları tartışmak yönsüzlük sorununu aştırmayacaktır.

21. Yüzyılda İdeoloji İhtiyacıİdeoloji ile hakikati açıklamak ve izah yöntemlerini geliştirmek, örgütlenme ile oluşugerçekleştirmek içinde bulunulan zamanın ve mekânın koşullarını iyi tahlil etmeklemümkündür. Bu da bütünlüklü bir yaklaşımı ve toplumsal-siyasal hayatla doğru birbağın kurulmasını gerekli kılmaktadır. Varlığın gerçekleştiği kültürel havuzda hangigeleneğin ve ideolojik esasların hâkim olduğu, bilincin gelişiminin nasıl etkilendiğive bununla bağlantılı olarak açığa çıkan form da doğrultuyu açığa çıkaracaktır. Za-manın karakterini de bu yaklaşım belirleyecektir. Kadın özgürlük mücadelelerinindoğrultusunu da hangi ideolojik esaslara dayandıkları belirler. Yakın tarihimizdedurmadan alev alan halk ayaklanmalarının, kadın isyanlarının sonuna bakalım. Birformu, doğrultusu olmayan hareketler sönümlenmekten kurtulamıyorlar. İsyanlarbitmiyor şüphesiz; ancak yeniden alev alacak enerjiyi toplayana kadar sistem

JINEOLOJÎ

Page 92: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

92

J i n J i y a n A z a d î

kendini toparlamış oluyor zaten. Politik forma kavuşmuş, süreklilik kazanmış birmücadele doğrultusunun açığa çıkması bu döngüyü kırmak için önemli. Buradanyola çıkarak ideolojiye dönelim.

Kavram olarak Grekçe bir kelime olan “eidos” ve “ogos” kelimelerinden gelen ideo-loji “düşünceler bilimi” anlamına gelmektedir. Abdullah Öcalan, “irade haline gel-miş ortak fikirler paketi, toplumsal ahlak” (Öcalan, 2004) ya da “kendinitanımlamanın diğer adı” olarak tanımlamaktadır, toplumsal ideolojiyi (age). Bu, biriradeleşme ve özneleşme sürecidir aynı zamanda. Toplumsal dönüşümü toplumunçıkarları ekseninde hedefleyen ideolojiler olduğu gibi sadece bir çıkar grubunu esasalan ideolojiler de var olagelmiştir. Devletin ideolojik aygıtları bu misyonu yerinegetirmiş ve bir bilinç oluşturmuşlardır. Marx, devletin ideolojik aygıtları ile “yanlışbilinç” oluşturulduğunu belirtmiş, bir yabancılaşmanın olduğunu söylemiştir. Alt-husser de devletin ideolojik aygıtlarının din, eğitim, hukuk, siyaset, medya, kültür-sanat ve aile olduğunu ve bunların sürekli bir yanlış bilinç oluşturduklarınıbelirtmiştir. Yanlış bilinç ve ideoloji arasındaki bu ilişki, ideolojinin negatif kulla-nımına da yol açmıştır. Terry Eagleton ile Pierre Bourdieu arasındaki bir sohbet,ideolojinin negatif kullanımının sonuçlarını çarpıcı bir biçimde yansıtır. Bu sohbetteBourdieu, “Özellikle ideoloji sözcüğünden uzak durmaya çalışıyorum. Bu sözcükçoğunlukla muğlak ve yanlış bir şekilde kullanılıyor. Kavramı korumak için sem-bolik güç gibi kavramları kullanmayı tercih ediyorum” demektedir. İdeolojinin gü-

nümüzde “ideolojilerin sonu” söylemiyle bağlantılıolumsuz algılandığını belirten Eagleton ve Boudieu,

kanaat ya da sembolik güç gibi kavramları ideo-loji kavramını korumak için gerekli olduğunu

tartışmaktadırlar (Zizek, 2013).

Elbette bir yanda devlet ideolojilerinin ya-rattığı “yanlış bilinç”, diğer yandan özgür-lükçü ideolojilerin yaşadığı dogmatizm,eleştirilmesi gereken konulardır. Ancak buartık, ideolojilere gerek kalmadığı anlamınagelmemektedir. İnsanın her davranışının hersözünün, duygusunun bir ideolojiye hizmetettiği gerçeği söz konusuyken ideolojisizliği

savunamayız. Zira ideoloji, fikir, düşünce,bakış açısı, kimlik sahibi olmayı karşılıyor.

Bu anlamda yüzyılın yoğun bir şekilde ideolo-jisizliği savunan yaklaşımlarının da başlı başına

bir ideolojik saldırı olduğunu bilmek önemlidir.

21.Yüzyılın ideolo-

jisinin ve bu ideolojiyisomutlaştıran formların

nasıl olması gerektiği de birtartışma konusu olmaktadır.

Kadın özgürlük sorununa yakla-şımlarda ideolojisizlik, formsuz-

luk giderek öne çıkartılırkenparti kavramını yeniden tartış-

mak ve belki de çağın ihti-yaçlarına göre yenidentanımlamak oldukça

önemli.

Page 93: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

93

J i n J i y a n A z a d î

Bu nedenle toplumsal ideoloji ve iktidar ideolojisi olarak ayrıştırma ihtiyacı duyu-yoruz. Hayali kurulan toplumsal yaşamı kendi pratiklerinde, yaşamlarında somut-laştıran ideolojik örgütlenme, yapı ve kadrolar dolayısıyla çok önemlidir.

Bu eksende 21. Yüzyılın ideolojisinin ve bu ideolojiyi somutlaştıran formlarınnasıl olması gerektiği de bir tartışma konusu olmaktadır. Kadın özgürlük soru-nuna yaklaşımlarda ideolojisizlik, formsuzluk giderek öne çıkartılırken parti kav-ramını yeniden tartışmak ve belki de çağın ihtiyaçlarına göre yeniden tanımlamakoldukça önemli.

İdeolojik Yol Gösterici Güç Olarak Parti İhtiyacıTarihin devinimini bilmek ve “an”ı doğru tahlil etmek geleceğin öğretisini şekil-lendirdiği gibi bu öğretinin öznesinin etrafında gelişen örgütlenmeler de zamanayön verebilmektedir. İhtiyacı net bir şekilde ifade etmek, çağa iradi müdahaleyi ger-çekleştirerek yön verecek kolektif ideolojik, bilimsel ve örgütsel dayanakları, doğ-rultuyu belirlemektedir. Belli bir amaç etrafında örgütlenerek sonuç almayıhedefleyen çok sayıda birlik, dernek, hareket, blok, kolektif, konfederasyon, ağ vb.olmuştur. Her birisi belli bir ideolojiye dayanan bu örgütlenmeler yaşanan sorununçözümü ekseninde yaşam bulmuş, her birisi belli bir işlevi yerine getirmiştir. Belki,“Parti de bu formlardan biridir. Bunlar varken partiye ne gerek var!” denilebilir.Ancak partinin işlevi ideolojik ve pratik örgütleyici güç olması ekseninde gelişmek,bir nevi çekirdek yapılanma görevini yürütmektir.

Tarihte bu ideolojik pratik örgütleyici güç kimi zaman peygamberler, filozoflar, ra-hipler, bilge kişilikler olurken kimi zaman politik kimlikler ve etrafında oluşturulanokullar, tarikatlar ve mezhepler olmuştur. Mesela Atina felsefe okulları, Hristiyan-lığı oluşturan ve “yoksulların ilk enternasyonalist partisi" (Öcalan, 2000) olarak ni-telendirilen Esseniler Tarikatı, sosyalizmin ilk tartışmalarını yürüten SaintSimoncular, Fourierciler gibi. Yine pozitivizm, Marksizm, Anales Okulu, FrankfurtOkulu ideolojik örgütleyici olmuşlardır. 19. yüzyılın karakterini belirleyen işçi partimodeli olarak Leninist parti modeli veya 20. yüzyılın kaderini belirleyen ulusal par-tiler ve örgütsel yapılanmalar buna örnek olarak verilebilir. 1956 yılında Adorno ileHorkheimer arasında Leninist bir manifesto için yürütülen tartışmada sosyalist partiihtiyacını somut bir şekilde gözler önüne seriyor. Adorno bu tartışmada Marx veEngels gibi komünist bir manifesto ve parti gerekliliğinin önemine odaklandıklarınıbelirtiyor (Adorno ve Horkheimer, 2013).

Tüm bu örneklerde öngörünün ve öğretinin öznesi çağın karakterini belirlemek-tedir. Başlarken feyz aldığımız Gülten Akın’ın şiirinde geçen tohumu, fideyi

JINEOLOJÎ

Page 94: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

94

J i n J i y a n A z a d î

ekenlerdir bu özneler. Aynı şiirin devamında geçen, “Artık siz istemesenizde/Açar tohumunu yayılır toprağınızda” dediği durumdur. Çağın ruhuna, topra-ğın sesine uygun olduğu zaman istenmese de tohumunu toprağa yayan bir rea-lite yani. Edebi olarak bu şekilde ifade etsek de siyasi literatürde buörgütlenmelerin ideolojik ve örgütlü öncü gücü, parti olarak ifadeye kavuşmak-tadır. Tohumu, fideyi eken kadınların zamanındayız bir kez daha. Artık biz iste-mesek de yayılıyorsa tohum toprakta bu realiteyi örgütleyecek özneolduğumuzun farkındalığıyla bir kez daha düşünelim partileri.

Peki Parti Dediğimiz Nasıl Bir Oluşumdur?Kapitalist modernite ile beraber partiler ülkenin sorunlarına ilişkin program, örgüt-lenme, kaynak ve toplumsal desteğe sahip olma zorunluluğu ile bağlantılı ele alın-mıştır (Ender, 2016). Siyasal partiler türleri, temel örgütsel nitelikleri, ideolojileri,toplumsal tabanları gibi çeşitli yönleriyle farklı biçimlerde sınıflandırılmıştır. İlk ör-nekleri Amerika ve Fransa’da görülmeye başlanmıştır. 1680’li yıllarda Britanya’dakurulan Whigler ve Toryler, parlamentoda yer almak için kurulan partilerin ilk ör-nekleridir. Bu partiler daha sonra Liberal Parti ile Muhafazakâr Partinin temellerinioluşturmuşlardır. 1790’lardan sonra ilk siyasi partilerin ortaya çıktığı yer ise ABDolmuştur. Şimdi merkez sağ ve merkez sol olarak tarif edebileceğimiz birçok partibu gelenekten gelmektedir. Parlamenter sistemde parti, iktidarı ele geçirme ya dakarar alma sürecini ifade eden bir yapılanma olarak tanımlanmıştır. Daha çok ikti-dar muhalefet ilişkilerine odaklanan, seçim sisteminin etkileri ile partiler arası re-kabeti esas alan ilişkiler söz konusudur. Kadınların oy hakkı mücadelesi yürüttüğüdönem açısından bu partilere üye olabilmek, seçme ve seçilme hakkına sahip ola-bilmek için ciddi bedeller ödenmiştir. Ancak sonuçta günümüzde dahi kadın kotasıgibi ilkeler olmasa kadınlara yer verme ihtiyacı duymayacak bir sistem söz konu-sudur. Hakeza bu partilerdeki kadın varlığının biçimin ötesine geçtiği örneklerinyok denecek kadar az olduğu görülüyor. Yine 20. yüzyılın ortalarından itibarenAvustralya, Finlandiya, Polonya, İngiltere, Almanya, İsrail, Hindistan, İran, Mısırgibi ülkelerde de kadın partileri kuruluyor. Merkez sağ ya da merkez sol partileri ileaynı zihniyeti paylaşan bu partilerin de amacı seçime katılma ekseninde oluyor.Bunlar önemli oluşumlar olmakla beraber biçimsel kalmaktan öteye geçemiyor. Ka-dınların siyaset yapma potansiyellerini bu partiler içinde tüketmekten başka yollaraçması önemli.

Yine kadınların büyük bir enerjiyle katıldığı, emek verdiği sosyalist hareketteyaygın olan bir devrimci parti modeli olarak Leninist parti modelinin tarihinebakalım. K. Marx ve F. Engels tarafından da parti, ideolojik ve politik bir organ

Page 95: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

95

J i n J i y a n A z a d î

olarak ele alınmıştır. Komünist Parti Manifestosunun programı olarak yazıl-dığı Komünistler Ligi, enternasyonal parti veya örgüt formatındaki ilk birlik ça-lışması olarak tarihe geçmiştir. Komünist Manifesto, 1848 yılında gerçekleşenAvrupa halk devrimlerinin genel programı olarak ele alınmıştır. O dönem der-nekler ya da birlikler aracılığı ile çeşitli bir araya gelişler mevcut olmakla bir-likte siyasal parti anlayışının oturduğu dönem daha çok 19. yüzyılın sonu 20.yüzyılın başı olmuştur.

Marksist öğretideki “kendiliğinden sınıf”ın “kendisi için sınıf”a dönüşmesindekisürecin iyimser bir evrimci bakış açısıyla kendiliğinden gerçekleşmeyeceği dü-şüncesi devrimci parti fikrinin temelini oluşturur. Lenin bu temelde, işçi sınıfınasiyasal bilincin taşınması gerektiğini belirtecek, Leninist Parti modeli KomünistHareket tarafından kabul görecektir. İşçi birliğinin merkezileşmesi, idare edil-mesi, olası bir ayaklanmanın generalliğini üstlenmesi gereken bir öncü partininvarlığı Marksistler arasında evrensel bir ilke haline gelecek, Leninci parti anla-yışı dünyanın dört bir yanına yayılan siyasal bir parti modeli olarak tarihe geçe-cektir. Partinin çarlık koşullarında idare edebilmesi ve varlığını sürdürebilmesikaygısı partiyi şekillendirmede etkili olmuştur. Bu kaygıyla merkezi bir önder-liğe (merkez komite) önem verilen Leninist Parti Modeli, iktidar hedefine odak-lanmış siyasal kadroların birikimine dayanan bir modeldir. Lenin'in partiyapısının en önemli ilkesi demokratik merkeziyetçilik olmuştur; ancak bu sonradevrimin dinamizmini sürdürmede ciddi sorunlara yol açmıştır. Rosa Lüksem-burg, Lenin'in ortaya koyduğu merkeziyetçi anlayışa karşı çıkmış, onun yarata-cağı tehlikelerden bahsederek eleştiri yöneltmiştir. Lüksemburg, Lenin'e şuşekilde bir eleştiri yöneltmiştir:

“Hareketi kımıldayamaz hale getirecek ve onu merkez komitenin manipüleettiği bir otomata bu bürokratik deli gömleğinden daha keskin biçimde gençbir işçi hareketi, iktidara aç bir entelektüel elit karşısında köleleştirecek başkabir şey yoktur. (...) Gelin açık konuşalım. Tarihsel olarak gerçek bir devrimcihareketin işleyeceği hatalar, en zeki merkez komitesinin yanılmazlığından sı-nırsız ölçüde daha verimlidir.”

Sonuç olarak devrimden sonra partinin rolü devletin sönümlenmesi gereken noktada,devleti daha da güçlendiren bir konumda kalmıştır.7 Öcalan ise Leninist Parti Mo-delini şöyle değerlendirmektedir:

JINEOLOJÎ

7 Lenin ve Parti, Serkan Üstün, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset bilimi veKamu yönetimi Seminer Dersi:https://www.academia.edu/19659797/Lenin_ve_Parti erişim tarihi: 20 Nisan 2020

Page 96: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

96

J i n J i y a n A z a d î

“Parti reel sosyalizmde sınırsız bir otorite ve iktidar kaynağına dönüştü. Ulusdevlet modeli, en çok partileşme yolu ile kendini üretirken ulus devletlerdepartiler ulus devlet iktidarını ele geçirmenin veya aynı iktidarı topluma taşır-manın ve meşrulaştırmanın aracı rolünü oynadılar. Reel sosyalizm bu anla-yışın en çok uygulandığı ve tekleştirildiği sistem oldu. Tek partili sistemolmak parti devleti olmak anlamına geliyordu. Bu anlamda çözülüşten sonraeski Ortodoks reel sosyalist anlayışta ısrar eden komünist partiler ile ikinciolarak geçmişte kapitalist ülkelerde kök parti rolünü oynayan liberal partile-rin liberal demokrat kanadına dönüşen partiler oldu.” (2004).

Dünyadaki Marksist-Leninist partilerin prototipi olarak ele alınabilecek SovyetlerBirliği Komünist Partisine dönük eleştiriler değil konumuz. Ancak ideolojinin pra-tik öncülüğü yapmanın aracı olan partinin amaç haline gelerek, bürokratikleşmesi-nin ve iktidarı dağıtan değil iktidarın biriktiği merkez olmasının yarattığı sonuçlarıkadınlar olarak mücadele yöntemlerimizde değerlendirebilmeliyiz. Bununla birlikteLeninist parti modelinin dayandığı kadro kimliği bugün kadın mücadelesinin muz-darip olduğu yönsüzlüğün aşılmasında bir ihtiyaç olarak açığa çıkıyor.

Partilerin toplumlardaki rolü konusunda Gramsci’nin siyasal parti kuramına değin-mekte de fayda var. Gramsci temel olarak, kapitalist toplumlarda siyasal yasamıntemel dinamiğinin toplumsal gruplar ve sınıflar arasındaki hegemonya süreçleri ol-dugu varsayımından hareket etmiştir. Bu çerçevede de siyasal partileri toplumsalgrupların ve sınıfların siyasal yasamdaki temsilcisi olarak gormektedir. Gramsci si-yasi parti kuramını yönetici sınıfın hegemonya süreçleri ile ezilen sınıfların karşıhegemonya çabaları şeklinde iki açıdan açımlamıştır. Birincisinde liberal demokra-sinin işleyişini ve yönetici sınıfın hegemonyasını örgütleme yönüyle ele alırken ikin-cisinde, yeni bir toplumun kuruluşuna yönelik dönüştürücü bir toplumsal iradeninoluşturulması bağlamında ele almıştır. Gramsci, daha eşitlikçi ve ozgürlukçü yenibir toplum kurma çabasının da benzer bicimde bir siyasal önderliği gerektirdiğinibelirtmiş ve bu önderin bir birey değil kolektif iradenin biçimlendiği bir “siya-sal parti” (modern prens) olabilecegini ifade etmiştir. Gramsci siyasal partiyi ko-lektif aydın olarak tanımlamakta, yeni bir toplumun kurulabilmesi için gereklidönüştürücü gücün modern prens olarak tanımladığı siyasal partiden geçtiğinibelirtmektedir (Ataay ve Kalfa, 2008). Gramsci kolektif bir irade ve onun tarih-sel rolü konusundaki görüşlerini partinin örgütlenme ve strateji konusundaki gö-rüşleri ile tamamlar. Temsil edilen ile temsili yapan partiler arasında mekanikolmayan birbirini etkileyen ve besleyen organik bir ilişki olduğunu belirtir. Par-tinin kitlesi toplumsal gruplar ve sınıflar olurken siyasal partiler de temsilcisi ol-dukları kitleyi örgütlü ve özbilince sahip bir özneye dönüştürerek siyasal yaşamaaktif bir şekilde katılmasını sağlamaktadır.

Page 97: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

97

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Kolektif iradenin örgütlü gücü olarak partinin, kitlenin temsilcisi olması olarak ta-nımlanması partinin dönüştürücü etkisini daraltır. Partinin, toplumsal grupların ken-dileri için siyaset yapabilecek ve harekete geçebilecekleri gücü sağlayan canlı,dinamik bir organizma olarak tanımlanması günümüzün kadın mücadelesinin ço-ğulcu yapısına denk bir form olabilir. Diğer yandan kolektif iradenin forma kavuş-muş hali olarak parti, kadınların özneleşme mücadelesinde dayanacakları birözsavunma mekanizması, nerde olurlarsa olsunlar yön bulmalarını sağlayacak birpusula olabilir. Bu konuda Öcalan şöyle demektedir:

“Yüzyılımızı da özgür kadın iradesinin yükseleceği bir toplumsal zaman ola-rak görmek gerçekçidir. Kadınlar için belki de yüzyıl gerekebilecek kalıcıkurumlar düşünüp oluşturmak gerekir. Kadın Özgürlük Partilerine ihtiyaçolabilir. Özgürlüğün temel ideolojik ve politik ilkelerini sağlayıp pratikleş-mesini yürütmek, denetlemek, bu partilerin hem gerekçeleri hem temel gö-revleri olmalıdır.” (2015).

Küreselleşme ile Beraber Öznenin Yeniden TartışılmasıSovyet Birliği’nin dağılmasının ardından hızla tarihin ve ideolojilerin sonu gel-diği ilan edildi. Bu yeni dünya düzeninde (ABD) imparatorluğu(nu)n her yerdeherkes için geliştirdiği politikaların sonuçlarıyla baş etmekyeni siyaset biçimlerini de geliştirdi. İmparatorlukhegemonyası küreselleşirken, sistem karşıtı güç-ler de küresel çapta mücadelenin yöntem ara-yışlarına girdiler. Küreselleşme ile birliktesiyasal partilerin kamu politikası belirlemesürecinde etkinliklerinin giderek azaldıgı,siyasal partilerin yerine toplumsal hare-ketler ve baskı çıkar gruplarının daha et-kili olduğu yönündeki tartışmalarınkaynağı bu yeni yöntem arayışları olmuş-tur. 1970’lerden sonra klasik sistem karşıtıhareketler yerine çevrecilik, feminizm, ırk-çılık, savaş ve nükleer karşıtı hareketleringelişmesi ve etkili olması, yeni küresel dü-zende politik özne tartışmalarına dayanak ol-muştur. Sınıf temelli hareketlerin yerini kültürtemelli hareketler, evrensel eşitlik ve özgürlükideallerinin yerini kimlik politikaları almıştır.

Küreselleşmeile birlikte siyasal

partilerin kamu politi-kası belirleme surecinde

etkinliklerinin giderek azal-dığı, siyasal partilerin yerine

toplumsal hareketler vebaskı çıkar gruplarının daha

etkili olduğu yönündekitartışmaların kaynağı bu

yeni yöntem arayış-ları olmuştur.

Page 98: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

98

J i n J i y a n A z a d î

Bu nedenle alternatif yaratacak siyasi projelerin içeriği ve toplumsal öznesi yenidentartışılmaya başlanmıştır. Tam da 21. yüzyılın başında 2000 yılında IMF yıllık top-lantısına karşı yapılan kitlesel gösteriler, küreselleşme ile birlikte yeni siyasal ak-törlerin tarih sahnesine çıktığını göstermiştir. Bu yeni aktörler, kuresel şirketlerinegemenliğine karşı, ekolojik sorunları, kültürel farklılıkları, insan haklarını ve de-mokrasiyi vurgulayan aktörlerdir. Her kesimden insanın katıldığı küreselleşme kar-şıtı hareketler yaygınlaşıp giderek kitleselleşirken bu hareketlerin geleceği, nereyeevrileceği de tartışılmaktadır. Gill, bu hareketlere, Machiavelli ve Gramsci’yi takipederek, “postmodern prens” adını vermektedir. Bu tanımla, “çoğul ve farklılaşmış,evrenselcilikle iç içe gecmiş ve yeni bir kureselleşme formunun kurucusu olan veelbette hareket halindeki sosyal ve politik güçlerin bütünü” nu kast ettiğini belirt-mektedir (Faruk ve Kalfa, 2008). Bu hareketlerin birleşmesi gerektiği, aksi taktirdemarjinalleşeceklerinin farkında olduğunu belirten Gill, farklılıkları kolektif kimlikve dayanışma içinde birleştirmenin önemine değinir. Böylece kolektif irade gidereksomut bir biçim alacaktır. Bu “postmodern prens” hem bir eğitim kurumu hem dekültürel bir hareket olacaktır.

Gill’in işaret ettiği birbirinden farklı örgütlenmelerin giderek belirli bir liderlik ya-pısı olmayan bir “postmodern uluslarustu siyasal parti”yi oluşturma arayışı tartış-mamız açısından önemli. Postmodern olarak tanımlamak yerine, döneminihtiyaçlarını, karakterini gözeterek ihtiyacımız olanı tespit etmek ve adını koymakgerekiyor. Zira Gill’in referans aldığı Gramsci’nin söz ettiği “toplumun karmaşık bü-tünlüğünü” oluşturmak, kendiliğinden bir şekilde gelişmeyecek (age). Ve kadın öz-gürlük sorununun kesişimselliği, birçok farklı mücadeleyi kapsayan boyutları,hareketin ulaştığı çok renkli/sesli ve dinamik yapısı, kadın özgürlük mücadelesininulusötesi (transnational) karakter kazanan düzeyi, karşıt gücün (bir diğer deyişle de-mokratik modernitenin) inşasında bir tutkal/birleştirici olma potansiyelini gösteri-yor. Burada anlamsal ve yapısal formunu yani ideoloji, bilim ve örgütselyapılanmasını oluşturmuş kadın partilerinin çekirdek öncü güç rolünü oynamasımümkün. Çağa damgasını vuracak olan kadın partileşmeleri de doğrultuyu belir-leme potansiyelini açığa çıkarmaktadır.

Kadın Partilerine Neden İhtiyaç Var?21. yüzyıla girerken yerel ve lokal olarak başlayan birçok hareketin, sonrasında so-runlarının çözümü için küresel çözümlere yöneldiğini gördük. Oluşturulan küreselağlar, konfederasyonlar, sosyal forumlar ve benzeri deneyimlerinden açığa çıkandersler, bu formların zayıf ve güçlü yanlarını da gösterdi. Kadın hareketleri açısın-dan da belirgin olan bu durumda, ideolojilerini yani kimliklerini koruyan hem yerel

Page 99: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

99

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

hem evrensel olan bir bağı açığa çıkarmanın gerekliliği açıktır. Bu bağın oluşmasıiçin “toplumun karmaşık bütünlüğünü” kurmada birleştirici rol oynayacak rehber il-kelerin, ortak programların varlığına olan ihtiyaç görülüyor. Tek bir partinin küre-sel aktör olacağı bir durumdan bahsetmiyoruz. Ancak yerelde partileşme sürecindeaçığa çıkardıkları deneyimler üzerinden bir ortaklaşma sağlanabilir. Örneğin KadınÖzgürlük Partisi’nin deneyiminden süzülen kadın kurtuluş ideolojisi, sosyal bilimanlayışı jineolojî, yerelden evrensele doğru bir bağ olabilir. Gabriela Kadın Parti-si’nin toplumsal sorunlara çözüm yöntemleri bir başka bağ olarak değerlendirilebi-lir. Yerel deneyimlerden süzülen bilgi, düşünce gücüyle oluşturulacak ve hem yerelhem küresel düzeyde üzerinde ortaklaşılan bir kadın kurtuluş programı, 21. yüzyı-lın kaderini tayin etmemizde belirleyici olabilecektir. Zira kadınların ortak ilke veprogramlar etrafında iradeleşmesini sağlayacak kadın partisi aynı zamanda sosyal,düşünsel ve kültürel devrimin kurucu organları da olacaktır. Çünkü kadının irade-leşmesi, cins eksenli bir yaklaşımı aşan, kadının kendini ve toplumu değiştirme ira-desini ifade etmektedir. Kadın partisi, işçi sınıfı için belirtilen kendiliğinden olanhareketin kendisi için olması yönünde önemli bir adımdır.

Bu adımı atarken ilk yapılması gereken, kadının özgürlük probleminin analiz edil-mesi, kadın kurtuluş programının oluşturulması ve “tohumu ekecek, fideyi dike-cek” ideolojik kadın kadrolaşmasının oluşturulmasıdır. Kadın özgürlüğüprobleminin ideolojik ve bilimsel analizinin yapılması ve bu eksende kadın kurtu-luş programının açığa çıkarılması önemlidir. Kadın gerçeğinin esas alınması doğalolandır. Bu gerçek aynı zamanda toplumsal gerçekliği belirleme gücü ve demokrasikültürünü geliştirecek dinamiktir. Zira demokrasi kültürünü geliştirmek kadın par-tilerinin öncelikli görevleri arasında gelmektedir. Demokrasi kültürünü geliştirmekleyükümlü olan kadın partilerini Öcalan, “özgür kadın akademisi” olarak ele almak-tadır. “Parti örgütlenmesini bir kadın özgürlük akademisi olarak görüyorum. Ensoylu çabaları ile demokrasi mücadelesi temelinde yer alacaklar ve başarıyı büyükçaba belirleyecektir.” (Öcalan, 2015) derken kadın partisinin klasik siyasal bir par-tinin ötesinde anlamlar taşıdığına işaret eder. Bu temelde zihniyet mücadelesininyürütüldüğü kadının özgün ve özerk örgütlenmesi, ideolojik gücü, bilimsel dayanağıkadının özsavunma, meşru savunma sistemidir aynı zamanda.

Kadın partisinin bir diğer temel özelliği de ideolojik kadın kadrolaşmasını esas al-masıdır. Kadın partisi sistemden ve egemen erkek ilişkilerinden kopuşu sağlamış,cins mücadelesini ve egemenlik biçimlerinin her türüne karşı direnen kadınlarla ör-gütlenir. Kadın düşünce yapısını ve aklını, özgür düşünme kişiliğini ve duruşunu,nasıl yaşamalı arayışını her alanda gündemleştirecek, kılcallara taşıyacak damar-lardır, öncü kadın kadrolar. Toplumsal teori ve programı, uygulama gücüne dönüş-türen kadronun varlığıdır. Dinamik bir kolektif güç olma iradesinin bütün kadınlara

Page 100: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

100

J i n J i y a n A z a d î

mal edilmesi amacı kadro ve kitle arasındaki bağı oluşturur. Kitleyi bu doğrultudaörgütleyecek, ideolojik esasları taşıracak olandır kadro.Ancak kadrolara dayanan birkadın partisi, kitleselleşebildiği yani temsil ettiği değerleri toplumsallaştırabildiğioranda devrimci karakterini sürdürebilir.

Neden kadın partilerine ihtiyaç duyduğumuzu öngörüler üzerinden değil, somut de-neyimlerin etki ve sonuçlarından yola çıkarak da tartışmaya ihtiyacımız var. Bu an-lamda Kadın Özgürlük Partisi ve Gabriela Partisi’ni iki örnek olarak verebiliriz.

Kadın Özgürlük PartisiAnlamsal ve yapısal olarak yüzyılın öncü kadın partilerinden Kadın Özgürlük Par-tisi Kürt Özgürlük Hareketinin içinde doğmuş bir partidir ve “devrim içinde devrim”niteliği taşıyan bir diyalektiğe sahiptir. Kürt Özgürlük Hareketi, kadının devrimekatılımını ideolojik ve siyasi bir ilke olarak ele almış, kurucuları arasında kadınlarda yer almıştır. İdeolojik ilkelerini ve programını ilk sömürge olarak tanımladığıkadın özgürlüğüne bağlamıştır. 21. yüzyılın sosyalizm anlayışı, paradigmasal dö-nüşüm tartışmalarının ana eksenini de kadın özgürlüğü oluşturmuştur. Bu açıdanKadın Özgürlük Hareketi içinde gelişen kadın partileşmesi sadece kadınların ör-gütlenmesi değil; bir bütün partinin yapısı, ideolojisi ve örgütlenmesini etkileyenboyutta rol oynamıştır.

Yöntem olarak özgün ve özerk kadın örgütlenmeleri sis-temin dışında, geliştirilmiştir. Bu sürecin hazırlığı ise

kadınların ideolojik, siyasi açıdan yetkinleşmesinisağlayacak pratiklere ve bunların yarattığı dü-

şünsel birikime dayanmıştır. Bu açıdan bakıl-dığında kadın partileşmesi kadınlarınsavunma alanı ile toplumsal ve ideolojikalanlarda oluşturdukları birikimin üzerineinşa edilmiştir. Bu birikimin büyük bölümüise zorlu savaş koşullarında gerçekleşmiş-tir.

Sistemin birey üzerindeki etkileri çözümle-meler ile analiz edilmiş, cins çelişkisi, cinsbilinci cins sevgisi ve cins mücadelesi pratik

deneyimden süzülen kuramları olmuştur. Ka-dının kapitalist moderniteden “sonsuz bo-

şanma” ekseninde eskiyi yıkma, yeniyioluşturma arayışı, yol ve yöntemleri geliştirilmiş-

tir. Başından itibaren kadınlar örgütlenme çalışmaları

1987’nin8 Mart’ında iki

bin kadının katılı-mıyla, “Kadın sorunu

tüm ezilenlerin sorunu-dur ve kadın kurtuluşu

toplumun kurtuluşu soru-nudur, kadının özgürlükdüzeyi toplumun özgür-

lük düzeyini belir-ler.” tespitiyapılmıştır.

Page 101: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

101

J i n J i y a n A z a d î

içinde yer almıştır. 1987’nin 8 Mart’ında iki bin kadının katılımıyla, “Kadın sorunutüm ezilenlerin sorunudur ve kadın kurtuluşu toplumun kurtuluşu sorunudur, kadı-nın özgürlük düzeyi toplumun özgürlük düzeyini belirler.” tespiti yapılmıştır. Butespitle kurulan Yurtsever Kadınlar Birliği, Kürt Kadın Özgürlük Hareketinin ilközgün özerk örgütlenmesi olmuştur. Kopuş teorisi ile başlayan eşitlik ve özgürlükkomitelerinin kurulması ile devam eden ve büyük bir güce dayanan ve şimdi dörtparça Kürdistan’da farklı yapılara kavuşan bir diğer önemli tarihsel duraktır. Top-lumsal sözleşme, “Özgür Eşyaşam Kuramı” ve “Eşbaşkanlık Sistemi” ile toplum-sal boyutunu konfederasyonlaşma ile sağlayan şimdi farklı örgütlenmelerletoplumun kılcal damarlarına nüfuz etmektedir. Tüm bunlar kadın devrimi hedefinidayandırdığı sosyal bilim anlayışı olan jineolojî ile yürümektedir. Kadın kurtuluşu-nun ideolojik, bilimsel ve örgütsel dayanaklarını, kırk yılı aşkın bir mücadele dina-miğinin içinden geçtiği bu tarihsel duraklar ile oluşturmuştur. Bugün dünya “KadınKonfederalizmi” ile de bu iddiasının evrensel boyutunu ortaya koymaktadır.

Sistem içinde değil; sistem dışına çıkarak ve alternatif kadın sistemi ile cins müca-delesini vermek Kürdistan Kadın Hareketinin özgünlüğü olarak belirginleşmiştir.21. yüzyıl kadın hareketi ve feminizme dair yürütülen tartışmaların ortaya koyduğugibi sistem dışı olabilmek ve alternatifi oluşturabilmede ciddi handikaplar söz ko-nusudur. Neoliberalizmin inceltilmiş politikaları birçok radikal mücadele ve örgüt-lenmeyi liberalize etmekte ne yazık ki oldukça başarılıdır. Kadın Özgürlük Hareketiaçısından kadın partileşmesi buna tedbir oluşturan bir mekanizmadır. Kadın özgür-lüğünün büyük bedeller göze alınmadan yürütülmeyeceğinin ispatı olacak pratiklerparti örgütlenmesi ile gerçekleştirilmiştir. Sadece Şengal’deki kadın kırımında ortayaçıkan tablo bunu somutlaştıran karakterdedir. Bir kadının satışa çıkarıldığı şehre, oşehri özgürleştiren kahraman olarak girişi bu gerçekliği ifade eder. Sistem içi çö-zümde bu kadınlar için adalet arayışı, rehabilitasyon imkanları, zararlarının tazminiiçin hukuki mücadele öngörülebilirdi. Ki zaten bunun kahramanı yapılmaya çalı-şanlar da var. Ancak sistem dışı çözüm, hesap sorabilmek, bir daha böylesi bir du-rumun gerçekleşmesinin önünü alacak mekanizmaları oluşturabilmektir. Bunu ancakbedel ödemeyi göze almış kadın direnişçiliği ile gerçekleştirebiliriz. Bu anlamdakadının özgür kadın kimliği idealiyle sistem dışında örgütlenmesinin, Kürt toplu-munda ve kadınlarda yarattığı etki hareketin kitleselleşmesinde önemli olmuştur.Kadının kendi kaderini kendisinin tayin etme ve kendini yönetme yeteneği, toplu-mun her alanında gelişen özgün özerk kadın örgütlenmeleri adeta birer okul ol-muştur. Yine bu örgütlenmelerle erkekten, aileden başka gidecek yeri olmadığınıdüşünen kadınların özsavunma gücü kazandıkları, özneleştikleri alanlar oluşmuştur.

Özgür kadın mücadelesinin radikalleştirilmesinde kadro kişiliği ve öncülüğü etkiliolmuştur. Bu anlamda kadrolara toplumda duyulan yüksek güvenin avantajları ve

JINEOLOJÎ

Page 102: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

102

J i n J i y a n A z a d î

dezavantajları da olmuştur. Kadroların partide biriken değerleri topluma taşırma dü-zeyi, kadrolara ve partiye duyulan güvenin temeli olmuştur. Bir kadronun bu düzeyikarşılayamaması durumunda sorgulanması ve etkisini yitirmesi partinin örgütlenmedüzeyini etkileyebilmiştir. Bununla birlikte, ideolojik öncülüğün yetkinleştirilmesineduyulan ihtiyaç ile kurulan kadın partisi bünyesinde oluşturduğu değerler toplumataşırıldıkça güçlenmiş, kitleselleşmiştir. Konfederal sistemleşme ihtiyacı böyleceaçığa çıkmıştır. Kürdistan Kadın Konfederalizmi, kadının toplumsal örgütlenmesiolarak ortak program ve ilkeler doğrultusunda hareket eden kadın örgütlülüğününçatısıdır. Kadın sistemini konfederal birlikler biçiminde tanımlayan bu örgütlenmemodelinde kadın partisi, ideolojik parti olarak kendini tanımlanmıştır.

Kadınların savunma alanları, kadın kurtuluş ideolojisi ve partileşmesi, toplum-sal sözleşme, konfederasyonlaşma ve kadın devrimi gündemleri özgür yaşamarayışında hayatını ortaya koyan kadın kadrolar düzeyiyle gündeme gelmiştir.Egemen erkek ideolojilere karşılık kadın eksenli ideolojiyi geliştirerek ve erkekegemen kurumlaşmaları kadın kurtuluşuna dayalı sistemler ile aşmak sürecin anakarakteridir. Kadın ve erkek ilişkilerini özne nesne ikileminden çıkaran, kadınınkarar gücünü oluşturan, kadına dayalı bir sistem anlayışı açığa çıkmıştır. Kadı-nın kendi kaderini tayin hakkı ekseninde gelişen devrim, sosyal devrim özelliğikazanmış ve bu en son Rojava Devrimi ile somutluk kazanmıştır. Yani RojavaKadın Devrimi kadın partileşmesinin somut bir kazanımı olmuştur. Özgün ör-gütlenmelerle birlikte siyaset alanında eşbaşkanlık sistemi, özsavunma alanında,basın alanında, ekonomi alanında, eğitim alanında kadın akademileri, kültür ala-nında farklı kurumlar örnek verilebilir. Partileşme ile ideolojik ve siyasi özira-desini oluşturan kadın Kürdistan Özgürlük Mücadelesinde de değişim vedönüşüm yaratmıştır ve yaratmaya devam etmektedir.

Bu temelde kadın partisi dinamik ve eğitimli bir yapıya sahip ideolojik kadrolarıtoplum ile sürekli etkileşim halinde olan, aynı zamanda akademi görevini yerinegetiren canlı ve dinamik bir partidir. Toplumsal ilişkileri kadın kurtuluş ideolojisi vejineolojî ile analiz eden bir programa dayanan, yerel ve küresel düzeyde dayandığıittifaklar ağı ile devrim stratejisini oluşturan demokratik bir yapılanmadır. Kadınşahsında toplumun sorunlarına çözüm üreten ideolojik, bilimsel bir organdır.

Gabriela Kadın PartisiGabriela Kadın Partisi, Filipinler'de mücadele yürüten bir kadın partisidir. Kadınmücadelesi anlamında uzun bir tarihsel geçmişe dayanan Filipinler’de, 1760’lı yıl-larda İspanyol sömürgeciliğine karşı savaşan Gabriela Silang’ tan ismini almakta-dır. Gabriela Silang general unvanı alan ilk kadındır, aynı zamanda. Filipinler’de

Page 103: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

103

J i n J i y a n A z a d î

kadın mücadelesi ise Filipinler Feminist örgütünün 1905’te kendini deklare etmesiile başlıyor. Orta ve üst sınıfa mensup kadınların oluşturdukları bu ilk kadın örgütüdaha çok sosyal hak taleplerine odaklı faaliyetler yürütmüştür. Fakat daha o yıllardave takip eden dönemde baş gösteren anti-emperyalist direniş odaklarında kırsal bölgekadınları da belirleyici roller almıştır.

1972’de sıkıyönetimin ilanı ile kitle örgütlerinin yasaklanması sonucunda komü-nist çizgideki Yeni Kadının Özgür Hareketi (Makibaka), yeraltına çekilmiştir.Hemen sonrasında Filipinler Komünist Partisi-Yeni Halk Ordusu önderliğindekurulan ve Marcos diktatörlüğüne karşı direnişi örgütlemeye başlayan UlusalDemokratik Cephe’nin (NDFP) de ilk katılımcı örgütlerinden birisi olmuştur. Buanlamda sayısı binleri bulan bir kadın gerilla gücü bulunmaktadır. Bu kadınlar,NDFP’nin içinde kendi özgün örgütlenmeleriyle yer almaktadırlar.

1984 yılında, Marcos diktatörlüğüne karşı direnişin iyice yükseldiği dönemde, ada-lar ülkesinde hayatın bütün alanlarından kadınlar başkent Manila’da 10 bin kişilikbir yürüyüş gerçekleştirmiştir. Bu büyük yürüyüşün hemen ardından 200 kadın ku-ruluşu bir araya gelerek ulusal kadın komisyonunu oluşturmuştur. Bu koalisyon sö-mürgeciliğe karşı yürütülen ayaklanmanın önderi, ülkenin ilk kadın generaliGabriela Silang’ın anısına ve mücadele gücüne atfen Gabriela adını almıştır.Kongre tarzı örgütlenen Gabriela, Ekim 2000’de yine aynı isimle bir parti kurarakseçimlere katılma kararı almıştır. Gabriela Kadın Partisi,Gabriela’nın organik bir parçası olarak kadın müca-delesinin taleplerini daha fazla alanda duyurma,erkeklerin ağırlıkta olduğu parlamentoda arızabir ses olmak amacıyla kuruluyor. En büyükgücünü ise güçlü bir taban hareketine da-yanmasından alıyor. Birçok yerel kadın ör-gütünden oluşan ve şu an ülkenin enbüyük kadın örgütleri ittifakı olan Gabrie-la'nın arkasında Filipinler’de yüz binlercekadın yürümektedir.

Gabriela Kadın Partisi, dayandığı 200 kadınörgütü ve binlerce üyesi ile Filipinler’de ka-lıcı barışı ve sosyal adaleti tesis etmek içinparlamento dahil olmak üzere yaşamın her ala-nında yoğun yaşanan kadın sorunlarının çözü-münü arayan bir kadın partisi aynı zamanda.Programında bu sorunların çözümüne dair hedefler

JINEOLOJÎ

Gabriela KadınPartisi, dayandığı

200 kadın örgütü vebinlerce üyesi ile Filipin-

ler’de kalıcı barışı ve sosyaladaleti tesis etmek için parla-mento dahil olmak üzere ya-

şamın her alanında yoğunyaşanan kadın sorunları-

nın çözümünü arayanbir kadın partisiaynı zamanda.

Page 104: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

104

J i n J i y a n A z a d î

yer alırken aynı zamanda bilimsel sosyalizme dayanan bir ideolojik eksende hare-ket ediyor. Sadece kadınlara dönük değil, erkeklere dönük de politikalar geliştirenGabriela’nın “mor erkekler” gruplarıyla erkeklerin mücadeleyi destekleyeceği, mü-cadele edecekleri mekanizmalar oluşturduğu da biliniyor. Kadın erkek ilişkilerinegelenekselliğin dışında çözüm araması, toplumsal yaşamın dönüştürülmesindekirolü, kadınlar arasında geliştirdiği fiziki ve manevi dayanışma ağı ile Gabriela, mi-litan kadın gücüne dayalı kitleselleşmeyi gerçekleştirebilen partilerden.

Kadın Partileşmesinde Las Tesis İddiasıKadın Özgürlük Partisi ve Gabriela Kadın Partisi’nin ideolojik, bilimsel ve örgüt-sel deneyimleri, kavram, kuram ve kurum tanımlarının muğlaklaştırıldığı çağımızdakendiliğinden yükselen kadın eylem ve hareketlerinin politik bir irade haline gel-mesine önemli bir katkı sunuyor. Bu deneyimlerin açığa çıkardığı iradeyi, bilinci,yöntemi ve mücadele gücünü kadın hareketlerine taşımak, ortak ilkelerde buluşarakkadın kurtuluş programı ve konfederalizmi hazırlamak belirleyici önemde. İdeolo-jisizliği ve formsuzluğu savunan liberal ideolojinin tuzaklarına düşmeden alterna-tif bir sistemin mümkün olduğunu kanıtlamakta. Zira demokratik reformlarıngeliştirilmesini ve devlet başkanının değiştirilmesini talep eden halk hareketlerininülkeden ülkeye yayılarak, zaman zaman sönümlenip sonra yeniden başladığı bir dö-nemden geçiyoruz. Arap Baharı, Gül Devrimi, Turuncu Devrim gibi isimlerle anı-lan bu ayaklanmalarda kadınların öncülüğü gözle görülür düzeyde. Kadınların, dahiloldukları bütün eylemselliklerden etkilenen bir mücadele dinamiği söz konusu. Bueylemlerde kadınların öncülüğünün görüldüğü ülkelerden biri olan Şili’de feministkadın partisi kurulacağı kararı bu nedenle çok anlamlı ve heyecan verici. Konunungüncelliğinin anlaşılması için de ufuk açıcı bir örnek.

Şili 2019 yılında toplu ulaşım hizmetlerine yapılan zamlardan sonra başlayan gös-terilerin kısa zamanda kitleselleşmesi ile gündeme geldi. En son Las Tesis Dansı ileyerelden başlayıp küreselleşen eylem örneklerine bir yenisini ekleyen Şilili kadın-lar, bir kadın partisi kurma kararı aldıklarını duyurdular. Kadın hareketinin genelolarak güçlü olduğu, yine sendika ve çevre hareketlerinin de kadın örgütlenmeleri-nin bulunduğu Şili’de, bütün kadınları bir araya getiren bir çatı örgütü bulunuyor.Ancak kadın hareketi bu örgütlenmeyi yeteri kadar radikal bulmadığını ifade ede-rek feminist parti kurma kararı aldığını ifade etti. Bu kararın içeriğinde yer alan “ra-dikal” tanımlaması heyecan ve umut yaratmakla beraber partinin dayanacağıideolojik, bilimsel ve örgütsel hattın doğru belirlenmesi ve bunun kadın öncülü-ğünde toplumsal sorunlara çözüm üreten bir programa kavuşması hayati önemde.Bahsettiğimiz kadın partileri başta olmak üzere kadın özgürlük deneyimlerinin

Page 105: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

105

J i n J i y a n A z a d î

aktığı, zihniyet ve vicdan devrimini esas alan, sadece sistem karşıtı olmayı değil al-ternatif bir sistemi yaratma iddiası taşıyan bir oluşturmaya çalışması belirleyici ko-numda. Bu nedenle makalemizde dile getirmeye çalıştığımız partilerin avantaj vedezavantaj olabilecek yönlerinin güçlü tartışılması önemli. Zira kadın partisinin mis-yonu ve rolü, kadın kurtuluş programı, küresel kadın hareketiyle bağını nasıl kura-cağı gibi tartışmalar ile netleşecektir.

Sonuç YerineSonuç olarak partiler, ideolojik, politik ya da ahlaki olarak ifadeye kavuştukları kim-lik ekseninde temsil ettikleri toplumsal kesime yol gösteren, kolektif iradenin ideo-lojik rotasını koyan organlardır. Kadroları ile “tohum eken, fide diken” oluşumlardır.Öncü bir irade olarak topluma taşırılacak değerlerin açığa çıkarıldığı bir proto-mo-deldirler. Küresel emperyalist hegemonya içinde erimemek, gelişmek ve kendinisavunmak isteyen toplumlar için parti yapılanması belirleyici olmaktadır.

Herhangi bir toplumsal soruna kolektif anlamda geliştirilen iradi müdahalenin en ör-gütlü formu olarak partiler, bu anlamıyla kadın devriminin örgütleyici kaynağıdır di-yebiliriz. İdeolojik bir direniş formudur. Küreselleşen kadın mücadelesininbirleştirici tutkalı, birleştirici öznesi olma özelliğine sahiptir. Bu eksende bütün top-lumsal hareketlerin ortak bilincini temsil etme gücüyle bağlantılı anlam ve kimlikkazanacak, kolektif bir evrensel proje içinde tüm kadınların sadece işlevsel değilorganik bir şekilde birleşmesinin harcını karacaktır. Gülten Akın’ın dediği gibi, “Negüzel ne güzel Tanrım/Fesleğen ekiyor, sardunya dikiyorum/Bitiyorum arsızlığınaçimenin çiçeğin/ Arsızlık bugünden geri/ Umut ve direnç demektir/ Sokulmak de-mektir yaşamın koynuna/ Özdeşlik demektir yaşamla. / İnan olsun dostlar, inanolsun/ Dalından kopan sardunya/ Bozulmadı bikez, eğmedi başını/Açmayı sürdürdüdiktiğim toprakta…”

JINEOLOJÎ

Page 106: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

106

J i n J i y a n A z a d î

Kaynakça

Thedor W. Adorno, Max Horkheimer, Teori ve Pratik Üzerine Bir Tartışma (1956) MetisYayıncılık, İstanbul, 2013.

Faruk Ataay ve Ceren Kalfa. “Modern Prens’ten Post Modern Prense Gramsci’nin Siyasal PartiKuramı” Akdeniz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 15, 2008, sf. 26-49.

Cinzia Arruzza, Bhattacharya Tithi ve Nancy Faraser, %99 için Feminizm: Bir Manifesto, SelYayıncılık, İstanbul, 2019.

Abraham Ascher, Rus Devriminde Menşevikler, Metis Yayınları, İstanbul,1992.Kemal Bakır, “Emma Goldman’ın Anarsizminde Kadının Ozgurlesme Trajedisi” ArtvinÇoruh Universitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 2, Kış 2015, sf. 49-78.

Yves Bonnefoy, Dinler Mitolojiler Sozlüğü II, Alfa Yayınları, İstanbul, 2018.Aykol Ender, “Siyasal Partiler Üzerine”, 2016.Andrew Heywood, Siyaset, Adres Yayınları, Ankara, 2017.Karl Marks ve Frederic Engels, (1869), Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, YordamKitap Yayınları, İstanbul, 2017.

Gizem Türkaslan, “Kadın Hareketi ve Siyasal Partiler, Türkiye ve Tunus Örnekleri”Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak, Çetin Yayınları, 2004.Abdullah Öcalan, Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa: İmralı Notları, Neuss: Me-zopotamya Yayınları, 2015.

Abdullah Öcalan, Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru Özgür İnsan Sa-vunması I, Mem Yayınları, 2000.

Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu 3. Kitap: Özgürlük Sosyolojisi AramYayınları, Diyarbakır, 2009.

Özgür Önder ve Fatih Kırışık. 2015. “Kamu yönetimi ve Siyaset Biliminde Karar Verme”Ankara: Detay Yayıncılık

Aynur Özuğurlu, 21. Yüzyıl Feminizmine Doğru, Neoliberalizmin Ötesinde Bir Kadın Hare-keti İçin Tartışmalar, NoteBene Yayınları, İstanbul, 2016.

Serkan Üstün, “Lenin ve Parti” Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset bilimive Kamu yönetimi Seminer Dersi, 2015.

Slovej Zizek, İdeolojiyi Haritalandırmak, Dipnot Yayınları, Ankara, 2013.Sançar Sefer Süer, “Catch All: Siyasi Partiler” TBB Dergisi, 2011.

Page 107: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

107

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

“Ana tanrıça ve aşk tanrıçalarının diyarında bin yılların kaybettirdiği özgür-lük ve eşitlik gücüyle, kadın merkezli çalışma ve savaşımında güzellik ve ze-kânın yeniden yaratılacağına, var olanın yeni toplumsal sözleşmeyi hayatageçirecek kadar özgüce kavuşacağına dair umut ve inancımı belirtirim.”1

Kadın tarihinde hiçbir toplumsal sözleşme, anlaşma, kanun, hukuk, yasa, ahlakinorm, tabu-totem adına ne dersek diyelim asla mücadelesiz, emeksiz ve bedelsizolmamıştır. Ne oluşumu ne ifadesi ne yazımı ne paylaşımı ne de yaşamsallaşması…Kadınların 21. yüzyılda geliştirecekleri toplumsal sözleşme de mücadelesiz bir olguolmayacaktır. Kadınlar mücadeleyle kazandıkları ya da kazanmak istedikleri de-ğerleri, kültürü sözleşme ile kalıcılaştırmayı hedefliyorlar. Kadının kadim yasakoyma geleneğinden vazgeçmiyor, kadınlar. Kendilerine, xwebûnlarına rağmen ko-nulan yasalara başkaldırıyor, onlarla mücadele ediyorlar. Bu anlamda kadının top-lumsal sözleşmesi her şeyden önce bir mücadele çerçevesidir. Bu mücadeleçerçevesinin tarihsel ve güncel anlamına erebilmek için kadınların tarihinde söz-leşmenin yerine ve anlamına biraz eğilmemiz gerekecek. Kadının toplumsal söz-leşmesi ya da toplumla sözleşmesi dendiğinde, aklımıza ilk gelenler, yakınyüzyıllarda kadınlar tarafından yazılan bazı metinler, öneriler, belgelerdir. Ancaksözleşmenin dile ya da akla gelmeyen arka planı çok köklü bir tarihe dayanır; yazı-sız ve belgesiz olmasına ya da yazılı ve belgeli halinin çok eksik olmasına rağmen.

Toplumsal Sözleşme Kendini Yaratan veSavunan Kadın Gerçekliğiyle Mümkündür

Elif Mercan

1 Abdullah Öcalan’ın 2001 yılı Görüşme Notlarından alınmıştır.

Page 108: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

108

J i n J i y a n A z a d î

Aslında binlerce yıl boyunca kadınlar toplumla birçok sözleşme oluşturdular. Yazı-sız tarihe mal olmuş ve söylencelerde izine rastladığımız kadının yasa koyucu olmahakikatine, göz atmamız lazım. Oradan günümüze kadar iz sürüp gelmezsek kadınsözleşmelerinin sahip olduğu tarihselliği derinden hissedemeyiz. Kadın sözleşme-sine ilişkin Yıldız Cıbıroğlu şöyle bir belirleme yapmaktadır:

“İlk toprağın kadının olması, ilk yasaların kadınlar tarafından yapılması ka-dının üstünlüğü inancını getirdi… Aynı zamanda cezalandıran da odur. Ver-mek için hep kurban isteyen, doymak bilmeyen topraktır. İlençleri hastalık,kısırlık, kuraklık, kıtlık getirir, Büyüleriyle en güçlü erkekleri içten yıkabilir.Koyduğu yasalara uymayanların vay haline! Koyduğu yasalardan biri de''ana- yanlı soy" yasasıdır. Yasaları sözlüdür (yazıdan önce), işte bunun içinsöz çok ama çok önemlidir, söz canlıdır.” 2

Belki de kadın yasaları, kadın anayasası değil de kadının toplumsal sözleşmesi de-nilmesinin sırrı da sözün canlı olmasındandır. Kanunların, yasaların, anayasalarınyüzyıllardır katledilip gömülen kadınlığın mezar taşı yazıları kadar bile anlamı kal-madı, 21. yüzyılda. Oysa yazı öncesi toplumlarda kadın eksenli gelişen yazısız doğalsözleşme geleneği hâkimdir ve bugün de birçok toplumun özellikle doğu toplum-larının hala etkili bir karakteridir. Belki de bundandır, ana tanrıçalık kültürünün ka-dında yeniden canlandırılmasını önemseyen Öcalan’ın, 3 Ocak 2001’de kadınıntoplumsal sözleşmesini tüm dünya kadınlarına önermesi. Önemli olan yasaların ya-zılı olması değildi, önemli olan yasaların hangi değerler sistemine dayanan otoritetarafından, nasıl yaratıldıklarıydı. Bu döneme ilişkin Cıbıroğlu şöyle demektedir:

“O günlerde yazılı yasalar, yazılı yargı ve kararlar yok. Silah yok. Var olan tekşey tanrı-ananın sihirli soluğu ve sözleri, tek güç bu… Cezaevi, dayak, iş-kence anaerkil toplumda yok. Bu nedenlerle kişilerin ceza görmelerinden çokzararlı olmamaları için önlemler alınması, eğitilmeleri önem kazanıyor. Sözlüyasalarla sınırlar belirleniyor.”3

Kadınların binlerce yıllık emekle yaratıkları birçok zanaatın-sanatın, erdem veözelliğin toplamı olan ve günümüze kadar önemli bir kısmı tabletler üzerindenulaşan güçlü bir sözleşme örneği de İnanna’nın 104 Me’sidir. ME’ler yasalardır,kanunlardır aynı zamanda. İnanna’nın uğruna amansız bir mücadele verdiği ya-salar, kadın değerleridir. Binlerce yıllık yazısız tarihte yaratılmış, Sümerlerde ya-zıya geçirilmiş olan erdemler, kanunlardır. Sümer tabletlerinde geçmiş olması

2 Yıldız Cıbıroğlu, Kadının Yazısız Tarihi, Payel Yayınları, İstanbul, 1996, sf.57.3 Yıldız Cıbıroğlu, a.g.e.

Page 109: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

109

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

onları sadece Sümerlere ve yazılı erkek egemen akla ait kılmaz. Bu yasalar, kadın-ların buğdaygillerde, el değirmeninde, teşîde, köy ve tarım devriminde, on binlerceyılda, ilmek ilmek dokudukları sanatlarıdır. Sanatlarının, emekle yarattıkları değer-lerin kurumlaşmış ifadesidir. Bu nedenle Kurnaz Tanrı Enki tarafından İnanna’nınşehri Uruk’tan çalınıp Eridu’ya kaçırıldığında İnanna, gözünü karartarak onları kur-tarmak için hareket eder.Amansız, zorlu bir uğraş ve mücadeleden sonra, bin bir en-geli aşarak bu değerleri, ME’leri tekrar kendi şehri Uruk’a ulaştırmayı başarır.İnanna’ya ilişkin Öcalan şöyle bir belirlemede bulunuyor:

“İnanna şahsında dağ kraliçesi, “Benim kutsal Me’lerimi geri ver” dediğinde,burada neolitik tarım devriminin yaratıcısı olan kadının inkâr edilen yaratımdeğerleri, uygarlık araçları ve hakkının istendiğini de biliyoruz. İnanna’nınkolay teslim olmayan, akıl dolu mücadelesi de hayranlık uyandırmaktadır.”4

Kadınlar, toplumsal tarihin neredeyse %98’lik bir kısmında yasa yapmaktan ve buyasaların uygulanmasından sorumlu olan konumdaydılar. Çocuk emzirmenin sü-resi ile ilgili yasaları düzenlemekten tutalım, erkekle cinsel ilişkinin zaman ve biçi-mine, hayvanların kutsanması ve kesilmesinin yasaklanmasından tutalım doğayıkutsayan ve koruyan yasalara kadar hepsinin mimarı kadınlardı. Neolitik sonrasın-daki süreçlerde de çok uzun bir süre daha kadınların yasa koymada belirleyici ol-duklarını söyleyebiliriz. Örneğin:

“Mısır'da tahta geçiş gibi miras hakkı da anadan kız evlada geçmekteydi.Toprak gibi devredilmez mülklerin ana-yanlı yasaları bütün Mısır'da kesindi.Kadın yaşarken kocası mülkü ya da toprağı kullanır, kadın ölünce kızı ya dakızının kocası kullanma hakkına sahip olurdu. Erkek firavun olduğunda daasıl varis karısı olduğu için tahtta oturabiliyor, karısı öldüğünde kızına ve kı-zının kocasına geçiyordu taht.”5

Tanrı-ana döneminde ve ondan sonraki, uzun dönemlerde hâkim olan ana soylu-ana yanlı hukuk ya da yasalara pek çok örnek vermek mümkün. Ancak bu yazınınsınırları var ve biz birkaç örnekle yetineceğiz. Bu ana yanlı, kadın eksenli hukuk-yasa kadın etrafında gelişen toplumsal sistemin doğal bir sonucudur. Her toplumsalsistem, yaşam, kendi ahlaki yasalarını sonrasında da hukukunu oluşturmuştur. Tanrı-ana inancının hâkim olduğu toplumlarda da kanunlar, kadın eksenli gelişmiştir.Ata-erkil ideolojinin üretimi ve kendisini sınıf, devlet ve iktidar odaklarının çekirdeğiolarak örgütlemesinden sonra kadın etrafındaki yaşam ve toplum yıkılmıştır.

4 Abdullah Öcalan, Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, AİHM Savunması I. Cilt,Mezopotamya Yayınları, Köln, 2001, sf. 153.

5 Yıldız Cıbıroğlu, a.g.e., sf.192.

Page 110: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

110

J i n J i y a n A z a d î

Buna paralel olarak kadın yasaları ya da kadının toplumla sözleşmesi de zorla yı-kılmıştır. Kadınlara, çocuklara, gençlere aslında tüm topluma iktidar eksenli ataer-kil ahlak yasaları ve devlet hukuku dayatılmıştır. Ahlakın yıkımı ve erkekegemenlikli aklın-hukukun hâkim kılınması süreci, toplumsal tarihte başlı başınaincelenmesi gereken bir dönemdir. Bu dönem kadınların direnişleriyle ve isyanla-rıyla doludur. Tanrı-ananın sözünün gücü, canlılığı ağır darbe almış ve erkek aklındonuk enerjisini taşıyan ölü sözlerle yeni bir hukuk inşa edilmiştir. Aslında, kadınbedenleri, şehirleri ve değerleri üzerinde yükselen hukuk anlayışı da denilebilir buna.

Kadının doğayla, erkekle, toplumuyla yarattığı ve yaşattığı sözleşme kültürü yıkı-lınca tek ayaklı, topal bir ‘sözleşme’ açığa çıkmıştır. Bugüne kadar topallayarakgelen bu ‘sözleşmenin’barındırdığı tecavüz kültürü, gasp, talan, yalan, ikiyüzlülük,kandırma ve daha pek çok ahlaksızlık yakın yüzyıllarda kadınların amansız müca-deleleri ile deşifre edilmiştir. Kutsal evlilik törenlerinin inkârı ve katli üzerine inşaedilen sahte evlilik sözleşmeleri bunun en çarpıcı örneğidir. Kadınlar tüm olgularınözündeki, ruhundaki enerjiyi sezmiş, hissetmiş ve öyle bağ kurmuşlardır. Toplumlasözleşmelerinin kaynağında da bu bağ kurma şekli hâkimdir. Ancak ataerkil ideo-loji, birçok olgunun ruhuna, özüne kastederek, tecavüz ederek, kendini merkezealan bir yaklaşımla her olguyu katletmiştir. Bu nedenle ataerkil hukukun sözleşme-leri de modern hukukun kendisi de öldürdüklerinin mezar taşlarına yazılanlardanibarettir. Katlettiklerini gizleme şifreleridir. Özünde ne hak vardır ne adalet. Sadece

katledilen adaleti ve hakkı gizleme formülleri, kodları-dır. Tüm bunlarla bağlantılı olarak kadının toplum-

sal sözleşmesine, yitirilen tüm toplumcu veözgürlükçü değerlerin yeniden canlandırılması

mücadelesi diyebiliriz. Erkek egemenliğininbeş bin yıllık amansız saldırısı karşısındakadın da amansız direnmiştir. Bu direniş,ahlak-hukuk ya da sözleşme-kanun çelişkisiolarak da dillendirilebilir.

Bu mücadele süreci maalesef kadının ye-nilgisiyle sonuçlanmıştır. Bu da kadınınkendi kimliği ve özüyle, toplumla sözleş-mesinin bozulmasına yol açmıştır.Ana kadı-

nın yasaları tümden hükmünü kaybetmemişolsa da artık kadın, yasa koyucu ve yasaların

uygulanmasını denetleyen değildir. Toplumsaltarihin son beş bin yılı, aynı zamanda kadının

toplumla sözleşmesine dair hafızayı adım adım

Ataerkil ideo-loji, birçok olgunun

ruhuna, özüne kastederek,tecavüz ederek, kendini mer-keze alan bir yaklaşımla her

olguyu katletmiştir. Bu nedenleataerkil hukukun sözleşmeleride modern hukukun kendisi deöldürdüklerinin mezar taşla-rına yazılanlardan ibarettir.

Katlettiklerini gizlemeşifreleridir.

Page 111: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

111

J i n J i y a n A z a d î

unutturma, yok sayma ve silme tarihidir. Bu tarihte; erkek egemen akıl tarafındankadının toplumla özgürlük temelindeki sözleşmesinin uygulanmaması için her yolmübah görülmüştür. Başta mitoloji olmak üzere din, felsefe ve bilim kadının yasakoyucu gücünü kırmak için, ana soylu hukuku silmek için kullanılmıştır. Toplum-sal tarihin son beş bin yılı, erkek egemen aklın kanunlarıyla yönetilmiştir. Ana yanlıhukuk, yerini zamanla devlet hukukuna bırakmıştır. Artık bireyin, farklı toplumsalkesimlerin, kadınların özgürlüklerine dair tek bir yasanın bile devlet hukukunda yeredinmesi, çok ağır bedeller isteyen mücadeleler gerektirmektedir.

Kadının toplumsal sözleşmesi nedir ya da ne olmalıdır? Kadınların ve erkeklerinyaşamlarını belirleyen yasalar nelerdir? Kaynakları nedir, kültür, din, erkek egemenzihniyetin sistemi ataerkillik nedir? Kim koydu bu yasaları? Hangi yasa hangiamaçla belirlendi? Daha da önemlisi konulan kurallar ya da yasaklar, görevler nasılyasa haline geldi?

Bu yasa haline gelme süreci, kadınların hayatlarında belirleyici önemde olan tüm ya-saklar, görevler, tabular için çok detaycı ve meraklı kadın aklı tarafından masayayatırılmayı hak ediyor. Özgürlük tutkumuz aynı zamanda ahlaki duruşumuzsa; ha-yatlarımızı ipotek altına alan, dolap beygiri gibi birkaç olgu etrafında çeviren, namus,sevgi, bağlılık, kutsallık, din, kültür, gelenek adına bize sonu gelmeyen görevleryükleyen, yaratıcı enerjimiz karşısında bentler yükselten tüm yasaları masaya ya-tırmalıyız. Yatıralım ki toplumsal ve bireysel varoluşumuza denk, kendimiz olma-mıza ve özgür varoluşumuza yol açabilecek yasaları kendimiz belirleyebilelim vetoplumla sözleşmemizi yapabilelim. Bu anlamda kadının toplumla özgürlük teme-linde sözleşmesi, her şeyden önce kadının esaretini ve binlerce yıllık köleliğini ya-ratan yasaları, kanunları tanımayı ve onlardan sağlıklı bir kopuşu, boşanmayı ifadeediyor. Estes’in bu konudaki belirlemesi ilginçtir:

“Modern dünyada yaşayan kadınlar için eril doğanın belli ölçülerde entelek-tüel kurallar koyma, yasalaştırma, sınır belirleme gibi son derece önemli gölgeve katmanları vardır. Bu eril nitelikler kadınların içgüdüsel psişik karakterle-rinden dişi doğalarından çıkanlarla aynı şekilde ya da aynı tonda çıkmaz.” 6

Kadınlar kollarını, ayaklarını, ellerini onlarca yerinden bağlayan, kördüğüm olanyönleri göremezse, çözemezse bırakalım koşmayı yürüyemez bile. Toplumsal söz-leşme, kadın özgürleşmesinde, özgürlüğe giden yolda koşmaktır. Bunun için önceayakta durmayı ve yürümeyi öğrenmeliyiz. Bunun için bağlarımızı çözmeliyiz.

JINEOLOJÎ

6 Clarissa P. Estes, Kurtlarla Koşan Kadınlar, çev. HakanAtalay,Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2017,sf. 351.

Page 112: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

112

J i n J i y a n A z a d î

Bu bağların adını koyup, tek tek çözmeliyiz, çözülmeyenleri kesip atmalıyız. Özgürkalmalıyız ki varoluşumuzla toplumsal özgürlük arasında bir sözleşme oluşturabi-lelim. 18. ve 19. yüzyıldaki hemcinslerimiz, bunun farkına vardılar ve mevcut ya-saların, yasakların ve kanunların, gelenek ve göreneklerin, toplumsal baskınınkadının elini ayağını nasıl bağladığını keşfettiler. Bu nedenledir ki sundukları kadınhakları savunusunda diğer deyimle toplumsal sözleşmesinde neyi istediklerinin vetalep ettiklerinin son derece farkındaydılar.

Dünyanın değişik bölgelerinde kadınlar değişik formlarda direndiler, haklarına, top-lumsal özgürlük ahlakına sahip çıkmak için ağır bedeller ödediler. Toplumsal hafı-zanın, ahlakın yaşaması, her zaman direnişin ve var oluşun kaynağı oldu. Bu nedenletarih boyunca gelişen her kadın direnişini, kadının toplumsal sözleşmesinin biradımı, gelişimi olarak değerlendirmek çok önemlidir. Ancak yazılı ve yazısız tümsözleşmeler, kadın aleyhine ve kadın köleliğini pekiştirmek amacıyla son derecekurnazca hazırlandığı için kadınlar, uzun bir dönem boyunca kendi adlarına söz söy-leme, toplumla sözleşme cesaretlerini kaybetmişlerdi. Bu cesaret Fransız Devrimiatmosferinde yeniden doğdu. Fransız Devrimi sürecinde kadınlar kendi haklarınailişkin arayışlara girdiler. Düşüncelerini daha cesur ifade etmeye başladılar. Aslındaana tanrıça kültünün yazılı belgesi sayılabilecek İnanna’nın 104 Me’sini yenidencanlandırmak istediler, diyebiliriz. Erkek egemen akıl, bu Me’lerle kadınlarınarasına binlerce yıl ve sayısız engel koymuş olsa da kadının toplumsal hafızasıdiri kalmıştır ve kadınlar, kadınla toplumun sözleşmesiz yaşayamayacağını iç-güdüsel olduğu kadar bilinçlenerek de öğrenmişlerdir. Bunun için de kadınlar,temel insan haklarını ve toplumla nasıl ve hangi ilkeler üzerinde yaşayacaklarınısade ve kararlıca belirttiler.

Dünyanın değişik ülkelerinde, neredeyse 200 yıldır, kadınların devrimlerde yer ala-rak verdikleri emeği, bir nevi toplumla özgürlük temelinde sözleşme yenileme mü-cadelesi olarak okuyabiliriz. Rusya, Vietnam, Küba, Nikaragua, Güney Afrika,Filistin, Cezayir, Kürdistan ve daha pek çok ülkenin devrimlerinde yaşanan çeşitlideneyimler kadının özgürlükçü temelde erkekle ve toplumla yeniden sözleşmesiydi.Son iki yüzyıldır, Olympe de Gouges’dan itibaren kadınların özgürlük için en ağırbedelleri göze alarak toplumla yeniden sözleşme mücadelesi günümüze kadar ke-sintisiz devam ediyor. Olympe de Gouges “Kadın darağacına çıkma hakkına sa-hiptir, aynı ölçüde konuşmacı kürsüsüne çıkma hakkına da sahiptir” sözleriylekadınları eşitsizliğe ve sadece annelik görevlerine mahkûm eden eski toplumsal söz-leşmeyi reddederek özgür kadın iradesiyle toplumla sözleşme ilkelerini canı paha-sına belirleme kararlılığını sergiledi. Gerçekten döneminin ilerisinde bir kadınbeynidir Olympe ve bunun farkında olarak “benim zamanın gelmemiş” demiştir.Olympe’nin kaleme aldığı Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi Eylül 1791’de

Page 113: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

113

J i n J i y a n A z a d î

Fransız Millet Meclisinin yasa çıkarması için yayınlanmıştır. Kadınların hukuki, po-litik ve sosyal alanda eşit kılınmasına dair öneri ve görüşlerin yer aldığı sözleşme,döneminin kadın mücadele ruhunu yansıtmıştır.

