kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, halkın içinde...

32

Upload: others

Post on 14-Jul-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

Di lde , F ik i rde , İ ş te B i r l i k !

Türk Boyları Konfederasyonu Kültür Dergisi Sayı: 32 MAYIS 2018

Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul,Halkın içinde bozgunculuk yapan haindir oğul!

ISSN: 1306-4533

Page 2: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

Dilde , F ik i rde , İ ş t e B i r l ik !

RK

B

OYLARI KONFEDERASYON

U

TÜRKB OY - 20 05

Yay

ın K

uru

lu

Türk Boyları Konfederasyonu Kültür Dergisi

“Ne Mutlu Türküm!..”Diyebilenlerin Sesi

Yayın Türü: Dört Aylık Yaygın, Süreli Yayın Konfederasyon üyelerine ücretsiz dağıtılır

Yayın Sahibi:Türk Boyları Konfederasyonu Adına

Durhasan KOCA

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:Arzu ÖZTÜRK

Editör:Nesrin GÜNEL İÇAY

Düzeltmen:Yusuf ŞAHİN

Av. Ahmet ÇELİKHukuk Danışmanı:

İrtibat:Bayazit KARACAN

Tel / Belgegeçer: 0312 4171275 E-Posta: [email protected]

Web: www.facebook.com/turkboylarıdergisi

Yönetim Yeri:Şehit Adem Yavuz Sokak No: 9/11

Kızılay / ANKARAISSN: 1306-4533

Türk Boyları, Basın Ahlak Yasası’na uyar. Dergide yer alan yazıların sorumluluğu

Yazarlarına aittir.

Tasarım ve Basım: DUMAT OFSET

Bahçekapı Mah. 2477. Cad. No:6 Etimesgut / ANKARA Tel: 0312 278 82 00

Baskı Tarihi:

Prof. Dr. Ata ATABEYSelahattin BAYSALFeyzullah BUDAKVedat ÇINAROĞLUProf. Dr. Necati DEMİRYavuz Selim DEMİRAĞProf. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUNProf. Dr. Baki ERDOĞANDr. Bahattin ERGEZER Prof. Dr. Ethem Ruhi FIĞLALIProf. Dr. Reşat GENÇDr. Ali GÜLER Prof. Dr. Abdurrahman GÜZELProf. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU Prof. Dr. Mustafa KAFALI Turgut ÖZBAYProf. Dr. Selahattin SARIProf. Dr. Cemalettin TAŞKIRAN Kadir TOSUNProf. Dr. Fikret TÜRKMEN Prof. Dr. Özcan YENİÇERİ Ali YÜRÜK

Sayı: 32 (Mayıs 2018)

15 Mayıs 2018

HER NE ARAR İSEN

Hararet nardadır sacda değildirKeramet baştadır tacda değildirHer ne arar isen kendinde araKudüste Mekkede Hacda değil

Sakın bir kimsenin gönlünü yıkmaGerçek erenlerin sözünden çıkmaEğer insan isen ölmezsin korkmaAşığı kurt yemez uçta değildir

HACI BEKTAŞ- I VELİ

Page 3: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

3

İÇİNDEKİLERTÜRKLER HEP MASADA KAYBEDER

Durhasan KOCATürk Boyları Konfederasyonu Genel Başkanı

4 26

27

28

30

31

5

10

20

25

DEDE KORKUT NASIL BİR KİŞİLİKTİ VE NE ZAMAN YAŞADI?

Prof. Dr.Ahmet Bican

ERCİLASUN

TÜRKLERİN ANADOLUYA GÖÇLERİ VE İSKAN EDİLMELERİ

Mehmet DİKİCİ Türk Aydınları Vakfı başkanı

ACIPAYAM OVASINDA YERLESİK OĞUZ BOYLARINDAN DODURGA’NIN TARİHÇESİ VE GÜNÜMÜZ DODURGA’SI

Dr. Said Dağdaş Fatıma Betül Dağdaş

ŞEHİD ECDAD ANI BERATI VERİLDİ

2018 YILI TÜRKMENİSTAN’DA

“TÜRKMENİSTAN BÜYÜK İPEK YOLU’NUN

KALBݔYILI OLARAK

İLAN EDİLDİ

BURDUR’DA YÖRÜK TÜRKMEN ÇALIŞTAYI

YAPILDI

Osman ERÇİN PELTEKOĞLU

Burdur Yöresi Teke Yörük Türkmen Obaları Derneği Başkanıı

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU

5.OLAĞAN GENEL KURULU GERÇEKLEŞTİ

Nesrin GÜNELTürk Boyları Konfederasyonu

Genel Sekreteri

FEDERASYONLAR

ULUSLARARASI 11. MUĞLA YÖRÜK TÜRKMEN ŞENLİĞİ

KUTLANDI

Orhan AKCANMuğla Yörük Obaları Derneği

Başkanı

Page 4: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

4

Durhasan KOCATürk Boyları Konfederasyonu

Genel Başkanı

TÜRKLER HEP MASADA KAYBEDER

Başkandan

Biz Türklerin genlerinden olsa gerek, son söyleyeceğimizi en başta söyle-riz. Peki, bu yanlış mı? Hayır, ama

emperyalistler ve onların uşakları ilmi siyaset diyorlar buna.

Bizler cephede, meydanda, alanda el ele, omuz omuza verir kazanırız ama masa başında kaybederiz.

Emperyalistlerin yerli uşakları bir bakarsınız bürokrat, teknokrat, vali, kaymakam, politikacı olarak karşımıza çıkarlar. Bunlar patronlarına bağlıdırlar, yalnızca ona hizmet ederler, para-lıdırlar. Çünkü onlar için kazanmak ne şekilde olursa olsun mubahtır. Haramı, helali bilmezler.

Bunlar yüce Türk milletinin karşısına hep de-ğişik kılıkta çıkarlar, temiz Türk evlatlarına te-peden bakarlar, onları kendilerine hizmet eden marabalar olarak görürler.

Bunları çok iyi tespit eden bir büyük insan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Türk milletini bu kenelerin zulmünden kurtarmak için çok ça-lışmış, büyük mesafe almış, bizlerin okumasını, dünyayı tanımamızı sağlamış ama bunu görmeye ömrü yetmemiştir.

Kendisi de Türkmen olan o güzel insan, Kı-zıloğuz (Kocacık) yörüğü Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bize verdiği ışık doğrultusunda, onun ilkelerini, devrimlerini anlayarak, anlatarak bizleri masa başında kaybettiren emperyalizme

ve onların yerli itlerine karşı mücadelemizi sür-düreceğiz.

Bizler kini, nefreti, ötekileştirmeyi, dışlamayı, din istismarcılığını, takiyeyi bilmeyiz. Sevgiyi, barışı, hoşgörüyü, kardeşliği, dayanışmayı, yar-dımlaşmayı temel ilke olarak benimseriz.

Türkmen kocası Yunus Emre’nin “Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü” sözü bizim mayamı-zı ifade eder. Gönül ister ki güzel ülkemiz, Türk dünyası, İslam coğrafyası, mazlum uluslar mut-lu, müreffeh olsun, barış, hoşgörü dal budak ya-yılsın.

Mübarek Ramazan ayında bulunuyoruz. Bu ay insanların kendilerini iyiliğe, güzelliğe, yar-dımlaşmaya daha çok adayacakları bir ay olma-lıdır. Gerek toplumda gerek uluslararasında bu değerlere sahip çıkmaya ihtiyaç var. Ben eminim ki, İslam coğrafyasındaki, Türk dünyasındaki yö-neticiler emperyalizmin uşağı olmaktan vazgeç-seler, özlediğimiz, hasretini duyduğumuz bütün bu güzel değerlere sahip olacağız.

Bu duygularla mübarek Ramazan ayının gü-zel ülkemize, Türk dünyasına, İslam coğrafyası-na barış, mutluluk, bereket ve sağ duyu getirme-sini temenni ederim.

Page 5: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

5

Dede Korkut’un anlattığı desta-ni hikâyelerle ilgili iki yazma eser bugüne ulaşmıştır. Bunlardan biri

Almanya’nın Dresden şehrindedir ve 1815’ten beri bilinmektedir. İkinci yazma Vatikan Kütüp-hanesi’ndedir; 1950 yılında keşfedilmiştir.

Dresden’deki yazmanın adı, Kitâb-ı De-dem Korkud alâ-Lisâni Tâife-i Oğuzân adını taşımaktadır. Türkiye’de Dede Korkut’u 1916 yılında ilk defa yayımlayan Kilisli Muallim Ri-fat eseri Kitâb-ı Dede Korkud alâ Lisâni Tâife-i Oğuzân adıyla bastırmıştır. Bu ad sebebiyle bu destani hikâyeler, Kitâb-ı Dede Korkut veya Dede Korkut Kitabı olarak tanınmıştır. Fuat Köprülü, 1910’ların sonlarında ve 1920’lerdeki Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar kitabı ile Türk Edebiyatı Tarihi’nde ve çeşitli araştırma-larında Kitâb-ı Dede Korkut veya Dede Kor-kut Hikâyeleri terimlerini kullanır. Muharrem Ergin tarafından doktora tezi olarak hazırla-nan ve 1958’de basılan eserin adı Dede Korkut Kitabı’dır. Ergin’in çeşitli baskılarında da bu ad kullanılmıştır. Abdülkadir İnan da konuyla ilgi-li makalelerinde Dede Korkut Kitabı adını kul-lanmıştır. Orhan Şaik Gökyay 1938 yılında eseri Dede Korkut adıyla yayımlamışsa da 1973’teki hacimli yayınında Dedem Korkudun Kitabı adı-nı kullanmıştır. Azerbaycan’da da yaygın olarak kullanılan isim Kitabı Dede Gorgud’dur.

Türkiye’deki yayınlarda Dede Korkut Hikâyeleri, Dede Korkut Oğuznameleri, Dede Korkut Destanı gibi adlandırmalar da kullanıl-maktadır. 1950’de bulunan Vatikan yazmasın-da eserin adı Hikâyet-i Oğuznâme-i Kazan Beğ ve Gayrı olarak geçer. Daha eski ve tam nüsha olan Dresden yazmasındaki adlandırmaya uygun olarak eserin Kitâb-ı Dede(m) Korkut veya tam-lamasının Türkçeleştirilmiş biçimiyle Dede(m) Korkut Kitabı olarak adlandırılması bence daha

doğrudur. İçindeki parçalara ise “hikâye” veya “destan” demek doğru değildir; bunlar “destani hikâye”dir. Fakat en doğrusu, parçalar için “boy” terimini kullanmaktır. Çünkü eserin kendisinde bu terim kullanılmaktadır. “Oğuznâme” terimi, Vatikan yazmasında eserin tamamına verilen addır. Dresden yazmasında ise her bir parçaya boy denildiği gibi Oğuznâme de denilmektedir. Ancak Fuat Köprülü’nün de daha 1919’da fark ettiği gibi “Kitâb-ı Dede Korkut, öyle anlaşılıyor ki bu Oğuz-Nâme’den sonradan çıkarılmış bir parçadır.” (Köprülü 1991: 26).

Adı ne olursa olsun, eserde anlatılan boyların Dede Korkut ile ilgili olduğu muhakkaktır. Bunu, Dresden yazmasının adından anladığımız gibi boyların sonunda yer alan aşağıdaki ibarelerden de anlamaktayız.

Dirse Han oğlu Boğaç Han boyunda: “Dedem Korkut boy boyladı soy soyladı, bu Oğuz-nâmeyi düzdi koşdı.” (s. 94) .

Salur Kazan’ın Evi Yağmalandığı boyda: “Dedem Korkut gelüben boy boyladı soy soyla-dı, bu Oğuz-nâmeyi düzdi koşdı.” (s. 115).

Bamsı Beğrek boyunda: “Dedem Korkut geldi şadılık çaldı, boy boyladı soy soyladı, gāzi erenler başına ne geldügin söyledi, bu Oğuz-nāme Beyregün olsun didi.” (s. 153).

İç Oğuz’un Dış Oğuz’a asi olduğu boyda: “Dedem Korkut gelüben şazılık çaldı, gāzi eren-ler başına ne geldügin aydı virdi.” (s. 251).

Dede Korkut, sadece bu “boy”ları dü-züp koşan yani düzenleyip söyleyen kişi değil-dir. Onun başka işlevleri de vardır. Dede Korkut boy boyladığı gibi soy da soylar. “Soy”, boyların içindeki manzum kısımlardır. Onları söyleyen de Dede Korkut’tur. Eserin mukaddimesinde man-zum hissi veren atasözleri ve hikmetli sözler de vardır, onlara da “soy” denir. İşte bunları söyle-

DEĞERLERİMİZ

DEDE KORKUT NASIL BİR KİŞİLİKTİ VE NE ZAMAN YAŞADI?

Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN

Page 6: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

6

DEĞERLERİMİZ

yen de Dede Korkut’tur:

“Dedem Korkut soylamış: Allah Allah di-meyinçe işler oŋmaz…”, “Dede Korkut bir dahı soylamış: “Sarp yorır-iken kazılık ata nâmerd yi-git bine bilmez…”, “Dede Korkut bir dahı soy-lamış, görelüm Hanum ne soylamış: Gitdükde yirüŋ otlakların geyik bilür…” (s. 73-75).

Dede Korkut’un işlevlerinden biri de kahramanlara ad koymasıdır. Ad verirken onlar için dua ettiği gibi, kahramanların hakkı ne ise onu da ister. Dirse Han’ın oğlu, boğa ile yaptığı güreşi kazandıktan sonra Dede Korkut çağrılır:

“Dedem Korkut gelsün bu oğlana ad ko-sun, bilesinçe alup babasına varsun, babasından oğlana biglik istesün, taht alı virsün didiler. Ça-ğırdılar, Dedem Korkut gelür oldı. Oğlanı alup babasına vardı. Dede Korkut oğlanuŋ babasına soylamış, görelüm Hanum ne soylamış:”

Aydur:”

“Hey Dirse Han biglik virgil bu oğlana” “Taht virgil erdemlüdür” “Boynı uzun bidevi at virgil bu oğlana” “Biner olsun hünerlüdür.” …

“Bayındır Hanuŋ ağ meydanında bu oğlan cenk itmişdür, bir buğa öldürmiş senüŋ oğluŋ, adı Buğaç olsun, adını ben virdüm yaşını Allah virsün didi.” (s. 82-83).

Bay Büre’nin oğlu kâfirleri kırdığı zaman da ad veren Dede Korkut’tur. Bay Büre Beğ, oğ-lunun baş kesip kan döktüğünü, adam aktardığı-nı öğrenince bu kahramanlığın ad almaya yete-cek kadar olup olmadığını sorar. “Evet, fazlası bile var.” cevabını alınca beğlerini çağırır:

“Pay Püre Big Kalın Oğuz biglerini ça-ğırdı konukladı. Dedem Korkut geldi, oğlana ad kodı, aydur:”

“Ünüm aŋla sözüm diŋle Pay Püre Big” “Allah Ta’āla saŋa bir oğul virmiş tuta virsün” …

“Allah Ta’āla senüŋ oğluŋa fursat vir-sün”

“Sen oğluŋı Bamsam diyü ohşarsın” “Bunuŋ adı boz aygırlu Bamsı Beyrek ol-sun”

“Adını ben virdüm yaşını Allah virsün.” (s. 121)

Dede Korkut’un başka bir işlevi sorunları çözmesidir. Tepegöz, Oğuzların başına musallat olunca, Tepegöz ile pazarlık etmeye Dede Korkut gönderilir. Bamsı Beyrek için kız istemek üzere gönderilen de Dede Korkut’tur. Banı Çiçek’in kardeşi Deli Karçar kızkardeşini vermeyince so-runu Dede Korkut çözer. Onun keramet sahibi olduğunu da bu vesile ile öğreniriz. Deli Karçar, Dede Korkut’a kılıç kaldırınca Dede Korkut ona “elin kurusun” diye beddua eder:

“Delü Karçar kılıcın eline aldı, yukaru-sından öyke ile hamle kıldı. Delü Big diledi ki Dedeyi depere çala. Dede Korkut ayıttı: Çalar-iseŋ elüŋ kurısun didi. Hak Ta’ālanuŋ emri-y-ile Delü Karçaruŋ eli yukaruda asılu kaldı. Zîrā Dede Korkut velāyet issi idi, dilegi kabul oldı.” (s. 126).

