kalgay - cdn.islamansiklopedisi.org.trrus çarları, leh kral ları ve Çerkez beyleri ayrıca...

2
L KALGAY veliahda verilen unvan. _j ve vekayi'namelerde k agal- gay. kagalya, kalgay, kalga ge- çer. XVII. ait da ilk olan kagalgay (Feyizhan - Zernov, nr. I 0). Kelimenin "bü- yük hagalhadan geldi- tahmin edilmektedir (Haenisch, s. 57; kelime bugünkü XVI. Özbekler'de "veliaht" m kalgay (Togan. s. 34). W. Barthold, kelimeyi Orta Asya'da Belh'te oturan prense verilen kalhan (ka- ile (El, ll, 742) . ilk defa Mengli Gi- ray Han. ikinci 1475'te büyük Mehmed kalgay unva- veliaht (Seyyid Mehmed s. 74). devletlerinde veliaht tayiniyle ilgili örnekler varsa da böyle özel bir müessese görülmemektedir. devlet sisteminde ulus hanedan üyeleri taksim edilirdi (Vladimirtsov, s. 149-1 5 3) . özel sonucu bu eski geleneklerin yeni bir muhte- meldir. taht için mücadele- den geri Mengli kendi için böyle bir makam ih- das etmeye Kal- gay Mehmed Giray bilhassa son çok önemli bir rol ve fiilen idare Daha sonra ve kabile aristokra- sisi bu müessese hanlar tara- dikkatle her han tahta geçtikçe kendinden büyük kar- yoksa ve bir Cengiz Han kanunu ile buna adeta kutsal bir mahiyet verilmek ll. Mehmed Adil Giray öldürülünce han çok Saadet bu mevkiye getirmek iste- fakat ihtiyar Alp iti- üzerine onu kalgay yapmak mecbu- riyetinde için derivayete gö- re izafetle "nüredd in" un- bir ikinci ihdas (Seyyid Mehmed s. 103; Nogaylar'da da ikinci "nuradin" idi , b k. Togan. s. 34). Teamüle göre han ölünce yerine kalgay ve mev- kiine de nüreddin geçerdi. Bu is- han yapan veya kabile aristokrasisinin müdahaleleri büyük öl- çüde Bununla beraber Giraylar sülalesine mensup yirmi dördü ve nüreddinlikten kabile aristokrasisinin madan töreye göre han il an et- mesinin yahut huku- kunu hesaba mü- cadelelere yol bilinmektedir. Os- hana gibi kalgaya da bir tevcih verirdi (Feridun Bey, ll, 135, 147). Hezarfen Hüse- yin Efendi mevki ve yetkileri- ni kendü- den küçük kalgay olur, veliahd kalgay sultandan küçü- nüreddin olur ve her birinin nüreddin nam karye kurbünde sakindir, bir saatlik yoldur; bun- her birinin veziri ve defterdan ve ancak hutbe ve sikke han hazretlerinindir. Kalgay ve nüreddin se- rasker olsalar vaki olan ganayimden on- da bir ( Telhisü 'i-beyan, s. 170). Akmescid'dir. bu güneyinde da ufak bir kasaba içinde idi. Akmescid ile