Fransız Devrimi yaşanmaktadır. Fransız devrimi kadın öncülüğünde gelişmesine vebinlerce kadın bu devrimde yer almasına rağmen 26 Ağustos 1789’da ilan edilen,İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nde yer alan hak ve yükümlülükler sadece reşitvatandaşlar yani erkekler için geçerliydi. De Gouges’in kaleme aldığı bildirge, ka-dınların yasalar karşısında eşit sorumluluk sahibi olmasını, erkeklerle kadınlarınortak görevlerini, siyasete ve yasaların oluşturulma sürecine birlikte katılmalarını vekadınlar açısından daha pek çok hayati konuda kadınların kendi iradeleri ile katılımgöstermelerini talep etmektedir. Ve kadınları “gerçekleri gizlemeye zorlayan bar-barca ön yargıları”7 eleştirmektedir. Bu bildirge kadın tarihindeki dönüm noktala-rından birini oluşturmuştur. Kendisi, kadın haklarının savunusu adına idamagötürülürken ardılı binlerce kadına, özgürlük, eşitlik ve adalet için ölümü göze ala-bilme cesaretini aşılamıştır. Kadına dayatılan biat kültürü yerine kurallarını, şartla-rını ve ilkelerini kadınların belirlediği, önerdiği ve toplumun gündemine getirdiğisözleşme kültürünün gelişiminde belirleyici isimlerden birisi olmuştur. Öcalan söz-leşme kültürünün gelişimine ilişkin şu belirlemeyi kaydediyor:

“Bir süredir Avrupa’yı inceliyorum. Acaba bugünkü gelişmişlik düzeyi-nin temelinde hangi etkenler vardır. İncelerken karşıma çıkan tablo haylidikkat çekicidir. Avrupa aydınlanmayla beraber biat kültürünü aşarakonun yerine sözleşme kültürünü geliştiriyor. Daha 1700’lerde bu kültürpek çok Avrupa toplumunda yer buluyor. Zamanla tüm Avrupa’da başatkültür haline geliyor.”8

Öcalan’ın buradaki tespitinde geçen 1700’ler kelimesini okurken aklıma, ilk önceOlympe, Madam Roland ve Fransız Devrimi’nde yer alan, Paris Komünü’nde sa-vaşan binlerce kahraman kadın geliyor. Erkek egemen aklın acımasızlığıyla ve bar-barca önyargıları ile şekillenen biat kültürü yani kölelik karşısında amansız birmücadeleyle sözleşme kültürünü yaratan kadınlar geliyor aklıma. Bu anlamdaOlympe De Gouges’in göze aldığı mücadele, kadın köleliğinin aşılabilir olduğunadair umudu yeşertiyor, insanda.

Bu umudu “Artık kadınların yaşam tarzında bir devrim gerçekleştirmenin za-manı gelmiştir. Kadınlara yitirdikleri onurlarını geri vermek ve insan soyununbir parçası olarak dünyanın dönüştürülmesine katkıda bulunmalarını sağlamak için

JINEOLOJÎ

7 Olympe De Gouges, Kadının ve Kadın Yurttaşın Haklar Bildirgesi, 7 Eylül 17918 Abdullah Öcalan’ın İmralı Görüşme Notları’ndan alınmıştır.

Page 114: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

114

J i n J i y a n A z a d î

geç bile kalınmıştır.” sözleri ile yeşerten diğer bir isim de Mary Woolstonecraft’tır.Mary, Olympe De Gouges’ten bir yıl sonra 3 Ocak 1792 yılında Kadın HaklarınınSavunması adlı kitabını yayınlamıştır. Bu kitabındaki düşüncelerinde Mary Wolls-tonecraft hükümeti, kadınları yeni anayasanın dışında tutması halinde Fransa'nın birtiranlık olarak kalacağı konusunda uyarır. Tarih O'nu doğruladı. Kadının özgürlüktemelinde sözleşmediği her sistem faşist, diktatöryal bir sistem olmaya mahkûmdur.Mary, “Kadının ufkunu genişleterek güçlendirin aklını; körü körüne itaat sona ere-cektir; ancak iktidar her zaman körü körüne itaate ihtiyaç duyduğundandır ki zor-balar ve şehvet düşkünleri, haklı olarak karanlıkta tutmaya çalışırlar kadını; çünkübunlardan birincisinin tek istediği bir köledir, ikincisinin istediği ise elinde tutacağıbir oyuncak" sözlerindeki derinliği ile kadınların toplumla yeniden sözleşmesinin,kadının onuru ve değerleri temelinde gerçekleşeceğini net bir biçimde ortaya koy-maktadır. Bunun kadın devrimi ile gerçekleşeceğinin de farkındadır. Yani Mary’ninçıkışına da kölelik kültürüne karşı isyan ve sözleşme kültürünü geliştirme mücade-lesi diyebiliriz, rahatlıkla. 19. ve 20. yüzyıllar boyunca da kadınların yürüttüğü mü-cadele, feminizmin gelişimi kadınların özgürlük talebi ve hak arayışı açısındanönemli bir deneyim ve birikim açığa çıkardı. Kadınlar ulus-devlet sınırları içeri-sinde bedeller ödeyerek birçok konuda haklarını elde etseler de asıl özgürlük veeşitlik sorunları devam etti.

Kadın hareketleri militanca mücadele edip kazanımlar elde etmeyi esas alırken erkekegemenlikli sistemin son temsilcisi kapitalist modernite kadın hareketlerinin kaza-nımlarını ve örgütlenmelerini liberal bir noktaya çekerek devlete, kendi sistemine ek-lemleme çalışmasını muazzam bir biçimde yürüttü. Ulus devletler ve yineuluslararası sivil örgütlenmeler eliyle bu politika geliştirildi. BM bünyesinde hazır-lanan CEDAW da aslında böyle bir politikanın sonucudur. Yani kadınların öz emek-leri ve direnişleri sonucunda açığa çıkan sonuçları, BM çatısına yerleştirerek kendidenetimlerine almak istemişlerdir. Bu nedenle gelişen kadın direnişleri ve kaza-nımlarını sahiplenirken, bunun kapitalist ve erkek egemenlikli sisteme entegre edi-len boyutlarını iyi görüp ayrıştırmamız önemlidir.

Toplumsal özgürlük ve kadın özgürlüğü için direnen, mücadele eden ve kadının top-lumla özgürlük temelinde sözleşmesini geliştiren kadın hareketleri her zaman var ol-muştur. 20. yüzyılda da bunun çarpıcı örnekleri vardır. Örneğin EZLN bünyesindemücadele eden kadınların geliştirdikleri, Devrimci Kadınlar Kanunları… EZLN,bu kanunları, kadınların durumlarıyla ilgili olarak yerli topluluklara danıştıktan sonraçıkarmıştır. Bu kanun, çalışma ve adil ücret alma, kaç çocuk doğuracağına kararverme, eğitim, şiddet görmeme, liderlik etme hakları temelinde kadınların toplum-sal sözleşmesinin ana çerçevesini belirlemiştir. Yine Filistinli ve Tunuslu kadınlarıngeliştirdiği kadın kanunları da önemlidir. 21. yüzyılda yaşanan kadın ve toplum

Page 115: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

115

J i n J i y a n A z a d î

kırımını durdurabilmek için toplumsal tarih boyunca kadınların geliştirdikleri söz-leşme deneyimlerine dayanarak kadının, toplumla sözleşmesini hazırlamak yaşam-sal önemdedir. Bu sözleşme aşağıdaki iddiaya dayanmaktadır:

“Kadınlar, kadının toplumsal sözleşmesini 21. yüzyıl kadın özgürlük mani-festosu niteliğinde oluşturmalılar. Kadının özgürlük tezlerini toplumsal söz-leşmeye vardırmaya kadar mücadele gerekiyor. Nasıl ki J. J Rousseau’nunToplumsal Sözleşmesi varsa, kadının da özgür toplumsal sözleşmesi ya dakadının toplumsal sözleşmesi şeklinde bir kitabını oluşturmalıdırlar. Bu konusadece Kürt ve Türk kadınları için değil, bütün dünya kadınları içindir. Kadınözgür toplum sözleşmesi geniş bir çalışmanın ürünü olmalıdır. Bu, evrenselve uluslararası bir öze sahiptir.”

Bu anlamda, 3 Ocak 2001 yılında Abdullah Öcalan’ın perspektifiyle başlatılan ka-dının toplumsal sözleşme çalışması, binlerce yıllık kadın sözleşme geleneğinin can-landırılması, güncellenmesidir. Özgürlük mücadelesine dayanak oluşturacak kadınınözgür iradesiyle geliştirilmiş evrensel bir sözleşmeye ihtiyaç çok güçlüdür. Orta-doğu kadın gerçeğinde yaşanan kadın aydınlanmasını, demokratik kültürü özüm-semiş toplumsal inşaya dönüştürebilmek birçok toplumsal kesimin ortaklaşarakhazırlayacağı sözleşmeyle mümkündür. Bu sözleşmeyi geliştirebilecek en güçlüaday, 21. yüzyıla damgasını vuracak olan kadın özgürlük hareketleridir. Kadınıntoplumsal sözleşmesi, dünya kadın özgürlük mücadelesi literatüründe yeni bir be-lirlemedir. Kadın rönesansı 2000’li yılların başındaKürt kadın özgürlük mücadelesinin gündemine gir-mişti. Kürt kadınlarında Kadın Rönesansı önemlibir düzeyde yaşandı. Özellikle kendin olma bi-lincini kazanma ve öz savunmasını yapabilmekonularında önemli yollar kat edildi. Bu, top-lumsal sözleşmenin yaşam bulacağı ana ze-minlerden biri olacaktır. 1990’lı yıllarınortalarından itibaren kopuş teorisi, kadıneksenli sistem, erkeği değiştirme-dönüş-türme projesi, kadın kurtuluşu ve özgürlüğüideolojisi, Jineolojî, sonsuz boşanma, özgüreş yaşam, eş başkanlık temel proje ve pers-pektiflerinin asıl amacı, kadın köleliğini ideo-lojik-politik alanlarda aşarak kadının yaşamınher alanına özgür ve eşit katılımını başarmaktır.18 yıldır sürdürülen Toplumsal Sözleşme çalışmasıda bu temelde açığa çıkan tüm gelişimleri, kaza-

JINEOLOJÎ

Kadının top-lumsal sözleşmesi,

dünya kadın özgürlükmücadelesi literatüründe

yeni bir belirlemedir. Kadınrönesansı 2000’li yılların ba-

şında Kürt kadın özgürlükmücadelesinin gündemine

girmişti. Kürt kadınla-rında Kadın Rönesansı

önemli bir düzeydeyaşandı.

Page 116: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

116

J i n J i y a n A z a d î

nımları, mücadele mevzilerini ve dinamiklerini güçlendirmenin, sağlama almanın vekurumlaştırmanın ana kanunlarını belirleme çalışmasıdır.

Kadının Toplum Sözleşmesi, “Nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz?” sorusuna özel-likle kadın cephesinden sosyal, siyasal, ekonomik, hukuki ve cinsler arası ilişkilerekadar bütün boyutlarıyla cevaplar oluşturma girişimidir. Bunun, zengin ve çok yönlümücadele biçimidir. Yaşadığımız çağın ve sistemin güçlü eleştirisine dayanır. Aynızamanda toplumsal yapının analizi ve alternatif bir yaşam seçeneğinin nasıl, kim-lerle, ne düzeyde, hangi yol ve yöntemlerle oluşturulabileceğini cesur tartışmalarlabelirler. Kadın iradesini tanımayan verili kanunları, aşmayı hedefleyen bir yol hari-tasıdır. Şiddet ve biat kültürünün sonlandırılıp sözleşme kültürünün geliştirilmesineöncülük etmeyi amaçlar. Daha az devlet, daha çok özgürlük ve toplumsal barış içinkadın değerlerini dinamik ve akışkan kılar. Bu anlamda özgür yaşamın sözleşmeçerçevesidir. Toplumsal Sözleşme, öz itibariyle özgürlük isteyen tüm kadınların or-taklaştıkları yaşam anlayışı ve ilkeleridir. Bu anlamıyla salt pratik-politik ve taktikbir adım değildir. Özünde, özgürlükçü değerlere dayanan ve toplumun geniş ke-simlerini kapsayan demokratik uzlaşma kültürünün metnidir. En geniş kesimlerin is-temi olan özgür yaşam çerçevesinin önceden konulmuş tek bir sözleşmeylebelirlenemeyeceği açıktır. Kadınların yaşadıkları siyasal, sosyal, kültürel ortamı ana-liz eden ve yaşamak istedikleri toplumu tanımlayan, yerel olana inisiyatif tanıyan biryaklaşımla toplumla özgürlük temelli sözleşmenin geliştirilmesi gerekir. KadınınToplumsal Sözleşmesi, toplumda demokratik kültürü geliştirmenin ahlaki ve felsefiçerçevesidir. Toplumsal sözleşmeyi bu perspektifle ele alabilmeliyiz.

Toplumsal sözleşme, kadın tarihi ve kadın devrimi yani kadın özgürleşmesi çalış-malarıyla paralel olarak kadınların gündeminde yer almaktadır. Kadının toplumsalsözleşmesini ne kadın tarihinden ne de kadın devriminden ayrı düşünemeyiz, elealamayız ve yaşamsal kılamayız. Her üç alanı birbiri ile bağ içinde, birbirini etkile-yen ve birbirinden etkilenen yönleriyle bütünlüklü tartışmamız ve anlamlandırma-mız önemlidir. Toplumsal sözleşmenin kadın tarihindeki yerini ve toplumsal tarihtekikadının toplumsal sözleşmelerini anlamlandırmak önemlidir. Aynı zamanda tarihboyunca yaşanan kadın devrimlerindeki sözleşme kültürünün yeri ve etkisi, farklı biraraştırma-inceleme konusudur. Ya da şöyle ifade edeyim, toplumla doğru temeldesözleşme yapabilen kadın aklının ve duygu gücünün ürünüdür kadın devimleri. Köydevrimi, neolitik devrim ya da tarım devrimi de diyebileceğimiz birinci kadın dev-rimi tam da böyle bir devrimdir. Toplumsal tarihte kadın damgalı gelişmeleri ince-lediğimde şöyle düşünmekten kendimi alamıyorum; ne muhteşem bir özgüven,kendini yaratış ve kadın etrafında toplumu yaratış. Ne anlamlı bir sözleşme. Kendiyaratıcılığında toplumun varlığını kutsama. Kendi olabilme ve tüm değerlerini,birikimlerini kurumlaştırabilme gücünü sergileme. Hayran kalıyor insan.

Page 117: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

117

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Yürekten bir ah çekiyor sonra, neden şimdide, bugünde gerçekleştiremiyoruz so-rusu gelip takılıyor insanın aklına. Cevabını ararken yine kadın tarihi, kadın dev-rimi ve kadının toplumla sözleşmesine ulaşıyorum. Tarihini, tarihindekidevrimleri ve her ikisinin dayandığı sözleşmeleri bilmeden anlamak, çok zor.İşte bu yüzden 21. yüzyılda kadının toplumsal sözleşme çalışmasını yürüten vebunu önemseyen tüm kadın hareketleri ve şahsiyetleri kadın tarihini ve kadındevrimini sözleşme çalışmalarıyla birlikte yürütmelidir. Çünkü “Köklü bir kadındevrimi, dolayısıyla erkeğin zihniyet ve yaşam değişikliği yaşanmadan yaşamınkurtuluşu olanaksızdır. Çünkü yaşamın başat öğesi ve hatta kendisi olan kadınkurtulmadan, yaşam hep bir serap olarak yaşanacaktır.”9

Kadının toplumsal sözleşmesi her şeyden önce özgür birey ve özgür toplumu temelalır. Bu nedenle toplumsallığı ile doğru bağ kurmuş bireyselliğin gelişimi ve öz-gürlüğü, kadının toplumsal sözleşmesinde temel bir eksendir. Yani kendin olabilmek,Kürtçe söylersek xwebûn olabilmek. Xwebûn olabilmek, kadınlar açısından aynızamanda etik ve estetiğin temelidir. Xwebûn olamayanın estetiği ve etiği olamaz. Bunedenle toplumla bir sözleşmesi de olamaz. Bu bakımdan, kadının toplumsal söz-leşmesinin ilk bendi kadınların kendileriyle sözleşmesini kapsamalıdır. Bu bent ya-zılmadan ve kadınlar tarafından büyük bir ciddiyetle uygulanmadan kadınıntoplumla sözleşmesi imkânsızdır.Ana tanrıça kültürünün mayası, kendisinin ve top-lumsallığının farkında olan ana-kadındır. Kadınlar, binlerce yıl toplumsallığı inşaedip yönettilerse kendilerine dair farkındalığı çok güçlü yaşadıkları içindir. Onlar,kendilerini, çocuklarını ve toplumun geri kalanını zorlu doğa koşulları karşısında ya-şattılar ve insanlaştırdılar, toplumsallaştırdılar. Bu tesadüf, rastgele uygulamalarla ol-madı. Tabu, totem, yasak vb.in de yer aldığı yasalarla yani sözleşmelerle mümkünoldu. Bu da kadınların farkında oldukları ve kavradıkları doğalarıyla, varoluşlarıylatoplumsallığı göz ardı etmeden oluşturdukları sözleşme kültürü ile gerçekleşti.

Toplumsallaşma, kadın önderliğinde gelişirken kadınların toplum tarafından yüce-leştirilmesinde de yine kadın aklı belirleyici oldu. Kendi şahsında toplumsallığı kut-sallaştırıp yüceltirken de kadın kendinin farkındadır. Varoluşuyla toplumsallıkarasındaki, doğa arasındaki tüm bağların farkındadır. Topluma dili öğretirken, ekipbiçmeyi, bitki toplamayı, korunmayı, cinsel birleşmeyi öğretirken kadın önderliği-nin ve belirleyiciliğinin farkındadır. Ancak kadın öncülüğünde yaşanan binlerce yıliçinde kadınların bu önderliği toplumsallık aleyhine ya da toplum bireyleri adınayanlış kullanımından, kendi iktidarını yaratıp toplumu ezmesinden bahsedemeyiz.

9 Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu IV. Kitap- Ortadoğu’da Uygarlık Krizive Demokratik Uygarlık Çözümü, Amara Yayıncılık, İstanbul, 2015, sf. 317.

Page 118: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

118

J i n J i y a n A z a d î

Demek ki kadın, iktidar olmakla yönetici olmak arasındaki çelişkiyi de çözmüş vebuna göre sözleşmelerini geliştirmiştir. Bu sözleşmelerin özü sürekli toplumsal kal-mışsa bu, kadının doğal otorite ile hegemonya olma-egemen olma arasında tercihyapmasıyla ilgilidir. Bu tercihini egemenlikten kopuş olarak yapmıştır. Yine öncekendisiyle sözleşmiştir. Yine kadınların bireyciliklerinden kopuşa dair kendi iç söz-leşmeleri güçlü olmasaydı toplumsallık gelişemezdi.

Dikkat edersek, ana tanrıça kültürünün baş aşağı gidişiyle birlikte egemen olan erkekve erkeklik şahsında konulan kanunlarda ya da sözleşmelerde, öncelikle kendi ko-numunu toplum karşısında sağlama alma vardır. Babil yaratılış efsanesine göre Mar-duk, Tiamat’ı öldürme karşılığında tanrılar panteonundan 50 tanrı ve tanrıçanınyetkilerinin kendisine verilmesini ister; bu durum, erkeğin toplum karşıtı sözleşmegeleneğinin artık kurumsallaştığını gösterir. Tarihten günümüze kadınlar bu ku-rumlaşmanın kurbanı olduklarına göre kadın aklının, kadının toplumsal sözleşme-sinin başlangıçlarını, tarihsel köklerini, geleneğini, nerede nasıl darbe aldığını çokincelikli araştırması gerekir ki 21. yüzyılda sağlıklı bir toplumsal sözleşmeyi geliş-tirebilsin. Bunun ilk şartı da tarihsel ve güncel olarak kadının kendisiyle sözleşme-sinin anlamını ve gücünü öğrenmektir. Dünyanın birçok ülkesinde yılsonundakatledilen kadın sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Her gün neredeyse her ülkede birkadın katlediliyor. Bunda kadınların kendileri olma sözleşmesini gerçekleştirme-meleri ya da unutmaları da önemli bir etken. Kendisi olmayı başaran kadın da erkek

egemen sistemin birçok saldırısına maruz kalıyor, katledil-mekle tehdit ediliyor. Ancak önemli olan nasıl yaşaya-

cağımıza kadınlar olarak net bir biçimde kendimizinkarar verebilmesi. Toplumsal geleneklere göre

çocuk doğduktan sonra göbek bağı nereye sak-lanırsa çocuğun kaderi de öyle olurmuş. Ör-neğin çocuğunuzun öğretmen olmasınıistiyorsanız okul bahçesine, doktor olmasınıistiyorsanız hastane bahçesine gömersiniz,göbek bağını. Ancak şu bir gerçek ki ço-cukların kaderi nasıl yetiştirildikleridir, al-dıkları eğitimdir, kültürdür. Özellikle kızçocuklarının… Alınyazısı bu eğitimdir.Çünkü ilk eğitimle birlikte kendin olma,

farkındalık, kendisiyle sözleşme vb. konu-larda şekil alınıyor ve bir ömür bu sözleş-

meye göre yaşanıyor. İsyan, öz güven, kararverebilme gücü, adalet duygusu, sevgi-saygı ve

diğer temel ahlak normları bu ilk terbiyenin el-lerinde şekilleniyor.

Kadınaklının, kadının

toplumsal sözleşmesi-nin başlangıçlarını, tarihsel

köklerini, geleneğini, neredenasıl darbe aldığını çok incelikliaraştırması gerekir ki 21. yüz-

yılda sağlıklı bir toplumsal söz-leşmeyi geliştirebilsin. Bununilk şartı da tarihsel ve güncel

olarak kadının kendisiylesözleşmesinin anlamını

ve gücünü öğren-mektir.

Page 119: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

119

J i n J i y a n A z a d î

Özcesi kadınların kendileriyle sözleşebilme ve buna uyma potansiyeli de bu ilk ter-biyede ya köreltilir ya da teşvik edilir. Her kadının belli bir yaştan sonra kendisiylebir sözleşmesi vardır, şunu yapacağım, bunu asla yapmayacağım, şu sıfatlarda birerkeği seveceğim, asla filan sıfatlı bir erkekle olamam, iyi bir insan olacağım, top-lumuma faydalı olacağım, doktor, öğretmen, mühendis, psikolog olacağım vb. id-dialar ve kararlar kadınlar açısından bir sözleşme niteliğindedir. Kendisiylesözleşme! Toplumla sözleşmesi, kendisiyle sözleşmesindeki tutarlılığına ve başarı-sına bağlıdır. Bu anlamda 21. yüzyıl açısından kadın özgürlüğünün temel kuralı, ka-dınların kendileri olabilmeleri ve kendileriyle özgürce sözleşebilmeleridir. Mevcuttoplumsallık, kırımdan geçirilmiş ve kırımdan geçirilen toplumsallıktır. Kendisi ol-maktan çıkarılmış, kapitalist modernitenin gösteri toplumudur. Toplumsal doğa,derin bir kaosu yaşamaktadır. Bu kaostan kurtuluşta, kadının toplumla sözleşme-sini doğru gerçekleştirmesi son derece hayati ve zor bir görevdir. Ancak olmazsaolmaz kabilindedir. Kadının toplumla sözleşmesi ya da toplumsal sözleşme mevcutdurumda ancak topluma doğru öncülük yapabilecek kadınlarla mümkündür. Bu dabireyselliğini toplumsallıkla denge içinde sağlam ve özgür kurabilmiş bireylerlemümkündür. Yani tekrar edersem kendisiyle sözleşmesini sağlam yapmış kadın ger-çekliği ile mümkündür. Toplumun kaoslarından kendisini koruyamayan, kendisiniegemen erkeğin faşist düzeninde savunamayan ve yüzbinlerce kadına umut olabi-lecek mücadele gücünü kendisinde yaratamayan; bunun için de kendisiyle sözleş-meyen kadın gerçekliği kaos tarafından yutulmaya mahkûmdur.

Peki nedir, kadının kendisiyle sözleşmesinin ana ilkeleri? Kadının kendisiyle söz-leşmesine birçok madde yazabiliriz. Eğer binlerce yıllık tarihimizi ve yakın tarihi-mizi sağlıklı okuyabilirsek bu maddeleri yazmakta zorlanmayız. Kendisiylesözleşecek olan kadının öncelikle kendi farkındalığını yakalaması, kendi adını,amaçlarını, yolunu yöntemlerini belirlemesi lazım. Özgürleşebilmesi için bağım-sızlaşması, bunun için kadın köleliğinden ve erkek egemenliğinden köklü bir kopuşuyaşaması lazım. Demek ki 21. yüzyılın ilk çeyreği bize gösteriyor ki 1996 yılındakadın özgürlük hareketinin gündemindeki temel özgürlük tezlerinden biri olanKopuş Teorisi son derece doğru ve gereklidir. Aslında kadının toplumsal sözleşmesibir nevi neyden, nasıl, ne zaman ve niçin kopacağına ya da yeri geldiğinde birleşe-ceğine dair ilkeleri içeriyor. Günümüzde yaşanan birçok kadın katliamının ana se-bebi, kadınların, geleneksel karar verebilme, kopma ve birleşme iradesinisergileyebilme kabiliyetlerine son derece yabancılaşmış olmalarıdır. Örneğin kadın,kendisine saygı, kendisini sevme, kendisi olabilme mücadelesini verme, karar vermeyetisini sürekli güçlendirme ve irade olabilme gibi temel konularda kendisiyle söz-leşirse hiçbir erkek tarafından yıkılamaz, vurulamaz ve esir alınamaz. Toplumsalsözleşmeyi yazacak, uygulayacak ve geliştirecek olan kadınların popüler kültürden,

JINEOLOJÎ

Page 120: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

120

J i n J i y a n A z a d î

liberal ideolojiden, sistemin basit yaşam alışkanlıklarından, konformizmden, kadınıgeriye çeken tüm geleneksel, geri kadın özelliklerinden, aşk adına yaşatılan tümsahtekârlıklardan sonsuz boşanması gerekir.

Liberal ideolojiyi yaşayan kadın gerçekliği, her gün bu ideolojinin katlettiği top-lumsallığı ve kadınlığı kurtaramaz. Milyonlarca insanın aç, göçmen, güvenliksizyaşadığı bir dünyada kendi bencilliklerinden boşanmayan bir kadın, onların acısınaderman olabilecek bir toplumsal sözleşme yapamaz, yapsa da sözleşmeyi, OlympeDe Gouges gibi giyotine gitmeyi göze alacak kararlılıkla ve iradeyle savunamaz.Kadınlar, eş yaşamlarda kurulan tuzaklardan güçlü çıkışlar yaşamadan, kadın-erkekilişkileri, eş yaşamların özgür örgütlenmesi konularında da sağlam bir sözleşmeoluşturamazlar. “Hegemonik erkek ve ona tamamen teslim olmuş erkeksi kadın ara-sındaki cinsellik”10 dahil her türlü ilişkinin toplumu, kadını ve erkeği kırımdan ge-çiren, tüketen ve çirkinleştiren hakikatinden boşanma kararlılığı olmadan hiçbirörgütlü kadın gücü toplum sözleşmesini özgürlük temelinde uygulayamaz. 21. yüz-yılda, toplum olmaktan çıkarılan toplum, binlerce yıllık bir sözleşme olan toplum-sallığın yıkımı, toplum kırım, toplumun ve toplum kırımını durdurmanın ana ekseniolarak ana kadın etrafında gelişen toplumsallığın tarihi ve güncel gücü, son dereceönemli kavramlardır. Kadının toplumsal sözleşmesi üzerine çalışma yaparken bukavramları sürekli göz önünde bulundurmalı ve anlamlandırmalıyız.

Kadının toplumla sözleşmesi için öncelikli kurallardan biri de “garantili bir öz sa-vunma olmadan tekin olmayan toplumsal sahalara inmemedir”.11 Toplumsal tarihinbinlerce yılında kendilerini koruyabilen, savunabilen, yaşamın ve ölümün gücünüelinde tutabilen, hayat veren ve ürün veren, var edebilen kadınlar, toplumsal söz-leşmeyi yaptılar. Hiçbir toplum kolay katledilen, kendisini tanımayan ve kendisihakkında karar alma gücüne sahip olmayan, toplumsal yaşama can ve kan verme-yen, ürün vermeyen kadın gerçekliğini baş tacı etmez, tanrıça kabul etmez ve onunhazırladığı toplumsal sözleşmeye ya da yasalara uymaz. Eğer toplumsal sözleşmeon binlerce yıl, kadının belirleyiciliğinde geliştiyse ve yaşandıysa bu her şeydenönce kendini yaratan ve savunan kadın gerçekliğiyle mümkün olmuştur. Yaşamın veölümün, savaşın ve barışın anahtarını elinde tutabilmek, tüm kadın yeteneklerini ör-gütlü kılmak ve toplumsallığın hizmetine sunmak, kurumlaşmış kadın gücüylemümkün olmuştur.

10 Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu V. Kitap- Kürt Sorunu ve DemokratikUlus Çözümü-Kültürel Soykırım Kıskacındaki Kürtleri Savunmak,Amara Yayıncılık, İstanbul,2015, sf. 74.

11 Abdullah Öcalan, a.g.e., sf. 74.

Page 121: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

121

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Dünyanın, bölgenin ve Kürdistan’ın özgürlük ve demokrasi değerleri temelinde yeniyaşamı inşa etmeye acil ihtiyaç duyduğu bu süreçte, kadının toplumsal sözleşmesiniyenileme göreviyle karşı karşıyayız. Yaşadığımız dönemin somut ihtiyaçlarına vetemel toplumsal sorunlarına çözüm önerecek ve yol gösterecek sağlam bir sözleş-meyi, kadınların öncülüğünde geniş toplumsal kesimlerle ortaklaşarak geliştirmenintam zamanıdır. Sözleşme yapan, kural koyan ve yasa belirleyen, etrafında ahlak ek-senli hukuk geliştiren kadının yenilgisi, tüm toplumlara zaman içinde sözleşme, an-laşma, müzakere, birbirini dinleme ve anlayarak tamamlama ve daha pek çok değerikaybettirdi. Bu anlamda kadının toplumsal sözleşmesi ya da toplumla sözleşmesi herşeyden önce bu değerlerin yeniden kazanılmasıdır. Barış sözleşmesidir. “Erkeğinyaşamla ve yaşamın kadınla barışması sağlanmadıkça, mutluluk da boş bir hayalolacaktır. Kadın ve özgür yaşam için toplumsal gerçekler sınırsızdır.” 12

Bu sözleşmeyle kendi tarihimize, komünaliteye dayalı geleneğimize, insanlaşmayıve toplumsallaşmayı yaratan gerçeğimize daha güçlü sahip çıkabileceğiz. Kadın de-ğerleriyle ve insanlığın komünal direnişleriyle oluşmuş tarihi ve insanlık zihniyetini,egemen erkekliğin yalanlarından kurtarabiliriz. Erkeğin günlük olarak kadına da-yattığı tecavüze, tacize, cinayete ve hakarete dur diyebiliriz. İnsanlığın ve kadınlı-ğın tarihine demokrasi, eşitlik, özgürlük, kadınlık, erkeklik, aşk, sevgi vb. birçokkavramın içeriğini yeniden yazabiliriz. Tarih anlatımlarındaki çarpıtmaları, ege-menlikçi zihniyeti ve değer yargılarını değiştirebiliriz. Toplumun özgürlük ahlakınıve politik dokusunu yeniden canlandırarak gerici geleneklere karşı bilinçli ve ör-gütlü mücadelemizi yükseltebiliriz. Böylece kadınlara dayatılan küçük yaşta evlilik,kadın cinayetleri, zorla evlendirme, çok eşlilik, berdel vb. gerici saldırıları durdura-biliriz. Her iki cinsin eşit, özgür temelde ilişkilendiği cinsiyet özgürlüğüne dayalıtoplumu kurabiliriz. Çocuklarımızı daha özgür ve güçlü yetiştirebiliriz. Toplumu-muzun bilgeleri olan yaşlılarımızı daha derinden hissedebilir, engelli insanlarımızladaha güçlü empati kurabiliriz.

Toplumla ve yaşamla hangi temellerde ve nasıl buluşacağımızı, toplumsal sorunla-rın çözümünü nasıl başaracağımızı ve özgürlük önündeki engellerle nasıl mücadeleedeceğimizi akıllıca ve cesurca belirleyebiliriz. Ekonominin kadının ana mesleğiolduğunu ve bu mesleği nasıl yeniden icra edeceğimizin kanunlarını yazabiliriz.Kendisi, çocukları ve toplumu için kadını yeniden şifacı kılacak bilgelik sözleşme-sini yenileyebiliriz. Adaletin tanrıçasını diriltip kadının ve toplumun vicdanını iyi-leştirmenin kurallarını baştan yazabiliriz. Yani yaşamın tüm alanlarında nasıl birdünya, çevre, felsefe, ahlak ve kültür istediğimizi toplumla özgürlük temelinde ye-niden sözleşerek belirleyebiliriz. Egemen erkekliği ve cinsiyetçi toplumu bu temelde

12 Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu IV. Kitap- Ortadoğu’da Uygarlık Krizive Demokratik Uygarlık Çözümü, Amara Yayıncılık, İstanbul, 2015, sf.318.

Page 122: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

122

J i n J i y a n A z a d î

dönüştürebiliriz. Devletçi sistemlerin ataerkil anayasalarına alternatiflerimizi güç-lendirebiliriz. On binlerce yıl toplumu yöneten analık hukukunu güncelleyebilir, öz-gürlük ahlakıyla demokratik toplum yasalarını geliştirebiliriz.

Kadının Toplumsal Sözleşmesi, 5000 yıllık erkek egemen sistemin geliştirdiği cin-siyetçi hukuka karşı, toplumsal ahlak ve politikayı yeniden işlevli kılmayı hedefler.Bunun için toplumsal ahlakın kaynağı olan kadını, cinsiyetçi hukuk tarafından hap-sedildiği toplumsal statülerden çıkarıp yeniden özgür yaşamın öncüsü konumunaulaştırmayı hedefler.

Kadının ve toplumun öz-savunmasının hangi koşullarda devreye gireceği, hangi du-rumların, yaklaşımların, olay ve olguların suç durumunu taşıdığı bu sözleşme ilebelirlenir. Rojava devrim süreci, kadınların buna hangi şartlar altında, nasıl kararverdiklerinin çarpıcı örnekleriyle doludur. DAİŞ gibi örgütlü bir vahşet karşında ka-dınlar, Özgün kadın örgütlenmesiyle sadece kadınların değil, toplumun da yaşam veöz savunma gücü olmayı başardılar. Yıllardır en ağır savaş koşullarında yaşayanAfganistanlı kadınların öz savunma örgütlerini kurmasında ilham oldular. Bir za-manlar Cezayirli Cemilelerin, Filistinli Leyla Xalitların, Kürdistanlı Leyla Qasım veMargaretler’in öncülük ettiği Ortadoğu kadın aydınlanması Arin Mirkanlar, Avestave Barînlerle, Rakkalı Hannalar, Minbicli Meryemlerle, Arjantinli Legerîn(AlinaSanchez), İngiltereli Helin (Anna Campbell) ve daha sayısız devrimci kadınla ev-rensel bir kadın aydınlanmasına dönüşüyor. Kadının toplumla sözleşmesi bu ay-dınlanmaya dayanıyor.

Mezopotamya çıkışlı kadının 21. yüzyıl özgürlük manifestosu olarak Kadının Top-lumsal Sözleşmesi, tüm dünya kadınlarıyla ortaklaşarak gerçek kapsamına ulaşa-caktır. Kadınlar doğal toplumda olduğu gibi yeniden kendi yasalarını oluşturacak,kadınla toplumsal sözleşmenin ilk darbelendiği alanı özgürleştireceklerdir. Fırat veDicle’nin suladığı bereketli topraklara yaraşan toplumsal barışı ve uzlaşıyı; kadıntoplumla sözleşmesini geliştirerek getirecektir. Kadın etrafında gelişen neolitik kül-türün, analık hukukunun ve doğal toplum yaşamının ilk geliştiği yer Mezopotam-yadır. Yine egemen erkek kültürünün ve onun hiyerarşik sisteminin ilk geliştiği alanda bu topraklardır. Bu hakikatin derin çelişkilerini yaşayan biz Mezopotamyalı ka-dınlar, çözüm seçeneklerimizi egemenlere, devletçi sistemlere bırakmadan kendiirademiz, kararımız ve mücadele gücümüzle oluşturacağız. Ortadoğu’nun ve dün-yanın cins tahakkümüne dayalı baskıcı, egemenlikli zihniyetini alternatif toplum-sallaşmamızla aşacağız. Kadınların mücadele geleneklerini ve özgürlükperspektiflerini bir yaşam sistemine dönüştürmeyi amaçlıyoruz. Tabandan örgüt-lenmiş, tüm kadınların katıldığı, iradeleştiği ve karar mekanizmalarını oluşturarakkendi kendini yönettiği, egemenlikli zihniyeti, mücadeleyle dönüşüme zorlayan top-lumsal kadın düzenini yaratacağız.

Page 123: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

123

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Devletli Uygarlık her zaman var olmamıştır. Gerçekte, insanlık tarihin sadece%2’lik dilimine denk gelen bir süreyi temsil eder. İnsan topluluklarının hayatı-nın %98’i kadının geliştirdiği ve toplulukla paylaştığı değerler etrafında oluşupdüzenlenmekteydi. Bu bizim “Doğal Toplum” olarak bildiğimiz gerçekliktir. Butopluluklardaki Ana-Tanrıça idolü, kadınların, ister özgürlük ve doğa ile uyumadayalı değerleri geliştirerek ister zaman içinde ortaya çıkan ihtiyaçların karşı-lanmasında kullandıkları bilgi ve pratik araçları geliştirirek olsun, hayatın yara-tımı ve sürdürülmesinde oynadıkları temel rolün öneminin tanınması ve bunaduyulan saygı sonucunda ortaya çıkmıştır. Kadın-doğa-yaşam arasındaki sıkıilişki dolayısıyla kadınlar toplumun yaratıcıları ve kültürün aktarıcıları olmuş-lardır. Aynı zamanda topluluğu ilgilendiren önemli kararların alınmasında ve “he-diye kültürü” aracılığıyla artı üretimin dağıtımının idaresinde de yer almışlardır.Sosyal yaşamın yaratıcısı ve koruyucusu olan kadının önemi, bu nedenle, sosyal,kültürel, politik ve ekonomik karakterinde yatmaktaydı.

Baskın erkek, erke dayalı sistemini dayatabilmenin yolunun kadınlara ve bunabağlı olarak onların temsil ettikleri değerlere sistematik bir saldırı açmaktan geç-tiğini gördü. Kadınlara cinsiyetleri nedeniyle değil, özgür ve komünal yaşamın,erk ve ölüme dayalı bir sistemi dayatabilmek için yok edilmesi şart olan sevgi veadalet değerlerinin koruyucusu olmaları nedeniyle saldırıldı. Bu açıdan Öcalan’ınbu belirlemesi çok önemlidir:

Demokratik Uygarlıkta Kadının Güzellik ve EtiğininDeğeri: Jineolojî Perspektifinden Bir Bakış

Clara TorresÇeviri: Bahar Ersöz / Ekin Ege

Page 124: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

124

J i n J i y a n A z a d î

“Şunu iyi anlamak gerekli: ilk kurulan güçlü otoritenin kadın üzerinde ku-rulmuş olması bir tesadüf değildir. Kadın baskı ve sömürü ilişkilerinin ya-şanmadığı, doğal ve eşitlikçi toplumun gücünü temsil eder. Patriarki, kadınyenilmiş olmasaydı galip gelemezdi; ayrıca devletin kurumsallaşmasına geçişgerçekleşemezdi. Kadın-Ana’nın gücüne son vermek bu nedenle stratejik biranlam taşımaktadır.” 1

Bu bakımdan dil konusu oldukça önem taşımaktadır. Sümerler zamanında, anaer-kil toplumdan patriyarkal-devletçi topluma geçiş noktasında, insan ilk defa özgür-lüğü adlandırma ihtiyacı hissetmiştir. Yaşam, özgür yaşam dışında bir şeyolmadığında bunu bir kelime ile ifade etmeye çalışmanın da manası yoktur.Ama öz-gürlük kaybedildiği anda, onu kaybetmenin verdiği endişe onu tanımlayıp hatırla-yabilmek için özgürlüğü adlandırma ihtiyacı doğurmuştur. Amargî. Bu insanlığın“özgürlük” için kullandığı ilk kelime idi. Sümer dilinde “anaya dönmek” anlamınagelmekteydi. Bu demektir ki ilk erkek ve kadın köle toplulukları özgürlüklerini, anakültürünün hâkim olduğu toplulukları yöneten yaşam biçimine ve değerlere dön-mekte görmekteydiler.

Kapitalist modernitenin temsil ettiği baskı piramidinin (Ulus devlet, ataerki, kapi-talizm) kökleri, kadının baskılanmasında, Tanrıça-Ana’nın kültürünün taşıdığı, sevgive karşılıklı yardımlaşmaya dayanan değerlerin kontrol altına alınıp gizlenmesindeve böylece insanları yaşamın gerçek anlamından uzaklaştırmakta yatmaktadır. Dev-letli medeniyet insanlığı çirkinlik ve ikiyüzlülüğe, anlamı boşaltılmış ve kandırmayadayalı bir hayat yaşamaya mahkûm etmek amacındadır. Böylece rekabet ve hırsduyguları ile hareket eden, kendi özünden ve doğasından, toplumdan soyutlanmışbireyselleşmiş, insanlığı etik ve anlamdan yoksun kaldığı için yaşamaya değmezbir hayata sürükleyen duygulardan ayrılmış analitik zekanın, aklın bayrağını taşıyanvarlıklar yaratmaktadır.

Ancak, doğal toplumdan beri insanlığa eşlik etmiş Demokratik Uygarlık bugün devarlığını sürdürmekte ve direnmektedir. Bugün Demokratik Uygarlığın temsilcilerigüçlü bir şekilde hareket etmekte ve devletli uygarlığın temellerini sarsmaktadır.Baskıcı güçler ve demokratik güçler, Kürdistan, Lübnan, Şili, Meksika, Brezilya,Sudan gibi gezegenin her köşesine yayılmış birçok alanda çatışma içindedirler. Vedevletli uygarlığa karşı sürdürülen bu savaşta kadınlar, tıpkı tanrıça İnanna’nın ya-ratılarını geri almak ve insanlıkla paylaşmak için düzenbaz tanrı Enki’ye karşı du-ruşundaki gibi, komünal değerleri ve özgürlüğün savunmasını temsil ederekdirenişin merkezinde yer almaktadırlar. Bugün, dünyanın tüm kadınları,

1 Abdullah Öcalan, Liberando la vida, sf.20

Page 125: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

125

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

dönüştürücü güçlerinin farkına vararak ayaklanmakta ve devletli uygarlığın biz ka-dınlar ve halklardan çaldıklarını geri alacak güce sahip birer İnanna’ya dönüşmek-tedirler. Xwebûn’a 2 ulaşan ve dünya çapında örgütlenen kadınları hiçbir devlet,patriyarka ya da kapitalizm durduramaz. Buna “Üçüncü Cinsel Devrim” diyoruz: 21.Yüzyıl, kadının özgürleşmesinin yüzyılıdır. Zapatista topraklarındaki dünya kadın-larının buluşması, Rojava’daki kadınların devrimi, günümüzde direnen anaerkil top-luluklar, Sudan’da kadınların başını çektiği ayaklanmalar… Bunlar kadınların biryerden diğerine akarak birbirini etkileyen, örgütlenen yaratıcı enerjisinin sadece bir-kaç örneğidir. Jineolojî, kadın bilimi, insanlığın gerçekliğini, hayatın özünü ve top-lumun doğasını aydınlatarak tüm kadınlar arasında renkli bir köprü örmektedir kigüçlerimiz birleşip demokratik modernitenin seli haline gelsin ve beraberinde dev-letli toplumu yerinden edip sürüklesin.

“Özgür kadın özgür toplumu yaratır”Devletli topluma karşı savaşta, Kürt Kadın Hareketi, Mujeres Libres ve diğer dev-rimci örgütler gibi kişisel ve kolektif gelişimi destekleyecek, özgürlük yolunu ay-dınlatacak ideolojik prensiplerin geliştirilmesi gerekliliğinin farkında olmuştur.Jineolojî sunduğu bakış açısı ve araştırmalarıyla, kadınları tarihi ile ilişkilendirerekve köklerini tarihin ilk topluluklarından alan bilimsel bir temele oturtarak bu pren-sipleri derinlemesine geliştirir. Böylelikle, renkli bağlar, baskıcı sisteme karşı sava-şın temeli olan, Kadın Kurtuluş İdeolojisi tarafından geliştirilen 5 prensip ile dahafazla güçlenip esneklik kazanmışlardır:

1. WelatparêzWelatparêz duygusu dünyanın kadınları ve halklarını sevmek ve onlar için savaşmakiçin gereklidir. Zira bizim tarihimiz, toprağımız ve kültürümüzle kurduğumuz bağaynı tarihin, toprağın ve kültürün parçası kadınlar kadar başka tarihlerin, toprakla-rın ve kültürlerin parçası kadınlarla da kurulan kız kardeşlik bağının geliştirilmesindevazgeçilmezdir. Kendi halkımıza duyduğumuz güçlü sevgi, tüm halkları sevmemizeve onlar için mücadele etmemize olanak tanır. Ve böylece enternasyonal politikanınbirtakım varsayımlarının ötesinde bazı temel prensiplerin gelişmesini sağlar.

2.XwebûnDüşüncemizi ve irademizi güçlendirerek kendimizi tanımak, diğer bir deyişlexwebûn olmayı geliştirmek, kendini özgür kadınlar olarak inşa etme hedefi taşıyantüm devrimci kadınlar için gerekli bir adım ve sorumluluk haline gelir. Kimolduğumuzu keşfetmek için mücadele vermek ve baskıcı sistem tarafından

2 Kürtçe’de “kendi olma/olabilme” anlamına gelmektedir.

Page 126: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

126

J i n J i y a n A z a d î

zihinlerimize ve kişiliklerimize kazınan izleri silerek, kendi doğamızdan yola çı-karak kendimizi yaratmak, erkek bakışının dışına çıkarak ataerkinin kadın katego-rilerinden uzaklaşarak kendimizi tanımlamak uzun fakat aşılması gereken bir yoldur.Ancak bu şekilde, yalnızlık duygusundan çıkmak için ne ilgi ne de bağımlılıklarüzerine değil beraber yürüyeceğimiz ve büyüyeceğimiz yoldaşlık ilişkileri içindeözgür bireyler olarak gelişebiliriz ve diğerleriyle ilişki kurabiliriz.

3. ÖrgütlülükXwebûn olmaya örgütlülük yoluyla ulaşılabilir. İster 3 ister 300 olalım, kadınlar,nerede olursak olalım örgütlenmeliyiz. Devletli ulusun kökleri kadın üzerinde ku-rulan baskıya dayanmaktadır. Her gün kadınlar sistematik saldırılara, cinayete, te-cavüze, aşağılanmaya, şiddete ve acıya maruz kalmaktadır. Kapitalist moderniteserbest pazarın temel aldığı aynı değerler üzerine bir cinsellik inşa ederek ve er-keklerin onları görmek istedikleri biçimde şekillenmesine neden olarak, kadınlarıözgür olduklarına inandırmak ister. Topluluklarının lideri konumundaki kadınlar vemücadeleleri, gücü elinde tutanların birinci hedefi haline gelir: Örneğin Berta Cá-ceres, Sakine Cansız, Marielle Franco… Hedefi olduğumuz bütün bu örgütlü saldı-rıların karşısında biz kadınlar, bizi anlamı olan bir hayata taşıyacak yaratıcıgücümüze ivme kazandırarak direnmek ve kendimizi korumak için güçlü bir öz sa-vunma sistemi yaratarak kendi aramızda bağ kurmalı ve örgütlenmeliyiz.

4.Direniş

Güçlü bir öz savunma sistemi yaratma, kendi ara-mızda bağlar kurma ve örgütlenme, direniş yo-

luyla gerçekleşmelidir. Kendi topraklarıylabağlantı içinde xwebûn olmayı geliştiren ka-dınların örgütlülüğü aracılığıyla direniş,hedefi olduğumuz tüm saldırılara karşı ha-yatımızın her alanında gelişmektedir. Bunoktada direnişin büyük kısmının devletliuygarlığın kişiliğimizde oluşturduğu herşeye karşı, kendimize karşı verilen zorlubir direniş olduğunun farkına varmamız

önem taşır. Bunu takiben, yaşamın düş-manlarına karşı gösterilecek direniş daha

basit olacaktır. Ayrıca, bu direniş bir hobi yada zaman geçirme aracı olmanın tersine özgür-

lüğe adanmış bir yaşam biçimidir.

Direnişinbüyük kısmının

devletli uygarlığın ki-şiliğimizde oluşturduğu

her şeye karşı, kendimizekarşı verilen zorlu bir dire-niş olduğunun farkına var-mamız önem taşır. Bunu

takiben, yaşamın düş-manlarına karşı göste-

rilecek direniş dahabasit olacaktır.

Page 127: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

127

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

5.Ahlak/Etik ve Estetik

Kendimize, “Hayatın anlamı nedir?” sorusunu sorarsak, cevabında özgürlüğe bağlısevgiyi buluruz. Zihniyetimizde özgürlüğe bağlı derin sevgi ilkelerini (ahlak/etik)geliştirip bu ilkelerin kişiliğimizin (estetik) bir niteliği olmasını sağlamamız gere-kir. Bu şekilde bu ilkeler aracılığıyla çevremizle ilişki kurarak güçlü ve özelliklekadınlar arası yoldaşlık bağları örebiliriz. Böylece bu ilişkiler tüm toplum için ge-çerli bir kültür haline getirilebilir. Doğal toplumlarda, kadınlar, duygusal ve yaşamabağlı zekâları dolayısıyla toplumların ortak değerleri halinde şekillenen ahlaki ilke-ler oluşturmuşlar. Yaşamın anlamını kavrayıp tüm yaratımlara ve bunların arasın-daki ilişkiye anlam vermek, özgürlük ahlakına sahip olmak için vazgeçilmezdir.Güzellik, bu ahlakla uyum içinde bulunan kişilikle ilişkilidir. Hislerimiz ve davra-nışımız arasında, yani düşündüğümüz, dile getirdiğimiz ve fiilen yaptığımız ara-sında bağlantı olunca, güzelleşiriz. Doğal toplumlarda Tanrıça-Ana’nın tarikatı,kadınların toplumun yaşamında gerçekleştirdiği maddi ve manevi çalışmaların ta-nınması/tasdiklenmesi/onurlanmasıydı. Bu nedenle, tanrıçaların aynı zamanda aşkve güzellik tanrıçaları olmaları şaşırtıcı değildir. Yaşam yaratma ve savunma ey-lemlerinde bulunmaktan daha büyük bir güzellik var mıdır?

Zekanın Duygudan Kopuşu

Baskın erkek, analitik zekasını duygusal zekanın ötesinde geliştirdi. Zekanın duy-gulardan uzaklaştırılması, yaşamın başına gelebilecek en tehlikeli şey olup yanındaçirkinliğin dayatmasını da getirdi. Duygu ve dolayısıyla etikten kesilmiş mantık vebilim, insanlık ve doğa için büyük felaketlere yol açmıştır. Bilim ve mantık adına,yaşama karşı acımasız zulümler işlenmiştir. Binlerce kişinin ölümüne yol açan atombombası; köle kadınların anestezisiz ameliyat olmaları, hayvan deneyleri ve doğa-nın yok edilmesi… Yaşama saldırmaktan daha çirkin bir şey var mı? Etik, mutlakgüce sahip bir tanrının aktardığı yazılı kanunlara kilitlenmiş, devletli uygarlığınçıkarlarına göre insanları kontrol ederek yönetip insanların özgürlük değerlerinigeliştirme ve kendi toplumlarınca çatışmaları çözme kabiliyetinden mahrum bı-rakmış ve bunu sürdürmek için itaatsizliği cezalandıran güçlü ve ilahi bir varlı-ğın daima olması gerekmiştir. Güzellik, onu simetri ve düzen temeline göretanımlayan matematiksel oranlarla sınırlandırılmıştır. Etik ve estetik eksikliği,bizi kilo kaybetmeyi amaçlayan açlığın övüldüğü, büyük tıp merkezlerinin kadınbedenlerini keserek bunların hacmini arttırdığı/azalttığı ve onları amaçsız ve an-lamsız bir yaşama -yani içeriği olmayan basit bir şekil alımına- götüren, reklamdolu bir dünyaya yönlendirmiştir.

Page 128: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

128

J i n J i y a n A z a d î

Anoreksiya ve bulimia gibi hastalıkların gelişmesi, güzelliğin anlamsızlığı ile doğ-rudan ilişkili değil midir? Kadınlar "güzel olmak" için kadınların fiziksel görü-nümlerine saplanmalarını, kendilerini erkeklere sevdirmek için aralarında rekabetetmelerini isteyen kapitalist ve ataerkil sistem tarafından yaratılan hayali modellereözenerek vücutlarını biçimlendiriyorlar. Kadınların kendilerini ve diğer kadınları ta-nıması, sevmesi ve birlikte serbest bir yaşam için savaşması çok daha hoş ve güzelolmaz mı? Kadınlar bunun farkında olduğunda, anlamı ve güzelliği yaşama yenidenkavuşturmanın sorumluluğunu üstlenirler. Kadınlar toplumdan gizli ancak yok edil-memiş etik ilkeleri açığa çıkarıp yaşamın hakiki güzelliğini ortaya çıkaran etik vesiyasi toplumları oluşturma yeteneğine sahiptir.

İnsanlığın sorunlarının temelinde aşkın yıkımını ve manipülasyonunu da buluyo-ruz; oradan bireyselliğe ve rekabete giden yol işaretlenir ve insanlar, aşk adına, bas-kın sistemin hizmetinde olan köle haline gelir. Tüm bunları gözlemlediğimiz zamanaşkı/sevgiyi yeniden tanımlayıp anlam verme sorumluluğu doğar. Bu, doğrudangüzellikle bağlantılıdır çünkü güzel bir hayatı sevgisiz/aşksız yaşamak müm-kün değildir. Ama, aşk dediğimiz nedir? Belki de aşk adına yaşanılanların aşkolmadığını demekle başlamamız gerekir. Baskın sistem, aşkı sadece iki kişi ara-sında var olabilen bir duyguya dönüştüren bir fikir yarattı, böylece aşkı dondu-rup salt yalnızlıktan kaçış aracına dönüştürdü. Aile kurumu, aşkın anlamınıtamamen yok eden ve aşkı klasik ve kurgusal bir kalıp içinde hapseden minikbir devlet oluşturuyor. Ataerkiyi, aşkla oynama kabiliyetine sahip baskıcı er-kekler oluşturuyor. Bunlar aşkı, canları çektiğinde alır, bırakır ve sonra ihtiyaçduymadıklarında onu parçalar. Bu arada, yine ataerki, "iyi bir çift", "iyi bir karı","iyi bir ev kadını" haline gelerek onları yalnızlıktan kurtaracak romantik bir ba-ğımlılık fikrini temel alarak aşkla ilişki kuran ezilmiş kadınlar yaratıyor. Kapi-talizm, insanların ticari ilişkisiymiş gibi kalp alıp sattığı, büyük bir pazar halinegetirdiği aşk üzerine arz-talep ilkelerini empoze ediyor.

“Hakikat Aşktır ve Aşk Özgür Yaşamdır”Başta sorduğumuz soruya dönelim, “Aşk nedir?” Aşk, ahlak ve güzellik arasındabağlantı kurduğumuzda, yola dönüşür. Aşk olmadan ahlaklı olabilir miyiz? Aşk ol-madan güzel olabilir miyiz? Ve sırasıyla, ahlak ve güzellik olmadan sevebilir miyiz?Bunu anladığımızda, aşkın tek bir kişiye doğru yöneltilemediğini, dondurulamadı-ğını da anlarız. Aşkı, kişiliğimizin bir niteliği olarak, yaşamla ilişki kurup özgür-lüğe doğru yürümek için bir yöntem, bir şekil olarak geliştirmemiz gerekir.AbdullahÖcalan, “Hakikat aşktır ve Aşk özgür yaşamdır.” der. Bu şekilde, aşkla savaşmak-tan daha güzel bir şey olmadığının farkına varırız: Yoldaşlarına duyduğun aşk,

Page 129: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

129

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

özgürlük aşkı, yaşam aşkı… Özgür yaşam bilimi olan jineolojînin geliştirdiğihevjiyana azad (özgür ortak yaşam) araştırmaları, aşk hakkında ve özgürlüğe yak-laşmak için dokumamız gereken ilişkiler konusunda daha fazla aydınlık ve berrak-lık sağlayacaktır.

Toplum üyeleri, sevgi ve özgürlüğe dayalı ilişkiler kurmak için kendilerini özgürinsan olarak geliştirme sorumluluğunu taşırlar. “Klasik kadın” kategorisinin dı-şında kendisini oluşturan bir kadın, özgür kadının kişiliğini geliştirmenin yolunubulacaktır. Bu kişilik, özgürlük yolunda atılan adımları belirledikçe değişim gücüolarak önemli bir rol oynayacaktır. Özgür kadınların gücü ve enerjisi, aralarındakiaşk ve yoldaşlık tavırları, kararlılıkları, cesaretleri ve devrimci mücadeleleri ör-neğe dönüşüyor. Sadece diğer kadınlar için değil, özgür erkek olarak kendilerini de-ğiştirmek ve dönüştürmek isteyen erkekler için de bu, geçerlidir. Öcalan, erkekliği,ilişkilerin güç temelinde kurulmasını zorunlu hale getiren bir ideoloji olarak ta-nımlıyor. Bilimcilikte özne-nesne, devletçilikte yöneten-yöneltilen, kapitalizmdeezen-ezelin olarak kurulan ilişki, baskın erkek-köle kadın ilişkisinde tekrarlanıyor.Kadınların bu kategoriden çıkmaları bir gereklilik ve sorumluluk olduğu gibi er-keklerin de bu güç ilişkisi ve gösteri dinamiklerini terk etmeleri gerekir. Jineolojî-nin erkeklik üzerine yaptığı araştırmalar, erkeklerle birlikte yaptığı çalışmalar veözgür kadın örnekleri, özgür erkek olarak gelişmeleri için onların izlemeleri gere-ken yollar ve kendilerine karşı vermeleri gereken savaşlar için yöntem ve araç sağ-layacaktır. Özgür kadınlar ve özgür erkekler, birbirleriyle özgür birliktelik içindeilişki kuran özgür kişilikler, ahlaki ve siyasi toplumlar oluşturacaktır. Toplumunpolitik hafızası3 olarak tanıtılabilen etiği tekrar yaşatan toplumlar, eziyet ve sö-mürü karşısında müşterek karşılık verme ve özsavunma kabiliyetlerini bu şekildegeliştirirler. Devletten uzak kendi kendilerini yönetir (öz yönetim), ve böylece de-mokrasi kavramına değerini geri kazandırırlar. Kısacası, etik ve siyasi toplumlar,kaybettiğimiz veya daha doğrusu bizden çalınan şeyi geri alanlar olacaktır. Böylecedoğal toplumların devamı haline gelecektir. Kadınlarsa bu yaşam ve aşkın hakikidevrimcileridir. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi?

Sonuç Yerine“Erkek aklını ve yaşamını değiştirecek köklü bir kadın devrimi olmadan yaşamı öz-gürleştirmenin yolu yoktur.”4

3 Abdullah Öcalan4 Abdullah Öcalan, Liberando la vida, sf.38

Page 130: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

130

J i n J i y a n A z a d î

Kadınların sorumluluğu kendi xwebûn halini geliştirmekten, kendini, kadın tarihinitanımaktan, gerçekten kim olduğu bilmekten ve bizleri kendinin temsilcileri halinegetiren sistemin düşünce ve davranış biçimlerinden arınmış bir şekilde inşa etmek-ten geçer. Bu sistemin dışında düşünmek, sistemin dışında yaşamaktır. Ayrı ayrı bi-reyselleşmiş şekilde savaşmamızın mümkün olmadığını anlamamız gerekir.Tarihimiz ve toplumumuz ile bağlantı kurmamız ve özellikle tüm dünyada kadınlararası sevgi ve yoldaşlık ilişkileri dokumamız gerekir. Yarattığımız dünyayı savun-mak ve kendimizi savunmak için dünya düzeyinde kadınlara ait öz savunma sis-temi inşa etmek vazgeçilmezdir. Üstelik bu sadece bedensel anlamda değil özellikledeğersel anlamda da vazgeçilmezdir. İlkelerimiz, kendimize dair bilgi ve farkında-lığımız ve diğer kadınlarla olan bağlantımız ne kadar güçlüyse kendi savunmamızfiziksel ve ideolojik saldırılara karşı da o kadar güçlü olacaktır.

Bu amaçla, Kürt Kadın Hareketi tarafından Dünya Kadın Konfederalizmi yönündeyapılan öneri, mevcut kapitalist modernite sistemine-dünyasına net bir alternatif teş-kil ediyor. Topraklarında örgütlenen kadınlar, yerel düzeyde ihtiyaç ve sorunlarıçözer, yağmur ormanları ve nehirleri için savaşır, sosyal kültür haline gelen özgürilişkiler kurar; kendilerini ve tarihlerini tanır. Aynı zamanda küresel düzeyde yara-tıcı yanıtlar vermek üzere bu yerel mücadele ve hikayeler ve kendi topraklarındaörgütlenen diğer kadınlar arasında bağlar kurar. Jineolojî kadın biliminin özünü içe-ren demokratik moderniteyi kültür haline getirir. Her geçen gün, ataerki, kapita-lizm ve ulus-devleti küresel seviyede sona erdirmeyi amaçlayan bu küresel veörgütlenmiş mücadeleye katılan kadınların sayısı artıyor çünkü tek bir kadın kölekaldığı sürece hiçbirimiz özgür olamayız.

Page 131: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

131

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Kadınlar olarak özgürlük tarihinin anlamlı yaratımlarının peşindeyiz. Ataerkil sis-tem kadın şahsında yaşamı anlamsız kılmaya çalışırken mücadele ile bunu tersineçevirmenin şansını yakaladığımız bir çağdayız.

Kapitalist sistemin krizlerinin zirvede olması çözümün de birlikte gelebileceği an-lamına gelmiyor. Bu krizler içinde belirleyici olan tercihlerdir. İnsanlık tarihinin akı-şına bakıldığında yaşanan krizlerden daha büyük krizler yaratarak hegemoniksistemi derinleştirme çabaları az görülmemiştir. Egemen erkek aklın bencil, egoistdünyasının insanlığı çok daha büyük felaketlere sürükleyebilecek bir içeriğe sahipolduğunu hiç unutmamak ve bu sorumluluk, ciddiyet ile yaşama radikal yaklaşmakönemli. Bunun için özgürlük tercihlerimizi güçlendirerek krizleri ele almak, müca-dele iradesini, örgütlülüğünü, strateji ve taktiklerini buna göre ele alabilmek gere-kiyor. Bu nedenle ideolojik, teorik belirleme ve tespitler kadar bu belirlemeleringereğinin yapılması, pratikleştirilmesi hayatidir. Kadın kişiliğine içerilmiş köleliklesürekli mücadele ederek kendimizi günlük olarak yeniden yaratmak ve xwebûn ol-mayı başarmak bu pratiğin esasını oluşturur.

20. yüzyılda kadın özgürlük mücadeleleri ve feminizm, uygarlık sisteminin egemenerkek karakterini güçlü bir şekilde ortaya koydu. Kadın köleliğinin ataerkil sistemtarafından nasıl inşa edildiğini gösterdi. Elbette toplumsal cinsiyetçilik çözümle-meleri, özelde kadın üzerinden geliştirilen sömürgeleştirme politikalarının gün yü-züne çıkarılması tarihsel bir önem taşımaktaydı. 20. yüzyılın mücadele zemininin birsonucu olarak üniversitelerde kadın çalışmaları bölümlerinin açılması da bu boyuttaönemli katkılar sağladı.

21. Yüzyıl Kadın Yüzyılı;Özgür Erkekliğin Yaratımında Tarihsel Eşik

Jîyan Delal

Page 132: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

132

J i n J i y a n A z a d î

Yaşamın her alanında kadın cinsi üzerinden geliştirilen ataerkil strateji ve politika-lar deşifre edildi. Bu temelde kadın haklarının kazanılması konusunda önemli aşa-malar kaydedildi. Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi, kimi zaman teorik kimizaman ideolojik politik farklılaşma ve ayrışmalara uğrayarak günümüze kadar geldi.Zamanla birinci, ikinci, üçüncü dalga feminizm olarak genel bir ifadeye kavuştu buayrışmalar. Ama sonuçta baktığımızda 19. ve 20. yüzyıllarda gelişen birinci, ikincive üçüncü dalga feminist hareketlerin birbirini güçlendirdiğini belirtmek gerekiyor.Kadın özgürlük hareketlerinin, feministlerin daha geniş ama farklılıkların daha öndeolduğu kapsayıcı bir kadın özgürlük perspektifi ile hareket etmeye çalıştığı dönemüçüncü dalga olarak adlandırılmıştır. Bu yönüyle çoğul feminist akımlar bir yandanparçalı, dağınık, küçük gruplaşmalar şeklinde görülse de bütünlüklü bakıldığındaaslında birbirini tamamlayan, güçlendiren bir hakikati yakalamak da mümkündür.Diğer yandan kadın özgürlük mücadelesi yürüttüğü halde kendilerini bu dalgalariçinde tanımlamayan yapılanmaların da varlığı biliniyor.

Günümüzde Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi, Jineolojîyi geliştirerek mevcutbilmeleri kökünden sorguluyor, yeniden ele alıyor ve en önemlisi alternatif özgür ya-şamın yeniden oluşturulmasının bütünlüklü bir perspektifini oluşturmaya çalışıyor.Bu anlamıyla Jineolojî, feminizm/kadın özgürlük mücadeleleri başta olmak üzeresistem karşıtı hareketlerin dayanacağı sosyal bilim anlayışı olarak bilgi yapılanma-sını gerçekleştiriyor. Kürt Kadın Hareketlerinin bulundukları coğrafyalarda geliş-tirdikleri örgütlenme düzeyi ve sahip oldukları perspektifle kadın devrimlerinigerçekleştirmenin araç ve imkanları konusunda bir avantaja sahip olduğunu söyle-yebiliriz. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi, bu avantajı tüm dünya kadınları ilepaylaşarak, birlikte yürümeyi esas almaya, iddialı bir yürüyüş geliştirmeye çalışıyor.

Peki kadın özgürlük mücadelemizi yürütürken bunun erkeğin değişim, dönüşüm ilebağlantısı nasıl olacak? Kadın özgürlüğü toplumsal bir özgürlüğü hedeflerken er-kekleri nasıl ele alacak? Kadın devrimleri inşa edilmeye çalışılırken erkekler bununneresinde sorusuna verilen cevaplar nelerdir?

Hegemonya ve Erkeklik ÇalışmalarıFeminizmin kadınları merkeze alarak yaptığı çözümlemelerin büyük bir aydınlanmayarattığını başta belirtmiştik. Kadınların özgürlük mücadelesi geliştikçe etkisi debüyümüştür. Erkeklerin de kendisini sorgulamasına yol açmıştır. Bu bağlamdaözelde 20. yüzyılın son çeyreğinde, ikinci dalga feminizmin gelişimi ile giderekartan bir oranda erkekliğin araştırıldığı, incelendiği bir dönem başlamıştır. 1970’liyıllarla birlikte ataerkil sistemin kökten radikal eleştirisi, erkekliğin derinlikli araş-tırılmasına yol açmıştır. Toplumsal cinsiyet alanında “erkeklik çalışmalarının”

Page 133: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

133

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

gelişmesi, kadınların kendi özgürlük tarihlerine sahip çıkması ve mevcut erkeklik-lere ilişkin yaptıkları sorgulamalar ile mümkün olabilmiştir. Batı’da ikinci dalga fe-minist hareket yükselirken, bu harekete pozitif ve negatif tepkiler üzerindenörgütlenen erkek grupları, akademide erkeklik çalışmalarının zemini olmuştur.ABD’de erkeklik çalışmalarının kurucularından olan Michael Kimmel, ABD’dekierkeklerin feminizme tepkilerini üç grupta toplamıştır: profeminist, maskülen veantifeminist. Erkek Özgürlük Hareketi, kısa ömürlü olsa da anılmaya değerdir.1970’lerde Avustralya’da Patriarkaya Karşı Erkekler (MAP), Patriarkaya DirenenErkekler (MOP), Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Karşıtı Erkekler (MAGIC) gibi pro-feminist erkek grupları mevcuttu.1

Erkeklik araştırmalarında “hegemonya” kavramı kilit kavramlardan biri olarak elealınır. “Hegemonya” kavramı Marksist düşünür Gramsci’nin fikirlerinden ilham alı-narak kullanılmıştır. Gramsci, kapitalist sistemin inşasının “hegemonya” aracılığıile gerçekleştirildiğini söyler. Toplumun içindeki baskıcı bir grubun (burjuva sınıf)toplumu mutlak bir hegemonya altında tutmak için siyasetten ekonomiye, dindenduygulara yaşamın her alanında kendi ideolojilerini topluma aşılayarak, doğrudanzor kullanmadan ve hatta ikna ve rızaya dayalı tahakkümünü gerçekleştirmesi sözkonusudur. Böylece baskılananlar (işçi sınıfı) baskı grubunun birçok değerini kendideğeri gibi görmeye başlar.2

Gramsci’nin hegemonya analizinden ilhamla Robert W. Connell’in geliştirdiği “He-gemonik Erkeklik”3 kavramı, erkek araştırmaları literatürünün baş kavramlarındanbiri haline gelmiştir.

Connell, ataerkil düzenin savunusu için illaki açıktan erkeklik politikası yürütül-mesine gerek olmadığını, hegemonik karakterinin zaten bunu sağladığını söyler veekler; “Erkeklik çoğu zaman temalara ihtiyaç bile duymaz. Zira dikkat çekilen şey-ler milli güvenlik, şirket kârı, ailevi değerler, bireysel özgürlük, uluslararası rekabet,finansal etkinlik veya bilimin ilerlemesidir. Belli bir erkeklik türünün tahakkümübu terimlerle korunan kurumların günlük işleyişleri aracılığıyla başarıya ulaşır”.4Toplumsal yaşamın her boyutunda bu hegemonya inşa edilmiştir. Bu durum toplu-mun gözeneklerinde, kadınların kendisinde bile çeşitli zor ve ikna yöntemleri ile

1 Michael E. Messner, Politics of Masculinities: Men in Movements, Sage, 1997.2 Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri, çev. Adnan Cemgil, Belge Yayınları, İstanbul, 1997.3 Robert W. Connell, Toplumsal Cinsiyet ve İktidar, çev. Cem Soydemir, Ayrıntı Yayınları,

İstanbul, 1998.4 Robert W. Connell, 2005: 212-213, akt. Şafak Horzum, “Erkek ve Erkeklik Çalışmaları: So-

runsaldan Kuramsala”, Amasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı:4, Aralık2018, Sf. 75-101.