Kopuz çalıp Oğuzların destani hikâyelerini anlatan, boy boylayıp soy soylayan Dede Korkut’un ne zaman ve ne kadar yaşadığı hakkında da bazı kaynaklarda bilgiler vardır. Bu kaynakların en eskisi, İlhanlı veziri Reşîdeddin Fazlullah’ın 1305 civarında yazdığı Câmiü’t-Tevârîh adlı dünya tarihidir. Bu eserin Târîh-i Oğuzân ve Türkân ve Hikâyet-i Cihangirî- U (Oğuzların ve Türklerin Tarihi ve Onun -Oğuz Han’ın- Cihangirliğinin Hikâyesi) bölümü en eski Oğuznâmedir. Fakat ne yazık ki bu eser Farsçadır. Zeki Velidî Togan bu Oğuznâmeyi Farsçadan çevirmiş ve çok geniş açıklamalarla yayına hazırlamıştır. 1972’de basılan Togan çe-virisinde Dede Korkut’un geçtiği bölüm şöyle-dir:

(Ala Atlı Kiş Donlu Kayı İnal Han) “ça-ğında Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa SA. zuhur etmiş, bu hükümdar da Bayat (?) Dede Kerencük’ü elçi olarak onun hizmetine gönderip Müslüman olmuştu. Bu Qorqut Bayat boyundan Kara-Hoca’nın oğlu olup çok akıllı, bilgili ve kerâmet sahibi bir insandı. İnal Han Sır Yavquy zamanında ortaya çıkmıştır. Bu sözleri naklede-nin dediğine göre ikiyüz doksan beş yıl ömrü olmuştur. Güzel sözleri, söylenen kerâmetleri ve hakkındaki hikâyeler pek çoktur ve ayrıca zikre-dilecektir.” (Togan 1972: 55).

Page 7: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

7

DEĞERLERİMİZ

Reşideddin’in “ayrıca zikredilecektir” dediği hâlde zikretmediği bu hikâyeler hiç şüp-hesiz Dede Korkut Kitabı’ndaki boyların 13-14. yüzyıllardaki biçimleri idi. Yukarıdaki bilginin en önemli tarafı Dede Korkut’un yaşadığı zamandan bahsetmesidir.

Dede Korkut’un yaşadığı zaman konu-sunda Câmiü’t-Tevârîh tek kaynak değildir. Yazı-cıoğlu Ali’nin 2. Murad çağında, 1423’te yazdığı Tevârîh-i Âl-i Selçuk’da da bu konuda bilgi var-dır. Muharrem Ergin, bu eserin Topkapı Revan Köşkü Kütüphanesi’nde bulunan nüshasından ilgili kısmı şöyle aktarıyor:

“…. Ve hem Peygamber aleyhi’s-selâm zamanına yakın zamanda Bayat boyından Korkut Ata kopdı. Oğuz kavminün bilgesiyidi. Ne dirise olur idi. Ga’ibden haberler söyler idi. Hak ta’alâ anun gönline ilham ider idi. Ayıtdı: Ahır zaman-da girü hanlık Kayı’ya dege, dahı kimsene elle-rinden almaya didi. Didügi Osman rahmetu’llah neslidür.” (Ergin 1989: 38).

Yazıcıoğlu Ali’nin verdiği bilgi, Dede Korkut yazmalarının başındaki mukaddimede de vardır:

“Resūl ‘aleyhi’s-selām zamanına yakın Bayat boyından Korkut Ata dirler bir er kopdı. Oğuzuŋ ol kişi tamam biliçisi-y-idi. Ne dir-ise olur-idi. Gayıbdan dürlü haber söyler-idi. Hak Ta’āla anuŋ köŋline ilham ider-idi. Korkut Ata ayıtdı: Ahır zamanda hanlık girü Kayıya dege, kimsene ellerinden almaya, ahır zaman olup kı-yamat kopınça. Bu didügi ‘Osman neslidür, işde sürilüp gide yorır.” (Ergin 1989: 73).

Bayatlı Mahmud oğlu Hasan’ın 1482 yı-lında yazıp Cem Sultan’a sunduğu Câm-ı Cem-âyîn adlı eserde ise peygambere elçi olarak Kor-kut gönderilir:

(Kara Han) “Beğ olunca müslüman-lığa pek inanmış olduğundan Korkut Dede’yi Medine-i Münevvere’ye gönderdi. O da varıp hazreti peygamber’in -ona selâm olsun- yüzü-nün nurunu görüp şereflendikten sonra, Selmân-i Fârisî’nin -Tanrı ondan razı olsun- Oğuz kavmi-ne islâm şeriatini öğretmek için birlikte geldiği ‘Oğuznâme’de yazılı bulunmaktadır.” (Kırzıoğlu

1949: 388).

Ebulgazi Bahadır Han’ın 1660’ta yazdı-ğı Şecere-i Terâkime’de de Dede Korkut’la ilgili bilgiler vardır. Bahadır Han, Oğuz Han’dan sonra hükümdar olan Kün Han, Kayı Han, Dip Bakuy Han ve Kozı Yavı Han’ı anlattıktan sonra Kozı Yavı ile İnel Han arasında geçen zamanı tartışır. Ona göre kesin olarak söylenemese de ikisi ara-sında 4.000 yıl kadar zaman geçmiştir. Yani Kozı Yavı ile İnal Han arasında 4.000 yıl vardır. Dede Korkut da işte bu İnel Han zamanında yaşamıştır:

“İnel Yavı Han’ın vezir vekili Kayı hal-kından Korkut Ata’ydı. Bizim peygamberimizin annesinin küçük kardeşleri, Abbas’ın çocukları-nın oğulları, Bağdat şehrinde beş yüz yıl padi-şahlık yaptılar. Korkut onların zamanındaydı. … Kayı Kara Hoca’nın oğlu Korkut Ata, Salur En-keş Hoca ve Avaşban Hoca başkanlığında bütün Oğuz ili toplanıp Kayı halkından İnel Yavı’yı pa-dişah yaptılar, veziri Korkut Ata’ydı. Korkut Ata her ne dese, İnel Yavı onun sözünden çıkmazdı. Korkut Ata’nın kerametleri çoktu. İki yüz doksan beş yıl yaşadı. Üç padişaha vezir oldu.” (Kargı Ölmez 1996: 250-251).

Bahadır Han, Salur Kazan’ı anlattığı bö-lümde de Korkut Ata’dan bahseder:

“Salur Kazan Kayı Korkut Ata birlen bir zamānda irdi.”

Bu cümleden sonra da Bahadır Han, Dede Korkut’un Salur Kazan hakkındaki ünlü şiirini verir. “Alplar bigler kören bar mu Kazan kibi” nakaratlı bu şiir yedi dörtlükten oluşmuştur (Kar-gı Ölmez 1996: 209-210).

Görüldüğü üzere kaynakların hepsi Dede Korkut’un / Korkut Ata’nın Hz. Muhammed za-manında yaşadığı konusunda hemfikirdir.

Millî Folklor dergisinde yazdığım “Salur Kazan Kimdir?” adlı makalede, Reşideddin ve Bahadır Han Oğuznâmelerinde geçen hanedanla-rı bilinenden eskiye doğru takip ederek İnel Yavı Han / İnal Sır Yavkuy Han’ın İstemi Kağan oldu-ğunu tespit etmiştim. Çin kaynaklarında, Türgiş hükümdarı Sulu Kağan ile ilgili olarak geçen ga-nimetin boylar arasında paylaştırılmaması, bu se-beple boyların birbirine düşmesi kaydını da Dede

Page 8: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

8

DEĞERLERİMİZ

Korkut kitabındaki 12. boy ile karşılaştırmış ve Salur Kazan’ın tarihteki Sulu Kağan olduğunu belirtmiştim (Ercilasun 2002). Dış Oğuz’un İç Oğuz’a asi olduğu 12. Boyda da anlaşmazlığın sebebi ganimetin paylaştırılmamasıdır.

Bumın Kağan’la birlikte Türk Kağanlığı’nın kurucusu olan İstemi Kağan, 552-576 yılları arasında kağanlığın Batı kanadının hükümdarlığını yapmıştır. İstemi Kağan, çağının en büyük iki devleti olan Sasanilerle ve Doğu Roma ile ilişkiler kurmuş, İstanbul’a elçiler gön-dermiş bir hükümdardı. 560’larda ve 570’lerde Türk Kağanlığı (Kök Türkler) dünyanın en bü-yük gücü idi. Devletin sınırları Kırım’dan Büyük Okyanus’a uzanıyor; Çin, Sasani ve Bizans’ın doğu topraklarının kuzeyindeki bütün coğrafya-yı kaplıyordu.

Bilindiği üzere Hz. Muhammed 571 yı-lında doğmuştur. Hıra Dağı’nda ilk ayetlerin ini-şiyle 610’da İslam dini doğmuş, peygamberin 622’de Medine’ye göçü ile de Müslüman Arap Devleti kurulmuştur. Demek ki Muhammed bin Abdullah’ın doğduğu yıl, Türk Devleti’nin Batı kanadında İstemi Kağan hükümdarlık yapmak-taydı. Hz. Muhammed’in hükümdarlık yaptığı 622-632 yıllarında ise Batı Türk Kağanlığı’nın hükümdarı, İstemi’nin torunlarından Toŋa Yab-gu idi.

Oğuznâmelerde Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığının kaydedilmesi, hiç şüphesiz destanla-ra ait bir özelliktir. Efsane, destan ve menkıbe-ler, gerçek olay ve kişiler üzerine kurulu olmakla birlikte birçok mübalağayı da içlerinde barındı-rırlar. Bu metinleri inceleyenler, bir yandan ger-çek olay ve kişileri anlamaya çalışırken bir yan-dan da mübalağaları ortaya koyup yorumlamaya çalışırlar. Ben mübalağalı olan 295 yılı, gerçek-ten yaşamış olan birkaç vezirin, Oğuznâmelerde Korkut Ata / Dede Korkut tarafından temsil edi-len tek bir kişide toplandığı şeklinde yorumluyo-rum.

Hz. Muhammed’in doğduğu tarihe 295 eklenirse 866 tarihi elde edilir. 866, Abbasiler çağıdır. Bu da Bahadır Han’da kaydedilen Kor-kut Ata’nın Abbasoğulları zamanında yaşadığına dair bilgiye uyar.

İstemi Kağan’ın tahta oturduğu 552 tari-hine 295 eklenirse 847 tarihine ulaşılır. Bu ta-rih Uygurlar çağına denk gelir. Bahadır Han’da Dede Korkut’un Salur Kazan zamanında yaşadı-ğı da kaydedilmekteydi. Bizim tesbitimize göre Dede Korkut Kitabı’ndaki Salur Kazan ile Tür-giş hükümdarı Sulu Kağan aynı kişi idi. Sulu Ka-ğan, Türk Kağanlığı’nın Batı kanadının devamı olan Türgişleri 716-737 yılları arasında yöneten hükümdardır. Bu tarihler de 552’den sonraki 295 yıl içine girmektedir.

Bütün bu bilgi ve hesaplamalara göre Dede Korkut’u / Korkut Ata’yı, Batı Türk Ka-ğanlığı (Batı Kök Türkler) ve Türgişlerin hüküm sürdüğü 552-766 yılları arasında yaşamış birkaç veziri temsil eden bir kişilik olarak kabul edebi-liriz.

Atsız’ın ünlü romanı Bozkurtların Ölü-mü’ndeki şu satırlar da bu bakımdan ilgi çe-kicidir:

“Batı Türkleri kağanı olan Tüng Yab-gu Kağan altından bir taht üzerinde oturuyor-du. Yanında Yarkın Katun, sağ ve solda da tiginler, tarkanlar, beğler vardı. Tarkanlar ara-sında ak sakallı Dede Korkut göze çarpıyor-du.” (Atsız 1958: 127).

Öyle anlaşılıyor ki Atsız, Türk ta-rih ve destanları hakkındaki bilgisiyle Dede Korkut’un, Batı Türk kağanları çağında yaşa-dığını sezmişti.

KAYNAKLAR

Atsız, Nihâl (1958), Bozkurtların Ölümü, İstanbul, Türkiye Yayınevi.

Ercilasun, Ahmet B. (2002), “Salur Kazan Kimdir?”, Millî Folklor, sayı 56 (Kış), Ankara.

Ergin, Muharrem (1989), Dede Korkut Ki-tabı I – Giriş-Metin-Faksimile, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları.

Kargı Ölmez, Zuhal (1996), Ebulgazi Ba-hadır Han – Şecere-i Terākime (Türkmenlerin Soykütüğü), Ankara, Simurg Yayınları.

Kırzıoğlu, Fahrettin (1949), “Câm-ı Cem-Âyîn (Bayatlı Mahmud oğlu Hasan)”, Osman-lı Tarihleri I (Düzenliyen: Çiftçioğlu N. Atsız),

Page 9: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

9

DEĞERLERİMİZ

İstanbul, Türkiye Yayınevi.

Köprülü, Fuat (1991), Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, Diyanet İşleri Baş-kanlığı Yayınları.

Togan, A. Zeki Velidî (1972), Oğuz Destanı – Reşideddin Oğuznâmesi, Tercüme ve Tahli-li, İstanbul.

ANADOLU

Altaylardan kopup gelen kurt benim

Malazgirt’le tapulanan yurt benim

Zeybek, Seğmen,Efe,Dadaş, kürt benim

Nakış nakış,desenlerle doluyum

Koçyiğit diyarı ANADOLUYUM...

Edirneden Karsa, Muğladan Vana

Uzansam İzmirden can Erzincana

Bir taşını vermem bütün cihana

Ormanıyla, gölleriyle Boluyum

Güz gelende sarı ANADOLUYUM...

Pek çok medeniyet izi var bende

Hiç dinmeyen ağrı,sızı var bende

Nice milletlerin gözü var bende

Şarkla garbın tek bağlantı yoluyum

Ben sevgi pınarı ANADOLUYUM...

Çok krala, bahçe oldum, bağ oldum

Fatih ile yepyeni bir çağ oldum

Ağrı, Süphan, Erciyeste dağ oldum

Başı karlı, etekleri suluyum

Aşılmaz dağları, ANADOLUYUM...

Dostça yaklaşana kucak açarım

Düşmanca gelene ölüm saçarım

Ne ürkek, ne korkak, ne de naçarım

Pamuğa sarılmış bir Köroğluyum

Sarsmaz naraları.. ANADOLUYUM...

Eyyüp el Ensari Sultan’dan beri

Koynumda beledim evliya, piri

Sayısız şehidin, gazinin yeri

Üstlerinde bayrak, altta çuluyum

Şad olsun ruhları.. ANADOLUYUM...

Selçukluyu, Osmanlıyı besledim

Her yanımı minareyle süsledim

Düşman sardı Atamızı sesledim

Kurtardı.. Allah’ın aziz kuluyum

Türk’ün yoğu , varı ANADOLUYUM...

BAKİ KARABIÇAK

“Bir millete, özellikle bir milletin iş başın-da bulunan yöneticilerinde özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdi-ği duygulardan üstün olursa, memleketin yıkı-lıp kaybolması kaçınılmaz bir sondur.”

