kapak: · web viewemperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17...

464
Bağımsızlık ve Demokrasi Mücadelesinde DEV-GENÇ SAYI : 1/ AĞUSTOS 1978 DEV-GENÇ'i yaşatacağız DEVRİMCİ GENÇLİK FEDERASYONU DEV-GENÇ KURULDU ÇIKARKEN Ülkemiz gençliği anti-emperyalist, anti-faşist mücadelede doğru bir çıkış aramaya çıkan bunca dergi, bunca gençlik örgütü olmasına rağmen hala devam etmektedir. Gençliğe sadece siyasi varlıklarını sürdürebilmek amacıyla yaklaşan birçok

Upload: others

Post on 24-Jul-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Bağımsızlıkve DemokrasiMücadelesindeDEV-GENÇ

SAYI : 1/ AĞUSTOS 1978

DEV-GENÇ'i yaşatacağız

DEVRİMCİ GENÇLİK FEDERASYONU

DEV-GENÇ KURULDU

ÇIKARKEN

Ülkemiz gençliği anti-emperyalist, anti-faşist mücadelede doğru bir çıkış aramaya çıkan bunca dergi, bunca gençlik örgütü olmasına rağmen hala devam etmektedir. Gençliğe sadece siyasi varlıklarını sürdürebilmek amacıyla yaklaşan birçok siyasi grubun var olduğu günümüzde örgütümüz DEV-GENÇ içinde meydana gelen uzun süreli bir çalkantı sonrasında DEV-GENÇ devrimci bir tarzda tekrar oluşturulmuştur. Gençliği doğru bir önderlikle yönlendirip birliği sağlamak amacıyla oluşturulan DEV-GENÇ bu amacını gerçekleştirebilmek için temel ve tali bir çok aracı kullanmak durumundadır. "Bağımsızlık ve Demokrasi Mücadelesinde DEV-GENÇ" dergisi bu perspektifle değerlendirilmelidir. DEV-GENÇ'in işçi, köylü, öğrenci gençliği çatısı altında toplayabilmek için temel alacağı yöntem

Page 2: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

doğru bir teorik perspektifle doğru bir pratik olacaktır. Anti-faşist mücadelede doğru önderliğin hayata geçirilebilmesi için sol hareket içindeki teorik keşmekeşin doğal olarak etkilediği gençlik hareketindeki karışıklığı da teorik olarak mahkum edip doğru siyasi hedefler gösterebilmek amacıyla "Bağımsızlık Demokrasi Mücadelesinde DEV-GENÇ" dergisinin çıkması bir zorunluluk olmuştur. Siyasi hareketimiz bugün içinde bulunduğu objektif durumun bir sonucu olarak, gençliğin meselelerine açıklık getirilirken zaman zaman gençlik meselelerinin daha üstünde siyasi bir takım önerme ve açıklamalar da yer alacaktır. Bu durum amaç edinilen bir anlayış olarak kavranmamalıdır. Elimizde bugünkü şartlarda kullanabileceğimiz başka bir aracın olmamasının kaçınılmaz sonucu olarak değerlendirilmelidir.

Sayısı bilinmeyecek kadar çok dergi ve gazetenin ortalığı doldurduğu bir dönemde dergimizin yükleneceği görevin zorluğu açıktır. Bu zorlukların altından dergisine sahip çıkan DEV-GENÇ'lilerin inaç ve iradesiyle kalkacağız. Ve başarımız dergisine sahip çıkan DEV-GENÇ'lilerin mücadelesiyle gelişip DEV-GENÇ hareketinin başarıya ulaşmasında üzerine düşen görevi yerine getirecektir. "Bağımsızlık Demokrasi Mücadelesinde DEV-GENÇ" Dergisi bütün DEV-GENÇ"lilerin kollektif çalışma anlayışlarının bir sonucudur. Dergimiz yayın hayatı süresi boyunca anti-faşist, anti-emperyalist mücadeleye devrimci bir perspektif vermeye çalışacaktır.

NOT: İKİ TANE BELGE VAR.

DEVRİMCİ GENÇLİK FEDERASYONU DEV-GENÇ KURULDU

D. Yol hareketi içerisindeki meydana gelen gelişmeler, içinde yer alan reformist kafa yapısına sahip bazı insanların pragmatist, hizipçi ve tasfiyeci kafa yapılarını net bir şekilde ortaya çıkardı. D. Yol dergisi etrafında kümelenen bu insanlar kendi düşünce sistematiklerini (daha doğrusu sakat sistematiklerini militanların kafalarına yerleştirmenin yoğun bir çabasına giriştiler. Planlarının gereği olarak hareket, içindeki kendileri için ilerde "tehlike" yaratacak militanların tasfiyesini gündeme getirdiler. Gelişmenin su yüzüne çıkmasından sonra arkadaşlarımızın görevlerini bırakarak bütün sorumluluklarını devretmeleriyle birlikte)

Page 3: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

tasfiye girişimleri ivmesini artırarak hızla gelişti. Sakat bir mantığın doğal bir sonucu olan bu tasfiye girişimleri hareketimizin içerisinde özellikle militan mücadele yürüten arkadaşlarımıza yöneldi. Bu tasfiyeci anlayış İst. DEV-GENÇ'e de yansıdı. DYD sorumlusu yönetim kurulu ile yaptığı toplantıda, yönetim kurulunun Devrimci Yol Hareketi hakkındaki düşüncelerini (bazı eleştirilerini) belirtmeleri üzerine (İstanbul'da D.Yol adına İst. DEV-GENÇ'in bağlayıcı olamayacığını" belirti. Bu tasfiye hareketine karşı bütün DEV-GENÇ militanlarının tepkisi üzerine, daha sonra geri adım atılarak "daha bir üst yetkili" arkadaşının sözlerinin yanlış anlaşıldığını, böyle bir anlayışının olamayacağını" belirtti. Ancak gelişen olaylar bu "anlayışın" biraz erken ve acemice uygulandığını gösterdi.

Türkiye'nin muhtelif yerlerinde bu hizipçi tasfiye girişimleri DYD yazarlarının yaptıkları zamanlamaya uygun bir şekilde parça parça sürdülürdü. (Elazığ, Bursa vs.)

Uzun vadeli bu planlar gençlik hareketi ve onun örgütü DGDF'ye de bütün sıcaklığı ile yansıdı. DGDF yayınladığımız broşürde de (DGDF ve iki yılı) ifade ettiğimiz gibi kurulduğu andan itibaren bir çok olumsuzluğu bağrında taşıyordu. Yönetimin sağlıksızlığı , kollektif çalışmasın olmayışı, kadro çalışmasının olmayışı, doğru bir kitle anlayışının yokluğu DGDF'nin çalışmasını aksatan nedenler olarak sıralanmakla birlikte, DGDF'nin örgütlenmesi, başarısızlığın esas kaynağı D. Yol'cuların hizipçi ve tasfiyeci kafa yapılarının ve bu kafa yapısına uygun anlayışın, devrimci bir anlayış olmamasında aranmalıdır. Böylesi bir durumda DGDF örgütlenmesi bütün zaaf ve eksiklerine rağmen militanlığın ağırlıkla kendi kişisel çabalarıyla sürdürdükleri mücadele sonucu oligarşiyi tedirgin etti. İçişleri bakanının tüzüğü onaylamayacağının anlaşılmasından sonra DGDF'nin hukuki durumunu düzeltebilmek, daha işler biçimde çalışmasını sağlayabilmek için bir toplantı yapılarak (Bu toplantıya D. Yol Ankara hizbiyle aramızda ayrılık çıkıncaya kadar federasyon toplantısına katılmayan M.Y.K. üyelerinde dördü gene katılmamıştı) yeniden bir federasyon kurulması çalışmasına karar verildi. Fakat daha sonra aramızda gelişen durumların bir sonucu olarak D.Yol'cular tarafından bu çalışma tek taraflı olarak durduruldu.

Yeni federasyonu kurmak için yapılan çalışmalar bunlar iken (bizim içinde olduğumuz ve ortak çalışma yürüttüğümüz zamanı belirttik) bu arkadaşlar alelacele çıkardıkları D.G. 18. sayıda bu konuda bize karşı yöneltikleri yalan, iftira, çamurlama kampanyasını ifrat bir noktaya vardırdılar. Onları böylesi bir duruma iten şey olsa olsa yaptıkları tezgahları meşrulaştırmak amacına yönelik olabilir.

Bu noktadan sonra hemen şunu belirterek devam edelim. D.G. Dergisi'nde "İst. DEV-GENÇ federasyonunun yeniden kurulma

Page 4: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

çalışmalarına başından beri katılmıştı" diyorlar. Bu yalana verilecek tek cevap kesinlikle HAYIR'dır. Ayrılıkların ortaya çıkması ve bunun doğal sonucu olarak DGDF'ye de yansımasından sonra böyle bir çalışmanın varlığından DGDF'nin bir üye derneği olmasına rağmen İst. DEV-GENÇ'in haberi olmamıştır. Yalnız DGDF başkanının imzasını taşıyan yan tarafta fotokopisini yayınladığımız mektuplarla hem DGDF MYK üyeleri, hem de İst. DEV-GENÇ adına yetkili bir temsilci yapılacak bir toplantıya çağrılmışlardır. Ankarada'da yapılan bu toplantıya İst. DEV-GENÇ'i temsilen bir arkadaşla birlikte, M.Y.K üyelerinden bir arkadaş beraberce katıldı.

Bu toplantının yönetim şekli, oluşturduğu platform, gelişimi ve sonunda ortaya çıkan amacı değerlendirildiği zaman, toplantıyı tertip amaçları ve tasfiyeci amaçları ve MAL HAVLİYLE sahip çıkmak istedikleri DEV-GENÇ'ten ne anladıkları net bir şekilde ortaya çıktı. Toplantının yapılış şeklini irdelersek şu sonuca varabiliriz:

Birinci olarak toplantının düzenlenmesine karar vermede M.Y.K üyelerinin dahi haberi yoktur. Bunun en somut göstergesi olarak da M.Y.K üyelerinden olan arkadaşlar toplantıyı tertip eden değil, çağrılan durumuna düşürülmüştür. İkinci önemli nokta ise, toplantıya belli bölgeleri temsilen katıldıklarını söyleyen arkadaşların gerçekten o bölgeyi temsil etmedikleri, bazı bölgeleri temsilen gelenlerin ise o bölgelerde derneklerin olmadığı, gene o bölgelerde herhangi bir çalışmanın varlığından bahsedilmeyeceği ve gelen kişinin o bölgeyi temsil etme hakkına sahip olmadığı bir müddet sonra hemen ortaya çıktı. Çağrılan kişilerde aranan vasıf yalnızca D. Yol dergisine bağlılıkla sınırlı olduğu için, aranması gereken yukarıda saydığımız vasıflar gayet doğal olarak aranmamıştır. Bu nedenledir ki, toplantı komik bir tiyatro görünümünde katılanları ise aktör ve figüranlık görevi verilmesinden öteye bir anlam ifade etmemektedir. Toplantı süresince aktör rolünde olanlar ısrarla federasyonun nasıl kurulması gerektiği, işlerliğinin ve ilkelerin neler olacağı, YK'nun kimler ve hangi seçim sistemiyle oluşturulacağı ilkeleri yerine "öncü savaşı"(!) konusunda tartışmanın isteği görünümü içindeydiler. Çünkü federasyonun oluşmasında ilkeleri teşkil edecek maddeler ve yönetim kurulunun şeçimini kendi aralarında çoktan halletmişlerdi. Yani yapılan toplantı adet yerini bulsun, dostlar alışverişte görsün, biraz da demokratik olsun havasından öteye bir anlam ifade etmemekteydi. Toplantı boyunca İst. DEV-GENÇ adına yetkili arkadaşlarımızın ve federasyon Y. Kurulundan kendisine çağrı yapıldığı için toplantıdan haberi olan ve katılan arkadaşımızın ısrarlarına rağmen, bu arkadaşlar toplantıyı daha önce düzenledikleri senaryoya uygun bir şekilde sürdürdüler. Ve bu tiyatronun sonunda hep beraber ama bizim seyirci olarak kaldığımız bir tazda Tüm Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonunun kurulmasınına karar verildi.(!)

Page 5: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

D. Yolcu arkadaşların bu toplantı ile ilgili olarak yaptıkları bu devrimci olmayan metotları açıklamak olayı ahlaki katagorilerle izah etmek olarak kavranmamalıdır. Bu açıklama devrimcilik adına yapılan ama devrimcilikle hiç alakası olmayan metotları ortaya çıkarmak amacına yönelik olarak kavranmalıdır. Onun için, bu konuyu daha da açmak D. Yol'cuların amaçlarını bütün açıklığıyla ortaya koyacaktır. Bu durumu daha da netleştirmek için toplantıyla ilgili bir iki konuya daha değinmekte yarar var:

Toplantı içerisinde bizim önerimiz şu idi;"Türkiye'nin her tarafında; şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy

delege seçimleri yapılsın. Delegelerin toplanarak yapacakları kurultay sonucu yeni yönetim tespit edilsin, bu çalışmaların DGDF MYK sürdürsün." Böyle bir önerinin zorunluluğu bizzat ortaya çıkan durumun çözümüne ilişkin DGDF'ye yansıyan sonucuydu. İki ayrı siyasetin bir gençlik örgütlenmesi içerisinde beraber olarak yer alabilmesi ancak, o örgütlenmeye ilişkin ortak ilkelerin kabul edilmesi ve bu kabule uygun anlayışla hayata geçirilmesinde somutlaşır. Demokratik merkeziyetçilik ilkesinin uygulanabilmesinin ilk şartı demokratik bir seçimdir. Bu yaptığımız öneri oylamaya bile gerek görülmeden DGDF Başkanı tarafından hemen reddedildi. Böyle bir önerinin (5-6 aylık zamanı alacağı, kendileri yeni fedarasyonu siyasetlerin örgütlenmesi açısından düşündükleri, onun için katılırsanız katılın, katılmazsanız gidersiniz" diyerek cevapladılar. Daha sonra da kabul edenler etmeyenler mantığıyla yeni federasyonu kuracak dernekler ve yeni yönetim kurulu üyeleri açıklandı.

Böyle bir komedi içerisinde ve anti-demokratik bir anlayışla oluşturulan federasyona katılmak bizim için mümkün değildi ve bunun sonucu olarak (...) İst. DEV-GENÇ yetkilisi arkadaş ve DGDF Yönetim Kurulu'nda olan arkadaş toplantıyı terketti. Ve hemen bu olaylardan iki gün sonra gazetelerde Tüm Dev-Genç'in kurulduğu açıklandı. Hazırlanan tezgah bu açıklamalarıyla bütünüyle açığa çıktı. Toplantı 24 Haziran Cumartesi günü yapılıyor. Pazar günü resmi tatil. Pazartesi günü (26 Haziran) federasyon kuruluyor. En küçük formalite dahi bürokrasiyle günlerce bizi uğraştırırken, bir günde (resmi tatil'de) şıp diye arkadaşlar Tüm Dev-Genç'i kurdular (!) Aslında federasyonun daha önceden kurulduğu gün gibi ortadadır. İki toplantıdan bir hafta önce Ankara'da toplantılar yaptıkları kendisinin federasyon yönetim kuruluna girdiğini bir arkadaş açıkladı. İşte İst. DEV-GENÇ'i de toplantıya çağırma zahmetine katlanmalarının nedeni ve toplantının neye hizmet ettiği açıktır.

D.Yolcu'ların bu tutum ve davranışları örgütümüz DEV-GENÇ'i bölmek ve parçalamaktan başka hiçbir amaca hizmet edemez. Hizipçi ve tasfiyecilerin MAL HAVLİ anlayışlarının varacağı sonuç budur. Kendi

Page 6: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

hizip duygularını herşeyin üstünde tutan bu sağlıksız ve zaaflı insanlar, bu türden çamur iftira ve yalan kampanyalarını ifrat noktaya vardırmaktan kaçınmamaktadırlar.

Toplantının terkinden sonra Türkiye'nin muhtelif yerlerinde DEV-GENÇ birimlerinde federasyon ile ilgili tartışmaları yoğunlaştırdık. TASFİYECİLER'in kurdukları Tüm Dev-Genç'in kurulmasındaki sağlıksızlıkları açıkladık. DGDF'nin iki yılının değerlendirilmesini içeren bir broşür hazırlayarak bu konudaki görüşlerimizin neler olduğunu ortaya koyduk. Bu çalışmalarımız sonucunda devrimcilerle beraber tavır alan birçok DEV-GENÇ biriminde uyanan genel kanı devrimci bir tarzda yeniden örgütlenmemizin gerekliliği oldu. Bu alanda hemen çalışmalar başlatılarak İstanbul'da 8 Temmuz günü DEV-GENÇ KURULTAYI toplantı. Kurultayda Devrimci Gençlik Federasyonu nun (DEV-GENÇ) kurucu üyelerinden İstanbul, Elazığ, Konya, Tekirdağ (DEV-GENÇ)'ten başka Eskişehir, Çanakkale, Bursa, Babaeski, Uzunköprü, Samsun, İzmir,Ankara, Kırşehir, Malatya ve bunun gibi birçok il ve ilçede olan birimlerden DEV-GENÇ'lilerin yaptığı konuşmalarla DEV-GENÇ'in yeniden kurulması kararlaştırıldı. Kurultaya 1500 civarında DEV-GENÇ delegesi ve temsilci katıldı. Katılanların ortak kararı üzerine İstanbul DEV-GENÇ, Elazığ DEV-GENÇ, Tekirdağ DEV-GENÇ, Konya DEV-GENÇ, Devrimci Gençlik Federasyonu'nu oluşturma çabalarına başlayarak, DEV-GENÇ kuruldu.

Örgütümüz DEV-GENÇ, bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da gençliğin anti-faşist mücadelesinde önder olacaktır. Hizipçi ve tasfiyeci anlayıştan arınarak faşizme karşı mücadelesinde gerçek yerini alacaktır.

DEV-GENÇ'i yaşatacağız.

Yaşasın Gençliğin Devrimci Eyleminin Birliği !

NOT: Sütunun sonunda bir belgenin fotokopisi var.

BAZI TAHRİBATLAR ÜZERİNE

Gençliğin tek kitle örgütü DEV-GENÇ'in hizipçi bir anlayışla dağıtılmaya çalışılması karşısında örgütümüze sahip çıkacağımızı anlatan İstanbul, Konya, Bursa, Tekirdağ, Elazığ DEV-GENÇ'in imzaladıkları bildirinin basına verilmesi sonrasında TEZGAHLARININ kapanacağının korkusu içerisinde, yakaladıkları sandıkları bir belgeyi D.G. Dergisi'nin 18. sayısında "Suçüstü belgesi" diye yayınladılar.

Page 7: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Yakaladıkları neydi. Elazığ DEV-GENÇ, Konya DEV-GENÇ, Bursa DEV-GENÇ kimi destekliyordu ve Tüm. Dev-Genç'i kurma çalışmalarına bu örgütleri temsilen mi katılmıştı? Tekirdağ DEV-GENÇ diye bir dernek yok mu idi?. Bu soruların cevaplarını bu derneklerini yöneten kurullarının kararlarını aşağıda yayınlayarak veriyoruz.

D.Yol'un 20. sayısında D.G. Dergisi'nin 18. sayısındaki bazı yalanları düzeltmek bahanesiyle kaleme aldıkları bir yazıda "secaat arzederken kabahatlerini söyler" duruma düşmüşlerdir.

Elazığ DEV-GENÇ hakkında yanlış haber aldıklarını(!) başkanın istifa ettiğini, daha sonra ise istifasını geri aldığını, bu nedenle kendilerini destekleme durumunun söz konusu olmadığını belirtiyorlar. Başkanın istifası diye bir durum söz konusu değildir. Kendilerinin ayıplarını örtmek için uydurdukları koskoca bir yalandır. (Sanki başkan istifa edince yönetim kurulu kendilerini destekliyormuş da (!) )

NOT: Karar belgesinin fotokopisi var.

Konya DEV-GENÇ ve Bursa DEV-GENÇ hakkında söylediklerini yutkunarak, meseleyi geçiştireceklerini sanmaktadırlar.

"Suçüstü belgesi" diye ilan ettikleri basın bildirisi hakkında ortaya attıkları iddiaları kanıtlayabilmek için de can simidi olarak Tekirdağ DEV-GENÇ'in Tüm Dev-Genç'i desteklememe kararının tarihini (7.7.1978) Tekirdağ DEV-GENÇ'in kuruluş tarihi gibi göstermede bulmuşlardır. Tekirdağ DEV-GENÇ'in bu karardan bir gün önce 6.7.1978 günü kurulduğunu söylemektedirler. Dernek bürokrasisini dahi bilmeyecek kadar pratikten kopuk bu arkadaşlara Tekirdağ DEV-GENÇ'in kuruluş tarihi Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığı Dernekler Masasından öğrenebileceklerini belirtebiliriz. Hiç olmazsa o zaman yanlış haber almamış (!) olacaklardır.

NOT: Belge resmi var. Altındaki yazı:TEKİRDAĞ DEV-GENÇ

NOT: Belge resmi var.

Şimdi sormak gerekir arkadaşlara Suçüstü olarak kimi ve neyi yakaladınız? Yaptığınız ciddiyetsizliğin çamur atmanın, iftira ve yalanı söylemenin suç olduğunu bilmiyor musunuz? Ciddi bir istihbarat dahi alamayan "ciddi bir hareket" iddianız bu mudur? Bütün bu ciddiyetsizlikleriniz, yalan, karalama ve çamur kampanyanızın amacı nedir?

Page 8: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Tüm bunları "onbinlerce DEV-GENÇ militanına açıklamak zorunda olduğunuzu unutmamalısınız!..

Bu çarpık mantığın neye hizmet ettiği gayet açıktır. Güçlülük görünümlerini kaybetmemek için, bütün dernekleri kendilerini destekliyor havası içerisinde göstermek; bunu yaparken de, bütün yolları meşru saymaktır.

Öyle ki, yanlış haber aldıkları (!) için özeleştiri yapmakta (!) olmayan dernekleri varmış gibi yazıldığını açıklamakta. aktif olarak çalışmalara katılmayan şubelerinin olduğunu yazmaktadırlar.

Diğer taraftan da kendilerinden olmayan derneklerin isimlerini açıklamaya devam ediyorlar. Güçlülük komplekslerini tatmin için bu yollara başvuracaksanız, size bir tavsiyemiz var: Türkiye'de daha ismini yazmadığınız birçok dernek var. Onların da isimlerini yazın. Dernek olmayan yerlere gençlik temsilcileri atayın. Böylelikle çok daha güçlü (!) olduğunuzu kanıtlamış (!) olursunuz.

D. Yol'un 20. sayısında Samsun DEV-GENÇ'le ilgili olarak bir iddia ortaya attılar. Samsun DEV-GENÇ' in kendilerini desteklediklerini yazdılar ve bir karar fotokopisini yayınladılar. Samsun DEV-GENÇ'in bize gönderdiği kararı yan tarafta yayınlıyoruz. Bu kararda Tüm Dev-Genç'in tanınmadığı belirtiliyor. Acaba arkadaşlar Samsun'da kendilerini destekleyen "naylon bir Tüm Dev-Genç mi" kurdular? Bunu da açıklamak zorundadırlar.

Tasfiyecilerin içine düştüğü bu telaşın nedeni bizce açıktır. Komplekslerini tatmin etmeye, tezgahların kapanmasını önlemeye yönelik çabalardır. çırpınışlarıdır bunlar. Küçük burjuva iflah olmaz hastalıklarının somut göstergeleridir.

Tüm bunlardan sonra kimlerin "küçük burjuva mevki düşkünü olduğunu", "bölücü tutumlara girdiğine", "kimlerin onbinlerce DEV-GENÇ militanıyla omuz omuza mücadeleye katılması" gerektiği DEV-GENÇ militanları ve tabanı cevap verecektir.

NOT: Belge resmi var. Altındaki yazı:SAMSUN DEV-GENÇ

SİYASİ DURUM ve GÖREVLERİMİZ

Ülkemiz derin bir politik ve ekonomik buhran içinde çalkanıyor. Faşistlerle devrimciler arasındaki çatışmalar keskinleşirken, ekonomik

Page 9: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

platformda oligarşi bunalıma "çare" bulabilmek için elinden geleni yapıyor. Halkın "umudu" CHP, bugün oligarşinin sadık bir temsilcisi olarak, bütün fedakarlığıyla (!) işbaşında!

Bugünkü durumu doğru kavrayabilmek için 12 Mart sonrası siyasi gelişmelere kısaca değinmek gerekiyor.

12 Mart dönemi ve sonrası, Türkiye'nin sömürgeleşme süreci ve siyasi yönetimi açısından önemli bir noktasıdır. Emperyalizmin ve oligarşinin siyasi yönetim biçimi, emperyalizmin 3. bunalım döneminde yeni- sömürge ülkelerde faşizim'dir. Faşizm özellikle 12 Mart muhtırası ve ordunun tam denetiminin sağlanmasıyla beraber, varlığını "güçlendirmiştir". Kısaca Mahir Çayan'ın değişiyle ülkemiz Latin Amerika ülkelerinden farksız bir ülke durumuna gelmiştir.

Oligarşi devlet içinde (ordu, gizli istihbarat örgütleri, kontrgerilla, CIA.) gibi araçlarını güçlendirirken, diğer taraftan ülkemizde genişleyen sosyal muhalefetten ve buhrandan da yararlanmak ve kitleleri faşist ideolojinin peşinden sürüklemek amacıyla da sivil örgütlenmeler geliştirmiştir. Bunda da başarısız olduğu söylenemez. Türkiye'de en önemli tespit devletin niteliğini doğru tespit etmektir. Devletin biçimlenmesini "parlementer demokrasi" olarak tespit edip faşizm "tırmanıyor" olarak gösteren bütün "sol" gruplaşmalar, anti-faşist mücadele ve taktikleri açısından büyük bir yanılgı içindedirler. Çünkü, "parlementer demokrasi", "anayasal rejim" olarak halk kitlelerine yutturulmaya çalışılan rejim, aslında yukarıda bahsettiğimiz gibi faşist rejimdir. Bu rejimin icraası şu veya bu şekilde olabilir. Hatta, oligarşinin çıkarlarını savunan çeşitli politik gruplaşmalar arasında "çarpışmalar", "parsellemeler" vs. olabilir. Ama bütün bunların arkasında yetkinleşen devlet, işte bu faşist devlet yönetimidir.

MC dönemi, diğer tekel dışı prekapitalist yapılarla bir ittifaka dayanıyordu. Siyasal platformda ise ordunun "tarafsızlığını" muhafaza etmek, parlementer düzenin (gizli faşizmi) idame ettirmek oligarşinin çıkarlarını en iyi kendi siyasi yapısının savunduğunu ispatlamak için örgütlenmesini hızlandırmıştır. MHP ve AP'nin programı, oligarşinin açıkça devrimcilere ve halka saldırdığı terör ve zulümle ülkenin yönetildiği bir programdır. MC dönemi açıkça göstermiştir ki, yüzlerce devrimci öldürülmüş, halka katliamlar düzenlenmiş ve ülke tam bir terör ve zulümle yönetilmeye çalışılmıştır.

MC döneminde öyle bir noktaya varıldı ki, siyasal ve ekonomik platformda büyük bir çıkmaza girildi. Oligarşinin çıkarları korunamaz hale gelindi. Yerli tekelci gruplar hemen harekete geçerek aydınlar, küçük burjuvazi arasında önemli bir desteğe sahip olan halkın "umudu" CHP'yi iktadara getirdiler. Bunun için çeşitli grupların "çevrelerin", (DP ve CGP'nin AP'den "bağımsız" milletvekillerinin girmesi) desteği alındı. Türkiye o dönemde henüz, MHP iktidarının açık bir cunta girişiminin

Page 10: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

sosyal siyasal koşullarının hazır olduğu bir durumda değildi; denenecek başka alternatif hükümetlerin olduğu bir siyasal ve sosyal platformdaydı. Çoğu "sosyalistler" bu CHP alternatifi dururken (CHP'yi kurtarıcı olarak gördüklerinden) "cunta geliyor" telaşı içindeydiler.

Oligarşinin diğer bir alternatifi de, MHP-AP ve açık cunta alternatifidir. Bu alternatiflerin ön plana çıkması, sınıflar savaşına, devrimci ve gerici-faşist güçlerin güç dengesine, halkımızın mücadele ve örgütlenme ve örgütlenme seviyesine, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve politik buhrana bağlıdır.

Şimdiye kadar ortaya koyduğumuz alternatifler, hayatın gösterdiği yönetim biçimleridir. Bütün bunların arkasında yatan gerçek, oligarşik-içi grup çatışmalarının duruma göre, yerli tekelci grupların, gerici sınıfların ve emperyalizmin çıkarlarının savunulmasıdır. Faşist devlet aygıtının -gizli, açık- örgütlenmelerinin (CIA, MİT, Ordu, Kontrgerilla, MHP) daha yetkinleştirilmesidir.

Peki CHP bu durumda ne yapabilir, CHP nedir?Halkın "umudu", "sosyalist"lerimizin (!) "umudu" CHP ne yapıyor?

"Bu herşeyden önce CHP'nin programı ve çalışmalarına bağlıdır. CHP belirleyici olarak, tekelci grupların çıkarlarını savunan fakat siyasal platformda, "barış", "sosyal adalet", "Atatürkçülük" maskesiyle bunu gerçekleştiren bir siyasal örgütlenmedir. Bu hale gelmesi elbette belli bir süreç geçirmesi, kendini siyasal arenada "sadıklığını" ispatlamasıyla olmuştur.

CHP, son uygulamalarıyla ne denli faşizme karşı olup olmadığını kanıtlamıştır! CHP artık, hep deyip durduğu ama bir türlü uygulamadığı sivil MHP'li ve ülkü ocakları faşistlerin 3-5 tane derneğini kapatma cüretini gösterememiştir. Bunu yapamayan CHP çok rahatlıkla yurtsever-demokrat POL-DER'i ve dizilerce ilerici devrimci örgütü kapatabilmiştir ve POL-DER'lilerin en demokratik hakları POL-BİR'li faşist polislerin de yardımıyla da engellenmiş, POL-DER'liler görevinden alınmış ve CHP oligarşiye sadıklığını bu örnekte de görüldüğü gibi ispatlamıştır.

Ücretler dondurulmaktadır. KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsleri) de çalışanların ücretleri sinsi, yumuşak bir planla oligarşinin dümen suyundan hiçbir zaman ayrılmayan Türkiye'deki Amerikan tipi sendikacılığın temsilcisi Türk-İş'i de yanlarına alarak yüzbinlerce işçinin ekmek parasıyla oynanmaktadır. Zamlar, açlık ve sefalet yetmiyormuş gibi bir de işçilerin varolan bu kamburuna bir kambur daha eklenerek ücretleri dondurma politikası (toplumsal anlaşma) teranesiyle gündeme getirildi. Tabiki CHP ve oligarşinin yetkilileri buna hiçbir zaman, "bu ücretleri dondurma politikasıdır" demiyorlar. Bu konuda TÜSİAD; "Anlaşma önemli ve olumludur, ancak özel kesimi kapsamaması büyük

Page 11: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

bir eksikliktir", MESS; "Anlaşma ücret artışlarındaki taban ve tavan kavramlarını su yüzüne çıkartmak yönünden olumludur" demektedir.

Ecevit ve Türk-İş ücretlerin dondurulduğunu halktan gizlemeye çalışırken, oligarşinin örgütlü mercileri çok daha açık bir şekilde "toplumsal anlaşma"nın ne demek olduğunu izah etmektedirler.

Yine CHP hükümet olur olmaz, tekelci sermayenin çıkarlarını nasıl temsil ettiğini MC döneminde alabildiğine karşı çıktığı DGM yerine ondan pek farklı olmayan "ihtisas Mahkemelerini" gündeme getirmesi, IMF kararlarına bugün harfiyen uyması, sivil sıkıyönetim uygulamasıyla emperyalizmi ve oligarşiyi memnun etmiştir.

Bununla da kalmamış, iktidara gelmeden halk'a vaadettiği;- 141, 142'nin kalkacağı,- Faşistlerden hesap sorulacağı gibi vaadlerin -bırakın yerine

getirilmesini- tam aksine, 12 Mart döneminin azgın işkencelerini dahi işbaşına getirmiştir. (Bu durum öyle bir hale gelmiştir ki, CHP içinde çatlamalara yol açmıştır.) Faşistlerden hesap sorulacağını (!), bizzat faşist devlet mekanizmasını güçlendiren, yetkinleştiren, açık faşizm uygulamalarını kurumsal hale getirmeye çalışmaktadır. Bir anlamda CHP, MC'nin bütün yıpranmış haliyle uygulamaya sokmadığı "tedbir"leri uygulamaya çalışmaktadır. Devletin resmi emniyet görevlerinin bizzat emperyalist uzmanlar tarafından eğitilmesi, jandarmanın seferber edilmesi, halk üzerinde baskı terör ve pasifikasyon, Kürt halkı üzerindeki asimilasyonun yoğunlaşması, adım adım açık faşist uygulamaların Türkiye'de kurumlaşması ve giderek de halk kitlelerinin bu duruma uyum sağlaması, faşist devletin yetkinleştirilmesine hizmet etmektedir.

Bu uygulamalara aylardır süren propaganda ile, halk kitleleri de hazırlanmıştır. "Anarşinin mutlaka engellenmesi gerekir", "devlet güçlüdür" propagandasıyla devrimcilere "vurma"nın hazırlığı yapılmaktadır.

Doğrudur! "Anarşi vardır". Anarşi bir avuç azınlığın sömürüsünü devam ettiren kapitalizmin ve resmi savunucusu-koruyucusu faşist devlet yapısındadır. Yoksa anarşi var diye, işçilerin, köylülerin, gençliğin haklı mücadelesi engellenemez. Ecevit'in "anarşinin yok edilmesi" dediği şey ise halkın mücadelesinin yok edilmesidir.

12 Mart uygulamalarından pek de farklı olmayan, bu durum karşısında kamu oyu ve Türkiye Sol'u hala derin bir sessizlik içerisindedir. Karşı çıkışlar, bir kaç demeç vermekten öteye gitmemektedir.

Peki ne yapılmalıdır? Sömürge tipi faşizmin olduğu bir ülkede, bugün tüm "sol" adeta faşizm belasından kurtulmanın! yolunu-subjektif niyetleri o olmasa dahi- CHP'nin bir kaç ülkü ocağını kapatması ve MİT içerisine CHP'lileri yerleştirilmesinde görmektedirler. Bu tip tahliller,

Page 12: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

CHP'nin tekelci sermayesinin çıkarlarını temsil etmediği, Türkiye'deki faşist devletin reddi, görüşlerinden kaynaklanmaktadır.

CHP bugün kendisınıf çıkarları açısından doğru olanı yapmaktadır. Kendisine karşı sağ'ı da! sol'u da ezmelidir. Ezmelidir ki, tekelci sermaye bir nefes alsın, geçici de olsa düzlüğe çıksın!

Bugün bütün sol taktiksiyen pozlarda, ECEVİT'in ne yapması gerektiği üzerine sayfalar dolusu yazı yazmaktadırlar: "Ecevit halka güvenmelidir","Faşizmi engellemenin tek yolu MİT ve kontrgerillayı dağıtmaktır" gibi talepler, ve akıl hocaları çoğunluktadır. Boşuna dememişler, "Akılsız dostun olacağına akıllı düşmanın olsun", "SOL"un kalemşörlerini bu akılsızlığına karşı CHP hükümeti kendi akıllı yolunda kendinden emin adımlarla yürümektedir(!)

Devrimci Sol için yapılması gereken açıktır. Faşizme karşı mücadele bayrağını kaldırmak, CHP iktidarının gerçek yüzünü halk kitlelerine göstermektir. Bunun tek yolu da, "açık faşizm gelir", "siyasi kaos ve kargaşaşık var", "faşist cunta girişimleri var", hatta "Ecevit'e yönelik tertipler, faşist provakasyonlar var" diyerek anti-faşist mücadele ertelenemez, halk kitleleri CHP kuyruğuna sokulamaz.

Bu provakasyon kaos ve kargaşalık, cunta tahlilleri yıllardır revizyonistlerin bıkıp usanmadan tekrarlayıp söyledikleri pasifizm teorileridir. Ve bu anlayış bugün, oportünist-revizyonist tüm "sol"da öyle bir sistematiğini bulmuştur ki, artık tüm tahliller yapılması gereken işler, nispet legal şartların bozulmamasına göre ayarlanır. Sonuçta düzenin sınırları içerisinde hapsolmuş bir adım dahi ileri adım atamayan bir eylem planı ortaya çıkar. Bu tespitler, zorunlu olarak kendi teorisini de yaratır. Aksi deyişler; faşist teröre karşı, "örgütlü Devrimci alternatifi" savunmak, bu "siyaset"ler için artık, provakasyon, siyasi körlük vs.dir.

Devrimci mücadele, bu anlayışın en somutunu ve resmisini 12 Mart 71 devrimci hareketine karşı takınılan tavırda görmüştür ve duyarlıdır.

Bugün yapılması gereken; faşist teröre karşı "örgütlü devrimci alternatifi" temel alıp, anti-faşist mücadeleyi yükseltmek ve kadrolaşmayı yaratmaktır. Karşı çıkışlar ne kadar "aktif mücadele" derse desinler, hatta "faşist teröre karşı savaşalım" gibi duvar boyu afişler yapsınlar, sonuç faşist terörün halk kitlelerini yıldırması nötralize etmesi, devrimciler üzerindeki moral çöküntüsü yeni yeni mevzilerin faşistlere terk edilmesi ve CHP hükümetinin de adım adım açık faşizm uygulamalarını kurumlaştırmasıdır.

CHP iktidarına ve faşisitlere karşı hayatın her alanında örgütlü mücadele bayrağı kaldırmalıdır. "faşizm gelir" çığlıklarını da faşist terör ve demogajide susturacak, devrimcilerin "örgütlü devrimci alternatifi" temelinde diğer mücadele biçimlerini de reddetmeden bir bütünlük içinde sürdürecekleri ve geliştirecekleri somut devrimci pratik olacaktır.

Page 13: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Yazının sonunda DEV-GENÇ logosu ve amblemi var.

CHP İKTİDARINA VE FAŞİSTLERE KARŞI HAYATIN HER ALANINDA ÖRGÜTLÜ MÜCADELE BAYRAĞI YÜKSELTİLMELİDİR

DEV-GENÇ GENEL BAŞKANI BÜLENT ULUER:

"Dev-Genç'te işçi köylü ve öğrenci gençliğin birliğini sağlayacağız"

SORU: DEVRİMCİ GENÇLİĞİN BUGÜNE KADARKİ ANTİ-FAŞİST ANTİ-EMPERYALİST MÜCADELESİNİN GELİŞİMİNİ KISACA ANLATIR MISINIZ?_____________________________

- Gençlik, bizim gibi yeni-sömürge ülkelerde toplumun en canlı ve atılgan güçleri arasındadır. Halkımızın emperyalizme ve yerli egemen sınıflara karşı mücadelesinin en önünde her zaman gençlik yerini almıştır. Fakat gençliğin net bir şekilde devrimci hareketin yanında aktif olarak tavrını ortaya koyabilmesi için uzun mücadele süreçleri geçmiştir. Türkiye sosyalist hareketinin bağımsız bir siyasi hat izleyememesi, kendi dışındaki güçlere bel bağlaması, gençlik hareketine de yansımıştır. Gençlik 1968'lere kadar "Kemalist sloganlar peşinden gidiyor; "Atatürk geliyor" diye bağırıyordu. Sınıf mücadelesinin gelişmesi, devrimci teorinin kavranması, Türkiye sosyalist hareketini yeni bir bağımsız siyasi çizgiye doğru götürürken; gençlik hareketi de, bu doğrultuda açık olarak halk güçlerinin, proletarya ideolojisinin safında yer aldı. Gençlik kampında da sınıfsal gruplaşmalar 1970 lere doğru açıkça belli oldu. Faşist kampta yer alanlar, Kemalist kuyrukçuluğu yapan burjuva demokratik gençlik gruplaşmaları, devrimci proletarya ideolojisinin savunucusu devrimci gençlik.

Sosyalist hareketin uzun süre "aydınlar" arasında kalması ve daha ziyade gençlik kesimine dayanması, gençliğin aktif, faal bir rol oynamasına neden olmuştur. Bütün ülkelerin pratikleride hemen, hemen bu doğrultuda olmuştur. Fakat bu durum aynı zamanda başlangıçta, devrimci hareket içinde küçük burjuva dünya görüşünün zaman zaman güçlenmesi, harekete zarar vermesine neden olur. Devrimci hareketin bu küçük burjuva alışkanlıklardan kurtulması çetin bir burjuva devrimci mücadele vermesine bağlıdır. Özellikle 1968 lerde ve ondan sonra, gençliğin anti-emperyalist mücadelesi, devrimci fikirlerin yayılması, Türkiye'de yeni bir dönemin müjdecisidir. Gençliğin kararlı ve yılmaz savaşı kısa zamanda ülkemizde anti-emperyalist

Page 14: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

mücadeleyi, bilinci geliştirmiştir. Bu hareket içinde, belirleyici yön anti-emperyalizm olmasına karşın; bu mücadeleyi kemalist kuyrukçuluğuna "alet" etmek isteyen "sosyalist"lerde vardı. Fakat esas olarak gençliğin devrimci mücadelesi sınıfsal bir ayrışım içerisinde, bu eğilimlere ve oportünizm şeklinde ortaya çıkan burjuva-demokratik hareketlerin peşinden değil, devrimci ideolojinin peşinden gitti. Gelişen sınıf mücadelesi ve bu mücadelenin ortaya çıkardığı devrimci liderler teorik-pratik "sorununa" açıklık getirerek, 970 lerden sonra partileşmeyi sağladı. Fakat başlangıç aşamasında olan bu örgütlenme, küçük burjuva eğilimlerini 71 pratiği içinde ortaya döktü. Örgütsel olarak yenilginin önemli nedenlerinden biri de hareket içindeki "geçici abbas yolcularının" varlığıdır. Zaten bir devrimci hareket içinde, küçük-burjuva ideolojisini savunan kişilerin bulunması kaçınılmazdır. Örgüt ve devrimci teori bunlara karşı mücadele içinde ancak gelişebilir.

1971 açık faşist dönem, Türkiye'de Amerikan Emperyalizminin (gizli-açık) işgalinin aldığı son biçimdir. Artık ülkemiz, Latin Amerika ülkelerinden farksız bir duruma gelmiştir. Küçük burjuva radikalleriyle, oligarşi arasındaki nispi dengenin oligarşi lehine bozulması, Türk ordusunun geleneksel küçük- burjuva milliyetçiliğinin son bulması oligarşinin doğrudan vurucu gücü haline gelmesi küçük - burjuvazinin bürokrasi içindeki gücünün kırılması ülkemizi, tipik bir yeni sömürge ülke haline getirmiştir. 71 deneyi işte bu çok yönlü sınıflar mücadelesinin geçtiği bir pratiktir. Bu pratik içinde yakın bir devrimci hayale kapılanlar, kemalist bir darbeye bel bağlayanlar, küçük burjuva devrimcileri tam bir yenilgi ve ihanet bataklığına saplanmışlar; tek görevleri devrimcilere saldırmak olmuştur. THKP-C ise politikleşmiş Askeri Savaş çizgisine göre, oligarşiye ve emperyalizme karşı devrimci mücadelesini sürdürmüş, Türkiye halklarının bağımsız siyasi partisi ve cephesi olma şerefini ve devrimci pratik içinde ortaya koymuştur. Bugün THKP-C'nin pratiği ve teorisi bizlere yol gösteriyor.

Yenilgi sonrası bütün yenilgi dönemlerinde olduğu gibi herkesin Godo'yu beklediği gibi! "kadri - mutlak emperyalizm" teorilerinin binbir çeşidinin icad edildiği, yılgınlık, teslimiyet, geri dönüşler, arayışlar dönemidir. Sınıf mücadelesinin "keskin savunucuları" oligarşinin icazetine sığınmışlardır.

Devrimci gençlik hareketi de bu pratikten nasibini almıştır. Gençlik hareketi geçici bir gerileme dönemine girmiştir. 74'lerden sonra, sınıf mücadelesinin ivmesinin hız kazanması, devrimci canlanmanın başlaması, yine kendisini, en aktif ve faal bir şekilde gençlik kesiminde göstermiştir.

ilk defa İstanbul'da kurulan İYÖKD gibi devrimci gençlik kuruluşları, daha sonra ülkenin dört bir yanını sardı. Başlangıçta, revizyonizmin, yenilgi sonrası dönemden "güç" alarak "gelişmesi", sınıf

Page 15: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

mücadelelerinin gelişmesi, gençliğin anti-faşist mücadelesiyle beraber geriletildi. Başlangıçta, gençlik dernekleri içindeki saflaşmanın açık ve net olmamasına, gruplaşmalar açığa çıkmamasına karşın, genliğin anti-faşist mücadelesini sürdürenler, geçmişin devrimci çizgisini savunan sempatizanlardı. Teorik ve pratik platformda gerçek bir saflaşmanın olmaması, gençlik örgütlerin de, "geçmişi savunur" pozlarında, "sol cepheci" teraneleriyle, "geçmişi devrimci bir şekilde aşmak gerekir" teorik kıvırtmalarıyla, bir yığın "sol" fraksiyon; yükselen devrimci gençlik mücadelesi içerisinden fışkıran yeni kadroları "kafalamak" için, gençlik örgütlerine leş kargaları gibi üşüştü. "Halkın yolu", "TDAS", "KSD", "Halkın Kurtuluşu", "İDÖD", vb. gibi geçmişin şu veya bu şekilde "keskin" savunucusu gruplar parsalarını toplayıp devrimci mücadeleden yavaş, yavaş uzaklaştılar. Devrimciler ise, geçmiş hareket içinde "ünvan" sahibi kişilere karşı teorik plandaki bütün yetersizliğine karşı, mücadele etti. Gençlik platformunda cereyan eden geçmişin inkarcılarına karşı devrimci ideolojik, pratik mücadele ile bir yandan M.Ç.'nın teorik platformundaki saflaştırmayı hızlandırdı. Gençliğin devrimci mücadelesi, bir bakıma oportünizme karşı mücadele içinde ayrışmasını tamamlamış, doğru siyasi ve ideolojik hattını çizmiştir. Gençliğin devrimci mücadele platformunda geçmişin "parsacılarına" karşı verilen mücadele, devrimci mücadeleyi geçici olarak zayıflatır duruma da düşürdü. Fakat doğru siyasi önderlik tekrar kısa süre içinde, faşizme karşı mücadele içerisinde gençlik hareketini toparlamış, toplumun diğer sınıf ve tabakalarında faşizme karşı mücadeleyi örgütlemeye çalışmıştır. (İYÖD dönemi ve sonrası)

Kısacası, devrimci gençliğin bugüne kadarki mücadelesi, bir yandan faşizme karşı en tutarlı savaşı içerirken, diğer yandan, parsa toplamak için devrimci gençlik içine "gelen" her türlü opotünizme karşı ideolojik mücadeleyi de kapsar. Bugünkü devrimci gençlik hareketinin konumu bu mücadele içinden geçerek sağlamlaşmış, her türlü geçmişi inkarcılarına karşı bağışıklık kazanmıştır.

Devrimci gençlik hareketi, İstanbul'da ve yurdun dört bir yanında, faşizmin işgali altındaki okulların geri alınması, faşizmin her türlü iğrenç saldırısına karşı halkın yanında tavır alma, emperyalizmin ezilen halklara karşı iğrenç saldırılarını protesto eylemleri, kısaca faşizme ve emperyalizme karşı sınıf mücadelesi içinde kendine düşen görevleri gücünün çok üstünde fedakarlıkla yerine getirerek oluşmuştur. Eylem içinde kendini ispat ederek bugün halkımızın gerçek bir parçası olmuştur. Bunun karşısında bol laf eden fakat faşizme, emperyalizme karşı mücadeleden binbir kılıfla kaçan oportünistler kendine layık olan bataklıklara ulaşmasını başarmışlardır. Şimdi bataklıklarda kulaç atan, fakat bataklıkta, olduğu için birbirine el uzatamayan bir yığın grup var!

Page 16: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Devrimci gençliği bugünkü şerefli yerine getiren şimdiye kadarki tavizsiz ve devrimci siyasi çizginin klavuzluğundaki mücadelesidir. Siyasi çizgisi, merkezi örgütlü bir siyasi çizgi olmamasına karşın, devrimci gençlik hareketi var olan siyasi örgütlenmenin denetiminde mücadelesini sürdürmesini başarmıştır. 74'lerden sonra daha ziyade otonom şehirsel örgütlenmeler gençlik mücadelesiyle bir bütün içerisinde, devrimci mücadeleyi sürdürürken, Devrimci Yol Bildirge çıkışıyla beraber otonom yapıların dağıtılması merkezi örgütlülük (hiyerarşik değil!) ilişkileri içinde gençliğin mücadelesi yeni bir boyuta erişti. Ancak bir yıllık gelişim süreci içinde, (977-78) geçmişi -geçirdiği tecrübelerden dersler çıkartarak- daha ince metodlarla inkar eden, kendi hizip yapısını inşa edebilmek için M.Ç.nın teorik tezlerine ambargo koyan, sürekli oyalama taktiği izleyen Ankara hizbinin ortaya çıkmasıyla beraber gençlik platformundaki mücadele ve örgütlenme de parçalandı. Ankara hizbinin taraftarları gençliğin devrimci geçmişine sahip çıkabilmek için Bizans entrikaları tezgahlayarak, dedikodu ve çamurlama kampanyalarıyla beraber sahte DEV-GENÇ örgütlenmesi içine girdiler. Bunun için önceden hazırlanmış senaryolar oynadılar. Güya tüm gençliği temsil ediyormuş gibi sahte listeler, "destek örgütleri" icad ettiler. Aslında bütün yaptıkları, bütün diğer oportünist gruplar gibi gerçek yüzü daha iyice açığa çıkmadan, mümkün olduğu kadar en fazla parsayı kapıp kaçmaktı. Geçmişin devrimci mücadelesine lafla sahip çıkarak her şeyin "yolunda" gideceğini sandılar. Halbuki gerçekler, bu sahtekar "miras yedilerin" bütün yalanlarına itibar etmeyecek kadar devrimcidir. Gençliğin devrimci mücadelesine lafla sahip çıkmak, eldeki kadroları bu yalanlarla uyutmak geçici bir "zafer" olabilir. Gerçek zafer geçmişin devrimci mücadelesini devam ettirmek olduğu gibi, devrimci gençliğin kararlı anti-faşist, anti-emperyalist mücadelesini de sürdüren devrimcilerin olacaktır. Ve o zaman bugünün sahte "keskin baş pehlivanları" geçmişi ağızlarına almaktan bile korkacaklardır. Onun için diyoruz ki, Ankara hizbi tarafından kurulan tüm "Dev-Genç" ancak geçmişin devrimci mücadelesini lafla savunma "aktifliğini" gösteren mücadele kaçkınlarının uğrak yeridir.

Oysa DEV-GENÇ, geçmişin devrimci geleneğini bugünde sürdürmeye kararlı devrimci hareketin bir parçası, halkımızın faşizme, emperyalizme karşı mücadelesinin ön saflardaki fedakar savaşçısı olarak, gerçek savaşçıların, anti-faşistlerin, devrimcilerin mücadele alanı olacaktır. Bunun geçmişte olduğu gibi bugünde, gelecekte de yaşanan pratik gösterecektir. İşte o zaman bugünün keskinleri "utançlarından" ihanet karargahlarına gönüllü koşacaklardır. Bugünden "devrimci" Yolun inkarcı hizipçilerine "iyi yolculuklar" diyoruz.

Page 17: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

SORU: FAŞİZME KARŞI MÜCADELENİN BUGÜNKÜ SOMUT PRATİĞİN IŞIĞINDA, ŞEKLİ VE ÖRGÜTLENMESİ NE OLACAKTIR?_________________________________________

- Bilindiği gibi faşizme , emperyalizme karşı mücadele iktidar mücadelesidir. Halkımızın proleteryanın savaşçı partisi öncülüğünde halk savaşı vererek ve demokratik halk diktatörlüğünü kurarak vereceği bir iktidar savaşıdır. Bu savaş uzun ve kanlı olacaktır. Gençliğin bu mücadele içerisindeki yeri, genel olarak, halkının yanında, proleter ideolojinin klavuzluğu altında yer almak, savaşmaktır. Bugünün partinin olmadığı koşullarda, gençliğe düşen görevler daha yüklüdür.

Demokratik kitle örgütlerinin bizim gibi yeni-sömürge ülkelerde niteliğini ortaya koyarak faşizme karşı mücadele ve örgütlenmedeki görüşlerimizi ortaya koyalım. Demokratik kitle örgütlerinin niteliği bizim gibi ülkelerde ( sürekli faşizm olduğu ülkeler) anti -faşist olmalarıdır. Yığın olma karakterini veren genel ayırım çizgisi anti-faşizm, anti-emperyalizmdir. Bu durum DKÖ'nin eyleminin niteliğinde belirlenmektedir. Ülkemizde demokrasi sorunu bir devrim sorunudur: Bu noktada bütün revizyonist ve oportünist gruplardan ayrım noktası ortaya çıkmaktadır. Demokratik kitle örgütlerinin yasal sınırlar içinde yalnızca kitlelerin ekonomik, demokratik mücadelesini sürdüren örgütler olarak görünmesi, faşizme karşı mücadeleyi zayıflatır. Zaten hayat böyle bir anlayışı (bütün "teorik" direnmelere rağmen) mahkum etmektedir. Ortaya çıkan diğer bir "sol" hatada faşizm koşulları altında demokratik kitle örgütlerinde mücadele edilmesinin "gereksizliğine" inanan veya küçümseyenler de vardır. Kitle mücadelesini küçümsemenin görünüşte "sol" olmanın arkasında yatan gerçek ise, faşizme karşı mücadelede adaylı olarak pasifizmi savunmaktır. DKÖ, Türkiye gibi ülkelerde, faşizme karşı mücadelede yerini üzerlerine düşen görevlerin en azamisini yerine getirerek almalıdır. Ve bu yer alış yasal sınırlar içine hapsolmamalıdır. Bugünkü gibi partinin olmadığı koşullarda devrimci gençlik örgütlenmelerinin ve mücadelesinin önemi büyüktür.

DKÖ anlayışları ve genel olarakta, faşizm ve faşizme karşı mücadele konusundaki anlayışları sağ olan grupların tutarlı bir mücadele yürütemeyecekleri açıktır. Genel olarak lafta herkes, "faşizme karşı susmak ölümdür", "susarsak yarın sıra bize gelir" diyerek, faşizme karşı susulmayacağını söylemektedir. Zaten söylememesine de imkan yoktur. Çünkü Almanya ve İtalya faşizmi deneyleri o kadar açıktırki, sosyal demokratlar bile bugün susmamaktan bahsederler. Önemli olan bu değil, yapılan eylemin niteliğidir. Genel çizgi ve pratiktir. Herkes susulmamalıdır diyor, ama pratikte ne yapıyor? Bildiri, afişleme, "teşhir kampanyaları", yürüyüş, miting v.s. Bu eylemlerin dışına çıkanlarda "maceracıdırlar", "faşizmin ekmeğine yağ sürenlerdir". Bu anlayış faşizm karşısında susmanın ta kendisidir. Lafta

Page 18: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

kendisini gizleyen bu pasifizm anlayışı bugün Türkiye'deki bütün "sol" fraksiyonların ortak kaderidir. "CHP tahlilleri", "açık faşizm gelir", "bugünkü demokratik mevzilerimizi koruyalım" v.s. "siyasi tahlillerinin" arkasında yatan gerçek koskocaman bir pasifizmdir.

Ülkemizde halkla oligarşi arasında olan suni dengenin sürdürülmesinden yana olanların ortakyanı, suni dengeyi devam ettirmedeki "ustalık" Ama gerçekte faşizme karşı susmamak, faşizme karşı en tutarlı ve "bütün" mücadele biçimlerini koordineli bir şekilde yürüten bir mücadele anlayışına ve pratiğine sahip olmaktır. Faşizm gibi maddi bir saldırgan güç, ancak maddi bir güçle yok edilebilir. Ve faşizmi emperyalizmi ülkemizden söküp atacak olan gerçek yol, silahlı mücadele temelindeki halk savaşı yoludur. Bugünkü koşullarda, (suni dengeyi kırmak-halkı devrim saflarına çekmek için) başvurulacak temel mücadele yöntemi ise SP'dir. Partinin olmadığı bugünkü koşullarda görev, geri çekilmek, aktif savunma diye edilgen olma değil, yarınki savaşın bugünden nüvelerini mücadele ve örgüt olarak yaratmaktır. Faşizme karşı mücadele etmenin temel yöntemi, faşizmin anlayacağı Fransızca dilinden (subjektif gücümüzün kaldıracağı kadar) konuşmaktır. Bunun dışında, "ortam karışık", "cunta gelebilir" diye pasifizmin temel mücadele yöntemlerini temel almak faşizmi güçlendirir, halk güçlerini zayıflatır. Gençliğin ve DKÖ yeri, faşizme karşı yürütülen mücadele, provakasyon mantığına saplanmadan genel siyasi çizgi doğrultusunda yerini almaktır. Bu çerçeve içinde önümüze çıkan en büyük problem anti-faşist güçlerin eylem birliği sorunudur.

(Sayfanın üst kısmında resim var.)

Eylem birliği sorunu bütün "sol" fraksiyonların dillerinden düşürmedikleri bir türkü durumuna gelmiştir. Adeta kendi tekkelerini örten bir kılıf durumundadır. Lafta herkes eylem birliğinden yanadır. Ama lafla meselenin çözülemeyeceği ortadadır. Çünkü eylem birliği sorunu, faşizme karşı mücadele anlayışı sorunudur. Eğer faşizme karşı mücadelede pasifizm yolundaysan, devrimci yoldan giden bir siyasi çizgiyle eylem birliğinin olmayacağı açıktır. Türkiye'de sol güçlerin eylem birliğinin olmamasının nedeni budur. Somut bir problem olan eylem birliği ancak pratikte aynı hedeflere aynı yöntemlerle asgari de olsa mücadele etmek gerektiğini duyan örgütlenmeler arasında olur. Proletarya partisini bağımsız siyasi çizgisi ve pratiğinin de eksik olması, arenada küçük burjuva örgütlenmelerinin cirit atması da anti-faşist cephenin yaratılamamasına nedendir. Bugün lafta çok "ayrı" gözüken pratikte aynı tarzda çalışma sürdüren grupların bir araya gelmemelerinin nedeni, pasifizm cephesinde olmalarından ötürüdür. Devrimci pratik içinde yer almayanların devrimci eylem birliği

Page 19: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

çığırtkanlığının sadece kendisi tarafından dinleneceği ortadadır. Aynı perspektifte olan gruplaşmaların da aynı eylem birliği içinde olmaları doğal olarak mümkün değildir. Eylem birliği eylem içinde sağlanır. O açıdan bugün yapılan eylem birliği "çalışmaları" bildiri, afişten öteye gitmemektedir. SORU : DEVRİMCİ GENÇLİK FEDERASYONUNUN ÖRGÜTLENMESİ, İLKELERİ VE ÇALIŞMALARI HAKKINDA NE SÖYLEYEBİLİRSİNİZ?

- Devrimci Gençlik federasyonun bugünkü örgütlenmesi, yeni ortaya çıkan bir örgütlenme olarak değerlendirilemez. 71 yenilgisinden sonra, devrimci gençliğin faşizme, emperyalizme ve hareket içinde de oportünizme karşı verilen mücadelede ortaya çıkan bir örgütlenme ve mücadele geleneğine sahiptir. Onun için bugünkü devrimci gençlik federasyonu geçmişin devrimci mirasının bir takipçisi olarak görülmelidir. Örgütlülüğü ve mücadelesi geçmişte olduğu gibi çeşitli şehirlerdeki gruplaşmaların bir araya gelerek sadece gençlik platformdaki bir birliği değil; genel siyasi hareketin ilkelerin ışığında örgütlenen ve mücadeleden bir örgütlenme olacaktır. DEV-GENÇ'in çalışma tarzı ve hedefleride genel siyasi çizginin devamı olacaktır. Onun için bugünkü örgütlenme, şekilsiz bir örgütlenme olmayacaktır. Geçmişin devrimci pratiğinin ve teorisinin üzerinde yükselecektir. Aksini düşünmek geçmiş devrimci gençlik mücadelesini inkar etmek olacaktır. Bugünün avantajı devrimci gençliğin yol gösterecisi teorinin ve örgütlenme-mücadele ilkelerinin pratik içinde sınanarak ortaya çıkmasıdır. Bir demokratik kitle örgütlenmesinin temel ilkeleri; Faşizm ve emperyalizme karşı olmak, demokratik merkeziyetçilik örgütlenmesini savunmaktır. Bu ilkeler, mücadele ve örgütlenme, dört yıllık mücadele gelişiminin sonunda bugün belli bir somutluk kazanmıştır. Devrimci gençliğin örgütlenmesi artık bundan sonra eskisi gibi (DGDF pratiği) dağınık, kollektif yapıdan yoksun, ideolojik birliği sağlanmamış olmayacaktır. DGDF devrimci hareketimizin ideolojik ve örgütsel plandaki dağınıklığına paralel olarak, kendi içinde merkezi örgütlü çalışamayan ve henüz hareketimiz içinde ideolojik olarak birliğin sağlanamadığı bir döneme tekabül ettiği için, karakteri ve çalışması ona uygundu. Bugün artık geriye dönmüş, sağlıksız, bireysel çalışma gibi olumsuzluklar tekrar edilmemelidir. Hareketimiz bu tür olumsuzluklardan geçerek bağışıklık kazandığı için, DEV-GENÇ'in bundan sonraki çalışması merkezi siyasi çalışmanın bir parçası olmak zorundadır.

Federasyonumuz, gençliğin devrimci eyleminin birliğini savunmaktadır. Bu açıdan anti-emperyalizm, anti-faşizm ilkesi ve demokratik merkeziyetçilik ilkesine göre çalışan bütün gençlik unsurlarını, birimlerini bağrında toplamak amacındadır. Başta da

Page 20: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

söylediğimiz gibi, anti-faşist güç birliğinin sağlanması genelde olduğu gibi gençlik platformunun da faşizme karşı eylem çizgisinin muhtevasına bağlıdır. Birlik çeşitli "sol" grupların masa başı birliği değil; mücadele ve örgütlenme içinde oluşacak olan, faşizme karşı çeşitli sınıf ve tabakaların eylem birliği olacaktır. Bunu gerçekleştirecek olan da proletaryanın ideolojisini kendine rehber edinmiş savaşçı partidir. Bugünki koşullarda yapılacak olan, aynı (asgaride olsa) mücadele çizgisini savunan anti-faşistlerin eylem birliği olmalıdır. Bunu gerçekleştirmek için DEV-GENÇ kendi platformunda üzerine düşeni yapacaktır. Bugünkü anti-faşist eylem birliği, gençlik platformuda DEV-GENÇ örgütlenmesi ve mücadelesi içinde somutlaşmaktadır.

Bu noktada gençliğin merkezi anti-faşist örgütlenmesi sorunu gündeme gelmektedir. Bilindiği gibi çeşitli "sol" siyasetler kurdukları gençlik federasyonlarında gençliğin merkezi siyasi örgütü olduklarını iddia etmektedirler. (İGD, YDGF, Tüm-"Dev-Genç" v.s.) Burada bir parantez açarak, Devrimci Yol siyasi hareketi içinde meydana gelen ayrışmanın gençliğin birliği, örgütlenmesi açısından sonuçlarına değinelim. Ankara hizbi, DGDF'nun yasal olarak varlığını yitirmesinden sonra, saman altından su yürüterek Bizans entrikalarıyla kendi hizip çemberi içinde olan gençlik dernekleriyle (hızını alamayarak sahte "Dev-Gençler" kendi hizip yapısı dışındaki dernekleride kendi çemberine "dahil ederek".) bir hizip federasyonu kurmuştur. Bu hareket herşeyden önce gençliğin devrimci birliğini sağlamaya yönelik tavırdan çok uzaktadır. Görünüşte gençliğin devrimci birliğini sağlamaya yönelik tavırdan çok uzaktadır. Görünüşte gençliğin devrimci birliği ve örgütlenmesi bozulmuştur. Ankara hizbi gençliğin devrimci eyleminin birliğine büyük bir darbe indirmekten kaçınmamıştır. Ama bütün mücadele kaçkınları ve parsa toplayıcıları gençliğin devrimci eyleminin birliğini ve merkezi örgütlenmesini nihai olarak yıkabilseydi, bugüne kadarki devrimci gençlik hareketi olmazdı. Devrimci gençliğin bugünkü örgütlenmesi, Ankara hizbinin oportünist yıkıcılığına karşı mücadele ederek yeni bir platformda, merkezi bütünlüğünü ve örgütlenmesini sağlamıştır. Devrimci gençlik hareketi böylece, oportünizme karşı verdiği mücadelesinde daha da bağışıklık kazanarak örgütlenmesini ve ideoloji birliğini sağlamlaştırmıştır. Bugün devrimci gençliğin merkezi örgütlenmesinin olmadığını söyleyenler veya kendini "merkez" ilan edenler yanıldıklarını hayatın pratiği içinde anlayacaklardır. Bugünkü devrimci gençliğin mücadele ve örgütlenme birliği, gençliğin tek merkezi kitle örgütü olmasının kriteri, devrimci pratiktir. Eyleminin muhtevası ve hedefleridir. Çünkü kimse kimseye "tek merkezi kitle örgütü" olma vasfını tanıyamaz; lafta da olsa tanınsa bile gerçek vasıf pratik içinde tanınacaktır. Onun için Dev-Genç'in örgütlenme ve mücadele pratiği bize gençliğin tek merkezi kitle örgütü olma vasfını şimdiye kadar

Page 21: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

olduğu gibi bundan sonra da tanıyacaktır. Ankara hizbinin gençliği bölücü çalışmaları ve kendi hizip anlayışına göre örgütlenmesi, gençliğin birliği ve merkeziliğini ancak görünüşte ve nicel olarak zedelemiştir. Ama gerçekte devrimci gençliğin mücadele, örgütlenme ve ideolojik birliğinin sağlamlaşmasında nitelik olarak gelişim sağlamıştır. Devrimci gençlik hareketi, Ankara hizbi gibi oportünist anlayışları mücadele ve örgütlenmesi içinden çıkardığı için daha da nitelikli. Onun için gençliğin devrimci mücadelesi şimdiye kadar olduğu gibi bugünde oportünizme karşı ideolojik mücadelede (ve pratik olarak mahkum etmede) gelişmesi faşizme karşı savaşta kendini kabul ettirmesi, devrimci gençlik hareketinin merkezi ve gençliğin anti-faşist birliğinin temsilcisi olmasının kriteri olacaktır.

Devrimci gençlik hareketinin bundan sonraki çalışması, dağınık, ideolojik birlikten yoksun, dar pratikçi alanlarından sayılarak; merkezi siyasi çalışmanın ve devrimci ideolojinin klavuzluğunda, bugünkü partileşme sürecine ve anti-faşist mücadeleye en fedakarca hizmet ederek sürecektir.

BİR AÇIKLAMA

Gazetelerde Tüm Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu Başkanlığı tarafından yapılan bir açıklama bizi bu cevabı vermeye zorunlu kıldı. Yapılan açıklamada Devrimci Gençlik Federasyonu'nun (DEV-GENÇ) yasal olmadığı basın yoluyla oligarşinin adli kurumlarına ihbar edilmekteydi. Hizipçiliğin, tasfiyeciliğin bu boyutlara varması bir devrimci hareket için gerçekten düşündürücü bir noktaya gelmiştir. Devrimci Hareket içerisinde ortaya çıkan bir takım meseleler burjuvazinin yasallıkları içersinde, çözülmeye çalışılması anlayışı ne derece devrimci bir tutumdur bunu Tüm Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu sempatizanlarının anlayışlarına bırakıyoruz.

Devrimci Gençlik Federasyonu (DEV-GENÇ) bütün zorluklara, ihbarlara ve karalamalara rağmen DEV-GENÇ militanlarının yıldırılamaz olan iradelerinin sonucunda "yasal" olarak da kurularak mücadelesinde devam etmektedir. DEV-GENÇ isminin bir öncelik sorunu olarak kavranıp bu düzeye indirgenmesi hangi ruh halinden kaynaklanmaktadır artık bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştır. DEV-GENÇ ismi DEV-GENÇ'lilerin olacaktır. DEV-GENÇ ismi hiçbir zaman naylon olarak oluşturulmuş federasyonlara bırakılmayacaktır. DEV-GENÇ ismini size oligarşi hediye dahi etse DEV-GENÇ'liler bu ismi kullanmanızı engelleyeceklerdir zaten hayatın kendisi böyle bir isme sahip çıkmamanız gerektiğinin örnekleriyle doludur.

Page 22: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

DEV-GENÇ'İ YAŞATACAĞIZYAŞASIN ÖRGÜTÜMÜZ DEV-GENÇ

GENÇLİĞİN ÖRGÜTLENMESİ VE ANTİ-FAŞİST MÜCADELEDE DEV-GENÇ

Bugün meydana gelen siyasi ve ekonomik kriz tüm sınıf ve tabakaları derinden sarsarken doğal olarak tolumun bir parçası olan gençliği de derinden etkilemektedir. Gençliği toplumdaki tüm değişen ve değişmeyen unsurların bütünü içersinde değerlendirmek gerekir. Sosyal bir grup olarak gençliğin özelliklerini toplumda ve devrimci mücadeledeki yerini bir bütün olarak doğru kavramak gerekir. Bu bakış açısı gençliği içinde meydana gelen yapısal değişiklikleri de anlamamızı sağlar. Çağımız gençliği bir yığın devrimci çalkantı içinde ulusal kurtuluş savaşlarıyla emperyalizm arasındaki çatışmanın dev boyutlara ulaştığı bir çağda hayata girmiştir. Ülkemiz gençliği toplumdaki hızlı değişimin (gerek sosyal, gerek ekonomik olarak) en fazla etkilediği toplumsal bir kategoridir. Toplumun çarpık kapitalist üretim ilişkilerinin belirlediği kurallarla değişme sürecine girmesi toplumun en dinamik kesimi olan gençliği de hızlı bir şekilde etkilemektedir. Bu etkinin alanı hakim üretim biçiminin getirdiği yeni değerler, yeni ideolojiler, yeni bir yaşam tarzı gençliği kimi zaman olumlu kimi zaman ise olumsuz yönde etkilemektedir. Geçmişten geleneksel olarak devralınan birtakım mistik, feodal değerlere karşı en az direnen kesimin gençlik olması yeni çağdaş ve ileriye dönük olan şeylere gençliğin daha yatkın olmasını sağlamaktadır. Gençlik artık daha iyi bir yaşam biçimini ve halkının kurtuluşunun hangi yoldan ve nasıl olacağının bilincini kavramaya başlamıştır. Bu kavramaya başlama olgusu gençliği kaçınılmaz olarak anti- emperyalist, anti-faşist mücadelenin içine doğru itmektedir. Bugünün gençliği eski çağlardaki gençliğe göre çok daha kolay etkilenip duyarlılığı çok daha fazla olup kendileri üzerinde yaşanılan çağın çok önemli siyasal olaylarına karşı geçmiş kuşaklara göre daha az dolaylı tepki göstermektedir.

Gençliğin sosyal bir grup olarak göreceli olan bağımsızlığı gençliğin toplumdaki yeri açısından önemli bir yer teşkil eder. Gençlik toplumun bütününe özgü varolan bütün çelişkileri uzlaşmaz sınıf çatışmalarını bağrında taşır. Gençlik bu bakış açısıyla özel ve homojen bir tabaka olarak kavranamaz. Devrimciler gençliği değerlendirirken olaya iki açıdan yaklaşırlar. Birincisi gençliğin göreceli bağımsızlığını

Page 23: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

yok edip gençliğin içinde varolan sosyal farklılaşmayı mutlak kabul eden anlayışı reddederler. İkinci olarak da gençliğini bütünlüğünü abartıp, gençliğin toplumun sınıflara bölünmesine rağmen bu bölünmeden bağımsız olabilceğini idda eden tezleri mahkum ederler. Belli bir yaş grubunu ifade ettiği kabul edilirse gençlik kendine mahsus karekteristik davranışları ve bu davranışlara sosyo- politik içeriği ve davranışların nedenleri doğru bir şekilde kavranılmalıdır. Gençliğin daha az tecrübeli olması ( yaşlı kuşaklara göre) daha fazla dinamik olması çevresine karşı daha kuşkucu ve eleştirci olması bu karekteristik davranış biçimlerinin sosyo-politik içeriğini tayin eder. Bu eleştirici olma istikrarsız olma özelliğini sınıf karekterinin de bir yansıması olarak gençlik psikolojisinin de kaçınılmaz bir sonucudur. Günümüzdeki gençlik hareketlerinin içinde sık sık ratlanan herşeyi eleştirme sık sık istikrarsız bir şekilde siyaset değiştirme olayı da bu psikolojik yapılanma ve karşısına çıkan zorlukları aşamama veya belli bir yerde düzenle bağlarını koparmayı göze alamamanın yarattığı kompleksin sınıfsal ve psikolojik bir sonucudur.

Gençliğin bütün olarak bu olumlu ve olumsuz özellikleri gözönüne alınmadan onu örgütlemek ve onu anti-faşist, anti- emperyalist mücadelede yönlendirmek mümkün değildir. Lenin "...Devrimci inisiyatifi olanları en büyük çabuklukla gruplandırmak ve harekete sokmak gerekir. Onların hazırlıksız olmalarından kormayınız, deneysizlikleri ve kültürlerinin eksikliği karşısında cesaretinizi kaybetmeyiniz... Sadece daha çok ve daha cesaretli ve daha da çok cesaretle ve daha çok genci partiye almak gereklidir". (Lenin. Bütün Eserler Cilt: 8) açıklamasıyla gençliğin bütün olumsuzluklarına rağmen önemini ve mutlaka mücadeleye kazanılmasının gerekliliğini bu cümlelerle net bir şekilde vurgulamıştır. Günümüzdeki devrimci hareketelerin kabul edilmesi gereken ortak karakteri (ne kadar reddedilirse edilsin) gövdelerinin daha gençliğin içinden çıkmamış olmasıdır. Bu önemli olumsuz özellik gençlik örgütlenmesinin de kurallarını ve yapısını kendine göre olumsuz yönde değiştirmekte ve bunun sonucu olarak da muhtelif siyasi hareketler ayrı ayrı gençlik örgütleri kurma gereğini duymaktadırlar. Yangından mal kaçırır gibi kurulan Tüm Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu da Devrimci Yol siyasetinin diğer siyasetlerde de olduğu gibi bu olumsuz durumu nedeniyle alelacele oluşturuluverilmiştir. Çünkü ülkemizdeki siyasi hareketlerin gençlik hem kadro kaynağı hemde birçok siyasetin varlık nedenidir. Gençliğin örgütlenmesi konusunda bir siyasi hareket kendi programı içerisinde gençliğin yerinin ne olduğunu ve gençlik mücadelesinden ne anladığını ve mücadelenin ne amaca hizmet edeceğini net bir şekilde koymadığı müddetçe o örgütlenme sağlıklı bir örgütlenme olamaz. Ve yine bu unsurlar belli bir açıklığa ulaştırılmadığı müddetçe gençliğin birliğinin oluşturulması şiarı

Page 24: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

boşlukta kalır. Belli bir programı olmayan gençliğe ve onun örgütlenmesine nasıl bakıldığı belli olmayan bir anlayışla gençliğin devrimci eyleminin birliği sağlanamaz. Gençliğin birliği denildiği zaman anlaşılması gereken: Onun devrimci eyleminin birliği olmalıdır. Her birlikte olduğu gibi bu birlik sorunu da ilke ister. İlkesizliğin ilkeleştirildiği birlikler kalıcı birlikler değildir. Bu türden birlikler uzun süreli olmadığı gibi pratik bir faydası da yoktur.

Gençliğin birliğini sağlamak ve onu anti-faşist, anti- emperyalist doğrultuda yönlendirebilmek için oluşturulacak örgüt belli bir siyasi bağımlılığa ama örgütsel bağımsızlık anlayışıyla yönlendirilmelidir. Lenin bu konuda şöyle diyor: "Yaşlılar ve yetişkinler kuşağından olan temsilcilerin, zorunlu olarak sosyalizme babalarının geçtiği yoldan, aynı şekilde aynı durumlar içinde değil de başka türlü yaklaşmaya zorunlu kılan gençliğe karşı gerektiği gibi davranmayı beceremedikleri durumlar seyrek değildir. Bunun içindir ki biz, oportünistlerin bu bağımsızlıktan korktukları için değil de çalışmanın kapsamı bakımından da desteklemek zorundayız. Çünkü tam bir bağımsızlık olmayınca gençlik ne kendi arasında iyi uzmanlar yetiştirebilir. ne de sosyalizmi ileri götürmek için hazırlanabilir." Bugün bu gerçeği kabul etmiş olmalarına rağmen yukarıda anlattığımız ülkemiz devrimci hareketinin objektif durumu gençliğin bu konumunu reddeder bir şekilde grup, "parti" iddasında olan bir çok hareket gençliğin örgütlerini grup veya "parti"nin yan kuruluşu gibi değerlendirmektedirler. Bu yanlış değerlendirme gençlik hareketine bakışın ve gençliğe yüklenen görevlerin yanlış bir şekilde değerlendirilmesinide etkilemektedir. Bu yanlışla ilgili olarak Dimitrov şöyle diyor: "Her siyasi partinin kendi alt bölümü olarak parti gençlik örgütünün kurulmasını ön gören geçmişin pratiğine son vermek zamanı gelmiştir." (Gençlik Üzerine, s. l06).

Gençlik hareketinin örgütlenmesinde partinin varlığı veya yokluğu gençlik örgütünün bu süreçteki rolünü sıhhatli olarak yerine getirip getirmemesiyle ilgili bir sorun olarak kavranmalıdır. Bu sorun gençlik hareketinin karakterini değiştiren bir sorun olarak değerlendirilmemelidir. Gençliğin örgütlenmesinde ve bu örgütlenmenin genişleyerek yeni başarılar elde etmesinde önemli bir yeri de gençliğin eğitimi kapsar. Gençliğin eğitiminin önemini doğru kavrayıp hiçbir ihmale yer bırakmadan yerine getirmek gerekir. Gençliğin faşist ideolojiler tarafından da etkilenerek Devrimci Hareketin karşısına çıkarılması eğitim sorununun ve eğitimin etki alanının sınırlı kalması ve de gençliği Devrimci Hareketin etkileyip yanına çekebilmede etkin olamamasının bir sonucudur. Bu konuda Dimitrov "Gençliğin devrimci eğitmine istenilen dikkati vermiyoruz. Bütün bunlar bazı ülkelerde, özellikle de Almanya'da gençliğin büyük bir kısmını anti-proleter yola sokan faşizm tarafından çok ustalıkla sömürülmüştür." ( Dimitrov,

Page 25: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Seçme Eserler. cilt: 2) diyor. Ülkemizdeki faşist ideolojinin yaygın bir tabanı gençlik içinden bulma sorunu da bunun anti- faşist mücadelesinde eğitim sorunu alması gereken yere oturtmalıyız. Gençliğin eğitim sorunu denilince sol içinde hemen akla gelen başka franksiyonlara karşı kendi taraftarı olan kişileri başka gruplara karşı eğitmek anlaşılmaktadır. Bu yanlış çarpık bakış tarzı olayları daha da çarpıklaştırıp içinden çıkılmaz bir hale sokmaktadır. Eğitim sorununu da amacından saptırıp demagoji haline getirmektedir. Devrimci bir gençlik örgütü ideolojik eğitimi örgüt için veyahut sol hareket içi ve dışı ( yani burjuvaziye karşı) iki yönlü yürütmelidir. Devrimci Hareket içi ideolojik çalışma ağırlıkla ülkemizin temel meselelerini gençliğin karşı karşıya bulunduğu sorunları devrimci bir bakış açısıyla çözmeye hizmet edecek bir tarzda olmalıdır. Dış ideolojik mücadele ise faşistlerin, karşı devrimcilerin ortaya attıkları demogojileri teşhir edip, ne denli kof olduklarını kitlelerin gözleri önüne sermeye yönelik olmalıdır. Resim üstü: Devrimci gençliğin anti-faşist mücadelesi ve onun örgütünün eylemlerini Türkiye Devrimci Hareketinin bütünü içinde değerlendirmek gerekir. Ülkemiz devrimini ve gençliğin sorunlarını (?), içersinde değerlendirebilmek için Türkiye Devriminin ayrılmaz bir (.?.) gençliğin anti-faşist demokratik kitle mücadelesi ve militan mücadele (.?.) (.?.) bilmek ve buna göre bir değerlendirme yapmak gerekir. (.?.) devrimci gençlik hareketinin karşısında çözülmesi gereken en büyük (.?.) genel anlamda sol hareketide ilgilendiren işçi sınıfının bağımsız siyasi hareketinin örgütlenememiş olması olgusu yatmaktadır. Ülkemizde (.?.) bağımsız siyasi hareketini yaratma, onun öz örgütünü kurma, (.?.) devrimcilerin önünde duran ilk ve en temel meseledir. Bütün (.?.) olduğu gibi gençliğin örgütlenmesi ve anti- faşist mücadelesi (.?.) temel olguya hizmet edecek bir şekilde kavranmalı ve doğrultusu (.?.) bağımsız siyasi hareketini yaratma yönünde olmalıdır.

Ülkemiz Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu keşmekeş yukarıda da belirtiğimiz gibi bütün boyutlarıyla onun ayrılmaz bir parçası olan devrimci gençlik hareketine de yansımaktadır. "Birlik, beraberlik, faşizme karşı ortak mücadele" çağrıları her geçen gün daha da sık tekrarlanır olmasına rağmen ayrılıklar ve gruplar arası çatışma bu çağırıyla ters orantılı olarak artmaktadır. ilk bakışta saf ve gerçekten iyi niyetin bir belirtisi olarak görülen "birlik" çağrıları biraz altı deşildiği zaman asıl amacı ve neye hizmet için yapıldığı bütün boyutlarıyla ortaya çıkmaktadır. Birlik sorunu soyut olarak kavranamaz. Salt soyut bir kavram olarak anlaşılıp, iyi niyet sorununa indirgendi mi olayın içinden çıkmak mümkün değildir. Gençliğin doğru bir devrimci görüş etrafından birliğinin sağlanması tutarlı bir örgütlenme ve devrimci bir ideolojik mücadeleden geçer. Kişileri, grupları ve onların ideolojilerini çamurlamakla gençliğin birliği sağlanamaz. Gençliğin birliğinin

Page 26: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

sağlanması bir program meselesidir. İdeolojik mücadele gruplar arası varolan ayrılıkların sebebini körükleyen bir neden olarak değil ayrılıkları ortadan kaldırmaya yönelik devrimci bir yöntem olarak kavranmalıdır. ideolojik mücadele bir kere daha vurgulamak gerekir ki, devrimin ve günümüzün temel meseleleri hakkında olmalı, soyut tartışma, akademik tatmin boyutlarına indirgenmemeli, sloganlar düzeyinde ajitasyona yönelik olmamalıdır.

GENÇLİĞİN ÖRGÜTLENMESİ

Bugün ülkemizde anti-faşist, anti-emperyalist mücadeleyi ağırlıklı olarak öğrenci gençlik üstlenmiştir. Bu nedenin kaynaklandığı yer öğrenci gençliğin diğer kesimlerine nazaran daha örgütlü ve devrimci ideoloji ile daha çok tanışmış olmasından ileri gelmektedir. Bugün ülkenin birçok yerinde varolan gençlik örgütlerinin büyük bir kısmının öğrenci gençliğin elinde olması bu nedenin bir sonucudur. Ama bu durum abartılıp bir kadermiş gibi kabullenilerek gençlik örgütlenmesinde bütün ağırlık öğrenci gençliğe verilemez. Sosyal durumlarının sonucu olarak örgütlenmeye karşı hazır bir şekilde bekleyen binlerce köylü ve işçi gençlik bulunmaktadır. Bir gençlik örgütü bu durumu mutlaka değerlendirip çalışmaların salt öğrenci gençlikle sınırlı tutmamalıdır. Bugün oluşturduğumuz örgütümüz DEV-GENÇ' te kendi siyasetine paralel olarak özellikle köylü gençliğin köy birimlerindeki örgütlenmesini mutlaka sağlamalıdır. Ayrıca çırak durumunda olan, fabrikada işçi durmunda olan veya iş bulamamış bir çok genci kendi çatısı altında toplayacak örgütlenmelere gitmelidir. DEV-GENÇ bunu sağlayabilmek için köy çalışmalarında köylü gençliğin sorunlarının neler olduğunu ve buna yönelik nasıl bir örgütlenme ve çalışma tarzı uygulayacağını açık bir şekilde ortaya koymalıdır. Köy çalışması ülkemiz devriminin halk savaşı stratejisinden geçeceği tespitini yapan tüm siyasetlerin önemle üzerinde durması gereken bir sorundur. Köyün, köylülüğün ve köylü gençliğin önemi doğru kavranıp buna paralel bir çalışma yürütülmediği zaman durmadan şehirden halk savaşı naraları atan Oblomovlar durumuna düşeriz. Bugün ülkemizde de birçok siyaset halk savaşını kabul etmelerine rağmen köye ve köylülüğe yönelik hiçbir çalışma hayata geçirememektedir. Yine bunun yanında köyle bağı kopmamış olup proleter, yarı-proleter, durumunda olan şehir, kasaba merkezi gibi yerlerde çalışan genç işçileri örgütlemede örgütlenmemizin önemli bir bölümünü kapsar. Ufak atölyelerde çırak olarak çalışan, bazı yan sanayi kuruluşlarında vasıfsız eleman olarak kullanılan gençliğin sendikal örgütlenmesine yardım edilmeli, aynı zamanda da bu unsurlar devrimci bir örgütün çatışı altında toplamaya çalışılmalıdır. Amacımız

Page 27: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

tüm sınıf ve tabakaların örgütlenmesine paralel olarak halkın ayrılmaz bir parçası olan gençliği bir kitle örgütlenmesi şeklinde örgütlemektir. Ülkenin muhtelif yerlerinde kendi imkan ve yetenekleriyle birbirinden kopuk olarak örgütlenmiş dernekler belli bir program doğrultusunda birleşetirilip doğru bir önderlikle yönlendirilmelidir. Bu zamana kadar belli bir program etrafında, belli bir merkeziyetçilikle yönlendirilmemiş olan bu yapılar bir takım sağlıksız yapılanma ve değerlendirişleri bünyelerinde barındırmaktadırlar. Bunun doğal bir sonucu olarakta dar deneycilik, kendiliğindencilik bu örgütlenmelere hakim duruma gelmiştir. Bu anlamda atılacak ilk adım belli bir merkeziyetçilikle bu örgütlere program götürüp geçmişteki varolan dar deneyci, kendiliğindenci yaklaşımlar yıkılıp yerine devrimci bir anlayış hakim kılınmalıdır. Bu sağlandığı zaman Türkiye Devrimine devrimci bir bakış tarzıyla bakmaları sağlanabilecektir. Türkiye Devrimine devrimci bir perspektiften bakma yeteneği ülkemizde gelişen olayları daha kolay kavramayı, yeni eylem türlerini yaratıp gelişmeyi beraberinde getirecektir. Bu zamana kadar varolan öğrenci gençlik dernekleriyle işçi-köylü dernekleriyle ideolojik dengesizlikle böylesi bir perspektif kazanıldığı zaman giderilebilecektir.

Ülke çapında devrimci gençlik hareketi demokratik merkeziyetçilik temelinde DEV-GENÇ merkezinden yönlendirilen bir yapıyla işleyecektir. Ancak böyle olduğu zaman devrimci bir işlerlik hayata geçirilmiş olur. Bunun aksi olan bağı sadece hukuki olarak federasyona bağlı olmaktan öteye gidemeyen örgütler bütünü devrimci bir çalışmayı hayata geçiremez. Burada hemen belirtmek gerekir ki, bu merkezilik demokratik bir kitle örgütünün merkezliğidir. Revizyonist ve oportünist fraksiyonlar böylesi bir merkezilikten bahsedildiği zaman, "Bu merkezilikten partiyi kastediyorsunuz" demektedirler. Ama alternatif olarak getirdikleri kendi içinde disiplini olmayan şekilsiz yapıların olumsuzluğundan hiç bahsetmemektedirler. DEV-GENÇ' in örgütlenmesi gençliğin devrimci eyleminin birliğinin ülkenin her tarafına yayılmış derneklerle birlikte ortaya çıkarılması, eylemlerin ve programın tek merkezden yönlendirilip, öğrenci eylemlerinin de üniversite sınırlarının dışına çıkarılarak halkla bütünleşmesini sağlayacaktır. Üniversite dar çemberi içine sıkışıp kalma olgusu ancak böylesi bir anlayışla kırılabilir. Geniş bir anti- faşist eylem programı ve onun hayata uygulanışı merkezi bir şekilde yapıldığı zaman bir anlam kazanır ve başarısı da buna bağlıdır. DEV-GENÇ' in işlerliğinde demokratik merkeziyetçilik ilkesi doğru bir şekilde kavranıp hayata doğru bir şekilde uygulanmalıdır. Demokratik merkeziyetçilik bütününde ne aşağıdan yukarıya demokrasi abartılmalı ne de yukarıdan aşağıya merkezilik fetişleştirilmelidir.

Page 28: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Gençliğin tek merkezi kitle örgütü olan DEV-GENÇ sadece öğrenci gençliğin değil, köylü ve işçi gençliğin de merkezi kitle örgütü olacaktır. Öğrenciyi köylü ve işçi gençliği bağrında toplayıp onların doğru bir önderlikle yönlendirdiği zaman gerçek bir gençlik örgütü olmak hakkına sahip olacaktır. DEV-GENÇ devrimci kavgadaki yerini daha örgütlü ve güçlü olarak aldıkça gençlik içindeki oportünist- revizyonistlerin varlığı yıkılmakla kalmayacak, faşistlerin de gerçekten korkulu bir rüyası haline gelecektir.

GENÇLİĞİN ANTİ-FAŞİST MÜCADELESİ

Faşizm; yeni- sömürge olan ülkemizde emperyalizmin işgal biçimine bağlı olarak şekillendiği bir devlet biçimidir. Bunun için ülkemizde anti-faşist mücadele anti-oligarşik mücadeleden ayrılmaz. Şartların böyle olduğu yeni- sömürge ülkelerde emperyalizme karşı yürütülen anti-faşist mücadele bir siyasi iktidar mücadelesidir. Faşizme karşı olmayan bir anti-emperyalist mücadele olmayacağı gibi, anti-emeprayist mücadelede faşizme karşı olmadan başarıya ulaşamaz, gerçek bir anti- emperyalist bir mücadele olamaz.

Faşizm kendi başına bir dünya görüşü değildir. Belirli bir doktrin değildir ama emperyalistlerin ülkemizde hakimiyetlerini sürdürebilmek için başvurmak zorunda kaldıkları bir devlet biçimidir, bir sistemdir. Gerici ve baskıcı bir biçimdir, anti-demokratikdir, emperyalist karakterinden saldırgandır. Faşizm her yerde olduğu gibi ülkemizde de sınıfların toplumdaki varlığına yanaşmaz reddeder. Bunun yaparken de devletin üstünlüğünü, yüceliğini (ceberrut devlet) ileri sürerek tüm sınıf ve tabakaları bir potada eritebileceğinden bahseder. Faşizm, belirli bir dünya görüşü olmadığı gibi klasik, her ülke için geçerli bir biçimi de yoktur.

Faşizmin demokratik hakları tümden yok etmesi veya askıya alması faşizmin burjuva demokratik devletin de egemen olan burjuvazının sınıfsal egemenliğine de karşıymış gibi kavranmamalıdır. Gerçekten, faşist devletle burjuva demokrasisinin kurallarını uygulayan devlet arasında sınıfsal bir farklılık yoktur. Faşsit anlayış burjuvazinin sınıfsal egemenliğine değil, onun siyasi yönetim şekline karşıdır. Bu karşıtlıkta burjuvazinin sistemini kendisi için daha güvenli hale getirebilmek içindir. Kurumsal ve açık faşizm arasındaki fark da bu egemenliğin kullanılışının dozları arasındaki farktır. Faşizm, burjuvazinin egemenliğini hiç bir zaman reddetmez. Sadece onun siyasi sisteminin daha da güvence altına alma doğrultusunda değiştirir.

Faşistlerin gerek ülkemizde ve gerekse bu zamana kadar iktidara sahip oldukları birçok ülkelerde taban sağladıkları çevreler genellikle

Page 29: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

birbirine benzemektedir. Gelişen kapitalist ilişkiler içerisinde varolduğu yerini yitiren ve toplumdaki değişimlere sürekli olarak yerini yitirme nedeniyle tepki gösteren orta sınıflar faşizmin demagojisine daha kolay takılıp, faşist devlet aygıtına taban olabilmektedirler. Bugün ülkemizde devrimci gençlik hareketinin karşısına dikilen faşist unsurların sınıfsal durumları incelendiğinde bu durum bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır. l9 yüzyılda "Liberalizme " tepkiymiş gibi ortaya çıkan faşizm geleneksel özelliklerinin bozulmasın direnen tarımla uğraşanların, tekelleşmeden zarar gören el zaatçılarının desteğini görmüştür. Kapitalist üretim ilişkilerinin yavaş yavaş girdiği bölgelerde daha köylülükle ilişkisini kesmemiş "kendisi için sınıf" konumuna gelememiş işçilerden de faşizm belli bir taban elde edebilmektedir. Faşist örgütler halkın her geçen gün bu düzene karşı kaybettikleri umutları ustaca kullanmaya çalışmaktadırlar. Özellikle gençlik kesiminde bu durum daha çarpıcı bir şekilde kendini göstermektedir. Faşistler yine sık sık başvurdukları bir yöntem olarak da anti-komünizm silahına sarılmaktadırlar. Bu kullanıla kullanıla eskimiş olan saldırı silahı burjuvazinin tüm olanaklarından yararlanılarak günümüzde de devrimcilere karşı bol bol kullanılmaktadır. Devrimci gençlik hareketi örgütlenmesini ve mücadelesini faşizme karşı doğru bir şekilde yürütebilmesi için ülkemizdeki faşizmin durumunu doğru bir şekilde kavraması gerekir. Ve mücadelesini bu tespit ettiği duruma göre yönlendirmesiyle başarıya ulaşabilir. Faşizme karşı mücadeleyi bugünün koşularında aktif savuma çizgisi olarak tespit etmiş olan DEV-GENÇ faşizmin bir devrim sorunu olduğunu kavrayarak mücadelesini belli bir program çerçevesinde aktif savunmanın gereklerini yerine getirerek başarıya ulaştırabilir. Devrimcilerin anti-faşist mücadelesinin faşizmi getireceği türünden revizyonist tezler hayatın kendisi tarafından çürütülmektedir. Faşist devlet biçiminin oluşumu gizli faşizmden açık faşizme dönüşüm konusunda kendi çıkarları için doğurabileceği tehlike açısından değerlendirebilecek ve bu değerlendirişin ışığında modelini uygulayacak bir modelden diğerine geçecektir. Bu açıdan "aman yapmayın faşizm gelir" endişesiyle devrimci eylemi sınırlandırmak, durdurmak, engellemek devrimci bir hareket değildir. Zararlıdır ve son tahlilde pasifizmdir.

Devrimci eylemi sınırlamak isteyen görüşler mücadele sürecinde devrimci eylemin dışında kalmak durumundadırlar. Devrimci eylem ülkedeki şartların meydana getirdiği olağan ve toplumsal bir maddi gerçek olduğuna göre bu gerçek kendi yapısının o ülkedeki mevcut koşulları içerisinde meydana getireceği sonuçları yaratacaktır.

Devrimci Gençliğin anti-faşist mücadelesini ve onun örgütünün eylemlerini Türkiye Devrimci hareketinin bütünü içerisinde değerlendirmek gerekir. Ülkemiz devrimini ve gençliğin sorunlarını

Page 30: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

bilmek ve buna göre bir değerlendirme yapmak gerekir. Bugün devrimci gençlik hareketinin karşısında çözülmesi gereken en büyük sorun olarak genel anlamda sol hareketi de ilgilendiren işçi sınıfının bağımsız siyasi hareketinin örgütlenmemiş olması olgusu yatmaktadır. Ülkemizde proleteryanın bağımsız siyasi hareketini yaratma, onun öz örgütünü kurma mücadelesi proleter devrimcilerin önünde duran ilk ve en temel meseledir. Bütün meselelerde olduğu gibi gençliğin örgütlenmesi ve anti- faşist mücadelesi sorunu da bu temel olguya hizmet edecek bir şekilde kavranmalı ve doğrultusu işçi sınıfının bağımsız siyasi hareketini yaratma yönünde olmalıdır.

SONUÇ

Ülkemizde gençliğin anti-faşist mücadelesi klasik faşizme karşı sürdürülen mücadele yöntemleriyle kıyaslama yapan bir mantıktan kaynaklanarak sürdürülemez. Ülkemizde anti-faşist mücadele bir devrim sorunudur. Anti-faşist mücadelenin programı demokratik halk devriminin programı ile çakışır. Ülkemizdeki anti-faşist mücadele faşizmi önleme sorunu olarak kavranamaz. Faşizmi ezip yok etmenin yolu halkın kendi iktidarını yani demokratik halk devrimini kurması sorununa bağlıdır. Demokrasi sorunu da bu anlamda bir devrim meselesidir. Kurumsal faşizmden açık faşizme geçmenin eğilimleri ortaya çıktığı zaman yani nisbi demokratik hakların da ortadan kalkmaya yüz tuttuğu zaman açık faşist diktatörlüğü önleme bir sorun olarak karşımıza çıkabilir. Bu sorun abartılıp eylemsizlik noktasına vardırılmadan devrimci bir anlayışla çözülmelidir. Bugün ülkemizde yaşadığımız süreç faşizmin aşağıdan yukarıya taban yaratabilmek için saldırılarını daha da arttırmak, devlet kurumlarındaki varlıklarını daha da yaygınlaştırabilmek için demokrasiden yana olan tüm unsurları sindirebilmek için açıktan açığa sürdürdüğü bir terör dönemidir.Bu saldırılar karşısında bugün yapılacak en doğru taktik aktif karşı koyma anlayışıdır. Bu savunma anlayışı meşru savunma çizgisi içerisinde hapsolunmadan faşistlerin yaptığı terör eylemlerini açığa çıkarıcı bu terör eylemlerinin yıldırıcılığını giderici bir anlayışla hayata geçirilmelidir. Bu sorunu daha da özetlersek taktik ve stratejik bir savunma değil, sadece stratejik bir savunma çizgisi olarak aktif savunma çizgisini kavramalıyız.

Bugün ülkemizde faşist çeteler kendilerinden olmayan herkese, işçilere, köylülere, profösörlere, öğretmenlere, gençliğe azgınca saldırmaktadırlar. Bu saldırılar karşısında herkes birbirinden bağımsız bir şekilde canımızı nasıl kurtarırız anlayışıyla hareket etmelidir.

Page 31: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

DEV-GENÇ, örgütlenmesini ve mücadelesini bu anlayış içerisinde hayata geçirip kadrolarını tek yanlı bir anlayıştan arındırarak dar deneycilikten, kendiliğindencilikten kurtararak gençlik kitlesinin önünde onu yönlendirici bir konuma getirmelidir. Kadro anlayışımız örgütlenmemizin ve buna bağlı olarakta başarımızın en temel halkasını teşkil edecektir. Anti-faşist mücadeleyi böylesi bir anlayışla şekilsizlikten ve perspektifsizlikten kurtarabiliriz.