Page 134: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

134

J i n J i y a n A z a d î

meşrulaştırılmış, normal görülmüştür. Gücün tümüyle erkeğin elinde toplanmasını,diğer yönüyle de “içerilmiş kadın köleliğini” ifade ettiği belirtilebilir. Beş bin yıllıkataerkil sistem, günlük yaşam düzeneklerinde erkeğin egemenliğini hem mitolojik,felsefi, dini, bilimsel anlatımlarla hem de devlet ve iktidar aracılığı ile inşa etmiştir.Böylece kadın cinsi üzerindeki “çok katmanlı kölelik” giderek derinleştirilmiştir.Gramsci’nin bahsettiği burjuva sınıfının hegemonyası ile Connell’ın hegemonik er-kekliğinin harmanlandığı, hatta özdeşleştiği devlet ve iktidar araçları bu tahakkümsisteminin bekçisi konumundadır.

Yine erkeklik araştırmalarında hegemonik erkekliğin bütün erkekler için geçerliolup olmadığı da inceleme konusu yapılmıştır.5 Zira belli bir tür erkekliğin hege-monyasından bahseder Connell. Hegemonik erkeklik kavramı, belli bir tür erkek-liğe işaret ederken, bu erkekliğin özelliklerini genelleştirdiği gerekçesiyleeleştirilmiştir. Pierre Bourdieu’nun eril tahakküm kavramı ile “Kendilerini alçaltmave yok saymaya eğilimli bir toplumsallaşma uğraşına boyun eğdirilen kadınlar, fe-ragat, teslim ve sessizlik gibi olumsuz erdemler öğrenirken, erkekler de mütehak-kim temsilin mahkûmu, hatta sinsice kurbanıdırlar.”6 diyerek kadınlar kadarerkeklerin de ataerkil sistem içinde mutlu olmadıklarını hatırlatır bir kez daha. Aynıkitabında hükmedilene duyulan arzunun eril tahakkümü mümkün kılan koşul oldu-ğunu da ekleyerek hegemonyanın bir başka yönüne işaret eder aslında. Daha gün-cel tartışmalarda hegemonik erkekliğin eleştirisi olarak erkeklik krizivurgulanmaktadır. Serpil Sancar, “imkansız erkeklik” tanımlamasını kullanarak bukendini gerçekleştiremeyen erkekliğin krizinin yansımalarını tartışır.7 Alev Özka-zanç’ın dediği gibi, “erkeklik krizi vurgusu, hegemonyanın çatladığını, istikrarsız-lık ve kopuşun gerçekleştiğini gösterir.”8 “Toksik erkeklik, görünmeyen erkeklik”gibi kavramları kullanan M. Kimmel, “artık ‘erkeklerin hakkı olan şeyler’, sorgu-suz sualsiz kabul edilmediği gibi, kadınlar tarafından reddediliyor ve erkeklerin birkısmı buna öfke ve hınç ile tepki veriyorlar” 9 der. Erkeklerin otoritesini, hegemon-yasını sarsan süreçler şu şekilde belirtilir;

5 Michael E. Messner, Politics of Masculinities: Men in Movements, Sage, 1997.6 Pierre Bourdieu, Eril Tahakküm, çev. Bedir Yılmaz, Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 2014.7 Serpil Sancar, Erkeklik: İmkânsız İktidar Ailede, Piyasada ve Sokakta Erkekler, Metis

Yayınları, İstanbul, 2011.8 Gülsunay Uysal, Erkeklik Güçleri Artık Garantili Görünmüyor,

https://www.sivilsayfalar.org/2019/03/22/erkeklik-gucleri-artik-garantili-gorulmuyor/ Eri-şim Tarihi: 25.03.2020.

9 Micheal Kimmel, Lisa Wade, Bir Feministe Sor; Micheal Kimmel ve Lisa Wade Zehirli Er-kekliği Tartışıyor,http://signsjournal.org/kimmel-wade-toxic-masculinity/ Erişim Tarihi: 26.03.2020.

Page 135: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

135

J i n J i y a n A z a d î

“İlk darbe, kadınların da erkeklerle eşit şartlarda iş haklarına aşamalı olarakon dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren kavuşması ve hala bunun devamediyor olmasıdır. Bir diğer darbe ise erkek bedeninin kadınlara ve eşcinselerkeklere hitaben yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren hızla artan cin-sel nesne olarak sunumlarının her tür medyada artmasıdır. Judith Butler’ıneklediği üçüncü bir darbe ise heteronormatifliğin tamamen dışında olan eş-cinsel evlilikler…”10

Bu belirlemelerin Batı sosyolojisine göre yapılmış olduğunu unutmadan, toplumu-muzda ataerkilliğin ve erkeklik hegemonyasının niteliklerini doğru tanımla-mak önemli.

Erkek egemen sistem içinde bütün erkeklerin durumlarının aynı olmadığı ve üste-lik bildik erkeklik kalıplarının gün geçtikçe daha fazla sarsıldığı bir gerçektir. Bugündünyaya hâkim olan kapitalist tekellerin sahibi erkekler ve bu tekeller tarafındanezilen erkekler buna örnek olarak gösterilebilir. Burjuva sınıfı erkekleri ve işçi sınıfıerkekleri gibi sınıfsal gerçeklikler örnek verileceği gibi, egemen ulus erkekleri ve sö-mürgeleştirilen ulus erkekleri, beyaz erkekler, siyah erkekler örnek verilebilir. Siyahkadın kurtuluş hareketinin, beyaz kadınların siyah erkek-lerden üstün olduğu belirlemesi gibi örnekler erkek-liği tek bir formda ele alamayacağımızı gösteriyor.Toplumun ve kadın emeğinin rantını yiyen,dünya nüfusunun yüzde birine ancak tekabüleden bir erkek tekeli vardır. Hegemonyayıkuran bu tekeldir. Bunun karşısında yine çe-şitli biçimlerde kadının sömürülmesindenfayda sağlasa da aynı zamanda kendisi desömürülen bir erkek gerçekliği var. Öy-leyse, bu belli tür erkekliğe uymayan er-kekler nasıl konumlandırılacaktır?Toksik/zehirli erkekliğin etkisi nasıl kırı-lacak, birarada yaşamanın ölçüleri nasılkonulacaktır? Üstelik kadın mücadeleleri-nin, feminizmin gelişimi ile kendini kadınözgürlük mücadelesinin eleştirilerine açıktutan ve özgürleşmek isteyen önemli bir erkekkitlesinin de oluşmaya başladığı tespit edilen birbaşka gerçeklikken.

JINEOLOJÎ

Öyleyse kadınınmevcut cinsiyetçilikten

özgürleşmesi kadar erkeğinde özgürleşmesi bir zorunluluk-

tur. Bu bağlamda böylesi çokkatmanlı bir “erkeklik” hakikati

söz konusu iken kadın hareketleribu farklılıkları nasıl ele alacak?

Topyekûn bir mantık ile tümerkekleri karşıtlaştırıp ayrı

bir kadın dünyası mıkuracak?

10 Şafak Horzum, Erkek ve Erkeklik Çalışmaları: Sorunsaldan Kuramsala, Amasya ÜniversitesiSosyal Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı:4, Aralık 2018, Sf. 75-101.

Page 136: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

136

J i n J i y a n A z a d î

Ancak kadınlar iyi mücadele ederse erkekler de düzelir gibi yükü kadınların omuz-larına bırakan yaklaşımlar da söz konusu. Bianet’te yayınlanan “52 Erkek 52 Hafta”söyleşilerindeki erkeklerin tavrı üzerine yapılan şu belirleme bu yaklaşımı özetliyor:“Yazı dizisinin çok başlarında kendini gösteren ve sürekli tekrar eden bu hamle,normatif bir erkekliğin sürdürülmesinde kadınların rolüne işaret ediyor ve kadınla-rın değişmesini eşitlik temelli cinsiyet ilişkileri kurulmasının neredeyse bir ön ko-şulu olarak ortaya koyuyor.”11 Toplumsal cinsiyet inşaları nedeniyle hemen hererkekte bir egemenlik refleksi söz konusudur. Diğer taraftan hegemonik erkekliğintoplumsal cinsiyet inşasında etkin olduğunu da düşünürsek, toplumsal cinsiyetçi-likten özgürleşme tek taraflı değil çok taraflı ele alınması gereken bir süreç oluyor.Öyleyse kadının mevcut cinsiyetçilikten özgürleşmesi kadar erkeğin de özgürleş-mesi bir zorunluluktur. Bu bağlamda böylesi çok katmanlı bir “erkeklik” hakikati sözkonusu iken kadın hareketleri bu farklılıkları nasıl ele alacak? Topyekûn bir mantıkile tüm erkekleri karşıtlaştırıp ayrı bir kadın dünyası mı kuracak? Yoksa var olan buerkek gerçeğine ilişkin de aktif strateji ve taktikler, politik üsluplar geliştirip top-lumsal cinsiyet inşalarını, egemen erkekliği sorgulayan erkeklere ilişkin bir yakla-şım mı belirleyecek? Erkeğin değişip, dönüşmesi ve özgürleşmesi bu bağlamda birstrateji olarak beliriyor. Bu strateji izlenecekse bunun zihniyeti, içeriği, yöntemi, ör-gütlülüğü nasıl olacak? Hangi argümanlar, taktik ve programlar kullanılacak?

Bu soruna dair de kadınların farklı yaklaşımları söz konusudur. Özellikle radikal fe-minist akımlardan erkeklerden uzakta kadın kadına bir dünya fikirlerinin çıktığınıbiliyoruz. Ataerkiyi güçlü çözümlemekle birlikte çözüm olarak kadınlar ülkesi gibiayrılıkçı önerilerin geliştirilmesinin hayatın akışına ters olduğu ortada. Diğer yan-dan erkekleri ötekileştiren politikaların da feminizmi karalama kampanyalarınazemin sunduğunu ve birçok toplumda feminizme dair negatif algılamaları oluştur-duğu biliniyor. Erkekliği sorgulamadan, erkekleri mağdur ilan edip, omuz omuzamücadele edilmesi gerektiğini savunmaktan söz etmiyoruz tabii ki. Kadının özgün-özerk örgütlenmesi kadın mücadelesinin en önemli özsavunmasıdır. Ancak kadın-ların erkek egemen sistemi teşhir etmenin, hesap sormanın, yasalarını değiştirmeyeçağırmanın, hak talep etmenin ötesinde politikalar da geliştirmeleri şart. Bell Hooks,özgürlük mücadelesi yürüten kadınların erkeklere dönük bir politikasının olmasıgerektiğini en güçlü savunanlardan. Değişme İsteği12 kitabında ataerkiden kurtul-mak isteyen erkeklere feminist hareketin nasıl yol gösterebileceğini tartışırken bunu

11 Nurseli Yeşim Sünbüloğlu, Eşitlikçi Erkeklerin Tahayyül Edilmesi Gerekliliği, Tesadüf Değil52 Erkek 52 Hafta Erkek Şiddetini Yazıyor, Ips İletişim Vakfı Yayınları, İstanbul, 2019.

12 Bell Hooks, Değişme İsteği: Erkekler, Erkeklik ve Sevgi, çev. Zeynep Kutluata,BGST Yayınları, İstanbul, 2018.

Page 137: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

137

J i n J i y a n A z a d î

hareketin toplumsal sorumluluğu olarak koyuyor. Alev Özkazanç, “erkeklerde suç-luluk duygusu yaratmaya odaklanmak yerine doğru şeyi yapmak arzusunu kışkırt-mak”tan bahsediyor.13 Türkçe’de erkeklik üzerine ilk çalışmaları yapanlardan DenizKandiyoti bir söyleşisinde krizde olan erkekliğe vurgu yaparken “Arayış içinde olangenç bir kuşak var. Bir arada yaşamanın ne gibi yolları bulunabilir? Nasıl stratejilergeliştirilebilir?”14 diye sorarak bir çağrıda bulunuyor. Yaralı Erkeklikler: 12 MartRomanlarında Yalnızlık, Yabancılaşma ve Öfke isimli kitabın yazarı Çimen GünayErkol, Türkiye’deki güçlü kadın hareketinin erkeklik kriziyle nasıl ilişkilendiğinişöyle ifade ediyor:

“Ne yazık ki bu alandaki hak mücadelesi, kadınların kadınlar için yaptığı birşey olarak algılanıyor. Türkiye’deki kadın hareketi ağırlıklı olarak kız kar-deşlik olgusuna yaslanıyor. Kadın örgütlenmelerine öncelik ve ağırlık verili-yor; zira ancak bu örgütlenmelerde kadınların “gerçek” duygularınıdeneyimledikleri fikri hâkim. Buna ek olarak kadın hareketi, şiddet uygula-yan erkeklerin çokluğu nedeniyle, erkeklere mesafeli duruyor.”15

Erkeklere mesafeli olma halini aşmak, özgün örgütlenmelerimizden vazgeçmekdeğil dediğimiz gibi.

Feminizmin ve kadın hareketlerinin son 30-40 yıla kadar da erkeklerin değişim vedönüşümü konusunu gündemlerine alıp harekete geçtiklerine dair çok emare yok-tur. Akademik araştırmalar çerçevesinde yapılanlardan kısmen bahsettik. 1970’ler-den itibaren yine Batı merkezli bir deneyim olarak erkekliğin erkeklere getirdiğiyükleri tartışan, bir kısmı feminist kadınlarla ittifak halinde bir kısmı erkek mağdu-riyeti üzerinden gelişen hareketler olmuştur. Günümüzde “erkek bilinç yükseltmegrupları” oluşturulmasında kadınların rolünden bahsedebiliriz. ABD’de toplumsalcinsiyet ve erkeklik farkındalığı oluşturmak maksatlı farklı sınıf ve ırktan erkekle-rin kurduğu NOMAS, içinde kısmen de olsa kadınların da yer aldığı bir oluşum.

JINEOLOJÎ

13 Gülsunay Uysal, “Erkeklik Güçleri Artık Garantili Görünmüyor”,https://www.sivilsayfalar.org/2019/03/22/erkeklik-gucleri-artik-garantili-gorulmuyor/ Erişim Ta-

rihi: 25.03.2020.14 Deniz Kandiyoti, “Erkeklik Sorgulanıyor, Kavramın Geçmişi, Çıkmazları ve Geleceği”

https://medyascope.tv/2019/10/09/erkeklik-sorgulaniyor-4-kavramin-gecmisi-cikmazlari-ve-gelecegi-deniz-kandiyoti-ile-soylesi/ Erişim Tarihi: 01.04.2020.

15 Gülsunay Uysal,” Erkeklerin Babalık Rollerine Girmeden İnisiyatif Almalarını Sağ-lamalıyız”,https://www.sivilsayfalar.org/2019/03/27/erkeklerin-babalik-rollerine-girmeden-inisiyatif-almalarini-saglamaliyiz/ Erişim Tarihi: 05.04.2020.

Page 138: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

138

J i n J i y a n A z a d î

Türkiye’de 2000’li yıllardan sonra eleştirel erkeklik çalışmaları popülerleşmeye baş-lamış, Pippa Bacca’nın tecavüz edilerek öldürülmesinin ardından çeşitli kısa ömürlüde olsa erkek insiyatifleri gelişmeye başlamıştır. Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi(BEDI), Rahatsız Erkekler, Erkek Muhabbeti ve Ataerkiye Karşı Erkekler, erkekle-rin erkekliklerini sorguladıkları atölye ve toplantı ve kısmi sokak eylemleriyle sınırlıkalan oluşumlar oldular.16 2013’te kurulan Eleştirel Erkeklik İncelemeleri İnisiya-tifi (EEİİ)17 farklı alanlardan araştırmacıların ve aktivistlerin oluşturduğu ve sadeceerkeklerin olmadığı bağımsız bir inisiyatif olarak yoluna devam edenlerden. Kadınmücadelesinin sonucu olarak değerlendirebileceğimiz bu oluşumlar önemli ve ço-ğalması gereken oluşumlar. Ancak kadın özgürlük hareketlerinin bu konuda bellibir planlama ve program ile çalıştığına çok tanık olmuyoruz. Bu oluşumların nedensona erdiğine vakıf değiliz ama Egemen Kepekçi’nin sorduğu şu soru önemli: “Er-keklerin feminizmden destek almadan kendi örgütlenmelerini kurmaları, dahası ken-dilerine verili olan iktidar pozisyonundan, öncelik ve ayrıcalıklarından vazgeçmelerimümkün olabilir mi?”18

“Erkeği Öldürmek”: Kürt Özgürlük Hareketinde Erkeklik SorgulamalarıTürkiye’de 2000’li yıllardan sonra başlayan erkeklik sorgulamaları, Kürt Öz-gürlük Hareketinde hem kuramsal hem pratik düzlemde çok daha öncesindenbaşlamıştı. Bu sorgulamaların bir parçası olarak Abdullah Öcalan, 1998 yılında“Kürdistan Erkekleri Özgürlük Birliği” (YAZK) kurulamaz mı diyerek erkekleritartıştırmaya çalışmıştır:

“Nasıl Yekîtîya Azadîya Jinên Kürdistan diyorsak, Yekîtîya Azadîya Zila-mên Kürdistan (Kürdistan Özgür Erkekler Birliği) da bir kavramdır. Belki dekadından daha fazla erkeklerin özgürleştirilmesi gerekiyor. Erkeğin özgür-leşme düzeyini yakalaması, belki de kadından daha zordur. Bunun öneminişimdi daha derin bir biçimde görüyoruz. Kadındaki kölelik olayı aşılırken,erkekteki kölelik ve köleleştirme büyük bir inatla sürdürülüyor ve çok tutucubir davranış sergileniyor. Kadında çözülüş kolayca gerçekleşirken ve özgür-lüğe doğru arzu güçlüyken, erkekte bu hakimiyetten vazgeçmeme, tutuculukve hep kendine göre bir dayatma ısrarla sürdürülüyor. Bunu hepiniz çok iyi

16 Muhittin Şahin, Türkiye’de Erkekliğin Dönüşümü: Eğitim, Kültür, Etkileşim, Siyasal Kitabevi,Ankara, 2018.

17 http://www.masculinitiesjournal.org/18 Egemen Kepekçi, (Hegemonik) Erkeklik Eleştirisi ve Feminizm Birlikteliği Müm-

kün mü? Kadın Araştırmaları Dergisi, Sayı: 11, 2014, Sf. 59-86.

Page 139: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

139

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

biliyorsunuz. O zaman bunu nasıl aşmak gerekir? Bu konuda bir iki hususukendinizden başlatacaksınız.”19

1998 yılında Mahir Sayın’la yapılan röportajında “erkeği öldürmek” kav-ramlaştırmasını kullanarak, özgürleşme sorununun sadece kadına değil er-keğe de ait olduğunu ortaya koymuştur.20 Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlükçizgisini ele alıştaki farklı yaklaşımı, geliştirdiği plan, program ve ilkeler er-kekliğin çözümlenmesini de geliştirmiştir. Erkeği öldürmek kavramı bu çö-zümlemelerle geliştirilen bir kavramdır. Bu kavramsallaştırma ile kalınmamış,erkeğin değişimi-dönüşümü politik bir mücadele alanı haline getirilmiştir.2004 yılında “önümüzdeki dönem için temel sloganımız, bu sefer için üçüncübüyük cinsel kırılmayı erkek aleyhine gerçekleştirmek olmalıdır. Toplumsalcinsiyet eşitliği sağlanmadan hiçbir özgürlük ve eşitlik talebi anlam bulamazve gerçekleşemez.”21 diyerek 21. yüzyılın mücadele perspektifini ortaya koy-muştur. Erkekliği değiştirme/dönüştürme pratiklerine ilişkin bu deneyiminve Abdullah Öcalan’ın bu konudaki çözümlemeleri-nin erkeklik çalışmalarında, yine gündemindetoplumsal cinsiyet özgürlüğü olan örgütlen-melere yansımamış olması önemli bir ek-siklik. Bu görüşlerin toplumsallaşmasındada bir çaba olmasına rağmen, daha çok ör-gütlü yapı içinde kalması da aşılması ge-reken bir eksiklik olarak beliriyor.

Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi kadınözgürlüğü kadar erkeğin değişip, dönüşü-münü temel bir sorun olarak tanımlıyor.Kadın kadar erkeğin de iktidardan arınıp,özgürleşme sorunu olduğu temel bir tespit-tir. “Erkeği öldürme” belirlemesi de bu te-melde yapılan bir tespittir. Bu konu sadeceerkeklere bırakılmayacak kadar stratejik önemdebir konu olarak ele alınmıştır. Erkeğin kendisini ka-dının aynasında göreceği ve bu temelde düzelteceği

Kadınkadar erkeğin de ik-

tidardan arınıp, özgürleşmesorunu olduğu temel bir tespit-

tir. “Erkeği öldürme” belirlemeside bu temelde yapılan bir tespittir.

Bu konu sadece erkeklere bırakılma-yacak kadar stratejik önemde bir konuolarak ele alınmıştır. Erkeğin kendi-sini kadının aynasında göreceği ve

bu temelde düzelteceği bir me-kanizma ihtiyacı ise hep

gündemde olmuştur.

19Abdullah Öcalan, Eşitliğe ve Özgürlüğe Yürüyüş, Bilim Aydınlanma Yayınları,https://www.academia.edu/24669213. Erişim Tarihi: 08.04.2020

20 Mahir Sayın, Erkeği Öldürmek, Zelal Yayıncılık, 1998.21 Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak,

https://www.academia.edu/19054616. Erişim Tarihi: 10.04.2020

Page 140: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

140

J i n J i y a n A z a d î

bir mekanizma ihtiyacı ise hep gündemde olmuştur. Kürdistan Kadın Özgürlük Ha-reketinin 2000’li yıllar ile birlikte kadın partisine erkek üye alma denemeleri, özgünerkek eğitim devreleri, bu konuda yazılan broşür ve çalışmaları bu ihtiyaçlar doğ-rultusunda atılan önemli adımlardır.22 Aslında çok daha gerilere giden, 1990’larınbaşlarına uzanan bir deneyim olarak ele almak gerekiyor. Bu temelde de yıllar sürenbir mücadele ve çalışma söz konusu.23

Kadının özgün-özerk örgütlülüğünü geliştirmesi erkekliği sorgulamanın en önemlipratik zeminlerinden olmuştur. Bu yüzden, 1996 yılında erkeği öldürme gündemiylebirlikte “kopuş teorisinin” gündemleşmesi tesadüf değildir. Kadının hem zihni hemfiziki olarak erkekten kopuşu ve özgün örgütlenme zeminlerini oluşturması hem ka-dının özgürleşmesini hem de erkeğin kendi gerçekliğiyle yüzleşmesini sağlayan biryöntem olur. Bu süreç, kadın ve erkeklerin kendi kimliklerini tanımlama ve özgüriradeleriyle oluşturma süreci olarak da tanımlanabilir. Ancak amaç sonsuza kadarayrı yaşamak değildir. Egemen erkekliğe karşı mücadelenin en kritik adımı özgüreş yaşam ile atılır. Mevcut egemen erkeklikten ve köle kadınlıktan sonsuz boşanmayıgerçekleştirmiş bireylerin bir arada yaşayabileceği toplumsallıktır amaç. Özgür eşyaşam, toplumsal ilişkilerin bu temelde yeniden yapılandırılacağı alan, özgür erkekve özgür kadın kimliklerinin gerçekleşme zemini olarak tanımlanır.

Bugün de Kürt Özgürlük Hareketi erkeğin değişim ve dönüşümüne büyük bir önemveriyor. Kadın özgürlüğünün erkek açısından bir ilke olarak benimsenmesi, erkeğinkendini kadın özgürlük ilkelerine göre yeniden oluşturması gerekliliğini de getir-miştir. Böylece Kürt Özgürlük Hareketi içinde egemen erkeklik sürekli sorgulan-maktadır. Bu temelde hareketin üyelerinin, sempatizanlarının ve hatta kitlesininsürekli olarak bir eğitim ve tartışma içinde olduğundan bahsedebiliriz. Halihazırdatüm hareket içinde toplumsal cinsiyetçilik, özgür eş yaşam, Jineolojî, kadın tarihigibi derslerle tartışmalar yürütülmektedir.

Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketine büyük bir tecrübe kazandıran bu adım-lar önemli olmakla birlikte geliştirilmesi gerektiği açıktır. İçinde bulunduğumuz21. yüzyılın bir kadın özgürlük yüzyılı iddiasında olması itibarı ile bu çalış-maların daha stratejik ele alınması konusunda eleştiriler yapılabilir. Ancak Kür-distan Kadın Özgürlük Hareketinde bu konuda çok önemli bir bakış açısıve perspektifin, belli pratikleşmelerin geliştiğini göz ardı etmemek gerekir.

22 Şerif. “Nasıl Bir Yaşam”, Eğitim Devresi Erkeği Öldürme Dersi Tartışmalarıhttps://www.academia.edu/16931275, Erişim Tarihi: 10.04.2020.23 Bu deneyim hakkında daha kapsamlı tartışmalar için bkz. Erkek Doğasına Bakış ve

Erkeklik, Jineolojî Dergisi, Sayı:7, 2017.

Page 141: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

141

J i n J i y a n A z a d î

Nitekim Kürt toplumunda bu perspektif ve pratikleşmeler dolayısıyla toplumsal cin-siyet özgürlüğü ve eşitliği konusunda muazzam bir dönüşüm yaşanmıştır. Kadınla-rın kamusal ve siyasal alana katılımı, kendi kurumlarını oluşturmaları, yineözsavunmaya katılımı gibi birçok örnekte sadece kadınlar dönüşmemiş, erkekler dekadının güçlenmesi karşısında hegemonyacı tutumlarını değiştirmek, erkeklik po-zisyonlarını sorgulamak zorunda kalmışlardır. Ancak kadın özgürlüğünün ya daözgür alternatif yaşamın “devrim sonrası” değil şimdi’de inşasının şimdi’de ger-çekleştirileceği inancına rağmen bu konuda atılan adımların yeterli olmadığını gö-rebiliyoruz. Çünkü sistem ideolojik kurumsallaşmalarıyla hegemonik olduğu kadarsaldırgan ve kazanımları boşa çıkartmak için en küçük boşlukları bile kullanan birsistem. Dolayısıyla bu riskleri görerek, tedbirler alarak, dönüşümün kalıcılaşmasıiçin kesintisiz mücadele yürütülmesi gerektiği açık. Pratik mücadele içinde iç vedış sebeplerden ötürü kesintiye uğrayan tartışmaları, pratikleşmeleri göz önünde bu-lundurursak, kesintisiz mücadele yürütüldüğünü belirtemeyiz.24 Bu bir eleştiri veözeleştiri konusudur. Ancak bununla birlikte, özgürlüğü ele alış, bu konudaki anla-yış ve kapasite sorunlarının sonuçları olarak da ele alınabilir.

Erkeklerin Değişim ve Dönüşümünde Kadınların Deneyimlerinden Dersler veOlanaklar21. yüzyıl kadın devriminin yüzyılı olacak potansiyeldedir. Bu devrim sadece ya-şamda kadınların bazı haklar kazanması, şekilsel eşitlik hukuku ile gelişebilecek birdurum değildir. Farklılıklara dayalı bir özgür yaşamın gerçekleşmesinden bahsedi-yoruz. Bu aynı zamanda toplumsal bir devrimdir, çünkü yaşam sadece kadınlardanoluşmuyor. ‘Nasıl bir erkek?’, ‘Nasıl bir kadın?’, ‘Nasıl bir yaşam?’ gibi ciddi so-rular hala cevaplanmayı bekliyor. Bireysel özgürlük ve toplumsal özgürlüklere dairtartışmalar cevapları şekillendiriyor. Bu temelde kadın devriminin toplumsallık ka-rakteri ve erkeklere erkeklikleriyle mücadele cesareti vermek, özgürlüğe ikna etmektemel bir problemlerden biri olarak önümüzde durmaktadır. Kadın hareketleri ola-rak bu konuda bir yol haritamızın olması gerektiği çok açıktır. Yukardaki bölümdekısaca aktarıldığı gibi Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketinin bu alanda önemli de-neyim ve tartışmaları mevcut. Bu deneyimlerin kapsamlı olarak aktarılması bir ih-tiyaç olsa da esas ihtiyaç güncel sorunlarımızı tartışmak. Toplumda olduğu gibihareket içinde de erkeklerin ve kadınların ya cins mücadelesini anlamsız gören yada karşıtlaştırarak ele alan kimi yaklaşımlarıyla mücadelenin yöntemlerini

JINEOLOJÎ

24 2004 yılında açığa çıkan sosyal reform tasfiyeciliği olarak adlandırılan süreç bunaörnek verilebilir.

Page 142: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

142

J i n J i y a n A z a d î

tartışmak önemli. Dolayısıyla yazının bu bölümünde şimdiye kadar yürütülen ça-lışmalarda, tartışmalarda açığa çıkan bazı sorunlara ve sorulara dair yaklaşımları vekimi önerileri paylaşmaya çalışacağım.

Erkeği görmezden gelerek, ya da toptancı bir şekilde karşıt cepheden eleştiri yap-mak ve erkeği böyle bırakmak dönüştürücü, geliştirici olmuyor. Hatta tam tersine er-keğin erkekliğini derinleştiriyor. Daha saldırgan tutumlar kadını ezmeye, daha fazladenetim altına almaya çalışan yaklaşımlar gelişebiliyor. Daha önce bahsettiğimizerkeklik krizi buralardan besleniyor. Farklı erkekliklere göre politik bir üslup kul-lanmanın önemli olduğunu görüyoruz. Düz, genel, topyekûn suçlayıcı bir dil ye-rine, başka yöntemler geliştirebilmeliyiz. Pratik yaşamda egemen erkek sistemekarşı özsavunmamızı elden bırakmadan, kadınları koruyan güçlendiren ama aynızaman da erkeklerin değişim ve dönüşümü için de çalışan yapıcı bir yöntem geliş-tirmek daha faydalı olabilir. Fakat burada da kilit nokta kolektif kadın örgütlülük-lerini temel dayanak yaparak mücadele etme, erkeği özgürleştirme stratejilerigeliştirme olmaktadır.

Merkeze kadın mücadelesini alıyoruz çünkü kadınlar özgürleştikçe erkeklerinde özgürleşebileceğine inanıyoruz. Ancak bu sadece kadınlar özgürleşsin değil,erkekler de özgürleşmeli anlamına geliyor. Diğer taraftan erkeklerin özgürleşmeçalışmalarının oldukça zorlu olduğunu -iktidardan pay almak lanetlidir- ve buzor işi erkeklerin kendi başlarına pek beceremediklerini belirtmek gerekiyor. Do-layısıyla kadınlara ihtiyaçları var. Kadının “kabul ve retleriyle” erkeği değişimeyöneltmesi önemli. Erkeğin değişim ve dönüşümünü hedeflemeden, buna inan-madan, bu konuda bir çalışma yapmadan özgür bir yaşamın inşasının tamamla-namayacağı açık, ortadadır.

Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketinin tecrübesine de baktığımızda, özgürlüğedoğru yol alan kadınların erkekler üzerinde, toplum yaşamı ve değişimi üzerindenasıl radikal bir dönüştürücü etki yarattığını görüyoruz. Kürdistan’da kadınlar ör-gütlü mücadele ile çağ atlamışlardır. Erkekler de bir biçimde kendilerine çeki düzenvermiş, kadınların koyduğu kanun ve kurallar çerçevesinde yaklaşmak zorunda kal-mışlardır. Bir biçimde erkekler değişmiş ve toplum önemli bir dönüşüm geçirmiş-tir. Her alanda kadın öncülüğünü kabul eden, saygı duyan erkeklerin varlığıçoğalmaktadır. Yani bir gelişim, değişim, ilerleme yaşandığı açık ortadır. Ancak budeğişimlere kalıcı gözle bakmak yanıltıcı olur. Kesintisiz bir şekilde mücadele esasalınarak, katedilmesi gereken çok fazla yolumuz olduğu görülebiliyor. Güçlü pro-jelere, bilince, örgütlülüklere ihtiyaç olduğu da. Ancak atılan adımları, değişen er-keklikleri önemsemek gerekiyor sonuçta. Dolayısı ile erkekliği çoklu biçimdealgılamak, her erkekte bir egemenlik potansiyeli olduğunu bilmek ama farklılıkları

Page 143: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

143

J i n J i y a n A z a d î

da ayrıştırmak önemlidir. Nasıl ki özgürlüğün bilincine varamamış, mevcut ölçülerdışında bir yaşamı hayal edemeyen kadınlar varsa, erkeklerin de hepsinin hegemo-nik erkekliğin nimetlerinden faydalandığı, tahakkümü savunduğunu söyleyemeyiz.Elbette erkeğin kendini sorgulaması, kendini gözden geçirmesi, egemenliklerini bı-rakması kolay değildir ama imkansız da değildir. Erkeklerin kolaya kaçıp, “değiş-mek istiyorum ama elimden gelmiyor, böyle yetiştirildim” diyerek bu cümlenin‘kolay değil’ kısmına değil ‘imkansız değil’ kısmına sarılması gerekiyor.

Kapitalist hegemonya, hegemonik erkeklik üzerinden şekillenmiştir.Ancak sol, sos-yalist, liberal, ekolojik, demokratik, insan hakları, sivil toplum kuruluşları, akade-misyenler, işçiler, emekçiler, öğrenciler, gençler içinde bu egemen sistemden rahatsızolan ve bundan kurtulmak isteyen yığınla erkek vardır. Örneğin, Kürt kadınlarınınmücadelesi içinde erkeklik eleştirildikçe zaman içinde birçok erkeğin egemen er-keklik özelliklerini bilince çıkardığını ve “valla erkek olmaktan artık utanıyoruz” de-diklerini ya da kadınlar kadar erkek sisteminden rahatsız olduğunu belirten birkesimin geliştiğini görüyoruz. Tabi ki en özgürlükçü görünen erkeğe bile sorgula-yıcı yaklaşmak gerekiyor, binlerce yıllık erkeklik inşasının bir çırpıda yıkılabilece-ğini sanmak bizi aldatır. Ancak kadın mücadelesi erkeklere dokunmadıkça, buinşanın hiç yıkılmayacağını da biliyoruz. Dolayısıyla, ‘Kadın özgürlük mücadelesi,feminizm sadece kadınları ilgilendirir, erkeklerin bize katılmasına gerek yok ya daeylemlerimize neden erkekler katılıyor, neden erkekler bizimle tartışmak, bizimlebirlikte mücadele etmek istiyorlar?’ demekte haklı gerekçelerimiz olsa da sorunayaklaşımımızı daraltır. Kabul-ret ölçülerimizi kabul eden erkeği mücadeleye çek-mek, özgürlüğü için sorumluluk almaya davet etmek gerekiyor.

İnsanlığın yaşadığı krizler bütünlüklüdür. Birbirinden ayrıştırılamaz. Özgürlükçü,demokrat bir insan kendisinde birçok özelliği geliştirmek zorundadır. Yani “ben de-mokratım, ama ekolojist değilim” ya da “feminizme inanıyorum, ama demokrasisorunu beni ilgilendirmiyor”, veya “ben feministim ama Kürt sorunu beni alakadaretmiyor”, “beni sadece Kürt halkının özgürlüğü ilgilendiriyor, bana ne kadın öz-gürlüğünden” denemez. Kapitalist hegemonik sistem tüm özgürlük güçlerine karşımilliyetçiliği, dinciliği, cinsiyetçiliği iç içe geçirerek, tüm gücü ile saldırıyor. Buaçıdan insanlığın kurtuluşuna bütünlüklü bakabilen ve buna göre mücadele eden birduruş içinde olmak en hayati yaklaşım olarak ortaya çıkıyor. Bu büyük bir bilinç, ör-gütlülük, alt yapı ve irade gerektiriyor.

Kapitalist Kriz Kıskacında Erkeklik ve Toplumsal Cinsiyet ÖzgürlüğüneGiden YolKürdistan Kadın Özgürlük Hareketinde erkeğin değişimi ve dönüşümüne dair ge-lişen pratik deneyimlerden, tartışmalardan çıkardığımız sonuçlardan yola çıkarak

JINEOLOJÎ

Page 144: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

144

J i n J i y a n A z a d î

belli sorunları tespit etmeye çalıştık. Bu yönüyle yaptığımız değerlendirmeleri dahagenel düzeye taşırarak, yol haritası için bazı yöntem ve önermeler üzerinde tartışa-rak tamamlamaya çalışalım;

Birincisi: İnsanlık krizlerinin çözümü ve özgür yaşam inşası için bütünlüklü birbakış açısı ve zihniyete sahip olmak gerekiyor. Devlet aygıtının rantçı, yolsuzluğa,zora, kadın düşmanlığına, hırsızlığa dayalı, anti demokratik karakterinden kaynaklıdevletçiliğin ve iktidarcılığın tam karşısında bir mücadele yürütülmeden özgürleşmeolamaz. Demokrasiye, öz yönetime, toplumsal özgürlüğe, temel insan hak ve öz-gürlüklerine inanarak; bunların kurumlaşması çalışmalarına katılmak kadın özgür-lük mücadelesi için bir tercih meselesi değil, gerekliliktir.

İnsanlık krizlerinin temelinde cins çelişkisi, kadın-erkek arasındaki egemen-köleikileminin yaratımları vardır. Tüm savaşlar, eşitsizlikler, egemenlik, kölelik kadın ileerkek arasındaki ilişki biçiminden kaynağını almıştır. Devletler ve iktidarlar kadın-ların öz yönetim sistemlerini, öz savunmalarını dağıtarak egemen erkek tekelini, zo-runu geliştirmiş, böylece önce kadınların, sonra da gençlerin ve tüm toplumunüretimlerini gasp etmişlerdir. Kadın cinsi adeta bir ulus gibi erkekler tarafından çe-şitli biçimlerde sömürgeleştirilmiştir. Kadın cinsi, bedeni, ruhu, emeği ile kapsamlıbir sömürgecilik politikası ile hegemonik erkeklik tarafından istilaya uğramaktadır.

Erkekler arasındaki çelişkilere, ezilme biçimlerine baktığımızda da görüyoruz kihedeflenen yine kadın kimliğidir. “Kadın gibi olmak”,

toplumsal cinsiyetçiliğin erkeklere verdiği rollereuymamak en şiddetli bir şekilde cezalandırılıyor.

Sonuçta saldırıya uğrayan kadın kimliği, ka-dınla özdeşleştirilen özelliklerdir.

Dolayısı ile özgürlük mücadelesinde kadın-ların özne olması gerçeği ile ister istemezkarşı karşıya kalmış oluyoruz. Kadın cinsiözgürlük mücadelesinde duruşu ve müca-delesi ile başat rolü oynar. Dolayısı ile er-keklerin özgürleşmesi ya da özgür yaşamıngeliştirilmesinde kadın cinsinin duruşu, mü-cadelesi belirleyicidir. Tarihsel olarak er-

keklerin devrim tarihlerinde, özgürlüksavaşlarında daha görünür olması, öncülük et-

mesi bu hakikati değiştirmez. Kaldı ki gerçekle-şen devrimlerin erkek karakterli oluşunu, köktenci

bir özgür yaşam ve ilişkileri geliştirmediğini zaten

Devlet aygıtınınrantçı, yolsuzluğa, zora, kadın

düşmanlığına, hırsızlığa dayalı, antidemokratik karakterinden kaynaklı

devletçiliğin ve iktidarcılığın tam karşı-sında bir mücadele yürütülmeden özgür-

leşme olamaz. Demokrasiye, öz yönetime,toplumsal özgürlüğe, temel insan hak ve

özgürlüklerine inanarak; bunların ku-rumlaşması çalışmalarına katılmak

kadın özgürlük mücadelesi içinbir tercih meselesi değil,

gerekliliktir.

Page 145: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

145

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

değerlendiriyoruz. Kürt Özgürlük Hakikatinin esası, temel olanı kadın cinsinin toplu,kolektif özgürlük mücadelesidir. İnsanlığın kurtuluşunun kadın özgürlüğünün, eşit-liğinin gelişimi ile mümkün olabileceğini bugün artık pek çok kesim belirtmekte.

İkincisi: Kadın özgürlük hareketlerinin ve feminist hareketlerin erkeğin değişim vedönüşümüne dönük bir programı olmalıdır. Erkeği toptan ret etme, suçlama, yoksayma yerine onu kendisi ile tanıştıracak, kendisini tanıyacak, sorgulatacak bir po-zisyona getirebilmek önemlidir. Yani erkekleri kendi haline bırakarak “kendi ken-dilerini özgürleştirsinler, bize ne” ya da “erkeklere hiçbir biçimde katlanamıyorum”demek sonuç alıcı değildir. Örneğin erkeklere dönük “farkındalık yaratma grupla-rının” kurulması, bu grupların kurulmasına öncülük, rehberlik etmek son dereceönemlidir. Erkekler bir yere kadar kendi kendilerini eğitebilirler. Ancak asla radikalbir dönüşümü ve kendini tanımayı gerçekleştiremezler. Kadınlar kendi içlerindekadın kadına tartışarak bunu gerçekleştiriyorlar. Ancak egemenlikli inşadan dolayıerkeklerin kendi kendilerine bunu yapabilmesi nerede ise imkansızdır. Bu nedenleözgürlük mücadelesinde kararlı, bilinçli, örgütlü kadınların erkeği ve toplumu öz-gürlük temelinde eğitmesi stratejik bir görevdir.

Bu eğitimlerde erkeğin egemenliği bir avantaj olarak görmesi ve sanki erkek öz-gürleşirse bu avantajlardan vazgeçiyor gibi algılaması üzerinde özenle durmak ge-rekir. “Köle bir kadın”la yaşamanın ya da ‘güçsüz bir kadın’ karşısında hakimiyetgeliştirmenin, sömürmenin neresi avantajdır? Aslında bu insanlık dışı, onursuz birdavranıştır. Bunun iyi kavranması son derece önemli bir konu olmaktadır.

Erkeğin değişim-dönüşümü konusunda bireysel çabalar da gelişmekte.Ancak soruntek tek erkeklerin değişmesinin de ötesinde bir zihniyetin aşılması sorunu olduğu içinörgütlü mücadele yürütmeden başarı sağlanmadığını yaşanan deneyimlerden çokbariz olarak görüyoruz. Dolayısıyla eğitim konusuna da örgütlü bir şekilde yakla-şım geliştirmek gerekiyor.

Üçüncüsü: Kadınların var oluş kaynağı özgür bilinç temelinde gelişen kadın ku-rumlaşmalarıdır. Buna bir nevi kadınların öz yönetim sistemini oluşturma da diye-biliriz. Kadınlar duygularına kadar örgütlü olmak ve bilinçli, iradeli yaklaşmakdurumundadır. Bu temel de toplumsal yaşamın her alanında kadınlar kendi renk-leri, örgütlülükleri ve iradeleri temelinde katılım gösterebilmeli. Bu anlamda özgünkadın kurumlarının, örgütlülüklerinin yaşamın her sorununa dair oluşturulması, biryaklaşım sergilemesi, bu mücadeleleri toplumsal mücadelelerle bütünleştirmesi ha-yatidir. Kendini erkekten tamamen soyutlamış ya da örgütlü bir kadın kimliği te-melinde mücadele etmeyen kadın hakikati toplumsal dönüşümü sağlayamaz.Dolayısı ile bin bir emekle, zar zor elde ettiği kadın kazanımlarını, özgürlüğünü ka-lıcı ve sürekli hale getiremez. Güvence altına alamaz.

Page 146: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

146

J i n J i y a n A z a d î

Dördüncüsü: Karşımızda farklı erkeklik modellerinin olduğunu kabul etmeliyiz.Her erkeğin durumu aynı değildir. Kadın düşmanı erkekler, maço erkekler, he-gemonik erkeklikler, tarafsız erkekler, kadınlarla birlikte kendilerini değişmek,dönüşmek isteyen erkeklere karşı ayrı ayrı değişik stratejilerle bir mücadele ol-malıdır. Sonuçta erkekliğin tüm yönleriyle, tüm biçimlerine karşı mücadele edi-yoruz. Ancak farklı strateji ve yaklaşımlarla mücadele etmemiz daha sonuçalıcıdır. Bu bakımdan; hegemonik erkeklikte ısrar eden bunu savunan erkeklerlecepheden mücadele edilmesi, reddedilmesi kaçınılmazdır.

Bir biçimde hegemonik erkekliğin avantajları olduğunu düşünüp bundan vaz-geçmeyenler ama çelişkileri da olan erkeklerle eğitimi de esas alan bir müca-dele, özgürleşmeye ikna etme temelli bir mücadele etkili olabilir.

Kendilerini tamamen kadın özgürlük mücadelesinde gören erkekler var. Bu er-keklerle mücadele daha incelikli olmak durumundadır. Ben özgür bir erkeğimdiyen her erkeğe tedbir almadan güvenmek yanlıştır. Çeşitli mücadele alanla-rında ortak mücadele yürütülerek, arkadaşlık yapılarak gelişimlerinin derinleş-mesi sağlamak önemlidir. Burada temel amaç öncelikle erkeğin bir arkadaş, dosthaline getirilmesidir. Çünkü erkeğin kadına cinsel yaklaşımların dışında bir ar-kadaş ve dost olarak yaklaşabilmesi, Ortadoğu’da bir devrim demektir.

Günümüzde özgürlük, demokrasi, ekolojik mücadelelerin yükselmesi itibarı ileçok önemli bir genç erkek kesimi, kadın özgürlük mücadelesi ile birlikte yürü-mek, yeni özgür bir erkek modelini kendi şahsında geliştirmek istiyor. Diğer ta-raftan bir kısım gençliğin ise tam tersine erkekliğe sarıldığı, kimlik arayışını buşekilde şiddet ve cinsellikle dışa vurduğunu da görüyoruz. Ancak sonuçta mev-cut ataerkil sistemden genç erkeklerin büyük rahatsızlık duyduğu ve bunu aşmakistediği ya da kimlik arayışına girdiği açıktır. Özellikle coğrafyamız açısındanfeodalizm ve modernizm arasında sıkışan gençliğin, çelişkilerini özgürlüğe yö-neltmek için özgün çalışmalar yürütülmesi gerektiği görülüyor.

Gençliğin yaşamın her düzleminde kadın hareketleri ile birlikte hareket etmesinisağlayacak projeler, eğitimler, strateji ve taktikler, eylemler geliştirilmelidir. He-gemonik erkek aklı gençleri, çocukları, kadınları her türlü tecavüz sistemi içindetutuyor. Ataerkinin sorumluluğunu da kadınlara yüklemek isteyen “erkekleri deyetiştiren kadınlardır” tuzağına düşmeden, çocukların ve gençlerin eğitilmesi so-rununa özenle yaklaşmak gerekiyor. Özgür erkek kimliğinin yaratımı çocukluk-tan başlar. Öyleyse çocukları, gençleri egemen erkek sistemin insafına terketmemeliyiz. Özgür kadın kimliği, sevgisi, arkadaşlığını çocuklara, gençlere öğ-retebilmek önemlidir.

Page 147: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

147

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Özgürleşmek isteyen erkeklere hegemonik sistem çok acımasız saldırıyor. Onuküçük düşürmeye çalışıyor. Ama özgürleşme iddiasında olan kadınların da özgür-leşmeye çalışan erkekleri -erkek değil mi sonuçta- diyerek reddetmesi, bu erkeklerdebir çıkışsızlığa yol açıyor. Oysaki özgürleşen erkek cephesini geliştirecek, çoğalta-cak bir yaklaşım içinde olunduğunda daha olumlu gelişmelerin açığa çıktığını ya-şadığımız deneyimlerde görebildik.

Beşincisi: Toplumsal yaşam içinde duygu ve genlerine kadar örgütlü biregemen erkeklik inşası var. Bu sisteme karşı kadınların alternatif yaşamanlayışı, söylemleri, duruşunda bir netleşme olmalıdır. Özgür kadın duruşuörgütlü, yaratıcı, inisiyatifli, çekici olmayı gerektirir. Kadınların yaşamıkazandıran, yapılandıran pozitif bir dili ve duruşu yaratması önemlidir. El-bette bir kadının kabul ve ret ölçüleri net olmalıdır. Ancak bu emek, bilinç,örgütlülük, irade ile kendini ve erkeği yaratma işidir. Kadınlar bu konudabirbirini hem eğiten hem öğreten bir pozisyonda olduğu sürece başarılı so-nuçlar elde edebilir. Tecrübelerin kuşaktan kuşağa aktarılacağı eğitim, pay-laşım, mekân ve araçlarının geliştirilmesi önemlidir. Basın, sosyal medyabu anlamda kadın eğitimleri için yaygın kullanılabilecek alanların başındagelmektedir.

Altıncı: Kadınlar ister evde olsun isterse kamusal alanda yer almış olsun,kendi kurumlaşmaları, sistemleri oluşmadıkça güvencesizdir, sömürüyeaçıktır. Kadının yaşamın siyasi, sosyal, öz savunma, ekonomi, kültür vb.tüm yaşam alanlarında örgütlü bir alternatifi geliştirmesi çok önemlidir.Ancak en zor alan duygular alanıdır. Yani kadın ile erkek arasındaki ilişkidüzenekleri, evlilik, aile kurumu en çok zorlandığımız alandır. Evlilik ku-rumu içinde ya da özgür birliktelikler adına geliştirilen formlarda yenidenyaşanan klasik karı-koca ilişkilerinin, gelenekselliğin nasıl aşılabileceğiönemli bir sorundur. Kadın ve erkeğin biyolojik, kültürel farklılıklarını so-runun kaynağı olarak görme eğilimi de yok değil. Yine mevcut erkeklik vekadınlık ret edilirken cevabın cinsiyetsiz beden veya farklı cinsel kimlik-lerde aranması da bir eğilim olarak gelişiyor. Bunlar son derece eleştiriyeve sorguya açık bir durumu da beraberinde getirmektedir. Farklılıklar, ya-şamın zenginliği, çeşitliliği ve güzelliği, tamamlayıcılığıdır. Çözüm kadınve erkek kimliklerinin dışında kimlikler aramaktan çok mevcut kadınlıkve erkeklik rollerinin çözülmesi, kadının ve erkeğin özgürleşmesi, alter-natif özgür, adaletli, eşitlikçi bir yaşamın inşasıdır. Bu da öncelikle kadın-ların özgürleşmesinden, erkeklerin de egemenliğini bırakmasından başlar.Bu zorlu alanda cevaplar geliştirmenin anahtarı olarak özgür eş yaşamnedir ve nasıl geliştirilecek sorusu karşımızda durmaktadır.

Page 148: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

148

J i n J i y a n A z a d î

Sonuç YerineSon tahlilde deneyimlerimizden çıkardığımız sonuç, erkeğin değişim ve dönüşü-münün iradeli, örgütlü, özgür, eşit kadın gerçekliği ile gelişebileceğidir. Tarihsel ola-rak en alt katmana itilmiş olan kadınların yaşamın tüm alanlarında özgürlük zihniyetiile katılımı, eşitliğini geliştirmek gerekiyor. Bunun için de yaşamın her alanında ka-dınların güç toplaması, yani bir kadın sistemi, toplumsal bir yaşam düzeneğininoluşması gerekiyor. Kendi hayatı, tercihleri, mücadelesi ile kolektif kadın kimliği-nin gelişimine öncelik vererek yaşayan kadın erkeği değiştirebilir. Rojava KadınDevriminde bu konuda önemli adımlar atıldı. Diğer yandan 21. yüzyıl kadın dev-rimleri aynı zamanda özgür erkeğin yaratımını da geliştirmek zorunda.

Erkeğin değişim ve dönüşümü, erkeğin öldürülmesi kapsamlı bir stratejinin belir-lenmesi ve güçlü bir mücadele yürütülmesi ile mümkündür. Bu anlamda erkeğindeğişimi, dönüşümünün kadınlar için ne ifade ettiğini, kadınların bunu sağlamakiçin nasıl politikalar geliştirebileceği üzerinde durduk bu yazıda esas olarak. Bu öz-gürlük arayışı olan erkeklerin sorumlulukları olduğunu erkeklerin değişim ve dö-nüşüm için mücadele yürütmesi gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Kadınlar veerkekler olarak ‘an’da özgürlüğü kazanmak, dönüşümü sağlamak üzerine yoğun-laşma, yine günlük yaşamımızdaki duruşlarımız önemli. Hegemonik sistemin yaşamkalıplarıyla yaşarken, özgürlükçü söylem geliştirmek kesinlikle bir sonuç yaratmı-yor. Gündelik yaşamın her anına, alanına, sanata, sinemaya, romana, müziğe, şiire,kültürel çalışmalara özgürlük arayış ve çabasını yansıtmak gerekiyor.

Page 149: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

149

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Kaynakça

Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak,https://www.academia.edu/19054616. Erişim Tarihi: 10.04.2020.

Abdullah Öcalan, Eşitliğe ve Özgürlüğe Yürüyüş, Bilim Aydınlanma Yayınları,https://www.academia.edu/24669213. Erişim Tarihi: 08.04.2020

Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri çev. Adnan Cemgil, Belge Yayınları, İstanbul, 1997.Bell Hooks, Değişme İsteği: Erkekler, Erkeklik ve Sevgi çev. Zeynep Kutluata, BGST Ya-yınları, İstanbul, 2018.

Deniz Kandiyoti, Erkeklik Sorgulanıyor, Kavramın Geçmişi, Çıkmazları ve Geleceği,https://medyascope.tv/2019/10/09/erkeklik-sorgulaniyor-4-kavramin-gecmisi-cikmazlari-ve-gelecegi-deniz-kandiyoti-ile-soylesi/ Erişim Tarihi: 01.04.2020.

Egemen Kepekçi, “(Hegemonik) Erkeklik Eleştirisi ve Feminizm Birlikteliği Mümkünmü?” Kadın Araştırmaları Dergisi, Sayı: 11, 2014, sf. 59-86.

Gülsunay Uysal, Erkeklerin Babalık Rollerine Girmeden İnisiyatif Almalarını Sağlamalıyızhttps://www.sivilsayfalar.org/2019/03/27/erkeklerin-babalik-rollerine-girmeden-inisiyatif-almalarini-saglamaliyiz/ Erişim Tarihi: 05.04.2020.

Gülsunay Uysal, Erkeklik Güçleri Artık Garantili Görünmüyorhttps://www.sivilsayfalar.org/2019/03/22/erkeklik-gucleri-artik-garantili-gorulmuyor/Erişim Tarihi: 25.03.2020.

Mahir Sayın, Erkeği Öldürmek, Zelal Yayıncılık, 1998.Muhittin Şahin, Türkiye’de Erkekliğin Dönüşümü: Eğitim, Kültür, Etkileşim, Siyasal Kitab-evi, Ankara, 2018.

Michael E. Messner, Politics of Masculinities: Men in Movements, Sage, 1997.Ş. Şerif. “Nasıl Bir Yaşam”, Eğitim Devresi Erkeği Öldürme Dersi Tartışmalarıhttps://www.academia.edu/16931275, Erişim Tarihi: 10.04.2020.

Nurseli Yeşim Sünbüloğlu, “Eşitlikçi Erkeklerin Tahayyül Edilmesi Gerekliliği, Tesadüf Değil”52 Erkek 52 Hafta Erkek Şiddetini Yazıyor, Ips İletişim Vakfı Yayınları, İstanbul, 2019.

Pierre Bourdieu, Eril Tahakküm, çev. Bedir Yılmaz, Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 2014.Robert W. Connell, Toplumsal Cinsiyet ve İktidar, çev. Cem Soydemir, Ayrıntı Yayınları,İstanbul, 1998.

Robert W. Connell, 2005: 212-213, akt. Şafak Horzum, “Erkek ve Erkeklik Çalışmaları:Sorunsaldan Kuramsala”, Amasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 4,Aralık 2018, Sf. 75-101.

Serpil Sancar, Erkeklik: İmkânsız İktidar Ailede, Piyasada ve Sokakta Erkekler, Metis Ya-yınları, İstanbul, 2011.

Page 150: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

150

J i n J i y a n A z a d î

Son dönemdeki küresel kadın eylemliliklerinde öne çıkan sloganlardan birtanesi de The future is female, yani ‘gelecek dişildir/kadındır’. Bu sadecebir temenni ya da varsayım mıdır? Yoksa tarihsel bir zorunluluk, hattakader? Elbette ki değil. 21. yüzyıl kadın yüzyılı olacaktır diye garantilen-miş bir durum yok. Ancak her zamankinden daha fazla bu çağda toplum-sal düzeni radikal bir şekilde değiştirip özgürleştirme koşul ve olanaklarıdoğmuştur. Bu ise özünde devletli uygar sisteminin ve onun güncel versi-yonu olan kapitalist modernite sisteminin yapısallığı ve kadın sorunundasaklı özgürlük-kölelik ikileminin güncelliği ile doğrudan bağlantılıdır.

Küresel kapitalist sistemin ve onun modernitesinin yaşadığı krizli halinkendini günümüzde en fazla yansıttığı alan ve olgu, bu ikilemdir. Budurum, tesadüfi olmayıp kadın ve onun etrafında oluşan ilişki ve çelişkilerdüzenine dayanıyor. Kadın sorunu, bütün toplumsal sorunların kök hücre-sini oluşturduğu için egemen sistemin en derin ve yapısal çelişki yaşadığıtoplumsal varlık da kadındır. O nedenle bütün düğümlerin çözülebileceği,yani özgürlük sorununun gerçek çözüme evirilebileceği yegâne alan dakadın özgürlüğüdür. Bu, indirgemeci bir yaklaşım olmayıp kadın özgür-lüğü ile toplum özgürlüğü arasındaki diyalektik ilişki derinliğine tahlil edil-diğinde ortaya çıkan bir gerçektir. O yüzden toplumsal özgürlük, adalet vedemokrasi için mücadele eden her hareket, başarılı olmak istiyorsa kadın

Diyalektiğin Kopuş Momenti21. Yüzyıl Kadın Enternasyonalizmi OlarakDünya Demokratik Kadın KonfederalizmiMeral Çiçek

Page 151: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

151

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

özgürlüğünü merkezine almak durumundadır.1 Özellikle de 20. yüzyıl sol-sosyalist çizgideki devrimci hareket ve mücadele deneyimlerinden çıkaracağı-mız temel sonuç budur.

Bununla birlikte çağımızın karakteri de bunu gerektiriyor. Zira günümüz toplumsalhareket ve mücadelelerin öncelikle kadın özgürlüğü, ekoloji ve demokrasi sorunuetrafında gelişim gösterdiğine tanık oluyoruz.2 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde ka-dındaki özgürlük arayışının (ve bilincinin) giderek büyümesinin esas nedeni, erkekegemenlikli dünyanın geçerliliğini eskiyi de aratmayacak şekilde sürdürmekteki ıs-rarıdır. Bu ise kadın sorununu ağırlaştırmaktadır. Zıt gibi görünen ancak özünde kar-şılıklı olarak birbirini koşullandıran iki paralel durum söz konusudur.Aslında paraleldurumdan ziyade, diyalektik bir ilişkiden söz etmek daha doğru olur. Bunu belirtir-ken baskıyı, iktidarı, egemenliği olumlamadığım gibi meşru, doğal veya sonsuz daele almıyorum. Ancak kişideki özgürlük arayışını ve dolayısıyla mücadele iddiasınıortaya çıkaran, hissedilen zincirlerdir. Bununla birlikte zincirlenmek istenen de sözkonusu arayış ve iddia düzeyidir. Bu, simbiyotik bir ilişki değil. Fakat baskı ile baş-kaldırı arasında, denge anlamını taşımayan diyalektik bir bağ söz konusudur. Bugünbüyüyen kadın özgürlük bilinci ve arayışı karşısında kadına yönelik saldırılarını yo-ğunlaştırıp arttıran erkek egemenlikli sistemi en fazla zorlayan ve zayıflatan da kadınözgürlük ve eşitlik mücadelesidir. Bazı zamanlarda diyalektik, kopuş eşiğine taşı-nabilir. Günümüzde böyle bir potansiyel momentin eşiğindeyiz.

Sosyal Hareketler Açısından Varlık-Bilinç-FormBu potansiyel moment, kendiliğinden yaşamsallık kazanmaz. Potansiyeli hakikatedönüştürebilecek olan devrimci mücadeledir. Fakat mücadelenin sonuç alıcılığınıbelirleyen, varlık-bilinç-form üçlüsüdür.3 Felsefede özellikle birey ve toplum bağ-lamında irdelenen bu üçlü, devrimci hareketlere uyarlandığında aynı anlamı taşır.Kabaca şöyle diyebiliriz: Mücadele, daha doğrusu hareket varlık, ideolojide bilinç ise hareketin örgütlenme biçimi ve yapısı/yapısallığı form oluyor.

1 Bu, kadın özgürlüğünü merkezine alan her hareketin başarılı olacağı anlamını taşı-maz elbet ancak tersi durumda başarısızlığa mahkûmiyet söz konusu olur.

2 Kadın cephesinden; #NiUnaMenos, #MeToo, ekoloji ve demokrasi hareketleri ola-rak; Gelecek için Cumalar (Fridays for Future), DiEM25 (Avrupa’da Demokrasi Ha-reketi), #BlackLivesMatter örnek gösterilebilir.

3 Üçlü kelimesinin Latince karşılığı olan triad, üç parçalı bir anlatım anlamına gelenüçlemeden farklı olarak bir bütünlüğü ifade ediyor. Hegel felsefesinde triad, üçaşama halindeki tarihsel gelişmeyi (tez-antitez-sentez) ifadelendirir.

Page 152: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

152

J i n J i y a n A z a d î

Varlık, bilinç ve form arasında bütünlük4 sağlayan hareketler, gerçek anlamda dev-rimci hareketler olarak kapitalist modernite sistemine karşı başarı sağlayabilir. Ter-sine bütünlük sağlanamadığında, üç ayaklı masanın ayaklarından her biri farklıuzunlukta olduğunda masa her an devrilebilir, üzerinde duran her şey de kayıp dü-şebilir. Gerçek bu iken, sol-sosyalist çizgideki antikapitalist örgüt ve hareketlerinformda yenilenme arayışı kendini pek göstermezken kadın örgütlemelerde ise gev-şek formlar daha çok benimsenebilmektedir.

Oysa kadın kurtuluşunu sağlamak yönünde, günümüzde sahip olduğumuz tarih-sel olanak ve bir de zorunlulukları gevşek bir form ile karşılamamız mümkündeğildir. Küresel düzeyde örgütlenen ataerkil kapitalist sistem gerçeğine karşıancak küresel düzeyde yürütüldüğünde sonuç alabilecek olan bir kadın özgür-lük mücadelesi, bu amaca uygun form gerektiriyor. Onlarca yıldır sayısız yerel,bölgesel ve uluslararası platformda, kadınlar olarak sonuç almak istiyorsak bir-likte, yani ortak mücadele yürütmemiz gerektiğini söylüyoruz. Birbirinden kopukve kendi başına’dan ziyade birlikte, koordineli, dayanışma içinde bir mücadeleile egemen sistemi zorlayabileceğimizi ifade ediyoruz. Hedef ve ihtiyaçları or-taya koyuyoruz. Ama tespitlerimize denk bir yol ve yöntem tartışması açığa çık-mıyor. Elbette ki dünya çapında çeşitli birlik, ittifak, platform, ağ vb. ortakörgütlemeler yoluyla kadınlar ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde ortakmücadele yürütüyor. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi de çeşitli uluslararasıörgütlenmelerde5 yerini alıp dünya kadınlarıyla ortaklaşıyor. Fakat mevcutortak örgütlemelerin etki düzeyine bakıldığında çağımızın şart ve ihtiyaçlarınadenk olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Hatta birçok ortak örgütlemenin hedef-lenen düzeyde işlevli olmadığını, çoğu zaman bir hareketin inisiyatif, sorum-luluk ve aktif öncülüğüne bağlı kaldığını, organikleşmeyip teknik kaldığını dakendi tecrübelerimizden yola çıkarak belirtebiliriz. Örneğin Kürdistan Kadın Öz-gürlük Hareketini temsilen Ortadoğu koordinatörü olarak içinde yer aldığım

4 Abdullah Öcalan, varlık-bilinç-form ilişkisini şu şekilde tanımlar: “Zayfı varlıkla ye-terli bilinç oluşturulamadığı gibi, ‘nitelikli form’ düzeyi de yakalanamıyor. En temelihtiyaç ise birbirini tamamlayan, besleyen ve nitelik kazandıran ‘varlık, bilinç veform’ düzeyini yakalamadır. Çarpık varlık, çarpık bilinç, çarpık form hali az etkilideğildir. (…) varlığı oluşturan kültürdür, geliştiren bilinçtir, form kazanma düzeyide bu ikisine bağlıdır. Form bilincin örgütlülüğe kavuşma hali de oluyor.”

5 Burada Dünya Kadın Yürüyüşü (World Women’s March), Taban Kadınlarının DünyaKadın Konferansı (World Women’s Conference of Grassroots Women) veya Fili-pinli kadınlar öncülüğünde kurulan Uluslararası Kadın İttifakı (International Wo-men’s Alliance) örnek gösterilebilir. Yine yerel düzeyde içinde yer alınan, hattaöncülük yapılan meclis, platform vb. örgütlemeler var.

Page 153: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

153

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Taban Kadınlarının Dünya Kadın Konferansı (World Women’s Conference ofGrassroots Women)6 bileşenleriyle 5 yılda bir düzenlenen konferansın dışında pekgörüşmediğimiz gibi yılda bir yapılan koordinasyon toplantılar üzerinden gözle gö-rülür bir ortak mücadele geliştirebildiğimiz de söylenemez. Koordinasyon toplan-tılarında aldığımız dayanışma kararları, çoğu zaman yazılı mesajların ötesinegitmiyor. Saldırı altındaki bir bileşenimiz için harekete geçme, eylem düzenleme,(kendi toplumunda da) gündem yaratma açıkçası pek gelişmiyor. Veya gelişse deağırlıkta Avrupa’daki kadınlar ‘dayanışanlar’ oluyor. Ortadoğu’dan bakıncaşöyle düşünebiliriz: Biz ‘onlarla’ aynı koşullara sahip değiliz. Bizim ülke-mizde savaş var, faşizm var, varlık mücadelesi veriyoruz. Onlar daha rahatkoşullarda yaşıyor, bir direniş içerisinde değiller, dolayısıyla onlar aslında bubiçimde, yani dayanışma üzerinden sistem karşıtı mücadelelerini somutlaş-tırıyor. Bu elbette ki son derece yanlış bir algıdır ancak zihinlerimizde yerinialmıştır, alıyordur. Niyetimiz bu olmayabilir (değildir de) ama fiilen her-kesten dayanışma bekleyen (çünkü en çok biz saldırı altında olduğumuzudüşünüyoruz ve bu bir açıdan doğrudur da) ancak başka hareketlere karşısomut dayanışma göstermede zayıf kalan bir noktadayız. Dolayısıyla enter-nasyonalizmi de pratikte daha çok kendisiyle dayanışma olarak algılayanancak örneğin Latin Amerika’da devlet güçleri tarafından katledilen öncükadınlar için dayanışma eylemi yapmayan bir realite söz konusu olabiliyor.Yine uluslar üstü mücadelelerden pratikte kopukluk kendini gösterebiliyor.Örneğin Fridays for Future eylemlerinin Kürdistan ayağı, Rojava’da bir kezyapılan bir eylem haricinde sağlanamadı. Oysa devrim kendini ekolojik pa-radigmaya dayandırıyor. Bir diğer nokta, içinde yer alınan oluşumlar bazenortak eylem kararları alıyor ve etkili olabilmesi için bütün bileşenlerin bukararları uygulaması ve buna göre bir hazırlık ile örgütleme yapması gere-kiyor. Ortak örgütün/oluşumun bayrağının yükseltilmesi, belirlediği sloganınpankartta taşınması gerekiyor. Anlayış düzeyinde bunun gerekliliği giderekdaha fazla kavransa da, pratikte bunun sorumluluğunu taşıyıp yerine getirmeeksik kalıyor. Bunun sebeplerinden biri de, ‘dışarıyla’ ilişkiyi sağlayan bi-rimlerle ‘içeriyi’ örgütleyen birimler arasındaki kopukluktur. Birçok hareketaçısından geçerli olan bu durum, ortak örgütlemelerin yeterince işlevli veetkin olmamasında rol oynuyor.

6 İlk konferans 2011 yılında Venezuela’nın başkenti Caracas’ta toplandı. İkincisi2016’da Nepal’in başkenti Katmandu’da gerçekleştirildi. İki konferansa da Kürtkadın heyetleri katılım sağladı. Kürt Kadın Hareketi, Ortadoğu’yu temsilen dünyakoordinasyonunda yer alıyor.

Page 154: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

154

J i n J i y a n A z a d î

Bununla birlikte birçok ortak oluşumun ortaya çıkma sürecinin yeterince kolektif yü-rütülmeyişi de sonucu olumsuz etkileyebiliyor. Örneğin ulusal bir zeminde örgüt-lenen bir hareket, benzer ideolojik-politik çizgideki hareketlerle ortak bir çatıyagitme hedefini belirleyip süreci öncelikle kendi içinde başlatıp, zamanla diğer ha-reketleri dahil ettiğinde, inisiyatif (ve sorumluluk) pratikte yine kendisinde kalabi-liyor. Çok sayıda örgüt ve hareket bu oluşumun içinde yerini alsa da aslında pratikteyeterince sahiplenmiyor veya biraz da pragmatik bir anlayış ile söz konusu olu-şumu, farklı hareketlere ulaşma ve ilişki alanını genişletme zemini olarak görüyor.Dolayısıyla çok da sorumluluk üstlenmiyor, girişimci örgütten bekleyen noktadakalıyor. O nedenle ortak oluşumlara gitme sürecinin de başından itibaren kolektif birşekilde örülmesi, bütün potansiyel bileşenlerin hissettiği ihtiyaç doğrultusunda inşaedilen örgütlemenin nasılına ilişkin öncelikle ortak tartışma süreçlerinin geliştiril-mesi ve bütün adımların birlikte atılması oldukça elzemdir. Bir çatıyı birlikte, ko-lektif düşünsel ve pratik emek ile oluşturmak farklı, hazır olan ve başkalarınınyaşadığı bir eve taşınmak farklı bir şeydir.

Bu bağlamda yerel hareketlerin kendilerini evrensel bir mücadelenin parçaları ola-rak görüp bu doğrultuda örgütlemesi, ideolojik çizgisini bu yönlü geliştirmesi önemliolduğu kadar evrenselcilik tuzağından uzak durulması da mühimdir. Zira evrensel-cilik, yani kendindekini herkese farz etme yaklaşımı da ortak mücadelenin önündekiengellerdir bir tanesidir.

Kadın Özgürlük Mücadelesinin KapsayıcılığıDolayısıyla dünya kadın grup, örgüt ve hare-

ketleri olarak ortak mücadeleyi geliştirirkentikel ile evrensel, yerel ile küresel arasındakioptimal dengeyi sağlamamız elzem olmak-tadır. Bu mücadelenin ortak mekanizmala-rının işlevli ve etkin olması da bu bağlamdaböylesi bir dengeye dayanan mücadele for-munu geliştirmemize bağlıdır. Bu tarzformların hiç olmadığını söyleyemeyiz. Gü-nümüzde olumlu örnekler var. Arjantin’de

kürtaj hakkının kazanılması için inşa edilenkadın cephesi olumlu bir örnek olarak göste-

rilebilir. Ancak bu kampanya da büyük ölçüdeArjantin ile sınırlı kalıp ‘Bedenim benimdir’

veya ‘Benim bedenim, benim kararım’ sloganı et-rafında küresel ölçekte kürtaj hakkının kazanılması ve

Bubağlamda yerel ha-

reketlerin kendilerini ev-rensel bir mücadelenin

parçaları olarak görüp bu doğrul-tuda örgütlemesi, ideolojik çizgisinibu yönlü geliştirmesi önemli olduğukadar evrenselcilik tuzağından uzakdurulması da mühimdir. Zira ev-renselcilik, yani kendindekini her-

kese farz etme yaklaşımı daortak mücadelenin önün-

deki engellerdir birtanesidir.