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Page 10: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

10

dosya

1. GİRİŞ

Mülkiyet açısından toprağın sahibini nasıl arıyorsak, ülke topraklarının bütününü düşün-düğü-müzde, sahiplerinin kimler olduğunu da bilmek isteriz. Nasıl taşınmaz malların herhan-gi biri üzerinde vaki tecavüz ve herhangi bir hak iddiası karşısında sahibinin tavır almasını, topraklarını belgeleriyle savunmasını normal karşılıyorsak; ülke topraklarına veya onun bir parçasına vaki iddia ve tecavüzlere karşı, o ülke toplumlarının sahipliklerini gösterme durumu doğar. Bu bakımdan Türkiye’nin Türklere ait olduğunu dost ve düşman herkese göstermemiz gerekir. Bu tavrı gösterecek olan ülkenin sahibi Türk milletidir. Onun adına bu sahiplenmeyi ya-pacak olansa milletin teşkilâtı olan devlettir.

Milletlerin ülke topraklarına sahipliği, on-ların üzerinde yaşadıkları toprak parçalarına vurdukları damga ile tezahür eder. Toprakların kimlere ait olduğunun delili ve tapu senedi olan bu damgalar, bir milleti vatanına bağlamakta ve milleti teşkil eden kabile, boy, aşiret gibi unsur-lar ve fertler arasında millî birlik ve bütünlüğü sağlamaktadır. Aslında böylece millet dediğimiz sosyal birlik doğmaktadır.

Türkler, İlk Çağ’dan başlayarak Orta Asya’dan Uzak Doğu’ya, Hindistan’a, Ön Asya’ya, Orta Avrupa’ya ve Balkanlar’a büyük çapta istilâ ve göçler yaparak, buralarda devlet-ler ve imparatorluklar kurmuşlardır. Bu göçlerin büyük ve en önemlileri, Hun, Göktürk, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde olmuştur. Selçuklu ön-cesi Türkler büyük yayılma ve tesir icra etmele-rine rağmen, zamanla izleri tarihin derinliklerin-de kaybolurken; son dönem göçlerin izleri daha kalıcı olmuş, üzerinde yaşadığımız toprak-ların

Türk vatanı olmasını sağlamıştır.

Ana vatanlarında ekonomik bakımdan dışa bağlı olan Türkler, coğrafi şartlar ve iç mücade-leler yanında dış mücadelelerini de akınlar ve istilâlar şeklinde devam ettirmişlerdir. Türkler tarih boyunca geçici akınlarda bulundukları gibi, kıtlıklar, nüfus artışı, bir kavmin diğer kavmi sürüp çıkarması gibi sebeplerle göç etmek mec-buriyetinde kalınca, ana vatanlarını terk ederek yeni yurtlar edinmişler; orada yabancı soy ve dinden kavimleri idareleri altına almışlar, çoğu zaman bunlar içinde eriyip gitmişlerdir.

Türkler, ana vatanlarında iken, idare eden ve idare edilenler genellikle aynı soydan olduğun-dan varlıklarını devam ettirmelerinde sıkıntıları olmamıştı. Anavatan dışında kurulan devletlerde Anado-lu’da kurulan Türk devleti dışında hâkim tabakayı teşkil etmelerine rağmen, idare edilen geniş halk kit-leleri başka din, soy, başka mede-niyet mensubu olduklarından; belli bir süre sonra erimiş, Türklüklerini kaybetmişerdir.

Türkler muhtelif coğrafi sahalarda değişik adlar altında devletler kurmuşlardır. Bu devlet-ler, ge-nellikle kurucularının adıyla anılmışlar, kavim adı ikinci plânda kalmıştır. Aslında hep-si Türk devleti olduğu hâlde sadece hanedan adı devlet adı olarak geçmekte, millet adı ikinci plânda kalmaktadır. Bu millet şuurunun oluş-masında gecikmeye sebep olmuştur. Göktürkler dışında, devlet adı olarak Türk ismi kullanılma-mıştır.

Milletler arasında ebedi dostluk ne de ebedi düşmanlık vardır. Bu, dünyada milletler arası ilişki-lerde geçerli olan ve herkesçe bilinen bir kaidedir. Ancak bu kaidenin bir istisnası vardır. O da söz ko-nusu olan Türk Milleti ise, muha-

TÜRKLERİN ANADOLU’YA GÖÇLERİ VE İSKÂN EDİLMELERİ

Mehmet DİKİCİTürk Aydınları Vakfı Başkanı

Page 11: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

11

dosya

lifleri devamlı olarak düşmanlıklarını devam et-tirirler. Hatta bazıları bu düşmanlıklarını gizleme ihtiyacı hissetmez, bütün güçleri ile her fırsatı değerlendirir, Türkiye’ye ve Türklere zarar ve-rebileceğine inandıkları her silâhı kullanırlar. Bu tavırlarını memleketlerinde açıkça sergilerken, ülkeleri dışında, ülkemiz içinde kendilerine ye-terli sayıda destekçi işbirlikçileri bulurlar.

Türk milletinin tarih boyunca sürekli düşman-ları olmuştur. Türk ülkesi, düşmanlarının men-faat doğrularının kesiştiği bir noktada kurulmuş, âdeta düşmanlıklar denizi ile çevrili bir ada gibi-dir. Bu hal Türk milletinin alışageldiği bir hâldir. Geçmişte olduğu gibi Türkiye’nin coğrafî, askerî ve ekonomik yönlerden sahip olduğu stratejik ko-numu, Türk Devleti’ni devamlı bir mücadelenin içine çekmektedir. Çünkü emperyalistler tarafın-dan istenmeyen mücadelelerin içine çekilmesi yönünde zorlanmaktadır. Bu amaçla etnik ayrım-cılık ve dinî inançların istismarı çok kolay seçilen yollardır.

Tarih boyunca düşmanlarının Türkleri sa-vaşarak yendikleri görülmemiş, bu durumu bildiklerin-den başka kolay bir yolu seçmişlerdir. Belli ki, bu yol başarılarında etkili olmuştur. Asıl gayeleri ve he-defleri, Türk’ü Türk’e kırdırmadır. Bu taktik Türk düşmanları tarafından bilinen ve sıkça başvurulan bir yoldur. Durumu Lasio Ra-sonyi: Birçok hallerde Türk halkının katili yine Türk halkları olmuştur, sözle-riyle açıklamakta-dır.

Düşmanın bu taktiği; aramızdaki küçük ve as-lında önemsiz farklılıkları büyüterek, milletimizi bölme şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Uygula-ma kolaylığı sebebiyle bu yolu tercih etmektedir-ler. Gü-nümüzdeki bölücü faaliyetler, zayıf nok-talarımızın düşmanlarımızca tespit edilerek bize karşı kullanıl-masından ibarettir.

Buna karşı bir nevi savunma yolu olarak se-çilen, ancak daha büyük bir hata olarak ortaya çıkan durum ise, Anadolu’da bir mozaikten söz edilmesidir. Problemler yeterli değilmiş, yakın tarihimizde bu topraklarda yaşayanların iddiala-rı çok faydalı olmuş gibi, neredeyse burada ya-

şayan tarih öncesi insan-ları da devreye sokarak yeni parçalanma kaynakları yaratılmakta, bunla-rın Türk olmadıkları iddiasını vurgulayarak, du-rumumuzu zayıflatmayı hedeflemektedirler. Bu iddianın tarihî gerçeklerle hiçbir alaka-sı yoktur. Bu toplumlar çeşitli sebeplerle yüzyıllar öncesi yeryüzünden silinmişler, tarih olmuşlar, geriye sadece isimleri kalmıştır.

Türkiye’de eğer küçük farklılıklar, kültürel zenginliklerden söz edilmek isteniyorsa; ancak bunun için de yine Türk mozaiğinden söz etmek yerine bir ebrudan ve Türk millî kültür değerle-rinden söz edilmesi daha doğru olacaktır. Çünkü daha önce Anadolu’ya gelen Türklerden söz et-mesek bile Türk milleti, 900 yıl önce bu ülkeyi fethetmiş, büyük çoğunlukla buraya yerleşmiş, bu süre içerisinde kesinti-siz olarak hâkimiyetle yaşamıştır. Ülkede bu tarihe kadar hiçbir yaban-cı güç varlık gösterememiştir. Dünyanın hiçbir ülkesinde, bu kadar uzun süre vatanlaştırarak yaşadığı topraklarda yabancı varlığından ve on-ların haklarından söz edilmez. Bu topraklarda hâkimiyetle yaşayan Türklerin topraklarının bir karışını dahi başkalarına terk etmesi düşünüle-mez. Kaldı ki, bu topraklar Bizans’tan fetih so-nucu devra-lınmıştır. Geri isteyip alabilecek bir Bizans da yoktur.

Bu uzun süre içinde varlık göstermeyenlerin, ülke üzerinde herhangi bir hak iddiasında bulun-ma hakları olamaz. Aksi hâlde dünyada birçok devletin varlığına son vermek gerekir.

Dünyada çeşitli milletlerin, ekonomik ve stratejik yönden kendileri için hayati ehemmiyeti haiz, hatta bekası ile ilgili gördüğü kültürel he-gemonyaları ve hâkimiyet mücadeleleri vardır. Türkiye Asya ve Avrupa kıtaları topraklarında kurulmakla beraber aynı zamanda bir Orta Doğu ülkesidir. Stratejik bir önemi haizdir.

Bu önemli coğrafyada Türkiye’yi, dünya mil-letleriyle karşı karşıya getiren çok sayıda olum-suz faktörün bir araya gelmiş olması büyük ta-lihsizliktir.

Bu durum hele de ortak hedef Türkiye’yi güç-süz ve kendileri için zararsız hâle getirmek

Page 12: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

12

olunca; düşmanı hedefe götürecek, bizim için zararlı olan zayıf noktalarımız öne çıka-rılmıştır. Türki-ye’deki mücadele bu noktada yoğunlaşmıştır. Türkiye, kendisini olumsuz baskılardan kurtaracak, güç-lendirecek olan adımları atamamıştır. Türk devleti kendi gü-cünü toplayıp, ekonomik ve kültürel prob-lemlerini çözmesi bugüne kadar mümkün ola-mamıştır.

Bu problemler Türk milletini var olma ya da yok olma noktasına getirmiştir. Türk düş-manları içte ve dışta birleşerek, saldırılarını sürüdürmekteler. Türkiye’de Türk yoktur dere-cesine vardırılan aşırı iddi-alar çeşitli platform-larda dile getirilmekte, olumsuz düşüncelerini ortaya koyarak yıkıcı faaliyetlerini sürdürmek-tedirler.

Bu düşüncemizin dayanağı olarak, Türkiye’de asırlardır var olan Türklerin sürekli göçlerle nüfu-sunun gençleştiği, yenilendiği, dinamizm kazandığı ve bunların Anadolu’yu Türk ana yurdu hâline ge-tirdiği gerçeğidir. Bunlar tarihî bazı özellik ve olaylarla açıkla-maya çalışılmıştır. Binlerce yıldır dini, dili kül-türü ile birbirleriyle karışıp, kaynaşmış ve bü-tünleşmiş olan insanlardan oluşan Türk milleti vardır. Yani Anadolu’muzda yaşayan insanlar arasında yabancı yoktur. Ancak aramızı açmak ve birbirimize düşürmek isteyenler vardır.

2. BOZKIR KÜLTÜRÜ VE TÜRKLERİN GÖÇ SEBEPLERİ

Ana yurtları Orta Asya’da yaşayan Türk-ler çeşitli sebeplerle buradan doğuya, batıya, kuzeye ve güneye doğru yayılmışlardır. Bu göçlere geniş otlaklar, verimsiz düzlükler ve kumlu çöllerden oluşan Orta Asya’nın tabiat ve iklim şartlarının olumsuz etkisi sebep ola-rak sayılmıştır. Orta Asya yaylasının iklimi çok serttir. Isı günde 30 derece farklılık gösterir. Kışın sıfırın altında 26 iken yazın 36-38, çıplak çöllerde 50-60 dereceye kadar yükselir.

Doğal afetler ve salgın hastalıklar, nüfus ar-tışı, hayvan çokluğu ve otlak yetersizliği; siyasî an-laşmazlıklar sebebiyle çıkan kardeş kavga-ları, ağır iç ve dış baskılar, özellikle de Çin baskısı göç sebep-lerindendir. Türk töresi ge-

reği devlet hakanın mülkü sayılmakta, ölümü halinde evlatlarına intikal et-mektedir. Burada-ki mülk, mülkiyet açısından değil, hâkimiyet açısındandır. Bu sebeple de göç edilmek-tedir. Ayrıca Orta Asya ekonomik şartları toplumları binlerce yıl sürecek akınlara, göçlere sürükle-miştir. Toprağa bağlılık bu akıncı kitleleri yeni ümitler, yeni hayat tarzlarına sevk etmiştir. Fe-tih arzusu ve yeni vatanlar kurma fikri, kızılel-ma ve ötüken ülküsü de bunlar arasındadır.

Göçlerin büyük bir kısmı dünyaya nizam verme, barışı sağlama amacına yöneliktir. Bu ülküye göre Batı, fizikî ve maddî anlamda ka-ranlık ise de manevî anlamda kutsalların aş-kının vuku bulduğu yer olarak manen aydın-lıktır. Diğer uluslar maddî ve manevî ışığı hep doğuda arayıp hep doğuya yöne-lirken, zaten doğumlarıyla doğulu olan ve ışığı temsil eden Türk soylular, ülküleri gereği tanrısal aşkı ara-mak için batıya yönelmişlerdir.

Türk milleti zaruri hallerde göç etse de hiçbir zaman göçebe bir millet değildir. Eski Türk boyları-nın, vatanlarının iklim ve tabi-atı icabı olarak yazlık ve kışlık belirli yerleş-me mekânları yani yaylaları ve kışlakları var-dı. Büyük çaplı yer değiştirmeler, yerleşmek yeni vatan bulmak için yaptıkları göçleri gö-çebelikle ifade edilemez. Gidilen ve dönülen yerlerde belirsizlik yoktu. Yazın geçirdikleri yazlıklar, kışın kaldıkları kışlık yerler vardı. Dışına çıkamadıkları hukuken tayin edilmiş yerleri vardı.

Devamlı kullandıklarından sahipleri belli olan sürekli kışlaklar, zamanla göçerevli Türk-lerde bile yavaş yavaş köylere ve yerleşme yer-lerine dönmüşlerdi.

Anadolu’da Proto-Türkler: Türkler, tarih boyunca yaptıkları göçlerle âdeta Orta Asya dışına taş-mışlar, dünyanın her tarafına dağıl-mışlardır. Bu göçler sonucu, vardıkları yerlerde yeterli nüfus kesafe-tini sağlayamamışlardır. Bu sebeple karşılaştıkları toplumlar içerisin de eriyip gitmişlerdir. Belirli süreler sonunda kaybolmalarında etkili olan en önemli faktör, Türk-lerin kolay asimile olmalarıdır.Türklerin Orta Asya’dan çıktıktan sonra en kalıcı olabil

dosya

Page 13: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

13

dikleri yer Ana-dolu olmuştur.

Anadolu’da Türk izleri çok eski devirlere buraya geldiklerini gösteriyor. Kazım Mirşan, Anadolu Prototürkleri adlı eserinde yeraltı kazılarında elde edilen belgelerin okunması sonucu ulaşılan bilgiler-den istifade ederek Anadolu’da yaşamış olan Prototürkler hak-kında bilgiler aktarmakta: “M.Ö. 1980’de UWON’ların (Mukaddes Hunlar) Erenköy’e (İstanbul) yerleştiklerine şahit oluyoruz…1 Arapçada bir-çok Proto–Türkçe kelime bulun-ması Anadolu’nun en azından 4000 yıldan beri Türkler tarafından iskân edilmekte olduğunu açık olarak kanıtlamaktadır…2 ÖNRE BINA BAŞI da M.Ö. 516 yılında ÜRÜN BEG’in OQARA UBULUQIG ONI olarak OYURUM ATIN OYOĞI (İstanbul) tahtına oturduğunu söy-lüyor.”3 demektedir.