Ülkemizde kendiliğindenci bir şekilde de olsa sınıf mücadelesi her geçen gün daha da keskinleşip yeni yeni boyutlar kazanmaktadır. DEV-GENÇ' in yeri bu somut mücadele içinde halkının yanında yer almak olmalıdır. Üniversitelerde, gecekondu mahallelerinde, fabrikalarda, köylerde verilen mücadele devrimci gençliğin mücadelesinden kopuk ondan bağımsız bir mücadele gibi değerlendirilemez. Aksine devrimci gençliğin mücadelesi bu mücadelelerle bütünlük gösteren onun ayrılmaz bir parçası olmalıdır. DEV-GENÇ bu mücadeleler bütünün içerisinde bizzat yer alarak gençliğin kendiliğindenci olan mücadelesini bilinçli iradi bir mücadele haline çevirmekle yükümlüdür. Ülke çapında varolan dağınıklığın giderilmesi durmadan dağınıklıktan dert yanarak, kendini kaderin zulmüne terk ederek haledilemez. Aksine tüm yılgınların üstesinden gelebilecek örgütlü, bilinçli ve yaratıcı çalışmayı hızlandırmak hergün yeni yeni insanları mücadeleye dahil etmekle bu olumsuz duruma bir son verilebilir. Amacımız işçi, köylü, öğrenci gençliğin anti-emperyalist, anti-faşist birliğinin DEV-GENÇ çatısı altıda birleştirmektir.

YASAŞIN GENÇLİĞİN DEVRİMCİ EYLEMİNİN BİRLİĞİDEV-GENÇ'İ YAŞATACAĞIZ

HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER

FAŞİSTLER KENDİLERİNDEN OLMAYAN HERKESE SALDIRIYORLAR

Page 32: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Faşist saldırılar her geçen gün saldırdığı kişi ve alanları değiştirerek tüm hızıyla yayılmaktadır. Faşistlerin kendilerinden olmayan herkese karşı yönelttikleri bu saldırılar önceleri ilerici, demokrak birçok kişi tarafından salt öğrenciler arası bir çatışma olarak değerlendirilip kendilerinin bu çatışmanın dışında olan kişiler olduğunu zanettikleri günler geride kalmıştır. Uzun bir süredir kendilerine bu türden gerçekle ilişkisi olmayan tespitlerle avutan kişiler artık bütün açıklığıyla bilmektedirler ki; faşist kurşunlara hedef olmak için sadece öğrenci olmak, devrimci olmak gerekmemektedir. Faşist kurşuna hedef olabilmek için faşist olmamak bile yeterli nedendir. Faşistlerin özellikle son günlerde öğretmenlere, öğretim üyelerine karşı yönelttikleri saldırının ayrıca bir önemi vardır. Bu önem eğitim kurumlarını ele geçirebilmek amacına yönelik olarak sürdürülen program dahilindeki saldırılar olarak değererlendirilmedir. Öğretmen ve öğretim üyelerine karşı yapılan bu saldırılar belli bir programdan bağımsız, kendiliğinden gelişen hareketler olarak değerlendirilmemelidir. Faşistlerin ele geçiremedikleri veya ellerinden kaçırdıkları eğitim enstitülerini veya okulları yakma eylemleri de bu programın çerçevesi içinde değerlendirilmelidir.

Erzurum'da Doç. Yavuz'un öldürülmesiyle başlayan, Hacettepe Üniversitesi'nde Sanalan'ın yaralanmasıyla, İstanbul'da Server Tanilli'nin vurulmasıyla devam edip Fahrettin Yılmaz'ın ölmesi, Ankara'da Doç. Bedrettin Cömert'in ll Temmuz l978 günü karısıyla beraber Türk Dil Kurutlayına giderken susturucu silahlarla öldürülmesi faşist saldırının vardığı noktayı bütün açıklığıyla göstermektedir. Bu saldırılar karşısında sadece protestoyu birkaç demeçle geçiştirmek anti-faşist mücadele fazla birşey artık katmamaktadır. Bedrettin Cömert'in faşist katillerce katledilmesini protesto için Ankara'da onbinler yürürken İstanbul'da da devrimci gençler bu cinayeti protesto için bir gösteri yürüyüşü yapmışlardır. Bu zamana kadar anti-faşist mücadelede kaybettiklerimizin bize gösterdikleri yol faşizme karşı mücadeleyi daha da yükseltmek olmuştur. Bedrettin Cömert'e karşı yapılan saldırıyı bu şekilde kavrayıp kararlı bir şekilde faşizme karşı mücadeleyi daha da yükselterek devam ettirmeliyiz. Bedretin Cömert'lerin kanları boşuna akmamaktadır. Onların akan her kanı bize çok şey öğretmek ve göstermektedir. Mücadelesi önünde saygıyla eğiliriz.

Arada resim var

Miting çalışmalarında revizyonistlerin tüm engelleyici çabalarına (revizyonistlerin güdümünde olan TÖB-DER mitinge katılmama kararı aldığı gibi, yalan ve demogojiyle katılımı engeleme çabasına girişildi) ve

Page 33: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

gerici - faşist hocaların Eğitim Entsitünde okul yönetmenliği ile sınıf sınıf dolaşarak "mitinge katıldığınızda okuldan atılırsınız" propagandasına rağmen mitinge geniş bir katılım sağlandı.

Miting başlarken ÇKP ve AEP opotünizminin ülkemizdeki gönüllü konsoloslukları (H.Kurtuluşu, H. Birliği, H. Sesi v.s.) eylem disiplinimizi kabul etmeyip "eylem de birlik, ajitasyon ve propaganda da serbestlik" adı altında kendi bildiklerini uygulamaya teşebbüs edince mitinge alınmadılar.

Miting ve yürüyüş başından sonuna dek düzenli ve disiplinli geçti. Yürüyüş sırasında her yer "pahalılığın sorumlusu oligarşi" "Konut sorunu halledilmelidir" "İstanbuldaki Çanakkale Yurdu açılmalıdır" " Çanakkale'ye faşistler giremeycek" " Tek Yol Devrim" "Yolumuz Çayanların yoludur" sloganlarıyla inledi...

Miting alanında ise saygı duruşundan sonra, Devrimci Gençlik Federasyonu (DEV-GENÇ) ve Çanakkale DEV-GENÇ adına bir arkadaş mitingin içeriğiyle ilgili konuştuktan sonra devrim andı içildi ve disiplinli bir tarzda miting sona erdi.

ÇANAKKALE FAŞİSTLERE MEZAR OLACAK !KAHROLSUN FAŞİZM, YAŞASIN MÜCADELEMİZ !

Çanakkale DEV-GENÇ

*********************************************DEV-GENÇ'Lİ ARKADAŞLAR! YÖRENİZDEKİ HABERLERİ, FOTOĞRAFLARI, YORUMLARINIZI, ELEŞTİRİLERİNİZİ BEKLİYORUZ*********************************************

DEVRİMCİ HAREKETİMİZİN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUM YURT ÇAPINDA AÇIKLIK KAZANIYOR

Devrimci hareketimizin içinde bulunduğu olumsuz durum hizipçillerin durumu daha da karmaşık hale getirme çalışmalarına rağmen devrimcilerin uğraşlarıyla olayların altında yatan gerçek neden gün geçtikçe daha da kavranılır bir hale geliyor. Harketimizin içindeki durumu üç-beş kariyeristin! ayrılması sorunudur diye örtbas etmeye çalışan tezgahçı hizipçilerin çarpık mantıkları ayrışmanın asıl

Page 34: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

nedenlerinin neler olduğu, ve ayrışmanın boyutlarının nerelere vardığı birçok yerde yapılan tartışmalar sonrasında devrimciler tarafından daha iyi kavranılır hale gelmektedir.

Bu sayıda yerimiz olmadığı için gelen haberlere yer veremedik. Daha sonraki sayılarda bölgelerden gelen tartışmalarla ilgili yazılara ve diğer haberlere geniş biçimde yer vermeye çalışacağız.

MALATYA

Malatya anti-faşist potansiyelin en yoğun olduğu bölgelerden biridir. Baştan beri DY Ankara hizbinin temsilcilerinin çalışma yaptığı bölge olan Malatya'da ki pratik, tasfiyecilerin gerek teorik ve gerekse pratik iflaslarını belgelemeleri açısından önemlidir.

Malatya'daki anti- faşist potansiyele karşın, tasfiyeci hizipçiler faşist saldırılar karşısında susarak mücadelenin gereklerini yerine getiremeyerek halka önderlik yapmadıkları gibi, gerisinde kalmışlardır. Ama binlerce halkın yürütülmesinden, binlerce gazete satılmasından bahsetmişlerdir.

Bu anlayış, bugün Malatya'nın faşistlerin etkin olduğu bir yer hale gelmesinin temel nedenidir. Malatya'da herkez bu iflah olmaz hizipçilerin gerçek yüzlerini görmüş, halkın gözü önünde kaçmaları espiri konusu olmuştur. Hizipçiler ise, bu yenilginin nedenini yine halkın üzerine atmaya(!) çalışmışlar, mahallelerdeki direniş komtilerinin eksikliğinden bahsetmişlerdir. Bu durum gerçekten bir siyasi hareketin nasıl batağa battığını ispat etmesi açısından ilginçtir.

Malatya'da yürütülen devrimci mücadelede, faşisme karşı pasif kalış, ilk zamanlar militanlar tarafından kişilere karşı tavır alış biçiminde mulafet olarak ortaya çıktı. Daha sonra DY hareketi içinde gelişen olaylar, DY'nin teorik tespitlerinin ve Malatya olayları karşısındaki tavırların incilenmesi Malatya'daki durumun kişilerin hatasından değil, bir siyasi harketin ideolojik ve siyasi çizgisinin pratikte yansımasından ileri geldiği kavrandı. Çünkü kişiler ancak belli bir dünya anlayışını hayata geçirirler. Bu şekilde kişilere karşı tavır alma, Ankara tasfiyeci hizbine karşı tavır alma, biçiminde nitelik sıçraması yaptı.

DY harketindeki durum, İstanbul'dan bir grup arkadaşın Malatya 'ya gitmesiyle Malatya'ya bütün açıklığıyla yansıdı. Tartışmalar yoğunlaştı. Geniş bir halk tabanı olan Paşk-Der ( Paşaköşkü Kültür Derneği) tartışmaların odak noktası haline geldi. Kısa zamanda

Page 35: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Malatya'nın bütün bölgeleri yoğun tartışmaların içine girdi. Çoğu bölge devrimcileri Ankara hizbine karşı tavır aldı. En son, hizipçiler "tartışma" önerisi getirdiler. Biz'de tesbit ettiğimiz bir gün önererek bunu kabul ettik. Daha sonra tartışma zamanı geldiğinde ne kadar açık yürekli olduklarını gösterdiler. Tartışmalardan kaçınmak için "burada taraflar yoktur, bu her hafta yapılan bir seminerdir" deyip, tartışmayı küçümsediler. Biz buna karşı çıktık. Usul hakkında bile söz vermekten çekinen tasfiyeci hizipçiler, kendi önerilerini getirdiler. Bu şartlar altında bile tartışmadan çekinmedik. Getirilen öneriye göre önce hizipçiler konuşacak ve sırayla biz konuşacaktık. Hizipçilerin konuşması bittikten sonra, söz alan arkadaş DY'nin tasfiyeciliğini, geçmişe bakışlarını eleştirdi. Sıra anti-faşist mücadele ve çalışma tarzı hakkında konuşacak akadaşa gelince, önceki arkadaşın " uzun" konuştuğu bahane ederek, saatlerce bizi dinleyeceklerine söz (!) verdikleri halde kendi önerilerine bile uymadılar. Ve kendi kendilerine söz vererek konuşmaya başladılar. Devrimci disiplin kurallarına bile tahammülleri olmayan bu kişilerin tavırlarını ve opotünist anlayışlarını protesto etmek için, tartışmayı terkettik. Hizipçiler, salonu büyük çoğunlukla boşaltan devrimciler karşısında bir avuç kaldılar.

Bu olayla birlikte görülen şudur: Malatya'da tasfiyecilik ile devrimci çizgi arasındaki saflaşmada, tasfiyeciler bir avuç kalmışlardır. Sadece derneğin yönetim çevresindeki bir avuç kemikleşmiş insanın dışında, Malatya'lı devrimciler hizipçilere karşı tavır almışlardır.

Malatya' da şimdi devrimci hareketi yeni problemler bekliyor. Bir zamanlar hiziplerin oportünist çalışmları sonucu, zaten devrimcilere güvensizleşmenin en son haddine vardığı Malatya'da devrimciler tutarlı bir mücadele sonucunda, halkın güvenini tekrar kazanacaktır. Bu açıdan sorun artık, Malatya'da hizipçiler sorunu değil, faşizme karşı en tutarlı mücadeleyi yürütme ve Malatya'yı şerefli yerine oturtma sorunudur.

İSTANBUL DEV-GENÇ BİRİMİNDE YÜRÜTÜLEN İDEOLOJİK MÜCADELE

Hareketimizin içerisine düştüğü bunalımı devrimci tarzda aşabilme tasfiyeci Ankara hizbinin sağ sistematiğini teşhir amacıyla açmış bulunduğumuz, tartışma platformlarının bir devamını Haziran ayında örgütlü bir şekilde başlattık. Tartışmalar bütün Dev-Genç'li arkadaşlara yönelik idi. İki dizide ele alınan tartışma toplantılarının ilk dizisinde: Devrimci hareketimizin haldeki durumunun bir yerde sonuç olduğunu, varılan sonucun gökten zembinle inmesi sözkonusu olmayacağına göre onu doğuran nedenleri ve nedenlerinin daha doğru

Page 36: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

kavranmasının bir koşulu olarakta dünden bugüne hangi ilişkiler içerisinden geçilerek verildiği gibi sorunları açığa kavuşturmaya yöneliktir. İkinci toplantı dizilerinde ise, tasfiyeci hizbin geçmiş harekete bakışı, geçmiş hareketten çıkardığı dersler ve bu ders temeli üzerinde yükselen M. Çayan'ın görüşlerini tasfiyeye yönelik devrim anlayışı, çalışma tarzı, örgütlenme anlayışı açıklanıyor ve görüşlere alternatif görüşlerimiz konuyordu.

Tartışmalara bazı birimlerdeki tasfiyeci hizibin sözcüleri başlangıçta seve seve katıldılar ve hatta "saflaşmanın sıhhatli bir şekilde tamamlanmasının, hoş görülü bir tartışma ortamının temel alınmasından geçtiği" yolundaki tesbitlerini arkadaşlarla beraber yapıyorduk. Ama bu tespit tasfiyecilerin bir aldatmacasıydı.

Tartışmaların gelişim seyri bizleri ve tartışmalara katılan tüm unsurları öyle ilginç sahnelere tanıklık etti ki bir kaç tanesini aktarmakta yarar var: Birimlere yönelik yalpılan toplantılarda bazı birimlerdeki tartışmalardan ideolojik-politik görüşlerimizi açıklayıp tartışmayı açtığımızda toplantıdaki tasfiyecilerin sözcüleri "tartışmaya hazır olmadıklarını" nedeni sorulduğunda "sizin görüşlerinizin bu kadar sistemli olduğunu bilmediğimizden ve tahmin etmediğimizden hazırlıksız geldik", "bize müddet tanıyın, tanıdığınız müddet zarfında hazırlanalım ve bu toplantının devam niteliğinde olacak toplantıda sizlerle tartışalım" dediler. Kendilerine görüşlerimizden haberdar olmaları gerektiğini, haberdar olmadan taraf olmanın devrimci tavır olmayacağını kaldıki bu tip toplantıların İstanbul'da bir aya yakın bir süredir sürekli ve sistemli bir şekilde sürdüğünü ve de bazı tartışmalara tasfiyecilerinde katıldıklarını bu nedenle tartışılan konuların sizlere aktarılması gerektiğini ayrıca yapılan toplantıda tasfiyeci hizbin devrimin temel sorunlarına ilişkin önermelerinin eleştirildiğini eleştirilerimizin hareket noktasınında M.Ç'nın tezleri olduğu belirterek bir tasfiyecinin kendi siyasetinin görüşlerinden ve aynı zamanda M.Ç'nın teorik görüşlerinden haberdar olması gerektiğini kaldı ki sosyalistlerin "sosyalizmi tartışmaya hazır değiliz" gibi maruzatının kabul edilemeyeceğini tartışmaya devam edileceğini belirttik. Bütün çabalarımıza rağmen arkadaşlar tartışmaya devam etmediler. Bunun üzerine arkadaşlara hadi görüşlerimizden haberi yoktu ya inanalım (!) yalnız şu andan itibaren 3-5 askıcı(!) kariyeristliğinden dolayı "ayrıldı" şekilinde çeşitli; yayın organlarınızda dile getirilen bu görüşlere katılmama durumunda olduğunuz gibi önderlerinizin ayrılığın ideolojik temellerini açmaya zorlamalısınız. Arkadaşlar söylediklerimize katılarak toplantıdan ayrıldılar. Ve daha sonra aynı bölgede yaptığımız birim toplantılarına birer ulak göndererek katılmayacaklarını belirttiler. Bir diğer ilginç tartışmada bir okul biriminde gerçekleşti: Görüşlerimizi anlattık. Tartışmanın bir yerinde M.Ç'nı roker olarak kullanma

Page 37: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

olanağınıda kaybeden tasfiyeciler her zaman ki mütevazilikleriyle (!) "hareketin siyasi sorumluları olmadıklarını bu nedenle DYD'sinde yazılan yazıların hangi "bağlamda" yazıldığını bilemeyceklerini, ayrıca teorik seviyelerinin düşük olduğunu ve bundan dolayı yapılan toplantıda görüş belirtememelerinin siyasetlerinin yanlış olduğu anlamına gelmeyeceği belirterek tartışmayı çıkmaza ve esas olarak kendilerini çıkmaza soktular.

İstanbul'da bu ve buna benzer toplantılarda DEV-GENÇ'li arkadaşlar "oportünizmin panzehiri ideolojik mücadeledir." tespitinin doğruluğunu bir kez daha yaşadılar.

Başlangıçta "ideolojik tartışma yapalım" diyenler, ideolojik mücadele ortamı yaratılınca sağına soluna dikkat etmeden balıklama dalan ama M.Ç'nin teorik tezlerine çarpınca şaşkına dönen tasfiyeci hizbin sözcüleri, evdeki hesabın çarşıya uymadığını görünce ideolojik mücadeleden kaçma kılıflarını yaratma çabası içine girdiler. (Evdeki hesapları; "askıcı" tabirini kullandıkları üç-beş kariyeristle ideolojik farklıkılarının, bu bağlı olarak Ankara hizbinin ideolojik görüşlerine alternatif görüşlerinin olmadığı gibi avantajlarını(!) hesaba katarak sevinçle tartışmalara katılma şeklinde özetlenebilir.)

Tasfiyeciler, "devrimci hareket önündeki engelleri devrimci tarzda aşacaktır" adı altında devrimci hareketin gelişimi önünde engel teşkil eden "askıcı" ları (!), hoş görülü bir tartışma ortamını temel alarak ortadan kaldırma yerine provakasyonun koşullarını yaratarak elleride kalan unsurları korumak ve devrimcilerle kendi tabanları arasında subjektif duvarlar örme amacına yönelik sorumsuz davranışlara girdiler. Devrimciler böylesi hastalıklı ve sorumsuz davranışlara tepki olarak ayrı metotlarla cevap vermezlerdi, vermediler de.

İçerisinde bulunduğumuz aşamada hareketimizin içersinde bulunduğu bunalım ve bu bunalım devrimcilerin lehine çözme ve de sıhhatli bir saflaşmayı sağlamanın bir yolu da devrimci tartışma ortamını temel almak ve ideolojik mücadeleyi yükseltmekten geçer. Ancak, böylesi bir anlayışla devrimci görüşleri geliştirme, tasfiyeciliği mahkum etme görevimizi yerine getirebiliriz.

KONYA

Devrimci hareketimizin içinde bulunduğu olumsuz durum (hizipçilerin çatışmalarıyla, olayların ardında yatan gerçek neden gün geçtikçe daha da kavranılır hale geliyor. Hareketimiz içindeki durum üç-beş kariyeristin(!) ayrılması sorunudur diye örtbas etmeye çalışan tasfiyecilerin çarpık mantıkları birçok yerde olduğu gibi Konya'daki devrimcilerin gözünde de açığa çıkartıldı.

Page 38: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Aylardır bizim görüşlerimizin olmadığını, söyleyen ve bu doğrultuda azami çabalarını sarf eden tasfiyciler Konya'da yapılan toplantıda kendi kendileriyle çelişkiye düşmüşlerdir. Tasfiyecilerin yetkililerinden Tüm Dev-Genç'in genel sekreteri "Şimdiye kadar görüşlerinizi bilmiyorduk, gerçek durum buysa köklü ideolojik ayrılıklarımız vardır" demiştir. Bu açıklaması ile Konya'lı devrimciler açısından Ankara hizbini yeterince teşhir etmiştir. Ve tüm, Dev-Genç Genel Sekreterinin yaptığı bu açıklamayla tasfiyeciler arasındaki bağın ideolojik olmaktan çok "Devrimcilere karşı olma" niteliğinde olduğu açıktır.

Şimdi Tüm Dev-Genç Sekreterine ve tasfiyeci önderlere sormak gerekir: bizim ne savunduğumuzu bilmeden Türkiye'nin dört bir yanında devrimci olmayan yöntemlerle devrimcilere karşı açtıkları spekülasyon kampanyasının amacı nedir?

Konya'da yapılan tartışmada, hareketimizin içinde bulunduğu durum tüm boyutlarıyla tartışılmış, ayrılığın kökenleri bizzat hizip sözcüsü tarafından kabul edildiği gibi ortaya serilmiştir. Konya'daki tartışma platformu öte yandan hizipçilerin nisbi olarak güçlü oldukları yerlerde, devrimcilere söz hakkı vermemeleri karşısında, devrimcilerin ideolojik mücadele platformundaki ilkelerini ortaya koymuştur. Çünkü DY Ankara hizipçilerinin çok az olduğu Konya'da böylesine bir tartışma platformunun yaratılması devrimcilerin tavrının en güzel belirtisidir.

Konya'da artık devrimcilerin önündeki sorun, hizipçilerin engellemeleri değil faşizme karşı tutarlı mücadeleyi yükseltmenin ortaya çıkacağı sorundur. Mücadele sağlam temeller üzerinde yükselecektir.

"DEVRİMCİ YOL" HAREKETİNDE TASFİYECİLİK Ve DEVRİMCİ ÇİZGİ

· THKPC değerlendirilmesi · Bildirge platformu ve partileşme süreci · Devrim anlayışı (Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi) · Yeni- sömürgecilik ve Suni Denge· Çalışma tarzı (Anti-faşist mücadele anlayışı) ve örgütlenme

ÇIKIYOR DEVRİMCİ SOL

Page 39: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

TASFİYECİLER DEVRİMCİ HAREKETİMİZİN GELİŞİMİNİ ENGELLEMEDE PROVAKASYONA UMUT BAĞLAMAMALIDIR

Devrimci hareketimiz içinde ortaya çıkan kriz, bir süredir hareketimizin kadroları tarafından tartışılmakta ve çeşitli nedenlerden kaynaklanan tavırlar alınmaktadır. Alınan bu tavırlardan bazılarının ne denli tutarlı olduğu tartışma konusudur. Fakat, bizce önemli olan tek tek kadroların tavırlarındaki olumsuzluk değil, Devrimci Yol yazarlarının hareketimiz içinde ortaya çıkan probleme yaklaşımlarındaki sakatlıktır. Bu sakat eğilimin üzerinde önemle durmamızın bir nedenide ülkemizdeki siyasi durumun kritikliğinden dolayıdır. Tasfiyeci hizibin probleme yaklaşımındaki sakatlığı kavrayabilmek için geçtiğimiz sürecin özelliklerini ve gelişimini incelememiz gerekir.

Bilindiği gibi günümüz Türkiye'sinde devrimcilerin önündeki acil sorunun Marksist-Leninist ülkelere dayanacak ve bu ülkelere göre örgütlenecek bir partinin yaratılması sorunudur. İşte bu tespitin ışığında ve geçmiş devrimci harekete sempati duyan çeşitli ideolojik ve siyasi gelişimlere ortak veya birbirine yakın tavır alan unsurlar oluşturulan platformda (D.Y. bildirgesi) bu görüşlerde hemfikir olan devrimciler bir birlik oluşturdu. Bildirge platformu, muhteva itibarıyla temel sorun olan partiyi örgütlemenin bir süreç alacağını (partileşme süreci) ve bu sürecin bir yandan partinin iskeletini teşkil edecek kadrolar arasında ideolojik birliği sağlama, diğer yandan bu kadromsu unsurları çeşitli çalışma alanlarında uzmanlaştırma gibi ikili fonksiyonu içereceği belirtilmişti. Yani partileşme süreci "kesintisizler" temelinde ideolojik birlik ve netliğin sağlanması, bu bakış açısıyla kadrolar yetkinleştirilerek merkezi bir organizasyonun sağlanması şeklinde tanımlanmıştı.

Böylesi bir zemin çerçevesinde başlatılan D.Y hareketi içinde bir süre sonra ortaya çıkan uygulamalar bildirge platformunda ortaklaşa tespit edilen ilkelere ters, bu ilkeleri tasfiye edici yönde gelişmiştir. Partileşme sürecinde temel sorun olan kesintisizler temelinde ideolojik birliği oluşturma (Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi, Öncü Savaş, Suni Denge v.b.g. konularda ) tüm kadrolar arasında ideolojik netlik ve birliğin yaratılmasına yönelik çalışmalar yerine pehlivan tefrikaları gibi TKP-SBKP revizyonizminin teşhirine yönelik "ideolojik ürünlerle " yıllar geçirilmiş, bu konulara tabu konulmuştur. Bunun sonucu olarak devrimci görüşler temelinde bir ideolojik perspektif (daha doğrusu perspektifsizlik) gelişime hakim olmuş, bu gelişim kadrolaşmada "sağ kendiliğindencilik" şeklinde sistemleşmiştir. Devrimci bir startejik

Page 40: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

perspektiften yoksun olan kadrolaşmanın sonucunda pratiğe geçildiği zaman; mücadele pasifizm temelinde edilgen bir anlayışla hayata geçirilmiştir.

İşte devrimci hareketimiz içinde ortaya çıkan kriz bu nedenler sonucunda patlak vermiştir. Yani problemin kökeni hareketimiz içinde ortaya çıkan tasfiyeci hizbin devrimci startejiyi tasfiye etmek istemesine dayanır. Devrimci görüşleri tasfiyeye giden yolda baş vurduğu taktikler önce hareketimiz içinde "sağ" bir mantık geliştirmek ve empoze etmek, bununla beraber devrimci stratejiyi inkar yönünde gelişen mantığa karşı çıkanları da çeşitli entrikalarla tasfiye etmek şeklinde olmuştur.

Açıktır ki, hareketimiz içinde ortaya çıkan problemin doğuracağı sonuçlar olumluluğu ve olumsuzluğu birlikte içermektedir. Hareketimiz içinde ortaya çıkan "sağ" mantığa karşı devrimci görüşlerin savunulması ve bu konuda gösterilen duyarlılık hareketimiz açısından üzerinde önemle durulması gereken olumlu bir gelişimdir. Fakat problemin ortaya çıkışına tekabül eden siyasi şartların kritikliği, tasfiyeci hizbin probleme provakatif yaklaşımı krizin hareketimiz üzerindeki bu nedenlerden dolayı yaratacağı olumsuzluğu incelememizi gerektirmektedir.

Ülkemiz 7l darbesinden bu yana önemli siyasi gelişimleri çok kısa zaman aralıkları içinde yaşamaktadır. Özellikle de MC hükümetleri döneminden bu yana oligarşinin girdiği derin ekonomik ve siyasi kriz ülkede önemli günleri yaşatmaktadır. Bunun için ekonomik platformda alınan bu önlemlerin emekçi halkta doğuracağı memnuniyetsizliğe karşı ise siyasi platformda bir dizi önlem alınma yoluna gidilmiştir.

İşte böylesi kritik siyasi gelişimlerin olduğu şartlarda ortaya çıkan ayrılık hareketimiz üzerindeki olumsuzluğu bir kat daha artırmaktadır. Devrimci hareketimiz içinde ortaya çıkan probleme ayrılığı körüklemede özel bir çaba harcayarak yaklaşan tasfiyeci hizbin bu devrimci olmayan eğilimi, devrimci hareketimize oligarşi ve onun soldaki uzantılarınca tertiplenen provakasyonlara uygun bir zemini oluşturmaktadır.

Bu olumsuz zemine ilaveten bir de oligarşinin tescilli borazanları Tercüman, Hürriyet, Aydınlık üçlü korosunun karanlık tertiplerine bir dördüncü olarak katılan Devrimci yol yazarları devrimci harekete karşı girişilen provakasyonlara hizip çıkarlarının hırsı ile alet olmaktadır. Devrimci hareketimiz içinde ortaya çıkan tasfiyeci hizbe karşı tavır alanlar oligarşinin tescilli borazanlarınca "...yapılan bazı legal ve illegal toplantılarda önemli devlet görevlilerine, bazı faşist mihraklarına suikast ve saldırılar tertipleneceği ve öncü savaşını başlatmaya karar aldıkları" gibi provakatif ihbarcı açıklamalarda bulunurken diğer taraftan da yazarları sözlü ve yazılı açıklamalarında devrimcilerin, "öncü savaşının bir devrim stratejisi olduğunu, öncü savaşını hemen başlatmak gerektiğini" söylediğimiz gibi yalana dayanan ve tasfiyeci hizbin sakat

Page 41: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

kafa yapısını açığa çıkaran provakatif açıklamalarda bulunmaktadır. Böylesi sakat ve provakatif anlayışın pratikteki uygulamaları da doğal olarak oligarşinin devrimci hareketimiz üzerindeki karanlık tertiplerine büyük katkılarda bulunmaktadır. Öldürülen AEE öğretmeninin cenazesine halkın sülalesi oportünistleriyle birlikte TİP'lilerden kaçırmaları ve cenaze dönüşü devrimcilerin kortejine laf atmalarıyla ve gereken dersi almalarıyla başlayan provakatif saldırılar, TÜM-DER de devrimcilerin astığı bir bildiriyi yırtmak istemeleri, Devrimci bir yurda yaptıkları silahlı saldırı neticesinde yalnız buldukları bir-iki arkadaşımızı dövmeleri, silahla saldırı yapmaları ve daha sonra tekrar bu devrimci yurdu işgale kalkmaları şeklinde hızla tırmanmıştır.(*)

Bütün bu provakatif olaylarda, kronik gayri-memnun ve "hastalıklı" kişilerin ön planda rol alması tasfiyeci hizbin ne tür kafaları kendi yanına çektiğini göstergesidir.

İsterdik ki, o baskınlar (!) "sıkılan" şeyler faşistlere karşı olsundu! bu provakatif saldırılar, tasfiyeci hizbin kendilerine karşı gelişen hareket karşısında düştükleri çaresizlik, duydukları kin gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Tasfiyeci hizbin önderlerince yapılan bu provakatif açıklama ve saldırıların altında yatan neden, onların devrimci görüşleri inkar mantıklarına ve tasfiyeciliklerine karşı tavır alanların devrimci hareketinin "kendi tezgahlarını" parçalayarak ummadıkları boyutlar kazanmasıdır. Hareketimiz içinde ortaya çıkan inkarcı, tasfiyeci hizbe karşı direnen unsurların hızla gelişmesi, ve gerçeklerin ortaya çıkması bu hizibin önderlerini paniğe düşürmüştür.

Tasfiyeci hizibin önderlerini hareketimiz içinde ortaya çıkan probleme yaklaşımları, problemin duyulduğu yerlerde yalana dayanan açıklamalar yapmak, duyulmayan yerlede ise bu problemi geçiştirmek ya da kişisel ve bölgesel bir olay olarak sınırlandırmak şeklinde olmuştur. Bu sahtekarca tavırlar da çare etmeyince ve gelişen hareket Türkiye çapına ulaşınca bir panik ve kin temelinde seviyesiz tüm kadroları aptal yerine koyan ama diğer yandan da sahterkarca bilimsellik! ve olgunluk (!) havası içinde açıklamaları kaleme almışlardır. ("saflarımızı terkedenler" adlı yazılar, sözlü açıklamalar v.s.)

Yapılan sahtekarca açıklamaların (!) tasfiyeci hizbin önderlerine gerekli yararı sağlamamış olması onları devrimcilere karşı provakatif saldırılara sürüklemiştir. Yöntem, bütün oportünistlerin değişmez yöntemidir. Yalan, demagoji ve provakatif hareketler...

Hareketimiz içinde ayrılıkların olmadığı dönemlerde, oportünistlerin provakatif saldırılarına karşı DY yazarlarının tavrı "ideolojik mücadeleyi temel alma ve sol'a yönelik provakasyonlara zemin teşkil etmeme" şeklindeyken, bugün kendi hizip çıkarları sözkonusu olduğunda, rahatlıkla geçmişteki ilkelerini terkedebiliyorlar. Onlarda artık şimdi bütün oportünist gruplar gibi, bu tür hareketlerden!

Page 42: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

medet umma (!) yoluna girmişlerdir. Artık DY yazarlarının şimdiye kadar sürdürdükleri, "bilimsellik" ve "olgunluk" maskesi düşmüş, panik ve kin temelinde, pasifizmin ve inkarcılığın kompleksiyle ne yapacağını bilememenin "ızdırabı" içindeki gerçek yüzleri açığa çıkmıştır.

Tasfiyeci hizbin önderleri bu provakatif saldırılardan çok yönlü yararlar! ummaktadırlar. Bir yandan kendi taraftarlarına ne denli aktif (!) olduklarını ispatlarken öte yandan da sol hareket içerisinde "güçlü siyasi hareket" olduklarını (küçük-burjuvazinin sol hareket içerisinde "güçlü siyasi hareket olduklarını (küçük-burjuvazinin "kuvvete tapma" eğiliminden kaynaklanan kofgüç gösterileridir bunlar) göstermek, bu saldırılara karşı aynı metotlarla devrimcilerin de cevap vermesini hesaplayarak, devrimcilerin ne kadar "sağlıksız unsur" olduklarını kanıtlamak (!) gibi bir taşla bir çok kuş vurma hesapları içindedirler. Tabi böylesi saldırılar, ve çatışma ortamı, devrimci hareketimiz içinde ortaya çıkan problemi kadroların ideolojik mücadele platformunda çözmelerini ortadan kaldırmakta ve kadroları kemikleştirmektedir ve provakasyona gebedir. Ama bu "kasaba politikacılığı" devrimciler açısından birçok defalar deşifre olmuştur. Bu nedenle tasfiyeci hizbin önderleri bu tür şark kurnazlıklarını bırakıp, devrimci metotlara başvurmalıdırlar. Hiç olmazsa devrimci harekete karşı yönelen faşist provakasyonların ekmeğine yağ sürmemiş olurlar.

Bugün ülkemizde, bir yandan sol hareket içinde gruplaşma ve bölünmenin alabildiğine arttığı, öte yandan da faşist saldırı ve provakasyonların yoğunlaştığı bir ortam içinde yaşıyoruz. Ayrıca sol içindeki ayrılıklar bir süredir oligarşi tarafından sistemli bir şekilde kullanılmasa da, üzerinde önemle düşünülmesi gereken acı, ama gerçek bir olaydır. Bütün bu olumsuzlukların yanında sol gruplar arasındaki çatışmaların ihanet boyutlarına varmasına rağmen, sol kamu oyu duyarsızlaşmakta, sol gruplar arasındaki bu tür karşı-devrimci yöntemleri kanıksama eğilimindedir.

İşte bu tür nedenler karşısında sol gruplar arasındaki mücadelenin platformunu ve sınırını saptamak, genel olarak sol hareket açısından özel olarak ta devrimci sol açısından önem kazanmaktadır. Bugün sol gruplar arasındaki mücadelenin platformu sınıflar mücadelesinin günümüz boyutuna göre ideolojik mücadele platformu olmalıdır. Açıktır ki, sınıflar mücadelesi boyutları keskinleştiği ve nihai hesaplaşmanın sınıflar mücadalesi arenasında gündeme geldiğinde oportünizm karşı-devrimin safında daha doğrusu bizzatihi karşı-devrim olarak ortaya çıkar.

İşte, o zaman mücadelenin platformu siyasi mücadeledir. Ve siyasi mücadelenin bütün yöntemleri kullanılır. Bugünün sınıflar çatışmasının boyutu ise sol gruplar arasındaki mücadelenin, ideolojik mücadele platformunda çözümlenmesini gerektirmektedir. Devrimci

Page 43: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

hareketimiz içinde ortaya çıkan ayrılığın çözümü de, bizce ideolojik mücadele platformunda olmalıdır. Çünkü hareketimiz içinde ortaya çıkan ayrılık iki farklı sistematiğin ortaya çıkmasından kaynaklanan bir ayrılıktır. Devrimci hareketimiz içinde ortaya çıkan bu problemi ideolojik mücadele platformunun dışında çözmeye çalışmak ihanet ve provakasyonun alanına girmektir. Tasfiyeci hizbin önderleri son saldırıları ile problemi ideolojik mücadele yöntemleri yerine provakasyona hizmet eden yöntemlerle çözmeye kalkışmışlardır. Sorunun çözümünde kullandıkları devrimci olmayan yöntemler tasfiyecilerin hallkın çıkarlarını hizip çıkarlarına feda etmekte diğer oportünist gruplardan geri kalmadıklarını göstermektedir.

Açıktır ki, bu tür insanların ve taraflarının "güçlü siyasi hareket" komplekslerini tatmin için devrimcilere karşı kullandıkları güç gösterileri karşı devrimin işine yaramaktadır. Ve devrimcileri güç gösterileri (!) ile teslim alacağına inanan bu mantık kendinden daha güçlü karşısında teslim olmayı kabullenmiştir. Böylesi hastalıklı eğilimin sahte kabadayılarına ve provakatif saldırılarına devrimcilerin teslim olması beklenemez. Fakat bu tür provakatif saldırılara aynı şekilde ve aynı yöntemlerle cevap verme ve hesaplaşma da söz konusu olmamalıdır.

Hizip çıkarlarının hummasına tutulmuş insanlardan sorumluluk ve provakasyona duyarlılık beklemek şüphesiz ki saflık olur. Bu nedenle sol hareket içinde karşı devrimi sevindirecek olayların ve ortamın yaratılmaması daha doğrusu önlenmesinin sorumluluğu devrimcilerin üzerindedir. Yalnız bu sorumluluğun devrimci hareketimize karşı bir koz olarak kullanılmasına da razı olunamaz. Bu nedenle devrimci hareketimize yönelik provakatif saldırılara teslim olunamayacağını ve bu tür saldırıların sorumluları tasfiyeci hizbin önderlerine hizip çıkarlarını ön plana çıkartmaları yerine halkın ve devrimci hareketin çıkarlarını korumayı görev edinmelerini tekrar tekrar anlatmak tüm devrimcilerin devrimci bir görevi haline gelmiştir.

Ancak böyle bir metodla devrimci hareketimiz, tasfiyeci hizbin yarattığı bir provakasyon ortamını önleyebilir.

* Yurttan atılanlar komite kararlarına uymadıkları için atılmışlardır. Atılmaların siyasi bir yönü yoktur. Komitenin bu prensibi bütün gruplar için geçerlidir. Bu daha önce de (.?.)....

HATİCE ALANKUŞ'u ÖLÜMÜNÜN 5. YILINDA ANIYORUZ

Page 44: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

SİZ Kİ CANINIZI VERDİĞİNİZ HALKINIZ İÇİN SİZ Kİ HERŞEYİNİZİ VERDİNİZ BU KAVGA UĞRUNAGÖĞSÜNÜZÜ ONURLA DALGALANAN KAVGANIN BAYRAĞINASİZ Kİ AL RENGİNİZİ VERDİNİZ. EY ÖLÜMSÜZ HALKIMIZ İÇİN TOPRAĞA DÜŞENLERİMİZEY YÜCE EVLATLARI HALKIMIZIN GURURLA VE SABIRLA DİNLENİN ŞİMDİKAVGANIZI SÜRDÜRÜYOR YOLDAŞLARINIZ.

DEVRİMCİ KADINLAR DERNEĞİ'NDE 23 TEMMUZ 1978 PAZAR GÜNÜ YAPILAN ANMA TOPLANTISINDAKİ KONUŞMA METNİNİN ÖZETİ

Hatice Alankuş'un ölümünün 5. yılında, mücadelemize daha bir inanç ve hırsla sarılmış olarak anıyoruz. 12 Mart açık faşizmi 197l'de, gündüzlerinde karınları tok gecelerinde evleri sıcak, insanları bir ağaç kadar hür ve bir orman gibi kardeşcesine yaşayacağı hür dünya isteyen TÜRKİYE HALKLARININ başına engerek yılanı gibi çöreklenmişti.

12 Mart, emeği iliğine kadar sömüren zorbaların hangisinin daha fazla halklarımızı sömüreceği kavgasıydı. Ekonomik ve siyasi çıkmaz içinde bulunan sömürücü hakim ittifak içinde önemli bir ağırlığı olan tekelci sermaye sömürüden daha fazla pay almak, kendisinin işine daha çok yarayan bir ittifak oluşturmak için 12 Mart Açık Faşizmini tezgahladı. Aynı zamanda halkın alın terinin, çalınan her lokma ekmeğinin, ölüme, sefalete terkedilişinin hesabını sormak için, bağımsızlık bayrakları, kavga türküleriyle meydanları doldurmasını engellemek için 12 Mart'ı Türkiye Halklarına yaşattılar. Bu dönemde ölüm devrimcilerin yanıbaşlarındaydı. Zindanlar halkın evlatlarıyla dolu işkencehaneler kan kusturuyordu.

Devrimciler işkencehanelerde, zindanlarda, Nurhaklarda, Kızılderelerde kahramanlık destanları yazdılar. Etleri parçalansa da, kemikleri ufalansa da, solukları kesilse de, BİR DEVRİMCİNİN DEVRİMCİ RUHUNUN VE DEVRİMCİ DÜŞÜNCESİNİN zaptedilemeyeceğini ve devrimcilerin baş eğmesini, diz çökmesini asla bilmediğini Oligarşiye gösterdiler.

Zincirin, zulmün başeğdiremediği yoldaşlarımızdan biri olan HATİCE ALANKUŞ'da 1 Haziran 1946'da İstanbul'da doğdu. 1969'da Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu'ndan mezun olduktan sonra mimar olarak çalışmaya başladı. O sıralarda Oligarşinin zindanından kaçmış olan Mahir Çayan ve mücadele arkadaşlarını saklamak suçuyla 14 Şubat 1972'de Sıkıyönetim tarafından gözaltına alındı. 4 Mart 1972'de

Page 45: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

tutuklanarak cezaevine gönderilen Hatice Alankuş 19 Temmuz 1973'te yapılan işkenceler sonucu hastalandı. 21 Temmuz 1973'te Haydarpaşa Askeri Cezaevinde aramızdan ayrıldı. 21 Temmuz'un ertesinde burjuva basını "THKP-C sanıklarından Hatice Alankuş'un bağırsak düğümlenmesi sonucu kaldırıldığı hastanede öldüğünü" yazıyordu. Oysa O, işkenceler sonucu hastalanmış cezaevinin faşist doktor ve personelinin müdahale etmediği için yavaş yavaş ölüme terkedilmiştir. Hatice Yoldaş'ın ölümünden bir gün sonra mahkemede THKP-C sanıkları tarafından bir protesto hareketi düzenlendi. Mahkeme heyetine "katil" oldukları haykırıldı. Devrimciler jandarma dipçiğiyle susturulmaya çalışıldı. Çeşitli demokratik kuruluşlar olayı protesto ettiler ve cezaevindeki devrimciler için cangüvenliği istediler.

Hatice Alankuş bütün hayatında ve demir parmaklıklar arkasında bile devrimci düşüncesinden ve devrimci cesaretinden bir şey kaybetmedi, kısa fakat şerefli bir hayat yaşadı. Egemen sınıflar O'nu maddi olarak ortadan kaldırdılar. Fakat mücadelesinin devamını engelleyemediler. O bize kadınların da bu kavgada var olduğunu, verilen mücadeleye kadınların da omuz vermesi gerektiğini gösterdi. Aynurlar, Çiğdemler, Semihalar, Nuraylar, Hatice Özenler gibi...

Faşizm, günümüzde de olanca gücüyle saldırıyor. Bir yandan sömürü ve yağma düzenini sürdürmeye çalışırken, bir yandan da faşizme karşı mücadele veren kardeşlerimiz, evlatlarımız, yoldaşlarımız kahpece katlediliyor...

Her gün artan bu saldırı ve katliamları durdurmak ne Faşizme Geçit Yok demekle, ne de tek başına kitle gösterileriyle gerçekleşebilecektir. Saldıran, saldırdıkça azgınlaşan faşizm, ancak aktif bir mücadele sonucu alt edilebilir. Biz biliyoruz ki; faşizme yenilenler onu küçümseyenlerdir. Mahirler, Ulaşlar, Denizler bizlere mücadelenin nasıl verilmesi gerektiğini faşizme karşı verdikleri onurlu kavgalarıyla gösterdiler.

Devrimci kadınlar olarak diyoruz ki: faşizme karşı mücadelemiz kadın-erkek omuz omuza Kurtuluşa kadar sürecektir.

KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ

VEDAT DEMİRCİOĞLU'NU ANIYORUZ

Page 46: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

ANTİ-EMPERYALİST MÜCADELENİN 1968'LERDEKİ İLK ŞEHİDİ

Vedat Demircioğlu 1943 Martının 5'inde Konya'nın Taşkent bucağında dünyaya geldi. Bir Anadolu çocuğuydu. Tüm olanaksızlıklarıyla İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne devam ediyordu. Her devrimci genç gibi halkını seven, halkının düşmanı olan emperyalizme karşıydı. Emperyalizme karşı her eylemde aktif olarak yerini alan bir sıra neferiydi. 17 Temmuz gecesi İstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptığı saldırı sonrasında pencereden atılarak öldürüldü. Düştüğü yerde 10 dakika kadar bırakılarak kan kaybından ölmesi emperyalistlerin maşaları tarafından sağlandı. Bu cinayet karşısında annesi Naciye Demircioğlu şunları söyledi: "Ölmedi ki o, gitmedi ki... kurban edildi. Polislere vurduruldu. Elin gencecik çocuğundan ne istersiniz polisler."

Emperyalizmin vurcu gücü olan NATO'nun yönlendiricisi ABD'nin dünya halklarına kan kusturan meşhur 6. Filosu ülkemiz limanlarını da sık sık ziyaret etmeye başlaması ülkemizdeki anti-emperyalist tüm güçleri haklı olarak 1968'lerde protestolarına neden oldu. Devrimciler emperyalizmin maşaları olan 6. Filo'nun gorillerine karşı Dolmabahçe'de gösteriler düzenleyip devrimci gençliğe daha sonraları için ışık tutacak mücadelenin ilk örneklerini verdiler. Emperyalistlere karşı devrimcilerin sürdürdüğü gösteriler onların ülkemizdeki uzantılarını haklı olarak çileden çıkarttı. Anti-emperyalist gösterileri engelleyebilmek için bugün de olduğu gibi devrimcilerin üzerine kolluk kuvvetlerini saldırtarak onları engelleyeceklerini sandılar. Ve bu saldırılarını yaparken de 68'lerin ilk cinayetini işlediler. Saldırılarını yaparken zannediyorlardı ki, devrimcilerin anti-emperyalist mücadelesi öldürmekle, sert karşı koyuşlarla durdurulabilir. Ama yıl 1978 ve aradan on sene geçti. Daha önce Vedat'lar bu mücadelede hayatlarını yitirdiler, yine de anti-emperyalist mücadele durmadı hatta hızını ve ivmesini daha da arttırarak gelişiyor ve bundan sonra da gelişmeye devam edecektir.

Yıl 1968 Vedat Demircioğlu emperyalizme karşı verilen mücadelenin ilk neferlerinden biri.

Yıl 1978 onlarca Vedat Demircioğlu emperyalizme karşı verilen mücadelenin sıra neferleri olarak bu mücadelede düşerek vatanlarına olan borçlarını ödeyip dünya halklarına karşı duydukları sevgilerini gösteriyorlar. Son şehidimiz demokratik halk iktidarını kurunca olacaktır.

NOT:Resim altı:

Page 47: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

17 Temmuz sabahı Vedat Demircioğlu İ.T.Ü. Gümüşsuyu Öğrenci Yurdu'na yapılan polis baskınında hunharca coplanarak ikinci kattan aşağı atılmıştır. Dört polis tarafından yerde sürüklenerek dış kapıya getirilmiş ve daha sonra getirildiği ilk yardım hastanesinde bir hafta devamlı kan kaybettiğinden kendisini kurtarmak mümkün olmamıştır.

Bağımsızlıkve DemokrasiMücadelesindeDEV-GENÇ

SAYI-2 29 Ekim 1978

FAŞİST TERÖRÜN

KARŞISINA

DEVRİMCİ ŞİDDETİ

KOYALIM !

DEV-GENÇANTİ-FAŞİST

MÜCADELEDEYERİNİ ALIYOR

Yeni bir dönemin başındayız. Ülkemizde keskinleşen sınıf mücadelesinin önümüzdeki günlerde daha da şiddetleneceği kuşkusuz ki gün gibi ortada. Devrimci Gençliğin örgütlenmesi önünde bir yığın

Page 48: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

engeller sözkonusu. Böylesi bir durumda Devrimci Gençliğin mücadelesinin perspektifinin ne olacağı ve nasıl siyasi hat izleyeceği hangi hedeflere yönelmesi gerektiğini DEV-GENÇ'in 1. sayısında şöyle tespit etmiştik.

"... Faşizme karşı mücadeleyi bugünün koşullarında aktif savunma çigisi olarak tespit etmiş olan DEV-GENÇ faşizmin yok edilmesinin bir devrim sorunu olduğunu kavrayarak mücadelesini belli bir program çerçevesinde aktif savunmanın gereklerini yerine getirerek başarıya ulaşabilir.

Evet faşist saldırıların (terörün) mesafe kattettiği bu dönemde mücadele çizgimiz aktif savunma çizgisidir. Bu çizginin gereği olarak devrimciler kendi üzerine düşen görevlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışmalı, mücadele de daha kararlı olmalıdır. Aksi taktirde; kazanmış olduğumuz mevzilerin kaybedilmesi gündeme gelecek, faşistlerin örgütlenmelerinin yaygınlaşması söz konusu olacaktır.

Bugün faşistler MC dönemindeki konumlarından çok sey kaybetmemişlerdir. Yedikleri bir-iki darbe örgütlülüklerini dağıtmamıştır. Tam aksine, siyasi koşullara uygun olarak kendi taktiklerinde değişiklik yapmaları, başka bir deyişle siyasi koşullara adapte olmaları söz konusudur.

CHP'nin hükümet olmasından sonra faşistlerin bazı mevzileri terk edişinden (esas olarak devrimcilerin mücadelesi sonucu olmuştur), genel anlamda üniversitelerden, yüksek okullardan geri çekilecekleri anlaşılmamalıdır. Eğitim enstitüleri bunun en güzel örneğidir. Ellerinden gideceğini sandıkları kurumları yakmak cüretini bile gösterebilmekte, saldırılarını örgütlü kadro hareketleri ile devam ettirmektedirler.

Bu şartlarda okulların açılacağı yeni dönemde, karşımızda, faşistlerin işgalinde birçok okul, faşist yuva, karargah ve saldırılar çıkmaktadır.

Bizlere düşen görev devrimci anlayışla karşımızdaki faşist engelleri ortadan kaldırmak, devrimci mücadeleyi yükseltmek, yeni mevziler kazanmaktır. Tabii ki perspektifimiz, proleteryanın ve halkımızın devrimci siyasi çizgisi ve mücadele anlayışımız olacaktır. Faşizme karşı üzerimize düşen görevleri, doğru devrimci bir program etrafında yürütebileceğimiz ölçüde, faşizmin örgütlenme ve mevzilerinin dağıtılmasında ve devrimci gençliğin örgütlenmesinde büyük mesafeler katedilecekir.

DEV-GENÇ, "Gençliğin Devrimci Eyleminin Birliği" şiarı altında faşizme karşı mücadelede, kendine yönelecek saldırıları göğüslemesini bilecek ve görevlerini yerine getirecek.

DEV-GENÇ, devrimci mücadelede yerini almak için neler yapmalıdır? Nasıl çalışmalıdır?

Page 49: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

"... DEV-GENÇ, örgütlenmesini ve mücadelesini bu anlayış içerisinde hayata geçirip kadrolarını tek yanlı bir anlayıştan arındırarak dar deneycilikten, kendiliğindencilikten kurtararak gençlik kitlesinin önünde onu yönlendirici bir konuma getirmelidir. Kadro anlayışımız örgütlenmemizin ve buna bağlı olarak da başarımızın en temel halkasını teşkil edecektir. Anti-faşist mücadeleyi böylesi bir anlayışla şekilsizlikten ve perspektifsizlikten kurtarabiliriz."

DEV-GENÇ'in pratik faaliyetinin en önemli halkası, çalışmaları hayata geçirecek kadroları yaratmak, yetiştirmektir.

Devrimci çalışma içerisinde, devrimci unsurları çeşitli işlerde yetkinleştirmek gerekir. Hareketimiz içindeki insanları, işe seferber etmesini öğrenmek, bunu başarmak zorunluluğu önemli bir sorundur. Yürütülecek devrimci mücadelenin örgütlü ve bilinçli bir nitelik kazanması, gerek okul, gerek yurt birimlerinde merkezi, disiplinli örgütlenmeye bağlıdır. Her birim devrimci mücadelesini sürdürecek asgari örgütlülüğe sahip olmalıdır. Önderlik ancak böyle sağlanır. Bu doğrultuda okul ve yurt birimlerinde yapılacak olanlar şunlardır:

a) Bütün birimlerde asgari seviyedeki devrimci unsurların teorik eğitimine önem vermek, her dalda yetişmesini sağlamak, geliştirmek.

b) Birimler kitle ilişkilerini geliştirmelidirler. Kitlelerin eğitimine önem vermelidirler, (kitap, seminer, bildiri, okuma grupları, kültür kolları)...

c) Maddi olanaklar genişletilmeli, yeni maddi olanaklar yaratılmalıdır. Bu konuda herşeyi dışarıdan bekleyen asalak mantık yıkılmalıdır.

d) Okul birimleri çevreden, halktan soyutlanmamalıdır.e) Demokratik kuruluşlarla, anti-faşist eylem birliği temelinde

ilişkiler geliştirilmelidir.f) Akademik-Demokratik talepler uğruna mücadeleyi ihmal

etmemek. g) Okul birimlerinde, öğrenci, memur, işçiler, öğretim üyeleri,

hocalar ile birlik sağlanmasına çalışılmalıdır.h) Faşist saldırılara karşı, örgütlü ve hazırlıklı olmak gerekir.ı) Faşist işgal altındaki okullarda, mücadeleyi, geniş kitlesel birlik

içinde sürdürmek, gidiş ve gelişlerde savunmayı sağlamak, faşistlerin öğrenim ve can güvenliğinin düşmanları olduklarının bilinciyle okul birimlerine sokmamak.

k) Yeni dönemde açılacak yurtlarda devrimci mücadeleyi devam ettirmek, ve faşist katillerin eline vermemek amacıyla, devrimci arkadaşların yurtlara kayıt yapmaları yolunda mücadele etmek.

Bu çalışma biçimlerini yeni mücadele biçimleriyle zenginleştirmek mümkündür. Kadro arkadaşlarımızın bu konuda yaratıcı olması gerekir. Görevlerimizi dar partikçiliğe düşmeden, liberalizmden uzak, disiplinli

Page 50: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

ve siyasi çizgimizin sorumluluğunda, anti-faşist mücadeleyi yükseltmenin bilinciyle, yerine getirmeliyiz.

· KAHROLSUN FAŞİZM, YAŞASIN ÖRGÜTLÜ VE BİLİNÇLİ DEVRİMCİ MÜCADELEMİZ.

· YAŞASIN GENÇLİĞİN FAŞİZM KARŞISINDAKİ EYLEM BİRLİĞİ!

· DEV-GENÇ'İ YAŞATACAĞIZ.

LİSELİ DEVRİMCİGENÇLİĞİN MÜCADELESİ YÜKSELİYOR

İnsanlık tarihi boyunca tüm sınıflı toplumlarda hakim sınıflar eliyle yürürlüğe konan eğitim politikası "mevcut ekonomik yapının devamını sağlamak" ilkesine dayanır.

Günümüz Türkiye'sinde oligarşi aracılığı ile gerçekleştirilen eğitim politikası, gerici, şoven, kurulu ekonomik düzeni sürdürmeyi amaçlayan bir nitelik taşımaktadır.Bu gerici eğitim sistemi genel çevçevesi içinde ilköğretimden başlayarak orta öğretim sonuna kadar düzene uyumlu beyinler yetiştirme, yüksek öğrenimde ise ilk ve orta öğrenimdeki aptallaştırma zemininden geçen insanlara son biçimin verilerek "düzene en uygun hale getirilmesi" temel işlevini üstlenmektedir.

Yukarıda ülkemiz için açıklamaya çalıştığımız ama öz itibarıyla tüm sınıflı toplumlarda geçerli olan eğitimin bu tanımını 1805 yılında Napolyon milli eğitimi tanımlarken tek bir cümleyle dile getirmiştir. "Benim asıl amacım siyasi ve ahlaki görüşlere yön verebilecek bir araca sahip olmaktır."

Görüldüğü gibi eğitim, devletin en önemli ideolojik aygıtlarından biridir, dolayısıyla bir yapı kurumudur. Düzenin devamını amaçlayan oligarşinin çarpık eğitim sisteminin sürekliliğini ise onun gerici karakterine uygun düşen gerici yasa ve yönetmelikler sağlamaktadır.

İşte orta öğrenimdeki mücadelenin bir boyutu bu gerci yasa ve yönetmeliklere karşıdır. Bu sorunun daha iyi kavranabilmesi için ülkemizdeki orta öğrenim kurumlarını iki ana başlık altında toplamaktayız.

Page 51: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

1- Normal Liseler2- Meslek Liseleri (Endüstri Meslek L, Kız Sanat okulları, Ticaret

L.) en büyük kısmını olşturan kurumlardaki yönetmelik eğitimin "kolaylaşmasını" hizmet edeceği yerde, onun zorlaştırıcı bir nitelik arz etmektedir. Eğitimin çarpık, şoven yapısından ötürü de liselerde değil, laboratuar, yeterli sayıda ders kitabı, öğretmen bile bulunamamaktadır. İşte bu çarpıklık yönetmeliklerle de tamamlanınca zaten üretime yönelik olmayan eğitim sisteminde öğrencinin yeteneği baskı altına alınmakta, onun özgür gelişimi engellenmektedir. Üretime yönelikliğin yerini ezbercilik, kalıpçılık almakta bu bile öğretmenlerin not silahıyla daha da anlaşılmaz hale getirilmektedir.

Ağır not baskısıyla toplumun sorunlarına hiç bir çözüm getirmeyen faşist, şoven ders kitapları ezberlense dahi bu sefer de öğrencinin önüne merkezi sistem dikilmektedir. Ve öğrenci bir anda diplomalı, vasıfsız işçi konumuna gelivermektedir.

Meslek liseleri ise normal liselerin sorununa ek olarak daha başka sorunlara da sahiptir.

Endüstri meslek liseleri ve kız sanat okullarında döner sermaye adı verilen birtakım oyunlarla gerçekleştirilen yoğun bir emek sömürüsü sözkonusudur. Yapı meslek lisesindeki öğrenci ders diye duvar örer ama işgücünün, emeğinin karşılığı döner sermaye bu şekilde kar ederken öğrenciler ise masraflarını bile kendi ceplerinden öderler.

Bu üretim sürecinde meydana gelecek iş kazalarına karşı ise öğrencinin hiçbir güvence sigortası yoktur. Atelyelerde sağlık kurallarına aykırı olarak çalıştırılan öğrencilere ek besin verilmesi veya meslek hastalıklarına karşı korunmaları söz konusu değildir. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi hemen hemen bütün yoksul halk çocuklarının oluşturduğu meslek lisesi öğrencilerinin üniversiteye girme hakkı zaten kısıtlı olan normal liselere nazaran daha da kısıtlanmıştır.

Gerek normal liselerde gerekse meslek liselerindeki yönetmelik baskılarının, faşist, şoven ders kitapların yanısıra; ülkemizde varlığını yukarıdan aşağıya bizzat devlet kurumlarının aracılığıyla sürdüren faşizm kitle tabanı yaratmak için gündeme getirdiği saldırılardan, baskılardan da, orta öğrenim gençliği payını almaktadır. Faşizmin bu saldırılarına karşı mücadele ise, orta öğrenim gençliğinin mücadelesinin bir diğer boyutunu oluşturmaktadır. İşte mücadelenin bu boyutlarının kesiştiği yerde LİSELİ DEV-GENÇ örgütlülüğü bulunmaktadır.

LİSELİ DEV-GENÇ, mücadelesinin boyutları içerisinde, orta öğrenim kurumlarına yönelen faşist saldırıları ve demogojileri engellenerek, orta öğrenimde, akademik-demokratik mücadeleleri yükseltmek amacıyla liseli devrimcilerin oluşturduğu bir demokratik kitle örgütüdür.

Page 52: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Böyle bir perspektifin zorunluluğu olarak LİSELİ DEV-GENÇ geçen öğretim yılında faşist ders kitaplarına karşı mücadelede önemli görevler üstlendi, meslek liselerindeki sömürünün açığa çıkması doğrultusunda çalışmalarını yükseltti, gerici disiplin yönetmeliğine karşı büyük bir kampanya meydana getirdi. Liselerde sayısız "anma" toplantıları, forumlar ve en haklı taleplerimizi dile getiren boykotlar LİSELİ DEV-GENÇ'in önderliğinde gerçekleşti.

Anti-faşist mücadelede ise önemli merciler kazanıldı. Esenler ve Fatih akşam ticaret liselerindeki faşist işgalin kırılması LİSELİ DEV-GENÇ örgütlülüğü ile gerçekleşti.

Bu mücadele oligarşi ve onun köpeklerini rahatsız etti. Bu rahatsızlığının sonucu oligarşi baskılarını da gündeme getirdi. Liseli Gençlik Derneği önce 3 ay kapatıldı. Daha sonra başkanı tutuklandı.

Oligarşinin köpekleri ise mücadelemizin yiğit neferi YÜKSEL KAŞIKÇI'yı katlettiler.

Yüksel arkadaşın öldürülmesi bizlerin sadece kinini biraz daha biledi.

Ve artık örgütlülüğümüz tüm liseli gençliği kucaklayacak, Yüksellerin hesabını soracak şekilde büyüyor ve yeni öğretim döneminde daha da büyüyecek.

YAŞASIN ORTA ÖĞRENİM GENÇLİĞİNİN DEVRİMCİ EYLEMİNİN BİRLİĞİHERKESE YÜKSEK ÖĞRENİM HAKKI

Meslek liselerindeki sömürüye son!Oligarşi için değil, halk için eğitim!

OLİGARŞİNİNÇIKMAZI VE CHP

Oligarşinin ekonomik, politik ve sosyal krizinin ağır yükünü, emekçi halk kitleleri hergün biraz daha açlığa, sefalete ve baskıya uğrayarak çekiyor.

Sivil sıkı yönetim uygulamaları açık faşist bir karakter almakta ve açık faşizmin kurumlaşması her gün biraz daha sağlamlaşmakta.

Masumhane silah aramalarıyla başlayan sivil sıkı yönetim uygulaması bugün artık emekçi yoksul halkın kaldığı gecekondu

Page 53: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

baskınlarına devrimci ve devrimci avına yönelmiştir. Giderek daha da katmerleşecektir.

"Anarşi" önlemenin yolları daha da genişletilerek çeşitli faşist yasa ve başka tedbirleri gündeme gelmektedir. (Silah taşıma suçlarını 4 yıla çıkması, özel mahkemeler, devlet kurumlarına polis ve jandarmanın yerleştirilmesi şeklinde ki uygulamalar, yeni öğretim yasası, özel mahkemeler vs.)

Son olarak da CHP hükümeti, emperyalizmin çıkarlarını nasıl koruduğunu ABD üslerini açmasıyla işbirlikçiliğini ve teslimiyetçiliğini noktalamıştır.

Yıllardır Türkiye sokakları, meydanları, "Kahrolsun Amerika", "Kahrolsun NATO", "Üsler kapatılsın" sloganlarıyla inletilerek uğrunda yüzlerce şehidin kanı pahasına verilen mücadeleye rağmen, bugün sesiz sedasız ABD üsleri açılıyor ve Türkiye "Sol"u dahil tüm anti-emperyalistler susuyor... CHP hükümeti, tekelci sermayenin sözcüleri, geneleksel sol, herkes blr anarşisttir tutturmuş gidiyor.

CHP, oligarşinin çıkarlarını yerine getirmek açısından akıllı olanı yapmaktadır. Ülkemiz ABD emperyalizmini ve emperyalist güçlere verilen tavizlerle biraz daha bağımlılaştırılırken, kredi ve silah musluklarını açmış, ekonomiyi felç olmaktan kurtarmıştır.

Ülkemizdeki devrimci mücadeleyi, özel olarak da Kürdistan'daki emekçi halk mücadelesi bastırmak için kitlelerin katliamı pahasına ABD'nin merkezi plan dahilindeki takbikatlarıyla, oligarşi, ordusunu iç savaş için uzmanlaştırıyor.

CHP için gündemde tek madde vardır artık. Ekonomi belirli ölçülerde refaha kavuşmuş, tekelci sermayenin güvenini bu noktada kazanmıştır. Ama henüz tam notu almamıştır. Bunun için "anarşi"nin önlenmesi gerekir. Tüm sermaye kesimleri bu durumda rahatsızlıklarını ifade etmektedir. Hatta CHP'nin iktidar olması için bizzat çaba sarf eden sanayi odaları bile bu durumda rahatsızlığını belli etmekte ve CHP'yi zorlamaktadır.

CHP misyonu gereği radikal tedbirler alamamaktadır. Bir yandan "demokrasi", bir yandan "aşırı sağı"da(!) solu da ezmek gerekir", felsefesi daha uzun vadeli ve daha dikkatli rota izlemesini gündeme getirmektedir.

Bir yandan MHP'nin ve çeşitli sağ çevrelerin sıkıyönetim isteği öte yandan CHP'nin demokrasi havariliği. Ama halk kitleleri açısından değişen bir durum yoktur. MHP'nin istediği sıkıyönetim kitleler üzerinde baskı uygulayan resmi yönetimlerin el değişikliğidir. Halk güçlerine uygulanacak olan baskı ise daha da katmerleşecektir. Bugün ise emekçi kitleler sessizce pasifize edilip gerçekten "anarşi" tehlikesine karşı her türlü faşist uygulamaya karşı hazır hale getiriliyor. Ve faşistlerin sıradan halka vahşice saldırıp katliamlar düzenlemeleri faşist

Page 54: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

yasa ve uygulamalarına biraz daha alışkanlık kazandırmaktadır. Ve faşist terör bir anlamda amacına ulaşmaktadır.

"Akıllı" sol bizim bu değişlerimiz karşısında hemen düşünecektir. "Ne yani sıkıyönetim daha mı iyi" Elbette daha iyi değil. Ama bugün hiç de 12 Mart sıkıyönetiminden farklı olmayan hatta daha katmerli baskı var. Yalnız bir fark var, bütün kuyrukçu geleneksel "sol" bürolarında rahat oturup dergisini çıkartıp yazıyor. Tabii ki bugünlük böyle!

Faşist teröre karşı devrimci terörün yükselmesiyle de rahatları kaçan kurumlaşmış düzenleri bozulan kuyrukçu "sol" ihbar ve provakasyon edebiyatının bugünlerde yoğunlaştırdı. Daha da yoğunlaştırması mümkün, tıpkı 12 Mart günlerinde ki gibi.

Devrimci terör karşısında geri çekilen faşistlerin yerini jandarma ve polis yer yer alabiliyor. Ve "sol(!)" hemen başlıyor: "Ne oldu yani, jandarmayı bölgeye getirdiniz." Doğrudur. Faşist saldırılara karşı devrimci anlada mücadele edilmez, onlara dokunulmazsa, jandarma, polis, tüm faşit katillerin bölgede at oynatıp dolaşmalarına müsade edecektir. Ama ne zaman ki tek başına saldırı, yalnız faşistlerin olmaktan çıkıp, devrimci bir çatışmaya dönüşünce tabii ki oligarşi müdahale edecektir. Ve ediyor da, bizim jandarma ve polisi getirip bölgede anti-faşist mücadeleye zarar verdiğimizi idda edenlere bir tasfiyemiz var. Faşistlerin saldırılarına karşı hiç bir şey yapmasınlar. Evlerinden çıkmasınlar. Faşistlere bağış dahi versinler, ilerici gazeteleri okumasınlar. İşte o zaman bölgeye jandarma değil, karakol bekçisi dahi gelmeyecektir.

CHP'nin "anarşi"yi önleme konusundaki başarısızlığı devam ediyor. Oligarşinin tedirginliği giderek daha ileri safaya varacak ki bugünden başlamış durumdadır.

CHP'nin"anarşi"yi önleyemeceği ve yeni bir hükümet alternatifi denenmesinin şartlarını hazırlamak zorunluluğu gelecek günlerde ortaya çıkabilecek bir durumdur.

Böyle bir hükümet ilk önce geniş tabanlı, meclis aritmatiğine göre güçlü ve "çok sesli" bir meclisin olmadığı bir hükümet olmalıdır ki, anarşinin üzerine daha emin adımlarla gidebilsin. Böyle bir alternatif, (MHP kesinlikle dışında kalmak şartıyla) CHP ve AP'nin ortak gösterebileceği bir kişinin başbakanlığındaki bir hükümet biçiminde olabilir ki bu alternatif kuvvetli bir ihtimal dahilindedir.

Bugün "anarşi" çıkmazını, tekelci sermaye kendi açısından böyle "çözmek" yolunda kamuoyu oluşturmak girişimindedir. MHP de çok iyi bilmektedir ki, böyle bir hükümet sol'a karşı kesin tavır almasına rağmen kendisi de tavır alacaktır. Bunun için de böyle bir alternatifin oluşmasından önce sıkıyönetim önermektedir. Sıkıyönetim veya herhangi bir askeri girişim (ki bugün resmi olmayan sıkıyönetim vardır).

Page 55: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

resmi anlamda CHP-AP alternatifinden sonra gündeme gelebilir. Tekelci sermaye açısından daha akıllı bir yol ve son alternatifdir.

Gerek sıkıyönetim, gerekse CHP-AP hükümeti hatta açık faşizm emekçi halkın mücadelesini boğamayacaktır. Ve mücadele hergün biraz daha üst boyutlarda gelişecek ve gerçek sınıfsal rayına oturacaktır.

TOPLUMSAL ANLAŞMA, OLİGARŞİNİNİŞÇİ SINIFI VE EMEKÇİ HALKIMIZ ÜZERİNDEKİ BOYUNDURUĞUNUN BİRHALKASIDIR.

Dışa bağımlı, çarpık geliştirilmiş kapitalizmin getirdiği sorunlara çözüm bulmak isteyen oligarşinin Ecevit Hükümeti, bir yandan emperyalist efendilerinden borç dilenirken öte yandan işçi sınıfına ve emekçi halka hayatı daha da zorlaştıracak tedbirlere başvuruyor. IMF adlı emperyalist mali çetenin dayattığı ve uygulanmasına başlanan "önlemlerin" sonucunuda işsizlik ve enflasyon oranı artıyor, gerçek gelirlerin ve satın alma gücünün düşmesiyle toplu işten çıkarmalar birbirini izliyor.

Böylesi bir ortamda, tekelci burjvazi bunalımın yükünü işçi sınıfını üstüne atmak ve onun kazandığı mevzilerden geriletmek için "toplumsal anlaşma" adı altında bir uzlaşma ve sömürü belgesini uyguluyor. Gerçek ücretlerin dondurulmasına, devrimci sendikacılığın engellenmesine ve işçi sınıfını pasifize edilmesine yönelik önemli bir adım olan T. Anlaşma konusunda tekelci burjuvazinin sözcülerini ve Ecevit tam bir görüş birliği içindedirler. Ecevit şöyle diyor:

-... Nitekim, kamu kesiminde çok önemli bazı toplu sözleşmeler, aylarca sürümcemede kaldıkan sonra T. Anlaşmanın yürürlüğe girmesinden hemen sonra birbiri ardından imzalanmaya başlanmıştır. Ve aşağı yukarı T. Anlaşmada öngörülen çerçeve içinde gerçekleşmektedir. Grevsiz bağlanmaktadır, bir çok önemli toplu sözleşmeler... Bunlar T. A.'nın önemli bir konuda işlerliğini gösteren belirtilerdir". (Ecevit)

Oligarşi ve onun sözcüleri tarafından böylesine övülen ve TÜRK- İŞ'le Ecevit hükümeti arasında imzalanan T. A. neyi içermektedir?

-T.A., ilk olarak "çalışma barışının" sağlanarak "toplumsal barışa" katkıda bulunmasını, yani hayatın her alanında gelişen sınıf

Page 56: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

mücadelesini bastırmayı öngörmektedir. "Barış", "huzur" demogojisiyle işçi sınıfının düzene olan tepkilerini pasifize edilmek istenmektedir.

- T.A., ikinci olarak iş kolu düzeyinde toplu sözleşmeler yapılmasını savunmaktadır. İşyeri ve işkolu esasına göre ayrı ayrı toplu sözleşme yapılmaması, bu yolla daha ileri haklar elde etmiş işçilerin mücadelesini etkisizleştirmeyi ve oligarşinin güdümündeki sendikacılığın geliştirilmesini beraberinde getirecektir.

- Ekonomik bunalımın kökenini işçi ücretlerinin artışına bağlayan tekelci burjuvazi T. A. ile işçilerin gerçek ücretlerini dondurmaktadır.

- Anlaşmanın 9. maddesi, işçilerin belli yer ve işler dışındaçalıştırılabilmesine, "verimlilik ve kar artışına hız katma" adına toplu sözleşmelerle kazanılmış hakları geri almaya yöneliktir. Böylelikle de iş yeri değiştirmek adı altında yapılacak sürgünlerle militan işçilerin mücdelesi engellenmek istemektedir.

- T.Anlaşmanın 1. maddesinde işçi sendikalarının "yalnızca ekonomik savaşıma ağırlık vermeleri"nden yakınılmıştır. İşçi sınıfından, oligarşinin içinde bulunduğu krizi asgarileştirmek için "fedakarlık" yapması istenmektedir.

- Toplumsal Anlaşma'da yer alan "Yönetime Katılma" maddesi de bir aldatmacadan başka bir şey değildir. "Yönetime ve sorumluluğa etkin biçimde katılmayı sağlayan, ancak yönetim etkinliğini ve disiplini bozmayan bir düzen kurulacak" ( md. 3), bu düzende aslında işçilerden, tali konularda görüşleri alınacaktır. - Tüm bunların yanısıra işçileri "yatırımların gerçekleştirilmesine gerekli katkıyı yapacakları ", " ve buna özen gösterecekleri" belirtilmektedir.

Görüldüğü T.A. işçi sınıfının ve emekçi halkı daha fazla sömürmeye, kazanmış olduğu hakları tasfiyeye hizmet eden bir içeriktedir. Oligarşinin kitle pasifikasyonuna yönelik çabalarından biri olan T. A., suni denge koşullarında hemen hiç bir güçlü tepki görmeden işçi sınıfının bir kısmına onaylatılabilmektedir. Emperyalizm, CIA'sı, MİT'i KONTR-GERİLLA'sıyla halka ve devrimcilere azgınca saldırırken öte yandan emekçi halka daha da yoksullaştırılmakta, köleleştirilmektedir. Öte yandan devrimci sendikal örgütlenme ve mücadelesinin olmaması, işçi sınıfını sarı sendikalar elinde, eli kolu bağlı bırakmaktadır.

Tek kurtuluş yolu, demokratik halk devrimini kurmak için yılmadan savaşmaktır. Ancak o zaman işçi sınıfı ve emekçi halkımız üzerindeki boyunduruğu parçalanarak, özgürlük, sosyalizm inşa edilecektir.

DEVRİMCİLER MALATYA, SİVAS, ELAZIĞ,

Page 57: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

FAŞİST ÇEMBERİNİ KIRACAKTIR. ......................

......................MALATYA'da "pasifist sol

geleneği" kırdık .

MALATYA ARTIK ESKİ MALATYA DEĞİLDİR. ARTIK MALATYA'DA KANLA, BAŞLA, DİŞE DİŞ MÜCADELE

VERİLECEKTİR!

Faşizmin ve gericiliğin at oynattığı çok çeşitil araçlarla devrimci potansiyeli pasifize etmeye çalıştığı bir durumda olan Malatya'da devrimci hareketimiz artık dosta da düşmana da kendini kabul ettirme yolunda adımlarını atmaya başlamıştır.

Bilindiği gibi Türkiye'de faşizmin kitle tabanını yaratma çabalarının en yoğun ve planlı bir şekilde hayata geçirildiği bir yer olan Malatya'da devrimci önderliğin olmaması nedeniyle, faşizmin eylem alanı haline gelmiştir. Bir yandan faşist terör git gide yoğunlaşırken ve şimdiye kadar 30'a yakın devrimcinin kanına girerken diğer yandan da alevi-sünni çatışmasını körükleyip feodalizmin etkisinden faydalanarak kendine taban bulmaya çalışmış ve önemli mesafeler katetmiştir.

Bunun karşısında, devrimciyim diye ortaya çıkan siyasi grupların faşizmin yoğun saldırıları karşısında alternatif bir anti-faşist mücadele geliştiremedikleri için devrimci hareket gelişme olanağı bulamamış ve yoğun bir devrimci potansiyeli bulunan halkın bu potansiyeli çar-çur edilmiş ve giderek etkisizleşmiştir.

3-4 yıl önce Malatya'da "Merkezi iradi müdahale (!)" ile çalışma yapmaya başlayan Devrimci Yol başından beri yaygın kitle ilişkilerini örgütlemeye ve yatay çalışmayı ön plana çıkarmaya çalışmış ve hep bu doğrultuda çabalamıştır. Bunun sonucu olarak faşist teröre karşı tek bir iradi kadro eylemi konulmamıştır.

Faşist terörün azgınlaşması karşısında devrimcilerin önderliğini göremeyen halk, yavaş yavaş devrimcilere olan güvenini yitirmiş, devrimcilerin halkın nazarında prestiji sıfıra inmiştir.

Giderek devrimciler ve Devrimci Yol cenaze töreni yapmakla yükümlü duruma düşmüş ve Devrimci Yol sorumluları iyi bir cenaze töreni yapma yolunda kadrolaşmışlardır. Halkın bu duruma karşı tepkisi giderek artmış ( örneğin, bir cenaze töreninde halktan bir kadın cenazelerde aslan kesilen Devrimci Yol sorumlusunun yakasına

Page 58: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

yapışıp "Siz ölü gömersiniz, başka işe yaramazsınız" diye bağırmıştır.) büyük bir yılgınlık ve karışıklık hüküm sürmeye başlamıştır.

Bu durumun tabii ki Devrimci Yol önderlerini rahatsız ettiği açıktır. Daha ötesinde tabanında ve kadrolar arasında pasifizme karşı tepkiler yoğunlaşmaya bile başlamıştır. Ancak "Ne yardan ne serder" geçen sorumlular "aynı tas aynı hamam" partileşme sürecine (!) devam etmişlerdir.

Devrimci Sol hareketinin ortaya çıkışıyla birlikte çelişkiler çok daha fazla olarak Malatya'ya yansımış ve Devrimci Yol içerisindeki bir çok unsur saflarımıza katılmışlardır. Kısa zamanda aktif savunma anlayışımızı devrimcilerin mahallelerinde hayata geçirme çabalarımız sonucu insiyatif elimize geçmiştir. Devrimcilerin mahalleleri bütün önderliğimizi kabul etmeye başlamış, bu arada Paş-Der ve dernekleride DEV-GENÇ Federasyonu'na katılmıştır.

Bu durum karşısında çılgına dönen Devrimci Yol önderlerinin sınırsızca ve sorumsuzca saldırması, hakkımızda yoğun karalama kampanyası başlatması, aslında içinde bulundukları, acizliğin ifadesi olmuştur. Bizim devrimci hareket lehine girişimimizi engellemeyi görev bilen önderleri "faşizme karşı aktif mücadeleyi MİT yapıyor" diyecek kadar zavallılaşmıştır.

Karalama ile başaramadığını ve halkın bize biraz daha yanaştığını gören Devrimci Yol önderleri işi allaha (!) bırakmışlar, artık bizim ne zaman polis ve oligarşi tarafından dağıtılacağımızı umutla bekler duruma gelmişlerdir.

Bütün bunların yanında hareketimiz adım adım gelişmeye ve halka umut vermeye başlarken, faşistlere göz açtırmamamızın yanında güçlü bir savunma geliştirmemiz faşistleri rahatsız etmiş ve dosta düşmana kendisini kabul ettirmeye başlamıştır. (Örneğin, faşistlerin yoğun saldırısının olduğu Paşaköşkü'nde faşistlerin her saldırısının anında püskürtülmesi ve cevap verilmesi şimdiye kadar hep susan ve geri çekilen mahalle halkı üzerinde çok olumlu etki yapmış ve Devrimci Sol'un Paşk-Der'in prestijini görülmemiş oranda arttırmıştır.)

22 Eylül'de başlayan faşist saldırılara ve 5'e yakın devrimcinin katledilmesine devrimciler gerektiği gibi cevap vermiş ve faşist terörün karşısında geri çekilmemişlerdir. Faşistlerin hak ettiği cevabı almaları halkın devrimcilere olan sevgi ve güvenini somutlaştırmıştır.

Mücadelenin başında olduğumuzu ve daha bir sürü eksiğimiz bulunduğunu biliyoruz. Bu mücadele kanla, canla yürüyecektir. Bizim dağılacağımızı ve darbe yiyeceğimizi sanarak avunan sahte devrimcilere ve faşistlere hareketimiz ve Malatya halkının devrimci şiddeti bir şimşek gibi inmiştir ve inecektir.

Malatya artık eski Malatya değildir. Artık Malatya'da kanla, başla, dişe diş mücadele verilecektir.

Page 59: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Sivas'ta faşist terör

yenilecek.

BU OLAYLARDAN ÇIKARILMASI GEREKEN, EN ÖZLÜ DERS, İKTİDAR ALTERNATİFİ BİR DEVRİMCİ HAREKETİ, DEVRİMCİ ŞİDDET TEMELİNDEKİ MÜCADELE ANLAYIŞIYLA GELİŞEBİLECEĞİDİR. MÜCADELE VE ÖRGÜTLNME BU PERSPEKTİFLE ELE ALINMAZSA FAŞİST TERÖR VE DEMOGOJİ BAŞARIYA ULAŞIR. HALKIN DEVRİMCİLERE DESTEĞİ VE SEMPATİSİ AZALIR.

Faşizm, halkı parçalamak, yıldırmak ve taban kazanmak için sürekli yeni saldırılar ve tertipler uyguluyor. Yıllardır dilinden düşürmediği "Aleviler camileri yakacak", "camiler bombalandı" hikayeleriyle, alevi-sünni halkı birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Faşistlerin bundan örgütlendiği, taban kazandığı, fayda sağladığı, öte yandan halkın yıldırılmasına, pasifize edilmesine de hizmet ettiği bir gerçek.

Son yıllarda, Alevi ve Sünnileri yoğun bulunduğu yerlerde bu durum faşistler tarafından kullanılmaya çalışıldı. Erzincan, Elazığ olayları son olarak da Malatya, Sivas olayları faşizmin bu taktiğine örnektir.

Faşistler tarafından Sünnilerin kışkırtıldığı, Alevilere, devrimcilere ilericilere ait işyerlerinin, dükkanların, evlerin tahrip edilmesi, gerçekten faşistlerle devrimciler arasındaki çatışmayı yansıtır. Bu olaylar, devrimcilerle oportünistler arasındaki ayrımın ortaya çıkmasında, bir kanıttır.

Gerici nitelikteki bir saldırı karşısında, devrimcilerin tavrı, saldırı karşı-saldırı ile püskürtmeye çalışmaktır.

Bunun örneklerini devrimciler 975 Elazığ olaylarında ve son olarak Sivas olaylarında vermişlerdir.

Sivas'ta faşistler sünni halkı, alevilere karşı şartlandırarak bir gerici saldırı düzenlediler. Amaçları, devrimcilerin mevzilerini ellerinden almak, halkı pasifize etmek ve kendi örgütlerini güçlendirmek, tabanlarını genişletmekti. Gerici propaganda amacına eriştiği noktada ilericilere, CHP'lilere, alevilere, devrimcilere ait işyerleri tahrip edildi ve alevi mahallerine (devrimcilerin yerleşik çalışmasının olduğu bölgelerdir) saldırdılar. Devrimciler ise faşist saldırı karşısında ise, devrimci karşı saldırıyı gündeme getirerek mücadele ettiler. Faşistler

Page 60: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

büyük kayıp verdi. Sonuçta faşistlerin yaratmak istediği yılgınlık ve pasifizm amacına erişmedi. Tam tersine devrimcilerin ve halkın, devrimci inancı bilendi, yeni mevziler kazanıldı.

Bu tür olaylarda, güvenlik kuvvetleri ve ordunun tavrı genellikle gerici-faşist saldırganların hareketlerine "müsade ederek", "seyirci rolü üstlenip, olaylar bittikten sonra güvenliği "sağlamaktır"

Her türlü oportünizmin gerçek yüzü devrimci pratik karşısında açığa çıkar. Özellikle DY oportünizminin anti-faşist mücadeledeki lafta keskin, pratikte pasifizmi, Sivas olaylarında deşifre olmuştur. Tıpkı Malatya olaylarındaki pasifilikleri ve halkı faşist saldırganlara teslim edişleri gibi.

DY'nin direniş komiteleri anlayışı da pratikte iflas etmiştir. Bütün mücadele biçimlerini uygulayacak, halkı bağrında toplayacak bir direniş komitesi "fırsattan istifade" para toplama işini yerine getirmiştir! Sivas, Malatya olaylarında DY'nin oportünizmi devrimciler ve halk tarafından açıkça görülmüştür.

Bu olaylardan çıkarılması gereken en özlü, ders iktidar alternatifi bir devrimci hareketin, devrimci şiddet temelindeki mücadele anlayışıyla gelişebileceğidir. Mücadele ve örgütlenme, bu perspektifle ele alınmazsa, faşist terör ve demogoji başarıya ulaşır, halkın devrimcilere desteği ve sempatisi azalır.

Son olarak DY'nin SİYÖD seçimlerindeki, burjuva politikacılığının açığa çıkması ve Sivas'ta anti-faşist mücadelede devrimci önderliğin hakim olması DY'yi hırçınlaştırmıştır ve çeşitli demokratik kuruluşlara baskı yaparak hatta kişilere kadar varan saldırılar ve yıpratmalarını sürdürüyorlar.

Faşist güçlerin süratle kendi tabanlarını "Kurban Bayram'ında devrimcilere ve anti-faşist halka vurulacak "bir darbe günü" seçtikleri duyulurken faşist teröre karşı yükselen mücadelede yerlerini alan Ali Baba, Gökçebostan, Çavuşbaşı, Altıntabak gibi mahallelerde devrimcilerin yoğun çalışmaları, halka önderlik etmeleri halkın çeşitli gereksinmelerini karşılamak için var güçleriyle çaba gösterirken, DY ne yapmaktadır? Oligarşinin resmi ve sivil güçlerinin devrimcilere saldırdığı bu ortamda DY'de tüm anti-faşist görevlerini unutmuş, devrimcilerle uğraşmayı kendine baş görev seçmiştir. Bunları söylerken DY yakındığımızı zannetmesin. Biz gerekirse DY ile de faşistleri de uğraşmasını biliriz! Eğer kendileri görüşlerinde birazcık samimi iseler, bıraksınlar "3 -5 kariyerist" (!) ile uğraşmayı da becerebiliyorlarsa faşistlerle uğraşsınlar!..

Elazığ'da faşistişgali kıracağız.

Page 61: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

DEVRİMCİ ÖNDERLİK, ŞİMDİYE KADAR FAŞİST İŞGALLERE KARŞI NASIL SAVAŞILACAĞINI ÖĞRENDİ VE ÖĞRETİYOR. VE TÜRKİYE HALKLARINA KENDİSİNİ, SAVAŞARAK KANITLAYACAKTIR.

Elazığ'da devrimci hareketin tarihi yenidir. 2-2.5 yıllık devrimcilerin önderliğindeki mücadele kısa zamanda tüm oportünist, revizyonist ve millici akımların etkinliğini kırmıştır. Doğru devrimci önderlikteki anti-faşist mücadele anlayışını hayata geçirerek, tüm kuyrukçu-pasifist Türkiye soluna: anti-faşist mücadelenin nasıl yürütülmesi, nasıl bir program ve taktik hedefler işlemesi gerektiğini hayatın içinde öğretmiş ve hayata geçirmiştir. Bugün de bu mücadele daha yüksek boyutlarda sürmektedir.

Gerek revizyonistlerin gerekse millici ve "Devrimci Yol" oportünizmin tüm karalama, yalan dolan kampanyasına rağmen Elazığ'da anti-faşist mücadele devrimci önderlik etrafında yükseliyor.

"Devrimci Yol"dan ayrılmamızın zorunlu hale gelmesinden sonra, DY oportünizmi, küçük burjuvazinin sınıfsal karakterini değerlendirerek, devrimci harekete maddi olarak borçlu olan, subjektif niyetli iki arkadaşı bu çelişkilerden faydalanarak yanına aldı ki bu insanlar devrime inancı olmayan, tüm dünyayı kendi kişilikleriyle yorumlayan arkadaşlardır.

DY oportünizminin güçlülük kompleksi ve devrim anlayışı, her türlü unsuru bağrına basmaya elverişlidir. Onun için önemli olan tek şey, uzun vadede varolmak, devrimci mücadeleyi örgütlemek değil, o çok küçümsediği üç- beş kariyerist, askıcı (!)'yı mahkum etmek için her yola başvurmaktır. Ve Elazığ'da böyle olmuştur. Oradaki devrimciler tarafından cezalandırılan, hatta bir kaç kez bulunduğu konumundan daha alt bir seviyeye indirilen insanlar bugün Elazığ'da DY'nin en sorumlu "kraldan kralcı" elemanlarıdır.

Bizim DY'nin oportünist görüşlerini terk etmemiz, devrimci çizgiyi savunmamız ve bu çizginin Türkiye çapında nicel ve nitel anlamda artık hiç kimsenin inkar edemeyeceği bir güce erişmesi karşısında, DY daha hırçınlaştı. Provakasyonla beraber kendilerine "Ati-faşist mücadelede sağ bir anlayışı savundukları" eleştirimiz karşısında:DY'nun "kılcı"(!) yazarı bugün aklı sıra sağ olmadıklarını, aktif olduklarını kanıtlama çabasındadır. Bunun için de her türlü insanla, her türlü işi yapmayı görev edinmekte. ( tabi kendilerine dokunulmayacak şekilde işler ayarlanır) bunun en tipik örneğini olan son DY'deki "Elazığ direnişi sürecek" yazısında görmük mümkündür.

Elazığ halkı, yıllardır Elazığ'da kimlerin dişe diş çatıştığını bilir, ama DY önderliği bunları bilemez. Onun tek bildiği, bölgelerde

Page 62: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

bulabildiği işe yaramaz bir kaç insanın raporlarını gazeteye aktarmaktır. "Elazığ direnişi sürecek" yazısı da böyle bir anlayışın ürünüdür.

Ayrıca Elazığ'da kendilerine mal etmeye çalıştıkları anti-faşist mücadelenin kendilerine ait olmadığını Elazığlı tasfiyeciler çok iyi bilir. Kaldı ki DY bununla kendilerinin aktif olduğunu zannediyorsa yanılıyor. Aktiflik sorunu devrim anlayışına ilişkin bir sorundur. Ve bugünün anti-faşist programını, önermelerine bağlıdır.

Yine DY son zamanlarda faşist işgal altındaki bir bölgede "doğu Dev-Genç" (!) isimli bir dernek açtı. Mantık yine aynıydı. Devrimcilerin "önderliğinde" Elazığ DEV-GENÇ'e bir yandan alternatif olacak bir yandan kendilerini ne kadar aktif olduklarını ispat edecek ve bizi pasifize durumuna düşüreceklerdi akılları sıra.

Bahsedilen bölge dört bir yanı faşistlerle çevrili ilerici tek esnafın dahi olmadığı, giriş çıkışların işgal altında olduğu bir yerdir. DY kelimenin tam anlamıyla meseleye pragmatik yaklaşarak "Doğu DEV-GENÇ'i açtı ve mantığı şuydu: Biz derneği açarsak diğer tüm gruplar hatta "askıcılar" (!) dahi mecburen yardıma gelecekler, böylece DY anti-faşist mücadelede ne kadar aktif önerilerde bulunduğunu ispat edecekti. Tabii ki meselenin muhtevası gerçekten faşist işgali kırmak değildi. Mesele "üç-beş kariyeristin pasifist olduğunu ispat etmek" oluncada bu bölgedeki faşist işgali nasıl ve nereden başlayarak kıracağız sorusunu DY'nin tartışmasına zaten gerek yoktu.

Ve DY, "Doğu DEV-GENÇ"i açtı. Açıldığı ilk gün, dernek tabelası asılırken bir tasfiyeci elinden vuruldu. İkinci gün dernek binası bombalandı. Ve DY'nin aktivistleri derneğe gelmez oldular! Başladılar yaygaraya "İşte, biz faşist işgali kırmaya gittik, hiç bir grup gelmiyor." Kendi gücüne güvenmemenin ne kadar somut bir ifadesi ve faydacı anlayışın tipik bir göstergesi. Madem kendi özgücümüze güvenmiyordunuz neden böyle bir maceraya atıldınız? Ayrıca bizim ne kadar kötü, dönek, üç-beş kariyerist olduğumuzu bilmiyor muydunuz ki bugün "işgali kırmaya gelmediler" diye propaganda yapıyorsunuz. Neresinden tutmaya çalışırsan çalış, tutulacak yanı olmayan bir mantık...

Bugün "Doğu DEV-GENÇ" oligarşi tarafından kapatılmıştır. DY'nun meşhur, faşist işgali kırma programıda bitmiştir. Ve bölgeden çekilmişlerdir. Kısaca dernek kapatıldı, anti-faşist mücadele bitti. Ama DY üzülmesin daha çok şey öğrenecek ve görecektir. Devrimci önderlik şimdiye kadar faşist işgallere karşı nasıl savaşılacağını öğrendi ve öğretiyor. Ve Türkiye halklarına kendisini, savaşarak kanıtlayacaktır.

Yine DY'nin çok bahsettiği l.800 evlerdeki anti-faşist mücadeledir. (Tabii ki yine malum raporlara dayanıyor). Burada DY'nin tasfiyecileri savunma platformundaki bir çatışmadan sonra l-2 kişinin aranmaya başlanmasıyla bölgeyi terk etmiş, faşistlerle halkı karşı karşıya

Page 63: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

bırakmıştır. Ve bugün, devrimci çizgi, halkın savaşımını üstleniyor ve l800 evlerdeki faşist yuvaları dağıtacaktır.

DY önderliği bölgelerden gelen raporla avuna dursun, güçlüyüz diye rüyalar görsün bizim yok olduğumuzu sayıklasınlar. Hayatın canlı pratiği, pratikten kopuk DY gerici önderliğini mahkum edecektir.

GÜLTEPE HALKI FAŞİSTLERİ KOVACAK

Gültepe'de anti-faşist mücadele bir yıldır çeşitli renkteki basının haber ve yorumlarına konu olmuş (oligarşi dahil) geniş bir kamuoyunun dikkatlerini üzerinde toplamıştır.

Gültepe, İstanbul'un büyük gecekondu semtlerinden biridir. Emekleriyle geçinen insanlar olmaları gereği, çevre halkı genelinde anti-faşist bir öze sahiptir. Ancak devrimci bir siyasi çalışmanın olmaması ve 1970'den beri faşistlerin bu bölgedeki çalışmaları son bir seneye kadar, faşistlerin bölgeyi denetim altına almalarına, rahat hareket etme konumuna getirmiştir; ta ki alternatif, bir güç oluşana kadar. Ve bu da mücadelenin bir anda sıcak paltforma yükselmesini beraberinde getirmiştir.

Özellikle bölgenin startejik konumu, mücadelenin kapsamını genişletmiş, yeni boyutlar kazandırmıştır.

Bölge stratejik olarak gecekondu semtlerinde göbeğinde olan bir bölgedir. Ve siyasi bakımdan çevre bölgelerin denetimi devrimcilerin elindedir. Faşistlerin Gültepe'den sökülmeleri, İstanbul'un önemli ve geniş bir halkasında tamamen yok olmalarını getirecektir. Dolayısıyla Gültepe, faşistlerin bu halk içinde tutunmaya çalışıkları tek bölgedir.

Gültepe'deki 1-1.5 yıllık mücadelenin gelişimi, (kısa da olsa) bu bölgedeki halka olduğu kadar devrimcilere de çok deney kazandırmıştır. (Halkın bugünkü desteğiyle geçmişteki desteği çok farklıdır.) Çünkü mücadele bugün faşistlerin kendilerini koruma aşamasına gelene dek, düz bir hat izlememiş, inişli-çıkışlı olmuş ve hayat halka ve özellikle devrimcilere bir şeyler öğretmiştir.

Gültepe'de faşistlere karşı şimdiye kadar ki en belirgin alternatif 1.5 yıl önce o çevredeki tek tek devrimcilerin bir araya gelerek oluşturdukları bir mahalli dernek yapılanması ile başlar. Genelinde

Page 64: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

DEV-GENÇ sempatizanı olmaktan öte pek bir beraberlikleri olmamış bu unsurların kendiliğinden bir araya gelmiş yapısı, bir andan daha sonra kendisini de aşacak sıcak bir mücadeleyi göğüslemek zorunda kaldı. Ve belli bir süre, bu yapıda da olsa, devrimciler faşistlere alternatif olduklarını göstermeyi başardılar ve belirli ölçüde de faşistlerin denetimini azalttılar. Ancak aynı bölgede olmanın getirdiği zorunluluk, bölgede çatışmaları alabildiğine geliştirdi ve bölge çalışmasını daha çok derneği koruma ve çatışmalar şekline soktu. Bu da, derneğe herhangi bir mahalli birimden çok insan gelip- gitmesine, halkın o çevrede "Devrimci" denince Dev-Genç'li anlamalarına, güvenmelerine rağmen, halk içindeki örgütleme çalışmalarının aksamasına neden oldu.

Baştan iradi bir müdahalenin olmaması, bölge çalışmasında izlenecek belirgin bir siyasi perspektife uygun bir programdan yoksun oluş, beraberinde kendini sadece anti-faşist çatışmalar içinde bulmayı getirdi. Yeni kadroların çıkarılması, polis baskısı bir kaç ay süren, genel siyasi yapının dağılmasının verdiği hareketsizlikle de bütünleşince devrimciler kendi bulundukları alandan çekilmek zorunda kaldılar.

Bu ricat (mesenin her zaman ki ajitasyonunun ötesinde, gerçekten) devrimciler açısından yeni bir toparlanmanın, hata ve eksikliklerden ders çıkarmanın ve yeniden sağlam mevziler kazanıp, faşistleri köşeye sıkıştırarak söküp atmanın dönüm noktası olmuştur.

Artık hareket hala eksiklikleri olsa da amatör- kendiliğindenci yapıyı aşmış, artık netleşen devrimci bir önderliği rotasına girmiştir. Hata ve eksikliklerden çıkan dersler, faşistlerin dört bir çevresini örgütlemeyi, buraları destek mevzileri haline getirmeyi ve faşistleri bulundukları alanda ( bir satır okunmuyor). Ve bugün bu büyük oranda başarılmış, faşistlerin çevresi tamamen devrimcilerin kontrolündeki yerler haline gelmiştir. Ve faşistler buralara yaklaşamamaktadır. Faşistler ancak dernekleri çevresinde varlıklarını koruyabilmek çabası içindedirler bugün.