Page 155: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

155

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

savunulması için bir mücadele koordinasyonuna dönüşemedi. Şu bir gerçektir: Hergrup öncelikle bulunduğu zemindeki toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel vb. gün-demler üzerinden mücadelesini örgütleyip geliştirir. Ataerkil, sömürgeci, kapitalisthegemonyanın somut ifadeleri değişkenlik gösterebilir. Ancak nihayetinde küreselbir sistemle karşı karşıyayız ve onun tikel ifade biçimlerindeki evrenselliği, evren-selliğinde ise tikelliklerini tespit edip bağ kurduğumuz oranda güçlü bir karşı-he-gemonya oluşturabiliriz. Bunu mevcut bütün toplumsal hareketler arasında en iyikadın özgürlük mücadelesi sağlayabilir.

Kadın özgürlük sorununun günümüzde oldukça görünür bir biçimde toplumsal mü-cadelelerin merkezinde yerini alması hem temsil düzeyi hem de bütünlülüğündenkaynağını alıyor. Kadın hak, eşitlik ve özgürlük mücadelesi bütün ezilenleri kucak-ladığı gibi, bütünlüğünden kaynaklı olarak da en geniş egemen sistem karşıtı mü-cadelesini örme kabiliyetine sahiptir. Bu yönüyle kadın mücadelesi içlemcidir,kapsayıcıdır. Çevre, demokrasi, adalet, eşitlik, katılımcılık mücadelelerini de bün-yesinde taşıyan bir bütünselliğe sahiptir. Ne 19. yüzyıl burjuva mücadelesi ne de20. yüzyıl emek hareketleri, 21. yüzyıldaki kadın mücadelesi kadar kapsayıcı ve bü-tünlüklü olabilmiştir. Kapsayıcılık ve bütünsellik kadın mücadelesini daha esnek,renkli ve yaratıcı kılıyor. Dogmatizm ve bürokrasinin etkilerini sınırlıyor. Sınır inşaeden veya vurgulayan değil, aşan ve aştıran bir niteliği var. Tek kırmızı çizgisi cinsdüşmanlığı, ırkçılık, faşizmdir. 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki küresel kadın müca-delesi bu niteliğiyle geçen yüzyıllardaki bütün toplumsal hareketlerden daha fazlaevrensel bir düzey yakalama potansiyeline sahiptir. Bununla birlikte bütün temelkördüğümleri kendi bünyesinde kapsadığı için kadın özgürlük mücadelesi küreselçapta bir demokrasi, ekoloji ve özgürlük hareketinin doğuşunu sağlayabilir. Ki böy-lesi bir hareketin öncülüğünü ancak ve ancak kadın özgürlük mücadelesi yapabilir.Bunun tarihsel ve yapısal koşulları ortaya çıkmıştır. Hatta böylesi bir öncülük tarihibir misyon olarak kendini dünya kadın hareketlerine dayatmaktadır.

Peki kadın hareketlerinin mevcut örgütlülük ve mücadele düzeyi böylesi bir tarih-sel rolü karşılamaya yeterli midir? Kadın örgüt ve hareketleri hem bölgesel hem deuluslarüstü çapta ne kadar bütünlüklü ve kapsayıcı, ortak mücadeleyi ne kadar ge-liştirebiliyorlar? Ki evrensel bir sistem olarak ataerkil kapitalist düzeni aştıracakkadın öncülüğündeki demokrasi, ekoloji ve özgürlük mücadelesi de evrensel bir ni-telik ve küresel bir çapa sahip olduğu oranda başarılı olabilir. Herkes kendi başınave yan yana değil de optimal bir tikel-evrensel denge doğrultusunda koordineli, sis-temli, örgütlü, deneyim ve gücü kolektifleştiren ortak bir mücadele gereklidir. Nekendi yerelinde çevresinden kopan ne de özgünlüklerini genele kurban eden. Bununiçin hem yatay hem dikey çoklu ilişki, temas ve bağlara dayalı bir örgütlenme mo-deli, zihniyeti ve formu inşa etmek gerekli.

Page 156: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

156

J i n J i y a n A z a d î

Enternasyonalizm ve Enternasyonal Denemeleri

Yerel ile uluslarüstü [supranasyonal]7 arasındaki optimal dengeye dayanan,birini önceleyip diğerini ötelemeyen böylesi bir ortak mücadele anlayış ve for-munu ‘kadın enternasyonalizmi’ olarak isimlendirip somutlaştırabilir miyiz?Ki geçtiğimiz yüzyılda sol-sosyalist çizgideki antikapitalist, antifaşist, ulusalkurtuluşçu mücadelelerin ve halk hareketlerinin buluşması ve koordinasyonuağırlıkta enternasyonalizm ve uluslararası dayanışma ilkesi temelinde vücutbulmuştur. Fransız Devrimi ile yaygınlaşan insanların kardeşliği fikri, 19. yüz-yılda Marks ve Engels tarafından proleter enternasyonalizm anlayışı olarak sı-nıfsal bir temele oturtulmuştur. Kapitalizmin bir dünya sistemi olduğundanhareketle, işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesinin de ancak uluslararasıbir temelde hayat bulabileceği tespiti yapılmıştır. Nitekim Marks ve Engels1847’de Komünistler Birliği’ne katıldıklarında, birliğin eski Bütün insanlarkardeştir şiarı Bütün dünya işçileri, birleşin sloganına dönüştü. Farklı ülkele-rin işçi sınıfları arasındaki dayanışma, proleter enternasyonalizmin önemli birbileşeni olarak görüldüyse de, enternasyonalizm dayanışmanın ötesinde ortakmücadelenin ruh birliği olarak ele alınmıştır. Bununla birlikte sosyalist dünyadevrimini gerçekleştirmek için bir “dünya partisi”ne, yani bir Enternasyonal’egereksinim duyulmuş, bu amaçla dört büyük Enternasyonal (1864, 1889, 1919ve 1938) girişimi olmuştur. Önemli bir mücadele deneyimi sağlamakla birlikteEnternasyonallerin tümü başarısız kalıp dağılmıştır. Bu başarısızlığı tek bir ne-dene bağlamak mümkün değildir elbet ancak ulus-devleti ele alış ve milliyet-çiliğin etkilerinin belirleyici rol oynadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Buanlamda daha başından işçi sınıfı için temel mücadele çerçevesinin ulus-dev-let olarak benimsenmesi, 19. yüzyılın ortalarına kadar Batı Avrupa’da da çokgüçlü olan kent ve köy isyanlarına dayalı demokratik konfederatif oluşumlargerici bulunarak merkezi ulus-devletin desteklenmesi söz konusu olmuştur.İkinci Enternasyonal’in yeniden ilanı ulusal şovenizmin gölgesi altında yapı-lırken, 1. Dünya Savaşı sırasında savaşa karşı birleşik bir cephe geliştirememesidağılmasına sebep olmuştur. Sosyal demokratların kendi devletlerinin savaşını

7 Enternasyonal (uluslararası), supranasyonal (uluslarüstü) ve transnasyonal (uluslar-ötesi) kavramlarının üçündeki ‘nasyon’ parçası, siyasi literatürde ulustan çok devletleeşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte giderek daha fazla şirketler vedevletlerarası birliklerin tanımlanmasında (supranasyonal diye nitelendirilen AvrupaBirliği gibi) geçerler. Fakat buradaki kullanımıyla supranasyonal, ulusun veya ulus-devletin temel kategori olarak sayılmaması anlamını taşır.

Page 157: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

157

J i n J i y a n A z a d î

desteklemesi bunda büyük rol oynamıştır. 1919’da Komintern adıyla Lenin veSovyetler Birliği tarafından kurulan Üçüncü Enternasyonal ulus-devlet çö-zümsüzlüğü nedeniyle içten tasfiyeyi yaşamıştır.8 Troçkistlerin komünistpartilerden dışlanması ve Komintern’in ‘Stalinistleştirilmesi’ne karşı1938’de Paris’te 30 delegenin katılımıyla kuruluşu ilan edilen DördüncüEnternasyonal ise 1940’te ciddi bir bölünmeyi yaşayıp tasfiye oldu.

Enternasyonallerin başarısız kalmasında temel rol oynayan ulus devlet, ulu-sal sorun ve milliyetçiliğin etkilerine karşın Rosa Luxemburg Enternasyo-nal’i bir tedbir olarak da görüyordu. Bu nedenle ulusal seksiyonlarınEnternasyonal’in genel taktik kararlarına riayet etmesini savunuyordu. Mil-liyetçi çizgiye düşüşü Enternasyonalizm’e bağlılığın önleyebileceğine ina-nan Luxemburg için Enternasyonal’in oynaması gereken rol şöyleydi:

“Ana görevimiz tüm ülkelerin proletaryasını canlı ve devrimci birgüç halinde bir araya getirmek ve onu güçlü bir uluslararası örgütaracılığıyla çıkarları ve görevleri üzerine ortak bir görüşle, barış vesavaşta ortak bir eylem yeteneğiyle donatarak, kendi kaderi olduğuüzere, politik hayatın belirleyici faktörü yapmaktır.”9

İkinci Enternasyonal, taktiksel ve örgütsel sorunlarda ortak bir görüşünoluşturulmasının fiilen mümkün olmadığına karar vermişti. Luxemburg’unsavunduğu Enternasyonal’in yeninden canlandırılması ise katledildiği1919’da Lenin öncülüğünde gerçekleştirilecekti. Ancak enternasyonallerinhiçbiri ideolojik olarak ulus-devletçiliği ve milliyetçiliği aştıracak bir zeminoluşturamadı. Bu konudaki tehlikeyi en iyi görenin bir kadın olması acabatesadüf müydü yoksa doğal olan mıydı? Rosa Luxemburg’un yaptığı uya-rılara ağırlıkta erkeklerin içinde yer aldığı bu oluşumlarda neden yeterincekulak verilmedi? Milliyetçiliğin cinsiyetçilikle organik bağından ötürü ola-bilir mi? Veya ulus-devlet-iktidar-ataerkillik ilişkisinden? Nihayetinde 20.yüzyıl boyunca sol-sosyalist hareketlerin kendilerini devletçi zihniyettenkurtaramadığından ötürü devrimsel mücadeleler toplumsal kurtuluşu bera-berinde getiremeyip toplumsal devrimler olamadılar.

JINEOLOJÎ

8 Abdullah Öcalan, Özgürlük Sosyolojisi, Mezopotamya Yayınları, İstanbul, 2009, sf.309.

9 Annelies Laschitza, Rosa Luxemburg Her şeye rağmen, tutkuyla yaşamak, çev. Le-vent Bakaç, Yordam Kitap, İstanbul, 2010, sf. 382.

Page 158: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

158

J i n J i y a n A z a d î

Hazır konu Enternasyonaller ve Rosa Luxemburg’a gelmişken, kendisinin 1907’detoplanan Birinci Enternasyonal Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda10 yaptığı ko-nuşmayı alıntılayalım:

“Uluslararası kadın hareketinin Brüksel’deki Enternasyonal Sosyalist Büro’ya ka-tılması isteği dile getirildi. Bu Büro’nun üyesi, aslında da tek cins-i latif üyesi ol-duğum için (alkışlar), birkaç şey söylemek istiyorum. İçtenlikle şunu söylemeliyimki, Enternasyonal Büro’nun etkisini belki de sadece uzaktan hisseden yoldaşlar onainanılmaz bir hayranlık duyuyorlar (alkış).”

Luxemburg, bu konuşmayı yaptığı sırada 4 yıl üyesi olduğu Büro’nun aslında ulus-lararası sosyalist işçi hareketinin bir merkezini oluşturma amaçlı kurulduğunu, ancakdüzenli toplantı yapmanın dışında bir işlevinin kalmadığını ifade ediyor. Bunun de-ğiştirilmesi için “üye ülkelere yeterince ilgi yaratabilecek bir moral yetke merkezi”olunması gerektiğini belirtirken öncülük sorununa parmak basıyor ve kadınların buöncülük misyonunu yerine getirebileceğini kaydediyor: “[…] Alman kadın yoldaş-ların önerisini kabul ederseniz bu şanslı konumda [sosyalist hareketin canlı ve etkinmerkezi] olacak olanlar sizlersiniz.”11

Yeni Bir Enternasyonalizm İhtiyacıAslında bir ruhu oluşturan enternasyonalizmi Enternasyonaller yoluyla vücuda ka-vuşturma denemeleri istenen sonucu beraberinde getirmediyse de, uluslararası da-yanışma fikri ve pratiği 20. yüzyıldaki devrim hareketlerinde çok önemli bir rolü deyerine getirmiştir. Hem devrimci hareketlerin enternasyonalizm temelinde karşılıklıolarak birbiriyle dayanışması ve ortak oluşumlara gitmesi hem de kendilerini en-ternasyonalist olarak tanımlayan bireylerin aktif bir şekilde dünyanın farklı bölge-lerindeki devrim mücadelelerinde yerini alması, son 100 yılda yaygın bir durumolmuştur. Ekim Devrimi’nden İspanya’da darbecilere karşı direnişe, Küba Devri-mi’nden Vietnam’a, Nikaragua’dan Filistin ve Kürdistan’a kadar çok sayıda değerlive anlamlı deneyimler söz konusudur. Günümüzde en çok da Rojava devriminde ye-rini almak ve devrimi her türlü saldırıya karşı savunmak üzere enternasyonalizm

10 17 Ağustos 1907’de toplanan Birinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’naAvrupa, Hindistan ve Japonya’dan 58 kadın katılmıştır. Konferansta kadınların oyhakkının tanınmasına ilişkin kararın kabul edilmesi, kadınların siyasal haklarına yö-nelik mücadelenin başlangıcını oluşturmuştur. O tarihte sadece Yeni Zelanda ve Fin-landiya’da kadınların oy hakkı bulunmaktaydı.

11 Peter Hudis – Kevin B. Anderson (Hazırlayanlar), Rosa Luxemburg Kitabı Seçme Ya-zılar, Dipnot Yayınları, Ankara, 2013, sf. 354.

Page 159: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

159

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

bayrağının dalgalandığını görüyoruz. Bütün bu deneyimler, dünya devrim ve öz-gürlük hareketlerinin ortak aydın mirasıdır.

Ancak gelinen aşamada hem fikir hem de pratik olarak enternasyonalizmi yenidenele alma ihtiyacı bulunmaktadır. Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bir-likte kendini hissettirmeye başlayan bu ihtiyaç doğrultusunda belli bir düşünsel üre-tim de ortaya çıkmıştır. Örneğin ta 1 Mayıs 1993’te: “Şimdi başlangıçta hazırolmasak da ve oldukça ulusal çapta bir hareket olduğumuzu söylesek de, mevcutuluslararası koşullar, bölgesel gelişmeler Kürt Özgürlük Hareketi, sözcülüğünü ev-rensel çapta bir sosyalizm sözcülüğüne, onun temsiline doğru götürmektedir, adetaonu buna zorlamaktadır”12 şeklinde öngörüde bulunan Abdullah Öcalan, bu değer-lendirmesinden 10 yıl sonra 21. yüzyılda enternasyonalizmin uluslararası dayanışmafikrinin ötesine geçmesi gerektiğini şöyle açıklıyor:

“Eskinin uluslararası dayanışmasını değil, ulus üstü bir yaklaşımı esas al-malıdır. International değil, supranational (ulus üstü, ulus ötesi) olmalı-dır. İnsanlar din, ulus, sınıf kimliğini aşmış bir dayanışmayıyakalayabilmelidir. Hem emeğin hem hümanizmin dayanışması bu te-melde daha anlamlı olabilir.”13

2010’a gelindiğinde enternasyonalizmi bir ittifak anlayışı ve pratiği olarak tanımlı-yor:

“Enternasyonalizmin kelime anlamı bile uluslararası ittifaktır. Politik olarakreel sosyalist ortamda varlık bulmaya çalışmıştır. Ulusal ve uluslararası ko-şullarda reel sosyalist kamp tercihi, çıkıştan itibaren önceden tayin edilmiş gi-bidir. Sorun teorik ittifak anlayışından kaynaklanmıyor. Pratikte nasılşekilleneceği ile ilgilidir. (…) Farklı milliyetlerden ve sınıflardan gelmek it-tifaklara engel değildir. Bilakis ittifaklar bu farklılıkların sonucu daha da önemkazanır. Devrimci amaçlarda asgari birlik, ittifakları gerektirir.”14

Anarşist düşünür Murray Bookchin de 1990’lı yıllarda milliyetçiliğin sol üzerin-deki yıkıcı etkileri ve bunu aştırabilecek yeni enternasyonalizm anlayışı üzerineepey yoğunlaşıp, ulaştığı sonuçları şu cümlelerle ifade etti:

12 Abdullah Öcalan, Sosyalizmde Israr İnsan Olmakta Isrardır, Serxwebûn Yayınları,1998, sf. 40.

13 Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak, Mezopotamya Yayınları, İstanbul, 2004, sf.312.

14 Abdullah Öcalan, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü, Mezopotamya Yayın-ları, İstanbul, 1999, 2. Cilt, sf. 56.

Page 160: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

160

J i n J i y a n A z a d î

“Doğrusu, yirminci yüzyıl sonunun bakış açısından, on dokuzuncu yüzyıl en-ternasyonalizminin talep ettiklerinden daha fazlasını istemek durumundayız.Kendine has kültürel ayrımların karşılıklı olarak insanların birliğini geliştir-diği, kısacası, insanlık durumunu zenginleştiren ve bu durumu yeni ‘milli-yetler’ve artan sayıda ulus-devletler dahilinde parçalamak ve dağıtmak yerinebu durumun geliştirilmesini teşvik eden yeni bir coşkulu kültürler mozaiğiinşa ettiği bir tamamlayıcılık etiğini formüle etmekle yükümlüyüz.”15

Kültürel çeşitlilik ile birleşik insanlık idealini bir araya getiren radikal bir toplum-sal bakışa ihtiyaç duyulduğunu belirten Bookchin, kültürel özgürlük ve çeşitliliğinmilliyetçilikle karıştırılmaması gerektiği uyarısını yapar:

“Özgün halkların kendi kültürel kapasitelerini tam anlamıyla geliştirmekteözgür olmalarının gerekliliği, sadece bir hak değil, bir ihtiyaçtır da. Modernkapitalizm eliyle büyük ölçüde kültürsüzleştirilmiş ve tektipleştirilmiş dün-yanın yerini muazzam bir farklı kültürler mozaiği almadığı takdirde, dünya,iç karartan bir yer olur. Fakat yine aynı nedenle, halkların kültürel farklılık-ları sınırlandırılması ve görünürdeki ‘kültürel farklılıkların, toplumsal cinsi-yet, ırksal ve fiziksel üstünlük gibi biyolojik nosyonlara dayanması halinde,bu sefer dünya, tamamen bölünmüş hale gelecek ve halklar da birbirleriyle sü-rekli biçimde anlaşmazlık içerisinde olacaktır.”16

Küresel Kadın Mücadelesinin Formu21. yüzyıl kadın enternasyonalizmi veya küresel çapta ortak kadın mücadelesini ge-liştirecek olan formu ele alırken yukarıdaki alıntılarda dikkat çekilen hususları, özel-likle de milliyetçiliğin etkilerini, kültürel farklılık ve birleşik insanlık, kadınlar olarakda tartışmamız gereken noktalardır. Zira kadın özgürlük mücadelesinin küresel birhareket formuna kavuşması önünde engel oluşturan birbirinden kopukluk veparçalılık yanı sıra anlayış düzeyinde de sorunlar söz konusudur. Örneğin ege-men zihniyet, sınıfsal yaklaşımlar, sömürgecilik, ırkçılık, milliyetçilik, mez-hepçilik, merkeziyetçilik vb. yaklaşım ve anlayışlar, sınırları aşan küresel birkadın mücadelesi önünde nasıl engel oluşturduğunu radikal ve cesur bir bi-çimde irdelememiz gerekiyor. Bununla birlikte devlet zihniyetinin de olumsuzetkilerini tahlil edip aşmalıyız. Radikal kadın hareket ve mücadelelerine bakı-şımızda devlet zihniyeti ne kadar etkili ve belirleyicidir? Bununla birlikte li-beralizm ideolojisi içimize nasıl sızıyor?

15 Murray Bookchin, Geleceğin Devrimi. Halk meclisleri ve Doğrudan Demokrasi,çev. Soner Torlak ve İbrahim Yıldız, Dipnot Yayınları, Ankara, 2015, sf. 189.

16 Murray Bookchin, a.g.e., sf. 190.

Page 161: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

161

J i n J i y a n A z a d î

Bu anlamda form yanı sıra ortak ideolojik mücadele geliştirilmesi de acil bir ihtiyaçoluşturuyor. Daha doğrusu bir bütün olarak dünya kadın örgüt ve hareketlerininideolojik mücadeleyi yükseltmesi ve bilinç oluşturma çalışmalarına daha çok yerve zaman ayırması gerekmektedir. Teori ile pratik, düşünce ile eylem arasında birdengesizlik kendini gösteriyor. Hem hareketlerin kendi içinde hem de genel tabanörgütleri ile akademi arasında. Oysa her hareket ve ittifak, teori ile pratik arasındakidiyalektiği korumalı. Pratik mücadele sonuçlarımızı sorgulayıp bunun üzerindenteorimizi geliştirmeli, yaptığımız tahlil ve tespitleri pratik mücadele ve örgütlemedeuygulamalıyız. Ancak görülüyor ki akademi analiz tekelini iddia ederken taban ha-reketlerin temel odağında eylem var. Bu ise küresel çapta daha etkili ve sonuç alıcıbir kadın özgürlük mücadelesinin gelişmesine katkıda bulunmuyor. Özellikle de gü-nümüzde hem tek tek hareket düzeyinde hem de ortak zeminlerde eğitsel çalışma-lara daha geniş yer vermemiz, pratik mücadelemizin sonuç alıcılığı için de belirleyiciolacaktır. Liberalizm çağında yaşıyoruz. Liberalizmin temel amaçların biri zihinle-rin bulanıklaştırılmasıdır. Radikal bir kadın özgürlük mücadelesi ise öncelikle dü-şünsel netlik ister. Kadın hareketlerinin günümüzdeki temel zayıflıklarından biri,kolektif eğitimin yeterince önemsenmemesi, düşünsel çalışmaların tali planda bıra-kılması, ortak mücadele önünde engel oluşturan duruş ve anlayışlarla açık ve radi-kal bir mücadelenin örgütsel zeminlerde yeterince yürütülmemesidir. Oysa bu çokelzemdir. Yaşadığımız çağın, mücadele ettiğimiz egemen sistemin durum ve karak-terini iyi tahlil etmezsek sonuç alıcı mücadele programve stratejimizi nasıl belirleyeceğiz? İdeolojik mü-cadeleyi içimizde de yürütmezsek, radikal kadınözgürlük mücadelesi önündeki iç engellerimizinasıl aşacağız? Ki eleştiri ve özeleştiriden nekorkmalı ne de kaçmalıyız. Bizi en fazla güç-lendirecek olanın bu olduğu bilinciyle hare-ket edip, mücadeleyi kendi kişiliklerimizde,kendi ilişkilerimizde, kendi yaşam tarzları-mızda da yürütebilmeliyiz. Yani erkek ege-menlikli sistemin ve kapitalist moderniteninkadınları parçalamak, birbirinden koparmakve uzaklaştırmak için devreye koyduğubütün sınıfçı, iktidarcı, cinsiyetçi yaklaşım veanlayışlarla öncelikle kendi içimizde mücadeleetmeliyiz. Bunun öneminin anlaşılması içinsomut bir örnek vereyim. İçinde yer aldığı-mız uluslarüstü bir oluşum belli aralıklarla

JINEOLOJÎ

Radikal bir kadınözgürlük mücadelesi ise ön-celikle düşünsel netlik ister.

Kadın hareketlerinin günümüzdekitemel zayıflıklarından biri, kolektifeğitimin yeterince önemsenmemesi,

düşünsel çalışmaların tali planda bıra-kılması, ortak mücadele önünde engel

oluşturan duruş ve anlayışlarla açıkve radikal bir mücadelenin ör-

gütsel zeminlerde yeterinceyürütülmemesidir.

Page 162: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

162

J i n J i y a n A z a d î

dünya koordinasyon toplantılarını düzenliyor. Normalde koordinasyonda yer alanher örgüt yol masraflarını kendi karşılamalı. Ancak bazı ülkelerden örgütlerin eko-nomik olanakları yok. Bu bölgelerden koordinatörlerin de toplantıya katılmasınısağlamak için bazen, bu ortak örgütlemenin esas kurucusu olan (ve ekonomik ola-nakları olan) hareket masrafları karşılıyor. Fakat bu durumlar genelde iki hareketarasında kalıp genele yansıtılmıyor ki bir zorlanma olmasın. Bir toplantıda ise ya-şanan tartışma esnasında kurucu hareket, yol ve konaklama masraflarını karşılamışolmasını söz konusu koordinatöre karşı kullanıp deyim yerindeyse bunun üzerindeno kişiyi ezdi. O koordinatör Afrikalıydı. Masraflarını karşılayanlar ise Kuzey Avru-palı. Oluşumun kendisi antiemperyalist. Ancak o an masada sömürgeci-emperyalistzihniyet konuşuyordu. Ve o zihniyet bizi birbirimize yaklaştıracağı, aramızdaki sı-nırları ortadan kaldıracağı yerde buz gibi bir hava estirip yeni mesafeler açtı. Açıkki bu tarz yaklaşım ve anlayışlarla ortak kadın mücadelesini öremeyiz. O nedenleortak mücadelenin bir alanını da bu oluşturmalı.

Konumuzla bağlantılı olarak şu soruları da hem kendimize hem de genel an-lamda sormalıyız: Dünyanın dört bir yanından kadın mücadele ve örgütlen-melerini buluşturacak, aralarında köprüler oluşturacak, birleştirecek olandemokratik ittifak, nasıl bir anlayışa dayanmalı? Hangi ortak ilkeleri esas al-malı? Kırmızı çizgileri ne olmalı? Kadının demokratik kültürünün esasları neolmalı? Bununla bağlantılı olarak mücadelenin formu nasıl olmalı? Hem ruhhem beden birbirini karşılıklı olarak tamamlamalı. Tikel ile evrensel, yerel ileküresel arasındaki optimal dengeyi nasıl bir form sağlayabilir? Ortak müca-dele, yereli zayıflatma pahasına olmamalı. Ama yerel mücadelelerimiz de or-taklaşma önünde sınırlayıcı bir rol oynamamalı. Bu diyalektiği nasılsağlayabiliriz?

Demokratik Konfederalizm, kadın cephesinden yeni bir enternasyonalizm veküresel ittifak arayışını karşılayabilir. Buna Dünya Demokratik Kadın Konfe-deralizmi denebilir. Hem demokratik zihniyet hem demokratik ilişki biçiminide ifade eden Demokratik Konfederalizm, en özet haliyle farklılıkların birliği,çeşitliliklerin bir aradalığı anlamını taşıyor. Kendi içinde özerk-özgün olan on-larca, yüzlerce, binlerce, on binlerce birimin ortak örgütlülüğüdür. Ulus-dev-letin katı merkezli, düz çizgili, bürokratik yönetim ve idare anlayışına karşılık,tüm toplumsal gruplar ve kültürel kimliklerin kendilerini ifade eden siyasi olu-şumlarla toplumun öz yönetimidir. Bu biçimiyle kapitalist modernitenin ulus-devletine karşı demokratik modernitenin siyasi alternatifidir. Devlet olmayandemokratik ulus örgütlenmesidir. Bookchin’den de esinlenerek DemokratikKonfederalizm kavramını geliştiren Öcalan’ın tanımıyla;

Page 163: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

163

J i n J i y a n A z a d î

“Demokratik konfederalizm bir devlet sistemi değil, halkın devlet olmayandemokratik sistemidir. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere halkın tüm ke-simlerinin kendi demokratik örgütlenmesini yarattığı, politikayı doğrudan veözgür-eşit konfederasyon yurttaşlığı temelinde, yerelde kendi özgür yurttaş-lık meclislerinde yaptığı bir sistemdir. Dolayısıyla öz güç ve öz yeterlilik il-kesine dayanır. (…) klan sisteminden ve aşiret konfederasyonların günümüzekadar uygarlık tarihi boyunca devletçi toplum merkezileşmesine girmek is-temeyen doğal toplumun demokratik komünal yapısına dayanır.”17

Öcalan’ın geliştirdiği Demokratik Konfederalizm sisteminin her bir birimi, bir ken-dilik oluşturur. Her politik birim kendini özerkçe yapılandırıp ifade edebilir. Bütünbu kendiliklerin yerelden küreselliğe kadar konfederasyon oluşturma şansı vardır.Yerelin en temel öğesi, özgür tartışma ve karar hakkıdır. Her kendilik veya federebirim, katılımcı demokrasi olarak da kavramlaştırılan doğrudan demokrasinin uy-gulanma şansına sahip olması nedeniyle eşsizdir. Yani özgün ve özerktir.

Özgürlük-Örgütlülük İlişkisiYüzyılımızı kadın özgürlük çağına dönüştürmek ve kadın devrimini gerçekleştirmekiçin ortaya çıkan altın değerindeki tarihsel fırsatları değerlendirebilmek (ve karşıkarşıya olduğumuz kadın kırımcı saldırıları göğüsleyebilmek) için güçlü bir örgüt-lülük düzeyinin şart olduğu açıktır. Örgütlülükten kasıt, kolektif düzeyde bilinç,irade, karar, eylem ve savunma gücüne sahip olmaktır. Kadın açısından örgütlülükile özgürlük birbirinden kopuk ele alınamaz. Özgürleşme düzeyimizi belirleyen ör-gütlülük düzeyimizdir. Birey olarak da grup olarak da gücümüzü örgütlülüğümüz-den alırız. Bireysel özgürlüğün mümkün olduğu yöndeki propaganda, liberalizminkadınları kolektif mücadeleden uzak tutma amaçlı manipülasyonudur. Bireysel vekolektif özgürlük diyalektik bir ilişki içinde varlık bulurken, bunu mümkün kılan iseörgütlülüktür. Mücadele ettiğimiz küresel ataerkil sistem oldukça örgütlü hareketediyor. Öyleyse bizim de kendimizi en az onun kadar, hatta daha fazla örgütlü kıl-mamız gerekiyor. Bunun içinse parçalılıkları aşacak, mücadeleleri ortaklaştıracak,kadının kolektif anlam, karar ve eylem gücünü açığa çıkaracak bir sisteme acil ih-tiyaç vardır. Bunu belirtirken dünyadaki BÜTÜN kadın örgütlerinin tek çatı altındabuluşmasını kastetmiyorum. Bu mümkün de değil. Ancak özellikle ortak paydalar,gündemler, mücadele alanları etrafında çoklu ortak oluşumların varlık ve işlevsel-lik bulabileceği demokratik bir kadın sistemine ihtiyacımız var.

JINEOLOJÎ

17 Abdullah Öcalan, Demokratik Konfederalizm, Sosyal Bilimler Akademisi Yayınları,Diyarbakır, 2011, sf. 37.

Page 164: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

164

J i n J i y a n A z a d î

Form veya sistem olarak konfederalizm, yerel ile uluslarüstü, tikel ile evrensel ara-sındaki optimal dengeye dayalı olarak bütün birimlerin kendi özerkliğini ve özgün-lüğünü koruyarak ortak mücadele zemininde aktif yer almasıdır. Demokratikkonfederalizm aynılaştırmaz, yeni hiyerarşiler ve egemenlik ilişkileri ortaya çıkar-maz. Bundan ziyade çoklu, esnek ama örgütlü ortaklıklar oluşturur. Konu odaklı,ortak paydalar etrafında mücadeleler arasında bağlar örer, bir nevi halkaları birleş-tiren zinciri oluşturur. Bu halkalar aynı renk veya büyüklükte olmaz. Hatta şekilleride aynı olmaz. Bazı halkaların içinden birden fazla zincir geçer. Bazı zincirler kısa,bazıları uzun olur. Demokratik Konfederalizmin biçim olarak görünümü bir bakımaböyle olur.

Bununla birlikte Dünya Demokratik Kadın Konfederalizmi demek dünya ka-dınlarının öncelikle temel sorunlarını birlikte tartışıp, bu sorunların çözümüiçin ortak kararlar alması ve kararlarını birlikte hayata geçirmesi demektir. Yaniortak mücadelenin temelinde kadınların kolektif çözüm gücünü açığa çıkarıpuygulamak vardır.

Demokratik Kadın İttifaklarıDünya Demokratik Kadın Konfederalizmi, demokratik kadın ittifaklarına dayanır.İttifaklar, karşılıklı dayanışma, destek ve ortaklaşma amacıyla iki güç veya hareketarasında da kurulabilir. Ancak Demokratik Kadın Konfederalizmi bağlamında itti-faklaşma, geniş mücadele birliklerinin inşası amaçlıdır. Taktik değil stratejik anlamtaşıyan, yani çıkar değil amaç eksenli geliştirilen bu mücadele birlikleri kendi içle-rinde konfederal oldukları gibi aralarındaki ilişki de demokratik konfederal karak-terde olabilir, olmalı. Yani Demokratik Konfederalizm doğrultusunda ortaya çıkanve aralarında çoklu bağlar oluşturan demokratik kadın ittifaklarından söz ediyoruz.Mesele birkaç kadın örgüt ve hareketinin bir araya gelip ittifak ilan etmesi değil.Bunu yapmak zor değil. Mühim olan işlevselliği güvence altına alabilmektir. Bununiçin amaçta netleşmek, doğru formu bulmak, işlevli mekanizmalar geliştirmek, de-mokratik yol, yöntem ve işleyişler geliştirmek gereklidir. Bu ise ortak yoğunlaşmave tartışma istiyor. Kadın örgüt ve hareketleri olarak eksikliklerimizi iyi tespit ediphedeflerimizi somutlaştırmalı, bu hedeflere götürecek adımları iyi hesaplamalı, ortakmücadele stratejileri geliştirmeliyiz. Hepimiz farklıyız. Farklı mücadele yollarına,yöntem ve deneyimlerine sahibiz. İdeolojik-politik yönden ortaklaştığımız kadar ay-rıştığımız hususlar var. Bunları birlikte mücadele etmemiz önünde birer engel halinegetirmeden hangi ortak paydalar etrafında ortaklaşabiliriz? Farklılıklarımızı nasılele almalıyız? Hangi ilkeler doğrultusunda nasıl sözleşmeliyiz? Kırmızı çizgilerimiznelerdir veya olmalı mı? Nasıl bir müzakere ve ittifak kültürüne ihtiyacımız var?

Page 165: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

165

J i n J i y a n A z a d î

Demokrasi, özgürlük, adalet ve eşitlikten ne anlıyoruz? İttifak anlayışımızı kendiiçimizde nasıl gerçekleştireceğiz? Mücadelemizin biçimi nasıl olmalı? Ortak birprogram, stratejik bir yol haritası olmalı mı? Olmalıysa dili ve içeriği nasıl olmalı?Eylem çizgimiz peki? Örgütlenme modelimiz?

Bu sorular daha da çoğaltılabilir. Önemli olan, bütün bu soruları, hatta daha fazla-sını birlikte tartışacak, irdeleyecek, yanıtlayacak zeminler yaratıp kadının hem yerelhem küresel çaptaki örgütlülüğünü büyütebilmektir. Kadınlar olarak yüz yılı aşkınbir zamandır ortak mücadele yürütmenin, birlik geliştirmenin ihtiyacını dile getir-dik, artık bu ihtiyacı karşılayacak örgütlenme form, model ve zihniyetini ciddi veköklü bir şekilde masaya yatırmamız gerekiyor. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketibu konudaki önermesini Dünya Demokratik Kadın Konfederalizmi olarak isimlen-dirirken, hazır bir reçete sunmuyor. Zira Demokratik Konfederalizm, öncelikle birsistemdir. Ancak sistemin işleyişi, sözleşmesi, ittifak anlayışı, örgütlenme modelivs. kolektif bir tartışma ve karar süreci içinde şekillenmeye muhtaçtır.

Demokratik Konfederalizm doğrultusunda örgütlenen ve sistemini inşa etmeyi esasalan Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin bu konuda dünya kadın örgüt ve ha-reketleriyle paylaşmak istediği önemli bir teorik ve pratik deneyim düzeyi var. Özel-likle de özgün-özerk örgütleme, öz savunma, kadın kurtuluş ideolojisi alanlarındakisomut deneyimlerini ortaklaştırma çabasındadır. Yine Kürdistan’ın dört ulus-devletarasında parçalanmış olması ve diaspora gerçeği konfederal sistemi zorunlu kıldı-ğından, merkeziyetçi olmayan bir ortaklaşmanın nasıl örülebileceği konusunda dapaylaşacağı tecrübeleri var. Tecrübe derken kastedilen sadece pozitif anlamdaki de-neyimler değil. Karşılaşılan zorluklar, bunları aşmak için kullanılan yöntemler, alı-nan sonuçlar ve kendini tekrar eden sorunları paylaşmak da bir o kadar önemlidir.Bu açıdan bakıldığında her hareket önemli tecrübelere sahip olduğu gibi her kadınittifakı, platform, ağ, birlik vb. de bu konuda deneyim zenginliği oluşturuyor. Yineulus-devletin henüz bütün hücrelerine nüfuz edemediği toplumsal sistemler, özelliklekomünal demokrasi, siyasi kültür ve ahlak konularında muazzam deneyimlere sahip.Bütün bu teorik ve pratik deneyimleri ortak bir süzgeçten geçirip dünya kadınları-nın demokratik konfederal sistemini geliştirmemiz pekâlâ mümkün olduğu kadargereklidir de. Bunu başardığımız oranda yüzyılımızı kazanabilir, çağımızı kadın öz-gürlük zamanına dönüştürebiliriz.

JINEOLOJÎ

Page 166: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

166

J i n J i y a n A z a d î

“Özgürlük nedir? Özgürlük, sevmek demektir. Sadece insanları değil, aynı za-manda beni çevreleyen ve parçası olduğum sonsuzluğu. Herkes sevebilsinve sevilebilsin diye kalbinin son atışına kadar mücadele etmek, her şeyi ver-meye hazır olmak demektir. Kadın, arkadaş, yoldaş; ışığını söndürmeyi iste-mek yerine senin ışıldadığını görmek ve yolumu aydınlattığını ve zincirimikırdığını hissetmek demektir.” (Rojava’daki bir enternasyonalist)

Hak eşitliği, eşitlik, özgürlük, özgürleşme, kendini güçlendirme,bağımsızlık, özerk-lik… Bu kadar çok kavram ve konsept, direnişçi kadınlar tarafından düşünüldü,oluşturuldu, yaşanıldı ve bunların mücadelesi verildi. Feminizmin ortaya çıkışı ilebirlikte kadınların patriarkaya karşı verdiği binlerce yıllık direniş yeni form ve di-namikler kazanıp adım adım patriarkaya karşı tehdit halini aldı. O nedenle femi-nizmin gelişim göstermesiyle birlikte direngen, yeni yollar açan, egemenliğin puslualanından sıyrılan bu hareketi tekrar kontrol edilebilir bir çerçeveye sokmak ve ye-niden egemenlik sistemine dahil etmek amacıyla patriarkanın denenmiş metoduolan “böl ve yönet”i de devreye koyduğunu görebiliyoruz.

21. yüzyılı kadın ve toplum özgürlüğünün yüzyılı haline getirmek istiyorsak ken-dimize mücadelemizi nasıl başarıyla yürütebileceğimizi sormalıyız. Bunun için ta-rihin kıvrımları, kapitalist modernitenin sallantılı hali ve direniş savaşçılarınınsabırsızlığından kaynağını alan istikrarsızlığı da sorgulamak durumundayız. Bağ-lantıları doğru anladığımızda ve kendimizle bağ kurduğumuzda başarılı olabiliriz.Hangi mekanizmaların bizi bütün insanlığın kurtuluşu hedefinden uzaklaştırdığınıve bunun nasıl gerçekleştiğini kendimize sormalıyız. Özellikle de hangi özgürlük ta-savvurlarının mücadelemizi yönettiğini sorgulamalıyız.

Özgürlük Nedir?Yvonne HeineÇeviri: Meral Çiçek

Page 167: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

167

J i n J i y a n A z a d î

Liberalizmin bireysel özgürlük tasavvuru sonucu, mücadeleler daha az kolektif güçve çok yönlülük temelinde yürütülürken, dışlanma ve sınırlanış, bencillik ve reka-bete dayalı sömürgeci sistem içerisindeki yerlerini mücadeleyle elde eden oldukçadar özgürlüklerle sınırlı kaldığını görüyoruz.

O nedenle feminist hareketlerin başlangıcından itibaren ve genel olarak kadın dire-nişinde hep şu soru sorulmuştur: Mesele kadınların “sadece” erkekle eşitlenmesi mi–ki bu, ataerkil sistem içinde yerlerini almaları ve farklı toplumsal gruplara yönelikbaskıya katkı sağlamaları anlamına da gelir– yoksa sistemin tümüyle aşılması mı?Yetersiz bir bilinç ve yanlış bir pratiğin nasıl reel sosyalizmi başarısızlığına götür-düğü ve kapitalist modernite sistemine kendini yenileme ve küreselleşme fırsatınısunduğu gerçeğinden de hareketle bu soruları derinliğine ele almalıyız. Bu maka-lede feminist mücadelelerin liberalleştirilmesi ve mevcut düzene entegrasyonu ba-kımından üç örneği işlemek istiyorum.

Neoliberal Özgürlük Konseptleri1. Liberal Feminizm: Tekleşme ve Çifte SömürüKendimin de yetiştiği ve neoliberal özgürlük anlayışının en derin şekilde oturduğuküresel kuzeyden bir örnekle başlamak istiyorum. Kadının özgürlüğü, burada, iş pi-yasasına katılım olanağı, ekonomik bağımsızlık, eşit haklar, beden ve cinsellik hak-kında karar sahibi olma ve şiddetsiz bir yaşam üzerinden tanımlanıyor. Bugünkümücadeleler çoğunlukla kadının erkekten, yani tekil, şiddetli, baskıcı ilişki veyahutilişki örgülerinden (örneğin şirketlerde) özgürleşmesi ile ilintilidir. Çok nadiren, ör-neğin şu andaki Corona Pandemi gibi durumlarda, küresel kuzeydeki kadınlarında son derece ataerkil bir toplumda yaşadığı ve bireysel olarak yaşadıkları şid-det, eşitsizlik veya baskının sistematik olduğu görünürlük kazanır. Görünüşe görekadınlar özellikle de geleneksel aile ilişkileri veya şiddet içeren, kısıtlayıcı hayatarkadaşlıkları gibi bağımlılıklardan çıkabildiler. Ancak yeni, dayanışmacı, ko-lektif ilişkiler inşa edilmediğinden dolayı bugün mücadelelerimiz ve günlük ya-şamın üstesinden gelinmesinde oldukça yalnızız. Bu bizi devlete ve piyasayadaha bağımlı kıldı. Ancak devlet ve piyasanın ne denli hayatlarımıza müdahaleettiğinin, yaşam olanaklarımızı, sağlığımızı (olmayan talepten ötürü erkekler içinüretilmeyip sadece kadınları alakadar eden doğum kontrol araçlarının yan etki-leri gibi), dilek ve hayallerimizi (ki çoğu kadın çalışmanın dışında oldukça eşit-siz bir şekilde dağıtılan yeniden üretim işleri ile meşgul olduğundan hayalkurmaya artık zaman bulamıyor) ne denli sınırladığının bilincinde değiliz. Veböylece bireysel mücadelelerimizde takılı kalıp birlikte başka bir sistemi inşaetmek yerine, daha çok birbirimize karşı mücadele ediyoruz.

JINEOLOJÎ

Page 168: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

168

J i n J i y a n A z a d î

Birinin “kurtuluşunun” ötekinin acısı olduğu gerçeği, özellikle bakıcılık sektöründeiyi görülebilir. Kendini kurtaran kadınların iş piyasasına entegre edilebilmesi içinözellikle az veya hiç ücretlendirilmeyen bakıcılığın başka omuzlara yüklenmesi ge-rekiyordu. Yükün hiyerarşide daha altta bulunan bir toplum grubuna aktarılması ilesömürü sistemi çok da köklü bir değişime uğratılmadı. Böylece günümüzde kariyeryapma olanağı, toplumu hayatta tutan yeniden üretim emeğinin öncelikle küresel gü-neyden kadınlar (7/24’lük bakıcılar, temizlikçiler, taşıyıcı anneler) tarafından ye-rine getirilmesine dayanmaktadır.

Kadınlarda (ve “iyi entegre olmuş” göçmenlerde) görülen özel, sistem yenileyicipotansiyel, başkalık (diversity) konseptleri çerçevesinde “farklılıkları” nedeniyleyeni fikirler geliştirmelerinde görülebilir. Kendilerinden beklenen budur. Ancak şir-ket mantığının kendisini sorgulayıp değiştirmeyi isteyecek kadar farklı olmamalılar.Entegrasyonları tamamlandığında ve sistemin bir parçası olduklarında “farklılık-ları” kabul edilip kullanılabilir hale getirilir. Mesela günümüzde kadınların, eleşti-rel bakılan değişimleri ilerletmek için kullanıldığını görebiliyoruz. Almanya’dasavunma bakanlığı iki dönemdir kadınların yönetimi altındadır. Bu süreçte oldukçakapsamlı değişikliklere gidildi.Almanya kendini yeniden bir dünya gücü olmaya ha-zırlıyor ve bunu “örnek kadınlar” Ursula von der Leyen, Annegret Kramp-Karren-bauer ve Angela Merkel1 ile hayata geçiriyor. Onlar bir nevi, Nazi geçmişindenötürü hassasiyetle yaklaşılan ve şimdiye kadar topluma kabul ettirilemeyen bir ko-nuda toplumsal kabulü sağlatmakta kapı açıcı olarak rol oynuyorlar. Emansipasyonve kadına destek adı altında Almanya eski savunma bakanı ve şimdiki Avrupa Bir-liği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından savunma ve dış politika-sında geniş kapsamlı bir reforma gidilmesi maalesef beklenebilir. Bu reform,parlamentonun denetiminde olmayan bir güvenlik konseyinin oluşturulmasını ön-görüyor. Küresel güneydeki kadınlar için bu, ülkelerinin -kadınlar liderliğinde- yenisömürgeci savaşlara çekileceği anlamına gelecektir. Aslına bakılırsa bu patriarkanınve kadınların birbirini yok etmesi şeklindeki içkin yöntemin en korkunç ifadesidir.

2. Afganistan ve Savaş Sonrası Ülkelerde STK’laştırmaABD ve müttefiklerinin 2001 itibariyle Afganistan’daki varlığıyla birlikte çok sa-yıda STK da ülkeye geldi. Onların rolü, vaat edilen demokrasi ve kadın özgürlüğünü-savaş böyle meşrulaştırılmıştı-Afganistan’a getirmekti. Milyarlarca doların aktığıbu STK’ların yararı oldukça eleştirel ele alınıyor. Afganistan Dayanışma PartisiHezbe Hambastagi’den Hafız Rasikh şu tespitte bulundu:

1 Ç.N. Ursula von der Leyen eski Savunma Bakanı, şimdilerde AB Komisyonu Baş-kanı. Annegret Kramp-Karrenbauer Almanya Savunma Bakanı ve CDU Genel Baş-kanı. Angela Merkel Almanya Başbakanı.

Page 169: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

169

J i n J i y a n A z a d î

“Yardım paraları halka ulaşmıyor çünkü uluslararası para vericilerden doğ-rudan köktendinciler ve STK mafyalarının ceplerine akıyor. STK çalışan-larının paraların kullanımını denetlemek için güvenli alanlarının dışınaçıkamayacağı herkesçe bilindiği için parası ödenmiş sayısız okul ve yar-dım kuruluşu hiç inşa edilmedi bile. STK’ların binaları genelde yüksekgüvenli, etrafı duvarlı ve gözetilen alanlarda bulunuyor; çoğunlukla dabaşkent Kabil’de ve dolayısıyla Afganistan’ın kırsal bölgelerinden uzakta.”

Rasihk’in sözünü ettiği diğer bir örnek de ekolojik bir yeniden inşa için verilen pa-raların bir bakanlığın çimlerinin gübrelenmesi için kullanılmış olması. Ona göreNATO devletleri yardım paralarının nasıl kullanıldığının gayet farkında olup sözdegüvenilir ortaklar geliştirmek ve kendi etki alanlarını genişletmek için bu kötüyekullanıma göz yumuyorlar.

Afganistan Devrimci Kadınlar Derneği’nden (RAWA) Meryem Ravi, özellikle dekadın ve kız çocukları için geliştirilen projeleri başarısız olarak değerlendiriyor. Zira2009’da yürürlüğe konulan “Kadına Yönelik Şiddeti Ortadan Kaldırma Yasası” gibiçok sayıda yasa değişikliğinin pratikte karşılığı olmamış. Yapısal bir kadın kırımı ilekarşı karşıya olan kadınların durumunda değişen pek bir şey yokmuş. Nüfusun ço-ğunluğunun yaşadığı kırsal alanlarda savaş ağaları ve Taliban hâkim olup kâğıdayazılı kanunları pek umursamıyor. Meryem Ravi’ye göre: “Açık okullar bulunsa daçocukların okula gitmesi çok tehlikeli bulunuyor. Çünkü Taliban, kontrol ettiği böl-gelerde giderek daha çok okulu tehdit edip yakıyor.” STK’lar, ulusal yasalar ve mer-kezi hükümetin oralarda herhangi bir etkisi yok. Meryem, uluslararası yardımkuruluşlarının Afganistan’daki pratiğini şu şekilde değerlendiriyor:

“Uluslararası yardım düzeneği her zaman temel verici devletlerin dış siyase-tindeki önceliklerini de esas alır. Afgan toplumunda on yıllardır çok büyükacılar yaşanıyor, hiçbir yardım almayan sayısız dul kadın ve yetim çocuk var.11 Eylül 2001’den önce hemen hemen hiçbir uluslararası STK bu durumuumursamadı. Ancak ondan sonra uluslararası STK’lar sürüler halinde geldi-ler ve onlarla birlikte, Afganistan, yardım paraları ile dünyada yolsuzluğunfazla oluğu ülkelerinden biri haline getirildi.”

Hindistanlı yazar ve çevre ile insan hakları aktivisti Arundhati Roy, hemen hemenbütün savaş sonrası bölgelerde görülebilen STK’lar ve neoliberal savaş politikası et-kileşimini oldukça çarpıcı özetliyor:

“Öyle görülüyor ki bir yerde ne kadar çok STK varsa neoliberalizm o kadarçok yıkım yaratıyor. Bunu en net gösteren fenomen, ABD’nin bir ülkenin iş-galini hazırlarken aynı zamanda STK’ların bu ülkeyi istila edip tahribatları or-tadan kaldırma iddiasında bulunmasıdır. Bu, karşı karşıya kalmayı

JINEOLOJÎ

Page 170: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

170

J i n J i y a n A z a d î

müzakereye dönüştüren bir durumdur. Direnişi depolitize ediyor. Gele-neksel olarak kendi ayakları üzerinde duran yerli halkın hareket alanınamüdahale ediyor. STK’lar yereldeki insanlara maaşlı iş sunacak maddi im-kanlara sahip. Normalde belki direniş hareketinde yerini alacak bu insan-lar, bu kez doğrudan ve yaratıcı, iyi bir iş yaptığını (ve bunu yaparkengeçimini de sağladığını) düşünüyor.”

Meryem de yardım kuruluşları yoluyla yeni, dışarıdan yaratılan ve ayakta tutulan birtoplum tabakasının ortaya çıktığını ve bu tabakanın kendini Afganistan’daki siviltoplumdan ayrıştırdığını ancak “demokratikleşmede” sağlanan gelişmelerin ispatıdiye gösterildiğini ifade ediyor. STK’ların çalışanlarına ödediği yüksek maaşlar,Afgan toplumu arasında çok büyük gelir farkları yaratıyor ve böylece çekememez-lik ve rekabet ortaya çıkıyor. STK çalışanlarının büyük bir kısmı yıllarcaABD veyaBatı’da yaşayıp eğitim gördü veABD’nin müdahalesinden sonra ülkeye döndü. Ço-ğunlukla Afgan toplumuyla bağlantılarını ve anlayışlarını yitirip bunun yerine or-yantalist, sömürgeci bir bakış kazandılar. Meryem Ravi bu nedenle STK’laştırmadabüyük bir tehlike gördüğünü şöyle aktarıyor:

“Bunlar, Afganistan’da bir inşanın gerçekleştiği, insanların hak ve özgürlüksahibi olduğu, kadın haklarının güvence altına alındığı, para ve işin olduğuyönde bir algı yaratıyor. Söz konusu STK’lar uluslararası bağlamda Afgansivil toplumunu temsil ediyorlar. O nedenle Afgan sivil toplumu uluslararasıdevletlerin siyasetini onaylayan aktörler tarafından temsil ediliyor.”

2015 yılına kadar 100 milyar Amerikan doları oranındaki yardım paraları yenideninşa için Afganistan’a gönderildiği halde yanlış kullanımdan ötürü halkın ekono-mik, insani ve demokratik durumunda pek bir şey değişmedi. Hatta durum daha dakötüleşti, zira toplumun öz örgütleme güçleri saldırı altına girdi. Oysa uluslararasıilginin odağı kaydığında ortaya çıkacak kriz dönemlerinde bu güçlere çok ihtiyaçolacaktır. Bu yönlü pratiklerle sivil toplumun bu tarz “insani” projelerin başarısınagüveni azalırken sözde temsil edilen değerlere güven de azalıyor. Kadınlar, cinslerarası eşitlik ve kadın özgürlüğü hedefi ve değeri altında yürütülen çalışmalar so-nucu ortaya çıkan durumları -az sayıda kadının Afgan kadınlarının büyük çoğunlu-ğundan üstün bir yerde konumlandırılması- gördüğünde, bu hedef ve değerler içinçalışma ilgilerini yitireceklerdir. Yanlış yaklaşımı eleştirmek yerine bu değerleri red-dedeceklerdir. Bu inandırıcılık yitimi hiç de basite alınmamalı ve bu nedenle pay-laşılan değerlerin hayata geçirilmesine yanlış, sömürgeci, liberal yaklaşımlar çoksert eleştirilmeli ve başarılı bir öz örgütlenme ile önlenmelidir. Şunun vurgulanmasıgerekiyor:Afganistan’daki kadın hakları ve kadın kurtuluş mücadelesi -her yerde ol-duğu gibi- Sovyetler Birliği veABD’nin işgalleri ile başlamayıp çok daha eskiye da-yanmaktadır.Afganistan’da da kazanımları günümüze kadar süren ve toplumda kök

Page 171: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

171

J i n J i y a n A z a d î

sallamış olan anaerkil topluluklar vardı. Zorla islamlaştırma ve sömürgecilik nede-niyle günümüzde bilinçli bir şekilde açıktan yaşanmıyorlar artık, zira ataerkilleşti-rildiler. Ancak hala Afganistan kadınlarının kapsamlı ve kolektif öz örgütlemesiniinşa etmenin zeminini oluşturuyorlar. RAWA örneğin bunu 1977’den beri yapıyor.Bu şekil bir örgütleme dışarıdan dayatılmayıp Afgan toplumu içindeki dinamiklerdoğrultusunda ortaya çıkıyor.

3. Kalkınma Yardımı, Kalkınma İş Birliği ve DekolonizasyonKadın özgürlüğü ve liberalleşmeden söz ettiğimizde mutlaka ele almamız gerekenbir diğer örnek deAfrika ülkelerine dayatılan kalkınma politikasıdır.Afganistan’danfarklı olarak Afrika ülkelerindeki sözde kalkınma yardımı ve dolayısıyla STK’lardalgası, sömürgeci devletlerden bağımsızlık arayışı ile birlikte başladı. Kolonyalsömürünün sürdürülebilmesi için yeni, sömürgecilik olarak tanınmayacak yöntem-ler gerekliydi. Dolayısıyla sömürgeci devletlerden kopuş süreciAfrikalı ülkelerin azgelişmişliği hikayelemesiyle birleştirildi: Teknoloji, bilim, irade, demokrasi, çocukve kadın hakları onlarda eksik, o yüzden bundan sonra da küresel kuzeyin yardımınaihtiyaçları var. Bu yardım ise onlara kalkınma yardımı şeklinde sunuldu. Büyüktamtamlar ile çeşitli uygulamaların ve STK’ların destekleneceği milyonlarca dolaryüksekliğinde fonlar oluşturuldu. Ancak paraların doğrudan halka verilip bir ba-kıma sömürgecilik sonucu ortaya çıkan zararın, milyonlarcainsanın kaçırılıp katledilmesinin, toprakların ve hammaddelerin çalınmasının ve bu ham maddeleri işle-yecek bir altyapı oluşumunun engellenmesinintelafi edilmesi yerine; toplumun dışarıdan, sö-mürgeci devletlerin kriterleri doğrultusundakalkındırılması amaçlanıyordu. IMF veDünya Bankası’nın 1970’ler itibariyle önce-likli hedefi, küresel güneyin neoliberal eko-nomi düzenine dahil edilmesiydi. Yardımkredilerinin (alıcı devletler, kredileri, faizive faizin faiziyle geri ödemek zorundakalıp ciddi düzeyde borçlandı) verilme-sini ekonominin liberalleştirilmesi veözelleştirilmesine bağlayıp devlet sübvan-siyonlarının azaltılmasını istiyordu. Böyleceyerel pazarları, kendi üretimleri için açıp hü-kümetleri yükselen borç birikintileri ile yerli,aslında hala ait kaynakların daha fazla sömürül-mesi için sözleşmeler imzalamaya zorluyorlardı.

JINEOLOJÎ

Kolonyal sömürü-nün sürdürülebilmesi için

yeni, sömürgecilik olarak tanın-mayacak yöntemler gerekliydi. Do-

layısıyla sömürgeci devletlerdenkopuş süreci Afrikalı ülkelerin az geliş-

mişliği hikayelemesiyle birleştirildi:Teknoloji, bilim, irade, demokrasi,

çocuk ve kadın hakları onlardaeksik, o yüzden bundan sonra da

küresel kuzeyin yardımınaihtiyaçları var.

Page 172: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

172

J i n J i y a n A z a d î

1980’li yıllardaki Yapısal Uyum Programları ise kamu hizmetleri ve halka dönükdesteğin neredeyse tümüyle ortadan kaldırılmasına yol açtı. Önce dini ve uluslararasıkuruluşların, daha sonra yerel STK’ların doldurmaya çalıştığı bir boşluk ortaya çıktı.Bu kuruluşlar insani acil yardım sunuyordu, halkın günlük ihtiyaçlarını karşılıyordu,eğitim programları geliştiriyordu, bilinçlendirme faaliyetleri yürütüyordu, marjinalgrupları destekliyordu. Ve -yanı sıra veyahut çok da açıktan- küresel kuzeyin tem-sil ettiği değerler için lobi yapıyorlardı. Hükümetlerden farklı olarak STK’lar- bu ge-lişmeleri tümüyle direnişsiz karşılamayan topluma değil de (küresel kuzeyin) paravericilerine hesap veriyorlardı. Arundhati Roy süreci şöyle değerlendiriyor:

“STK’lar, geri çekilen devletin açmış olduğu boşluğu doldurdukları yönündebir algı yaratıyorlar. Ve bunu yapıyorlar da; ancak maddi açıdan önemsiz birşekilde. Gerçek katkıları, siyasal öfkeyi yatıştırmaları veya insanların haktanötürü sahip olmaları gerekeni yardım veya iyi niyet diye dağıtmaları. Kamu-sal ruh halini değiştiriyorlar. İnsanları bağımlı mağdurlara dönüştürüp siyasidirenişin uçlarını körleştiriyorlar. STK’lar hükümetle kamu arasına tamponbölge oluşturuyor, imparatorluk ile kulları arasına. Onlar hakem, tercümanve arabulucu olmuşlar.”

Deneyimli Afrikalı feminist ve siyasi analist Hâkime Abbas, dönüşümün top-lumsal hareketler öncülüğünde sağlanması gerektiğini savunuyor. Ona göre “Kal-kınma yardımı, devletler arasındaki eşit olmayan iktidar, ilişkileri derinleştirip tekbaşına kazanç sağlayan küresel kuzey eliyle küresel güneyin ham maddelerininsömürülmesini sürdürüyor.” Bu siyaset sonucu küresel kuzey 130 milyar dolarkalkınma yardımı sunarken aynı zamanda 2 milyar dolar da küresel güneydenküresel kuzeye aktı.

Çok zaman geçmeden kadınlar kalkınma yardımının odağına girmeye başladı.1970’li yıllarda Kadın Kalkınma Programları ortaya çıkmaya başladı. Bu dönemdekalkınma yardımı sonucu gelişen “modernleşme”nin Afrika toplumundaki kadınındurumunu olumsuz etkilediği görülmüştü. Danimarkalı bir tarım ekonomisti olanEster Boserup’un araştırmaları bu konuda etkili olmuştu. Boserup, Afrikalı kadın-ların hem tarihsel hem de güncel olarak küresel kuzeydeki refah toplumundaki bur-juva kadınından farklı olarak gıda üretiminde temel bir role ve dolayısıyla toplumdayüksek itibara sahip olduğuna dikkat çekiyordu. IMF ve Dünya Bankası tarafındantek türlü tarım ve yeni teknolojiler yoluyla talep edilen verim artışı, kadınların ön-cülük ettiği geleneksel ekonominin gerici bulunup aşılmasına yol açıyordu. Kadın-lar bu siyaset sonucu gelir, statü ve güç kaybına uğrarken, toplum ihtiyaçlarınıngiderilmesindeki temel katkıları görünmez kılındı. Boserup’un incelemeleri, bur-juva ortamdaki sosyalizasyonları nedeniyle kadınların üretkenliğini dikkate almayanküresel kuzeyin ataerkil rol anlayışını ifşa ederken bu anlayışın şimdilerde kalkınmayardımı yoluyla Afrika toplumuna aktarıldığına dikkat çekti. Boserup’un çalışma-

Page 173: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

173

J i n J i y a n A z a d î

ları bu yönde oldukça anlamlıydı; ancak kalkınma yardımında kadınlara özgün des-teği meşrulaştırmak için kullanıldılar: Afrikalı kadınlar artık üretken rolleriyle sı-nırlandırıldı. Toplumdaki durumları, sosyal alandaki sorun ve ihtiyaçları, örneğinreprodüksiyon, ev içi şiddet vb. noktalar artık tali bir rol oynuyordu, özellikle deyeni ekonomiye dahil edilme önünde engel oluşturduklarında. Artık kadınların des-teklenmesinin daha sonuç alıcı olduğu, kalkınmanın motor gücü olarak görülebil-dikleri ve böylece kalkınma yardımı hedeflerine daha hızlı ve güvenilirulaşılabileceği yöndeki argüman geliştiriliyordu. Böylece odak, kadınların kalkınmayardımına yönelik ihtiyaç ve taleplerinden kadınların kalkınma yardımı için ne su-nabileceği sorusuna döndü. Bu yaklaşım nedeniyle artık kadınlar Afrika’daki bütünsorunların çözümü olarak görülmeye başlandı; kadınlar geçimi sağlayan kişi, öğ-retmen, doğal tıpçı, çevre koruyucu ve daha çok şeydi. Böylece görünmez ve üc-retsiz bir şekilde, hükümetlerin Dünya Bankası’nın verim artış taleplerini karşılamakamacıyla giderek daha fazla çekildiği görevleri üstlenme rolü kadınlara düşüyordu(Bkz. Okech 2009).

Kadınların bu rolü yerine getirmesi ve neoliberal sisteme entegre edilmesinde de-mografik denetim önemli bir araçtı. Bu süreç de kadın özgürlüğü adına yürütüldü.Afrikalı kadınlara, doğurganlıklarını doğa bilimleri üzerinden kontrol altına alma-ları durumunda boyunduruktan kurtulabilecekleri fikri aşılandı. Sömürgecilik dö-neminde kadınlar, toplumdaki konumları ve doğal tıp ve ritüeller yardımıyladoğumları dengeleme yeteneklerinden koparılmıştı. Şimdi ise küresel güneydekikadınların doğurganlığı “kalkınma” çerçevesinde “sınırsız çoğalma”, “nüfus patla-ması”, “epidemi” diye gündemleştirildi ve bunun sonucu olarak -Maria Mies’in dik-kat çektiği gibi- “Daha önce aile planlaması denen nüfus politikası çoğu ÜçüncüDünya Ülkesi’nde devlet meselesi haline getirildi”. 1960’lı yıllarda ve 70’lerin ba-şında uluslararası nüfus kontrolü kuruluşları insanların eğitim ve motivasyon iledoğum kontrol araçları kabul edeceğine inanırken, 1975’ten itibaren zoraki yön-temler ve kısırlaştırma gibi “nihai çözüm” eğilimleri giderek daha fazla dillendiri-lip uygulanmaya başladı. Maria Mies ayrıca Afrikalı kadınların, henüz küreselkuzeyin pazarları için lisans alamamış yeni hormon ilaçları, daha sonra da yasaklıve kansere yol açan ilaçlar için kobay olarak kullanıldığını vurguluyor. 2014 yılındabirkaç ay Gana’da cinsellik bilgisi projesinde yer aldım. Burada aynı zamanda ka-dınların öz örgütlemesini ve doğum kontrolü ile ilgili eski bilginin yeniden keşfinidestekleyen projeler arayışına girdim. Ancak burada devlet destekli (örneğinUSAID) örgütler düzen bozuculuğu yapıyordu. Genç Ganalıları eğitip kadınları birdanışma görüşmesine ikna edilmeleri için sokaklara gönderiyorlardı. Bu görüşme-lerde kadınlar kısırlaştırılmaya teşvik ediliyordu, çünkü kadınların gözü önündeyapılan hesaplamaya göre bu en ucuz ve etkili yöntemdir. Kısırlaştırılmaya ikna ol-mamaları durumunda onlara ikinci seçenek olarak, yan etkileri henüz yeterince

JINEOLOJÎ

Page 174: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

174

J i n J i y a n A z a d î

incelenmemiş ve Avrupa pazarına bu şekilde çıkamayacak oldukça yüksek dozajlıbir hormon iğnesi veya hormon implantı sunuluyordu. Doğum kontrol hapı veyakondom gibi bariyer yöntemlerin kullanımı kadınlara “ispatlı” güvenilmezliklerinedeniyle tavsiye edilmiyordu. Patriarkanın kadınların yaşamı canlandıran ve ko-ruyan gücünün bastırılmasına dayandığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda,bu yeterince ilgi görmeyen oldukça acı bir durumdur.

Bu tarz pratikler ve kalkınma yardımının neokolonyal hedef ve etkileri ifşa edil-dikten, taban ve toplumsal hareketler küreselleşme karşıtı harekette ağlaştıktan vegüç kazandıktan, feminist örgütlenme ve post-kalkınma ve dekolonizasyon konulutartışmalar canlandıktan sonra kalkınma yardımı da “kalkınma iş birliği” şeklindegelişim göstermeye başladı. Bu yeni aşamada artık en azından retorik olarak “kendikendine yardım için yardım” ve “göz hizasında” projelerden söz ediliyor. Ancakkalkınma iş birliğinin selektif, yüzeysel ve kısa süreli projelerin desteklenmesi yo-luyla toplumun öz yardımlaşma yapılarını sistematik bir şekilde tahrip ettiği ve ba-ğımlılıklar yarattığı söz konusu yeni yöntemlerle daha fazla gizleniyor. Hala parayıveren donörler hangi hedef gruplarla çalışılacağını ve hangi hedeflerin izleneceğinibelirliyor. Kriterler artık sürekli bir şekilde fonları sunan devletlerin çıkarları doğ-rultusunda değişiyor ve böylece konsepti yerelde oluşturulmuş, uzun vadeli ve ka-lıcı etki bırakacak öz örgütlülüğün desteklenmesini engelliyor. Hâkime Abbas’agöre bugüne kadar büyük şehirlerdeki izole sitelerinde yaşayan STK sorumlularınınüstenci, çokbilmiş tarz ve yönteminde bir şey değişmedi.

Afrikalı kadınlar, kalkınma iş birliğinde neoliberal yeniden dizayn doğrultusundakideğişim için ideal aktörler olarak görüldü. Mikro kredili bireysel destek üzerindenvitrin, küçük girişimci haline getirilmeleri hedefleniyor. Kadınlar ayrı ayrı küreselkuzeyin idealleri doğrultusunda eğitilip kendi toplumsal köklerinden koparılıyor.“Kalkınmanın” başarısı olarak sunulup yeni Afrika’yı temsil ediyorlar. Bütün ka-dınların bu kadar başarılı olmamasının sebebi onların “geriliği”. Bu şekilde birey-lerin toplumlarından, tarihlerinden, kültürlerinden, değerlerinden, benzersizliğindenve çeşitliliğinden koparılması ve neoliberal sisteme entegre edilmesi amaçlanıyor.Böylece kıymetli kaynaklara erişim güvence altına alınacak ve Afrika’nın hangiyöne doğru gelişim göstereceği hakkındaki karar verme ayrıcalığı korunmuş olacak.Bugün yaşadığımız trajediyi, dikkatimizi özel bir paradoksa verdiğimizde görebili-riz: Arkeologlar insanlığın ve insan yaşamının ortaya çıkışının incelenmesinde göz-lerini, yaklaşık 300 bin yıl önce homo sapiensin hikayesinin başladığıAfrika kıtasınadikiyor. Yaşamımızın temeli, hayatımızın sırrı burada başlıyor. Dik yürümeye gidengelişme ve modern insanın bunun üstüne eklenen sonraki bütün yetenek ve beceri-leri Afrika’da başlıyor. Bununla birlikte Afrika’nın statüsü bugün öyle ki görünürdegelişkin Avrupalılar -özgür yaşam hakkında o kadar çok şey öğrenebilecekleri- Af-rika’daki insanlara “uygar” bir yaşam öğretmeleri gerektiğini düşünüyor.