3. ANADOLU’NUN DEĞİŞİK YERLE-RİNDEKİ MAĞARA RESİMLERİ VE ME-ZAR TAŞLARI

İlk Çağda yaşayan insanlar yazı keşfedil-mediği için kitap yazma imkânlarından mah-rumdu. Bu ihtiyaçlarını mağara duvarlarına taşlar üzerine yaptıkları resimlerle gidermeye çalıştılar. Çok yaygın bir gelenek hâlinde, ma-ğaraların iç duvarlarına yüzlerce boyalı resim yapılmıştır. Mağara duvarlarına çizi-len insan, tanrı, tanrıça, güneş ve hayvan resimleri, günü-müzden 15 bin yıl öncesine aittir.4

Kazım Mirşan, ömrünü Türklerin kökenini araştırmaya adamış ve birçok bilim adamınca da kabul edildiği üzere geçmişi M.Ö. 15 bin yılına dayanan Türklerin tamga dilini (damga) çözümlemiştir.5

Orta Asya insanı M.Ö. 30 bin yıllarında kayalara resim yapmaya başlamıştır. Bu kaya resimleri gelişerek tekrarlanan kavramlar sa-bitleşip M.Ö. 15 bin yıllarında, sembol şekil-ler hâlini almaya başla-mıştır. Bunlara petrog-lif, yani yazı elemanları içeren kaya resimleri deniyor. Bu sembol şekiller biçi-mindeki yazı elemanlarına Orta Asya’da tamga (damga) adı verilmiştir. Sadece Doğu Anadolu yayla-sında tarihleri M.Ö. 15.000-1.000 olarak tespit edi-len tam 45 bin kaya üstü ve mağara resmi mev-

cuttur.6

Doğu Anadolu’da Malatya, Adıyaman çev-resi, Kars-Van yöresinde (M.Ö. 15.000–7.000), Hakkâri dağlarında (Yedisalkım yöresinde, nehir yatakları üstünde rastlanan mağralarda) keşfedilen sayısız kaya kabartmaları ve resim-ler Türk varlığını ortaya koyan önemli belge-lerdir.

Gevaruk (M.Ö. 10.000–8.000) Ovası’nda (Hakkâri) ve Tir-i-şin (M.Ö. 6.000) yaylasın-daki stilize kabartmalar, Erzurum Cunni Ma-ğarası ve Ayzani’de (Çavdarhisar-Kütahya) bulunan Zeus Tapınağı’nın taşlarıyla benzer-likler göstermesi açısından önemlidir. O yö-renin eski Türk aşiretlerine ait olduğunu gös-termektedir. Cunni Mağarası (M.Ö. 3.000) yazıtları, Erzurum-Karayazı ilçesi Salyamaç Köyü yakın-larındadır. Türkler M.Ö. 650’lerde Ahlât’ta dünyanın en büyük kentlerinden birini kurmuşlardır.

Adıyaman, Malatya, Palanlı Kayaaltı sığı-nağı tasvirleri 10 bin yıl öncesine; Kars–Ka-ğızman–Camışlı köyü Yazılı Kaya kaya altı sığınağı ile Kurbağa Mağarası’nda çok sayıda alageyik, dağ keçisi, at, öküz, eşek, insan figür-leri ile avda hayvanları yakalatmak için kulla-nılan tuzak sahneleri teşkil et-mektedir. Bunlar 12.000–7.000 yılları, Doğu’da Van Bölgesin-deki boyalı mağara resimleri 15.000–8.000 yıllarına aittir. Yine, Yeşilbahçe, Yedisalkım, Çapanuk ve Bıhırı gibi tarih öncesi çağlara ait kültür merkezlerinde, çok yaygın bir gelenek hâlinde, mağaraların iç duvarlarına yüzlerce boyalı resim yapıl-mıştır.7

Oltu kütüphanesinin bahçesine getirilen çok sayıda koyun, koç ve at mezar taşları, Van bölgesin-de yapılan Urartu kazılarında İskitle-re ait çok sayıda arkeolojik materyal ortaya çı-karılmıştır. Doğu Anadolu Bölgesinde koyun-koç ve at şekilli mezar taşlarının çeşitlilik ve sayısal yoğunluğuna Tunceli bölgesinde rast-lanmaktadır. Iğdır ili çevresinde çok sayıda ko-yun, koç şekilli mezar taşı belirlenmiştir.

Bitlis bölgesi, Ahlât mezar taşları hiç şüp-hesiz Orta Asya Türk kültürünün Anadolu’daki en önemli şaheserleridir.

dosya

Page 14: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

14

Ahlât mezar taşları bazı örnekleriyle Külti-ğin, Bilge Kağan ve Orhun Vadisi’ndeki anıt-larla büyük bir benzerlik göstermektedir.8

4. ÖN ASYA’YA ANADOLU’YA İSLAM ÖNCESİ TÜRK GÖÇLERİ

Anadolu’ya çok eski tarihlerden beri Orta Asya’dan göçler olmuştur. Bu sebeple Türkle-rin gele-rek bu topraklara yerleştikleri, burala-rı vatanlaştırdıkları, devletler ve medeniyetler kurdukları, önceden gelenlerin zamanla tarihî devirlerini tamamlayarak varlıklarının son bul-duğu yani ölü toplumlar hâline geldikleri bir gerçektir. Milat öncesi toplumlar bu şekilde ta-rih sahnesinden ayrılırken Orta Asya’dan yeni göçlerin yapıldığını, çeşitli sebeplerle değişik yollarla Anadolu’ya gelen Türk kavimleri olan Saka-ların, Hunların, Sabarlar’ın Anadolu’ya gelip yerleştiklerini biliyoruz. Yine bazı Türk kavimlerinin, Avarların, Kumanların, Peçe-neklerin, Uzların Anadolu’ya geldiklerinden haberdarız. Özellikle Balkan-lar’a gelen ve zamanla Bizans hâkimiyetine giren; onların ordularında görev alan Peçenek ve Uzların, Bizanslılar tarafından zaten tenhalaşmış olan Anadolu’ya getirilerek iskân edildikleri bilin-mektedir.

Anadolu’da Hattiler denilen Türk kavmi hüküm sürerken, 2. Bin yılına doğru Hint-Avrupalı bir kavim olan Hititler çok az sayıda ve bir idareci zümre olarak gelip yönetimi ele geçirdiler, Hatti ülkesine hâkim oldular. Hitit-ler kendilerine Nesalılar diyorlardı.

Almanya ve İtalya’da faşizmin ve ırkçılığın kol gezdiği yıllarda Hititlere Alman gözüyle bakılmış-tır. Almanlar, kazılar yapmış, elde edilen belgeleri götürmüşlerdir. Anadolu’da hak iddia ediyorlar.

Kimmerlerin bir bölümü M.Ö. 8. yüzyıl-da Ön Asya’ya gittiler. Atlı-göçebe Sakaların Doğu Ana-dolu’ya ilk Türkler olarak yerleş-mesi M.Ö. 680’dir. İkinci daha kuvvetli kolu M.Ö. 655’te Gogo adlı hükümdarın önderli-ğinde Kafkasları aşarak daha aşağılara inmiş-lerdir. Sakaların Arsak kolu M.Ö. 655-255 yıl-ları arasında 400 yıllık hâkimiyetini Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sürdürmüştür.

Bulgar Türkleri ve Vanandlar Anadolu’ya M.Ö. 149-127 yılları arasında gelerek Kars ve Pasin ovalarına yerleştiler. 530 senesinde Bizans’a yenilen Bulgar Türklerinin bir kısmı Anadolu’ya geçirile-rek, Trabzon havalisi ile Çoruh ve Yukarı Fırat bölgesine yerleştirilmiş-lerdir. Kars ismi Bulgar Türkleri-nin Velentur boyunun Karsak oymağından kalmadır.

Anadolu’ya yapılan diğer bir Asya Hun Türkleri akını 395 tarihlidir. 398’de tekrar-lanmıştır. 2. Büyük göç dalgası ile 466’da Avrupa Hunlarından Ağaçeriler gelip Doğu Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Atilla’nın ölü-münden sonra Hunların bir kısmı Orta Asya’ya dönmüş, kalanların bir bölümü 6. yüzyılda Anadolu’ya gelerek Sivas, Karaman ve Konya dolaylarına yerleşmişlerdir.

Hun istilasından sonra ikinci Türk istila-sı Sabar Türkleri tarafından yapıldı. Sabarlar Orta As-ya’dan akıp geldiler, Ege Havzasını doldurdular. 516 yılında Kayseri, Konya ve Ankara’ya kadar ilerle-yip akınlar yaptılar. Türklerin 3. Dalga göçünü Sabirler yapmış, 515 yılında Derbent’e, 527’de Bakü ve Kuba arasına yerleşmişlerdir. Hazar Türklerinin 525’ten 612 yılına kadar süren hâkimiyetleri olmuştur.

5. ANADOLU’YA HIRİSTİYAN TÜRK-LERİN YERLEŞTİRİLMESİ

Türk topluluklarından bir kısmı da Avrupa’ya göç etmişlerdir. Bu akınlar Bizans’ı meşgul ettiğin-den Anadolu’nun fethinde ko-laylıklar sağlamıştır. Bizanslılar, Hıristiyanlaş-tırdıkları bu Türk toplulukla-rını Anadolu’ya iskân ettiklerinden, bu topraklardaki Türk nü-fusunun artışına sebep olmuşlardır. Avru-pa yönünde olan bu göçler, Peçenek, onu takip eden Uz, daha sonraki Kuman kavim göçü, birbiriyle sıkı sıkıya bağlıdır. Türklüğün Doğu Avrupa bozkırlarındaki son büyük, müstakil kavim dalgası açıkla-nan üç kavimle son bul-muştur.9

Türklerin Bizans’la mücadeleleri özellikle Abbasiler devrinde yoğunlaşmıştır. Abbasi or-dusunda bulunan ve Türkistan ve Horasan’dan Anadolu’ya getirilerek Bizans’a karşı gazalar

dosya

Page 15: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

15

da bulunan gönüllü gaziler arasında çok sayı-da Müslüman Türk vardır. Bunlar Tarsus, Misis, Anazarba, Adana, Haruniyye, Bagras, İskende-run, Maraş, Kemah, Samsat, Adıyaman, Harput, Amid, (eski Diyarbakır), Silvan, Erzen, Malatya, Bitlis, Malazgirt, Ahlât, Erciş ve Kalikala (eski Erzurum) gibi şehirlerin fethini takiben buralara yerleştirilmişlerdir.

Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişlerin-den önce de henüz Müslüman olmayan Türk-ler Bizans İmparatorluğu’nca Anadolu’da iskân edilmişlerdi. Hıristiyan misyonerlerin, Orta As-ya’daki faaliyetleri neticesiz kalırken; Rusya’da-ki, kuzey Kafkasya’daki Hazar ülkesindeki ve Balkanlar’daki çalışmaları sonuç verici olmuş, bazı Türk urukları ve boyları, Hıristiyanlaşmıştır. Hıristiyanlaşan Avar, Bulgar, Pe-çenek, Uz, Ku-man–Kıpçak Türkleri, Bizans ve diğer devletle-rin ordularında mühim hizmetler görmüş-lerdir. Bunlar Oğuz Türklerinin Anadolu’yu fethinden 4–5 asır önce buranın yerleşme tarihinde önemli roller oynamışlar, gelip yer tutmuşlardı.10

6. DOĞAL AFETLER: DEPREMLER, SAL-GIN HASTALIKLAR

Dünyada 1. ve 2. yüzyıllarda meydana gelen depremler ve salgın hastalıklar dolayısıyla nü-fus son derece azalmıştı. Bu nüfus azalmasından Anadolu’daki nüfus da nasibini almıştı. Müs-lüman Türkler Anadolu’ya geldiklerinde bura-yı tenhalaşmış bir şekilde buldular. Depremler, hastalıklar, gerekse Bi-zans–İran, Bizans–Arap mücadeleleri sebebiyle yerli nüfus azalmıştı. Gü-vensizlik ortamında özellikle de iç kısımlar terk edilerek boşaltılmış, yerli halkın büyük bir kıs-mı kıyı şehirlerine göçmüşlerdi. Ana-dolu’daki 40 bin köyden 36 bini terk edilmiş, ıssızlaşmıştı. Türkler, Selçuklu fetihleriyle başlayan göç-lerle Anadolu’ya gelip Türkleştirdiler.

Anadolu’da çok sayıda deprem meydana gel-miştir. 1. ve 2. yüzyıllar ile 5. ve 6. yüzyıllarda mey-dana gelenleri büyük felaketlere sebep ol-muş, bulaşıcı hastalıklar ve kıtlıklar nüfusun azal-masına sebep olmuştur. Çok sayıda şehir yıkıl-mış, harabeye dönüşmüştür. Bu depremler büyük ölçüde nüfus kaybına sebep olmuş, Anadolu’da nüfus yüzde ona kadar düşmüştür.

Antakya’da meydana gelen depremlerden söz etmemiz bu felaketler hakkında yeterli fikri vere-cektir.

Antakya’da 526 yılında yaşanan deprem şeh-ri yerle bir etmiş, 250-300 bin kişi ölmüş, 5 gün bo-yunca yangın devam etmiştir. İki yıl geçtikten sonra 528’de Antakya tarihinin en büyük dep-remi mey-dana gelmiş, 557’de şehir depremle sarsılmıştır. 588 depreminde 60 bin kişi hayatını kaybetmiştir. 712’de yeni bir deprem meydana gelmiştir. 848 depreminde 20 bin kişi hayatını kaybetmiştir. 860 dep-remi çevrede de büyük ha-sar meydana getirmiştir. 956 depremi Antakya’nın yanı sıra İskenderiye ve Mısır’da da etkili olmuş-tur. 971’de 1053’te ve 1072, 1974, 1075, 1082, 1091’de depremler olmuştur. Anadolu’da Efes, Bergama, Pamukkale gibi yerlerdeki harabe şehir kalıntıları önemli örneklerdir. Türkmenlerin göç-leri başladığında, Anadolu’da yerli halkın nüfusu çok azalmıştı. Göçler devam eder-ken bir devlet siyaseti olarak Türklerin belli bir plân dâhilinde yerleştirilmesi gerekiyordu.

7. MÜSLÜMAN TÜRKLERİN ANADOLU’YA GİRİŞLERİ

Abbasiler hilafeti zamanında Anadolu gazala-rına devam edilmişti. Sugûr denilen ve İslâmların elinde bulunan Anadolu kesimlerine bilhassa Ho-rasan ordusundan önemli bir kısım yerleştirildi.