beraber ve yöresindeki yerler de onun idaresi buraya ay- Kagalgay yahut Ak-Saray de- (Feyizhan - Zernov, nr. , 188). ve divan bir benzeridir. tesirinin en fazla XVII. kal - belli saray enderun rütbe hazinedar, Blrun da bey, defter- dar efendi, sultan bal- kullar hazine katibi, lar Kalgay, han sülalesine ait bütün sul- (a.g.e., nr. I); kendi ve devletlerle bulunur- du. Bu unvanlar "Gazi Gir ay ulu ve kagalga olan Giray sul- tandan ... Leh hu- (a.g.e., nr. 7); pa- kagalgay-i nusret-ara" (a.g.e., nr. 16) Han gibi daima "sözümüz" kalgay mea- len ile metinle- KA Ll rinde ve nüreddinin zikri (a.g.e., nr. 34). Aksi takdirde on- lar bir devlete girebilirler. Rus Leh kral- ve Çerkez beyleri kalgaya ve maiyetine para ve kürkten bir hazine ve "bölek" öderlerdi (bunlara ait müfredat defterleri için bk. a .g .e., nr. 35, 39 ). Kalgay, handan sonra devletin en yüksek mevkiini ediyordu. Bu sebep- le vezlriazama ( Sahaifü 'l-ah- bar, ll, 705) bizzat se- ferlere daha küçük bir ordunun kuman- olarak kalgay giderdi. lll. Gi- ray gibi bazan kalgay ile h veziri ve kabile aristokrasisi ara- bir iktidar mücadelesi patlak verir- di. kabile aristokrasisinin olan beylerinin de kalgay ve nüreddinleri : Feridun Bey, ll, 135, 14 7; Hezarfen Hüseyin Efendi , Telhfsü 'l-beyan fi Kavanfn-i Al-i Osman (haz. Sevim ilgürel). Anka ra 1998, s. 170; Sahaifü '1-ahbii.r, ll, 705; Seyyid Mehmed es-Seb'ü's- seyyar fi ah- bari'l-müluki't-Tatar Be k), Kazan 1248/1832, s. 74, 103; Hüseyin Feyizhan- Vel- yaminov Zernov, Yurtuna ve ol Tara{lar- ga Dair Bolgan ve Hatlar, Petersburg 1281/1864, nr. 1, 4, 7, 10, ll, 16 , 34, 35, 39, 188; V. D. Smirnov, Krimskoye chanstvo pod verchovenstuom Otomanskoj porty do nacala XV lll ve ka, Petersburg 1887, s. 350-362; E. Haenisch, Wörterbuch zu Monghol un niuca Tobca'an, Leipzig, ts., s. 57; Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkistan ve Mazisi, Kahire 1929-40, s. 34; B. Y. Vladimirtsov, (tre. Abdülkadir inan). Ankara 1944, s. 149-153; J. Matuz, "Qalga", Turcica, ll, Paris 1970, s. 101-129; W. Barthold. "Kalgha", El, ll, 742; C. M. Kortepeter, "Kalghay", EF IV, 499-500. . HALiL L L KALlN (bk. KALi Ebu All b. b. el-Kal! . 356/967) Arap dili ve alimi. _j _j 288 (90 1) Malazgirt'te Dördüncü ceddi Süleyman (Selman). Halife Abdülmelik b. idi. Kall 303'te (915-16) Musul'da Ebü Ya' - 259