Page 175: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

175

J i n J i y a n A z a d î

Özgürlüğe Hasret Irmak Bizi Birbirimize BağlıyorNeoliberal özgürlük konseptlerinin daha fazla özgürlüksüzlüğe götürdüğünü görü-yoruz. Peki herkes için geçerli olan özgürlüğe nasıl ulaşabiliriz? Bu konudaki anla-yışımız ne olmalı? Ya yöntemlerimiz? Her zamanki gibi ortada başlıyoruz. Herzamanki gibi kendimizde başlıyoruz. Yöntemler hayallerimizi, fikirlerimizi, irade-mizi hayata geçirme anlayış ve kararlılığımızda açığa çıkar. Yaptığımız her şeyde öz-gürlüğe olan hasretimiz hissedilir ve görülür olmalı. Birbirimize olan sevgimiz.Dostluğumuza dair derin bilincimiz. Neyin bizleri birbirine bağladığına ve beden-leri, başları ve kalpleri bunca zaman sömürülmüş olan bizlerin nasıl birlikte özgür-lük yolunda yürüyebileceğine odaklanmamız bundan ötürü çok önemlidir.Hepimizin gücümüzü; yaratan, inşa eden, coşturan ve büyüleyen gücümüzü yeni-den keşfetmesinin gerçekten çok önemli olduğuna inanıyorum. Patriarkanın kork-tuğu ve bin yıllardır değişken yöntemlerle bastırdığı bu güçtür. Dünyayı değiştirmekistiyorsak kendimizi iyi tanımalıyız, arkeologların 5 bin yıllık ataerkil tarih yazımı-nın tabakalarını kişiliklerimizden kaldırdığı gibi. Tarihimizi ne kadar biliyoruz?Ailetarihimizi ne kadar biliyoruz? Orta Avrupa’da patriarkanın hâkim kılınmasınakarşı verilen direnişleri ne kadar biliyoruz? Peki Hıristiyanlaştırma ve kapitaliz-min kabul ettirilmesine karşı direnen kadınları? Sömürge tarihimizi ve ona karşıverilen direnişi ne kadar iyi biliyoruz? Nazi rejimindeki direnişçi kadınları nekadar tanıyoruz? Almanya’nın dünya çapındaki savaşlardaki rolünü? Feminist ha-reketi ve onun bugüne kadar varlığını sürdüren kazanımlarını ne kadar biliyoruz?Almanya’daki kadınların güncel yaşam koşullarını ne kadar iyi biliyoruz? Ken-dimizi ve oluşumuzu bildikçe güç kazanıyor, hata ve başarılardan ders çıkarabi-lir ve kendi gücümüze dayanan, devamlılığa sahip ve esir alma denemelerikarşısında iradeli alternatifler yaratabiliriz. Ve böylesi alternatifler inşa edebildi-ğimizde her yerde kadınlar ve toplumlarla karşılıklı güçlendirme ve iş birliği te-melinde birlikte çalışabiliriz farklılığın gücümüz olduğu bilinci ve her birimizinöz iradesi karşısında saygı ile. O zaman artık ataerkil ulus-devletlerin, gerçekteTruva Atı olduğu görülen sahte yardımlarına bağımlı olmayız. Yerimizde dur-mazsak ve şimdiden mücadeleyle sağlanmış olan başarıları özgürlüğe giden uzunyolun parçaları olarak anlarsak, ki bu özgürleşme kolektif özgürlüğün önkoşu-lunu oluşturuyor, o zaman çelişkiler ve ikilemler içinde kaybolmayız, başkalarıbizi birbirimize karşı kışkırtamaz. Ancak önemli olan, bütün kız kardeşlerimiz öz-gürleşmeyene kadar durmamaktır. Kendinden ötesini görmeyip düşünmemek li-beralizmin başladığı ve radikal, başarılı mücadelenin bittiği yerdir. Teori vepratiğimizi hep dünyanın diğer bölgelerindeki kadın arkadaşlarımızın ne düşüne-ceği yönde sürekli sorgularsak, bütün çabalarımızı hepimize adamak istediğimizive bu şekilde birbirimize yakınlaştığımızı düşünürsek o zaman aramızdaki fizikimesafelere rağmen birleşebilir ve birlikte mücadele yürütebiliriz.

JINEOLOJÎ

Page 176: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

176

J i n J i y a n A z a d î

Patriarkayı biyolojist bir şekilde değil de temelinde kadınların bastırılmasına daya-nan bir egemenlik sisteminin oturtulması ve ayakta tutulması biçiminde anlarsak,kapsamlı bir sistem eleştirisini geliştirip bunun üzerinden bütün baskı ve ezilme iliş-kileri, yani sömürgeciliği, ırkçılığı, sınıfçılığı, insan merkeziyetçiliği patriarka ilebağlantı içinde anlayabiliriz. Özgürleşmek için bu egemenlik ilişkisini ortadan kal-dırmamız gerekiyor. Gücümüzü tanıdığımızda ve var olan sistemin ayakta tutul-masından kolektif bir şekilde koptuğumuzda kapitalist patriarka kısa süre içindeyıkılır. 8 Mart grev hareketi ve kadın kırımlarına karşı yürütülen mücadelede, ata-erkilliği dondurma gücü giderek daha fazla kadının bilincinde canlanıyor. Patriarkaaslında sadece şişirilmiş bir balondur. Gücümüzü ve güzelliğimizi özgürlüğümüziçin kullanırsak kısa süre içinde söner.

Günümüzde demokratik modernite mirasının dünyanın birçok yerinde bütün güçve güzelliğini yeniden ortaya serdiğini görebiliyoruz. Özellikle kadınların kökle-rine olan sevgilerini nasıl yeniden keşfettiğini ve buradan örgütlenme ve işgal ile sö-mürgeciliğe karşı direnişe öncülük etme gücünü sağladığını görebiliyoruz. Kültürelalanda da yeni ile eskinin, diaspora ve yurdun, ataerkillik ve anaerkil toplumların bir-biriyle çarpıştığı ve harikulade güzellikte opal gibi renk oyunlarının gösterildiği ya-ratıcılık patlamaları yaşanıyor. Birbirimizle ortaklığa dayanan, saygılı, devamlılığasahip ilişkiler inşa etmeyi başarırsak bu yeni güç kolektif bir formda serpilebilir vehırsızlık ve yalana dayanan, şişirilmiş ataerkil üst yapıyı patlatabilir.

Kaynakça

Abbas, Hakime. 2014. DAS Interview, in: Deutsche Afrika Stiftung e. V.Mıis, Maria (2016): “Sexistische und rassistische Grundlagen der neuen Fortpflanzungstech-nologien”. In: Mies, Maria und Shiva, Vandana: Ökofeminsmus.

Okech, Awino. 2009. Aid from a feminist perspective. In: Abbas, Hakime & Nıyıragıra, Yves(Hrsg.) “Aid to Africa: Redeemer or Coloniser?” S.26-41

Stiftung e.V. (Hrsg.): Auf dem Weg zu einem afghanischen Frühling? Basisaktivismus inAfghanistan

Rawi, Mariam, 2015. “Befreiung Zur aktuellen Situation von Frauen”. In: Network Afgha-nistan & Bildungswerk Berlin der Heinrich-Böll-Stiftung e.V. (Hrsg.): Auf dem Weg zueinem afghanischen Frühling? Basisaktivismus in Afghanistan

Rasıkh, Hafiz. 2015. Zwischen absoluter Armut und maßloser Korruption. Eine Bilanz derNATO-Intervention. In: Network Afghanistan & Bildungswerk Berlin der Heinrich-Böll-

Roy, Arundhati. 2014. “A hazard facing mass movements is the NGO-ization of resistance.”Speech in a Democracy Now conference in 2014

Page 177: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

177

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Feminist Özgürlük Savaşçıları: 20. YüzyılınHeybesinden 21. Yüzyıla Taşanlar…

Zilan Narin

“Feminizmin kıymeti ya da marksizmden etkilenen anti ırkçı, anti kapitalist,anti emperyalist feminizmlerin kıymeti, analiz ve örgütlenmemizin çerçeve-sini aynı anda düşünmemizi sağlamasıdır. Bu çerçeveyi neyi inceliyorsakartık ona dair düşünmek için kullanırız. Bu birçok insanda olmayan bir alış-kanlıktır, çünkü bu disiplinel düşünceye aykırıdır. Disiplinel düşüncede her-şeyi mümkün kılan çerçevedir, dolayısıyla çerçeveye bir kez meydanokuduğunuzda geri kalan herşey dağılır. Feminizm bize bu çerçeveyi sorun-sallaştırma imkanı verir, birşeyleri dağıtmayı ve sonra bir araya getirmeyimümkün kılar. Bize tamamen farklı bir şey hayal etme imkanı verir.”

Angela Y. Davis

Bu uzun alıntıyla başladığımız yazımız, aynı uzun alıntıyla başlayan bir kitaba, sis-tem paradigmasının çerçevesini dağıtıp ve sonra özgürlük hayallerimizle yeniden biraraya getirmeye çalışan bir kitaba dayanıyor: Feminist Özgürlük Savaşçıları.

Son 10 yıldır kadın örgütlülüklerinin küçük büyük her yerde yaygınlaşması ve gö-rünürleşmesi, kadın mücadelesinin sonuç alıcılığı, bu yüzyılın ilk çeyreği geridekalmışken çektiğimiz pozitif resim. Diğer taraftan elde edilen kazanımların bir birsaldırıya uğradığı, kadın kırımının hızla yaygınlaştığı bir resim var. Kadın eylemle-rinde buluşan kadınlar daha fazla kadınla buluşmanın ve dünyayı değiştirmenin yol-larını arıyorlar. Kadın devriminin enerjisini taşıyoruz, hissediyoruz. Bedenekavuşmaya çalışan bir ruh ya da tersinden bedenine sığmayıp taşan bir ruh gibi. 21.yüzyıla kadınlar damga vuruyor, vuracak…

Page 178: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

178

J i n J i y a n A z a d î

Feminist Özgürlük Savaşçıları1 kitabını okuduktan sonra hissettiklerimi somutlaş-tıran kavram kadın enternasyonali. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketinin “DünyaKadın Konfederalizmi” önermesi bu kavramın politik formu olabilir mi düşüncesini,yazıya başlamadan bir not olarak belirtmek isterim.

Sınırları Aşarak Kadınları Dinlemek

Feminist Özgürlük Savaşçıları Linda E. Carty ve Chandra Talpade Mohanty imza-sıyla çıkan çok sesli bir kadın kitabı. Aslında video arşiv projesinin kitaplaştırıl-mış hali. 2018 yılında Haymarket’ten basılan bu kitabın henüz İngilizce dışındaçevirisi yok.2 Biraz da bu nedenle kitabın içeriğinde yürütülen tartışmaları pay-laşmayı önemli görüyoruz.

Linda, Syracuse Üniversitesinde Afrikan Amerikan Çalışmalar Bölümünde, Chan-dra ise yine aynı üniversitede Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Bölümündeçalışan feminist akademisyenler. Akademi ve aktivizmi hayatlarında birleştirerek,siyah kadınlardan göçmen kadınlara, sınıf perspektifini bir tarafa bırakmadan, ulu-saşırı feminist teori, antikapitalist feminist praksis üzerine araştırmalar yapıp, pro-jeler yürütüyorlar. Günlük yaşamla kolektif eylem, teori ve pedagoji arasındakibağların peşinden giden Chandra ve Linda “üçüncü dünya” ve enternasyonel femi-nist teori ve eylem üzerine çalışmalarıyla biliniyor.

Ulus aşırı feminizmin imkânlarını sadece teori değil eylem alanında arayan Chan-dra, postkolonyal feminist düşüncenin de öncü isimlerinden biri. Chandra T. Mo-hanty’nin Türkçe’ye çevrilmiş Sınır Tanımayan Feminizm3 kitabına denk gelmişolmalısınız. Dayanışma ve farklılığın politikası, feminist pratiği demokratikleştirmekve sömürgelikten kurtarmak (decolonize), sınırları aşmak, feminist bilgi ve akade-minin toplumsal hareketler ve örgütlenmeyle ilişkisi gibi konular üzerinde duruyorbu kitapta. Ulusaşırı feminizmi antikapitalist mücadeleye doğru bükme derdini dahasonraki çalışmalarında da sürdürüyor.

Okuduğumuz kitabı da üreten video arşiv çalışmasına başlamadan önce, 2015 yı-lında “Ulusaşırı Feminist Bağlantıların Haritalanması: Neoliberalizm ve Dayanışma

1 Chandra Talpade Mohanty and Dr. Linda Carty (ed.), Femınıst Freedom Warrıors,Genealogies, Justice, Politics, and Hope, Haymarket Books, 2018.

2 Bu inceleme yazısında kullanılan bütün alıntıların çevirileri yazara aittir.3 Chandra Talpade Mohanty, Sınır Tanımayan Feminizm, Boğaziçi Üniversitesi Yayın-

evi, İstanbul, 2010

Page 179: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

179

J i n J i y a n A z a d î

Siyaseti” çalışmasını birlikte hazırlamış iki kadın.4 Bu çalışmada da tıpkı şimdikikitapta olduğu gibi doğrudan kadınların seslerine yer vererekAsya’danAmerikalarauzanan farklı coğrafyalardan kadınların mücadele hikayelerine, feminist bilgi üre-tim dinamiklerine odaklanıyorlar. Karşılaşmalar, buluşmalar, dayanışmayı örgütle-yen, dayanışmaya dayanan bir politikanın temelinde yer alıyor. Kapitalizm,neoliberalizm dizginsizce yaşama saldırırken kadınların mücadelesi neye evriliyor,neyi ne kadar değiştiriyor? Bunu sadece kendimizden değil, başka başka kadınlarıngözlerinden, durdukları yerden anlamamıza vesile oluyor böylesi çalışmalar. Femi-nist Özgürlük Savaşçıları (FFW) projesiyle de ekonomi, anti ırkçılık, anti kapitalizm,sosyal adalet konuları, kadınların yaşamları içinde karşılaştıkları zorlanmalar ve yeraldıkları mücadelelerin dinamiklerinden yola çıkıp gelecekten beklentilerine yol alı-narak ele alınıyor. Böylece feminist teoriye katkı sunulduğu gibi feminist aktivizminkuşaklar arası tarihine de bir ayna tutuluyor. Bu aynada “kişisel olanın politik olduğukadar politik olanın da her zaman kolektif olduğunu göstermek istedik” deniyor.5

Kitapta Margo Okazawa-Rey, Angela Y. Davis, Minnie Bruce Pratt, Himani Ban-nerjee, Amina Mama, Aida Hernandez-Castillo, and Zillah Eisenstein ile yapılansöyleşileri okuyoruz. Ayrıca kitabın sonunda aynı projede çalışan Hindistanlıgenç bir feminist araştırmacı Taveeshi Singh’in değerlendirmesi yer alıyor. Ki-tapta her bölüm, “büyüme” kısmı ile başlıyor ve görüşme yapılan kadınların nasılbir zeminde politikleştiğine dair bir fikir edinmemizi sağlıyor. Geçmişimiz bu-günümüzden nasıl ayrılabilir ki zaten. Daha sonra feminist aktivizm, etkileri, fe-minist mücadele yürütürken zorlandıkları noktalar, sınırları aşmak vedayanışmayı inşa etmek ve gelecek üzerine düşünceleriyle devam ediyor. Herbölümün sonunda ise “devrimci bir feminist politikayı tahayyül edebilmek” kısmıile feminist mücadelenin içinde olduğumuz zamanda ve gelecekte karşı karşıyaolduğu fırsatlar, imkanlar, risk ve tehlikeler üzerine düşünceler paylaşılıyor. Ki-tapta sadece 7 kadınla yapılan söyleşiye yer verilse de dijital video arşiv çalış-masının Küresel Güneyden ve Kuzeyden kadınların sesleriyle genişlemeyedevam edeceği belirtiliyor. Bu videoların yer aldığı web sitesi erişime açık.6 Halkeğitimlerinden, akademilere kadar kullanılabilecek, pek çok açıdan faydalanıla-bilecek bir mecra olarak tanımlıyor bu çalışmayı, yazarlar.

JINEOLOJÎ

4 Chandra T. Mohanty, Linda Carty “Mapping Transnational Feminist Engagements:Neoliberalism and the Politics of Solidarity” içinde Daniel Beland, Christopher Ho-ward, Kimberly J. Morgan (ed.), The Oxford Handbook of Transnational FeministMovements, Oxford University Press, 2015.

5 http://feministfreedomwarriors.org/aboutus.php6 http://feministfreedomwarriors.org/

Page 180: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

180

J i n J i y a n A z a d î

Küresel güneyden her bir kadının hikayesi, kuşaklar arasında ulusal sınırlarıaşan bir ağ örüyor. Her biri feminist eylemsellik içinde aktifleşmiş, aynı za-manda bir şekilde akademide de yer alan kadınlarla yapılan söyleşiler sadecebilgilendirmiyor, adil bir dünyanın nasıl olabileceği tahayyülünü de canlandı-rıyor. Görüşme yapılan her bir kadın farklı geçmişlerden farklı coğrafyalardangelmiş olsalar da benzerlikleri öne çıkıyor anlatılarında. Bir şekilde hepsinin soldinamikler içinde politikleşmiş olmaları ve feminist mücadele içinde akademive aktivizmi birleştirmiş olmaları en belirgin ortak yönleri. LGBTQ, kadın öz-gürlüğü ve yerli feminist hareketlerinin tarafında, kapitalizm, ırkçılık, emper-yalizm karşısında tutum almaları diğer ortak yönleri.Kitapta keşke daha da derinleştirilseydi duygusu ile okunan söyleşilerin en önemlisorunu genellikle Trump’ın başkan olduğuABD seçimlerinin öncesinde yapılmış ol-maları. Bundan ötürü seçim gündemi, Trump seçilebilme ihtimalinden duyulankaygı geleceğe dair öngörülerin konuşulduğu bölümlere damgasını vuruyor. Gerçi,Trump’ın dünyayı twitleriyle ve silahlarıyla yönetmeye çalıştığı şu günlerde bu kay-gının haklılığını da görüyoruz. Yine de feminist politika bir kişinin seçilip seçilme-mesinden bağımsız olarak geleceğe dair umutlu stratejiler belirlemek durumunda.

Aktivizm ve AkademiSöyleşilerine yer verilen kadınların akademi ve aktivizmi hangi eksende birleştir-diklerine değindik yukarda. Bu tutum bizlere çok olağan gelse de ana akım aka-demi dünyasında böylesi net politik tutum sahipleri çok da benimsenmiyor. Oysaüniversitelerin bir zamanlar kişiliklerin politikleştiği, devrimcileştiği alanlar oldu-ğunu hatırlıyoruz. Bu kadın mücadelesi açısından da öyle. Yazarların da dediği gibiakademinin apolitikleşmesi ve entelektüel çalışma ile aktivizmin, teori ve eyleminbirbirinden ayrılması çoktandır olağanlaştırılan bir durum.7 Belki de bunun ilk adım-ları akademide sınıf mücadelesi, ideoloji gibi alanların gündemden düşürülmesiyleatıldı. Yeni gözde “kültür çalışmaları” gibi “kadın çalışmaları” da bu apolitikleş-menin mazeret merkezlerine dönüştürülmeye çalışılıyor. Sonuçta neoliberal sistemegöbekten bağlı olunduğu için “farkılıkları kapsamak, çoğulculuk söylemi artarken,ırkçılık, ayrımcılık tüm şiddetiyle devam ediyor.”8 Himani Bannerji, “Sovyetlerindüşüşünün de etkisiyle, artık sınıf ya da ataerki gibi büyük anlatılardan konuşmak,sosyalist ütopyalar peşinde koşmak moda dışıdır. Yeni moda, ultra liberaliz-min “kim olmak istiyorsan o olabilirsin” mottosudur.”9 derken akademik alandaki

7 Chandra Talpade Mohanty and Dr. Linda Carty (ed.), Femınıst Freedom Warrıors, Ge-nealogies, Justice, Politics, and Hope, Haymarket Books, 2018, sf. 4.

8 A.g.e., sf. 93.9 A.g.e., sf. 63.

Page 181: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

181

J i n J i y a n A z a d î

bu dönüşümün yansımalarına değiniyor. Bu süreç hala devam ediyor Post-larçağında ortak yapısal analizler geliştirmek, ortak çözümler etrafında örgütlen-mek ve yaşamımızın neoliberal dönüşümler altında felakete sürüklenmesineseyirci kalmamak, kaybedeceğini bile bile bir savaşa girmek gibi gösterilir.Subliminal kalmasına bile gerek duyulmayan mesaj “kapitalizm ve patriarkahep kazanır” mesajıdır. Öyle mi? Bu yorumları pek çok yerde duymuşuzdurama benzer süreçleri farklı coğrafyalarda yaşayan kadınların, nedenler ve çö-zümler üzerine konuşacakları daha fazla olmalı.

Kadın çalışmaları ve genelde de akademinin adım adım sistem içine çekilmesibüyük bir şanssızlık ve kayıp olsa da geri dönülmez bir noktada değiliz. Şimdi ey-leme geçmedikçe her şeyi konuşmanın meşru olduğu liberal akademi ortamlarınayeniden itiraz etmenin zamanındayız. Angela Davis’in dediği gibi “Değişim aslakendiliğinden olmaz. Dünyada etkisi olan topluluklarla bağ kurdukça akademininbir etki alanı oluşabilir.”10 Mesele sadece akademiyi dönüştürmek mi? Bir tek aka-deminin değil sosyal hareketlerin de benzer bir kriz içinde olduğunu hatırlatıyorMinnie Bruce. Zira akademinin derdine deva olacak topluluklar arasında da aşıl-ması gereken mesafeler, kurulması gereken köprüler var. Ama nasıl? “Bu sorununcevabını masa başında veremeyiz, burda oturup şöyle olmalı, böyle yapılmalı diye-rek halledebileceğimiz bir mesele değil bu. Daha örgütlü hareket etmeliyiz. Köprü-ler ancak yerelde geliştirilecek ilişkilerden kurulabilir.”11 diyor Minnie. Masabaşında, teorik çıkarımlara dayanarak değişimin sağlanmayacağını kitaptaki diğerkadınlardan da duyuyoruz. Hem entelektüel öznenin hem devrimci/aktivist/femi-nist öznenin kendini özeleştirel bir yerden nasıl yeniden konumlandıracağı tartış-maya değer. Amina Mama “Gerçek değişimi sağlayacak olan tek şey kolektifeylemdir”12 diyor bir yerde. 11. tez yankılanıyor kulaklarımızda, okurken… Dün-yayı değiştirmek için eyleme geçmek gerekiyor. Ve bu eylem kolektif olmak duru-munda. Chandra ve Linda da tarihsel bilgiden yola çıkarak şöyle diyorlar;

“Akademide sınıf mücadelesi dili artık popüler değil. Söylemsel değişim top-lumsal değişim için gerekli düşünceleri yeniden formüle edebilir, ama söy-lemin kendisi toplumsal değişime yol açmaz. Böylesi bir değişimi zorlayacakolan bu düşüncelerin eşlik edeceği eylemselliktir ancak. Kapitalizmin buncamutasyonuna rağmen, sosyal adaletin parametreleri değişmemiştir, öyleysesınıf mücadelesini sürdürme sözümüz de değişemez.” 13

JINEOLOJÎ

10 A.g.e., sf. 40.11 A.g.e., sf. 79.12 A.g.e., sf. 90.13 A.g.e., sf. 8.

Page 182: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

182

J i n J i y a n A z a d î

Bu video projeyi ve kitabı, bu eylemin yol ve yöntemlerine dair arayışlarıolan kadınların seslerini buluşturmanın, mücadeleler arasında dayanışmave koalisyonlar kurulmasının ve yeni kuşaklara aktarılmasının bir aracı ola-rak kurguladıklarını belirtiyorlar.

Farklı mücadeleler arasında koalisyon ve dayanışma stratejilerini geliştirmek 21.yy.’da kadın mücadelesinin geleceği için vazgeçilmez gibi görünüyor. Chandra veLinda’nın da belirttiği gibi, yoğunlaşan neoliberalizm ve hızla militerleşen devlet re-jimleri karşısında koalisyon/ittifak politikaları bugün eskisinden daha da elzem.Ancak bu politikalar, eylemsellikler güçlü teorilerle beslenmek durumunda. Teori veeylemin birbirini beslemesinden doğacak yeni analizler, ortaklaşmaları güçlendire-ceği gibi sistemin ideolojik-teorik dayanaklarını da boşa çıkartabilir. Margo’nun de-diği gibi; “Günümüzde dünyanın her yerinden yükselen adalet, sürdürülebilir biryaşam ve gerçek bir güvenlik talepleri potansiyel olarak radikal ve dönüştürücü ey-lemlerdir ve ortak yapısal analizler, yaşamsal teorilerle beslenmek durumundadır.”14

Feminizmin GündemleriDayanışma ve bağ kurmanın, koalisyonları geliştirmenin

odağında kadın hareketleri yer alıyor tabi ki ama sis-tem karşıtı hareketlerin hepsi açısından geçerli

bu ihtiyaç. Kadın özgürleşirse toplum özgürle-şir bilgimizi eyleme çağıran bir gerçekliklekarşı karşıyayız. Kadın özgürlük mücadele-lerinin sadece kadınlara özgü diye söylene-gelen gündemlerin ötesinde sistemselkrizin bütün boyutlarıyla ilişkisi her geçengün barizleşiyor. Buradan yola çıkarak 21.yy.’da kadın mücadelesinin örgütlenmetarzı, ilkeleri daha fazla tartışılmak duru-munda. Bu anlamda kadın mücadelesinin21. yy.’da karakteri nedir, ne olmalı soru-

suna verilecek tek bir yanıtın olmadığını dabiliyoruz. Feminizmler mi feminizm mi,

kadın hareketi mi feminist hareket mi gibi ta-nımlamalarda ortaya çıkan tartışmalar da cabası.

Amina, “Farklı tarihsel koşullar içinde geliştiğimizi

“Farklıtarihsel koşullar

içinde geliştiğimizi kabuletmek, farklılıklarımız ara-

sında hiyerarşi kurmadan ve bir-birimize gündemlerimizi

dayatmadan ortaklaşmanın ön ka-bulu belki de.” Sonuçta aynı küresel

düzenin bir parçası olsa da farklıtarihsel koşullardan farklı femi-nizmlerin, kadın örgütlenme-

lerinin/hareketlerininçıktığı bilgisine va-

kıfız.

14 A.g.e., sf. 32.

Page 183: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

183

J i n J i y a n A z a d î

kabul etmek, farklılıklarımız arasında hiyerarşi kurmadan ve birbirimize gün-demlerimizi dayatmadan ortaklaşmanın ön kabulu belki de.”15 diyor. Sonuçtaaynı küresel düzenin bir parçası olsa da farklı tarihsel koşullardan farklı femi-nizmlerin, kadın örgütlenmelerinin/hareketlerinin çıktığı bilgisine vakıfız. Amabu ne anlama geliyor çok düşünmüyoruz sanki.

Angela Davis’in şu cümlelerinde farklı bir yaklaşıma davet var:

“Feminizm bir yöntemdir, bir çerçevedir aynı zamanda. Nasıl düşündü-ğümüzü, nasıl eylediğimizi etkiler feminizm ve bu yöntemle binlercefarklı yol yürünebilir. Mevcut sınırları aşan, hayal gücüne davet eden biryöntemdir feminizm. Sadece sığınacak bir dam ve karnımızın doymasıdeğil derdimiz. Hayal etmek önemli, ne istiyoruz?”16 Minnie ise, “Fe-minizm ancak farklı ezilme biçimleriyle birleştikçe, beyaz imtiyazlar-dan vazgeçtikçe gerçekten herkes için bir mücadele hattı halinegelebilir.”17

Margo Okazawa, tanımlama ve inşa birlikte olur diyerek feminizmi kadınlarınyaşamında bıraktığı etkiyi anlamak ve deneyimlemek üzerinden tarif ediyor.18Feminizmi yeniden düşünürken iktidarın kendisine ve kadınlar üzerindeki, top-lumsal cinsiyet üzerindeki etkisine karşı mücadelenin bu yüzyılda geçerli ol-duğunu unutmamak gerekir diyor.19

Geçtiğimiz yüzyılda iktidara karşı ya da iktidarı ele geçirmek eksenli mücade-leler eksisiyle artısıyla birlikte bir miras bıraktılar. Bu eksende sınıf ve devletkarşıtı mücadeleyi merkezine alan politik hattın, ırk ve toplumsal cinsiyeti içer-mediğini gördükçe eleştiriler yükseldi, yeni arayışlar gelişti. Batının demokrasive özgürlük götüren kurtarıcı kadın kimliği de çokça eleştirildi. Bu eleştirilersona ermiş değil. “Irkçılık ve kadın düşmanlığının artık eskisi kadar homojenolmayan yeni yüzlerini yeni anlamlarını içeren bir ırkçılık karşıtı devrimci fe-minizm”20 umudundan bahsetmezdi yoksa Zillah. Çünkü beyaz feminist göz-lerle bakmayı bir tarafa bırakmayı öğrenmek bir mücadele alanıdır.

JINEOLOJÎ

15 A.g.e., sf. 95.16 A.g.e., sf. 44.17 A.g.e., sf. 76.18 A.g.e., sf. 24.19 A.g.e., sf. 30.20 A.g.e., sf. 144.

Page 184: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

184

J i n J i y a n A z a d î

Şimdi de feminist mücadelenin neyi içerip neyi içermediği üzerinden yürütülen tar-tışmalara şahit oluyoruz. Feminizm neyi dert eder? Neyi dert edinmesi gerektiğinikim nasıl belirler? Aida Hernandez, feminist mücadelede izlenen stratejilerin, ka-dınların yaşamlarından, ihtiyaçlarına cevap olmaktan uzaklaştığı anda anlamsızlaş-tığını kendi pratiğinden görüyor ve “Irk, kültür, sınıf, cinsiyet arasında köprülerkurmak ve evrensel formüller değil yerel çözümler geliştirmenin önemine”21 buşekilde varıyor. Aida, yaşadığı ülkenin gerçekliğinden beslenen bir feminist gün-dem sıralıyor: “Uyuşturucuya karşı savaş, şiddet, kayıplar, devlet şiddeti, cezaevleri,uyuşturu, yerli halkların kolektif haklarının tanınması feminist konular değildir denedir!”22 SadeceAida değil, kitap boyuncaAngela’dan Zillah’a kadar feminist gün-demlerin zenginliğini göz önüne seriyorlar. Yerel olduğu kadar evrensel, kişisel ol-duğu kadar kolektif, kültürel olduğu kadar yapısal, devrimci olduğu kadarreformist…Böylesi bir feminizmin dar gruplara, belli bir kesime sıkıştırılamaya-cağı, “kendini herkese ulaşılabilir kılmak zorunda”23 olduğu açık. Dolayısıyla “%99için feminizm” diye yola çıkan büyük kadın yürüyüşleri, kadın grevleri, %99’undertlerini, hayallerini kapsayabilmenin, anlayabilmenin sorumluluğunu taşıyor. Busorumlulukla belki de, Chandra ve Linda şu sözlerle feminizmde gördükleri umudadavet ediyorlar okuyucularını;

“Feminizm önemlidir- anti sömürgeci, anti ırkçı, anti kapitalist, ulus ötesi ta-ahhütlere sıkı sıkıya bağlı bir feminizm bizi hayatta tutar ve bize umut verir.Ve bu kitabın gösterdiği; toplumsal cinsiyet, ırk, sınıf, cinsel ve ulusal fark-lar arasında ittifak ve dayanışmaların yaratılması geleceğin habercisidir.”24

Örgütlenme Mekanizmalarımız, StratejilerimizDolayısıyla kadınların yaşamlarının nasıl dönüştürülebileceği, özgürlük alanlarınınnasıl çoğaltılabileceği, sistemin saldırılarını durdurup geriletmek kadar, alternatifyaşamın nasıl örgütleneceği gibi sorularımız var. Ve birbirini dışlamayan çoğul de-neyimleri buluşturabilecek mekanizmalara ihtiyacımız var.

Margo’nun deyimiyle “depremlere dayanan esnek ve kalıcı kurumlar”25 bu meka-nizmanın asli unsurlarından olabilir. Dolayısıyla liberalizmin teşvik ettiği aşırı bi-reycilik hayatlarımızı alt üst ederken post modernizmin örgütsüzlüğü telkin eden

21 A.g.e., sf. 109.22 A.g.e., sf. 115.23 A.g.e., sf. 46.24 A.g.e., sf. 6.25 A.g.e., sf. 26.

Page 185: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

185

J i n J i y a n A z a d î

öngörüsüzlüğüne inat örgütlü mekanizmaları geliştirmeye, kurumsallaşmaya ihti-yacımız var. “Bireyler tek başlarına değişimi sağlayamayacağına göre, örgütlerimi-zin olmasını ve örgütlenmeyi destekleyecek kaynaklara sahip olmayı önemsememizgerektiğini”26 söylüyor, Amina Mama. Kadınların oluşturduğu her türden kurum-sallaşma bu örgütlülüğün aracı olabilir. Sistem içileştirmenin bir aracı haline geldiğiiçin eleştirdiğimiz STK’lar da dahil.Amina’nın anlatısında dikkat çeken nokta, kadınSTK’larıyla ilgili onlarca eleştirimiz olsa da Afrika özelinde STK’lar aracılığıylakadın hareketlerinin neredeyse 30 yıldır milyonlarca kadına ulaştığı, eğitimden şid-dete kadar pek çok konuda kadınların güçlenmesine katkı sunduğunu ve hükümet-leri yasal değişimlere zorladığını önemsemek gerektiği.27 Sivil toplum örgütleridenen alanı işlevselleştirmeyi hemen bir kenara atamayacağımız ortada.AncakAmi-na’nın hatırlattığı gibi kendi niyetlerimize göre istediğimiz şekilde kurumlar oluş-turmanın her zaman elimizde olmadığını, “iktidar yapılarıyla karşılaştığımız heranda sınırlılıklarımızın açığa çıktığını”28 da unutmamalıyız. Piyasa güdümlü ku-rumlar içinde radikalliğimizin sınırları vardır ve iktidar yapıları tarafından belirle-nir. Bu açıdan kitle hareketleri ve günümüzün “sivil toplumculuğu” arasındavaroluşsal bir fark olduğunu ve bu farkın kadın hareketlerinin politikaları üzerindederin etkileri olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Bahsettiğimiz mekanizmaların oluşabileceği bir diğer alan eylemsellik alanı. “Bir-likte bir şey üretmek, iş yapmak kadınları yakınlaştıran, kendilerini tanımalarınıgüçlendiren ve mücadeleye sevkeden bir araç.”29 Son zamanlarda ideolojik politikbirlikteliklerden ziyade, kampanyalar etrafında birlikte iş yapan kadınların oluştur-dukları ağların oldukça etkin olduğunu görüyoruz. Bu kampanyalar, sokak eylem-leri, bölgesel ve küresel ağlar özgürlükçü sistem mekanizmaların oluşumunda nasılrol oynayabilir? Yükselen kadın mücadelesinin dinamiklerine baktığımızda da en ba-şarılı eylemlerin en güçlü ittifaklar kurabilenler olduğunu da görüyoruz. BlacklivesMatters, BDS (Filistin için İsraili Boykot Kampanyası) gibi örnekler kitapta üzerinekoşulan örneklerden. Biz Ortadoğu’da kendi deneyimimize baktığımızda da halk-ların geliştirdikleri stratejik ittifakların sonuç alıcılığını görebiliyoruz.

Son yıllarda yükselen kadın eylemselliklerinde homojen olmayan bir katılım öneçıkıyor. Bir çok farklı kesimden kadının farklı ama kesişen taleplerle birlikte yürü-yebilmesi, kadın hareketinin diğer hareketlerle ortak mücadele alanları geliştirme-sinin de mümkün olduğunu gösteriyor. İttifak/Koalisyon soğuk bir diplomatik

JINEOLOJÎ

26 A.g.e., sf. 102.27 A.g.e., sf. 103.28 A.g.e., sf. 101.29 A.g.e., sf. 118.

Page 186: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

186

J i n J i y a n A z a d î

kelime gibi geliyor ilk başta. Ama bu ittifaka ruhunu veren dayanışma olunca biz-den bir kavram oluveriyor birdenbire. Irk, etnisite, sınıf, toplumsal cinsiyet ve fark-lılıkların sınırlarını aşan, coğrafyalar ve kuşaklar arasında köprüler kuran birdayanışmanın ve direnişin mümkün olduğunu anlatıyor kitapta konuşan her birkadın. Sistem dışı ve karşıtı hareketlerin bu sınır takmayan dayanışma ilkesi ile bir-birlerine yaklaştıklarını görüyoruz. Çünkü dayanışma bağ kurmayı gerektirir. Bağkurdukça farklı mücadeleler arasındaki ilişkisellik katı ideolojik dogmatizmleri deaşarak hepimizin geleceğinin birbirine bağlı olduğunu ve hayallerimizin ancak ortakmücadele ile gerçekleşebileceğini gösteriyor. Kitapta yer alan söyleşiler boyuncadayanışma ve bağ kurma, ilişkisellik sorunları üzerine deneyimler de paylaşılıyor.

Burada evrensellik fikrini yeniden ele almamız gerekiyor ve “özgünlükleri dikkatealan, yerelden yola çıkan bir evrenselliği inşa edebilmemiz önemli.”30 Bu evren-sellik anlayışıyla yerelden başlayarak ittifak stratejileri geliştirirsek, birbirine ben-zeyenlerin değil farlılıkların bir araya gelebileceği etkin koalisyonları mümkünkılabiliriz. Zillah, koalisyonların homojen olamayacağını ve “kadın düşmanı sağhükümetler her yerde güç kazanırken tekil ya da dışlayıcı kimlikleri öne çıkarmakyerine farklılıklarımız içinden ortaklıklar geliştirebilmenin arayışını güçlendirmekdurumunda”31 olduğumuzu söyleyerek bunun aciliyetine dikkat çekiyor.

Neoliberalizme Karşı Kolektif Tahayyülde Israr“Neoliberal devletlerin temelleri bireyselleştirme, bölme ve parçalamaya dayanı-yorken her türden dayanışmayı örgütlemek, dayanışmacı topluluklar kurmak ol-dukça önemli bir meydan okuma.”32 diyorAida. Neoliberalizm her şeyi parçalarken,kolektif ağlara saldırırken, şimdi örgütlenip ortak bir hedef doğrultusunda birlikteyürümek zorunlu ama o kadar kolay değil. Çünkü postmodernizm ve neoliberaliz-min bireyciliği birleşince yaşadıklarımızın sorumlusu kimdir, nedir görünmez olu-veriyor. Bir zamanlar herkes için net olan ve herkesin etrafında toplandığı “ortakdüşman” artık binlerce parçaya bölünmüş bir Leviathan misali… Her yerde farklıbir yüzle somutlaşıyor. Dolayısıyla Aida’ya göre bir zamanların “doğru mesajı kit-lelere aktaran/taşıyan, düşmanın kim olduğunu bilen”33 entelektüel ya da aktivisttavrı da değişmek zorunda. Hakikati kitlelere veya herhangi bir topluluğa iletmeyegiden değil kendi arayışlarını da masaya yatırarak, hakikati birlikte aramaya çalışan

30 A.g.e., sf. 139.31 A.g.e., sf. 148.32 A.g.e., sf. 119.33 A.g.e., sf. 120.

Page 187: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

187

J i n J i y a n A z a d î

diyaloğa açık tutum, Leviathan’ın her bir kolunu etkisizleştirecek politikaları geliş-tirebilir, kolektif gücü açığa çıkarabilir. Ve Minnie’nin dediği gibi, bu “sözle değiltabanda yaşamımızı, bedenimizi, düşüncemizi, hayallerimizi, günümüzü ve gele-ceğimizi özgürleştirmek için mücadele ederken gelişecek.”34

Tekrar Margo’ya dönecek olursak; “Neoliberalizmle sakatlanmış bu dün-yada bir özgürlük, diğer özgürlüklerin garantisi olmuyor. Dolayısıyla top-yekün özgürleşmenin mücadelesine tutunmak durumundayız.”35 Oysabildiğimiz ittifak çalışmalarında genellikle, hangi mücadele önceliklidir,esas sorunumuz nedir, hangi söz, kimin sözü daha ön planda olmalıdır gibisorunlar etrafında harcanan büyük bir enerji var. Adını nasıl tarif ediyorsakartık bu sistemin tarihsel olarak yaşamın tahribi üzerine kurulu olduğunu vebinbir çehresinin olduğunu bu kitap boyunca defalarca görüyoruz. Topye-kün özgürleşme hedefi bu binbir çehrenin her birine ve bunları var edenideolojik zemine yönelmeyi de içeriyor. Bunu kadın mücadelesini odak-sızlaştırmak gibi algılayanlarımız olabilir. Ama Angela Davis’in dediği gibizaten kadın mücadelesi sadece kadınlar için mücadeleolmadı ki hiç bir zaman. Dolayısıyla her bir so-runun coğrafi tarihsel toplumsal özgünlükle-rini dikkate alan, buna göre farklı mücadelestratejilerini destekleyen ama sistemselkaynaklarını unutmadan, neden direndi-ğimizi unutmadan ortak mücadele im-kanlarını zorlamak gerekiyor. Son 20yıldır ırkçılık ve kapitalizm karşıtı fe-ministlerin bu perspektifte ısrar ettiğinisöyleyen Angela, “Bir direniş devamediyor ve bu direnişin başarıya ulaş-ması kesinlikle örgütleyenlerin ve katı-lanların sosyal adalete kesişimselbakmaya istekli olmalarına bağlı.”36

diyor. Örneğin toprak hakkından, ekolo-jiye, adalete, emeğe kadar bir çok konudabenzer yaklaşım sergilediğimizi düşünelim…Böylece yüzbinlerce ağla birbirine bağlı küresel

JINEOLOJÎ

Dolayısıyla herbir sorunun coğrafi

tarihsel toplumsal öz-günlüklerini dikkate alan,buna göre farklı mücadelestratejilerini destekleyen

ama sistemsel kaynaklarınıunutmadan, neden direndi-

ğimizi unutmadan ortakmücadele imkanlarını

zorlamak gereki-yor.

34 A.g.e., sf. 84.35 A.g.e., sf. 31.36 A.g.e., sf. 49.

Page 188: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

188

J i n J i y a n A z a d î

bir toplumsal mekanizma, sosyal hareket ya da dünya kadın konfederalizmineden oluşmasın ki. Liberalizmin bireysel başarı hikayelerine endekslediği“hayallerinin peşinden koş” sloganını bilmeyen yoktur. Şimdi hep birliktebu küresel mekanizmayı hayal ettiğimizi ve gerçekleştirmek için peşindenkoştuğumuzu düşünelim… Kolektif bir tahayyülün sonucu değil midirbütün devrimler?

Kolektif tahayyül, ve sisteme kolektif müdahalenin önemi ortada. Ama hayal gü-cümüze, düşüncelerimize sirayet etmiş bir zehirlenme söz konusu. Bu zehirle kir-lenmiş duygu ve düşüncelerden sıyrılmanın imkânı var mı? Ancak ırkçılığa vekapitalizme karşı kolektif tahayyüller geliştirmek ve bu sisteme kolektif bir müda-hale geliştirmekle zehri etkisizleştirebileceğimizin bilgisini bir şair, bir yazar olarakdeneyimlediklerinden çıkardığını söylüyor Minnie.37 Biz buna patriarkayı da ekle-yelim. Bu zehri atmadan dönüştürücü, özgürleştirici bir kadın mücadelesi yürütmekde mümkün değil.

Sonuç NiyetineYazıya bir son verirken bu kitabın alanında tek olmadığını belirtelim. Ben-zer yöntemle, benzer dertlerle yazılmış onlarca kitaptan sadece biri. Amabu kitabı değersizleştirmiyor. Yazarların da dediği gibi, bu tarihsel anda buanlatılara ihtiyacımız var:

“Bu tarihçeler önemli ama kapsamlı oldukları için değil, evrensel olduklarıiçin değil, bu kadınlar sıradışı kadınlar oldukları için de değil. Önemli çünküaktivist akademisyenler olarak belirli jeopolitik alanlarda gelişen belli bir ta-rihsel bağlamlardan çıktılar ve bu tarihsel manzaralarda somutlanan hareket-lere mensuplar, bu hareketleri yansıtıyorlar, teorisini yapıyorlar, analizediyorlar. Önemli çünkü bağ kurmanın, sınırları geçmenin ve dayanışmanınmümkün olduğunu gösteriyorlar.”38

Önemli çünkü, neoliberal, ulusaşırı sermaye, ulusal güvenlik odaklı kapatıcıulus devletler karşısında, yine hem ABD’de hem de dünyanın farklı yerlerindeyükselen sağcı, ırkçı, otoriter rejimler karşısında radikal mücadelelerin geliş-mesine faydalı olabilecek deneyimler ve düşünceler içeriyorlar. Egemensistemin saldırılarını esas boşa çıkartacak olanın bu radikal mücadelelerinalternatif sistem oluşturma hedefleri olduğunu vurgulamamız gerekiyor.

37 A.g.e., sf. 81.38 A.g.e., sf. 5.

Page 189: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

189

J i n J i y a n A z a d î

Alternatif sistem oluşturmak ise hayatın her alanında yürütülen örgütlü müca-delelerin birbirleriyle bağ kurmasından, deneyim ve düşüncelerini ortaklaştı-racakları mekanizmalar geliştirmesinden geçiyor.

Günümüzdeki teknik imkanları da göz önüne aldığımızda dünyanın her yerin-den kadınların sorunlarına, direnişlerine dair bilgi alabiliyoruz, akademide üre-tilen bilgilere erişebiliyoruz. Ancak bu imkanları değerlendirebilmek içinbilmek yetmiyor, anlamak gerekiyor. İçinde olduğumuz politik durumda, öz-lemlerimizi hayallerimizi gerçekleştirebilmenin en temel aracı bilmekten çokanlamak. Çünkü anlamak eyleme/eylemeye çağırır. Anladıkça hangi mekaniz-malara ihtiyacımız olduğunu belirleme, bu mekanizmaları nasıl pratikleştire-bileceğimizin yöntemlerini geliştirme imkanımız doğar. Bireyin kendisorunlarını, yaralarını ve özlemlerini, hayallerini politikleştirebileceği, aynı za-manda güçlenebileceği kolektif örgütlenmelerin oluşumu da farklılıklarımızıgörmek ve birbirimizi anlamakla oldukça bağlantılı. Sonuç olarak bu kadınla-rın hikayelerini öğrenmek, anlattıklarını okumak tek başına radikal bir eylemolmayabilir ama burdan öğrendiklerimizden çıkardığımız anlamlar farklı yer-lerde ve şekillerde dolaşıma sokulabilirse sonuç farklı olabilir. Bu yüzden bir-birimizin hikayelerini dinlemek naif görünse de politik bir eylemdir.

JINEOLOJÎ

Page 190: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

190

J i n J i y a n A z a d î

2008’de başlayan küresel kriz, ekonomik sarsıntılarla birlikte ABD’nin başınıçektiği emperyalist bloğun ekonomik-siyasi-askeri olarak güç kaybına karşılık,Çin ve Rusya’da ifadesini bulan diğer emperyalist bloğun güç yükseltmesine yolaçtı. Eski güç ve egemenlik ilişkilerinin ve dengelerinin altüst olduğu bu sürecibelirleyen küresel hegemonya krizi, yeni paylaşım savaşlarını da tetikledi. Bu, ya-şanan sarsıntılar çağında başta Ortadoğu’da olmak üzere dünyanın birçok ye-rinde, kimin egemenlik ve inisiyatifi doğrultusunda bir yeniden yapılanmasürecinin yaşanacağı sorusunu da beraberinde getirdi. Kriz, neoliberal sermayebirikim rejiminin krizidir. Kriz, aynı zamanda, tıkanma ve yeniden yapılanmademektir. Kriz, bir de tehlike ve fırsatlar manzumesidir. Emekçi sınıf ve ezilenhalklar cephesinden de emperyalist ve bölgesel güç merkezi konumundaki İranve Türkiye gibi aktörler cephesinden de bu böyledir.

2011’de işçi sınıfı ve emekçi halkların gerici diktatörlükleri yıkan isyan dalgası, ör-gütsüzlük ve önderlik boşluğuyla birlikte -burada tek istisna Rojava’dır- emperya-list güçlerin küresel hegemonya krizine meze, şeriatçı dinci çete ve oluşumlarafidelik oldu. DAİŞ ve El Nusra gibi işgal ettikleri topraklarda şeri hukuku tesis edenselefi köktendinci örgütler, tam da bu boşluğu değerlendirmiş ve nüfuz alanı elde et-mişlerdi. Bugüne kadar gelişmiş olan ve gelişebilecek her isyan ve ayaklanma, böl-gede egemen güçler arasındaki çelişki ve çatışmaların keskinliği, emperyalist

21. Yüzyıla Rengimizi Vermek İçinKestik Kara Saçlarımızı!

Hêvî Devrim

1

1 Gülten Akın, Kestim Kara Saçlarımı isimli şiirinden alınmıştır.

Page 191: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

191

J i n J i y a n A z a d î

güçlerin nüfuz alanlarını genişletme arayışları nedeniyle bir biçimde müdahil ol-maya ve hareketin devrim lehinde gelişmesini engellemeye çalıştıkları süreçler oldu.Hiçbir ayaklanma yoktur ki emperyalist kapitalist sistemin uluslararası ve ulusal çe-lişki ve çatışmalarından azade olsun. Yine hiçbir halk ayaklanması yoktur ki saltemperyalist, kapitalist, gerici güçlerin kışkırtmasıyla patlak vermiş olsun. Burada saltbir yönü gören ve buradan ilişkilenmeye çalışan (ya da steril kalma adına ilişkisiz-liği seçen) hiçbir güç; kendisini sosyalist, devrimci vb. olarak ifade edemez. Kitle-lerin yaratıcı yıkıcılığına gözünü kapatıp üç dünyacı teorilere, kof anti-emperyalizmsöylemlerine yaslanarak devrimci siyaset yapamayız. Kitlelerin yaratıcı inisiyati-fini görmeyen, her şeyi muktedir olanlarla açıklayan analizlerin sınıf/cins körü ol-duğunu söyleyebiliriz. Şu çok açıktır; yaşanmakta olan isyan dalgasında, devrimciözne/öncü sorunu her anlamda etkisini göstermiş; onun yokluğunda emperyalistklikler ve bölgesel gerici güçler tarafından, işçi sınıfı ve emekçi halkların öz-gürlük arayışı saptırılıp akamete uğratılmıştır. Tüm bunlar, kuşkusuz eskisi gibiyaşamak, çalışmak ve yönetilmek istemeyen ezilen halklar cephesinden krizinaşılması değil olsa olsa ötelenmesine yol açmıştır. Nitekim 2011 isyan dalgasısonrası, yakın zamanda bölgede Sudan’ın perdeyi açtığı, ardı sıra gelen Cezayir,Irak, İran, Lübnan’da gelişen halk hareketleri -ki Sudan’da diktatörlüğü yıkanbir etkisi oldu- biçiminde yaşanan artçı sarsıntılar da bunun en açık göstergesi-dir. Biz, bu dinmek bilmeyen, artçı sarsıntılar ve yeni fay kırıkları ile güçlü dep-remlere gebe isyan dalgasını, Rojava ile 21. yüzyılın devrimlerine kapı aralayanbu süreci, doğru okuyabilmeliyiz.

2011’de Tunus’ta başlayıp Mısır ve sonrasında tüm Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yayayılan isyan dalgasının etkileri bölge ile sınırlı kalmamıştır. Gezi ayaklanması buisyan dalgasının devamıydı. Brezilya keza yine. Bazı isyanlar vardır, zamanın akı-şını farklılaştırır. Belki de başka bir ihtimale kapı aralarlar; tıpkı Rojava’da olduğugibi. Elbette kendiliğinden değil. Hangi isyan öncüsüz, öndersiz sonuna kadar git-miştir ki... Ve yine hangi isyan doğru bir hedeflendirme ile ilerletilmediğinde sınıfdüşmanlarımız tarafından yozlaştırılıp çarpıtılmamıştır, -Mısır ve Tunus örneklericapcanlı önümüzde duruyor-.

Kuşkusuz bu isyan dalgası, eski statükoyu, yapıyı parçaladı.Ancak, bu isyan dalgasıne yazık ki nihayete ermedi; işçi sınıfı ve emekçilerin demokrasi ve özgürlük ta-leplerini karşılayacak, neoliberal yıkım programlarını rafa kaldırtacak, bölgesel dev-rimin önünün açacak kimi sıçramaların önünü açmadı. Burada tek istisna halklarınbaharının oluşturduğu kaos aralığını; krizi, tehlike-fırsat diyalektiği üzerinden doğruokuyarak değerlendiren Kürt hareketinin gerçekleştirdiği Rojava devrimi oldu. Böl-gedeki ayaklanmaların nihayete ermeyişi ve tersi bir örnek olarak yaşanan Rojavapratiği bize şunu gösterdi; önderlik boşluğunda, işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin

JINEOLOJÎ

Page 192: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

192

J i n J i y a n A z a d î

emperyalist ve bölgesel kapitalist güçlerin ve yerel işbirlikçilerinin hegemonya mü-cadelelerine yedeklendiği koşullarda devrim süreçleri çoğunlukla karşı devrimcigüçlerin yeniden yapılanma hamlelerine tramplen olmaktadır. Bölgede, küresel he-gemonya krizinin ve bölgesel rejim krizinin bir sonucu olarak bölgenin yeni oluşanmevcut güç ilişkileri ve dengeleri doğrultusunda dizaynı meselesine bağlı olarakkanlı iç savaşlar yaşandı.

Kadınlar, dünyada ve özellikle bölgede, 2011’de Tunus’ta fitili ateşlenen ve bugünekadar süren ayaklanma, isyan ve direnişlerin temel öznelerinden biri oldu. Birçokayaklanmada direnişi ve duruşuyla bir kadın, simge haline geldi. O simge, isya-nın/ayaklanmanın özü, özeti oldu. O figür, isyanı tanımladı; özgürlüğün, başkaldı-rının dili oldu. O halde şunu sormalıyız? Neden şimdi? Neden dün değildi?Toplumsal/sınıfsal/cinsel çelişki ve çatışmaların bu kadar keskinleşmesine yol açanekonomik-siyasal-kültürel etmenler nelerdi? Biz bunları nasıl okumalıyız?

Bölgede yaşanmakta olan eşitsiz ve dengesiz gelişimin, kriz sonucu her kesim içinoluşan tehlike ve fırsatların ve elbette sık sık değişmekte olan ittifak ve güç dizi-limlerinin oluşturduğu tablo üzerinden, toplumsal, sınıfsal, ulusal, cinsel her yö-nüyle oldukça karmaşık ve sarsıntılı bir süreç yaşanıyor. Biz, kendi adımıza, bukarmaşık sürecin bize sunmuş olduğu fırsatları değerlendiren pozisyonda olmalı-yız. Sınıfsal çelişki ve çatışmaların yanı sıra bölgenin en temel dinamiği olan kadındinamiğini öne çıkartan cins bilincinin yol göstericiliği ile bir süreç örmeliyiz. Or-tadoğu’da statükoyu sarsan ve parçalayan isyanları açığa çıkartan, işçi ve emekçi-lerin, ezilen halkların, kadınların, gençlerin mevcut sistemlerin oluşturduğucendereye sığmayan ekonomik-siyasal talep ve özlemleri oldu. Tekçi egemenlik ya-pılarından oluşan rejimler, neoliberal yıkım politikalarının işçi ve emekçi kitlele-rinde yarattığı sarsıntıyı sisteme entegre edemediği gibi,sınıfsal-ulusal-dinsel-mezhepsel-cinsel baskı ve çelişkileri hafifletmek bir yana kit-lelerin demokrasi talep ve özlemlerini bastırarak derinleştirince, 2011 yılında, Arapbaharı diye adlandırılan halk isyanları patlak verdi.

Kadın İsyanlarının Bir Başka Yönü:Artık İlksel Birikimin Kaynağı OlmaktanÇıkmak İstiyoruz!Patriyarka ile kapitalizmi birbirine bağlayan ve artık kapitalizmi patriyarkasız dü-şünülemez kılan yönlere bakacak olursak; emeğin yeniden üretim sürecinin kadınınücretsiz ve de görünmeyen emeğine endekslenmiş olmasını ilk başta anmalıyız. Bucephede kapitalist gelişkinlik düzeyi ne olursa olsun, aşılmayan bir eşik söz konu-sudur. Diğer yandan salt bununla da sınırlı değil; kadının yaşamdaki varoluşu, metaüretim ve egemenlik ilişkilerini sarsan değil perçinleyen bir noktada durmak

Page 193: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

193

J i n J i y a n A z a d î

zorunda. Kapitalist sistem, kendisini ancak bu şekilde var eder. Bölgeye baktığı-mızda tarihsel gericilik birikimi ile de perçinlenmiş olarak kadının yaşamdaki yeriçok daha geridir. Ancak her yerde kadınlar ayağa kalkıyor. Patriyarkal kapitalist sis-tem, kadının görünmeyen emeği, üretimde ve yaşamda ikincil konumu ve kapitalisttoplumsal örgütlenmenin yapıtaşı olarak aile kurumu üzerinden kendisini var et-mektedir. Bunlar kapitalist üretim ilişkilerinin geldiği düzeyle birlikte, çok daha in-celtilmiş bir biçimde, tüm yaşama nüfuz etmiş durumdadır. Şimdi buradan şurayagelmek istiyoruz: Kadın sorunu, az gelişmişlik çok gelişmiş sorunu değildir. LasTesis dansının ve sözlerinin dünyanın her tarafında karşılık bulması tam da buradankaynaklanmaktadır.

Patriyarkal kapitalist sistem, ilksel birikime ihtiyaç duyduğu her yerde ve alandakadını hedef alır. Kadın burada görülmeyen emeği ile duygusal emeği ile ilksel bi-rikimin kaynağıdır. Burada Rosa Luxemburg’a bir selam göndermenin tam zamanı.Rosa, “Tamamen kapitalist bir ortamda birikim imkânsızdır... Sermaye birikimi sa-dece kapitalist-olmayan tabaka ve ülkelerin pahasına ilerleyebilir, genişleyebilir."der ve burjuvazinin kapitalist olmayan yoldan birikim oluşturması gerektiğini söy-ler. Bu birikim süreci tamamlandığında, artık talan edilecek kapitalist olmayan ta-baka ve ülkeler kalmadığında kapitalist sistemin sınırlarına dayanmış oluruz. Ve işteo zaman kapitalist sistem çöker. Bu tanımı bu kadar kabalaştırarak yapmış olmamızmazur görülsün. Kadınlarsa mevzu bahis olan ilksel birikim için bakir toprak-lar patriyarkal kapitalist sistemde hiç tükenmez. Ancak bu talan ve yağmanın,bu sömürünün çok daha derin olduğu Ortadoğu’da ilksel birikim her anlamdadevam etmektedir. Kadınlar üzerinden devam eden ilksel birikim çok vahşi bi-çimleri ile devrededir. Köle pazarları inşa edilen bir coğrafyadayız. Kadınınadının, sesinin, renginin, kendisinin olmadığı bir dünya. Öte yandan tüm din-sel-gerici arka plana rağmen mevcut sınırlara sığmayan kadınların özgürlükarayışı da devam ediyor. Biz bu arayışa kilitleneceğiz. Bu arayışa yol göstere-cek olan öncü çıkışlara kilitleneceğiz. Buradan ilerleyeceğiz.

Neden 21. Yüzyıl Kadın İsyanlarının ve Devrimlerinin Yüzyılı Olacak?Çünkü patriyarka ile iç içe geçen kapitalist üretim ilişkilerinin gelmiş olduğu düzey,küresel krizin çarpan etkisiyle birlikte; her alanda sömürünün derinleşmesini ko-şulluyor. Emeğin yeniden üretiminin hane içindeki üreticisi olan kadının bu rolü,kapitalizmin gelmiş olduğu gelişmişlik düzeyine rağmen azalacağına arttı. Zira ilk-sel birikim her daim canlı ve de hazır ve nazırdır!

Kadının görünmeyen emeği, artıdeğer sömürüsünün derinleştirilmesinin temel ayak-larından birini oluşturuyor ve hele de kriz koşullarında burjuvazinin bu nimetten

JINEOLOJÎ

Page 194: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

194

J i n J i y a n A z a d î

vazgeçmesi bir yana derinleştirmesi söz konusudur. Bu da yetmez; neoliberal üre-tim ve emek organizasyonlarındaki esnekleşme, kadının ev içi görünmeyen emeği-nin yanı sıra parça başı işçilik biçiminde yine ev içi ücretli emek sömürüsünü dekoşullamaktadır. Elbette güvencesiz ve düşük ücretli çalışmanın da yine ilk hedefi-nin kadın işçiler olduğunu eklemeliyiz. Bu, kadınlar cephesinden geleceksizlik veekonomik zor’un derinleştirilmiş halini her gün yaşamak demektir. Bir kat daha çı-kalım; yoksulluk ve sefaletin salt ekonomik zor olarak yansımadığı, bu yokluklarcoğrafyasında her şeyin, aynı zamanda erkek şiddetini çok daha yaygın ve yoğun birbiçimde gündemleştirdiğini de belirtelim. Diğer yandan, kadınların artık eskisi gibiyaşamak, çalışmak ve yönetilmek istemediği ve bunu hane içi ve dışında bir bi-çimde yükselttikleri itiraz, attıkları adımlarla yansıttıkları bir dünyada, toplumsalcinsiyet rejiminin eskisi gibi devam etmesi de beklenemez. Orada da krizli bir halyaşanmaktadır. Her ülkede, etki ve yoğunluğu farklı olsa da kadınların artık kabınasığmaz bir özgürlük arayışı söz konusu. Patriyarkayı sorguluyor ve onun makbulve makul kadın imgesine sığmayan bir duruşu sergiliyor kadınlar. İşte burada, biz,Türkiye’deki kadına dönük erkek-devlet şiddetini salt mağduriyet üzerinden ve teş-hirle sınırlı bir çerçeveye hapsederek ele almayacağız. Had aşan kadınlardan bah-sediyoruz zira. Mağduriyet üzerinden değil özneliğini arayan kadın figürüüzerinden, devrim-karşı devrim diyalektiği üzerinden, soruna bakıyoruz. Top-lumsal kabullerden birisidir; sesini çıkarmazsan daha az dayak yersin. İtaat eder,makbul olan sınırları zorlamazsan, makul olandan sapmazsan şiddeti kışkırtıcı,cinayeti tahrik edici bir fonksiyonun olmaz! Bunca boşanmadan kaynaklanmak-tadır şiddet! Zira kadınlar kendi hayatlarını yaşamak istemekteler. Fail olma ha-linin tetiklediği bir şiddet sarmalı söz konusudur. Türkiye’de kadına karşışiddetin, kadın cinayetlerinin bunca artmışlığı, aslında özgürlük isteği ve ihtiya-cının ne kadar yakıcılaştığının da bir göstergesi. Zira bu şiddet, aynı zamanda, birisyanı, bir çığlığı bastırma nafile çabasından başka bir şey değil. Elbette devrim-karşı devrim diyalektiği devrim cephesinin pasifize olması ile değil son sınırınakadar hareketi geliştirmesi ve karşı devrimci kuşatmayı yıkması ile işletilmelidir.Burada esas olan, kadının özneliğinden feragat etmesi, fail olma durumundançıkması değil tam da buradan ilerlemesi ve kendisine ait bir dünya için sınırsız,sınıfsız, sömürüsüz, özgür bir dünya için mücadeleyi yükseltmesidir.

Kısa Bir Dünya-Bölge Panoraması İçin NotlarMeksika’da günde 10 kadın öldürülüyor. Bu cinayetlerin işlenmesinde yargısı, ya-sası ve alınmayan güvenlik tedbirleriyle, caydırıcı hiçbir şeyi yapmayışıyla doğru-dan devlet de sorumlu. Bu cinayetler doğrudan erkek-devlet şiddetinin birsonucu. Tam da bunu bilince çıkarmış olarak kadınlar, en son 24 Şubat’ta

Page 195: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

195

J i n J i y a n A z a d î

anayasa mahkemesini ateşe verdiler. “Katil de tecavüzcü de, tacizci de yargınız, po-lisiniz, tüm kurumlarınızla birlikte devletinizdir” demiş oldu kadınlar. Artık bu du-ruma sessiz kalmayacaklarını ilan ettiler. ‘Bize yaşam hakkı tanımayan bu dünyayıbaşınıza yıkarız’, dedi kadınlar.

Şili’de zamlara ve neoliberal kemer sıkma politikalarına karşı başlayan eylemlerinzirve noktasını kadınlar belirledi. Polis şiddetini görüntüleyen bir kadın gazeteci or-tadan kayboluverdi. Kadına dönük tecavüz saldırısının ve şiddetin vakayi adiyedensayıldığı bir ülke Şili. Bu yüzden iktidar bu kadar pervasızdı. Ancak kadınlar sessizkalmadı. 25 Kasım’da Las Tesis dansı tam da bu koşullarda vücut buldu. Sorununkaynağını çok yalın ve net bir biçimde ifade etti kadınlar; hedef bizsek, hedefimizsizsiniz, dediler. Sizin patriyarkal kapitalist sisteminiz, sizin erkek egemen devleti-niz, sizin bu sistemin temel taşı olarak koruyup kolladığınız aileniz! Durmadı buradaeylemler. Tüm dünyaya ilkin sosyal medya üzerinden viral olarak yayıldı. Sonra so-kaklar, meydanlar kadınların dans ve melodik sloganları ile doldu. Eşitlik, özgürlükve adalet talebiydi kadınları bir dansta buluşturan. Erkek-devlet iktidarına ve şid-detine karşı Latin Amerika’da yükselen ses kendisine Türkiye’de, Lübnan’da veAvrupa’nın birçok ülkesinde ses buldu. “Suçlu sensin”, sözleri birçok dilde aynı şe-kilde dillendirildi. “Her neredeysem, ne giydiysem suç bende değil” sözleriyle, doğ-rudan patriyarkayı hedef gösterdi kadınlar. Ve yine kadınlar, erkek şiddetini savunan,göz yuman, yok sayan devleti; cinsel taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerinin üzeriniörten devleti; haksız tahrik-iyi hal indirimleri ile teşvikeden devleti; devrimci kadınlar söz konusu oldu-ğunda tüm bu fiilleri bizzat uygulayan devleti tümyapı ve kurumları ile hedefe koydular, patriyar-kal kapitalist sisteme karşı net bir duruş sergi-lediler. Her ülkeden, her coğrafyadan kadınlarLas Tesis’in şarkı sözlerinde kendi seslerini,kendi öfkelerini, kendi haykırışlarını buldu-lar. İsyan/direniş her yerde büyüdü. Kadın-ların sesi hızlıca çoğullaştı. Her renk vedilde kadınlar sloganlarını haykırdı, sokak-ları şarkı ve dansları ile doldurdular. Birsesin, dansın her coğrafyanın özgünlüğü içe-risinde yeniden üretimi, bir isyanın melodisihaline gelmesidir kadın hareketini güçlü kılan.Çelişki ve çatışmaların yanı sıra talep ve öz-lemlerin ortaklığıdır bu isyan dalgasını büyütenve yirmi birinci yüzyılı kadın devrim mücadeleleriyüzyılı yapacak olan.

JINEOLOJÎ

Birsesin, dansın her

coğrafyanın özgün-lüğü içerisinde yeniden

üretimi, bir isyanın melodisihaline gelmesidir kadın hare-ketini güçlü kılan. Çelişki veçatışmaların yanı sıra talep ve

özlemlerin ortaklığıdır buisyan dalgasını büyüten veyirmi birinci yüzyılı kadın

devrim mücadeleleriyüzyılı yapacak

olan.

Page 196: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

196

J i n J i y a n A z a d î

Kuşkusuz, dünyayı bulunduğumuz coğrafyadan sarsmanın, devrimin zamansallı-ğını inşa etmenin dinamikleri çelişki ve çatışmaların keskinliği ve Rojava devrimi-nin esinleyici etkisiyle birlikte çok daha fazla.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da, 2019’da yine kadınların öne çıktığı isyanlar ya-şandı. Hızlıca yaygınlaşıp militanlaştı. Rejimlerin tüm bastırma çabalarına rağ-men kırılmayan protesto dalgasının en dinamik unsuru kadınlardı. İsyan sadeceyüksek zamlar ve yoksulluğa karşı değildi. İsyan aynı zamanda otoriter gerici-faşist rejimlere karşıydı.

Lübnan; “muz sesleri”2 nin, iç savaş ve isyanların hiç dinmediği ülke. En sonWhatsApp üzerinden yapılan konuşmaları ücretlendirmeye dönük hükümetin kararı,daha önce temel ihtiyaç malzemelerine yapılmış olan zamların üzerine bindi. Ve buzam, isyanın fitilini ateşledi. Halk temel bir ihtiyaç haline gelen iletişime yapılanzamların geri çekilmesi talebiyle sokaklara döküldü. Kendisini ifade edebilmesininkanallarından birisini daha kaybetme riskine karşı itirazını yükseltti. Tüm toplum-sal kesim ve sınıflar, bu eylemlere katıldı. Ama en öne çıkanı, kadınlar oldu. Ey-lemlerin başladığı ilk gün, bakanın elinde otomatik tüfek bulunan korumasına tekmeatan bir kadının görüntüleri sosyal medyada yayıldı ve gösterilerin sembolü halinegeldi. Son isyanlara baktığımızda hepsinde böyle bir sembol kadın figürü var. Bu,aslında isyanların kadın rengini göstermesi açısından dikkat çekmek istediğimiz birşey. Kadınların Lübnan’da onca devrimci dinamiğe ve mücadelelere rağmen, çokgeri bir toplumsal statüye hapsedilmiş olmaya karşı itirazı asıl belirleyici etkendi.Kadınlar dili, dini, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun aynı taleplerle sokaklaraçıktılar. Başörtülüsünden mini eteklisine kadınlar, yan yana saf tuttular. Hepsininortak keseni neoliberal kemer sıkma politikalarının ve yapısal düzenleme paket-lerinin kadınlar için geleceksizliği, yoksulluk ve sefaleti iki kat daha artırmış ol-masının yanı sıra aile, dinsel, mezhepsel, ulusal kıstırılmışlık ve bastırılmışlıklada katmerlenmiş olarak artan özgürlük yoksunluğuydu. Gözü kara bir şekildesisteme ait ne varsa hedef olarak görmelerine yol açan tam da buydu. Özcesitoplumsal cinsiyet rejimine henüz cepheden olmasa da bir karşıtlık ekseni olu-

2 Ece Temelkuran’ın, Beyrut’un toplumsal dokusu, iç savaş, isyan ve direnişleriyle har-manlanmış aşk romanıdır. Muzlar, büyürken ses çıkarırlar: "Çuk çuk çuk çuk" diye. Amamuz ülkesinde, Beyrut'ta, kimse bilmez muzların ses çıkardığını. Çünkü Beyrut gürül-tülü bir şehir. Ece Temelkuran, ülkenin güneyinde, gürültüden uzakta bir muz tarlasınagider. Orada çalışan bir adama sorar ve adamdan "var tabii" yanıtını alır. Bunun üzerineEce Temelkuran, "Ortadoğu'nun bu karmaşası, keşmekeşi içinde duyulmayan her şeyin,naif olan, zarif olan ne varsa onun adının "muz sesleri" olacağına karar verir” ve romanı-nın ismi "Muz Sesleri" olur.

Page 197: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

197

J i n J i y a n A z a d î

şuyordu. Zira onları, adeta soluksuz bırakan patriyarkal kapitalist sistemin ta ken-disiydi. Yolsuzluklar ve siyasi iktidarın hikmetinden sual olunmaz yönetim an-layışı, kuşkusuz hoşnutsuzluk ve öfke birikiminin temel unsurlarından biriydi.Ancak kadınlar cephesinden patriyarka ile onun geliştirilmiş yeniden üretimi olankapitalist sistem; özgürlük arayışlarına ket vurduğu için bu öfke birikimi, çokdaha derindeydi. İsyana katılımdaki yaygınlık ve militanlık eşiği, tam da buradançıkışını almaktaydı.

Sudan’da Alaa Salah adlı bir genç kadın, arabanın üzerine çıkmış, “devrim, dev-rim...” diye kitleye tempo tutturuyor. O, ölümü gözünde küçülten kadınlardandı vesöylediği devrim şarkısının nakaratı “Kurşun öldürmez/Öldüren şey, halkın sessiz-liğidir”, eylemcilerin sloganı haline geliverdi. Bu duruşuyla, Sudan’daki halk ayak-lanmasının kadın yüzü olarak öne çıktı. Sudanlı kadınlar da tıpkı diğer direnişçilergibi hayat pahalılığı ve yolsuzluklara karşı meydanlara indiler. Eylemler, hızlıca po-litize oldu ve diktatör Ömer Beşir’in istifası tek gündem haline geldi. İsyan bir yandasefahat ve zenginlik birikimi diğer yanda yoksulluk ve sefalet birikiminin çığlaş-masına; tekçi egemenlik biçiminin somutlaşmış hali olan, 30 yıllık gerici diktatör-lüğe karşı gelişmiş oldu. 21. yüzyılda patlak veren tüm isyanlarda olduğu gibi, isyanakatılanların yarısını oluşturan kadınlar, aynı zamanda cinsiyetçiliğe ve patriyarkayakarşı da meydanları doldurdu. Özgürlük ve eşitlik, tüm eylemler boyunca öne çıkantaleplerdi. Sadece Sudan’da değil Lübnan’da, İran’da, Irak’ta ve tüm coğrafyada butalepler kadın kitlelerine yön verdi.