751 tarihinde, Müslümanları Orta Asya’dan kovmak üzere gelen büyük Çin ordusu ile İslâm or-dusu Talas’ta, o çağın en büyük savaşına tutu-şurlar: Türkler, Müslümanların tarafına ağırlıkla-rını koyar-lar ve zafer Müslümanların olur. Arap ordularında görev alan Türklerin durumu hakkın-da, El–Mu’tasım devrinde (832–841), Divanü’l–Ceyş’e kaydedilen Türklerin sayısı Es–Şuyuti’ye göre on bin kusur ol-duğunu bildirmektedir. El–Hamevi bu Türklerin sayısının 70 bin İbni Tağ-rı Berdi ise 80 bin kişi oldu-ğunu kaydetmekte-dir.11

Et–Taberi’nin verdiği rakamlar biraz da mü-balağalı değilse hilafet ordusunda ki Türklerin sayısı 200 bine ulaşmıştır.12 Abbasilerden Halife el-Mehdî (775-785) Fergana, İsficab, Belh, Ha-rizm, Herat ve Semerkand halkından pek çok in-sanı Anadolu’ya göndermişti.

dosya

Page 16: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

16

Asker ve sivil olarak gelen Türkler Tarsus, Misis, Anazarva, Adana, Maraş, Malatya, Di-yarbekir, Silvan, Ahlat, Malazgirt ve Erzurum’a yerleştirilmiş; böylece Anadolu’nun Güney ve Doğu kısımları kısmen Maveraünnehir Türkleri tarafından iskân olunmuştu. Halife el-Mütevekkil zamanında (847-861) Abbasi ordusu munhasıran Türklerden ibaretti. Sugur (Bizans hududu) ülkesi de bunların idaresine girdi. Gaza-larla Horasan ve Türkistan’dan gelenleri sayısı her geçen gün artıyordu. Tarsus’un nüfusu 1.000.000’a ulaşmıştı. Ga-zaya çıkanlar sayesinde Sivas, Niksar, Şarki Karahisar, Zamantı, Amasya, Kayseri, Ereğli, Konya, Ermenek, Yalvaç, Larende, Eskişehir, Bergama, Ankara, Çankırı, Ulukışla ve daha birçok irili ufaklı şehir ve kasaba, köy geçici olarak zapt veya yağma ve tahrip edilmişti. Bi-zanslılar bunlara muka-bele edecek teşkilatlar kurmuşlardı. Rumeli’den getirdikleri insanları Sugur bölgesine yerleştirmişlerdi. Bunlar ara-sında Hıristiyan olmuş Türk kavimlerinden Pe-çenek, Kuman ve Uzlar gibi Türkler vardı.13

Anadolu’ya ilk gelen Türklerin sayısı 100 bin kişi idi. Bundan sonra gelen kafile 120 bin, bunları takiben Melikşah’ın gönderdi-ği daha büyük bir kafile hâlinde gelmişti ve 320 bini buluyordu. Arkasın-dan 200 bin ki-şilik kafile daha geldi. Türkmen aşiretleri bir sel gibi Anadolu’ya akıyordu. Kısa sürede 10 milyona yakın Türk gelerek Anadolu’ya yerleşti. Sultan Melikşah’ın ilk saltanat yıl-larında Anado-lu’nun fethi için Artuk Bey ile Tutak’ın komutalarında 100 bin Türk askeri Kapadokya’ya girip yerleş-miştir. Yine Me-likşah, Süleyman-şah’ı 80 bin Türkmen eri ile Rum gazasına göndermiştir. Türkis-tan’dan gelen 120 bin Türkmen erini ona çeri verdi. Nizamülmülk Siyasetname adlı eserinde Bü-yük Sultan Melikşah’ın divanında kayıtlı olan ve ulufe alan ordunun 400 bin atlıya ulaştığını söyler.1 Tuğrul Bey’in zamanında, 20 bin çadır kadar kalabalık bir kitle hâlinde Anadolu’ya gelmişlerdi. Cengiz Han’ın ordusuna mukabe-le göstermeden terk eden urukları 50, hatta 70 bin hane kadardır.14

Batı Anadolu’da Türkmen kitlelerinin gel-me ve yerleşmeleri nüfus itibariyle muazzam bir topla-ma ulaşmıştı. Antalya’nın kuzey ba-tısında, Denizli Dağlarında ve civarında Yani Menderes havalisinde Denizli, Honas ve Da-laman Çal havalisinde 200 bin hane ve Sultan Öyüğü’nden Kütahya’ya kadar uzayan dağlar-da 300 bin ve Kastamonu bölgesinde de 100 bin çadır halk yığılmıştı. Uludağ’dan Tar-sus’a kadar uzanan Batı Anadolu Dağ mıntıkaları Türkmen dağları ismiyle anılmıştır.15

Kıta’nın şimaline Bozok cenubuna Üçok boyları yerleştiği, Denizli Menderes havzasına 200 bin Kastamonu ve Ankara arasındaki vaki Çortanlı dağlarında 30 bin hane Türkmen’in yaşadığı biliniyor.16

Türklerin göçleri Osmanlılar döneminde de devam etmiştir. Anadolu’nun her tarafı-na dağıtılan Oğuz boyları parçalanarak iskân edilmişlerdir. Anadolu’ya Türk göçleri, Kırım Harbi’nden sonra tekrar başlamış, daha son-raki 93 Harbi ile devam etmiştir. Bu harpler neticesinde Balkanlar’dan ve Kafkas-lar’dan büyük göçler olmuş, buralardan gelen Türkler Anadolu’ya getirilerek iskân edilmişlerdir. Bu göçlerle Anadolu tekrar Türklerle dolup taş-mıştır. Böylece Anadolu’nun taşı toprağı Türk-lerle dolmuş-tur.

Geriye dönüşler başladığında bu sefer de Avrupa’dan ve Kafkaslardan Anadolu’ya göç-ler baş-lamıştır.

Tarihçi Justin MacCarthy, Ölüm ve Sürgün adlı eserinde bu meseleleri ele almış, Batılı ta-rihçilerin görmezden geldikleri konuları açığa kavuşturmuştur: Savaşlar süresince 5.060.000 Müslüman Türk öl-müş, 5.381.000 insan da mülteci durumuna düşmüştü.17

1790–1923 arasındaki süreçte 7 milyon-dan fazla insan zorla, Balkanlar, Kafkasya ve Anado-lu’daki yurtlarından edildi. 6 milyon kişi ölenler arasında sayıldı.

1790’da Osmanlı İmparatorluğu’nun Avru-pa’daki sınırları, Tuna Nehri’nin güneyindeki topraklar ile Bosna, Romanya’nın büyük bir kısmını kapsıyordu.

dosya

Page 17: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

17

O toprakların çoğu, Büyük Devletlerin müdahâlesi ve genellikle Osmanlı’yı savaşta yenmeleriyle kay-bedildi. Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan’ın bağımsızlığını Rusya zor-ladı. Büyük Devletler birlikte hareket ederek, Yunanistan’ın bağımsızlığını dayattılar. Avus-turyalılar Bosna’yı ele geçirdiler. 1912’ye gelindiğinde, Balkan ülkeleri kendi başlarına Osmanlı’yı yenecek kadar güçlenmişlerdi.18

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin Edirne’de düzenlediği 3’üncü Dünya Türk Forumu toplantısına katılan ta-rihçi Justin McCarthy, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne Türk-Ermeni İlişkile-rine Ta-rihsel Bakış konulu oturumda, Türklerin Er-menileri katlettiği yönündeki iddialarla ilgili olarak, Böyle bir şeyin olması imkânsız. O dö-nemde yaşayan 1,5 milyon Ermeni yoktu, dedi. MacCarthy, 1,5 milyon Ermeni’nin ölmesinin mümkün olmadığını anlatarak: Bu sayı toplam Ermeni nüfusundan daha fazla. Bu soykırımın gerçek olması durumunda her bir Ermeni’nin iki kere ölmüş olması gerekir. 1912 ile 1921 yılları arasında 3 milyon Müslüman ve 100 bin Ermeni öldü, dedi

8. HAÇLI SEFERLERİ VE ANADOLU’NUN TÜRKİYE ADINI ALMA-SI

Türklerin Anadolu’yu vatanlaştırma mü-cadeleleri sırasında onları en çok meşgul eden olaylardan birisi Haçlı Seferleri’dir. Avrupa’dan ilk hareket edenler maceraperest çapulcu takımı idi. Fakat bu sü-rünün arkasın-dan Avrupa’nın bütün eli silâh tutanlarından, şövalyelerden, kontlardan ve dukalardan mü-teşekkil gerçek bir ordu geliyordu. Bu ordu-nun başında Godefroy de Bouillon vardı. Ordu Bizans’a yaklaştığı zaman 600 bin kişiyi bul-muştu. 1097 Mayıs’ında Haçlılar, Türkiye’nin başkenti İznik’i mu-hasara altına aldılar. 600 bin kişilik sürüye karşı koyamayacaklarını anlayan ve Haçlıların vahşetini bilen Türkler, İznik’i medenî saydıkları Bizans’a teslim et-mek üzere Bizanslılarla müzakereye giriştiler.

Bu sırada Sultan Kılıç Aslan’ın İznik’e yak-laştığı duyuldu. Sultan Kılıç Aslan ile Haçlılar

arasında geçen ve 10’a 1 nispetinde kuvvetler arasında cereyan eden meydan muharebesin-de, her iki taraf da ağır zayiat verdi. Düşmanın kahredici sayı üstünlüğü karşısında meydan muharebesi vererek kesin zafer kazanmanın imkânsızlığını anlayan Türkiye hükümdarı, gerilla harbine karar verdi, geri çekildi.19

Ancak bu çekilmeden sonra Türklerle Haç-lılar arasında Anadolu yaylalarında amansız bir gerilla harbi başladı. Yanında Danişment Gazi gibi Türkiye’nin en büyük kumandanları olan Sultan Kılıç As-lan yaz sıcağı altında düşmanı yakalayabildiği yerde vurmaya, birliklerini ayrı ayrı çevirip kısa vuruş-malarla imhaya muvaf-fak oldu. Antakya’yı kuşatmak üzere Anadolu topraklarını terk eden Haçlı kuv-vetleri, artık 100 bin kişiye inmiş bulunuyordu. Sultan Kılıç Aslan, Anadolu yollarında, gerilla harbiyle ya-rım milyon Haçlıyı yok etmişti.

21 Ekim 1097’de Haçlılar, Antakya’yı mu-hasaraya aldılar. Muhasara 7 aydan fazla sürdü. Gene de Haçlılar, şehri alamayacaklardı. Fakat kaledeki bir Hıristiyan’ın, Türklere ihanet ede-rek Haçlılara yol göstermesi sonucu 2 Haziran 1098’de şehir, Haçlıların eline geçti.20

Haçlılar, yola çıktıktan ancak 3 yıl sonra he-defleri olan Kudüs’e eriştiler. Kudüs önlerine geldik-leri zaman, yola çıktıklarında 600 bin kişi olan Haçlı sürüsü, 40 bine düşmüştü.

Üçüncü Haçlılar Seferi’ne katılan Alman İmparatoru Frederik Barbarossa Konya yolunu yeniden açtı. Ancak Anadolu’da Türk gücü ve nüfus yoğunluğu her hâliyle kendisini göster-mişti. İşte bu sefer-den sonra Hıristiyan dünya-sı, Küçük Asya ve Anadolu ülkesinden Turciha diye söz etmeye başladı. Doğu (İran) ve Arap dünyası ise Rum ve Rumi adını hiç bırakmadı.

Anadolu artık Türklerle dolmuştu. Bu hâli Batılılar da belirtmeye, bu durumu kabullen-meye baş-lamışlardır. Barbarosa’nın Haçlı Seferi’nden başlayarak Batılı yazarlar bu ülke-ye Turchia yani Türkiye diye söz etmeye baş-lamışlar; Turchia’nın sınırlarını belirleme güç-lüğü yanında Anadolu’daki bu Türk niteliğini hangi biçimlerde kendisini ortaya koymuş olur

dosya

Page 18: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

18

sa olsun, o çağlarda yaşayanların gözünde Anadolu’nun Türklük yönü Ülke bütününe bir özellik kazan-dırmıştır.21

Haçlılar, dördüncü Haçlı Seferi ile aslında yardımına geldikleri Bizans’a işgal ordusu ola-rak girdi-ler. İstanbul’u işgal ettiler (1204); bir Latin İmparatorluğu kurduklarını ilân ettiler. Bunun üzerine Bi-zanslılar da İznik’te Haç-lılara karşı ikinci bir İmparatorluk kurdular. Selçuklular 1204’te Trabzon İmpa-ratoru’ndan Sinop’u alarak ilk kez Karadeniz’e açıldılar.22

Haçlı orduları ile uzun süren bir mücade-leden sonra bu sefer de Moğollar Anadolu’yu istilâ etme-ye başladı. Moğollar, Kösedağ ya-kınında (1243) Selçuklu kuvvetlerini yendiler; Kayseri’ye kadar iler-lediler. Konya Selçuklu Sultanlığı Moğolların İran’da kurduğu İlhanlı Devleti’ne haraç ödeyen uydu durumuna düş-tü.

9. ANADOLU’NUN TÜRKLEŞMESİ

Anadolu’nun vatanlaşması, Türkleşmesi ve İslamlaşması tarihî uzun bir süreçte gerçekleş-miştir. Anadolu’nun Türkleşmesinde Türk göç-lerinin büyük rolü olmuştur. Ayrıca Bizans’ın Hıristiyan Türkleri Anadolu’ya geçirmesi onla-rı tampon bölgeye yerleştirmesi, ayrıca Abba-silerin de aynı gayeyle Bizans’la aralarındaki tampon bölgeye Türkleri yerleştirmeleri önem-lidir. Göçler öncesi yerli halkın nüfusunu azal-tan hastalıklar ve sıkça tekrarlanan depremler gibi olayları da dikkate alıp bu olayların nüfus üze-rindeki etkilerini unutmamak gerekir.

Türklerin yoğun göçlerinin başladığı yıl-larda Bizans elinde bulunan Anadolu’da yerli halkın nü-fusu devamlı olarak azalmıştır. Nü-fus azalmasının en önemli sebeplerinden biri-si İslâm ordularının de-vamlı bir savaş ortamı yaratması, güvensizliğin yaygınlaşması sonu-cu sahil şehirlerine göçlerin olması-dır. Bizans yönetiminin kötü idaresinin yarattığı güvensiz-lik ortamı bu göçü hızlandırmıştır. Genellikle Anadolu’nun iç kısımları yerli halk tarafından terk edilip boşaltılınca ıssızlaşmıştır.

Şüphesiz Anadolu’da nüfusun azalmasının başka sebepleri de vardı.

Deprem bölgesi olan Anadolu sık sık sal-lanmış, şehirler yıkılmış, harap olmuştu. Dün-ya tarihinde sözü edilen, 1. ve 2. yüzyıllarda Roma hâkimiyet sahasında yaygınlaşan has-talıklar sebebiyle yerli hal-kın kırılmasına, nüfusun büyük çapta azalmasına sebep olmuş-tu. Anadolu’da yabancı nüfusun azlığının en önemli sebeplerinden biri de geçirilen bu has-talıklardı. Depremler yangın, sel, gibi afetler, savaşlar, yerli ve yabancı nüfusu azaltan diğer sebepler olarak görülmektedir. Depremler, meydana geldikleri bölgelere ve yakınlarına büyük felâketler getiriyor. Yabancı yerli nüfus devamlı azalırken, bu dönemde yoğunlaşan Türk göçleri Anadolu’da Türk nüfusunun de-vamlı olarak artmasına sebep olmuştur.

Anadolu’nun yerli nüfusunun çeşitli sebep-lerle azalması bu şekilde devam ederken, Türk göçleri-nin başladığını görüyoruz. Buralara çeşitli yollardan gelen Türkmenler Türk nüfu-sun artmasına sebep olmuştur. Bunu sağlayan, Anadolu’nun Türkiye adını alması suretiyle vatanlaşmasına sebep olan olay-ları şu şekilde açıklamak mümkündür.

Türklerin Anayurtları olan Orta Asya’dan Batı’ya göçlerinin, Karadeniz’in kuzeyinden Avru-pa’ya, güneyinden Anadolu’ya doğru ol-duğu; bu göçlerin ayrı zamanlarda ayrı toplu-luklar hâlinde, yine kalabalık gruplarla yapıl-dığı bilinen bir gerçektir. Orta Asya’dan Türk göçlerinin tarih boyunca devam ettiği hakkında tarihî deliller vardır. Durum Anadolu’ya doğru yapılan göçler için de böyledir.

İslâm öncesi dönemlerde, hatta Milattan önceki tarihlerde Türklerin Anadolu’ya yerleş-mesi, bura-da devletler ve medeniyetler kura-rak yaşamış olması; Anadolu’daki değişik yer-lerdeki mağaralarda bu-lunan resimler yazılar ve Oğuz damgalarından anlaşılmaktadır.

Orta Asya’dan tarihî Türk göçleri sonucu Balkanlar’a yerleşen Hıristiyan Türklerin, bu-radan Bi-zanslılar tarafından Anadolu’ya geçi-rilerek iskân edilmeleri, Türk nüfus için önemli bir gelişme olmuş-tur. Ayrıca göçlerle gelen ve Hıristiyanlaşan Türklerin tekrar diğer Türkler gibi İslâm dinini kabulü so-nucu, birbirleriyle

dosya

Page 19: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

19

tekrar karışıp kaynaşmaları ile de Türk nü-fusun artmasına sebep olmuşlardır.