Upload: others

Post on 20-Dec-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: KALGAY - cdn.islamansiklopedisi.org.trRus çarları, Leh kral ları ve Çerkez beyleri ayrıca kalgaya ve maiyetine para ve kürkten oluşan bir hazine ve "bölek" öderlerdi (bunlara

L

KALGAY

Kırım Hanlığı'nda

veliahda verilen unvan. _j

Yarlıklarda ve vekayi'namelerde kagal­gay. kagalya, kalgay, kalga şeklinde ge­çer. XVII. yüzyıla ait yarlıklarda da ilk şekli olan kagalgay kullanılmıştır (Feyizhan -Zernov, nr. I 0). Kelimenin Moğolca "bü­yük kapı" anlamındaki hagalhadan geldi­ği tahmin edilmektedir (Haenisch, s. 57;

kelime bugünkü Moğolca'da yaşamakta­dır) XVI. yüzyılda Özbekler'de "veliaht" m anasına kalgay kullanılıyordu (Togan. s. 34). W. Barthold, kelimeyi Orta Asya'da Belh'te oturan prense verilen kalhan (ka­gılhan) unvanı ile birleştirmek istemiştir (El, ll, 742) .

Kırım hanlarından ilk defa Mengli Gi­ray Han. ikinci hanlığı esnasında 1475'te büyük oğlu Mehmed Giray'ı kalgay unva­nıyla veliaht yapmıştır (Seyyid Mehmed Rıza. s. 74). Moğol devletlerinde veliaht tayiniyle ilgili örnekler varsa da böyle özel bir müessese görülmemektedir. Moğol devlet sisteminde ulus hanedan üyeleri arasında taksim edilirdi (Vladimirtsov, s. 149-1 5 3) . Kalgaylığın Kırım Hanlığı 'nda

özel şartlar sonucu bu eski geleneklerin doğurduğu yeni bir şekil olması muhte­meldir. Kardeşlerinin taht için mücadele­den geri kalmaması Mengli Giray'ı kendi sağlığında oğlu için böyle bir makam ih­das etmeye sevketmiş olmalıdır. Kal­gay Mehmed Giray bilhassa babasının son yıllarında çok önemli bir rol oynamış ve hanlığı fiilen idare etmiştir. Daha sonra Osmanlı metbüluğu ve kabile aristokra­sisi karşısında bu müessese hanlar tara­fından dikkatle korunmuş. her han tahta geçtikçe kendinden büyük kardeşini, kar­deşi yoksa oğlunu kalgaylığa getirmiş ve sonraları bir Cengiz Han kanunu olduğu iddiası ile buna adeta kutsal bir mahiyet verilmek istenmiştir.

ll. Mehmed Giray'ın kalgayı Adil Giray İran'da öldürülünce han çok sevdiği oğlu Saadet Giray'ı bu mevkiye getirmek iste­miş, fakat ihtiyar kardeşi Alp Giray'ın iti­razı üzerine onu kalgay yapmak mecbu­riyetinde kalmış. oğlu için derivayete gö­re atalığınınadına izafetle "nüreddin" un­vanıyla bir ikinci veliahtlık ihdas etmiştir (Seyyid Mehmed Rıza, s. 103; Nogaylar'da da ikinci veliahdın unvanı "nuradin" idi , b k. Togan. s. 34). Teamüle göre han ölünce yerine kalgay ve boşalan kalgaylık mev­kiine de nüreddin geçerdi. Bu şekilde, is-

tediğini han yapan padişahın veya kabile aristokrasisinin müdahaleleri büyük öl­çüde sınırlandırılmış olacaktı. Bununla beraber Giraylar sülalesine mensup kırk kişiden yirmi dördü kalgaylıktan ve beşi nüreddinlikten hanlığa geçmiştir. Kırım

kabile aristokrasisinin İstanbul'a danış­madan töreye göre kalgayları han ilan et­mesinin yahut padişahın kalgaylık huku­kunu hesaba katmamasının çeşitli mü­cadelelere yol açtığı bilinmektedir. Os­manlı padişahı hana olduğu gibi kalgaya da ayrı bir kalgaylık tevcih beratı verirdi (Feridun Bey, ll , 135, 147). Hezarfen Hüse­yin Efendi kalgayların mevki ve yetkileri­ni şöyle açıklamaktadır: "Hanların kendü­den küçük karındaşı kalgay olur, veliahd makamındadır; kalgay sultandan küçü­ğü nüreddin olur ve bunların her birinin makarr-ı saltanatları vardır; nüreddin Sultankadı nam karye kurbünde sakindir, Bahçesarayı'ndan bir saatlik yoldur; bun­ların her birinin veziri ve defterdan ve kadısı vardır; ancak hutbe ve sikke han hazretlerinindir. Kalgay ve nüreddin se­rasker olsalar vaki olan ganayimden on­da bir alırlar" ( Telhisü 'i-beyan, s. 170) .

Kalgayın "tahtgah"ı Akmescid'dir. Asıl sarayı bu şehrin güneyinde Kayalaraltı'n­da ufak bir kasaba içinde idi. Akmescid ile beraber Karasubazarı ve yöresindeki yerler de doğrudan doğruya onun idaresi altına verilmişti. Yarlıklardan, buraya ay­rıca Kagalgay sarayı yahut Ak-Saray de­nildiği anlaşılmaktadır (Feyizhan - Zernov, nr. ı ı , 188). Kalgayın sarayı ve divan teş­kilatı hanınkinin bir benzeridir. Osmanlı tesirinin en fazla olduğu XVII. asırda kal­gayın belli başlı saray enderun mansıpla­rı rütbe sırasıyla şunlardır: Hadım ağa­sı, atalık ağ ası, hazinedar, aktacı. Blrun mansıpları da şöyle sıralanabilir: Kapı ağası, hazinedarbaşı. aktacı bey, defter­dar efendi, sultan kadısı, kapıcıbaşı, bal­cıbaşı. kullar ağası, hazine katibi, kapıcı­lar kethüdası. saraçbaşı, çaşnigirbaşı.