İran’da açıyor çiçekler! Bir dönemin kitabıdır “İran’da Soluyor Çiçekler.” Her yö-nüyle 1979 İran Devriminin nasıl bir karşı devrime dönüştüğünü anlatır kitap. Deh-şet bir baskı, işkence ve zorbalıkla at başı gider her şey. Kadınlar artık toplumsalalanda şeriat kanunlarına uygun bir şekilde “görünür” olmak zorundadır. Başkaldı-ran, direnen kim varsa Devrim Muhafızları ve Besiç adı altında örgütlenen parami-liter güçler tarafından ezilir, yok edilir. Tüm ülke adeta soluksuz bırakılır. Francofaşizmi sonrası İspanya’yı ziyaretinde Eduardo Galeano; “Havaalanında şarkı söy-lemek yasaktır” yazısı ile karşılaşır. Galeano’nun bu yasaktan çıkardığı sonuç, ge-leceğe dair bir umuttur: Demek ki hala havaalanında şarkı söyleyenler var! İran’dada hep baskı, zor ve işkenceye, ölüm mangalarına karşı ‘şarkı söyleyenler’ oldu.İran’da, kadınların bedenleri, kimlikleri ve gelecekleri üzerinde söz söyleyen erkek-devlet iktidarına karşı hiç dinmeyen isyan çığlıkları yükseldi. Neredeyse devrevihale gelen isyanlarda, kadınların etkin konumlanışıdır bizi umutvar kılan ve İran’daaçıyor çiçekler dememizi sağlayan.

Dünyanın birçok yerinde kadınlar, eşitsizliğe, adaletsizliğe, yoksulluk ve sefalete,her gün çok daha derinleşen sömürü ve ezilmişliğe karşı mücadele yürütürken;

JINEOLOJÎ

Page 198: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

198

J i n J i y a n A z a d î

şiddet, taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerinin köklendiği toplumsal cinsiyet rejiminide hedefe çakıyor. Elbette dünya çapında toplumsal cinsiyet rejiminin krizindenbahsetmek için henüz çok erken ve bu tarz bir genellemeci yaklaşım, sorun alanınıtanımlamamızı zorlaştıracağı gibi önümüzü görmekten çok bulanıklığa yol açar.Ancak şu da bir gerçek ki Türkiye gibi ülkelerde toplumsal cinsiyet rejiminin din-sel-gericilikle de yüklenmiş olarak yeniden üretimi sürecinde, böylesi bir krizdenbahsetmek zorlama bir çıkarsama olmayacaktır. Bugün Türkiye’de artan kadınadönük şiddetin, cinayetlerin bir nedeni de ne rıza ne de hiza diyen kadınları rıza vehiza kıskacına almaktır. OHAL, toplumsal muhalefetin önemli bir kesimini sin-dirdi. Saray rejiminin baskı ve zor yoluyla üretmiş olduğu rıza, toplumsal bir reali-tedir ne yazık ki. Ancak kadın hareketi, bu parantezin dışında kalmış, sokakları terketmemiştir. Türkiye’de, kadının bedeni, kimliği, emeği üzerinde; dışında ve üstündebir gücün söz sahibi olması, bu tarz bir tahakküm ilişkisi kurması, artık mevcut ha-liyle sürdürülebilir değil. Kadınlar çığlık çığlığa, ‘benim bedenim benim kararım’,diyorlar. Cinsel kimlik inşasını bir mücadele içerisinde yapıyorlar. Kuşkusuz bu ta-hakküm ilişkisini sorgulamak bir şeydir. Ancak onu yıkmak ve yerine kadın özgür-lükçü mücadele perspektifini koymak ise bir başka şey... Biz esas olarak bu ikincisiniinşa etmeyi hedeflemek durumundayız.

Sınıfsal/Toplumsal Kurtuluş Kadın Devriminden GeçerAbdullah Öcalan, kadınları, toplumsal tarih içerisinde ilk sömürgeleştirilen ulus ola-rak niteler. İlk sömürgeleştirilen ulus, bugün emperyalist kapitalist sisteme, sömür-geciliğin gündeki ifadesi olan patriyarkal kapitalist sisteme ve küresel krizkoşullarında rıza üretim mekanizmalarının daralması sonucu baskı ve zor aygıtları-nın öne çıktığı faşist rejim tipine karşı cepheden mücadele ediyor. Ustalar da top-lumsal tarihteki ilk ezilen sınıf olarak kadınları alır ve kapitalist sistemde, ailekurumu söz konusu olduğunda, erkek proleterlerin, “evdeki burjuva” olduğunu ifadeederler. Hane içindeki ve dışındaki burjuvaziye karşı “proletarya”nın/kadının kav-gası amansız olmalıdır! İkirciksiz hem kapitalist sisteme hem de patriyarkaya karşımücadeleyi yükseltmekten başka çaresi yoktur.

21. Yüzyılın devrimlerinin temel dinamiklerinden biridir kadın dinamiği. Sınıf bi-linci ile cins bilincinin bileşkesidir; bugün tüm devrimlere rengini verecek olan.Kuşkusuz bugün ezilen ulus çelişkisi temelinde gelişen devrimler ve devrimci sü-reçler de yaşanmaktadır. Sınıf ve cins bilincine vurgu yaparken bu dinamiği es geç-tiğimiz düşünülmesin. Ancak ezilen ulus çelişkisi ve de bilinci bugün geç uluslaşmakategorisinde değerlendireceğimiz Kürt halkı gibi halklar dışında temel belirleyendeğildir. Kürt sorununun oluşturduğu parantezi ise ayrıca ele almak gerekir.

Page 199: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

199

J i n J i y a n A z a d î

Kadın özgürlük mücadelesinin yakıcılığını, devrim sonrasına ertelenemezliğini veen önemlisi de devrimimizin sınıf ve cins mücadeleleri temelli olması gerektiğini birkez daha vurgulamak için Marx’ın, İrlanda sorununa yaklaşımı üzerinden bir ana-loji kurarak ilerleyelim. Marx, ilk başta devrim yapabilecek bir sınıf olarak İngilizişçi sınıfını görür ve bu devrim sayesinde İrlanda’nın ulusal baskı ve ezilmişliğininzaten ortadan kalkacağını ifade eder. Sonra 1860’lı yıllarda ise, İngiliz işçi sınıfınınşovenizmle sersemlemiş olması ve ayrıca sömürgeciliğin “nimet”lerinden yararla-nıyor olmasından kaynaklı, burjuva liberallerce zehirlenmiş olduğunu belirtir ve İn-giliz işçi sınıfının kurtuluşunun ancak İrlanda’nın kurtuluşu ile sağlanacağını söyler.Özcesi görüşlerinde özeleştirel bir değişikliğe gider. Böylece ulusal soruna yakla-şımda Marksizm’in nirengi noktasını belirginleştirir: Başka bir ulusu boyunduruk al-tında tutup ezen bir ulusun proletaryası da özgür olamaz. Evet, burada mesele çoksadedir; İngiliz işçi sınıfı kendisini İrlandalı yoksul emekçi sınıflarla bir ve eşit gör-mez. O, büyük İngiltere burjuvazisinin ideolojik-kültürel-ekonomik her anlamdakapsama alanında yer alır. Kendisini imtiyazsız ve de sınıfsız addedilen İngiliz ulu-sunun bir parçası olarak duyumsar. Ve de sömürgecilikten elde edilen pastadan kı-rıntı düzeyinde de olsa nemalanıyor olması da bir diğer sorundur. Bu durum, İngilizişçi sınıfı ve emekçilerini burjuvazi ile suç ortağı yapar. Özcesi İrlanda sorunu do-layısıyla İngiliz işçi sınıfı ve emekçileri ile İrlandalı emekçiler adeta iki düşmankampa bölünmüştü. Marx’ın İrlanda sorununun çözümünü öne alan yaklaşımı tamda bu yüzdendir. İrlanda sorunu çözülmeden, İngiliz işçi sınıfının kurtuluşu ger-çekleşemez! Analojiyi mantıksal sonucuna vardıralım:Erk’le zehirlenmiş işçi ve emekçiler, ezilen halklar,hane içinde ve dışında kadın cinsine karşı ayrıca-lıklı konumları üzerinden sınıf düşmanları ileaynı mevzide saf tutarken, burjuva-faşist dev-letlerle suç ortaklığı yapmaya devam ederkendevrimci birer özne haline gelemez. Cinsmücadelesinin yakıcılığı buradan gelir. Ka-dının özgürlük mücadelesi gelişmeden,emekçi sınıfların, ezilen halkların kurtuluşusöz konusu olamaz. Bugün yozlaşıp karşı-tına dönüşmeyecek bir devrimi inşa edebil-mek için, bu devrimin aynı zamanda dahaen başından bir kadın devrimi olması gere-kir. Hele de tarihsel gericilik birikimi ile kat-merlenmiş bir kadın düşmanlığının veköleliğinin üzerinden kendisini var eden bölge-deki mevcut gerici-faşist iktidarlara karşı yapılacakbir devrim söz konusuysa...

JINEOLOJÎ

Birsesin, dansın her

coğrafyanın özgün-lüğü içerisinde yeniden

üretimi, bir isyanın melodisihaline gelmesidir kadın hare-ketini güçlü kılan. Çelişki veçatışmaların yanı sıra talep ve

özlemlerin ortaklığıdır buisyan dalgasını büyüten veyirmi birinci yüzyılı kadın

devrim mücadeleleriyüzyılı yapacak

olan.

Page 200: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

200

J i n J i y a n A z a d î

Özgün Bir Deneyim Rojava Devrimi ve Kişisel Bir ParantezMeselemiz, bu isyan dalgasının temel karakteristik yönünü yakalama sorunudur.Kadınlar, zincirlerinden boşalmışcasına bu isyan hareketleri içerisinde yer aldılar.Yeni bir yaşam programı olan hareketler, kadın dinamiğini örgütleyen oldu. Bunuen açık biçimde, Rojava devrim sürecinde kadınların nasıl rol aldığına baktığımızdagörürüz. Toplumsal cinsiyet rejiminin taşlarını yerinden oynatan bir devrim yaşandıRojava’da. Toplumsal cinsiyet rejimini, bir bütün olarak ortadan kaldırdı diyemi-yoruz henüz, zira bu; çok iddialı bir söz olur. Ancak artık kadınlar, kendi kaderleri-nin birilerinin iki dudağı arasında olmadığını biliyorlar.

Yerelden bir örnekle açayım bunu. Kobané şehir savaşı henüz yeni bitmişti. Ko-bané kent merkezinden biraz uzakta, köylerin arasında bir yerde, direnişçilerin kal-dığı bir nokta vardı. Bir yandan köylerde DAİŞ’le savaş sürerken, bir yandan dainsanlar yeniden yaşamlarını örmeye, topraklarını işlemeye başlamışlardı. Temmuz-Ağustos gibi, diyebiliriz ki halk kendi rutinine dönmüştü. Bu rutin, aynı zamanda,mevcut toplumsal cinsiyet rejiminin yeni durum içerisinde tesisi anlamına da geli-yordu. Ancak bir kez ışık sızmıştı içeri ve o ışık huzmesini yakalamıştı genç kadın-lar. Hatta onları erken büyümeye, daha çocuk yaşta kucağında çocuk taşımayazorlayan bu dünyaya başkaldıran kız çocukları da yakalamıştı onu. Artık her yer ay-dınlık olacaktı onlar için. Her hafta bir genç kadın kapımıza dayanıyordu mücade-leye katılmak için. Bir anlık bir coşkudur bu, bilinçli bir geliş değildir, diye düşündükve sohbet edelim, durumu netleştirelim istedik. Yaşamlarını anlattırıyorduk gelengenç kadınlara; hepsinin aile içinde erkek egemen sistemin aynen korunmaya çalı-şılmasına itirazları vardı. Babaları, abileri, evli olanların eşleri yurtseverdi ve DA-İŞ’e karşı savaşan da vardı içlerinde. Hatta ailelerinde şehitleri olanlar da... Yani,diyeceğim o ki, bu insanlar devrimin değdiği, devrimin inşasında ve korunmasındasorumluluk alan insanlardı. Ancak Rojava devrimini savunurken, özgür topraklardayaşamak isterken, bir yandan da toplumsal cinsiyet rejimi aynen devam etsin isti-yorlardı. Kadın örgütlülükleri vardı, kadın savaşçılar çok cesurdu, amenna. Ama o,başka bir dünyaydı. Kendi köylerine, evlerine uzaktı ya da uzak olsundu! Ama Ro-java devrimi kadın devrimiydi. Hiçbir şey eskisi gibi sürdürülemezdi. İşte bu katı-lımlar, kadınların toplumsal cinsiyet rejimine başkaldırısıydı. 13-14 yaşında gençkızlar geliyordu. Babasından dayak yemeye itiraz edenler... Evde mal gibi gö-rülmeye, itilip kakılmaya itiraz edenler... Ama en sarsıcı olan, noktaya kadar olan2 kilometre yolu, temmuz ayında yalınayak, asfaltın o kavurucu sıcağında tepipgelen bir kadın arkadaştı. Kendisini zorla evlendirmek isteyen babasından kaç-mıştı. Bu devrim onların değil miydi? O özgür bir kadın değil miydi? Niye bizimgibi kendi hayatını belirlemesindi? Evet, kadınlar artık eskisi gibi yaşayamazdı.Böyle sayısız örnek vardı.

Page 201: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

201

J i n J i y a n A z a d î

Devrim, salt üst yapı kurumlarında bir sarsıntı yaratmamıştı. Zaten bizim devrimi-miz öyle bir şey değildi. Siyasal-toplumsal-askeri-kültürel her anlamda büyük bir al-tüst oluştu devrim. Kadın özgürlükçü bir dünyaya çağırıyordu Kürt hareketi.Demokratik, kadın özgürlükçü, ekolojik bir çizginin savunucusu olan bu devrimininşacıları, her attıkları adımla toplumsal bir dönüşümü de örgütlediklerini görüyor-lardı. Bazı şeyler güzelleme olarak değerlendirilebilir; ama biz bir şey yaparız, oyaptığımız şey aynı zamanda artık o eski “biz”i de dönüştürmüştür. Devrimler öyleolur. Ben dönüşmüş “ben” olarak bunları yazıp çiziyorum. Büyülü gerçekçiliğe boy-dan boya batmış olarak...Enternasyonalist bir dalga oluşturdu Rojava. Enternasyonal mücadelenin merkezihaline geldi. Kadın devrimi olarak dünyanın birçok yerinde, esinleyici bir örnekolarak bu deneyim üzerinde çalışıldı, çalışılıyor. Elbette tüm bunlar devrimin ken-disinden çıkması, sesine yankı oluşturması açısından önemlidir. Ancak hala aşama-dığımız bir handikap var; Rojava, bulunduğu noktayı odak noktası haline getiripbölgeye doğru katlanarak artan devrim rüzgarını savuramadı henüz. Biz, şimdi güçlübir bölge devriminin orjini olarak Rojava’yı inşa etmek durumundayız. KuşkusuzRojava devriminin korunması için emperyalistler, bölgesel gerici güçler arasındakiçelişki ve çatışmalardan yararlanmak gerekebilir. Ancak burada şunu asla unutma-malıyız; devrim ancak halklar arasında yayılırsa, güçlü destek halkaları ile sarma-lanırsa korunabilir.

Sonuç yerine21. yüzyılın kadın devrimler çağı olmasını hiçbir güç engelleyemeyecek. Özgür-lüğü tahayyül ettiğimizde, bir kez bunun için adım attığımızda önümüzdeki tümbentleri yıkacak kararlılığı da taşırız.Biz, bir kez başımızı uzattık toplumsal cinsiyet rejiminin bizi hapsettiği hücrelerden.Gökyüzünün o ferahlatıcılığı henüz ciğerlerimize tam dolmadı. Ama bir kez, dışı-mızda ve üstümüzde, bize nasıl bir hayat yaşayacağımızı dikte eden erkek-devlet ik-tidarının üstümüze kapattığı tüm kapılara ve pencerelere rağmen ışık sızdı içeri vebizi buldu. Kendi insanlığımızın, kadınlığımızın ayırdına vardık. Tüm sömürül-müşlüğümüzü ve ezilmişliğimizi, bu dünyada yok sayılmışlığımızı derinden his-settik. Hissetmek; bir şeyi karşıtıyla birlikte görüp anlamaya yol açar. Biz,yaşadığımız dünyanın alınyazımız olmadığını fark ettik. Hissettiklerimizi, dünyayıkucaklarcasına derinden yaşadık. Patriyarkal kapitalist sistemin, tüm yapı ve ku-rumları, tüm ilişkileri bizi boğar hale geldi. Belki özgürlüğü tahayyül etmekte henüzçok usta olmasak da nasıl yaşamak istemediğimizi biliyoruz. Temel yaşamsal ihti-yaçlarımıza yapılan zamlar için ayağa kalktık belki. Kimi yerlerde bir iç savaşıniçerisinde ulusal çelişkilerimiz yol verdi. Ancak hangi çelişki ile başlarsa başlasın,isyan ve ayaklanmalar, artık kadın rengini alıyor. Bir kez kırdık kabuğumuzu vekestik kara saçlarımızı... Artık tek mümkünümüz kavga, isyan, devrim!

JINEOLOJÎ

Page 202: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

202

J i n J i y a n A z a d î

Tarihi kavramak ve üzerinde çalışmak büyük bir iştir. “Tarih daima kazananlar ta-rafından yazılır” diyenlere rağmen direniş-direnenler var oldukça, sorun gibi gö-rünmeyip krize dönüşen sorunlara çözüm bulmayı da kapsayan tarih içindekikeşmekeş, hep canlı kalıyor. Kimdir “kazananlar”? Kazanan ve kaybedenin kim ol-duğunun ölçütü nedir? Özellikle de bu coğrafyada, hem devletli uygarlık hakimi-yetinde-Aşağı Mezopotamya hem de demokratik uygarlık- Zagros toplum beşiğive Yukarı Mezopotamya doğasında. Büyükannem, “Eğer bir kez mağdur edilirsenAllah onların belasını versin, eğer ikinci kez mağdur edilirsen Allah senin belanıversin.” derdi. Büyükannemin bu sözü ne zaman aklıma gelse, kendime sorardım;“Güney’in 20. yüzyılda bu tekerrür eden durumu nasıl olmalı?”

Bu tekerrürü durdurabilecek bazı gerçeklerin bilincine varmak için üzerine düşün-mek kadar coşkulu başka bir şey yoktur. Bir o kadar coşkulu başka bir şey de; tari-hin kopan halkasından tutup derinlemesine anladığımızda, Zagros kültür ve toplumuile toplum üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan güçler arasındaki keşmekeşin henüzdönüşü olmayan bir aşamaya gelmemiş olduğunu da görebilecek olmamızdır. Buson 200 yılda ulusal kimliğe doğru etnik uyanış sürecinde cins bilinci ve farkında-lığının hangi düzeyde olduğu konusunda detaylı bilgiye sahip değiliz. Sadece kah-ramanlık üzerine olan tüm hikayeler-anlatılar mevcut durumla çelişkilidir. Bukahramanlık durumu, sosyal ve siyasal sürecin akışı ve yürütülmesi üzerinde ne türetkilerde bulundu?

Direniş Tarihinin Kopan Halkası:Devlet ve Özgürlük Arasında Sıkışmak

Necîbe QeredaxîÇeviri: Evîn Meyav

Page 203: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

203

J i n J i y a n A z a d î

2018 yazında, Güney Kürdistan Federal Bölgesi’nin 28 yıllık iktidarından sonra,Süleymaniye’de Mestûre Erdelanî (1803-1848) -ilk kadın Kürt tarihçi, yazar, hattatve şair- üzerine düzenlenen bir panelde, erkek panelistlerin hemen hemen hepsiMesture’den söz ederken onun yetkinliğinin, zekâsı ve bilgeliğinin, çocukluk yılla-rında babası için, gençliğinde, şiir ve tarihçiliğinin üst düzeylerinde olduğu yıllardaise eşi Hûsrev Xan için nasıl yol gösterici olduğunu görüp ortaya koydular. MestûreErdelanî’nin Farsça ve Kürtçe olan 20.000 beyitlik şiiri, bu kişilikteki heybetli ce-sareti kanıtlıyor. Nalî ve Mewlana Xalîd Neqşîbendî gibi şairlerin şiir, yüz yüze vemecazi diyaloglarında, güzel söz söyleyen dillerine rağmen, Mestûre’ye karşı üstenci(ataerkil) bir bakış vardır. Bu, sosyolojik araştırmaya değer bir konudur. Bu şairlerarasındaki hikâye ve deneyimlerin tadı, Sümerler dönemi mitolojik efsanelerin ta-dından az değildir. Mestûre’nin şiirlerinde ve bakış açısında, tam bir estetik, cesa-ret ve aşiret sisteminin feodal yapısıyla net bir yüzleşme vardır. Mestûre’nin kendisiyazılı olmayan sadece ağızdan ağıza dolaşan derin bir kültürün parçasıyken yazılıolanlarsa farklı yerlerde, kuytularda saklı tutuldular.

Bu okunmamış ve yazılı olmayan tarihsel çokkültürlülük, kadını ve doğayıdenk gören büyük bir kültür ve inanç olan Yarsanî (Yarî) gibi, çok iyi bi-linmez. 13. yüzyılda Sultan Sahak döneminde Hewraman Bölgesi Pirdî-wer’de, dört kadının şiir ve klam okuduğunu ve şiirleri Serencam kitabında(Yarsan’ın kutsal kitabı) yayınlanan bu kadınların Xatûn Dayrak, XatûnNergîz, Xatûn Zeyneb ve Xatûn Şemîn olduğunu kim biliyor? Bu kültürünen önemli özelliklerinden biri de şudur ki; çok eşlilik, berdel usûlü, yaş far-kının fazla olduğu evlilikler ve zorla evlendirmeler bu inanç ve kültürünmensuplarınca reddedilmiştir ve hala da kabul edilmemektedir. Bu ve yüz-lercesi bir yönüyle asimile edilmiş kültürel zenginlikleri, şu an siyasi ola-rak işbaşında olan, ki kendisini sosyal olarak da tekrarlayan, zihniyetlebirlikte düşündüğümüzde, bunun sadece ulusal ve demokratik bir sorun ol-madığını, aynı zamanda ahlaki ve vicdani bir sorun olduğunu görürüz ki yö-nümüzü bu yazılı olmayan tarihe çevirmemiz gerekir. Basit bir soruylabaşlayalım; madem o kadar kahraman vardı, neden bu durumdayız?

Bu bölgenin yazılı tarihinin bir kısmını, oryantalist ya da yağma ve paylaşımsavaşının ve işgalcilik aşamasının “kazananları” olan kişiler ve güçler yazdı-lar ve sonrasında da yerel iktidarların dar çıkarları ve aile normları içerisindeayakları üstüne dikerek bıraktılar. Bu sistem içerisinde kadının egemenliği ki-şisel dar alana indirgenip sosyalleşme sürecinden kopartılmıştır. Birçok “ente-lektüel” ve “yazar” erkek, Mesturê’yi överken “Mestûre, erkek gibi güçlüydü.”der. Bu görüş, kriz ve kaosu açıkça ortaya koyuyor.

JINEOLOJÎ

Page 204: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

204

J i n J i y a n A z a d î

Xanzadî Mîrî Soran -Soran Bölgesi’nde askerî açıdan iyi bir biniciydi-,Adile Xanim,Hepsêxanî Neqip gibi kadınlar, aktif ve etkili sosyal statülere sahiptiler ve isimlerihala yaşıyor, ancak bu şahsiyetlerle ilgili geniş bir kaynakça bulunmuyor, sadecesözel aktarımlar var ki bunlar da tüm bir gerçekliği karşılamıyor. Ancak az da olsa-lar, bu bilgilerin açığa çıkarılması gerekli ve önemlidir.

Elbette ki aşiret sistemi içerisinde, kadının o dönemlerde geniş bir role sahip ola-bilmesi kolay olmamıştır. Ama var olanın da az görülmemesi ve aynı zamandaçok da büyütülmemesi gerekir. Adile Xanim (1859-1924) aslen Sine’lidir, 18 ya-şındayken Caf Aşireti’nden Osmanpaşa ile evlenip Helebçê’ye yerleşir. İlginçtirki o dönem Osmanlı iktidarı, İran Kaçar Hanedanlığı ile Caf Aşireti arasındakiilişkilerin iyileşip gelişmesinden kaygı duyarak Adile Xanim ile Osmanpaşa’nınevliliklerine karşı çıkar. Osmanpaşa’nın ölümünden sonra Helebçê’nin tüm idariişleri Adile Xanim tarafından yürütülür.

Mihemed Emîn Zekî Bey, Kürdistan tarihi üzerine yazdığı kitabında Adile Xa-nim’dan şöyle söz eder; “Mimarlık alanında başarılıydı, Helepçê’de pazarlar vedükkanlar inşa etmiştir. Kendisinin yürüttüğü özel bir mahkeme kurmuş, bu-raya bir savcı atamış ve kendisi de başkanlık etmiştir.” Tüm sorunları ve ça-tışmaları bizzat kendisi çözmüştür. O dönem Osmanlı yönetimi tarafından tayinedilen çoğu erkek ve din adamları, Adile Xanim’ın kararı olmadan hiçbir şeyyapamıyorlardı.

Bu tarih kesitine dair, Adile Xanim’ın İngilizlerle ilişkili olduğu yönünde eleşti-rel bir görüş vardır. Magerson’la fotoğrafları ve hatta 6 aya kadar Helebçê’de ev-lerinde kalmaları aileye ne kadar yakın olduğunu ortaya koyuyor. Magerson,Adile Xanim için “Şarezûr’un taçsız kraliçesi” der. Magerson, bölgeye bir tüc-car olarak geliyor, ancak tüm belgeler gerçekte bir İngiliz temsilcisi ve ajanı ol-duğunu ortaya koyuyor. Önceleri gizlice ve sonrasında ise petrol kuyularınıkontrol altına almak için Kürt aşiretleri ile ilişki kurmak amacıyla Silêmanî, Xa-neqîn ve Basra’ya geldiği açığa çıkıyor. Magerson, Xûlam Seid Şîrazî adını kul-lanıyor ve iyi derecede Kürtçe ve Farsça bilmektedir. Adile Xanim için Hintyüksek makamlarından “Behadûr Xanim” ismini kullanır. Bu unvan Hindistan’dayüksek makamlara sahip kişiler için kullanılır ve “Cesaret Prensesi” anlamınagelmektedir. İngilizlerin Hindistan’da da aynı rolü üstlendiği; aşiretlerin statüle-rinden yararlanmaya, ilişkilerini ve çıkarlarını korumak amacıyla kullanmayaçalıştıkları açıkça ortadadır. Öte yandan, Adile Xanim’ın o dönemki etkili rolü,gücünü kısmen kendi kabiliyetinden, kısmen de devletin etkisinden uzak aşiretstatüsünden alır ve bir diğer kısmı da Kürt toplumunda hala etkili olan kadınınkonumuna saygı kültürüyle bağlantılıdır.

Page 205: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

205

J i n J i y a n A z a d î

Ayrıca, Adile Xanim’ın bir kadın hareketi öncüsü ve lideri olarak ortayaçıkıp bir değişim yaratmak istediği hiçbir belgede yer almıyor; ancak o dö-nemki yönetim anlayışının etkisinde rol almış ve aile ilişkilerindeki statü-leri de kan bağı temelinde olmuştur. Diğer taraftan, o dönemler, Aşiret veKabile formu, merkezi formda, kendini her zaman devletten daha iyi görenve devletle olan her uzlaşmayı bir özgürlük eksikliği (meşruluğuna darbe)olarak tanımlayıp devlete bir alternatif oluşturuyordu.

Hepsexanî Neqîp (1891-1953 Silêmanî) sahnesine geldiğimizde, ileri birdeneyim olarak başka bir adım görüyoruz. Hepsexanî Neqîp, başta ŞêxMamûd Hefîd ailesinde olmak üzere, Berzenciyan Şêxleri ve Aşireti içeri-sindeki statüsünden yararlanmak istiyor ve kadınlar arasında çalışmalar yü-rüterek evden çıkmalarını sağlamak için onları bir araya getirip birbirleriyleiş birliği yapmaya teşvik ediyor. Çalışmalarının çoğu şehir merkezindeydir.Güney’in diğer bölgelerine ulaşabilme gücü yoktur. 1930 yılında, ilk KürtKadınlar Derneği’ni kurar. Evini kadınlar için bir okul haline getirir. Filis-tinli kadınlarla da ilişkileri vardır. Kürtlerin haklarını reddeden döneminhaberleri üzerine ve Silêmanî’de İngiliz saldırısına karşı, 30 Eylül 1930’daMilletler Cemiyeti’ne (1945’te Birleşmiş Milletler adını alır.) bir mektupyazar:“Hangi kanun, seçim zamanında bir halkın öldürülmesine, onlarakarşı silah kullanılmasına izin veriyor. Bugün Silêmanî şehri öyle korkunçbir duruma geldi ki sorumlu olan herkesin tüm bir tarihini lekeleyebilir.”

Hepsexanî’ye yakın isimlerden biri olan Şemse Feqê, anılarında, Silêma-nî’ye sinema getirildiğinde, Hepsexanî’nin, her defasında şehrin bir ma-hallesindeki kadınları bir araya getirip film izlemeleri için sinemayagötürdüğünü anlatır. Filmlerin çoğu da anlamadıkları bir dildeydi amaevden çıkmak için bir vesile oluyordu. Erkekler mâni olduklarında ise Hep-sexanî, onları ikna etmek için ev ev dolaşırdı. Aynı zamanda evinde kadın-lar için tiyatro oyunu düzenlerdi. Irak Komünist Partisi içerisindeki Arapkadınlarla da ilişkileri vardı; kendisini ziyaret ettiklerinde, Hepsexanî’ninevini kadınlar için nasıl okul haline getirdiklerini görmüşlerdir. Ve bu tu-tumuyla da Bağdat medyasında ve gazetede manşet olmuştur. Kürdistan’ındiğer parçalarıyla ilişki geliştirmek üzerine de kendini sorumlu görmüş,öyle ki Dersîm Katliamı’nda 4 çocuğu Silêmanî’ye getirmiştir. 1946 yı-lında Kürdistan Mahabad Cumhuriyeti döneminde maddi yardım gönder-miş ve bu yardım üzerine Cumhurbaşkanı Qazî Muhammed’ten birteşekkür mektubu almıştır.

JINEOLOJÎ

Page 206: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

206

J i n J i y a n A z a d î

Mehabad’ta da Mehabad Kürt Cumhuriyeti kuruluşu döneminde, Mîna Qazî (1908-1996 Mehabad) tarafından ilk kadın kurumu “YAYA” kuruldu. Bazı belgeler YA-YA’nın ilk kadın partisi olduğunu söyler.1 Kürdistan Demokrat Yayanî Partisikuruluş konferansı üzerine uzun bir makale yazılmıştır. Mîna Qazî açış konuşma-sında, dünyadaki diğer ülkelerde olduğu gibi kadın ve erkek ülkeyi birlikte yönet-meli, kadınlar çalışmalara katılmalı ve kız çocukları da erkek çocuklar gibi okulagönderilmelidir diyerek kadınlara çağrıda bulunmuştur.2 Mîna Qazî, kadınlar içinokul açtı ve cumhuriyetin 11 aylık ömrü boyunca kadın hakları için çalıştı. Cum-huriyetin ilan edildiği gün, 2 kadın konuşma yaptı ve sürece katılımlarının amacı-nın halka ve cumhuriyete destek olduğunu dile getirdiler. 11 aylık cumhuriyetdöneminde atılan bu adımlar, Kürdistan tarihinde ilkti.

20. yüzyılın ortalarında gerçekleştirilen bu önemli değişiklikler nitelikliydi; ancakGüney’deki Kürt hareketi o dönemden de hem kendi feodal yapısından hem de dışfaktörlerden kaynaklı ne siyasi ne sosyal açıdan yine faydalanamadı. Britanya’yabağlı monarşi sisteminin yönetimde olduğu o dönemler, bağımsız cumhuriyet sis-temine geçiş yönünde adımlar atıldı. 1958 yılı itibariyle sol ve milliyetçi partilerdenoluşan koalisyon hükümetleri iş başına geçti. Ülkenin varlıkları-zenginlikleri ka-mulaştırıldı, yasal, siyasi ve ekonomik adımlar atıldı. Siyasi parti ve derneklerin ku-rulmasının önü açıldı. Ulusal ve kültürel kimlikler ve hatta mezhepler özgürleştirildi.Bazı kadın kurumları Irak’ta gelişti ve Güney’i de etkiledi. Bu dönemdeki dikkat çe-kici durumlardan biri de çıkarılan arazi ve toprak reformu yasasıyla toprak ağala-rından alınan toprak ve arazilerin çiftçilere dağıtılmasıdır. Bu adım, toprak ağalarınınzulmüne son vermişti ancak bir kısım Kürt aşiret ve boyları bunu kabul etmedilerve ardından da KDP onları hükümete karşı kullandı ve bir kez daha kavga başladı.Bu savaş, daha çok dış güçlerin işine yaradı ve hem bu örgütü hem de toplumu sos-yal açıdan geriletti. Aydınlar, yazarlar ve üniversite mezunları bu tek taraflı karar-ları kabul etmediler ve o günden sonra aralarında anlaşmazlık çıktı. 1975’tekidağılmadan sonra bir kısmı sol görüşlü olan başka bir parti kurdular ve sonraki sü-reçleri etkilediler ancak tümü de “kendi kaderini tayin etme” hakkı amaçlı olup öz-gürlük sorunu ve toplumsal cinsiyet mücadelesi üzerine net bir vizyonları yoktu.Kürt ulusalcı hareketi, ulusal köprüye lokal bir perspektifle yaklaşmış ve kadın ka-tılımlarını temelden ve stratejik olarak değil taktiksel ele almıştır. Güney Kürdistandağlarına katılımlar kadınlar açısından bilinç temelinde olmaktan ziyade aile haya-tının devamlılığı esasına dayanıyordu; pêşmerge olan erkekler çoğunlukla eşleriniya da kızlarını, kızkardeşlerini ve annelerini de yanlarına alıyorlardı ve aynı aile

1 İran – Kürdistan Demokrat Parti Gazetesi, 20/04/1946 tarihli 37. Sayı, sf. 4.2 Shahrzad Mojab, Devletsiz Ulusun Kadınları, Kürt Kadınları Üzerine Araştırmalar

Page 207: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

207

J i n J i y a n A z a d î

ilişkileri olduğu gibi yaşanıyordu. Kent katılımlarının çoğu, ulusal davaya katılmaarzusuna rağmen toplumsal cinsiyet mücadelesinden yoksundu. Kadınlar az da olsaçaba gösterdiler ancak varlıklarının tanınması ve bir erkeğin kızkardeşi veya annesi,erkeğin kızı, erkeğin eşi gibi erkeğin gölgesinde olma gibi kimliklendirmelere vefeodal ve aile normlarının etkilerine karşı mücadele yürütmediler. Erkek, aşiret reisi,şeyh, imam statülerindeydi. Kadının erkek karşısındaki gölge kimliği, Kürt erkeği-nin egemen güçler karşısındaki ezilmişliğinin küçük bir örneğiydi. Çok boyutlu esa-ret durumu yaşayan kadın, aile, aşiret, kan bağlarını ve kadının mülk olma durumunudeğiştirebilecek bir konumda değildi. Bu durum sadece kadının güçsüzlüğü ile ifadeedilemez; feodal karakterli bir ulusal mücadelede aynı zamanda cinsiyet mücadelesiyürütülebilecek bir zemin, böylesi bir paralel durum söz konusu değildi, kaldı kizaten ne düşünsel ne yöntemsel ne de hareketin kuruluşu ve yürütülmesi bu esaslarüzerine değildi. Sürekli olarak, dışarıdaki bir düşmana karşı kendi etrafında toplan-maları için Kürtlere çağrı yapılırdı, ancak bunların hepsi kadının köleliği pahası-naydı. Bu yöntem Osmanlı hakimiyeti sürecindeki Kürt hareketleri dönemindenkalmıştır.3 Eleştirilmeden istedikleri gibi yaparlardı.

70’lerde Kürt ailelerin ve bazı Asurî ailelerin duvarla-rında Şahmaran tablosu dışında Margret George veLeyla Qasim’ın resimlerini görürüz. Bu tablo-larda onların cesaretli, heybetli ve kendine gü-venen duruşları vardır. Birçok kadın onlar gibiolmak isterdi. Margret (1942-1969)Asurî birkadındı. 1960 yılında KDP’nin pêşmergesaflarına katılan ilk kadın pêşmergeydi.Margret’in çocukluk arkadaşı Sara Tomaşöyle aktarıyor; “Margret dağa çıkar, M.Mustafa onu görünce şöyle der; ‘Margretgeldin, evde otur ve çıkma dışarı, sen zeki,genç ve güzel bir kadınsın.’Margret da ‘Bendevrime katılmaya geldim, Kürdistan kaza-nana kadar oturmayacağım’ der.” Margret 8yıl sonra, 26 Ocak 1969’da Qumrî kalesi kö-yünde “meçhul” bir şekilde öldürülür. Margret’inöldürülmesi üzerine çoğu örgüt içi bir durumdan

JINEOLOJÎ

Çokboyutlu esaret du-

rumu yaşayan kadın, aile,aşiret, kan bağlarını ve kadının

mülk olma durumunu değiştirebi-lecek bir konumda değildi. Bu

durum sadece kadının güçsüzlüğü ileifade edilemez; feodal karakterli bir

ulusal mücadelede aynı zamandacinsiyet mücadelesi yürütülebi-

lecek bir zemin, böylesi birparalel durum söz ko-

nusu değildi.

3 Shahrzad Mojab, Of Property and Propriety: The Role of Gender and Class in Impe-rialism and Nationalism, "Conflicting Loyalties: Nationalism and Gender Relations inKurdistan.".

Page 208: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

208

J i n J i y a n A z a d î

söz eden farklı görüşler vardır. Sonrasında ise hiç anılmadı; peşmergelik yılları veyaşamı, kişiliği ve mücadelesi, ilişki ve yaşam tarzları ve kadın katılımına dair gö-rüşleri hiç konuşulmadı. Bu olayların aydınlatılması çok önemlidir, sadece bir öl-dürülme vakası olarak değil, özgürlük sorunu ve toplumsal cinsiyet mücadelesinenasıl yaklaşıldığına dair örgütlenme ve hareketin zihniyeti üzerine sosyolojik araş-tırmaların yapılması gerekmektedir.

Bu örgütlenmelerdeki kadınların, mücadeleye ve siyasete katılıma, aşiret-sel yapının, aile ve kan bağları ilişkileri dışında bakmaya dair çabalarıvardı. Leyla Qasim (1952-1974 Xaneqîn), yakın tarihin önemli kayıtların-dandır. Leyla Qasim, Xaneqîn’e bağlı Bamil Köyü’nde, entelektüel ve yurt-sever bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Siyasi hareketler, onlarıbirer zenginlik olarak görmek yerine, Şiî inancına sahip Kelhûrî lehçesinikonuşan Feylîler gibi farklı kimliklere sahip olanları bertaraf ettiler. LeylaQasim, tüm bunları kadın kimliği etrafında topladı ve büyük bir atılım yap-mış oldu. Leyla, bu çıkışıyla, siyasi hareketlerin siyasi ve sosyal kimliklerihomojenleştirmelerinin her türlüsünü boşa çıkartmış oldu. Bağdat Üniver-sitesi’nde Sosyoloji Bölümü öğrencisiydi, adımlarını bilinçli atıyordu.Böyle çok renkli bir altyapıya sahip bir kadının mücadelede yer alıyor ol-ması, kadınlar üzerindeki engellerin kırılması adına çok önemli bir mesajdı.Niteliksel bir katılım olarak ileri bir adımdı. Arkadaşı Cewad Hemewendîile birlikte örgüt çalışmalarına katıldılar, bir süre sonra, 28 Nisan 1974’teBağdat’da üç arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Leyla Qasim, o zaman Irakradyosu, televizyonu ve gazetelerde manşet oldu. İki hafta sonra asıldı veGüney’de siyasi bir davada asılan ilk kadın olur. Leyla Qasim idam edil-meden önce Baas rejimi pişman olduğunu belirten bir belge imzalamasınıtalep ediyor ancak o bu kişisel özgür bırakılmayı reddediyor ve şöyle diyor;“Af dileyeceğim bir şey varsa, o da şudur ki ömrüm halkıma hizmet et-meye yetmedi. Halkımdan özür diliyorum.”

Ne Margret’ın pêşmerge saflarında sekiz yıllık mücadelesi ne Leyla Qa-sim’ın idam sehpasındaki mesajı, siyasi parti ve hareketlerde özgürlük so-rununun çözümüne bir manifestoya dönüşmedi, bir propaganda sözündenöteye geçmedi. Zindanlardaki yüzlerce kadının hikayesi, peşmerge için lo-jistik ve posta işleri gören kadınlar, şehirdeki gizli çalışmalara katılan kadınaktivistler bir hiçmiş gibi sayıldılar ve bu çalışmalar özgün bir kadın ör-gütlenmesine dönüşmedi, kadınlar vatan “kurtulduğunda” kendi sorunları-nın da çözüme kavuşacağının umudu ile kaldılar.

Page 209: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

209

J i n J i y a n A z a d î

Yazılmayan ve görülmeyen tüm fedakarlıkları ve çabalarına rağmen hiçbirşey istedikleri ya da öngördükleri gibi olmadı, isimleri toplum hafızasındayer etmedi ya da yılda bir kez bir retorik gibi anıldılar. Ya da bazen tesa-düfen mezarlarını görüyoruz; onlardan biri de Mulazim Helîme’dir.4

Mulazim Helîme (Helîme Sofî 1933-1992 Baleyan) köy işlerini bizzat kendisiyürütürdü. Erkek kardeşi Baas rejimi tarafından öldürülünce gidip pêşmergeolur. Irak ordusuna karşı verilen savaşlara katılır ve iki kez yaralanır. Kardeşi-nin cenazesini almak için sırtına koyun postu geçirip koyun ve keçi sürülerininiçinde saklanarak gider, kardeşinin cenazesini alır. Tüm köy bu durum kar-şısında hayrete düşer. Pêşmergeye katıldığı dönemlerde, kadın ve erkeğin birsofrada yemek yemesi kabul görmüyordu. Akşam olduğunda, yemek getir-mek ve diğer ihtiyaçların sağlanması için evlere giderlerdi. Pêşmergeler ozamanlar; “yemek bulmak, tedarik etmek bir kadın için daha kolay” derlerdi.1988 yılı, Enfal ve Helebçe Katliamı’nın geniş çaplı saldırıları sırasında onunköyü de katliama maruz kalıyor ve tüm köylüler yerlerinden ediliyorlar. Bukayıp onun üzerinde derin bir etki yarattı, sürekli yalnız kalırdı ve 1991 Ayak-lanması sonrasında yalnız yaşamaya devam etti. 1992 yılında bir süre orta-dan kayboldu, sonrasında cesedi Baleyan Deresi’nde bulundu. Mezarı ise2008 yılında gerillalar tarafından Baleyan’da bulundu, mezarı yerle yeksanolmuştu, öyle ki mezar taşı zorlukla bulunmuştu. Bu hikâye, Baas rejimi kat-liamlarının toplama kamplarından dönebilmiş olan, yakınlarının gözleriönünde öldürülmesi ile travma ve depresyon içinde kalan kadınların başın-dan geçenler ve iç savaş ile eş zamanlıdır.

80’li yılların sonları toplum ve özellikle de kadınlar için cehennem gibiydi. Ço-ğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere yaklaşık ikiyüzbin insan Enfal Kat-liamı’nda katledildi. Helebçe ve diğer yerlere kimyasal silahlarla saldırılar,Feylîler’e yönelik katliam, binlerce köyün yıkılması ve yüzbinlerce yerindenedilme ve zorla kaybettirilme yaşatıldı. Bunların bir kısmı toplu mezarlarda bu-lundu, bir kısmı taciz ve tecavüzlere maruz kalmıştı ve döndüklerinde ise“namus” kavramı yüzünden sessizlik ve korku içinde yaşamlarını sürdürmeyeçalıştılar. Köylerin yıkılması ve yok edilmesi ile, rejim, sadece yaşam alanlarınıyok etmekle kalmadı, aynı zamanda toplumun direniş damarını, dil ve kültü-rünü içeren binlerce yıllık tarihini de yok etmişti. Coğrafik olarak ise, çoğunluğuarkeoloji alanları olan, altında anaerkil kültürün ve doğal toplumun saklı olduğuKıfrî’nin 146 tepesi, Çermo Köyü ve Germîyan’ın diğer yerleri gibi alanlar.

JINEOLOJÎ

4 Mulazim, askeri literatürde yüksek derecede subay anlamında kullanılır.

Page 210: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

210

J i n J i y a n A z a d î

Toplumun zorla yerinden edilmesi bilhassa kadınlar açısından başka birkatliam olarak görülüyordu. Onlar için şehir hayatı kayıp bir yaşam ve ken-dine yabancılaşmaydı. En kayda değer sosyolojik araştırma konusu olarak,kent yaşamı karşısında ne tür toplumsal değişimlerin meydana geldiğinibilmemiz çok önemlidir. Siyasi açıdan nasıl etkilendiler? Nesiller arasındane tür çelişkiler ortaya çıktı? Enfal Katliamı’ndan kurtulan kadınlar, Cen-giz Han’ın saldırılarından kurtulan kadınlara dönüşmüşlerdi. Cengiz Han’ınordusu bazı yerlere saldırı gerçekleştirdikten sonra birkaç kişiyi kasıtlı ola-rak mutlaka başka yerlere gönderirdi ki acı dolu hatıralarını herkese anlat-sınlar. Bu korku, panik ve psikolojik tahakküm durumu, direniş ruhunukırmaya yönelik bu katliamın bir başka amacını oluşturuyordu.

Enfal Katliamı ve yarattığı travma hala da toplumun üzerine kâbus gibi çöküyor.En kötü psikolojik durum ise yalnız kalmış olmak, bir felaketle tek başına yüz yüzekalmış olma psikolojisidir. Bu, bir dereceye kadar direniş gücünü ve özgüveni za-yıflatmış oldu. Bu sosyal, siyasi ve psikolojik duruma rağmen, binlerce kadın cesa-

retle mevcut gidişata meydan okudu. Sadece siyasi açıdan değil–ki 1991’den sonra Kürt parti ve hükümetinin çocuk-

larına sahip çıkmalarını, yaşam düzeylerini yük-seltmelerini talep ediyorlardı- ekonomik olarak

da; geçimleri çoğunlukla eşlerine -birçoğu kat-ledilmişti- bağlı olan bu kadınlar kısıtlı im-kânlar ve zorlu şartlarda çocuklarınıyetiştirdiler. 2008 yılında, katliamdan sonrakadınların yaşadıkları üzerine bir belgeselhazırlamak için Germîyan’a giden bir ga-zeteci röportajında bir anneye sorar; “Sad-dam Hüseyin’den kurtulduktan sonra nasılbir değişim oldu?”. Anne şu cevabı verir;“Ne kurtulması, burada her yerde bir Sad-

dam Hüseyin var, her evde.”

Bir araştırmacı olan Edalet Omer ,5 kadınlarlailgili, özellikle katliam döneminde satılan ya da

zorla götürülen kadınlar üzerine önemli belgelertoplamıştır. Bunlardan birinde Kürt bir gardiyanın

Toplumun zorlayerinden edilmesi bil-

hassa kadınlar açısındanbaşka bir katliam olarak görü-lüyordu. Onlar için şehir hayatıkayıp bir yaşam ve kendine ya-bancılaşmaydı. En kayda değer

sosyolojik araştırma konusu ola-rak, kent yaşamı karşısında ne

tür toplumsal değişimlerinmeydana geldiğini bil-

memiz çok önem-lidir.

5 Dr. Choman Hardi’s Seminar, Uppsala, https://vimeo.com/33420293 ;http://www.anfalistan.com/wp-content/uploads/2016/05/enfal-w-afrety-kurd.adalat-omar-1.pdf

Page 211: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

211

J i n J i y a n A z a d î

1988 yılı Topzawa toplama kampına rejimin yazılı talimatıyla gelip birkaç ka-dını seçerek kendileriyle götüren birkaç kişiden bahsettiği kaydedilmiş. Birikincisinde, Ştire ve Şenefiyan aşiretlerinin zorla götürüp oğulları ile evlen-dirdikleri kadınlar olduğu yazılıdır. Yine, birinci Kendav savaşı sırasında, birkişi, kız kardeşinin buraya getirilip evlendirildiğini ve iki çocuğunun da oldu-ğunu görmüştür. Kadın, geri gönderildi ama o zamandan sonra sadece bir kezaraştırmacılarla konuştu. Sonrasında susturuldu.

Düş gibi Umutlar

Çok sayıda kadın 1991 isyanına katılmıştır. Bu adım, yeni bir değişim için iyi birbaşlangıçtı. Kadınlar isyanı kendi taleplerini ifade edecekleri bir yola soktular. Ozamana kadar kadınlar sadece okula gitmek ve çok az sayıda da hükümet kurumla-rında çalışmak için evden dışarı çıkabiliyorlardı. Tüm güney Kürdistan’da, 1968 yı-lında Silêmanî’de kurulmuş olan tek bir üniversite vardı ve çok az sayıda kadınorada okuyordu. 80’li yıllarda, kadınlar, okumak için çok az oranda Irak şehirlerinegidiyorlardı. Onlardan bazıları, ailelerinin denetiminden uzak, şehir dışındaki üni-versiteler yoluyla siyasi çalışmalara katılıp gizli bir şekilde ilişki geliştiriyorlardı,özellikle de kadınların katılımına dair olumlu perspektifleri olanlar. 1991 ayaklan-ması, demokratik siyasetin başlangıcı olma ve kadınların siyasete ve yönetimekatılımını sağlamaya dair çok önemli bir fırsattı. Toplumu örgütlemenin hemkadın hem de erkeğin eşitlikçi ve özgürlükçü bir kimliğe dair bilinç düzeyiniyükseltmenin zemini olması gerekirdi ve buna dair umut da vardı. Katliamın et-kisinde kalmış yüzbinlerce kişinin yaralarının sarılması, kendi kendini yönetenve üretken bir topluma dönüştürülmesi gerekiyordu. Köyler, dilin ve kültürün, ko-lektif yaşamın, toprakla ilişkilenmenin mekanları olmalıydı. Baas rejimi döne-mine dair tüm bir hafıza anlamlandırılmalı ve merkeziyetçi ve milliyetçizihniyetin baskıladığı gizli enerji açığa çıkarılmalıydı. Kadınların artık sadecearka cepheden ya da kenarlardan değil, doğrudan katılımları sağlanmalıydı.Ancak bunlar sadece birer düş olarak kaldı, bu konuların hiçbiri henüz aydınlığakavuşmuş değil ve bu konudan söz edenler de nedenleri sürekli dış faktörlerebağlamaktadır. Ayaklanma ile eş zamanlı olarak yüzlerce tutuklu kadın serbest bı-rakıldı, onlarında umutları ve düşleri vardı. Ama bu düşler yerine küçümseyen ba-kışlara maruz kaldılar. Herkes onlara gözaltında tecavüze uğradıklarınıvarsayarak bakıp onları bir leke olarak görüyordu. Zulümden bahsederken hep dışfaktörler mevzu bahis ediliyordu ancak toplum içerisinde kadına yönlendirilmişbu bakışlar, kadınlara yapılan baskı ve zulmün bizzat kendisiydi.

JINEOLOJÎ

Page 212: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

212

J i n J i y a n A z a d î

“Namus” BelasıAyaklanmadan kısa bir süre sonra, Baas rejimi tank, top ve uçaklarla şehirlere sal-dırdı; milyonlarca insan kaçıp Doğu ve Kuzey Kürdistan sınırlarına ulaştı. Bu kit-lesel kaçışın en temel sebebi ölümden ziyade “namus” kavramıydı. 1991ayaklanmasından sonra hem Kürdistan’da hem de Irak şehirlerinde, rejim zindan-larındaki taciz hikayelerinin açığa çıkarılıp yayılması erkeklerin dizlerini bükmüştü.Paradoksal erkekliğin görülmesini sağlayacak o dönemki kadar altın bir fırsat ol-madı. Erkekler bir yandan kadınların “namusunu” korumanın derdindeyken öte yan-dan herkesten önce kaçıyorlardı. Kadınlar, erkeklerin nezdinden aynı kavramaindirgenmişti. Artık “namus” klasik toprak, vatan ve özgürlük kavramlarının yerinialmış ve sadece kadının bedeninde ifade buluyordu.

Ehmedî Xanî, 17. yüzyılda, namus kavramını siyasi anlamda kullanır6 ve daya-nışmayan Kürt mirlerine sert eleştiriler yapar; Safevi ve Osmanlı egemenliği veişgallerinden kurtulabilmek için birleşmeleri gerekiyordur ve namusun (Kürtle-rin) savunusu mirlerin boynundadır diye yazar. 20. yüzyılda Güney Kürdis-tan’daki gelişmelere baktığımızda, siyasi hareketlerin bu düzeyde bir “namus”kavramına ulaşıp ulaşmadıkları görülmemektedir.

1991 kitlesel göçünün yaşandığı zamanlarda, o yağmurun çamurun içinde,“sınır”daki çadırların arasında imam ararlardı çeyizsiz ve “ucuza” buldukları kız-ları nikahlamak için diğer taraftan da baba “namus” belasından kurtulsun diye,bundan daha acı bir tecrübe yoktu. Batılı gazetecilerin kameralarının önünde ka-dınların ağlayış ve figanlarının görüntüleri, artık direniş ve isyan sahnelerininyerini alıyordu. Tüm bunlar, “yeni dünya düzeni” adı altında yeni bir aşamayıbaşlatan uluslararası güçlerin işine geliyordu. Bu uluslararası güçler, yeraltındave yerüstünde olan her şeyi kendi yollarıyla ve istedikleri gibi kontrol etmekamacıyla yerel kuruluşlar oluşturmuş ve bölgenin örgütlerini de maşaları olarakbelirlemişlerdi. Bu örgütler de onların sayesinde yönetimde kalıyorlardı ve hattagelişmeleri katliamlardan elde edilen kazanımlar olarak görüyorlardı. AfganistanDayanışma Partisi Sözcüsü Selay Gaffar’ın “Afgan kadınlarını kurtarmak ve de-mokrasi adı altında, tüm ülkemizi işgal ettiler, ülkeyi kendi üniversiteleri, kam-panyaları ve güçleri ile doldurdular.”7 şeklinde tarif ettiği bir süreçti.

6 Shahrzad Mojab, beşa "Conflicting Loyalties: Nationalism and Gender Relations in Kur-distan.", Of Property and Propriety: The Role of Gender and Class in Imperialism and Na-tionalism.

7 Dengê Kûrdistan Radyosu, Selay Gaffar ile röportaj, 2014

Page 213: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

213

J i n J i y a n A z a d î

Rejimin kendi kendine güçlerini geri çektiği 1992 yılında, idari ve siyasi boşluğudoldurmak için ilk hükümeti ve ilk parlamentoyu kurmak üzere seçim yapıldı. Kürttoplumu ve diğer yapılar, bilhassa kadınlar, bu sürece bir şenlik edasıyla yöneldilerve büyük hayaller yüklediler. 105 parlamento üyesinden 5’i kadın oldu. O dönemkadınlar, yerel yönetim katılımları için büyük bir arayıştaydılar. Toplum zaten, özel-likle de kadınlar, ayaklanmalara katılımlarıyla demokratik bir aşamaya hazır ol-duklarını kanıtlamışlardı. Ancak daha ilk adımda, bu bölgenin örgüt ve hareketleriözellikle KDP (Kürdistan Demokratik Partisi) ve YNK (Kürdistan Yurtseverler Bir-liği) başlangıçtan itibaren köy ve beldelerdeki halkı örgütlemek isteyen “çiftçi ha-reketi” gibi demokratik bir alternatif olabilecek örgütleri baskıyla sindiriyorlardı.Aynı dönemde, çok sayıda kadını Baas rejimiyle ilişkileri olduğu bahanesiyle sor-gusuz ifadesiz öldürdüler. Toplumun beklentilerini “hazır çekiç güç” bahanesi iledış güçlerin kararlarına bağladılar, o çekici de başta kadınlar olmak üzere, farklı dü-şünen-düşünmek isteyen herkesin başına indirdiler.

Milliyetçi, Solcu ve İslamî Görüşler Süreci Yoldan Çıkardı20. yüzyılda Irak ve Güney Kürdistan’da, üç görüş rol oynadı; milliyetçi, solcuve yüzyılın son çeyreğinde de İslamî örgütlenmeler. Irak Komünist Partisi, ka-dınlar hatta erkeklerde cinsiyet bilincinin yükseltilmesi ve canlandırılması içinönemli etkiler de bulundu ve bu süreç başta Germîyan bölgesi olmak üzereGüney Kürdistan’ı da etkiledi. Özellikle de kadınların siyasi, sosyal ve entelek-tüel alanlara katılımını.

Ayşegûl (1933-1988 Koye) Baas rejimi tarafından siyasi kimliğinden ötürü ası-lan ikinci Kürt kadınıydı. 80’li yıllarda, Irak Komünist Partisi Koye ve Hewlêrsorumlusuydu. Örgütlenmede çok aktif bir kadındı, sekiz çocuk annesiydi amabu durum siyasi mücadelesinin önünde bir engel oluşturmuyordu. Baas rejimitarafından tutuklandıktan sonra ağır işkenceler görmüş ama örgütü ile ilgili hiç-bir bilgi vermemiştir. İki yıl sonrasında idam edilir. Büyüdüğü şehir Koye, buradabirçok kadının siyasi hareketlere katılmış olmasından kaynaklı kadın şehri ola-rak bilinir. Bu son yıllarda da ilçe kaymakamı kadın olmuştur ve şehrin birçokyeri kadın isimleri ile adlandırılmıştır.

1959 yılında Irak’ın ilk kadın bakanı olan Naziha al-Dulaimi8, 42000 üyesi bu-lunan Irak Kadınlar Derneği’ni kurdu. Sosyal yasaların değiştirilmesi için büyükbir baskı oluşturdular ve kadınların oy hakkı yasalaştırıldı.

JINEOLOJÎ

8 https://elaph.com/Web/AsdaElaph/2007/2/214964.html

Page 214: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

214

J i n J i y a n A z a d î

Bu ve bunun gibi sol ve sosyalizm adı altında mücadele yürüten tüm partilerin enbüyük sorunu, eski Sovyetler Birliği’ni taklit etme temelinde görüşlerini yaymala-rıydı ve Kürdistan Komünist Partisi de aynı hataları tekrarlıyordu. Evrensel ve yerelolan arasındaki dengeyi oluşturamıyorlar, siyasi ve sosyal konjonktüre dair doğruokumalar yapamıyorlardı ve toplumun değişimi ve dönüşümüne dair görüşleri dardı.Eğitim sistemini geliştirip ilerletemediler, “geri kalmış” geleneklere karşı kaba vetümden reddedici bir mücadele yürüttüler. Din meselesi ve tarihsel dini değerler ko-nusundaki görüşleri sosyolojik bir esasa dayanmadığı gibi üstenci ve materyalistti.Toplumsal analizleri, özellikle de hem kadın hem erkek kişilikleri sorunsalı üzerineanalizleri yoktu ve namusun korunması kavramını aşamadılar. Yüzlerini devletedöndürdükleri kadar topluma döndürmemişlerdi. Parti ile aile ilişkileri dönüşmedi,aksine aile ilişkileri partileri dönüştürdü. Kendini sol ve sosyalist olarak tanımla-yan tüm bu partiler, özgürlük mücadelesine sosyal açıdan, milliyetçilerden dahafazla darbe vurmuş oldular. Teori ve pratikleri, yer ve gökyüzü kadar birbirindenuzaktı. “Sosyalist” partinin sekreterinin dört kadınla evlenmesi ve parlamentoda ço-keşliliği savunmak için sesini yükseltmesinden daha aydınlık bir şey var mı! Kadınerkek eşitliği sloganları, cinsiyet – sınıf ve sosyal adalet mücadelesi milliyetçi gö-rüşlerin arasından kaydı gitti ve tüm bunlar için eleştiri mekanizmaları da yoktu.1959 yılında, Irak’ta sistemin monarşiden cumhuriyete geçişinden sadece bir yılsonra, Medeni Kanun maddesi çerçevesinde kadının evlenme konusunda kararverme hakkı yasalaştırıldı. Ancak 1991 yılında Saddam Hüseyin, bu maddeyi kal-dırıp şeriat yasalarından yararlandı, hatta 128. maddeyi değiştirerek “namus” adı al-tında işlenen cinayetlerde verilen cezayı 8 yıldan 6 aya indirdi, böylece kadıncinayetlerinin – kırımının önünü açtı. Zaten bunun zemini vardı ama bu kanun mad-desiyle kadın cinayetlerini teşvik etmiş oldu. Güney Kürdistan’da da artık bu kanunkullanılıyordu. Kürdistan Bölgesel Federal Parlamentosu’nda Haziran 2011’de kabuledilen aile içi şiddetle mücadele kanun taslağının hiçbir maddesi uygulanmıyor. Buyasada çokeşlilik “şartlı” gerçekleşiyor; ikinci, üçüncü ve dördüncü eşler mahkemedışında nikahlandırılıyor ve bunu yapanların çoğunluğu partilerde güç sahibi kişi-lerdir. Zaten devlet mekanizmalarıyla stratejik bir dönüşüm ve değişimin gerçekle-şebileceğini umut etmek, buna bel bağlamak büyük bir hataydı, çünkü “kadınlarınözgün toplumsal ve siyasi hareketi” gibi bir yapı yoktu.

Bu bölgenin gerçekliğinin daha iyi ve açık görülebilmesi için iki kurumun bilin-mesi çok önemlidir. Birincisi, hastanelerin yanık ünitesi ve ikincisi ise intihar olay-ları ile kadın cinayetlerinin kayıt altına alındığı, sürekli “dosya başlatacağız vearaştıracağız.”, “ailevi bir sorundur.”, “şahsi bir meseledir” cümleleriyle cevap ve-rilen polis binaları. O kadınlar öyle bir acı çekiyorlar ki yaşama dönüş yoktur artıkonlar için, ölümleriyle hikayelerini de kendileriyle mezara götürüyorlar ne bir belgene de kimse onlarla ilgili konuşur. Çoğu, aile “namusu” baskısıyla susar, diğer araş-tırma yapanlar da susturulur.

Page 215: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

215

J i n J i y a n A z a d î

Tabi ki şiddet, sadece öldürülmek değildir; başka yöntemlerle, aile, medya ve yasa-lar yoluyla da yapılır. Noga Efrati; “Irak toplumundaki değişimler genellikle aşiret-sel temelde şekillendiriliyor, değişimler oluyor ama aile her zaman devlet ve kadınarasındaki savaş alanı oluyor.”9 diyor. Bu aşiret formu sadece Irak’ta değil, 1991 yı-lından sonra Güney Kürdistan’da benzer süreçleri yaratır; aile ve kan bağları kut-sanır, bu da kanlı bir süreci kendisiyle beraber getirir. Minoo Alinia kitabında;“İktidarın amacı öldürmek değil, ezdiklerini suç ortağı yapabilmek için öldürmemekanizmasının kolunu saklamak istiyor. Kadın üç kez baskılanıyor; devlet yo-luyla, erkek tarafından ve bizzat kadın tarafından.”10 diye belirtir. İstatistikler çokkanlı ve acı bir durumu ortaya koyuyor. Silêmani’de yayınlanan Hawlati gazetesinegöre, 1991-2012 yılları arasında en az 16.000 kadın katledildi. Bunlar sadece resmirakamlar ve Helebçe Katliamı’nın üç katı hatta daha fazlası.

Milliyetçiliğin etkisi altındaki ulusal dava, bu trajedinin üstünü örten bir maskeolarak kullanılmıştır her zaman. 1991’den önce, mücadele dağlarda ve gizli ikenkendi kaderini tayin etme ve toplumun kendi kendini yönetme hakkı için başta ka-dınlar etrafını motive ederdi, ama sonrasında güç ilişkileri, iktidar ve yeraltı veyerüstü zenginliklerini kontrol etme temaları öne çıktı. Buiktidarın tüm sütunları (aile, aşiret, devlet kurumlarıve kendilerini muhalefet olarak tanımlayanlar)kadını baskılamak konusunda hemfikirdi vedin de ustalıkla ve acımasızca kullanıldı.Zaten milliyetçilik bu ilkel formuyla ataerkilbir üründür. Güney Kürdistan’da kadınakarşı şiddet, katliam düzeyindedir. Sharh-zad Mojab, kitabında mevcut durumu“kadın kırımı” olarak tanımlıyor.

80’ler sürecinde aşiretlerin bir kısmı Baasrejiminin korucularıydılar. Bunların birkısmı 1991 ayaklanmasına katıldılar çünküsiyasi örgütler onlar için af çıkarmıştı.Ayaklanmadan sonra da birbirlerine karşıolan çekişmeden yararlandılar. Bir kez dahakadın cinayetlerinin faktörü oldular ve seçimdönemlerinde de seçmen oldular.

JINEOLOJÎ

Okadınlar öyle

bir acı çekiyorlar kiyaşama dönüş yoktur

artık onlar için, ölümleriylehikayelerini de kendileriylemezara götürüyorlar ne bir

belge ne de kimse onlarla il-gili konuşur. Çoğu, aile

“namusu” baskısıylasusar, diğer araştırma

yapanlar da sus-turulur.

9 Noga Efrati, Women in Iraq: Past Meets Present10 Minoo Alinia, Honor and Violence Against Women in Iraqi Kurdistan

Page 216: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

216

J i n J i y a n A z a d î

Aileler arasındaki toplumsal anlaşmazlıklardan tutun muhalefeti, kendi norm-larına uymayan her fert ve her örgütlenmeyi yok etmeye dayalı siyasi çatış-malara kadar silahlı güçleri kullanmak bu örgüt ve güçlerin bir kültürü olmuştu.Ve bu yöntem toplumsal ilişkilerde de yansımasını bulup sonuç olarak kadınkatliamlarına dönüşüyordu. Mesaj şuydu: “ya bizim istediğimiz gibi sürecedahil olursunuz ya da yoksunuz.”

Bir Tehdit ve Saldırı Aracı Olarak Kadın Bedeni1994-1998 “iç savaş” yıllarında, birbirlerine boyun eğdirmek için kadına te-cavüz ve tecavüz tehditleri kirli bir yöntem olarak kullanıldı. Bu sürecetanık olanlar o dönemlerden hala acıyla söz ederler. Çünkü kadın bedenini“namus” ile kodlayıp hakimiyet altına almak ve kullanmak, karşı güce dizçöktürecek en etkili silahtı. Bu bakış açısının paradoksal tarafı şuydu; hembir silah gibi kullanıyor, hem öldürüyor ve hem de korumak adı altında üze-rinde hakimiyet kurup üreme amaçlı kullanıyordu. Tüm bunların yanı sıracinselliğini pis ve tehlikeli görüyor, savaşta tehdit ve saldırı konusu yapı-yor ve din adı altında da örtüyordu.

Onlarca kadının 1994 savaşını durdurmaya yönelik çabaları, Hewlêr’den(Erbil) Silêmanî’ye kadar parlamento önüne yürüyüşleri, tüm olumlu ses-lenişleri ve iyi niyetlerine rağmen, kadınların sembolleşmiş beyaz tülbent-leri, geçen yüzyılın aşiret savaşlarını aşamadı. Bu kadınlar, bilinçli ya dadeğil, bu savaşın bir paylaşım savaşı olduğunu yorumlama gücüne sahipdeğillerdi. Ve aynı güçler, kendilerinin olmayan, 1992’deki başka bir sa-vaşın vekaletini yapan güçlerdi.

Kadın cinayetlerini durdurmaya yönelik imza toplanması (1996 yılındanamus adı altında işlenen cinayetler ve çokeşliliğe karşı, evleri ayırma vemiras hakkı için 15000 imza toplandı) ataerkil zihniyetin duvarına çarpantaleplerden başka bir şey değildi.

Tüm siyasi parti ve örgütlenmeler üzerinde etkisi bulunan yaşam normlarıve aşiret yapısı, 2003 yılından sonra daha da güçlendirildi. Örneğin SehweMeclisi11 Amerika tarafından silahlandırılmaları sonrası eski BaasçılarlaDAİŞ’e katıldılar ve bazı yerel ve dış güçlerin yardımıyla özel amaçlar için

11 Sehwe Meclisleri, Musul, Anbar, Selahaddin ve Diyala şehirlerindeki sûnnî aşiretler veBaas rejiminden arda kalanlar tarafından Amerika’nın desteğiyle kurulmuştur. Başlan-gıçta El Kaide için savaştılar. Sonrasında yasal hak ve imtiyaz tanınmasını talep ettikle-rinde Irak Hükümeti bunlara karşı çıktı ve sadece bir kısmını Irak ordusuna aldılar. Büyükbir kısmı ise radikal İslamcı IŞİD’e katıldılar.

Page 217: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

217

J i n J i y a n A z a d î

kullanıldılar. Özellikle de Şengal Katliamı ve merkezi bir talimatla peş-mergelerin geri çekilip onları bir katliamla yüz yüze bıraktıktan sonrasındabinlerce Ezidî kadının kaçırılmalarında.

Bölgedeki Neoliberal Ajandalı “Sivil” Toplum Kuruluşları

2003 yılında, Irak’ta sayısız “sivil” toplum örgütü kuruldu. Amerika, bu kuruluşlariçin büyük ve özel bir fon ayırmıştı. Aynı süreci Afganistan ve diğer yerlerde dedevreye soktu. Her siyasi parti, bu dış fonlardan yararlanmak için birkaç “sivil” vekadın örgütlenmesi kurmuştu, diğer taraftan toplumsal değişim sürecini, Kürt top-lumunu neoliberal anlayışla kontrol altında tutmak isteyen dış güçlere teslim et-mişlerdi. Bu dış projeler, çözüm değil, sorunlardan biri haline geldiler. Bu projelerdışında kadınları örgütlemek isteyen kadınlar ve kadın örgütlenmeleri, engeller, teh-dit ve saldırılarla karşı karşıya kalmışlardı. Özellikle de bu ilkel milliyetçi görüş-lere eleştirel temelde yaklaşanlar, Kürt kimliği tanımlamalarında yerel sınırlarıaşanlar, Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nden etkilenenler ve Kürdistan KadınÖzgürlük Birliği yapısında kendi yerel örgütlenmesini yapanlar.

Bu uluslararası fonlar, sadece gündemleri uluslararası güçler tarafından belirle-nen kadın örgütlenmelerine ayrılıyordu. Bu fon akışları ile maddi bir zemin oluş-turdular ve çözüm umutlarını maddi durumlara bağlayıp kadınların özgünmücadele alanlarını daralttılar.