Türk askerlerinden oluşturulan İslâm ordu-larının buralara gelmesi ve gelenlerden bir kıs-mının bu-ralara yerleştirilmiş olması da Türk nüfusun artışının önemli sebeplerindendir.

11. yüzyılda başlayan ve Türkmenlerin Anadolu’yu fethi sonucu devam eden göçlerle gelen Türkler, iskân suretiyle buralara yerleş-tirilmiştir. Türk nüfus böylece artmıştır. Daha Selçuklular zama-nında Anadolu Türkleşmiş-tir.

Türkmenlerin yoğun göçleri ile Anadolu’da Türk nüfus bu şekilde çoğunluğu sağladığı gibi, Ana-dolu’ya fazla gelen nüfus Balkanlar’a ak-tarılmıştır.

Balkanlar’daki Türk nüfus bu şekilde yo-ğunlaştıktan sonra, özellikle 1860’tan itibaren buralarda toprak kayıplarının başlaması ile bu felâkete ve zulümlere dayanamayan Türkler, geriye dönerek Ana-dolu’ya göçmeye başla-mışlardır. Ayni şekilde 93 Harbi sonucu Kaf-kaslardan Anadolu’ya yoğun Türk göçleri ol-muştur.

Balkanlar’dan ve Kafkaslardan Anadolu’ya yoğun Türk göçleri büyük bir felâket hâlinde devam etmiştir. Toprak kayıpları ve mecburi göçün sıkıntıları olumsuzluk yaratırken, Ana-dolu Türk nüfusunun artışına olumlu katkıda bulunmuştur. Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan göçler bundan sonra da devam etmiştir. Günü-müzde de devam etmektedir.

Balkan Savaşları sonrasında Doğu illeri-mizde bulunan 1.300.000 Ermeni Türkiye’yi terk etmiştir.

Atatürk ve silâh arkadaşlarının başlattı-ğı ve zaferle neticelendirdiği İstiklâl Savaşı sonucu imzala-nan Lozan Anlaşması gere-ği, Türkiye’de bulunan 1.300.000 Rum da Türkiye’yi terk etmiştir. Bu an-laşma ile 384 bin Türk de Yunanistan’dan Türkiye’ye gel-miştir. Bunlar dışında kalan Batı Trakya Türk-lerine Yunanistan’da, İzmir ve İstanbul Rum-larına da Türkiye’de azınlık hakları verilerek yerlerinde kalmaları sağlanmıştır.

İstiklâl Savaşı sırasında Türkiye nüfusunun 13 milyon civarında olduğu dikkate alınırsa, Türkiye dışına çıkarılan yabancıların sayısı daha iyi değerlendirilebilir.

Verilen bilgiler, sayısal nüfus itibariyle Anadolu’nun nasıl Türkleştiğini ve nasıl Türk vatanı hâli-ne getirildiğini açıkça göstermekte-dir.

Özellikle 900 yıldır Anadolu’da hâkimiyetle yaşayan Türkler, kesintisiz olarak burada yaşa-yarak; bu toprakları canları ve kanları pahasına savunarak, Türk yurdu olduğunu göstermiştir. Artık bu coğraf-ya taşıyla toprağıyla, insanıyla Türkleşmiştir. Burada hâkimiyetle yaşamamız, bu ülkenin Türk yurdu olduğunu tartışmasız hâle getirmiştir. Bu gerçeği kabullenmek iste-meyenler zaman zaman çıkmakta, ancak mil-letimiz bunlara gereken derslerini vermektedir. Kaldı ki, bu toprakları Bizans’tan aldık. Ortada hak iddia edecek Bizans denilen bir devlet de yoktur.

Anadolu’nun bugünkü hâliyle Türkiye ve bütün dünya Türkleri için Ana vatan hâline geldiğini; Türklüğün vatanı olduğunu söyle-yebiliriz. Türklüğün başı sıkıştığında, maddî veya manevî yönden yar-dım umduğu, gerekti-ğinde sığındığı en emin yer Türkiye’dir. Türki-ye Cumhuriyeti Devleti’dir.

Türkiye sadece Türkler için değil, İslâm ül-keleri, hatta bütün dünyada başı sıkışan herke-sin yar-dım umduğu, güvendiği ülkedir. Tarih boyunca Dünya sulhu için Türklere ihtiyaç var-dı. Bugün de bu ihtiyaç fazlasıyla ortaya çık-mıştır. Bu Türklerin tarih boyunca verdiği imti-hanın sonucudur. Yönetimle-rindeki ülkelerde sağladığı güven, huzur ve refahın günümüze olan yansımasıdır. Dünya sulhu için kat-kıları tarih boyunca hiç eksik olmamıştır. Kore’de, Kıbrıs’ta, Somali’de, Bosna–Hersek’te gerçek-leştir-dikleri ise en yeni örneklerdir.

devamı gelecek sayıda ......

dosya

Page 20: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

20

1- GİRİS

Anadolu”yu ve ardından Rumeli”yi yurt tutan ecdadımızın, çok akıllıca ve stratejik nitelikteki bu yerlesiminde Oğuz boylarının tartısılmaz bir yeri vardır.

Özellikle 9. Ve 10. Asırlarda Anadolu coğrafyasında safha safha yoğunlasan Türk yerlesimi, giderek hem batıya doğru serpi-lerek ilerlemis ve hem de Anadolu”yu ve Rumeli”yi kadim Türk yurdu haline getir-mistir.

Makalede, 24 Oğuz boyundan birisi ve aynı zamanda bizim de boyumuz olan Do-durga boyunun adını tasıyan ve günümüze kadar adlarını koruyan yerlesimler ele alın-mıstır.

Makalede, öncelikle Dodurga boyu hak-kında genel bilgilere kısaca yer verilmistir. Ardından makaleye adını veren Denizli”nin saf Türkmen yerlesimi görülen Acıpayam ovasında yer alan Yukarı ve asağı Dodurga yerlesimleri bütün yönleri ile ele alınmıs ve tanıtılmıstır.

2- MATERYAL VE YÖNTEM

Makalede Türk tarihine, Türk boylarına ve Türkçe”ye iliskin kitap ve makalelere, ansiklopedi ve bültenlere, genel nüfus sayı-mı verilerine, vb. Çok yönlü veri kaynakla-rına ulasılmaya çalısılmıstır.

Bunun yanında yerel kültürün güzide ör-neklerini tanıtmak amacıyla kaynak kisilere basvurulmus ve makaleye islenmistir.

3- MUALLİM ALİ VEHBİ TARAFIN-DAN YAPILAN İLK DODURGA TARİFİ (1915)

Rahmetli Muallim Ali VEHBİ tarafın-dan 1331 Rumi (1915 Miladi) tarihinde Yüreğil köyünde yazımı tamamlanan “ACI-PAYAM - Garbikaraağaç Halkının Asırlık Tarihçesi ve Köylerimize Serpilen Maarif isığının Temeli Yüreğil’de Nasıl Kuruldu” adlı eserde, diğer Acıpayam köyleriyle bir-likte ilk kez Dodurga’nın (Resim 1, 2) kısa tanıtımı yapılmıs, insanlarının nasıl bilindiği ve tanındığına iliskin bilgiler verilmis, bazı özellikleri zikredilmistir. Rahmetli Muallim Ali Vehbi tarafından; 1331 (Rumi yıl) tari-hinde, Dodurga’nın tanıtımı amacıyla yazı-lan birkaç paragraph, hatalarına da müda-hale edilmeden asağıda aynen verilmistir:“

Resim 1-2: Dodurga Kasabası. Ardıç Doru”dan Yukarı

Dodurga”nın ve Erentepe”nin görünümü (Osman Ünlü, 2015;

1979).

ACIPAYAM OVASINDA YERLESİK OĞUZ BOYLARINDAN DODURGA’NIN TARİHÇESİ VE GÜNÜMÜZ DODURGA’SI

Dr. Said Dağdaş ; Fatıma Betül Dağdaş

dosya

Page 21: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

21

Dodurga; “eseler dağının batısında Deve tası, Arslan ini, Söbe alan ve Kaya gediği sırtlarının çevrelediği Söğürtlü yayladan çı-kan suları toplayan Koca dere vadisinin met-halinde Ardıçlı doru ile Tepecik arasındaki koyda kuruludur.

1 Osmanlı Cihan Devleti’nin 700. Kurulus yıldönümü hatırasına

ithaf olunur (26 Ağustos 1999).

2 Bu makale, Türk Yurdu Dergisinin Aralık 2001 sayısında, 42.

Ve 49. Sayfaları arasında yayımlanmıstır.

3 22 Ekim 2000 tarihinde yapılan Genel Nüfus Sayımı gayri res-

mi sonucuna göre Dodurga belediyesinin nüfusu 2403 tür.

4 Orman Yüksek Mühendisi (Orman Genel Müdürlüğü

(OGM) (1987-2005); DPT (2005-2011); OGM-Silvikültür Dairesi

bask. (2014 - ---).

5 Said dağdas’ın kızı. Avukat (2018).

Doğusu eseler dağı, Müze çiftliği, batısı Pankaras burnu, kuzeyi Bademli ve Sazak köyleri, güneyi Yazır ile çevrilidir. Yukarı ve asağı adıyle iki mahalleye ayrılan Dodurga (350) hane ve (1480) nüfusludur. Çat bo-ğazından akmakta olan değirmen suyunun yarısı buraya gelmekte, tekmil bahçeleri ve bir kısım tarlaları sulamaktadır. Boğazdan ovaya doğru meyilli bir arazi üzerinde bu-lunan Dodurga bahçelerle çevrilmis ağaçlık-larla örtülmüs yem yesil bir manzarayı ha-vidir. Burada en çok yetisen ağaç (Ceviz ile bademdir) diğer meyvelerde yetismekte ve mahallin ihtiyacını karsılamaktadır…” (Ali Vehbi (1331), s. 343).

“… gürbüzlüğün bir timsali olan bu köy-ler halkının kısa zamanda kalkınması ve re-faha kavusması sağlanmıs olacaktır. Rakımı (1100) olan Dodurga kuytu bir vadide bulun-duğundan soğukların tesirinden korunmakta yayla olmasına rağmen (Bakla) mahsulünü erken çıkarmakta ve kazamızın ilk turfanda-sı olarak satılmaktadır…” (Ali Vehbi (1331), s. 344). Yazar, Yazır için de benzer ifadeleri kullanmıstır: “… Yazır’ın suyu sağlam, ha-vası hostur. Her türlü meyva ve sebze ye-tistirilmekte olan bahçelerinde ilk mahsül (bakla) ve ilk meyvesi de (kirazdır)…” (Ali Vehbi (1331), s. 352).

4- GÜNÜMÜZ DODURGA YERLEŞİ-MİNİN TARİFİ (2009)

Merhum Muallim Ali Vehbi tarafından yu-karıda yapılan tanımlama, Dodurga”nın bir çocuğu olarak tarafımızdan güncellenmistir. İmlâ hatalarından arındırılan, tanımlamada mevcut bazı noksanlıklarının da giderildiği, günümüze uyarlanan yeni ve güncel tanımla-ma asağıda yeniden takdim edilmistir:

“Coğrafî olarak Akdeniz Bölgesi”nin Batı Akdeniz Bölümünde, (Teke Yarımadası) Göller Yöresi’nde bulunan Dodurga Kasa-bası (yerlesimi); Acıpayam Ovasının doğu ucunda meskun, yakın çevrede halen Yuka-rı Dodurga ve Asağı Dodurga olarak bilinen kadimden beri müslüman bir Türk yerlesim birimidir. Doğudan batıya doğru uzanan ve asıl Dodurga olarak da nam salan Yukarı Do-durga ile, bir km daha batıdaki asağı Dodur-ga muhtarlıkları 1971 yılında birleserek, “iki Dodurga’dan olusan” anlamında Dodurgalar adını almıs ve belediye teskilatına kavusmus-tur. Kasaba; 2006 yılında Turizm Merkezi ilan edilen “Salda Gölü Turizm Merkezi”nin de içinde bulunduğu eseler Dağı silsilesinin (dağdas ve Ünlü, 2007) batı yamaçlarında, doğudan batıya uzanan bir yerlesim düzeni-ne sahiptir. Günümüzde, her iki Dodurga her açıdan birbiriyle birlesmis durumdadır.

Yukarı Dodurga; “eseler Dağının batısında, doğudan batıya uzanan daha alçak ve büyük ölçüde çalılıklarla (Q. Coccifera L.) Örtülü ve nadiren ardıçların bulunduğu, (1980’li yılların sonundan itibaren Kızılçam ile ağaç-landırılan sahalar vardır) dağ silsilesinin kıb-lesinde yer alır. Kasabamız poyraza kapalı olup, kıbleye bakar. Doğudan batıya yerle-simi; asağı Değirmen’in hemen üstündeki Deve tası’ndan baslayıp batıya doğru uzanır ve Ardıçlı Doru önündeki Kaya Gediği’nden güney istikamete doğru yayılan bir yamaçta yoğunlasır.

Yukarı Dodurga’nın kıblesinde boy-dan boya, doğudan batıya uzanan, asağı Dodurga’nın bahçelerinin de dahil olduğu Bağarası ve Bağyanı adı verilen sebzelik ve

dosya

Page 22: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

22

meyvelik olarak kullanılan Dodurga’ya has bahçeler yer alır. Verimli ve sulanan bah-çeler, eseler Yaylamızın; Çat Boğazı’nda toplanıp birlesen Yoğunoluk, Delmeoluk (Delm’oluk) ve Kıramıkçı (Gıramıkçı) De-relerinin pınarlarının sularını toplayıp gelen Değirmendere’nin suları ile sulanmakta olup hemen hemen her türlü meyve ve sebze ye-tistirilir.

1990’lı yıllara kadar, “Yaz gelince Bağara-sı’ndaki bahçelere göçmek ve güz girinceye kadar bahçelerde kalmak” örfü bazı aileler tarafından devam ettirilmistir. Günümüz-de, “yaz gelince bahçelere göçmek” örfü-nü sürdüren aile kalmamıstır. Kasabamızın maharetli kadınları ve çiftçileri öteden beri, Acıpayam’ın ilk turfanda ve leziz baklasını, sebze fidelerini ve yine turfanda salatalığını yetistirmekte ve satmakta halen mahirdir-ler…

Dodurga Kasabası, Acıpayam’a 18 km mesafededir. 1990 yılı nüfus sayımı sonuç-larına göre nüfusu 26336, 2008 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine göre nüfusu da 20507’dir.

Yukarı Dodurga; çarsı Mahallesi ve Tuzluk Mahallesi, asağı Dodurga bölümü ise (asağı Mahalle) Muhtarlığı adıyla mahalle muhtar-lığına sahip olup belediyenin halen üç ma-halle muhtarlığı bulunmaktadır.8

6360 sayılı, 6 Aralık 2012 tarih ve 28489 sayılı Resmi Gazete”de yayımlanan, 2014 yılında yapılan mahalli seçimde de uygula-nan “On Dört İlde büyüksehir Belediyesi ve Yirmi Yedi Ilçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde de-ğisiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile bele-diye teskilatı da lağvedilmistir. Kanun doğ-rultsunda mahalleye dönüsen Dodurga, aynı zamanda tek muhtarlık haline getirilmistir (Anonim, 2012).

Kasabanın kuzeydoğusu ve doğusu; ku-zey-güney istikametinde uzanan eseler Dağı silsilesi ve eseler Yaylası ile çevrilidir. Eseler Yaylası düzlüklerinden doğan Değirmende-

re, halk Türkçesinde değirmenlerin bittiği yerden sonra kısaca “Çay” – “Koçaçay” ad-ları ile anılır. Sözgelimi; “Çaya sel gelmis!” Cümlesinde olduğu gibi… Dalaman Çayının kollarından olan ve suyu da yaz mevsiminde bahçelerimizi sulamakta kullanılan Değir-mendere (Dodurga çayı), Yazır Kasabası ile doğal sınır olusturur.