Günümüzde ortaya çıkan tablo şudur;Faşistler Gültepe son duraktaki dernekleri çevresinde sıkışmışlar,

burada tutunmaya çabalıyorlar. Çevrelerini saran alan ise devrimcilerin siyasi çalışma, örgütlenme alanları. Ve faşistler kendi bulundukları alan içinde sürekli darbeler yiyorlar.

Mücadelenin bu seviyeye ulaşması, elbette doğru bir devrimci önderliğin, tutarlı bir anti-faşist mücadelenin ürünüdür. Özellikle bu tür bölgelerdeki anti-faşist mücadele örgütlenmelerimizdeki (en azında bugün için) temel ayağı oluşturacağını düşünürsek halkı örgütlemek anti-faşist mücadelenin niteliği ve boyutu ile orantılıdır.

Gültepe'de halkın bugün özellikle DEV-GENÇ'lilere karşı büyük bir sempati ve güveni vardır. Bu da, beraberinde çeşitli düzeylerdeki

Page 65: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

desteği getirmiştir. Özellikle halkın desteği ile, anti-faşist mücadeledeki yöntemler çeşitlilik kazanmış; duvarlarda yazılı "faşist yuvaları devrimci şiddetle dağıtacağız" sloganının gerekliliğini, nasıl hayata geçeceğini sonuçlarını görmüştür halk. Çünkü daha dün, cadde halka korku salan halktan dört kişinin ölümüne sebep olan faşistler bugün kendi can ve mal dertlerine düşmüşlerdir.

Anti-faşist mücadelenin gereklerine susamış, elinden geldiği oranda devrimcilere destek olmaya halkın yanında bizim "Yol"cu arkadaşlarımızın tutumu ilginçtir. Bir yandan oligarşi'ye adam kaptırmakla uğraşa dursunlar. (Kaptırdıkları "militanları" da kendileri gibi ilginçtir) diğer yanda ne yaptıkları henüz daha belli değildir. Ancak gözle görülen, yaptıkları şey, Gültepe'deki örgütlü anti-faşist mücadeleyi çamurlamak. Öyle ki, bu olyla ilgili olarak söyledikleri bile birbirini tutmuyor. Bazen bunun, Oligarşi'nin resmi güçlerinin saldırısına yol açtığını (her ne hikmetse bu saldırıdan en çok onlar ve başka bir siyaset payınn olmuştur.) bazen, hedefine ulaşmadığını, amacının belirsiz olduğunu söyleyebiliyorlar. Hatta bazende eylemlere sahip bile çıkabiliyorlar.(x)

Ancak bunun en iyi cevabının onlara halk veriyor bugün. Gültepe'de bir senedir verilen anti-faşist mücadelenin sonunda

devrimcilerin çıkardığı ders şu:Hayatın önümüze koyduğu gerekleri yerine getirebilecek siyasi bir

perspekifi olan programlı çalışma.Bunda da yöntem (özellikle bu tür bölgelerde) açık. Gültepe'de bir

meydana asılı bırakılan pankartta yazılı olduğu gibi:Faşizmin saldırılarını yenecek tek güç, halkın örgütlü gücüyle

bütünleşmiş devrimci şiddettir!

(*) D.Y.'nın 22. sayısında Gültepe'de faşistler tarafından vurulan Nizamettin arkadaşla ilgili sözleri abartma ve hayal mahsuludür. Aslında ölen bir arkadaşının ardından şöyleydi böyleydi diye konuşmak hoş bir şey değildir. Ama D.Y. öldürülen bir ardaşanın cenazesini dahi kendi grup çıkarlarına alet etmektedir. Nizamettin arkadaş saygı duyduğumuz bir arkadaştı ve Gültepe'ye gelişi 20-25 gün kadar olmuştur. Her halde bu kadar az zamanda çok şey yapması beklenemezdi. Ayrıca cenazeyi Gültepe meydanında kitle gösterisiyle kaldırma teklifini yaptığımızda DY'li arkadaşlar (.?.)

Page 66: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

SİVİL SIKIYÖNETİM OLİGARŞİNİN HALKIMIZ VE DEVRİMCİLER ÜZERİNDEKİ BASKI ARACIDIR

Resim var.Ecevit hükümeti, oligarşinin çıkarlarını savunabilmek için

yıpranmış, MC iktidarları yerine iş başına gelmesinden bu yana sadakatini ispatlamak için çırpınıp duruyor. Güler yüzlü görünmeye çalışarak(!) gerçekten cesaret isteyen tedbirleri"uygulamaya" sokmaktadır. Devalüasyonlar, zamlar, hayat pahalılığı hayatı yaşanmaz bir hale getiriyor. Ama hala, Ecevit, halka "umut" vermeye devam etmekte, destek istemektedir.Ecevit iktidarının son uygulaması, sivil sıkıyönetimdir. Ecevit, bu uygulamayla oligarşiye daha bir sadakatini ispatlamak için, "anarşinin" (!) üzerine gitmektedir. Sivil sıkıyönetim, MC iktidarları döneminde sürekli uygulattırmak için uğraşıldı; ama bir türlü gündeme gelmedi. MC yıpranıp gidince Ecevit, MC'nin yapamadıklarını "yapma" misyonunu üstlenerek göreve başladı. Öyle ki, "halkçı" geçinen bir ikidar, masumane gerekçelerle (!) anarşiyi önleyeceğim diye, orduyu devreye soktu. Bu o kadar es geçilecek bir hadise değildir.Hala Ecevit'in kuyruğunda dolaşıp, ondan medet umanlar, bütün yeni-sömürge ülkelerde ordunun yönetimlerini akıllarına getirmelidirler. Ve böylelikle Ecevit, bir açık faşist askeri yönetime gerekli zemini sağlayarak kendisi üzerine düşen görevlerini fazlasıyla yerine getirmektedir.

Sivil sıkıyönetim neden getirilmiştir, "mavi bereliler" ne yapmaktadırlar? Bu uygulamalar, düzeni sağlamanın oldukça zor olduğu ve 'güvenlik' kuvvetlerinin yetersiz kaldığı Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerde olmaktadır. Diğer şehirlerde nasıl olsa, ordu şehrin göbeğinde her zaman müdahale etmek durumuna sahiptir.

Büyük şehirlerde, böylesi olanaklardan yoksun olan oligarşi, 'güvenlik' kuvvetlerinini yanına mavi berelileri verdi. Bu durum, sınıflar mücadelesinin gelişiminde, oligarşinin çıkmazının ve ne tür yöntemlere başvurduğunun bir göstergesidir. Çünkü bizim gibi ülkelede oligarşi, mevcut temsili demokrasilerle idare edemediği zamanlar, orduyu gündeme getirir ve huzuru sağlamaya çalışır. (!) Şu gerçek ortadadır: Oligarşi mevcut ekonomik ve siyasi bunalımına "çare" bulmak, devrimcilerin mücadelesini önleyebilmek için baskı yöntemlerinden başkasına başvuramaz. Bu yöntemlerin,faşizme karşı olduğunu sanan sosyal demokratlar ise yanılgıiçindedirler. Gerçekte, bugün MHP'li faşistlerle görünen çelişki, oligarşinin yönetim ilkeleri arasındaki çelişkide ifadesini bulur. Ecevit işini demogojik ve güleryüzlü yürütme şansına sahiptir, O kadar. Bugün, sözde sosyalistler bile , devlet kadrolarında faşistlerin kilit

Page 67: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

noktalarda görevlerini sürdürmelerini görmekte ve figan etmektedirler. Devrimciler açısından, oligarşi arasındaki yönetim farklılıklarından faydalanılır; ama hiçbir zaman, bir tarafın kuyrukçuluğu yapılmaz. Çünkü, özde, yetkinleşen devlet, sivil sıkıyönetim, yarınki (daha dün yaşadığımız) askeri yönetimlerin provasıdır.

Mavi bereliler, polis teşkilatı gibi eğitilmeye ve toplumsal yaşama alıştırılmaya çalışılmaktadır. İlk dönemlerde, şehrin kilit noktalarındaki aramalarda, mavi bereliler kullanıldı. Bu aramalarla, hem halk, bu tür yönetimlere alıştırılıyor hem de mavi bereliler eğitiliyordu. Diğer taraftan da, "anarşiyi önlüyoruz" diye beyanatlar verilip, halka "iş" yapıyor görünülüyordu. Gerçekte halk bir açık baskı dönemine alıştırılıyordu o kadar. Giderek, toplumsal hayatta kanıksanan mavi bereliler kendilerini geliştirdiler.(!) Semt semt gecekondu aramalarına katıldılar. Halk gece yarıları yataklarından kaldırılıyor, evler didik didik ediliyordu. Bununla ne yapılmak isteniyordu? Gecekondu bölgelerinde oturan işçilerin, emekçilerin üzerindeki baskılara meşruluk kazandırılıyordu. Çünkü, oligarşiye karşı yoğun muhalefetin bulunduğu gecekondularda, bugünden meşrulaştırılan ev, semt aramaları, yarın daha büyük baskı ve terörlere hazırlık mahiyetindedir. Daha dün, 971'deki "fırtına hareketleri", bugün örnek alınarak daha sinsice ve akıllıca uygulamaya çalışılıyor. Evet mavi berelilerin fonksiyonu işte budur.İstanbul'daki Edirnekapı Yurdu'nu, MHP' li faşistlerin elinden tantanayla alıp yerine "jandarma kışlası"olarak mavi berelilerin yerleştirilmesiyle jandarmalar panzerleriyle, jipleriyle ve otomatik tabancalarıyla toplumda meşrulaştırılıyordu. Ve gerekçeler de hazırdı: Anarşiyi önlemek.

Anarşi, gecekondu bölgelerinde aranıyordu.Askeri bir yönetim kanıksandırılarak, toplumda anarşi "önlenecekti." Onların anarşi dedikleri şey, halkın devrimci mücadelesi, devrimcilerin çetin kavgasıydı. Gerçekte, anarşiyi çıkaranlar, devrimcilere ve halka karşı savaş açanlar, sivil sıkıyönetimleri uygulatanlardan, demokratik hakları rafa kaldıranlardan başka kimse değildir. Oligarşi kendi düzenini korumak, rahatına bakmak için, herkesi susturmak, halkı ve devrimcileri yılgınlığa sürüklemek istiyor. Toplumu yönetememenin ve buna bağlı olarak anarşinin kendisi somut uygulama olarak sivil sıkıyönetim değildir de nedir? Emekçi halkımız açısından, bu düzende rahat yüzü yoktur. Pahalılık, yoksulluk ve baskı kaçınılmaz bir kader durumundadır. Bizlerin bu köhnemiş düzenden kurtulmaktan başka yolumuz yoktur. Ama oligarşinin vardır. Anarşi deyip rahatını ve karlarını arttırmak! Bütün bu demogojilerin ardında yatan gerçek; kendi köhnemiş düzenlerini sağlama almak için, baskı yöntemlerine başvurmaktan başka bir şey değildir.

Sivil sıkıyönetim ve mavi bereliler işte böylesine fonksiyonlarla görevlidirler. Bunu gerçekleştiren de "halkçı" Ecevit'tir. Ama pratik

Page 68: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

faaliyet her türlü demagojiye yer vermeyecek kadar açıktır. Emperyalizmin ve oligarşinin tatlı karlarının kaynağı durumundaki Türkiye'nin ve emekçi halkımızın, bağımsızlık ve demokrasi savaşını kazanmadan, toplumda huzurun sağlanamayacağı, baskı ve zulmün ortadan kalkmayacağı açıktır.

Devrimciler açısından sorun, gerçekleri kavrayıp, göstermelik edebiyatlara aldırmadan mücadeleyi sürdürmektir. Sivil sıkıyönetim uygulamalarına karşı yılmadan mücadele etmektir. Unutmayalım ki, oligarşi, kendisi için her yolu geçerli kılmayı mübah görmektedir. Aynı şey bizim için de geçerlidir.

SİVİL SIKIYÖNETİME HAYIR!

"KANATLI J 78 ve GÜRMAN 78 TATBİKATI" KÜRT HALKIÜZERİNDEKİ SOYKIRIMININ YENİ BİR PLANIDIR

Resim var.

Hiç bir zaman özgürlük bir başkası tarafından bir diğerine verilmemiştir. Özgürlük ve eşitlik emekçilerin bilinçli bir istemi olarak her zaman gene binlerce hatta onbinlerce emekçinin kanları pahasına alınır. Böyledir ki, Kürt ulusunun özgürlüğü de oligarşiye karşı Türk ve Kürt emekçilerinin kanlarını dökerek sağlayacakları devrim savaşıyla elde edilecektir. Savaşsız bir özgürlük asla alınamamıştır ve alınamaz da.

Halk savaşı uzun bir sürici kapsar. Bu süreçte devrimci öncülerin bilinçli savaşıyla eski güçlüklerini kaybetmeye başlayan egemen güçler basılarını emekçi halklar üzerinde gün geçtikçe daha da artırmaya çalışır. Artan baskı ve zulüm tersine emekçi halkları daha da bilinçli bir savaşa sokar. Devrimcilerin bilinçli çalışması sonucu halkın kendi arasında olduğu kadar halklar arasında da kopmaz bağlar sağlanır. Böylece yenilmez bir halk ordusuyla egemen güçler ittifakı (oligarşi) yok olup yerine emekçi halkların iktidarı kurulur.

"Kanatlı J 78 ve Gürman 78 Tatbikatları" işte böylesi bir süreçte egemen güçler ittifakının (oligarşinin) ekonomik ve siyasi yönetime muhalefeti giderek dahada geliştirmeye gene geliştirmeye çalışan Türk Kürt halkının emekçilerine ve devrimcilerine karşı bir yıldırma ve gözdağı eylemidir. İşin en dikkate değer yanı bu türden yıldırma eylemlerine eskiden bir kılf takarlarken bugün oligarşinin resmi güçleri

Page 69: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

artık bu tür gözdağı eylemlerini hiç bir bakımıyla gizlemeksizin açıktan açığa yapmaktadırlar. "Kanatlı J 78 ve Gürman 78 Tatbikatları" esnasında seçilen "düşmanın" bizzat Kürt halkının yaşam türüyle biçimlendirilmesi hatta "düşman kuvvetleri yenilip öldürülürken de" Kürtçe konuşmalar ve sesler çıkarmaları bu yıldırma politikasının ne kadar açık yapıldığının bir delilidir. Ama unutulan bir şey vardır ki oda Kürt emekçi kitlerin bu yıldırma ve gözdağı eylemiyle devrim mücadelesinin saflarından döndüremeyecekleridir.

Türkiye'de, özellinde “Kanatlı J 78 Tatbikatı" "Gürman 78 Tatbikatı" ve genelinde bu türden eylem ve planlara karşı çıkmak, onlara karşı mücadele vermek, devrimcilerin temel görevleri arasında olmak zorundadır. Hatta bu konuda geç bile kalındığını söylemek hiç te yanlış olmayacaktır. Bu uğurda verilecek mücadele; oligarşi ve onun hiçbir kurumuyla uzlaşmadan tersine oligarşi ve tüm kurumlarının ortadan kaldırmaya kadar sürdürülmelidir.

Çünkü iki halkın birleşik devrimci mücadalesi karşılıklı güven esasına ki, buda daha ziyade Kürt emekçilerinin güvenini kazanmaya yönelik bir temel üzerine inşa edilmelidir. Zira Kürdistan'da ekonomik ve siyasi baskının yanı sıra birde fazladan var olan Milli baskı nedeniyle bu görevin yerine getirilmesi zorunluluktur.

Devrimci Sol broşüründe kısada olsa Kürt meselesine karşı takılınacak tavrın ana hatları çizilmiştir. Bu Devrimci Sol'un Kürt meselesinde herşeyiyle "yazı" görevini yerine getirdiği anlayışını da yaratmamalıdır. Ama bu konuda Devrimci Sol'da tespit edilen ana hatlar bizler için belirleyicidir. Bu sebepledir ki, bizler de bu belirlemeleri kantin tartışmalarından çıkartıp, hayatın kızgın pratiğine geçirmeye çalışacağız.

Son günlerde oligarşinin sözcülerinin en çok üzerinde durdukları konuların başında bu mesele gelmektedir. Hemen hemen her demeçlerinde "bölücülükten" bahsetmeleri artık sabit bir hal almıştır. (x) (Ayrıca oligarşinin sivil ve resmi güçleri, Kürt halkının devrim mücadelesini baltalamak için Alevi-Sünni çelişkisini körükleyip emekçi kitlelerin birbirine olan bağını kırmaya çalışmaktadır.) Elbette ki, bu taktik yeni bir şey değildir. Senenlerce bu konu işlenmiştir kamuoyu üzerinde. Ve bu konuda yapılan propaganda doğrultusunda halk kitleleri üzerinde bir şartlanma da vardır. Bu şartlandırmayla birlikte halk kitlelerininin biliç düzeylerinin de azlığı dikkate alınırsa devrimcilerin ne kadar önemli bir görevle karşı karşıya oldukları anlaşılır. Tabi bu arada bu şartlarıda kabullenip, bu şartlara göre "devrimci propaganda" yapmaya çalışanların şovenizmin en kötü cinsinin pençesinde olduklarını da eklemek gerekmektedir. Bu sebepledir ki, diğer meseleler gibi, Kürt meselesi de asla ve asla oligarşinin icazet sınırları içerisinde değerlendirilemez ve çözüme tabi tutulamaz. Mevcut durum

Page 70: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

değerlendirilmeden ve bu devrimci politikayla bütünleştirilmeden kısaca oligarşinin icazet sınrı kırılmadan ve kitleler üzerinde "Kürt tehlikesi" şartlanması kırılmadan devrimci mücadele geliştirilemez.

Senelerdir Kürt halkı üzerinde asimilasyon, jenosit gibi faşist uygulamalar sürdürülmektedir. Kaçakçı yakalıyoruz diye Viranşehir'de suçsuz yirmi Kürt köylüsünün katledilmesi, köylerin basılıp arama bahaneleriyle kadınların soyulması ve erkeklere utanılacak işler yapıtırılması, dövülmesi, "Askeri Tatbikat" bahaneleriyle köyleri boşaltıp insanların açlığa ve yoksulluğa terk edilmeleri ve arkasından bu köylerin Napalm bombalarıyla yerle bir edilmesi ve son olarak da "Kanatlı J 78 Tatbikatı", "Gürman 78 Tatbikatı" adı altında Kürt halkının imha planlarının hazırlanması açıkça baskı , zulüm ve yok etmeyi planlamak ve uygulamak değil de nedir?

Görev, iki halkın da birbirine olan güven sürecini sağlamaktır. Bu da elbette masa başlarında olan bir şey değildir. . . "Kanatlı J 78" ve " Gürman 78 Tatbikatları" gibi Kürt halkının imha planlarını hiç eksiltmeden, korkmadan halk kitlelerine anlatmalı ve oligarşinin gerçek yüzünün gösterilmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Faşizmin gerçek yüzünün teşhir, bu görevi de içerir.

Oligarşinin resmi gücü olan ordu, senelerdir bir iç savaş hazırlığı içindedir. Gerek psikolojik ve gerekse bedensel eğitim bu yöndedir. Zaten yeni-sömürge ülkelerin "ordularının" iç savaş özelliğine göre hazırlanmaları emperyalizmin çıkarı gereğidir. Bunun nedeni de halk kitlelerinin baş kaldırısını en usta yöntemlerle bastırmak ve bir daha baş kaldırmaya cesaret etmeyecek şekilde yıldırmaktır. Ama buna karşılık gene de zafer ezilen halkların olmuştur.

Bir kez daha haykırıyoruz, "Kanatlı J 78 Tatbikatı" ve "Gürman 78 Tatbikatı" gibi benzeri hareketler Kürt halkını yok etmeye yönelik eylemledir. Bu türden eylemlerin karşısına yılmadan dikilmek devrimci bir görevdir.

Kahrolsun Kürt halkı üzerindeki baskının kaynağı oligarşi.

Yaşasın Türk ve Kürt halkının mücadele birliği. . .

Resim var.

KAĞITHANE'DE

Page 71: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

DEVRİMCİ GECEKONDU MÜCADELESİ SÜRÜYOR.

Haziran ayından itibaren Kağıthane gecekondu bölgesinde, devrimcilerin önderliğinde başlatılan devrimci gecekondu mücadelesi halkla bütünleşerek giderek gelişiyor. Bu mücadele bir yandan oligarşinin bütün baskı yöntemlerine, diğer yandan da oportünist grupların engellemelerine ve gerici propagandalarına karşı sürmüştür.

Devrimcilerin gecekondu mücadelesindeki amacı geri bıraktırılmış çarpık kapitalist düzenin çarkları arasında ezilen, yoksullaştırılan sokaklarda evsiz barksız bıraktırılan emekçi halkımızın konut sorununu demokratik paltformda asgari de olsa çözmeye çalışırken, emekçi halkın birleşince ve örgütlenince yenilmez bir güç olduğunu kavratmak, bilinçlendirmek, kurtuluşun ancak demokratik halk devrimiyle sağlanacağı bilincini vermektir.

Gecekondu mücadelesi ilk başlarda geniş bir halk kitlesine dayanmıyordu. Fakat devrimci mücadelede gösterilen kararlılık, disiplin, halkın örgütlü birliğinin sağlanması, birlik ve dayanışma inancının yaygınlaşması, kısa zamanda, halkın geniş desteğini kazandı. Yüzlerce insan, bu mücadele içinde yer almak için gönüllü olarak saflarımıza katıldı. Gecekondu bölgesinin genişlemesi, elbete liberal ve çıkarcı bir temelde değil; anti-faşist, yoksul olan emekçi insanların çıkarlarını devrimci disiplin anlayışı içinde koruyan bir temelde oldu. Halkın genel çıkarlarının korunması, bireysel çıkarların ön plana çıkarılmaması için, devrimciler halkın kuyrukçuluğunu değil, önderliğini yaptılar ve belirli disiplin ve kurallar içeriside hareket ettiler. Çünkü bir takım insanlar, bireysel çıkarlarını düşünerek ihtiyacı olmadığı halde ev yapıyor ve disiplin kurlarına uymayarak, genel halkın devrimci çıkarlarını zedeliyordu. Bunu giderilmesi ve gecekondu mücadelesinin başarısı, devrimci disiplin ve kurallarının işlemesine bağlıdır.

Gecekondu çalışmasının başlangıcında, oportünistler (H.K, H. Y, Partizan) halkı bir takım sahte vaadler ve gerici talepler etrafında devrimcilere karşı örgütlemeye çalıştılar. Gecekonduların, "seçim zamanında yapılması"nı önererek, mücadeleye güçlerinin yetmediğini, halkın devrimci mücadelesini engellemeye çalıştıklarını gösterdiler. Daha sonra, "gecekondular zamansız yapım olduğu için yıkılacak" dediler, "devrimciler, belediye ile anlaştılar" gerici propagandasını yaptılar. Bu şekilde devrimcilerin kararlı mücadelesi karşısında kendi acizliklerini gösteriyorlardı. Oportünistler, ayrıca gecekondu mücadelesini "iç"ten parçalayabilmek amacıyla bir takım gerici isteklerde bulundular. Örgütsüzlüğü vs. savundular. Buna en güzel cevabı, mücadele içinde birleşik gücünü kavrayan halkımız verdi; "burada devrimciler dışında kimsenin yardımını dahi istemiyoruz".

Page 72: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Bu oportünist saldırılara Devrimci Yol oportünistlerinin hucumları da kısa zamanda katıldı. DY oportünistleri, bir takım kişisel feodal bağları kullanarak, devrimcilere karşı gerici örgütlenmeye girişti.

Bunun yaparken, "devrimciler para yemiş, rüşvet vermiş, iltimaz geçmiş" vs. gibi gerici propagandalar yaptılar. Sonunda gereken cevabı halktan aldılar. Daha sonra DY oportünistleri de dahi, bütün oportünist grupların, gecekondu mücadelesinin baltalanmaması için, bölgeye alınmaması kararına varıldı.

Bu mücadeleden çıkarılan ders şudur: Belirli bir bölgede dahi olsa, devrimci mücadelenin başarısı, devrimci siyasi önderliğe ve kararlılığa bağlıdır. Halkın örgütlenmesi ve bilinçlendirilmesi asgari kitle bağı sağlanması için, halkın somut taleplerine karşı kayıtsız kalınmamalıdır. Fakat, bu mücadele anlayışı, belirli devrimci amaçlar için kullanılmalı, amaç haline getirilmelidir. Devrimci siyasal hareketin, kitle ilişkisi, kadro çalışması vs. açısından ele alınmalıdır. Aksi takdirde, varılan yer ekonomizm ve suni dengenin pekiştirilmesi olur. Bunun örneklerini geçmişte oportünistler vermişlerdir.

Şimdi Kağıthane gecekondu bölgesinde birlik, beraberlik, dayanışma, devrimci disiplin ve önderlik altında, tek bir yumruk, tek bir yürek, mücadele sürüyor, sürecektir.

· Kahrolsun faşizm, yaşasın gecekondu mücadelemiz!· Yolumuz Çayanların yoludur!

DEVRİMCİ İÇ SAVAŞ VE ÖNCÜ SAVAŞI İLİŞKİSİ

İÇ SAVAŞTA KAÇINILMAZ OLARAK TARAFLARIN POLİTİKALARI VE AMAÇLARI FARKLIDIR. EMPERYALİZM VE OLİGARŞİNİN AMACI, KENDİ SINIF ÇIKARLARINI KORUMAK, SÖMÜRÜSÜNÜ DEVAM ETTİRMEK OLDUĞUNDAN, ONUN BAŞLATTIĞI İÇ SAVAŞ GERİCİ NİTELİKTEDÌR: FAKAT EMEKÇİ HALKIN BU GERİCİ İKTİDARA KARŞI SAVAŞI İSE, DEVRİMCİ BİR SAVAŞTIR, ONUN İÇÍN, ANCAK DEVRİMCİLERİN İRADİ HAREKETLERİYLE SAVAŞI YÖNETTİKLERİ BİR SAVAŞ, DEVRİMCİ

Page 73: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

BİR SAVAŞTIR. VE BU SAVAŞIN AMACI EMPERYALİZM VE OLİGARŞİYİ YIKMAK, DEMOKRATİK HALK İKTİDARINI KURARAK SOSYALİZMİ İNŞA ETMEKTİR.

Oligarşinin baskı ve terörünü alabildiğine artırdığı günümüz Türkiye'sinde en çok bahsedilen konulardan biri de "İÇ SAVAŞ"tır. Özellikle sivil faşist örgütlerin terör ve katliamları herkesi düşündürürken, iç savaştan en çok söz edenler oligarşinin faşist sözcüleridir. Bunlar, hergün, komünizme, bölücülüğe karşı bir iç savaşın gerekliliğinden bahsederken, faşistler, halkın susturulduğu, devrimcilerin tamamen yok edildiği, faşizmin büyük otorite kazandığı bir ortamı hayal ediyorlar. Öte yandan bugünkü oligarşik düzeni hararetle savunan ve hamaratça çalışan ve görünüşte bir iç savaş'a karşı olan sağı da (!), solu da ezmeye çalışan bir Ecevit hükümeti var.

Ecevit karşı olduğu iç savaş taraftarlığından bir sınıfın tekelci burjuvazi ve emperyalizmin çıkarlarını (sivil sıkıyönetime de başvurarak) savunduğunu bile bile, böyle görünmeyi yeğliyor. Çünkü bu şekilde, geniş halk yığınlarının düzene karşı olan bağlılıklarını kullanıyor; ve Ecevit bol bol "Türk halkını" demokrasiye olan bağlılığından, (-diğer ülkelerde böylesine şartlar olsa kıyametler kopacağından bahsederek-) övünerek söz ediyor. Gerçekte o sınıf savaşının bir tarafını temsil eden sınıflara hizmet etmekten öteye bir şey yapmamaktadır.

Bu ortamda, aydınlar, küçük burjuvalar, demokratlar, sınıf mücadelesinin keskinleştiği bütün ülkelerde olduğu gibi kararsızdırlar. Ve sınıf mücadelesinin kötülüklerinden bahsetmektedirler.

Bu koşullar altında iç savaş nedir? inceleyelim:İç savaş durumu, genel olarak emperyalizmin ve yeni-sömürge

ülkelerin somut durumundan ayrı olan bir olgu değildir. İç savaş konusunun incelenmesi, her şeyden önce, genel savaş yasalarının bilinmesini gerektirir. Çünkü savaş, sınıflar ve uluslararasındaki politik çatışmanın en sert ve silahlı biçimidir. Savaşın muhtevası taraftarların kesin belirlenmesi ve sınıfların politikalarının saptanmasıdır. Savaşın yasaları ve niteliği, sınıfların çıkarları ve politikaları tarafından belirlenir.

Çağımızda savaşın kaynağı emperyalist düzendir. Yani, emperyalizm; sınıf çıkarlarını korumak için saldırganlaşmakta, savaşa başvurmaktadır. Bu bakımdan emperyalizm ve onun işbirlikçileri düzeni ortadan kaldırılmadan savaşın da ortadan kalkmayacağı, herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Günümüzde, emperyalizmin korkunç sömürü çıkarlarını korumak için savaşa başvurması, onun kokuşmuşluğunu gösterir. Bu kokuşmuşluk her şeyden önce, emperyalizmin ekonomisini askerileştirmesi ve militarizmidir. Ayrıca bütün olanaklarını korkunç silahların yapımında kullanmasıdır. (En son nötron bombasının icad

Page 74: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

edilmesi, emperyalizmin kokuşurken ne derece saldırganlaştığını ve korkunçlaştığını göstermektedir.)

Bilindiği gibi, ikinci emperyalist paylaşım savaşından sonra, emperyalizm (özel olarak yankee emperyalizmi) sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi karşısında girdiği korkunç krizine "Çare" olarak iki yönteme başvurdu: Birincisi, içte ekonomisini askerileştirmek; ikincisi, yeni-sömürgeciliğini uygulamak. Bu gün emperyalizmin sanayileşmesinin ve azami karlarının kaynağı askeri sanayidir. Bu alanda emperyalist gruplar ve tekeller arasında korkunç rekabetler olmaktadır.

Bu durum neyi göstermektedir?Emperyalist devletler, kendi tatlı karları, vahşi çıkarları için, kendi

proleteryasına ve sömürge ülkelerde de ezilen halklara karşı korkunç bir savaş örgütlenmesi içerisindedir. Aynı şekilde, diğer emperyalist rakiplerine karşı da askeri sanayideki gücünü göstererek rekabet etmektedir. Özellikle Amerikan emperyalizmi, teknolojideki üstünlüğü ile, diğer rakiplerinden tavizler koparmaktadır. Emperyalizmin bu denli askeri örgütlenmesi sermayesini askeri silah yatırımlarına harcaması, elbette kendi tatlı karları içindir. Ve aynı zamanda, kendi sömürü çıkarlarını militarizmi ile korumak içindir. İşte, emperyalizmin saldırganlığını ve kudurmuşluğunun nedeni buradadır. EmperyaIizmin taktik plandaki saldırganlaşması ve güçlülüğü budur.

Emperyalizme bağımlı yeni-sömürge ülkelerde, askeri sanayinin pazarları durumundadır. Bu bakımdan geri bıraktırılmış ülkeler giderek korkunç bir şekilde militarize edilmektedir. Tabi bütün bunlar "ulusal sanayileşme" adına yapılmaktadır. İçte ekonomisini askerileştiren emperyalizm, karlarını artırmak için yeni-sömürge ülkelerin halklarını iliğine kadar sömürerek onlara silah satmakta, bu ülkelerde militarizmi had safhaya eriştirmektedir. Bu şekilde emperyalizm, sömürge halklarını sömürüp onları korkunç bir yoksulluk içine atarken, diğer taraftan da, sömürge ülkelerdeki kurtuluş hareketlerine karşı karşı-devrimci güçleri militarize bir güce kavuşturarak, kendi düzenini sağlama almaya çalışmakta, emekçi halklar için korkunç katliamlara hazırlanmaktadır. Ordu ve polis teşkilatları tamamen bir iç savaş örgütlenmesi içindedir ve son model silahlarla donatılmaktadır. Kısacası geri bıraktırılmış ülkeler barut fıçısı durumundadır. ·YENİ-SÖMÜRGE ÜLKELERDE EMPERYALİZMİN İŞBİRLİKÇİLERİ VASITASIYLA, SİLAHLANMASI, ORDU VE POLİS TEŞKİLATLARINI BİR İÇ SAVAŞ ÖRGÜTLENMESİ İÇİNDE CANLI TUTMASI, İÇ SAVAŞIN OBJEKTİF KOŞULLARINI MEYDANA GETİRMEKTEDİR. YANİ EMPERYALİZM VE İŞBİRLİKÇİLERİ, EMEKÇİ HALKLARA KARŞI BİR SAVAŞ DURUMUNDIRLAR. EMPERYAZLİZMİN YÜZÜNÜ

Page 75: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

GİZLEMESİ (GİZLİ İŞGAL) SONUCU, BUNA İÇ SAVAŞ DURMU DEMEK YANLIŞ DĞİLDİR.·KISACA SÖYLEYEBİLİRİZ Kİ, ÜLKEMİZİN, EMPERYALİZMİN İŞGALİ ALTINDA OLMASINDAN DOLAYI, TEK KURTULUŞ YOLU OLAN HALK SAVAŞI DEVRİMCİ İÇ SAVAŞ VE ULUSAL SAVAŞ BİÇİMİNDE UZUN SÜRELİ OLACAKTIR. FAKAT, İÇ SAVAŞ VE ULUSAL SAVAŞ BİRBİRİNDEN KESİN ÇİZGİLERLE (EMPERYALİZMİN GİZLİ İŞGALİNDEN ÖTÜRÜ) AYRILAMAZ.

Böylece emperyalizmin en tatlı karları askeri silah satışlarından gelmektedir. Her gün yeni yeni silah biçimleri icad edilerek, eski satın alınan silahlar geçersiz kılınmakta ve silah satışları arttırılmaktadır. Geri bıraktırılmış ülkelerin, "milliyetçilik" teraneleriyle silahlanmalarının arkasında, işte böylesine emperyalist çıkarlar ve tatlı karlar vardır. Ve aynı zamanda emekçi halklar için katliamların örgütlenmesi! Bu şekilde, emperyalizm yeni sömürge ülkelerdeki düzenini, işbirlikçileri aracılığıyla, böylesine bir militarizmle sürdürmeye çalışmaktadır. Böylece kaçınılmaz olarak, geri bıraktırılmış ülkelerdeki yönetim, faşizm'den başka bir şey olmamaktadır. Çünkü, saldırgan ve militarist, emperyalizme bağımlı oligarşik yönetim demokrasiyi uygulayamaz. Zamanı gelince temsili demokrasiler bile rafa kaldırılır? (veya göstermelik olarak korunur.) askeri-faşist yönetimler emekçi halkların başında "hazır ve nazır" olarak tutulur. Mahir Çayan emperyalist ülkelerdeki militarizmi ve geri bıraktırılmış ülkelerdeki askerileşmeyi ve yönetim şekillenmesini şöyle açıklamaktadır:

"Ekonomisini olağanüstü derecede militarize etmiş olan Yankee emperyalizmi, bu durumunun doğal sonucu olarak dünya çapında saldırganlığını, kudurganlığını korkunç bir seviyede arttırmış, Pentagon bir yandan CIA'nın komploları ile sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde temsili demokrasileri bile rafa kaldırtarak, militarist rejimlerin kurulmasını sağlarken, öte yandan, milli kurtuluş savaşının yürütüldüğü ülkeleri cehenneme çevirmek için bütün güçlerini seferber etmiştir.

Emperyalizmin stratejik planda çökerken, taktik planda gücünü ve saldırısını arttırması esprisi budur." (B. Y. s. 329)

Emeryalizmin 3. bunalım döneminde, ekonomik ve siyasal bunalımın had safhaya varmasının ve çözümsüzlüğünün bir sonucu olarak, mílitarizm ve savaş örgütlenmesi,emperyalizmin vahşi çıkarlarını korumak için, savaşa en kudurgan biçimde sarılmasına neden olmaktadır. Yani emperyalizm, emekçi halklara karşı, savaş açmış durumdadır. Bunun kaynağı kendi bunalımıdır. Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika emperyalizmin çıkarlarının zedelendiği anda, en korkunç

Page 76: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

silahlara başvurduğunun en canlı örneklerini veren mücadelelerle doludur.

Yeni -sömürge ülkelerde emperyalizmin işbirlikçileri vasıtasıyla silahlanması, ordu ve polis teşkilatlarını bir iç savaş örgütlenmesi içinde canlı tutması, iç savaşın objektif koşullarını meydana getirmektedir. Yani, emperyalizmin yüzünü gizlemesi (gizli işgal) sonucu, buna iç savaş durumu demek yanlış değildir. Geri bıraktırılmış ülkelerde sürekli ekonomik ve siyasal bunalım vardır. Bunun karşısında emperyalizm ve oligarşiler, saldırganlaşmakta, her demokratik hareketi terörle ezmekte, kısacası faşizme başvurmaktadırlar. Bu, karşı-devrimci güçlerin emekçi halklara karşı savaş durumunda olduğunu göstermektedir. Yani oligarşi yönetemiyor, savaşıyor. Böylece diğer yeni-sömürge ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de, silahlı savaşın objektif şartlarının varolduğu, ülkemizin devrimci iç savaş aşamasında olduğu ortaya çıkmaktadır. Mahir Çayan bu durumu şöyle tespit etmektedir:

"Emperyalizmin işgali karşı tarafın bizzat zora, şiddete, silaha başvurması demektir. Bu ise silahlı savaşın objektif şartlarının mevcudiyeti demektir. "

· İÇ SAVAŞ, ULUSLARARASI DURUMA, ÜLKEDEKİ SINIFLAR ARASINDAKİ MÜCADELEYE, ÜLKENİN EKONOMİK, SOSYAL, POLİTİK, KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİNE GÖRE BİÇİMLENİR:

İç savaş olgusunun tespiti, kişilerin partilerin elinde olan bir şey değildir. İnsan iradesinin dışında, sınıflar arasındaki mücadelenin en keskin şekliyle yani silahla sürdürülmesidir. Bugün devrimci iç savaş aşamasındayız diyorsak, bu her şeyden önce şu demektir: Sürekli devrim durumu vardır ve karşı-devrimci sınıflar silaha başvurmaktadırlar. Bu objektif koşullar, devrimcilere proleterya partisine, silahlı mücadelenin koşullarını sunar. Şüphesiz ki, hiçbir parti veya kişi bu koşullar olmadan, silahlı mücadeleyi kendi iradelerinin yaratacağını iddia etmez. Ama yine devrimciler, bütün koşulların olgunlaşmasını bekleyecek bir pasifizme düşmezler; insanların bilinçli hareketlerinin koşulları etkileyeceğini, mevcut devrimci durumu derinleştireceğini ileri sürer ve çalışma tarzlarını ona göre biçimlendirirler.

Belli bir ülkenin hakim sınıflarının ezilen halka karşı saldırgan bir politika izlemesi ve silaha başvurması iç savaşın maddi koşullarını meydana getirir. İç savaşta kaçınılmaz olarak tarafların politikaları ve amaçları farklıdır. Emperyalizm ve oligarşinin amacı, kendi sınıf çıkarlarını korumak, sömürüsünü devam ettirmek olduğundan, onun

Page 77: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

başlattığı iç savaş gerici niteliktedir; fakat emekçi halkın bu gerici iktidara karşı savaşı ise, devrimci bir savaştır. Onun için, ancak devrimcilerin iradi hareketleriyle savaşı yönettikleri bir savaş devrimci bir savaştır. Ve bu savaşın amacı emperyalizm ve oligarşiyi yıkmak, demokratik halk iktidarını kurarak, sosyalizmi inşa etmektir.

İç savaş, çeşitli ülkelerin somut durumlarına göre çeşitli biçimler almıştır ve o ülkelerin sınıf mücadelesinin özelliklerini üzerinde taşır.

Rus sosyalist devriminde, devrimci durumun olgunlaşmasıyla beraber, proleterya ve diğer emekçi sınıfların, otokrasiye, burjuvaziye karşı ayaklanması biçiminde, bir iç savaş yaşanmıştır. 0 ülkenin koşulları böylesine bir ayaklanma biçiminde bir iç savaşla iktidarın devr alınacağını mümkün kılıyordu. Daha sonra proleterya ve yoksul köylülüğün iktidarı alması karşısında, karşı-devrimci güçler emperyalistlerden destek alarak, yeni bir iç savaş başlattılar. Ama bu iç savaş gericilerin bir ayaklanmasıydı, proleterya ve yoksul köylülük ise iktidardaydı. Bu iç savaşın da durumu değişikti. Proleterya iktidarı, kendisine yönelen, karşı-devrimci ayaklanmayı yok etmek göreviyle karşı karşıyaydı.

Bunun dışında, Çin devriminde, birinci ve ikinci devrimci iç savaş dönemleri görmekteyiz. Diğer adı toprak devrimi olan, 1924-27 ve 1927-36 yılları arasındaki savaş, proleterya partisi öncülüğünde, köylülerin toprak ağalarına, savaş ağalarına ve kapitalistlere karşı bir toprak mücadelesiydi. Ve bu savaşın diğer bir adı da halk savaşıydı. Çin'de devrimci iç savaş, ülkenin tarihsel, ekonomik ve siyasi koşullarından kaynaklanarak, Rus devriminden farklı bir rotada gelişiyor ve uzun süreli oluyordu. Fakat Japon işgalinden sonra, halk savaşı ulusal direnme savaşı biçiminde gelişti. 1945'teki zaferden sonra, üçüncü bir devrimci iç savaş (1945-49) yaşandı.

İç savaş konusunda verilecek bir örnek de, 936-39 İspanya iç savaşıdır. Bu savaş faşistlerle diğer tüm devrimci, ilerici halktan yana gruplar, partiler arasında; tüm ulusun farklı iki kamplaşması içinde, bir cephe savaşıydı. Halkın cephelere ayrılarak, yurdun her taşında, toprağında, sokağında, evinde, şehrinde bir ölüm kalım savaşı vermesiydi. Ve bu savaş biçimi ve özellikleri itibariyle (-ki bu özelliklerin başında faşistlerin tabandan gelişimi gelir. -) diğer, Rus ve Çin devrimci iç savaşlarından farklılıklar gösterir.

· EMPERYALİZMİN 3. BUNALIM DÖNEMİNDE BAŞLANGIÇTA DEVRİMCİ İÇ SAVAŞ ÖNCÜ SAVAŞI BİÇİMİNDE GELİŞECEKTİR.

Önce iç savaş ve ulusal savaş arasındaki bağlantıyı açmak gerekmektedir. Yeni-sömürge ülkelerde, emperyalizme ve yerli

Page 78: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

işbirlikçilerine karşı yürütülen iç ve ulusal savaş birbirinden ayrı değildir. Ve bütünüyle yürütülen savaşın adı emperyalizme ve oligarşiye karşı halk savaşıdır. Fakat halk savaşı ulusal ve sınıfsal planda birden yürüyeceğinden, sınıfsal savaşın ağırlık kazandığı ve genellikle emperyalizmin yüzünü gizlediği dönemdeki savaş, devrimci bir iç savaştır. Ve emperyalist orduların açık müdahalesine ve halkın yabancı emperyalist askerleri karşılarında görmelerine kadar, yani ulusal direnme savaşı dönemine kadar, savaşın, iç savaş niteliği devam edecektir. Fakat hemen eklenmelidir ki ulusal savaş ve iç savaş Çin ve Vietnam devrimlerinde olduğu gibi, yani gizli işgalin olmadığı, açık işgal altındaki ülkelerden farklıdır ve birbirinden ayrı değildir. Yani yürütülen devrimci iç savaş aynı zamanda ulusal muhtevadadır. (x)

Çünkü, savaşı başlatanlar, emperyalizmin bizatihi içinde bulunduğu (emperyalizmin işbirlikçisi) oligarşidir. Kısaca söyleyebiliriz ki, ülkemizin emperyalizmin işgali altında olmasından dolayı, tek kurtuluş yolu olan halk savaşı devrimci iç savaş ve ulusal savaş biçiminde uzun süreli olacaktır. Fakat, iç savaş ve ulusal savaş birbirinden kesin çizgilerle emperyalizmin gizli işgalinden ötürü ayrılamaz.

Bizim için asıl sorun, emperyalizmin 3. bunalım döneminde, devrimci iç savaşın nasıl verileceği sorunudur. Bunu da kesin belirleyen, ülkenin sosyal, ekonomik, politik, psikolojik ve kültürel durumudur. Ülkemizdeki halk savaşının ilk aşamasının öncü savaş biçiminde olacağı tespiti M.Ç. tarafından yapılmıştır. Devrimci iç savaşın proleterya partisi tarafından öncü savaşı biçiminde sürdürülmesi, ülkemizde ve dünyada Marksizm-Leninizm ile revizyonizm arasındaki ayrımdır. Çeşitli oportünist gruplar halk savaşı çığırtkanlığı yapmakta, fakat, bu savaşın nasıl verileceği konusunda ise laf ebeliğinden ve revizyonist önermelerden öteye bir şey yapmamaktadırlar. Çünkü revizyonistler barışçı çalışma metodlarıyla, barış hayalleriyle, emekçi halkların emperyalizm karşısında elini kolunu bağlamasını istiyorlar ve klasik bir olgunlaşmış devrimci durum bekleyerek, devrimi meçhule erteliyorlar. Öncü savaşı, devrimcilerin kendi kafalarından uydurdukları bir yol değildir. Öncü savaşı emperyalizmin 3. bunalım döneminin özelliklerinden kaynaklanan P. A. S. S'nin zorunlu bir aşamasıdır. Emperyalizmin saldırganlığını arttırması, zora, şiddete, silaha başvurması karşısında, emperyalizme karşı mücadelenin nasıl yürütüleceğini, suni dengenin kırılması ve kitlelerin devrim saflarına nasıl çekileceğini, emperyalizme ve oligarşiye karşı savaşı sürdürüp halk ordusunun nasıl yaratılacağını gösteren bir yol olarak, öncü savaşı, halk savaşının ilk aşamasıdır. Öncü savaşı, silahlı propaganda temel alınarak yürütülür. Yani, emperyalizmin 3.

Page 79: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

bunalım döneminde, dünyanın ve ülkemizin somut koşulları, gerilla savaşının politik amaçlarla verilmesini gerekli kılmaktadır. Bu açıdan öncü savaşının temel mücadele biçimi, gerilla savaşının politik amaçlarla verilmesi, yani silahlı propagandadır. Öncü savaşı, emperyalizm ve oligarşinin emekçi halklarımıza karşı açtığı savaşın, devrimciler tarafından devrimci bir doğrultuda sürdürülmesidir. Öncü savaşı, şehirde ve kırda sürdürülecek olan birleşik devrimci iç savaşın, önemli bir bölümünü kapsar. Bu anlamda öncü savaşı, halk savaşı verilen diğer (2. bunalım dönemi) ülkelerinden, tarihsel özellikler, mücadele biçimleri ve amaçlar bakımından nitel bir farklılıktır.

· GÜNÜMÜZDE DURUM FAŞİSTLERLE DEVRİMCİLER ARASINDAKİ ÇATIŞMANIN DERİNLEŞTİRİMESİ

Son yıllarda Türkiye de gelişen olaylar, sınıf mücadalesinin giderek keskinleştiğini göstermektedir. Emekçi halklarımıza karşı emperyalizm ve oligarşi tarafından başlatılan savaş, son yıllarda faşist sivil örgütlenmelerle beslenerek şiddetini ve terörünü attrıdı. Bu durum kesinlikle, faşizme başvuran emperyalizmin işbirlikçisi yönetimlerin saldırganlığını artırması, ekonomik ve siyasal çıkmaz içinde kıvranmasıdır. Ayrıca emperyalizm bu tür faşist sivil örgütlenmeler bir yandan kendi düzenini savunuacak sağlam barikatlar bulurken, diğer taraftan, devrimci mücadelenin yok edilmesini dolaylı yoldan sağlamak amacına hizmet etmektedir. Emperyalimin programından ulusal orduların iç savaş ordusu haline getirilmesinden sonra, böylesine sivil örgütlenmeleri yaratması ve kullanması vardır. Ve

·FAŞİZMİN, ÜLKEMİZDE SON YILLARDA RESMİ VE SİVİL ÖRGÜTLENMELERİ ARACILIĞIYLA DA ARTAN SALDIRILARI KARŞISINDA, DEVRİMCİLERİN ÖRGÜTLÜLÜĞÜ ORANINDA FAŞİZME KARŞI SAVAŞMASI DEVRİMCİ BİR İÇ SAVAŞI YÜRÜTECEK BİR ÖRGÜTLENME VE HAZIRLIĞININ BU MÜCADELE İÇİNDE (DEVRİMCİ ŞİDDET TEMELİNDE) YARATMASINI GÜNDEME GETİRMEKTEDİR.

·BUGÜN ÜLKEMİZDE, EMPERYALİZMİN VE İŞBİRLİKÇİLERİNİN EMEKÇİ HALKLARIMIZA KARŞI SAVAŞ İÇİNDE OLDUKLARI VE DEVRİMCİ BİR İÇ SAVAŞIN KOŞULLARININ MÜKEMMEL VE ZORUNLU BİR DURUMDA OLDUĞU ORTADADIR. ÜLKEMİZ DEVRİMCİ İÇ SAVAŞ AŞAMASINDADIR. FAKAT BU İÇ SAVAŞ,

Page 80: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

DEVRİMCİLERİN İRADİ ÖRGÜTLENMESİ VE MÜCADELESİYLE, ÖNCÜ SAVŞI BİÇİMİNDE GELİŞECEKTİR.

ülkemizde, emperyalizm ve oligarşi böylesi bir zemin bulmuş, devrimcilere, halka karşı bir saldırı kampanyası yılgınlık politikası sürdürmek için sivil örgütlenmeleri geliştirme durumundadır. Sorunun can alıcı noktası, bu saldırı ve katlimların arkasında yatan karşı devrimci güçlerin tespit edilmesidir. Zaten, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin bir savaş yönetimi izlemesi her halde güllük gülistanlık bir ortamı getirmezdi. Bugün ülkemizde emeperyalizm ve işbirlikçileri ve emekçi halklarımıza karşı savaş içinde oldukları ve devrimci bir iç savaşı koşullarının mükemmel bir zorunlu bir durumda olduğu ortadadır. Ülkemiz devrimci iç savaş aşamasındadır. Fakat bu iç savaş, devricilerin iradi örgütlenmesi ve mücadelesi öncü savaşı biçiminde gelişecektir. Zaferi kazanmanın başka yolu yoktur. Bugün gelişen olaylar, devrimcilerin örgütsüzlüğü taktik örgütlenme ve mücadele biçimleri ortaya çıkarmaktadır; ama bu savaşın genel doğrultusunu ve öncü savaşını zorunluluğunu ortadan kaldırmak şöyle dursun daha da elzem bir hale getirmektedir.

· İÇ SAVAŞ TAHLİLERİ VE D. Y. OPORTÜNİZMİ

Bugünkü durum çeşitli oportünist fraksiyonlar tarafından farklı farklı değerlendirilmektedir. Bütün değerlendirmeler, farklı devrim anlayışlarına dayanır. Biz burada özellikle DY'nin iç savaş hakkındaki yaklaşımını kısaca değinmekte yarar görüyoruz.

Öncelikle şunu söyleyelim DY iç savaş konusunda bir birinden farklı çeşitli kavramlarla oynayıp durmaktadır: "İç savaş vardır", "İç savaş ortamı", "İç savaş süreci", "İç savaş aşaması", "İç savaşa gidiyoruz" vs. Bütün bunlar farklı aşamaları anlatan kavramlar olmasına rağmen, DY tam bir kargaşalık içinde kavramları bulandırmaktadır. Türkiyede 'de devrimci bir iç savaşın maddi koşulları vardır. Yani sorun iç savaşın öncü savaşını sürdürecek subjektif örgütlenmeyi yaratmaktır. Öncü savaşının başlatılması, ve hazırlığı, ve ülkenin tarihi, ve sosyal politik durumlarına göredeğişiklik gösteri. Faşizm, ülkemizde son yıllarda resmi ve sivil örgütlenmeleri aracılığıyla da artan saldırıları karşısında, devrimcilerin örgütlülüğü oranında faşizme karşı savaşması devrimci bir iç savaşı yürütecek bir örgütlenme ve hazırlığın bu mücadele içinde (devrimci şiddet temelinde) yaratılmasını gündene getirmekedir. Başka bir değişle öncü savaşının hazırlığı örgütlenmede kadro sorunu) Türkiye'nin bugünkü koşullarında faşizmin saldırıları karşısındaki siyasi görevlerin

Page 81: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

yerine getirilmesiyle mümkündür. Biz buna devrimci iç savaşı, devrimci şiddet temelinde bir mücadele perspektifi ile ve pratiğiyle hazırlanma diyoruz. Fakat, bugün Türkiye'de bir iç savaşın olduğundan (ki bunun devrimciler açısından devrimci bir iç savaş-yani öncü savaşı- olması gerek) sözedemeyiz. Bunun devrimcilerin örgütlenmesi subjektif koşulların oluşturulamaması açısından söylüyoruz. Zaten oligarşi, halkımıza ve devrimciler karşı bir savaş örgütlenmesi, silahlanması içindedir ve bizzat zora, şiddete, silaha ve teröre başvurmaktadır. Bu iç savaşın koşullarının var olması, devrimciler açısından, devrimci bir iç savaş aşamasında olunması demektir.

AMA ASIL SORUN BUGÜNKÜ DURUMUN PEŞİNDEN GİTMEK DEĞİL DEVRİMCİ BİR SAVAŞIN NASIL YARATILACAĞIDIR. STATEJİK OLARAK ÖRGÜTLENMEMİZİ VE MÜCADELEMİZİ BELİRLEMEMİZ GEREKEN BU ANLAYIŞTIR. YANİ ÖNCÜ SAVAŞI PERSPEKTİFİNDEKİ MÜCADELEMİZDİR. BUGÜNKÜ MÜCADELEMİZ BU ANLAYIŞA VE ÖRGÜTLENMEYE HİZMET ETMELİDİR. SORUNUN CAN ALICI NOKTASI BURASIDIR. ZATEN BİR İÇ SAVAŞIN VAROLDUĞUNDAN BAHSEDÌP SADECE ONA MÜDAHALE GÖREVİNİ (O NASIL MÜDAHALE İSE ) ÇIKARIRSAN, DEVRİMCİ BİR İÇ SAVAŞIN BAŞLATILMASI VE ONA GÖRE ÖRGÜTLENME SORUNU ORTADAN KALKAR? VE HERŞEYİ BÜTÜN MÜCADELE BİÇİMLERİNİ HAYATA GEÇİREN BİR ÖRGÜTLENMEYE YÜKLERSİN. SEN DE SADECE "ÖNERMELERDE" BULUNURSUN.

DY, bu konuda farklı bir tahlil mücadele ve örgütlenme anlayışı içindedir: "Bugün ülkemizde, silahlı faşist güçlerle devrimci halk güçleri arasındaki çatışma bir iç savşa sürecine derinleştiren bir doğrultuda gelişiyor."

Burada faşist güçlerde devrimci halk güçleri arasındaki çatışmadan yola çıkılıyor. Varılan sonuç, bugün direniş komiteleri temelindeki bir mücadeleyle iç savaşın derinleşitirildiğidir. Peki o zaman, devrimcilerin volontarizmiyle yani öncü savaşıyla, devrimci bir iç savaşın başlatılması tahlili ne oluyor? Zaten DY için böylesine bir devrimci iç savaştan bahsetmenin bir gereği kalmamıştır. Çünkü süreç, o doğrutuda gelişiyor ve DY için yapılması gereken buna müdahale" etmektir. Böylece devrimcilerin irade eylemleriyle (öncü savaşıyla) başlatılacak bir devrimci iç savaş, hayatın kendisi tarafından "çürütülmüş" oluyor. (!) DY, Acil ve DK'nın tersine, bugünkü kendiliğinden çatışmalara bel bağlamakta ve mücadele teorisini bunun peşinden inşa etmekedir. DY bu konuda çok açıkır:

Page 82: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

"Faşist güçlerin halk yığınlarını yıldırmaya yönelik saldırıları, geniş halk yığınları arasında bir savunma ihtiyacını doğmasını neden olmakta çatışmanın genişleyip yaygınlaşması anti-faşist bir dayanışma eğiliminin doğmasına ve gelişmesine neden olmaktadır. Direniş komiteleri bu eğilimin devrimci bir doğrultuya kanalize edilmesi bağımsız bir devrimci hareketin halk iktidarını hedefleyecek şekilde ve tüm anti-faşit halk güçlerinin birleşik devrimci savaşın örgütlendirilmesi doğrultusunda kavranılmasının bir gereği olarak ortaya çıkmıştır."... "sorunun bu şekilde kavranılışı direniş komitelerin uzun dönemli bunalımını bir saptamasıdır. "

Temel farklılık noktası, iç savaş ve direniş komiteleri meselesinde ortaya çıkan iki devrim anlayışıdır. DY, devrimci halk güçleri ile faşistler arasındaki çatışmaların iç savaş olduğunu ve bu iç savaşın giderek derinleştiğini, bu noktada ana sorunun buna uygun bir örgütlenmeyle mücadele etmek olduğunu söylüyor. Bu, halkın kendiliğinden çatıştığı bir iç savaş ortamı hayal eden ve ülkemizin diğer 2. bunalım dönemindeki ülkelerle farkını koyamayan bir anlayıştan başka birşey değildir. Zaten bu şekilde, bir iç savaşın olduğundan ve derinleştiğinden söz ediyorsak, ülkemizde bir öncü savaşıyla devrimci iç savaşı başlatmanın ve krizi derinleştirmenin hiç gereği kalmaz. DY, farklı bir devrim anlayışı perspektifiyle hareket ediyor: Klasik bir halk savaşı teorisi ve örgütlenmesi.

DY, Acil ve DK ile "çok keyifli" polemiklere girmektedir. Onların saçma ve tek yanlı fikirlerini alıp sayfalar dolusu içi boş yazılar yazarak, kendi kadrolarını avutmaktadır. Bunu yaparken de, polemiklerin şurasına burasına serpiştirdiği "öncü savaşı", "suni denge" gibi kavramlara da, kendi tezlerinin M. Ç. 'nın tezleriyle ne kadar "uygunluk" taşıdığını göstermeye çalışıyor. Halbuki, DY'nin farklı bir tesbit yaptığı apaçık ortadadır. "Ülkemizde bir iç savaşın gelişmekte olduğu bir gerçektir". Öyleyse ne yapılmalıdır? Önerme. "Devrimci halk güçlerine aktif bir şekilde kendilerini savunmaları için bir öneride" bulunmaktadır. DY: Direniş komiteleri. Aslında bu önerme, DY'yi öncü savaşı biçiminde bir devrimci iç savaşın başlatılması ve yürütülmesi derdinden kurtarmaktadır. Çünkü direniş komiteleri, artık her şeyin "ilacı" olup çıkmıştır. Bu noktaya DY çok keyifli bir şekilde polemiğe girdiği DK ve Acil'in tersine, sürekli boş ve tımtıraklı sözlerle devrimci halk güçlerine kendiliğindenciliği önerdiğinin "farkında" mıdır?

Direniş komitelerinin ikili fonksiyonuna değinelim biraz. D. Komitelerinin ikili fonksiyonunu bütün halk güçlerini toplaması ve çok yönlü mücadeleyi sürdürmesidir. Bu şekildeki bir anlayış bugünkü kendiliğindence mücadelenin peşine takılmak ve devrimci bir iç savaşının yürütülmesinden kaçmaktan başka bir anlam taşımaz. Öyle bir örgütlenme ki, hem bütün halk güçlerini bağrında topluyor hem de

Page 83: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

bütün mücadele biçimlerini "gerektiğinde devrimci şiddeti ! " veriyor. Artık ülkemizin bir Vietnam ve Bulgaristan'dan ne farkı kalmıştır? (xx) Artık, öncü savaşıyla, halk kitlelerini örgütlemenin ve devrimci durumu derinleştirmenin ne gereği vardır. Evet gerçekten de DY'nin bu şekilde bir direniş komiteleri anlayışıyla, mevcut iç savaşın derinleştirilmesine müdahale etmesi ve iç savaşı derinleştirmesi, farklı bir devrim anlayışına tekabül eder. Kendiliğinden bir mücadelenin peşine takılıp, halk güçlerine de, kendiliğindenciliği önermek ve öncü savaşından "yan çizmek". Gerçekte, iradi hareketlerle partinin yürüyeceği bir öncü savaşıyla, devrimci bir iç savaşı başlatmak ve sürdürmek şeklindeki devrim anlayışının, DY'nin devrim anlayışıyla bir ilişkisi olmadığı açıktır. DY, bu anlayışıyla, daha çok zaman direniş komitesinin "yapılanışını" örgütlemeye çalışır.

Evet, ülkemizde devrimcilerle faşistler arasındaki çatışmanın derinleştiği, kamplaşmalar olduğu, devrimcilerin bunlara seyirci kalamayacağı ve taktik örgütlenmeler geliştirmesi gerektiği ortadadır. (Bu noktada kimin savaştığı da ortadadır. DYbütün tantanalı laflarına karşın, diğer oportünistlerden farklı bir konumda değildir. Kendiliğindenci anlayışının kimi bölgeleri -örneğin Malatya' yı- ne hale soktuğu da ortadadır.) Ama asıl sorun, bugünkü durumun peşinden gitmek değil, devrimci bir savaşın nasıl yaratılacağıdır. Stratejik olarak örgütlenmemizi ve mücadelemizi belirlememız gereken bu anlayışa ve örgütlenmeye hizmet etmelidir. Sorunun can alıcı noktası burasıdır. Zaten bır iç savaşın var olduğundan bahsedip, sadece ona müdahale görevini (o nasıl müdahaleyse) çıkarırsın, devrimci bir iç savaşın başlatılması ve ona göre örgütlenme sorunu ortadan kalkar. Ve her bütün mücadele biçimlerini hayata geçiren bir örgütlenmeye yüklersin, sende sadece "önermelerde" bulunursun!

Gerçekte, yapılması gereken devrimci bir iç savaşı yaratacak ve üretecek bir örgütlenmeyi ve mücadeleyi, bugünden iradi olarak yaratmaktır. Çünkü bilinmektedır ki, ülkemizde suni dengenin varlığından ötürü (bu bütün olarak durgunluk demek olamaz. Orneğin günümüzde, halk yığınlarının geniş bir kısmı politik pasiflik içinde iken, tepkisini gösteren ve mücadeleye sempati duyan, yer yer pasif destekte bulunan yığınlar vardır) halk yığınlarını devrim saflarına çekmenin, halk ordusunu yaratmanın yolu, öncü savaşından geçer. DY için, bu görevi, direniş komiteleri üstlenmiştir ve ıç savaşı derinleştirecek olan da bu örgütlenme ve mücadeledir. Zaten bugünkü süreçte bu doğrultuda gelişiyor. !

Öncü savaşını yürütmek, devrimci iç savaşın yürütülmesidir. Fakat, devrimci bir iç savaşla, öncü savaşnın birbirine ne zamana kadar tekabül ettiğini bugünden tesbit etmek olanaksızdır.

Page 84: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

(x) İç savaş kavramı daha ziyade, ülke içindeki sınıf mücadelesinin silahlı biçimini izah eder. Bu yüzden çatışma, ülke içindeki yabancı orduların açık işgaline kadar ülke içindeki karşıt sınıflar arasında cereyan eder. Lenin, iç savaşın sınıflı toplumlarda kaçınılmaz bir olay olduğunu söyler ve iç savaşın sınıf mücadelesinin silahlı biçimi olduğunu şöyle anlatır: "İç savaş birbiri peşi sıra gelen, birbiri üzerine yığılmış, artmış, kızışmış iktisadi ve siyasi çatışmalardan sonra iki sınıf arasında silahlı çatışma haline dönüşen sınıf mücadelesinin en net, en keskin biçimidir. "

(xx) İç savaş konusunun oportünistçe yorumunun bir örneğini, günlük "Aydınlık" gazetesinin başyazarı D. Perinçek veriyor. Bir başyazısında, iç savaş olan ülkelerde -örneğin Çin'de- milyonlarca ezilen insanın, köylünün ayağa kalktığını ve bunun içinde Türkiye'de iç savaş olmadığını söylüyor, oportünist Perinçek, "Halk Savaşı", "Mao Zedung" edebiyatı yapıp gerçekte halk savaşından kaçan ve bugün açıkça hakim sınıfların yanında milliyetçiliğini sürdüren bir oportünist çizginin, iç savaşı bu şekilde anlaması doğaldır. Onlar, klasik revizyonist kitle çalışması anlayışıyla, "önce kitleleri örgütleyelim", "nasıl olsa savaşacak olan fukara köylülerdir" vs. anlayışıyla hareket etiğinden geniş halk yığınlarının ayaklandığı bir dönemin gelmesini beklemekten (ve bu arada milliyetçilik yapmaktan) başka bir şey yapmıyorlar. Günümüzün temel tarihsel özelliklerini bir kenara iterek, Çin koşullarının Türkiye'de oluşmasını istiyorlar. Ve bu şekilde iç savaşında, başlangıçta halkın cephelere bölünerek, yahut geniş halk yığınlarının iktidara karşı ayaklanması şeklinde olacağını iddia ediyorlar. Bu anlayışla temel farklılığınız, öncü savaşı biçiminde başlayacak olan devrimci iç savaş anlayışımızdır. Devrimci iç savaşta, geniş halk yığınlarının desteği ve katılımı, mücadele süreci içinde olacaktır. İç savaşı geniş halk yığınlarının ayaklanması biçiminde tesbit etmek, bütün oportünist grupların ortak yanıdır. Aydınlık ise, milliyetçiliğini gizlemek için bu anlayışa daha canla sarılmaktadır. Çünkü öte yandan, AP ve MSP'ye iç savaşı önlemek için çağrıda bulunmaktan da geri kalmamaktadır.

Page 85: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

SOL GRUPLAR ARASINDAKİ :::::::::::::::::::"ÇATIŞMALAR"

VE TAVRIMIZ

Son günlerde çeşitli "sol" gruplar arasında "çatışmalar" olmaktadır. Bu çatışmalar seyrek de olsa "önemli" olan nokta; Böylesi olaylar karşısında derin bir sessizliğin hüküm sürmesidir. Bu durumda tehlikeli olan çatışma biçimlerinin (ve hatta daha ileri boyutlarının) kanıksanmaya dönüşmesidir.

Genellikle sol gruplar arasındaki mücadelenin "keskin" bir platforma sürüklenmesi faşist saldırıların durgunlaştığı veya faşistlerin etkin bulunmadığı yerlerde olmaktadır. Örneğin; Aydınlık Gazetesi'nin boy boy yazılarla "ifşa ettiği" ve öteden beri süre gelen Tunceli bölgesi, veya, sol gruplar arasında parsa toplamanın hızlandığı kimsenin kimseye tahamül edemediği birçok yerlerde Faşizmin saldırısını arırdığı bugünkü koşullarda çatımaların üst boyutlara sıçraması, sol grupların tekkeci ihlah olmaz küçük-burjuva hırsından doğmaktadır. Tabii ki böylesi elverişli zeminlerinin de gizli polis teşkilatları rahatlıkla körükleme imkanları bulmaktadırlar.

Son günlerde, önemli olan gelişmeler, Hakın Kurtuluşu ve Aydınlık arasındaki meydana gelen ve Aydınlık revizyonistlerince iki yurtseverin öldürülmesiyle son bulan çatışma: Halkın Kurtuluşu İGD arasında cereyan eden bir İGD'li yurtseverin öldüğü olaylar; son olarak da, Kars'da Halkın Yolu'ndan bir kişinin ölmesiyle sonuçlanan olay (gazetelerin bahsettiği Kars Dev-Genç'in bizimle alakası yoktur.)

Bütün bunlar karşısında derin bir sessizlik vardır. Böylesine bir sessizlik, karşı-devrimci güçlerin provakasyon zeminini her zaman canlı tutmaktır. Sol gruplar kendi aralarında bol bol "teorik" gerekçeleriyle beraber, keskin çatışmalar yaratırlar. İşin önemli olan noktası, son gelişmelerden sonra, bu tür bir açık kapının bırakılmış olmasıdır. Ve burjuva gazeteleri, sanki normal olaylarmış gibi, bu çatışmaları rahatlıkla isim de vererek yazmaktadırlar. Bu durum aynı zamanda faşist provakasyon ve demagojide açık kapı bırakmaktan, taviz vermekten başka bir şey değildir.

Türkiye sol hareketinin yüz parçaya bölündüğü ve halen de bölünmeye devam ettiği bir ortamda bu yazdıklarımızın bir "iyiniyetten" öteye gitmediğini düşünenler olabilir. Hatta birbirini açıkça, yıllardır, "sosyal faşist", "maocu bozkurt", "karşı devrimci", ilan eden bu kadar sol grup varken, iyi niyetin fayda getirmeyeceği söylenebilir. Fakat günümüz sınıf mücadelesi koşullarında sol gruplar arasındaki çelişkilere, keskin çatışmalarla, çözüm bulunamayacağı ortadayken; yapılması gereken, provakasyon ortamını yaratan, devrimcilere karşı

Page 86: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

sözde "devrimci terör" uygulayan mantıkları teşhir etmek, sol hareket içinde tecrit ederek provakasyonu açığa çıkarmaktadır. Ancak bu şekilde bir yöntemle provakasyona alet olanlar teşhir edilebilir.

Sol gruplar arasındaki mücadelenin biçimlerini, sınıf mücadelesinin objektif durumu belirler. Revizyonist ve oportünistlerin karşı-devrim saflarına açıkça geçmeleri ve devrimcilere karşı savaşmaları, sınıf mücadelesinin ileri aşamalarında olur. Sınıf mücadelesi süreci içinde, devrimci güçlerle, karşı-devrimci güçler arasındaki hesaplaşma son haddine doğru yaklaştıkça, karşı-devrimci safların yokolmaya başladığı ve devrimci güçlerin iktidar alternatifi duruma geldikleri aşamada, revizyonizm ve oportünizm açıkça karşı devrim safında yer alır. İşte o günkü koşullarda, oportünizmin yüzündeki devrimci maskesini tamamen düşürür. Ve artık, mücadele platformu, siyasimücadeledir.

Bu aşamaya gelinceye kadar, devrimciler, oportünizm ve revizyonizm arasındaki mücadele platformu, ideolojik mücadeledir. Bu şekilde, revizyonizm biçimindeki burjuva ideolojisi teşhir edilerek, peşinden sürüklediği insanlar kurtarılmaya çalışılır. İdeolojik mücadele dışındaki tavır, kesinlikle karşı-devrimci güçlerin işine yarar. Ve karşı-devrimci güçlere prim veren de ancak oportünizm olabilir. Oportünizm ve revizyonizm, son şeklini almadan ve açıkça karşı-devrimci güçlerin yanında yerini almadan, ideolojik mücadele platformu yerine siyasi mücadele geçirilemez. Ama bu tavır, devrimcilere karşı, bir silah olarak da, kullanılamaz. Çoğu kere, "nasıl olsa bir şeyler yapamazlar" mantığı oportünizmi cesaretlendirir. Bu son derece yanlış bir eğilímdir. Devrimciler, bu tür provakasyonları meşru hale getirmeye çalışan mantığı tamamen bertaraf etmesini de bilmelidir. Zaten aksi bir tavır İsa tavrından başka bir şey olamaz. Bu noktada, bütün sol gruplar içindeki kişilere görevler düşmektedir. Çünkü genellikle bir yanlış hareket, o siyaset tarafından kollanmaktadır. Bu da meseleyi çözümsüz hale getirmektedir. Her siyasi hareket, saflarındaki yanlış eğilimlere provakatif davranışlara karşı mücadele etmezse, hiç kimseden, kendisine iyi niyetli davranmasını bekleyemez.

Türkiye'de sınıflar mücadelesi, kesinlikle sol gruplar arasındaki mücadeleyi ideolojik platformda çözmesini gerektirmektedir. Bu mücadele platformu her şeyden önce, devrimci güçleri faşizme karşı asgari de olsa birleştirmeye hizmet etmelidir. İdeolojik mücadele, bir entellektüel polemik seviyesizliğinden çıkartılıp faşizme karşı kimin savaşıp, kimin savaşmayacağı sorununu açıklığa kavuşturan, asgari müşterekleri ön plana çıkartan bir perspektifle ele alınmalıdır. Aksi takdirde, bu seviyesiz polemikler, seviyesiz bir şekilde, çeşitli siyasi çizgilerin karşı-devrimci olduklarını da rahatlıkla söyleyen bir noktaya varır.

Page 87: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Tavrımız, sol gruplar içindeki mücadelenin, ideolojik mücadele platformu içinde olmasıdır. Bu noktada hiçbir siyaset, kendi dar grup ve tekke çıkarlarını düşünmemelidir. Genel devrimci hareketin, faşizm karşısındaki çıkarları öne çıkarılmalıdır. Bütün gruplar bu konudaki tavırlarını açıkça ortaya koymalıdırlar. Her kim, ideolojik mücadele platformundan siyasi mücadele platformu içinde olmasıdır. Bu noktada hiçbir siyaset, kendi dar grup ve tekke çıkarlarını düşünmemelidir. Genel devrimci hareketin, faşizm karşısındaki çıkarları öne çıkarılmalıdır. Bütün gruplar bu konudaki tavırlarını açıkça ortaya koymalıdırlar. Her kim, ideolojik mücadele platformundan siyasi mücadele platformuna atlayıp sol gruplar arasında çatışmalar yaratıyorsa, o mantık kasinlikle teşhir edilmeli, mahkum edilmelidir. Aksi bir tavır,son gelişmeleri meşru bir duruma getirecek ve bundan bütün sol zarar göreceği gibi, sorumlu da olacaktır.

· BÜTÜN SOL GRUPLAR, ASGARİ ORTAK NOKTALARDA BİR PLATFORM OLUŞTURARAK, "ÇATIŞMA" DURUMUNU MAHKUM ETMELİDİR.

· YAŞASIN FAŞİZME KARŞI MÜCADELE BİRLİĞİ! . . .

Tasfiyecilerin Ankara'da DEVRİMCİ SOL"a Karşı Tertipleri Boşa Çıkarılacaktır

"Hizip çıkarlarının hummasına tutulmuş insanlardan sorumluluk ve provakasyona duyarlılık beklemek şüphesiz ki saflık olur. . . "

DEV-GENÇ'in 1. sayısında yaptığımız bu tespit tasfiyeciler tarafından, o günden bu güne yapılan daha katmerli provakatif olaylarla sık sık ıspatlanmaktadır. Tasfiyecilerin provakatif saldırıları çeşitli şekillerde bir süredir sürmekte ve sadece Devrimci Sol"a yönelik olmamakta diğer siyasi yoğunluklara da yönelmektedir. İki yüzlü bir ağır başlılıkla Aydınlıkçıların, H. K dan iki yurtseveri katletmelerini karşı-devrimcilik olarak niteleyen D.Y. yazarları Kars'ta ve Adana'da yaptıklarını susarak geçiştirmektedir.

Bu günlerde ise Devrimci Sol taraftarlarına yönelik saldırılarını Kars ve Adana'da sahneye koydukları saldırıların provaları şeklinde gelişmekte ve provakatif sonuçlara yol açabilecek şekilde yoğunlaştırmaktadırlar. Özellikle son günlerde tasfiyecilerin Ankara'da

Page 88: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Devrimci Sol taraftarlarına yönelik saldırı ve kışkırtmaları yoğunlaşmıştır. Anıttepe de, Yenimahalle'de "Devrimci Sol" ve "Dev-Genç" gibi yazılar yazan arkadaşlarımız tasfiyeci sahte kabadayılar tarafından engellenmeye çalışılmış ve "Devrimci Sol ile Dev-Genç yazılarını yazmamalarını, yazarlarsa sileceklerini söylemişlerdir." Buna rağmen yazıları yazan arkadaşlar gittikten sonra yazılar tasfiyecilerce silinmiştir. Bunun üzerine tasfiyecilerin bir yetkilileriyle görüşen arkadaşlara, yetkili "Yazıları silme kararının siyasi bir kararları olduğunu ayrıca güçlü oldukları yerde Devrimci Sol'a siyasi çalışma yaptırmayacaklarını" söylemiştir. Daha sonra Devrimci Sol taraftarlarınca asılan "Sivas Olayları” ile ilgili duvar gazeteleri yırtılmış, bildiri dağıtmaları engellenmiş ve Anıttepe Lisesi'nde yapılan bir forumda kavga çıkartılmış, bağış toplayan arkadaşın elinden makbuzlar alınmıştır. Faşist işgal altında bulunan bölgeler yerine Devrimci Sol taraftarlarının bulunduğu bölgelere adamlar getirtilmiş, Ankara'da bol bol rastlanılan faşist yazılar yerine 6 TİP'linin cenazesine katılan Devrimci Sol'dan arkadaşların yazıları silinmiş, Balgat'ta "Gültepe" ile ilgili bildiri dağıtan arkadaşlar engellenmeye çalışılmıştır.

Bu saldırıların altında yatan neden ikilidir. Bir yandan Devrimci Sol'a karşı taraftarlarını kemikleştirmek ve diğer yandan bu saldırılara karşı saldırılarıyla cevap vermemiz beklenerek Devrimci Sol'cuların sol kamuoyunda tecridini sağlamaktır. Bu nedenlerden dolayı saldırılar merkezidir ve tasfiyeci yetkilinin belirttiği gibi siyasi bir karardır. Çünkü büyük bir ağırbaşlılıkla (!) tüm militanlarını "askıcılarla" (!) ideolojik mücadeleye çağıran ama pratikte ise bölge sorumlularına Devrimci Sol'cularla tartışmaları kesmelerini emretmeleri, işte bu iki yüzlülük saldırıların başlatılmasına uygun bir zeminin yaratılmasına yönelik bilinçli bir adımdır. Bu nedenle saldırılar bireysel veya bazı duygusal tepkilerden ziyade merkezi ve siyasi bir karara dayanmaktadır.

Gerçi tasfiyeci önderlerin “Bunlar 4-5 kişidir", "siyaset değiller”, "Uğraşılmaya bile değmez” gibi şartlanma altındaki bazı hızlı (!) taraftarlar karşılarında toparlanma çabası içinde ve gücü yettiğince anti-faşist mücadelede Devrimci Sol saflarında yer alan insanları görünce pembe dünyalarının yıkılmasıylasaldırganlaşabilir ve biz bu taraftarları hoş görebiliriz. Ama o taraftarları kof bir güçlülük kompleksiyle şartlandıran siyasi önderler hoş görülmez.

Tasfiyeci önderler yaygaraya dayanan propagandalarla taraftarlarına "güçlü siyaset" oldukları imajını veriyor, bu yönüyle "ilerlemecilerin" gelişimine paralellik gösteriyor ve ister istemez "ilerlemecilerin" yaygaraya dayanan güçlüklerinin doğal sonucu olan diğer siyasetlere tahammülsüzlük, kendi tekke çıkarları için her örgütlenmeyi parçalama v.b.g. uygulamalar, tasfiyecilerde de "ilerlemeciler" kadar olmasa da, kendi cürümüyle uygunluk gösteren

Page 89: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

siyasi tahammülsüzlük ve kendine hayran olma hastalığı ve bunun komik sonuçları şeklinde görülmektedir. Ve bu yönüyle tasfiyeci hareketin gidişatı tehlikelidir.

Her ne kadar tasfiyeci önderler yayın organlarında Devrimci Sol'u "uğraşılmaya değmez" şeklinde gösteriyorlarsa da son günlerde Ankara'daki pratik tavırlarıyla sempatizanları önünde çelişkiye düşmekteler hatta bu çelişki Ankara'da Devrimci Sol'un tasfiyeciler için varlık şartı olması boyutuna ulaşmaktadır. (Aynı durum İzmir, Adana, İskenderun, Denizli vs. gibi yerlerde de sürmektedir.)

Ve sonuç olarak tasfiyecilerden bu saldırıları durdurmaları, sol içi bir provakasyona yol açmamalarını, ayrıca siyasi hareketler içinde ayrılıkların olabileceğini bu ayrılıkları hazmetme olgunluğuna varmalarını, kendi siyasi gelişimleri ve genel olarak anti-faşist kesimin güçlenmesi açısından tekrar vurgulamayı devrimci bir görevimiz olarak görmekteyiz.

DEVRİMCİ YOL OPORTÜNİZMİ, HAREKETİMİZİ HK'NUN AĞZIYLA "ELEŞTİRİYOR"

DY. 22. sayısında, devrimci hareketimize karşı "dolaylı" bir eleştiride bulundu. Bu yazısında, değinmek istediğimiz birkaç nokta var.

Yöntem sorunu

DEVRİMCİ PRATİKTE KİMİN DÖNEK OLUP OLMADIĞI DY YAZARININ AĞZINDAN ÇIKAN SÖZLERE DEĞİL FAŞİZME KARŞI DEVRİMCİ MÜCADELEYE BAĞLIDIR.

DY'nin değişmez bir yöntemi var. Kendisinin dışında hiçbir şeyin var olmadığına inanarak, her şeyi saçma, zırva, kötü, inkarcı ilan etmek! Ayrıca, kendini sevmek kompleksi içinde bir "büyüklük" edasıyla eleştiri yöneltmek hastalığı. Bu o noktaya varmıştır ki, DY yazarı artık komikleştiğinin bile farkında değildir, mesela, "KSD'yi olumsuz bir örnek almak gerekir, eleştirmeye bile gerek yok vs. " deyip, bütün DY

Page 90: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

sayılarında KSD'yi eleştirmek, kendini sevme hastalığından ve küçük burjuva gururundan başka bir şey değildir. Bu yöntemi DY bugün bizim için de kullanıyor.

"Halkın Kurtuluşu oportünizminin askıcı döneklerin şahsında devrimci hareketimizi "eleştirme" sahtekarlığı" adlı yazıda, DY dolaylı yoldan bizleri eleştirme yoluna gitmiş. Kendisine "askıcıları" muhatap almasın diye. Ama ne olmuştur? Eleştiri baştan sona, Devrimci Sol'a yöneltilmiştir. Ve DY komik bir duruma düşmüştür. Bu yöntem onu, HK'nun söylediklerini ve yorumlarını aklamaya, doğrulamaya kadar götürmüştür. DY'nin HK hakkında yargısı nedir? "HK kendi imal ettiği saçmalıkları DY'ye mal ederek eleştiri yapmaktadır." Ama bu yöntem, "askıcılar" için geçerli değildir. DY'ye göre, HK'nun Devrimci Sol broşüründen çıkardığı sonuçlar, yorumlamalar doğrudur ve DY bunları muhatap alıp, Devrimci Sol'u eleştirmeye çalışmaktadır. DY böylece HK'nun yöntemini kullanmaktadır. HK'nun hareketimiz hakkındaki saçmalıklarını temel kabul ederek eleştiri yöneltmesi, DY'nin acizliğini ve HK'nun durumuna düştüğünü gösterir. Yani, Devrimci Sol broşürünün yorumlanmasında, DY ve HK birleşmişlerdir.

DY, "Halkın Kurtuluşu Yolunda Gençlik" adlı oportünist dergideki, "askıcı şeflerin sahte keskinliği" adlı yazıyı sözkonusu etmektedir. Bu yazıda HK kendi sefaletini ortaya koymaktadır. Vardığı sonuç ise, Devrimci Sol'un "halkın mücadelesini küçümseyen kibirli küçük burjuvalar oldukları" vs. dir. HK, DY'yi daha akıllı bulmakta, hatta Devrimci Sol'dan "askıcı" diye bahsetmektedir. Diğer bütün oportünist siyasetler de öyle. . . DY bir oportünist grubun kendisini övmesini hazmedemediği için, derhal kaleme sarılmıştır. Ama bu da onu kurtaramamıştır. Çünkü, eleştirdiği noktalar HK'nun saçma yorumlamalarıdır. Bunun üzerine kendisinden de birkaç saçma ekleyip ve "baba" bir yazar pozunda, yazarlık sanatı üzerine biraz da ahkam keserek bu eleştiri, yazısını ortaya sürmüştür.

DY'un hareketimize karşı yönelttiği en büyük suçlama ve iddia "dönekliktir". "Askıcılar özellikle 975'lerden bu yana, onlarca şehit verilerek hayata geçirilen bir devrimci pratiğe ihanet etmektedirler." diyerek, Devrimci Sol hareketini bir "döneklik hareketi" olarak değerlendiriyorlar. Masa başlarında sağa sola "inkarcı", "dönek" demek kolaydır. Bu yöntem,Türkiye sol hareketinin değişmez bir yöntemi olagelmiştir. Ama kimse döneklik nedir? İhanet nedir? diye düşünmez. Sadece kendi dar grup çıkarları için çamurlama kampanyasıyla herkes etrafa itiraflar yağdırır durur.

DY'nin yaptığıda bundan başka birşey değildir. Devrimci Sol niye dönektir? 975'lerden bu yanaki pratiğe "ihanet" ettikleri için, DY bu noktada istediği kadar çamur atsın, "dönek" desin başarıya ulaşma şansına sahip değildir. Devrimci pratikte kimin dönek

Page 91: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

olup olmadığı DY yazarının ağzından çıkan sözlere değil faşizme karşı devrimci mücadeleye bağlıdır. Faşizme karşı mücadelede örgütsel ve ideolojik olarak kim döneklik yapmıştır? TSİP-TİP vs. gibi yöntemler mi önerilmiş ve hayata geçirilmiştir? DY bu noktada susmak zorundadır. Eğer bir döneklik varsa o da, Malatya pratiğinde olmuştur ve o dönekliğide DY göstermiştir. DY hareketi içindeki ayrışmanın bir önemli bir bölümü de, anti-faşist mücadelede yöntem sorununa ilişkindir. 975'lerden bu yana, hareketi geriye götüren, faşizme karşı kararlı bir mücadele programına sahip olmayan mantık DY'un pasifist mantığıdır. Böyle olduğu içindir ki, kendi pasifizmine ve inkarcılığına, bizleri alet edemediğinden şimdi bize "dönek" demektedir.

Ortada, THKP-C ideolojisinin teorik tezleri ve pratiği vardır. Bunun karşısında döneklik ve korkaklık gösteren, inkarcılığı ince metodlarla sürdüren DY'nin kendisidir. Yıllarca M. Ç'nın teorik görüşlerini "savunuyorum" edasıyla alttan alta tasfiyeciliği uygulayan, kendi hizibi dışındaki kadrolara karşı oyalama ve faydacı yöntemlerle yaklaşan DY'nin yöneticilerinden başkası değildir. DY içindeki parçalanmadan sonra, anti-faşist mücadeleye kimin ihanet edeceği devrimci pratik içinde belli olacaktır. Ama görülen şudur ki; DY anti-faşist mücadelenin adımlarını sıklaştırarak uzaklaşmaktadır.

Bildirge platformu ve partileşme süreci üzerine

TÜRKİYE'DEKİ DEVRİMCİ KADROLAR SANDIĞINIZ GİBİ DAHA THKP-C'NİN GÖRÜŞLERİNİ ÖZETLEYEMEYECEK KADAR DÜŞÜK SEVİYEDE DEĞİLDİR. BU NAKARATLAR İNKARCILIĞIN GİZLENMESİNE DEĞİL, AÇIĞA ÇIKMASINA HİZMET EDER. BÖYLE BİR BOŞLUĞUN ZORLAMASIYLADIR Kİ, HAREKET İÇİNDE PROBLEMİN ÇIKMASINDAN BERİ, DY, LİBERALİZM VE BİREYCİLİK ÜZERİNE DEĞİL, THKP-C, ÖNCÜ SAVAŞI VE SUNİ DENGE ÜZERİNE YAZI YAZMIŞ, KADROLARINA "İNKARCI" OLMADIĞIN İSPATLAMAYA ÇALIŞMIŞTIR (!)

DY, HK'nun Devrimci Sol broşüründen çıkardığı sonuçları kendisine veri kabul ederek HK'na çok güvenmiş olacak görüşlerimize "zırva" deyip geçmektedir. Gerçekte zırvalayan ve HK'nın kuyruğunda yürüyen DY'nin kendisidir. "HK'cılar askıcıların bu konuya ilişkin

Page 92: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

görüşlerine parmak basmakta ve aralarında irade ve eylem birliği olmayan grupların varlığı, disiplin yokluğu, Leninist demokratik merkeziyetçi ilkenin reddi, şekilsizlik vs. diyerek bunları devrimci hareketimizi örgütsel çizgisine mal etmeye çalışmaktadırlar. "

DY, HK'nin saçmalıklarını savunup savunmadığımızı öğrenmek için, Devrimci Sol broşürünü dürüst bir yazar gibi okuma zahmetine katlanmalıydı. Ama böyle yapmıyor. HK'nin ağzıyla, "Devrimci Sol böyle diyor" diyerek, saldırıya geçiyor. DY böylece, HK'nin şahsında, Devrimci Sol broşürünü eleştirmeye kalkıştığından gene HK'nin görüşlerini doldurmaya varmıştır. Onun yöntemini bizim için kullanmıştır. Devrimci Sol, hiçbir zaman partileşme sürecini, irade ve eylem birliğinden yoksun, disiplinsiz vs. olarak yorumlamamıştır. Tam tersine, bildirge ilkelerine uygun olarak bilinçli ve iradi bir süreç olarak tanımlamış, partileşme sürecine uygun merkezi örgütlükten bahsetmiştir. DY bu konuda tam bir sahtekarlık yapmıştır. DY, bildirge öncesi grupları varlığını, partileşme sürecinde de sürdürdüğünü Devrimci Sol'a, HK'nun ağzıyla mal etmeye çalışmıştır. Halbuki bu konudaki görüşlerimiz açıktır.

DY, Bildirge öncesi otonom grupların varlığını inkar ederek, kendisini baştan beri "hareketin merkezi" sanmaktadır. Bu duruma, 975'lerden sonraki mücadele içinde olan devrimci kadrolar sadece gülerler. 97l yenilgisinden sonra, yükselen devrimci mücadelenin merkezilikten yoksun olması nedeniyle otonom yapıların oluşması doğal bir gelişimdir. Herhalde, kendiliğinden merkezileşmesi beklenemezdi. Ama DY bildirge platformunun ve DY partileşme hareketinin otonom yapılar toplamı olarak "savunduğumuz" kendisinin her zaman "merkez" olduğunu ispatlamak için bütün geçmişi "merkezi hareket vardı", "otonom yapılar yoktu" şeklinde saçma bir yorumlamaya tabi tutuyor. Aslında buna gerek yoktur. Çünkü Devrimci Sol broşürü ve daha önceki bildirge metni, otonom yapıların devamını savunmuyor. Bilinçli merkezi bir süreç saptıyor. Ama bu sürecin, bildirge dönemindeki ilkeleri mevcuttu. DY bu ilkeleri de, gruplar arasındaki "pazarlık", "gruplardan icazet alma" vs. şeklinde yorumlamaktadır. HK'da meseleyi aynen böyle anlıyor. DY resmen gerçeklerin üzerini küllemeye çalışıyor. Elbette pazarlık, icazet vs. yoktur. Kimsede böyle bir şey demiyor. Ama, bildirge öncesi otonom yapıların inkarı ve partileşme sürecinin ideolojik ve örgütsel ilkelerinin de pazarlık olarak yorumlanması, insanın kendi kendisiyle, HK'nun ağzıyla alay etmesi demektir.

Bir de "ikna" sorunu var. DY ikna meselesinin bir otonomi yapı talebi olarak yorumluyor. İnsan aklına bir otonom yapı "teorileri" taktımı ve de bunu ispatlayamadımı varacağı yer, herşeyi buna göre

Page 93: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

sayıklarcasına yorumlamak olur. Partileşme süreci için ikna esasının kabul edilmesi, DY hareketinin önermesidir. Ama şimdi bunu otonom yapı talebi olarak yorumluyorsa, sadece kendi hizipçiliğini belgeliyor demektir. Partileşme sürecinde, kadro ilişkilerinde ve ideolojik birliğin sağlanmasında, ikna yönteminin kullanılması ne "yalvarma", "keyfilik" ne de otonom yapı talebi olarak yorumlanabilir. Fakat DY, hizipçiliğini gizlemek için, karalama ve sahtekarlık yapma özgürlüğüne sahiptir!

DY temsilcileri, kendilerinin ne denli disiplinli çalıştıklarını göstermek; hareketin, ideolojik ve örgütsel ilkelerini tasfiye ettiklerini gizlemek için, Devrimci Sol'u "liberalizm ve bireycilikle" suçluyor. Bu dergi sayfalarındaki en usturuplu çamurlama olsa gerek. Oysa gerçekte dana ne karalamalar var. Şöyle diyor DY: "DY'u da parti yokken böyle bir merkezi kollektif disiplin uyguladığı için suçluyorlar. " DY bütün varlığını suçlama, iddia ve çamurlama üzerinde devam ettirmeye çalışmaktadır. DY'nin bu "disiplinli" önderlerlnin ne derece disiplinli(!) ve merkezi(!) olduklarını (böyle görünmeyi kendilerine bir marifet sayıyorlar. Halbuki, gerçekte, ne derece faydacı, vurdumduymaz, her şeyi oluruna bırakan bir disiplin ve merkezi anlayışta olduklarını söyleseler de, daha samimi olurlardı.) bir kenara bırakalım, DY hareketi içinde ortaya çıkan problemin ana kaynağı, ideolojik konulardaki tasfiyecilikleri ve örgütlenmedeki hizipçilikleridir. Eğer sorun, gerçekte bir disiplin sorunu olsaydı, bunun çözümü için başvurduğumuz yöntemler, eleştiriler geçerlilik kazanırdı. Ayrışma M. Ç. 'nın devrimci görüşleri etrafında (teorik ve pratik olarak) birliğin sağlanamamasından doğmuştur. Bunu örtebilmek için, büyük M-L edasıyla genel nakaratların arkasına, liberalizm edebiyatına sığınmaya gerek yoktur. Türkiye'deki devrimci kadrolar sandığınız gibi daha THKP-C'nin görüşlerini özümleyemeyecek kadar düşük seviyede değildir. Bu nakaratlar inkarcılığın gizlenmesine değil, açığa çıkmasına hizmet eder. Böyle bir boşluğun zorlamasıyladır ki hareket içinde problemin çıkmasından beri, DY, liberalizm ve bireycilik üzerine değil, THKP-C, öncü savaşı ve suni denge üzerine yazı yazmış, kadrolarına "inkarcı" olmadığını ispatlamaya çalışmıştır(!)

DY hareketi, THKP-C hareketinin ideolojik, örgütsel ve pratik ilkelerinden ayrılma ayrılma ve onun görüşlerini tasfiyeye yönelme üzerine kurulu bir harekettir. Oportünist yüzünü istediği kadar saklamaya çalışsın, istediği kadar "Mahirci" geçinsin, devrimci pratik bizler için mihenk taşıdır. Entellektüel gevezeliği ve yazar"üstatlığı", DY'u ve yazarlarını, devrimci hareket karşısında oportunizme sapmasından kurtaramaz. DY'nin yeri oportünizmin bataklığındaki çok sesli korodur.

Page 94: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

NİKARAGUA'DADEVRİMCİMÜCADELE YÜKSELİYOR!

Latin Amerika, emperyalizme karşı şanlı devrimci savaşın deneyleriyle doludur. Bu kıtada, Amerikan emperyalizmine karşı halk savaşıyla kazanılan ilk mevzi Küba'dır. Emperyalizmin 3. bunalım dönemiyle birlikte halk savaşının, ilk aşamasında öncü savaşıyla, silahlı propaganda temel alınarak zafere ulaşması, Küba devrimiyle ortaya çıktı. 1960'lardan sonra Latin Amerika'da silahlı propaganda temelinde kırlık bölgelerde gerille savaşı büyük boyutlara ulaştı. Kimi yerlerde Küba deneyinin "SOL" yorumlaması "Foko'culuk uygulandı. 970'lere doğru, bu gelişim durakladı. Böylece öncü savaşının yanlış olduğu(!) (Che'nin Bolivya'da yenilmesi de gösterilerek) ileri sürülmeye başlandı.

Fakat, gerçekler, öncü savaşının yanlışlığını değil, doğruluğunu gösteriyor. Fokocu uygulamalar ve diğer silahlı propaganda temelindeki gerilla hareketleri, devrimci mücadele açısından (yenilgi de olsa) birer deneydir. Ve bu deneylerden çıkarılan derslerle,Che Guevera'nın devrimci düşüncesini hayata geçiren, Latin Amarikalı devrimciler, kısa sürede devrimci mücadeleye yeniden dinamiklik kazandırdılar. Bugün yükselen devrimci mücadele, silahlı propaganda temelindeki öncü savaşının başarısını gösteriyor. Nikaragua, Guatemala, San Salvador, Peru ve diğer Latin Amarika ülkelerinde ezilen halkların kurtuluş savaşı Che'nin düşüncesini yaşatıyor. Nikaragua'yı özel olarak inceleyelim.

Sandinist gerillaların (FSLN) 22 Ağustos 1978'de ulusal meclisi basarak 60'ı milletvekili ve senatör olmak üzere 1500 kişiyi rehin almasıyla doruk noktasına ulaşan Nikaragua'daki devrimci mücadele dünya kamuoyuna kendisini kabul ettirdi. Eylemini başarıyla sürdüren devrimci hareket istekleri olan 59 siyasi tutuklunun serbest bırakılmasını ve 500.000 dolar paranın kendilerine verilmesini kabul ettirerek diktatörlük üzerindeki etkisini ve gücünü kanıtlamış oldu.

Nikaragua ve diğer Latin Amerika ülkelerinde sömürü ağını koruyabilmek için kanlı saldırı ve işgallerde bulunan, darbeler düzenleyen ABD emperyalizmi 3. bunalım dönemiyle birlikte bu görevi "yerli" oligarşi ve onların faşist ordularına bırakmıştır.

Orta Amerika'da küçük bir alana sahip 2.6 milyon nüfuslu Nikaragua yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, jeopolitik konumuyla emperyalizmin önemle koruduğu sömürü merkezlerinden sayılır. 1934 yılından günümüze kadar Amerikan tekelleriyle birlikte ülkenin ekonomisinin hemen hemen tamamına yakın bir kısmını elinde tutan Somoza ailesi Nikaragua halkını iliklerine kadar sömürmüştür. Bu

Page 95: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

durum, 1977'de fakir halktan zorla toplanan tonlarca kanın ucuz fiatla Amerika'ya satılmasına kadar ileriye gitmiştir.

Nikaragua oligarşinin resmi katilleri ulusal muhafızlar, bu yoğun sömürüye karşı en ufak bir kıpırdanışı dahi kanla bastırmış, diktatörlüğe karşı olanlar sorgusuz sualsiz en acımasız işkencelerden geçirilmiş ya da faili meçhul cinayetlerle ortadan kaldırılmışlardır. Kitle gösterileri, kitle katliamlarına dönüştürülmüştür.

Nikaragua'da devrimci mücadelenin gelişmesinde önemli faktörlerden biri de 45 yıl gibi uzun bir süredir ülke yönetimini elinde tutan Somoza diktatörlüğünün meşruluğunu gerek içte, gerekse dünya kamuoyunda tamamen yitirmiş olmasıdır. ABD emperyalizmi Küba'da Batista'yı devirip yerine "demokratik" görünümlü bir hükümet geçirmemekle yaptığı hatayı burada tekrarlamıştır. 10 Ocak 1959'da başarıya ulaşan Küba devriminin etkisi ve yankee emperyalizmine karşı 1925-1934 arası general Cesar Agusto Sandino tarafından yürütülen gerilla mücadelesinden çıkartılan dersler sonucu 1960'larda Carlos Amador tarafından kurulan Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi (FSLN) silahlı mücadeleyi başlatarak işçilerin, köylülerin, tüm halkın umut kaynağı haline gelmiştir.