Kalgay, han sülalesine ait bütün sul­tanların başındadır (a.g.e., nr. I); kendi adına yarlık çıkarır ve yabancı devletlerle doğrudan doğruya yazışmada bulunur­du. Bu yarlıklarda kullandığı unvanlar şöyledir: "Gazi Gir ay Han'ın ulu oğlu ve kagalga sultanı olan Tohtamış Giray sul­tandan ... karındaşım Leh kralının hu­zur-ı şeriflerine" (a.g.e., nr. 7); "Uluğ pa­dişah kagalgay-i nusret-ara" (a.g.e., nr. 16) Han yarlıkları gibi daima "sözümüz" hitabıyla başlayan kalgay yarlıkları mea­len hanınki ile aynıdır. Anlaşma metinle-

KA Ll

rinde kalgayın ve nüreddinin ayrıca zikri lazımdır (a.g.e., nr. 34). Aksi takdirde on­lar hanın barış imzaladığı bir devlete karşı savaşa girebilirler. Rus çarları, Leh kral­ları ve Çerkez beyleri ayrıca kalgaya ve maiyetine para ve kürkten oluşan bir hazine ve "bölek" öderlerdi (bunlara ait müfredat defterleri için bk. a.g .e., nr. 35,

39 ) . Kalgay, handan sonra devletin en yüksek mevkiini işgal ediyordu. Bu sebep­le Müneccimbaşı kalgayı Osmanlılar'daki vezlriazama benzetmiştir ( Sahaifü 'l-ah ­

bar, ll, 705) Hanın bizzat gitmediği se­ferlere daha küçük bir ordunun kuman­danı olarak kalgay giderdi. lll. İslam Gi­ray zamanında olduğu gibi bazan kalgay ile h anın veziri ve kabile aristokrasisi ara­sında bir iktidar mücadelesi patlak verir­di. Kırım'da kabile aristokrasisinin başı (baş - bey) olan şirin beylerinin de kalgay ve nüreddinleri vardı.

BİBLİYOGRAFYA :

Feridun Bey, Münşeat, ll , 135, 14 7; Hezarfen Hüseyin Efendi , Telhfsü ' l-beyan fi Kavanfn-i Al-i Osman (haz. Sevim i lgürel). Ankara 1998, s. 170; Müneccimbaşı, Sahaifü '1-ahbii.r, ll, 705; Seyyid Mehmed Rıza. es-Seb'ü's -seyyar fi ah­bari'l-müluki't-Tatar (nşr. Kazım Be k), Kazan 1248/1832, s. 74, 103; Hüseyin Feyizhan- Vel­yaminov Zernov, Kınm Yurtuna ve ol Tara{lar­ga Dair Bolgan Yarlıglar ve Hatlar, Petersburg 1281/1864, nr. 1, 4, 7, 10, ll, 16, 34, 35, 39, 188; V. D. Smirnov, Krimskoye chanstvo pod verchovenstuom Otomanskoj porty do nacala XV lll ve ka, Petersburg 1887, s. 350-362; E. Haenisch, Wörterbuch zu Monghol un niuca Tobca'an, Leipzig, ts., s. 57; Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkistan ve Yakın Mazisi, Kahire 1929-40, s. 34; B. Y. Vladimirtsov, Moğollar'ın İçtimaf Teşkilatı (tre. Abdülkadir inan). Ankara 1944, s. 149-153; J. Matuz, "Qalga", Turcica, ll, Paris 1970, s. 101-129; W. Barthold. "Kalgha", El, ll, 742; C. M. Kortepeter, "Kalghay", EF (İng . ). IV, 499-500.