Yukarı Dodurga-Yazır Karayolu üzerinde, Dodurga Çayı üzerindeki Tepecik Mevkiine yakın Helvacı Köprüsü ise, iki Oğuz boyu-nun adını tasıyan kadim yerlesimler arasında ulasımı sağlar.

Kuzeydoğusundan eseler Dağının zirveleri (Akkaya Dorusu (Doruğu): 2268 m) ve zir-venin doğusunda uzanan Değirmendere’nin doğduğu yaylalarımız, Muza mahallesi/çift-liği, kuzeyinde Bademli (Payamlı) köyü ve Sazak Mahallesi ile çevrilidir. Batısında Ka-radağ bulunur. Güneybatısında yine kuzey-güney istikametinde uzanan Karadağ’ın en güney ucu olan Bangraz Burnu ve Denizli-Antalya Karayolu olan ULUYOL bulunur.

Güneyinde Yazır yer alır. Yazır ile birlik-te, güneybatıya doğru hilâl gibi Kasabamızı çevreleyen gümüs ve kumavsarı yerlesimle-ri de komsularımızdır. Adı geçen bu kasaba ve köylerde, sabah ezanları karsılıklı olarak rahatlıkla duyulur. Yöremize yakın çevrede “Yaka Bucağı” da denilmektedir. 2003 yılın-da turizme açılan ve Türkiye’de turizme açık 14 mağaradan biri olan Keloğlanlar Mağa-rası (dağdas ve ark., 2005), Dodurga’dadır. Mağara; Bucakiçi Mevkiinde, Köyyeri deni-len muhitin (küçük tepecik) hemen batısında yükselen Karadağ’ın (1421 m) Keloğlanlar Yakası’nda bulunmaktadır.”

5- DODURGA’NIN TARİHÇESİNE KISA BİR BAKIŞ

Acıpayam Kasabamızın ve ovamızın kök-lü bir tarihi geçmisi vardır. Sözgelisi, kasa-bamızın yerlesim yerinde ve güneye doğru uzanan bahçelerde ve ovada Roma ve Bizans dönemlerinden kalma yıkık kilise kalıntıları (Kirse mevkiinde), Yukarı Dodurga mezar-

dosya

Page 23: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

23

lığında mezar tasları, lahitler bulunur. Hatta Ören yeri9 olarak bilinen mevkiden toplanan eski paralar v.b. Eserler de bulunmaktadır. Ayrıca Dutludere mevkiinde yer alan ve hal-kın Gavur yolağı olarak adlandırdığı kayala-ra oyulmus kaya merdiveni de geçmisin can-lı izlerini gözler önüne koymaktadır. Roma ve Bizans döneminden önceki yerlesimlere ait olan Alacahüyük, hüyükbası hüyükleri ve Karadağ”da taslıçağıllar mevkiinde yer alan kaya mezarları (Resim 3), arastırma ve kazı çalısmalarına konu olacak zenginlikte tarihi kalıntılardır.

Ecdadımız Selçuklu ve Osmanlı Dönemi eserlerinden ise bazı tarihi evler, çok değerli mezar tasları, camiler, türbeler de kasaba-mızda ve yakın çevremizdeki kasaba ve köy-lerde bulunmaktadır. Ünlü muallim rahmetli Ali Vehbi de, 1331 (1915) yılında tamamla-dığı “Acıpayam” adlı eserinde;

6 Meydan Larousse, Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi,

7. Cilt, Milliyet Gazetecilik, İstanbul, 1992, s. 3261.

7 Anonim, 2009b: http://tuikapp.tuik.gov.tr/adnksdagitapp/

adnks.zul.

8 http://www.denizli.gen.tr/

9 Ören antik yeri İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını

Koruma Kurulu’nun 13.04.1988 tarih ve 217 sayılı kararı ile III.

Derece Arkeolojik

Sit Alanı ilan edilmistir (Denizli İl Kültür Müdürlüğünün Said

dağdaş’a hitaben gönderdiği 30.03.2000 tarihli yazısı ekinde ve-

rilen bilgiler).

“… Burada, Roma ve Yunanlılar devrine ait eski eserler de mevcuttur.” (Ali Vehbi, 1951: 344)

Diyerek ilk bilgileri vermistir.

Acıpayam (eski adıyla Karaağaç) ovası, Oğuz boylarının belki de Türkiye”de en yo-ğun Sekilde birlikte bulundukları yerlesim birimlerini bağrında barındırmaktadır. Bu tesbiti Ali Vehbi de yapmıstır. Kurduğu cüm-le Söyledir: “… Hudutları yüksek dağlarla çevrilmis olan Acıpayam bölgesinde yasıyan halk tamamiyle Oğuz ve Kınık boylarına mensup Türkoğlu Türkdürler.” (Ali Vehbi,

1331: 9).

Resim 3: taslıçağıllar mevkiindeki kaya mezarı (Said dağdaİ,

1999).

Basta biz Dodurgalılar, yanıbasımızda komsumuz Yazır, yine komsumuz kumavsa-rı, Garkın çiftliği, karahüyükavsarı, Yüreğil gibi Oğuz boyları10 yurdumuzun bu güze-lim ovasında yerlesip mekan tutmuslardır.

Anadolu”nun fetih ve iskânında en önemli görevi Oğuz boyları üstlenmislerdir. Çünkü Oğuzlar Anadolu”ya gelirken tamamen müs-lüman olmuslar ve bu sebeble müslüman Türk manasına Türkmen adıyla anılmaya, daha 11. Asrın basında baslanmıslardır.11

Acıpayam ovası, Anadolu Selçuklula-rı döneminde Gölhisar olarak anılmıstır. Oğuzların avsar boyuna bağlı Karaağaç Baba”12nın önderlik ettiği Türkmen boyları Selçuklu sultanı I. Mes”ud dö-neminde (1116-1155) yoğun olarak bu ovada yerlesmislerdir.13 Karaağaç ovası olarak ad-landırılması da muhtemelen o tarihlerden kalmadır. Ayrıca II. Haçlı Seferi”ne katı-lan Haçlı orduları Denizli”yi Acıpayam”a

dosya

Page 24: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

24

bağlayan Kazıkbeli Geçidi”nde 1148 yılında Türkmen boyları tarafından mağlup edilmis, Denizli üzerinden Antalya’ ya geçmeleri bu nedenle oldukça zor olmustur.14 Sultan I. İzzeddin Mes”ud

10 Eski Orta Asya Türklerinin, Oğuzların ve diğerlerinin ırkı-

na “Turan ırkı” denilmektedir. Turan ırkı; Hazar Denizi ile Altay

dağları arasında yasayan insanlarn ırkıdır (Umar, 1998, 306). Yine

aynı yazar Anadolu’da yasayan insanları ise; “Anadolu ırkı” olarak

adlandırmaktadır. Yazar, kanaaatimizce bu yaklasımında zorlama-

ya basvurmaktadır. Orta Asya’dan gelen ecdadımızın geldiği yöre

insanı ile kaynasa kaynasa Anadoluya kök saldığını söylemek daha

isabetli ve doğal yaklasımdır.

11 İslam Ansiklopedisi, 9. Cilt, MEB Yayınevi, İstanbul, 1945,

s. 383, 384.

12 Karaağaç Ovası ismini, avsar boyuna mensup olan ve ku-

mavsarı köyünde 1327 (728 Hicri) yılında vefat eden ilk avsar uç

beyi olan Karaağaç Baba”dan almıs olması da muhtemeldir (Ali

Vehbi, 1331: 323; İ.T. Kaptan, 1993, Gönül Sultanları Denizli”de,

s.17). 13 Yurt Ansiklopedisi, Türkiye, İl İl: Dünü, Bugünü, Yarını,

Denizli, s. 2135.

14 Yurt Ansiklopedisi, Türkiye, İl İl: Dünü, Bugünü, Yarını, De-

nizli, s. 2136.

Döneminden itibaren (1116-1155) bilindiği üzere Anadolu toprakları artık Romania de-ğil, Turkia olarak anılmaya baslanmıstır.15 Timur”un ordusu Denizli üzerinden İzmir”e gitmistir (Umar, 1998: 161).

Acıpayam ve havalisi, bağlı olduğu Ger-miyanoğlu tarafından kızı Devlet Hatun”un çeyizi olarak Beyazıd Han”a hediye edilerek Osmanlı Devleti”ne bağlanmıstır.16

Türklerin Denizli ve Burdur”da görülme-leri ilk defa 1070 yılında gerçeklesmistir. Sultan Alparslan”ın akıncı komutanların-dan afsin Bey, maiyetindeki Türk birlikleri ile Malazgirt savasından önce 1070 yılında Honaz (Colossea)”ı alarak Denizli17”ye kadar gelmistir. Denizli yakınlarındaki Laodikya ve Khonai (Honaz)”ı ele geçirip yağmalamıs ve geri çekilmislerdir (Umar, 1998, s. 80). I. Kılıçarslan ve I. Mes”ud dö-nemlerinde Türkmenler akın akın bölgeye yerlesmislerdir. II. Kılıçarslan”ın Bizanslıla-rı Denizli”de, Çivril yakınlarındaki Kufi

çayı vadisi”18nde, (Myriokephalon)”da kesin olarak mağlup etmesinden sonra da (17 Eylül 1176) Anadolu topraklarının ilele-bet sahibi olmusuzdur.19,20 Hatta Kufi Çayı Vadisinde Türkmenlerin kazandığı zafer, müslümanlar arasında “Malazgirt Zaferine benzer bir bayram havası” meydana getir-mistir (Turan, 1981, s. 305).

Acıpayam Ovasını boydan boya, kuzey-güney doğrultusunda kat eden Denizli-An-talya karayolunun yöredeki adı Uluyol”dur. Uluyol”dan nice ordular, nice ünlüler de gelip geçmistir. Sözgelimi dünyaca meshur İslâm seyyahı İbn-i Battuta henüz 22 yasın-da iken, 1325 yılında Fas”ın Tanca Sehrin-den basladığı yolculuğunun Anadolu toprak-larına iliskin bölümünde, yaklasık 670 sene önce geçtiği Acıpayam ovası ve halkına dair gözlemlerini asağıda Söylece ifade etmekte-dir:

“Karaağaç yemyesil bir ova olup Türkmen-lerle meskundur.” (Battuta, 1355, s. 207).

Acıpayam adlı eserin müellifi olan Ali Vehbi, eserinde sadece bir kaynağa atıf yap-mıstır. Atıf yaptığı Denizli Tarihi, s. 35”de yer verilen bilgi de İbn-i Batuta”nın Seyahatnamesi”nden alınan Karaağaç Ova-sının tarifidir. Bu tarif esasen yukarıda ve-rilmistir. Eserinde ise yukarıdaki ilgili ifa-de; “…Gölhisar sultanı Mehmed Çelebidir. Eğirdir meliki Sultan Ebu İshak’ın biraderi-dir. Karaağaç tarikiyle oradan inhiraf eyle-dik. Bu yesil belde bir sahra olup Türkmen ile meskundur…”. (Ali Vehbi, 1331 (Rumi),

S. 14) Seklindeki Türkçe tercümesiyle ve-rilmistir.

17 Eylül tarihi, Anadolu’nun Türklesme-sinde Malazgirt’ten sonra en önemli tarihi gerçektir. Bu nedenle harikulade bahçeleriy-le Anadolu’nun Sam’ı olarak anılan 21,22,23 Denizli’miz ve ilçelerinde bu tarihin birlik ve kardesliğin tekrar canlandırıldığı gün ola-rak kutlanmasını öneriyoruz.

Yine bu kapsamda gururla ifade edelim ki; 15 Mayıs 1919’da İzmir”in Yunan”ın

dosya

Page 25: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

25

isgaline uğradığı o talihsiz günlerde isgal-den dört saat sonra Türkiye’de ilk toplu dire-nis ve tepki Denizli de, eski müftülük binası-nın bulunduğu Kayalık Mahallesi nden gelen halkın Belediye Binası önünde toplanmasıy-la Denizli müftüsü Ahmed Hulusi Efendi ön-derliğinde gerçeklestirilmistir. Yine ilk

15 Ali Sevim, Türklerin Anadolu ya gelisleri, (Ağustos 1988),

Türk Dili, Aylık Dil Dergisi, T.D.K. Dergisi, Sayı: 440, s. 57-64.

16 Yurt Ansiklopedisi, Türkiye, İl İl: Dünü, Bugünü, Yarını, De-

nizli, s. 2148.

17 Türkiyede adı Türkler tarafından konulmus vilayet sayısı

19 adettir. Bunlardan birisi de Denizlidir (Umar, 1998: 321). Yeni

vilayet olan Bayburt, Karabük, Yalova, Aksaray, Düzce ile birlikte

bu sayı 24 adede yükselmistir.

18 Kemal Göde, „Anadolu’nun vatanlasmasında Myrokephalon

zaferinin yeri ve önemi’, “Myrokephalon savası” I. Ve II. Sempoz-

yum Bildirileri, Çivril Belediyesi Kültür Hizmetleri Yayın Nu: 1,

Basım Ajans Matbaası, Denizli, Ağustos 1997, s. 48,49.

Ahmed Halaçoğlu, „Myrokephalon savası’nın Önemli Sonuçla-

rı ve Yeri Meselesi, “Myrokephalon savası” I. Ve II. Sempozyum

Bildirileri, Çivril Belediyesi Kültür Hizmetleri Yayın Nu: 1, Basım

Ajans Matbaası, Denizli, Ağustos 1997, s. 38, 39.

Münir Sayhan, „Neden Kufi Çayı Vadisi’, “Myrokephalon sa-

vası” I. Ve II. Sempozyum Bildirileri, Çivril Belediyesi Kültür

Hizmetleri Yayın Nu: 1, Basım Ajans Matbaası, Denizli, Ağustos

1997, s. 41-45.

Kemal Turfan, „Myrokephalon savası üzerine yeni görüslerimiz

ve Anadolu’nun bir Türk vatanı olusu’, “Myrokephalon savası” I.

Ve II. Sempozyum Bildirileri, Çivril Belediyesi Kültür Hizmetleri

Yayın Nu: 1, Basım Ajans Matbaası, Denizli, Ağustos 1997, s. 24-

25.

Bilge Umar, „İkinci Myrokephalon sempozyumuna katkı’,

“Myrokephalon savası” I. Ve II. Sempozyum Bildirileri, Çivril

Belediyesi Kültür Hizmetleri Yayın Nu: 1, Basım Ajans Matbaası,

Denizli, Ağustos 1997, s. 51-56.

Bilge Umar, 1990, Myrokephalon savasının Yeri: Çivril Yakının-

da Kufi Çayı Vadisi, Bilge Umar, 1998, Türkiye Halkının Ortaçağ

Tarihi,

s. 111-112 (Bilge Umar da, savasın Çivrildeki Kufi Çayı Va-

disinde geçtiğini delilleriyle ortaya koymustur).

devamı gelecek sayıda....

“BATI AKDENİZ YÖRÜK TÜRKMEN OCAĞI” Genel Başkanı olan Emekli Genel Müdür Süleyman SARIKAYA’nın şehit de-deleri olan; Sarı Mustafa oğlu Antalya nüfu-suna kayıtlı Ahmet ve Mehmet adlı şehitler Çanakkale ve Felahiye cephelerinde şehit olmuşlardı.

Genel Kurmay Başkanlığı ve Mehmetçik Vakfı’nın 21 Şubat 2018 tarihinde İstanbul-Harbiye müzesinde düzenlediği törenle Sarı-kaya ve şehit yakını torunlarına rozet takıla-rak, şehitlik beratı verildi. Yörük beylerinin şehadetleri dolayısıyla rahmet diliyor, yakın-larını kutluyoruz.