Sandinista gerillalarının başarılarının sırrı, Küba devrimi deneyinin Nikaragua'nın özgül koşullarına doğru olarak uygulanmasında yatar. FSLN mücadelesinin başından itibaren kırları temel alarak ülkenin en dağlık kesiminde gerilla savaşını başlatmıştır. Yoksul köylülerin desteğini alan gerillalar güçleri oranında ulusal muhafızların kışlalarına saldırarak, ülke çapında halkın silahlı güçlerini örgütlemede öncülük etmişlerdir. Bu konuya açıklık getirmesi açısından CHE GUEVERA'nın söyledikleri önemlidir. "Küba devriminin deneylerinde Latin Amerika kıtasındaki devrimci hareket için 3 önemli ders çıkarılabilir. 1) Düzenli bir orduyu karşı savaşta halkın güçleri galip gelebilir. 2) Her zaman bir devrim için tüm koşullar olgunlaşıncaya kadar beklemek gerekmez, ayaklanmanın yönetimi bu tür koşulları kendisi yaratabilir. 3) Latin Amerika kıtasının az gelişmiş ülkelerindeki silahlı mücadele özellikle KIRSAL bölgelerde sürdürülmelidir. (2,3 daha fazla Vietnam)

Bütün bu gerçekler karşısında, Latin Amerika'da yeni bir devrime tahammülü olmayan ABD emperyalizmi Nikaragua'da askeri tatbikat adı altında gerillalara ve köylü kitlelerine karşı katliamlara girişmektedir. Sadece 'Apriller 6' adlı askeri tatbikatta 3000 kişi ölmüş, kasabalar ve köyler ateşe verilmiştir. Gitgide ülkedeki kriz derinleşirken, 1972 de meydana gelen 25. 000 kişinin ölümüne neden olan deprem halkı iyice yoksulluğa ve sefalete sürüklemiştir. Bu arada Nikaragua halkına yardım olarak dış ülkelerden ve kuruluşlardan gönderilen 800. 000. 000 doların büyük bir kısmı Somoza ailesinin cebine girmiştir. Bu şartlar karşısında halkın muhalefeti yükselirken burjuvazi bile Somoza'nın

Page 96: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

gidişini çabuklaştırmak için eylemlere başlamıştır. Burjuva muhalefetine bile tahammül edemeyecek kadar çürümüş ve kof olan Somoza diktatörlüğü 10 Ocak I978'de muhalefetin lideri Somoza ile uzlaşmaya yanaşmayan La Prensa gazetesinin sahibi Chammorra'yu öldürtmüştür. Bunun üzerine ülkede Somoza'ya karşı olan burjuvamuhalefetin bir kısmı da dahil olmak üzere tüm halkın katıldığı kitle gösterileri başlamış, bunu 23 Ocak'taki genel grev izlemiştir. Kitle eylemleri yer yer ayaklanmaya, ulusal muhafızlara karşı silahlı saldırıya dönüşmüş, ülkede halkın mücadelesinin hızla biçim değiştirmesine paralel olarak (FSLN) de silahlı baskınlarını arttırarak birçok askeri karargahı ele geçirmiş ve yok etmiştir. Bu süreç boyunca Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi diktatörlüğü yıkscak tek gücün silahlı mücadele olduğunu kitlelere kendi öz deneyimleri ile kavratmıştır. Yazının başında belirttiğimiz gibi Ulusal meclisin basılması ile birlikte Nikaragua'daki devrimci mücadele tam olarak bir iç savaşa dönüşmüştür. Artık bu savaşın Somoza diktatörlüğünü yıkıp emperyalizmi kovduktan sonra halk iktidarına yol açacağı kesindir. İktidar savaşan Nikaragua halkı ve öncüleri Sandinista gerillalarının olacaktır.

Emperyalizmin 3. bunalım döneminin ilişki ve çelişkilerinin Marksist-Leninist analizi sonucu ortaya çıkan Küba devrimi ile doğruluğu kanıtlanan öncü savaşı aşamasını kapsayan halk savaşı stratejisi FSLN'nin de katıldığı ve savaşarak hayata geçirmeye çalıştığı stratejidir. Emperyalizmin ve faşist Somoza yönetiminin baskısı altında yıllarca ezilen ve sömürülen halk Sandinista gerillalarını kitle eylemleri, sokak çatışmaları, barikat savaşları ile ve şehirlerdeki ayaklanmalarla aktif olarak desteklemektedir. FSLN'nin silahlı propaganda eylemleri, adeta başlama atışları gibi kitleleri harekete geçirmekte, yönetmekte ve bilinçlendirmektedir. Küba devrimini tesadüfi bir olay veya küçük burjuva hareketi olarak gören öncü savaşı ve silahlı propagandayı "Marksizmde böyle bir mücadele biçimi yoktur" diyerek reddeden tüm oportünist ve revizyonistlere Nikaragua halkı gerçek bir ders veriyor.

YAŞASIN SANDİNİSTA GERİLLALARININ SİLAHLI MÜCADELESİ !

CAMP DAVİD “BARIŞ"ANTLAŞMASI VE ORTADOĞU'DA

YENİ DURUM.

Page 97: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Ortadoğu'da son yıllarda önemli değişiklikler olmaktadır. Bu değişmeler, güçler dengesinde ABD lehine gelişmeleri içermektedir. Gelişmeler son olarak Camp David antlaşmasıyla, Amerikan emperyalizminin, Ortadoğu bölgesindeki yeni güç dengesinde büyük bir ağırlık kazanmasıyla noktalanmıştır.

Ortadoğu sorununun anahtarı Filistin'dir. Emperyalizm Filistin halk savaşını kana boğmak için elinden geleni yapmakta, İsrail ve diğer faşist yandaşlarıyla birlikte Filistin halkını yok etmeye çalışmaktadır. Lübnan'da süregelen iç savaş, gerçekte Amerikan emperyalizmi ve onun köpekleriyle devrimci, ulusal güçler arasında sürmektedir. Camp David Antlaşması, Amerikan emeryalizminin İsrail ve Mısır'ı yanına alarak, Filistin hakının kaderiyle oynadığını da belgelemektedir.

Son durum, Amerikan emeperyalizminin İsrail siyonizminin yanı sıra yeni müttefikler kazandırdığnı göstermektedir. Mısır ve Enver Sedat Sovyet Rusya'ya tavır aldıklarını (.?. -bir satırın tamamı okunmuyor) gelişen muhalefet hareketini faşist baskı yöntemleriyle bastırırak dış politikada "rahat" hareket edebilmiştir. Böylece, ABD, Mısır ,İsrail, Ürdün, Suudi Arabistanı'da yanına alarak Ortadoğu'da yeni güç dengesi oluşturmuş bulunuyor. Bu gerçekten Amerikan emperyalizmi için (lehte) bir gelişimdir. Ortadoğuda şimdi "barış" değil Amerikan emperyalizminin Filistin ve Arap halklarına karşı savaşta yeni güç dengesini olşuturması söz konusudur. Çünkü bu antlaşmanın temelinde, Amerikan emperyalizminin ve İsrail siyonizminin emperyalist yayılmacılığı ve sömürü çıkarları yatmaktadır. Emperyalizm, halklara barış değil, savaş ve yoksulluk verir. Enver Sedat'ın "kendi" halkına karşı, “barış" havası görünmesi sahtedir ve bir aldatmacadır. Artık emperyalizim Otadoğuda ulusal hareketleri bastırmak için yeni bir karşı-devrimci savaş cehpesi yaratmış, araplar arasındaki asgari birliği parçalamıştır.

Ortadoğu bölgesindeki gerçek barış Arap haklarının kedilmesi ve Filistin halkının kendi topraklarına ve ulusal topraklarına kavuşmasıyla sağlanabilir. Bunun dışındaki, "barış" antlaşmaları birer emperyalist aldatmacasından başka birşey değildir.

Filistin halkı ve Ortadoğunun tüm ulusal-devrimci güçleri Amerikan emperyalizminin ve onun bölgedeki işbirlikçilerinin savaş ve yayılmacı antlaşmalarını yırtacaktır. Devrimci savaş, uzun ve kanlı geçecektir. Daha çok Tel Zaatarlar yaratılacaktır; ama devrimci mücadele Emperyalizm tarafından engelenemeyecektir.

Ortadoğu'da ki durum, Türkiye, İran açısından da incelenmelidir. Türkiye ve İran'da sadık müttefikleri bulunan emperyalizm, Cant David antlaşmasıyla beraber, Türkiye ve İran'da ki durumunu da dolaylı olarak sağlamlaştırmıştır. Onun için daha (gözüpek) hareket etme esnekliğine sahiptir.

Page 98: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

· ABD EMPERYALİSTELRİ ORTADOĞUDAN KOVULACAKTIR!

evlat acısı faşizim yok edilince son

bulacaktır.

Devrimci Kadınlar Derneği olarak, geçmiş hareket içerisinde ortaya çıkan ayrışmadan dersler çıkarmak geçmişteki ve bugünkü yerimiz örgütlenme ve mücadele anlayışına ilişkin bir değerlendirme yapmak gereklidir.

Kurulduğu andan bugüne değin D. K. D'nin birimi olumlu ve olumsuz yanları, konumu çalışmaları doğrultusunda yapılacak bir değerlendirme, geçmiş Devrimci Yol hareketinden bağımsız bir şekilde ele alınamaz. Devimci Yol hareketinin anti-faşist ve kadın anlayışında varolan sağ perspektif ve çalışma tarzı, hareketin bir parçası olan D. K. D'ye de yansımıştır. Devrimci harekette kadınların yerinin ne olması gerektiğinin doğru olarak saptanamaması, kadın sempatizanların kadro çalışmasının dışında tutulmaları, hareketteki kadın arkadaşlara çalışma sahası olarak salt kilte ilişkilerini geliştirme görevinin gösterilmesi giderek D.K.D.'nin yalnızca kadınların kitleleri örgütlendirilmesini sağlayacak bir yapı olarak gösterilmesini gündeme getirmiştir. Kadro çalışması yeterince yapılamamıştır. Buna harekette çalışan kadın arkadaşların siyasi tecrübesizlikleride eklenince D. K. D hareket içinde yer alması gereken konumu bile alamamıştır.

Önemle belirtilmesi gerekirki partileşme süreci olarak tespit edilen bu dönemde genel hareketin anlayış bütünlüğü içerisinde Demokratik Kitle Örgütlerinin işleyişinin ve görevlerinin iyi tespit edilmesi ve yapılacak her çalışmada bu sürece hizmet edebilmenin ön koşulu olarak belirlenmesi zorunludur. Bugün D. K. D. 'nin hareketimiz içerisindeki yerini ve görevlerini bu perspektifle ele almak gereklidir. D. K. D. ne yalnızca kitle, ne de yalnızca bir kadro örgütüdür. Amacımız yalnızca geniş yığınları demokratik talepler ve ağırlıkla kadınlarımızın sorunları doğrultusunda çatımızı altında toparlamak değildir. Partileşme sürecinin yaşayan ve iktidar alternatifi olma yolunda sağlam adımlar atmaya çalışan bir siyasi hareket bünyesinde Devrimci Kadın Derneği olarak somut ve politik hedefler gösteren eylemler etrafında kitlelerle organik bağlar kurmayı, kitleleri aktif olarak mücadele içerisine çekmeyi ve bu potansiyeli kadro alış verişi ile kalıcı hale getirmeyi amaçlıyoruz. Yapacağımız çalışmalarımızda hareket noktamızın kriteri, partileşme sürecine hizmet etmektir.

Page 99: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Faşizmin saldırılarının kitlesel katliamlara dönüştüğü ülkemizde, evlat acısı ve can güvenliği sorununun faşizimle olan bğlantısını görebilmek, evlat acısına karşı can güvenliği için mücadeleyi faşizmin yok edilmesiyle bir devrim sorunu olarak kavramak, bunu halk yığınlarına anlatmak şu dönemde devrimci bir görev olarak ağır basmalıdır. Artık mücadeleyi, "Analar doğurur faşistler öldürür" diyerek sloganlar düzeyinde sürdürmenin "Evlat acısına son" diye bunu kimlerden talep ettiğimizi bile açıklamadan bağırmamızın anlamsızlığı ve yetersizliği yaşamda kanıtlanmıştır. Gün doğru devrimcí bir siyasi önderlik altında mücadeleye tüm gücümüzle katılmaya zorlamaktadır bizi.

Tüm bu somut koşullar karşısında doğru devrimci bir kavrayışla "Evlat acısı faşizmin yok edilince son bulacaktır" kampanyasını yürütüyoruz. Kitlelerle bağ kurmada bir araç olarak gördüğümüz bu kampanyadan amacımız politik hedef göstererek büyüğünden küçüğüne kitlelerin sorunu olan evlat acısı, can güvenliği sorununu, devrimci bir içerikle halka anlatabilmektir. Faşist terör ve katliamları teşhir ederek, kitlelerle bağ kurmak örgülenmek ve faşizmi alternatif bir devrimci örgütlülüğe kanalize etmektir. Şimdiye kadar çeşitli biçimlerde sürdürdüğümüz kampanya çalışmamızı bundan böylede devrimci, ilerici, anti-faşist kadınların desteğini alarak geliştireceğiz.

Kadınlar anti-faşisit mücadeledeDKD saflarında birleşmeli ve faşist cinayetlerin üzerine gitmelidir.

KURTULUŞUMUZ ORTAK, MÜCADELİMİZ BİRDİR

EVLAT ACISI FAŞİZİM YOK EDİLİNCE SON BULACAKTIR!

DEVRİMCİ KADINLAR DERNEĞİ

resim var

Bedri Karafakioğlu'nun cenazesi, İTC. Taşkışla binasından alınarak, Zincirlikuyu mezarlığına götürüldü. Onbinlerin katıldığı yürüyüş

Page 100: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

sırasında TİKP oportünistleri büyük çoğunluğu oluşturan DEV-GENÇ'in önünde yürümek istediler. (!) Yaratılmak istenen provakasyona gelmeyen devrimciler, kendilerine gereken dersi verdiler ve TİKP oportünistleri yürüyüşe en arkada devam ettiler.

TÜM-DER OLAĞAN ÜSTÜ KONGREYE GİDİYOR!

Oligarşinin emekçi kitleler üzerindeki sömürü, soygun ve baskı çarkı her geçen gün alabildiğine şiddetleniyor; Türkiye sol hareketi genel karekteristlik özelliği olan pasifizm, kitle kuyrukçuluğu ile oligarşiye soldan destek olmaktadır.

Hayatın önümüze koyduğu somut sorun ve çözümlemeleri devrimciler tarafından iyiden iyiye kavranıldığı ve doğru analizler yapıldığı bir dönemde revizyonizmin ve oportünizmin her çeşidi objektif gerçekler tarafından mahkum edilirken kendi sapmalarını ve çirkefliklerini devrimci harekete karşı çamur atma, küfür, demegoji ve spekülasyonlarla yürütmeye çalışan bu ortamın özelliği şu veya bu ölçülerde herkes tarafından bilinmektedir.

Hiç şüphe yokki memur hareketinin sendikal örgütlenmesi TÜM-DER, Türkiye sol hareketinin bu durumundan etkilenmektedir. Kendilerini memurların temsilcileri olarak gören birçok kişi ve grupçuklar, görevlerini memurların çıkarlarını hakim sınıflar peşkeş çekilmeye çalışırken diğer tarftan işyeri ve işkolu dernekleri ve memur hareketinin birliği ve bütünlüğünü kendi kariyerist siyasi emellerine alet etmeye çalışmaktadır. Diğer yandan hertürlü maddeye yapılan zamlar sırtımıza bir balyoz gibi inmekte bunlar yetmiyormuş gibi kimin nerede ve nezaman faşist bir kurşuna hedef olacağı belli değil. Kendilerini yıllarca devletle özdeş gören memurlardaki yanlış eğilim ve sağ düşünecede bunlara eklenince ülkemizdeki 1. 200. 000'i aşkın memurun durumu ortadadır,.

Ülkemiz yeraltı, yerüstü zenginlikleriyle ekonomisi, politikası, sanat ve kültürü ile hergeçen gün iyiden iyiye emperyalistlere peşkeş çektirilen hazinemiz IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların emrine verilip 70 sente muhtaç duruma sokulmaktadır. Oligarşinin reformist

Page 101: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

görünümlü ve kendisini halktan yana hükümet diye lanse etmeye çalışan CHP hükümeti bir taraftan emperyalistlere olan uşaklığını yerine getirirken bir taraftanda ekonomik tedbirlerle toplumsal anlaşma ve yapmış olduğu devalüasyonlarla tüm bunların faturasını biz memurlara, işçilere, öğretmenlere ve dar gelirlilere yüklemektedir. Seçim meydanlarında "halk için çalışacaklarının" avaz avaz bağıranlar hükümet programlarında biz memurlara sendika kurma hakkını vaadedenlerin ne kadar halktan yana oldukları ve memurlar için çalıştıkları ortada.

TÜM- DER İst. şubesinde olayları incelemek zorundayız. Bir yıl öncesi Devrimci Memurlar Grubu ismi altında yıllık süre içindeki çalışma anlayışı; genel merkez yönetici kliği düzen partilerine bel bağlarken TÜM-DER İst. şube yönetimi onların rotası doğrultusundan öteye gidemedi. Devrimci Memur Hareketinin geçmiş deneylerden çıkardığı programı hayata geçiremeyen ve ilkelerini ihlal eden (Seçim yoluyla oluşan büroların çalıştırılmaması) Örgütümüze diğer D. K. Ö. güç ve eylem birliğine sokamayanlar devlet dairelerinde memur arkadaşlarımız kıyım ve sürgün edilirken, faşistler tarafından dövülüp tehdit edilen ... afişlemede yaralanan arkadaşlara sahip çıkamayanlar, kontrol kulelerinde hizip örgütlemek için mücadelemizi yönlendirmeye çalışanlar, tabandan gelen önerilere kulak vermeyen "biz biliriz" ukalalığında ısrar edenler elbette bizim yöneticimiz olamaz.

Tüm bunların yanında memur kitlesi örgütünden soğutulmuş hiç bir memurun özlük ve sicil sorunu çözümlenmemiştir. Üyelerin aidatları alınamamış tabandan gelen öneriler 3-5 kişinin engellemeleriyle hayata geçmemiş 15 günde bir çıkan İst. Şube yayın organımız çıkartılmamıştır. Bölgelerde üye arkadaşlarımızın yaptığı eğitim ve kültürel faaliyetler iptal edilmiş, kitaplık kapatılmıştır. Giderek dernek lokalimizin, kapısına kilit vurulacak düzeye getirmişlerdir.

TÜM-DER'in gerçek bir memur örgütü olma yolundaki çalışmalarını kendi dar grupçu ve hizipçi anlayışlarına alet edenlere karşı örgütümüzün eğitim, örgütlenme, tiyatro , özlük ve kitaplık bürolarındaki görevli memur arkadaşlar, bu anlayışa karşı çıkarak görevlerinden ayrılmışlardır.

Bizler örgütümüzün başına çöreklenen bu asalak ve aciz yönetimi alaşağı etmek, TÜM-DER'i gerçek bir memur örgütü yapmak ve ona sağlıklı bir işlerlik kazandırmak, oloğan üstü kongre yapmak için imza kampanyası başlattık.

Devrimci memur hareketinin önüne çıkan olağan üstü kongre çalışmaları TÜM-DER tabanındaki, ilerici, demokrat, devrimci ve yurtsever memurların bilinçli çabalarıyla desteklenmiş ve 1371 (olağanüstü kongre için gerekli imza 1150'dir) imza ile TÜM-DER

Page 102: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

yönetiminin hertürlü engellemelerine rağmen suratlarına bir şamar gibi inmiştir.

Devrimci Memur Hareketi kendi önündeki en büyük engel olan bu hizipçi anlayışı yıkarak grevli toplu sözleşmeli sendikalı mücadelemizdeki oligarşinin her türlü engelini aşarak devrimci mücadelede gerçek yerini alacaktır.

ÖRGÜTÜ ÖRGÜT YAPAN ONUN EYLEMİNİN MUHTEVASIDIR!

YAŞASIN GREVLİ, TOPLU SÖZLEŞMELİ SENDİKAL MÜCADELEMİZ! İST. TÜM-DER'DE TASFİYECİ YÖNETİMİ ALAŞAĞI EDECEĞİZ.

KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ!

DEVRİMCİ MEMUR HAREKETİ

TÖB-DER 21 EKİM TOPLANTISI ve Devrimci Yol'un oportünist hırçınlığı

21 Ekim 1978 Cumartesi günü Gültekin Caferoğlu'nun çağrısı üzerine Ankara ileri Düğün Salonu'nda TÖB-DER şube başkanları ve grup temsilcileri toplantısı (Birlik Dayanışma ve Demokrasi için Birlik dışında) gerçekleştirildi. Toplantı özü itibariyle TÖB-DER'in içinde bulunduğu son durumu değerlendirme ve çözüm yolları aramak ismi altında yapılacaktı. Gazioğlu çağrısında bunu belirtiyordu.

Toplantı saat 10.00 sıralarında bazı şube başkaları ve grup temsilicilerinin katılımıyla başladı. Toplantıyı yürütmek üzere daha öcneden hazırlanmış bir önerge verilerek İzmit şube başkanının başkanlığında bir divan oluşturuldu. Divanın bu şekilde oluşturulması toplantının daha baştan anti-demokratik uygulamalara sahne olacağını kanıtladı.

Page 103: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Gazioğlunun açış konuşmasıyla toplantının niçin yapıldığı ortaya çıktı! A.TÖB-DER ekonomik kriz içindedir. Üye aydatlarını zamanında Gazioğlu veya yönetimden birinin adı yazılarak TÖB-DER adına gönderilmesi -isim yazılarak gönderilmesi isteniyor çünkü genel merkez adına gönderilirse Birlik Dayanışmanın eline geçiyormuş. -B- ve Birlik Dayanışmaya karşı aktif tavır almak.

Gelişmelerin seyrinde Devrimci Öğretmenin divan başkanı sözde demokratik görünmek için konuşmak isteyen şube ve grup temsilcilerinin ismini anons etti. Bu arada D.Ö.H. bir sözcüsünün ismi yazdırıldığı halde hasır altı etmeyine ihmal etmedi. Bu D. Öğretmenin TÖB-DER içindeki görüşün temsilcilerine saldırı için bilinçli olarak hazırladığı bir tezgahtı. 21 şube başkanı Avukat Halit Çelenk ve 8 grup sözcüsünün konuşmalarından sonra D.Ö.H. adına konuşmacı arkadaşımızın ismi anons edildi. Konuşmacı arkadaşımız mikrofonun bulunduğu yere yaklaşırken TÖB-DER'in genel sekreter yardımcısı ibrahim Sevimli'nin oturduğu masadan ve D. Yolcular'ın olduğu bazı yerlerden sataşmalar başladı. "Sen kimsin, grubun ne, biz seni tanımıyoruz... vs." Arkadaşımız bu sataşmalara aldırmadan mikrofonu eline aldığında Divan Başkanı "bir önerge ver" önce onu konuşalım diyerek konuşmacı arkadaşımızın daha konuşma başlamadan engelledi. Divan Başkanı ve Devrimci Öğretmenden diğer bir çok kişiler arkadaşımızı yakından tanırlar. Ancak "seni tanımıyoruz, öğretmen değilmişsin, kimliğini çıkart" gibi sataşmalara gerek duydular. Oysa o ana kadar kimseye kimlik sorulmamıştı.

Mesele kimlik değildi. Çünkü arkadaşımız üzerinde kimliğinin olmadığını daha salona girerken söylemiş ve görevlilerce içeri alınmıştı. Arkadaşımız, "mademki siz tanıyorsunz, tanıyanları çağıralım." Diyince divan başkanı "sırada konuşacak adamlar var. Dışarışı akşam oldu, sizinle uğraşamayız" diyerek , devrimci görüşlerin açıklanmasına karşı her türlü engellemeye başvuruyor, salonda önceden yalnız bu iş için yerleştirilmiş D. Yolcu militanlar! Tarafından destek görüyordu.

Konuşmacı arkadaşımı "madem ki mesle kimlik öyleyse grup adına kimliği olan bir arkadaş konuşsun" deyince de "olmaz öyle şey, oturturun, başkan devam et" gibi sözler D.Öğretmenin genel merkez ve şube yönetimlerindeki kişilerinde işitiliyordu. O durumda Gültekin Gazioğluna müdahale etmesi için başvurduğumuzda "ben ne yapayım" deyip D.Öğretmenin bir maşası olduğunu açıkça ortaya koydu. Zaten yalnız başkan olmanın kariyeri için her sahtekarlığa başvuran Gazioğlun'dan fazla birşey beklenemez.

Bu gelişmelerin devamında kitleye mikrofonsuz- çünkü mikrofona el koydular- D.Öğretmenin siyasi gerçekleri açıklayacağımızı, bir takım meselelere değineceğimizi bildiğini ve kof yapılanması gereği konuşmamızı engellediğini açıkladık. Zira engel çıkaran yalnız D.

Page 104: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Öğretmendi. Bu engelli toplantıya getirdikleri (...) destekleyerek konuşmacı arkadaşa ve diğer arkadaşlara laf atmalarla acizliklerini sergiliyorladı.

- Ve Devrimci Öğretmenin engell tezgahını yine kendi adamı olan Ankara TÖB-DER şube başkanı Seyfettin Bican "elbette konuşturmayacağız, daha dün ayrıldılar, bugün grup kurdular. Biz onları siyaset olarak tanımıyoruz" diyerek açıktan açığa açıklıyordu. (X)

Seyfettin Bican'ın konuşması, İbrahim Sevimli'nin konuşmacı arkadaşımıza "git lan, fazla konuşma" gibi provokatif saldırılarını içeren D. Öğretmenin bu engellemesi neden? Ilginçtir TİKP, Halkçı Eğilimciler gibi TÖB-DER'i burjuvaziye teslim edebilecek siyasetçilerin konuşmalarına itiraz etmeyenler Devrimci Sol'un konuşma hakkına kudurmuşçasına saldırıyorlardı. Ve böylece Devrimci Sol'un kendi varlık şartları olduğunu bir daha ispatlıyorladı.

Biz örgüt anlayışı ve çalışma tarzımızda sol gruplara karşı değil, faşizme karış direniriz. Oysa D. Öğretmen bizim Birlik Dayanışmaya karşı bilenmemizi ister. D. Öğretmen siyasi gerçekleri açmamızı, örgütlenmelerinin kongreye adam kafalama temeline dayandığını ve ne sonucu gidildiğini devrimci bir tarzda açmamızı istemez. D. Öğretmen, devrimci öneriler sunmamızı istemez. Çünkü mevcut tabanın kaymasından korkar. Bu dar grupçu hizip yapılanmasından kaynaklanmaktadır. Ve D.öğretmenin bu taktikleri bize "Birlik ve Dayanışmanın" TÖB-DER'deki burjuva taktiklerini hatırlatmaktadır.

Ancak, ne Devrimci. Öğretmenin provokatif saldırıları nede oligarşinin oyunları TÖB-DER örgütsel bütünlüğünü bozmaya yetmeyecektir.

Devrimci görüşü her türlü engellemelere rağmen TÖB-DER'de hakim kılacağız ve devrimci harekette TÖB-DER yerini alacaktır.

KAHROLSUN HİZİP ÖRGÜTLENMESİ VE TASFİYECİLİKKAHROLSUN PROVOKASYON YAŞASIN ÖĞRETMENLERİN

DEVRİMCİ EYLEM BİRLİĞİD.Ö.H. (DEVRİMCİ

ÖĞRETMEN HAREKETİ)(X) Diğer sol grupların, D.Ö.H. sözcüsünün konuşmasını istediği halde, yalnız D.Ö grubu, hareketimize karşı fanatik bir hırsın (...) olarak konuşmamızı istemiyordu.

MALATYA DEV-GENÇKURULDU.

Page 105: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Gün geçtikçe anti-faşist mücadelenin ileri boyutlara yükseldiği Malatya'da, devrimci örgütlenme de giderek güçlenmektedir.

Malatya gençliğinin devrimci mücadelesinin içinden doğan, Malatya Dev-Genç'in kurulması, anti-faşist mücadeleyi daha örgütlü boyutlara yükseltecektir.

Malatya DEV-GENÇ ve Paşaköşkü Kültür Derneği, Devrimci Sol hareketinin siyasal çizgisinde, DGF (DEV-GENÇ)'i desteklemektedir.

Mücadelemiz bundan sonra daha kararlı sürecektir.

Kahrolsun Faşizm, Yaşasın mücadelemiz. DEV-GENÇ'İ yaşatacağız.

Malatya DEV-GENÇPaşk-Der

YÜKSEL YOLDAŞ YAŞIYOR.

Yüksel yoldaş,Faşistler tarafından katledildi. Öldürüldüğü anda bile, en ön safta

faşistlere karşı mücadele ediyordu. O, son ayrışmada da devrimci saflarda yerini alan kararlı bir

militandı. Kabataş Akşam Ticaret Lisesinde okuyan Yüksel Yoldaş, okul

sorumlusu idi ve LİSDEV-GENÇ'te çalışmalara etkin olarak katılıyordu. Öldürüldüğü bölgede de anti-faşist mücadelede görevlerini yerine

getiren, sürekli olarak kendini yenileyen YÜKSEL Yoldaşın ölümü devrimci saflarda üzüntü yarattı. Cenazesinin kaldırılması bile, oligarşi tarafından engellendi. Bunun üzerine devrimciler, kalabalık gruplar halinde Şişli ve Taksim'de yürüyüşler yaptılar.

YÜKSEL YOLDAŞ öldürüldü ama mücadelesi yaşıyor. O'nun kanı yolumuzu aydınlatıyor. Ve daha bir hınçlı, daha bir kararlı haykırıyoruz.

O!. . . ne öndeNe arkadaAramızdaSıramızdaydı

Anti-Oligarşik Mücadelede Şehit Düştü Anısı mücadelemize ışık tutacak.

Page 106: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

DEVRİMCİ SOLLiseli DEV-GENÇ

........................................................................................

SAMSUN'DA ANTİ-FAŞİST MÜCADELE YÜKSELİYOR.

1959. . . FEHİME ÖZTÜRK

Samsun da Devrimci Gençlik Hareketinin 19 Mayıs Lisesi'ndeki ilk sempatizanlarındandı. Gelişen hareket sonucu dernekleşme sorunu gündeme gelince bu çalışmalarda aktif olarak görev aldı. O zaman derneğin adı Samsun Kültür ve Dayanışma Derneği idi. (SSDD). Daha sonraları Samsun Devrimci İşçi Köylü Gençlik Derneği (Samsun DEV-GENÇ) oldu. Her saatini devrimci mücadeleye adamış, yiğit bir arkadaşımızdı. Hareketimiz içinde ortaya çıkan durumda Ankara hizbine karşı tavır alan, bir kaç kız arkadaştan biri idi. Eğitim Enstitüsünde mücadelesini sürdürürken hastalığı nüksetti.

Cenazesi Devrimci Sol, Devrimci Yol, KSD'nin katılımıyla kaldırıldı. Geniş bir anti-faşist kitlenin katılımıyla Alaçam ilçesinde toprağa verildi. Kısa yaşamında kararlı bir şekilde mücadele etti. Anısını mücadelemizde yaşatacağız.

SAMSUN DEV-GENÇ

(resim var) 1959-. . . FEHİME ÖZTÜRK

Anti-faşist mücadelenin alabildiğine yükselmesi gereken ülkemizin koşullarında bugüne kadar olduğu gibi başından sonra da, geçmişin ideolojisinde ve pratiğinde kendini bulan hareketimiz, yeni boyutlara ulaşmakta, yerini almaktadır.

Geçmiş dönemlerde, Devrimci Yol dergisinin yanlış mücadele ve örgütlenme anlayışına karşı çok duyarlı olmamıza (zaman zaman eleştiri götürmemize) rağmen, hareket içinde mücadelemizi sürdürdük.

Page 107: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Hareketimiz içinde bulunduğu ayrışma sürecinde, derneğimiz oligarşi tarafından gerekçesiz olarak kapatılmasından dolayı, çalışmalarımız olması gerekenden daha düşük seviyede kaldı. Ancak yine de gücümüz oranında anti-faşist mücadelede gerekeni yapmaya çalıştık.

Derneğimizin açıldığı şu günlerde, siyasi bir eğitim kampanyasıyla birlikte ideolojik seviyenin yükseltilmesi için gerekli çalışmaları yapmak durumundayız. Ayrıca anti-faşist mücadeleden üzerimize düşenlerin Devrimci Sol'un sunduğu perspektifle yerine getirmeye çalışacağız.

SAMSUN'DA FAŞİST YUVALARI DEVRİMCİ ŞİDDETLE DAĞITACAĞIZ.

SAMSUN DEV-GENÇ

.............................................

(resimli)

FİKRET KARA

(1957-

Kanı Yerde Kalmayacak

Kahrolsun FaşizmYaşasın Mücadelemiz

DEV-GENÇ DEVRİMCİ SOL

ANKARA B.EVLERDE 7YURTSEVER KATLEDİLDİ.

Page 108: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Faşist katiller, LATİF CAN, EFRAİM EZGİN ve HÜRCAN GÜRSES'i ellerini arkadan bağlayıp, ağızlarına kurşun sıkarak, O. NURİ UZUNNAR'ı boğarak, FARUK ERSAN ile SALİH GEVENCİ'yi de kaçırarak vahşice öldürmüşler, evde kurşunladıkları SERDAR ALPER'ler ağır yaralı olarak kurtulduktan bir hafta sonra kurtulamayarak ölmüştür.

Faşistler bir kez daha savaşın kurallarını yerine getirmeyeceklerini, faşist terörü acımasızca sürdüreceklerini gösterdiler.

Günümüzde bu boyutlara ulaşan faşist terör, pek çok mücadele kaçkınının yaptığı ve söylediği gibi, bildiri dağıtarak, afişleme yaparak, basın açıklamaları vererek ve diğer barışçıl metodlarla yok edilebilir mi? Elbette HAYIR.

Faşizm ancak onun anladığı dilden cevap vererek yok edilebilir. Çünkü maddi bir kuvvet ancak başka bir maddi kuvvetle yenilebilir. Ve devrimciler bunun bilincindedirler. Onun için de savaşın gereklerini yerine getireceklerdir. Bunda kararlıdırlar.

Faşist teröre karşı örgütlülüklerimiz oranında savaşmak gerekir. Ve faşist terör ancak DEVRİMCİ ŞİDDETLE yerle bir edílebilir.

KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ.

Ülkemizde gelişen sınıflar mücadelesine paralel olarak faşizmin resmi ve sivil güçlerinin saldırı ve katliamları gün geçtikçe yoğunlaşıyor, artıyor. MHP'li faşistlerin giriştikleri katliamlardan biri de bölgemiz Ankara da geçenlerde 7 yurtseverin öldürülmesi olayıyla yaşadık. Faşistler, oligarşinin, halkın devrimci mücadelesini engellemek, geniş yığınları pasifize etmek, böylece halkla-oligarşi arasındaki suni dengeyi sağlamlaştırması politikasına hizmet etmektedirler. Bu amacla ADMMA, TEPECİK, BALGAT son olarak da Bahçelievler'de kitle katliamlarına girişmektedirler. Faşist katliamları engellemek, caydırmak, halk güçlerini korumak için devrimciler halktan yana şiddeti yani DEVRİMCİ ŞİDDETİ kullanmalıdırlar. Bu devrimci ilkeyi yerine getirmedikçe, devrimci şiddeti faşizmin teşhiri çalışmasıyla birleştirmedikçe, faşist katliamların önüne geçilmez. Bu hayatın bize öğrettiği gerçek bir derstir. TİP üyesi 7 yurtseverin cenazesine biz de DEVRİMCİ SOL olarak katıldık. Mitingde D. Yolcular her zamanki provakatif tavırlarını bir kez daha gösterdiler. Ve yazılarımızı silmek istediler. Buna devrimci tavır içinde engel olduk. "Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş", "Faşist Terörü DEVRİMCİ ŞİDDET'le Susturacağız", "Önderimiz Çayan, Savaşa Devam." sloganlarıyla yürüyüşe devam ettik. Miting sonunda DEVRİMCİ SOL olarak and içerek dağıldık. Devrimci Yol

Page 109: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

oportünistleri bizim yazılarımızı silerek, küfür ve tehditlerde bulunarak kendi siyasi çöküşleriniengelleyemeyeceklerdir. D. Yol hareketi içindeyken bize sol içindeki çelişkileri ideolojik mücadeleyle giderileceğini belirtenler, şimdi bu devrimci ilkeyi unutmuş görünmektedirler. Her şeye rağmen tavrımız devrimci tavır olacaktır.

KAHROLSUN PROVAKOSYON

YOLUMUZ ÇAYANLARIN YOLUDUR!

Tekirdağ, Çanakkale, Eskişehir, Bursa, Bolu, Manisa, İzmir, Uşak'ta DEVRİMCİMÜCADELEYÜKSELİYORYÜKSELTİLECEK . .

Devrimci Yol hareketinde, tasfiyeci ve devrimci çizgi arasındaki ayrışmadan sonra: Türkiye'nin bütün bölgelerinde olduğu gibi, Marmara ve Ege bölgesinde de, D.Y. oportünizmine karşı, ideolojik mücadele geliştirildi. Yapılan toplantı ve seminerlerde DY'nin oportünist dünya anlayışı teşhir edildi. Devrimci Yol'un bağnaz, iflah olmaz, tasfiyeci, oportünistleri ise, her yerde, provakatif ve lümpence tavırlar geliştirmekle, gerçek yüzlerini sergilediler.

Şimdi, Marmara ve Ege bölgelerinde, faşizme karşı devrimci mücadeleyi, devrimci bir kadro perspektifi temelinde, yükseltmek, oportünizmin her çeşidinin panzehiridir.

FAŞİZME KARŞI DEVRİMCİ KAVGA YÜKSELTİLMELİDİR.

YOLUMUZ ÇAYANLARIN YOLUDUR.

Page 110: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

ÇAL'DA DEVRİMCİ MÜCADELE VE TASFİYECİLER !

Çal'da devrimci görüşler doğrultusunda çalışana hizipler, tasfiyeci hizipçilerin çeşitli engellemeleri ile karşılaşıyoruz. Ama başlıca sorunumuz onlar olmadığı için, daha çok faşizme karşı tutarlı mücadele vermek için uğraşıyoruz.

Baş çelişki olarak bizleri seçen tasfiyeciler ise tüm (Devrimci Sol) (Dev-Genç) sloganlarımızı karalıyorlar, sloganlarımızın altına (Akıncı) kelimelerini ekliyorlar. Ve böylece anti-faşist mücadele verdiklerini devrimcileri mahkum ettiklerini(!) tecrit edeceklerini sanıyorlar. Ve akıllarınca bir kavga ortamı yaratacaklarını sanıyorlar.

Bizlerse, bu tür oyunlara gelmeyeceğiz ve çelişkilerimizi devrimci yöntemlerle çözmek için sonuna dek çaba sarfedeceğiz. Şu anda en önemli sorunumuzun anti-faşist mücadelenin ivmesini yükseltmek olduğunun bilincindeyiz. Çalışmalarımızı bu doğrultudasürdürüyoruz.

Kahrolsun Faşizm, Yaşasın mücadelemiz.

DEV-GENÇ'i YAŞATACAĞIZ.

Denizli-ÇAL'dan Dev-Genç Sempatizanları.

·1- Elazığ'daki yüksek okul ve fakülteleri kazanan devrimci

arkadaşların, Elazığ Fevzi Çakmak mahallesindeki DEV-GENÇ'e gelmeleri gerekmektedir.

·2- Dev-Genç sayı 1'de sayfa 8'de "anlayışlarıyla hareket

etmelidir" cümlesini "etmemelidir" şeklinde düzeltiriz.

Page 111: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

KUMANDAN CHE YAŞIYOR.

Ernesto "Che" Guevera, 14 haziran 1928'de Arjintin'in Rosairo kentinde doğdu. Tıp tahsili yaptı. Latin Amerika ülkelerinin çoğunu dolaştı. Peru ve Guetemela'da devrimci fikirlerle tanıştı. Daha sonra, Fidel Castro'nun arkadaşlarıyla tanışarak Meksika'ya gittik. Fidel Meksika'da, Küba'ya yapılacak çıkartmanın hazırlıklarını yapıyordu. Fidel ve arkadaşları "Granma" adlı yatla Küba'ya doğru yola çıktıklarında, aralarında Che'de vardı. Küba sahillerine çıktıklarında karşı-devrim güçlerinin saldırısıyla karşılaştılar. 82 savaşçıdan sadece 10 kişi kaldı. Che artık bir doktar değil, bir gerillaydı. Che Küba halk savaşına katılmasını şöyle dile getirir: “Bu kadar saf bir iddeal uğruna yabancı kıyılarda ölmeye değer. " E. Che Guevera, 1958 yılında zafere ulaşan Küba halk savaşının yılmaz bir gerilla önderi olarak, Binbaşı ünvanıyla savaştı. Devrimden sonra, Küba'nın sosyalizmi inşaasında çalıştı. Çeşitli bakanlıklarda görev aldı. 1965 Eylülünde, Küba için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiğini söyleyerek Küba'dan ayrıldı. Latin Amerikan'ın diğer bir ülkesi olan Bolivya'da gerilla savaşını örgütledi. Küba devrimi için ön gördüğü strateji ve taktikleri Bolivya'da hayata geçirmeye çalıştı. Fakat subjektif koşulların elverişsizliği yüzünden (özellikle köylü kitlesinde gereken desteği görememesi) yenildi. 7 ekim 1967 günü pusuya düşürüldü, 8 ekim sabahı yaralı olarak ele gçerildi ve 9 ekim 1962'de bir çavuş tarafından öldürüldü. Gömüldükten bir kaç gün sonra, parmaklarının alınıp saklanması için vücudu parçalandı, daha sonra da yakıldı. Fakat hiçbir güç onun fikirlerini yok edemedi, devrimci mücadelesinin yaşatılmasını engelleyemedi. Ve Che Guevera dünya halkları arasında efsaneleşti.

CHE GUEVERA'NIN DÜNYA DEVRİMCİ MÜCADELESİNE KAZANDIRDIĞI TEORİ VE PRATİK

Che Guevera'nın Küba devrimi deneyinden çıkardığı teori, yalnız Küba ve Latin Amerika'ya değil tüm ezilen dünya halklarına yol gösterir niteliktedir. Che'nin ortaya serdiği teori, bizzat yaşanan hayatın ürünüdür. Fakat, bir farkladırki, yaşanan olayların teorisi oluşturulmuş, içeriği ortaya konmuş ve genelleştirilmiştir. Ezilen halkların kurtuluş yolunun gerilla savaşında olduğunu gösteren eserleri "Gerilla Savaşı", "Gerilla Savaşı Ve Bir Yöntem" kendi deyişiyle gerilla savaşının bütün deneylerinin toplandığı eserlerdir. Küba devriminden sonra, sosyalizmin inşaası Küba devriminin nitelği ve uluslararası niteliği üzerine

Page 112: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

düşünceleri, ülkemizde "Siyasal Yazılar" diye bilinen kitapta toplanmıştır. Özellikle "Küba: Ayrı bir olay mı, yoksa emperyalizme karşı savaşın öncüsü mü?” (1961) ve "Latin Amerika Devriminin taktik ve stratejisi" (1962 adlı yazıları günümüz dünyasında, devrimin izleyeceği yolu gösteren bir muhtevaya sahiptir. Bolivya'da savaş içindeyken yazdığı eser “iki. . . üç. . . daha fazla Vietnam yaratalım. . . " uluslararası değerde bir yazı olmasına karşın, dünya halklarına iletilen bir slogandır.

Şühpesizdirki Küba devriminden çıkardığı sonuçlar yalnız, Latin Amerika için değil, tüm geri bıraktırılmış ülkeler için geçerlilik taşımaktadır. Emperyalizmin üçüncü bunalım döneminde, halk savaşının genel rotasını belirlemektedir. En önemli yan, gerilla savaşıyla zaferin kazınılabileceği (en son aşama düzenli ordular savaşıdır) ve ülkede olgunlaşmış sürekli milli krizin beklenemeyeceği, bizzat savaşın bu koşulları olgunlaştıracağı düşüncesidir. Tabi ki, mekanik bir şekilde kavranıp, devrimin maddi koşulları olgunlaşmamış da olsa var olması, halkın asgari desteği gibi noktalar hasır altı edilmemelidir.

Che, Küba devriminin bir takım ayıredici özellikleri olduğunu-ki bu her devrim için geçerlidir- fakat Küba'nın izlediği yol bütün sömürgeler için geçerli olduğunu söyler. Che şöyle der: "Ayırıcı faktörleri Küba devrimine özel bazı nitelikler kazandırdığını kabul ediyoruz. Her devrimin bu tür ayıredici faktörleri içerdiği su götürmez bir gerçektir. Ancak bütün devrimlerin toplumların uymamazlık edemeyeceği bazı temel kanunlara uydukları da aynı derecede tartışılmaz bir gerçektir. "

Che'nin emperyalizmin 3. bunalım dönem ve yeni-sömürgecilik üzerine tezleri ve bunun üzerine oturttuğu strateji ve taktikler, dünyamızda her gün gelişen devrimci mücadele tarafından doğrulanmaktadır. Che, şüphesiz ki, çağımızın dışına çıkmamıştır: fakat, günümüze özü bir takım değişik nitelikleri ve buna uygun çizgiyi ortaya koymuştur. Bu açıdan emperyalizmin 3. bunalım döneminde Che'nin devrimci düşüncesinin önemi büyüktür.

Dünya halkalarının bugün verdiği devrimci mücadele Che'nin devrimci düşüncesini yaşatmaktadır. Özellikle, Afrika ve Latin Amerika'daki devrimci kurtuluş savaşları Che'nin şu sloganında canlanmaktadır. "iki. . . üç. . . daha fazla Vietnam yaratalım." Biz Türkiyeli devrimciler olarak Che'nin düşüncesini hayata uygulyan ve Türkiye koşullarında zenginleştirilen Mahir Çayın'ın düşüncelerini daha bir kararlılık, yürekli ve kavga şevkiyle hayata uygularsak, bu sloganı canlandırmış oluruz.

Che, dünya halklarının devrimci mücadelesinde efsaneleşmiştir.

Page 113: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

MAO. ÇE.TUNG

Çin devrimine, ezilen ve sömürülen halkların mücadelelerine büyük katkıları olan MAO ZEDUNG 1893 yılında Hunnan'da doğdu. 1911'de Sun Yat Sen önderliğindeki yenilgiyle sonuçlanan burjuva demokratik devrimine katıldı. Yenilgiye uğrayan bu hareketten sonra Mayıs 1919'da O'nu öğrenci hareketlerinin bir örgütçüsü olarak görürüz. Bu hareket Çin'deki mücadelenin başlangıcı sayılır. 1935'de Ç. K. P. başkanlığına getirilen Mao 1949'da kurulan ÇİN HALK CUMHURİYETİ'NİN başkanlığına getirildi.

ÇKP'nin yönettiği Çin devrimi, kırsal alanlardan şehirlerin kuşatılması ve sonunda zaptedilmesiyle zafere ulaştı. Ve ÇKP'nin önderliğindeki direniş savaşı ve devrimci iç savaşları kapsayarak 22 yıl süren HALK SAVAŞI proleteryanın yönettiği en uzun karmaşık ve deneyce en zengin halk savaşıdır.

Mao Zedung'un halk savaş teorisi, sadece bir halk savaşına girişmeye cesaret etme sorununa değil aynı zamanda bu savaşın nasıl yürütüleceği sorununa da çözüm getiren bir teoridir. Ve Mao'nun büyük değeri, Marksizm, Leninizmin evrensel gerçeğiyle Çin devriminin somut uygulamasını kaynaştırabilmesinde ve Çin halkının mücadelesi sırasında edinilen deneyleri genelleştirerek ve özetleyerek Marksizm, Leninizmi zenginleştirmiş ve geliştirmiş olmasıdır.

Mao Zedung aynı zamanda savaşı kurallara göre yönetmekle mahir olan bir devlet adamı ve bilgindir. Strateji ve taktikleriyle en zor koşullar altında halk savaşını başarıya ulaştırarak Çin halkına önderlik etmiştir.

Kısacası Mao, dünya devrimci hareketine büyük katkılarda bulunmuş bir önderdi. Son tezlerine katılmamakla beraber "Sosyal emperyalizm ve 3. dünya teorisi çelişki sorunu, yeni demokratik devrim, proleter kültür devrimi ve özellikle HALK SAVAŞI teorisiyle dünya devrimcilerinin ve bizlerin bilincinde ve mücadelelerinde yaşayacaktır.

"Son tahlilde sorun emperyalistlerin ve uşaklarının silahlı saldırılarına ve baskılarına karşı: kısasa kısas savaşıp savaşmama, bir halk savaşına girişmeye ve devrim yapmaya cesaret edip etmeme sorunu olarak ortaya çıkar. Bu gerçek devrimcileri ve Marksist-Leninistleri başkalarından ayırt eden en şaşmaz mihen taşıdır.

HO Şİ MİNH

Page 114: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

1890-2 Eylül 1969HER ZAMANHER ZAMAN

BİZİM DAĞLARIMIZBİZİM NEHİRLERİMİZBİZİM İNSANLARIMIZ VAROLOCAK. . . AMERİKAN İSTİLACILARI YENİLECEK YENİ BAŞTAN KURACAĞIZ ÜLKEMİZİBİN DEFA GÜZEL

Ho Şi Minh vasiyetnamesinden

Ezilen dünya halklarının, emperyalizme verdiği bağımsızlık ve özgürlük kavgasında büyük bir yeri olan, Ho Şi Minh 1890 yılında Nghan ilinin Kimlien köyünde yoksul bir ailenin oğlu olarak doğdu.

1. emperyalist paylaşım savaşı çıktığı zaman, Ho Şi Minh İngiltere'deydi. Vietnamlı yurtsever devrimcilerle ilişki kurmak için Fransa'ya gitti. Paris'teki Marksistlerle ilişki kurdu. Fransız Sosyalist Partisi'ne katıldı. Daha sonra, Fransız Komünist Partisi kurucu üyeleri arasında yer aldı.

1924'de Moskova'da yapılan Komünist Enternasyonal'in kongresine katılan Ho, daha sonra Çin'e giderek (Vietnam Devrimci Gençlik Birliği) ve ( Ezilen Asya Halkları Birliği) adlarındaki örgütleri kurdu. Bir devrimcinin el kitabı niteliğindeki Devrimin Yolu adlı eserini bu dönemde yazdı.

1941'de Vietnam'a dönen Ho Chi Minh kendi başkanlığında Parti Merkez Komitesi'nin özel bir toplantısına katıldı. Toplantı sonunda "Vietnam'ın Bağımsızlığı İçin Birlik" yani Vietnam Cephesi kurulması için çağrı yapıldı. Toplantıda saptanan politika, Ağustos 1945'teki Ulusal Devrimi zafere taşıdı.

Bunu izleyen 22 yıl Vietnam halkına ve onun başkanı Ho'ya zor günler yaşattı. Emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi ve kuruluşunun bütün aşamalarında Başkan Ho Chi Minh halkın çabasının ve direnişinin önderi ve ruhu olarak kaldı.

Proleteryanın Devrimci büyük önderlerinden biri olan Ho Chi Minh'in halk savaşı teorisi ve pratiğiyle uluslararası proleterya hareketindeki devrimci tavrıyla çağımızın büyük Marksist-Leninistlerinden biridir.

Page 115: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Ho Chi Minh uluslararası proleterya hareketinin devrimci teorisi ve pratiğinde ezilen halkların bağımsızlık ve sosyalizm savaşında, ebediyen yaşayacaktır.

Ho Chi MinhYaşıyor

Bağımsızlıkve DemokrasiMücadelesindeDEV-GENÇ

SAYI: 3 TARİH:2O/1/1979 FİATI: 5 TL.

SIKIYÖNETİM HALKA

KARŞIDIR.

DEVRİMCİ GÖREV:TESLİMİYETÇİLİK DEĞİL, FAŞİST TERÖRE,YAYGARAYA KARŞIMÜCADELEYİ YÜKSELTMEKTİR.

DEV-GENÇ'in ÇAĞRISI

Bağımsızlık ve Demokrasi mücadelesinin düşmanı CHP, faşizmin vurucu gücü ordusunu da seferber ederek halkımızın mücadelesini boğmak için sıkıyönetim ilan etmiştir.

Page 116: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Maraş'ta 100'lerce insan katleden faşistleri yakalamayan CHP hükümeti suçu devrimcilere yıkmak çabasındadır. Bunun zemininide kendi kurultaylarında ve kamuoyunda oluşturmak istemektedirler.

10 binlerce kitleyi peşinden sürükleyen DEV-GENÇ gibi kitle örgütleri Ecevit için illegal örgütlerdir ve kapatılmalıdır.

Önümüzdeki günlerde belkide, bu yazı yayınlanma fırsatı bulamadan Ecevit'in "Demokratik" (!) sıkıyönetimi Dev-Genç'i kapatacaktır.

CHP ve egemen güçler bilsinler ki bugün halkın mücadelesini boğmak için hangi faşist yasa, tedbir ve önleme başvururlarsa vursunlar DEV-GENÇ TÜM MİLİTANLARI ve sempatizanlarıyla faşizme karşı mücadele etmesini bilecektir.

DEV-GENÇ'in Tüm militanları her türlü şartlar altında mücadele etmesini bilmeli ve ona uygun örgütlenmeler yaratmalıdır.

Bugün sıkıyönetim koşullarında DEV-GENÇ tüm okullarda ve gençlik alanlarında kitle bağlarını elinde tutacak, faşist terörü ve demogojiyi boşa çıkartacak, tüm yöntemleri kullanmalı ve yeni bir örgütlenmeye girilmelidir. Örgütlenmenin legal yanları süratle bugünün şartlarına uygun bir örgütlenme içerisine sokulmalıdır.

Tüm kuyrukçu geleneksel Sol'un dolaylı veya dolaysız sıkıyönetim şakşaçılığına karşı DEV-GENÇ MİLİTANLARI sıkıyönetimin halka karşı ilan edildiğini ve gidişin açık faşizme gittiğini bıkmadan halka anlatmalı ve bu doğrultuda mücadele etmelidir.

Bir yanda Sol'un bir takım şaşkınları sıkıyönetim gazabına uğramamak için bu dönemi sessiz sedasız atlatmak için tabanlarını ikna gayretinde iken bir yandan da sıkıyönetim demokratik olacak öte yandan başımı kaldırırsan sıkıyönetim balyozunu indirir korkusuyla sessizlik... Bugün Sol'da hakim olan budur.

DEV-GENÇ'in tavrı bu olamaz. Dev-Genç her şart altında sıkıyönetimin tüm haklarımızı gaspettiğini halktan gizleyemez. Ayrıca çok keskin bir takım gruplar kendilerini ne günlere saklıyorlar. Ne zaman mücadele edecekleri belirsiz. Yoksa nispi demokratik şartlarda çağırtkanlık, faşízm biraz balyozunu indirirse sessizlík, nispi demokratik şartların gelmesiyle yine çağırtkanlık gibi bir rota mı izliyor.

İşte solun icazetliği ve durumu. Ve biz tüm bunları gözönünde bulundurarak anlaşabildiğimiz herkesle, anlaştığımız noktada birlik olup, kendi özgücümüze güveni elden bırakmadan faşizme karşı, birlikte mücadele için çaba sarfetmeliyiz.

KAHROLSUN FAŞİZM,YAŞASIN MÜCADELEMİZ. DEV-GENÇ

Page 117: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

NOT: Sağ alt köşede bir resim var.

K. MARAŞ HALKI FAŞİZMİN İĞRENÇLİĞİNİ, VAHŞİLİĞİNİ, KUDURMUŞLUĞUNU BÜTÜN DEHŞETİYLE YAŞADI

Oligarşi, ekonomik ve siyasal bunalım içinde debelenip dururken, emperyalizme olan bağımlılığı giderek katmerleşiyor, halkın yoksulluğu artıyor, pahalılık hayatı çekilmez hale getiriyor. Ülkemizde siyasal yönetim ise faşizme, yani baskıya, şiddete, cebir ve tenkil politikalarına tekabul ediyor. CHP'nin "demokrasi"ci yaygarası bile, bu gerçek karşısında iflas etti.

Oligarşinin yönetemediği, faşistlerin saldırı, katliam ve terörle sindirme ve yıldırma politikasıyla da yansır. Faşist sivil örgütlenmeler, yıllardır bizzat CIA, MİT, Özel Savaş Dairesi tarafından yönlendirilerek cinayetler işliyorlar, katliamlar, işkenceler yapıyorlar. Sabotajiar düzenliyorlar. Ülkenin politik koşullarına göre cinayet odakları harekete geçiyor. "milliyetçilik", "barış" teraneleriyle tozu dumana katıyorlar. Aslında bütün liberallerin, devlet politikaçılarının "anarşi" dedikleri,"silahlı gençler", "terörcüler" dedikleri olguların arkasında göremedikleri şey sınıfların politikaları ve bu politikaların gereklerinin yerine getirilmesidir.

Terör, cinayet, katliam, tenkil, kısaca oligarşinin faşist politikası gereği ülkedeki devrimci mücadeleyi durdurmak, ekonomik sorunlara çözüm bulmak, çalışma hayatını disiplin altına almak, faşist yasaları meşrulaştırmak için, katliamlarının en korkunçunu, vahşicesini, kudurmuşçasına K. Maraş'ta uygulamaya soktu. Sıkıyönetimi meşrulaştırmak, gerekçesini hazırlamak için, açık faşist politikasını uygulamak için, K. Maraş katliamı, yoksul halkımıza bütün dehşetiyle yaşatıldı. Sonra Hürriyet, Tercüman gibi oligarşinin politik propagandacıları bas bas bağırdılar: "İç savaş, K. Maraş'ta iç savaş", "ülke iç savaşta" vs. Evet, ne yapılmalıydı? Cevap hükümete bırakılmıştı. Katliamları yapanlar, katliamın arkasındaki büyük sanayiciler, bankacılar, holdingler, toprak ağaları, katiiamın arkasındaki faşist politika gizleniyordu. Sanki Solcular, yoksul halk bunu "haketmiş" gibi gösteriliyordu. Gerçekte onlara göre katliam yapılmalıydı, faşist politika için herşey mubahtı.

K. Maraş katliamı yüzlerce kişinin vahşice katledilmesi, ne "alevi-sünni" çatışması ne "iç savaş", ne "solcuların tahriki", ne de "anarşi" olarak gösterilemez. Faşist politikanın esiri olan İçişleri Bakanı Özaydınlı bile, katliamı "sol'cuların tahriki" diye yansıtabiliyordu. Hayır.

Page 118: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Bunların hiçbiri faşist katliamın arkasındaki politikayı yansıtmamaktadır. K. Maraş'ta bu katliam için yetiştirilen "uzman" katiller sürüsü, fanatik gözüdönmüş faşistler önceden hesaplanan plana göre, vahşiliklerini, kudurganlıklarını gösterdiler, ne için? Faşist politikaya göre sıkıyönetimin gelmesi için, bu plan doğrultusunda militarist birlikler ve onların kumandanları, faşist cinayet köpeklerine yardımcı rolü üstlendi, faşist köpeklerin göremedikleri mahalle ve evler önce militarist birliklerle otomatik tüfeklerle tarandı, yoksul halk katledilmek için gözüdönmüş faşistlerin eline terkedildi. Öyle ki plan uyarınca bu silahlı militarist birlikler 2-3 gün faşist katliamları seyrettiler, faşistleri korudular. (Burjuva basınında çıkan fotoğraflar bile bunu belgeler: Ellerinde otomatik tüfekli militarist birlikler her nedense gözüdönmüş faşist grubu dağıtmamakta, sadece poz vermek için konuşmakta, ikna etmeye çalışmaktadırlar. Güvenlik kuvvetlerinin faşist "saldırganlarla", çatışmaları (!) bile, katliamdan sonra akıllarına geldi.)

Faşist katiller yoksul halkı otomatik silahlarla katlettiler, çoluk, çocuk, genç, ihtiyar, kadın, erkek demediler, ana rahmindeki bebelere bile acımadılar, kadınların mahrem yerlerinde dinamit patlattılar, göğüslerini kestiler, yaktılar, duvarlara, ağaçlara çivileyip öldürdüler. Mussolini'nin, Hitler'in kemiklerini sızlatırcasına akla gelmedik yöntemlerle yoksul halkı yoketmeye çalıştılar, evlerini yaktılar, mallarını yağmaladılar, yaralıları öldürmek için hastanelere saldırdılar, yardıma gelen sağlık araçlarını engellediler, katliamlarını sürdürdüler. . . Tüm bu katliamlarını yaparken militarist güçler, emniyet kuvvetleri K. Maraş'ta katliamın önüne geçmek için mi çalıştılar ( !) Tam tersine yoksul halkın katliamını insanın vicdanına sığmamacasına yardımcı oldular. Neden? Katliamı kimler işledi?

Hepsinin arkasında yatan politika, faşist politika, toprak ağalarının, büyük sermayedarların, sanayicilerin, holdinglerin, ihracatçıların, faşist politikası, sıkıyönetim talepleri. Hepsi bu yüzden. . . "Anarşi", "iç savaş", "sağ-sol teröristler" safsataları hep bu politikayı örten yaygaralardır. Faşist katliamı gizlemek için. . .

Sonunda faşist politika amacına ulaştı. Sanki katliamı yapanlar, yüzlerce insanı öldürüp, binlerce yoksul insanı, çocuğu katledenler bilinmezcesine, ortadan kaybolurcasına sıkıyönetim ilan edildi, yalnız K. Maraş'ta değil Türkiye'nin 13 ilinde.

Şimdi katliam unutulmuştur. Katiller, faşist politika bunu unutturmuştur. Gündemde sıkıyönetim vardır, devrimci mücadelenin yokedilmesi, demokratik hakların tamamen rafa kaldırılması, oligarşinin çıkarlarının disiplin altına alınması vardır. Faşist politika K. Maraş katliamıyla sıkıyönetim amacına ulaştı. Masum insanlar, yoksul halkın kanı, faşist cellatların bıçaklarında, satırlarında, kurşunlarında akıtılan kanı bu faşist politika için akıtıldı. Onun için K. Maraş katliamı unutuldu.

Page 119: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Ama devrimciler, yoksul halkımız K. Maraş katliamını unutmayacaktır. Faşizmin halkımız üzerindeki kara bulutu gibi zihnimizden silinmeyecektir. Bu katliamın daha vahşileri, daha da kudurmuşluğu, daha kanlı günler elbette yaşanacaktır. Ama K. Maraş, faşist katliamı kudurmuşçasına bir belgesi olarak, devrimcilerin, halkımızın faşizme karşı nefret günü olarak unutulmayacaktır.

K. MARAŞ'IN ANISI UNUTULMAYACAKTIR!DEVRİMCİ KAVGAMIZIN HINCI, GÜCÜ OLACAKTIR. FAŞİSTLERİN SEVİNÇLERİ KURSAKLARINDA BIRAKILACAKTIR!

K. MARAŞ'TAKİ FAŞİST KATLİAMI PROTESTO için İstanbul ve yurdun çeşitli yerlerinde forumlar, boykotlar, işgaller, işi bırakmalar ve yürüyüşler düzenlendi.

İstanbul'da DEV-GENÇ'in önderliğinde okullarda, DEVRİMCİ MEMUR HAREKETİNİN önderliğinde iş yerlerinde (hazırlıksız olunmasına ve bir gün önce karar verilmemesine rağmen; katliam sonrasında okul ve dairelerin açıldığı ilk gün, işi bırakmalar, işgaller, boykot ve forumlar, yürüyüşler düzenlendi. Ayrıca Samsun, Bursa, Uşak, Elazığ, Adana, Bolu, Tekirdağ, İzmit, Gemlik'te trafikler kesildi, forum ve boykotlar yapıldı, yürüyüşler düzenlendi, bildiriler dağıtıldı. Halka; Maraş'taki faşist katliam, ve bu hunharca katliamın sorumlusunun faşizm olduğu anlatıldı.

İstanbul'da sabahın erken saatlerinde okullarını K. MARAŞ KATLİAMINI PROTESTO için işgal eden ŞİŞLİ SİYASAL-GAZETECİLİK-İŞLETME FAKÜLTESİ-TATBİKİ GÜZELSANATLAR YÜKSEK O. -KADIKÖY YABANCI DİLLER-ERKEK TEKNİK ÖĞRETMEN OKULU ve İSTANBUL ERKEK LİSESİ GALATASARAY-KADIKÖY TİCARET LİSESİ öğrencilerine, okullarında forum, boykot, yürüyüşler yaparak, İTÜ-VATAN MÜH. -ÇAPA DİŞ-NİŞANTAŞI DİŞÇİLİK-EDEBİYAT FAKÜLTESİ MİMARLIK YÜKSEK O. ile 40'a yakın lise öğrencileri de katıldı. İşgaller sırasında dışarıya konulan hoparlörlerle halka anonslar yapıldı. "Devrimcilerin, faşizme boyun eğmeyecekleri, Maraş ve buna benzer katliamlar karşısında sessiz kalmayacakları, faşist terörün ancak devrimci şiddetle yenilebileceği" anlatıldı.

Öğleden sonra, İŞLETME FAKÜLTESİ'nden 5 bini aşkın bu kitle Aksaray'a kadar yürüyüş yaptı ve devrim andı içerek dağıldı. Diğer okullarda ise akşamın geç saatlerine kadar kalındı. Polis işgallerden sonra 300'ü aşkın arkadaşımızı gözaltına aldı. Daha sonra da SIKIYÖNETİME devretti. Arkadaşlarımız ertesi gün SELİMİYE

Page 120: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

KIŞLASI'nda (!) kaldı. Böylece ECEVİT hükümetinin, sıkıyönetimden ne anladığı, kime karşı ve nasıl uygulayacağı daha ilk günden açıklığa kavuşmuş oldu.

Daha sonraki günlerde, başta Karaköy, Taksim, Kadıköy olmak üzere pekçok mahalli bölgede trafikler kesildi, yürüyüşler düzenlendi, bildiriler dağıtıldı.

Ayrıca, Bursa, Samsun, Bolu, Adana, Elazığ, Tekirdağ, İzmit, Uşak, Gemlik'te okullarda forumlar, boykotlar yapıldı, yürüyüşler düzenlendi, bildiriler dağıtıldı.

Memur kesimine ise, ilkdefa DEVRİMCİ MEMUR HAREKETİNİN önderliğinde gün boyunca süren işi bırakmalar gerçekleştirildi. İstanbul'da, DEFTARDARLIK, ŞEHİRLERARASI TELEFON, BELEDİYE SARAYI, VERGİ DAİRESİ, KARA NAKİL VASITALARI ve daha birçok devlet dairesi memurları sabahtan itibaren işi bıraktılar ve akşam topluca işyerlerini terkederek, belediye sarayında toplanan memurlar, buradan AKSARAY'a kadar yürüyüş yaparak devrim andı içip dağıldılar.

TÜM BU EYLEMLERİN yanısıra, bölgelerde anti-faşist mücadelede üzerimize düşen görevler yerine getirilmeye çalışıldı.

Kısaca; Maraş katliamı sonrasında, sol'daki pekçok (. . .) şaşkınlığı sürerken, DEVRİMCİ SOL olarak eylemliliklerimiz olmakla birlikte bir protesto hareketi geliştirmeye çalıştık. Fakat yapılanlar yeterli değildir. Daha örgütlü, merkezi ve üst düzeyde günün şartlarına uygun olarak eylemler geliştirmek ve bunları hayata geçirmek gerekir. Bunun için: Tüm Devrimci Sol militanlarının yoğun çaba sarfetmeleri gerekmektedir.

NOT: Yazı aralarında beş tane resim var.

CHP FAŞİZME TESLİM OLDU

Aşağıda "Devrimci Sol" adınayayınlanan bir bildiriyi yayınlıyoruz.

İşçiler, Köylüler, Emekçiler, Gençler, Aydınlar Tüm Yurtseverler

Faşizmin emekçi halkımız, devrimciler ve tüm yurtseverler üzerine yeni bir balyozu inmek üzere. Faşizm yıllardır halkımızın alınterini yok pahasına satın alan emperyalizmin işbirlikçi sermayedarların, toprak ağalarının, tefeci tüccarlarını korumaktadır. Tüm bu çıkarların elden gitmemesi için hakim güçlerin kendi aralarındaki çıkar kavgası ve

Page 121: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

halkımızın devrimci mücadelesi sonucu, ülkemizde sıkıyönetimler, cuntalar, koalisyonlar aralıksız devam ediyor. Ve egemen güçler sürekli yönetemez durumundalar. Son olarak da özgürlükçü (!) geçinen CHP tekelci sermayenin kârlarına kâr katmak için halkımızı yıllardır safsatalarla uyutuyor ve daha dün "özgürlük" ve "demokrasi" den bahsedenler bugün bir çırpıda hiç çekinmeden sıkıyönetim ilan ettiler ve tüm varolan sınırlı demokratik haklarımızı gaspettiler.

Yıllardır MHP ve Ülkü ocaklı faşistlerin saldırıları emekçi halkımızın ve aydınların gençliğin can güvenliğini ortadan kaldırmış durumdadır. Tüm bunlar Türkiye ve dünya kamuoyunun gözleri önündeyken, işkenceciler, kontrgerillacılar, yüzlerce insanın katilleri ortada açık açık dolaşırken CHP ve lideri Ecevit faşist katillerin üzerine gitme cesaretini gösterememiştir, gösteremezdi de zaten. Çünkü reformistliğin varacağı yer faşist terör karşısında pes etmek, susmak veya onlara teslim olmaktır. İşte CHP faşist teröre teslim olmuştur bugün. CHP hükümetinin faşist devlet aygıtını ve onun kurumlarını kullanmak zorunda kalması faşist terör karşısında teslim olmasından başka bir sonuç yaratamazdı. Sonuçta MHP başarılı bir şekilde adım adım uygulamak istedikleri CHP'ye kabul ettirmiş ve bugün emin adımlárla kendi intiyatifindeki faşist iktidara doğru yürümektedir.

MHP NEYİ HEDEFLEMEKTEDİR?

Yıllardır komando kampları kurup herkesin gözü önünde faşist katiller şebekesini eğiten Türkeş ve ekibi, emekçi halk, aydınlar, gençlik ve tüm yurtseverlere karşı saldırılarını sürdürmek için I. MC ve II. MC dönemlerinde devlet kurumlarında iyice beslenerek güçlenmiş ve CHP hükümeti döneminde saldırılarını yoğunlaştırmıştır.

Bugünkü saldırıların ve sonuçta yüzlerce insanın ölümüne varan vahşetçe katliamlarla yaratılmak istenen nedir? Hitler'in, Mussolini'nin yolunda yürüyen TÜRKEŞ tüm dünya faşistlerinin yaptığı gibi halkı faşist terör ve demogojiyle kendi düşünce alanında tutmak, çeşitli sınıf ve tabakaları nötralize etmek, kuvvet gösterisi ile taban yaratmak ve sonuçta açık faşist bir iktidarı hedeflemektedir. MHP'nin asıl hedefi budur. Kitlelerin faşist yalan ve demogoji alanına sokulması bunun için defaşist terör şarttır.

Elbette ki bu faşist terörün kendi dışındaki hükümetlere karşı olan yanı da vardır. Bugünde terör esas olarak kitlelerin yıldırılması ve nötralize olmasını hedeflemesine rağmen tali yanı da CHP hükümetinin düşürülmesi ve kendi lehlerine çalışabilecek, devlet kurumlarını daha

Page 122: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

rahat kullanabilecekleri bir hükümet istekleridir. Bunun içinde faşist terör devam etmelidir. Esas olarak kitleleri saflarına çekmek, tali olarak da hükümeti düşürmek.

CHP NEREYE GİDÌYOR?

Özgürlükçü (!) demokrasici (!) Ecevit ve ekibinin reformist görüşlerinin iflası kendi açılarından kanıtlanmıştır bugün artık.

Bir ayda "anarşi"yi önleyecek olan CHP: sivil sıkıyönetim ilan edip halka gözağı vermiş, MHP üzerine gitmemiştir. MHP'nin nuh tufanından korkmuştur. Faşist yasa ve tedbirleri gündeme getirmiş, halkın demokratik haklarını gaspetmiştir. Bu da yetmemiştir ve MHP Maraş'ta yüzlerce insanı katlederek Ecevit'e sıkıyönetimi kabul ettirmiştir. Tüm gerici, faşist muhalefet çevresinde bayram havası esmektedir bugün. Ecevit yine memnun edememiştir faşist MHP ve destekçileri AP ve MSP'yi. Çünkü sıkıyönetim MHP için planın bütününün sadece bir parçasıdır. CHP, MHP'nin çizdiği çember içine girmiştir artık. CHP'nin "anarşi"yi önleyemeyeceğini MHP halka saldırılarıyla kamuoyunu oluşturmuştur.

Oyunun birinci bölümü bitmiştir, kamuoyu CHP'nin "anarşi"yi önleyemeyeceğine karşı oluşmuş CHP içinde çatlamalar başlamış, sermaye ve ordu çevrelerinin CHP hakkındaki kanaatleri değişmektedir suratle.

Oyunun ikinci bölümü başlamalıdır artık. "Orduya güvenimiz tamdır", ama "sıkıyönetim bu hükümetin elinde iş yapamaz” diyor Türkeş. Bir yandan sıkıyönetim isteyeceksin ve alkışlayacaksın, üçbeş gün sonra ise karşı çıkacaksın. İlk etapta çelişkili gibi görünen bu durum aslında çelişkili değildir. MHP planının bir parçasının hayata geçmesidir bu. Artık durumun değiştiği ve oyunun son bölümünün oynanacağı saatler gelmiştir, hükümet düşürülmelidir. Aksi halde sıkıyönetim iş yapamaz. Yani açık açık Türkeş, “biz saldıracağız siz de bunu engellemeyeceksiniz" diyor.

İşte CHP halkın katliamı olurken ve MHP'nin politikası açıkken tüm halkın ekonomik, demokratik, siyasal haklarını gaspetmiş, sıkıyönetim ilan etmiştir. CHP'nin demokrasiciliği halk kitlelerinin ve kamuoyunun gözünde iflas etmiş ve prestijini yitirmiştir.

Demokrasicilik kuralıyla becerilemeyen asayişi sağlamanın tek yolu kalmıştır artık. CHP aşırı SAĞ'I DA, SOL'U DA ezmelidir, bu iş ise MHP'nin Nuh tufanı korkusuyla nisbi demokratik şartlarda yapılamamaktadır. Çünkü faşist terörün tufanı korkutmaktadır onları. Ve

Page 123: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

süratle faşist tedbirler ve şiddet gündeme getirilmelidir. İşte Ecevit'in varacağı yer budur. Halka karşı şiddet ve "kıpırdayanı vurun" politikası.

Saldırganlar açık ama "suçlu” halk ve devrimcilerdir. Ve sıkıyönetim onlar için ilan edilmiştir bugün. Yüzlerce insanın katliamı protesto eden MHP ve Ülkücü örgütler kapatılsın diyen gençler, Selimiye zındanlarına atılmıştır. Devrimciler için geniş arama ve tutuklama listeleri hazırlanmaktadır. Ve tüm demokratik haklar ortadan kaldırılmıştır.

Ecevit'in dönüş yolu yoktur artık. Reformist yöntemlerle faşistleri ikna edemeyen, ezenle ezileni barıştıramayan ezileni susturamayan Ecevit, çözüm yolunu şiddette bulmuştur. Ve geri dönüş yolu yoktur. Şiddeti devam ettirecektir. Tıpkı 12 Mart günlerindeki gibi.

Ev baskınları, vur emirleri, sorgusuz sualsiz tutuklamalar, işkenceler, yalan, derneklerin, gösteri toplantı özgürlüğünün ortadan kaldırılması, yeni faşist yasaların çıkması kısaca açık faşizm uygulamaları ve hala demokrasicilik yaygaraları. Tıpkı 12 Mart gibi.

Bugün Ecevit elinde görülen sıkıyönetimin ipleri vasıtasıyla faşistlere sınırlı darbeler vursa da asıl darbeyi devrimcilere ve halka vuracaktır. Bunun önemli bir bölümü bugün yerine getirilmiştir zaten. Tüm halkın ekonomik demokratik talepleri yok edilerek yarın ise devrimcilerin ve yurtseverlerin oligarşinin zindanlarınatıkılması, işkencesi ve katliamları gündemdedir.

Ecevit'in son şansıdır bu artık. Ya kamuoyuna, emperyalizm ve tekelci sermayeye anarşiyi önleyebileceğini ispat eder veya siyasi arenada yok olur. Bunun yolunu da son kez sıkıyönetimle beraber CHP-AP koalisyonunun gündeme getirilmesi, bu da başarılamazsa faşist cunta girişimi ve bunun karşısında bizzat Ecevit eliyle tertiplenmiş "sol" görünümlü halka karşı Ecevit'in cuntası gündeme gelebilir. Kim elini çabuk tutarsa tabi. Gelişim süratle açık faşist uygulamaların artması, haklarımızın gaspedilmesi ve halkın karşı karşıya kalacağı resmi ve sivil faşist terördür.

SOL'UN DURUMU VE DEVRİMCİ SOL

Altmış yıllık sağ geleneğin temsilcisi kuyrukçu sol her dönemde olduğu gibi yine kendi gücüne güvensizdir. Tüm sol oligarşinin kanatlarından birinin şemsiyesi altına sığınma ve kendi varlık şartlarının devam etmesi arzusunda birleşmektedir.

Bir yanda TİKP-AYDINLIK burjuva milliyetçilerinin sıkıyönetim demeçleriyle ortak açıklamaları, diğer sol'un "acaba ne olacak. Ecevit sıkıyönetimi MHP'ye karşı mı, sol'a karşı mı ilan etti" şaşkınlığı içinde

Page 124: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

susmaları, Ecevit'in sözünü dinleyerek "şaşkın ördek" (!) olup hedef olmamak için kafalarını iyice kuma sokmaktadırlar. Kısaca bir bütün olarak sol, siyasi arenada bölünmüşlüğünden ve bu sağ geleneğinden ötürü tayin edici bir fonksiyondan yoksundur. Geleneksel Sol seyirci konumudadır. Kendisine dokunulmaması için bazılar, "akıllı" (!) bir tarzda "şaşkın ördek" olup hedef olmamak için "legal şartlar ortadan kalkınca bir hareket zorunlu olarak silahlı mücadeleyle karşı karşıya kalabilir" düşüncesiní savunmalarına rağmen, bugünün sessizliği sadece ve sadece "mevzileri korumak ve direniş komiteleri kurmak" önerisiyle oligarşiye karşı kendilerinin ne kadar meşru bir hak içinde olduklarını kanıtlayarak, yüzlerce insanın katliamını ve sıkıyönetimini sessizlikle geçiştirebilmektedirler.

Devrimci Sol'un tavrı bu olamaz. Sıkıyönetim MHP'ye karşı değil, halkımıza ve devrimcilere karşı ilan edilmiş ve hayata geçirilmiştir. Halkımız tüm hakları gaspedilmiş, devrimciler tutuklanmaya başlanmıştır. Bu arada sivil faşistler de saldırılarına devam edecektir. Halkımız üzerindeki sivil faşist teröre bir yenisi olarak da oligarşinin resmi terörü başlamıştır.

Sivil ve resmi faşist teröre sessiz kalmak, faşist terörün halkımızı yıldırması, gözdağı verilmesi ve faşist demogoji alanına girmesine gözyummaktır, faşistlerin ekmeğine yağ sürmektir. Faşist terörün karşısına devrimci şiddetle çıkmak ve tüm halklarımızı korumak mücadelesi vermek baş görevimizdir bugün.

Devrimciler her şart altında mücadele etmesini ve şartlara uymasını bilmelidir.

Sıkıyönetim paşaları ve MHP'li faşistler sınırlı demokratik haklarımızı ortadan kaldırarak yokolacağımızı sessiz kalacağımızı sanıyorlarsa yanılıyorlar. Resmi ve sivil faşist teröre karşı savaş daha üst boyutlarda bugünün şartlarına uygun bir şekilde sürecektir.

Halâ CHP'ye bel bağlayanlar CHP'nin faşistlere vuracağını, sola vurmayacağını düşünenler kısa bir zamanda yanılgılarını anlayacaklardır.

Süratle tüm "yasal" çalışma biçimlerinin ve olanaklarının ortadan kalktığı bir dönemdeyiz. Yeni şartlara uyup sıkıyönetim ve sivil faşist teröre karşı savaşmalı ve proleteryanın savaşçı partisini yaratmalıyız. Sıkıyönetimin gelişi, partileşme sürecinin tamamlanması ve faşist teröre karşı devrimci terörün uygulanmasını erteleyemez, aksine dünkünden daha fazla gereklidir.

Nisbi demokratik ortamdaki tüm legal ilişkilerimizin koordinesini sağlayacak ve kadrolaşmayı sıkıyönetim şartlarına uygun bir biçimde ele alıp daha önce rotasını tesbit ettiğimiz doğru yolumuzdan yürümeliyiz. Varsın tüm reformist geleneksel sol bizleri faşistlerin

Page 125: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

oyununa gelmekle suçlasın. Bu deyişler yeni değildir, bize 12 Mart'ı hatırlatır.

O dönemde de öyleydi, faşizm devrimcilerin silahlı eylemleri getirdi denildi. Bugün ise sağ ve sol teröristler yaygarasıyla geçmiş tekrar ediliyor.

Faşist teröre ve sıkıyönetim karşı savaşmaz, sıkıyönetimi destekler veya sesiz kalırsan akıllı uslu çocuk olup sıkıyönetim paşalarından ve Ecevit'ten "aferin" alırsın. Aksini yaparsan "provakatör"ün faşistlerin oyununa gelmiş oluruz (!)

Hayır. CHP'nin Ecevit ve çevresi bugün artık reformist yanını da süratle bir kenara itmiş faşistleşmektedir. Oturup CHP'nin MHP'ye nasıl bir darbe vuracağını bekleyip CHP'nin sıkıyönetimine ve sivil faşistlere kitleleri teslim edemeyiz.

SIKIYÖNETİME VE FAŞİST TERÖRE KARŞI SAVAŞALIM!

FAŞİZMİ YENMENİN YOLU DEĞİŞİK EVRELERDEN GEÇEN UZUN YILLAR SÜRECEK OLAN HALK SAVAŞIYLA ZAFERE ERİŞECEK DEMOKRATİK HALK DİKTATÖRLÜĞÜNDEDİR!

TÜM SOL: SUBJEKTİF NİYETLERİ BİR KENARA İTİP FAŞİST TERÖRE VE SIKIYÖNETİME KARŞI BİRLEŞİP SAVAŞALIM!

TÜM HALKIMIZ SiKIYÖNETİM VE FAŞİST TERÖRE KARŞI, FABRİKADA, İŞYERİNDE, KÖYDE, OKULDA, HERYERDE MÜCADELE EDELİM !

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!

NOT: Sayfanın sağ üst köşesinde resim var.

FAŞİZME KARŞI MÜCADELE VE ÖRGÜTLENME

Günümüz Türkiye'si, hiçbir ilerici ve demokratın bile reddedemeyeceği, faşizmin sivil ve resmi güçleri aracılığıyla gerçekleştirdiği faşist katliamları, canavarlık, iğrençlik ve kudurganlığı bütün dehşetiyle yaşıyor. Dini farklılıklar kullanılarak, sapık, fanatik,

Page 126: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

bağnaz faşist canavarlara insan aklına gelemeyeceği vahşetler yaptırılarak, gizli faşizmden açık faşizme geçişin koşulları oluşturuluyor.

Bütün bu katliamlar ve faşizmin Türkiye halkları üzerinde korku ve yılgınlık havası estirdiği ortadayken, küçük burjuvazinin, işçi sınıfı hareketinin revizyonist reformist önderliğinden dolayı ve halkın çeşitli sınıf ve tabakalarının mücadelesinin devrimi proleterya partisi tarafından yönlendirilememesinin doğal bir sonucu olarak, reformist, liberal, hayaller yayılıyor, faşizmin katliamlarının üzeri örtülüyor, tüm demokrat ve ilerici kesimler dahil Türkiye sol'u bile derin bir sessizlik içinde "Seyirci" rolünü oynayıp, "çok kötü" oldu demekten CHP'nin gücüne (!) güvenmekten öteye birşey yapmıyor.

Şüphesiz ki herkes "Faşizme karşı mücadeleden" bahsediyor. Fakat bu "mücadele" CHP'nin kuyrukçuluğundan, suskunluktan, mücadele ettiğini sanmaktan, keskin laf etmekten ileri gitmemektedir. Bu durum yine şüphesizki faşizmin halk üzerinde korku, panik, yılgınlık yaratarak, giderek MHP insiyatli ya da cunta biçiminde açık faşizme, "toplumsal" destekler, tabanda oluşturarak yönetmesine "yardımcı" olmaktan başka bir şeye yaramıyor.

Faşizme karşı mücadele üzerinde durmanın önemi her zamankinden daha fazla büyüktür. Çünkü geçen zaman, eğer biz devrimciler siyasi, tarihi görevlerimizi yerine getiremezsek faşizmin güçlenmesine, devrimci hareketin ezilmesine götürecek kadar acımasızdır.

FAŞİZMİN TARİHSEL OLUŞUMU VE SOSYALİSTLERİN, SOSYAL DEMOKRATLARIN ROLLERİ

J. Stalin, G. Dimitrov faşizmin siyasi, ekonomik, tarihsel köklerini ortaya koymuşlardır. Faşizm, emperyalizm döneminde burjuvazinin keskinleşen bunalımının bir ürünüdür. Burjuvazi ekonomik, sosyal, politik bunalımı karşısında, artık eski demokrasi, parlementer yöntemleri bir kenara bırakır, faşist yönetim biçimine buşvurur. Fakat faşizmin iktidarı, ülkelerin tarihsel, sosyal, ekonomik, politik özelliklerine göre, gerek iktidara geliş süreci içinde, gerekse iktidardayken, biçimlenir. Parlementer, askeri, dış emperyalist müdahale vs. tarzında faşizm iktidara gelebilir ve iktidarını sürdürür.

Faşizm, 1. paylaşım savaşının hemen akabinde, faşist hareketler olarak, Almanya ve İtalya'da gelişme imkanı bulur. Bu gelişimin tarihsel özelliği, faşist hareketlerin tabandan örgütlenmesi, güçlenmesi, burjuvazinin bu faşist güçleri giderek desteklemesidir. Faşist hareket,

Page 127: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

kapitalizmin 930'lardaki keskinleşen bunalım döneminde, güçlenir, burjuvazinin diktatörlüğünün sürdürülmesine aday olur.

Bu gelişim süreci içinde sosyalistlerin ve özellikle sosyal demokratların, temel hatası faşist hareketleri küçümsemeleridir. Onlar faşist hareketlerin terör, cinayet ve baskılarının sonucu olarak, toplumdan tecrit olacaklarını sanıyor, faşist hareketler karşısında sessizliği yeğliyorlardı. Özellikle sosyal demokrasinin faşizm karşısındaki teslimiyetçiliği, faşizmin güçlenmesine yardımcı olur. Onun için Dimitrov "faşizme karşı mücadele reformizme karşı mücadeleden ayrılmaz" diyordu. Sosyalistler faşist hareketleri ezebilecekleri halde, hatalı tesbitleri ve teslimiyetçilikleri yüzünden faşizmi engelleyici bir rol oynamadılar. Faşizm karşısında aynı teslimiyetçi mantık, bugünde farklı tarihsel koşullarda sahnededir.

Çeşitli sol grupların, ilerci, demokrat çevrelerin sınıfsal karakterlerinden yani kararsız, kendi özgücüne güvenmeyen, sağa sola yalpalayan küçük burjuva niteliklerinden kaynaklanan faşizm karşısındaki şu veya bu bíçimdeki teslimiyetçi tavırları, proleterya partisinin yönlendirdiği devrimci bir mücadelenin de olmadığı günümüz koşullarında, önem kazanmaktadır. Faşizme karşı mücadele yöntemlerinde, faşizm tahlillerinde yanlış görüşlere ve faşizmin ekmeğine yağ sürmeye kadar varan bu eğilimlere karşı mücadele küçümsenmemelidir.

En başta Türkiye'nin siyasal yönetiminin adı nedir? Sorusu daha birçok "Sol" çevrede cevaplandırılmış değildir. Küçük-burjuva karakterinden kaynaklanan bu tavır kaçınılmaz olarak CHP hükümetini desteklemeye, onun kuyrukçuluğunu yapmaya kadar varmıştır.

"İlerleme" siyaseti ve onun peşinden giden grupların faşizm karşısındaki temel dayanakları CHP'dir. Onlar, oligarşinin yani büyük sermayedarların, sanayicilerin, holdinglerin, toprak kodamanlarının siyasal yönetim biçimine, devletin karar, yürütme organlarının niteliğine ne diyorlar? -Sınırlı da olsa- "Demokrasi" TİP-TSİP gibi liberal "parti"leri de bu burjuva aldatmasına öylesine kendilerini kaptırmışlarki, şakağına dayanan faşist namlunun, faşist baskı yasalarının, sıkıyönetimlerin farkındamıdırlar acaba? Faşizmin tırmandığını iddia eden ve bu gerekçeyle de sırtını sınırlı "demokrasi"ye CHP'ye dayayan bu "ilerleme" ve onun "türev" leri siyasetler, güvendikleri CHP'nin de faşist mekanizmaya dayanmak zorunda olduklarını anladıkları an (Ki CHP de o mekanizmayla iş" yapıyor, ve süreç içinde onun bir aracı oluyor.) iş işten geçmiş olacaktır. Bu siyasetler, faşizmin tırmandığı tesbitinde bile "samimi" değildirler. Çünkü politik tesbitler sınıf tavrına ve pratiğine uygun olmalıdır. Oysa faşizm karşısındaki küçük-burjuva teslimiyetçilikleri olmasa, faşizmin tırmanmasına karşı da "mücadele"

Page 128: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

etmeleri gerekmez mi? Ne gezer. Almanya'daki sosyalistler gibi hala eski provakasyon, bireysel terörizm nakaratları. . .

Türkiye sosyalist hareketi 60 yıllık kendi gücünün dışında başka millici, reformcu güçlere bel bağlayan aydın sosyalizminin bir devamı olarak, 12 Mart'tan günümüze değin (ve günümüz sıkıyönetim koşullarında "aynı" dayanakçı politika, "akıllılık", "Büyük taktik" havalarında gündemdedir.) sol siyasetlerin ve liberal, demokratları"mızın" faşizm karşısındaki "özlü" politikası, teslimiyetçiliktir, ve bu teslimiyetçiliği de çeşitli biçimlerde, kimisi "bireysel terörizm", kimisi "iç savaştayız direniş komiteleri temel örgütlenmedir", kimisi "faşizm tırmanıyor", kimisi "faşizm gelse daha mı iyi, sessiz durun", "teorileri" altında ideolojik kılıfa büründürmüşlerdir. Aslında işin aslı M. Ç'nin dediği gibi savaşıp savaşmama sorunudur.

Faşizm karşısında susmanın küçük burjuva oportünistleri tarafından piyasaya sunulan kılıflarından birisi de DK'nın doktriner-mekanik teslimiyetçiliğidir. Onların (Acil de dahil tabi.) doktrinerliği ve mekanikliği, "Kesintisiz"leri keskin savunma (!) biçiminde ortaya çıkar ve "sol" doktrine çok bağlı (!) görünümünde kendiliğindenciliğe, sınıf mücadelesinin canlı pratiği karşısında, tüm "sol"un kendi etrafından toparlanacağı günü hayal eden bir sabırlı "beklemecilik"e varır. Bu anlayış açıktırki, kadroların "S. P eylemleri" içinde pişirilmesi ve "partinin yaratılması" adına, kadroların yoklaştırılması, paslandırılması ve netice olarak faşizme karşı devrimci mücadele görevleri karşısında teslimiyetçiliktir.

HK, HY, DHB, HB ise, Arnavutluk'u "en çok savunma" kuyrukçuluğu içinde sınıf mücadelesinin dışında bir dünyada yaşıyorlar.

DY oportünistlerine gelince: DY'un faşizm karşısında laf salatası yapmakta ve keskinliği

kimseye bırakmamakta "usta"dır. Ama bu keskinliğinin altındaki gerçek, sınıf mücadelesinde halkın kendiliğinden mücadelesinin peşinde "kendi kendine önermeler" bulunmaktan öteye birşey değildir. Bunu yaparken, DY kendisine "geniş" bir sempati duyulduğunu varsaymakta ve herkesin kutsal bir "siyasetin" peşinden "kutsal" bir inançla gideceğini varsaymaktadır. DY, bugünkü sınıf mücadelesinin artık bir iç savaş'a vardığını iddia ediyor, ve bu konuda liberalleri usturuplu ve Lenin'den aktarmalarla eleştirirken kendisi ne yapıyor? Koskocaman bir hiç. Bir iç savaş'ta devrimcilerin örgütlenme biçimi ve mücadelesi savaşçı olmalıdır. İç savaş'ın gereklerini yerine getirmeyen ve sadece "savaşan güçlerine" anti-faşist halk güçlerine- önderlik kelimesini bir kenara bırakarak- önerme yapan bir siyaset palavracılıktan başka birşey yapmıyor demektir.

"Ünlü" önerme direniş komiteleri, iç savaşın temel örgütlenme biçimi, ne oldu pratikte? Ankara'da, Malatya'da, Tunceli'de. . . . HK ve

Page 129: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

HY gibi oportünist grupların bile elinde komikleşen, TİKP ile birleşilerek kurulan Tunceli direniş komitesi ne oldu? Evet, gerçek şudur ki kendiliğindencilik'e dayanan önermelerin birşey olacağı yok. DY şu genel gerçeği iyi bilmelidirki iç savaş, tek taraflı olmaz, iki taraflı silahlı bir mücadele sözkonusudur. Bugün faşizme karşı iç savaş bayrağı açan direniş komiteleri midir?

DY bu havalecilikten vazgeçmelidir. . . (x)Ve şimdi bugün, sıkıyönetimin ilan edildiği Türkiye koşullarında

DY iç savaş'ı ertelemiş görünüyor, ve ünlü önermesini tekrarlıyor: Demokratik mevzileri koruyun, direniş komitelerini kurun. "Gele gele geldik bugüne". İç savaş çığırtkanlığı yapan bir siyaset kalkmış ne söylüyor? Teslimiyetçiliği ilân. . .

YENİ SÖMÜRGECİLİK VE FAŞİZMBurjuvazi çeşitli yönetim biçimlerine (devlet biçimi) başvurur. Ama

bu yönetim biçimlerinin oluşması sınıf mücadelesinden ayrı, mekanik bir oluşum değildir. Emperyalizm dönemiyle birlikte finans oligarşi gericileşmiştir, ve faşizm onun son yönetim biçimi olarak gündemdedir. Ama metropol ülkelerdeki demokratik yönetimin yerine faşizmin getirilmesi, belirli koşullarda gerçekleşir, faşist yönetimin oluşması belirli bir süreç izler, sınıf mücadelesinin seviyesiyle yakından ilgilidir.

İlk defa, burjuva demokratik devrimini sancılı geçirmiş, Almanya ve İtalya'da faşist yönetim burjuva diktatörlüğünün bir biçimi olarak gündeme gelir. Aynı oluşum geri kapitalist ülkelerde de gerçekleşir. İspanya, Bulgaristan vs. gibi.

Faşizm yönetimi kapitalizmin ekonomik, sosyal, politik bunalımının bir ürünü olduğu için, II. paylaşım savaşından sonra, yeni sömürgeciliğin gereği geri bıraktırılmış ülkelerde çarpık kapitalizmin geliştirilmesi, işbirlikçi tekelci burjuvazinin oluşumu ile birlikte faşist yönetimde gündemdedir. Çünkü emperyalizmin yeni sömürgesi ülkelerde sürekli ekonomik, sosyal, politik bunalım vardır, bu durumda emperyalist sömürüyü ve denetimi sağlamanın tek biçimi faşizmdir. Üstelik geri bıraktırılmış ülkeler, burjuva demokratik devrimini yapamadıkları için, demokrasinin varlığı zaten söz konusu değildir. Emperyalizme bağımlı faşist yönetimler, genellikle orduya dayanılarak, cuntalar yoluyla uygulamaya sokulur. Bunun dışında parlementer görüntüsü altında da faşist yönetim sürdürülür.

Faşist yönetimlerin geri bıraktırılmış ülkelerde oluşumu ve biçimlenmesi (cunta, parlementer vs) sınıf mücadelesine, ülkedeki sosyal, politik duruma ve güç dengesine göre değişir.

Yeni sömürgeciliğin etki alanına giren Türkiye sosyal ve tarihsel özellikleri gereği, küçük-burjuva radikalleriyle oligarşi arasındaki nisbí

Page 130: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

dengenin 12 Mart muhtırasıyla oligarşi lehine bozulmasıyla birlikte tam anlamıyla, M. Çayan'ın deyişiyle Latin Amerika ülkelerinden farksız duruma gelmiştir.

Devletin bütün kurumlarına - özellikle militarizme- hakim olan oligarşi, 12 Mart'ın cunta yönetiminden sonra, parlementer görünümlü faşizmi uygulamaya devam etti. I. ve II. MC dönemlerinde özellikle tabandan gelişme imkanı bulan MHP güçlendi. Ülkemizin içinde bulunduğu sosyal durum, ekonmik sorunlar, MC'nin yıpranması sonucunda, önemli bir gücü elinde bulunan CHP reformist, barışçı görünümüyle iş başına getirildi. Fakat CHP, oligarşinin çıkarlarını savunan bir hükümet olarak faşist devlet kurumlarına dayandı, giderek reformcu maskesi bu gerçekler karşısında işe yaramaz hale geldi, şiddet yöntemlerini gündeme getirdi, ve en sonunda faşist muhalefetin katliamlarının da baskılarıyla emperyalizmin istikrar taleplerine uyarak sıkıyönetimi, doğrudan militarizmi gündeme getirdi.

Bu noktada siyasal CHP yönetimi şu gerçekle karşı karşıya kalmıştır: CHP'li parlementerlerin belirttiği "CHP'li sıkıyönetim mi, CHP'siz sıkıyönetim mi" sorusunun doğrusu olarak, CHP'li faşizm mi, CHP'siz faşizm mi? Ve CHP hükümetli faşizmle oligarşi egemenliğine devam etmiştir.

Ülkemizin siyasal yönetimi, anlaşılacağı üzere, emµeryalizmin geri bıraktırılmış ülkelerdeki siyasal yönetimin biçimi faşizmin kendisidir.

Bu durumda devrimcilerin mücadele metodları ne olacaktır?Faşizme karşı mücadele, demokratik halk iktidarı mücadelesidir. Öncelikle belirtilmesi gereken ve diğer sol gruplarla devrimci

çizgiyi ayırdeden nokta, faşizme karşı mücadelenin tırmanan faşist hareketleri "önleme", "geçit vermeme" perspektifiyle değil, bizzat faşist devlet mekanizmasına karşı demokratik halk diktatörlüğünü kurma anlayışıyla savaşmaktır.

Bilindiği gibi burjuva demokratik devrimini yapamamış geri bıraktırılmış ülkelerde, kesintisiz devrim emperyalizm ve yerli gericiliği tasfiye eden demokratik halk diktatörlüğü vasıtasıyla sosyalizme geçmeyi içerir. 2. bunalım döneminin yarı sömürge ülkelerinde milli demokratik halk devrimi, anti-emperyalist, anti-feodaldir. 3. bunalım döneminde, yerli tekelci burjuvazinin emperyalizmin temel müttefiki olmasıyla çarpık kapitalizmin gelişmesi ve diğer gerici toprak ağaları ve tefeci grupların tekelci burjuvaziyle ittifak yapması sonucuyla birlikte, demokratik halk devrimi, anti-emperyalist, anti-faşist içerik kazanır.

Bu gelişimi ile birlikte, halk savaşının rotasında, mücadele biçimlerinde, ülkenin sosyal, tarihi ve kültürel özelliklerinin de etkisiyle, değişmeler olur. Kırlardan şehirlere halk savaşı rotası değişmemekle birlikte, şehirlerin önemi artmıştır. Şehir-kır birliği perspektifiyle mücadeleyi yürütmek gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Page 131: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Öte yandan halk savaşının ilk aşaması, politik gerçeklerin gerilla savaşı aracılığıyla açıklandığı (silahlı propaganda) öncü savaşıdır.