~ . HALiL İNALCIK

L

L

KALlN

(bk. BAŞLlK).

KALi (~ljjJI)

Ebu All İsmail b. el-Kasım b. AyzCın el-Kal! el-Bağdadl

(ö . 356/967)

Arap dili ve edebiyatı alimi.

_j

_j

288 (90 1) yılında Malazgirt'te doğdu. Dördüncü ceddi Süleyman (Selman) . Halife Abdülmelik b. Mervan'ın azatlısı idi. Kall 303'te (915-16) gittiği Musul'da Ebü Ya'-

259

Page 2: KALGAY - cdn.islamansiklopedisi.org.trRus çarları, Leh kral ları ve Çerkez beyleri ayrıca kalgaya ve maiyetine para ve kürkten oluşan bir hazine ve "bölek" öderlerdi (bunlara

KALT

la ei-Mevsıll'nin öğrencisi oldu. İki yıl son­raKallkala ( Hasankale 1 Erzurum) halkın­dan bir grupla birlikte Bağdat'a gitti. Hal­kın onlara gösterdiği itibarı görerek Kali nisbesini aldı.

Hayatının yirmi üç yılını geçirdiği Bağ­dat'ta dini ilimleri İbn Ebu DavQd es-Si­cistanl, Ebü'I-Kasım ei-Begavi, Ebu Mu­hammed Yahya b. Muhammed, İbn Mü­cahid, Ebu Ömer ei-Kadi'den; dil, edebi­yat ve ahbarı İbn Düreyd, Niftaveyh, İb­nü's-Serrac, Zeccac ve İbn Dürüsteveyh gibi alimlerden okudu. Samerra'da Ebu Bekir İbnü'I-Enbari'nin derslerine devam etti. Şiir, siyer, ensab, eyyamü'I-Arab, özellikle lugat ve n ah iv alimlerinin biyog­rafisi konularında geniş bilgiye sahip olan Kali, Irak'ta layık olduğu ilgiyi göremeyin­ce 328 (939-40) yılında Endülüs'e gitmek üzere Bağdat'tan ayrıldı. Yol boyunca uğ­radığı şehirlerde törenlerle karşılandı. Bir müddet Kayrevan'da kaldıktan sonra 330'da (942) Kurtuba'ya (Cordoba) ulaştı. Halife N asır- Lidlnillah lll. Abdurrahman ile oğlu Hakem onu törenle karşıladılar. Kali, Halife Nasır'ı övdüğü ve Endülüs yolculuğundan bahsettiği kasidesini bu vesileyle inşad etmiş olmalıdır. Endülüs'­te öğrenci yetiştirme ve eser yazma hu­susunda ll. Hakem'den destek gören Kali önemli heyetierin başına getirilmiş. ken­disine danışılan saygın bir alim olmuş ,

ulema çevresinde bir otorite kabul edil­miştir. Kali, Endülüs'te Ebu Bekir Mu­hammed b. Hasan ez-Zübeydi, İbnü's­Sanna' Abdullah b. Asbağ. Muhammed b. İbrahim ei-Kureşi, Ebu EyyOb Süley­man b. Halef. Ebu Nasr Harun b. Musa gibi birçok öğrenci yetiştirdi. Öğrencileri arasında önemli devlet görevlerinde bu­lunmuş simalar da vardır. Brockelmann, Kurtuba'da vefat eden Kali'nin berabe­rinde götürdüğü zengin kütüphanesiyle çok sayıda divanı ve edebi eseri Endülüs ilim muhitine tanıttığım söyler ve onu edebiyat ilmini Endülüs'e götüren ilk kişi olarakanar(GAL lAr. i, ll. 277; Kall'nin ta­nıttı ğ ı eserler için bk. H. İbrahim ei-Kebl­sl, XXV 11984 1. s. 241-245 ).