2003 yılından sonra, kadınların Irak ve Bölgesel Parlamento ve hükümetine ka-tılımına yönelik kota getirildi. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi mücadelesi-nin bu kotanın %25 olmasında büyük etkisi oldu. Çünkü artık Ortadoğu’ya etkieden Kürdistan Kadın Hareketinin gelişimlerini görmezlikten gelemezlerdi. Ka-dınların tüm umutları bu kotaya bağlandı. Bir grup kadın bunu bir başarı olarakgördüler. Bu kota, Güney’de son yıllarda %30 olarak değiştirildi. Bilhassa Ro-java Devriminden sonra. Kadın kotası ne parlamentoda, ne hükümette ne de yargıyönetiminde, toplumun ve kadının yaşamında genel olarak bir değişiklik yarat-madı. Parlamentoya kotayla girenler çoğunlukla iktidardan sorumlu olanların ak-rabalarıydılar ve onların örgütleri tarafından atanıyordu. Kota, kadınlara fırsatoluşturmak için değil, bazı örgütlerin amaçları içindi. Bu örgütler de araç ola-cakları yerde amaç haline getirilmişlerdi.

Kürt klasik milliyetçi hareketinin bakış açısı şiddet sorununu bir zihniyet sorunuolarak görmeyip kültürel bir sorun olarak ele alıyor. “Kadın cinayetlerinin kültürleilişkilendirilmesi büyük bir hatadır. Bu, toplumsal sorunları kültürel sorunlara bağ-layan neoliberal bakış açısıdır. Ancak kendilerinden, kendi adaletsizliklerinden ve

JINEOLOJÎ

Page 218: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

218

J i n J i y a n A z a d î

milliyetçi ideolojilerinden kaynaklı bu sorunu böyle gösteriyorlar.”12 Böyle göste-riyorlar çünkü bu sorunda kendi paylarını görmek istemiyorlar, sorunun kaynağınıkendi dışında arayıp din ve kültür ile ifade ediyorlar.

Uluslararası örgütlenmeler ve devlet, bu toplumsal sorunu şiddet sorunu ile sınır-landırmaları için sisteme bağlı kadın örgütlenmelerine büyük bir bütçe ayırdı. Ka-dına şiddet üzerine binlerce araştırma yapıldı. Bu araştırmaları yapanların bir kısmıya bir meslek olarak bu işi yapmıştır, ya tezlerini yazmak için ya da bilgi toplamakiçin çalışmıştır, bu araştırmalar temelinde bir mücadele yürütmek için değil. Şid-dete maruz kalan kadınlar sadece mağdur olarak kalmış ve bir araştırma konusu ola-rak ele alınmıştır. Çözüm için onlarca sığınma evi açıldı.Amaç çoğunlukla mağduruşiddet uygulayandan fiziki olarak ayırmak, uzaklaştırmaktı. Davaları kişiselleştiri-lirken kadınlar korunma adı altında hapsediliyor ve şiddet uygulayan erkek ise dı-şarda serbest dolaşıyor.

2003’ten sonra kadın örgütlenmelerinin şekillendirilmesinde liberal görüş egemenoldu. Uluslararası örgütler ve bu alanda çalışan yerel örgütlenmeler ne siyasi ne deekonomik ve hatta ne askeri açıdan kendi devletlerinin politikaları ve programlarıile hiçbir çatışması olmayan neoliberal feminist kurum ve yapılarla güçlü bir ilişki

içerisindedir. Kürdistan’daki bu kadın örgütlenmeleri,farkında olsunlar ya da olmasınlar, yönlendirildikleri

bir ajandaya alınmış durumdalar ve biçimsel deği-şiklerin ötesinde toplumsal dönüşümde etkili bir

rolleri yok. Diğer taraftan kadınlar arasındasağlıksız bir rekabet alanı inşa ettiler ve kadınmücadelesi birkaç kadının hizmetine girdi, buyöntem de genellikle hem örgütlenmelerdehem de devlet kurumlarında ataerkil zihni-yete hizmet eder oldu. Açık olan şudur ki;toplumsal sorunlar bu örgütlerin ideolojik vesiyasi zihniyetlerine bağlıdır ve bu yöntemleçözülemezler çünkü bu yöntem, Kürt kadını

ve toplumunun gerçekliğine uygun gerçekçibir kavram sunmuyor. Bu yöntem kadınlar ve

gençlerde umutsuzluğa sebep olmuştur. Bu zih-niyetin sonucu sadece dışardan dayatılan bir sö-

mürgecilik değil, artık kadınlar sadece öldürülmekle

Şiddete maruzkalan kadınlar sadece

mağdur olarak kalmış ve biraraştırma konusu olarak ele alın-

mıştır. Çözüm için onlarca sığınmaevi açıldı. Amaç çoğunlukla mağduru

şiddet uygulayandan fiziki olarakayırmak, uzaklaştırmaktı. Davaları

kişiselleştirilirken kadınlar ko-runma adı altında hapsediliyor

ve şiddet uygulayan erkekise dışarda serbest

dolaşıyor.

12 Minoo Alinia, Honor and Violence Against Women in Iraqi Kurdistan

Page 219: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

219

J i n J i y a n A z a d î

kalmıyor, kendi kendilerini öldürüyorlar. Kadın cinayetleri ve intiharlar araştırıl-ması gereken başlıca konulardır, kadınlar bu araştırmanın merkezine alınmalıdır vedaha da ötesi sistem ve mevcut sistem araştırılıp incelenmelidir. “Neoliberal femi-nistlerin Kürt kadınları üzerinde yapılandırdıkları resim ender bir durum değildir;başka renklerden, kültürlerden gelen kadınlara da aynı bakış açısını egemen kıl-dılar; kadın korunmaya muhtaç, tehdit altında ve her zaman mağdur durumda-dır.”13 Bu durumda amaç, kadının kendi özsavunma mekanizmalarınıoluşturmak değil, korunmasını devletin eline bırakmaktır. Bu görüş, daha çokdevrime ve köklü değişime inancı olmayan bir orta sınıf inşasında işe yarıyor.Ekofeminist ve yazar olan Maria Mies, Avrupa Jineoloji Komitesi ile yaptığıbir röportajda kendi deneyimi üzerine şöyle diyor:

“Orta sınıfa mensup kadının durumu daha kötü, çünkü kadın yalnız vekorunmasız, kendisine saygı duyulmuyor ve sadece işgücü olarak kulla-nılıyor. Orta sınıftaki bir kadın tehlikeleri kolay kolay farkedemez ve ko-runması için sırtını devlete yaslar. Bu da doğru değildir çünkü devlet onukorumadığı gibi, tecavüze uğradığında kovuşturma bile başlatmaz.”14

Asıl sorun düşmanının kim olduğunu bilmemek, görememektir; bu durumdagelişmenin ve geri kalmanın kriterleri tersyüz edilir, devrimciliğin prensip veölçüleri ile düşmana ajanlık yapma, yurtseverlik ile ihanet, dostluk ile işbir-likçilik toplumda karıştırılır, iç içe geçirilir.

90’lardan sonra, bu dış ve iç her iki düşmanı tanımak, tanımlamak hem ulusalhem de kadın mücadelesinde etkili adımlar yarattı. Üzerinde en fazla tartışılancümlelerden biri de şuydu; “savaşımızın %5’i’ni devlete karşı, %95’ini dekendi içimizdeki kişiliklere karşı veriyoruz. Bu iç düşmanlar özel yöntem vemekanizmalarla güçlendirilirken kullanılma durumundalar ve mekanizma onlarüzerinden yürütülüyor.”15 Eğer bu iç düşmanların açığa çıkarılması üzerine ça-lışmalar yürütülmezse, yöntemler geliştirilmezse, nasıl güçlendirildikleri bi-linmez ve tüm alanlarda analizleri yapılmazsa, değişim umutları bir serapolarak kalır. Genel tespitler bizi bir yere vardırmaz. Gelişim adı altında serbestpiyasa kültürü, sermaye modeli, gelenek ve aile kültürüne baskı oluşturuyorve bunlar kadın bedeni üzerinden geçip gidiyor.

JINEOLOJÎ

13 Derya Abdulkerîm: The Struggles of the Kurdish Women’s Movement in the KurdistanRegion of Iraq

14 http://www.newayajin.net/newayajin/tekosin-bi-birexistinbuna-jine-dikare-serkefti-be/15 Abdullah Öcalan, Nasıl Yaşamalı, 1997.

Page 220: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

220

J i n J i y a n A z a d î

Dinin Saldırı Aracına DönüştürülmesiGörünüşte birbiriyle çelişkili olan ama birbirini tamamlayan iki olgu var. Birincisi,dinin, özellikle sûnnî İslamın bazı merkezler tarafından kadına karşı, kadını aile sı-nırlarından daha dar alanlara çekmek için bir araç olarak kullanılması. İkincisi, ka-dını sistematik olarak sermayeyi arttırmak için kullanmak. Bu çok tehlikeli birdurumdur ve sadece görülmemekle kalmıyor bir sorun olarak da tanımlanmıyor. Budurum ancak, 16-18. yüzyıl arasında “cadı avları” adı altında yapılmış kadın kırımıile mukayese edilebilir. Her iki durumda da kadın sadece bedensel olarak vardır vehem fiziki hem manevi ve hem sosyal açıdan öldürülüyor.

Tarihsel olarak çokkültürlü Hewraman bölgesinde, 2003 yılında bazı radikal İslamcıgrupların oluşturulması ve bölgede kanlı çatışmaların çıkarılması boşuna değildir.Tüm bir toplumu kanlı ve sancılı bir süreçten geçirip toplum yaşamını değiştirdiler.Birkaç ay sonra YNK ve Amerika güçleri ortak bir operasyonla bu grupları ortadankaldırdılar. Bu kendisiyle beraber yeni bir süreç getirdi; dış güçler güya radikal İs-lamcılara karşı olma adı altında kendilerine sözüm ona meşruiyet alanı yarattılar.

Egemenler, dini, bir araç, bir basamak olarak kullanıyorlar. Bu öyle bir dü-zeyde ki din de artık kendi eski formunda değil; “liberal” kurumlaşmalar veörgütlenmelerle toplumun bir kısmını esir alırken radikal din modeliyle de sa-dece kadınları değil tüm bir toplumu saldırı altında tutuyor. Medya yoluyla dabu savaşı herkesin savaşı gibi gösteriyor. Egemenler, bu planlarını bazı dinikurumlar adına yapıyor. Fetvalarla toplumsal yaşamın en ince detaylarına kadarel atıyor. Örneğin, kadınların yanlarında ailenin erkeklerinden biri yokken tak-siye tek başlarına binmemelerini söyleyen fetvalar çıkardılar. Bazı imamlararacılığıyla çokeşliliği meşrulaştırıyorlar, medya ve din merkezlerini de bu tarzdurumları meşrulaştırma aracı olarak kullanıyorlar. Din üzerine sosyolojik biranaliz yapmak ve cesaretle, demokratik yöntemlerle bu olgular ve dinin araç-sallaştırılması üzerine eğilmek yerine, bu yapay din formuyla bir kendini ko-rumaya alma durumu söz konusu. Egemenler, din konuları etrafında gündemoluşturuyorlar ve tüm bir toplumu bununla meşgul ediyorlar. Bu tuzak, az yada çok tüm toplumu etkisi altına almış durumda. Dinin demokratikleştirilme-sine dair öneriler üzerine açıkça ve cesaretle çalışılmamıştır. Erkeğin kişiliği veerkeğin dönüştürülmesine dair açıkça ve cesaretle çalışma yürütülmemiştir.“İktidar şiddete teşvik ediyor; erkek kadını öldürüyor, bahanesi de erkekliğineleke sürülmüş olması. Erkeklik kadın bedenine hükmetmekle tanımlanıyor.Kendi hakimiyetinde olmaması ona öldürme hakkını veriyor. Sınırları da aileve kan (bağları) ile güçlendiriliyor.”16

16 Minoo Alinia, Honor and Violence Against Women in Iraqi Kurdistan

Page 221: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

221

J i n J i y a n A z a d î

Abdullah Öcalan’ın bu konudaki bakış açısı daha geniştir ve şöyle der;

“Sınıf çelişkisinin çok daha ötesinde bir çelişkiyle karşı karşıyayız. Bunabir de doğal özellikler, cinsiler arasındaki farklılıklar da eklendiğinde vebunların kötüye kullanımı -hem kadın hem erkek tarafından- söz konusuolduğunda; inanıyorum ki toplumun en temel olduğu kadar, en başlan-gıçtaki ve en kapsamlı çelişkisi çıkıyor karşımıza. Her gelen sınıf, dahafazlasını yapmıştır.”17

1996 yılından itibaren “erkeği öldürmek” teorisini gündeme almış ve “erkeği öl-dürmek, orada iktidarı öldürmektir, orada tek taraflı hakimiyeti öldürmektir, eşit-sizliği öldürmektir, orada hoşgörüsüzlüğü öldürmektir. Hatta giderek faşizmi,diktatörlüğü, despotizmi öldürmektir.” olarak ortaya koymuştur. Şu an “erkeklik”kurumsallaşmış tüm yapılarıyla bir bütün topluma meydan okuyor. İç ve dış dü-zeylerde ve başta din, kadın ve medya olmak üzere her şeyi araçsallaştırarak.

Neden Kadınlar Siyaset Alanından Uzak DuruyorSiyasi örgütler ve hem de kendini tali ve yedek konumunda bırakmış olan kadın ör-gütleri hem örgütlenme hem de kişisel düzeyde, kendini sürekli merkeze alan sürekliön plana alınıp övülmek isteyen bir kişilik oluşturmuşlardır. Onları geri kalmış veküçük gördüğü için kadınlarla çalışmak istemiyor. Erkeği gelişimin ölçütü ve güçolarak görüyor. Kadınların önünü kapatıp özgüven geliştirmelerini engelliyor veenerjilerini tıkıyor. Siyasi parti ve hükümetlerde bulunan erkekler de örgütlenmekisteyen kadınların tüm girişimlerine karşı bu kişilikteki kadınları kullanıyorlar. Bubiçimsel olarak ilerleme gibi görünen durum, aslında en temelde erkeğe bağlı. Kadınörgütlenmesi ve toplumsal sorunların çözümü üzerine çalışan kadınların bir kısmı,tüketici bir anlayışla yaklaşım gösteriyorlar. Necîbe Omer bu durumu şöyle açıklı-yor; “Bu örgütlenme yöntemi şöyle bir kavram ortaya çıkarıyor ‘ben yaptım, ozaman birazı benimdir.’Toplumsal ve kadın sorunları üzerine çalışmak, teoriyi pra-tikten ayıran ve teorinin de toplumun ihtiyaçlarına cevap olmaya yönelik değil, ka-dını ve toplumu denetleyen iktidara göre olması gibi bir olgu haline geldi.”18

90’lı yılların tartışmalarında, sonraları bu tartışmalarını egemen kılan “entelektüel-lerin” görüşüne göre, ayaklanmadan önce çalışmanın safhası dağ ve gizli çalışma-lar ve sonrasındaki dönem ise şehir çalışmaları olarak tanımlandı. Dağ çalışmalarıda uygar olmayan silahlı mücadele dönemi, şehir çalışmaları ise uygar ve modern

JINEOLOJÎ

17 Abdullah Öcalan, “Erkeği Öldürmek Sosyalizmin İlkesidir”18 Hevdîtinekê bi Necîbe Omer re li ser Dîroka Jinên Başurî Kûrdistanê – Necîbe Qeredaxî

Page 222: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

222

J i n J i y a n A z a d î

çalışmalar olarak tanımlandı. Bölgecilik anlayışı ve hazırcı bir tutumla halkın ka-zanımları ve emekleri üzerine oturdular. Her şeyin artık garanti altında olduğu ha-vasını yarattılar ama bu bölgeye yönelik devam eden saldırılar, hiçbir şeyin garantiolmadığını ispat etmiş oldu.

Birinci aşamada köylerde başat güç olan kadınlar, geride kalmış oldular ve bertarafedildiler, onlara geri kalmış gözüyle baktılar ve böylece köy ve kent arasında derinçelişkiler ortaya çıktı. KDP politbürosu üyelerinden biri Şengal demokratik meclisiiçin “Bir çobanı getirip meclis üyesi yapmışlar.” diyordu. Bu zihniyetle halk çalış-ması bürokratik bir yapıya ve memuriyet mekanizmasına dönüşür. Bu durum ka-dınların siyasi çalışmalarının önünü tıkadı. Kadınlar bu tablodan umutsuzdu vekendilerini içinde bulamadılar. Bu etkinin iki nedeni vardı. Birincisi; kadınların çoğumevcut gerçekliğin bilincindeydiler ve bu oyuna katılmayı, siyasete katılım adı al-tında araç haline getirilmeyi istemediler. İkincisi; bir kısmı, bu zihniyeti değiştir-meye güçlerinin yetmeyeceğini düşünüyordu çünkü örgütlü değillerdi.Ama sonundakadınlar kişisel olarak seçim yoluyla mekanizmaya dolaylı olarak katıldılar, sadeceradikal değişiklikler talep eden ve eşit kota isteyen bazı örgütlenmeler hariç. Onlar,bu talepleriyle öne çıkıyorlardı ama toplumun bu kesimi tehdit, saldırı ve tutuklan-mayla karşı karşıya kalıyordu.

Bu Bölgenin Başka Bir YüzüBu atmosferden ve siyasi örgütlerden umutsuz olan bir başka kesim de örgütlü de-ğildir. Siyasi çatışmalar ve özgürlük sorunu üzerine görüşleri, onları yeni bir arayışayönlendirdi. Ayaklanma, tüm bölgede toplumun daha da yakınlaşması için yeni birkapıydı. Bu bölgenin tarihindeki tekerrürü daha net görüyorlar. Yazının başında“kahramanlık” üzerine çektiğimiz resim, özgürlük, Kürtlük, devrim, gençler ve ka-dınlardan oluşan büyük kesim için toplumsal değişim-dönüşüm kavramı, “iç savaş”ve istenmeyen olayların duvarlarına çarptı. 90’lı yıllardaki durum, derin manevi ya-ralar, umutsuzluk, inançsızlık ve sürgünler yarattı. Ülkeyi terk edenlerin çoğunluğuerkeklerdi. O zamanlar Batı’dan gelen kitap, gazete ve broşürlerin bu kadar hızlı biretki yaratacağı kimsenin aklına gelmemişti. Bir görsel etki ediyor ve umut anlarıyaratıyordu. Bir kadının mücadeleye katılmaya karar vermesi için devrim kitaplarıokumasına ihtiyacı olmuyordu. Lokomotif bir güç gibi etrafındakileri yeni bir tar-tışma ve atmosfere çekebilecek kişinin içindeki enerjinin dışarı çıkarılması için o ki-şideki bir umut arayışı yeterliydi.

1992 savaşının başlangıcı ve bilhassa da 1994-1998 “iç savaşı”, kadın ve genç-lerin bu umut arayışını hızlandırdı. Vatan ve millet kavramlarının yeni tanımlarıve aynı zamanda kadın mücadelesi fazlasıyla coşkuluydu. Kişilik sorunları,

Page 223: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

223

J i n J i y a n A z a d î

mücadele, yurtseverlik, eğitim, kadın ordusu vd. kelimeler ilk kez duyulan kelime-lerdendi. Kişilik analizleri, 90’lı yıllarda bir atılımdı özellikle de kadın katılımlarıaçısından. Gençler ve kadınlar, ilk kez bölgelerini, yörelerini bu kadar derinlikli ta-nıyor, teşhis ediyorlardı. Kadınların özgürlük mücadelesi saflarına hem nitelik hemde niceliksel katılımları, özellikle 1992’den sonra daha geniş değerlendirme ve ana-lizleri hak ediyor, kaldı ki ilkel milliyetçi hattın saldırısı altındaydılar. Bu katılımlaröyle bir düzeydeydi ki kendisi de köyde büyümüş olan pêşmerge komutanı (H.S.)öldürülmeden önce eşine “Öldürüldüğümde, Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi-nin mücadelesine katıl.” demiştir. Kürdistan Özgür Kadınlar Birliği’nin kuruluşuile birlikte, görsel, işitsel ve yazınsal yayınların başlamasıyla yeni fırsatlar ortayaçıktı. Bu yeni zemin aile, aşiret norm ve statülerini zorlayıp “namus” kavramınısarstı. Her bir kadının katılımı kızılca kıyametti. Kentlerden, köylerden, okumuş veokumamış herkes mücadeleye katılıyordu. Dağlar umudun mekanları olmuştu amabu kez başka bir kimlikle. Orası kendini tanımanın, tarihi tanımanın, bilmenin ve“kaybettiğimiz şeyi” aramanın mekanıydı. Muhalefet hatta milliyetçi güçler bu atı-lımı kendilerine yapılmış bir darbe olarak görüyorlardı hem savaşı harlandırarakhem de aile ve aşiretleri kurcalayarak bunun önünü almak istiyorlardı. İlginç olanşuydu ki; aşiret ve ailelerden kızlarına sahip çıkmalarını, gidip onları evlerine ge-tirmelerini isteyenler, kendilerini solcu ve sosyalist olarak tanımlayanlardı. Saldırı-larının çoğu planlıydı. O dönemden bugüne kadar yaşanan deneyimlerin mutlakayazılması gerekiyor. Çünkü tarih bu aşamanın tanığı olmalı;nasıl bir temel inşa edildi de Öcalan “Güney’in devrimi,kadının devrimidir” diye tanımladı. 1992 savaşı za-manının olayları ve bu savaşların hikayeleri, on-lardan biri olan Bêrîtan olayı hala derinlikli vedetaylı anlaşılabilmiş değildir, bu olay hemkadın hem erkekleri derinden etkilemiştir.

Sonuç olarak; milliyetçi hareket ve örgütler,yaklaşık 80 yıldır ulusal dava adı altındaçözüm değil, zihniyetleri ile demokratik birçözümün önünde engeldirler. Cinsiyet eşit-liğini umut etmek “Godot’yu beklemek”gibi. Ne dışardan ithal edilen modellerle nede Batı’nın üniversite ve yapılarının kopya-lanıp taklit edilmesiyle çözüme kavuşturula-bilir ve ne de “neoliberal” demokrasi modeliyleolur ki en son corona virüs ile çok net kanıtlandıyaşamı, kadını, toplumu, doğayı ve insanlığı nasılbir krizle karşı karşıya bıraktığı.

JINEOLOJÎ

Nedışardan ithal

edilen modellerle nede Batı’nın üniversite ve

yapılarının kopyalanıp taklitedilmesiyle çözüme kavuşturu-labilir ve ne de “neoliberal” de-

mokrasi modeliyle olur ki enson corona virüs ile çok net ka-

nıtlandı yaşamı, kadını, top-lumu, doğayı ve insanlığı

nasıl bir krizle karşıkarşıya bıraktığı.

Page 224: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

224

J i n J i y a n A z a d î

Eğer partilerde bulunan kadınlar seslerini yükseltip cinsiyetçiliğe karşı hoşnutsuz-luklarını gösteriyorsa, bu hem bir eleştiri hem bir çığlık ve hem de bir çağrıdır. Artıkyanlış bir stratejinin yama aracı olmanın bir sebebi kaldı mı? 30 yıl yetmez mi in-sanın “yanlış yaşam doğru yaşanmaz”ı anlaması için? Cesur eleştiriler, cesur yapıpetmeler gerektirir. Şair ve tarihçi bir kadının tarihinin ve toplumsallığının gerçekli-ğinin bilincinde olmadan heykelini şehrin kalabalık bir yerine dikmek, müzeleringeçmişin mekânı olduğu ve bugün ile ilişkilerinin kesildiği bir dünyada tarihte roloynamış bir kadının kıyafetlerini oraya yerleştirmek, bir kadının durumunda neyi de-ğiştirir ki? Yeryüzünde canlı ve örgütlü bir hareket olmadıktan sonra.

Bir diğer husus da bu aşamada, en kısa bu son yüzyılda, bu bölgede ne kazandıkne kaybettik üzerine detaylı ve derin sosyolojik analiz ve okumaların acilen ya-pılması çok önemli ve gereklidir. Toplumsal alanda ne tür değişimler yaşandı?Egemen erkek ve geleneksel kadın zihniyetine karşı ne tür mücadeleler verildi?Kadınların mücadeleye katılım tarihinde ve demokratik ve cinsiyet eşitliği pren-sibiyle ulusal mücadelede, kadının rolü ne oldu? Kadınlar hangi düzeyde kadınmücadelesine katılmıştır? Acaba katılımdaki amaçları nedir? Örgütlü olmayankişisel katılımların ataerkil zihniyetin devamlılığı için bir yama aracı olmak ol-duğunu biliyor mu? İç ve dış faktörler nelerdir? Önlerindeki engeller nelerdir?Burada “sivil” toplum kuruluşları yoluyla Truva atı gibi girip toplum ahlakınıçürüten, neoliberal modelde, paralı uluslararası kuruluşlardan söz etmiyorum,görünmeyen bir yüzden, yazılmayan hatta boğulan, baskılanan, görünmeyen, du-yulmayan bir yüzden bahsediyorum. 30 yıldır işbaşında olan siyasi hareket veörgütleri eleştirme zamanıdır. Muhalefet gücü adına bir şey yok. Entelektüelle-rinin olmadığı bir toplum ve mevcut olanlar da taklit ediyor ve cevap olamıyor.Mevcut toplum, sonuna kadar neoliberal sistemin hizmetinde olan kişilerin hırs-ları ve vicdansızlıklarına bırakılmış durumda.

Bu bölgenin yazılı olmayan ve belirsiz yüzünün yazılması eleştiriye değerbir konudur, toplumun yeni şeyleri anlamaya ve okumaya hazır olduğu birzamanda elinin altında gerekli kaynakların olmamasına dair derin eleştiri-ler bulunmaktadır.

Bu sadece bir başlangıç, 21. yüzyılın Güney Kürdistan’da kadın yüzyılı olmasıiçin, dünyanın başka yerlerinde ya da bölgenin başka bir kesiminde devrim ol-ması yeterli değildir. Ancak örgütlenerek ve ondan da ötesi 90’lı yıllar gibi ka-dının o gizli enerjisini kendini tanıma zemininde yükselten özgün örgütlenmelerikazanması ve dönüşümcü görüşe sahip bir toplumun yaratım yollarını araması vekadınlara ve tüm topluma katılım-ortaklaşma kapısını açıp onları her tür saldırıyakarşı kendini savunma düzeyine çıkarması gerekmektedir.

Page 225: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

225

J i n J i y a n A z a d î

Viyan Caf (1981-2006) Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketine katıldığında kızılcakıyametin koptuğu yüzlerce kadından biri. Tek başına bir kere de aşiretin, ailenin,iktidarın ve erkeğin karşısına bir ordu gibi dikiliyor. Tüm kölelik bağlarını kopar-tan bir devrim oldu, devrimin çağrısıydı. O tüm bu kavramlara bir darbe oldu; “kadınyoktur varsa da sadece evdeki bir beden ya da iktidarların bir dekorudur.” Roşnayîgazetesinin 30 Haziran tarihli sayısına verdiği bir yazısında;

“Irak ve Güney Kürdistan halkı için tek çözüm yolu zihniyet devrimidir. De-mokratik ve özgürlükçü, cinsiyet ve sınıf mücadelesi olan toplumsal devrimiyürütmek ve sonuçta toplumun demokratik ve siyasi irade ve istencini yara-tabilmektir. Ama en önemlisi de biraz toplumsal keramet, biraz aşk ve bilge-lik-akıl!”

Olguları olumlu ya da olumsuz yönde genellemek doğru bir yöntem olmayabilirama kültür haline gelmemeleri için arkalarındaki gerçeklerin açığa çıkarılması mut-laka gereklidir. Bu bölge devlet ve özgürlük arasında sıkışıp kalmıştır, çıkış için“umuttan daha onurlu bir şey yoktur.” Ve öncü işler de bu umut için yaşam olanak-larını yaratmaktır.

JINEOLOJÎ

Page 226: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

226

J i n J i y a n A z a d î

Doğulu kadınların nabzında umut hala canlı!

Çağdaş hikmet sahibi filozoflardan biri der ki: "Tarih şimdidir, yaşamakta oldu-ğumuz andır. Eğer bu anı inşa etmezseniz gelecek vaat eden bir müstakbelinizolamayacak." Bu nedenle, “an”a doğru ve derin anlamlar vermek, parlak bir ge-lecek inşa etme yolunda ilk adım olur. Bu da bizlerden ilk olarak kendimize veikincil olarak bizleri çevreleyen her şeye doğru anlamlar verebilmemize yardımcıolabilmesi için derin bir kültürel ve tarihsel bilgi birikimine mutlaka sahip ol-mamızı gerektirir. Biz kadınlar olarak bu gerçeğin yansımasını üzerimize tutar-sak gerçek, daha net ve belirgin hale gelir.

Ama biz kadınlar, milyonlarca yıl yeryüzünün tanrıçaları iken, yeryüzünün de-rinliklerine kök salmışlığımızın duygusal bilincinden gelen gücümüze olan gü-venimizi, birkaç bin yıl içinde kaybetmiş olmanın evresine gelmişbulunmaktayız. Son 5.000 yıldır, baskın hegemonyacı ataerkil erkek zihniyetibizleri bu konuda uyardı, çünkü bu zihniyete sahip olanlar çok iyi bilirler ki buduygu ve bilgi derinliğinin kendi hayatları için oluşturduğu gibi kurumları veotoriteleri için de tehlike oluşturmaktadır.

MENA Bölgesinden İkinciKadın Devrimi YükseliyorBüşra AliÇeviri: Ranya Aksu

1

2

1 MENA, Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyasına tekabül eden, Middle East and NorthAfrica, ifadesinin baş harfleri alınarak kısaltılmış bir ifadedir. Ayrıca, bu makalenin ori-jinal dili Arapçadır. MENA ifadesi yazarın tercih ettiği bir ifadedir.

2 Lübnanlı kadın hakları aktivisti.

Page 227: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

227

J i n J i y a n A z a d î

Bu nedenle, özümüzde var olan duygularımızın korunma düzeyini, kendileri içinhizmetlerde kullanmak üzere takdir ederek, bizleri kendilerine yakın tuttular. Biz-leri duygusal, düşünsel, ruhsal ve psikolojik olarak yıpratmak için ve sonrasında danesneleştirmek, metalaştırmak ve akabinde kendilerine, kurumlarına ve devletle-rine daha büyük kazançlar sağlayabilmek için kendilerinden daha alt düzeyde olmaşartıyla kendilerine yakın tuttular.

Bu dönüşüm, tasviri ya da propagandası yapıldığı şekliyle hiç de kolay ol-mamıştır! Daha ziyade, genel olarak insanlık tarihi ve özelde de kadın ta-rihi, doğal anaerkil dönemden otoriter patriarkal döneme geçiştamamlanmadan önce yiğit direnişlere ve kahramanca meydan okumalaratanık olmuştur. O zamandan beri, insanlık aşırı sapmaların ve anormallik-lerin acılarını sadece duygu ve düşüncelerde değil; hayatın her alanında ya-şamıştır. Durum öyle bir noktaya gelmiştir ki doğa artık tüm bu sapmalarınsonuçlarını kaldıramayıp küresel ısınma, buzulların erimesi, iklim deği-şikliği, ekolojik yıkım ve doğanın çölleşmesiyle tehlike çanlarını çalmayabaşlamıştır. Bunların dışında, yoksulluk, sefalet, savaşlar, göçler, işsizlikve demografik değişim ile insan toplumu arasında yaygın sorunlar baş gös-termektedir. Dahası, tüm bunların olumsuz etkileri, birinci derecede kadınüzerine etkileri beraberinde kadına yönelik şiddeti arttırmıştır.

Evet, kadına yönelik şiddet, dünyadaki en yaygın insan hakları ihlallerindenilki olarak sayılmaktadır. Bu haliyle kadına yönelik şiddet, coğrafi sınırları,ırkı, sınıfı, dini ya da başka aidiyet kimlikleri tanımıyor. Bu şiddet psikolo-jik, cinsel, bedensel veya ekonomik boyutlarda kalmayıp "sistematik şiddetkültürü" düzeyine yükselmektedir. Böylece şiddet, hayatın bütün bağlarına vetüm detaylarına sirayet etmekte, bireyler, gruplar ya da kurumlar tarafındanparalel bir şekilde genel ve özel alanlarda uygulanmaktadır.

Uluslararası toplumun bu tür fenomenleri azaltmayı veya sınırlamayı he-defleyen anlaşma ve konvansiyonlar yayınlamaya olan ilgisine rağmen,dünyanın birçok ülkesi tarafından onaylanan Kadına Karşı Her Türlü Ay-rımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), Orta Doğu ve Kuzey Afrikabölgesinde 3 her üç kadından biri doğumdan yaşlandıkları döneme kadarcinsel şiddete maruz kalmaktadır.4 Üstelik bu orana küçük yaşta evlilik vekadın sünneti gibi yaygın cinsel şiddet biçimleri dahil değildir.

JINEOLOJÎ

3 Ki bu yazıda bilinen adıyla MENA olarak isimlendireceğiz.4 Bu bölgeleri konuyu sınırlandırmak açısından değil örnek mahiyetinde dile getiriyoruz.

Page 228: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

228

J i n J i y a n A z a d î

Son 10 yılda yaşanan halk hareketlilikleri sonucunda, bölgedeki ülkelerin çoğununyaşadığı geçiş döneminde kadına yönelik şiddet de artmış ve daha kötü bir hal al-mıştır. Kadına yönelik cinsel şiddet olgusu, Mısır'daki gösteriler ve kamusal alan-lardaki tezahürlerde olduğu gibi toplu saldırı ve tecavüzlerin en korkunç biçimiyleve özellikle de çatışma ve savaş bölgelerinde, tecavüzün bir "savaş aracına" dönüş-türülmesi ve yerlerinden edilmiş kadın mültecilere farklı devlet kurum ve kuruluş-ları tarafından korkunç bir suç ortaklığıyla uygulanan korkunç cinsel şiddet türlerininşiddetlenmesiyle kendini göstermiştir.

MENA bölgesindeki tüm ülkelerinin yasalarında evlilik içindeki cinsel tecavüzüsuç saymadığını belirtirsek eşler arasındaki cinsel ilişkinin ister rızayla ister rıza dı-şında olsun, kocanın doğal bir hakkı saydığını da eklersek bu durumun kadınlar için-ister ev içinde ister ev dışında olsun- ciddiyeti ve vahameti belirgin olacaktır. Yine,kamu ve özel alanlar arasındaki kadınlarla ilgili farklılıkların ortadan kalkmasıyla,özel alan olan evin bir "kamu konutuna" dönüştürülme durumu netlik kazanmış olur(Bunun tersi de doğrudur).

Son araştırmalardan bazıları, “cinsel rüşvet”in5 , toplumsal cinsiyetçiliğe dayalı yol-suzluğun en yaygın biçimlerinden biri olduğunu göstermiştir. Bu araştırmalar, rüş-vette nakit para yerine zorla seks gerçekleştirilğinde, bunun özellikle kadınlarıetkileyen ve önyargıya dayanan toplumsal cinsiyetçiliğe işaret ediyor. Bazı mer-kezler tarafından yapılan araştırmaların sonuçları, Lübnan, Filistin ve Ürdün gibiülkelerde her beş kadından birinin sağlık veya eğitim sektörü gibi devlet hizmetle-rini elde etmek için “cinsel rüşvete” uğradığını ortaya koydu. Bu araştırmalara göre,kadınların en fazla “cinsel rüşvet”e maruz kaldığı ülke Lübnan. Buna göre Lüb-nan’da kadınların %23'ü cinsel rüşvete maruz kalırken, Lübnan’ı %21 ile Filistin ve%13 ile Ürdün izlemektedir.

Beyrut’takiAmerikan Üniversitesinde yardımcı doçent olarak görev yapan KarmenJuha’nın Lübnan üzerine bu konuda yaptığı araştırma göre, oranlar ve şekiller de-ğişse de “cinsel rüşvet”in MENA bölgesindeki çeşitli ülkeler için de geçerli oldu-ğunu görüyoruz. Karmen’e göre, 1990'ların başından bu yana Lübnan, PekinKonferansı’nı baz alarak cinsiyet eşitliği yolunda bölgenin diğer ülkelerinden dahaaktif bir şekilde çalıştığını iddia eden çok ayrıntılı mekanizmalar kullandığını dilegetirmektedir. Yine Juhan, Lübnan sivil toplum örgütleri ve kadın kurumlarının,karar vermedeki temsil ve seslerini artırarak kadınların yaşamlarını iyileştirmek içinçalıştıklarını vurgulamaktadır.

5 Ç.N.: Arapça’da yer alan ةوشرلا" "ةينجلا (“El rüşve el cinsiye") ifadesi bu metinde “cin-sel rüşvet” şeklinde çevrilmiştir. Türkçeye "bedenin satılması" olarak da çevrilebilecek buifade, yazarın da açıkladığı anlamda bir çeşit rüşvet şeklinde işlev gördüğü için, “cinselrüşvet” ifadesi tercih edilmiştir.

Page 229: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

229

J i n J i y a n A z a d î

Ancak Juha aynı zamanda şunları da vurgulamaktadır:

"Pekin Konferansı üzerinden 25 yıl geçmiş olmasına ve Sürdürülebilir Kal-kınma Hedefleri gibi daha ayrıntılı uluslararası projeler olmasına rağmen,birçok çalışma Lübnan'da sonucuna ulaşmış gibi görünmemekte... Kadınla-rın erkeklere katılımlarını dayatmak için bir devrim yapılmasını arz ediyor ve‘Siyasi partilere ve ulusal kurumlara bu aktif katılımı nasıl oturtabiliriz?’ so-rusuyla karşı karşıyayız şimdilik".

Ayrıca, Sayın Karmen Juha bu konudaki sözlerine şu şekilde devam ediyor:

"Kadınların siyasette ve ulusal kurumlarda temsil edilme sahnesi çok vahim.Yemen mertebesinde sınıflandırıldık ki sıcak çatışmalar yaşayan bir ülkediro... Bunun nedeni ise karışıklık ve ayrımcılığın çok basit bir kombinasyonu-dur. Çünkü özel yaşam ve aile hayatı, yine statülar ve kişisel özgürlükler ta-mamen dini mahkemelere tabidir. Dolayısıyla cinsel taciz, evlilik içi tecavüzüve çocuk evliliği gibi uygulamalar büyük ölçüde yasal sayılmakta... Gerçekgüç eski savaş lortlarının elindedir... Kadınlar siyasi, sosyal, mali ve ekono-mik dengelerin dışında bulunmaktadır".

Küresel olarak ve özellikle son 10 yılda MENAbölgesinde kadın haklarının açık birşekilde gerilemesine ve ciddi bir biçimde ihlal edilmesine rağmen, özellikle MENAbölgesinden çok olumlu bir ivmeyle kadınların canlılıkla yüklü etkili ve göz alıcı çığ-lıkları yükselmektedir. Bu durum paradoksal görünebilir, ama bu genel olarakMENA bölgesinin realitesini ve özellikle de kadınların gerçekliğini yansıtır. Denil-diği gibi, büyüklüğün en şahanesi büyük zulme, adaletsizliğe ve çöküşe maruz kalanyerlerde ortaya çıkar.

MENA Bölgesinde Umut Vadeden Kadın Kazanımları

Devam eden kadın mücadelelerinin sonucu olarak, MENA bölgesindeki kadın mü-cadele tarihinin yeniden gözden geçirilmesini ve üzerinde yoğunca durulmasını ge-rektiren olumlu gelişmelere tanık olunmaktadır. Umut vadeden bir gelecek kurmayolunda, doğru yolu çizebilmek için gerekli dersleri çıkarmak, geçmişle bağlantısınıkurmak ve bölgedeki güçlü ve zayıf noktaları belirlemek için bunun görünür kılın-ması gerekmektedir.

Bu bağlamda Tunus’un geçici adalette kritik önemde bir geçiş dönemi konu-munda olduğu kabul edilmektedir. Tunus, 2017 yılında kadına yönelik şiddetekarşı kapsamlı bir yasa çıkararak, istismarcılara karşı kadınların acil koruma ta-lebinde bulunma ve uzun vadeli koruma hakları almalarına olanak sağladı.

JINEOLOJÎ

Page 230: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

230

J i n J i y a n A z a d î

Tunus aynı yıl, Müslüman kadınların gayrimüslim erkeklerle evliliklerini tescil et-tirmelerini yasaklayan bir kararnameyi de yürürlükten kaldırdı. Bu uygulama böl-gede bu anlamda hayata geçirilen ilk icra konumundadır. Buna ek olarak, Tunus'unyenilenmiş seçim yasası cinsiyet eşitlik ilkesini içermekte ve siyasi partilerin parla-mento seçimlerine katılmaları için kadın adayları parti listelerine yerleştirmeleri ge-rekli kılınmaktadır.

Yine bu bağlamda Tunus, Ürdün ve Lübnan, Fas ve Mısır'ın yıllardır aynıyönde gösterdiği çaba ve girişimler ertesinde, "mağdurla evlenerek tecavüz-cüyü temize çıkarma yasalarını" yürürlükten kaldırmış durumdalar. Ancak Ce-zayir, Bahreyn, Irak, Kuveyt, Libya ve Suriye hala bu yasaları koruyor. Bubağlamda Ürdün, 2008 yılında “Aile İçi Şiddet Yasası”nı kısmen yenileyerekdeğiştirdi. 2018 yılında Fas, kadına yönelik şiddeti toplumsal cinsiyetçilik bi-çimi olarak öngören bir yasayı kabul etti.

Suudi Arabistan kadın hakları açısından en kötü bilinen ülkelerden biri olmasınarağmen, son zamanlarda kadın haklarına yönelik ilerici reformlara yöneldi. SuudiArabistan, 2017 yılında, kadınların devlet okullarında spor eğitimine erişim hak-kına sahip olduklarını, taraftarlar içinde spor stadyumlarına girebileceklerini ve ka-dınların araba kullanma yasağının Haziran 2018'den itibaren kaldırıldığını duyurdu.Ancak Suudi Arabistan'da kadınlara yükseköğrenim, evlilik, yurtdışına seyahat ve

pasaport çıkarmak için başvuruda bulunurken hala veli iznialmaları şart kılınıyor. Kadınlara yönelik ayrımcılığın

ortadan kaldırılmasına ilişkin hala herhangi bir ya-sası mevcut değildir.

Değişim talebiyle hukukun üstünlüğünün sağ-lanması; adalet, eşitlik ve herkes için haysi-yetin savunulması bağlamında Sudan,Cezayir, İran, Lübnan ve Irak’ta baskı veşiddet rejimlerine karşı yapılan gösterilereçok sayıda genç aktivist kadının katıldığınatanık olduk.

Kadın hakları konusunda sağlanan ilerlemeMENA bölgesinin genelinde farklılık gös-

termesine rağmen, geçmiş on yılda bölgeningenelinde, özellikle de 2011'den bu yana pat-

lak veren ayaklanmalar ve halk hareketliliklerisonrasında, olumlu bir ivmenin giderek arttığı söy-

lenebilir. Bu bölgede artık daha fazla kadın, kadınların

Kadınhakları konu-

sunda sağlanan iler-leme MENA bölgesinin

genelinde farklılık göster-mesine rağmen, geçmiş onyılda bölgenin genelinde,özellikle de 2011'den bu

yana patlak veren ayaklan-malar ve halk hareketlilik-

leri sonrasında, olumlubir ivmenin giderek

arttığı söylene-bilir.

Page 231: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

231

J i n J i y a n A z a d î

hükümetteki temsilinin güçlendirilmesini, aile içi şiddetin suç sayılmasını, kadınlarbirçok alanda eşitliği talep edebiliyor ve ayı kadınlar kadınları ilgilendiren birtakımdiğer konuların savunucusu olarak kendilerini ifade edebiliyor. Bölgenin farklı ül-kelerindeki kadınlar seslerini yükseltmelerinin mücadelesini veriyorlar.

MENA Belgesinde Son 10 Yılın Kadın Hakları TablosuSon 10 yılda MENAbölgesindeki kadın haklarının durumuna bir göz atarsak Tunus,Mısır, Yemen gibi birçok ülkede halk ayaklanmalarının diktatör rejimleri yıkmadabaşarılı olduğunu görüyoruz. Bu konuda insanların, kolektif hareket ederek değişimiçin seferber olma yeteneğine olan güveninin yenilendiğini, doğulu kadınların nab-zında umudun hala canlı olduğunu görürüz. Yine MENA bölgesinde suçluların ce-zasız kalması gibi dokunulmazlıkların ısrarının yaygınlığına rağmen, halen küçükçaplarda da olsa, tarihsel adımların olduğunu görürüz. Tüm bunlar uzun zamandırdevam eden insan hakları ihlallerinden sorumlu olanları mahkûm etmek, bu adım-ların birleşmesi ve kalıcılığının sağlanması açısından oldukça önemlidir. Dolayı-sıyla, MENA’da artık kadınlar sadece kurban değil; aynı zamanda meydan okuyan,öncü ve aktif bireyler olarak varlar.

Ancak, Suriye'deki kadın deneyimlerini, özellikle de Kuzey ve Doğu Suriye'dekikadın deneyimlerini ele almadığımız sürece bu tablo eksik kalacaktır. Zira Suri-ye'nin bölgedeki en yoğun savaş ve çatışmalara tanık olduğu biliniyor. Suriye'de ya-şananlar, bu sahnede savaşan tüm uluslararası güçlerin kesişmeleri ve çatışmalarıgöz önüne alındığında, 3. Dünya Savaşı’nın prototipinin yaşanmakta olduğu nite-lemesi abartı olmayacaktır.

Ancak, bu savaşın tüm sıkıntılarına ve Suriye rejiminin 2011 öncesi kadınlar üze-rinde bıraktığı etkilere rağmen, özellikle Kürt kadınların eşsiz liderlikleri, kurtuluşmücadelesi yolunda Guinness Standartları'na dahil edilmeye değerdedir. Çünkürekor bir dönemde büyük mesafeler kat etmeyi başardıkları söylenebilir. İŞİD'e karşıamansız mücadele, Kürt kadınlarının yıldızını parlattı ve onları sadece yerel düz-lemde değil, bölgesel ve küresel düzeyde de bir sembol haline getirdi.

Buna ek olarak, Kuzey ve Doğu Suriye'deki kadınlar, toplum saflarını örgütlemedeve kendi örgütsel yapılarını oluşturmada aktif ve öncü rol oynayarak hem siyasi,kültürel, sosyal, teknik olarak hem de askeri ve ekonomik açıdan hayatın her ala-nında kimliklerinin, karakterlerinin ve renklerinin ortaya çıkmasını sağlamışlardır.

Belki de Kürt kadınların Kuzey ve Doğu Suriye'deki deneyimlerinin en önemli veözgün yanları, çok eşlilik ve küçük yaşta evlendirmeler gibi kadınları alçaltan pekçok istismarı önlemek için Kadın Komisyonu tarafından MENA bölgesi genelinde

JINEOLOJÎ

Page 232: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

232

J i n J i y a n A z a d î

benzeri görülmemiş maddeler içeren özel kadın yasalarının çıkarılmasıdır. Buna ekolarak, “Sivil Evlilik Yasası” da benzeri görülmemiş bir hukuksal önceliktir.

Burada daha fazla bu boyutun ayrıntılarını veremezsek de Kürt kadınların dene-yimlerinde kurdukları ve Suriye'nin kuzey ve doğusundaki çeşitli Suriye bileşenle-rinden kadınların izlediği, belirgin bir sosyal ve siyasi kadın devrimi olan“Eşbaşkanlık Sistemi”nin kararlılığını dile getirmek önemlidir. Bu sistem, üst düzeyliderlik seviyeleri ile sınırlı değildir, bilakis toplumun en küçük hücresine (komün-lere) dayanır ve mevcut tüm kurum ve kuruluşlara yayılır.

Tüm bu örneklere dayanarak MENA bölgesinin kadınların siyasete ve ka-musal yaşama katılım biçimini değiştirmeye kararlı oldukları, güncel tak-tik, anlatı ve perspektiflerini belirlemede ve çizmede öncü rol oynadıkları,mevcut değişimin artık kadınların siyasete açıkça katılımıyla sınırlı kal-madığı, daha somut tartışmalar ve kadınların temsiline yönelik daha cüret-kâr adımlar atmaya başladıkları tespit edilebilir.

Halk Hareketlerinin Kadınlara Öğrettikleri

Öte yandan, sivil toplum örgütleri, erkekleri ve partileri, kadınları dahil etmeyeçağıran yaklaşımı benimsemek yerine, en önemli uğraşılarından bazılarını şöylesıralayabiliriz: Yeni siyasi grupları oluşturmak, algıları formüle etmek, politi-kayı yürütmek için yeni uygulamaları icat etmek, katılımcı ve kapsayıcı yak-laşımları esas almak ve erkek zihniyeti hâkim olan toplumlarda siyasi kadınplatformları yaratmak.

Başka bir deyişle, kadınlar hayatlarını yönetmek ve verili yapılara kendilerini yer-leştirmek için uzun süre farklı yöntemler denediler, ancak son 10 yılda halk hare-ketlerinin yaptığı şey, kadınlara kendi yapılarını inşa etme fırsatı vermiş olmasıdır.Kadınlar, anlatılarını öncülük edip sorunlarını öncelikli olarak ortay koymadıkça, so-runlarını yürüten özgün platformları inşa etmedikçe ve kendi sorunlarını ele alanözgün yapıları oluşturmadıkları sürece, hiçbir tartışmanın mümkün olmadığını çokiyi biliyorlar artık.

Dolayısıyla, halk hareketlerinin getirdiği en önemli dönüşüm, kadınların mevcut si-yasi yapılardan derin bir şekilde ayrılması ve kendilerine özgü yeni yapıların te-mellerini atabilmek konusundaki kararlılıklarıdır. Böylece kadınlar, seyirci vesavunma pozisyonundan öncü ve ana dönüştürücü güç konumuna taşındılar.

Kadınlar, dünyanın dört bir yanındaki kız kardeşlerinin deneyimlerinden, devrimsonrası dönemin kadınları ve kadın sorununu marjinalleştirebileceklerini öğrendiler

Page 233: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

233

J i n J i y a n A z a d î

ve eğer ki kadınlar devrim sürecinden çıkarlarsa bir avuç erkeğin gizlice buluşup on-ların geleceklerini belirleyeceklerini ve kaybedenlerin kendileri olacaklarını da an-ladılar. Bunun üzerine kendi adımlarını kurumsallaştırmanın zamanının geldiğini,protestodan öte egemen erkek sistemine karşı radikal bir alternatif olarak bir kadınsistemi oluşturmayı amaçlayan devrimci kadın politikasının formasyonuna geçme-nin zamanının geldiği kararına da vardılar.

Kadınlar, kadın kurumsallaşma teorisine dayanarak, resmî kurumlardaki erkeklerinkapı koruyucuları gibi davrandıklarını ve kadınları gerçek manada temsiliyet yerinemorfolojik temsiliyet için tercih edilmiş olduklarının kanaatine varmış durumdalar.Kadınların kontrol altına alındığının ve taleplerinin devlet feminizminin ve erkek si-yasetçilerin çıkarına olan bir versiyonunu desteklemek için sömürüldüğünün far-kındadırlar artık.

Kadınların mevcut halk ayaklanmaları ve halk hareketlerindeki rolü, devrimde ka-dınların ortaya çıkışıyla ilgili medyada pazarlananın veya "Devrimin kendisi dişil-dir!" gibi basitleştirilmiş sloganların ötesine geçmektedir. Gerçek olansa mevcutataerkil siyasi, ekonomik ve sosyal sistemin reformu ve devrilmesi amacıyla ka-dınların yaptığı çağrıdır.

Sonuç YerineMevcut ayaklanmaları oluşturan yeni nesil feministlere bir bakış şunu göstermek-tedir ki şu anda aktif feminist hareketlerde, kadınların bağımsızlık, haklarını göze-ten ve bütünlüğünü öne çıkaran bir kesişimi vurgulayan kayda değer bir gelişmeyetanık oluyoruz. Bu hareketlilikler aynı zamanda bağların ve bağlantıların doğru vederinlemesine anlaşılmasını sağlıyor ve aynı zamanda coğrafi veya nesnel sınırlarabağlı olmayan farklı stratejiler kullanıyor. Yine ve aynı derecede önemli olan, böl-gedeki genç kadınlar arasındaki bağlar, farklı ağ ve platformları kullanarak müca-delenin büyüyüp ve gelişmesine olanak tanımaktadır.

Son olarak da ancak şunu söyleyebiliriz: Bu, bölgedeki kadınlar için çok önemli biraşamadır. Ama diğer taraftan, kadınların çalınan haklarını ve temel özgürlüklerinigeri kazanmalarının yolunun hala uzun ve çetin olduğunu söylemek gerekir. Biz ka-dınlar hala sosyal merdivenin ilk adımlarındayız. Bu yeni kadın kardeşlik ve daya-nışma nesli, MENAbölgesinde yaşanan ikinci kadın devriminin somut bir ifadesidir.Kadın, ayrıcalıklı ihtişamlı zaferini yeniden elde edip insanlık tarihinin tüm ilklerinive keşiflerini kalıcı başarılarıyla taçlandıracaktır.

JINEOLOJÎ

Page 234: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

234

J i n J i y a n A z a d î

Lübnan’ın küçük bir köyünün, ülkenin genelinde devam eden inanç çatışmalarındanve bu çatışmaların savaşa dönüşmesinden payını nasıl aldığını izlediğimiz bir filmdemek, “Peki Şimdi Nereye”yi anlatmaya yetmeyecektir. Her ne kadar başlarken“Burada anlatacağım hikâye, dinlemek isteyen herkes içindir. Bu hikâye, oruç tu-tanların, dua edenlerin, mayınlarla çevrilmiş yalnız bir köyün, kızgın güneş altındakalpleri kırılmış iki grubun, bir haç veya bir hilal uğruna kanlanmış ellerin, geçmişidikenli teller ve silahlarla çevrili, barışı seçmiş bu yalnız yerin hikayesidir.” sözle-rini dinlesek de bununla savaşanlar, savaşa karşı duranlar ama bir şekilde bu savaşabulaşanlar olarak hepimizin ahvali halinin anlatıldığını, film akarken fark ediyoruz.Savaşın parçası olmak konusunda imtina etmeyenlere, aksinin gücüne inanmayarakbüyütülenlere ayna olurken; toplumlara dayatılan savaş karşısında, yas tutmak ya dakaybolmak istemeyen, beraber yaşamanın mümkün olduğuna inanan kadınlarındönüştürme gücü üzerine yeniden düşünme fırsatı buluyoruz. Yani hikâye, sahidende herkes için oluveriyor.

Film devam ederken duvarlara tırmanan bir gencin hatasıyla kırılan haç, kapısı açıkunutulduğu için keçilerin işgal ettiği cami, bir gün önce barış içinde yaşayan iki top-luluğu karşı karşıya getirebiliyor. Böylelikle kalıcı barışın ne zor bir zanaat oldu-ğunu, yan yana kalabilme inancının nasıl da hücrelerimizden dahi sökülüp alınmayaçalışıldığını bir kez daha hatırlıyoruz. Filmde, kadınların kalıcı barış için aradığıyöntemleri izlerken zihnimizdeki sorular da artıyor; çöl sarısı diye bir renk var mıdır?Bu renk, neyle buluşursa hem hüznü hem itirazı güzelleştirir? Siyahlara bürünmüşbir grup kadın, dertlerini anlatmaya çalışırken; sadece kuraklığa değil yaşadıkları her

Soruları, Cevapları ve İhtimalleriyle BirFilm İzlemek: “Peki Şimdi Nereye?”

Jineolojî Atölyesi

Page 235: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

235

J i n J i y a n A z a d î

şeye ama en çok da tercih etmeden yaşadıklarına dans ederek itiraz edebilir mi?Dans sadece eğlenirken mi eylenir? Bir kadın yasını ne uğruna erteleyebilir, gen-cecik ama ölü bir bedenin kuyuda beklediği barış mıdır? Gözleri karartan kül, di-reniş boyası değilse nedir? Öteki diye görülen, ben olduğumda, aileden biriolduğunda değişen ne olacaktır?

Filmin dokunduğu ama bizleri çözmemiz için içine çeken tüm bu sorular, bağrındanasıl yaşamak istediğimizin cevaplarını da taşıyor. Savaş tarihinden çok daha eski-lere dayanan birlikte, barış içinde yaşama deneyiminin bugüne nasıl ışık tutacağıüzerine dünyanın her yerinde devam eden mücadeleler, bu mücadelelerin ürettiği çe-şitli yöntemler var. “Gerçek bir hikâyeden esinlenilmiştir” uyarısına ihtiyaç bile duy-madan bu küçücük köyde yürütülen mücadele ile enternasyonal mücadeleleringöbekten bağlı olduğunu görmek gerekiyor; salt kazanımlar değil çözümleneme-yen yaklaşımlar açısından da bu böyle. İnançların ve liderlerinin toplumun dönüşü-mündeki etkileri, mevcut statülerle yaşanamayan aşklar, kimliklerin geçirgenliği vekesişimsellik, tüm bunlar yerelden enternasyonale, bizlerin yaratıcı yöntemlerlenefes aldırması gereken sıkışıklıklar olarak önümüzde duruyor.

Açığa çıkan her yeni toplumsal bilgi, karşılaşılan bunca farklı deneyim, “21 yüzyıl,kadın yüzyılı olacaktır” iddiasının anlamını kavrayabilmenin dayanakları olarak elealınmayı beklerken; Nadine Labaki yönetmenliğinde çekilen 2011 yapımı “PekiŞimdi Nereye” ile dünyanın bambaşka bir köşesinde, 1975-1990 yılları arasında,Lübnan’da, iktidar odakları tarafından inanç çatışmalarının tırmandırıldığı, toplumuniç savaşa sürüklendiği dönemin kadın deneyimlerini sinema perdesi aracılığıyla iz-liyoruz. Yaşananlarla bizim aramızda, bu hikâyeyi bizim yapan, bir kanal açılıyor vebiz de bu kanaldan hikayemizi değerlendirmeye başlıyoruz.

Birlikte Yaşamayı Mümkün KılmakDünyanın her tarafında kahredici ve yıkıcı, çılgın savaşlar devam ederken yaşamakve yaşatmak için yepyeni bir yol bulmak; kadın aklı ve duygusuyla, anne yüreğiyle;kimlik ve inanç farklılıklarıyla her an harekete geçmeye hazır ince bir fay hattı üze-rinde… Tabi ki biz bu hikâyeyi çok duyduk, çok tanıdık çünkü hikâye, bizim hikâ-yemiz. Barış ve savaş. Barışın var edici ve bir arada yaşamayı mümkün kılan, güzelkılan yapıcı yönü. Savaşın ise yıkıcılığı, yok ediciliği ve doğurduğu nefret. Aynı top-raklarda doğup büyüyen, birlikte ağlayan gülen, yaşamın acılarını ve tatlılıklarınıpaylaşan insanların, dünyanın farklı yerlerindeki çatışma ve savaşlarla birlikte kış-kırtılması, kardeşim, arkadaşım dediği insanları yok etmeye yönelmesi… Ve el-bette savaşın, ölümün bedellerini en fazla ödeyen kadınların, annelerin kendiyaşamları içinde bildikleri en iyi şeyleri yapmak üzerinden buldukları çareler,

JINEOLOJÎ

Page 236: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

236

J i n J i y a n A z a d î

yöntemler… Kadının sahip olduğu birincil bilgi, yaşam bilgisinin üretkenli-ğiydi, birlikte yaşamayı mümkün kılmak, yaşamı mümkün kılmaktı. Yaşamıortadan kaldıran her şey aptalcaydı. Ertesi gün ortaya çıkacak silahları yoketmek için erkekleri uyutacak haşhaşlı kekleri yaptıkları sahnede, “Aptallığınıunutur, sorunlarından tamamen kurtulur, o belki şimdi anlar ve tekrar gülüm-semeye başlar.” şarkısını söyleyerek yaşamı yoğurduklarını ve gülümseneceksabahları doğurduklarını izliyoruz.

Kadın DiliBu sahne ve film boyunca, çokça ifade ettiğimiz kadın dili nasıldır, nedir soruları-nın cevaplarını da görüyorduk. Filmin başlangıcında, Amal’in kafesinde radyodanbir çatışma haberi duyulduğunda, kadınlar, kendi aralarında herhangi bir mimik yada işaret dili bile kullanmadan ortak akıl ve duygudaşlıkla hareket ediyor, radyo ka-patılıp etraftaki erkeklerin duyup duymadıkları kontrol ediliyordu. Devamında,köyün hep birlikte televizyon izlediği sahnede haberlerin duyulmasını engelleme-leri de yaşamın doğal akışındaki bir anmış gibi yaşanıyor, yaşatılıyordu.

Ve bu dil en son “Artık düşmanınla yaşıyorsun, artık onlardan biriyim.” diyordu. Tekbir sözle, söz birliğiyle bir arada durduklarında, nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar, ya-şadıkları yeri ve hatta dünyayı değiştirebileceklerini, bu cesarete ve güce sahip ol-duklarını fark ettiriyorlardı. İçine çekildikleri çaresizlik karşısında durup beklemekyerine birbirlerinden farklı olmadıklarını, bir bütünün parçaları olduklarını göster-meyi seçen müthiş zekâları sayesinde, erkekler uyandıklarında yanı başlarındakikadınların öteki olmasıyla yüzleşiyorlardı.

Acının ve siyahın içinde mizahı, mizahın içinde acıyı gösteren, o acının içinde dansedip şarkı söyleyerek yaşamı diri tutma çabasında olan, dokunan ve dokunduran birdildi bu. Ve bu dili oğluna öğreten bir kadını izledik; kapının arkasında hasta yattı-ğını düşündükleri arkadaşından, şapkasını aldığı için özür dileterek, oğluna “biz buköyün çocuklarıyız” dedirterek öğreten bir kadını.

YasVe aynı sahnede bir annenin içine akan göz yaşlarında izliyoruz, yası. Oğlu, o ka-pının arkasında değildi. Ama “Sen konuş, o duyar” diyordu, aynı duyguyu yaşadığıkadın arkadaşının gözünün içine gözler yaşlı ama aydınlık ve umutlu bir yüzle ba-karken. Zaten bunun içindi, acısını, yasını yüreğine gömmek, siz bu köyün çocuk-larısınızı öğretmek; yaşamı diri tutmak içindi. Yasını kuyuya gömmek, köyündekiinsanları yaşatmak, aslında kendi oğlunu yaşatmak anlamına geliyordu.

Page 237: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

237

J i n J i y a n A z a d î

Yasımızı tutabilmek için de barışa ihtiyacımız olduğunu gördük. Savaş varsayas bile tutulamıyor ya da savaş olmasın diye yas gizleniyordu, bu topraklarda.Savaşlar ve yaşanan ölümlere karşı direnen bir avuç kadının mücadelesini iz-liyoruz. En kıymetli varlığını, evladını yitirdiği halde başka kimse ölmesin diyeacısını içinde yaşayan ve kuyuya gizleyen anne, hepimizin annesiydi. Bizimcoğrafyamızda da çocuklarını yitiren annelerin kimse ölmesin diye feryat et-mesi, kalan ömrünü barışa adaması; Cumartesi anneleri, Barış anneleri olarakbeyaz tülbentleri ile yaşamı haykırmaları, mücadeleleri, bizlerin de içine doğ-duğumuz hikayelerdi. Tıpkı filmdeki kadınlar gibi izlerken dünyanın tüm si-lahlarını, savaş araçlarını yok etmek geçiyordu, insanın aklından. Doğa için,insanlık için, sevgi için yaşamak…

Filmdeki kadınların sağduyulu yaklaşımlarına, acının içinde de dans edipşarkı söyleyebilmelerine hayran kalmamak mümkün değil. “Çocuklarınıkorumak için silah ve fişek yerine dua ve çiçeklerle savaşan siyahlı kadın-ların hikayesidir bu.” Erkek egemen sistemlerin savaşlarında sevdiğini kay-betmemiş kadın yoktur neredeyse. Yasımızı bile tutamadığımız bir savaştırbu. Erkekler silahların, kadınlar duaların ardına saklanır. Bir ana diğer ev-ladı için, diğerlerinin evladı için ölmüş evladını saklıyorsa kuyunun içine,bunun adı savaştır. Savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı var etme ça-basıdır. Filmin sonunda belki de bu yüzden, barışın geldiği gün, savaşın ta-raflarının aynı cenazeyi kaldıracağı gündür deniyor.

Filmin konusunu aslında en güzel tanımlayan cümle yine filmin içinde geçenşu cümleydi: “O kadınları görüyor musun? Onlarla gidersek ve istedikleriniyaparsak bin cennet bizi bekler.” Bizim de kendimizi bulduğumuz bu hikâyede,aklımızdan film boyunca Jineolojînin şu sözü geçip durdu; “Ya bu dünyayakadın ruhu dokunmalı ya da bu dünya kadın ruhuyla dokunmalı.”

Tarihimizden

Bu sözün bizden tekrar dönüp bakmamızı istediği tarihi deneyimlerimiz var. Fil-min savaşa karşı barış için örgütlenmiş kadın mücadelesi boyutu ele alınırken busüreci akışkan bir enerji ile mekân ve zamana taşıyan kadın kültürünün tarihsel-liğine hakkını vermek gerekiyor. Bu perspektifle bakıldığında kadın mücadele-sini ve örgütlülüğünü sürdüren gücün, kaynağı da açığa çıkıyor. Sezginin gücü,öngörü, tarihten ders çıkarma, duygulardan kopmama, pratik önderlik, dahiyaneçözümler gibi bilme biçimlerinin o anda tesadüfen açığa çıkmadığını, tarihsel birmiras olarak bugünlere getirildiğini rahatlıkla görebiliyoruz.

JINEOLOJÎ

Page 238: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

238

J i n J i y a n A z a d î

Konunun ne olduğunu anlamadan siyahlar içinde yürüyen kadınların, ortak bir duy-guyu, ortak bir renkle ve ortak figürlerle ifade etmesi daha filmin başında bizi inan-cın ve ritüellerin kökenini sorgulamaya götürüyor. Farklı din, farklı halk ve farklısınıflardan gelen kadınların bu ritüelini bir mücadele biçiminin ifadesi olarak gör-mekten kendimizi alamıyoruz. Kadın mücadelesini oluşturan, örgütleyen, güçlen-diren tarihsel kökleri bilmek, kadın tarihini bugünden başlatmamayı ve bugünlesonlandırmamayı öğretiyor, bize.

İnsanlık tarihinin devrimsel karakteri olan tarım köy topluluklarındaki kadınlarınbir arada doğayı gözlemleyerek saatlerce bir otun şeklini incelemelerini, yararını vezararını yıllarca deneylemelerini, kap kacak yaparken estetiği ve kimyayı iç içe ge-çirmelerini, yün eğirirken gösterdikleri sabrı, aylık kanama dönemlerinde erkektenuzaklaşarak Ay ile yoğunlaşmalarını, klanı bir arada ve sağlıklı tutabilmek için ge-rekli olan otoriteyi sağladıklarını düşündükçe bütün bu tarihsel birikimin, yaşamı-mızın derinliklerinde sahneye çıkmayı beklediğini hissediyoruz. Tüm bunların ancakve ancak kolektif bir bilinçle gerçekleşebileceği fikri de yine aynı deneyimlerden ge-liyor. V. Gordon Childe “Tarihte Neler Oldu” kitabında; “Bütün bu icat ve keşiflerkadınların eseriydi. Gene etnografik kanıtlarla kap yapma kimyasını, iplik bükme fi-

ziğini, dokuma tezgâhı mekaniğini, keten ve pamuk ye-tiştirme botaniğini bu cinsin bildiği söylenir.”1 der

ama mesele sadece bilgi birikimi olarak bunlarıbilmek ve yapmak değil, tüm bunları yaparken

yaşanan ortak buluşmaların tarihi nasıl da et-kilediğini görebilmektedir.

Ülkede baş gösteren mezhep çatışmasınıkendi yaşamlarından uzak tutabilmek içintek iletişim araçları olan gazeteleri yakıptelevizyon ve radyo kablolarını kopartırkende toprağa gömülmüş silahları çıkarıp yokederken de Amal’in kafesinde haşhaşlı kekyaptıkları esnada şarkı söylerken de kadınla-

rın o “bir arada olma hali” hakikatin dansın-dan bir kare gibi geliyor insana. Bu sahneler,

adeta, Yahudiliğin kitabındaki Hoşea’nın 027.bölümünde yer alan; “viran edeceğim asmalarını,

incir ağaçlarını…” tehditlerine inat süren bir isyanın

Konunun ne oldu-ğunu anlamadan siyahlariçinde yürüyen kadınların,

ortak bir duyguyu, ortak bir renkleve ortak figürlerle ifade etmesi dahafilmin başında bizi inancın ve ritüel-lerin kökenini sorgulamaya götürü-yor. Farklı din, farklı halk ve farklısınıflardan gelen kadınların bu ri-

tüelini bir mücadele biçimininifadesi olarak görmekten

kendimizi alamıyo-ruz.

1 V. Gordon Childe, Tarihte Neler Oldu, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2018, sf. 74.

Page 239: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

239

J i n J i y a n A z a d î

devamlılığı gibi… Bir araya gelmenin ve yaşam biçimi oluşturmanın, bunu bir kül-tür haline getirmenin insanlık tarihi kadar eski olduğunu biliyoruz. Bir ritüele dö-nüşen bu buluşma hallerinde, yaşamın sürekliliğini sağlayan ihtiyaçlarındeğerlendirilmesi bu filmde de çarpıcı bir şekilde veriliyor. Doğal toplum sürecin-den itibaren gerek Tanrıça tapınaklarında gerek günlük ev buluşmalarında, bazenbir köyün çeşmesinin başında kadınların sadece yaşamın ihtiyaçları için değil; iti-raz ettiklerine karşı örgütlenip mücadele etmek için de bir araya geldiklerini görü-yoruz. Hiçbir erkeği içlerine almadan özgün buluşmalar düzenlemeleri;Amazonlarınegemen erkekliğe karşı bir araya gelerek bir yönetim sistemi oluşturmaları, Hristi-yanlık döneminde birçok kadının tecavüzlere, zorla evlendirmelere, baskılara karşıkendi iradeleriyle manastırlara sığınması gibi örneklerden de anlaşılacağı üzere çokeskiye dayanıyor.

Kadınların bu buluşma aşkından rahatsızlık ve korku duyan iktidarın sadece yasak-lamalarla kalmayıp ideolojik saldırılar gerçekleştirdiğini de biliyoruz. “Kadınlarevden çıkamaz” yasağı sadece kadının bir erkeğin malı olması gerektiğinden değil,kadınların bir araya gelerek güçlenmesinden, moral almasından, örgütlenmesindenduyulan korkudandır da. Çünkü kadınlar bir arada geldiklerinde olduğu gibi dav-ranmanın, rahat olmanın, sırlarını paylaşmanın, dertleşmenin, yardımlaşmanın yanisahici ilişkiler kurmanın imkanını da arar. Bu da bilinçlenmeye, bilinçlenme siste-matik örgütlenmeye, örgütlenme de mücadeleye taşır, kadınları.

İslamiyet’in iktidara bulaştığı dönemlerde şeyhülislamlar ve imamlar tarafından ka-dınların camilerde namaz kılmalarını yasaklamanın altındaki nedenlerden biri deyine bu bir aradalığın yarattığı korkudur. 12. yüzyılda İmam Gazali, kadınların bal-konda komşularıyla dahi konuşmasını istemez. Orta çağ Avrupa’sında bir arayagelen kadınlar, engizisyon mahkemesine şikâyet edilir.