Ülkemizin sosyal, tarihi özelliklerini de incelemeden geçemeyiz. Osmanlı döneminden bu yana varolan, halkın devlete saygısı, "baba" görmesi, 3. bunalım döneminin özellikleriyle bütünleşerek, suni denge olgusunu güçlendirmiştir. Ecevit bunu kendisine dayanak yaparak "demokrasiye bağlılık geleneği" diye açıklar. Suni denge olgusu, bugün faşist terör, demogoji ve yılgınlık politikasıyla bütünleşmiştir.

Öte yandan, 965'lerden itibaren ve özellikle 973'lerden sonra ülkemizde faşist hareket taban bulmuştur. Bu faşist hareketin özelliği devlet aracılığıyla CIA ve özel harb dairesi tarafından örgütlenerek taban bulmasıdır. Faşizm bu resmi-sivil örgütleri vasıtasıyla binleri geçen devrimciyi, ilericiyi, halktan insanları katletmiş, kitlelerin yıldırılmasına çalışmıştır.

Tüm bu gelişmeler, gerçekler karşısında devrimcilerin subjektif konumu nedir, ne yapmaktadırlar?

Şüphesiz ki yapılması gereken görev, proleteryanın politik partisini oluşturmaktır. Ancak o zaman devrim anlayışımız perspektifinden, silahlı propaganda temelinde, bütün mücadele biçimlerinin bütünlüğü içinde politik iktidar savaşı ilk etapta öncü savaşı verilebilir. Böylesine bir örgütlülük olmadan, siyasi iktidar mücadelesi verdiklerini sananlar (-hele bir de SP verdiklerini iddia edenlerde vardır. -) Sadece lafta kalırlar.

Partinin olmadığı günümüz koşullarında sıkıyönetim öncesi faşist saldırı katliamlar ve günümüz sıkıyönetim koşullarında devrimcilerin ana görevi partiyi oluşturmak olduğu halde, siyasi görevlerini güçleri, örgütlülükleri oranında ihmal etmemelidirler. Aksi davranış, devrimcilerin değil doktrinerlik yapan gevezelerin tavrı olur. Faşizmin saldırı, katliam ve terörünü arttırdığı, sıkıyönetimlere gidildiği koşullarda, devrimciler, karşı alternatifi yani devrimci şiddeti gündeme getirmelilerdir. Faşizmin demogojilerini, terönünü, korku yaratmasını, taban bulmasını, yıldırıcılığını etkisiz hale getirmenin tek yolu karşı alternatiftir. Aksi mücadele tarzı yok olmak, ölmek demektir.

Bu mücadele anlayışı, SP temelindeki öncü savaşı anlayışımız temelinde anlaşılmalıdır. Mücadele ve örgütlenme, siyasi iktidarı hedefleyen bir gerilla savaşı anlayışıyla ele alınmazsa kısır kalır, bu anlamda SP'nin ilk aşamada yönetimleri ve hedefi faşizm olduğu içindirki bugünkü mücadele buna hazırlık niteliğini taşır. Bütün politik mücadele biçimlerini yürütecek örgüt partidir. Şöyle bir yanlışa düşülmemelidir. Bugünden SP yapılamaz mı? Sorun yalnız "eylem biçimi" olarak alınırsa eylem biçim olarak benzetilir, ve SP yapılmış olur. Önemli olan partinin iktidarı hedefleyen, sürekli, bütünlük içeren politik mücadele biçimlerini SP temelinde hayata aktarılmasıdır. Ancak

Page 132: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

parti organizasyonu, politik mücadele biçimi olan silahlı propagandayı verebilir.

Bugünkü siyasi görevlerimiz çetindir. Zor görevlerimiz çetindir. Zor görevler yerine getirmekle karşı karşıyayız. Bu açıdan bugünkü örgütlenmemizi devrim anlayışına uygun bir tarzda geliştirmeliyiz.

Faşistlerin demogojilerinin açığa çıkarılması, yıldırıcılığın etkisizleştirilmesi ve nihayet sıkıyönetimin yaygarasını, görüntüsel "esçiliğini" kaldıracak bir politik perspektifle, siyasi görevlerimizi yerine getirecek çok yönlü, zengin biçimlerde örgütlülükler yaratmalıyız. Ama tüm bu çalışmalar, örgütlülükler, devrim anlayışımız temelindeki mücadele anlayışımıza ve mücadelemize hizmet etmelidir, bağlı olmalıdır.

Öte yandan kırsal çalışmalar kesinlikle ihmal edilmemeli, köylüler örgütlenmeli, bu konuda şimdiye değin eksikliğimiz, daha sıkı bir çalışmayla bertaraf edilmelidir.

(x) DY, DEV-GENÇ 2'de çıkan "Devrimci İç Savaş ve öncü savaşı ilişkisi" yazısında geçen "gerici iç savaş" üzerine "bilgiççe" eleştiriler yaptığını sanıyor ve kendine has sahtekarca bir üslupla mantık yürüterek, İran'daki ayaklanmaların bile gerici iç savaş olduğunu tesbit ettiğimizi iddia ediyor. Oysa bu konudaki görüşlerimiz tahrif edilemeyecek kadar açıktır. İç savaşta, yani sınıf mücadelesinin silahlı biçimde sürdürülmesinde, iki tarafın politikaları ve araçları farklıdır; burjuvazinin, faşistlerin politikası ve güttükleri amaç gericidir. Gerici bir içsavaş'tan yanadırlar. Oysa devrimcilerin politikası ve amaçları devrimcidir, demokratik halk iktidarını kurmaya yöneliktir. Bugün ülkemizin devrimcileri ve emekçi halkı faşizmin gerici politikası gereği faşist saldırı ve katliamlarla karşı karşıyadılar. Devrimcilerin görevi, bu iş savaş durumunda devrimci iç savaşı öncü savaşı biçiminde başlatmaktır. Ama tarihte devrimcilerin önderliği olmadan da iç savaşlar çıkmıştır veyahut gericilere karşı devrimci mücadele verilmediği zaman iç savaş değil karşı devrimcilerin tam hakimiyeti söz konusu olur. Bugün bizim yapmamız gereken "kendiliğinden de olsa içi savaş çıkar mı?", gibi varsayımlar üzerinde tartışmak değildir.

DEV-GENÇ'İN MÜCADELESİNİ

HİÇ BİR GÜÇ DURDURAMAZ.

Page 133: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Günümüz Türkiye'sinde emekçilerin, işçilerin, köylülerin, memurların, gençliğin bağımsızlık ve demokrasiden yana olan tüm ezilen sınıf ve tabakaların önündeki temel sorun faşizmi ve emperyalizmi demokratik halk iktidarını kurmak amacıyla yoketmektir. Bu açıdan faşizme karşı mücadele, "faşizmi önleme" sorunu değil, iktidarı devralmak sorunudur. Ülkemizde parlementer, "demokrasi" kılıfları altında bile oligarşi faşizme başvurmaktadır, öte yandan faşizmin toplumsal dayanağını yaratmak için MHP ve ÜGD gibi faşist örgütleri besleyip halkın korku ve yılgınlık altında tutulmasını sağlamak amacını gütmektedir. Faşizmin yukarıdan aşağı taban bulmak, devrimcileri halkı sindirmek, devrimci mücadeleyi kanla boğmak amacındaki politikasının başarısız kaldığı söylenemez. Faşist terörün yarattığı tedirginlik ortamı yabana atılır cinsten değildir.

Oligarşinin "akıllı" savunucusu CHP iktidarının bu politika ve gerçekler dışında kalması düşünülemezdi. Oligarşinin ekonomik ve siyasal bunalımını çözme görevini yüklenen CHP'nin sonuçta faşizm iktidarını güçlendirmesi kaçınılmaz bir olguydu. Son yasa tasarıları, aldatmacalar, demogojiler, "faşistlere karşı", "anarşiye yönelik" tantanaları bir kenara bırakılırsa, faşizmin kurumlaşmasının, faşist gizli açık örgütlerin elinde yasal meşru olanaklar yaratılmasının bir aracı olmaktan başka nedir ki? Ve son sıkıyönetim ilanı bunun açık belgelenmesidir.

Faşizme karşı mücadelede zor, karmaşık görevlerle karşı karşıyayız. DEV-GENÇ'in mücadelesi ve yeni koşullara göre örgütlenmesi önem kazanmaktadır. Çünkü DEV-GENÇ'i şimdiye kadar sürdürdüğü çetin mücadelelerden daha zor görevler beklemektedir. Şurası unutulmamalıdır ki, sıkıyönetimin faşizme "karşı" olacağını, demokratik hakları koruyacağını sananlar, terörizm adına faşistlere yöneleceğini hayal edenler, ancak CHP kuyruğundaki liberal avanaklar olabilir. Bu açıdan görevlerimiz aynı zamanda faşizme karşı mücadeleyi liberal hayallere saptıranlara yönelik olacağından daha da güçleşmektedir, ama devrimcilerin zor görevlerle karşılaşmadığı bir mücadele düşünülemez.

FAŞİST SALDIRILAR, KATLİAMLAR, SIKIYÖNETİMLER KARŞISINDA YAPILMASI GEREKEN TEMEL GÖREV, FAŞİZMİN ZORBALIĞINA TESLİM OLMADAN, ALDATMACALARINA KANMADAN, BULUNDUĞUMUZ HER YERDE, ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜZ

Page 134: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

ORANINDA VE SİYASİ PROGRAMIMIZ DOĞRULTUSUNDA ANTİ-FAŞİST MÜCADELEYİ YÜKSELTMEKTİR.

Türkiye'nin dört bir tarafından uç veren devrimci gençlik hareketi, siyasi hareketimizin anti-faşist görevlerinden kendi payına olanı yüklenmiş olarak çetin, zor bir sınav karşısındadır. İçinde bulunduğumuz dönemde her birim kendi somut durumuna göre, tüm mücadele biçimlerini -merkezi siyasi hareketimizin çıkarlarına ters düşmeden- kullanmalı, eski mücadele biçimlerini hayatın canlı pratiğinde yeni mücadele metodlarıyla zenginleştirilerek anti-faşist mücadelenin ivmesi yükseltilmelidir. Faşist terör, saldırı ve katliamlar nasıl bertaraf edilebilir, halk üzerinde yaratılan korku ve yılgınlık nasıl etkisizleştirilir, sıkıyönetimin "demokratik hak ve özgürlükleri koruma" maskesi altında tüm demokratik hakları -göstermelik haklar- örgütlenme, toplantı gösteri haklarını kısacası açık faşist uygulamalar içinde olmasını, devrimci mücadeleyi baskı politikasıyla ezmeye çalışmasını nasıl karşılayabiliriz? Devrimci gençlik ne yapmalıdır? Faşizm karşısında ne pasif bir savunma, teslimiyetçilik ancak faşizmi daha da azgınlaştırır, tenkil politikasını güçlendirir. O halde faşizmin terör ve gözdağı verme, korku salma politikası karşısında devrimciler aktif mücadele araçları ve cesaretleriyle çıkmalıdırlar. Öte yanda faşistlerin demogoji ve yalanları karşısında devrimcilerin ideolojik teşhir ve propaganda araçları konulması kesinlikle ihmal edilmemelidir. Faşizmin kitlesel destek kazandığı yalan ve demogojinin etki alanını çeşitli burjuva propaganda araçlarıyla genişlettiği göz önüne alınırsa, devrimcilerin propaganda ve siyasi faaliyetlerinin, kitleleri faşistlerin etki alanından çıkartmasının, sıkıyönetimin görüntüsünü silmenin önemi ortaya çıkar.

Devrimci gençlik, anti-faşist mücadele görevlerini bu perspektifle yerine getirirken, unutulmaması gereken şudur:

Günümüzde siyasi hareketimizin temel sorunu yine kadrolaşmaktır. Bu açıdan antifaşist görevlerimizi yerine getirirken, örgütlenmeyi, kadrolaşmayı, ideolojik birliği pekiştirmeyi aklımızdan çıkarmadan, bugünün siyasi faaliyeti ve örgütlenmesinin devrimci iç savaşa hazırlık olduğunun bilincinde çalışmalıyız. Devrimci Gençlik hareketinin önündeki görevleri şöyle sıralayabiliriz:

1- Fakülte ve yüksek okulların sıkıyönetim koşullarında öğrenime açıldığı günümüzde, okullar kesinlikle faşistlere terkedilmemelidir. Bu mevzilerin faşistlerin elinde güçlü bir silah olmasını istemiyorsak, sıkıyönetim baskısı, tedbirleri, yasakları altında dahi yaratıcılığımızı

Page 135: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

yeteneklerimizi kullanarak yeni mücadele biçimleri, yeni metodlar bulmalı hayata geçirmeliyiz. Devrimci ve kitlesel birliğimizi muhafaza ederek, örgütlenme şekillerini görevlerimizi yerine getirecek tarzda geliştirmeliyiz.

2 - Bunun dışında faşist işgal altındaki okulları "artık faşistlerin elinden kurtaramayız" zihniyetiyle faşistlere terkedilmemeli, yeni yollar denenerek bu birimlerdeki mücadelenin sürekliliği sağlanmalıdır.

3- Okul birimlerinde ideolojik eğitim ve kadrolaşma faaliyeti yeni koşullara uygun bir biçimde devam etmeli, okul birimleri sınırları içinde hapsolmadan faaliyet sürmelidir.

4- Devrimci mücadeleyi dar sınırlar içinde tutmamalıyız. Okul birimlerinde işçimemur-öğretim üyesi-öğrenci birliği sağlanarak mücadeleyi sürdürmek zorunludur.

5- Ayrıca anti-faşist eylem birliği temelinde diğer grup ve siyasetlerle eylem birliğinin geliştirilmesine çalışılmalıdır.

6- Köy çalışması vs. örgütlenmesi ihmal edilmemelidir. Bilhassa Anadolu'daki devrimci gençlik mücadelesinde eksik bırakılan yahut ağırlıkla üzerine eğilinmeyen çalışma köylerin örgütlenmesi, köylerde siyasí destek alanları yaratılması yolundaki mücadeledir.

Bilindiği gibi DEV-GENÇ işçi, köylü, öğrenci gençliğin merkezi kitle örgütüdür. Bu açıdan bölge şehir ve ilçelerdeki devrimci gençlik hareketinin köy çalışmalarına gereken önemi vermesi köylerin örgütlenmesinin hızlandırılması kaba da olsa köy örgütlenmesinin yaratılması her zamankinden daha fazla zorunludur, siyasi hareketimizin devrimci çizgisinin bir gereğidir. Bu doğrultuda yapılacak çalışmaların ve örgütlenmenin biçimi, her bölgenin sorunlarına somut taleplerine, vs. göre değişir. Örgütlenme her bölgenin somut durumu üzerine oturtulmalıdır. Onun için yapılacak ilk iş bölgenin somut tahlilidir.

DEV-GENÇ'E YÖNELİK BASKILAR, SALDIRILAR BOŞA ÇIKARTILACAKTIR

DEV-GENÇ merkezi federasyon örgütlenmesinin Temmuz 1978'de tamamlanmasıyla birlikte, oligarşi saldırılarına başladı, federasyon üyesi birçok dernek sudan sebeplerle kapatıldı. Şimdi de

Page 136: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

sıkıyönetimin baskıları ve tehditleri altında çalışma yürütmek durumuyla karşı karşıyadır.

Federasyon üyesi Tekirdağ DEV-GENÇ'e "DEV-GENÇ" isminin kullanmaması için baskı yapıldı. Bursa DEV-GENÇ kapatıldığı için federasyon üyesi olamadı. Türkiye'nin birçok yerinde devrimci kelimesinin derneklerde kullanılması yasaklandı. Babaeski Halk Kültür Derneği'nin federasyona üyeliği kaymakamlıkça engellendi. Ve bunun gibi sayabileceğimiz bir yığın sudan gerekçeler, baskı yöntemleri. . . Ecevit hükümetinin getirdiği yeni baskı yasalarının ve sıkıyönetimin gelmesiyle birlikte dernek kurma çalışmalarının, örgütlenmenin imkansız olduğu gün gibi ortadadır.

Bu faşist baskılar, sıkıyönetim yasaklamaları elbette yeni olan şeyler değildir. Yıllardır faşizme karşı üzerine düşen görevleri yerine getirmeye çalışan DEV-GENÇ'in mücadelesinin faşist baskılarla durdurulamayacağını herkes bilir. DEV-GENÇ'in kendi adı, faşizme karşı mücadele demektir zaten. DEV-GENÇ adı ve mücadelesi halk arasında kök salan bir olaydır. Bu açıdan faşist güçlerden tüm burjuva basını ve hükümet yetkililerine kadar herkesin, oligarşinin resmi temsilcilerinin DEV-GENÇ'e saldırmaları onu hedef göstermeleri şaşırtıcı değil, doğaldır. Sıkıyönetim altında da bu baskı ve yıldırma taktiği sürecektir kuşkusuz. Ama DEV-GENÇ bütün faşist saldırılara olduğu gibi kendisine yönelik tertip, karalama ve yalanlara karşı da mücadelesini sürdürmeyi, halkın yanında yeralmasını bilecektir. Hiçbir güç DEV-GENÇ'in anti-emperyalist, anti-faşist mücadelesini durduramayacaktır.

TÜRKİYE SOL HAREKETİNİN DURUMU VE İTTİFAKLAR SORUNU

Türkiye sol hareketi, yakın tarihimize kadar aydın hareketi olarak, sağ bir rotada, burjuvazinin şemsiyesi altında hayatını idame ettirdi. Solcular Kemalist diktatörlük tarafından, toprak ağaları ve ticaret-tekelci burjuvazinin temsilcisi Menderes iktidarı tarafından yoğun baskı altında tutuldular. Yıllarca zindanlarda hapsedildiler.

Özellikle 960 Anayasasının getirdiği nisbi demokratik özgürlükler, legal koşullar ortamında sosyalist ideoloji gelişmeye başladı, yayıldı, tartışıldı. Marksist-Leninist ideolojiyi kavrayan aydınlar, öğrenciler bu doğrultuda faaliyete başladılar, anti-emperyalist hareketlere yön verdiler.

Page 137: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Sol hareket büyük canlılık içinde olmasına karşın "gençti" ve amatörlük devrindeydi.

Bu gelişim süreci içinde, Marksizmi Leninizmi kavrayan ve Türkiye koşullarına uygulayan, revizyonist geleneğin dışına çıkmasını başaran iradi mücadelesiyle partileşen hareket THKP-C oldu.

THKP-C hareketinin iktidara yönelik-siyasi mücadelesi Türkiye sol hareketi açısından bir dönüm noktasıdır.

Bu hareketin örgütsel yenilgisinden sonra, varlığını teslimiyetçilik ve devrimciliğe karşı olmaya dayanarak sürdüren çeşitli küçük burjuva nitelikle sol gruplar seslerini çıkarmaya başladılar.

Türkiye sol hareketinin siyasi niteliği ve sınıf dayanağı küçük burjuvazidir. Daha henüz proleteryanın siyasi partisi oluşturulamamıştır. Bugün sol hareket bu açıdan yoğun parçalanmalara sahne olmaktadır, çünkü küçük-burjuvazi parçalanan bir sınıf niteliğindedir.

Bu koşullar altında, dünya sosyalist hareketinin parçalanmışlığı da sol gruplara yansıyınca durum vahametini artırmakta, "sosyal faşist", "Mao'cu bozkurt" tantanaları ortalığı doldurmaktadır. Sol grupların bu parçalanmışlığı, tekkelerine fanatik bağlılıklar siyasi çatışmaları bile ileri boyutlara sürüklemiştir. Şüphesiz ki siyasi çatışmalar, küçük burjuvazinin çeşitli sol temsilcileri arasında (dünyadaki herhangi bir kamptan yana tavrıyla da şidditlenen) olmaktadır. Ve bu yüzden sınıfsal ve siyasi niteliği "sol içi” çatışma konumundadır. (Tercihini burjuvaziden yana yapan TİKP bunun dışındadır.) 0 halde küçük burjuva niteliğinden kurtulamayan sol arasında ittifak nasıl gerçekleşir?

Gene işin vahameti ortadadır. İttifak adına, gevezeliklerden, soyut gösterilerden öte birşey olmuyor, biraraya gelebilen (bu da bir adım sayılsa da.) sol siyasetler, küçük burjuva yapılar gereği tekke çıkarlarını koruma sevdasıyla hareket etmekte ve bir noktaya varamamaktadır, zaten varılamaz da.

Sol gruplar arasında hakim olan faydacılık, ilkesizlik ve kendi gücüne güvensizliktir. Özellikle DY'nin her platformda, DS hareketine tahammülsüzlüğü (DS varsa ben yokum) politikası bunun tipik örneğidir.

Şüphesiz ittifaklar çeşitli sınıf ve tabakalar arasında belli bir asgari programa dayanan ve belirli hedefler gözeterek gerçekleşir. Onun için sol siyasetler arasında faşizme karşı eylem birliği niteliğindeki ileri adımları hiçbir sol grup "ittifaklar", diye adlandırma yanlışlığına düşmemelidir. Şüphesiz her sol grup kendi programı doğrultusunda, sınıf ve tabakaları kendi bünyesinde yönlendirme amacıyla hareket eder, bu eylem birliklerini de böylesine bir bakıç açısıyla değerlendirir. Ama proleterya partisi tarafından oluşturulacak olan ittifakları, bugünkü eylem birliklerine, toplantılara benzetmek olmamalıdır.

Page 138: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Böylesine adımların bile sol gruplar arasında atılmasının büyük bir sorun olduğu, herkesin kendi tekkesinden dışarıya çıkmadığı Türkiye koşullarında, asıl sorun sol grupların arasındaki çelişkileri ideolojik yöntemle çözmeye uğraşmaktır. Ana hedef proleteryanın siyasi partisinin oluşturulmasıyla ittifaklar sorunu, sol grupların durumu yeni bir döneme girecek ve kimse bugünkü gibi yaygaracılık ortamı bulamayacaktır.

Proleteryanın siyasi partisine aday devrimci harekette bugünden belli olur, bu siyasi çizgisi, tesbitleri ve mücadelesiyle doğruluğuyla ortaya çıkar. Devrimci Sol bu sınavı, bu dönemi başarıyla geçmesini bilecektir.

MADEN -İŞ'te MUHALEFETÇALIŞMASI YÜKSELİYOR

Revizyonistler sınıf mücadelesinin engebeli, sarp ve dikenli yollarından yürüyemezler. Emekçi halkın devrimci mücadelesi yükseldikçe ve karşı-devrimin baskıları arttıkça, revizyonistler hep hakim sınıflarla uzlaşma yolunu seçmiş, işçi sınıfını reformistlerin kuyruğuna takmaya çalışmışlardır.

İşte Maden-İş Sendikasının yönetiminde bulunan revizyonistlerde revizyonizmin işbirlikçiliğini, uzlaşmacılığını, korkaklığını ve işçi sınıfına ihaneti ispatlaya bilmek için adeta yarışa girmiştir. Ağızlarından eksik etmedikleri "demokratik sınıf ve kitle sendíkacılığı"ndan anladıkları sekter, dar grupçu ve tasfiyeci uygulamaları metalürji işçilerinin birliğe en çok ihtiyaç duyduğu DGM ve MESS'e karşı mücadelesinin yükseldiği günlerde uygulanmış, işten atılan işçilere sahip çıkılmamış, yüzlerce devrimci işçi "(. . .)" diye fabrikalardan atılmıştır. Onların pasifizimleri, korkaklıkları ve ihanetleri kendi başarılarını değil yenilgilerini getirmiştir.

Maden-iş tabanında yönetimine karşı haklı tepkiler, başlamış hoşnutsuzluklar ve faşist sendikalar tarafından değerlendirilmesi bunu fabrikalarda örgütleyememeleridir. ( İSDEMİR, TOFAŞ, AUER vb). Burjuvazi ile burjuva milliyetçisi TİKP-Aydınlık hainleri kol kola girerek Oligarşinin güdümündeki "Devrimci (!) Maden-İş Sendikasıyla T. Maden-İş'e karşı saldırıya geçerek Ereğli Demir Çelik ve Demir Döküm'de başarı elde etmişlerdi.

Bu güne kadar Maden-İş yönetimince her başkaldırış bastırılmış, devrimci ilerici işçiler susturulmaya çalışılmıştır.

Page 139: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Fakat bu gün Maden-İş'e bağlı birçok fabrikada devrimci, ilerici işçiler temsilciler "Maden-İş'te Devrimci Birlik" adı altında örgütlenerek yönetimin anti-demokratik uygulamalarını, Maden-İş' örgütsel birliğine yönelik saldırılara karşı ortaklaşa göğüs gereceklerini birlikte kararlı bir şekilde mücadele edeceklerini ve aşağıdaki bildiriyi hayata geçirmeyi karar altına aldıklarını açıklamışlardır.

- DİSK'in işçi sınıfının ileri sendikal örgütlenmesini temsil ettiğini kabul ederek, işçi sınıfının sendikal birliğinin DİSK'te gerçekleşmesi için çalışmak.

- T. Maden-İş Sendikasının örgütsel birliğini korumak ve pekiştirmek, giderek Metalürji iş kolunda tek sendika durumuna gelmesi için çalışmak.

- Bu birliğin, ilkeleri saptanması "Demokratik, sınıf ve kitle sendikacılığı" (Devrimci Sendikacılık) temelinde olmasını amaçlamak.

-T. Maden-İş Sendikasının Demokratik kimliğe kavuşturulması için çalışmak tabanın söz ve karar hakkının olmasınısağlamak.

-T. Maden-İş Sendikasının işyerlerini ve işkolundaki tüm işçileri sınıf mücadelesine aktif bir şekilde katmak.

- Tabanın özlemini çektiği demokrat ve devrimci bir yönetimi her kademede gerçekleştirmek için çalışmak.

Maden-İş tabanında devrimci çalışmayı sürdüren öncü devrimci işçiler "Devrimci işçiler sendika yönetimine" şiarını Maden-İş'te hayata geçirebilmek ve metalürji işçilerini anti-faşist mücadeleye aktif olarak katabilmek için "Maden-İş'te Devrimci Birlik" muhalefetinin yanında yer alacaklardır. Ayrıca "Kurtuluş", "Kitle " ve TİP'in bu muhalefeti desteklediklerini açıklamaları olumlu bir gelişmedir.

ORTAK AÇIKLAMA

SOL İÇİ TOPLANTI VE ORTAK METİNDEVRİMCİ SOL, SOL İÇİ ÇATIŞMALARA İLİŞKİN OLARAK, BÜTÜN SOL GRUPLARLA DİYALOĞA GİRDİ. YAPILAN TOPLANTILARDA OLUMLU ADIMLAR ATILAMADI. BU KONUDA EN ÖNEMLİ GELİŞME, DEVRİMCİ SOL İLE KURTULUŞ ARASINDAKİ OLUMLU ADIMDIR. AŞAĞIDAKİ METİN, DEVRİMCİ SOL İLE KURTULUŞ'UN ORTAK GÖRÜŞLERİ VE ÇAĞIRISI NİTELİĞİNDEDİR

Ülkemizde ekonomik ve politik bunalım her geçen gün derinleşmekte ve oligarşi içine düştüğü bunalımdan çıkabilmek için; bunalımın yükünü işçi ve emekçi sınıflara aktarmaktadır.

Oligarşi bunalımdan çıkmanın yolunu bugün CHP ağırlıklı hükümette görmekte ve bu hükümet aracılığıyla gelişen toplumsal

Page 140: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

muhalefeti pasifize etmeye çalışmaktadır. CHP “sağa da sola da karşıyız" teraneleriyle hedef saptırmakta, reformcu hayaller yayarak faşistlerin işini kolaylaştırmaktadır. Maraş katliamını düzenleyen faşistlerle ortak açıklamalar yaparak katliamın gerçek suçlularını saklamaktadır.

Fakat bunalımın ağırlığı, istikrarın sağlanamaması, Türkiye'de sınıflar mücadelesini her geçen gün keskinleştirmekte, saflar belirginleşmektedir.

Faşist hareket, işçi ve emekçi sınıflara devrimci ve demokratlara azgınca saldırmakta, insanlık dışı canavarca katliamlara girişmektedir. Böylesine vahim bir ortamda sosyalist hareketin durumu nedir?

Sosyalist hareketin parçalanmışlığı bu durumun beraberinde getirdiği kaos hepimizin tesbit ettiği bir gerçektir. Bu zaafın temel kaynağı; sosyalist hareketle, işçi sınıfının kendiliğinden hareketinin çakışamamasıdır. Yani sosyalist hareketin sınıf temeline oturmamış olması parçalanmışlığının kaynağını oluşturmaktadır.

Küçük burjuva aydın seviyesini aşamamış olan sosyalist hareket, küçük burjuva ve aydınların muzdarip olduğu hastalıkları bünyesinde barındırmakta ve bundan dolayı sosyalist hareket birlik doğrultusunda adımlar atamamaktadır. Bırakalım birlik doğrultusunda adımlar atmayı, sol gruplar birbiriyle çatışmakta, onarılmaz hatalar işlemektedir. Ve bu hataları işleyen gruplar birbirlerini karşı devrimcilikle suçlamakta ve bu ortamı körüklemektedirler.

Uluslararası sosyalist hareketteki bunalımın Türkiye'ye yansımasının bir sonucu olarak Türkiye sosyalist hareketi de kutuplaşmış Sovyet ve Çin tezlerini savunan sosyalist hareketler birbirlerini karşı-devrimcilikle suçlayarak savaş ilan etmişlerdir. Bunlar kıyasıya birbirlerine saldırmaktadırlar. Birbirlerini sosyalist hareket içinde görmemektedirler.

Bu akımların dışındaki siyasi hareketlerde birbirleriyle çatışmakta ve düşmanlığı körüklemektedir. Sözün kısası, sosyalist hareket içinde kimse kimsenin söylediğine kulak asmamakta, ideolojik mücadele yerine kördöğüşü sürmekte ve ayrılıklar körüklenmekte ve bunlar çatışmalara kadar varmaktadır.

Biz bu toplantıya katılan siyasetler, bu olumsuz durumun ortadan kaldırılması için atmış olduğumuz bu adımın daha geliştirilerek siyasetler arası olumlu bir diyaloğun oluşturulmasına hizmet edeceği kanısındayız. Fakat bu olumsuz durumun çözümündeki temel halka gözardı edilirse çıkmazdan kurtulamayacağımız açık bir gerçektir. Sosyalistler arası kördöğüşünün ortadan kaldırılması, kadrolar ve sempatizanlar arasındaki kemikleşmenin, düşmanlığın ortadan kaldırılması pratik temeline dayalı ideolojik mücadele platformundan geçecektir. Bu anlamda siyasi hareketler anti-emperyalist, anti-faşist,

Page 141: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

anti-şovenist mücadele temelinde biraraya gelerek, ideolojik mücadeleyi sosyalist hareket içinde egemen kılmalıdırlar. İdeolojik mücadele yerine düşmanlığı körükleyen davranışları teşhir ve mahkum etmelidirler ilkelerde savaş, Devrimci kardeşlik şiarını hayata geçirmelidirler. Ancak ve ancak anti-faşist mücadele temelinde, ideolojik mücadele sosyalist harekette sıhhatli bir diyalog ortamını yaratacak, sosyalist hareketin birliği doğrultusunda ileri adımların atılmasını sağlayacak, işçi sınıfının kendiliğinden hareketiyle sosyalist hareketin çakışması sürecini hızlandıracaktır.

Bu çizdiğimiz genel çerçeveden hareketle, sosyalist hareketin iç mücadelesinin, Marksist platformun dışına taşmasını önlemek için, bir ortak zemin yaratılması somut adımların atılmasını gerektirmektedir. Bunlar;

A) Siyasi hareketler eylem birliklerini esasında, kendi uzantıları olan kitle örgütleri aracılığıyla değil, bizzat kendileri biraraya gelerek yapmalıdırlar.

B) Hızla gelişen faşist cinayet ve saldırılara, alınan anti-demokratik tedbir ve yasalara, Maraş'taki faşist katliam nedeniyle 13 ilde uygulanmaya konan sıkıyönetime karşı siyasi hareketler arası bölgesel ve ülke çapında ortak eylem platformu oluşturulmalı, ve bu solun birliğini amaçlamalıdır.

C) Solun eylem birliğinin oluşmasını engelleyen görüş ve ilkelerin yanlışlığında anlaşan hareketlerin bunlara karşı her türlü mücadeleyi ortak sürdürmeleri gerekmektedir. Bu mücadele yanlış anlayışlara ortak tavır alarak tecrit etme gibi yöntemlerin yanında, ortak yayınlar yoluyla da yapılmalıdır. Ancak bu, siyasi hareketlerin kendi bağımsız eylem hatlarını ortadan kaldırmamalıdır. Bu birliğin önündeki engel esas olarak sol içinde olan siyasetlerin karşı devrimcilikle suçlanmasıdır. Bu anlayışlar mahkum edilmeli ve bu konuda ortak mücadele hedef alınmalıdır.

D) Yanlış demokratik kitle örgütleri anlayışını terkederek halk kitlelerinin kendi mesleki ve demokratik kitle örgütlerinde örgütlenmesi sağlanmalıdır.

E) Grup çıkarlarının devrimci hareketin çıkarlarından önce tutulması sonucu,sosyalist hareketin birliğini engelleyen,demokratik kitle örgütlerini parçalayan anlayışlar teşhir edilmelidir. Bizler işçi sınıfının örgütsel bütünlüğünü savunduğumuz gibi, gençlik,memur, köylü, esnaf vs.tek bir kitle örgütünde örgütlenmesini savunmalıyız.

F) Siyasi hareketler anti-emperyalist, anti-faşist, anti-şovenist mücadelede birbirlerine her türlü maddi, manevi yardım ve dayanışmayı sağlamalı ve hayata geçirmelidirler.

Bizlere düşen görev bu doğrultuda bıkmadan, yılmadan büyük bir azim ve kararlılıkla bu doğruyu hayata geçirmek olmalıdır.

Page 142: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

DEVRİMCİ SOL-KURTULUŞ

CEZAEVLERİNDEKİ FAŞİSTBASKI, İŞKENCE METODLARI DEVRİMCİLERİ YILDIRAMAZ

Burjuvazinin baskı kurumlarından biri de cezaevi ve hücrelerdir. Geri bıraktırılmış ülkelerde, devrimcileri sindirmek ve toplumdaki kapitalist bunalımdan ötürü "suça itilmiş" insanları baskı altına almak için, Oligarşinin kullandığı baskı araçlarından biri de cezaevleridir. Buralarda devrimciler ve diğer mahkumlar, yavaş yavaş ağır cezalara çarptırılarak "Çürümeye", ölüme terkedilirler. Özellikle devrimciler, hapishanelerde, sürekli baskı, işkence, sürgün, bakımsızlık, açlık tehdidi altında bulunurlar.

Anadolu'nun çoğu cezaevlerinin müdürleri, diğer yetkilileri, gardiyanları devrimcileri sürekli işkence altına alırlar ve hücrelerde tutarlar. Aç bırakılırlar, komplolar düzenliyerek öldürtürler. Faşistlerin baskısı altında tutulurlar.

İstanbul Sağmalcılar cezaevinde de devrimcilere uygulanan baskıların,şiddetin, sürgünlerin, doktorsuzluğun, işkencenin, hücrelere atılmanın en katmerlisini yaşadılar, yaşamaktalar. Hapishane hastanesinde yuvalanan faşist doktorlar, yaralı olarak giden devrimcileri öldürüyor, bakımsız bırakıyor, işkence ediyor. Hapishanenin diğer yetkilileri, gardiyanlar açıkça faşistlere yardım ediyor, devrimcileri baskı altında tutuyor, ziyaret saatlerini kısıtlıyor, zaruri ihtiyaç maddelerinin teminini yasaklıyor, devrimcileri tecrit edilmiş bölümlerde tutuyorlar. Bizzat hapishane sorumluları, gardiyanlar faşist doktorlar tarafından işbirliği halinde, 13 faşistin kaçmasından sonra bile, hapishane idaresi ve savcı devrimcilere baskı uyguluyor, haklarını kısıtlıyor.

Cezaevlerindeki bütün baskılara, faşistlerin kaçırılmasına, hücre cezalarına, bakımsızlığa, hakların kısıtlanmasına karşı devrimciler mücadelelerini faşist baskılara karşı açlık grevi, direniş vs. gibi hapishane koşullarında kavgalarını sürdürmüşlerdir. Bu yılmaz tavırlarıyla devrimcilerin hiçbir koşul altında kavgalarının durdurulamayacağını, inançlarının zayıflatılamayacağını ispat eden devrimciler, diğer mahkumlarla da ilişkilerini sürdürmüş, onları da direnişlere katmışlardır.

Devrimcilerin hapishanelerdeki kararlı kavgasına tahammül edemiyen, hapishane idaresi gardiyan, yetkili savcılar ve diğer ileri

Page 143: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

gelen yetkililer en son, Filistin'li iki gerillanın kaçmasını bahane ederek devrimcileri hücrelere attırdılar, baskı uyguladılar. Daha önce bizzat savcı, faşist doktor ve gardiyanların desteğiyle silahlı olarak hapishaneden elini kolunu sallayarak çıkan faşistlere karşı sevinenler, şimdi kudurmuşcasına devrimcilere saldırdılar. Devrimciler bu şartlar altında dahi direnmesini bildiler, kavgalarını marşlar söyliyerek sürdürdüler. Ama gözü dönmüş faşistler, Sağmalcılar'daki mücadeleyi durdurmak için, jandarmaları koğuşlara saldırttılar, devrimcilere şiddet uygulayarak, yerlerde sürükliye sürükliye dışarı çıkardılar ve sürgüne, Sinop Cezaevine gönderdiler.

Ama cezaevlerindeki faşist baskı, şiddet durmayacağı gibi, devrimci mücadele de durmayacaktır. Sağmalcılar'daki devrimcilerin şanlı direnişleri gene Sağmalcılar'daki gibi bütün hapishanelerde devam ettirilecek, faşistlerin yaptıkları yanlarına bırakılmayacaktır.

Emperyalizm, Ortadoğu ve Türkiye

Emperyalizmin dünya çapında bunalımı giderek şiddetlenirken, öte yandan ezilen halkların kurtuluş hareketleri gelişme kaydediyor, dünyada yeni güç dengeleri oluşuyor. Guadeloupe zirvesi, dört emperyalist ülke, ABD, İngiltere, Fransa, B. Almanya tarafından gerçekleştirildi. Bu durum emperyalistler arası güç dengesinde Japonya, Kanada, B. Avrupa ülkelerinin dışta tutulmasıdır. Aynı zamanda dört emperyalist ülkenin biraraya gelmesi kendi aralarındaki çıkar çelişkilerini ve aşırı kar isteklerinin şiddetlendiğini ama buna rağmen dünya güç dengesine karşı siyasi olarak kendilerini ayarlamaları zorunda kalmaları demektir. Çünkü emperyalistlerin biraraya gelmesi, bir yandan kendi aralarındaki çıkar çekişmelerinin hat safhada olduğunu gösterirken, diğer yandan da dünyadaki anti-emperyalist güçlerin gelişme kaydettiğini, yeni-sömürge ülkelerdeki hareketlerin geliştiğini, dünya güç dengesinde yeni adımlar atılması gerektiğini gösterir.

Dünyanın bütün bölgeleri kaynamaktadır.

Latin Amerika ülkelerinde, ABD emperyalizmi "çare"yi faşist cunta yönetimlerinde bulmuştur. Ama devrimci mücadele ve hakim sınıfların bunalımları durmamış, geniş yoksul halk kitleleri, Latin Amerika halkları, çözümün silahlı mücadelede olduğunu anlamağa başlamışlardır. Bunun

Page 144: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

canlı örneği Nikaragua'da yaşanmaktadır. Emperyalistlerin, "yenildiğini" sandıkları Sandinista gerillaları iktidara karşı mücadelelerine halkın aktif desteğini alarak devam ediyorlar.

Afrika'da öteden beri, emperyalizme ve ırkçı yönetimlere karşı gerilla savaşı verilmektedir. Emperyalist denetimden çıkan ve sosyalizmin inşası yolunda mesafe kaydeden Gine-Bissau, Angola, Mozambik halklarının yolunda yürüyen diğer Afrika halkları savaşlarını hızlandırıyorlar. ABD ve İngiliz emperyalizmi Afrika'da sürekli güçlerini, zengin hamnadde kaynaklarını yitirmek durumundadırlar.

Uzakdoğu'da sosyalist blokun parçalanmasının, çelişkilerinin siyasi platformda çözülmesinin canlı örneği yaşanıyor. Kamboçya'da Sovyetler Birliği yanlısı Vietnam ve Kamboçya Ulusal Kurtuluş Cephesi, Çin yanlısı Pol-pot yönetimini devirmiş ve yeni bir iktidar oluşturmuştur. Şüphesiz ki bu olay, sosyalist ülkeler arasındaki durumu, Uzakdoğu ve dünya güç dengesi açısından önemli bir gelişmedir. Bu olgu nasıl yorumlanmalıdır? Vietnam yanlısı Kamboçya Ulusal Kurtuluş Cephesinin iktidarı devralması Pol-pot yönetiminin ülke içindeki çelişkileri çözümleyemediğini, halkın geniş desteğini henüz kazanamadığını gösterir, çünkü devrimler dıştan ithal edilemezler. Bu açıdan olayı Vietnam'ın dıştan gerçekleştirdiği bir devrim olarak yorumlamak doğru olamaz. Ama Sovyetler Birliği ve Vietnam, ülke içinde gelişen bir devrimi sadece dıştan destekleyen bir platforma sokulamazlar ve tümüyle haklı zeminde olamazlar. Sovyetler Birliği'nin revizyonist politikası, Afganistan'da cunta yoluyla "devrim"e kadar vardı. Etyopya da Eritre hareketine karşı Etyopya ordusu desteklendi. Filistin'de kendi politikasına göre pasif ve seyircí rolü oynadı. Evet Sovyetler Birliği politikasının özü kendi güç dengesine göre hareket etmektir. Bu açıdan Uzakdoğu'da Sovyet politikasının ardındaki gerçek, Kamboçya'da devrim yapmak, Kamboçya'yı kurtarmak sorunu değildir, bölgede kendi lehine güç dengesi oluşturmaktır. Bu politika Kamboçya'daki uygun şartlarla birleştirildi ve sonunda Pol-pot yönetimi devrildi. Bölgedeki güç dengesine göre sorunu yorumlarsak şu ortaya çıkar. ABD Uzak Asya'da Vietnam tarafından kovulduktan sonra güç dengesini kendi lehine çevirmek için Çin'e yanaştı. Bu politikasını son olarak Tayvan'ı harcayarak ve Çin'le diplomatik temasları başlatarak noktaladı. Bu açıdan Uzakdoğu'da ve dünyada Çin-ABD ittifakı gerici niteliktedir. Kamboçya olayı bu çerçevede ABD aleyhine bir gelişim olmasına karşın Çin ABD'ye yakınlaşmasını sağladığından da lehte bir gelişimdir. Öte yandan Kamboçya olayından rahatsız olan güçler AET emperyalistleridir. Japonya'dır vs. İlk bakışta emperyalizmin aleyhine bir

Page 145: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

olay olmasına karşın Kamboçya'nın Sovyet yanlısı bir politika gütmesi sözkonusu olacağından devrimciler açısından kuşku vericidir. Revizyonizmi güçlendirici niteliktedir. Öte yandan Çin oportünizminin bugün vardığı milliyetçilik dikkate alınırsa Sovyet revizyonizminin gelecekte nereye varacağı düşünülmelidir.

Uzakdoğu'daki gelişmeler ABD için büyük kayıplar olmamasına karşın Ortadoğu'da hiç de öyle değildir.

Aylardır Şah'a karşı ayaklanan binlerce şehit veren İran halkının taleplerini uygulayabileceği gün gelmiştir. Humeyni hükümeti kurup iktidara geçmek üzeredir. Bu olay AET ve ABD emperyalistlerini yerinden oynatan ve dörtlü emperyalist zirvenin ilk gündemine giren bir olgudur. Çünkü İran emperyalistlerin petrol deposudur.

İran'da bugünkü gelişmeler emperyalizmin aleyhine ilerici niteliktedir. Halk İslamcı önderler islamcı ilkeler etrafında harekete geçmesine rağmen bu durum İran'ın sosyal, tarihi, ekonomik (yeni-sömürgeciliğin gelişmemesi, dinin etkisinin kırılması, tarihi olarak dinin ilerici faktörü) şartları gereği ilerici bir rotada değişim gösterebilmiştir. Şüphesiz ki İran olaylarının kaynağı İran'da Şah yönetiminin yarattığı sosyal, siyasal, ekonomik bunalımdır. Ama bunu devrimciler değil, İslamcı önderler kullanabilmişlerdir. Şah'ın ülkeden kaçmasıyla birlikte Humeyni'nin kuracağı iktidar İslamcı bir küçük burjuva demokrasisi olacaktır. Tümüyle emperyalist tekeller kapitalist düzen ortadan kaldırılmayacaktır. Humeyni iktidarı emperyalizmin aleyhine bir gelişim olmasına karşın süreç içinde bu iktidarın emperyalizmin denetimine girebileceği gerçeği gözden kaçırılmamalıdır.

Şüphesiz ki İran'daki olaylar, Filisin mücadelesi, ABD'nin Ortadoğu politikasında değişiklikler yapmasına neden olmuştur. İlk olarak ABD, İsrail ve Mısır'ı barıştırmış karşı devrimci cephesini ulusal devrimci güçlere karşı genişletmiştir. Öte yandan bunu yeterli görmeyerek, Türkiye'ye tavrını gözden geçirmiştir. Çünkü İran'da gelişen olaylar Türkiye'nin jeopolitik önemini her zamankinden daha fazla arttırmıştır.

Bu yüzden ABD bölgede istikrarı sağlayabilmek için Türkiye-Yunanistan arasındaki Ege Kıta Sahanlığı ve Kıbrıs sorunlarının çözümüne el atmıştır. Taraflar hemen ABD ve Birleşmiş Milletler anlaşma önerileriyle masalara oturtulmuş öte yandan dörtlü zirve Türkiye'nin sorunlarını gündemine almıştır. Bu durum Türkiye'nin kaderinin kimlerin elinde olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

Page 146: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Türkiye'de gelişen olaylar, sıkıyönetim, istifalar, iç istikrara yönelik tasarılar, IMF'nin önerilerine harfiyen uyulması, faşist katliamlar karşısında sessizlik, şüphesiz ki emperyalizmin politikasından ayrı değildir. Ecevit hükümeti sürekli varlığını idame ettirmek için emperyalizme sadakatini ispatlama yoluna başvurmuştur. Cesaretli devalüasyonlar yapmış, IMF'ye bağlı kalmış, son olarak da Ege-Kıbrıs sorunlarında ABD'nin isteği üzerine masaya uslu uslu oturmuş, ülkede iç istikrarın sağlama alınması için de sıkıyönetim ilan etmiştir. Ecevit ABD emperyalizminin Ortadoğu'daki bekçiliğinin gereklerini yerine getirirken, dörtlü zirvede Türkiye konusunun görüşülmesini istiyordu. Yani "taze para" dileniyordu. Nitekim de öyle oldu.

Sadık temsilciler mükafatlandırılır. Dörtlü zirve sonrası, ABD Türkiye'ye bir temsilci gönderdi. Emperyalistler Ecevit'e sadakatinden ötürü güvenlerini ilettiler. Diğer taraftan da kredi vereceklerini ABD'nin temsilcisi belirtti. Ayrıca Türkiye'nin jeopolitik öneminden ötürü üslerin son model silahlarla donatılacağını, füze rampaları kurulacağını, İran'daki üslerin Türkiye'ye nakli için yeni üsler kurulacağını Ecevit hükümetine bildirdi. Evet ABD'nin istediği, bölgede istikrarın sağlanması için Türkiye'nin üzerine düşeni yapmasını sağlamak, bekçilik görevlerinin artacağını hatırlatmaktı.

Ecevit ülkemizi ABD emperyalizmine daha katmerli bağlayan anlaşmaları gerçekleştirme yolundadır. Şimdiye kadar yaptıkları ABD'ye bağımlılıktan başka birşey getirmemiştir. Emperyalistlerden alınan ve "yardımseverlik" olarak gösterilen krediler ise aslında ülkemizin mali, ekonomik, siyasi, askeri bağımlılığını artıran araçlardan başka birşey değildir. Daha fazla kredi, borçlanma, daha fazla borçlanma, daha katmerli sömürü halkımızın daha da yoksullaşması, pahalılığın, enflasyonun artması demektir. Ecevit iç politikasında olduğu gibi dış politikasında da ABD emperyalizminin, AET emperyalizminin politikalarının sadık uygulayıcısıdır. Ama emperyalizmin politikası ezilen halkların kurtuluş mücadelesine çarpıp parçalanacak, iflas edecektir.

En sonunda emperyalizmin ve onların temsilcileri tüm dünyada olduğu gibi Ortadoğu'da da kaçacak yer bulamayacaklardır. Ecevit gibileri ise geçmişte İran Şahı gibi sadakatinden ötürü sadece emperyalistler tarafından ödüllendirilirler, fakat sonunda yine bugün İran Şahı gibi emperyalistlere sığınırlar.

Page 147: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

"YENİ ERİM" ECEVİT, SIKIYÖNETİMİ FAŞİST BASKI YASALARI ADIMINDAN SONRA İLAN ETTİ.

Türkiye'de gelişen sınıf mücadelesi, dünya çapında emperyalizmin genel bunalımı, oligarşinin ekonomik ve siyasal çıkmazı, dış borçlar, döviz yokluğu, artan enflasyon, pahalılık vs. karşısında, oligarşinin "özgürlükçü" Ecevit yönetimi, nesnel yasalarının dışına çıkamadı, "barış" hayallerini bir kenara iterek faşist devlet mekanizmasının süreç içerisinde bir aracı durumuna geldi. "Özgürlükçü" Ecevit böylece "Yeni Erim" sıfatını kazanmaya layıktır.

Ecevit'in önünde baştan beri iki yol vardı. Ya pılını pırtısını toplayıp gidecekti, ya da şiddet yanlısı olarak faşist devlet kurumlarını harekete geçirecekti. Başka bir alternatif olanaksızdır. Ecevit yani "Yeni Erim", ikinci yolu seçti ve bunun gereklerini süratle yerine getirmeye koyuldu.

Sivil sıkıyönetim uygulamaları ikinci yolda atılmış ilk adımdı. "Anarşi" bahanesi adı altında faşist katliamlara, teröre gözyumulurken, devrimci mücadeleyi, halkın savunmasını engellemek için Valilere, Kaymakamlara, İçişleri Bakanlığına, Emniyet teşkilatına daha rahat hareket etme olanakları sağlandı. Anadolu bölgelerinde ordu valinin bir el işaretiyle devreye sokulurken, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde ise Emniyet teşkilatı Mavi Bereliler jandarma ekipleriyle takviye edildi.

Faşist katliamlar, terör devam etti, devrimciler, halk güçleri kendilerini savundu. Kısa süre içinde bu yönteminde bir çıkmaz olduğu ortaya çıktı. Faşist yöntemlere daha çok başvurmalı, devlet teşkilatı daha da yetkinleştirilmeliydi.

Yeni yasa tasarıları adı altında zaten ülkemizde 12 Mart döneminde tamamen etkisiz hale getirilen "hak" ve "özgürlüklerin" yasal olarak da yokedilmesine başlandı. Bu görev 12 Mart döneminde M. Erim, F. Melen, N. Taha'nın üzerindeydi. MC dönemlerinde ise Demirel ülkemizi polis devletine dönüştürmek, gizli faşizmi bütün kurumlarıyla yasallaştırmak için çok uğraştı. Anayasa'yı pratikte rafa kaldırdı. Ecevit rafa kaldırma işlemini yasallaştırmayı, Erimlerin, Demirel'in görevlerini daha "akıllı" bir biçimde yerine getirmekten yanaydı. Bundan ötürü sahneye "anarşi" bahanesiyle çıktı, deınokrat kamuoyunu aldatıp yanına almaya çalıştı, kimsenin karşı çıkamayacağı gerçekler uydurdu. Ama bir nokta aydınlanmıştı: Bir zamanların "demokrasi" taraftarı, artık varolmayan rafta kalan Anayasal hakları da katletmek görevini gönüllü üstlenmişti.

Böylece bir kere daha geri bıraktırılmış ülkelerdeki göstermelik "Demokrasilerin" parlementoların, Anayasal mekanizmaların komediliği

Page 148: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

ortaya çıkıyordu. "Demokrasi","Barış" havarisi Ecevit, kafasını bu gerçeklere ııydurma gereğini anladı. Ülkemizde demokratik devrim yapılmamıştı ve günümüz koşullarında tabiatı gereği oligarşi ve emperyalizm demokrasiyi değil, ancak faşizmi uygulayabilirdi. Yeni faşist baskı yasaları, ülkemizdeki faşizm gerçeğinin, devrimci mücadeleyi engellemenin yolunun faşist şiddet olacağı, ekonomik sorunları işgücünü faşist disiplin yöntemleriyle denetim altında tutarak, halkı baskı altına alarak çözebileceği gerçeğinin bir kaçınılmaz sonucu olarak gündeme gelmiştir. Demokratik görüntüsü altındaki yöntemler Türkiye gibi ülkelerde ekonomik sorunları, pahalılığı, enflasyonu, işçi ücretleri sorunlarını, devrimci mücadeleyi uzun zaman engelleyecek güçte değildir, yani "demokrasi" sürekli milli bunalıma dayanması, sürekli faşizm olgusu gerçeği kendini gösterir.

Faşist baskı yasalarının çıkartılması, yani üniversitenin polis, jandarma merkezi haline getirilmesi, kişi haklarının tamamen yokedilerek arama taramaların meşrulaştırılması, ordunun içişleri bakanlığı, valiler eline istenildiği zaman devreye sokulması keyfiliğiyle verilmesi, emniyet teşkilatının, polislerin görev ve yetkilerinin genişletilmesi, toplantı ve gösteri haklarının valiliklerin keyfine bırakılması, ceza yasalarının ağırlaştırılması, özel mahkemelerin kurulması, örgütlenme ve dernekleşme hakkının tamamen yokedilir duruma getirilmesi, sıkıyönetim ve cunta dönemleri bile olmasa, Türkiye'de faşizmin yasal olarak da, tamamen kurumsallaştığı anlamına gelir. Ecevit'in Erim rolü oynarken yerine getirdiği tarihi görev böylesine öneme haizdir.

Faşist baskı yasalarının çıkarılmasına uğraşırken, gelişen olaylar faşistlerin katliamlarını arttırmaları, K. Maraş'ta Nazilerden örnek alınan kudurganlık ve vahşilikle işlenen jenosid hareketi vs. nedenlerle faşist baskı örgütlerine duyulan ihtiyaç arttı. Ecevit faşistlerin isteklerini yerine getirerek, yasa tedbirlerini de aşan diğer bir yönteme, sıkıyönetime başvurdu. Bu durum MHP planının bir parçasının yerine getirilmesi demekti. Böylelikle faşizmin kurumsallaşması güçlenirken, diğer yandan da açık faşizme gidiş süreci -sivil sıkıyönetim uygulamalarından itibaren- hız kazanmıştı. Faşist baskı yasalarını, sıkıyönetim koşullarında daha rahat yasallaştırma imkanı doğdu. Çünkü sıkıyönetim ilan edilen bir ülkede faşist yasa tasarılarını yasallaştırmanın sakıncası kalmadığı gibi, buna karşı girişilecek demokratik tepkiler de baskı altında tutulur.

Demokratik halk devrimini muhtevasını teşkil eden anti-faşist mücadele çizgimiz doğrultusunda iktidarı hedefleyerek mücadelemizi sürdürmeliyiz. Şu veya bu gücün kuyrukçuluğunu yapmakla, tırmanan

Page 149: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

faşizmi önleme hayalleriyle, teslimiyetçilik yöntemleriyle, bilinmelidir ki anti-faşist iktidar mücadelesi verilemez.

KAĞITHANE'DE DEVRİMCİ GECEKONDU MÜCADELESİ MİLİTARİZMİN BASKISI, TERÖRÜ VE YAYGARASIYLA ENGELLENEMEZ!

Halkımıza işsizlik, yoksulluk, pahalılık yokluktan başka birşey vermeyen, sermayedarların, bankerlerin, holdinglerin çıkarlarını savunan faşist yönetim, gecekondulara sığınmış halkımızı, orada bile rahat bırakmıyor. Yoksul insanlar, işçiler, barındıkları gecekondu evleri, büyük kodamanların, büyük emlakçıların, toprak sahiplerinin çıkarları için binbir dolapla yıkılmak isteniyor, yıktırılıyor. Nasıl? Daha önce Ümraniye'de, Alibeyköy'de birçok yerde, seçim zamanları, "vaat" edilen gecekondular, daha sonra parababalarının çıkarları için yıkıldı.

Gerici, faşist burjuva gazeteleri aracılığıyla halkın yerleşim gecekondu bölgesi "Kurtarılmış bölge" yaygaralarıyla hedef gösteriliyor. "anarşistlerin denetiminde" vs. diye ilan ediliyor. Hep devletin baskı güçlerinin buralarda baskısını, şiddetini artırması için ve daha sonra da yoksul insanların evlerinin yıkılması için.

Bu faşist politika ve propaganda şimdi de halkın binbir güçlükle inşa ettiği Kağıthane gecekondu bölgesinde uygulanıyor. Faşist, gerici gazeteler diğer burjuva propaganda araçları Kağıthane gecekondu bölgesi dışında meydana gelen militarist güçlerin şiddet hareketini ve yaygarasını, Kağıthane'deki devrimci kavgayı engellemek için gecekondu halkına maletmeye çalıştılar. Burasını "kurtarılmış bölge", "THKP-C'nin hücresi" vs. diye lanse etmeye çalıştılar. Amaç, Kağıthane gecekondu halkına gözdağı vermek, baskı uygulamaktı. Bunu örtmek için, "çatışma" havası yaratılarak, askeri bir baskınla, sis bombalarıyla, evler otomatik tüfeklerle taranarak, halk yataklarından kaldırılarak, "operasyon" düzenlendi. Halktan insanlar, suçsuz kişiler "Çayan Hücresi" diye dövülerek, pijamalarıyla götürüldü. Bütün bu olanların halka gözdağı vermek, gecekondu kavgasını engellemek için yapıldığı aşikardı. İşçiler "yarı çıplak" olduğu için "suçlu" gösteriliyor, evin bacasında duman çıkıyor diye evler taranıyor, "çatışma" havasıyla bombalar patlatılıyor ve üstelik de yalancı şahit, çavuş "anarşistleri teşhis ediyor".

Bunların hepsi, daha önceki gecekondu operasyonlarında aranan "anarşist"lerin açıklanması olayında olduğu gibi yaygara olduğu aşikardır. Suçsuz kişilerin yakalanıp "iş yapılıyor" havasıyla "anarşist", "Çayan Hücresi" diye lanse edilmesi, dövülmesi, işkence edilmesi

Page 150: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

halkın Amerikan silahlarıyla korkutulması militarizmin gözdağı vermesinden, gerici, faşist gazetelerin yaygarasından başka birşey değildir.

Kağıthane'deki yoksul halkımız, bu tür yaygara, terör, yıldırma yöntemleriyle korkutulamaz. Gecekondu mücadelesi engellenemez. Gazetelerin "kurtarılmış bölge" dedikleri yer, devletin ilkokul yaptırdığı, yollarını onardığı bir yerdir. Nasıl oluyor da "kurtarılmış bölgeye", "Çayan Mahallesine" okul yaptırılıyor. Evet, yaygaralar, gecekondu kavgasının engellenmesi başarıya ulaşamayacaktır.

Halkımız sığındığı gecekondularını böylesine gerici faşist terör yöntemleriyle terketmeyecektir.

Militarizmin yaygarası, gerici, faşist basının yalan propagandaları boşa çıkartılacaktır.

Militarist kuvvetlerin keyiflerine göre, "Suçlu" diye lanse edilen yoksul insanlar faşizmin, gerici propagandalarına kurban edilemezler.

Halkın yüreklerindeki devrimci kavgası durmayacak, devrimciler halkın yanında mücadelesine kararlı bir şekilde devam edecektir.

YAŞASIN KAĞITHANE DEVRİMCİ GECEKONDU MÜCADELEMİZ KAHROLSUN MİLİTARİZMİN BASKISI, TERÖRÜ, YAYGARASI,

GERİCİ, FAŞİST PROPAGANDALAR

NOT: Bu yazının yanında üç tane resim var. Resim Altı: Bir evde yapılan aramada iki kişi daha yakalandı. Bu

iki kişiden birinin yarı çıplak oluşu kuşkuyu çekti. Ateş edip kaçanlardan sanılarak gözaltına alındı...

---------------------------------------------------------------------------- NURETTİN GÜLER

1956. . .

FAŞİZME KARŞI MÜCADELEDE YILMAZ BİR SAVAŞÇIMIZIKAYBETTİK.

Yıllardır Elazığ'ın faşist işgal altına girmemesi için faşistlerle dişe diş mücadele eden savaşçılarımız, mücadele tarihinde ilk defa önder bir kadrolarını yitirdiler.

Nurettin, Bağımsızlık ve Demokrasi mücadelesinde örnek gösterebileceğimiz bir militandı. Son dönemde Elazığ'da birkaç

Page 151: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

mahallede sorumluluk üstlendi ve görevlerini aksatmaksızın yerine getiren, Devrimci Sol'un kararlı bir militanıydı. Ölümü tüm militanlar tarafından örnek alınmalıdır. Birçok "sol" grubun faşizme karşı mücadelede kararsız, ürkek, özellikle pusucu tavırlarına karşılık Nurettin gibi arkadaşların ölümü ve polis ve faşistlerle göğüs göğüse mücadele tavrı örnek alınmalıdır. Anti-faşist eylemden sonra, polisin müdahalesine karşılık, son mermisine kadar dişe diş çatışmış ve bir devrimcinin yapması gerekeni yaparak, ölmüştür.

Ayrıca Nurettin, fedekarlığın, mütevaziliğin, kararlılığın ve ahlakın sembolüdür. Nurettin gibi yoldaşların ölümü mücadele ruhunu köreltme değil kamçılamalıdır. Faşizme karşı bu soylu kavgada yüzlerce Nurettin daha kaybedebiliriz. Anısı önderimiz olsun.

FAŞİZME KARŞI MÜCADELEDE ŞEHİT DÜŞENLERKAVGAMIZA GÜÇ KATIYOR.

TURGUT İPÇİOĞLU 1959. . . . .NUMAN KAYGUSUZ 1956. . . . ASAF TUNÇ 1953. . . . . . ERCÜMENT AKSOY 1958. . . . . MEHMET TEPE 1954. . . . . MUAMMER KARAN 1954. . . . ÇAĞLAR COŞKUNER 1958. . . . .

NOT: İsimlerin üzerinde şehitlerin resmi var.

Nurettin Güler arkadaşımızın ailesi için bir bağış kampanyası açılmıştır. Bağışların (49570 hesap no İş Bankası Türbe şubesine) yatırılması gerekmektedir.

Bağımsızlıkve Demokrasi Mücadelesinde

Page 152: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

DEV-GENÇ

SAYI: 4 6 EYLÜL 1979 FİYATI: 1. 00 DM

FAŞİZMİN TERÖRÜVE "BÖLÜCÜLÜK" YAYGARALARI KÜRT VE TÜRKHALKLARININORTAK MÜCADELESİNİENGELLEYEMEZ! . .

KÜRDİSTAN ÜZERİNDE BÖLÜCÜLÜK YAYGARALARI VE "AYDINLIK" KARŞI DEVRİMCİLERİ

Sıkıyönetim komutanları son aylarda Kürdistan üzerinde özelikle CHP-MC partileri ve ırkçı-kafatasçılar Kürdistan'da bölücülük yaygarasıyla halka daha çok baskı ve soykırımının zeminini meşrulaştırma çabasındadırlar.

Kürt halkın ulusal demokratik istekleri kanla ve terörle boğulma planları "Apocular" vs. gibi gruplar bahane edilerek Kürdistan üzerindeki militarizmini sağlamlaştırmaktadırlar. Halkın hiçbir hakkını savunmasına ses çıkartamaz bir hale getirmek istemektedirler.

Bu konuda Aydınlık'ın tavrı ilginç ve incelemeye değerdir. Türkiye uzun dönem sol içerisinde kalmış olan ve hala DY gibi

oportünist siyasetler tarafından sol içerisinde kalması sağlanan "AYDINLIK"ın, SOL'u oligarşiye ihbarı artık gizli kapalı değil alenen gazete sayfalarında boy boy resimler ve ilanlarla her türlü ilerici, yurtsever ve devrimci hareketleri yok etmek için elinden geleni yapmaktadır. Aydınlığın "tüm solu" ve yurtseverlere karşı bu ihbar-ajan tavrından yalnızca nasibini almamış, tek grup Devrimci Yol'dur.

Ve Aydınlık, bu noktada açık oynamaktadır. "Sahte Sol"1a mücadele edilmeden iki süper devlete karşı mücadele edilemez" demektedir. Tabi Devrimci Yol dışında Türkiye solundaki bütün gruplar Aydınlığa göre "sahte sol"dur ve bunları oligarşiye ihbar etmek en tabii haklarıdır artık"

"Aydınlık" karşı-devrimci hareketi, bugün tüm oldukları yerlerde "kadrolarına" "sahte sol" diye adlandırdıkları devrimci ve yurtseverlerin

Page 153: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

ne yaptıkları, hangi işle kimlerin uğraştıkları doğrultusunda bir ajan-muhbir ağı örgütlemeyi kendisine temel görev seçmiştir.

Bugün APO'cular üzerinde yapılan ihbar ve provakasyon çizgisine karşı devrimciler ilgisiz kalamazlar.

APO'cular: en geniş anlamda Kürt milliyetçiliği temelinde oligarşiye tavır alan Kürt yurtseverleridir. Mücadele anlayışı Kürdistan halkını kurtuluşa götürmesi mümkün değildir.

Bu böyledir diye onları karşı-devrime ihbar etmek, devrimcilerin tavrı olamaz. Yapılması gereken Kürdistan'da gerçekten devrimci önderlik etrafında Kürt halkının sınıfsal ve ulusal mücadelesini örgütlemek ve diğer siyasi yoğunluklarla bu doğrultuda ideolojik mücadele yapmaktır.

Aydınlığın ajan-muhbir tavrına karşı tüm Türkiye SOL'undaki gruplar dersler çıkartmalı ve Aydınlığın nasıl bir çizgiyi ve kimi temsil ettiğini tekrar tekrar düşünmelidir. Ve Aydınlık sol saflardan tecrit edilmeden halkla ilişkileri engellenmeden devrimci ve yurtseverleri ihbarda MİT ve Kontr-gerilla'nın muhbir merkezi olarak (hemde tüm, Türkiye'de kolları olan bir mekanizma) görevine devam edecektir.

Yapılması gereken tüm solun "nasılsa bana dokunmuyor" zihniyetinden vaz geçip ajan ve muhbirlere karşı devrimci anlamda nasıl tavır alınması gerekiyorsa, Aydınlığa 'da bu tavır alınmalıdır. Tabii ki sözümüz bu konuda faydacılığı üzerinden hiçbir zaman atamayan Aydınlık'la dahi flört eden DY oportünistlerine değildir. Onlar kendi tekke çıkarları için şeytanla dahi birleşirler. Yalnız DY sempatizanları gerçekten düşünmelidir. Tüm sol, Aydınlığa göre "sahte sol" olduğıı halde DY, niçin "sahte sol" değildir. Aydınlığın hesabı nedir?

SEÇİMLER ÜZERİNE

Feodalizmin yıkılıp, kapitalizmin kurulmasıyla beraber, hakim sınıfların yoksul halk üzerinde baskı, karar ve yargı organı olarak parlamentolar sürekli varolmuştur.

Burjuva Demokratik Devrimini tamamlamış sanayileşmiş emperyalist-kapitalist ülkelerdeki parlamento burjuva demokrasisinin bir unsurudur. Perlamentonun ortadan kalkması faşizmle birlikte gerçekleşir.

En genel anlamda Emperyalist-kapitalist ülkelerde parlamento içi çelişkileri farklı tekel grupların temsilcilerinin ve nisbi olarak da emekçi halkın temsilcilerinin bulunduğu bir platformdur. Ve karar mekanizmasına mali oligarşi hakimdir.

Page 154: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

(...) Emperyalist-kapitalist ülkeler mali-oligarşi, parlementoyu fesh etmek, kazanılan demokratik hakları ortadan kaldırmak gibi faşist tedbirlere başvurması kendisine çok pahalıya malolacak bir olaydır. Ve bu ülkeler bizim gibi ülkeleri sömürgeleştirdiklerinden ötürü, kendi emekçi sınıf ve tabakalarının hayat standardıda bize göre göreceli olarak yüksektir.

Bizim gibi ülkelerde ise işbirlikçi tekelci sermaye, güçsüz kendi iç dinamizmiyle gelişmemiştir. Burjuva demokratik devrimi tamamlanmamıştır. Emperyalizmin ülkeye girmesiyle birlikte Demokratik Devrim yukarıdan aşağıya, emperyalizmin kontrolünde tamamlanmaya çalışılmıştır.

Kapitalizmin gelişimi, kendi içsel dinamiğiyle olmadan, yukarıdan aşağı geliştiği için Halk kitlelerinin demokratik bilinçlenme olayıda kapitalizmin gelişimine bağımlı olarak kendi iç evrimini tamamlamış ve halk kitlelerinin demokratik bilinci emperyalist-kapitalist ülkelerdeki emekçi sınıflardan geri, feodalizm ve demokrat bilinç arasında bocalayan bir yapıya sahiptir. Bundan dolayı da ülkemizde emekçi sınıflar kazanılmış haklarının ortadan kalkması halinde dahi emperyalist-kapitalist ülkelerdeki gibi gereken tepkiyi gösterememektedirler.

Yine bu gelişimin sonucu ülkemizdeki tekelci sermaye oldukça cılız ve dışa bağımlıdır. Bu cılızlığı ve bağımlılığından ötürü yalnız başına iktidar olamamakta ve sürekli iktidarı pre-kapitalist unsurlarla ve diğer sömürücü güçlerle paylaşmak zorunda kalmaktadır. iktidarın bu şekilde paylaşılması olayı hakim güçler arasında çelişkiyi sürekli gündemde tutmakta ve bu çelişkiler çeşitli devlet kurumlarına yasama, yürütme, yargı vs. organlarda kendini göstermektedir.

Bugün Mecislite'ki çeşitli düzen partilerinin varlığıda bu çelişkilerinin ayrı ayrı biçimlenmesinden başka birşey değildir.

Kapitalizmin kendi iç evrimini geçirmemesi, bunun sonucu emekçi halk kitlelerinin demokratik bilinçienmesi zayıf olduğundan ve tekelci sermayenin cılız ve güçsüz olduğundan ötürü; parlemento, parlamento seçimleri ve çeşitli demokratik haklar oligarşi için tehlikeli olmaya başladığı an kaldırılabilir ve kitlelerin direnişi kanla bastırılabilir durumdadır. Kaldırılmasa dahi göstermelik bir demokrasi, kukla parlamento biçiminde varlığını sürdürür. (örneğin; 12 Mart dönemi parlamento açıktır, düzen partileri açıktır ve yargı organlarının tümü tek elde -Orduda- toplanmıştır. Onu yönlendirende tekelci sermayenin bir kesimidir. Zaman zaman çeşitli partilerin temsil ettikleri zümrenin çıkarlarıyla çelişir bir görünüm kazansada bu nisbi bir olaydır, bütünü hiçbir zaman belirlemez.)

Hakim güçlerin, yani oligarşinin kendi iç çelişkileri ve sınıf mücadelesinin sonucu nisbi demokratik ortam doğar. Hakim güçlerin iç

Page 155: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

çelişkileri ve sınıflar mücadelesi nisbi-demokratik şartlarda çözülmesi şartları ortadan kalktığında, oligarşi için tehlikeli boyutlara vardığında, büyük sermaye açık faşizme başvurup tüm nisbi demokratik hakları ve görünüşteki parlamentoyu da ortadan kaldırmaktan çekinmez.

Kısaca bizim gibi ülkelerde parlamento, ya göstermelik olarak var olup- hakim sınıfların çelişkilerinin çözüm platformu olarak varlığını sürdürür ve bu süreçte emekçi halk kitleleri baskı ve terör altında da olsa geçici ve nisbi seslerini duyurma olanaklárını yaratır. Veya parlamentonun da resmen ortadan kalktığı ve hiçbir demokratik kıpırdanmaya olanak tanımayan açık faşizm şartlarında parlamento var olsa bile hiçbir fonksiyonu yoktur. Ve bu şartlarda emekçi halk kitlelerinin barışçıl yolları kullanma şansları hemen hemen hiç yoktur.

Genel olarak gerek iç dinamizmiyle gelişen kapitalist ülkelerde gerekse de bizim gibi yeni-sömürge, gizli ve açık faşizmle yönetilen ülkelerde parlamento gerici bir devlet kurumu olarak egemen güçlerin hizmetindedir. Emperyalist-kapitalist ülkelerde objektif gelişiminden ötürü mali oligarşi parlamentoyu istediği zaman ortadan kaldıramamakta ve halkın demokratik haklarını yok edememektedir. Bizim gibi ülkelerde ise tam aksidir.

Burjuva demokratik devrimini yapamamış ülkemizde parlamento, gizli-açık faşizmin bir kurumudur. Ama bu böyledir diye seçimleri ve parlamentoyu reddedemeyiz, ondan bir araç olarak yararlanmalıyız. Çünkü milyonlarca emekçi, hala parlamento ve seçimlerden medet ummaktadır. Bizim taktiğimiz, bu durumu yoketmek, parlamentonun çözüm olmadığını göstermek için, tali de olsa, seçimlerden bir araç olarak yararlanmak olmalıdır.

Lenin'in "Sol" komünistleri eleştirirken parlamenter mücadelenin nasıl bir öneme sahip olduğunu ve fonksiyonunu şöyle açıklamaktadır.

"... Burjuva parlamentosunu ve bütün öteki gerici kurumları dağıtmaya gücümüz yetmediği sürece, bu kurumlarda çalışmak zorundasınız. Özellikle hala papaz takımının aldattığı ve kır koşullarının alıklaştırdığı işçiler mevcut olduğu için, bu kurumlarda çalışmalısınız. Bunu yapmazsanız gevezeden başka birşey değilsiniz."

Lenin'in yukarıda açıkladığı, parlamenter mücadele taktiği uluslararasıdır. Ama hemen belirtmeliyiz ki, emperyalist-kapitalist ülkelerde parlamenter mücadele taktiği, evrim-devrim aşamalarının ayrı oluşundan ötürü temel bir öneme sahiptir; bizim gibi ülkelerde, ise seçimlerde mücadele, silahlı mücadelenin temel oluşundan ve halk kitlelerinin silahlı propaganda temel alınarak bilinçlendirilmesinden ötürü, talidir ve tali olarak silahlı mücadelenin tek çözüm yolu olma doğrultusunda kullanılmalıdır.

Page 156: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Ülkemizde de bir takım gruplar çok keskinlikle halkın artık parlamentoya umut bağlamadıklarını, seçime umutla gitmediklerini söylüyor ve seçimlere fiilen boykot çağrıları yapıyorlar.

Geçmiş yıllarla kıyaslanırsa diyalektik gelişim gereği halk kitlelerinde düne göre daha ileri bir bilinçlenme, düzen partilerini "umut", "Kurtarıcı" olarak görme anlayışlarında devrimci bir gelişme gözükmektedir. Fakat bu gelişme karşısında ciddi bir devrimi alternatif bulmadığından ve yeterince de düzen partilerinin ve parlamentonun çirkefliğini görmediğinden halk ehven-i şer mantığıyla hareket edip oylarını CHP'ye veya diğer sağ partilere tekrar verecektir.

Kısaca bugün halkın düzen partilerinin gerçek yüzlerini tam anlamıyla gördüklerini, parlamenter yolu red eder derecesinde politize olduklarını söylemek körlük olur.

Gerçekten halk kitlelerinin bilinç düzeyi parlamentoyu ve düzen partilerini aşmış ve parlamentonun geçersizliğine artık inanmışsa ve de devrimci bir alternatif gerçek anlamda varsa yapılması gereken seçimleri "boykot" etmek hatta seçimleri yaptırmamaya çalışılmalıdır.

Ülkemizde böylesi bir durumdan bahsetmenin imkanı yoktur. Tabiiki devrimci halk hareketinin seçimleri boykot için zamanla tüm halk kitlelerinin devrimci olmasını beklemesi mümkün değildir. Ama ülkemizde halkın bizzat kendi deneyleriyle ve devrimcilerin mücadelesi sonucu bir takım partilerin kendisini kurtuluşa götürmeyeceğini görmesine rağmen yine de seçimlerde mutlaka oy verme işlemini gerçekleştirecek ve ehven-i şer mantığıyla hareket edecektir. Bu da hala düzen ve parlamentoya umut bağlandığını gösterir.

Yine Lenin, Alman "Sol"larını eleştirirken "Eğer milyonlarca" proleter, yalnızca genel olarak parlamenterizmden yana olmakla kalmayıp, aynı zamanda, açıkça, "karşı-devrimci" iseler, "parlamenterizmin siyasal olarak zamanını doldurmuş olduğunu nasıl söyleyebiliriz!?. ama asıl sorun şu ki bizim için zamanını doldurmuş olan bir şeyin, sınıf için zamanını doldurduğuna, inanmamak gerekir."

Lenin'in eleştirdiği Alman "Sol"ları Türkiye'de de vardır. Yığınlar için parlamentoda artık birşey ifade etmediğini, yığınların düzen partilerinin güdümünden çıktığını söyleyenler vardır. Ama gerçek tam aksidir.

Parlamentonun gerici-faşist özelliğinden baskı ve terörün ana öğe, demokrasinin nisbi olmasından ötürü seçimler ve parlamentoya katılmanın birşey ifade etmiyeceğini, ülkemizde, emperyalist- kapitalist ülkelerde olduğu gibi burjuva demokrasisi olmadığını, bunun içinde gerek seçimler süresince gerekse de parlamentoda devrimci adayların bu seçim ve parlamento platformunu kullanmaları engellenecektir. Evet engellenebilir. Örneklerde yok değildir. Bu konuda faşist yasalarda vardır (141,142 vs.).

Page 157: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Bunun böyle olması devrimcilerin böylesi bir olanağı burjuva seçim platformunu devrimci propaganda ve ajitasyon alanı olarak kullanmasını engellemez. Oligarşinin devrimci adaylar üzerindeki baskı ve terörü, yasaklamaları, hatta dokunulmazlıklarının kaldırılması, oligarşinin aleyhine, halk kitlelerinin lehine bir gelişmedir. Ve oligarşinin kendi yasalarını dahi nasıl çiğnediğini gösterir bir kriterdir.

Ülkemizde TİP, TSİP, TEP, Vatan Partisi gibiler için seçimler ve partiler halk kitlelerinin bilinçlenmesi için birer araç değil amaçtır, temel mücadele metodudur. Onlar hergün biraz daha gelişen halk kitlelerinin mücadelesini düzen partilerinin kuyruğuna sokmak ve parlamenter yolun kurtuluş olduğunu gösteren, halk kitlelerini yanlış hedefe yöneltmekten başka birşey yapmıyorlar.

Devrimciler parlamentoyu ve seçimleri amaç edinmezler. Lenin'in dediği gibi sadece milyonlarca eğitilmemiş, henüz parlamentonun çirkefliğini görmemiş insanları eğitmenin araçlarından biridir.

Halk kitlelerinin mevcut devlet mekanizmasını yıkıp demokratik halk diktatörlüğünü kurarak kesintisiz bir tarzda sömürüsüz ve sınıfsız bir toplum yaratmalarının temel yolu silahlı mücadele temelinde gelişecek ve Halk Savaşıyla zafere erişecektir.

Marksizm hiçbir mücadele metodunu red etmez. Uygun tarihsel koşullarda bir temel mücadele biçimine bağlı olarak tüm mücadele biçimlerini bir bütün olarak uygular ve hiçbirini red etmez.

Ülkemizde de, silahlı propaganda temel olmasına rağmen diğer ekonomik-demokratik-ideolojik ve barışçıl mücadele biçimlerini red edemeyiz.

İşte parlamento, seçimleri (milletvekili, belediye, muhtar) vs. de barışçıl mücadelenin araçlarından biri olarak ele alınmalı ve temel mücadeleye tabi kılınmalıdır.

Ülkemizde kapitalizmin cılızlığı, halk kitlelerinin alabildiğine ezilmişliği sonucu, yöneten ve yönetilenler sürekli kriz içerisindedir. Ve bunun sonucu istikrarlı hükümetler oluşamamakta hükümetler, darbeler-koalisyonlar birbirlerini takip etmekte. ve halk kitleleri açısından, gelen hükümet gideni devamlı aratacak bir biçimde baskı, terör ve yokluk artmaktadır.

Bu gelişim sonucu 12 Mart açık faşizm girişiminin hemen ertesi 73 seçimleri yapıldı. 73 seçimlerinde devrimcilerin örgütsüz ve dağınık olmasından faydalanan CHP-Ecevit, halk kitlelerinin potansiyelini "Sol" sloganlarla çıkarak, potansiyeli CHP'ye kanalize etmesini bildi. Ve halk kitlelerine büyük vaadlerde bulundu. CHP hükümet olduğu sürece halka vaad ettiklerinin hiçbirini yerine getiremedi ve MSP'yle koalisyonu bozulunca da hükümet düştü. Sonra gelen l. MC ve 11. MC faşist yönetimleri halk kitlesi nazarında iyice dejenere oldu. 1. ve 11. MC döneminde emekçi halkın MC partilerine karşı potansiyelini "sol"

Page 158: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

çıkışlarla toplamayı başardı ve 77 seçimlerinde yine halk kitlelerine ilerici vaadler ve sonuçta CHP'nin iktidar olması gündeme geldi. Halkımız CHP'nin bu iktidar döneminde görmediği pahalılığı ve zamları gördü. Emperyalizmin tüm istekleri kabul edildi. Ve Türkiye Ortadoğu'da emperyalizmin kaybedilen kalesi İran'ın yerini almaya namzet bir aday haline geldi.

MC partilerinin de demogojisiyle CHP "Sol" diye lanse edilerek, devrimciler halka karşı olarak gösterilmeye çalışıldı.

Devrimcilerin geçmişte CHP'ye karşı açık ve net tutum alamamaları, faşistlerin demogojilerinin halkı etkilemesini yer yer sağlıyordu. Oysa CHP ne "sol" ne de ilerici atılımları olan bir partiydi. Ama emperyalizm, yıpranan Demirel yerine, "Ecevit"i lanse edip halk potansiyelini kendi lehine kanalize etmeliydi, nitekim etti de. Bu durumun yaratılmasından Türkiye Solunun Kuyrukçu, kendine güvenmeyen geleneksel politikasının rolü büyüktür.

Geçmişte gerek devrimcilerin örgütlülüğü ve dağınıklığından gereksede kuyrukçu geleneksel düşüncelerin hala etkin olmasından ötürü CHP'ye gerekli devrimci tavır alınamadı. Ve bu durum emperyalizmin ve faşistlerin CHP'yi "sol" diye kitlelere lanse etmelerine yardımcı oldu.

Bugün artık CHP'nin somut deneyleriyle halk kitlelerinde "umut" olma özelliği silinmeye başlamıştır. Ama bu halk kitlelerinin CHP'den ve diğer düzen partilerinden umutlarını kestiğini göstermez. Kitleler yine ehven-i şer mantığıyla CHP'ye oylarını verecek, bir kısmı da faşist-gerici demogojinin etkisiyle diğer partilere oy vereceklerdir.

Gelişen durum, emperyalizmin ve tekellerin desteklediğí Ecevit'in "umut" olmasının kaybolmasıdır.

Evet Ecevit'in "umut" olma özelliği kaybolmaya başlamış ama yerini dolduracak devrimci alternatif bir hareket henüz kitlelere yeterince kendisini kabul ettirip, kitleleri bir parti etrafında mücadeleye katmadığı sürece Oligarşinin yeni "umut"ları çıkacaktır.

İşte devrimciler böylesi bir durumda CHP'ye karşı belirsiz-muğlak bir tavır takınamazlar artık. CHP'nin kimlerin temsilcisi olduğunun açık ve net halka anlatılmalı ve halkın düzen partilerini ve parlamentoyu amaç edinen particiklere (TİP, TSİP vs.) umut bağlamaları engellenmelidir.

Yukarıda anlattığımız tüm gerekçelerden ötürü Devrimciler seçim platformunu kitlelerin bilinçlenmesinin araçlarından biri olarak kullanmak için devrimci bağımsız adaylar çıkartabilirler. Bizim genç ve yeni bir hareket oluşumuzdan ötürü şu anda böylesi bir hazırlığa ve şartlara sahip değiliz.

Bu şartlara sahip olmadığımızdan bağımsız devrimci adaylar çıkartamadık.

Page 159: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Seçimlerde temel sloganımız düzen partilerinin ve parlamentonun teşhiri olmalıdır.

Ve "düzen partilerine oy yok" sloganını işlemeliyiz. Çeşitli bağımsız adayların: olması bu gerçeği değiştirmemektedir.

Var olan bağımsız adaylar temelde düzenin sınırları içerisinde mücadele etmeyi temel almış ve geleneksel kuyrukçu solun temsilcileridir. Bunun için onları destekleme diyede bir tavrımız olamaz.

Kısaca özetlersek;Parlamentoyu ve seçimleri barışçıl mücadelenin araçlarından biri

olarak red etmeyiz. - Buna bağlı olarak devrimci bağımsız adaylar çıkartılabilir. - Şu andaki objektif ve subjektif şartlarımız bağımsız adaylar

çıkartmaya uygun değil. - Düzen partilerinin hiçbirini desteklememeliyiz. - TİP-TSİP vs. partilerini ve bunlara bağlı bağımsız adaylar

parlamenter mücadeleyi amaç olarak ele aldıklarından desteklememiz mümkün değildir.

- Seçimlerde temel görevimiz "Düzen partilerine oy yok" Tek Yol Devrim perspektifinde halk kitlelerine gerçekleri açıklamaktır. Bilinmelidirki halk kitlelerinin düzen partilerinden ve parlamentodan umutlarını kesmenin ve onları bu platformun dışında örgütlemenin temel aracı örgütlü bir güç olmaktır. Oda proleteryanın partisidir. Temel görevimiz ve propagandamız bu noktada odaklaşmalıdır.

"CHP" SINIF MÜCADELESİNİ DURDURABİLECEK Mİ?Ortadoğu'da İran Çahı'nın devrilmesiyle, Kurtuluş Savaşlarının

lehine, ABD emperyalizminin aleyhine geçici de olsa bir durum yaratılmıştır.

Geçmişte, ABD'nin, Ortadoğu'daki jandarma rolünü oynayan ABD kalelerinden İran-İsrail-Türkiye ve gerici Arap rejimlerinde, İran kalesi düşmüş ve yerine Filistin ve genel olarak Ortadoğu çerçevesinde halkların lehine yeni bir durum doğmuştu. İran'daki gelişmeler gerçi henüz sonuçlanmamıştır. İran küçük burjuva dinciHumeyni yönetimi önünde iki tercih vardır.

Birincisi, genel kurtuluş mücadeleleri yanında yeralarak, sosyalist saflarda kalmak:

İkincisi ise tekrar emperyalizmin kucağına düşmek. Humeyni yönetimi bugün ikinci tercihi yapmış ve suratle İran

halklarına devrimcilere karşı tavır alarak, gerici bir diktatörlük kurmak arzusundadır. Ve İran, yeni gelişmelere gebedir. Sınıf mücadelesi Humeyni gericiliği, kendi kaderlerini özgürce tayin hakkını isteyen Kürt

Page 160: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

halkı ve devrimcilerin önderliğindeki emekçi halk hareketi biçimindeki bir sınıflar savaşına dönüşmüştür.

Humeyni yönetimi, halkın canı pahasına kazanılan demokratik haklar ve devrimcilerin, yurtseverlerin yıllarca mücadelesi sonucu oluşturdukları faşizme karşı halk potansiyelini Humeyni'nin "fanatik gericiliği" bir çırpıda yok etmek istemektedir.

İran halkları ve devrimcileri nasıl Şah'ı alaşağı etmesini bildiyse, Humeyni gericiliğin maskesinide kısa zamanda düşürecektir. Ve bugün İran yeniden bir iç savaşın içerisindedir.

Humeyni'nin halklara, devrimcilere ve demokratlara karşı tavrı yanında yine İslamlıktan hareketle FKÖ'yü desteklemekte. (FKÖ'deki en güçlü örgüt ELFETİH'dir. Arafat'ın başkanlığındaki bu örgütünde Anti-Komünist ilanen görüşleri vardır) ve İsrail siyonizmine karşı bir tavrı vardır.

Humeyni'nin bu tavrı genel anlamda olumlu karşılanması gereken bir tavırdır. Ama bu bir iktidarın desteklenmesi için yeterli bir kıstas olamaz. Şayet ilerici bir iktidar devrimcilere örgütlenme hakkı tanımıyor, halkları soykırıma uğratıp, katliamlar tertipliyor ve halkların her türlü demokratik hakları kısıtlanmış, özgürlüğü elinden alınmışsa, böyle bir iktidarın ilericiliğinden artık bahsedilemez. İran'daki durumda bundan farklı değildir. Böylesi bir durumda o ülkenin devrimcileri en genelde (Örneğin Ortadoğu çerçevesinde) ilerici rolü olmasına rağmen mevcut iktidara karşı mücadele etmek zorundadırlar.

İran'ın ABD denetiminden çıkması üzerine, emperyalizm İran'daki, Ortadoğu çerçevesinde önemli stratejik baskı araçlarını kaybetmiştir.

Geçmişteki ABD'nin İran-Türkiye-İsrail faşist üçgeni yerine Mısır-Türkiye-İsrail almak durumundadır.

ABD'nin İran'dan boşalan yerini doldurmaya Mısır dünden razı. Türkiye ise geçici de olsa alacağı bir takım ekonomik ve politik tavizlerle bu işe razı göstermektedir.

Empryalizmin Ortadoğu'daki genel stratejik plan sonucu, Türkiye ekonomik, politik ve sosyal olarak içinden çıkılmaz bir duruma sokulmuş ve Türkiye ABD'nin her istediğini yerine getirmekten başka çıkış yolu olmayan bir duruma getirilmiştir.

ABD Ortadoğu'daki durumunu sağlama bağlamak için Türkiye-Mısır-İsrail üçgeni yanında, İran'da yeni gelişmelerle orantılı olarak tekrar ilişkilerini geliştirme, Kıbrıs'ı üs olarak kullanma stratejisinden vazgeçmiş değildir.

ABD bu durumu devam ettirmek için tam anlamıyla uşak-işbirlikçi iktidarlara ihtiyacı vardır. Bunun içinde ABD'nin, hükümet değişiklikleri, darbeler, açık faşizm girişimleri çok yönlü olarak devamlı gündemdedir.

Page 161: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Emperyalizmin, "Ortadoğu politikası sonucu" bugünkü durumu getirilen Türkiye, Ortadoğu'da bir sıçrama tahtası rolünü oynayabilmesi için CHP-Ecevit hükümetinin, ABD'nin güvenini kazanması gerekir.

CHP, ABD'nin sadık bir uşağı olabilmek için gereken herşeyi yapmaktadır. (Üsler, U-2 uçakları, IMF kararları vs. harfiyen uygulanmaktadır.) Ama hala CHP'nin halledemediği bir sorun vardır, sınıflar savaşı. CHP sınıflar savaşını durduramadığı, daha doğrusu bu savaşı militarizmle ve kanla bastırmadan binlerce insanı hapishanelere tıkmadan, ABD'nin tam desteğini alamayacağını bilmektedir.

Bunun için de, CHP, kamuoyunda yaptığı "faşistlere darbe" (!) vuracağız", "faşist katilleri tek tek yakalıyoruz" çığırtkanlıklarına rağmen, CHP'nin asıl hedefi devrimcileri ve sınıf mücadelesini yoketmektir. Faşist yasa tasarıları hazırlıkları, pratikteki anarşi yaygarası ve devrimci avı, tüm demokratik hakların yasaklanması ve sıkıyönetim ilanı, bununla beraber giderek kurumlaşan açık faşizm koşulları. Tüm bunların hepsi sınıf mücadelesini yok etmeye yönelik, parlamento-seçimler görünümüne rağmen açık faşizmi adım adım kurumlaştırmak, oligarşinin baskı ve tenkil güçleri devrimcilere karşı uzmanlaşmakta, Kürt halkına karşı jenosid politikası uygulamaktadır.

CHP-Ecevit MHP'li katilleri çok iyi bilip tanımasına rağmen, hatta kamuoyunun bu noktada kendilerini zorlaması karşısında, geçmişte MHP'den, işkencecilerden hesap sorma propagandasını temel alan Ecevit, 73 seçimleri sonrası bu haklı talebin üzerine sünger çekerek geçti. Bugün ise "MHP'ye vuracağız da; ne olacak, asıl yılanın başı Demirel'dir" diye, halk düşmanlarını, katilleri koruyucu bir rol oynayarak, Maraş, 16 Mart, 9 Mayıs, Piyangotepe vs. 100'lerce katliam üzerinde oy hesabı yaparak, halkın en acil talebi olan faşistleri cezalandırma işleminden vazgeçmiştir.

Tabii bu vazgeçiş sessiz sedasız olamaz. Bunun için sınırlı da olsa kamuoyunda isimleri lanse olmuş birkaç faşist Ferhat Tüysüz, İbrahim Çiftçi vs. gibilerini o da tesadüfen yakalayarak, kamuoyuna MHP'nin üzerine gidiliyor havası verilerek yapılmaktadır. Ama ötede emekçi halkın gecekonduları, devrimci-yurtsever evleri hergün aranmakta, devrimciler sorgusuz sualsiz cadde ortasında polis ve jandarma tarafından vurulmaktadır. Devrimcilerin, devrimci örgütlerin siyasi şube ve MİT'teki dosyaları odaları doldurmaktadır.

Ecevit-CHP'nin devrimciler ve sınıf mücadelesi üzerindeki tüm başarılı-akıllı bu gayretlerine rağmen ABD her ihtimale karşı açık faşizmi yedekte tutmaktadır. ABD, Ecevit iktidarı, sınıf mücadelesini yok etmeye çalıştığı ve bu doğrultuda önemli çabalar gördüğü oranda destekleyecektir. Şimdilik ABD hükümeti Ecevit ve şürekasını hala desteklemektedir. MC'nin tüm çabalarına rağmen ABD'nin kredi

Page 162: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

musluklarını açmasıyla CHP iktidarı bir dönem daha iktidarda kalmayı becermişir. Buna rağmen ABD, MC'yle de flört ederek ikili oynamaktadır. CHP'nin artık kullanılmaz birşeyi kalmayınca yeni alternatifler için MC partileri ve cunta ABD için her an tetikte beklemelidir. Ve bu doğrultuda CIA'nın politikası çok yönlü sürmektedir.

Bir yandan CHP'nin tam anlamıyla güdümlü tutulması, MC partileri yedekte faşist terörle sağlanacak potansiyel ve açık bir faşizmin gereksinmesine karşı hazırlık ve Türkiye'nin İran-Irak-Türkiye üçgenindeki Kürt hareketinin bastırılması biçimindeki politikası sürmektedir.

Sıkıyönetimin gelişinde yaptığımız, Ecevit ve CHP'nin durumu sıkıyönetim sağa karşı mı? Sola karşı mı? şaşkınlıklarının sürdüğü kaos ortamında Devrimci Sol CHP'nin faşist yasa tasarıları sivil sıkıyönetim, sıkıyönetime giden bir taktik izlediğini, reformist tercihlerinin dahi sınıf mücadelesi karşısında iflas ettiğini ve CHP'nin sınıf mücadelesi karşısında "şiddet çemberine" girdiği tesbitlerini hareketimiz devrimci bir tarzda tesbit ederek, tüm gelişmelerde, kuyrukçu solun şaşkınlığına teorik ve pratik olarak cevap verip sınıf mücadelesini tüm baskı koşullarına rağmen yükseltmesini bildi.

Son olarak da "emperyalizme faşist teröre ve pahalılığa karşı kampanya" bu mücadelenin daha bir yoğunlaşması ifadesidir.

Faşist demogojinin, kitleleri CHP nezdinde, solu teşhir ederek, kitlelerin demogoji altına almasını engelleyici bir rol oynadı.

İşsizlik, pahalılık ve faşist terörün sorumlusunun uluslararası ve yerli tekeller olduğunu, bir avuç sömürücü olduğunu CHP'nin Sol değil halka karşı olduğunu alabildiğine haykırdık.

Halk kitlelerinin gözünde, emperyalizm, IMF nezdinde somutlaşırken-faşist demogoji bu somutlaşmayı engellemek için CHP'yi sol diye lanse ederek solun ne kadar rezil bir iktidar olduğunu göstermek gayretindedir. Bugünkü faşist demogojinin odak noktasını bu teşkil etmektedir. İşte biz bu tesbitlerden hareketle en uygun koşullarda bu demogojiyi engelleme, açığa çıkartma, halka siyasi gerçekleri gösterebilmek için vargücümüzle çalıştık.

Bunun karşısında gerici basın oportünist reformistlerin tümü hep bir ağızdan bize saldırmaya başladılar. "MHP'nin oyununa" geliyorsunuz diye.

Gerçekten MHP'nin oyununa gelenler, CHP'nin MHP'yi kapatacağını, ona darbeler vurup yokolacağını bekleyip faşist terörün sürüp, kitlelere gözdağı yıldırma ve faşist demogojiyi sürdürmesine müsade edenlerdir. Kaldı ki, CHP'nin MHP'yi kapatma diye bir niyeti olmadığı çok açık. Ayrıca faşizm olgusu MHP olarak görülemez. Bugün

Page 163: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

faşizm bir devlet biçimi olarak gündemde ve zaman zaman nisbi demokratik koşullar doğsadaiktidarın her zaman ana öğesi baskı ve terör olmuştur. MHP'nin kapanmasıyla faşizm gerçekten yok olacaksa, böyle düşünenlerin işleri pek zor olmasa gerek. Çünkü MHP zaten kitleler nazarında dejenere olmuş kendini yenilemek zorundadır. Ve MHP'de hem bu ihtimali gözönünde bulundurmak hemde, darbeyle iktidara gelme yolunu seçtiğinden ve faşist terörü temel aldığından dolayı asıl örgütlemesini MHP dışında gizli olarak oluşturmaktadır. (ETKO, TİT vs.)

Sivil ve resmi faşist teröre karşı sınıf mücadelesi süratle yükselmektedir. Sınıf mücadelesinin yükselmesiyle orantılı olarak oligarşide, devrimciler üzerindeki baskı, terör ve işkenceyi bir kat daha artırmaktadır.

Sınıf mücadelesinin yükselmesi ve oligarşinin baskı ve terörünün artmasını yadırganacak bir olay olarak görmüyoruz. Ama devrimcilere yapılan işkencelerin, cinayetlerin, zorbalıkların cezasız kaldığı hiç bir yerde görülmemiştir. Ergeç tüm zorba ve işkenceciler cezalandırılacak ve hak ettikleri yeri bulacaklardır.