Eserleri. 1. el-Emali*. Dil ve edebiyata dair çeşitli konuları içeren eser. Kali'nin Kurtuba ve Zehra'da verdiği ders notla­rından meydana gelmiştir (Bulak 1324).

el-Emfili, Kali tarafından yazılan zeyli ile nadir kelime ve ifadelere dair en-Nevfi­dir'i ve Ebu Ubeyd ei-Bekri'nin el-Emfi­li'deki hatalara dair et-Tenbih adlı ese­riyle birlikte birçok defa basılmıştır (DİA, Xl , 72) 2. el-Baric* fi 'l-luga. Endülüs'te

260

yazılan ilk sözlüktür. Bazı harflerin sıra­lanışı farklı olmakla birlikte Halil b. Ah­med'in Kitfibü'l-'Ayn'da uyguladığı mah­reç sistemine göre düzenlenmiş ve Halife Hakem'e sunulmuştur. Toplam 5000 va­raklık bir hacme sahip olan eserin zama­nımıza ulaşan iki cüzünü Haşim et-Ta"an neşretmiştir (Bağdad 1975; bk. Abdülal! ei-Vedgirl, s. 277-328). 3. el-Ma]fşur ve'l­m emdud. Yine mahreç esasına göre di­zilmiş maksOr ve memdfıd isimler sözlü­ğü olan eseri Ahmed Abdülmecid Heri­di yüksek lisans tezi olarak tahkik etmiş ( 1972 , Camiatü'l-Kahire), daha sonra da yayımiarnıştır (MMMA, XX 119741. s. 49-

130). 4. Kitfibü Ef'alü min ke~fi. ism-i tafdil kahbındaki (ıJO ~ı) Arap atasözle­rinin toplandığı ve 123 konuda 360 mese­lin yer aldığı eseri Muhammed Fazı! İbn Aşür neşretmiştir (Tunus 1972) . s. Kitfi­bü'ş-Şıla (Süleymaniye Ktp., Relsülküt­tab Mustafa Efendi, nr. 756).

Kali'nin diğer eserleri de şunlardır: el­İbil ve nitficühfi ve cemi'u af:ıvfilihfi, Tefsirü '1-[\aşô.'idi 'l-Mu'alla]fiit ve i'rô.­bühfi ve me'finihfi, ljula'l-insfin (ljal­~u '/-insan), el-Ijayl ve şıfô.tühô., Fa'O.l­tü v e ef'altü, Fihrist Ebi 'Ali ve al].bfi­ruh ve tesmiyetü kütübihi ve tevfili­fih, Luga mecmu'a, Ma]fiitilü'l-fürsfin (AbdülaiTei-Vedgirl, s. 161-169). Haşim

Abdülvehhab Yagi, Ebu 'Ali el-Killi el­lugavi el-edib adıyla bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır ( 1956, Camiatü'I-Kahire kısmü külliyyetü'l-adab).

BİBLİYOGRAFYA :

Ebu Bekir ez-Zübeydi, Taba~atü 'n-naf:wiy­yfn ve'l·lugaviyyfn (nşr. M. Ebü" I-Fazl İ brahim) ,

Kahire 1984, s. 185-188; Yaküt, Mu'cemü'l­üdeba', VII, 25-33; ibnü'l-Kıfti, İnbahü 'r-ruvat, I, 239-244; İbn Hallikan , Ve{eyat, ı, 226-228; Makkari. Nef/:ıu't-ıfb, lll, 70-75; Brockelmann, GAL (Ar.). ll , 277-279; J . A. Haywood , Arabic Lexicography, Leiden 1960, s. 56-60; Albir Ha­bib Mutlak, el-lfareketü '1- lugaviyye {i ' l-Ende· lüs, Beyrut 1967, s . 187 -234; Hüseyin Nassar. el-Mu'cemü 'l·'Arabf neş'etühü ve tetavvürüh, Kahire 1968, s. 313-331; ömer ed-Dekkak, Ebu 'Aif el-J<:aif vemenhecühü fi'l-baf:ış ve't-te'lff, Halep 1977; a.mlf .. "Ra' idü 't-te'llfi 'l-mu'cemi fi'l -Endelüs Ebü 'All el-1\ali" , et-Türiişü'l-'Ara­bf, Dımaşk 1982, lll , 130-144; Abdiliali ei-Ved­giri. Ebü 'Aif el-J<:aif ve eşeruhü {i'd-dirasati ' l­lugav iyye ve'l-edebiyye bi'l-Endelüs, Rabat 1403/1983, tür.yer.; H. İbrahim ei-Kebisi, "Ebu 'Ali ve eşeruhu fı'l-fıkri ' l -Endelüsi", el-Mü'er­ril)u 'l·'A rabf, XXV, Bağdad 1984, s. 223-260; R. Sellheim, "Ebü 'Ali", MMLA, LIX (1986) , s. 31-48;a.mlf., "al-1\iili", EJ2(ing.).IV, 501-502;