“ŞEHİD ECDAD ANI BERATI VERİLDİ”

federasyonlardan haberler

Page 26: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

26

işbirliğinin gelişmesinde ulaştırma-transit koridorlarının önemine dair Kararnameler kabul edilmiştir. Bu Kararnamelerin kabul edilmesi Türkmenistan’ın bu alandaki çalışmalarının dünya camiasınca tanındığının bir göstergesidir. Bu anlamlı Kararnameler çerçevesinde, ayrıca 2018 yılının «Türkmenistan Büyük İpek Yolu’nun kalbi» yılı olarak ilan edilmesi münasebetiyle Türkmenistan’da ve diğer ülkelerde ulusal ve uluslararası etkinlikler düzenlenecektir. Türkmenistan devleti, Türkmen lideri Gurbangulı Berdimuhamedov’un izlediği “açık kapılar” politikası ve bu alanda uluslar arası işbirliğinin geliştirilmesine yönelik aktif pozisyonu sayesinde büyük altyapı projelerini ortaya atıyor ve yabancı ortaklarla birlikte onların hayata aktarılmasını sağlıyor, böylece ulaştırma alanında verimli uluslar arası işbirliğinin pekiştirilmesine ve genişletilmesine önemli katkıda bulunuyor.

Türkmenistan’ın Türkiye Büyükelçiliği

Türkmenistan Büyük İpek Yolu’nda çok önemli bir kavşak ve güzergâh vazifesi görmüştür. Ülkemizin bu tarihi rolünü ortaya çıkarmak amacıyla, Türkmenistan Devlet Başkanı Sayın Gurbangulı Berdimuhamedov tarafından 2018 yılı Türkmenistan’da «Türkmenistan Büyük İpek Yolu’nun kalbi» yılı olarak ilan edilmiştir. Türkmen devletinin başarılı gelişiminin ayrılmaz ve önemli bir parçası olarak geniş ulaştırma altyapısının oluşturulması Türkmenistan Devlet Başkanı’nın izlediği dönüşüm politikasının öncelikli yönlerinden biridir. Türkmenistan’ın ulaştırma alanındaki kalkınma stratejisinin kilit noktası Merkez Asya, Hazar denizi, Kara deniz ve Baltık denizi bölgelerini, Orta ve Yakın Doğu’yu, Güney ve Güney-Doğu Asya’yı bağlayacak yeni jeoekonomik mekanın mimari temellerini oluşturmaktır.Devlet Başkanı Gurbangulı Berdimuhamedov’un önderliğinde Türkmenistan’da uzun vadeli ulusal programlar uygulanıyor. Bu programlar ulaştırma sektörünün maddi-teknik altyapısının pekiştirilmesini, mevcut ulaşım ağlarının genişletilmesini ve yeni ulaştırma yollarının açılmasını hedefliyor. Bu ise Türkmenistan’ın ulaştırma sektörünün uluslar arası komünikasyon sistemine aktif şekilde entegre olmasına, intermodal yük taşımacılığının bölgesel koordinasyonunu sağlayacak büyük lojistik merkezlerin ortaya çıkmasına yardım ediyor.Türkmenistan’ın ulaştırma alanında izlediği devlet politikası gerek ülke içerisinde, gerekse uluslar arası boyutlarda büyük saygınlık kazanmaktadır. Türkmenistan Devlet Başkanı’nın girişimleri sonucunda, Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulu tarafından 3 defa, yani 19 Aralık 2014, 22 Aralık 2015 we 20 Aralık 2017 tarihlerinde sürdürülebilir kalkınma için uluslararası

2018 YILI TÜRKMENISTAN’DA «TÜRKMENISTAN BÜYÜK İPEK

YOLU’NUN KALBİ» YILI OLARAK İLAN EDİLDİ

federasyonlardan haberler

Page 27: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

27

BURDUR’DA YÖRÜK TÜRKMEN ÇALIŞTAYI YAPILDI

Osman Erçin PELTEKOĞLUBurdur Yöresi Teke Yörük Türkmen Obaları

Derneği Başkanı

Burdur’da, Burdur Yöresi Teke Yörük Türkmen Obaları Derneği’nin ev sahipliğinde, Ege, Göller Bölgesi, Batı Akdeniz illerimizdeki Yörük Türkmen Dernek ve Federasyonlarımızın iştiraki ile 2 günlük bir Çalıştay yapıldı.Çok verimli geçen Çalıştay sonucunda bir bildiri yayınlandı.

SONUÇ BİLDİRİSİGazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyetini, Türk milletini, Türk bayrağını, Türk dilini ilelebet yaşatmak temel davamızdır.Emperyalist güçlerin ve içimizdeki hainlerin yıkıcı ve bölücü planlarını aktif olarak devreye soktukları son yıllarda gelişen tehdit ve tehlikelere karşı birlik ve beraberliğimizi daha güçlendirmeliyiz. Özellikle 15 Temmuz hain darbe girişimi ve güney sınırlarımızdaki terörist yapılanmaların sonucunda ülkemizin ve milletimizin bekasına yönelmiş olan muhtelif tehlikeleri birbirimizle kenetlenerek ordu millet el ele anlayışı ile hep birlikte aşacağımıza inanıyoruz.Yörük Türkmen camiası olarak aklı ve bilimi esas alan Cenab-ı Allah, Kuran-ı Kerim ve peygamberimiz Hz. Muhammed’in yolu bizim de yolumuzdur. Dolayısıyla yaratılanı severiz yaratandan ötürü anlayışı ile insanı yaşat ki devlet yaşasın diyen insan sevgisi vazgeçilmez ilkemizdir. Bu nedenle sen ben yokuz biz varız düsturuyla hareket edip, bölünürsek yol oluruz bölüşürsek tok oluruz anlayışı ile güçlenip hep birlikte Türkiye olmak en büyük idealimizdir.Dünyanın her yerinde milletimizden, bayrağımızdan, ülkemizden, devletimizden ve milli egemenliğimizden yana olduğumuzu ve olmaya devam edeceğimizi bir kez daha tekrar ediyoruz. Ay yıldızlı bayrağın gönderden inmeyeceğini, ezan -ı

Muhammed’in semadan dinmeyeceğini ve vatan topraklarının bölünmeyeceğini dost düş-man herkese gösterme düşüncemizi bir kez daha ilan ediyoruz.

Özgürlük sevdalısı Yörük Türkmen camiası olarak Allahtan başkasına ibadet, devletten baş-kasına itaat etmeyeceğimizi bir kez daha haykı-rıyoruz.

Anadolu’da ve dünyada Türk Birliğinin çi-mentosu olan Yörük Türkmen camiası olarak hiçbir siyasi ve ideolojik kaygı taşımadan, sağ-lam ve güçlü duruşumuzla, kararlı ve istikrarlı çalışmalarımızla, azimli, tutarlı ve gayretli ça-balarımızla milletimizin umudu olmaya devam edeceğimize inanıyoruz. Bu nedenle milletimi-zin sesi ve mazlumların umudu olmaya devam edeceğiz.

Özüyle sözüyle Türk ve Müslüman olan Yö-rük Türkmen camiası olarak peygamberimiz Hz. Muhammed’in Veda Hutbesi, Bilge Kaan’ın Türk Budunu’na Seslenişi, Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye Nasihatı, Türkiye Cumhuriyeti-mizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve Mehmet Akif’in İstiklal Marşı gelecek kuşaklara bırakacağımız en büyük vasiyetimizdir.

Bu dava kutsaldır, bu dava namustur, bu dava gelecektir, bu dava TÜRKLÜKTÜR. Bu dava başkalarına peşkeş çekilerek korunamaz ve sür-dürülemez. Bu dava doğruluk, dürüstlük, mert-lik, açık sözlülük, kararlılık ve yüksek karak-terde koruyucular ister. Bu dava ikiyüzlü çıkar gruplarıyla, korkaklarla, konjonktüre göre tavır alanlarla, bekle gör politikası uygulayanlarla yü-rütülemez ve bu tiplere bırakılamaz.

EY TÜRK TİTRE VE KENDİNE DÖN! TÜRK ÖVÜN ÇALIŞ GÜVEN. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

federasyonlardan haberler

Page 28: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

28

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU’NUN 5. OLAĞAN GENEL KURULU GERÇEKLEŞTİ

Nesrin GÜNELTürk Boyları Konfederasyonu Genel Sekreteri

Türk Boyları Konfederasyonu’nun 5. Olağan Genel Kurulu 28 Nisan 2018 tarihinde Ankara’da Emekliler Derneği’nin Toplantı Salonunda gerçekleştirildi.Konfederasyonumuza bağlı federasyonlarımızın başkanları, yönetim kurulu üyeleri, delegeler ve kalabalık bir misafir topluluğu ile gerçekleşen Genel Kurul bir toy havasında geçti. Divan başkanlığını Söğüt Belediye Başkanı Halil AYDOĞDU’nun yaptığı Genel Kurulda Konfederasyon Genel Başkanı Durhasan KOCA, Kamusen eski Genel Başkanı İsmail KONCUK, eski bakanlardan Cengiz ALTINKAYA, Türkiye Türkmenistan Dostluk Derneği Kurucu Başkanı Selahattin BAYSAL birer konuşma yaptılar. Genel Kurul sonunda seçilen yeni kurullar aşağıdaki şekilde oluştu. Genel Kurulun ülkemize, Türk dünyasına başarılar getirmesini dileriz.

YÖNETİM KURULU ASİL ÜYELERİ GENEL BAŞKAN : DURHASAN KOCA GENEL BŞK. YRD. : MUSTAFA KÜÇÜKYAMANGENEL BŞK. YRD. : NİHAT KULAGENEL BŞK. YRD. : SATILMIŞ UYANIK GENEL BŞK. YRD. : BAYAZİT KARACAN GENEL BŞK. YRD. : MEHMET DEMİR GENEL BŞK. YRD. : ZEKERİYA HAKAN KARATAŞLI

GENEL SEKRETER : NESRİN GÜNEL GENEL MALİ SEKR. : MEHMET YÜCEL GENEL TEŞK. SEKR. : SERDAR MURAT CAN

DENETİM KURULU ASİL ÜYELERİ DENETİM KURULU BAŞKANI : TURGUT ÖZBAY DENETİM KURULU ÜYESİ : YUSUF ŞAHİN DENETİM KURULU ÜYESİ : RIFAT KINCI DENETİM KURULU ÜYESİ : ORHAN AKCAN DENETİM KURULU ÜYESİ : OSMAN ERÇİN

DİSİPLİN KURULU ASİL ÜYELERİ DİSİPLİN KURULU BAŞKANI : SÜLEYMAN SARIKAYA DİSİPLİN KURULU ÜYESİ : FADİME UZUN DİSİPLİN KURULU ÜYESİ : EROL YILMAZ DİSİPLİN KURULU ÜYESİ : HÜSEYİN YILDIRIM DİSİPLİN KURULU ÜYESİ : RAMAZAN KIVRAK

federasyonlardan haberler

Page 29: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU32. SAYI2018

29

“İt iti görünce hırlaşır

itler kurdu görünce birleşir.”

Türkmen Atasözü

federasyonlardan haberler

Page 30: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 32. SAYI2018

30

ULUSLARARASI 11. MUĞLA YÖRÜK TÜRKMEN ŞENLİĞİ KUTLANDI

Orhan AKCANMuğla Yörük Obaları Derneği Başkanı

Muğla Yörük Obaları Derneğimizin Muğla Düzeyn Yaylası’nda gerçekleştirdiği 11. Muğla Yörük Türkmen Şenliği coşku ile kutlandı.

Şenliğin 1. gününde Yörük göçü gerçekleştirildi. Düzeyn Yaylası Çadırında Yörükler ve Türk Dünyası Paneli gerçekleştirildi. Panelde Doç. Dr. Mustafa GÖKÇE, Prof. Dr. Adnan ÇEVİK, Kırım’dan Zelfıra SUKURCIYEVA, Kazakistan’dan Zhantegen KHARZHAUBAY, Özbekistan’dan Farhod MAKSUDOV ve Türk Boyları Konfederasyonu Genel Başkanı Durhasan KOCA bildirilerini sundular. Aynı günün akşamı Yörük ateşi yakılarak gece etkinlikleri yapıldı.

Şenliğin 2. günü ülkemizin 50 ilinden gelen Yörük, Türkmen hatunları ve beyleri ile kalabalık bir misafir topluluğu Düzeyn Yaylası’nda toplandı. Protokol konuşmaları yapıldı. Folklor gösterileri ile Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği sanatçıları konserler verdi. Şenliğin gerçekleşmesinde katkıları olan Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Osman GÜRÜN’e teşekkür edildi.

federasyonlardan haberler

Page 31: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk

Türk Boyları Konfederasyonu ve Üye Federasyonlar ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU BELGEGEÇER ADRESİ

TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU 3 EKİM 2005 BÜTÜN TÜRK DÜNYASI DURHASAN KOCA 0312 417 12 75 0312 417 12 75 ŞEHİT ADEM YAVUZ SOK. NO: 9/11 KIZILAY/ANKARA

ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU BELGEGEÇER ADRESİ

TOROSLAR YÖRÜK TÜRKMEN FEDERASYONU 22 TEMMUZ 2004 ISPARTA, KONYA, ANTALYA, BURDUR, MUĞLA MUSTAFA KÜÇÜKYAMAN 0246 218 22 28 0246 218 22 28 TURAN MAH. ÇAYBOYU 122. CAD. TARİH EVİ NO: 158 ISPARTA

ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU BELGEGEÇER ADRESİ

OĞUZ BOYU KÜLTÜR DERNEKLERİ FEDERASYONU 20 MART 2005 ANKARA, AMASYA, KARABÜK, AFYONKARAHİSAR BAYAZİT KARACAN 0312 417 12 75 0312 417 12 75 ŞEHİT ADEM YAVUZ SOK. NO: 9/11 KIZILAY/ANKARA

ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU ADRESİ

ERTUĞRULGAZİ KÜLTÜR DERNEKLERİ FEDERASYONU 7 HAZİRAN 2005 BOZÜYÜK, KÜTAHYA, BİLECİK, BURSA, UŞAK NİHAT KULA 0542 584 43 20 BALIKLI MAH. OSMANLI CAD. NO: 19 KÜTAHYA

ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU ADRESİ

KIRIKKALE OĞUZ BOYU KÜLTÜR DERNEKLERİ FEDERASYONU 6 EKİM 2006 KIRIKKALE SATILMIŞ UYANIK 0532 465 23 88 HÜSEYİN KAHYA MAH. MENDERES CAD. YAĞBASAN YILDIZ İŞ HANI: K: 1 NO: 13 KIRIKKALE

ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU BELGEGEÇER ADRESİ

SAKARYA TÜRK BOYLARI FEDERASYONU 2014 SAKARYA CEVDET KOÇ 0264 319 32 43 0264 319 32 24 TABAKHANE MAH. SAKARYA CAD. ERENLER KÜLTÜR MERKEZİ NO: 174-16 ERENLER/SAKARYA

ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU ADRESİ

ÇUKUROVA YÖRÜK VE TÜRKMEN DERNEKLERİ FEDERASYONU 2013 OSMANİYE ZEKERİYE HAKAN KARATAŞLI 0544 671 96 61 KURTULUŞ MAH. ŞEHİT METİN KAYA SOK. NU:21 MERKEZ/OSMANİYE

ADI KURULUŞ TARİHİ FAALİYET BÖLGESİ GENEL BAŞKANI TELEFONU ADRESİ

ÇUKUROVA VE HAVALİSİ YÖRÜK TÜRKMEN DERNEKLERİ FED. 2015 ADANA MEHMET DEMİR 0532 611 01 30 MAHFESIĞMAZ MAH. K.EVREN BLV. 79158 SOK. NU:4 YILMAZ APT. ZEMİN KAT ÇUKUROVA/ADANA

Page 32: Kahpe içeride olunca kapı kilit tutmaz oğul, Halkın içinde …turkboylarikonfederasyonu.org/yonet/dosyalar/32.SAYI.pdf · 2018-06-13 · Dilde, Fikirde, İşte Birlik! Türk