30 Ağustos Bayramı dolayısıyla Korutürk'ün demeci bir kez daha emekçi halk kitlelerinin açık faşizmle tehdit edilmesidir. "Bir takım hainlerin başı ezilecektir" Evet bir takım hainlerin başı ezilecektir. Bir avuç yabancı yerli tekelci ezilecektir. Hergün üç-beş devrimci yurtseveri katleden işkenceciler, katiller, faşist devletin yetkili ağızları, "Evrenler", faşist partiler, tüm ezilen Kürt ve Türk emekçi halklarının kurtuluşu için bir takım başlar ezilmelidir. Aksi mümkün değildir. Devrimciler dünyanın hiçbir yerinde kuru-sıkıya, tehdide gelmediklerine dünya tarihi şahittir. Bir kez daha Türkiye halklarına karşı ve halkın kurtuluşu uğruna şehit olan yoldaşlarımızın kanı üzerine and içeriz ki, hiçbir sömürücü, zalim-işkenceci cezasız kalmayacak ve Türkiye Devrimini, ne sermayenin kahramanı olmaya heveslenen "Evren" ne kukla, "Korutürk" ne de bir avuç sömürücü ve onların uşakları durduramayacaklardır.

Sıkıyönetimin gelişiyle beraber ve süratle şartlara uymasını bilen hareketimiz, doğru sıkıyönetim ve CHP iktidarı tahlillerinden hareketle, halk kitlelerinin mücadelesini yükseltmiş ve Türkiye kamuoyunda devrimci bir hareketin varolduğu izlenimini yaratmıştır.

Önümüzdeki duran eksiklerimizi doğru tespit etmek ve bu eksiklikler üzerinden kararlı bir tarzda yürüyerek "geçici yol arkadaşları"nın maskelerini indirecek, saflarımızı arındıracak bir ideolojik mücadeleyi hızlandırmalıyız.

Neyi yapıp yapamıyacağımızı kamuoyuna ispat ettik. Genç ve yeni bir hareket, oligarşinin ve gerici oportünist saldırılarına rağmen kısa zamanda Türkiye halklarının öncüsü olduğunu ispat etti.

Page 164: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Mücadele, yeni bir döneme girmelidir. Kadro ilişkilerinin açık faşizmin kurumsal faşizmin koşullarına uygunluğu daha ciddi ele alıp, önemli dersler çıkartacağımız, yaratılan kitle sempatisinin örgütlü ve fiili kitle hareketlerine nasıl dönüşmesi gerektiği ele alınmalı. Çalışma alanlarındaki örgütlenme eksikliklerimizi tamamlayacağımız, devrimci kitle hareketinin ve devrimci şiddeti bütün olarak uygulayabileceğimiz bir örgütlenme, tartışmamızın odağı olmalıdır.

Bunun için her çalışma dalından faşist teröre karşı silahlı mücadele ekipleri oluşturulmalı kadroların eksik ve yetenekli yanlarının oraya çıkması için iradi bir çaba sarfedilirken, halkın can güvenliği, faşist işgalleri kırıcı bir örgütlenme planı ve bununla orantılı olarak, bunun üzerinde yükselecek öncü savaşı sürdürecek bir partinin gerilla olacak şekilde yetkinleşecek komünistleşecek bir tarzda ve yetkin politik ve askeri nitelikte kadrolar merkezi bir tarzda silahlı devrimci birlikler oluşturulmalıdır.

Gelecek günlerdeki başarımızı ve başarısızlığımız böyle bir örgütlenmeyi hayata geçirip, geçirememeye bağlı bir olay olarak gelişecektir.

DY, AYDINLIK'la flört ediyor

DY'nin Mayıs-28. sayısında, "Ortadoğu'da Amerikan ve SSCB politikaları ve Kürt hareketi" başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda Ortadoğu'daki durum değerlendirilirken, SSCB'nin politikasına da yer veriliyor. Biz burada, SSCB'nin politikasının muhtevasına ilişkin belirtilen görüşleri ele almakla yetineceğiz.

DY şeflerinin uzun zamandan beri, HK vs. gibi oportünistlerle arasını iyi tuttuğunu; çeşitli seçimlerde vs. ittifaklar yapıldığını herkes biliyor. Türkiye'de yanlış hedef gösteren ve faşizme karşı mücadeleyi zayıflatan, anti-sovyetik sloganları atan gruplarla DY, rahatlıkla "birlik" oluyor, aynı sloganları atabiliyorlar. Öte yandan artık "sol" içinden kovulan ve kendisine burjuva milliyetçi saflarda geniş yer bulan Aydınlık, DY'yi övmekle bitiremiyor, hatta gazetecilik ahlakına ters düşen tavırla, DY'nin saldırılarını bile Dev-Sol yapmış gibi gösterebiliyor. (Kimsan-İş örneği) Aydınlık bütün "Sol"a karşı tavır alırken, DY'yi başka bir yere oturtmakta ve ona ayrı bir muamele yapmaktadır. Neden?

Oportünizmin bir siyaseti övmesi, o siyasetin yanlış yolda olduğunu gösteren en iyi kanıttır. Hele Aydınlık gibi, artık

Page 165: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

oportünistlikten de çıkmış, burjuva milliyetçisi olarak, ajan-muhbirlik ağı kuran bir siyasi grup olunca DY aklını başına toplayıp düşünmelidir. DY sempatizanları düşünmelidir. Neden?

PDA çarşaf çarşaf yeni bir dilde "Devrimci Yol"u övmesi, "Ortadoğu'da Amerikan ve SSCB politikaları ve Kürt hareketi" yazısının akabinde gerçekleşir. Aydınlık "fikir meydanı"nda, DY'nin görüşüne geniş yer verir, dostça eleştiri ve nasihatlerde bulunur. Ayrıca D. Yurdakul'da, Ankara'da kapalı salon toplantısı yapar, sıkıyönetimde izín vermemek için bir gerekçe ileri sürmez!

Evet, DY önemli bir dönemece gelmişti. Tercihini daima oportünistlerden yana yapan ve kendi yürüyüşlerinde "Kahrolsun Sovyet Emperyalizmi" sloganını duymağa alışmış DY. şimdi bu tavrının nedenlerini pek güzel açıklamaktadır.

Geçmişte -DG dönemi- "Revizyonist diktatörlük" tartışması oluştu. Ortada fol yok yumurta yokken ortaya atılan "Revizyonist diktatörlük" tartışması hiçbir açıklamaya gerek duyulmadan özgürce tartışmaya bırakılmıştı. Marksist-Leninist literatürde olmayan, sınıf bakış açısından bakıldığında ise diktatörlüğün ancak belirli sınıflarca uygulanabileceği hesaba katıldığında, Revizyonist Diktatörlük kavramının neden ortaya atıldığı belli değildi. Ama şimdi herşey açıkça ortada!

DY, SSCB politikasını artık ne noktada değerlendirebilmektedir. Kendi tabanını yoklıyan DY, ona uygun koşullar buldu ve görüşlerini kamuoyuna yansıttı.

Aydınlık 20-22 Temmuz'da DY övülüyor ve daha cesaretli olması gerektiği söyleniyor:

"Devrimci Yol daha cesur tutum almalıdır. Aslında bütün emperyalist faaliyetlerini ortaya koyduğu Sovyetler'in emperyalist olduğunu halka açıklamalıdır. Eşyayı adıyla çağırmak gerekir. Bu bizi berraklaştıracak, mücadele hedeflerimizi açık seçik belirleyecektir. Türkiye halkına ve devrime duyduğumuz sorumluluk bunu gerektirir. "

DY'nin beklediği, Aydınlık'tan bu övgü ve "çağrı" mıydı bilemeyiz. Söyliyeceğimiz tek şey, DY sempatizanları düşünmelidir! Bir milliyetçi akım kendileri hakkında ne diyor? Bu yere batılacak bir durumdur.

DY, sözkonusu yazıda, SB'nin revizyonist politikasını "uç" noktada değerlendirmiş, ve ona "Sosyal emperyalist" muhteva yüklemiştir.

"Sovyetler Birliğinin dünya çapında uyguladığı dış politikasının, ABD'nin ekonomik-siyasi ilişki alanlarını daraltma ve buna karşılık kendisinin ekonomik-siyasi ilişki alanını genişletme esasına dayalı olduğunu. Bu anlayış dünya çapında ABD ile Sovyetler arasındaki bir "nüfuz alanı" mücadelesi olarak ortaya çıkmaktadır. "

SB'nin ABD karşısındaki politikası, onun gerileyen ilişki alanı karşısında, kendi ilişki alanını genişletme olarak değerlendiriliyor. Bu

Page 166: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

noktada, şunu hatırlatmakta yarar var: ABD'nin ilişki alanını gerileten, kuşkusuz, ilerici-devrimci Ulusal Kurtuluş Hareketleridir. Dünyada emperyalizmi gerileten esas dinamik budur. Afganistan örneğini saymazsak SB'nin, kendi alanının genişletilmesi kapsamına giren ülkeler hangileri olmaktadır? Yine kuşkusuz ulusal kurtuluş hareketleri. Burada SB'ne, DY akılalmaz bir fonksiyon yüklemiş ve herşeyin belirleyici öğesi olarak SB'ni görmüştür. Ulusal Kurtuluş Hareketlerini, SB'nin ilişki alanını genişletme olgusuyla açıklamak, Aydınlık'ın tavrıyla aynıdır. DY, bunu "dünya çapında 'nüfuz alanı' mücadelesi" olarak değerlendiriyor. Nerede Ulusal Kurtuluş Hareketleri? DY'nin aklına bile gelmiyen ve sadece ABD'nin "geriliyen" ve SSCB'nin "genişleyen" ilişki alanları, "nüfuz alanı" mücadelesi içinde mütaala edilen Ulusal Kurtuluş Hareketleri, dünya çapında ne gibi fonksiyon oynamaktadır.

ABD'yle SSCB arasında "dünya çapında" bir "nüfuz alanı" mücadelesi tezi, çağımızın temel dinamiği Ulusal Kurtuluş Hareketlerini, SB'nin kontrolüne giren hareketler olarak niteler. Zaten "dünya çapındaki nüfuz alanı mücadelesi" başka bir anlama gelemez, ve yoruma tabi tutulamaz. 1. ve 11. paylaşım savaşı dünyasında da, temel sorun emperyalist devletler arasında "nüfuz alanı" savaşı idi. Çağımızın o dönemde temel olgusu buydu. 2. Dünya Savaşı sonrası gelişmeler, sosyalist blokun var olmasına ve güçlü bir potansiyel oluşturmasına karşın, temel faktör olarak ulusal kurtuluş hareketlerini gündeme getirdi. Bugün dünya çapında, emperyalizmle, ezilen halkların ulusal kurtuluş hareketlerinin mücadelesi vardır. SB'de bu mücadelede kendi politikası gereği tavır almakta: ulusal kurtuluş hareketini ya desteklemekte ya da desteklememektedir. SB'nin esas politakası için Afganistan'a bakılmalıdır. Tepeden inme devrimcilik teziyle hareket eden Sovyetler, perişan durumdadır. Ama SB'nin bu politikasını dünya çapında, ulusal kurtuluş hareketlerini de içine alan bir "nüfuz alanı" mücadelesi olarak nitelemek, ulusal kurtuluş hareketleriyle alay etmektir.

Nedir "nüfuz alanı" mücadelesi? DY sınıf temelinden yoksun bir kavramı yine ortaya atmış, gerekli "yoklamalarda" bulunuyor. Evet "yoklama" başka birşey değil.

"Nüfuz alanı mücadelesi" ancak güçlü devletlerin içte ve dışta büyük güce sahip devletlerin-mücadelesi olabilir. Aksi zaten beklenemez! DY, SB'ne yüklediği bu fonksiyonu şimdi hangi sınıf politikasına bağlı olduğunu açıklamalıdır. Yoksa havada duran bir kavramla paçayı kurtaramaz. Onlar bunu "barış içinde ekonomik yarışma", modern revizyonist teorileriyle açıklamaktadırlar. "Oldu mu? SB" dünya çapında nüfuz alanı mücadelesi versin! Ulusal kurtuluş hareketlerini kendi ilişki alanlarını genişletmek için kullansın. Bunu da modern revizyonist bir tezle yapsın! Olacak iş değil! Bizim bildiğimiz "nüfuz alanı" mücadelesi yapan güçler, şimdiye değin sömürgeci

Page 167: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

güçler, emperyalist güçler olmuştur. Eğer bunun dışında dünyaya hükmeden başka türde bir "nüfuz alanı" mücadelesi yapan güç çıkmamışsa: SB'ne "emperyalist-fonksiyonu" yüklenmektedir.

Öyleki, zaten dünya çapında, ABD'den boşalan yerleri dolduran bir "nüfuz alanı" mücadelesi açısından kurtulacak (!) bir ulusal kurtuluş hareketi olabilir mi?

Eğer dünya çapında bir fonksiyondan bahsediliyorsa, bu "nüfuz"1u ülkeden kurtulmak güçtür. Her ulusal kurtuluş savaşı veren ülke bu "nüfuzlu" ülkenin kontrolüne girmeye mahkumdur. DY'ye göre Vietnam bile öyle olmuştur. "Sovyetler Birliğinin tutumundan, halkların kurtuluş mücadeleleri açısından olumlu gelişmeler beklenmemelidir. Bu anlayışın yoksul halkların kurtuluş mücadelelerini ve yoksul halkların kardeşliğini güçlendirmek yerine, onlar arasında yeni ve onarılması güç yaralar açan bir tutum olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. En son yaşanan Vietnam-Kamboçya savaşının, modern revizyonizmin dar milli çıkarlarını güden politikalarının yolaçabildiği olumsuz sonuçların tek örneği olmadığı da iyi bilinmektedir. "İşte Vietnam: SB'nin bir maşası durumuna böyle sokulmuş ve Vietnam-Kamboç savaşı böyle açıklanmıştır. Bu tek taraflı bir bakıştır. ve zaten öyle olması da kaçınılmazdır. Çünkü SB, "nüfuz alanı" mücadelesi veren, bu politikasını dünya çapında uygulayan bir ülkedir. Vietnam-Kamboç savaşı bunun bir halkasıdır, sadece. Yalnız bir nokta eksik bırakılmıştır yukarıdaki alıntıda: "Dar milli çıkarlar". Evet öyle! Ama DY'ye göre eksik. . . Dar milli çıkarları uğruna "nüfuz alanı mücadelesi" yapan bir SB. Bu çerçevede "dar millicilik" herhalde ABD gibi bir "dar milliciliktir". Çünkü nüfuz alanı kavgası veren bir ülkenin herhalde yalnız kendi ülkesinin alanlarını düşünecek değildir. Bu noktada "dar milli çıkarları mı ?", "emperyalist" çıkarları mı? tartışılır!

DY, SB'nin "nüfuz alanı mücadelesi" veren politikasını eleştirirken, Sovyetler Birliğinin herhangi bir devlet veya hareketi desteklemesinin temel kriteri kendi ilişki çevresi içine girip girmeyeceği, ABD ile giriştiği "nüfuz alanı" mücadelesinde kendi lehine bir gelişme yaratıp yaratmayacağıdır" şeklinde bir yöntem izlemektedir. Gözardı edilmek istenen nokta ise şudur. Sanki SB, bir "devlet veya hareketi" sadece "desteklemekle" yetiniyor, bunu da kendi çıkarları açısından yapıyor. Bundan DY şu sonuca da vararak, kendisine bir "koz" elinde tutabilme imkanı sağlar: işte biz ulusal kurtuluş hareketlerini inkar etmiyoruz, sadece onları desteklemekteki SB'nin politikasını eleştiriyoruz.

Bu mantığı, DY, yazı içinde bir "savunma" olarak tutmaktadır: ama gene kendi sözlerinden mahkum olmaktan kurtulamamaktadır. Çünkü DY "nüfuz alanı" mücadelesi veren bir ülkeden bahsetmekte, üstelik de bunu "dünya çapında" diye nitelemektedir. Böylesine güçlü

Page 168: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

bir ülkenin "nüfuz alanı" kazanma politikasının dışında kimse kalabilir mi? O zaman ABD'nin nüfuz alanı genişler...SB, DY'ye göre, ulusal kurtuluş hareketlerini "nüfuz alanı" içinde görmektedir. Bu noktada, SB'nin "destekleyici" politikası hiç de o muhtevada olmasa gerekir. Çünkü, salt desteklemekle "nüfuz alanı" kazanılmaz. O zaman, ulusal kurtuluş hareketleri nüfuz alanlarının dışında kalır. Oysa dünya çapında böyle bir "nüfuz alanı" mücadelesi varsa, SB'de "saldırgan" bir güç olma konumundadır (!). Evet DY'nin vardığı sonuç kesinlikle budur.

O halde DY, Aydınlık'1a başlattığı flörtüne devam etmelidir, çünkü, Aydınlık, flört etmekte ustadır ve kimleri tavlamamıştır ki! Şimdi de DY'ye gözkırpıyor: (DY'nin sözkonusu yazısını kastederek) "Bu söylenenlerin hepsi doğrudur. Yalnız bütün bu özelliklere sahip Sovyetler Birliği nasıl bir ülkedir. Bütün bu sayılanlar herhangi bir devletin "kötü", yanları mıdır? Yoksa bu süper devletin sistemli emperyalist politikasının sonuçları mıdır?"

DY, Aydınlık'a cevap vermelidir. Aksi taktirde ise niye bu kadar "iddialı" bir yazı yazdığını Aydınlık'a izah etmelidir. DY sempatizanlarına ise söyliyecek başka bir söz bulamıyoruz: Düşününüz!

DOĞU'DA SIKIYÖNETİM "HİTLER" TAKTİĞİNİ İZLİYOR

26 Aralık'ta sıkıyönetimin ilanından sonra I5 gün içinde Elazığ'da herhangi bir gelişme olmadı. Genel olarak bir suskunluk dönemi sayılabilir bu günler. Bunun hemen arkasından tüm demokratik kitle örgütlerinin çalışması süresiz olarak durduruldu. (Bunlara TÖB-DER-ENERJİ-DER, POL-DER ve Mahalle ve köy dernekleri de dahil)

Hemen arkasından evleri basmak, kahveleri aramak (bazen aynı kahve günde üç kez olağan işler haline geldi. Kimlik kontrolü bahanesiyle 70 yaşında kadın-erkek bir sürü insan gözaltına alındı. Öyleki bugüne kadar 10 yaşından 70 yaşına kadar en az iki kez gözaltına alınmayan kimse kalmamıştır.

Şubat ayında ise Fevzi Çakmak, Yıldız Bağları, Alman Bağları civarındaki tüm boş arsa, dağlar ve tarlalar kazılmaya başlandı. Bu "kazı işleri" aralıksız 15 gün sürdü. Kazı işleri o kadar ilerlediki halk arasında "Mahallenin etrafında eski bir şehir olduğu ve kazıların bu şehri meydana çıkarmak için yapıldığı" tartışılmaya başlandı. Evlerde bulunan ve yerden çıkarıldığı gösterilen kitap-dergi gazete gibi basılı yayınlar Ecevit'in ve demokratik sıkıyönetimin çok saygı duyduğu fikir özgürlüğüne uygun olarak tüm mahallenin gözleri önünde yakıldı.

Page 169: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Bu arada gözaltına alınan Dev-Genç yönetiminden bir arkadaşa ibret olsun diye "Unutamayacağı bir ders" verildi. Tekrar serbest bırakıldı. Aynı arkadaş daha sonra tekrar tutuklandı. Amaç, nelerin yapılabileceğini göstermekti. Özellikle işkence olayına halkı alıştırmaya çalışıyorlardı.

Bir yandan uşaklar vasıtasıyla nasıl işkence yapıldığı ballandırılarak anlatılıyor, diğer yandan bir takım insanlar için "öldürülecek" "yakalanırsa işkence görecek", "komutanın bunlar için yemin ettiği" vs. gibi pasifikasyonu güçlendirecek söylentiler, tartışmalar gündeme getiriliyordu. Kısacası halkın bu işlere karışmaması öğütleniyor, karışanların ise sonlarının diğerlerinden farklı olmayacağı anlatılıyor, katliam ve işkence için kamuoyu yaratılıyordu. Öyleki zamanla işkence yapmak çok normal bir olay haline geliyordu. Gözaltına alınanlar için istisnasız 15 gün tutuklu kalmak ve işkence görmek normal sayılıyor. Öyleki Cumhuriyet gazetesinin muhabiri gördüğü işkenceyi anlatsın diye gözaltına alındı. Bu arada bir kişinin işkencede kolu kırıldı. Bir kişi yol ortasında kurşunlandı. Polis arabasına bindirilirken olayı gören bir kız da tartaklandı. Buna müdahale etmek isteyen bir kız da mahalle ortasında kurşunlanarak ağır yaralandı. Daha sonra gözaltına alınan bir hastabakıcı işkence sonucu akli dengesini kaybetti. En son işkenceyle gizli örgütler ortaya çıkarıldı. Daha önce polis tarafından kurşunlanarak ağır yaralanan ve sivil mahkemece serbest bırakılan bir arkadaş tekrar gözaltına alındı. İşkence ile bir takım olayların faili olduğu kabullendirilmek istendi. Arkadaşın anası sıkıyönetim komutanına çıkarak oğluna işkence yapıldığını anlatırken komutan şöyle diyor: "Çocuklarınızı daha önce suç işlerken engelleseydiniz". Anne: O zaman çocuğumu öldürün, yarım bırakmayın. Komutan, elbette orada -işkencehane- öldürürler de.

Daha bunun gibi nice olaylar. Kısaca:Kitle pasifikasyonunu güçlendirmek için halkı etkileyecek ne varsa

yapılıyor. Komutan bu sözü ağzından kaçırmıyor. Annenin bu sözü gidip her yerde söyliyeceğini ve bütün annelerin bundan etkilenerek çocuklarına engel olmaya çalışacağını biliyor. Onun için böyle konuşuyor. Gözaltına alınan kadınların ırzına geçildiği bilinçliolarak söyleniyor. Kadınların ve erkeklerin tedirgin edilmesi için böyle propagandalar resmi ve gayri resmi makamlarca geliştiriliyor.

Yani bir yanda faşist terör (resmi-sivil) diğer yandan faşist propaganda ve demogoji: Amaç kitle pasifikasyonunu güçlendirmek.

Öyleki her anti-faşist eylemden hemen sonra bir Fevziçakmak seferberliği başlıyor. Kahvede oturan, sokakta gezen genç-ihtiyar herkes toplanıyor.

Page 170: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Diğer grupların ihbarları, tertipleri de bu konuda engelleyici olmaktadır. Zaten Aydınlıkçıları sıkıyönetim komutanı ihbarlarından dolayı ödüllendirmektedir.

Örneğin: bir kavgadan sonra D.H. benden birinin resmen ihbarcılık yapması D.Y'nin şahane (!) militanlarının devrimcilerin kaldıkları evlerin önünde devrimcilere sataşmaları, herkesin gözü önünde "sizin" kim olduğunuzu biliyoruz. Söyleyelim mi? Sen falan adamın karısı değil misin?" şeklinde bağırmaları, yine Kürt milliyetçilerinin ve diğer oportünist grupların gözümüzün içine bakarak kalanların şehirden kaçtıkları şeklindeki propagandaları. Hatta kaldığımız evlerde bile bu propagandayı yapmaları-kısaca tartışma yoluyla polislik yapmaları- Bütün bunların yarattığı çok zor çalışma koşulları. Ama herşeye rağmen örgütlülüğümüzü koruduk ve sıkıyönetimi gereği gibi- tam olmasa bile- karşıladık.

Bundan sonra daha güçlü bir örgütlülük ve daha güçlü bir anti-faşist mücadele şiarımız olacaktır.

İNANIYORUZ. . . SAVAŞIYORUZ... BİZKAZANACAĞIZ Elazığ'dan DEVRİMCİ SOL Taraftarları

GENEL OLARAK ORTADOĞU'YA BAKIŞVE İRAN'DA KÜRT SORUNU

Ortadoğu'da ABD, saldırgan politikasını devam ettirmek için, güçlerini çoğaltmaya, yeni saldırılar, planlar, uygulamaya devam ediyor. Ortadoğu'da anahtar rolü oynayan Filistin halkının haklı davasını ezmet için, ABD'nin hayat verdiği faşist İsrail devleti, gün geçtikçe saldırılarını yoğunlaştırıyor. Filistin halkını yoketmeye yöneliyor. Buna karşılık Filistin halkı, 1967 Haziran savaşı, 1970 Eylül, 1971 Ürdün savaşı ve Lübnan iç savaşında gösterdiği kararlılığını, kendi devletini kurana dek sürdürme azmindedir. Dünya çapında, haklı platformundaki desteklerini de geliştiren Filistin Halkı, ABD'nin ve Faşist İsrail'in can düşmanıdır.

Öte taraftan, ABD, Ortadoğu'da en önemli desteklerden birini 1979 Şubat'ında yitirmiştir: Bunun karşısında güç dengesini kendi lehine çevirmek için Mısır'ı yanına alan Yankee Emperyalizmi yeni komplolar peşindedir. İran'dan elini tamamen çekmemiştir. Suudi Arabistan ve Basra körfezi çevresindeki ülkelerle de ittifakı gözden uzak tutulmamalıdır.

Şimdi kısaca emperyalizmin çengeline takılan Mısır'a bir göz atalım:

Page 171: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Mısır'da, 1952 yılında İngiliz Emperyalizminin kukla rejimi Kral Faruk Monarşisi, askeri darbe yoluyla Abdul Cemal Nasır tarafından devrildi. Bu küçük-burjuva anlamda politik bir devrimdi. Köklü dönüşümler yerine, ülkede milli burjuvaziyi geliştirme ve güçlendirme politikası güden Nasır, kendi sonunu da böylece hazırlıyordu. Ülkede gelişen milli burjuvazi 1970'lerde gözünü dışarı dikti; emperyalizmle ittifaka girdi. Nasır'ın yerine iktidara geçen Enver Sedat önce ülke içinde küçük-burjuva radikalliğini sindirdi, solu bastırdı. Daha sonra açıkça SB ile de bağları kopararak, ABD ile müttefik oldu. Bu gelişmenin doruk noktası, Camp David anlaşmasıdır. Böylece, Arap dünyasının azılı siyonist düşmanı İsrail, ABD aracılığıyla kendisine Ortadoğu'da bir dost buluyordu. Mısır örneği bize, küçük-burjuva sınıf temeline dayanan "sol" iktidarların çıkmazını pek güzel sergilemektedir.

1978 Camp David, Ortadoğu'da ABD'nin güçler dengesini kendi lehine çevirdiğinin bir belgesidir. Mısır-İsrail-İran Şahı: Filistin çok yoğun bir baskı altında ve sıkışmış durumdadır. Ama İran -Şubat, dini küçük-burjuva devrimi- bu durumu değiştirmiştir.

İRAN DEVRİMİ, ABD'NİN ALEYHİNE, ORTADOĞU'DAKİ GÜÇLER DENGESİNİ SARSMIŞTIR:

İran faşist Şah rejimi, ABD emperyalizminin Ortadoğu'daki sadık bir jandarmasıydı. İsrail devletiyle birlik halinde İran emekçi halkına kan kurturmuş, dışta da silahlı halk hareketlerini ezen faşist iktidarlara destek olmuştur. Örneğin: Dofar'daki SultanKabus iktidarına aktif desteğini hiç eksik etmemiştir. Öte taraftan İran gizli istihbaratı SAVAK -Türkiye'de MİT- İsrail'in MUSAD ile organik ilişki içinde, devrimci hareketlere karşı yoğun saldırı-baskı-işkence yapıyordu.

İran Şahı, yoğun ve bitip tükenmiyen kitle gösterileri, ayaklanmalar, katliamlar, grevler, boykotlar, gösteriler ve tekrar gösterilerle yıkıldı. ABD, İsrail'den sonra en güçlü desteğini yitirmiştir.

Şüphesiz ki İran Şubat devrimi kitlelerin eseriydi. Kitleleri harekete geçiren koşullar ise, İran'ın sosyal, siyasi ve ekonomik koşullarıydı. Faşist Şah yönetimi, halka baskı işkence ve yoksulluktan başka birşey vermemişti. Harekete geçen halk kitlelerinin önderleri ise, İran'ın özgül koşullarından ötürü din adamlarıydı. Önderliğin din adamlarından oluşu halk hareketini Şah karşısındaki ilerici muhtevasını zedelemiyordu. Çünkü, salt "proleter" nitelikte, arınmış bir halk hareketi hiçbir zaman devrimciler tarafından hayal edilemez.

Page 172: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Şubat devrimi, Humeyni'nin iktidara geçişi, İran halkında yıllardır biriken dinamizmi harekete geçirdi. Halk taleplerini özgürce dile getirmeye başladı: yazılar-çiziler, propagandalar; karşı-devrimcilerin idam edilmesi, örgütlenmeler vs. Dini yönetim, küçük-burjuva sınıf karakterinden ötürü devrimci dönüşümleri gerçekleştirmesi beklenemezdi. Nitekim, ordu tamamen dağıtılıp, faşist örgütlenmelerin tam anlamıyla üzerine gidilmiyordu.

Bürokrasi eski kadrolarını da muhafaza ederek yeni yönetim altında şekilleniyordu. Sadece belli başlı suçları işleyenler İslam Devrim Mahkemelerince yargılanıp öldürülüyordu. Öyleki halkın yoğun baskısı olmasa, belki de bu cezalandırmalar bile çok sınırlı kalacaktı. Nitekim İran Başbakanı açıkça idamlara karşı çıkıyordu. ABD ile olan ilişkiler kesilmişti: petrol millileştirildi, borçlar ve silah alımları iptal edildi. Humeyni İran'ın, dışda Filistin halkının haklı savaşını desteklediğini ve İsrail'in Arap ve İslam aleminin en büyük düşmanı olduğunu ilan ediyordu.

Tüm bu değişimler, genel olarak İran'daki Şubat Devrimi'nin gerek içte ve gereksede dışta emperyalizmin güçlerini zayıflatan ilerici muhtevasını göstermektedir. Evet, genel olarak Ortadoğu açısından İran, emperyalizmin karşısında bir ülke durumundadır. Fakat İran'daki dini yönetim, siyasi tutarsızlığından ve halkın haklı taleplerini yerine getirememesinden ötürü, bugün gericileşme sürecine girmiştir. Bu süreç, tamamlandığı ölçüde de genel olarak İran ilerici rolünü giderek yitirmeye mahkumdur.

Neden gericileşme sürecine girmiştir?Şüphesiz devrimciler, bir iktidarı değerlendirirken, içte, ilericilere,

komünistlere karşı tavırlarına ve demokrasiyi (burjuva anlamda da olsa) uygulamalarına bakarlar. Humeyni, Şah'a karşı ilericiydi, şeriatı savunmasına karşın... Ama bugün karşısında bir Şah yok! Ve Humeyni, halkın çıkarlarına, taleplerine ve en tabii hak ve özgürlüklerine ters düşen şeriat yasalarıyla, giderek halkın nefretini kazanmakta, halka baskı uygulamaktadır. Şahın adamlarını yargılayan mahkemelerin platformu değişmektedir.

Öte taraftan Humeyni iktidarının içte desteklenebilen yanı, bütün ilerici, halktan yana örgütlerin, grupların propaganda ve örgütlenme özgürlüğünü tanımasıdır. TUDEF, Halk Fedaileri, KDP, bu açıdan açıkça örgütlenme imkanına kavuşmuştu. Humeyni giderek bu politikasını terketti. Önce seçimler dolayısıyla liberallerle arası açıldı, sonra Humeyni gözünü özerklik isteyen Kürtlere ve komünist gruplara dikti.

Humeyni, kendi diktatörlüğünü sağlamağa çalışırken de giderek böylece gericileşmektedir. Bunun kıstası İran'da, Kürt ulusuna ve

Page 173: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

komünistlere karşı aldığı tavırdır. Humeyni bu iki noktada da gericilik damgasını yemiştir.

Çok uluslu bir devlet içindeki bir ulusun kendi kaderini tayin hakkını istemesi en doğal şeydir. İran Kürtleri de böyle yapmış, özerklik taleplerini Humeyni'ye bildirmişlerdir. Humeyni önce özerklik taleplerini kabul eder görünmüştür. Tabi bu Humeyni için "güç toplamak" amacıyla başvurduğu bir taktikti. Nitekim öyle oldu. Humeyni, durumunu sağlamlaştırıp, seçimlerden çıktıktan sonra, Kürt halkının özerklik taleplerini reddetti. Bunun üzerine Kürt Halkı İran'ın batısında Irak ve Türkiye sınırlarında ayaklandılar.

Humeyni'nin bir halkın kendi kaderini tayin ilkesini çiğnemesi, Şaha karşı İran halkının verdiği haklı mücadelenin bile inkarı muhtevasındadır. Bir dönem Şah karşısında ilerici olan Humeyni şimdi bir başka halka -Kürt halkına karşı ŞAH rolünü oynamaktadır.

Humeyni kendini başkomutan ilan ederek şimdi Kürt halkına karşı soy kırım başlatmış, seferberlik ilan etmiştir.

Humeyni bununlada kalmamıştır! Demokratik örgütlenme ve propaganda çalışmalarının tümüne

yasak koydu: dergiler kapatıldı, KDP-TUDEF-Halkın Fedaileri Gerilla Örgütü resmen yasaklandı. Tüm bu ilerici güçlere ve Kürt halkının haklı taleplerine karşı savaş ilen eden Humeyni, artık gericilik yoluna kendi ayağını atmıştır.

Elbetteki bu durum genel olarak da, Ortadoğu'da, devrimci güçler aleyhine bir gelişmedir. Fakat bunun baş sorumlusu, gericileşme yolundaki Humeyni'dir. Bu gidişle o, emperyalizm karşısında, devrimci güçlere iyice zarar verecek ve kesin olarak, emperyalizm safına geçip geçmemek ikilemiyle karşı karşıya kalacaktır. Tabi ki İran halkı, bir daha emperyalizmin zulmünü görmek istemiyecek kadar deney sahibi olmuştur ve gerekli cevabını Humeyni'ye verecektir.

Ortadoğu'nun diğer bir ülkesi Türkiye'dir. Türkiye, şimdi petrol sorununu çözümliyebilmek için, Arap ülkeleriyle "iyi" ilişkilerden yana bir taktik izlemektedir. Bu itibarla FKÖ'nün büro açmasına izin vermiştir. Uzun vadede ise Türkiye, Amerikan Emperyalizminin Ortadoğu'daki sadık müttefiklerinden biri rolünü oynayacaktır. Íran'dan boşalan yeri dolduracak ve İsrail Mısır'1a birlikte Ortadoğu bölgelerinde ABD'nin müttefikliğini oluşturacak en büyük ülkelerden biri Türkiye'dir. Emperyalizme göbekten bağlı Türkiye bu cenrederen kendini kurtaramaz, nitekim de kutulamıyacaktır.

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:Ortadoğu'da Filistin Halk hareketinin güçlenmesi, dünyada yeni

destekler bulması, güçler dengesini ABD aleyhine çevirmiştir. Bölgede Amerikan emperyalizmini yok edecek tek güç halk savaşlarıdır.

Page 174: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Günümüzde anahtar rolü oynayan güçte Filistin halk savaşıdır. Onun için Filistin sorunu Ortadoğu'nun anahtar sorunudur. Öte taraftan Kürt halkının İran, Irak ve Türkiye'de gelişen mücadelesi haklı platformda gelişmektedir.

Emperyalizmle hiçbir bağı olmadan gelişen Kürt hareketi haklı ulusal talepler sürmektedir. Bunun karşısında Humeyni ve Irak yönetimi, Kürt halkının haklı özerklik taleplerini tanımıyarak ve soykırımına girişerek, bölgede anti-emperyalist güçleri zayıflatmaktadırlar. Görevimiz, Türkiye-İran-Irak üçgeni içinde boğulmaya çalışılan Kürt ulusal hareketine destek olmak, gerici-jenosid politikaları teşhir etmektir. Ayrıca yapılması gereken Türkiye'deki Kürt Ulusal Hareketini devrimci önderlik altında geliştirmektir.

PARTİLEŞME SÜRECİ, DEĞİŞEN ŞARTLARVE FAŞİZME KARŞI MÜCADELE

PARTİLEŞME SÜRECİ VE DEĞİŞEN ŞARTLAR:

Partileşme sürecinin (X) değişik objektif ve subjektif koşullarda yaşanması farklı mücadele biçimleri ve taktikler izlenmesini zorunlu kılar.

Devrimci bir hareket gökten zembille inmez. Varolan sınıflar savaşının içerisinde kendine özgü şartlar içerisinde yeşerir, yetkinleşir ve kendi ideolojik sistematiğini ve örgütlenmesini küçükten büyüğe doğru adım adım ilerleyerek, kitlelere önderlik eder ve devrimi sürekli kılar. Bir partinin ezilen sınıflara önderlik etmesi, sınıf çelişkilerinin Marksist-Leninist tahlili çelişkilerin yer değiştirmesi, çıkan yeni çelişkiler, ülke ve dünya siyasi konjünktüründeki genel değişmelere bağlı olarak yeni şartlara bağlı olarak taktikler saptar. Ve sürekli kendisini yenileyerek kitlelerin her an önünde durur ve ilerici atılımlar gerçekleştirir.

Şartların değiştiğini görmemek, politikada körlük ve dogmatizmdir. Bu ise kitlelerin gelişen mücadelesine seyirci kalmak, onların istek ve taleplerinin gerisinde kalarak, önderlik sanatının yitirilmesi ve devrimci atılımları gerçekleştiremeyen, kendi çizdiği dar sınırlar içerisinde kör ebecilik oynayan çocuk oyunundan başka birşey değildir.

Page 175: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Marksist-Leninist hareket değişen siyasi koşullara uygun mücadele taktikleri önererek ve bizzat yerine getiererek halk kitlelerine önderlik edebilir ve halkın güvenini kazanır.

Bu genel açıklamalardan sonra bizim bugünkü partileşme sürecine ilişkin önerilerimiz, bugünkü objektif ve subjektif şartlar, 71 öncesi partileşme sürecinin özellikleri ve çalışma tarıı üzerinde duralım.

Değişen şartların gözönünde bulundurulmaması veya tahlil edilememesi, günümüzde geçmişi sağ sapma veya sol sapma ilan etmek zorundadır.

THKP-C'NİN YARATILMASI VE BUGÜN

1960 ihtilalinin getirdiği sınırlı demokratik ortamla beraber, uzun yıllar sosyalizm bir bilim olarak, yabancı dil bilen aydınlar grubunun güdümünden çıkıp, yavaş yavaş gençliği kucakladığı bir dönem oldu.

Bu dönemde Sol'a damgasını vuran anlayış sağ güçlere bel bağlama ve kuyrukçuluktur. Türkiye gençliğinin Marksist bilimle yüzyüze gelmesinden sonra sol içerisindeki ideolojik mücadele yeni bir görünüm almaya başladı. Uzun yıllar burjuva iktidarlarının çizdiği sınırlar içerisinde mücadele etme geleneği, teorik ve pratik olarak kırılmaya ve yeni saflaşmalar ortaya çıkmaya başladı.

İşte Mahir Çayan ve Arkadaşları 1960 döneminin sınırlı demokratik ortamıyla beraber, gelişen Leninizmin ve Türkiye gerçeğinin kavranılması mücadelesinin ilk öncüleri olarak bu döneme damgasını vurdular. Bu dönemin arenadaki güçleri, TİP, Mihri Belli Cuntacıları, Aydınlık grubu ve Gençlik çevresindeki M. Ç. ve arkadaşlarıdır.

MÇ ve arkadaşları TİP revizyonizmine, Mihri Belli Cuntacılığına ve Aydınlıkçıların Kemalizm kuyrukçuluğuna karşı mücadele ederek, uzun süren ideolojik mücadele sonucu tez-antitez ve sentez aşamalarından geçerek Türkiye Devrimimin Yolunu netleştirip THKP-C çizgisini yarattılar.

Bu sürecin örgütlülüğü ve mücadele biçimi kendine özgü olmak zorundadır.

Bu sürecin objektif ve subjektif şartları bugünden farklıdır. 71 öncesi sürece damgasını vuran temel özellik, Marksizm-

Leninizmin bir bilim olarak öğrenilmesi ve bu bilimin özümlendiği oranda reformizme, Cuntacılığa ve Kemalizm kuyrukçuluğuna karşı mücadele içerisinde netleşmesidir.

Örgütlülüğü de bu temel özelliğe uygun olmak zorundadır. Yine 71 öncesine pratik olarak damgasını vuran barışçıl

gösteriler, mitingler, işgaller, boykotlar ve yer yer çatışmalara varan kitle

Page 176: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

hareketleridir. Ve bu kitle hareketlerine öncülük ve müdahale ise MÇ'nın da ifade ettiği gibi ("Ülkenin solunda tam bir teorik keşmekeş hüküm sürmektedir. Öyleki, aynı revizyonist tezleri temelalan ve bunları değişik ambalajlamalarla piyasaya süren, kendi özgücünün dışında başka güçlere belbağlayan çeşitli oportünist fraksiyonlar, en sert bir şekilde birbirlerini oportünzmle, pasifizmle, ihanetle, vs. ile suçlamaktadırlar. Kendi aralarında taktik ayrılık bile sayılmayacak ufak değerlendirme veya deyiş farklılıkları etrafında fırtına koparmaktadırlar...") Bu anlayışa uygun olmuştur.

MÇ ve arkadaşları Marksist bilimin netleşmesi oranında pratiğe müdahale etmiş, bununla orantılı ideolojik ve pratik gelişip örgütlenerek THKP-C yaratılmıştır.

Ve bu süreçte MÇ ve arkadaşları var olan mevcut pratiği yönlendirecek (ki, pratiğin temeli ideolojik netleşme ve gelişen kendiliğinden mücadelenin önüne geçmektir.)

Kimse MÇ ve arkadaşlarını 71 öncesinde bugün olduğu gibi faşistlere-oligarşiye karşı gibi silahlı eylem yapmadığı ve böyle bir örgütlenme içine girmediği için suçlama hakkına sahip değildir.

Böyle bir anlayışın savunuculuğunu DK yapmaktadır. THKP-C'nin yenilgi nedenleri ortaya konulurken ana neden olarak "THKP-C'ni oluşturan kadroların barışçıl mücadele biçimlerinin hakim olduğu bir mücadele içinde yetişmiş olmaları bunun sonucu örgütün yönetim kademelerindeki kadroların deşifre olması, kadrolar legal olanakların seferber edilmesini başarıyla örgütlemişlerdir. Ancak PASS'ın gerektirdiği çalışmaları başarıyla yürütebilen ve gizlilik kurallarını başarıyla uygulayarak örgüt yapısını sağlamlaştırabilmek için gerekli beceri ve tecrübelerden yoksun olmaları" (2. nolu açıklama s. 69 abç.)

Alıntıda çok açık görüldüğü gibi MLSPB, THKP-C yenilgisinin ana nedenini THKPC kadrolarının barışıl şartlarda yetişmesine bağlamaktadır. Öyle bir anlayış ki, sonuçta bir kadronun ana kriteri silahlı eylem yapıp yapmamakla olmaktadır. İşte M. Ç ve arkadaşlarıda silahlı eylemin zorunlu olmadığı daha doğrusu objektif ve subjektif şartların farklı görevler dayattığı 71 öncesi şartlarda silahlı eylem yapmadıkları ve böyle bir mücadele içerisinde yetişmedikleri için suçlanmakta ve bugün bu anlayışından ötürü MLSPB silahlı eylem yapıyor olmalıdır?.

Oysa bir kadronun kıstası veya kadrolaşma barışçıl mücadelenin esas olduğu süreçler ve silahlı eylemlerin pratik olarak uygulanabilirliği, kıstasıyla ölçülemeyeceği açıktır. Bu tür silahlı eylemde "denenme" anlayışı Marksist-Leninist kadro anlayışı olamaz. Bu herşeye silahın ucundan bakan ve silahlı mücadeleyi amaç haline getiren ve politikanın silahlı eyleme kurban edilmesi anlayışının ürünü olarak fokoculuktur.

Page 177: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

71 öncesi MÇ ve arkadaşlarının temel görevleri Türkiye Devrimi Yolunun netleştirilmesiydi; ve bu tesbit doğrudur.

71 öncesi objektif ve subjektif bu şartların bugün geçerliliği iddia edilemez.

Dün, Türkiye devriminin yolunun arayışı ve TiP reformizmine ve cuntacılığına karşı mücadele ve kendiliğinden gelişen pratiğe ideolojik netleşmeyle orantılı müdahale iken, bugün belirli ölçülerde farklı şartları yaşamaktayız.

Bugün Marksizm-Leninizm bir bilim olarak geniş kitleleri kucaklamaya başlamış, Türkiye devriminin yolu THKP-C tarafından çizilmiştir. İdeolojik mücadele; Halk savaşı mı, MDD mi, cunta mı, sosyalist devrim mi? tartışmalarının yerini Türkiye soluna 71 damgasını vuran THKP-C ideolojik görüşlerinin şu veya bu şekildeki sağ ve sol sapma ve devrimci yorumları almıştır. Yani bugün, partileşme sürecindeki ideolojik mücadelenin odak noktasını 71 öncesinden farklı olarak Devrim yolunun beklenmesi değil, THKP-C görüşlerinin bugünkü şartlarda nasıl hayata geçirileceği ve örgütleneceği tartışmaları almıştır.

Pratik olarak 71 öncesi siyasi koşullar nisbi de olsa barışçıl mücadele şartları varken bugün bu şartlar gittikçe ortadan kalkmakta ve en önemlisi de 71 öncesi olmayan, o dönemde özellikle 71 açık faşizm koşullarında iyice devlet kurumlarında beslenen ve eğitilen sivil faşistlerin saldırıları bu denli yoktu. Zaman zaman faşistlerin saldırıları olmasına rağmen bugünkü gibi tüm ilericileri, devrimcileri hedeflemiş, faşist katliamlardan ve terörden bahsedilemez: Oysa bugün sivil faşist terör ve devlet terörü halk kitlelerini her alanda tedirgin etmekte, katliamlar düzelenmektedir. Halk kitlelerinin devrimi atılımlarının nötralize edilmesi yıldırılması ve gözdağı faşist terörün gerekçesidir.

71 öncesi ve bugün değişen şartları özetlersek:- Türkiye devrimi yolunun arayışı değil, varolan THKP-C çizgisinin

günün şartlarına uygun örgütlenişidir. - Geçmişte olmayan, faşist teröre karşı mücadele içerisinde

partileşmek-kadrolaşmak zorundayız.

DEĞİŞEN ŞARTLARDA NASIL ÖRGÜTLENMELİYİZ?_______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________

Page 178: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

FAŞİST TERÖRE KARŞI SİLAHLI MÜCADELE EKİPLERİ İŞ ESASLARINA ÖZGÜ BİR TARZDA ELE ALINIP SİLAHLANDIRILMALIDIR. FAŞİST TERÖRE KARŞI SİLAHLI MÜCADELE EKİPLERİ BULUNDUKLARI ALANDA KİTLELERİN EKONOMİK, DEMOKRATİK, İDEOLOJİK VE POLİTİK SORUNLARINA, DEVRİMCİ ŞİDDET TEMELİNDE YÖNLENDİRMEK ZORUNDADIRLAR. _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________

Dün ve bugünün kabaca farklarını koyduktan sonra SP'yi temel almış bir hareketin bugünkü faşist terörün kitle katliamları yarattığı ve bizim parti silahına sahip olmadığımız bu dönemde, nasıl bir örgütlenme ve mücadele içerisinde kadrolaşmayı yetkinleştirip-yaygınlaştırıp parti silahına sahip olacağız? Bizce ana sorun budur.

Faşist terör karşısında bugün hiçbir hayat alanında halkın cangüvenliği yoktur. Mahalleler, fabrikalar, okullar, köyler faşist işgal altına alınmaya, halk kitleleri bu yolla faşist demogoji alanına sokulmaya çalışılmakta ve açık faşist bir iktidarın tabanı oluşturulmak istenmektedir. Faşist terör (resmi ve sivil) maddi bir güçtür. Maddi bir gücün karşısında ise ancak maddi bir güçle mücadele edilebilir. Bugün faşizme karşı mücadele: Parti silahına sahip olalım veya olmayalım, faşist terörü etkisizleştirici, caydırıcı faşist işgalleri kırıcı ve bu doğrultuda halkı örgütleyen bir perspektifle örgütlenmek zorundadır.

_______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________FAŞİST TERÖRE KARŞI SİLAHLI MÜCADELE EKİPLERİ İÇERİSİNDE UZMANLAŞAN ASGARİ MARKSİST-LENİNİST ÖZELLİKLERE SAHİP, PASS'Nİ HER ŞART ALTINDA UYGULAMA YETENEĞİNDEKİ İNSİYATİFLİ-BAĞIMSIZ, ÖRGÜTÇÜ KADROLARIN ÇIKMASIYLA DAHA ÜST ÖRGÜTLENMELER İŞ ESASLARINA BAĞIMLI OLMADAN AMA KİTLELER İÇERİSİNDE ERİYECEK BİR TARZDA VE GERİLLA NÜVELERİNİ OLUŞTURACAK ŞEKİLDE

Page 179: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

GİZLİLİK KOŞULLARINA UYGUN POLİTİK-ASKERİ NİTELİKTEKİ KADROLARDAN OLUŞAN SİLAHLI DEVRİMCİ BİRLİKLER OLUŞTURULMALIDIR. _______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________

Faşist terörle mücadelenin ana yolu faşist terörün karşısına devrimci şiddetle çıkmaktır.

Hayat bugün bu tür mücadeleyi zorlamaktadır. Faşist terör devam ederken hiçbir aklı başında oturup ben partiyi yaratacağım, bunun için de örgütlenmem gerek deyip oturamaz. Evet örgütlenmek gerekir. Ama hiçbir örgütlülük ve parti sınıflar mücadelesinin dışında oluşamaz. Bugün sınıf mücadelesinin görünümü faşist terör ve faşist teröre karşı mücadelede odaklaşmaktadır. 0 halde bizim partileşme sürecine özgü örgütlülüğümüzde bu odak noktaya göre biçimlenmek zorundadır.

Ve bu örgütlenme devrim anlayışından hareketle PASS'yi hayata geçirecek, gerilla savaşını gerçekleştirip yaygınlaştıracak ve halk ordusunun oluşacağı bir perspektifle uygunluk arzetmesi onun ruşeym halini bağrında taşımalıdır.

Partileşme süreci irade ve aşılması gereken zorunlu bir süreçtir. Buradan hareketle faşist teröre karşı mücadele iradi ve örgütlü olmak zorundadır. İradi, örgütlü ve Türkiye çapında giderek merkeziliği sağlanmayan hiçbir mücadele biçiminin siyasi sonuçlar yaratması düşünülemez.

Bugün faşist teröre karşı yer yer hatta çeşitli (silahlı mücadeleyi en genel anlamda savunan) gruplar faşistlerin saldırılarına karşı savunma biçiminde de olsa çatışmalar gözükmektedir. Bu çatışmalar ise faşist terörü etkisizleştirici, caydırıcı bir rol oynamaktan uzak saldırıya karşı sadece kendini savunan ve hayatta kalabilmekten öte gitmemektidir.

Oysa bizim mücadele yolumuz, faşist terörü etkisizleştirici, caydırıcı ve faşist demogojiyi boşa çıkartıcı bir fonksiyon yüklenmelidir. Buna bağlı SP'yi temel olarak yürütecek ve halk ordusunu yaratacak bir perspektif olmalıdır.

Bunun içinde faşist teröre karşı mücadelenin temel yolu devrimi şiddettir diyoruz. Devrimci şiddet partileşme sürecini hızlandırıcı bir tarzda örgütlemek zorundadır.

Page 180: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Kendi başına örgütsüz merkeziliğe tabi olmayan ve hedefleri yanlış seçilmiş şiddet, partileşme sürecini hızlandırmaz ve çoğu zaman yanlış hedefler ve uygunsuz zamanlardaki çıkışları ve taktikleri ile oligarşi tarafından darbe yemek ve partinin yaratılmasını geciktirici bir fonsiyonu yüklenirler ki, böyle bir şiddet anlayışı giderekte bir kaos ve kargaşalığı doğurabilir.

Parti, öncelikle ideolojik birlik ve bu ideolojiyi hayata geçirecek organizasyonlara sahip olmalıdır.

Bu organizasyonların hayata geçmesi için de, neyi niçin yaptığını bilen, çeşitli alanlarda uzmanlaşmış ve sınıf mücadelesi içerisinde çelikleşmiş, köşe başlarını tutan kadrolara ihtiyaç vardır.

Bugünkü şartlarda uzmanlaşma, yetkinleşme daha doğrusu kadrolaşmanın yolu faşist teröre karşı mücadeleyi küçükten büyüğe, basitten karmaşığa, amatörlükten profesyonelliğe doğru giden bir perspektifte ele alınması zorunlu merkezi bir örgütlülük yaratmak zorundayız.

Mahalleler, fabrikalar, okullar, köyler kısaca bütün iş esaslarında faşist terör sürmektedir.

Bu faşist teröre karşı, devrimc şiddeti sürdürmek, halkın cangüvenliğini sağlayacak, faşist işgalleri kırıcı ve caydırıcı rol oynayacak faşist·teröre karşı silahlı mücadele ekipleri oluşturulmalıdır.

Faşist teröre karşı silahlı mücadele ekipleri iş esaslarına özgü bir tarzda ele alınıp silahlandırılmalıdır. Faşist teröre karşı silahlı mücadele ekipleri bulundukları alanda kitlelerin ekonomik, demokratik, ideolojik ve politik sorunlarına, devrimci şiddet temelinde yönlendirmek zorundadıriar.

Böylesi, merkezi bir örgütlülükte ele alınan bu tür komiteler, kadolaşmayı merkezi bir tarzda ilerletecek ve kadro üretkenliği sağlayacak, faşist teröre karşı giderek merkezi bir mücadeleyi gündeme getirecektir.

Bu tür mücadele içerisinde kadroların eksik, zaaflı yanları ve yetenekleri kendilerini gösterecektir.

Gelecekteki SP temelinde mücadeleyi yönlendirecek bir partinin bugünkü şartlarda bu tür mücadeleden geçmek zorundadır.

Faşist teröre karşı, devrimci şiddet temelindeki bir mücadele bizim subjektif düşüncelerimizin dışında objektif bir gerçektir bugün. Ve gelişen mücadelede hergün biraz daha kanıtlamaktadır.

Faşist teröre karşı silahlı mücadele ekipleri içerisinde uzmanlaşan, asgari Marksist-Leninist özelliklere sahip, PASS'ni her şart altında uygulama yeteneğindeki intíyatifli-bağımsız, örgütçü kadroların çıkmasıyla daha üst örgütlenmeler, iş esaslarına bağımlı olmadan ama kitleler içerisinde eriyecek bir tarzda ve gerilla nüvelerini

Page 181: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

oluşturacak şekilde gizlilik koşullarına uygun politik-askeri nitelikteki kadrolardan oluşan SİLAHLI DEVRİMCİ BİRLİKLER oluşturulmalıdır.

Faşist teröre karşı silahlı mücadele komitelerinin yetkinleşmesi ve yaygınlaşmasıyla orantılı olarak birbirine bağımlı bir tarzda aynı süreçte SDB'ler de yer almalıdır.

Silahlı Devrimci Birliklerin örgütlenmesi DK ve ACİL ve benzerlerinin yaptığı gibi apartman katlarına kapanmış kitlelerden uzak yalnızca askeri eylem yapan örgütlenmeler olamazlar.

Silahlı Devrimci Birliklerin unsurları kitlelerin içerisinde, kitlelerin nabızlarını her an elinde tutan ve kitleler içerisinde eriyen unsurlardır.

Devrimci Sol, faşist terör şartlarında ve giderek yaygınlaşan ve genişleyen resmi ve sivil faşist teröre karşı böylesi bir örgütlenme ve mücadeleyle partileşme sürecini hızlandırmalıdır.

Bizim faşist terörle mücadele komiteleri görüşlerimiz üzerine DK, ACİL vs. gibi çevreler, hemen "Bak işte biz demedikmi DS'da THKP-C'yi inkar ediyor" gibisinden suçlamalara girişecektir ve hareket noktaları "THKP-C'de daha doğrusu 71 öncesi böyle bir örgütlenme varmıdır" türünden görüşlerle karşımıza çıkacaklardır. Doğrudur. 71 öncesi THKP-C'nin ne bu tür örgütlenmesi ne de bugün yaşadığımız faşist terör şartları vardır.

FAŞİST TERÖRE KARŞI SİLAHLI MÜCADELELERİ CEPHE ÇAĞRILARI VE DY'NİN DİRENİŞ KOMİTELERİ:-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------SİLAHLI MÜCADELE EKİPLERİNİN ANA GÖREVİ FAŞİST TERÖRE KARŞI DEVRİMCİ ŞİDDETLE ÇIKIP, BU DOĞRULTUDA KİTLELERİ ÖRGÜTLEYEREK PARTİ HÜCRE VE KOMİTELERİNİN YARATILMASINI HIZLANDIRACAK VE KADROLARIN YETKİNLEŞTİĞİ, UZMANLAŞTIĞI BİR ZEMİNDİR. OOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOO

Page 182: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Bizim faşist teröre karşı mücadele için silahlı mücadele ekipleri önerimiz üzerine, sol sapma akımların THKP-C'yi inkarcı görüşleri çıkarmalarına karşılık sağ sapmanın temsilcisi DY'de muhtemelen bizim faşist teröre karşı silahlı mücadele ekipleri önermemizi Direniş Komiteleri ile benzetmesi olasıdır. Böyle bir benzetmeye meydan vermemek için faşist teröre karşı silahlı mücadele ekiplerinin ne olup olmadığı, DY'nin direniş komiteleri ve cephe sorununa değinmekte fayda var.

Direniş komitelerini DY'den yaptığımız alıntılarla kısaca özetleyelim. Direniş komitelerinin bütün anti-faşist halk güçlerini içerecek ve temsil edecek şekilde, yani cephesel bir örgütlenme şekli olarak kavranması doğrumudur? Kuşkusuz ki bu yaklaşım doğrudur. " (DY. 16) (abç)

"Demokratik kitle örgütleri kendi aralarında bu temelde birlik ve örgütlenme anlayışı geliştirmelidirler" (DY. S. 7) (abç)

"Direniş komiteleri faşizme karşı CHP tabanındaki kararlı anti-faşist cephede yer alan tüm unsurları kapsaması gereken kitlesel nitelikteki örgütlenme olarak kurulabilir" (DY. 5. 10) (abç)

Alıntılarda da açık açık görüldüğü gibi direniş komiteleri olayını cephesel bir örgütlenme olarak düşünmektedir. Ve direniş komitelerini meydana getiren unsurlar CHP'liden tüm yurtseverlere kadar uzanan geniş bir kitle örgütlenmesi olarak ele alınmaktadır. "Devrimci Çizgi ve Tasfiyecilik" broşüründe de izah ettiğimiz gibi böylesi bir örgütlenme önerilerinin teorik kaynağı DY'nin ülkemizdeki durumu bir iç savaş olarak nitelemesi, kitlelerin cephelere bölündüğü ve çatıştığı şeklindeki tahlillere dayandığını belirtmiştik.

Böylesi bir çatışma ve cepheleşme bugün ülkemizde yoktur. Bir takım yörelerde oligarşinin uzun yıllar alevi-suni çatışmasını

körüklemesiyle halk kitleleri alevi-suni temelinde ayrılmışlardır. Bunun en somut örneğini Doğudaki birtakım illerimizde ve Ankara'nın gecekondu bölgelerinde görmek mümkündür. Alevi-sünni halkın karışık olduğu bu bölgelerde çok gözle görülür bir şekilde alevi mahalleleri sol kesimde, sünni mahalleleri ise faşist demogoji etkisi altında bu tür bir saflaşma meydana gelmiştir. Bu yörelerde olan halkın çatışması ise faşist saldırıları karşısında halk kendiliğinden de olsa "canlıya dokunursunda tepki gösterir misali" kendini savunmaktadır. Bu durum Türkiye genelinde nisbi bir olaydır. Ve Türkiye çapında çatışma örgütlü faşistlerle devrimciler arasındadır. DY ve HK şu bizim bu tesbitimiz karşısında adeta ağız birliği etmişçesine saldırıya geçtiler.

Bizim kitleleri nasıl hor gördüğümüzü, nasıl kibirli küçük burjuvalar olduğumuzu, kötü bir sosyoloji talebesinin dahi böyle bir tahlil yapamayacağını vs. yorumladılar. DY ve HK birbirlerini maceracılık ve

Page 183: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

oportünizmle suçlamalarına rağmen bu noktada birleştiler. Halkın çatıştığını, bizim ise kitlelerin mücadelesini hor gördüğümüzü tek ağızdan haykırmaya başladılar. DY artık alıştığımız o her zamanki Dünyanın merkezi tavrıyla bir de ders vermeye kalktı. "İşte tüm bu olan çatışmaların ekonomik ve sosyal temeli yok muydu", "Hani ülkede milli kriz vardı" vs. gibi sözümona "bilimsel" açıklamalarla halkın nasıl çatıştığını anlatmaya çalıştı. Gerçekten DY büyük bir keşif yapmış alevi-sünni ayrımının, daha doğrusu oligarşinin alevi kesimi horlaması sünni kesimi ise faşist demogojiye açık tutmasının temelinde ülkenin ekonomik ve sosyal nedenleri yatar ve her olayın temelinde de bu neden aranır. Ama DY'nin bu açıklaması tartıştığımız soruna cevap getirmekten uzak, sıradan ve ucuz bir açıklamadan başka birşey değildir. HK şunun bu tür yorumunu pek yadırgamadık ama kraldan kralcılığı ve ilk saldırıyı bu doğrultu da HK'nın yapması kaldı ki büyük askıcı şefler (!) manşetleriyle dergi sayfaları doldurmalarına pek akıl erdiremedik. Ardı sıra DY'nin aynı doğrultudaki aynı deyişler ve saldırısı -DY ve HK- kitlenin mücadelesi ve örgütlenmesi konusunda bize karşı ideolojik birliği sağlayıp bu noktada mı ittifak yaptılar acaba. Yine enteresan birşey daha, DY ve HK şu Aydınlık ve tüm ÇKP ve Arnavutluk temsilcileri bizim İGD kuyrukçusu olduğumuzda birden bire anlaştılar. Diğerlerini anladık ama bu konuda DY'ye ne oluyor?!!

İşte DY'nin direniş komiteleri Halk savaşını kitlesel bir savaşa dönüştüğü döneme tekabül eden çatışan kitlelerin örgütlülüğünü hedefleyen bir cephe örgütlenmesini içerir. Ve her türlü ilerici ve yurtseveri kucaklayan heterojen kitlesel örgütlenmeleridir.

Faşist teröre karşı silahlı mücadele ekipleri öncelikle heterojen, her türlü anti-faşistten meydana gelen kitlesel örgütlenmeler değildir.

Faşist teröre karşı silahlı mücadele ekipleri faşist teröre karşı mücadelede devrimci şiddeti temel alan ve parti örgütlenmesinin bir alt zemini olarak parti kadrolarının yaratılacağı bir alt zemindir ve homojendir.

Silahlı mücadele ekiplerinin ana görevi faşist teröre karşı devrimci şiddetle çıkıp bu doğrultuda kitleleri örgütleyerek parti hücre ve komitelerinin yaratılmasını hızlandıracak ve kadroların yetkinleştiği, uzmanlaştığı bir zemindir.

Bu iki farklı bakış açısı, iki farklı devrim ve çalışma tarzı ve örgüt anlayışından kaynaklanan iki ayrı dünya görüşüdür.

Birincisi DY'nin görüşü SP'yi hedeflemeyen bir örgütlenme ve çalışma tarzını içermekte ve bugün kitlesel bir silahlı mücadeleyi örgütlemeye çalışmaktadır.

İkincisi, bizim önerimiz ise faşíst terörü devrimci şiddetle etkisizleştirip SP'nin temelinde yürütecek bir silahlı mücadeleyi ve

Page 184: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

bunun öncüsü partiyi hedeflemektedir. DY'nin parti anlayışı da direniş komiteleri ve direniş cepheleri çağrılarında somutlaşmaktadır. Onların parti anlayışı ikinci etapta aranan kitlevi olma özelliğini birinci etapta hatta bugün sağlamaya çalışmaktadırlar. Bütün cephe, direniş komiteleri soyut çığlıkları temelinde böylesi bir anlayış vardır.

Cephe anlayışına da kısaca değinirsek, THKP-C'nin cephe anlayışı, başlangıçta parti elemanları aynı zamanda cephe elemanlarıdırlar. Parti elemanları savaşan elemanlardan oluşurlar.

İlk etapta, cephede tüm ezilenlerin ve anti-faşistlerin hatta farklı sınıf ve tabakaları bağrında toparlamayabilir. Parti üyesi olmayan ama faşizme karşı savaşan ve örgüt disiplinine uyan herkes böylesi bir cephe içerisinde yer alır. Savaşın gelişmesiyle orantılı olarak cephe kavramı daha farklı biçimlere bürünebilir. Farklı sınıf ve tabakaların, faşizme karşı mücadele eden farklı düşüncede bağımsız örgütlerin tek cephe altında ortak birliğe varılan noktalarda ilkeler ve programlar doğrultusunda yeni biçimler kazanarak cephe kavramı daha da zengin biçimler alabilir. Ama tüm bunların gerçekleşebilmesi için dosta düşmana kendisini ispat etmiş proleteryanın partisi olmak zorundadır. Bu şart gerçekleşmeden bütün birlik çağrıları iflas etmek zorundadır.

KIRSAL ÇALIŞMA VE BUGÜNKÜ DURUM!

Halk savaşını savunduğunu iddia eden, köylülük temel güç, kırlar temel alan formülasyonunu genelde kabul eden bir dizi grup, kırsal alanların örgütlenmesi ve mücadelesini gerek 71 öncesi, gerekse bugün kendiliğindenciliğe terketmiş, şehirlerdeki mücadelenin sınırları bir türlü iradi olarak aşılamamış, şehirlerdeki devrimci mücadelenin yoğunlaşması tüm baskı güçlerinin şehirlere yönelmesini beraberinde getirmiştir.

yyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyBUGÜN KIRSAL ALANLARA MÜDAHALEMİZ, FAŞİST TERÖRÜN SÜRDÜĞÜ BİR PERSPEKTİFTE ELE ALINIP, KIRSAL ALANLARDA GERİLLA SAVAŞININ ŞARTLARI, KIRSAL ALANLARDA HAREKET YAŞAMA, BARINMA VE KIRSAL ALANLARIN KENDİNE ÖZGÜ ÇELİŞKİLERİ İNCELENMELİ VE TECRÜBELER ÇIKARTILMALIDIR.__________________________________________________________________________________________________________________

Page 185: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

_____________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________

Devrimci bir hareket partileşme sürecinde de olsa tesbit ettiği temel ve tali alanlar, temel ve tali güçlere göre zaman ve mekan kavramlarını ayarlamak ve temel güçler üzerindeki programını embriyon halinde de olsa hayata geçirmek zorundadır.

7l öncesi devrim yolunun arayış mücadelesi o günkü objektif ve subjektif şartlar sonucu alabildiğine legalize oldu ve 100'lerce kadro oligarşi tarafından bilindi. Ve baskı şartları yoğunlaştığında 100'lerce militan oligarşi tarafından aranmaya başlandı.

Bu konuda 73'ten beri iradi örgütlendiğini iddia eden DY geçmişin bu durumundan hiç ders çıkarmadan bir nevi geçmişi tekrar etti. Geçmiş, Marksizm-Leninizmin öğrenilmesi ve ideolojik mücadele bu noktada gelişirken, bugün farklı bir süreçteyiz. DY THKP-C çizgisini kabul ediyor ve iradi olarak 71'den beri örgütlendiğini iddia ediyorsa 71 öncesi partileşme sürecine özgü bir çalışma tarzı hayata geçirmesi gerekir. Ama objektif durum DY'nin tüm iddialarına gizli komplocu büyük işler hazırlığı havasına rağmen geçmiş partileşme sürecinin özelliklerini tekrar etmektedir. 73'ten bu yana DY'nin iradi müdahalesi neyin nasıl yapılacağı konusunda hiçbir açıklık getirmeden dernekleşme, dernek ele geçirme ve kendiliğinden gelişen devrimci gençlik hareketinin üzerine oturmak olmuştur. Bu sürede 100'lerce kadro oligarşinin mücadele sınırları içerisine hapsedilerek ileri bir atılımı gerçekleştirememiştir. Zaten savunduğu anlayış sonucu gerçekleştirmesine de imkan yoktu.

DY'nin iradi müdahale diye kadroların ve kitlelerin mücadelesini kendiliğindenciliğe terketmesi oligarşinin sınırları içerisindeki mücadele ve legalize olma, daha doğrusu DY'nin oportünist maskesinin düşmesi açık bir hal aldığı zamandaise kendiliğindenciliğe teslim olma konusunda epeyce mesafe katetmiştik.

DY'den ayrıldığımız dönemde ister istemez DY'nin kötü mirasını devr almak, bu kötü miras üzerinde gerçek bir devrimci hareket yaratmak zorundaydık. DY'nin sistemsizlik, oportünizminin süreç içerisinde kadrolara kabul edilmesi mantığından ötürü DY'nin maskesinin düşmesi gecikti. Ve bu süreçte kırsal alanlar başta olmak üzere SP'nin örgütlenişi bugünkü şartlarda nasıl olacağı, kırsal alanlarda mücadelenin ve örgütlenmenin bugünden nasıl gelişeceği konusunda arpaboyu bir ilerleme görülmedi.

Page 186: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

DY'de sözde tüm oportünistler gibi zaman zaman o da kendisine ideolojik saldırıldığı durumlarda kırlar temeldir, halk savaşı esastır demesine rağmen bugün kırsal alanlar tamamen kendiliğindenciliğe terketmiş ve "kırların temel alan, köylülük temel güç" formülasyonunun samimi olarak kabullenildiğini gösteren en ufak bir kıpırdanma yoktur.

THKP-C hareketinde sağ sapmanın partiyi içten kemirmesi, görevlerini yerine getirmeyip parti içerisinde tasfiyeci bir rol almasından sonra THKP-C'nin kırsal alanlara müdahalesi ve gerilla savaşının kırsal alanlarda başlatılması gerçekleştirilememiştir.

İşte bu nedenledir ki, THKP-C'nin de, kırsal alanlar ve alandaki gerilla savaşı üzerine deney ve tecrübeleri yoktur. Bu konudaki gerek devrimini yapmış ülkelerin veya bugün süren gerilla savaşı deneyleri olmasına rağmen yeterli değildir.

Bugün kırsal alanlara müdahalemiz, faşist terörün sürdüğü bir perspektifte ele alınıp, kırsal alanlarda gerilla savaşının şartları, kırsal alanlarda hareket, yaşama, barınma ve kırsal alanların kendine özgü çelişkileri incelenmeli ve tecrübeler çıkartılmalıdır.

Kırsal alanlarda da bütün çalışma alanlarında olduğu gibi faşist terör sürmektedir. Bu durum Kürdistan'da daha farklı bir görünüm olarak jenosid asimilasyon ve soykırımına yönelmektedir.

Kırsal alanlardaki mücadelemizde bugün yerine getirmemiz gereken faşist teröre karşı silahlı mücadele ekiplerinin üzerinde kırsal alanlarda hareket kabiliyeti olan, kırsal alanlarda yaşama, barınma ve bir nevi gerilla taktikleri çıkaracak silahlı Devrimci Birlikleri örgütlemeliyiz.

Kırsal alanlarda hareket kabiliyeti olan bu birlikler direkt oligarşiyle savaşa girmezler. Onların ana görevi kırsal alanlarda gerilla savaşı konusunda deney ve tecrübe birikimi yapmak ve partileşme sürecine özgü örgütlemeyi sağlamaktır. Bu tip birliklerin fonksiyonlarını yarı-gerilla kavramı içerisinde toplayabiliriz. Yani birlik silahlı olmasına rağmen oligarşiyle zorunlu olmadıkça çatışmaz.

İşte böylesi bir örgütlenme bize gelecekte kırsal alanlarda gerilla savaşı konusunda gerekli materyali sağlayacaktır.

Şehir gerillası konusunda anti-faşist savunma ve taktik saldırılar düzeyinde de olsa şimdiye kadarki mücadele yeterli olmasada zengin bir deney ve tecrübe birikimi sağlamıştır. ______________________________________________________

(x) Partileşme süreci kavramı dar ve geniş anlamlarda kullanılabilir. Partileşme süreci, partinin inşası ve kitleleri kucaklaması aşaması, geniş, anlamdır. Dar anlamı ise, çelik-çekirdeğin yaratılması ve PASS'yi

Page 187: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

hayata geçirecek bir organizasyondur. Bu partileşme süreci kavramını bu çelik çekirdeğin yaratılması anlamında kullanıyoruz.

EMPERYALİZME, FAŞİST TERÖRE, İŞSİZLİĞE VE PAHALILIĞA KARŞI MÜCADELE "KAMPANYASI" SINIF MÜCADELESİNİN YÜKSELDİĞİ BİR PLATFORM OLDU.

Yıllardır her önüne gelen, olur olmaz zamanlarda bilmem (!) neye karşı kampanya deyip yayın organlarında yazıp çizme eyleminden öte birkaç duvar gazetesi, afiş ve bildiri ile geçiştirirler. Ve sözüm ona "Kampanya" lar örgütlemektedirler. Bu tür kampanyalar şimdiye kadar Türkiye halklarının mücadelesini yükselten bir eylem planıyla gelişmemiş ve klasik eylemlerden öte (genellikle miting korsan) yaratıcı bir tarzda ele alınmadan bir kısır döngü içerisinde dönüp durmuştur.

Türkiye'de bu tür kampanya anlayışı suya-sabuna dokunmayan geleneksel burjuva kuyrukçusu bir politikanın sonucu olarak hep süregelmiştir.

Kampanyalar en genel anlamda, ekonomik, siyasi ve sosyal olayların bir mihrakta odaklaştığı, uygun yer ve zamanlarda devrimci bir hareketin geniş ve çok yönlü bir zemini kucaklayan mücadele hedeflerini daraltarak, güçlerini belli bir hedefte toplamasıdır diyebiliriz.

İşte, "Emperyalizme, faşist teröre, işsizliğe ve pahalılığa karşı mücadele kampanyası" da bu tanıma uygun yer ve zaman koşullarında ortaya atılıp pratiğe geçirdiğimiz sınıf mücadelesinin belirli bir hedefte yoğunlaştığı kısa bir süreçti.

Geleneksel sol tarafından kampanyalar, genellikle okulların açık olduğu, kitlenin daha çabuk toparlandığı dönemlere getirilir ve öğrenci kitlesinin yönlendirdiği sınırları aşmayan, birkaç korsan ve mitingle sonuçlanır.

Biz böylesi bir geleneği-okulların açılmasıyla devrimciliğin başladığı, kapanmasıyla yaz tatiline girdiği bu geçici-mevsimlik devrimci geleneğini kırmalıydık.

Bundan öte, kampanyanın asıl amacı kitlelerin gözünde gittikçe somutlaşan "IMF"gerçeğidir.

CHP-Ecevit iktidarı, IMF'nin tüm şartlarını kabul etmiş, devalüasyon yüzde yüzü aşmış, pahalılık ve işsizliğin had safhaya çıktığı böyle bir durumda faşist partiler, pahalılık, işsizlik ve yoksulluğun müsebibinin CHP nezdinde "Sol" olduğunu ve bu yolla kitlelerin kendi faşist demogojilerine alet etmeye başladılar. Ve şartlarda buna müsaitti.

Page 188: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Yıllardır oluşturulan "CHP soldur-komünisttir" feryatları sonuç vermeye başlamıştı. İşsizlik, pahalılık ve yoksulluk had safhadaydı. "Sol" (!) CHP sayesinde. Bunun böyle olmadığını, CHP'nin sol değil, kapitalist olduğunu ülkenin dışa bağımlı olduğunu, pahalılığın ve işsizliğin sorumlusu, emperyalizm, tekelci sermaye, bir avuç sömürücü ve onların hükümeti CHP olduğunu halka göstermeliydik. İşte bu amaçla tam "IMF" anlaşmalarının imzalandığı, kuyrukların hergün biraz daha uzadığı, Temmuz ayı ve Ağustosun ilk haftası boyunca kampanya zengin ve pratik-ideolojik mücadele platformunda sürdü.

Kampanyanın başlamasıyla beraber oligarşi başta olmak üzere malum (!) çevreler rahatsız olmaya başladılar.

Kimileri, son çırpınışımız olduğunu, oligarşinin bizi yok edeceğini, kimileri ise işte tam MHP'ye vurulacakken" diye söze başlayıp saldırılarını basın-yayın yoluyla ihbar yoluyla afişlerimizi silerek vs. yöntemlerle engellemeye çalıştılar.

CHP kuyukçusu sol-reformistler için sınıf mücadelesinin yükselmesi hiçbir zaman işlerine gelmez. Sınıf mücadelesi karşısında oligarşinin daha da sertleşeceğini, "kızacağını" (!) yayın organlarını kapatacağı ve sola karşı rahat koltuklarında "devrimci" (!) gevezelik edemeyecekleri korkusu giderek sınıf mücadelesine karşı bir tavır ve oligarşinin yanında yer almaya götürmektedir.

Sınıf mücadelesinin kampanya sürecindeki başlıca hedefleri, emperyalist tekeller, işbirlikçi sermaye, tefeciler, stokçular ve faşistlerdi. Bu doğrultuda bizlerce yapılan eylemler, halk kitlelerinde şaşkınlık yarattı ve sınıflar savaşında kimin öncü kimin kuyrukçu olduğu bir kez daha kanıtlandı.

Kampanya yöneldiği hedefleri yer ve zaman koşullarıyla en uygun zamanda yapıldı. Zaman koşulunun yaz mevsimi olması ayrıca seçim yasakları arifesinde olması bir dizi dezavantajı beraberinde getirdi.

Kampanyayı, tesbit edilen hedeflere yönelik şiddet eylemleri, konuşmalar, gösteriler, afişleme, pullama, el ilanları, halk düşmanlarının cezalandırılması, tekellerin mallarını parasız halka dağıtma biçimindeki eylemlerle oluşacak geniş potansiyeli Türkiye çapında mitinglerle noktalayarak kampanyayı sonuçlandırmayı amaçlıyorduk.

Zamanın seçim öncesi olması ve oligarşinin devrimcilere yönelik tavrından ötürü mitingler için gerekli izin alınamadı. Ve kampanyanın önemli bir parçası eksik kaldı.

Kampanyayı mitinglerle noktalamış olsaydık gerçek anlamda bir kampanya eksiksiz olarak sonuçlanmış olacaktı. Ve mitingler yaratılan sempatiyi kitle eylemlerine ne derece dönüştürebiliyor konusunda da tam anlamda olmasa dahi bir fikir verecekti. Bu eksiklik, tamamlamamız gereken bir görev olarak önümüzde durmaktadır.

Page 189: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Kampanya boyunca oligarşiye ve onun maşaları faşistlere karşı dişediş bir mücadele sürdü ve kampanya mücadelesi içinde iki kadromuz şehit oldu. Hüseyin Taş ve Hüseyin Aksoy jandarma ve polis tarafından teslim o1 çağrısı yapılmadan şehit edildiler.

Yoldaşlarımızın şehit edilmesi üzerine kampanya daha bir canlılık ve oligarşiye karşı kinimizin bilendiği devrimci coşkunun yükseldiği bir sürece girdi. Ve kampanya katiller cezalandırılacak, hesap soracağız biçiminde daha önce çizilen hedeflerde ivmesini hergün biraz daha yükselterek halk kitleleriyle bütünleşerek onların haklı talepleri olan pahalılık işsizlik ve faşist terörle mücadele perspektifinde hergün biraz daha zenginleşti.

Kampanyayı olumlu ve olumsuz yanlarıyla ele alırsak:- Uygun zamanda yapılması ve haklı taleplerden yola çıkmasıyla

yerinde ve doğru bir harekettir. - Kampanya, eylem planı ve hedefleriyle halk kitlelerine somut

hedefler göstermesi açısından Türkiye solunun kuyrukçu geleneğini yıkma doğrultusunda adımlar attı.

- Bir dizi oportünist ve reformistlerin sınıf mücadelesi karşısında nasıl şaşkına döndüğünü gösterdi.

- 100'lerce kadro ve sempatizanın değişik ve yeni görevlere koşulmasıyla birçok kadro ve kadro adaylarının eksik ve yetenekli yanları pratik içerisinde daha somut gözüktü. Daha çok insanı ve kitleyi mücadeleye katma olanağı bulduk.

- Mevsimlik devrimcilik-yaz tatili geleneğini kırdık. - Şu andaki örgütlülüğümüzle orantılı olarak çok şey

yapabileceğimizi öğrendik. Oligarşinin ne kadar kof ve çürük olduğunu halk kitleleri bir kez daha gördüler.

Olumlu yanlardan öte, asıl tartışılması ve üzerinde durulması gereken eksikliklerimiz ve yapamadıklarımızdır.

Eksiklerimizin odağını şiddet eylemlerini yeterince kitle eylemleriyle besleyememek, başka bir deyişle yaratılan kitle sempatisini eyleme ve kitle örgütlenmesine dönüştürememektedir.

Birçok alanda tahmin-edilenden az kitlenin mücadeleye katılması olayını devrimci bir tarzda ele alıp incelemek zorundayız.

Birçok çalışma alanında kitleler Devrimci Sol sempatizanı olmasına rağmen onları mücadeleye katmak doğrultusundaki devrimci şiddet temelinde bununla bütünleşen kitle örgütlenmelerinin yetersiz olduğu veya yapılamadığı ortaya çıktı.

Devrimci şiddetle kitle örgütlenmesini hedeflemiş bir hareket için, devrimci şiddetin yarattığı kitle sempatisini örgütleyip giderek devrimci şiddeti geliştirip kitlelere yayamayan bir hareket kitleleri mücadeleye katamaz. Ötesi yok olmak zorundadır.

Page 190: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

İkinci bir eksiklik, birinci eksikliğe bağlı (kitle örgütlenmesi) olarak gerekli istihbarat ve bilgilerden çalışma alanındaki kadroların yoksun olması veya yeterli olmamasıdır.

Bugün her türlü çalışma alanında faşist terör sürmekte. Değişik görüşlerdeki insanlar, muhbirler, faşistler, işkenceci katiller içimizde dolaşmaktadır.

Bir kısım arkadaşlarda, herhangi bir bölgede faşistlerin üstlendiği bir iki kahveyi veya (Ülkü ocağı, MHP gibi kurumların yokedilmesiyle veya faşistlerin daha önce bilinen bu yerleri kullanmaması veya geri çekilmesi üzerine bir rahatlık başlamakta ve faşistlerin yok olduğu kanısıyla kitle örgütlenmesi yapmama, kitlelerin ekonomik demokratik ve politik sorunlarıyla ilgilenmeme gibi zaaflar gözükmektedir. Kaldı ki, faşistler öyle kolay kolay herhangi bir bölgeyi bırakıp gitmezler. Geri çekilme, güç toplama ve tekrar saldırma taktiği izlemektedirler.

Şayet bizim kitlelerin nabzını elimizde tutan örgütlenmelerimiz yoksa faşistlerin ve halk düşmanlarının geçici geri çekilmelerini ve sessizce örgütlenip, güç toplayıp uygun zamanda saldırılarına hedef olmaktan kurtulamayız. Faşistlerin kitleler içerisinde barınmasını engelleyen nerede, ne zaman, nasıl çalıştıklarını, muhbir-ajan ve işkencecileri bulup ortaya çıkarmanın temel yolu kitle örgütlenmesidir. Böyle bir örgütlenmeyi hedeflemeyen devrimci şiddet, pratikte fokoculuktur. Ve kitle örgütlenmesiyle orantılı gelişmeyen devrimci şiddet bir yerde tıkanmaya, hareketsizliğe düşmeye mahkumdur.

Üçüncü eksikliğimiz, kampanya muhtevasının yeterince kavranamamasıdır. Bu konuda bizim eksikliğimiz kampanya hazırlık dönemini daha uzun ele almak olabilirdi. Şimdiye kadar yapılan kampanyaların kitle potansiyeli yaratmaması, somut hedefleri içermemesi bazı arkadaşlarda etkilerini sürdürdü ve bir takım bölgeler klasik bildiri afiş-korsan çemberini kırıp, yaratıcı bir tarzda kampanyayı hayata geçiremediler.

Özellikle kırsal alanlarda kampanya yaratıcı bir tarzda ele alınarak, iyi yapılmış bir sınıflar tahlili ve çelişkiler temelinde, bir dizi vurulacak hedef ve teşhir edilmesi gereken noktalar olmalıydı.

Örneğin, bir kısım yerlerde yapılan tefeci-tüccarları cezalandırma, köylü borçlarını iptal etme veya teşhir etme, ajan ve işkencecileri cezalandırma türünden şiddet eylemleri yanısıra, yoğun kitle eylemleri yeterince yapılamadı.

Hiçbir eksikliğimizi ve zaaflarımızı geçiştirmeden, devrimci bir tarzda üzerine gitmeli ve ideolojik bir tarzda ele alınıp en kısa zamanda bu eksikliklerimizi telafi ederek ideolojik ve pratik bir çalışma içerisine girmeliyiz.

Kampanya sürecinde önemli bir eksiklik olarak da düzenli çıkan ve kitlelere seslenen kadrolara mesaj ileten bir yayın organının

Page 191: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

olmaması da eksikliğini gösterdi. Tesbit ettiğimiz hedeflere neden yöneldiğimizin propagandasını yeterince yapamadık. Yayın organı sorununu da eksiklerimiz arasında saymak gerekir.

Önümüzdeki dönem kitle hareketlerinin boy verdiği sınıf mücadelesinin daha üst boyutlarda süreceği bir dönem olarak ele alınıp örgütlememiz gizlilik koşullarına uygun, oligarşinin her an devrimcilere ve devrimci örgütlere yönelik saldırılarına hazır olmalıyız.

Oligarşinin ve geleneksel oportünist-revizyonist solun, şu andaki hedefi durumundayız. Geleneksel solun açık veya gizli ihbar mekanizması da göz önüne alınarak örgütlenmede gerekli tedbirler alınmalı ve hergün çeşitli alanlarda anti-faşist mücadelede şehit olan, yakalanan arkadaşların pratiğinden ve örgütlenmedeki gizlilik kurallarından dersler çıkartılmalıdır. Tartışmaların odak noktasını nasıl bir silahlı mücadele, nasıl bir kitle örgütlenmesi almalıdır.

kampanya şehitleri

HÜSEYİN AKSOY:Kampanya şehitlerimizin ilkini H. Aksoy'un öldürülmesiyle vermiş

olduk. Hüseyin yoldaş emekçi bir ailenin yoksul bir çocuğuydu. Daha

genç yaşta (15) devrimci mücadeleye atılmış, kendisine verilen her türlü görevi fedakarca yerine getiren yiğit bir arkadaşımızdı.

Devrimci hareketin süratle gelişmesi, genç, ihtiyar, çocuk denecek yaştaki insanları dahi bağrında topluyordu. İşte oligarşinin hazmedemediği buydu.

Hüseyin Aksoy'un da içinde bulunduğu bir grup arkadaş Kağıthane "Boronkay" fabrikasında "Kampanya" bildirisi dağıtmadan dönerken bir fabrikanın iki müdürü tarafından ihbar edildi ve Kağıthane jandarma müfrezesiyle karşılaştılar. (İhbarcı iki müdür bugün yurtdışına kaçmışlardır.)

Kağıthane jandarma komutanı Erdal Görücü Başçavuşun komutasındaki ekip arkadaşlarımıza teslim ol çağrısında bulundular. Arkadaşlarımız ellerini kaldırıp teslim olmalarına rağmen jandarma başçavuşu Erdal Görücü ve yanındaki başçavuş tarafından teslim olduğu halde "Komünistleri buradan temizleyeceğiz, anasını avradını. . . . . . . '' diyerek H. Aksoy şehit edildi.

H. Aksoy'un şehit edilmesiyle Kağıthane halkının oligarşinin uşakları jandarma başçavuşu ve şürekasına karşı kini bir kat daha bilendi. "Ve kampanya katillerinden hesap soracağız. Hiçbir katil cezasız kalmaz." diyerek daha canlı bir biçimde kampanya halk kitlelerine ulaştı.

Page 192: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Halk bir kez daha gördü ki, oligarşinin devrimcileri katletmesi değil onları yıldırmak aksine kinini biliyor ve oligarşinin her türlü baskı ve terörü sonuçta kendi aleyhine dönüşmek zorundadır.

Nitekim H. Aksoy'un Kağıthanede katledilmesi de böyle olmuş. Kağıthane halkı oligarşinin Kağıthanedeki bekçisi jandarmanın somut olarak kime hizmet ettiğini halka nasıl düşman olduğunu görmüş ve jandarma halktan tecrit olmuştur.

H. Aksoy mücadelemizin genç bir neferi ve kampanya şehidi olarak her zaman bizimle yaşayacaktır.

HÜSEYİN TAŞ: 1960 ...Hareketimiz "Emperyalizme, faşizme, pahalılığa ve işsizliğe karşı

mücadele kampanyası" süresince oligarşiyle dişe diş süren mücadele sonucu iki şehit verdi. Bunlardan Hüseyin Taş, faşizme karşı mücadelenin kızgın pratiği içerisinde yer almış halkın sevgi ve saygısını kazanmış, hergün kendisini yenileyen ve çelikleşme yolunda önemli adımlar atmış hareketimizin bir militanıydı.

Hüseyin Arkadaş emekçi bir ailenin emekçi bir çocuğuydu. Hayatını çalışarak kazanan ve devrimci hareketten başka hiç bir amacı olmayan, harekete bağlılığı ve kendisine verilen görevleri harfiyen yerine getiren disiplinli-militan bir arkadaşımızdı.

Kampanya'nın hedefleri arasında olan stokçulara karşı mücadele ederken bir yağ kamyonu kaçırılıp halka dağıtılması görevi yerine getirilirken, Şişli Emniyet Amirliği Kaza ekibiyle karşılaştılar. Kaza ekibinde faşist İsmail Top adlı polis Hüseyin'i tomsonla tarayarak şehit etti.

Hüseyin'in ölümü, devrimci görevlerin her halükarda yerine getirilmesi gerektiği konusunda örnek olmalıdır.

Anısı önderimiz olsun. Mücadelemizde yaşayacak.

NOT: Yazının başlığının altında şehitlerin resimleri var.

DEV-GENÇ

İŞÇİLER, KÖYLÜLER, MEMURLAR, GENÇLER TÜM YURTSEVERLER

EMPERYALİZME, FAŞİST TERÖRE PAHALILIĞA VE İŞSİZLİĞE KARŞI MÜCADELE BAYRAĞINI YÜKSELTELİM.

Page 193: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Bu başlık altındaki yazıyı okuyamadığımız için yazamadık.

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ DEVRİMCİ SOL

EMPERYALİZME, FAŞİST TERÖRE, İŞSİZLİĞE VE PAHALILIĞA KARŞI MÜCADELE KAMPANYASINDA DAĞITTIĞIMIZ BİLDİRİNİN ÖN VE ARKA YÜZLERİ GÖRÜLÜYOR

NOT: Yazıda iki tane resim var.

DEV-GENÇ ÖRGÜTLENMESİ MEVCUT SİYASİ KOŞULLARA UYGUN OLMALIDIR

Gençlik, yeni-sömürge ülkelerde (ülkemizde olduğu gibi) toplumun en canlı ve atılgan güçleri arasındadır. Gerek sınıf konumu gereği, gerekse de aydın tepkisi özelliğinden siyasi potansiyelin yüksek olduğu önemli bir kesimi temsil eder. Ve devrimciler açısından vazgeçilmez bir örgütlenme alanıdır. Devrimci hareketin bugünkü sürecinde önemli bir kadro kaynağıdır.

Ülkemiz koşullarını değerlendirdiğimizde devrimcilerin geniş gençlik yığınları içinde sağlıklı bir temelde örgütlenme sorumluluğu daha da önem kazanmaktadır. Çeşitli sol çizgilerin gençlik içindeki mevcut etkilerini yıkmak, devrimci çizgiyi gençlik yığınları içinde egemen kılabilmek için Dev-Genç'in örgütlenmesini doğru kavramakzorundayız.

Dev-Genç genel olara işçi-köylü-öğrenci gençliğin örgütlenmesinin ifadesidir. Özel olarak da içinde bulunduğumuz koşullar gereği-öğrenci gençliğin en geniş yığın örgütlerinden biridir. Dev-Genç'in yığınların kümelendiği bir örgüt olabilmesindeki nedeni ülkemiz koşullarına uygun bir örgütlenme, mücadele anlayışına ve doğru bir önderliğe sahip mücadele ve gerçekleştirilen doğru önderlik sonucu anti-faşist, anti-emperyalist mücadelenin simgesi haline gelmiş faşizme ve emperyalizme karşı mücadele de daima en ön safta yerini almıştır. Bunu, yürüttüğü akademik-demokratik mücadelede, kırsal alanlardaki eylemlerinde, işçi sınıfının, 15-16 Haziran, DGM direnişi, 1 Mayıs gösterileri mücadelesinde onurlu yerini alarak daima göstermiştir.

Bugün de Dev-Genç politik perspektifini daha da derinleştirerek, başta öğrenci gençlik olmak üzere, işçi ve köylü gençliği son birimine

Page 194: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

kadar örgütlemek, devrimci siyasi çizgimizin kılavuzluğunda mücadelesini sürdürmek durumundadır.

Çok yönlü bir örgütlenme, bugün mevcut siyasi koşullar değerlendirilirse Dev-Genç açısından kaçınılmazdır.

Hiçbir çalışma ve örgütlenme biçimi reddedilmeden çok yönlü bir mücadeleyi kapsayan çeşitli örgütlenmelerin hayata geçirilmesi ve bunların organizasyonunun sağlanması önümüzde duran önemli bir görevdir.

Bunun için mevcut örgütlenmeleri geliştirmeli, çok yönlü çalışmayı ve mücadeleyi hayata geçirebilecek birimler şeklinde yetkinleştirmeliyiz. En geniş yığınların aktif desteğini kazanarak yığınların işe koşulabildiği yeni biçimlere kavuşturmalıyız. Yönetici olabilecek arkadaşlarımızın uzmanlaşmalarını sağlayarak yeni alanlarda bir dizi yeni örgütlenmeler yaratmalıyız.

Bu doğrultuda: Merkezi bir doğrultuda..........- Akademik-demokratik mücadeleyi sürdürecek örgütlenmeler.- İdeolojik teorik seviyeyi ilerletebilecek örgütlenmeler- Maddi sorunları çözümleyebilecek örgütlenmeler- Anti-faşist mücadeleyi örgütlü yürütebilecek örgütlenmeler

oluşturulabilir. - Bunlara birkaç örnek verecek olursak. - Öğrenci temsilciliği- Bültenler - Kooperatif, kantinler, gelir sağlayıcı işyerleri vs. - Kültür faaliyetleri- Kitap okuma, seminer hazırlama, araştırma gruplarını sayabiliriz.

Bu örnekleri onlarca daha çoğaltabiliriz. Çalışma birimlerinin özgül koşullarına göre farklılıklar, değişiklikler doğaldır ve olmalıdır. Kadro arkadaşların bu konuda yaratıcı olması gereklidir. Daha da önemlisi böyle bir çalışmayı reddetmemek, bu konuda sağlıklı ve ciddi programlar oluşturmaktır.

Bugüne değin genel olarak içinde bulunduğumuz şartlardan ötürü Dev-Genç örgütlenmesi okullarla sınırlı kalmıştır. Ancak yeni yeni bu alanın dışına taşılarak işçi ve köylü gençliğin yoğun olduğu gecekondu mahallelerinde kırsal kesimde çalışmaya başlanmış ve olumlu adımlar atılmıştır.

Gecekondu mahalleleri ve kırsal alanlarda yürütülecek çalışmalar okullardakinden yapıları gereği daha uzun sabırlı ve yorucu çalışmayı içermektedir. Dev-Genç kadrolarına düşen görev bu alanlarda yaratıcılığımızı daha çok geliştirerek, durup dinlenmeden sabırlı ve inatçı bir biçimde çalışmak, anti-faşist mücadeleye iradi olarak müdahale etmek, doğru bir önderlik etrafında yığınları birleştirmek, çok yönlü bir örgütlenmenin bağrında kaynaştırmaktır.

Page 195: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Bunu başarabildiğimiz ölçüde kalıcı ve yerleşik bir çalışmayı başarıya ulaştırabiliriz. Bütün Dev-Genç militanları bu perspektifle hareket ederek bulundukları alanlarda devrimci çalışmayı yürütmeli, bir dakikayı bile boşa harcamamalıdır. İçinde yaşadığımız süreç bu görev bizlere dayatmaktadır.

Dev-Genç'in yürüteceği mücadeleyi salt kitle mücadelesi biçiminde kavramak kesinlikle yanlıştır. En geniş kitleler içerisinde en dar örgütlenmeleri oluşturmak sınıf mücadelesinin bizlere yüklediği bir görevdir. Faşist saldırılardan en çok pay alan kesimlerden biri de gençliktir. Eğer gençliğe doğru bir çizgide önderlik etmek iddiasında ise, o zaman savunmayı gerçekleştirmeliyiz. Bulunduğumuz alanlarda faşist teröre karşı koyabilecek, onu etkisizleştirebilecek maddi bir güç yaratmalıyız. Bu da anti-faşist mücadelede faşist teröre karşı devrimci şiddeti gerçekleştirecek ve kadrolaşmayı bir üst aşamaya sıçratacak FAŞİST TERÖRE KARŞI SİLAHLI MÜCADELE EKİPLERİDİR. Bu ekiplerde halkın can güveniiği daha örgütlü olarak sürdürülecek ve faşist terörü ve demogojiyi boşa çıkartıcı bir fonksiyona sahip olacaktır. Geniş gençlik yığınlarını kazanmak, onların içerisinden kalıcı unsurları çıkarabilmek ancak böyle mümkün olabilir.

Başarımızı kalıcı kılabilmek için hatalarımızı kabullenmek ve zaaflarımızdan arınmaya çalışmalıyız. Liberalizmin her türden etkilerinden korunmaya çalışmalı, kendiliğindenci dönemin olumsuz alışkanlıklarından vazgeçmeliyiz. Bunların bazılarını özetlersek,

- Herşeyi bilmeye çalışmak, her işten, her ilişkiden haberdar olmak istemek.

- Kendi başına buyruk olmak. - Gizlilik kurallarına uymamak, ağırlaşan siyasi koşulların üzerimize yüklediği sorumluluğa vakıf olmama, - Mücadeleye sadece yapılan eylemler olarak bakmak görevi, işi

küçümsemek. - Kısmi başarıları abartmak. - Önümüze çıkan engeller karşısında yılgınlığa karamsarlığa

kapılmak. - Farklı alanlardaki çalışmaları yanlış-değerlendirmek vb.

sayabiliriz. Bu türden zaaflar, hatalar, günlük pratikte karşımıza çıkan, tüm

yönetici arkadaşları yakından ilgilendiren sorunlar durumundadır. Ve mücadele yoğunlaştıkça zararlı etkiler (örgütlenmemize ve mücadelemize vuracağı sekteler) artacaktır. Bu zaaflar ve hatalar nasıl giderilecektir?

Tüm yönetici arkadaşlar sorumluluğu altındaki kişileri iyi tanımalı, hata ve eksiklerini tesbit etmeli liberal davranmamalıdır. En büyük eksiklik arkadaşlarımızı bir yönetici olarak gerektiği gibi

Page 196: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

tanıyamamaktır. Oysa bir yöneticinin biriminde olan biten her şeyden, sorumluluğundaki insanların özel işlerine kadar tüm yaşantısından haberdar olması gerekir. Bunu sağlayabilmek için:

- Çalıştığımız arkadaşların özgeçmişlerini çok iyi bilmeliyiz. - Belli ilkeler ışığında rapor sistemi geliştirmeliyiz. Sürekli ve

düzenli rapor alıp, rapor vermeliyiz. - İlişkilerimiz toplantı yapmak, görev alıp vermekle kalmamalı her

yönüyle devrimci bir tarzda sürmelidir. - Eğitim sorunu ciddi bir platformda ele alınmalı ve

düzenlenmelidir. (4-5 kişilik grup eğitimleri)- Yeni sürecin (örgütlü-iradi süreç) ilişkileri kavratılmalı, olumlu

alışkanlıklar (gizlilik kurallarına uyma, davranış eğitimi, polis karşısında tavır vb.) kazandırılmalıdır.