, M. Cevad en-Nüri. "el-Bari' fi'l-luga li-Ebi'Ali el-1\aÜ", el-Lisanü '1-'Arabf, XXXVIII, Rabat 1994, s. 11 3-136; Mo h. Ben Cheneb, "Kali", iA , VI, 133- 134. Iii HüSEYiN ELMALI

L

L

KALKALE ( J.J.iliJ f )

Sükun halindeki J , .ı:. , ~ , ı: , y harflerinin

kuvvetli bir ses işitilecek şekilde mahreclerinin sarsılarak okunmasını

ifade eden tecvid terimi (bk.HARF).

KALKAN

Bir savunma silahı .

_j

-,

_j

Divfinü lugiiti't-Türk'te kalkang şek­linde yazılan ismin (I, 441) Moğolca'da

"koruma, kollama, müdafaa, himaye" an­lamını taşıyan kalka kelimesinden türe­diği kabul edilmektedir (Rasanen, s. 227;

krş . Doerfer, IV, 481 ). Ateşli silahların ica­dından önce savaşçılar ok, gürz. mızrak, kılıç vb. saldırı silahlarına karşı kendileri­ni sol koliarına taktıkları kalkanla savu­nurlardı. Erken devir örneklerine bakıla­rak ilk kalkanların. arkasında tutarnağı bulunan basit bir ağaç parçasından iba­ret olduğu düşünülebilir. Daha sonra de­ri kalkanlar ortaya çıkmıştır. Bunların ilk örnekleri Hindistan. Kuzey Afrika ve Su­dan menşelidir. Bu kalkanlar daha ziyade fil. gergedan, su aygırı . timsah, yaban sı­ğın, deve gibi hayvanların kalın ve daya­nıklı derilerinden yahut kaplumbağa ka­buklarından yapılmıştır. Deri kalkanlar yuvarlak veya elips biçiminde olurdu. Ön yüzlerinin ortasında sivri bir uç, arka yü­zünde ise kalkanı desteklemeye ve elle tutmaya yarayan dayanıklı bir çubuk bu­lunurdu. Bu tür kalkanların ilkel Afrika kültürlerine ait renkli malzemelerle süs­lenmiş nadide örnekleri XIX. yüzyılın sö­mürge düzeni içerisinde Avrupa m üzele­rine taşınmıştır.

. Araplar, Cahiliye devrinde olduğu gibi İslami dönemde de ağırlık ve büyüklüğü­ne göre değişen "türs, baslra, cevb, cün­ne, dereka, anber, hacefe, farz" adlarını verdikleri çeşitli kalkanlara sahiptiler. Ay­rıca el-kaf denilen, çok sayıda askerin ar­kasına sığınarak surlara yaklaşmak için kullandığı büyük kalkanları da vardı. Hz. Peygamber'in "zel0)5" ve "fütak" adlı iki kalkanının yanında başka bir kalkanının daha bulunduğu rivayet edilmektedir (İbn Sa'd, 1, 489; Köksal, Xl, 169) . Okçulu­ğuyla tanınan Ebu Talha ei-Ensarl, Uhud Gazvesi'nde ResGl-i Ekrem'i deriden kal­kanı ile korumuştur. Beni Kurayza yahu­dilerinden alınan ganimetler arasında