Her ne kadar filmde önünü arkasını bilmediğimiz, doğal bir kadın birlikteliği olsada tarihin ve bugünün bize gösterdiği bu birlikteliğin büyük bedeller istediğidir.Bugün hala köpüklü bir kahve içmek bahanesiyle bir araya gelen kadınların birbir-lerine saatlerce fal bakması, sadece sezgi güçlerini harekete geçirmek için değil,bir araya gelmenin taşıdığı tüm anlamları tatmak içindir. 21. yüzyılda da kadın-lar, ister öz savunma aletleriyle, ellerinde kalemleriyle kitaplarıyla olsun isterdans etmek için olsun sistem karşıtı özneler olarak bir araya geldiklerinde aynızihniyetin saldırılarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Kadınların, kolektif ruh ha-linin gücünü çok iyi bilen egemen erkeklik zihniyeti, tarihsel deneyiminin al-tında yatan hakikati parçalayarak; anlamsızlaşan buluşmalar yaratmaya çalışır.Kadınların buna cevabı ise şöyledir; Rojava’da kadın devrimi, Newrozda zılgıt-lar, Şili’de dans etmek, Taksim’de polise inat yürümek; Jineolojî atölyelerindeanlam arayışlarını güçlendirmek…

JINEOLOJÎ

Page 240: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

240

J i n J i y a n A z a d î

Kolektif Pratikler

Filmdeki kadın kolektivizmini, sezgi gücünü, doğal otorite olma halini ta-rihsel olarak birçok dönemde görürüz. Kadınların, şamanlık yapma, cenazegömme ve diğer dini işlerdeki öncülüklerini, Tanrıçalık kültürü gibi erkekegemen tarihin sayfalarında yer almayan muhteşem hakikatlerini bir filminbir sahnesinde görmek, tarihi “an” da yaşamak gibi hissettirebiliyor insana.

Ülkede başlayan Müslüman Hristiyan çatışmasının köylerine sıçramamasıiçin kadınların aldığı önlemler kadar bu önlemleri kolektif ruhla, pratik birşekilde düşünüp hayata geçirmeleri de ilgi çekiyor. “Milleti yatıştırmak zorolacak.” diyen bir kadının ardından, bütün kadınların, aynı anda, aynı his-lerle, aynı tarz bir çözüme odaklanmaları muhteşem bir sahneyle sunuluyor.Bu sahneyi muhteşem kılan kendiliğindenmiş gibi gelen ortak yeteneğin,aslında binlerce yıllık kökleri olduğu bilgisidir. Film içerisinde, savaşa karşıerkekleri çeşitli şekillerde engellemeye çalışan kadınların yaratıcılıklarıylada karşılaşıyoruz. İster kilisede, “Bakire Meryem” ile diyalog sahnesindekigibi komedi tarzında olsun ister acı dolu olsun tercih edilen yöntemlerin,kadınların tarihsel deneyim ve birikimlerine dayandığını bilmek heyecanverici oluyor.

Kadınlar erkekleri savaştan uzak tutmak için yöntem olarak önce dini kul-lanıyorlar. Muhtarın eşi rolündeki kadının, “Bakire Meryem” ile diyaloğu,barış için seçilmiş bir yalana dayanıyor. Bu yöntem tutmayınca kadınlar, er-kekleri durdurmak için en “zaaflı" yönleri olarak kabul edilen cinsellik üze-rinden harekete geçiyorlar. Her ne kadar kadınların bir kısmı bu fikre çoksıcak bakmasa da ortak hareket etmenin gereği olarak kabul ediyorlar.Filmde, erkekleri savaş düşüncesinden uzaklaştırmak için köye davet edi-len dansçı kadınlara dair sistemin öğrettiği keyifçi, çıkarcı, zevkine düş-kün algısı yerine barışın birlikte inşasında ortaklaşan, dayanışan kadınlargörüyoruz. Ne yazık ki üretilen yöntemlerden ne din ne de cinsellik, er-kekleri savaşın o vahşi çağrısından alıkoymuyor.

Yine toplumsal ahlakta hiç de kabul görmeyen bir yönteme mecburen baş-vuruyorlar: Erkekleri uyuşturarak kendilerinden geçirmek... Bu yöntem dezaman kazanma konusunda kadınlara kısmen yardımcı oluyor. Ama ka-dınların en etkili yöntemi birbirlerinin yerine geçerek erkeklere zihniyet-lerini sorgulatmak oluyor. Erkekler sabah uyandıklarında belki de dünyadaen vazgeçemeyecekleri varlıklar olan kadınların, “düşmanlarının” tarafınageçtiğini görüyorlar. Ve böylece bizler de bir kez daha kadınların aklı ile bu

Page 241: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

241

J i n J i y a n A z a d î

dünyanın güzelleşebileceğine tanıklık ediyoruz. “Jineolojiye Giriş”2 kitabındada bahsedildiği gibi ardılları olduğumuz ninelerimizin mirasıyla köklerimiz üze-rinden aklımızı, ruhumuzu, duygu ve düşünce gücümüzü, insanlığımızı yenidenyeşertmenin sahnelerine karışıyoruz, bu filmde. Diğer taraftan tersyüz edilenbilgilerle de yüzleşiyoruz; kadınlık ve erkekliğin hiyerarşik bir ikilikmiş gibidayatılmasının arkasındakilerin peşine düşüyoruz.

Bir İnşa Olarak Erkeklik ve Erkeği Dönüştürme İhtimaliFilm boyunca farklı erkeklerle ve bu erkeklerin sürdürdüğü erkekliklerle karşılaşı-yoruz. Aynı köyde yaşayan erkekler, temsil ettikleri kimlikleri yansıtan pratikleriyleerkekliğe dair yeni sorgulamalara sürüklüyor. Erkek egemen sistemin toplumsal ya-pısı içinde, kadınlık ve erkeklik hallerine, bunların bir inşa alanı olarak sosyal pra-tiklerimiz içinde işgal ettiği alana ve yeniden üretilme biçimlerine tanıklık ediyoruz.Bu anlamıyla biyolojik cinsiyetlerden çok daha geniş tarihsel, politik ve güncel birsorunsal açığa çıkıyor. Sürekli olarak yeniden üretilen bir inşa biçimi olarak erkek-lik/kadınlık halleri iktidarların beklentilerine, kültürlere, zamanlara ve mekânlaragöre değişime uğratılıyor. Erkeklik halleri diyebileceğimiz, biyolojik olarak erkeğide aşan bir yapı, bir takım karakteristik özellikleri çoğunlukla ortak olsa da şidde-tin, iktidarın, tahakkümün taşıyıcısı olarak ya da daha incelikli formlarda, farklılık-larla ilk anlamını yeniden üretiyor ve tekrar ediyor. Hegemonik erkeklik dediyebileceğimiz bu hal, iktidar ve emek-sömürü yapılanmalarıyla biçimleniyor. He-gemonik erkeklik, tabi kılınmıs erkekler üstünden kendi iktidarını sürdürüyor veyeniden üretiyor.

Erkeklik kültürel bir insadır, her kültürde belirli bir zamanda temsil edilen birçok er-keklik sekli vardır ve bu erkeklikler, sürekli yeniden üretildiği için önceden varolmus ya da gelecekte var olacak olanlarla benzer olmayabilir. Kadın ve erkek ara-sında sadece hegemonik bir iliski olmadıgını aynı zamanda farklı erkeklik halleriarasında da hegemonik bir iliskinin var oldugunu söylemek mümkündür. Hegemo-nik erkeklik, diger tüm erkeklik biçimlerini bastırmakta ve erkek dünyasında varolabilmek için tek bir erkeklik biçimini dayatmaktadır.3 İşte filmde baştan sona çe-şitli sahnelerde bu pratiklerin ayrımına varıyoruz. Kurtuluş ve Küçükural erilliğeilişkin şöyle bir belirlemede bulunuyorlar:

JINEOLOJÎ

2 Derleyen: Jineoloji Akademisi, 2015. “Jineolojiye Giriş” Diyarbakır: Aram Yayınları3 Ayşula Kurt, “Hegemonik” Erkeklikten “Kadınsılaştırılmış” Erkekliğe: Biscolata Rek-

lamlarında Erkekliğin Üretimi ve Yeniden Üretimi”, Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı 1,Muğla, 2013, sf.201-214.

Page 242: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

242

J i n J i y a n A z a d î

“Öncelikle erillik kendini sosyal pratikte gösteren özel bir söyleme, eyleme,var olma ve ilişki kurma biçimi. Onu müstesna kılan, farklı görüş ve öneri-lere alan tanımayan (ya da incelikli formlarında tanıyormuş gibi yapan), kendigörüş ve yaklaşımının en doğru olduğuna inanan obsesif ve narsistik biranlam kapatma, sınır çizme ve sabitleme pratiği olması. Bu anlamıyla erillik,doğru zamanda, doğru yerde olmayı, konuyu ve konunun çerçevesini çiz-meyi, neyin makbul, neyin yersiz olduğuna, hatta neyin konuşulur, neyin ko-nuşulamaz olduğuna karar vermeyi içeriyor.”4

Tıpkı gündelik hayatımızda karşılaştığımız gibi filmde de bir taraftan tarihsel ola-rak ifade ettiğimiz, yaşamı koruma, üretimi sürdürme gibi kadınlık değerlerinin et-kileri hissedilirken diğer taraftan toplumsal cinsiyet rolleri devreye girebiliyor.İktidarların arzuladığı cinsiyetçi roller üzerinden inşa edilmiş kadınlık ve erkeklikhalleri çatışmalı bir şekilde, iç içe ve arka arkaya sunuluyor. Benzer şekilde erkek-lerin, erkek egemen sistemin toplum yapısı içinde barışın ya da savaşın “karar ve-ricisi” olmaları, onların bu karar mekanizmalarını etkilemek için kadınların erkekliksistemine karşı mücadelesi, erkekliğin, iktidar olarak kurumsallaşmış olmasına örnekteşkil ediyor ve toplumda yeniden ve yeniden üretilen bir erkeklik haliyle karşı kar-şıya kalıyoruz. Filmin ilk sahnesinde ölenin erkekler, yas tutanın kadınlar olmasıbu rolü üstlenmekle yükümlü erkeği bize açıkça gösteriyor. Filmin dikkat çekicibazı sahnelerinde; bir dükkânda bir araya gelen kadınların örgü işleriyle ilgili diya-logları, sahnenin devamında erkeklerin ticaret ve boya işleriyle ilgili diyalogları ve-riliyor, yine filmin geneline yayılan erkeğin dışarda satan, belirli meslekleri icraeden, kadınların evde emek üreten rolleri üstlenmeleri toplumsal cinsiyet inşasınadikkat çekiyor. Cinsiyetimizin erkek ya da kadın olması hayatın içinde “erkek” ve“kadın” olmamıza yetmiyor. Erkek olmanın da kadın olmanın da toplum tarafındandayatılan tavır, mizaç ve çehresini kazanmanız gerekiyor.5

Kadınlık kimliği ve pratiğinden farklı bir şekilde, bir iktidar pratiği olarak kurum-sallaşan ve kültürden kültüre değişebilen ve aynı zamanda kültürel bir inşa olarakerkeklik, erkeğin toplumsal yaşamda nasıl düşüneceğini, duyacağını ve davranaca-ğını tanımlayan pratikler toplamıdır. Connell, hegemonik erkekliğin kamusal yüzü-nün kapsadığı alanın, salt iktidar sahibi erkeklerin ne olduğuna değil aynı zamandabu erkeklerin sahip olduğu iktidarı ayakta tutmanın ne olduğuna ve bu kadar çok sa-yıda erkeğin neyi desteklemeye yönlendirildiğine dair olması gerektiğini de ifade

4 Cengiz Kurtuluş ve Önder Küçükural, “Sabitleyici Bir Tartışma (Argümantasyon) PratiğiOlarak Erkeklik”, Toplum ve Bilim Dergisi, Sayı: 145, Ekim 2018, sf. 32-54.

5 Tayfun Atay, Çin Isi Japon Isi: Cinsiyet ve Cinsellik Üzerine Antropolojik Deginiler, İle-tişim Yayınları, İstanbul, 2012, sf. 58.

Page 243: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

243

J i n J i y a n A z a d î

eder. Tam da bu sebeple toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet düzeni içinde inşaedilen, hiyerarşik olarak karşıt ve ikili görünümlerin yansıması olarak kadın veerkek bedenine ilişkin yaklaşımların, cinsiyetlendirilmiş bedenleri nasıl üretti-ğini dikkate almamız gerekiyor.

Kadınların masada üretimle ilgilendiği sahnede erkeklerin diğer masada oyunoynaması, toplumsal cinsiyet formlarından emek-üretim boyutuna dikkat çek-meye çalışıldığını düşündürüyor. Bu durumu ev içindeki günlük yaşam pratikle-rinde, devamlı ayakta ve iş üreten kadınlarda, ev işlerine ortak olmayan, mesaisinikamusal alanla sınırlı tutan erkeklerde de görüyoruz. Aynı sahnede dini farklı-lıkları tartışmalarına rağmen çatışma haberinin yayınlandığı radyoyu kapatmış,farklılıklarını savaş ya da çatışma nedeni olarak görmeyen kadınlar, bunu sakla-maları gereken (televizyondaki haberleri duymamaları için kavga etmeleri sah-nesinde olduğu gibi) erkekleri savaştan uzak tutmaya çalışıyorlar. Buradaiktidarın kendini sürdürme biçimi olarak savaş ve çatışma, erkeklik iktidarınınyöntemlerinden biri olarak örneğini buluyor.

Egemen erkekliğin, erkekten istediği, dindar, dürüst, milliyetçi olması değil, yerigeldiğinde bu gerekçelerle savaşabilecek durumda olmasıdır. Kilisedeki haçın kı-rılmasının tartışıldığı sahnede, erkekler, kiliseyi koruma/destekleme noktasında so-rumluluk almayıp mevzu diğer dine mensup insanların bunu yapma/bozmaihtimaline geldiğinde, filmdeki tarifle “sert erkek” olmayı birmisyon ediniyorlar, bu amaçla gerekirse dindar, milli-yetçi, vatansever, namus bekçisi, kral, ağa olmayada hazır olduklarını görüyoruz. Aynı durumu,karşılık verilen camiye hayvanların salınmasısahnesinde izliyoruz. Camiye sahip çıkan vebunun için savaşa hazırlanan “erkek”, camiyikirinden ve dağınıklığından kurtaran“kadın”, sonra bu camide savaşa karar ver-mek üzere oturan “erkek” oluyor. Filmde,hepimizin cinsiyetlerimize ilişkin sormasıgereken sorularla da karşılaşıyoruz; “kendi-nize erkek mi diyorsunuz?”, “sizin yasınızıtutmak için mi yaşıyoruz?”, “Erkek olmanınanlamı bu mu?”. Bu soruların cevabı aslındainşa edilen kimliklere karşılık geliyor. Bir inşaolarak kadınlık ve erkeklik hallerinin dışında, bizneyiz, kimiz sorusunun cevabını bulmak, bulmayaçalışmak hepimiz için elzem değil mi?

JINEOLOJÎ

Filmde,hepimizin cinsiyetleri-

mize ilişkin sorması gerekensorularla da karşılaşıyoruz; “kendi-

nize erkek mi diyorsunuz?”, “sizin ya-sınızı tutmak için mi yaşıyoruz?”, “Erkekolmanın anlamı bu mu?”. Bu soruların ce-vabı aslında inşa edilen kimliklere karşılık

geliyor. Bir inşa olarak kadınlık ve er-keklik hallerinin dışında, biz neyiz,kimiz sorusunun cevabını bulmak,

bulmaya çalışmak hepimiziçin elzem değil mi?

Page 244: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

244

J i n J i y a n A z a d î

Film ekseninde, erkekliğin istila ettiği cinsellik politikalarına da değinmekgerekiyor. Cinselliğin, tarihsel ve yaşamsal bağlarından koparılıp bununyönetme, tahakküm ve iktidar aracı haline getirilmesi hem baskıyla hemde pompalanarak yükseltilmesi, erkekliğin ama en çok da kadın cinsi üze-rinde bir politika haline getirilmesi; filmde, kadınların, erkeğin dikkatinidağıtmak için “açık” giyinmiş, genç ve “güzel” kadınları köye getirmesi,cinselliğin, erkeğe ait ve onun engel olamadığı bir haz kaynağı olarak gö-rülmesi ve bunun da kimi zaman taciz ve tecavüzü meşrulaştıran bir nedenolarak görülmesi gerçeğini örnekliyor. Kadınların bunu hem iktidarın üret-tiği algıları tersyüz ederek hem de benzer yöntemleri uygulayarak toplum-sal barış için yapmak zorunda kalması, aklımıza, kendi günlükdeneyimlerimizde, kimi zaman direnmek için yaşadığımız çelişkilerimizive kabullenişlerimizi getiriyor.

Egemen sistem açısından tarihin çok eski zamanlarına dayanan erkeklik, şiddeti,savaşı, tahakkümcü iktidarı barındıran bir yapısallık içindedir. Bu argümanlarahizmet eden savaş gerekçeleri ise filmde çarpıcı bir şekilde aktarılan kadın mü-cadelesi ve dayanışması ile ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.

Bu çabayla yine çok eski zamanlara dayanan barışı, yaşamı örmeyi, akış-kanlığı barındıran kadın mücadele tarihine dokunulduğunu hissediyoruz.Filmin son sahnesinde ise “derin bir uykudan, barışa uyanmış erkekler…”cümlesi, bizlere değişimin umudunu, dönüşümün tüm cins ve cinsiyetleriçin mümkün olacağını ve ortak mücadele kanalları açılması fikrini, er-keklik hallerinin tüm cinsiyetler için zihinsel olarak yok edilmesi gerekti-ğini, bunun tahakkümü altına ezilen “tüm” cinsiyetler için bir umut vesorumluluk olacağı açık bir şekilde hatırlatılıyor.

Her şeyi bugün ile izah etmeyen çalışan, yaşamı kendiyle başlatıp kendiylebitiren iktidarlara inat, geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki bağları göstere-cek ya da hatırlatacak bilgiye olan ihtiyacımız hiç bitmiyor. Elbette bir filmlehayatı izah etmek mümkün olamaz ama sanatın, hayatı ete kemiğe büründü-ren, sezgilere alan açan politik yanı, hakikat arayışında hâlâ en etkili yön-temlerden biri olarak değerlendirilmeyi bekliyor. Bizlere köklerimizingücünü hatırlatan film kareleri aynı zamanda dönüşüme dair tahayyülleri su-nuyor, çözümü, birlikte yaşamayı resmedip “aslında mümkün” diyor. Hayalgücü ile buluşan politik akıl, filmlerle filmlerden fazlasını üretiyor.

Page 245: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

245

J i n J i y a n A z a d î

Farklı, bazen yakın bazen daha uzak coğrafyalarda yaşayan kadınların ortaksorunları herhangi bir yolla buluşunca mesafeler en çok da zihinlerde aza-lıyor. Savaştan kadına düşen payın kabullenmek olmadığı duygusu ve iti-razı, gücünü diğer kadınların omzundan alan enternasyonal bir varlıkmücadelesine evriliyor. Bir sürü farklı kadının bir araya gelerek dönüştür-düğü bu köyün hikayesi; ağacı unutmadan yazmayı, okumayı, güneştenvazgeçmeden aydınlanmayı, yalnızlaşmadan güçlenmeyi, köklerine sıkı sı-kıya sarılmayı esas alarak kendini 21. yüzyıla taşıyan kadın mücadeleleri-nin bir parçası olup asıl hikayedeki yerini alıyor.

JINEOLOJÎ

Page 246: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

246

J i n J i y a n A z a d î

Jineoloji Dergisi: Öncelikle bize bu sohbet imkanını sağladığınız için teşekkürederiz.Ataerkinin çok güçlü olduğu bir toplumda bir kadın olarak Filistin mü-cadelesinin sembol bir ismi oldunuz. Bu muazzam deneyimi ve sizi buna itenkoşulları anlatabilir misiniz?Leyla Xalid: Öncelikle beni sembol bir isim olarak nitelendirdiğiniz için teşek-kür ederim. Mücadelenin içinde sembol olabilecek ancak ışıkların kendilerineçevrilmediği nice kadınlar var. Ben, ışıkların tutulduğu bir kişilik olarak görün-meyen, ışıkların kendilerine çevrilmeyen o kadınlar adına konuşuyorum. Filistinkadınlarının yaşadığı zorlukları dile getiriyorum. Tüm kadınlar şiddetli zorluk-lara maruz kalmaktadır. Benim konumum sadece Filistin’de değil Arap coğraf-yası ve dünya çapında bir partiye bağlı olmakla veya içinde bulunduğum çevreile sınırlı değildir. İnsan verdiği mücadeleyi insanlık için vermelidir. Buna inan-cımız tamdır. Ancak ülkemiz işgal altında olduğu için daha çok buna yoğunlaş-mamız yaşanan zulümlerin doğal bir sonucudur. İnsanı mücadeleye mahkûmeden sürükleyen şey zulümdür. Şayet daha rahat bir ortamda yaşamış olsaydım,ülkeme istediğim gibi girip çıkabilseydim ve bu topraklarda yaşama hakkınasahip olsaydım bu tür bir mücadeleye girmiş olmazdım. Toplumun gelişimi, alt-yapısının iyileştirilmesi, bilimsel gelişiminin önünün açılması, eğitim, sağlıkalanlarına bilinçlendirilmesi mücadelesi gibi farklı bir mücadele içine girerdik.Ancak biz hala insanlığımızın mücadelesini veriyoruz.

Yaşadığımız tarihi olaylar ve süreçler var. Tarihi olaylar birbiri ile bağlantılı halka-lar gibidir. Tarihi süreçleri birbirinden ayırmak mümkün değildir. Mücadelenin ge-çirdiği dönemler de vardır. Silahlı mücadele dönemi, bizatihi iştirak ettiğim birdönemdir. İsrail’in Lübnan istilasından sonra Lübnan’ı terk etmek zorunda kaldık.Suriye’ye geldik. Bu dönem bizim için kendimizi yeniden örgütleme ve geçmiş

Leyla Xalid ile Söyleşi: Kadın MücadelesineFilistin’den Bir Bakış

Page 247: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

247

J i n J i y a n A z a d î

dönemlerde verilen mücadelenin gözden geçirilmesi dönemi oldu. Yeni mücadeleyöntemleri ile bu dönemden çıktık. Silahlı mücadele durduruldu. Bir kısım savaş-çılar Lübnan’da bırakıldı ve Lübnan direnişinin saflarında silahlı mücadeleye devamettiler. Ancak Filistin için düzenli askeri birliklerin silahlı mücadelesi tamamen dur-duruldu. Bu olayların akabinde, işgalci düşmana karşı verilen farklı bir mücadeleolarak İntifada başladı. İntifadanın başlangıcı 1987 yılıdır. Filistinlilerin İntifadasıtarihi bir intifada olarak kabul edilir. Çünkü işgalden zarar gören halkın tamamı buintifadaya iştirak etti. İnsanları öldüren, evleri yıkan ağaçları dahi kesen işgalcilerekarşı verilen intifada… Tutuklanmalar, aşağılanmalar… Şu an bile sekiz bindenfazla tutuklu İsrail hapishanelerinde tutulmaktadır. Şu an yeni hapishaneler inşa edil-mektedir. Çünkü mevcut hapishaneler yetersiz kalmaktadır.

J.D.: Evet Filistin’in işgali, öncesi ve sonrasıyla çok uzun soluklu birmücadele gerektirdi, bu mücadelede kadınlar nerede durdular ve şimdinerede duruyorlar?L.X.: Tarihi olarak Filistin kadınları işgale karşı mücadele içinde olmuştur. Hem iş-gale karşı olmuştur hem işgalden öncesinde de sömürgeciliğe karşı olmuştur. Bu dabir asırlık bir mücadeledir. Geçen yüzyıldan günümüze kadar, yüz yıllık bir müca-deleden bahsediyoruz. Kadınlar başlangıçta direnişe yardımcı bir konumdaydı vedaha çok silahların taşınması, direnişte öksüz kalmış şehit çocuklarının bakımı, has-tanelerde yaralıların tedavi edilmesi gibi konularda rol alıyordu. Kadınlar kendisinibiraz olsun geliştirdi ve örgütledi. Bu dediklerim geçen asır başladı. Bu da o dönemFilistinli kadınların kendini örgütlemeye başladığı anlamına gelmektedir. Kendisini,Kudüs’te eğitimli ve eğitimsiz yüz kadının katılımıyla gerçekleştirilen bir kadınkonferansıyla örgütlemeye başladı. Bu konferansta “Arap Kadınlar Federasyonu”kuruldu. Filistin’de kuruldu ancak sadece Filistinlilerden oluşmuyordu. Başka ül-kelerden Arap kadınların da olduğu “Arap Kadınlar Federasyonu” olarak kuruldu.Çünkü Filistin davasının bir de Arap boyutu var. Bu örgütlenme, ilk örneklerden bi-ridir. Bu kadın örgütlenmesi Filistin’in her tarafına dağıldı. Bu İngiliz mandacılığı-nın olduğu dönemdir. Kadınlar dönemin İngiliz manda yönetimine karşı protestolargeliştiriyordu. Bu mücadelenin doğal bir sonucu olarak şehit düşenler oluyordu. Budönem İngilizlerin, Siyonist muhacirlerin getirilerek Filistin topraklarına yerleşti-rilmesine yoğun bir şekilde yardım ettikleri bir dönemdir. Bu duruma ve İngilizle-rin mevcudiyetine karşı çıkan Filistinliler acımasızca katliamlara maruz kalıyordu.1936 yılında gerçekleşen ayaklanma İngilizler tarafından bastırıldı. İkinci DünyaSavaşından sonra Yahudilerin karşı karşıya kaldıkları durum neticesinde, AlmanNazilerinin Yahudileri katledip yaktıkları bahane edilerek Filistin topraklarınadaha yoğun bir Siyonist göç başlatıldı. Böylece katliamlardan kaçarak Filistintopraklarına geldiler. Aslında gelen Yahudileri ilk etapta Filistinliler de karşıladı.

JINEOLOJÎ

Page 248: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

248

J i n J i y a n A z a d î

Ancak Siyonistlerin projesi, Yahudilerin, Filistin topraklarına yerleştirilmesi ve otoprakların asıl yerlileri olan Filistinlilerin zorla topraklarından çıkarılması idi. 1948yılında meydana gelen tam da buydu.

J.D.: O tarihten sonra kadınlar nasıl etkilendi, neler yaptılar?L.X.: Kadınlar bu durumda karşı karşıya olduğu tehlikenin mevcudiyetini ve bo-yutlarını daha derinden hissetti. “Arap Kadınlar Federasyonu” topraklarını satmakisteyen Filistinlilerin topraklarını satın almak için altın topluyor, satıyor ve (Siyo-nistlerden önce) satılık toprakları satın alıyordu. Ayrıca Nablus’ta hala ayakta duranve hizmet veren bir hastane kuruldu. Bu uzun mücadele serüveninde kadınlar bazıgelenekleri kırmayı başardı. Mücadelenin gelişmesiyle geleneksellik daha çok kı-rıldı. Kadını sürekli evde tutan ister kardeşleri olsun ister babası ister kocası isterseöz evlatları olsun, erkeklere hizmet etmesi için onu evde tutan gelenekler… Erkek-lerin savaşmasını yeterli gören, kadının okumasını ve kendisini eğitmesini bir ihti-yaç olarak görmeyen gelenekler. Kadına verilen rol bundan ibaretti. Erkek her şeyeyeterdi ve kadının da velisi idi. Ancak Nakba’dan1 sonra Filistin halkı eğitime vebilime yöneldi. Önlerinde başka hiçbir seçenek kalmamıştı. Kız çocukları eğitimiçin okullara gönderilmeye başlandı. Çünkü kendisi dışında ellerinde hiçbir şey kal-mamıştı. Halkın bir kısmı Siyonist çeteler tarafından katledilmiş büyük bir kısmıda başka ülkelerde mülteci olmuştu. Önlerinde eğitime yönelmekten başka bir yolkalmamıştı. Kadınlar böylece okula hatta üniversiteye gitmeye başladılar. HenüzSiyonist İsrail devletini ülkemizden kovmayı ve haklarımızı elde etmeyi başarmışdeğiliz. Mücadele devam ediyor.

J.D.: Devam eden bu mücadele aynı zamanda erkek egemen bir toplumda ger-çekleşiyor. Bu yönüyle nasıl değerlendirirsiniz, Filistinli kadınların erkeklerdenfarklı biçimde karşı karşıya kaldığı sorunlar var mıdır?L.X.: Kadınların eğitime yöneldiğinden bahsetmiştim. Kadınlar da sadece okumaklayetinmiyor, büyük oranda yüksek lisans ve birçok ilmi alanda kendisini yetiştirmeyedevam ediyor. Avukatlık, tıp, mühendislik hatta teknoloji alanında birçok mesleğeyönelip kendilerini geliştirdiler. Özelliklede mesleki anlamda yetkin olduklarıalanlarda güzel fırsatlar yakalayabilmektedirler. Tüm bunlara rağmen erkekler kü-çümseyici bir yaklaşımla kadınların bir serüveni varsa biz de buna katılalım diye-biliyorlar. Ancak mesele böyle değildir. Mesele kadının haklarıdır. Kadının hakları

1 Ç.N.: Nakba ,ةثراك)) al-Nakbah), felaket, yıkım, tufan, bela, facia gibi anlamlara gelenAra-pça kelime. Nakba, Filistinliler açısından felaket olarak görülen İsrail Devleti'nin bağım-sızlık ilanını ve ardından gelişen olayları nitelemek için kullanılmıştır. Bu nedenle İsrail'inbağımsızlığını ilan ettiği tarih olan 14 Mayıs 1948 tarihini takip eden gün olan 15 Mayıs1948 “Nakba Günü” olarak sembolleşmiştir.

Page 249: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

249

J i n J i y a n A z a d î

aynı zamanda insan haklarının ta kendisidir. Kadının özgünlüğü var mı? Var. Er-keklerden farklılığı zihinsel değil biyolojik yapısındadır. Kadınla erkek zihinsel ola-rak aynıdır. Farklılıkları fizikseldir. Kadın hamile kalır ve doğurur. Buradan hareketlekadının konumu ya da toplumsal anlamda görevi anneliktir. Nesillere hayat verenkadındır. Benim bu konudaki görüşlerim budur. Ancak bu erkeklerin kadınlardanfarklı düşünmelerine engel teşkil etmez. Aslında sorun kanunların kadını koruma-masıdır. Hatta öyle ki günümüzde dahi bazı ülkelerde kadın cinayetlerinde erkekle-rin lehine kullanılan cezai indirimler vardır. Bu nedir, bu cinayettir. Kadınıöldürüyor, hangi gerekçeyle, şüphelendiği için, kız kardeşinin başkasıyla gezdiğiveya ona güzel olmayan bir davranışta bulunduğu için. Öldürme hakkına sahip ol-duğunu düşünüyor. Mahkemede işlediği cinayeti namus veya şeref meselesi olaraksavunduğunda cezai indirim alabilmektedir. Hatta üç aylık bir ceza ile de kurtula-bilir. Kanun burada onun elinden tutmuştur. Tabi ki orman kanunu. Bir kadın erkekarkadaşından dolayı öldürülebilirken, bir erkek kız arkadaşından dolayı öldürülmez,bir kadının bir erkekle arkadaşlığının öldürülme gerekçesi yapılması bir cinayettir.Bu durum özellikle de kırsal kesimlerde daha çok görülmektedir. Bütün bunlarlabirlikte kadın özgün bir konum sahibidir. Bunun için federasyonlar, birlikler, cemi-yetler vb. kurumlar kurarak kurumsallaşıyorlar. Tabi ki her kadın politik alanda si-yaset yapacak diye bir şey söz konusu olamaz. Örneğin sizin ülkenizde kadınpartinizde siyaset yapıyor ve erkeklerle eşit düzeyde bu siyaseti yapıyor. Toplum-daki her kadının böyle düşünmesi ve aynı politik pra-tiği göstermesi beklenemez. Unutulmamalıdır kibiz tarihi olarak İslam kültürünün baskın olduğubir coğrafyada yaşıyoruz. Ancak bu diğer me-deniyetlerden yararlanmayacağız anlamınagelmemelidir. Bu genel kültürün başka me-deniyetlerden beslenmesi ve dolayısıylagelişmesi için zamana ihtiyaç vardır.İslam çölde bir devrim gerçekleştirdi.Bu din bir medeniyet geliştirdi. Ama bu,bu coğrafyada başka düşüncelerin başka fi-kirlerin ve medeniyetlerin olmadığı anla-mına gelmez. Düşünce ve fikirler bircoğrafyaya, bir dine veya bir topluma hapse-dilemezler. Fikir ve düşünceler tüm beşeriye-tin ortak malıdır. Fikir ve düşüncelerinbuluşması insanı merkeze alıyorsa insanitoplumlar ve medeniyetler gelişir. Bu sayedeinsanın da hedefi insani olmak şeklinde gelişir.

JINEOLOJÎ

İslamçölde bir devrim

gerçekleştirdi. Bu dinbir medeniyet geliştirdi.

Ama bu, bu coğrafyada başkadüşüncelerin başka fikirlerin vemedeniyetlerin olmadığı anla-

mına gelmez. Düşünce ve fikir-ler bir coğrafyaya, bir dineveya bir topluma hapsedile-mezler. Fikir ve düşünce-

ler tüm beşeriyetinortak malıdır.

Page 250: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

250

J i n J i y a n A z a d î

Mesele bundan ibarettir. Bana göre kadının karşılaştığı sorunlar, ister özel bir ku-rumda olsun iktidarda olan bir partide olsun veya herhangi bir şekilde olsun,sorun aslında toplumun sorunudur. Örneğin ümmilik (okuryazar olmamak) sa-dece kadını değil tüm toplumu kitleyen bir sorundur. Bu sorun karsısında kadınerkek ayrımı söz konusu değildir. Her ikisi de aynı oranda etkilenmektedir. Bun-dan dolayı bu sorunların çözümü demokrasinin ve toplumsal adaletin gerçekleş-mesiyle mümkün olabilir. Bu da insan olarak haklarımızı elde etmeyeyakınlaşmış olduğumuzu gösterir.

J.D.: Peki bu süreçte Filistinli kadınlar açısından ne tür kazanımlar oldu?

L.X.: Evet, bizim toplumumuz da bu bölgedeki diğer toplumlar gibi erkek ege-men bir toplumdur. Buna rağmen birçok konuda bazı tabuları kırmayı başardık.Şu anda mevcut bilimsel gelişmelerle birlikte Filistin toplumu etrafındaki top-lumlara kıyasla daha eğitimli bir toplumdur. Okuryazar olmayanların oranıdaha düşüktür. Şunu söylememe izin verin, Filistin bağlamında Filistin halkı-nın yegâne ve pratikteki yasal temsilcisi Filistin Kurtuluş Örgütü’dür. 15 Kasımgünü bağımsızlık belgesinin yayınlandığı tarih olarak kabul edilir. Bu belgedeyer alan açık metinde kadın ve erkek eşitliği garanti altına alınmıştır. Bu me-tinle Filistinli kadın, erkeklerle eşit olduğu ve mücadeledeki yeri ve rolü detoplum tarafından kabul edilmiştir. Bu belge, Filistin halkının temsilcilerininkadının mücadeledeki yerini ve konumunu kabul ettiğinin belgesidir. Ancakbu tam anlamıyla bir eşitliğin sağlandığı anlamına gelmez. Hatta son zaman-larda Filistin halkının verdiği mücadelenin içinde bulunduğu zor şartlar bazıkonularda geriye dönüşü, eskiye yönelimi beraberinde getirdi. Hatta bu konu-larda yaşanan yavaşlama dahi geriye dönüş olarak kabul edilebilir. Çünkü mü-cadele zamanla birlikte ilerlemektedir. En basit bir duraksama bile geriyedönüştür. Ulusal mücadelenin zayıflaması öncelikle kadını zayıflatır. Bu za-yıflama Filistin’de gözle görülür bir düzeydedir. Özellikle de Oslo’da düşmanlayapılan anlaşmadan sonra. Çünkü bu anlaşma bir yenilik getirmedi. Kadın açı-sından bir gerilemeye yol açtı. Yeniliğin/başarının olmadığı yerde ne kadın nede kadının hakkı için bir gelişmeden bahsetmek mümkün değildir. Vasat birdurum öğesi olmak hiçbir şey ifade etmez. Bu gelişmelerin akabinde işgal al-tında bulunan bir halk için hem toplumda hem de coğrafyada bölünmeler ya-şandı. Aslında halk için olmaması gereken bölünmeler. Bu bölünmüşlük halitoplumun tamamına zarar verdiği gibi davamıza ve itibarımıza da zarar verdi.Bu bölünmüşlük bize özgürlük mücadelemizi yıkıma uğratmaktan başka birşey getirmedi. Bu durum doğal olarak kadın üzerinde de etkili oldu. Kadının budurumdan etkilenmemesi söz konusu olamazdı.

Page 251: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

251

J i n J i y a n A z a d î

J.D.: Dilerseniz bir de dünya ölçeğinde biraz bakalım. Biliyorsunuz bugün kü-resel düzeyde süre giden bir kadın mücadelesi var. 21. Yüzyıldaki bu kadınmücadelesini nasıl tanımlıyorsunuz? Ve tabi yine erkek egemen iktidarlar sizcesüregiden kadın mücadelesini nasıl zorluyor?L.X.: Kadın mücadelesi, halk mücadelesinin bir parçasıdır. Bunun için ilerici mü-cadelenin kendisi kadına mücadelede daha büyük bir fırsat vermektedir. Çünkü ile-rici bir mücadele kadın mücadelesine/direnişine inanır. Bu da ister 20. yüzyıldaisterse 21. yüzyılda olsun kadının mücadelesinde, bir taraftan halkının verdiği mü-cadeleye ne ölçüde katıldığına dayanırken diğer taraftan da kadının verdiği müca-dele ile toplumun, aynı zamanda kendisinin de karşılaştığı zorlukların ve engellerinne ölçüde ortadan kaldırılabildiğine dair sunduğu katkılara dayanmaktadır. Bundandolayı burada sadece kadının 21. yüzyılda verdiği mücadelenin nasıl olacağındanbahsetmek söz konusu olamaz. Halkın kendisi haklarını gerçekleştirme konusundabir sonuca ulaşıp yönetimin bir parçası olmadıkça mücadele devam ediyor demek-tir. Ancak söz konusu halkın özgürlüğü, toplumun ve iktidarın demokratikleşmesigerçekleştirdiğinde, aynı zamanda kadın, neresi olursa olsun yaşadığı ülkede kararalma mekanizmalarında yer alacaktır. Böylece kadın verdiği mücadelede daha ileriaşamalara ulaşmış olacaktır. Bu söylediklerim gerçekleşmediği sürece kadının kar-şılaştığı zorluklar ve engeller devam ediyor anlamına gelecektir ve dolayısıyla ka-dının mücadelesi de devam edecektir.

Erkek egemen iktidarlar konusunda ne düşündüğüme gelince, bu iktidarlar kadınıda konumlandırabilirler. Ancak bu, kadının hak ettiği konum olmayıp dekor olarakkullanılmasından ibarettir. Bundan dolayı aslında problem iktidarları ellerinde bu-lunduran yönetim tabakasının kendisindedir. Bu noktada mücadele sınıf mücadele-sine dönüşmektedir. İster 21. yüzyılda olsun ister öncesinde olsun bu sınıfmücadelesi, erkek egemen iktidarların arzu ettikleri şekilde ilerlemiştir. Ancak ka-dının konumunu farklılaştıran şey, kadın mücadelesinin de karşı karşıya kaldığızulüm gibi karmaşık olmasıdır. Kadın yaşadığı toplumda halkıyla birlikte iktidararağmen yaşamını ve mücadelesini sürdürmektedir. Örneğin bizler Filistin KurtuluşHareketi olarak halen ülkemizde var olan ihtilali söküp atma mücadelesi vermekte-yiz. Bu da benim ihtilale karşı ilk mücadelemdir. İhtilalle ilk çelişmemdir.

Aynı şekilde kadın, erkek egemen toplumda mücadele vermektedir. Bu da yaşa-dığı toplumda da baskılara/zulme maruz kaldığı anlamına gelmektedir. Ancakbu baskı ve zulmün sadece erkeklerden geldiği anlamına gelmez. Kadın ait ol-duğu sınıfsal konumuna göre erkekle birlikte de baskı ve zulümlere maruz kala-bilmektedir. Erkek egemen toplum derken de konuyu sadece erkeklerlesınırlandırmamak gerekir. Burada kast ettiğimiz şey erkek egemen zihniyettir,erkeklerin sayısal çoğunluğu değildir. Diğer taraftan bu erkek egemen zihniyetikabullenen kadınların varlığı da söz konusudur.

JINEOLOJÎ

Page 252: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

252

J i n J i y a n A z a d î

J.D.: Buna yönelik çözüm öneriniz nedir?L. X.: Bu durumun ortadan kalkması için kadının yönetime gelmesi gerekir. İktidarhiyerarşisi de yönetimde bulunan otoriteler tarafından inşa edilir. Eğer ortada birparlamento varsa bu söz konusu iktidar hiyerarşisinde bir ilericilik var demektir.Çünkü parlamenter sistemde kadın parlamentoya girecektir. Ancak bu ya seçim ka-nunlarına göre ya kota ile ya da seçime girecek olan partisinin listesine girip parla-mentoya seçilmesiyle mümkündür. Kanımca, böylece kadın, halkın gerçek temsilcisiolarak parlamentoda partilerle birlikte sistemin değiştirilmesi için yapılacak çalış-maların bir parçası olacaktır. Kadının yer aldığı bu parlamento, hükümetlere güve-noyu verilecek yerdir. Söz konusu hükümet(ler) parlamentonun taleplerine olumluyanıt verdiğinde kadın da bu başarının elde edilmesinde katkı sunmuş ve değişiminbir parçası olmuş olur. Aynı şekilde güç hiyerarşisine baktığımızda yargıyı görürüz,demokratik yapılarda yürütme (hükümet), yasama (parlamento) ve bağımsız yar-gıyı görürüz. Güçler ayrılığını temsil eden bu yapılanma demokratik sistemlerinesasını oluşturmaktadır. Bu esas üzerine yargının dejenerasyona uğramamış olmasıve aynı zamanda hem yürütmeden hem de yasamadan bağımsız olması gerekir.Neden? Çünkü kanunu koruyacak olan yargıdır. Olması gereken budur. Birçok ül-kede yargının kanunları koruyamadığını görüyoruz. Koruyamıyor çünkü sistembozuk. Demokrasi yok. Güçler ayrılığı söz konusu değildir. Biz Filistinliler açısın-dan bakılacak olursa; Filistin’de bugün işgal var. Mevcut mahkemeler de sivil mah-kemeler değil, askeri ihtilalin askeri mahkemeleridir. Dolayısıyla burada herhangibir şekilde güçler ayrılığı yoktur. Biz ihtilal (darbe) parlamentosunda da yokuz. Buda doğal bir şeydir. Aynı şekilde iktidarın/yürütmenin içinde de yer almıyoruz. Buda her şeyin ihtilal tarafından altüst edildiği anlamına gelmektedir. Bizim de bunudeğiştirmemizin yegâne yolu ihtilalin direniş yoluyla izale edilmesi yani ortadankaldırılması ile mümkün olacaktır. Başka ülkelerdeki durumlara bakıldığında da biryerde demokrasi yoksa istibdat vardır. Diktatörlük vardır. Faşizm vardır. Diktatör-lükler sonunda faşizme evrilir. Bunun canlı örneği Türkiye’dir. Bu da kadının tek ba-şına değil toplumun bir bütün olarak karşılaştığı en büyük sorundur. Ancak buradasorulması gereken kimin daha çok zarar gördüğüdür. Tabi ki en çok zararı kadıngörmektedir. Kadın eğitimden yoksun bırakılmaktadır. Özellikle de kırsalda. Ka-dına eğitim fırsatı verilmemektedir. Diğer bir konu da bu tür yapılarda kadın hakla-rına saygı gösterilmemesidir. Bundan dolayı tüm bu meseleler kadının baskı altındatutulmasından öte sorunlardır. Aynı zamanda kadın eğitim ve iş konusunda erkek-lerle fırsat eşitliğine sahip değildir. Öyle ki çoğu ülkelerde aynı işi yapmalarınarağmen kadınların aldığı iş ücretleri erkeklerden daha azdır. Bunun için bu konulardazor vardır. Kadının önünde duran bu sorunların çözümü ne zaman gerçekleşir?Kadın ve erkeklerin birlikte karşılaştıkları bu sorunlar ancak birlikte verecekleri

Page 253: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

253

J i n J i y a n A z a d î

mücadele ile çözülebilir. Tabi ki bu da kadının konumuyla ilgili ve toplamsal bilin-cin gelişmesine bağlı bir şeydir.

J.D.: Peki son on yılda Ortadoğu’da gerçekleşen protestoları nasıl değerlendi-riyorsunuz? Bu protesto alanlarında kadınları gördük, buradaki kadın mü-cadelesi sizce ne yönde etkili oldu?

L.X.: Ortadoğu’da uygulanan tüm baskı ve zulümlerin bir sonucu olarak kadınlarda baskı ve zulüm altında yaşıyor. Üzerinde durulması gereken konu kadınların nasılbir araya gelerek bu baskı ve zulümlere karşı koyacağıdır. Bu da ancak mücadeledebirlikte yaşadıkları halkların bir parçası olarak mümkün olabilir. Kadınların yalnızbaşlarına erkeklerin yalnız başlarına mücadele etmeleri söz konusu olamaz. Mademaynı toplumda birlikte yaşıyorlar ve aynı zulümlere birlikte maruz kalıyorlar ozaman mücadeleyi de birlikte verecekler. Ancak verdikleri mücadele benzer yön-temlerle de olabilir farklı yöntemlerle de.

Bildiğiniz gibi Arap Baharı yaşandı. Bu yangına bu ismi verenler de Batılılardır bizdeğiliz. Arap Baharının bir batı projesi olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü halklar so-kağa indi ve bazı iktidarları alaşağı etmeyi başardı. Mısır’da Mübarek’i, Tunus’taZeynel Abidin’i, Ali’yi devirmeyi başardılar. Bunlar bu ülkeleri yöneten liderlerdi.Ancak sistemler oldukları yerlerde kaldı. Her şey olduğu gibi kaldı. Dolayısıyla tümbu yaşananlara rağmen bu olayları nasıl “Arap Baharı” diye niteleriz. Bu mümkündeğildir. Bu yaşananlar olsa olsa Araplar için bir sonbahar olarak nitelenebilir. As-lında bu yaşananlarla hedeflenen şey, gerçek “Arap Bahar”ı olan İntifada’nın bel-leklerden silinmesiydi. Halk taşlarla her türlü donanıma sahip bir orduya karşıkoyuyordu. Bahar ancak böyle halklara önderlik yapacak şahsiyetlerle mümkün ola-bilir. Oysa bu halk ayaklanmalarına ne Mısır’da ne de Tunus’ta önderlik yapacak birşahsiyetten söz etmek mümkün değildi. Bundan dolayı kadınların mücadelesini sıkıtutmak gerekmektedir. Hem burada hem de başka yerlerde kadınlarla bir arayagelerek aynı düşmana karşı, kadınlar arasında aynı özellikleri taşıyan bir müca-delenin geliştirilmesi zorunludur. Aynı düşmana karşı mücadele veriyoruz. Ame-rika hepimize karşıdır. Amerika halkların düşmanıdır. Büyük bir devlet olarakhepimize karşıdır. Sürekli aynı toplumları bölmek için icatlarda bulunuyor.Neden ABD üsleri Türkiye’de bulunmaktadır? Sistemi ve kendi çıkarlarını, böl-gedeki çıkarlarını korumak için değil midir? Bu bir ülkenin egemenliğine mü-dahaledir. Egemenliğin ortadan kaldırılmasıdır. Aynı şey yabancı üslerinbulunduğu diğer ülkeler için de geçerlidir. Ülkelerin bağımsızlığı ve halklarınözgürlüğü için bu üslerin olmaması gerekir. Bu üsler bulundukları ülkelerin ege-menliklerini korumak için değildir. Ancak müttefik iki devlet arasındaki anlaş-malara dayalı durumlar istisna olabilir. Anlaşma gereği bu üslerin varlığı kabul

JINEOLOJÎ

Page 254: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

254

J i n J i y a n A z a d î

edilebilir. İncirlik Üssü ne yapıyor burada? Uçaklarını incirlikten kaldırıp Suri-ye’yi bombalıyor. Hatta herhangi bir ülkeyi de bombalayabilir.

Buradan hareketle ilerici kadınların artık kendi aralarında dayanışmayı gerçekleş-tirmeye yöneldikleri söylenebilir. İlerici kadınlar arası dayanışma, bulundukları coğ-rafyaya bakılmaksızın ileriye dönük önemli bir aşamadır. Nerede olurlarsa olsunlar,hangi ülkede olurlarsa olsunlar verecekleri benzer mücadelelerle kadının konumunugüçlendirmek için önemli bir aşamadır.

J.D.: Kürt kadın mücadelesini de soralım; bu mücadeleye ilişkin gözlemleriniznelerdir?L.X.: Bana göre Kürt kadını verdiği mücadele ile ilk günden beri canlı bir örnektir.Kürt kadınının başarısı ister kendilerine ait partilerde olsun ister kadına alan açan veiç sistemlerinde eşit düzeyde temsiliyetini kabul eden başka partilerde olsun müca-delenin saflarındaki gücüne ve ilerleyişine delalet etmektedir. HDP örneğinde olduğugibi partide temsiliyetin söz konusu olduğu her alanda kadın erkek eşittir. Kadınerkek işleri birlikte yürütmektedir. Öyle ki partiyi bu aşamaya getiren düşüncelerkanun niteliğindedir.

Kürt kadınına gelince içinde bulunduğu gerçeklik göz önünde bulundurulduğundazulme karşı son derece hassas olduğu görülmektedir. Neden? Her zaman söylerimkadın hayat verir. Yaşamı en çok koruyan kadındır. Kendisini eve zincirleyen eski

düşüncelerden kurtulmayı başardığı anda zorluklarakarşı güçlüdür, samimidir. Düşünüyorum da zulüm

hayatı ne kadar da ölüme yakınlaştırmış. Zalimler,işgalciler hayatı ne kadarda katlanılamaz hale

getirmişler. Kadın bir devrim gerçekleştiri-yor. Bu devrimi vatanını, çocuklarını, aile-sini koruyup kollamak için yapıyor. Bunuyaparken de bir noktadan başlar. Bir parti-den başlar, bana göre kadının ilerlemesiancak ilerici sol partilerde mümkündür.İlerici düşüncelere sahip, kadına saygıgösteren bir parti. Sadece pratikte değilparti programlarıyla, yasal güvencelerle

bunu yapan partiler.

J.D.: Sizce batıda süregiden kadın müca-delesi ile batı dışındaki coğrafyalarda, Or-

tadoğu’da, Latin Amerika’da ya da Asya’dasüre giden kadın mücadelesi arasında ne gibi

Kürtkadınının başarısı

ister kendilerine ait parti-lerde olsun ister kadına alan

açan ve iç sistemlerinde eşit dü-zeyde temsiliyetini kabul eden başkapartilerde olsun mücadelenin safların-daki gücüne ve ilerleyişine delalet et-

mektedir. HDP örneğinde olduğugibi partide temsiliyetin söz ko-nusu olduğu her alanda kadınerkek eşittir. Kadın erkek iş-

leri birlikte yürüt-mektedir.

Page 255: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

255

J i n J i y a n A z a d î

farklar var? Batı feminizmini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce sömür-gecilik karşıtı mücadele ile kadın mücadelesi arasında nasıl bir bağ var?L.X.: Böyle bir karşılaştırma yapmak söz konusu olamaz. Bizimle onlar arasındakarşılaştırılacak bir şey yoktur. Çünkü birçok konuda bizi geride bıraktılar. İçinde bu-lunduğumuz durumu İsveç’le karşılaştıramam. Müreffeh bir toplumdur. Kendi du-rumumuzu İsviçre’de bir kadının durumu ile karşılaştıramam. Durumumuzu ancakbizimle benzer koşullarda olanlarla karşılaştırabiliriz. İsimlendirdikleri gibi biziüçüncü dünya ülkeleri konumunda bıraktılar. Herkes bize vuruyor. Mücadele, Ba-tıdaki kadının sorunları bizim sorunlarımızdan farklıdır. Onların sorunları kapitalistdüzenin sorunlarıdır. Bizim sorunlarımız ise bundan çok daha derin sorunlardır. Ör-neğin onlar cinsel özgürlükten bahsederler. Bizim sorunumuz cinsel özgürlükmüdür? Biz varlığımız için istibdada, baskıcı rejimlere, zulme karşı mücadele veri-yoruz. Mesele “Bedenim benimdir ve ben özgürüm” meselesi değildir. Batıdaki dü-şüncenin vardığı nokta burasıdır. Bu kapitalist düzenin kadını bir meta olarakgörmesinin sonucudur ve onu bu noktaya bu düzen getirmiştir. Biz bir meta, ticaribir araç olamayız. Bizim düşüncelerimiz böyle değildir. Bizim düşüncemiz, kadınınözgürlüğü düşüncesidir. Ancak bu düşünce aşırılıkçı bir düşünce olmamalıdır. Bentoplum içinde yaygın düşüncelerden bahsetmiyorum. Bizim ilkelerimiz vardır vebu ilkeler üzerinde yoğunlaşıyoruz. İnsani değerler vardır, bu değerleri korumak zo-rundayız. Neden bu ilkelerimizden ve insani değerlerimizden vazgeçelim ki? Kapi-talist düzen bu değerlerden vazgeçti. Bizim yapmamız gereken halkımızla birliktebu değerleri koruyup yüceltmektir. Üzerine bir şeyler koymaktır. Bir kadın olarak,kadın erkek birlikte ilerlemeliyiz. Eşit olabilmemiz için birlikte yücelmeliyiz. Ayrıuçlarda olamayız. Toplumumuzla birlikte ilerlemeliyiz. Başaran toplumlar birliktebaşarmıştır. Kaybettiklerinde de birlikte kaybetmişlerdir. Biri kırılırken, kaybeder-ken diğeri kazanamaz, kazanmış olamaz. Düşmanlarına karşı zafer elde etmiş halk-ları ele aldığımız da böyle. Benim için yirminci asrın en büyük devrimi Vietnamdevrimidir. GüneyAfrika ırkçılıkla boğuşuyordu. Üç yüz altmış yıl sürdü.Ancak Vi-etnam, Amerika dünyada var olan tüm acımasız silahlarla buraya geldi. Bu silahlarıVietnam’da Vietnam halkına karşı en acımasız şekilde kullandılar. Ancak sonundazafer Vietnamlıların oldu.Ama bu zaferi kadın erkek birlikte verdikleri mücadele ileelde ettiler. Kadının oturduğu erkeğin savaştığı bir mücadele değildi.

Biz kendimizi ileri müreffeh, sosyo-ekonomik olarak kalkınmış toplumlarla kıyas-layamayız. Bizim ülkelerimizde ekonomi, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz bizimelimizde değil. Bizi yönetenlerin elinde. Bizim durumumuz Filistin’de İsrail’lekarşı karşıyayız. Siz burada baskıcı bir rejimle karşı karşıyasınız. Bu toprak-ların zenginlikleri sizlere ulaşmıyor, sizi yönetenlerin, elinde. Belli çıkar çev-relerinin elinde toplanıyor. Halka ait olan bu servetleri hâkim tabakanın elinde

JINEOLOJÎ

Page 256: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

256

J i n J i y a n A z a d î

ve onlar tarafından kişisel çıkarlar doğrultusunda istismar edilmektedir. Bizimbatıdaki kadınlarla mukayese edilmemiz meselesi, arada zaman açısından gör-memiz gereken ciddi bir boşluk var.

J.D.: Kadınlar arası dayanışmanın ileriye dönük önemli bir aşama olduğunusöylediniz. Peki sizce Ortadoğu’da kadınların ortak mücadele etme koşullarınasıl oluşturulmalı? Ortadoğu kadın birliği kurmak mümkün mü? Bunun yolve yöntemleri nasıl oluşturulmalıdır?L.X.: Bana göre kadın ilerici mücadelede iyi bir mesafe kaydetti. Tabi ki bu herkesiçin söylenemez. Ülkeler bazında ele almak gerekir. Bir düşünceyi her ülke için ge-nelleştiremeyiz. Dünyada her ülkenin kendisine has koşulları vardır. Buralarda ge-lişen mücadelenin de kendine has özellikleri vardır.

Evet, her şeye rağmen ister kadın ister erkek olsun inandıklarımız uğruna mücade-leye devam ediyoruz. Tabi ki dayanışma, yakınlaşma ve iş birliği kaçınılmazdır.Mutlaka olması gerekir. Diğer yandan “Dünya Demokrat Kadınlar Birliği” gibi ör-gütler de var. Bu da kadınlar arası dayanışmanın bir aracı ve örneğidir. Bu tür ör-gütler üzerinden çeşitli şekillerde yardımlaşabiliriz, bazı işlerde ortaklaşabiliriz.Bunun örnekleri Sovyetler döneminde görüldü. Ancak zamanla geriledi. İlerleyen-ler ise kapitalist, emperyalist, Amerikancı düzenlerdeki sivil toplum örgütleri oldu.Şunu diyebilirim; kadınlar arası dayanışma için birçok yöntem vardır. Kimse bizebir şey dayatamaz. Örneğin iki gündür (HDP Kongresi vesilesiyle) buradayım ve gö-rüşüyoruz. Gayet verimli tartışmalar oldu. Ciddi anlamda fikir alışverişinde bulun-duk. Öncelikle kendi aramızda mücadelenin yöntemi konusunda bir çerçeveçizilmeli. Kuracağımız ilişkiler sayesinde dünyaya açılabiliriz. Her kadın örgütü-nün veya partisinin başka ülkelerde geliştirdiği ilişkiler vardır. Bizim deAmerika’da,Avrupa’da, Latin Amerika gibi yerlerde geliştirdiğimiz ilişkiler vardır. Bu ilişkilerüzerinden bir araya gelerek kendi özgün durumunun farkında olan bir kadın cephesioluşturabiliriz. Böylece karşılaştığımız birçok zorluğa boyun eğdirebilir ve bu mü-cadelede başarıya ulaşabiliriz.

J.D.: Son olarak tekrar size dönelim; hayatı mücadele ile geçmiş bir kadın ola-rak yaşadığınız yıllara dair duygularınızı paylaşmak ister misiniz?L.X.: Benim için en acı olan anım yoldaşım şehit düştüğünde yanında olmamdı.Gözlerimin önünde şehit oldu. Lübnan’daydık, İsrail’in Lübnan’a saldırıların ol-duğu yıllardı. Yaşadığım en zor anlardı. Bundan daha zor olanı ise yoldaşımın içindebulunduğu durumdu. Düşünün yoldaşınız yanınızda şehit olmuş ve konumunuzgereği bu acı haberi gidip onun ailesine siz vermek zorundasınız. Hayatımın en zoranı bir anneye oğlunun şehit olduğunun haberini vermekti. Bunu ben yapmakzorundaydım. Tarifi imkânsız bir acı. Savaş, ölüm, kadın erkek yoldaşlarınız…

Page 257: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

257

J i n J i y a n A z a d î

Çok acı anılar. Sevindirici anılara gelinecek olursa, bu tür anılar çok azdır.Ancak yoldaşlarımızla bir araya geldiğimizde anıların canlanması ve gelecekleilgili düşüncelerimizi ve umudumuzu paylaşmamız insanın içini ısıtan şeylerdir.Gelecekle ilgili düşüncelerimizi paylaşmamız ve bir programla geleceğe yönelikplanlamalar yapmak, beni mutlu eden anlardır. Bunu yapmamıza olan inancımbenim gurur kaynağımdır.

Benim için mutluluk veren anılarımdan biri de kaçırdığım uçakla Filistinsemalarında uçmam ve Filistin’i hayatım boyunca ilk kez kaçırdığım uça-ğın içinden görüyor olmamdır. Karmaşık duygular içindeydim. Bir taraftanilk kez ülkemi görüyor olmanın sevincini yaşıyorken diğer taraftan ülkemielimizden aldıklarına kahroluyordum. Gerçekleştirdiğim bu operasyon sa-yesinde ülkemi görebildim. Niceleri bir defa olsun kendi ülkelerini görmefırsatı bulamamıştır.

Anılarımı sordunuz, aslında anlatılacak çok anı var. Bazıları hatırlanır ba-zıları hatırlanmaz. Kimileri unutmamak için bu anıları hatıratlarında kay-dederler. Beni mutlu eden diğer bir anım da anne olmamdır. Zor anılarımda var. Düşünün savaşta hamile kaldım. Bulunduğumuz savaş ortamındandolayı silah taşımaktan ve kullanmaktan men edildim. Uymak zorunda ol-duğumuz bir kuraldı. Hamile olanlarla çocuk sahibi olan kadınların silahkullanmaları yasaktı. Bu bebeğin ve çocuğun güvenliği için konulmuş birkuraldı yoksa kadın için konulmuş bir kural değildi. Çünkü çocuk anneyemuhtaçtır ve anne çocuklarına yakın olmak zorundadır. Lübnan’dan Suri-ye’ye gittiğimizde ben hamileydim ve bir otele yerleştim. Bu süreç içindedoğurdum ve gidecek bir yerim de yoktu. Doğurduğumda çok mutluydumancak yanımda mutluluğumu benimle paylaşacak kimsem yoktu. Eşim be-nimle hastaneye gelmişti. Ancak doktor kendisine doğumun birkaç saatsonra olacağını söylemiş oda bir iş için gitmişti. O ayrıldıktan bir saat sonradoğum gerçekleşti. Oysa birkaç saatliğine ayrılmıştı. Doğurdum, çocuğumoldu ve çok mutluydum ama bana destek olacak benimle sevincimi payla-şacak kimsem yanımda yoktu. Ne eşim ne annem ne babam ne kardeşle-rim… kimse yoktu. Ben anne olmak istemiştim. Bir yandan tatlı bir anıdiğer yandan bana acı veren bir anımdı. Burada şuna da değinmek istiyo-rum. Ben anne olmak istemiştim ve isteyerek hamile kalmıştım. Çünkühayat devam ediyordu. Devrim için hayattan vazgeçemezdik. Devrim içinmücadele için insanlar evlenemez veya çocuk sahibi olmaz gibi kötü birörnek oluşturmak istemiyorduk. Hayatımızı doğal olarak yaşamamız gere-kiyordu. Devrim üç dört günlük bir süreç değil, mücadele uzun bir süreç-tir o da kendi mecrasında devam etmektedir. Daha önce de demiştim

JINEOLOJÎ

Page 258: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

258

J i n J i y a n A z a d î

kadının toplumsal vazifesi anneliktir. Kadının toplumsal konumundan bah-sediyorum mücadeleci kadının konumundan bahsetmiyorum. Bazen birkısım kadınlarla karşılaşıyorum bana anne olmak istemediklerini söylüyorlar.Buna zaman bulamadıklarını ileri sürüyorlar. Devrimden mücadeleden bah-sediyorlar. Bu da ne demek! Kadını çocuk doğurmaktan alıkoyan devrimveya mücadele insani bir devrim veya insani bir mücadele değildir. Anneolmak benim hakkımdır, aile kurmak benim hakkımdır. Neden olmasın!Biz mücadeleye/devrime başladığımızda bitecek diyorduk ama bitmedi vehalen devam ediyor. Ben, hayatımı devrime adadım diyen insanlardan de-ğilim. Ben fiilen hayatımı devrime adadım. Hayatımı Filistin’e adadım.Çocuklarımı eğitiyorum, şiddetli zorluklara rağmen sosyal hayatımı genelanlamda devam ettiriyorum dengeli bir şekilde. Eşleri müebbet hapis cezasıalmış anneler var. Bunlar çocuklarının yetiştirmesin mi? Ya da şöyle diye-yim, kadınların çocuklarını yetiştirmeleri vatani bir görev değil mi? Buanneler gösterilere katılıyor. Vatani görev/mücadele kadınlar dışında sa-dece erkekler ya da çocukları dışında sadece kadın ve erkeklere hapsedile-mez. Ben bu tür düşüncelere katılmıyorum. Bana göre aile hala hayatımızınönemli bir gerçekliğidir.

Page 259: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

259

J i n J i y a n A z a d îJINEOLOJÎ

Page 260: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

260

J i n J i y a n A z a d î

Merhaba Sevgili Kadınlar;Umuyoruz ki bütün dünyanın bir salgın hastalıkla mücadele ettiği bugünlerde he-piniz iyisinizdir. Bu süreçlerde zorunlu olarak evde kalmanın, yaşamlarımızın de-ğişmesinin sancısını yaşıyoruz hep beraber. Bütün dünya örnekleri bize bir kez dahagösterdi ki bizler için evlerimiz o kadar da güvenli mekânlar değil. Dünyanın her ye-rinde kadına yönelik şiddetin giderek arttığı bugünlerde evin, ailenin varlığı bizleraçısından yeniden bir sorgulama, özgürlüğümüz için yeniden bir tartışma alanı açı-yor. Her ne kadar bu karantina günlerinde hepimiz aynı evi paylaşıyorsak da tarihinve erkek egemenliğinin kadınlar için getirdiği ekstra ev içi emek yükü, üstüne binenher türlü şiddet; evlerin, ailelerin anlamı üzerine bir kez daha düşündürüyor bizleri.

Aile kurumsallaşmasının iktidar ile at başı koşması ve hatta iktidarın bağrındanbütün bedenini besleyen bir noktaya gelmesinin bildiğimiz gibi bir tarihi var. Ana-soylu ortak yaşam modeli, günümüze evrilen hali ile erkeğin reisi olarak kabul gör-düğü, kadının-çocuğun söz hakkının olmadığı, kadına ev içi emekten başka bir“hakkın” verilmediği bir evreye getirildi. “Kaderlerimiz” doğmadan önce çiziliyorve aile kurmak herkes için bir tercihken, öyle olması gerekiyorken bir zorunluluk ol-duğu bilgisi, erkek egemenliği tarafından her geçen gün üretiliyor. Bugün aile formubirçok tarihsel, ideolojik bilgi birikiminin ortaya çıkardığı erkek egemen zihniyetinistediği şekilde kendisini örgütlüyor ve mevcut sistemler her geçen gün bu yapıyımevcut hali ile ayakta tutabilmek için çok büyük çaba harcıyor. Sosyal yardımlar,beş çocuk yapın çağrıları, kadına yönelik şiddetin hiçbir şekilde cezalandırılmadığı,kadınların aile içi şiddete karşı verdiği mücadele kazanımlarına göz dikildiği, mu-hafazakârlık ile kadınlara ev içini öğütleyen söylemlerin, politikaların her geçen günüretildiği, ne olursa olsun devletlerin ıskalamadan politika ürettiği bir alan, aile.

Her ne kadar güncel formu bahsettiğimiz söylemsel ve kurumsal pratikler iledevam etse de ailenin, aile formunun bir tarihi var. Dünyanın bazı noktalarındahala devam eden ve toplumsallıkla beraber gelişen anasoylu yaşam biçiminindoğal toplumlarda genel bir form olduğu, bu formun erkek egemenliğinin boyvermesi ile beraber şekil değiştirdiği, mitolojiden tek tanrılı inanca, felsefedenbilime kadar yaşamı şekillendiren birçok bilgi yöntemi ile erkek egemenliğinin,kapitalist modernitenin istediği forma getirildiği aşikardır. Bu form içerisindeaile, kapitalist modernitenin hücresi haline getirilmiş, ihtiyaç duyulan efendi-köle ilişkisi ailede en küçük biçimini bulmuştur ve kamusal her türlü politikaile bu diyalektik ilişki sistemin bütününü ayakta tutan bir hale getirilmiştir.

17. Sayı için Yazı Çağrısı

Page 261: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

261

J i n J i y a n A z a d î

Bu form aileye içkin olarak tanımlanan aşk, sevgi, evlilik, cinsellik, annelik, baba-lık gibi kavramların da geçmişteki manasından koparılıp yine erkek egemenliğineve mevcut sisteme hizmet eder hale sokulmuştur.

Fakat bütün bu politikalara karşı ailenin konumlandırılışına dair bin yıllardır devameden bir bir alternatif arayışımız da kadınlar olarak süregelmektedir. Erkek ege-menliğinin bütün saldırılarına direnen ve eşit, hiyerarşisiz, birlikte bir yaşam formudünyanın hala birçok yerinde yaşatılmaktadır veya inşa edilmeye çalışılmaktadır.Bu anlamda demokrasi işleyişini içermeyen, aile bireylerinin bir birine duyarlı ol-madığı ve toplumsallık ile bağı kurulmayan aile formunun en çok da mevcut erkekegemenliğine hizmet ettiğini görmekteyiz.

Ailenin mevcut formu ile kadınlara, toplumlara kölelik hali dayattığı aşikâr ikenbizlerin aile kurumuna dair fikirleri, ailenin demokratik bir temelde yeniden inşaedilip edilemeyeceği, tarihsel süreç içerisinde yaşanan deneyimlerin neler gösterdiğikadın özgürlüğü açısından da oldukça önemlidir. Anlamı, formu erkek egemen ku-rallara göre inşa edilen ailenin mevcut halinin nasıl değiştirilip dönüştürülebileceği,ailenin demokratik bir kurum olarak inşa edilmesinin mümkün olup olmadığı soru-larının da peşine düşüyoruz. Mevcut aile yapısına dair alternatifleri, ailenin veya ai-leye içkin kavramların tarihsel süreçleri, kadın mücadelelerinin ortaya çıkardığıbirikimleri ve deneyimleri yeniden yorumlamayı, tartışmaya açmayı bugünlerdedaha da yaşamsal görüyoruz.

Jineolojî Dergisi olarak; evlerimize de kapansak, şimdilik baharla-çiçekle-kuşla ara-mıza fiziki mesafe de koysak yazmaya, üretmeye devam ediyoruz. Gelecek dosyakonumuz olan Aile Dosyamıza ilişkin sizler de yazmak isterseniz 20 Haziran 2019tarihine kadar [email protected] adresine yazılarınızı gönderebilirsiniz.

Sevgi ve sağlıkla kalın…

JINEOLOJÎ

Page 262: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

JINEOLOJÎ

262

J i n J i y a n A z a d î

Ulaşabileceğiniz Noktalar

Adana: KitapsanAdıyaman: AKM KitapeviAmed: Lilav KitapeviKafka KitapeviDon Kişot Kitap SahafPirtuka KurdiAnkara: İmge KitapeviTurhan KitapeviAydın: Red KitabeviAydın Nazilli: Ada KitapeviDersim: Baran KitapeviMinerva KitapkafeEtnik Kitapeviİstanbul:Beşiktaş Mephisto KitapeviBeyoğlu Mephisto KitapeviBeyoğlu Pandora KitapeviBoğaziçi Üniversitesi Pandora KitapeviEmek Kitap DağıtımKadıköy Aram SahafKadıköy İmge KitapeviKadıköy Mephisto KitapeviKırmızı Kedi KitapeviMedya Kitapevi

Nişantaşı Pandora Kitapevi

Page 263: JINEOLOJÎJINEOLOJÎ ÜçAylıkBilimveKuramDergisi YerelSüreliYayın/Sayı:17 Nisan-Mayıs-Haziran2020 JİNGEHBasınYay.Mat.Dağ.Tas.Ve ReklamOrg.FilmEğt.Tic.San.LTD ŞTİ

263

J i n J i y a n A z a d î

Robinson Crouse 389 Kitapevi

Scala Kitapevi

Semerkant Kitapevi

İzmir: Alsancak Kitapsan

Alsancak Yakın Kitapevi

Alsancak Z KitapKafe

Alsancak Kabuk Kitapevi

Karşıyaka Pan Kitapevi

Karşıyaka Kül Kitapevi

Karşıyaka Adres Kitapevi

Kitapsan (Alsancak-Konak)

Mersin: Kitapsan

Sokak Kitap ve Kahve Evi

Konya: Kitapsan

Mardin Kızıltepe: Ekin Kitapevi

Leylan Kitapkafe

Van: Omedya Kitapevi

KKTC: Işık Kitapevi

Almanya: Mezopotamya Kitapevi

JINEOLOJÎ