- Devrimci coşku daima dinamik tutulmalıdır. Bütün bunları, başarabilmek elbetteki ağırlaşan siyasi koşulları

(sıkıyönetim koşulları) göz önüne aldığımız zaman, geçmişe oranla daha güç görünecektir. Ama üstesinden gelinmeyecek bir iş yoktur. Bu konuda KARARLI OLMAK atılacak ilk adımdır.

ALİ ÜNVER1959. . . . .

EMEKÇİ HALKIMIZIN YILMAZ SAVAŞÇISI ALİ ÜNVER OLİGARŞİNİN KÖPEKLERİ TARAFINDAN KATLEDİLDİ. MÜCADELESİNİ SÜRDÜRECEĞİZ...

DEV-GENÇDEVRİMCİ SOL

HÜSEYİN ULU (1959 ...)

S. Bölgesinde anti-faşist mücadelenin önde gelen neferlerinden biriydi. Gençti, tecrübesizdi ama devrimci çizginin gereklerini yerine getirmekte hiçbir zaman kararsızlığa düşmedi. Bizim amacımız onu abartarak değil, olduğu gibi anlatmak. Yoldaşımızın birçok eksikliği vardı. Fakat o devrimcilerin tatili olmadığını sürekli çalışmaları gerektiğinin bilincindeydi. Okumaya gittiği Antep'ten daha döndüğü gün yazıya çıktı ve faşistlerce katledildi. O tüm siyasetlerin saygınlığını kazanmış bir arkadaştı. Öyleki, anti-faşist mücadelede cenaze

Page 197: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

kaldırmaktan başka yeri olmayan siyasetler ona sahip çıkarak parsa toplamaya çalıştılar. Bizlerse son görevimizi yerine getirdik. Bundan sonraki görevimizse onu yaşatmak olacak, attığımız her sloganda, her kurşunda. Ve bizler susmayacağız, Hüseyin'in anısını yaşatacağız.

Samsun DEV-GENÇ LİSELİ DEV-GENÇ

FERRAN PEKER1957. . .

FERRAN PEKER DEVRİMCİ YOLDAŞIMIZIN MÜCADELESİNİ SÜRDÜRÜP ANISINI YAŞATACAĞIZ

İ.Y.T.Ö.D DEV-GENÇDEVRİMCİ SOL

NOT: Yazının aralarında 3 şehidimizin de resmi var.

İSTANBUL TÜM-DER OLAĞAN KONGRESİ "DEVRİMCİ MEMURHAREKETİ"NİN YÜKSELDİĞİ BİR PLATFORM OLACAKTIR.

Ülkemiz çalışanlarının İşçi-Memur gibi yapay tanımlamalarla birbirinden ayrıldığı, hayat pahalılığının ve zamların, işsizliğin sömürü ve faşist terörün alabildiğine azgınlaştığı bir dönemde memur mücadelesi örgütsüzlük ve pasifizm atmosferini yıkarak sağlam ve kararlı adımlarla GREVLİ TOPLU SÖZLEŞMELİ SENDİKAL HAKKA doğru yöneliyor.

TÜM-DER Türkiye'de dağınık olan memur hareketinin merkezi, bir organizasyon bünyesinde toplıyarak doğru bir örgütlenmeyle ortaya çıktı. Kuruluşundan bugüne kadar memurların devrimci eyleminin birliğini sağlama ve grevli toplu sözleşmeli sendikal hak doğrultusunda ne genel merkez revizyonist kliği (TİP, Küçükçüler revizyonizmi) ne de benzeri bir rota izleyen bazı şubeleri elinde bulunduran (D.Yol oportünizmi) tek bir somut adım atamamıştır. Bunun tek nedeni doğru bir siyasi perspektiften yoksun ilkesiz programsız olmaları ve pasifizmi yeğlemeleridir.

Page 198: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Ancak Devrimci Memur Hareketi Türkiye memurlarının sendikalaşma mücadelesinde doğru önderlik etmek, TÜM-DER'deki pasifist ve spontane atmosferi yırtıp devrimci anlayışı doğrultusunda somut adımlar atarak olağanüstü kongreyle 28 Ocak 1979'da yönetime gelmiştir.

Türkiye memur hareketine yeni sayfa açmış olan Devrimci Memur Hareketi, İstanbul TÜM-DER Şubesinde yönetimde kaldığı 6 ay gibi kısa bir süreye rağmen gerçek önderliği ve gerçek mücadelesini hem kitlesine, hem de hakim sınıflara ispatlamış ve ispatlayacaktır.

Sıkıyönetimle birlikte toplantı ve gösteri yürüyüşü, aidat toplama, panel, bildiri yasaklarıyla birçok DKÖ'ü "beklenmeyen bu ani durumda" pasifizmi yeğlerken, TÜM-DER İstanbul Şubesi doğru devrimci önderlikle aynı koşullarda daha disiplinli ve kararlı bir mücadeleyi hayata geçirerek, Devrimci Memur Hareketine yepyeni boyutlar kazandırmış ve siyasal iktidarı teşhir ederek, tüm kamuoyuna duyurmasını bilmiş, İstanbul'da çeşitli devlet dairelerinde işi yavaşlatma, işi durdurma, yemek boykotu, yemekhanelerde forumlarla memurların devrimci eyleminin birliğini sağlamada önemli adımlar atılmıştır. Ancak bir takım sorumsuz kişiler kendilerine grup havası vererek (Devrimci Memur Grubu) yönetimi kaybetmenin verdiği hırçınlıkla memurların birliğini sekterize etme yolunu seçerek eylemlere katılmamak, katılmayı engellemek, yapılacak eylemleri ihbar etmeye kadar işi vardırdılar.

Şimdi şubemiz 3. Olağan Kongresini yaşamaktadır. Seçimlerin büyük bir kısmı tamamlanmış, şimdiye kadar yapılan seçimlerde DEVRİMCİ MEMUR HAREKETİ'nin ezici bir çoğunluğuyla seçimler devam etmektedir.

Devrimci Memur Hareketi'nin önündeki en acil sorun, bir milyon üç yüz bin memur kitlesinin büyük bir kısmı TÜM-DER'in dışında bilinçsiz ve örgütsüzlüğü yıkarak en geniş memur kitlesini TÜM-DER çatısı altında toplamak, bilinçlendirmek, ekonomik ve demokratik mücadeleyi anti-faşist mücadeleyle bütünleştirilerek grevli toplu sözleşmeli sendikal hakların alınması doğrultusunda mücadeleyi yükseltmektir.

BURSA TÜM-DER ŞUBESİ OLAĞAN KONGRESİ SONUCU:

"Devrimci Memur Hareketi tekrar yönetime geldi".19. 8.1979 günü yapılan seçimlerde:Devrimci Memur Hareketi: 98 oy Demokrasi İçin Birlik : 15 oy

Page 199: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Devrimci Memur: 23 oy

Elazığ TÖB-DER Olağan Kongresi yapıldı. Yönetime "Devrimci Öğretmen Hareketi" geldi.

Seçim sonuçları:Devrimci Öğretmen Hareketi: 38 Devrimci Öğretmen: 16Özgürlük Yolu: 12

OLİGARŞÌNİN ALEVİ-SÜNNİ BÖL-YÖNET POLİTİKASI BOŞA ÇIKARTILACAKTIR

4 Eylül faşistlerin Sıvas'ta, "Bö1-yönet" politikasına uygun olarak Devrimcilere ve halka karşı saldırıya geçtiği gündür.

Oligarşinin özellikle 4 Eylül'de halka karşı Alevi-Sünni çelişkisi yaratarak emekçi halkı birbirine düşman etmesi oyunlarını boşa çıkartmak için:

Devrimciler, Alevi-Sünni ayrımını oligarşinin bir oyunu olduğunu, emekçi halkı birbirine kırdırmak, yaratılan Alevi-Sünni karşı devrimci propagandasını etkisiz hale getirmek. Tokat ve Sıvas yöresinde Alevi-Sünni halkın faşizme karşı birliğini sağlamak için kampanya açmış bulunuyor.

Aşağıda yayınlanan bir bildiriyi yayınlıyoruz:

AYBASTI'DA DEVRİMCİ MÜCADELE YÜKSELİYOR

Tüm dünya ve Türkiye halklarını hayatın kaçınılmaz (...) içinde şekillenen dinamizim. Mahir Çayan yoldaşın çizdiği devrim yolunda AYBASTILI devrimci (...)

Aybastı, "Devrimci Sol" hareketinin çok kısa bir (5-6 ay gibi) (...) olmasına rağmen köylerle, belirli seviyede bağlar kurulmuştur. Korsan mitingler dışında, 1 MAYIS, K. MARAŞ OLAYLARINI PROTESTO ve büyük oranda halkın katılımıyla FINDIK MİTİNGİ yapıldı.

Faizci ve tefecilerin borçlarına karşı halka karşı soydurulmaya çalışılmaktadır. Şu anda birçok faizci "alacak" bile isteyememekte, çarşıya dahi inememektedir.

Ayrıca, Aybastı'da birçok köyünde kronik hastalık haline gelen "mera", "orman" çekişmeleri, köylerde yumruğu kuvvetli olanın ormanı kırıp talan ettirmesi olaylarına müdahale edilmektedir. Devrimcilerin bu çekişmeleri önleyip, emekçilerin birliğini kuvvetlendirme

Page 200: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

doğrultusundaki çalışmaları şu anda Aybastı'da ve komşu kaza Gölköy'de sürmekte. Bu durum, CHP ilçe başkanlıkları yapan, sözde "halkın umudu" olan sahte halkçıların işine gelmemekte devrimcileri halktan soyutlamak için çeşitli dümenler alçakça planlar uygulanmaktadır. Aybastı CHP ilçe başkanı ve yanında sermayenin dalkavuklarıyla, CHP genel sekreterinin yanına çıkıp, İçişleri Bakanını birebir "küçük" kasabaya getirmişlerdir. Polis 7-8'den 30'a, jandarma 25'ten 50'ye çıkartılmış. Aybastı'da "devlet yok" feryadı yapılmıştır, kendileri gibi düzenin köpeklerine.

Şu anda bölgelerimizdeki köylere faşist baskılar uygulanmakta, köylüler topluca karakollara getirilip gözdağı verilmektedir. Aybastı'ya adaleti getiren, karaborsacıları, faizcileri sevindiren faşist devletin köpekleri tarafından, köylülere devrimcileri köylere sokmamaları salık verilmekte, afişler sökülmekte, yazılar silinmektedir. "Biz de devrimciyiz, devrimciler bizden yanadır" diyen yoksul köylülerimiz kara listeye alınmakta!..

Türkeş'e "kuzu postuna bürünmüş kurt" diyen Ecevit. Nasılsın? Yoksa sen de mi kurtlaşıyorsun?! İyi diyalog kurduğun, milyonlarca yoksulun umudu olma, "havanı" sürdürmek için sömürücü dediğin Eczacıbaşılar, Koçlar, Sabancılar, senide mi kurtlaştırıyor?

Ama o yüzyılların bilgesi halkımız ne demiş. "Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan".

Ne senin palavraların, ne kurtlaşman, ne de sivil resmi faşist güçler bizi yıldıramaz. Sizler ve uşaklığını yaptıklarınız kendi sonlarınızı göremeyeceksiniz. Tabi ki görmekte istemeyeceksiniz.

Ama bizler ve aldattığınız ve avuttuğunuz şu anda tipik olarak Aybastı'da jandarma-polis dipçiğiyle bizden ayırmaya çalıştığınız emekçi halk, sizlerin yerinin tarihin hangi çöplüğü olduğunu iyi biliyor. Bilecek.

Arttırın polis ve jandarma sayısını arttırın ki: Somozalığınız, Şahlığınız, sosyal adaletiniz daha iyi ortaya çıksın, halka da "huzur getirin"! Arttırınki bizleri daha iyi bileyip çelikleştirin.

Umut, düzenin köpekleri partilerde değil kendimizi avutmayalım. Özellikle CHP'ye karşı uzlaşmaz olarak savaşalım!..

Yaşasın AYBASTI ve tüm Türkiye'deki dostların devrimci SOL'daki mücadelesi!

YAŞASIN TÜM DÜNYA VE TÜRKİYE HALKLARININ MÜCADELESİ

TEK YOL DEVRİM!

YOLUMUZ ÇAYANLARIN YOLUDUR!

Page 201: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

DEVRİMCİ SOL YOKSUL HALKIN YANINDADIR!

AYBASTILI DEVRİMCİ SOL TARAFTARLARI

İŞÇİLER, KÖYLÜLER, MEMURLAR, ÖĞRETMENLER, GENÇLER!

YURTSEVER ASKERLER, POLİSLER!

Başlıklı DEV-GENÇ DEVRİMCİ SOL imzalı yazıyı okuyamadığımız için yazamadık. Yazının altında resim var. Resmin altında şu yazı var:

AYBASTI'DA YAPILAN FINDIK MİTİNGİ

FAŞİSTLER SAMSUN'DA SALDIRIYA GEÇTİ

Faşistlerin seçimler arifesindeki taktiği, seçim olacak illerde saldırılarını yoğunlaştırmaları biçiminde gelişmektedir. Faşistler, Samsun'da özellikle yoksul halkın ve devrimcilerin olduğu mahallelere saldırarak halkın oy potansiyelini kendi lehlerine çevirmek istemektedirler.

Şu anda, Samsun'da en geniş kitle tabanına sahip olan "Kurtuluş" faşistlerin saldırıları karşısında misilleme yapılmaması çağrısında bulunuyor. Ve faşistlerin saldırısını ajitatif bildiri edebiyatıyla geçiştiriyor.

Hüseyin Ulu arkadaşımızın öldürülmesi üzerine, gerek Kurtuluş, gerekse DY, arkadaşımıza sahip çıkmaya çalıştılar. Hüseyin arkadaş bulunduğu mahallede sevilen, sayılan bir arkadaştı. Arkadaşlarımızın kararlı tavrı karşısında sahip çıkmaktan vazgeçtiler. Kurtuluşçular kendi cenazelerinde de polisin tehditleri karşısında geri çekilip cenaze törenini sessiz yaptılar. Buna itiraz eden arkadaşlarımıza ise tepki gösterildi. Samsun'da Kurtuluş'un önemli bir özelliğide faşist saldırıların yoğunlaştığı yerlerde güçlerini geri çekmesidir. Son olarak Sosyal Meskenler, Söğütlübahçe gibi yoksullar mahallesinde çatışmalar yoğunlaşınca Kurtuluş güçlerini geri çekti.

KİM SAN İŞ OLAĞAN KONGRESİ YAPILDI

Page 202: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

3 ay gibi bir süre Kim-San İş yeri Mintaks'da DY'ciler Kim-San İş'i parçalamak için saldırı-yalan-demogoji-ihbar, ne ellerinden geldiyse yaptılar. Sendikayı iki başlı hale getirmek için sürdürdükleri TKP vari politikalar Devrimci işçiler tarafından iflas ettirildi. Sonuçta sendika yürütmesinin tertiplediği, olağan kongreye katılıp, güçlerinin fiyasko olacağını anlayınca divan seçiminden sonra kongreyi terkettiler.

DY'ciler, sendika üzerindeki provokasyon ve sendikayı parçalama tavırları süreceğe benziyer. 26 8 979 günü İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nde yapılan Kongre sonrası Kim-San İş eski yürütmesinin gösterdiği liste yönetime geldi.

EĞİTİM ENTİTÜSÜ MEZUNLARINA ÇAĞIRI

Eğitim Enstitülerinden mezun olan ve 17 Eylül'de kura çekecek arkadaşların gittikleri bölgeleri bildirmeleri, bulundukları bölgelerde devrimcilerle ilişkiye geçmemeleri önem arzediyor. Onun için tüm arkadaşlar bulundukları bölgeleri bildirmeli, diğer arkadaşlarla haberleşmeyi mutlaka sağlamalı ve gerekli ilişkilere geçmemelidirler.

DK'lı bir grup provakatör tarafından katledilen MEHMET BÜÇKÜN YOLDAŞIMIZ

Mehmet yoldaş, tüm devrimci yaşamı boyunca örnek bir devrimci olmuş, düzen bağlarından süratle arınmasını bilen kendi iç mücadelesini yapan, çalıştığı her alanda önemli dersler ve tecrübeler çıkartmasını bilen, yaratıcı, kelimenin geniş anlamıyla gerçek bir proleterdi.

Malatya'da doğan Mehmet Yoldaş, liseden sonra İTÜ'yü kazandı. İTÜ'de ve dışındaki çalışmalarda militanca yer aldı. Son olarak da Adana ve çevresinde birinci dereceden sorumlu arkadaşlardan birisi olarak görev yapıyordu.

Mehmet Yoldaş 19 Haziran 1979'da Adana'da bir gün önceki olayı bahane ederek DK'lı bir grup provakatörün kahveyi basmaları ve bir arkadaşı cezalandırmak istemeleri sonucu kahvede oturan halk kendilerine müdahale edince kaçarken açtıkları ateş sonucu öldürüldü.

Mehmet'i katleden, kurşun sıkan eller, hiçbir devrimci amacı ve hedefi olmayan ganster-cinayet şebekelerinin kendilerine gerilla süsü veren, bir avuç başı bozuk serseri tayfasıdır.

Page 203: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Olay: Çalışma yaptığımız bir bölgede dışımızdaki siyasetlere mensup kişilerin devrimciliğe yakışmayan davranışları ve halkın şikayetleri sonucu ve bölgedeki her bir arkadaşımızın DK ile ilişkisi bile olmayan bir lümpene attığı tokat sonucu başlamış ve ertesi günü olayın geçtiği yerin basılması ve Mehmet Yoldaşın katledilmesiyle sonuçlandı.

Mehmet Yoldaş öldürüldüğünde üzerinde ufak bir savunma aracı dahi yoktu. Kendisine çevrilen kahpe namlulara göğsünü gererek arkadaşını provakatürlere teslim etmedi. Ve provakatörlerin kan kusan namluları Mehmet'i oportünizmin önünde baş eğdirmedi. Devrimci kararlılığın ve devrimci yoldaşlığın gereklerini yerine getirerek oportünizme karşı uzlaşmaz tavrını gösterdi ve zerre kadar devrimcilikten nasibini almamış bu cinayet şebekesi Mehmet'i katletti.

Olay sonrası duygusallığa kapılmadan ve devrimci bir tarzda davranarak DK'dan görüşme istedik. 15 gün sonra gelen bir sorumlu "Olaydan hala haber alamadıklarını, araştırdıklarını ama Mehmet yoldaşı katledenlerin DK'lıyız dedikleri için kendilerini bağladığını söylediler. Ama aynı baylar çıkarttıkları bildirilerde, "Olayı duyar duymaz büyük bir sorumlulukla üzerine eğildik" diyor ve "Mehmet'i kendileri vurdular zaten sıradan bir sempatizandı isterlerse barislik yaptıralım" gibi zırvalarıda ekliyorlar. Hayır! Mehmet Yoldaş sorumlu bir arkadaştı. 0 kadar sorumluydu ki savunmasızken bile bu cinayet şebekesinin kahpe kurşunlarının topunun gösteremeyeceği bir yüreklilikle karşı koyarken vuruldu.

Mehmet Yoldaş'ı bizim vurduğumuza ve silahın balistiğine gelince... Bu zırvalara bir tek devrimcinin inanmayacağı açık bir olgu. Kaldı ki buda DK'ya yaraşır bir iş. Hüseyin Şahkul'u cezalandırmaları hatırlasın. DK'lılar bıraksın bu zırvaları da herkesin katılacağı ve orada bulunan halktan en az yirmi kişinin getirilmesini üstleneceğiz bir toplantıya gelmek ve olayın aydınlanması için tartışmak yürekliliğini göstersinler.

Defalarca yazdık, çizdik. "Sol içi çatışma oligarşinin bir provakasyonudur". Sol içi çatışmayı körükleyen ve uygulayanlardır, oligarşínin sol içerisindeki ajan provakatörlerdir" diye.

Peki, sonuç ne oldu? Koca bir hiç. Aşağı yukarı her grup aynı lafları etmesine rağmen pratikte değişen hiçbirşey yok. Yine sol içi çatışmalar, cinayet ve yaralamalar devam ediyor.

Bugün sol içi çatışma öyle bir hale geldi ki, faşistlerin demagojisi adeta bir merkezde toplandı. Faşistlerin her türlü cínayet ve saldırıları kamuoyuna sol içi çatışma olarak yansıtılmaya çalışılıyor.

Hele bu çatışmalar içerisinde yer alan D. K'lı, TKP'li, D. Y. , H. Y. , H. K. 'çuları bir düşünsünler. Bu çatışmalardan kimler yararlanıyor?

Page 204: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Tekrar da olsa hala sol içerisindeki çelişkilerin silahla değil, ideolojik mücadele ile çözüleceği inancımızı kaybetmedik. Ve bu yolda çaba sarfedip tüm devrimcileri ayırmaya çalışacağız.

Bu tavrımız silah çekenlerin cezasız kalacağı anlamına gelmez. Bütün dostlarımız ve düşmanlarımız şunu iyi bilsin ki, baskı ve zorbalıklar bizi yıldıramaz. Bu doğrultuda devrimci sorumluluğumuzu hiçbir zaman unutmadan, sol içi çelişkileri silahla çözmeye kalkan ve bizzat silah çeken elleri provakatör ilan edip, cezalandıracağız. Ve tüm Devrimci Sol militanları bundan böyle emperyalizme ve faşizme karşı savaşmanın yanında, kendilerine devrimci deyipte devrimcileri katledenleri teşhir edip, cezalandırmakla yükümlüdür.

Kısaca: Devrimci yaşamı boyunca anti-faşist mücadelenin en önünde yer almış, çalıştığı alanlardaki tüm devrimcilerin sevgi ve sagısını kazanmış örnek olan Mehmet Yoldaş devrimcilikten nasibini almamış ve ne yaptığını bilmez DK'lı bir grup provakatörün kahpe kurşunları sonucu yaşamını yitirdi. Ve öldüğü ana kadar devrimci tavrından hiçbir zaman taviz vermedi.

Mehmet yoldaşın tüm yaşantısı bütün Devrimci Sol militanlarına örnek olmalıdır.

Çünkü, Mehmet Yoldaş, kararlılığın, sorumluluğun, fedakarlığın, mütevazılığın en güzel örneğidir.

Mehmet Yoldaş'ı katleden katiller mutlaka cezalandırılacak ve anısı yaşayacaktır.

KAHROLSUNPROVAKASYON

KAHROLSUNDEVRİMCİLERE SİLAH ÇEKENLER

KENAN AYDEMİR1961. . . . .

(Resim altı): KENAN AYDEMİR'İN CENAZE TÖRENİFaşizme karşı mücadelede Liseli Dev-Genç, yiğit bir önderini

yitirdi. Kenan Yoldaş devrimci mücadeleye İst. Erkek Lisesi'nde başladı. Yurtseverlik coşkusu onun mücadeleye dört elle sarılmasını sağladı. Önce okuduğu lisede, sonra okulunun bulunduğu, bölgedeki liselerin, liseli Dev-Genç adına sorumluluğunu yürüttü. Daha sonra da

Page 205: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Lise Dev-Genç'in bir yöneticisi, örnek bir devrimci olarak sürdürdü yaşamını. Onun devrimci harekete inancı, içindeki mücadele coşkusu, fedakarlığı, mütevaziliği, militanlığı ve her şeyden öte beraber çalıştığı insanlara güven verici yapısı bütün devrimciler tarafından örnek alınmalıdır. Anti-faşist mücadelenin ön saflarında yer alan Kenan Yoldaş aynı zamanda "Faşist Teröre karşı Silahlı Mücadele Ekipleri" içinde de yer alıyordu ve birçok anti-faşist eylem içinde görev aldı. Görevlerini, devrimci militanlığa yaraşır tarzda yerine getiren yoldaşımızı son olarak Koca Mustafa Paşa MHP binasının yakılması sırasında aldığı yaranın iyileşmemesi sonucu yitirdik. K. Mustafa Paşa'da, yürütülen anti-faşist mücadele bu eylem'den sonra büyük mesafe katetti. Daha önce faşistlerin devrimcileri ve halka karşı yürüttüğü sistemli saldırılar vardı ve geleneksel Sol (D. Yol, HK vb.) bu saldırılar karşısında doğru bir mücadele çizgisi sürdürmüyordu. Devrimci Sol'un bu bölgede çalışma yapmaya başlaması ile beraber bölgede yoğun bir örgütlenme faaliyeti yürütüldü. Faşist teröre karşı devrimci şiddet perspektifi doğrultusunda anti-faşist mücadele yükseltildi.

Halka karşı saldırıların merkezi olarak bilinen ve basında da birçok kez yer alan K. Mustafa Paşa MHP binasının yakılmasıyla faşistler bölgede gezemez oldular. MHP binasının karşısındaki kahvelerde şimdi devrimciler oturuyorlar artık.

Kenan Yoldaş'ın cenazesi, K. Mustafa Paşa'da yapılan bir törenle kaldırılacaktı. Kendi isteği buydu ve daha önce beraber mücadele ettiği, TİKP'li burjuva milliyetçileri tarafından katledilen Turgut İpçioğlu yoldaşımızın yanına gömülmesini istemişti.

Kendisine karşı, yerine getirmek isteğimiz son görevimizi sıkıyönetim paşaları engellediler. Bir provakasyon düzenleyerek cenaze törenine katılanlara ateş açtılar. Yine Liseli Dev-Genç üyesi, Esenler Lisesi öğrencisi İlhami Çavuşoğlu arkadaşımız katledildi. Dört arkadaşımız yaralandı, onlarcası gözaltına alındı. Oligarşinin bu provakasyonu onların sessiz bir cenaze töreninden bile tedirgin olduklarının ifadesiydi. Yıllardır anti-faşist özelliklerini koruyan ve devrimcilerin faşist işgali kırmasında devamlı yardım gördüğü K. Mustafa Paşa Halkına gözdağı vererek sindirmeye çalışması idi.

Kenan Yoldaşımıza karşı son görevimizi yerine getirmemizi, düzenledikleri provakasyonla engellemeye çalışan oligarşi, onun anısını bize unutturamayacaktır. Bizler, onun onurla taşıdığı bayrağı bıraktığı yerden alarak taşımaya devam edeceğiz.

Kenan yoldaş bir semboldür, devrimciler için. Sembol olarak da yaşayacaktır.

Hiçbir güç bizim ona karşı da son görevlerimizi yerine getirmemizi engelleyemezdi ve engelleyemedi de. Ona yaraşır bir

Page 206: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

tarzda anıldı devrimciler tarafından. Ve onun ölümüyie bir kez daha bilendik faşizme karşı, bir kez daha döğüşmeyi öğrendik.

Kenan Yoldaş,Vuruldun kavgada dağ gibi düştün Zelzelen duyuldu dört bir taraftan

İLHAMİ ÇAVUŞOĞL Ul96l...

Kenan Aydemir arkadaşımızın cenaze töreni faşist-polis ve jandarma tarafından provoke edilip polis ve jandarma tarafından ödürüldü.

Anısı yaşayacak.

Bağımsızlıkve Demokrasi MücadelesindeDEV-GENÇ

Sayı: 5 21 Ocak 1980 Fiyatı: 1 DM.

980 yılında Kızıldere, 1 Mayıs 977, 16 Mart, Kahramanmaraş ve yüzlerce faşist katliam, yüzlerce tutuklu, işkence, halka karşıbaskı ve terör UNUTULMAYACAK !TÜM FAŞİST KATLİAMLAR CEZASIZ KALMIYACAKTIR

EMPERYALİZM ORTADOĞUDA GÜVENİLİR BİR ÜS: HALKA ve DEVRİMCİLERE KARŞI BASKI VE

TERÖRÜ AZGINLAŞTIRACAK BİR SAVAŞ YÖNETİMİ İSTİYOR.

BASKI YASALARINA ve

Page 207: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

öğretmen kıyımına karşı mücadeleyi yükseltelim !..

DÜZEN POLİTİKACILARININ "HÜKÜMET BUHRANI" OLARAK ADLANDIRDIKLARI ŞEY, TEMSİLİ DEMOKRASİNİN DÜZEN PARTİLERİNİN, AMERİKAN EMPERYALİZMİNİN VE YERLİ HAKİM SINIFLARININ SÖMÜRÜLERİNİ KOLAYLAŞTIRMAKTA GÖSTERDİKLERİ YETERSİZLİKTEN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLDİR. DÜZEN PARTİLERİNİN DÜZENİ KORUMAKTA GÖSTERDİKLERİ YETERSİZLİĞİN OLUŞURDUĞU BOŞLUĞU OLİGARŞİNİN ASKERİ KANADI DOLDURDU. BUGÜNKÜ HÜKÜMETİN ARKASINDA OLİGARŞİNİN BU KANADI YER ALMAKTADIR.

BU DURUM DA GEÇİCİDİR. EMPERYALİST SÖMÜRÜNÜN DÖNEN ÇARKLARI EMEKÇİ HALKIN SEFALETİNİ, YAŞAMA ŞARTLARININ ZORLUĞUNU DAHA DA ARTIRACAKTIR. OLİGARŞİ HALKIN MEMNUNİYETSİZLİĞİNİN SEBEBİNİ BU SEFER DE ERİM KABİNESİNİN YETERSİZLİĞİNE BAĞLAYARAK, ONU DÜŞÜRÜP YERİNE YENİ BİR KADROYU YÖNETİME GETİRECEKTİR.

ÇARK DÖNMESİNE DEVAM EDECEK: CUNTALAR BİRBİRİNİ TAKİP EDECEKTİR. KİMİLERİ"ATATÜRKÇÜ, LAİK" KİMİLERİ "REFORMCU" DİYE LANSE EDİLECEK. YURTSEVER AYDINLAR HER DEFASINDA YENİ BİR UMUTLA YENİ GELENLERE BEL BAĞLAYACAK. SONRA YANILDIKLARINIANLAYACAKLAR. TEKRAR BİR "İLERİCİ" ATILIM OLMASINI BEKLEYECEKLERDİR.

EMPERYALİZMİN İŞGALİ ALTINDAKİ ÜLKELERDE BU ÇARK HEP BÖYLE DÖNER. ÜLKEMİZDE DE PARÇALANANA KADAR BU ÇARK HEP BÖYLE DÖNECEKTİR.

MAHİR ÇAYAN

DY'nin BİRLİK ÇAĞRISI veBİRLİK SORUNU

KELİMENİN GENİŞ ANLAMIYLA NİCEL VE NİTEL BİR GÜCE SAHİP OLAN DEVRİMCİ BİR HAREKET OLMADAN FAŞİZME KARŞI GERÇEK BİRLİKLER VEYA CEPHELER YARATMAK SOYUT

Page 208: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

LAFIZLAR OLMAKTAN ÖTE GİTEMEYECEKTİR. BUGÜNKÜ DURUMUN TEMELİNDE DE BU EKSİKLİK VARDIR.

Faşizmin baskı ve terörü arttıkça kamu oyunda yıllardır tüm gruplar tarafından tekrarlanan ama bir türlü somut adım atılamayan "birlik", "güç birliği" konuları tekrar gündeme gelmektedir.

"Birlik" sorunu üzerinde şimdiye dek bir araya gelemeyişin temeli, "nasıl bir birlik oluşturulacak", "birlik bir cephe mi olacaktır, sınırları ve fonksiyonları belirlenen belli eylemleri yapmak için mi oluşturulacaktır" sorunlarına eğilmemek, sadece ve sadece "birlik olmak gerekir" soyut lafızı etrafında çığırtkanlıklar yapmaktan ötürüdür.

Özetle 75'ten bu yana ortaya çıkan ve çeşitli kereler yapılan çağrılarla bir araya gelindiğinde haftalar hatta aylar süren tartışmalar sonucu yukarıda özetlediğimiz, nasıl bir birlik olacağı sorusuna somut ve net cevaplar verilmediği ve parsacılık, "benim dediğim olmalı" faydacı anlayışından uzaklaşılmadığı için "birlik" sorunu hep çıkmazda kalmıştır. Ek olarakta, her grup birlik meselesinde gücü ve nitel durumu elverişli olmadığı halde, birliğin veya geçici eylem birliğinin kendi insiyatifinde olma isteğini devamlı ön planda tutmaktadır diyebiliriz.

Yıllardır süren eylem birliği çağrıları önce hesapları yapılarak, birbirini eritme, mat etme taktikleri izlenerek, 1. grup tercih edilip diğer grup ve siyasetlerin öneri ve talepleri red edilerek sonuçsuz kalmakta ve platform dağılmaktadır. Sonra nasıl birlik sağlanır diye yeniden aynı çağrılar periyoduk olmayan aralıklarla tekrarlanıp durulur.

Son olarak DY'nin MC'ye karşı birlik çağrısı da yukarda özetlediğimiz anlayışın tipik bir tekrarıydı.

Çağrılan gruplar Birlik Yolu, Devrimci Derleniş, Vatan Partisi, TSİP, Ala Rızgari, SDP, TBP, Özgürlük Yolu, DS, HK, Kurtuluş, Birikim, TEP, D. Ha. Br. D. Ha. Yolu gruplardı. DY'nin böylesi bir birlik çağrısı anti-faşist mücadele ve gelişen baskı şartları açısından oldukça önem taşımaktaydı. Ama gel görelim ki, sonuç ne oldu? Koca bir hiç, eksi tas eski hamam!

DY'nin çağırmadığı gruplar içerisinde TİP, TİKP, TKP ve Kürt Milliyetçi grupları, (Özgürlük Yolu ve Ala Rızgari hariç) Partizan vardı. Bunların neden çağrılmadığı sorulduğunda ise DY'nin, cevabı hiçte tatmin edici değildi. "TİP, TKP ve TİKP'in burjuva yasal sınırlar içerisinde mücadele ettiğinden çağrılmamışlardır" gerekçesi söylenmiştir. Eğer bu değerlendirme TİP, TKP ve TSİP, Özgürlük Yolu, SDP, TBP, Birikim, TEP, Birlik Yolu, Devrimci Derleniş, Vatan Partisi vs. tümü için söylenmiş olsaydı pek ala mantıki ve tatmin edici olabilirdi. Halbuki, bize göre böylesi bir ortamda, düzen sınırları içerisinde mücadele edenlerin dahi eylem birliğine yapacakları katkılar mutlaka vardır.

Page 209: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Çağrılan bu gruplar içerisinde öylesi yoğunluklar vardır ki bırakın revizyonist reformist olmayı sosyalist dahi değillerdir. Örneğin, TBP, SDP. Bunların sosyalizmle ve anti-faşist mücadeleyle hiçbir ilgileri yoktur.

Ayrıca TSİP, Özgürlük Yolu; Birlik Yolu, Devrimci Derleniş, Vatan Partisi (...) ise TKP'den ve TİP'ten hiçbir farkları yoktur. Ayrıca bizim bunu tahlil etmemize hiç gerek yok zaten. TSİP ile TİP'le parti birleştirme anlayışları dahi kamuouyada yeterince tartışıldı. Kaldı ki, çağrılmayan güçler arasında TKP anti-faşist mücadele açısından Türkiye'de hiç te küçümsenecek bir güç te değildir. Partizan'ın çağrılmamasını ise kendilerinin onlarla olan bir çatışması gerekçe gösterilmektedir.

Görüldüğü gibi DY'nin anti-faşist mücadelede eylem birliklerinin yaratılmasındaki tavrı subjektiftir. Aynı olan grupların bir kısmı çağrılıp, bir kısmı çağrılmamıştır. Hatta Birikim gibi anti-faşist mücadelede hiçbir yeri olmayan sadece masa başında yazı yazıp devrim yapacağını zanneden bürokratlar dahi çağrıldığı halde anti-faşist mücadelede katkıları olacak çeşitli siyasi yoğunluklar bir kenara bırakılmıştır.

Bütün bu çağrılmayan gruplar içerisinde gerçekten de çağrılmamasına gereken tek grup burjuva milliyetçisi TİKP'dir. Bu konuda DY aslında, oldukça geri düşünmekte ve TİKP'yi kaba "sol” içerisinde değerlendirmekte ve yer yer desteğini almaktadır.

Bütün bunları anlatmaktaki amacımız Sol'da eylem birliğinin sağlanmadığının nedeninin subjektif olduğudur. DY'nin birlik çağrısı bunu kanıtlamaktadır.

Birlik çağrısında 14 grup olmasına rağmen çeşitli gruplar hikaye gerekçelerle ayrılmış en son DS, DY, TEP, HK, KSD ve Birikim kalmıştır.

Bizim önerimiz, bu birliğin ne yapacağının aydınlanması ve onun üzerine eylem programı ve ilkelerin tartışılmasıydı.

Birlik, geçici sınırları çizilmiş ve fonksiyonu belirlenmiş olmalıdır diyorduk. Bu önemsiz kalan gruplarca kabul edildi.

Ortak ilke ise anti-emperyalist, anti-faşist ilke etrafında ortak eylem ve ortak ajitasyon idi. Yani gruplar anlaşabildikleri yerlerde anlaştıkları zamanda ancak iş yapabilmelidirler.

Bizim bu önerimizde DY başta olmak üzere tüm grupların katılmasına rağmen HK, "sosyal faşizm", "sosyal emperyalizm" konusunda propaganda ve ajitasyon özgürlüğü istemesinden ötürü toplantıyı terketti. Bunun üzerine DY sözcüsü toplantıyı ertesi güne erteleyerek diğer grupların ve kendilerininde toplantıda kabul ettikleri program ve ilkeleri "birlik toplantısı amacına ulaşmadı” mazeretiyle utanmazca çiğnedi. İşte DY'in eylem birliği vs. sözlerinden ne kadar samimi olduğu ortada. Tüm tartışma ve önerilere rağmen tekrar başta

Page 210: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

bulunan duruma geri dönülmüş ve DY eski eylem birliği arkadaşı HK'nu tercih ederek birlik çağrısının adeta komedi olduğunu ilan etmiştir. Böylesi bir anlayışla tabii ki birlik sağlanamaz!

Aslında Türkiye soI hareketi kendi öz gücüne güvenden yoksundur. Bundan ötürü bu tür hokkabazlıklara baş vurulmakta ve nabız yoklaması yapılmaktadır. Kendi özgücüne güvenden o denli yoksundurlar ki acaba falanca grupla ittifak yapsak erirmiyiz, bizi yok ederlermi, falanca grupla olsak ciddi olmaz. Başkalarını ciddiye almamak, kendini devrim merkezi görme subjektivizmi hep ön plana çıkarılmakta ve sonuçta bir kördöğüşü sürüp gitmektedir.

Ayrıca bu toplantıda halledilmesi gereken ve Türkiye Sol'u açısından da elzem olan bir sorun daha vardı ki üzerinde hiç durulmadı. Sol içi çatışma. Bu toplantıya katılan grupların aşağı yukarı tamamı sol içi çatışmada bulunmuştur. Her grup kendi payanı düştüğü oranda karşılıklı bir eleştiri, özeleştiri yaparak kamuoyunda müsbet bir izlenim bırakılabilirdi. Bizim tüm ısrarlarımıza rağmen mevcut gruplardan, özellikle DY ve HK'dan olumlu bir cevap alamadık. Diğer gruplarda diretmediler. Bu konuda bile samimi olmayan daha doğrusu açık yüreklilik gösteremeyenlerin faşizme karşı mücadelede birliktelikleri kaç günlük olur acaba?

Kelimenin geniş anlamıyla nicel ve nitel bir güce sahip olan devrimci bir hareket olmadan faşizme karşı gerçek birlikler veya cepheler yaratmak soyut lafızlar olmaktan öte gitmeyecektir. Bu günkü durumun temelinde de bu eksiklik vardır.

Meseleye bu noktadan bakarsak birlik sorununun çıkmazının odak noktasını proleteryanın savaşçı partisinin olmaması oluşturmaktadır. Proleteryanın partisinin olması halinde yapılması gereken ilk iş, onun öncülüğünde kendi savaşçı cephesini yaratmaktadır. Cephe halk kitielerinin savaşını doğru bir çizgide sürdürdüğü, ve adım adım geliştirdiği oranda diğer sınıf ve katmanlarının örgütlenmelerini gerçekleştirecek anti-faşist güçleri giderek kendi etrafında toplayacaktır. Böylesi bu durumdan bugün bahsedilemez. Kendisine işçi sınıf partisi adını veren bir diziye yakın parti (!) olmasına rağmen varlıkları tartışma konusudur.

Mevcut durum bu olduğundanda kimsenin kimseye bir üstünlüğü olmamakta ve herkes kendi talep ve ilkelerinde diretmektedir. Yani asıl olan, siyasi bir partinin öncülüğünde yaratılacak M-L cephenin tüm sınıf ve katmanları, yurtseverleri, doğru hedefler etrafında birleştirmesi ve kimin nerede, ne zaman, hangi hedefle, hangi ilke ve programlar doğrultusunda birlik veya ayrı olacağını saptamış ilke ve programların olmasıdır.

Bu eksiklik bugünkü tüm birlik çağrılarının başarısızlığını ortaya çıkarmaktadır. Peki parti-cephe yok diye bugün hiçbir birlik ve güç birliği

Page 211: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

sağlanamaz mı? Birlikte yapılacak hiçbir şey yok denemez. Bizce siyasi grupların bugünkü nicel ve nitel güçleri gözönüne alınarak (TİKP hariç) tüm anti-faşist ilerici güçler anlaşabildikleri yerlerde ortak eylemler örgütleyebilirler.

Temel ilke "anti-faşist, anti-emperyalist" olmak ve "ortak eylem, ortak propaganda" şiarı olmalıdır.

Zaten birlik, güçbirliği gibi şeyler karşılıklı taviz ve anlaşmaya dayanır. Aksi halde herkes kendi dediğinde ısrar ederse, hiçbir ortak eylem örgütlemenin şansı yoktur. Bu tür eylem birliklerinin tabii ki kendine özgü örgütlülükleri olacaktır. Ama bu örgütlülük ne bir cephe, nede "dar" bir birliktir. Sadece sınırları çizilmiş, fonksiyonları belirlenmiş belli ve ortak yapılabilinecek işler de geçici birliklerdir. Merkezi birliklerden başka, yerel birimsel ve yukarıda belirttiğimiz ilkeler temelinde eylem birlikleri yaratılabilir.

Kısacası birlik sorununa bakarak, iki yanlış eğilimin var olduğunu gözleyebiliriz.

Birincisi, faşizme karşı eylem birliği sorununu, partinin inşası görevi ve ilkeleriyle birbirine karıştırmak ve eylem birliğine bu gözle bakmak. Elbette, her grup kendi düşüncelerini, parti anlayışlarını daima ön planda tutar. Ve sorunlara (ve tabii ki eylem birliği sorununa da proleteryanın ideolojisiyle yaklaşmaya çalışır. Ama, bizim burada bahsettiğimiz bu anlayışın her grup tarafından sadakatlice savunulması değildir. Faşizme karşı eylem birliğine, ilkelerine, ya da faşizme karşı tüm güçlerin birleştirilmesi sorununa, "parti ilkesi”, "proleteryanın temsil edilmesi" vs. gibi bahanelerle bakarak eylem birliği kapsamını daraltmak, gücünü azaltmaktır. Parti ilkelerini savunmak, proleteryanın ideolojisini savunmak, eylem birliği sorununa doğru yaklaşımı engellemez, tersine gerekli kılar. Kısacası, "parti" ve adına eylem birliği kurban edilmemelidir.

İkincisi, aynı kapıya çıkacak bir diğer yanlış bakış açısı Bugünden (yani proleterya partisinin olmadığı koşullarda) cephe örgütlenmesine gitmektir. Bunu savunan gruplarda ya kendini parti görmekte, ya da parti olduğunu söylemeden (çünkü parti ilanının dezavantajı artık herkes tarafından bilinmektedir) cephe kurmaya çalışmaktadır. Bu anlayışta sonuçta, eylem birliği gücünü zayıflatmaya, kapsamını daraltmaya hizmet eder. Ama birşeyi güçlendirir. O da, kendini “parti" sananların dar tekke çıkarlarını...Böylesi bir anlayışı, TKP ve Devrimci Yol savunmaktadır. "Şunu belirtelim ki, devrim anlayışlarındaki farklılıklar anti-faşist mücadele platformunda bir araya gelmek için bir engel değildir. Tartışma konumuzda zaten "M-L'lerin birliği" sorunu ve bunun çözüm platformu o1an "proleterya partisi" değil anti-faşist güçlerin birlik sorunu ve bunun çözüm platformu olan "cephesel" örgütlenmelerdir. " (Devrimci Yol sayı 32)

Page 212: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Kendini "parti" sanarak, cephesel örgütlenmeye giden bir anlayışın anti-faşist birliği kendi etrafında çözmeye çalışması birlik sorununu nereye götürür? Sanırız bu ortadadır. Kaldıki DY birlik sorunun da bile samimi değildir, zaten yukarıdaki"TKP'li birlik anlayışıyla" samimi olması beklenemez!

Böylece anti-faşist eylem birliği sorunu, sonuçta sadece "tartışma" noktasında yıllardır beklemektedir. Daha ne kadar bekleyeceği de belli değildir.

ANTİ-FAŞİST ANTİ-EMPERYALİST BİRLİK İÇİN TİKP DIŞINDA TÜM GRUPLAR, ORTAK EYLEM YE ORTAK PROPAGANDA İLKESİ ETRAFINDAN BİRLİK OLMALIDIR !..

DAR TEKKE ÇIKARLARI YERİNE BİRLİĞİ SEÇELİM

EMPERYALİZM ORTADOĞU'DA GÜVENİLİR BİR ÜS; HALKA ve DEVRİMCİLERE KARŞI BASKI VE TERÖRÜ AZGINLAŞTIRACAK BİR SAVAŞ YÖNETİMİ İSTİYOR

"ECEVİT, CHP'NİN DEVRİMCİLER VE SINIF MÜCADELESİ ÜZERİNDEKİ TÜM BAŞARILI AKILLI BU GAYRETLERİNE RAĞMEN, ABD HER İHTİMALE KARŞI AÇIK FAŞİZMİ YEDEKTE TUTMAKTADIR ABD, ECEVİT İKTİDARI SINIF MÜCADELESİNİ YOK ETMEYE ÇALIŞTIĞI

VE BU DOĞRULTUDA ÖNEMLİ ÇABALAR GÖRDÜĞÜ ORANDA DESTEKLENECYEKTİR. ŞİMDİLİK, ABD, HÜKÜMETİ ECEVİT VE ŞURAKASINI HALA DESTEKLEMEKTEDİR. MC'NIN TÜM ÇABALARINA RAĞMEN ABD'NİN KREDİ MUSLUKLARI ÅÇMASIYLA CHP İKTİDARI BİR DÖNEM DAHA İKTİDARDA KALMAYI BECERMİŞTİR. BUNA RAĞMEN ABD, MC'YLE DE FLÖRT EDEREK İKİLİ OYNAMAKTADIR. CHP'NİN ARTIK

KULLANILMAZ BİR ŞEYİ KALMAYINCA YENİ ALTERNATİFLER İÇİN MC PARTİLERİ VE CUNTA ABD İÇİN HER AN TETİKTE BEKLEMELİDİR. VE BU DOĞRULTUDA CIA'NIN POLİTİKASI ÇOK YÖNLÜ SÜRMEKTEDİR."(DEV-GENÇ. SAYI 4)

CHP sınıflar mücadelesini durduramaması, daha doğrusu devrimci potansiyeli ve hergün biraz daha üst boyutlarda gelişen faşizme karşı mücadeleyi durduramamasının karşısında, oligarşi

Page 213: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

reformist tercihlerinin iflasını en kısa zamanda görerek, CHP hükümetine karşı kampanyayı başlatmakta gecikmedi. Görünürde şikayetlerin ekonomik taleplerini kucaklamasına rağmen, asıl sıkıntıları bu değildir. Önemli olan gelişen sınıflar mücadelesinin bastırılamamasıydı. Bu gerçek ortaya çıktığında ise oligarşi tüm dostlarıyla işbirliği yaparak CHP'ye karşı vargücüyle kampanyayı sürdürdü.

Ve kampanya 14 Ekim seçimleriyle sonuçlandı. 14 Ekim sonuçlarını oligarşi tüm basın ve yayın olanaklarını değerlendirerek halkın "Sol"(!) bir hükümeti nasıl cezalandırdığı nasıl alaşağı ettiği propagandası alabildiğine yapıldı. Oysa gerçek tam aksiydi; Kitlelerin "sağ tercihi değil, "düzen partilerinden" yavaş yavaş uzaklaştığını gösteriyordu. Ve bu propaganda öyle bir doruğa tırmandı ki,gerçekten halk CHP'yi cezalandırmış AP'yi tercih etmişcesine CHP hükümeti istifa etti. Ve AP azınlık hükümeti MHPve MSP'nin şartsız desteğiyle kuruldu.

Tekelci sermaye CHP'nin IMF'nin şartlarına teslim olmasından devalüasyon sebepleri vs. tüm ekonomik sorunlara detay bilgi sahibi ve sorumlusu iken, emperyalist-kapitalist çark içerisinde kalmaktan başka yolun olmadığını da pekala bilmektedir. Ama sorunun odak noktası bu değildir. Emperyalistlerin güven ve desteğini kazanmanın, onlarla daha sıkı çıkar işbirliğine girmenin temel yolunun emperyalizmin övgüsünü ve itimadını kazanmış, sınıf mücadelesine karşı acımasız ve kesin tavır alan tekellerin bekasını düşünen hükümetler olduğunu çok iyi bilmektedir. İşte CHP'yi hükümetten alaşağı eden budur. Sınıf mücadelesinin yeterince balyoz hareketleriyle bastırılamaması, faşistlere arenanın tüm olarak teslim edilememesidir.Tabii ki bu durum devam ettikçe de ne tekellerin huzurunun sağlanması, ne de ABD emperyalizminin Ortadoğu'daki en güvenilir sıçrama tahtası ve üssü olma, ülkesi olma durumunu kazanamamıştır Türkiye. Bunun içinde CHP hükümeti alaşağı edilmeliydi. Tekellerin başlattığı kampanyalar, emperyalizmin ekonomi politikasını uygulayıp (IMF şartları), tekellerle emekçi halkı uzlaştırmaya çalışan CHP; bu da geçerli olmayınca halka baskı (ama tekellere göre yeterli değil) yapan CHP gerek tekellerin gerekse halkın görünürdeki büyük ölçüde "desteğini" yitirdi. Tekelci sermaye, eski kurt, tekellerin sadakatli uşağı AP'ni ve onun komünizme karşı sivil vurucu gücü MHP desteğinde hükümet yaptı.

AP azınlık hükümeti aslında MSP-MHP ve AP'nin III. MC denemesidir. Ve oligarşinin desteğini almış, onların istek ve taleplerini yerine getirmeye hazırdır.

I. ve II. MC denemeleriyle MC'lerin sınıf mücadelesi karşısında gerekli olan beceriyi gösteremediği ve ne denli yetersiz olduğu MHP'yi

Page 214: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

olur olmaz zamanlarda nasıl okşadığını Emperyalizm çok iyi bilmektedir. Tüm bunları bile, Emperyalizm ve yerli işbirlikçi tekellerin kurulan AP azınlık (görünüşte) hükümetinin MC'den farklı olmayacağını çok iyi bilmekteydi. Buna rağmen AP'nin, MHP ve MSP destekli hükümeti kurmasına müsade etti, hatta var gücüyle destekledi.

Ama bu destek ve CHP'nin hazırladığı faşist baskı yasalarının çıkmasıyla dahi mevcut halk hareketinin önlenemeyeceği çok iyi bilinmektedir. Zaten bugün çıkacak yasalar, örneğin; polis yetki ve selahiyetleri kanunu, dernekler kanunu, miting, gösteri vs. tüm yasalar değiştirileceği gibi bugün zaten uygulanmaktadır. Yani yasa tasarılarının Emperyalizm açısından varolanının resmiyet kazanmasından başka bir şey getirmeyeceği ortadadır.

27 Aralık'ta komutanlar tarafından Cumhurbaşkanı'na verilen muhtura, Emperyalizmin genel olarak Ortadoğu'daki son gelişmeler ve özel olarak da Türkiye'de sınıf mücadelesinin gelişmesine paralel olarak -Oligarşinin mevcut iç çelişkilerinin sonucu alabildiğine baskı ve terör uygulamada rahat hareket edememesinin ve hala var olan çeşitli demokratik hareketler ve hakların bastırılmasının mevcut "yasal" görünümdeki hükümet ve parlamento içerisindeki çıkar çatışmalarının polemiğiyle sürdürülemiyeceğini belgelemektedir!

Ama Emperyalizmin istek ve arzularını yine de mevcut "demokratik"(!) görünümün uydurarak yerine getirmek zorundadır.

Gelecek Askeri-Cuntanın iktidar olmadan önce kendi açılarından tüm "meşru" yollarının denenmesini gündeme getirmek zorundadır. Ve Cunta resmi olarak kendini ilan ettiği zaman ise ortada "artık başka çıkar yol yok" düşüncesi kamu oyunda oluşmalıdır.

İşte Amerikancı askeri paşalar bu senaryonun perdelerini bölüm bölüm açmaktadırlar. I. II. MC'nin ne olduğu biline biline III. MC'nin kurulmasına müsaade edilmiş ve 35 gün geçmeden de mevcut durumda anarşinin önlenemeyeceğini, ülkemizin sıcak savaşın her an çıkabileceği bir ortamda olduğu söylenerek 12 Mart Muhturasına benzer bir muhtıra verilmiştir.

Muhtıra açıktır. Ya sınıf mücadelesini bastırırsınız, ya da iktidara el koyarız demektedirler.

İlk görünen şekliyle, muhtıra sahiplerinin AP ve CHP'yi uzlaştırıp MHP'nin ve MSP'nin saf dışı bırakılması ve tekellerin saf hakimiyetinin sağlanarak halka özel olarak da devrimcilere büyük darbelerin vurulacağı, (parlamentoda ve kamuoyunda hiçbir uygulamaya itiraz edilemeyeceği) bir zemin yaratılmak istenmektedir.

Böylesi bir muhtıranın verileceğini CHP adeta biliyormuşcasına hareket ederek daha haftalar öncesi AP'ye çağrı yapmış ve MHP'yi tasfiye edip kendisiyle uzlaşmasını önermiştir.

Page 215: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Komutanların muhtırası ile Ecevit'in çağrıları birbirine denk düşmektedir.

O halde düğüm noktası AP'dir. AP, MHP'yi ve MSP'yi dışlar. CHP ile mevcut yasalar ve Emperyalizmin Ortadoğu'daki çıkarlarını savunmakta birleşirlerse mevcut hükümet MHP ve MSP desteğinden çıkıp kuvet komutanlarının kılıcı altında AP-CHP uzlaşması zemininde kısa bir süre daha idare edebilir.

Cuntanın ilk etapta sağlamak istediği budur. Bu durum sağlansa dahi (ki oda şüphelidir) "geçici" olacağı açıktır. Ve cunta iktidara taliptir. Bunu da açık açık ilan etmiş durumdadırlar. Kendilerinin meşrulaşması içinde AP'nin hükümet olması AP-CHP uzlaşma ve koalisyon yollarının denenmesi, daha doğrusu tüm "demokrasi" girişimlerinin yapılarak en son denenecek yolun Askeri Cunta olduğunu ve bununda zorunlu olduğunu Dünya ve Türkiye kamuoyunda ispat etmek durumundadırlar.

Emperyalizmin ve işbirlikçi tekellerin MHP ve MSP destekli Ap hükümetinin kurulmasının, hatta bugünkü CHP ve AP'yi uzlaştırma girişimlerinin temelinde gelecek bir askeri cuntanın meşruluğunu yaratma politikası yatmaktadır.

Ve cunta eşikteki tehlikedir. Bunu "demokrasi" havarilerimiz CHP ve AP'de kuzu kuzu kabulleneceklerdir. Hatta muhtıra ilk gün etkisini hemen göstermiş ve CHP grup toplantısında daha önce yasa tasarılarına karşı çıkan Ecevit ve CHP'liler, ani bir dönüş yaparak paşa komutanların isteklerine uymuş ve yasa tasarılarının ne şekilde çıkarsa çıksın engellemeyecekleri doğrultusunda bağlayıcı karar almış durumdadırlar. Bu grup görüşmesindeki Ecevit'in tavrı ilginçtir: "Şimdiye kadar uyarıya ihtaç duymamış bir parti olarak biz, üstümüze düşeni yapmalıyız" diyerek komutanlara şirin görünmeye çalışmaktadır. Ecevit bu düşünceleriyle de gelecek cuntada söz sahibi olmayı ve kendisini haklı ve meşru zemine sokarak cuntayı kontrol altına almaya çalışmaktadır. Zaten bu haliyle dahi gelecek cunta Ecevit'e bir hayli yakın olacaktır.

Emperyalizmin başka seçeneği yoktur. İran'da, Afganistan'da varlık şartını kaybetmiş, Ortadoğuda kurtuluş savaşları hergün biraz daha kendisini tehdit etmekte. Türkiye'nin görünümü ise güven vermekten uzaktır. Türkiye-İsrail- Mısır üçgeni mutlaka kuvvetli ve güvenilir bir zemine oturmalıdır. Bu da oligarşi içi çelişkilerin had safhada olduğu, sınıf mücadelesinin iktidarı tehdit ettiği bir ortamda, tüm bu çelişkilerin üstesinden gelecek hiçbir yasaya ve kuruma bağlı olmayan direkt emperyalizmin kararlarını uygulayacak bir cuntaya ihtiyaç vardır. Ve senaryonun sonu bunla bitecek gibi gözükmektedir.

Page 216: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Devrimciler açısından, değişecek büyük şeyler olmayacaktır. Nisbi legal şartların getirdiği çeşitli demokratik haklar (dernek, sendika, grev, yürüyüş, söz, basın hakkı, kişi dokunulmazlığı vs.) ın hiçbiri pratikte zaten yoktur.

İşçilerin grev hakları zaten sıkıyönetim tarafından istenildiği anda engellenmekte ve jandarma dipçiğiyle dağıtılmakta, devrimciler, 12 Mart'ı bile arattıracak şekilde işkencehanede öldürülmekte, suçsuz günahsız 1000'lerce insan zindanlarda tutulmaktadır.

Çıkmazı olan oligarşidir. Tüm umudu CHP'ydi yetmedi, sivil sıkıyönetim, sıkıyönetim yine olmadı. AP hükümeti kuruldu, yasa tasarıları meclise verildi yine olmuyor ve sonuçta Cunta. O da yetmeyecek. Ve sonları hergün biraz daha yaklaşıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar köhnemiş, kokmuş düzenlerini ne tür görülmemiş baskı yasaları ve hükümetler kurarlarsa kursunlar sınıf mücadelesi gelişecek ve her geçen gün Emperyalizm ve Oligarşi biraz daha köşeye sıkışacak ve sonları gelecektir.

Herkes sınıfının gereklerini yerine getirecektir. Bir cephede Emperyalizm ve Oligarşi, diğer cephede tüm ezilen sınıflar ve bu savaşın galibi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ezilenlerin zaferiyle sonuçlanacaktır. Ve zaferin sonuçlanması için, dişe diş bir mücadeleyi göğüslemek için savaşın tüm gereklerini bugün her günkünden daha fazla yerine getirmek zorundayız.

SEÇİMLERDE DEVRİMCİLERİN TAVRI ve OPORTÜNÜSTLERİN BOYKOT TAKTİĞİ _________________________________________________EĞER ÜLKEDE, GENİŞ HALK YIĞINLARI, MEVCUT SİYASAL İKTİDARA KARŞI HAREKETE GEÇİRİLEBİLİNİYORSA DEVİRİMCİ HAREKET SİYASAL İKTİDARA ALTERNATİF BİR SEVİYEDE SİLAHLI MÜCADELE YÜRÜTÜYORSA, KARŞI- DEVRİM GÜÇLERİNİN "SEÇİM", "PARLAMENTO", "DEMOKRASİ" VB. GİBİ PROPAGANDALARININ PEŞİNDEN GİTMEK APTALLIKTIR VE BOYKOT GÜNDEMDE OLMALIDIR VE BOYKOTUN DE LENİNİST LİTARATÜRDEKİ ANLAMI, DEVRİMCİ DURUMUN OLGUNLAŞTIĞI KOŞULLARDA; HALK KİTLELERİNİN BİLİNÇLENME SEVİYESİNE UYGUN BİR SİYASİ HAREKET BİÇİMİDİR. ______________________________________________

Page 217: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Boykot bugünkü koşullardasiyasal birprotesto biçimimidir?

SEÇİMLERDEKİ TAVIR ÜZERİNE14 Ekim seçimlerinde, çeşitli sol gruplar farklı tavır aldılar.

Bunlardan ana olanları şöyle sıralanabilir: 1. Seçimleri bir araç olarak değil, (her ne kadar "teorik" olarak

"sosyalist" kılıflar getirseler de !) bir amaç olarak gören revizyonist TİP, TSİP, SDP vb. grupların politik tavrı. Bu gibi grupların tavrı aslında reformist bir politikadan başka bir şey değildir. Bugünkü düzenin -gene bu düzenin icazeti altında- "değiştirilmesini" (düzeltilmesini) savunan TİP, TSİP gibi gruplar, DEVRİMCİ bir politikadan ziyade, lafta sosyalist geçinip reformist bir politikayı, açıkça, halk kitleleri önünde savunmuşlardır. Onların yaptığı tek şey, halkı bir takım hayallerle uyutmaktan başka bir şey değildir. TİP, TSİP gibi partilerin hedefi, yasal yoldan, halkın çoğunluğunu kazanarak(!) iktidarı ele geçirmektir(!) Seçimler bu gibi partilerin önünde büyük sınav günleridir.

2. Boykot tavrı:14 Ekim seçimlerinde Boykot tavrını özellikle iki grup (ve bütün

Arnavutluk yanlısı oportünist gruplar) savundu. Halkın Kurtuluşu ve Devrimci Yol.

Seçimleri boykot etme politikasının temelin de halk kitlelerinin düzene karşı durumunu yanlış ve abartılmış olarak değerlendirme yatmaktadır. DY ve Halkın Kurtuluşu sanıyorlar ki, halk kitleleri kendilerinin çağrılarına, küçümsenmiyecek ölçüde karşılık vereceklerdir.

Halk kitlelerinin politik durumu 4-5 sene öncesinden farklıdır, ama niteliksel bir değişim yoktur. Ekonomik ve siyasi bunalım günden güne derinleşmektedir. Bu denli siyasi ekonomik bunalıma (olgunlaşmamış da olsa sürekli milli bunalıma rağmen) halk kitlelerinde, devrim aşamalarında görülen, tepkilerini eyleme dökme tavrını görememekteyiz. Bu duruma elbette mutlak gözüyle bakılamaz. Fakat sözkonusu olan, böylesi bir durumda, devrimcilerin tavrının ne olması gerektiği, nasıl bir mücadele metoduyla, devrimci durumu derinleştireceği vs. dir.

HK ve Devrimci Yol için, Halk kitlelerinin, tepkilerini eyleme dökmeleri arzu edilmektedir ve samimi çağrılarla bunun propagandası yapılmaktadır. Halka ne verdin ki ne istiyorsun diye sorarlar adama! Nasıl olsa tepkisini ortaya koyması gereken halktır diye keskin boykot

Page 218: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

çağrılarıyla çığırtkanlık yapanları, daha öncede değişik kılıflarda halkımız çok gördü. "Nasıl olsa savaşacak fukara köylülerdir" diye "halk savaşı", "silahlanın" vb. çığırtkanlığı yapan PDA oportünistleri de geçmişte böyleydi. Çağrılarla, çığırtkanlıkla her şeyin gerçekleşeceğini sanırlardı. Ne oldu?

Evet DY ve HK'nın boykot tantanasının altında yatan gerçek, tekrar belirtelim ki, halkın sosyal durumunu abartmak, kendiliğindencilikle siyasi eylem biçimlerinin hayata geçeceğini sanmaktır.

Devrimci Yol, boykot tavrını, seçimlerde bir siyasal protesto eylemi olarak değerlendirmektedir.

Aslında DY'nin bu yorumu, muğlak ve her kapıya açıktır. DY çok iyi bilmektedir ki, seçim sonrası istediği gibi olmayacaktır, ama keskin tavrını da bir kenara bırakamıyacağına göre; iki ayrı tavrın (yani hem boykot, hem de boykotun iflasını kamufle edecek bir kılıf) ortasını bulmaktan başka çare yoktur, bu da oportünizmden başka birşey değildir.

"Ancak bir siyasal protesto gösterisinin etkisini seçim sonuçlarını şu kadar bin etkilemişse etkili, şu kadar bin etkilememişse etkisiz diye tartışmak da doğru değildir. Ve zaten devrimci hareket boykot eylemini seçimlere katılımı yüzde bilmem kaç indirmek iddialarıyla gündemine almamıştır. Bu protesto eyleminin siyasi muhtevası önemlidir.(.....) Boykotun esas anlamı ve etkisi, halkın en ileri en bilinçli kesimlerini anti-faşist mücadele etrafında örgütleyebilmek ve faşizme karşı, sıkıyönetime karşı bir siyasal eyleme sokabilmek noktasındadır." (Devrimci Yol, sayı 32).

Tereyağından kıl çeker gibi işin içinden sıyrılmanın güzel bir örneğini yukarıda sunmuş bulunuyoruz. Hem boykot tantanasıyla mangalda kül bırakma, hem de efendim şöyle böyle diye tartışmak doğru değildir, önemli olan siyasi muhtevadır, de! Sıkıyönetimin gölgesinde seçimleri boykot de, ondan sonra da efendim yüzde bilmem kaç önemli değildir de!

Peki, öyleyse boykotun anlamı nedir? Rastgele herkesin kullanabileceği bir anlamı mı vardır boykotun, yoksa Devrimci Yol "siyasal muhtevadaki" boykotu, hergün süregelen sıradan boykotlara mı benzetiyor?

Bir siyasal protesto gösterisinin yüzdesi önemli değildir, deniyor, öyleyse boykot Devrimci Yol'a göre, bir siyasi propaganda aracıdır, bir siyasi teşhir yoludur. Yok, o zaman boykot şiarlarının "önemi", "etkisi" nerededir? Bir siyasal grup, her zaman için, kendi siyasi stratejisine göre, temel-tali mücadele anlayışına göre, siyasal mücadeleyi yürütür. Ama, siyasal mücadele içinde öylesine dönemler gelir ki, ona uygun

Page 219: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

şiarlar taktikler gündeme getirilir, tabi ki siyasi stratejisine uygun olarak. Boykot, devrimcilerin bir siyasal tavır alış biçimidir, ama bu tavır, halk kitlelerinin durumuyla bilinçlenme seviyesiyle devrimci partinin iktidar olma alternatifiyle doğrudan ilişkilidir.

Eğer ülkede, geniş halk yığınları, mevcut siyasal iktidara karşı harekete geçirilebiliniyorsa devrimci hareket siyasal iktidara alternatif bir seviyede silahlı mücadele yürütüyorsa, karşı-devrim güçlerinin "seçim", "parlamento", "demokrasi" vb. gibi propaganlarının peşinden gitmek aptallıktır ve boykot gündemde olmalıdır(!) ve boykotun da Leninist literatürdeki anlamı, devrimci durumun olgunlaştığı koşullarda, halk kitlelerinin bilinçlenme seviyesine uygun bir siyasi hareket biçimidir. Aksi takdirde boykotun basit bir anlamı olurdu ve üzerinde de bu kadar tantana yapmaya değmezdi. Fakat Devrimci Yol, boykottan ne anlıyor: Bir siyasal protesto biçimi, ama halkın durumu? 0 "önemil değil" önemli olan boykotun siyasal muhtevası yok ediliyor, sonra da "önemli değil".

Siyasal protestolar, teşhir kampanyaları, her zaman, belirli hedefler saptanarak yapılır. Seçimlerde, hareketimizin de yaptığı budur. Ama herkes, yaptığı her eyleme, siyasi propagandaya istediği "adı" verme hakkına sahipmidir? Aynı mantıkla yarın bir siyasal protesto eylemi olarak "ayaklanın" çağrıları da yapılması pekala mümkündür.

"Boykotun esas anlamı ve etkisi, halkın en ileri, en bilinçli kesimlerini anti-faşist mücadele etrafında örgütlemek"miş. Sanki devrimciler halkın en ileri kesimlerini örgütlemek için hep boykotu beklemeleri gerek. Ve Devrimci Yol bu kıvırtmasıyla her gün ve yıllardır "boykot" yapmaktadır! "Boykotun esas anlamı ve etkisi" bu ise, Leninist literatürün esas anlamı ve etkisi nedir acaba? Devrimci Yol'a göre önemsiz mi?

Bir an Devrimci Yol'un boykot taktiğinin doğru olduğunu, halk kitlelerinin bu düzeni istemeyen ve bunu tepkileriyle gösteren bir düzeye geldiğini varsayalım. Ama gene de 'DevrimciYol'u istikrarsızlık, tutarsızlık, faydacılık çizgisinden kurtarmak mümkün değildir. Binbir çeşit siyasi tavrın içinden yılan gibi kıvrılarak çıkmasını DY'dan iyi kim bilebilir.

Ülke çapında, boykot çığırtkanlıkları yap, herkesi "sağ" olmakla, kitlelerin durumunu doğru değerlendirmemekle suçla, ondan sonra da, Fatsa'da Belediye Seçimlerine gir ! Pes doğrusu ! "Fatsa'da özellikle karaborsaya stokçuluğa karşı etkin bir mücadele vererek bu alanda da halıkın güvenini kazanan devrimciler halkın da isteği ile (abç) Seçimlere bağımsız bir adayla katılma kararı aldı. " (Devrimci Yol sayı 32)

Boykotun etkileri, tantanası üzerine bir yığın incinin döküldüğü DEVRİMCİ YOL 32. sayısında da insanla alay edercesine Fatsa

Page 220: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

seçimleri hakkında büyük başlıklar atılıyor,ve yukarıdaki satırlar yazılabiliyor. Bu ne lahana turşusu bu ne perhiz ! DEVRİMCİ YOL'un siyasi çizgisinde her şey olur !

Devrimci Yol, seçimlerde boykot tavrını alırken, açık açık siyasi bir tavır alıyordu. Boykotun siyasi muhtevasının öneminden bahsediyordu. Peki -belediye seçimleri de olsa- Fatsa"da neden siyasi tavrını uygulamıyor? Yoksa Fatsa'da sıkıyönetim olmadığı için mi? Şayet öyleyse DY sıkıyönetim olan iller ve olmayan illere göre ayrı tavır koyması gerekmez mi. Hem de belediye seçimleri kazanacak kadar (...) halk desteğine sahipken, ama ne gezer siyasi muhteva, boykot, Devrimci Yol için önemli midir? Hemen somutun tahlili yapılmış, siyasi muhteva bir kenara itilivermiştir. Devrimci Yol, siyasette tutarlı değildir, faydacı ve oportünisttir, nabza göre, bölgeye göre, şehire göre şerbet vermek onun başlıca metodudur.

Peki, Fatsa'da seçimi kim istemiştir?"Halkın da isteğiyle". Yani, halktan başka birilerinin de (yani

kendilerinin) isteği vardır seçim için. Olmaz olur mu? Ve halkın da isteği ile seçimlere seçimlere gidilmiştir. Peki, sormazlar mı adama sana belediye seçimlerini kazandıran halk seçimleri istiyor ve sen seçime giriyorsunda, onrdan sonra da bilinçli ilerci kesimerin boykot eylemi içinde örgütlenmesinden bahsediyorsun, bu tutarsızlık değilimidir?

Aslında Devrimci Yol'un bilinçli halk tabanı-belediye seçimleri vesilesiyle-boykot tavrını mahkum etmiştiri. Ve Devrimci Yol içine düstüğü rezaleti örtbas etmek için yine "teorik" gerekçelerine bavurmaktan başka "çare" bulamamıştır; "Orada seçimleri boykot etme ile yerel seçimlere katılma karının politik uyumluğu kavralıtmaya çalışıdı. "

Hem de ne uyumluluk nev kavrayış ! HK'da "Devrimci Yolunda Gençlik" vasıtasıyla "Keskin 'Solcu'

Devrimci Sol'un revizyonist temeli ve reformist seçim taktiği "adıyla, DS.'a bir eleştiri yöneltti. Yazının bütün, sadece ajitasyona dayandığı halde, bir kaç nokta- daha doğrusu tahifat-üzerine durmak istiyoruz.

"D. Sol, parlementoyu faşist diktatörlüğün değil. burjuva demokrasininin bir kurumu olarak görmektedir" Böyle görüş savunduğumuzu iddia ederken, kendilerinden sadece biraz dürüst olmalarını istemekten başka birşey söylemeye gerek yok! Parlementonun, burjuva demokrasisinin bir ürün olmadığından, oligarşi tarafından tehlikeli olduğu anda kaldırılabileceğini söylediğimizde, HK bu "tehlike" sözcüğünden, yukarıdaki anlamı çıkarmış! illede bizi mahkum etmek istiyorsan neyse, ama o zaman bu saçma eleştirilerin anlamı nedir?

Page 221: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Bir zamanların ünlü "Mao"cu Halkın Kurtuluşu'nun, şimdi bizi "Maoculukla" suçlaması kimin aklına gelirdi. Ne diyelim kaderin cilvesi Mücadele biçimleri konusunda bizi "mao"cu olarak suçlamağa çalışması boşa harcamak, boşuna konuşmaktır. Biz Mao'nun sözkonusu görüşlerini zaten savunmaktayız. İşte bizim "maoculuğumuz":

"D. Sol. işte tam bu konuda (mücadele biçimleri konusu kastediliyor-DS) Marksist değil, aksine tipik bir Maocudur. İşte D. Sol'un Maoculuğu: 'Parlamentonun da resmen ortadan kalktığı ve hiçbir demokratik kıpırdanmaya olanak tanımayan açık faşizm şartlarında. . emekçi halk kitlelerinin barışçıl yolları kullanma şansları hemen hemen hiç yoktur ? Bu sözlerin anlamı, mücadele biçimlerinin barışçıl mı yoksa silahlı mı olacağını belirleyen legal olanakların varlığı veya yokluğudur ! Maoculuk da aynı şeyi vaaz ediyor. "

HK'nun önce dürüst olması gerekir... D. Sol'un alıntısını, (alıntı gözünün önünde dura dura) yorumlamaya kalkması, işte sorun budur demesi için kendini niye zorluyor? Tahrifatçılık, bir eleştiri yazısında geçerli yol olmamalıdır. Devrimci Sol'dan alınan alıntıda "legal" sözcüğü dahi geçmemektedir. Her neyse ! bunu HK'nun, artık yıllardır özeleştiri-yalan-dolan üzerine kurulu kafa yapısına bağışlayalım. Önemli olan, bizim Maoculukla suçlanıp, kendi yorumlarının Mao'ya da mal edilmesidir.

Mao, seçme Eserleri II. s. 222'de, emperyalist-Kapitalist ülkeler ile Çin arasındaki farkları anlatırken, soruna böyle yaklaşmamıştır. Legal olanaklar var mı,yok mu? Legal olanaklar, ülkenin içinde bulunduğu durumun bir ürünüdür. (Örneğin burjuva demokrasisi olan ülkelerde legal olanaklar gibi) Ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik-sosyal-politik duruma göre, mücadele biçimleri de ortaya çıkar, legal olup olmaması da bununla ilintilidir.

Mao şöyle diyor: "Faşist olmadıkları ya da savaş halinde olmadıkları zaman

kapitalist ülkeler içte (feodalizmi değil) burjuva demokrasisini uygularlar, dış ilişkilerinde ise kendileri tahakküm altında olmayıp, başka ülkeleri tahakküm altında tutarlar. Bu özelliklerinden dolayı (abç), kapitalist ülkelerdeki proleterya partisinin görevi, uzun bir legal mücadele dönemi boyunca işçileri eğitmek, kuvvet toplamak ve böylece kapitalizmi nihai olarak yıkmaya hazırlanmaktır. . " (Seçme Eserler. s. 222)

Şimdi HK'nu legal imkan ve olanaklar varsa hep barışçıl mücadele biçimleri diyemi yorumlayacaktır? Oportünizmin bataklığında bukadar da çamura bulanmak olur mu?

HK, sözkonusu yazıda tahrifatçılığını bir türlü elden bırakmıyor:

Page 222: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

H. Kurtuluş'un, Devrimci Sol'un "emperyalist-kapitalist ülkelerde parlamenter mücadele taktiği temel bir öneme sahipti:" deyişlerimizi bakınız nasıl yorumlamışlar:

"D. Sol şefleri emperyalist ve kapitalist bir ülkede olsalardı, örneğin Fransa'da olsalardı parlementer mücadele taktiğini esas (abç) alırlardı ve parlamenter avanaklığın batağında olurlardı. .

Fakat Devrimci Sol'un başka bir gerekçesi daha var: Emperyalist-kapitalist ülkelerde evrim-devrim aşamaları ayrı ayrıdır, biz parlamenter mücadelenin evrim döneminde temel (abç) alınması gerektiğini söylüyoruz, diyorlar. "

D. Sol'dan HK'na yukarıdaki şeyleri kim söylemiş bilemiyoruz, ama bildiğimiz tek şey, HK kendi tahrifatçı -"özeleştiri" dolu karışık kafa yapısına saklamak aklamak için, neden karşısındaki mat edecek sözcükleri, deyişleri hep kendisi buluyor, yazıyor. Oportünistliğin bu kadarı da fazla artık.

Ne yazık ki, HK'1a Polemik yapmak, "eleştirilerine" (baştan var sanıyorduk) cevap vermek mümkün değildir. Çünkü, tahrifatçılığı düzeltmekten başka yol bırakmıyor ki.

Devrimci So1, evrim döneminde, parlementer mücadelenin temel olmasını söylüyormuş! Nerede? Önemli mi? Devrimci Sol'dan aldığı alıntıda ne sözü geçiyor: "parlamenter mücadele temel bir öneme sahiptir. "Evet, bu HK'nun tahrifat yapması için çok fazla bir malzemedir, çünkü temel sözcüğü yazıda geçmektedir.

Emperyalist-kapitalist ülkelerde, evrim döneminin yaşanmasından ötürü, siyasal mücadelenin barışçıl biçimleri temeldir. Bu barışçıl biçimler içinde parlementer mücadelenin temel bir öneme sahip olmasından söz edilmektedir, yoksa parlamenter mücadelenin temel oluşundan değil !

H. Kurtuluş'un Türkiye için önerdiği gibi, örneğin; Fransa için barışçıl mücadele biçimleri temel değil, ayaklanma öneriyorsa ona bizim gücümüz yetmez, ama HK'nun tahrifat-yalan ve özeleştiriyle yapmayacağı şey yoktur. Ve o hep "proleter" (!) devrimcidir.

Sonuç:-------------------------------------------------------------------------------

14 Ekim sonuçları kimin taktiğinin doğru veya yanlış olduğunu ortaya çıkarmıştır. Boykot çığırtkanlığı yapanlar, ancak CHP'ye oy vermeyen, sandık başına gitmeyen 1 milyona yakın oyun, ne denli kendi etkileri altında olduğunu yazıp tatmin olmaktan başka bir sonuç çıkaramıyorlar. 1 milyona yakın ilericinin, bugünkü düzene tepkisini, eğer DY, Halkın Kurtuluşu, işte bizim etkimiz diye yorumluyorsa (bırakalım boykot sorununun devrimci partinin iktidar alternatifi olması

Page 223: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

ve halk kitlelerinin durumu açısından irdelenmesini) bu siyasetin, Türkiye'de ne dereceye düştüğünü gösterir. Halkın, büyük ölçüde, derinleşen ekonomik ve siyasi bunalımın etkisiyle gösterdiği tepkiyi, kendi çığırtkanlıklarına alet etmek tipik kuyrukçuluktur.

Seçimlerde, "düzen partilerine oy yok" biçiminde, propaganda temelinde (boykot muhtevasında değil) bir çalışmayı bizde yürüttük. Şimdi kalkıp, işte bizim etkinliğimiz diye çığırtkanlık mı yapacağız. Gerçek şudur ki, Türkiye'de geniş halk yığıınları, bugünkü düzenden memnun değillerdir, ama tepkilerini ifade edememektedirler. Bu noktada görülüyor ki devrimciler hala geride kalmaktadır. Halkın gene geniş çoğunluğu gerici partilerin demagoji alanı içindedir.

Görevimiz bu duruma kayıtsız kalmamak için bütün gücümüzle mücadele etmek örgütlenmek olmalıdır. ----------------------------------------------------------------------------------

(1) Bizim gibi ülkelerde tartışılması gereken bir nokta daha vardır. Boykot, Ekim devriminden önce, Rusya'da başvurulan bir taktik

olmuştur, ama halk kitlelerinin durumuna uygun olarak ve ayaklanmayla yakın ilişki içerisinde. . Bizim gibi ülkelerde bile boykot yapmak için böylesi dönemleri hayal etmenin bir anlamı olmayacağı açıktır. Boykot taktiğine başvurmak, kanımızca, öncü savaşı yürüten partinin, halk kitlelerini etkileme durumuyla yakından, doğrudan ilişkilidir. Bu tamamen somut durumun tahliline dayanır. Boykot'u yalnızca, ayaklanma anına has bir eylem çağrısı olarak ele almak bizim gibi ülkelerde ya boykotu hiç gündeme getirmemek ya da ayaklanmayı beklemek anlamına gelir. Kurtuluş'un buna benzer bir anlayışı var:

"Boykot ve silahlı ayaklanma ya bir arada ele alınabilir ya da boykotun yeri bir mücadele metodu olarak yoktur. " (Kurtuluş. sayı 35 s. 50)

Şüphesiz ki, basit bir mücadele metodu olarak (yani Devrimci Yol'un anladığı gibi) boykotu görmek yanlıştır, ama bir o kadar yanlışsa boykot'u silahlı ayaklanma ile aynı yer ve noktada ele almaktır. Bu durum Çarlık Rusyası için geçerli olan bir boykot biçiminin bütün ülkeler için geçerli bir hale getirilmesidir. Halk savaşı verilen bir ülkede soruna bu açıdan bakılabilinir mi?

Silahlı mücadelenin geliştiği ve halk kitlelerini etkilediği bir evrede, boykot taktiği (ülkenin siyasi ve sosyal durumu elverişliyse) uygulanabilir, fakat o anda iktidar alınmayabilir: Kurtuluş ise silahlı ayaklanma ile boykotu bir arada ele alarak ancak iktidarın ele geçirilmesi durumunda boykota başvurulacağı biçimini tek biçim olarak gündemine almaktadır.

Page 224: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Tartışılması gerekli diğer bir nokta da şu: Bizim gibi yeni-sömürge ülkelerde, silahlı mücadelenin temel olduğu ve diğer mücadele biçimlerinin buna bağlı olduğu devrimci stratejinin temelini teşkil eder. Bu anlamda, seçimlere katılma vs. ancak silahlı mücadeleye tabi olarak ele alınırsa (tabi mümkün olduğu kadarıyla) doğru bir şey olur. Bunun yanında, yeni-sömürge ülkelerdeki devlet biçiminin faşizm olması, nispi parlementer seçim aldatmaca haklarını tamamen rafa kaldıracağı durumları sık sık gündeme getirir. Bu durumda ne yapılacaktır? Zaten açık-faşizmin uygulandığı dönemde, seçim-parlamento sözkonusu olmayacağı için, ayrıca boykot vs. gibi tartışmaların bir anlamı yoktur. Eğer, açık-faşizm, seçim aldatmacasına başvurursa, devrimcilerin subjektif durumuna, halkın bilinç seviyesine göre tavır belirtilir.

OLİGARŞİ BASKI YASALARINA KARŞI ! PROTESTOLARI ÖNLEMEK İÇİN, "YAKIT DARLIĞINI BAHANE EDEREK, TÜM LİSE VE YÜKSEK OKULLARI, ÜNİVERSİTELERİ KAPATTIRIYOR. AMA DEVRİMCİ GENÇLİĞİN KAVGASI DURMAYACAKTIR !

DEV-GENÇ ÖRGÜTLENMESİNDE EKSİK VE ZAAFLARINI GİDERMELİDİR!..

YENİ, GENÇ ARKADAŞLARA GÜVENEREK ONLARA ÇALIŞABİLECEKLERİ BOŞ BİR ALAN SUNARAK, YAPICI BİR BİÇİMDE DENETLEYİP, ELEŞTİREREK YETENEKLERİNİ İSPAT EDEBİLECEKLERİ, KENDİLERİNİ GELİŞTİRECEKLERİ OLANAKLARI TANIMAK GEREKİR.

Geçen sayımızda “D. Genç örgütlenmesi mevcut siyasi koşullara uygun olmalı ve bu konuda sağlıklı ciddi programlar oluşturulmalıdır" tespitini yapmıştık.

Baskının alabildiğine arttığı ve artacağı önümüzdeki günlerde bu tespit daha da önem kazanmaktadır.

Yaşadığımız günlerde; pekçok revizyonist ve oportünist siyasetin keskin havalarda dolaşmasına rağmen iş karışınca bir köşeye sindiği ve toz olacağı açıktır. Buna karşın geçmişten beri sürdürdüğümüz gerek akademik-demokratik alandaki kararlı mücadelemiz, gerekse

Page 225: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

mevcut siyasi baskı ve faşist katliamlar karşısındaki aktif tavrımız karşısında, oligarşinin sessiz kalmayacağı açıktır. Ve üzerimizdeki baskıların artacağını, saldırıların süreceğini en dinamik kesim olan gençliğin hedef seçilerek susturulmaya çalışılacağını söylemek için kahin olmaya gerek yoktur.

Çünkü faşist MHP destekli AP "anarşi"yi durdurmak için gelmiştir. "Anarşiden" ne anladığı ise açıktır. Verilen mücadele ise kendisini rahatsız etmektedir. Mevcut baskı ve saldırılara karşı durabilmek, mücadele edebilmek için. Önümüzdeki günlerin zorluğu ve ciddiyeti unutulmadan mevcut koşullara uygun programlar oluşturulmalı, en dar ve geniş örgütlenmeler hayata geçirilmelidir. Bu doğrultuda en dar örgütlenmeler, özellikle FTKSME (Faşist teröre karşı silahlı mücadele ekipleri) önemli fonksiyonlara sahip olacaktır.

FTKSME'nin oluşması ve saptanan programlar doğrultusunda hayata geçmesi bir anda olmaz. Bunun, mevcut birimin örgütlenme ve kadrolaşmasına tekabül edeceği açık bir olgudur. Ama “mevcut örgütlenme ve kadrolaşmamız elvermiyor" diye beklemekte yanlıştır. Çünkü faşizm hiç durmadan saldırılarını arttırmakta ve bunun karşısında bizim keskin solcularımız bol, bol barikat(!) savaşları yapmakta, büyük direnişler(!) gerçekleştirmektedirler. "Oysa okullardaki kitlenin can güvenliğini sağlamak gerekmektedir. Faşist saldırılar karşısında mevcut pasifikasyonu kırmak için susmamak gerekmektedir. Ve en geniş kitlenin anti-faşist mücadele içine sokulmasına çalışılmalı, ona önderlik edilmelidir. Bunun da masa başı nutukları ve dergilerdeki ayaklanma çığırtkanlıklarıyla olmayacağı çok açıktır.

Onun için birimin kadrolaşma ve örgütlenme seviyesine uygun bir ekip çalışması ve programı oluşturmak için olanaklar zorlanmalı, çaba sarfedilmelidir. Ayrıca mevcut ekiplerin sürekli bir mücadeleyi hayata geçirmesi içinde istihbarat önem kazanmaktadır. Bu konuda da uzun vadeli ve ciddi çalışmalar içerisine girilmelidir. Çünkü istihbarat olmadan ekiplerin sürekli ve programlı bir mücadeleyi hayata geçirmesi beklenemez.

Yine mevcut ekiplerin çalışmasında karşımızdaki engellerden biriside maddi sorundur. Bu konuda da pek çoklarının yaptığı gibi kolaycılığa kaçılmamalı, yaratıcı olmalı ve kitle ilişkilerinden yararlanılmalıdır. Ekipler maddi sorunlarını, birimlerin akademik-demokratik alandaki gelirlerinden daha çok, kendi olanaklarından karşılamaya çalışmalıdır.

Günümüzde FTKSME'nde ortaya çıkan en büyük eksiklik, bu faaliyet içerisindeki arkadaşların günlük işlerinin arasında ekip faaliyetlerine zaman ayıramamaları ekip çalışmalarını aksatmalarıdır. Oysa bir yönetici için zaman sorun olmamalıdır. Ve yönetici zamana

Page 226: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

hükmetmelidir. Bunun kaynağı ise; disiplinli ve programlı bir çalışmadan geçer.

Bugün görünen durum ise; halak dar pratikçilikten kurtulamamaktır. Herkes her işi yapmaya çalışmakta, bunun sonucu yaptığı pekçok işi eksik bırakmaktadır. Onun için birimlerde iş esasına bağlı bir komiteleşme temelindeki örgütlenmeyi hayata geçiremediğimiz müddetçe, dar pratikçilikten kurtulmamız olanaklı değildir.

Fakat mevcut sürecin özelliklerinden ve subjektif yapımızdan dolayı, yönetici arkadaşların üzerine yapabileceklerinin üstünde yük binmektedir. Buda düşünme fonksiyonunu kısıtlamakta, iş üretkenliğini, sorumluluğumuz altındaki arkadaşları denetleme, onları tanıma ve verimli olabilecekieri en iyi alana vakıf etme gibi görevlerimizi aksatmaktadır.

Bunu gidermenin yolu ise yeni, genç arkadaşlara güvenerek onlara çalışabilecekleri boş bir alan sunarak, yapıcı bir biçimde denetleyip, eleştirerek yeteneklerini ispat edebilecekleri, kendilerini geliştirebilecekleri ve kabul ettirecekleri olanakları tanımaktır.

Oysa bugün pekçok arkadaş kısa vadeli programlar, başarılar ve sonuçlar için sık boğaz edilmekte, kendi insiyatiflerinde, yeteneklerini kullanarak çalışabilecekleri alanlar yaratılmamakta ve iyi tanınmadıkları için hareketin başka kesitlerindeki mücadelelere kanalize edilememektedirler. Sonuçta değerlendirilmesi gereken, tanıyamadığımız, harekete pekçok faydaları olabilecek arkadaşlar kazanılamadan kaybedilmektedir.

Bu tespit, zaman zaman bir sürü problemin önüne, güya ideolojik, ya da saçma sapan eleştirileri koyarak çekip giden ve hikaye olan kişiler için elbette geçerli değildir. Onlar her dönemde çıkacak ve mücadelenin bir yerinde bizimle beraber olmayacaklardır. Olamazlarda... Ama yine de bu insanların kazanılması için bile gayret sarfedilmeli, kendileriyle sonuna dek tartışılmalıdır.

İçinde bulunduğumuz süreçte, kitle çalışması ve birimlerdeki tüm devrimcilerin birliği önem kazanmaktadır.

Özellikle, birimlerdeki en geniş kitlenin mücadeleye katılması doğru bir anti-faşist önderliğin yanında, tüm devrimcilerin birliğinin sağlanması ve mücadeleyi her dönemde sekteye uğratan "Sol içi çatışma"nın bir kenara bırakılmasıyla mümkündür.

Buna karşı olan herkes mahkum edilmeli kitieden tecrit olmaları için alabildiğine teşhir edilmelidir.

Bugün pek çok siyaset "birlik" çağrıları yapmakta ve birlikten yana gözükmektedir. Oysa birlik masa başında olmaz. Somut iş üzerinde, mücadelenin içerisinde, pratikte olur. Ve özellikle faşizme, faşist saldırılara karşı amansız bir mücadelenin içerisindeki birlikler bize yarar getirir. Geçmişte ve bugün olduğu gibi, ilkeler, programların alabildiğine

Page 227: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

tartışıldığı ve bu tartışmalarda "tekke" çıkarları ön planda tutulduğu sürece, "birlik" masa başı toplantılarından öteye gitmez.

Beraber olmanın, beraberce mücadele etmenin ilkeleri bellidir. Buda anti-faşist, anti-emperyalist ilkelerdir. Platformun geniş kitleyi içeren bir anti-faşist mücadele platformudur.

Bugün DY, HK, İGD, Kurtuluş'un yaptığı gibi yok "HK olmasın", yok "İGD olmasın" türünden yaklaşımlar daha başından birlik konusundaki çıkarcı yaklaşımları belgelemekte ve birlik konusunda kimin samimi, kimin kararlı olduğu ortaya çıkmaktadır.

Yine içinde bulunduğumuz dönemde özellikle kitle çalışması ihmal edilmemeli, kitlenin somut taleplerine yönelik programlar oluşturulmalıdır. Kitle çalışması konusundaki eksik, yanlış anlayışlarla mücadele edilmelidir. Çünkü böylesi anlayışlar mücadelenin önünde zaman zaman engel teşkil etmekte ve zararlı olmaktadırlar.

Bu konuda karşımıza iki yanlış anlayış çıkmaktadır. Bazı arkadaşlar "güvenliğini alamadığımız kitleyi eylemlere sokmamalıyız" gibi M. Çayan'ın sözlerini en basit kitle eylemlerine dahi uygulayarak katı ve mekanik biçimde meseleye yaklaşmaktadırlar. Bu anlayışla da hiçbir kitle eylemini düzenlemek mümkün değildir. Bazı arkadaşların bunun tam tersi olarak "neden kitlesel eylemleri yapmadığımız, kitleleri sokağa dökmediğimiz" sorusunu sormaktadırlar. Bu arkadaşlar da meseleye yaklaşırken, mevcut şartları, durumumuzu vb. gözardı etmektedirler.

Bizim her eylemi kitleyle yapmak, kitlenin önünde yapmak gibi anlayışımız olmadığı gibi, her şeyi kadrolarla yapacağız, kitlelerin güvenliğini alamayız gibi bir mantığımız da yoktur. Çünkü böylesi bir anlayışla halk savaşına kadar kitlesel eylemler yapmamızın olanağı yoktur. Kaldı ki bizim gibi gizli-açık faşizmin olduğu ülkelerde ekonomik demokratik mücadele dahi yer yer silahlı biçimlere bürünmektedir.

Saldırıların, baskının niteliği, güvenlik, eylem biçimi, kadrolaşma, örgütsel durumumuz gibi faktörler gözönünde bulundurularak, gerektiğinde en geniş etki alanımız altındaki kitleyle de her türlü eylem yapılabilir. Önemli olan, yapılacak eylemin niteliği, sonuçları, kadrolaşmaya olacak katkılarıdır. Bunun yanında kitle çalışması programlı bir biçimde ele alındığında başarılı olabilir. Ve kitle çalışmasının ana ekseni çeşitli araçlarla bağ kurduğumuz kitleyi eğitmek, tavizsiz ve kararlı bir anti-faşist mücadele çizgisine onları da katmak ve onlarıda kalıcı unsurlar haline getirmeye çalışmak olmalıdır.

Bugün HK yer aldığı her eylemde önderliği(!) ele almak gibi provakatif bir anlayışla her yerde zırt-pırt çıkmakta ve eylemlerin güya önderliğini yapmaktadır. (merkezi kararlar her ne panasına olursa olsun her eylemde öncülüğü alacaksınız) aslında provakasyona çanak tuttuğunun ya farkında değildir ya da bilinçli olarak provakatörlük

Page 228: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

yapmaktadır. Yanlız HK şunu iyi bilmelidir: Özellikle denetimimiz ve sorumluluğumuzdaki eylemlerimizde böylesi çıkışlara prim vermeyiz, diretenlere karşı da gerekli tavrı alırız. Bu eylemlerin amaçları ve selameti açısından gereklidir.

Yine, başta HK ve İGD olmak üzere diğer grupların "Maocu bozkurt" ya da "sosyal faşist" olarak gördüğü siyasetlerden güçlü oldukları yerlerdeki yaygara ve saldırılarına taviz verilmemeli, gerekli tavır alınmalıdır. Bu birimdeki kitlenin mücadeleye katılması ve asıl mücadelenin yönünün, hedefinin saptırılmaması için gereklidir.

Önümüzde duran görevlerden birisi de ÖTK (Öğrenci temsilci konseyi)lerin oluşturulmasıdır. Oluşturulacak ÖTK'larda yönetimin homojenliği savunulmalı ve içine tüm siyasetlerin katılması için mücadele edilmeli ve ÖTK'lar en geniş kitleyi kapsamalıdır.

Ayrıca oluşturulan ÖTK'ların yasal bir niteliğe kavuşturulması için mücadele edilmelidir. Yine tüm sınıflarda sınıf sorumluları seçilerek ÖTK'lara bağımlı kılınmalıdır. Önümüzdeki dönemde bu türlü örgütlenmeler, akademik-demokratik platformda önemli fonksiyonlara sahip olacaktır. Ve bu örgütlenmeler aracılığı ile de tabana demokrasi tanınmalıdır. Şimdiye kadar en büyük eksikliklerimizden birisi de kitleye bu konuda gerekli ve yeterli ortamı hazırlamak, böylesi bir platformu sunmamak olmuştur.

Oysa tabandaki pek çok arkadaş bizzat pratik içinde yanlış hata ve eğilimleri görebilmekte, değerlendirebilmekte ama bunların gerektiği biçimde sorumlularına, yöneticilere iletemediği ve tartışamadığı için kendisinde kalmaktadır, böylece canlı tartışma ortamlarının tartışılması da sınırlı kalmaktadır.

Yönetici arkadaşların bu hataları tekrarlamaları ve gidermemeleri halinde ise bir sürü eksik ve zaaflarını tespit ederek, asgariye indirmeleri olanaklı değildir. Bu yanlış anlayışı gidermediğimiz, yukarıdan aşağıya emir-kumanda zinciri biçimindeki iş alışverişini engelleyemediğimiz ölçüde memur zihniyetini de ortadan kaldıramayız. Bu da eleştiri-özeleştiri ortamını yaratmak ve işlerliğini sağlamakla olacaktır.

Kendi iç hesaplaşmasını yapmayan, kendi kendini eleştirmeyen, her akşam "ben bugün ne yaptım" sorusunu sormayan birisi ise başkalarını eleştiremez. Eleştirse de ciddiye alınmaz. Bunun örneklerinin saflarımızda pek çok yaşandığı açıktır.

Onun için özellikle yönetici arkadaşlar böylesi bir anlayışın yukardan aşağıya hayata geçirmek için mücadele etmeli, bunu yaparken de kendi eleştirel yapılarını kurarak, iç hesaplaşmalarını kıyasıya sürdürmek zorundadırlar.

Bu noktada da teorik eğitim gündeme gelmektedir. Mevcut hata ve zaafların en önemli kaynağının teorik yetersizlik olduğu açık bir

Page 229: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

olgudur. Ve bugün yapılan hataların, yaşadığımız günlerin ciddiyetinin kavranamaması, illegalite kurallarına uyulmamasının ve bir dizi eksikliğin kaynağı teorik yetersizliktir. Konunun önemi de zaten burada yatmaktadır.

Eğitim çalışmaları tabandan, en dar örgütlenmelere kadar geniş bir kitleyi kapsamalı ve kişilerin, örgütlenmenin seviyeleri de dikkate alınarak oluşturulacak gruplar temelinde bir eğitim çalışmasının programı çıkartılmalıdır.

Tabandaki eğitim çalışmaları asgari Marksist bilgilenmeyi hedeflerken, kadro ve kadro adayı arkadaşlardan oluşan grup çalışmaları da araştırma, incelemeye yönelik olmalı ve çalışmalar kesinlikle yazıya dökülmelidir. Ayrıca tüm grup çalışmaları denetlenerek elde edilen ürünler değerlendirilmelidir.

Fakat grup çalışmalarıyla eğitim sorununu çözmek olası değildir. Onun için arkadaşlara bireysel çalışma ve çabanın önemi anlatılmalı, kavratılmalı ve denetim yolları bulunmalıdır.

Önümüzdeki günlerin baskı ve şiddetine karşı direnmek, mücadele etmek, ancak mevcut örgütlülüğümüzü sağlamlaştırdığımız, değişen koşullara uygun örgütlenmeleri ve mücadele biçimlerini yarattığımız, hata ve yanlışlarımızdan süratli bir biçimde arındığımız ölçüde olacaktır.

Bu da, kendimizi ve çevremizi acımasızca eleştirdiğimiz, olaylara geniş bir perspektifle yaklaştığımız, kararlı adımlarla yürüdüğümüz zaman olanaklıdır.

Bu mücadelede Dev-Genç her zamanki yerini alacak, savaşın daima en önünde olacaktır. Bunda kararlıdır ve hiç kimsenin şüphesi de olmamalıdır.

KAHROLSUN FAŞİZMYAŞASIN MÜCADELEMİZ

mahalle çalışmasının bugünkü koşullarda önemi

Emperyalizm, bizim gibi yeni-sömürge ülkelerde halkı baskı altında tutmak, yıldırmak ve pasifize edebilmek, aynı zamanda da devrimcilerin halk kitleleri içinde desteğini faşist alternatif yaratarak boşa çıkarmak için, sivil faşist örgütlenmeleri geliştirdi. Böylesine bir taktiğin tek nedeni vardır. Devrimcilerin, emperyalizm ve oligarşi karşısındaki haklı mücadelelerinde, halk kitlelerinin desteğini, baştan itibaren boşa çıkarmaktır. Yani, bu sinsi ideolojiye ve faşist teröre

Page 230: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

dayanan taktik, yeni-sömürgecilik ilişkilerinin ve günümüz emperyalizminin saldırganlığının bir ürünüdür.

Bu taktiğin uygulanmasını -özellikle- 965'lerden itibaren gözlemlemekteyiz. Sosyalizmin gençlik kesimi ve giderek halk üzerinde -propaganda düzeyinde de olsa yardımlaşması. Marksist kitapların dilimize çevrilmesi karşısında, emperyalizm, CIA'nın taktiğine, Türkiye de özel bir önem verdi; oligarşi içindeki tekelci sermayedarlar sanayiciler kasalarını açtılar.

Faşist Türkeş'in CIA'nın talimatına uyarak, CKMP'ne girmesi ve bu partiyi ele geçirmesi bu döneme rastlar. Türk ırkının üstünlüğü. Turan hayalleri vs. gibi eskilerden kalma görüşlerde yeniden düzenlenerek piyasaya sürülür. Demagoji kampanyasının yanında, sivil faşist örgütlerin ikinci fonksiyonu da pratiğe uygulanır, faşist komando kampları, CIA'nın ve özel harp dairesi uzmanlarının yönetiminde devreye girer.

Bugün görüyoruz ki, bu taktik, Türkiye'de geniş ölçüde uygulama imkanı bulmuştur. Hem faşist ideolojiye taraftar kazandırılmış, hem de halk kitlelerinin yıldırılması, pasifize edilmesinde küçümsenmeyecek adımlar atılmıştır.

Emperyalizmin, CIA'nın ve oligarşinin güdümündeki sivil faşist örgütlenme, önce gençlik kesimini yıldırmaya, pasifize etmeye ve devrimcilere karşı güç kazanmaya başlamıştır. 969'tan başlayarak, 976'dan sonra şiddetlenen, gençlik kesimindeki faşist terörün amacı üniversiteleri denetim altına almak, devrimcilerin üniversitedeki desteğini boşa çıkarmaktır. Faşist terör, bu amaçla, bütün halk kesimlerini yıldırmağa çalıştı. İşçiler, köylüler, esnaf, memurlar, öğretmenler, öğrenciler ve giderek şehirlerde denetimi amaçladı.

Halkın yaşamını sürdürmeğe çalıştığı, mahallelerde de faşist terör geliştirildi. Çünkü mahallelerde sağlanacak faşist denetim, yıldırma ve pasifikasyon halkın geceleri bile rahat yüzü görmemesi, yatağında uyumaması demekti. Mahallelerin denetim altına alınması, pasifize edilmesi, aynı zamanda toplumun tüm ezilen tabakalarına yönelmek demekti.

Devrimcilerin, halkın arasında, evinde, kahvesinde çalışma yapamaması, gezememesi kısaca halktan uzaklaşması demektir.

Sivil faşist örgütlenme, işte bu amaçla, Türkiye'de bölgelere göre de ayrı ayrı taktikler hayata geçirdi. Köylerde faşist örgütlenmeyi ve demagojiyi geliştirerek, kır çalışmasında devrimcilerin karşısına sivil alternatif getirdi. Aynı şekilde köylülerin ağalara, tefecilere karşı mücadelesini bastırdı, ağaların denetimini arttırdı.

Sivil faşist örgütlenme kasabaların yanında, pilot bölge seçilen şehirlerde de, özel önem verilerek geliştirildi. Bu şehirler özellikle, halkın arasında dinsel-mezhep farklılıklarının olduğu yerlerdi. Faşistler,

Page 231: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

halkın sünni olan kesimini diğer kesime karşı (yani alevilere) kemikleştirip, sünni mezhep düşüncesini faşist ideolojiyle özdeşleştirerek, faşist sivil etkinliği arttırmağa çalıştı. Bu şekilde, devrimcilerin halk arasındaki çalışma alanını daraltmış oldu. Özellikle Orta Anadolu, Doğu Anadolu, G.Doğu Anadolu bu sinsi faşist CIA taktiğinin uygulama alanları olmuştur.

Bu temelde, devrimcilerin çeşitli halk tabakaları arasındaki çalışmasının bir biçimi olarak, mahallelerde devrimci çalışma yapmak her zamankinden daha önemli bir duruma gelmiştir.

Mahalle çalışmasının diğer (işçi, köylü, esnaf, memur, öğrenci vb.) çalışma alanlarından ayırmak elbette mümkün değildir. Bu yüzden mahalle çalışması, bölgenin, şehrin, kasabanın vs. durumuna göre ayrılabilir, veya birleşik bir çalışma olarak ele alınabilir. Bu tamamen somut duruma bağlıdır.

Burada bizim önemle üzerinde durmak istediğimiz konu, mahalle çalışmasının, sivil faşist örgütlenme ve demagojisinin genişlemesi karşısında kazandığı önem ve alacağı biçimlerdir. Sivil faşist örgütlenme, mahallelerde halkı yıldırarak devrimcilerin çalışma alanını, daraltmak istemektedir. İşte bu durum karşısında devrimciler ne yapacaklardır? Mahalle çalışmasının görevleri ne olacaktır?

Birincisi, halk kitlelerine yönelen, devletin resmi faşist terörü yanında, sivil faşist terörün etkilerini boşa çıkartmak, faşistlerin mahallelerdeki etkinliğini yok etmek veya daraltmağa çalışmak. Bunun devrimciler açısından amacı, emperyalizm ve oligarşinin, devrimcilerin kazanacağı halk desteğini boşa çıkarmayı hedefleyen taktiğini deşifre etmektir. Silahlı propagandayla halk kitlelerinin desteğini sağlamayı hedefleyen bir hareket bugünden faşizmin bu taktiğine karşı seyirci durumunda kalamaz. Mahallelerde, faşist terörü etkisiz hale getirmenin temel yöntemi ne olacaktır? Hareketimizin genelde tespit ettiği metod, mahalle çalışması için elbette geçerlidir. (Zaten mahalle çalışmasının bu tespit dışında kalması düşünülemezdi.) Bizi diğer oportünist gruplardan ayıran şey, işte budur. Sorun, faşist terörün etkisinden halk kitlelerini kurtarmanın, gerçekleri açıklamanın yöntemini bulmaktır. Partisiz olduğumuz bu dönemde (oturup bekleyemeyeceğimize göre) siyasi görevlerimizi yerine getirmenin temel yöntemi ne olmalıdır? sorusuna herkesin verdiği cevap, ya muğlaklık, suskunluk, ya da klasik politik çalışmayı temel almaktır. Aslında bugün muğlak, suskun genel geçer şeyler savunan gruplarda, aslında, klasik çalışmanın temel alınmasından yanadırlar. Hiç kimse, açıkça, devrimci şiddetin temel olmasından bahsedememektedir.

İkincisi; birinci noktayı -kesinlikle- sıkı sıkıya bağlı olarak, halk kitlelerine yönelik propaganda çalışmalarıyla (ki devrimci şiddet temelinde mücadelede halkı kazanmağa yönelik bir propagandadır)

Page 232: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

halkı örgütlemeğe (örgütlülüğümüz oranında çalışmak, destek güçlerimizi genişletmeye çalışmak.)

İşte mahalle çalışmasının görevleri bunlardır ve bu görevlerin yerine getirilmesi, kadrolaşmanın, örgütlenmenin, partiyi yaratmağa çalışmanın yolunu açmaktadır.

LİSELİ DEV-GENÇ'İN AÇTIĞI MÜCADELE KAMPANYASI

BAŞARIYLA SONUÇLANDI Bugün geneline uygun bir biçimde emekçi halkın bir gerçeği olan

Liseli Gençlik üzerine yapılan saldırılar gittikçe yoğunlaşıyor. Liseler, ortaöğrenim kurumları polis ve jandarma karakolları haline getiriliyor. Diğer yandan da faşist müdür, öğretmen atayarak, faşist disiplin yasalarını uygulayarak ortaöğrenim gençliğinin sesini boğmaya çalışıyorlar. Faşist-polis-idare işbirliğiyle akademik-demokratik mücadelemiz engellenmeye çalışılıyor, arkadaşlarımız okul önlerinde kurşunlanıyor, okuldan uzaklaştırılıyor, gözaltına alınarak işkencelere tutuluyorlar.

14 Ekim seçimlerinden sonra kurulan FAŞİST AP Hükümeti ile beraber orta öğrenim gençliğine yönelen tehditler ve saldırılar, giderek artmaya başladı. Demokratik haklarımıza karşı açıktan bir saldırı sürdürülerek, genelinde yaratmaya çalıştıkları pasifikasyon güçlendirilmeye çalışıldı. Bugün de liseli gençlik üzerinde oynanmak istenen oyunlar, bütün çıplaklığı ile kendini gösteriyor.

Bu şartlar altında Ortaöğrenim gençliğinin tek merkezi kitle örgütü olma yolunda mücadele veren Liseli Dev-Genç: Ortaöğrenim kurumlarında oligarşinin pasifikasyon yöntemlerini etkisiz hale getirmek, doğru bir siyasi temelde ortaöğrenim gençliğinin devrimci eyleminin birliğini sağlamak, kadrolaşma faaliyetini yoğunlaştırmak, bu doğrultuda somut gelişmeler sağlayabilmek amacıyla bir kampanya başlattı.

- Faşist disiplin yasalarının kaldırılması,- Kürt öğrenciler üzerindeki baskının kaldırılması,- Kürt öğrencilerin ana dili ile öğrenim yapması,- Öğrenciler hakkında tutulan gizli dosyaların kaldırılması,- Meslek liselerinde emek sömürüsüne son verilmesi,- Meslek liselerinde iş kazalarına karşın sigorta hakkının

sağlanması,- Faşist ders kitaplarının kaldırılması,- Notun baskı aracı olarak kullanılmaması,- Ö. Y. K ve eğitsel kolların sağlıklı biçimde hayata geçirilmesi.

Page 233: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

- Okul kantininin Ö. Y. K'ye verilmesi. - Maddi gereksinmesi olan öğrencilere okul aile birliğinin yardımcı

olmasının sağlanması- Anadolu'dan gelen öğrenciler için yatılılık sorununun

halledilmesi. - Öğretmen, öğrenci kıyımına son verilmesi. - Herkese yüksek öğrenim hakkının sağlanması. - Okulların karakol ve kışla haline getirilmemesi. - Faşist-polis-idare işbirliğinin kırılması,

gibi akademik-demokratik hak istemlerinden yola çıkılarak sürdürülen kampanya faaliyeti, liseli gençlik saflarında oldukça geniş yankı buldu.

100'lerce arkadaşımız yürütülen yoğun ajitasyon, propaganda faaliyetlerinde görev aldı. En geniş biçimde yazılama, afişleme, pullama, bildiri dağıtımı, duvar gazeteleri, forumlar, sınıf konuşmaları, boykotlar, korsanlar vs. yapıldı. Ortaöğrenim gençliği üzerinde oynanan oyunlar anlatılmaya çalışıldı. Polis ve jandarma saldırısına karşı direnildi. Birçok arkadaşımız gözaltına alındı, işkenceye tabi tutuldu.

Kampanya süresince polis ve jandarmanın çaresizliği, ne kadar baskı uygulanırsa uygulansın liseli gençliğin susmayacağı, susturulamayacağı gerçeğini ortaya çıkardı.

Kampanya boyunca bir çok yeni arkadaş saflarımıza katıldı. Bir çoklarını daha yakından tanıma imkanını bulduk. Yeteneklerini, zaaf ve eksikliklerini daha rahat tespit edebilme olanağına sahip olduk. Yönetici arkadaşların kendilerini geliştirmek ve eksikliklerini görmeleri açısından da bir çok olumlu sonuç doğurdu. Herşeyden önce LİSELİ DEV-GENÇ örgütlenmesinin gücü ve niteliği ortaya çıktı.

Bunun yanında kampanya boyunca arkadaşların yeterli ölçüde duyarlı olmamaları işlerin daha sağlıklı yürümesini belli ölçülerde engelledi. Sorumlu ve yönetici arkadaşların olaylara bakış açısının dar olması insiyatif koyma ve işlerin örgütlenmesi konusunda yetersizlikleri gözlemlendi. İstenilen ölçüde ajitasyon-propaganda yürütülemedi. Gizlilik ve disiplin meselesinin yeterince kavranamadığı ortaya çıktı.

Diğer siyasetlerin tavırları ise kampanya süresi içinde oldukça ilginçti. Oportünist ve revizyonist siyasetler Liseli gençliğin tek demokratik örgütü olan Liseli Dev-Genç'i kitlelerden kopuk tek yanlı mücadeleyi savunan bir örgüt olarak tanımlıyorlardı. Bu arada kendi tek yanlı örgütlenmelerini yani, yalnız kitleyi örgütleme düşüncesine dayanan, politik örgütlenmelerini unutan anlayışlarını Liseli Dev-Genç'i çamurlama gayretiyle, gizlemeye çalışıyorlardı. Fakat kampanya çalışmaları bizim iradi ve tüm unsurları çalışma içerisine iten kollektif anlayışımızı bu gibi siyasetlere gösterdi.

Genel olarak bütünüyle değerlendirecek olursak; eksik ve zaaflarına rağmen, kampanya faaliyetimiz bizlere bir dinamizim

Page 234: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

kazandırmıştır. Mücadele azmimizi bilemiş, bilincimizi geliştirmiştir. Ve bundan sonra yapılacak olan da gördüğümüz ve ortaya çıkardığımız zaaf ve eksiklikleri kerte kerte aşarak kadrolaşmamızı hızlandırmak, örgütlenmemizi geliştirmek olmalıdır. Bunu başardığımız ölçüde ortaöğrenim gençliğinin birliğini sağlama doğrultusunda adımlar atmış olacağız.

Ortaöğrenim gençliğinin devrimci eyleminin birliğini yaratabilmek sorunu kuşkusuz hayat içerisinde kendini ispatlayan doğru bir devrimci teoride çözüme ulaşır.

Liseli gençliğin yıllardır verdiği devrimci mücadele, kendi hakimiyetini sürdürmeye çalışan Oligarşik diktatörlüğün ve onun eli kanlı resmi ve sivil faşist güçlerinin gözünü korkutmuştur. Bunun sonucudur ki, polis-jandarma-idare işbirliğiyle faşist disiplin yasalarıyla, eli kanlı cinayet şebekeleri saldırılarıyla mücadelemizi sindirmeye, pasifize etmeye çalışmışlardır.

Artık şu bilinmelidir ki Liseli Dev-Genç, soyut bir kurum değildir ve olamazda. Hakkı ve istemi olan demokratik bir eğitim düzenini savunan, liseli gençliğin örgütüdür ve haklının yanındadır. Yıllardır patlamaya hazır bir volkan gibi kaynayan liseli gençlik, Liseli Dev-Genç saflarında kendiliğinden mücadele yapısını aşarak gelişmekte, örgütlenmektedir. Ve sınıf savaşında kendine düşen yeri layıkıyla alacaktır.

Hiçbir güç ortaöğrenim gençliğinin devrimci eyleminin birliğinin sağlanmasını engelleyemeyecektir.

İST. LİSELİ DEV-GENÇ

SB'nin Afganistan'a müdahalesi ve devrimci yöntem

"Burada bugün sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin sosyalizme geçişlerine ilişkin Marksist çevrelerde yayılan bir tartışmaya kısmi de olsa değinmek yararlı olacaktır. Bilindiği gibi sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin bağımsızlıklarını kazanıp, sosyalizme yönelmelerindeki yöntem meselesin de Marksist çevrelerde iki ayrı görüş vardır:

Birinci görüşün temelinde "Herşeyi silahlar belirler" teorisinin ifadesinden başka bir şey olmayan, Nükleer Silahların bütün insanlığı tahrip edecek bir seviyeye ulaştığını bu nedenle sosyalizmin zafere giden savaşçı yolunun milyonlarca insanın ölümünden geçtiğini öne süren "karamsar" bir düşünce yatmaktadır. Bu görüş "barış içinde bir arada yaşamak" "barış içinde kapitalizmle sosyalizmin ideolojik mücadalesi" tezlerinin sömürge ve yarı-sömürge ülkeler için uygulanması olan "kapitalist olmayan yol" teorisini formüle etmektedir.

Page 235: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Kısaca özetlersek, bu görüşe göre, belli bir toplumsal gücü temsil eden işçi sınıfına sahip olmayan Afrika ve Asya'nın sömürge ülkelerinde emperyalizme karşı milli mücadele "devrimci demokratlar" denilen köken itibarıyla emekçi sınıflardan gelme milliyetçi aydın ve subayların yönetiminde yürütülebilir.

(...)İkinci görüş ise, gerek emperyalizme karşı mücadelede gerekse de sosyalizme geçiş de işçi sınıfnın ideolojik, örgütsel ve politik öncülüğünde esas almaktadır. Milli demokratik mücadeleyi, Marksist-Leninist kesintisiz devrim teorisinin bir bölümü olarak kabul etmektedir." (Bütün Yazılar s. 101-102 Devrimci Sol).

Mahir Çayan'dan aldığımız yukarıdaki alıntı, bugün SB'nin revizyonist politikasının özünü ortaya koymaktadır. Afganistan deneyi de bu politikanın iflası olmuştur.

Bilindiği gibi, SB, Afganistan'da ordu ve sivil bir kesime dayanarak geçen yıl "cunta" gerçekleştirmiştir. Görünüşte "sosyalist" vaadler taşımasına rağmen bu yöntemle devrimin gerçekleşmeyeceği, halkın durumunun buna elvermediği, yani ülkede oluşan bir devrimci durum temelinde "devrimin" gerçekleşmediği, bunun bir "tepki" hareketi oluşturacağı ortada olan birşeydi. Nitekim de öyle oldu.

Üst tabaka arasında, burjuva-ordu bürokrasi mekanizmasının bir kısmına dayanarak gerçekleştirilen "ithal sovyet devrim modeli" kendi içinde sızıntı geçirmeye başlamıştır. SB Halk Partisi içinde çeşitli kanatlara dayanarak, iş başındaki hükümetleri birer birer devirme kaderiyle başbaşa kaldı. İlk önce Teraki yönetimi devrilip yerine geçen Hafızullah Amun ise geçtiğimiz günlerde devrildi. SB askerleri de "askeri yardım" bahanesiyle Afganistan'a girdi.

Sorunu bir kaç noktadan ele almak gerekir;Birincisi Afganistan deneyi, SB'nin yukarıda kısaca izah ettiğimiz

revizyonist politikasının gerçek yüzünü ve sonunu ortaya sermiştir. SB'ne göre -ve de yerli SB takipçilerine göre bugün dünyada belirleyici güç- SB ile ABD arasındaki mücadeledir, nükleer silahların varlığıdır, barış içinde birarada yaşamadır vs. Bu politikaya uygun olarak SB, sömürge, yarı-sömürge ülkelerin kurtuluş savaşlarına destek olmayı ikinci plana itmiştir. SB, yaptığı desteği ise, politikasının doğal bir sonucu olarak, temel belirleyici çıkarlarına uygun olarak yapmaktadır. Dünya çapında-yahut bölge çapında- güçler dengesine bağlı olarak, sömürge ülkelerin kurtuluş savaşlarını desteklemekte veya desteklememektedir. Bunun acı deneyleri yaşanmıştır: Seylan 971, Filistin 975, Tel Zaatar vs.

SB, bu politikasına uygun olarak devrimci yöntemi de kendisine göre belirlemiştir. SB'ne göre, kimi yerde, barış içinde sosyalizme geçiş olabilir, kimi yerde, yukarıdan aşağıya, uzun bir halk savaşı süreci geçirilip halk devrim saflarına çekilmeden de "devrimci cuntacıların"

Page 236: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

önderliğinde "devrim" olabilir ve de sosyalizme geçilebilir. Bu görüş, SB'nin -ve de yandaşlarının dünya çapında yaptıkları "SB-ABD çelişmesinin belirleyiciliği" tespitine tamamen uygundur. Oysa dünya çapında, (temel çelişme, emek sermaye çelişmesi olmasına rağmen), bugün için baş çelişme ezilen halklarla emperyalizm arasındaki kavgadır. Belirleyici temel güç ezilen dünya halklarıdır. Sosyalist ülkelerin gücü, nükleer silahların varlığı vs. ondan sonra gelir.

Afganistan deneyi revizyonist, politikanın pratikteki iflasını göstermektedir. İçine düşülen çıkmaz, SB'nin askeri olarak müdahalesine kadar varmıştır.

Sorunu başka açıdan ele alırsak;En genelde, sosyalist bir ülkenin, diğer bir ülkedeki haklı kurtuluş

savaşına silah ve insan gücü olarak destek vermesi, elbette doğrudur ve enternasyonalist bir tavırdır. Ama, Afganistan deneyinde bu durumu göremiyoruz. Belirleyici olarak gelişen, güçlenen ve halk desteğini kazanan bir ulusal kurtuluş savaşına destek değil böylesi bir durumun olmadığı bir zeminde SB, destek göndermiştir. Bu yüzden de SB'nin, Afganistan'a müdahalesini, SB'nin politikasının kaçınılmaz kaderi diye teşhir etmeliyiz, revizyonist devrim modelinin pratikteki iflasını göstermeliyiz. Ama "Sovyet Askerleri Afganistan'daki Emperyalist İşgal Orudusudur" tespiti de yanlıştır. Şöyle ki; Sorunlara yaklaşırken, hiçbir zaman özel bir olayı, genel bir olayın kendisi olarak yorumlamak politikada ters sonuçlar verir. Afganistan bir "parça" olarak ele alırsak,bu "parça" SB'nin geneldeki revizyonist politikasını yansıtmaktadır; ama, "parça"daki şu andaki görünür olan durumu politik içerğinden soyutlayıp salt "olay"ın biçimini alarak yorumlarsak tıpkı Çin, Aydınlık vs. gibi, SB askerlerini, emperyalist bir ülkenin askerlerine benzetiriz. Bu şekilde bir anlayışla, II. Dünya savaşındaki SB askerlerini de "emperyalist" olarak nitelemek zorunda kalırız. Böylesi bir anlayış yanlış olduğundan, dünya çapında, genelde, SB'ni "emperyalist" olarak görmediğimizden, ABD'nin ekmeğine yağ sürme noktasına vararak, SB'nin "emperyalist işgali" olarak yorumlayamayız. Bu anlayış, parçayı bütünün kendisi olarak gören (daha doğrusu parçayı bütünden tamamen ayırıp ayrı bir "bütün" olarak gören) idealist anlayıştır ve bugün Çin, Aydınlık, Tiran vs. tarafından tipik olarak savunulmaktadır. Bugün gerek dünya çapında gerekse Ortadoğu'da ABD, yeni mevziler kazanmak için çeşitli tertipler peşindedir, cuntalar ve karşı-devrimler tezgahlanmaya çalışmaktadır; tavrımız SB'nin revizyonist politikasını eleştirirken, ABD'nin de dümen suyuna girmemektir. Çünkü, dünya çapında bütün ezilen halkların baş düşmanı Emperyalizm (özel olarak ABD emperyalizmi)dir. Tabii ki genel Afganistan halkı için de durum budur. Bu açıdan, politik tavırlar alırken genel durumu gözetmeli, özel durumlardan hareketle genel feda edilmemelidir. Biz, SB'nin revizyonist

Page 237: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

politikasını sonuna kadar eleştirdik, şimdi de eleştiriyoruz. Ama "Sovyet emperyalistlerinin işgali" biçimindeki yorum, ancak ABD'nin çıkarlarını savunacak derecede milliyetçi politikaya sarılmış Çin ve Aydınlık milliyetçilerine ait olabilir.

Sorun burda, mevcut "sosyalist" yönetime karşı mücadele eden Afgan müslüman gerillaları açısından ele alınmalıdır.

Afgan deneyi son derece karışık çelişmeleri ortaya koymaktadır. Siyasi pratik ve teori bize göstermiştir ki, bir olayı tavrı vs. alırken hiçbir zaman tek yanlılığa düşülmemelidir. Afgan müslüman gerillaları açısından durum budur.

Müslüman gerilla hareketi, Afgan özelinde, yönetime karşı halkın bir kesiminin desteklediği bir hareket temelinde ortaya çıkmıştır. Bu hareket, SB'nin revizyonist politikası sonucu, SB'ne ve "sosyalist" cunta yönetimine çevrilmiştir şimdi. Bu hareketi bir "tepki” olarak doğuran ve geliştiren SB'nin tavrı ve uygulamasıdır. Sorunun bir de uluslararası boyutu vardır. Bir hareketi desteklemenin kriteri emperyalizme karşı olup olmamaktır. Halbuki Afgan Müslüman gerilla hareketi, Afgan özelinde SB'ne tepki olarak ve de halk tabanına sahip olması açısından değerlendirilse bile, uluslararası platformda, SB'ne karşı, ABD'nin manevra alanına girmiştir. Böyle olması da kaçınılmazdı. Çünkü Afgan müslüman gerilla hareketi, Marksist önderliğin değil, dinci ideolojinin hakimiyeti altındadır. Dinci ideolojinin önderliği altındaki bir hareket, emperyalizme karşı olduğu müddetçe desteklenebilir. (İran konusundaki tavrımız hatırlanmalıdır.) Afgan müslüman gerilla hareketine, SB karşı bir tepki olarak doğmasına rağmen, önderliğin niteliği, emperyalizme karşı tavır yüzünden "desteklenir" de diyemiyoruz; ve bu anlamda, uluslararası platformda gerici mahiyettedir.

Bir bakıma, SB'nin revizyonist politikasının günahını Afgan müslüman gerillaları çekmektedir.

Emperyalizmin Bunalımı ve İran Olayları

Bilindiği gibi, İran'da bir süre önce Amerikan Büyükelçiliği, Şah'ın İran'a iade edilmesini sağlamak için, Humeyni yanlısı öğrenciler

Page 238: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

tarafından işgal edildi, elçilikteki diplomatlar ve memurlar vb. rehine alındı.

Bu olay dünya çapında gerginliği arttıran, özel olarak İran ve ABD arasında genel olarak da, Amerikan aleyhtarı hareketler yoğunlaştı. SSCB ile ABD arasındaki ilişkiler sertleşti.

Dünya çapındaki gerginliğin bu denli, bir "olay" üzerine artması, aslında, emperyalistlerin içine düştüğü korkunç krizden ötürüdür, emperyalizmin yok edilmesi için, gerek dünya kamuoyunda, gerek sömürge, yarı-sömürge ülkelerdeki halk muhalefetinde, gerekse de anti-emperyalist ilerici rejimlerin olduğu ülkelerde tansiyonun yüksek olduğunu göstermektedir. Emperyalizm, özellikle Amerikan emperyalizmi,kendi yarattığı sorunlar, çelişkiler, bunalımlar içinde cebelleşip duruyor. Öte yandan, ekonomik krizin bir yansıması olarak ortaya çıkan petrol sorunu emperyalist ülkeleri giderek daha fazla etkilemektedir. Bir yandan da dev petrol şirketleri, karlarına kar katmaktadırlar. Bütün sorunların kaynağında, emperyalist tekellerin, azgın kar hırsı yatmaktadır.

Evet emperyalizmin III. Bunalım döneminin bugünkü aşamasında, ekonomik, sosyal, politik kriz had safhadadır. Emperyalist devletler, tekeller, pazarların yetersizliği, nükleer silahlar, sosyalist ülkelerle aralarındaki çelişkiler, sömürge halkların mücadelesi, kendi ülkelerindeki proleterlerin mücadelesi karşısında, giderek uçuruma doğru sürüklenmektedir.

İran olaylarının vesile olduğu, bugünkü durumun gerginliğinin arkasında, emperyalizmin III. Bunalımın giderek derinleşmesi, genel sosyalist ve anti-emperyalist mücadelenin güçlenmesi yatmaktadır.

Özel olarak İran olayları nedir?Soruna yaklaşım ikili olmalıdır: Birincisi: Humeyni'nin Amerikan

aleyhtarı bir hava yaratması, kendi politikasının doğrudan bir ürünümüdür? Yoksa, bir Amerikan komplosunun karşı-devrimci girişim ve örgütlenmenin boşa çıkarılmasımıdır?

Bir soruna dialektik açıdan yaklaşırken bütün yönleri incelemek, politikasını, tavrını ortaya koymak gerekir. Tek yanlı bakış, her zaman, politikada (ve her olayda) yanlış sonuçlara, tahlillere ve hedefin saptırılmasına yol açar. Ìran'daki Amerikan elçiliğinin basılması, kamuoyunda genel olarak, Humeyni'nin bir iradi atraksiyonu, kişisel hareketi vb. yorumlandı. Soruna böyle bakmak tek yanlı bir bakıştır.

İran'daki politik değişiklikten sonra (Şubat Devrimi) Amerika ve özel olarak CIA boş durmamıştır. Gerek İran'da gerekse de İran dışında çeşitli planlar (cunta planları) hazırlamaktadır. Gerçi görünüşte, İran'daki yeni yönetimle de "iyi" ilişkiler kurmaktan "yana" olan Amerika, aslında sinsi planlar peşindedir. Çünkü Amerikan'ın önemli kalelerinden birini kaybetmesini kolay kolay hazmedeceği beklenemez. Amerikan

Page 239: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

devleti ve tekelleri altın yumurtlayan bir tavuklarını kaybetmişlerdir, oluk oluk Amerikan kasalarına akan karların yok olmasını hazmetmek mümkün değildir. Öte yandan, gerek dünya çapında, gerekse Ortadoğu çapında, bir siyasi gücünü, ABD kaybetmiştir. SSCB'ye tampon olan bir askeri gücün yerini doldurmak kolay değildir. Kısaca ABD, dev bir kalesini kaybetmenin verdiği hırçınlıkla, kaybettiğini geri almak sevdasını bırakmamıştır.

İşte İran ile ABD, İran'a ilişkin tertipler peşindedir. Humeyni, bu durumu değerlendirmesini bilerek, ABD'nin

politikasını deşifre etme taktiğini (Şah'ın ABD'ye gitmesini bahane ederek) uygulamıştır. Yani, ABD'nin ülkesini gafil avlamaması için Humeyni iradi davranmış, ülkedeki halkın gücünü Amerika aleyhine seferber etmesini bilmiştir.

Elbette, sorunun ikinci bir yanı da vardır:Humeyni, ülke içinde, gerek komünist gruplara karşı olsun,

gerekse de azınlıklara, ezilen Kürt ulusuna karşı olsun sert ve gerici bir politika izlemekteydi; ve toplumun küçümsenmeyecek bir kesiminin (Azeriler, Kürtler, çeşitli devrimci gruplar) muhalefetine rağmen "kendi" hegemonyasını kuvvetiendirecek bir Anayasa çıkartmıştı. Durum gittikçe sertleşiyordu. Ve bir iki askeri tedbirlerle de çözümlenecek gibi değildi.

İran'la ABD arasındaki gerginliğin artması, Humeyni'yi diğer komünist gruplar, ezilen milliyetler karşısında avantajlı duruma getirmiştir. Humeyni dışındakiler için iki yol kalıyordu: Ya Humeyni'ye karşı mücadeleyi yükseltmek ve ABD'nin ekmeğine yağ sürmek ya da, Humeyni'ye-ABD'ye karşı mücadeleyi desteklemek amacıyla yardımcı olmak (elbette İran'daki gruplar, durumu daha geniş kapsamlı ve çeşitli alternatifler içinde değerlendirme imkanına sahiptirler. Biz burada genel durumdan bahsetmek durumundayız.) Nitekim olayın giderek dünya çapında sertleşmesi sonucu, Tudah, Humeyni'yi desteklediğini açıkladı.

Sorunun Humeyni'ye getirdiği yararlar da bunlardır. Şüphesiz ki, bu politikayla, ülke içindeki sınıfsal mücadeleyi durdurmak, ezilen milliyetlerin taleplerini yok etmek mümkün değildir. Bu açıdan, Humeyni'nin küçük burjuva, dinci-demokrasisi, kendi sınıfsal yapısından kaynaklanan çıkmazdan kurtulamayacağı açıktır.

İran olayları bir başka gerçeği daha göstermek açısından ayrıca incelemeye değerdir.

Emperyalistler arası dünya çapında bir paylaşım savaşının çıkamamasının nedenlerinden biri olarak nükleer silahların bugün vardığı düzeyi, daha önce belirtmiştir. (Bu konuda bakınız Mahir Çayan Kesintisiz 2. 3. ve Devrimci Sol- Bildirge ) İran ile ABD arasındaki gerginlik, emperyalistler arası paylaşım savaşının caydırıcı niteliğinin, ABD'nin İran'a müdahale edememesi, (Çünkü aynı nükleer silahlar

Page 240: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

SSCB'de de vardır) sonucunu açıkça ortaya çıkarmıştır. Nükleer silahların caydırıcılığı, dünya çapında ABD ile SSCB'nin İran olayları nedeniyle karşı karşıya gelmesi durumunda, kendini göstermiştir. Nükleer silahların bugün vardığı düzey, dünya çapında o kadar etkilidir ki, ABD emperyalistleri de Avrupa'daki emperyalist ülkeler arasında bile çelişki giderek daha da derinleşiyor, çünkü; Avrupa emperyalistleri nükleer silahlar bakımından, SSCB'yle olan dengelerini de korumak istemektedirler.

Nükleer silahların dünya çapında sağladığı bu siyasi denge, ABD'nin İran'a çıkarları gerektirmesine rağmen müdahale sonucunu doğurmuştur. Bu yüzden ABD, bunalımının daha da şiddetlenmesiyle hırçınlaşmakta, askeri gücünü artırmakta, kısır döngü içinde dönüp durmaktadır. ABD, Ortadoğu'da silahlı güç bulundurmaktan da (açık işgal) artık rahatlıkla bahsetmektedir. Bu ABD'nin yeni-sömürge ülkelerdeki rejimlerini daha da şiddetlendirmekten başka yolu olmadığını göstermektedir.

Ortadoğu'yu emperyalizm ile ezilen halklar arasındaki mücadelenin daha da kızgınlaşacağı günler beklemektedir. Şüphesiz ki kazanacak taraf, ezilen halklar olacak, emperyalizm tarihin çöplüğüne atılacaktır.

İRAN'A AMERİKA'NIN MÜDAHALE ETMESİ TEHDİDİ, TÜRKİYE'NİN TAVRI VE DEVRİMCİLERİN GÖREVİ

Türkiye, Ecevit hükümeti yönetiminde iken, genellikle ekonomik bunalımlara bir nebze de olsa yardımcı olması açısından -özellikle petrol bulmak için- İran'a ve diğer "İslam" ülkelerine karşı ılımlı bir politika izliyordu. Bugün Demirel hükümetinde aynı tavrı görmek mümkün değildir. Çünkü Demirel, ABD'nin sadık bir uşağı olarak, emperyalizmin İran kalesinin düşmesiyle, daha da sadık olmak, uşaklık yapmak göreviyle karşı karşıyadır. Daha bugünden yeni SENTO kurulacağı bilinmektedir. Türkiye'de bunun için de sadık emperyalist uşaklığı görevini yüklenecektir. Türkiye'nin bu tavrı, ABD'nin İran'a müdahale konusunda da yansımaktadır. Bir müdahale durumunda "üs" olarak kullanılacak ülke Türkiye'dir.

Demirel ve hükümeti, sadık uşaklığını göstermek için "suskunluk" yani evet burayı "üs" olarak kullanabilirsin -içinde-dir. Dahası da var: ABD'nin müdahale etmesinin yaratacağı duruma karşı bile tedbirler almaktadır. Elçilik görevlileri geri çağrılmıştır.

Page 241: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Türkiye, bu tavrıyla, İran olaylarında da görüldüğü gibi, emperyalizmin, Ortadoğu'daki sadık uşaklığını yapan bir kale olduğunu ispat etmektedir.

Devrimciler bu durum karşısında susmamalıdırlar. Türkiye'nin Amerika işbirlikçisi tavrı teşhir edilmeli, devrimcilerin, bütün anti-emperyalist hareketleri destekler tavrı gösterilmelidir. Ama dünya çapında oluşan kamuoyuna karşı, anti-Amerikan hava Türkiye'de estirilememiştir. Bu, Türkiye devrimcilerinin eksik yapısını gösteriyor.

YAŞASIN İRAN-TÜRKİYE HALKLARININ KARDEŞLİĞİ

YAŞASIN EMPERYALİZME KARŞI HALKLARIN KURTULUŞ SAVAŞLARI

KAHROLSUN EMPERYALİZMAMERİKA'NIN TEHDİTLERİ BOŞA ÇIKARTILACAKTIR.

BİR ÇARPITMA ve FAŞİZME KARŞI MÜCADELE

FTKM'LER PARTİNİN YEREL BİR ALT ORGANİZASYONU ve ÇELİKLEŞME YETKİNLEŞME SÜRECİDİR. BUNLARIN GELİŞMESİYLE ORANTILI OLARAK GEREK SİLAHLI MÜCADELENİN GEREKSE PARTİNİN ve KİTLELERİN ÖRGÜTLENMESİ HIZ KAZANARAK YERLEŞİK-YARI YERLEŞİK ve GERİLLA BİRİMLERİNİ YARATARAK PARTİ ORGANLARINI TAMAMLAYACAKTIR: FTKM'LER FONKSİYONLARINI TAMAMLAYIP GÖREVLERİNİ PARTİ HÜCRELERİNE ve KOMİTELERİNE BIRAKMASI OLAYINI TAMAMLAMANIN TEMEL YOLU BU TİP ÖRGÜTLENMELERİN YAYGINLAŞTIRILMASI ve YENİ YENİ GENÇ KADROLARA GÜVENDEN GEÇER. BU DOĞRULTUDA ESKİMİŞ İMTİYAZLI, KENDİ KENDİNİ YENİLEMEYEN, ÖZERK KENDİ BAŞINA BUYRUK KENDİLİĞİNDENCİ DÖNEMİN ALIŞKANLIKLARI OLAN TÜM UNSURLAR HİÇ ÇEKİNMEDEN GERİ PLANA İTİLİP İHTİLALCİ RUHU AYAKTA OLAN GENÇ KADROLARYETKİNLEŞTİRİLMELİ ve EĞİTİLMELİDİR.

Page 242: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Dev-Genç'in önceki sayısında "objektif, subjektif şartlarda değişme ve partileşme süreci" yazımızda ana olarak iki nokta tartışma konusuydu.

- 71'den farklı olarak bugün hayatın her alanında halkı tehdit eden faşist terör ve

- Partileşme sürecinin kendine özgü farklı şartlarda yaşaması ve bu sürecin yaşanan objektif şartlara uygun çalışma tarzını içereceği idi.

Sorun bu kadar açık ve net konulmasına rağmen gerek çeşitli oportünistler gerekse kafalarında inkarcılık, önyargıları olan küçük burjuva ukalaları, bizim "objektif değişmeler" teriminden, kimileri "yeni sömürgeciliğin" değiştiğini çıkarırken, kimileri "tüm şartlar mı değişti", bunlar nedir? gibi akıl almaz tartışmalar sürdürdüler. Evet değişen şartlar açıktır. Bu şartlar ne III. Bunalım dönemi ilişki ve çelişkilerin değişmesi ne de bizim "oportünistçe" değişen şartlar diye THKP-C'yi red etmemizdir. Aksine 71'den farklı olarak gelişen faşist terör ve saldırılar yeni sömürgecilik ilişkilerinin, faşizm (açık-gizli) tahlillerinin kanıtlanmasıdır.

Yeni sömürgeciliğin faşizm politikasını gerçekten anlayamayanlar için ülkedeki geçmişten bu farklı durum ve değişim, hatta dünyanın herhangi bir ülkesinde gelişen, şayet daha önce kafalarında mekanikleşmiş tablo ve şemalara uymuyorsa, şartlar değişiyor diyerek "sağ" ve "sol" sapmaya uğrayarak eski görüşlerini inkar edip yıllar önce mahkum edilmiş revizyonist görüşleri tekrar piyasaya sürmektedirler. Örneğin; Nikaragua, bir İran Devrimi kendi iç dinamizminden soyutlanıp, jeopolitik durum, dinin etkileri psikolojik ve geleneklerden ve tarihsel gelişiminden soyutlanırsa kafalar bir anda karışır. Ve bu durumlar daha önce kafalarda olan mekanik şemalara uymadığı için Türkiye için de yeni devrim anlayışı önerenler, eski görüşlerini red edenler yok değildir.

Aslında bizim objektif ve subjektif farklılıklar değişimizden ne anlaşıldığı apaçık ortadayken bir takım akıllı (!) lar neden uç noktada yorumlar çıkardılar acaba? Bu uç noktalarda yorumları yapanlar bugün sağ-pasifist bir çizgiyi savunmaktadırlar. Ve bu yorumlarının amacının ne olduğu da ortaya çıkmış bulunuyor. "Acaba kendi inkarcılığımıza başkalarını da dahil edebilirmiyiz." Bizce amaç budur.

Partileşme sürecinin 71'den farklı gelişeceğini söyledik. Çünkü farklı şartlarda farklı bir partileşme süreci modeli hayata geçirmek zorundayız. Şayet şartlar 71 öncesinin legal-nispi demokratik ortamı ise. .

- Mücadele demokratik miting, işgal, grev çemberini aşmamışsa,

Page 243: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

- İdeolojik mücadele, halk savaşımı, MDD mi tartışması, daha doğrusu işçi sınıfının Marksist siyasetinin ortaya çıkartılması süreci ise tabiki partileşme süreci de 71 öncesinin modelini hayata geçirmelidir.

Ama bugün bu şartlarda olduğumuzu iddia eden hiçbir THKP'li yoktur.

- Faşist terör tüm çalışma alanlarını sarmıştır. - THKP-C deneyi ve stratejisi vardır. - Eylem sınırları faşist teröre karşı silahlı olmak zorundadır. - Nispi legal şartlar yokolmuştur. - İşte bu yeni farklı şartlar ister istemez partileşme sürecinin yeni

bir perspektifle ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. İşte değişen subjektif durum budur. Tüm bu değişimler yeni-sömürgecilik-faşizm ilişkilerinin farklı şartlarda farklı biçimlenişlerinden başka bir şey değildir. Ama bu değişmelerden strateji farklılıkları çıkartan, halk savaşını reddedenler; yeni-sömürgecilik ilişki ve çelişkilerinin yansıması olarak ortaya çıkar; PASS'nı, muhteva olarak reddedenler çıkmıyor değil. Zaten tüm sapmaların birleştikleri ortak nokta budur. Şöyle bir yüzeysel bakış, "şartlar değişmiş". O halde eski çizgimiz yanlıştır diyerek revizyonizmi ve ekonomizmin bataklığına balıklama dalanlar bolca.

Faşist teröre karşı silahlı mücadele ekipleri, böylesi değişen şartlarda partileşme sürecinin örgütlenmesi ve kadro üretkenliğinin anayolunu teşkil eder ve değişen şartlara uygun olarak da anti-faşist mücadelenin örgütlenmesi ve mücadelenin temel yoludur. Bu durum 71 öncesi yoktur. Yani 71 öncesi olmayan bu denli faşist teröre karşı böylesi bir örgütlenme soyut bir şey olmaktan öteye gitmezdi. Ama bugün durum farklıdır. Faşist teröre karşı mücadelenin temel biçimi örgütlü veya örgütsüz olsun silahlı olmak zorundadır. Ve örgütlenmede bu noktada şekillenmelidir. Faşist teröre karşı silahlı mücadele ekiplerinin silahlı eylemleri gerekse de SDB'lerin bugünkü düzeyi ile eylemleri, genel anlamda politik iktidar alternatifi silahlı mücadele SP'yi içermemektedir.

Silahlı propaganda politik mücadelenin en üst biçimlenişidir ve iktidar alternatifidir. Yani SP'nin fonksiyonu, iktidar alternatifi olmak, iktidar çerçevesinde siyasi sonuçlar yaratmak, vurduğu yerden ses çıkartmak, politik gerçekleri açıklamak vb.dir. Oysa bugünkü eylem düzeyi yerel ve birimsel faşist terörü etkisizleştirmek, caydırmak ve can güvenliği sorununu içermektedir. İktidar alternatifi bir silahlı mücadele ise diğer mücadele biçimleriyle bir bütün olarak tabi-temel, tali-tabi ayrımı yaparak örgütleyen, organizasyonun ismi ne olursa olsun o artık iktidar alternatifi bir partidir. Böylesi bir durum gerçekleştiğinde FTKM ekipleri fonksiyonlarını kaybederek yerlerini parti hücre ve komitelerine terk ederek fonksiyonlarını tamamlamış olurlar.

Page 244: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

FTKME'nin bu niteliğini belirledikten sonra DY'nin direniş komiteleri ve Cephe sorunu ortaya çıkmaktadır. Direniş komiteleri ise partileşme sürecinin (anlattığımız anlamda) bu tür bir organizasyonu değildir. Kendi ifadelerinde de belirttikleri gibi "Direniş komiteleri kitle örgütlenmeleridir" ve onun da ötesinde bugünden iktidar alternatifi halk organlarını yaratmayı ve bu organlarda tüm anti-faşist güçleri birleştirerek "direniş cephesi"(!)ni oluşturmayı hedeflemektedirler. (Partinin cephesini değil, diğer sınıf ve tabakaların birliğini içeren "cephe"den bahsedilmektedir.)

Kitlelerin faşizme karşı örgütlenmesinin ana yolu silahlı örgütlenme biçimleri olmalıdır. Bu kitlelerin ekonomik-demokratik mücadelesinin göz ardı edileceği anlamına gelmez. Tam aksine bugün bu tür mücadeleler dahi silahsız yürümeyecek durumdadır onun için de her çalışma alanında FTKME niteliğindeki örgütlenmelere ihtiyaç vardır. Bu alanlardaki anti-faşist güçlerin birliği ise yer yer anlaşılabilen hedef ve zamanlarda ortak iş örgütlemek için (Geçici aykırı birlikler) oluşturmaktan öteye gidemez. Kitlelerin ekonomik- mesleki örgütlenmeleri ise mesleki örgütler aracılığıyla yürümek zorundadır.

Kısaca Direniş Komiteleri ve Direniş Cephesi olayı, siyasi bir partinin öncelikle kendi cephesini yaratması bu cephenin kitlelerin mücadelesini ileri boyutlara fırlatmasıyla diğer anti-faşist sınıf ve tabakaları ve unsurları ilkeler ve programlar doğrultusunda yukardan aşağı bir tarzda örgütleyerek gelişebilir.

Yani DY'nin yaptığı gibi siyasi bir partiye, kendi cephesine sahip olmadan ondan öte genel anti-faşistleri birleştirecek temel ilke ve programlara sahip olmadan ve bunları yukarıdan aşağıya örgütlemeden "cephe", "birlik" gibi tüm değişler bir laf olmaktan öteye gitmez. Hayatta hergeçen gün bunu kanıtlamaktadır.

Tekrar da olsa çok akıllı(!)ların kafasına sokmak için yinelemek gerek: FKTME geniş kitle örgütlemeleri ve cephe değildir. Partileşme sürecinde kadro üretiminin ve faşizm karşı ana biçimidir. FTKME "kitleleri" yere tüm sorunlarına ilişkin örgütlemeler yaratırlar.

FTKME'ler partinin yerel bir alt organizasyonu ve çelikleşme, yetkinleşme sürecidir. Bunların gelişmesiyle orantılı olarak gerek silahlı mücadelenin gerekse partinin ve kitlelerin örgütlenmesi hız kazanarak yerleşik-yarı yerleşik ve gerilla birimlerini yaratarak parti organlarını tamamlayacaktır.

FTKME'ler fonksiyonlarını tamamlayıp görevlerini parti hücrelerine ve komitelerine bırakması olayını tamanlamanın temel yolu bu tip örgütlenmelerin yaygınlaştırılması ve yeni yeni genç kadrolara güvenden geçer. Bu doğrultuda eskimiş imtiyazlı, kendi kendini yenilemeyen, özerk, kendi başına buyruk kendiliğindenci dönemin

Page 245: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

alışkanlıkları olan tüm unsurlar hiç çekinmeden geri plana itilip ithilalci ruhu ayakta olan genç kadrolar yetkinleştirilmeli ve eğitilmelidir.

Yeni baskı şartlarına karşı mücadele etmenin ve örgütlenmemizi sağlamlaştırma yolu kendiliğindendi dönemin tüm legal imtiyazlı-sıkıntılı durumları olan insanları örgütlenmenin kilit noktalarından süratle uzaklaştırmalıyız. Aksi halde baskı şartları geliştikçe bu tür insanlar ilke, devrimci ahlak vs. hiç bir şey tanımadan her an hareketi arkadan hançerleyebilirler. Örnekler de yok değildir.

Faşizme karşı mücadele, gerçek komünist çelişleşmiş kadrolara sahip olmadan davaya -harekete bağlılık olmadan yürütülemez. bunun için de saflarımızda, hareketin gelişmesini engelleyen disiplin yerine liberalizmi, ahpap çavuşluğu, özerk eğilim dayatmalarına müsamaha etmemeliyiz. Başarımız ve başarısızlığımız hareketin tüm örgütlenmelerini bu zaaflardan arındırarak sıhhatli bir ideolojik mücadele ve eleştiri-özeleştiriyi hakim kılarak, komploculuktan, hizipçilikten uzak örgüt içi demokrasiyi yerleştirmeliyiz. Her türlü komployu ve hainliği yıkacak deşifre edecek olanda bu tür örgüt için demokrasidir. Komplocu ve hizipçilerin korktukları tek şey proleter eleştiri-öz eleştiri ve demokrasi. Onlar demokrasi yerine kapalı kapılar ardında ahpap çavuşluğu, fiskosu, eleştiri- öz eleştiri yerine, dedikodu ve ihbarı seçer

TEMEL ÇELİŞME, BAŞ ÇELİŞME VE KESİNTİSİZ DEVRİM (I)

KAPİTALİZMİN EMPERYALİZM AŞAMASINA DÖNÜŞMESİYLE BİRLİKTE BİR DİZİ YENİ ÇELİŞME DE ORTAYA ÇIKTI. EMPERYALİZM, KAPİTALİZMİN HENÜZ GELİŞTİĞİ VEYA KAPİTALİZM ÖNCESİ DÖNEMDE OLAN GERİ ÜLKELERE MÜDAHALE ETTİ. BÖYLECE O ÜLKELERİN TOPLUMSAL SÜREÇLERİNDE, DEĞİŞİMLER MEYDANA GELDİ. ZATEN, YUKARIDA AÇIKLADIĞIMIZ TARİHSEL AŞAMALARI, HER TOPLUMA UYGULAMAK İMKANSIZDIR VE BU S0N DERECE MEKANİK BİR YÖNTEM OLUR. GÜNÜMÜZ EMPERYALİZM ÇAĞINDA, SÖMÜRGE YARISÖMÜRGE ÜLKELER BİR YIĞIN KARMAŞIK ÇELİŞKİLER İÇİNDEDİRLER. BU ÇELİŞKİLERİ, BURJUVA DEMOKRATİK DEVRİMİNİ YAPMIŞ ÜLKELERİN ÇELİŞKİLERİNİ ÇÖZÜMLER MİSALİ ÇÖZÜMLEMEYE TABİ TUTMAK SON DERECE YANLIŞ OLUR.

Page 246: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

TEMEL ÇELİME VE BAŞ ÇELİŞMENİN ÖNEMİ

Temel çelişme ve baş çelişme sorununu "Kürdistan ve Türkiye'de Kürt Sorunu" yazısında-kısa da olsa- açıkladıktan sonra, bir tartışma zemini doğdu. Bu yüzden, konyu daha da detaylandırmak- tartışmak yararlı olacaktır.

Bilindiği gibi temel çelişme- baş çelişmeyi tesbit etmek, devrimin niteliğini, belli bir aşamadaki devrimci görevleri tesbit etmekle doğrudan ilişkilidir. Kısacası devrimin siyasal stratejisini, stratejik evrelerini tesbit etmek temel çelişme - baş çelişme tesbitinin doğru özümlenmesine dayanır. Bu yüzden, temel- baş çelişme tesbiti son derece önem kazanmaktadır. Zira, devrimcilerin, oportünist ve revizyonistlerden ayırna, kıstaslardana biri de temel- baş çelişme tesbitidir. Türkiye'de bir çok siyasi yoğnuluk teme-baş çelişme tesbitini farklı farklı yapmaktadır. Bunları kabaca şöyle ayırabiliriz.

Revizyonist politika savunanlar -ve onlara yakın siyasetler- Türkiye'nin kapitalis bir ülke olduğundan ötürü, temel çelişkinin burjuvazi-Proleterya arasında olduğunun söylerler. Tabii ki, temel çelişkiyi bu şekilde tesbit ettikten sona, farklılıklarda da ortaya koyanlar vardır. Örneğin TİP temel çelişkinin burjuvazi-proleterya tesbitinden hareketle, sosyalist devrimi savunması. Kimileri de temel çelişki, burjuvazi - proleterya arasındadır, ama baş çelişki emperyalizm ile halk arasındadır demektedir.

Oportünist kamp ise, kabaca, birçok temel çelişme tesbiti yapmakta baş çelişki olarak da Türkiye'de feodalizmi tesbit etmektedirler.

Temel-baş çelişme konusu çok bulandırıldığından, önce, Mao Zedung'un görüşlerini burada tekrarlamak gerekmektedir. Çünkü, Marks-Engels- Lenin'de, öz olarak toplumsal olayların diyalektik çözümlemesinde temel-baş çelişmeyi tesbit etmek yöntemi uygulandığı halde açık olarak, Temel-baş çelişme kavramları geçmemektedir. Temel-baş çelişme kavramları geçmemektedir. Temel-baş çelişme kavramlarını ortaya atan ve hayata uygulayan ilk defa Mao Zedung olmuştur. Sanırız, bugün, temel-baş çelişme konusu tartışılıyorsa, - bu yüzden- Mao Zedung'un görüşlerine sadık kalmak, onu doğru yorumlamak gerekir. Aksi taktirde, Sovyet Revizyonist teorisiyenlerinin yaptığı, Mao Zedung görüşlerinin "idealist" deyip bir kenara atmaktan başka çıkar yol yoktur.

MAO ZEDUNG'DA TEMEL ÇELİŞME- BAŞ ÇELİŞME

Page 247: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Önce, Mao'nun temel çelişmeyi nasıl izah ettiğini görelim:"Bir şeyin gelişme sürecindeki temel çelişki ile bu temel çelişkinin

belirlediği sürecin niteliği, süreç tamamlanmadan ortadan kalkmaz." (Teori ve Pratik 8. baskı, s. 44)

Temel çelişkinin Mao Zedung tarafından bu şekilde tanımlanması, önemli iki noktayı içermektedir.

1. Temel çelişkl bir şeyin gelişme sürecinin bütününde vardı ve süreci belirler.

2. Süreç tamamlanmadan temel çelişki ortadan kalmaz. Bu iki nokta, birbirine sıkısıkya bağlıdır, ve birinin eksik veya yanlış kavranılması temele çelişkini şu veya bu şekilde eksik-yanlış yorumlanmasına yol açar.

Mao Zedung, temel çelişki tanımlamasına uygun olarak Çin toplumunun temel çelişmesini çözümlemiştir.

"İki büyük şeyin gelişme sürecinde, birçok çelişki vardır. Örneğin, Çin'in burjuva demokratik devrimi sürecinde (abç), Çin toplumundaki ezilmiş sınıflar ile emperyalizm arasında, büyük halk kitleleri ile feodalizm arasında, proleterya ile burjuvazi arasında (abç) köylüler ve kent-burjuvazisi ile büyük burjuvazi arasında çeşitli gerici bölümler arasında çelişkiler vardı ve durum pek karışıktı. " (a. g. e. s. 41)

Mao burada, Çin toplumundaki çelişmeleri sıralamaktadır. Burada vurgulamak istediğmi iki şey var: biri, burjuva demokratik devrimini bir süreç olarak nitelemesi, ikicisi, proleterya ve burjuvazi arasındaki çelişmeyi temel çelişme olarak nitelememesi.

Mao'ya göre Çin toplumunun temel çelişmesi, emperyalizm ve feodalizm ile Çin halkı arasındadır. Çünkü Çin toplumunun gelişme sürecini belirleyen işte bu temel çelişmedir.

"Bütün sürecin temel çelişkisinin doğasında, yani sürecin anti-feodal, anti-emperyalist demokratik devrimci doğasında (bunun karşıtı, yarı-sömürge, yarı-feodal doğadır)..." (age. S.45) (1)

"Mao Zedung un sözleri son derece açıktır. Sanırız yorumlamaya dahi gerek yoktur. Ama Türkiye de Temel çelişki konusu o denli karışık hale getirilmişir ki temel çelişki tesbitini yapmak için Mao'nun söylediklerini, temel çelişki konusundaki özü iyi kavramak gerekiyor.

Mao'ya göre, bir şeyin gelişme sürecin belirleyen bir temel çelişki vardı, ve temel çelişki de ancak o süreç boyunca aynı kalabilir. Sürecin niteliğinde bir değişme (yani devrim) olusa, temel çelişmede değişir. Bu çerçevde Çin topulmunun çelişmelerini çıkaran Mao, Çin'in burjuva demokratik devrim sürecinde olmasından ötürü bu süreci belirleyen temel çelşmeyi, emperyaliz ve feodalizm ile halk arasında tesbit etmiştir. (2)

Page 248: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Mao Zedung temel çelişmeye bağlı olarak ayrıca bir de baş çelişme tanımı getirmektedir.

Baş çelişme konusunda genel olarak şu yanlış vardır. Baş çelişme temel çelişmeden teorik olarak ayrı görünmemekle beraber aslında işin tatışmasına girildiğinde 'işte o temel çelişme, işte bu da, baş çelişme; o senin dediğin aslında temel çelişmedir' vs. gibi temel baş çelişme birbirlerinden apayrı şeylermiş gibi ele alınmaktadır. bu son derece yanlış bir eğilimdir.

Mao Zedung teori ve pratik adlı çevirisi yapılan kitaptaki "çelişki üzerine" makalesinde, temel çelişki sorununa açıklık getirirken -dikkat edilirse- temel çelişkinin belirli aşamalarında yoğunluk kazanmasından bahseder.

"Yalnız, bir şeyin uzun gelişme sürecindeki her aşamasının koşulları, bir aşamadan farklı olur. Bunun nedeni, birşeyin ya da bir niteliğin gelişmesindeki temel çelişkinin niteliği değişmemekle birlikte, uzun gelişme sürecinin çeşitli aşamalarında, bu temel çelişkinin artan bir yoğunluk kazanmasıdır. (abç). Bundan başka, temel çelişkini belirlediği ya da etkilediği büyüklü küçüklü çelişkilerden bazıları geçici olarak ya da kısmen çözümlenir, ya da hafifler, bazıları da yenilenir. (a. g. e. s. 44)

Mao Zendug'un bu gözlemi konumuz açısından son derece önemlidir. Tekrar edersek temel çelişki, bir şeyin gelişme sürecinin belirli aşamalarında yoğunluk kazanır. Temel çelişkinin belirlediği yeni çelişkiler ortaya çıkar veya çözümlenir.

Mao, bu gözleme uygun olarak Çin toplumundaki gelişmeleri de tahlil etmektedir:

Bütün sürecin temel çelişkisinin doğasında bir değişiklik olmamakla birlikte yirmi yıllık bir dönemde süreç, bir kaç gelişme aşamasından geçmiştir. Bu yirmi yıl içinde, 1911 devriminin başarısızlığı, Kuzeyli savaş ağaları rejiminin kurulması ile ulusal birlik cephesinin kurulması, 1924-27 devrimi, ulusal birlik cephesinin dağılması ve burjuvazinin karşı-devrimin kampına geçişi, yeni savaş ağaları arasındaki savaş, tarımsal devrimi savaşı ikinci ulusal birlik cephesinin kurulması ve Japonlara karşı direneme savaşı gibi bir çok büyük olaylar geçmiştir. Bu aşamalar, şu belirli koşulları taşır: Bazı çelişkilerin şiddetlenmesi (Tarımsal devrim savaşı ve doğu kuzeydoğu eyaletinin Japonlar tarafından işgali gibi). diğer çelişkilerin kısmen yada geçici olarak çözümlenmesi (kuzeyli savaş ağaları kliğinin temizlenmesi ve toprak ağalarının topraklarının zor alımı gibi); başka çelişkilerin ortaya çıkışı (yeni savaş ağaları arasındaki savaşımı ve güneydeki devrimci üslerin kaybından sonra toprak ağalarının topraklarını geri almaları gibi). (a. g. e. s. 45-46) (abç)

Page 249: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Bu uzun alıntıyı almamızın nedeni bir şeye dikkati çekmektir. Mao, temel çelişkinin belirli aşamalarda şiddetlendiğinde, bazılarının kısmen ya da geçici olarak çözümlenmesinden ve yeni çelişkilerin ortaya çıkmasından söz etmektedir. Mao, bir başka yerde, burada temel çelişkinin şiddetlenmesi olarak gösterdiği aşamaları, baş çelişkiye örnek olarak vermektedir. Yani temel çelişkinin şiddetlendiği aşamadaki çelişkiye aynı zamanda da baş çelişki demektir.

"Emperyalizm böyle bir ülkeye savaş açtığı zaman bir avuç hain dışındaki bütün sınıflar, emperyalizme karşı ulusal bir savaş vermek için geçici bir süre birleşirler. Bu gibi zamanlarda emperyalizm ile bu ülke arasındaki çelişki, baş çelişki olur. Çin'de 1840 Afyon savaşı, 1894 Çin-Japon Savaşı, 1900 Yi Ho Tuan Savaşı ve bugün Çin-Japon Savaşında durum budur." (abç)

Ama başka bir durumda çelişkileri konum değiştirir (. . .) Bu gibi zamanlarda, genelikle, halk kitleleri emperyalizm ile feodal sınıflar kurduğu iittifaka karşı baskaldırarak iç savsaşa girişir. Emperyalistler ise doğrudan doğruya harekete geçmeksizin, halkın sömürülmesi ve ezilmesi için, bu ülkelerin gericilerine dolaylı yardım yollarının benimserler. Böylece iç çelişki iyice şiddetlenir. Çin'deki 1911 devrim savaşı, 1924- 1927 devrim savaşı ve 1927'den beri süren tarımsal devrim savaşında durum budur". (a. g. e. s, 52-53)

Mao Zedung'un aynı aşamayı, örneğin Çin-Japon Savaşına, 1. ve 2. tarımsal devrim savaşının hem temel çelişkinin o aşamada şiddetlenmesi olarak değerlendirmesi, hem de aynı aşamadaki çelişmeyi (temel çelişmenin şiddetlenmiş hali) baş çelişme olarak nitelenmesi tesadüf değildir. Çünkü Mao'ya göre, baş çelişme, belirli bir sürecin aşamasına damgasının vurur, yani temel çelişmenin o aşamadık şiddetlenmiş halidir.

("Öz" olarak söylüyaruz, çünkü temel çelişmeden kaynaklanna, yani ortaya çıkan ikinci bir çelişmede baş çelişme olabilir.)

"Karmaşık bir şeyin gelişme sürecinde birçok çelişki vardır; bunlardan birinin varlığı yada gelişmesi öteki çelişkilerin varlığını ve gelişmesini belirler ya da bunlar üzerinde etkili olur ki bu baş çelişmedir." (Age. S.54)

Görüldüğü gibi Mao'da baş çelişki bir şeyin gelişme sürecindeki her aşamada baş rolü aynayan çelişkidir. Baş çelişki gelişme sürecinin bir aşamasına denk düşüyorsa, temel çelişkiden ayrı olması düşünülemez; tersine baş çelişki ile temel çelişki birbirine sıkı sıkıya bağlıdır, bağ çelişi, temel çelişkinin belli bir aşamadaki durumudur. (Veya temel çelişkiden doğan bir çelişkidir) Baş çelişki tesbiti, bir şeylin gelişme sürecindeki temel çelmişkinin belirlenmesinin yanında, o sürecin her aşamasının kendi içindeki ilişkilerini ve süreçle (yani temel çelişmeyle) olan ilişkilerini, karşılıklı etkilenmelerini ortaya çıkarmaya

Page 250: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

yarar. Eğer bu yapılmazsı, doğru siyasi tesbitler yapmak olanaksız olurdu.

"Çelişkilerin özgünlüğünü tam olarak açıklamak, şeylerin gelişme sürecindeki iç bağlarını, yani şeylerin gelişme sürecinin niteliğini ortaya çıkarmak için, süreçteki çelişkilerin her aşamanın özelliğini aydınlatmamız gerekir, aksi halde sürecin niteliğini açıklamak olanaksızlaşır. “

"Bir şeyin bütün gelişme sürecineki karşıtların hareketinde, yalnızca iç bağların özel görünüşylerini ve çeşitli aşamalarındaki koşulları değil gelişme sürecindeki her aşamanın özelliklerini de özenle gözetlemeliyiz. "

Eğer toplumsal olaylara, içinde yaşadığımz genel sürece ve onnu çeşitli aşamalarına, bu şekilde diyalektik olarak bakmazsak tek yanlılığa sekterliğe, dogmacılığa subjektivzme saplanmak içten bile değildir. Temel çelişki tesbitinin yanında, içinde bulunduğumuz aşamayı, onun özelliklerini ve baş çelişkisini de kavramalıyız.

Mao Zedug da temel ve baş çelişki öz olarak budur. Önemli olan bu şekildeki bir diyalektik yöntemle Türkiye'deki çelişkileri de çözümlemektir.

ÜRETİM GÜÇLERİYLE ÜRETİM İLİŞKİLERİ BİÇİMİ ARASINDAKİ ÇELİŞME BÜTÜN TOPLUMLARIN ÇELİŞMESİDİR;

Marksizm toplum hayatının ve toplumsal değişimlerin temelinin üretim yani toplumun yaşamları için maddi servetlerin sağlanması, olduğunu söyler. Üretim durağan birşey değildir, durmadan ilerler ve gelişir. Üretimin ilerlemesi ve gelişmesi insan iradesinden bağımsızdır. Üretimi gerçekleştirmek için -üretim güçlerine insan gücü, üretim araçları- ihtiyaç vardır. İnsanlar, üretim süreci içinde, üretim güçleri karşısında belirli ilişkilere -mülkiyet ilişkileri- girerler ki bu toplumun üretim ilişkilerini oluşturur. İnsanların şu veya bu üretim ilişkilerini seçmesi mümkün değildir. İradesi dışındadır. İşte, bütün toplumların tarihi, üretim güçleriyle, üretim ilişkileri biçimi arasındaki temel çelişmeyi içerir.

Temel çelişmenin, bir şeyin gelişme sürecini belirleşmesi, ve süreç tamamlanmadan ortadan kalkması işte budur. Bir şeyin gelişme süreci, aynı zamanda da belli bir üretim tarzıdır.

Üretim güçleri ile üretim güçleri karşısında olan belli üretim ilişkileri arasındaki çelişme her toplumun temel çelişmesidir. Üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki çelişki her zaman iki temel sınıfın çelişkisi biçiminde yansır. Köleci toplumun temel çelimesi, köle sahipleri ile köleler arasındaydı; yani köle sahibi ile köle arasındaki

Page 251: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

üretim ilişkisi biçimi, üretim güçlerini -belli bir dönem, ileriye götüren ve sonra da önünde engel olan- temel ilişkiydi. Kapitalist toplumdan önceki tarih- öncesi üretim biçimlerinde tarihi ileriy götürecek olan güç-sınıf, yine bir sömürücü sınıftı. Bu açıdan köle sahibi- köle arasındaki temel çelişme bir başka sömürücü sınıfın hakimiyetini sağlamasıyla çözümlenir. Aynı şekilde, feodal toplumlarda da, toprak ağaları-feodaller-senyörler ile serfler yarı-özgür köylüler arasındaki çelişki toplumun temel çelişmesidir. Yani üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki çelişme, bu şekilde yansır. Feodallerin son dönemlerinde, burjuvazi tarih sahnesine çıkarak, bütün ezilen sınıfları da peşine katarak, bu temel çelişmeyi kendi lehine çözümler. (3)

Kapitalist toplumda ise temel çelişme, yani üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki çelişmenin sınıfsal plana yansıması, burjuvazi ile proletarya arasındadır. Burjuvat Demokratik Devrimini yapmış bütün ülkelerin temel çelişmesi (yani sosyalist devrim görevi) budur. (4)

Kapitalizmin emperyalizm aşamasına dönüşmesiyle birlikte bir dizin yeni çelişme de ortaya çıktı. Emperyalizm, kapitalizmin henüz geliştiği veya kapitalizm öncesi dönemde olan geri ülkeleri müdahale etti. Böylece o ülklerin toplumsal süreçlerinde, değişimler meydana geldi. Zaten, yukarıda açıkladığımız tarihsel aşamaları her topluma uygulamak imkansızdır ve bu son derece mekanik bir yöntem olur. Günümüz emperyalizm çağında, sömürge yarı-sömürge ülkeler bir yığın karmaşık çelişkiler içindedirler. Bu çelişkileri burjuva demokratik devrimini yapmış ülkelerin çelişkilerini çözümler misali çözümlemeye tabi tutmak son derece yanlış olur.

Üretim güçleriyle üretim ilişkileri arasındaki temel çalişmeyi tesbit etmek, bu durumdan ötürü, sömürge-yarısömürge ülkelerle karmaşık bir hal almıştır. Ama bütün toplumların hareket ettiricisi olan, üretim güçleri ile üretim ilişkileri biçimi arasındaki temel çelişmenin, yarı-sömürge, sömürge ülkeler için geçerli olmadığını savunmak son derece saçma olur ve idealist tarih anlayışına varır. Üretim düzeninin ve tarihin diyalektiği her toplum için geçerlidir. "Bir yandan belli bir tarihi anda mevcut üretim ilişkilerinin, üretici güçlere uygun düşmesi, onları kamçılaması, geliştirmesi, öte yandan başka bir tarihi anda aynı üretici güçlere ter düşmesi, gelişmesini frenlemesi, işte bu üretim düzeninin diyalektiği budur (Mahir Çayan D. Sol Bütün Yazılar, s. 290)

Bu diyalektik, sömürge, yarı-sömürge ülkeler için de geçerlidir. Önemli olan, bu ülkelerdik temel çelişkiyi, üretim düzeninin diyalektiğine göre bulmlaktadır. Sömürge, yarı-sömürge ülkelerin diyalektiğini kavramadan, mekanik bir anlayışla "madem kapitalist toplum vardı, o halde temel çelişme burjuvazi ile proleterya arasındadır" demek, mekanik ve idealist bir anlayıştan başka birşey değildir. Eskiden -ve

Page 252: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

bugünde- TİP bu anlayışın tipik temsilciysiydi. Bugün daha yenileri de var.

Toplumun diyalektiğini kavrayamayanlar neden, temel-baş çelişme kavramlarını aldıkları Mao'nun sözlerine bakmıyorlar ve neden Çin'in temel-baş çelişmelerinin incelemiyorlar?

İş bu noktaya gelince Mao falan filan önemli değildir, onlar için... Çin'de kendi iç dinamiğiyle gelişen -cılız da olsa- bir kapitalizm vardır, burjuvazi li praleterya arasında çelişmede vardır. Ama Mao, temel çelişme olarak, proletarya, burjuvazi çelişmesinden bahsetmiyor. Neden. Acaba üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki temel çelişki kavramını inkar mı ediyor; yoksa üretim güçleri ile üretim ilişkileri biçimi arasındaki çelişkinin -Çin şartlarında- doğru çözümlemesini mi yapıyor?

(1) Mao, burjuva demoratik devrim (yani yeni demokratik devrimin) gelişmesi ve demokratik halk diktatörlüğünün kurulması dönemi bir süreç olarak netleşmesidir. Elbetteki belirli bir süreç ve süreci etkileyen, tek bir temel çelişki vardır. O'da yeni demokratik devrim sürecini karakterize eden, emperyalizm ve feodalizm ile halk arasındaki temel çelişmedir. Süreci, burjuvazi-proleterya temel çelişkisinin belirlediği bir süreç olarak yorumlamak, ve sosyalist devrime (ki M. Çayan'ın tanımladığı bir devrim nasıl olacaktır? Çünkü ikitidarda zaten yönlendirici, öncü olarak proleterya vardır.) kadar uzatmak mümkün değildir. Bu hedefleri, fonksiyonları ve sınıf katılımları ile farklı iki süreci bir zincirin iki halkası gibi görmek değil demokratik halk devrimini inkar etmek, yok saymak demektir. Bu günkü yeni demokratik devrim sürecinde, temel çelişmeyi burjuva-proleter çelişmesi olarak görmek, demokratik halk devrimini inkar etemk ve sosyalist devrimi savunmaktan başka bir şey değildir. (II. bölümde sonucu daha da detaylandırılacaktır.)

(2) Oportünist gruplar, Mao'nun emperyalizm, feodalizm ile halk arasındaki temel çelişki tesbitinden yanlış bir sonuç çıkarmaktadırlar. Onlara göre "madem emperyalizm ve feodalizm ile halk arasında temel çelişme tesbiti yapılıyor, o halde iki tane temel çelişme vardır". İlk bakışta mantıki gelen bu tesbit son derece yanlıştır ve temel çelişmenin niteliğinin tahrif etmektedir. Emperylaizm ve feodalizm aynı sürecin çelişmesidir. Yani sürece damgasını vuran ve demokratik halk devrimi ile çözümlenecek olan çelişmedir. Biri başka bir sürecin, diğeri başka bir sürecin çelişmesi de değildir. İki temel çelişme tesbiti yapmak özünde iki temel süreç tesbit etmekle aynı anlama gelir. Bu ise, son derece saçmadır. Bu çerçeveden soruna bakıldığında anlaşılacaktır ki, ilk bakışta matematiksel olarak "iki" çelişme görüleceği halde, aslında belirli bir süreç söz konusu olduğundan, o süreci belirleyen bir temel

Page 253: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

çelişme vardır. Çünkü bu süreçte iki temel çelişmenin olması mümkün değildir.!

(3) Binlerce sayfalık yazılarıyla sanırsınız Marksizmi-Leninizmi "yutmuş" oportünist yazarlara (örneğin HK yazarına) göre ise feodal toplumun temel çelişmesi daha başkadır. Marksizmi Leninizmi (sözkonusu aşağıya alacağımız alıntı zamanında, Mao Zedung düşüncesini) savunan yazarın "tahlilini" ilginç bir örnek olarak vermek için aşağıya aktarıyoruz: "Feodal toplumun temel çelişmesini, işte bu kapitalizmin gelişen üretim güçleriyle, bu gelişime ayak bağı olan feodal üretim ilişkileri arasındaki çelişme meydana getirir". (Halkın Kurtuluşu Yayınları, U. D. H. Devrimi, 5. 92) Feodal toplumun üretim güçleriyle üretim ilişkileri arasındaki temel çelişmesi sınıfsal plana senyör-feodal ağa ile köylü-serf biçiminde yaşar. Burjuvazi, üretim güçlerini geliştirecek ve ilerletecek bir sınıf olarak sahneye çıkar ve bu temel çelişmeyi çözümler; ama feodal toplumda temel çelişme hiç bir zaman, burjuvazi ile feodaller arasında olamaz. Çünkü bu ilişki, öncelikle bir üretim ilişkisi değildir.

Daha ne diyelim? Halkın Kurtuluşu'nun tarihi nasıl anladığı, bugüne kadar ki özeleştiri kaderinden bellidir.

(4) Mao Zedung, yazılarında, burjuva demokratik devrimini yapmış ülkelerdeki temel çelişkiye aynı zamanda da baş çelişiki demektedir. Aynı şekilde G. Politzer'de bu tanımlamayı kullanmaktadır. Bu son derece doğal ve doğru bir yaklaşımdır. Bir toplumun temel çelişmesinden kaynakalanan veya temel çelişmenin şiddetlenmiş bir ilkesi olarak, belli bir aşamaya denk düşen ve o aşamayı belirleyen baş çelişki yoksa, temel çelişme aynı zamanda da o toplumun baş çelişmesidir. Bu durumdan, "baş çelişme, temel çelişme aynı şeydir" sonucu çıkarmak saçma bir şey olur. G. Politzer "Felsefenin Temel İlkeleri"nde temel çelişme konusunu ayrı bir başlık altında incelememiş, sadece baş çelişmeyi incelemiştir.

FİLİSTİN HALK KURTULUŞ CEPHESİ'YLE RÖPORTAJ

"FİLİSTİN SORUNUNUN GERÇEK ÇÖZÜMÜ, FAŞİST İSRAİL DEVLETİNİN YIKILARAK BAĞIMSIZ, DEMOKRATİK FİLİSTİN DEVLETİNİN İNŞA EDİLMESİNE BAĞLIDIR"

Page 254: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Bugün Filistin sorununu çözme yönünde Filistin Direnme Örgütleri arasında iki ayrı siyasi perspektif netleşmiş bulunmaktadır. Bu durum Filistin Direnme Örgütlerinin iki ayrı cephede yer almasının objektif koşullarını yansıtıdır. Bunlardan birincisi bugün için Filistin halkının yasal temsilcisi olarak tanınan FKÖ (1)nın siyasi çizgisidir. Bu siyasi çizgiye göre; B.M'lerden 1967 Kasımında çıkan 242 sayılı yasanın öngürdüğü plan, esas olarak FKÖ'nün barışçıl-diplamatik yolları kullanarak başarı sağlamasıyla uygulanacak ve bu uygulama sonucunda Batı-Şeria-Gazze bölgelerinde FKÖ’nün yönetiminde bağımsız (2) Filistin Devleti kurulacaktır. Dolayısıyla bu tez Ortadoğu'da faşist İsrail Devletinin varlığını tanımayı da içine almaktadır. FKÖ’nün Filistin sorununda kendi siyasi perspektifini kabul ettirebilmek amacı ile ülke-rejim ayrımı yapmadan diplomatik ilişkilerini geliştirme çabaları sınıfsal yöneticiliğine uygun -küçük burjuva yöneticiliğine uygun- faydacı, ilkesiz anlayışını özellikle son aylarda açık olarak gözler önüne seriyor.

İkinci cephenin -RED cephesinin- (3) siyasi önderliğini yapan FHKC'si ise Filistin sorununun çözümünün uzun süreli halkın kurtuluş savaşı sonunda İsrail Devletinin yıkılmasına bağlamakla FKÖ’nün savunduğu tezlerden temelden ayrılmaktadır. Gerçekten bağımsız, demokratik Filistin Devleti-Filistinli Arapların ve yahudilerin birlikte yaşıyacağı devlet- 242 sayılı yasanın öngürdüğü plana göre barışzıl diplomatik yollardan değilde uzun sürecek silahlı halk savaşı sonucunda İsrail Devletinin çökmesiyle kurulacağı tesbitini savunan Marksist ilkelerin kılavuzluğundaki FHKC'nin gerek Filistin halkı içinde, gerekse Arap dünyasanda etki ve gücü giderek artıyor.

Filistin sorununun çözümündeki bu farklılık iki politik çizginin savunucusu Filistin Direniş Örgütleri ve buna göre cepheleşmeleri hakkında genel-kısa bir bilgi verdikten sonra Ortadoğu'da ve Türkiye'de yaşanılan olayları doğru değerlendirmede faydalı olacağı düşüncesiyle belli konular üzerine (FHKC)nin bir yetkilisi ile yurtdışında yapılan röpörtajı yayınlıyoruz.

SORU: 1Türkiye Halkları Filistin halkının haklı mücadelesini genellikle

bilinçsizde olsa yıllardır sempatiyle karşılayarak izlemektedirler. Geçtiğimiz Temmuz ayında Ankara'daki Mısır Konsolosluğunun "Devrimin Kartalları" isimli Filistin Direniş Örgütünce basılması, işgal edilmesi ve bu durum karşısında FKÖ'nün Türkiye'de hemen büro açmasını kabul edilmesi, bir biri ardına gelen olaylar dizisidir. "Devrimin Kartalları" örgütünün Suriye yanlısı Filistin Direniş Örgütü El-Saika'nın bir kolu olduğu ve El-Saika'nında FKÖ içinde yer aldığı bilindiğine göre Ankara Mısır Konsolosluğu baskınının peşinden FKÖ'nün "başarılı"

Page 255: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

arabuluculuğu sonucu Türkiye'de büro açmasının Ecevit hükümetince kabul edilmesi Türkiye kamuoyunda tartışmalara yol açtı ve bu tip olayları FKÖ'nün diplomatik girişimlerine dayanarak yapabileceği düşüncesi ağırlık kazandı. FHKC Mısır Konsolosluğu baskınının amacı ve ulaştığı siyasal sonuçları nasıl yorumluyor?

CEVAP: 1Bu olay en genelinde bizim açımızdan Emperyalizme, siyonizme,

İsrail ve özellikle gerici Arap rejemlerine karşı alınmış bir tavır olmasıyla desteklense bile, siyasi sonuçları somut duruma uygun olmadığından yararsız ve sonuçsuz kalacağından eleştirilmelidir.

Mısır konsolosluğu baskının ve işgal edilmesinin FKÖ'nün insiyatifiyle olduğu söylenemez. Bu baskın esas olarak Suriye ile Mısır arasında çeşitli konularda özellikle Camp David antlaşmasının imzalanmasından bu yana var olan çelişkileri Suriye'nin kendi lehinde çözmeye yönelmesinin sonucunda meydana gelmiştir. Zamanın iyi ayarlanmaması ve esasta isteklerin yerine getirilmesi imkansız düzeyde ele alınmasıyla, bu eylem hedeflerine varamayarak Suriye açısından sonuçsuz ve yararsız olmuştur. Türkiye'nin Emperyalist-kapitalist blokta yer aldığı bilindiği halde, Türkiye'nin ABD Emperyalizminin Ortadoğu'daki en gözde müttefikleri İsrail ve Mısırla ekenomik-Politik ilişkilerini kesmesini istemek hiç bir zaman yerine getirilmeyecek saçmalık olacaktır.

Bu durum FKÖ'nün işine yaradı, olay sonrası arabulucukla Ecevit hükümetinden büronun hemen açılması onayı alındı. Ecevit hükümetide genelde izlenen geleneksel ABD yanlış dış politikasına rağmen, Arap ülkelerinin "gözüne girerek" petrol sorununa çözüm getirebilmek amacı ile FKÖ'nün Türkiye'de büro açmasını "sempatiyle" karşıladı. Diğer yönüyle bu kararı alan Ecevit hükümeti demakrat-sol kamuoyuna hoş görünmüş olacaktı.

ABD Emperyalizmi de artık FKÖ’nün bu diplomatik "başarılarını" açıktan olmasada destekleme yönünden eğilim göstermektedir. Böylece FKÖ diplomatik-politik başarılar kazandıkça, hep bu yönde mücadelesini sürdürerek Filistin Halk Savaşı'nın temel yönünü, silahlı mücadeleyi bir kenara bırakacaktır. Bu durumun düşmanlarımızın (4) lehine gelişmelere yol açacağı muhakkatır.

Biz FHKC olarak büro açmanın, barışçıl-politik çalışmanın askeri-politik çizgimizi, uzun süreli, halk kurtuluş savaşımızı, İsrail devletini yerle bir etmek mücadelemizi engellememesi halinde her zaman yanındayız. Bu tip girişimleri savaşımıza yeni bir güç katması nedeniyle sonuna kadar destekleriz.

SORU: 2

Page 256: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

FHKC İran'daki ABD Konsolosluğunu işgal edilmesi olayını nasıl değerlendiriyor ve bu olay karşısında tavrı ne olmuştur. FKÖ’nün bu olayda arabuluculuk yapma girişimlerine nasıl bir yorum götürüyor. Arap dünyasından ve İran yönetiminden gelen tepkiler karşısında FKÖ arabuluculuk tavrını terketmek zorunda kalmıştır. Bu tavır FKÖ'nün yürüttüğü diplomasi çalışmalarının bir parçası olarak kabul edebilir mi?

CEVAP:2Tahran'da İran öğrencileri tarafından ABD Konsolosluğunun işgal

edilmesi eylemi ABD Emperyalizmine karşı alınmış bir tavır olmasıyla, Ortadoğu'da devrimci güçler lehinedir. Biz bu olayı olumlu yönde değerlendirmemiz yanında yeterli görmemekteyiz. Biz, bu tavır aşağıdaki dört konuyla tamamlanmadıkça yeni İran yönetiminin attığı ileri bir adım büyük bir önem taşımıyacağı gibi, İran halklarının somut taleplerinden faydalanarak yapılan saptırma eylemi -sorunların üzerini örte- olarak kalacaktır. Bu dört önemli konuyu özetlersek;

1. ABD ile Şah dönemlerinde ve sonrasında imzalanmış tüm ekonomik, askeri antlaşmalar -özellikle silah alımı konusunda- yırtılmalıdır.

2. Başta ABD Emperyalizmi olmak üzere Batı Avurpa ve Japon Emperyalizmleriyle tüm politik ve ekonomik ilişkiler kesilmelidir.

3. İran'da yaşayan diğer azınlık halkların somut talepleri olan bölgeci özerklik hakları tanınmalıdır.

4. Humeyni'ye geniş yetkiler tanıyan Anayasa gözden geçirilmeli, gerekli değişiklikler yapılarak, demokratik hak ve özgürlükler güvence altına alınmalıdır. Demokratikleşme engellenmemelidir.

FKÖ’nün bu olaydaki arabuluculuk tavrı son üç ay içinde süratlendirdiği diplomatik girişimlerinin devamı olarak ortaya çıkmaktadır. FKÖ, yoğunlaştırdığı diplomatik girişimlerle -B. Krayak ve W. Brant'la Arafat'ın görüşmesi- ABD'yi etkilemeye çalışarak, ABD ile ilişkilerini geliştirmek ve desteğini almak istemektedir. İran olaylarındaki arabuluculuk tavrı bu amaca yönelik atılmış bir adımdır. Bize göre Emperyalizmle görüşme ve uzlaşma, içinde bulunduğumuz durumda Filistin Devriminin aleyhine bir gelişme olacaktır. Biz düşmanlarımızla görüşme masasına oturmayız, onlara taviz vermeyiz. Marksist temellere oturmuş uzun süreli halk savaşı anlayışımızı barışçıl politik mücadeleyle beraber halklara anlatıyoruz, anlatacağız. Biz barışçıl-politik mücadeleyi bu amaçlar için kullanırız.

SORU: 3Son günlerde Ortadoğu İran'daki ABD Konsolosluğu baskın ve

işgalinin yanında "Mescid El-Haram" olayını yaşamasıyla tüm dünya kamuoyunun dikkatlerini bir kez daha üzerine topladı. "Mescid El-

Page 257: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Haram" olayı Türkiye kamuoyunu da belli bir süre meşgul etmesine rağmen açıklık kazanmadan geçiştirildi. Önceleri Humeyni'nin olaydan hemen sonra "Mescid El-Haram" olayının ABD Emperyalizminin -CIA'nın- islam dünyasını bölmek için bir oyunu olduğunu ilan etmesi ve Batı kamuoyunun Suudi Arabistan yetkililerinin ağzından olayı "fanatik küçük bir gurubun hicretin 16. yüzyılın başlangıcında gerici-dini amaçlarla "Mescid El-Haram'ı basması sonucu meydana gelen aslında önemli bir olay" olarak yansıtmasıyla Türkiye kamuoyunda da olayın değerlendirilmesi bu yönde yapılmaya başlandı. Daha sonra "Mescid El-Haram" olayının sorumluluğunu üstlenen Arap yarımadası Halklar Birliği örgütünün temel amacını "Şeriatla yönetilen bu ülkede krallığı devirip yerine uygar ve demokratik bir Cumhriyet kurmak" olarak açıklaması ve "Mescit El-Haram"ı basmadıklarını; kutsal tapınağa halkın desteğindeki ayaklanmalarını açlık grevi yaparakta durdurabilmek için gittiklerini fakat güvenlik güçlerinin acımasız ateşiyle karşılaştıklarından karşılık vermek zorunda kaldıklarının ve bu nedenle gerici rejimin olayı çarpıtarak "Mescil El-Haram" basıldı olarak gösterebildiğini bildirmesiyle, Türkiye kamuoyunda olayla ilgili değerlendirmeler iyice karıştı ve çözülmeden geçiştirilmiş oldu.

FHKC elindeki bilgilerin ışığında olayları nasıl değerlendiriyor. Sizce olayın Ortadoğu açısından önemi nedir?

CEVAP: 3Elimizdeki bilgilere göre son gelenlerde dahil olmak üzere "Mescit

El-Haram" daki olaylar şu biçimde gelişmiştir. İlerici nitelikteki "Arap yarımadası Halkın Birliği" örgütü gerici Suudi Arabistan rejimi yıkmak, şeriat kanunlarının işleyişine son vererek, demokratik hak ve özgürlüklerin -özellikle işçilerin sendika kurabilmeleri ve diğer hakları- mevcut olduğu demokratik bir düzen getirebilmek için kendisine bağlı işçi asker ve öğrencileri rejime karşı ayaklandırmıştır. İşte bu ayaklanmanın sonunda ilerici güçler El-Haram'a sığınmak zorunda kalmışlardır. Bunun üzerine Suudi Arabistan güvenlik güçleri ABD'li "uzmanların" yöneticiliğinde El-Haram'ı sardı ve olayı -ayaklanmayı- kanlı bir biçimde bastırdı. Bu olaydan sonra yalnız yüksek rütbeli subaylardan 50'den fazlası idama mahkum edildi.

Gerici rejim bu olayı dünya kamuoyuna gerici-fanatik "küçük" bir grubun islama karşı yaptığı bir hareket olarak yansıtmasıyla, ülke içindeki ilerici hareketi ezerken kendisini "haklı" gösterebilecek ve halklara hesap vermekten kaçmış olacaktır. Gerici rejim bununla da yetinmemektedir ve Arap körfezindeki devrimci hareketlere karşı savaş hazırlıkları içindedir.

Burada Ortadoğu açısından önemli bir noktayı da belirtmek gerekir. Gerici Arap rejimindeki iç durum, hiç de yöneticilerin görmek ve

Page 258: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

göstermek istedikleri gibi değildir. Bu rejimler kendilerin her an çökertecek muhalefeti içlerinde taşımaktadırlar. Son gelişmeler ve El-Haram olayı bu durumun en açık örneğidir.

SORU:4Yakınlarda Tunus'ta Arap ülkelerinin geleneksel zirve toplantısı

yapıldı. Tunus zirvesinde Filistin sorunu ve Lübnandaki durumla ilgili alınan kararları, imzalanan anlaşmalara FKÖ'de katılmıştır. Bu alınan kararlar ve imzalanan antlaşmalar neledir? FHKC'nin bu kararlar ve antlaşmalar karşısında tavrı ne olmuştur?

CEVAP:4Tunus Arap Zirve Konferasında Filistin sorunu ve Lübnandaki

durumla ilgili alınan kararları şöylece sıralayabiliriz. 1. Arap ülkelerince kabul edilen Filistin Direnme Örgütlerinin

Güney Lübnan'daki eylemelerini durdurma kararlarını FKÖ'de onaylamıştır. -En önemli madde-

2. FKÖ Filistin'in içinde yapılan eylemleri Lüblan'ın içinde bildiriler şeklinde açıklanmasının yasaklanmasını da imza etmiştir.

3. Lübnan ordusu Güney Lübnan'a girmesi kabul edilmiş ve bu konuda FKÖ'de dahil tüm Arap ülkelerince gerekli yardımın yapılması onaylanmıştır.

4. Bu konferanstan sonra Lübnan hükümeti tüm diplomatik çevrelerde, toplantılarda, bu kararlara katılan ülkelerce desteklenecektir.

5. En kısa zamanda Lübnan hükümetine gerekli mali yardım yapılacakır.

6. FKÖ'ye 500 milyon dolar yardımı yapılması ön görülmüştür. Kabul edilen kararlar ve imzalanan antlaşmalar Emperyalizm ve

Camp David Antlaşması karşısında eski duruma oranla geri atılmış adım olmaktadır. FKÖ'de bu antlaşmalara ve kararlara imza atmakla geri adım atmıştır. FKÖ'nün siyasi büro temsilcilerinden Faruk Kaddumi bu kararların alınması öncesi yapılan dışişleri bakanları toplantısında özellikle Güney Lübnan'da gerilla faaliyettlerinin ve eylemlerin durdurulması maddesini şiddetle eleştirirken, iki gün sonra yapılan bağlayıcı toplantıda boyun eğerek bu kararları onaylıyordu. FKÖ esasta bu kararlara katılması son dönemlerde yoğunlaştırdığı barışçıl-diplomatik girişimlerle çelişmiyor, tersine onları tamamlar durum arz ediyordu.

Biz bu karalara, antlaşmalara karşıyız. Ve onaylamıyoruz. Bu durum Filistin mücadelesin de yeni bir dönemin başladığını gösteriyor. FHKC'si olarak bizim mücadelemizin yolunu kapayacak kişiler, kararlar ve rejimlerin karşısındayız ve savaşı sürdüreceğiz. Tunus zirvesinde

Page 259: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

alınan kararların imzalanan antlaşmaların Filistin ve Arap halkların aleyhine olduğunu her yerde her zaman açıklayacağız, bu olumsuz durumun sorumulularını teşhir ve tecrit edeceğiz.

SORU: 5Emperyalizme karış duran Arap ülkelerinde Libya, FKÖ'nün

Tununs zirvesi kararlarını uygulamaya geçmesi ve İran ABD Konsolosluğu işgali sonrası tutarsız tavrı karşısında FKÖ ile ilişkilerini kesmesiyle FHKC'yi destekler bir tutum içine girmiştir. FHKC bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyor. Libya'nın bu tavrının diğer RED-SOMUD Cephesi üyesi Arap halkı üzerinde etkileri neler olabilir?

CEVAP: 5Libya FKÖ ilişkilerindeki soğukluk FKÖ'nün son aylardaki

diplomatik girişimleriyle başlamış, FKÖ'nün İran olaylarındaki arabuluculuk tavrıyla beraber Tunus zirvesinde alınan kararlaRa imza atması sonucunda doruk noktasına ulaşmıştı. Bu durumda Libya, FKÖ ile ilişkilerini tamamen koparmış, FKÖ Trablus temsilcisini, temsilciliği kapatarak sınır dışı etmiştir. Libya FKÖ'nün faydacı, ABD emperyalizmi ile ilişi kurma çabalarını son aylarda daha açık görerek FKÖ'nün Filistin halkının yasal temsilcisi olamayacağını kabul etmesi sonucu FKÖ ile ilişkilerini keserken bizimle varolan ilişkilerini daha da geliştirme yolunu seçmiştir. Emperyalizme ve onunla uzlaşmaya taviz vermeyen bir tavır olarak, biz FHKC, Libya'nın bu tavrını olumlu bularak destekliyoruz.

Bizce Libya'nın FKÖ ile ilişkilerini her alanda koparma tavrı RED-SOMUD Cephesi (5) üyesi Arap ülkelerini Filistin devrimini desteklemede daha radikal tutum içinde aktif yardıma sevk edeceğinden de olumlu ve önemli bir tavır olarak değerlendirilmektedir.

-Özellikle Cezayir ve Demokratik Yemen'i

SORU:6FHKC Türkiye'deki siyasal gelişmeleri nasıl değerlendirmektedir?

FHKC'ye göre bugün Türkiye'nin Ortadoğu'daki yeri nedir?

CEVAP:6Türkiye'de yakınlarda bir hükümet değişikliği olmuştur. Ecevit

hükümeti çekilmiş Demirel tekrardan MHP ve MSP'nin dıştan desteğinde hükümet olmuştur. Bu faşist hükümet devlet kadrolarına faşist militanları yerleştirirken halkı, mücadelesini bastırmak amacıyla sıkıyönetim ve MHP'yi kullanarak yeni faşist yasalarla faşist terör ve baskıyı yoğunlaştıracaktır. Bu durumda halka öncülük edebilecek Marksist programlı partinin olmaması, Türkiye halkları açısından olumsuz bir durumu yansıtmaktadır. Devrimci örgütler faşist teröre karşı

Page 260: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

mücadele ederlerken, parti yaratma sorununu önlerinde duran başlıca görev saymalıdırlar. Ayrıca devrimci örgütler bu yeni durumu değerlendirerek halka öncülük etmede üç önemli görev halkasını kavramalıdırlar.

1. Devrimci örgütler yeraltı örgütlenmelerine ağırlık vermelidirler. 2. Devrimci örgütler asgari program çerçevesinde ulusal birlik

sağlama çabası içinde olmalıdırlar. 3. Devrimci örgütler politik ve askeri propaganda eylemleriyle

faşist hükümeti gerçek yüzünü açığa çıkarmalıdırlar. Türkiye Ortadoğu'da İran devriminden sonra ABD

emperyalizminin güvendiği kalelerindendir. Ama genede ABD emperyalizminin Ortadoğu'daki zayıf halkasıdır. ABD emperyalizmi Türkiye halkasının kırılmasını önlemek için her yola başvuracaktır. İşte devrimci mücadelenin gelişimi, emperyalime karşı Türkiye'de açılacak bir cephe Ortadoğu'daki devrimci hareketlere önemli bir destek sağlayacakır. Ve Ortadoğu'daki devrimci hareketlerin böyle bir cephenin açılmasına her alanda yardımlarıda görevleridir.

SORU: 7Son gelişmelerden sonra FHKC'nin Filistin ve Lübnan'daki

mücadelesine ilişkin siyasi-askeri taktikleri neler olacaktır?

CEVAP:7Son siyasi gelişmeler FHKC'nin mücadelesine önemli değişiklikler

getirmemişlerdir. Fakat yeni olarak son Tunus zirvesinde alanan kararların ve

antlaşmaların getireceği sonuçların zararlarını başta Filistin ve Lübnan halkları olmak üzere tüm Arap halklarına anlatarak bunların sorumlularını tecrit etme çalışmalarını yoğunlaştırıyoruz. Tunus zirvesi kararlarının ve anlaşmalarının sorumlularını tecrit etme kampanyası yeni siyasi taktiklerimizden sayılabilir. Lübnan'da eski tavrımızı devam ettirerek, Lübnan ilerici hareketlerinin-radikal tutumunuda geliştirerek destekliyoruz. Bunun yanında Güney Lübnan'dan İsrail'e ve Falanjistlerin ellerindeki bölgelere karşı eylemlerimiz hızından hiçbir şey kaybetmeden çoğalarak devam ediyor.

Hiçbir karar antlaşma bizim bu tavrımıza, savaşı sürdürmemize engel olabilecek güçte olamaz. Hiçbir mevziden çekilmeyceğiz. Bizi mevzilerimizi terke zorlayacak kişi, örgüt yada rejimlere daha sert ve değişik biçimde tavır alacağız.

------------------------------------------------------------------------------

Page 261: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

1. FKÖ: Ağırlıkla Yaser Arafat'ın başkanlığının yaptığı El-Fetih'in politikasının yürütücülüğü ile birlikte, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi, El-Saika, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi genel komite ve diğer küçük gerilla örgütlerininde yer aldığı örgütlenmedir.

2. FKÖ Batı-Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devletinin bağımsız olacağını tasarlarken FHKC ise İsrail devleti yıkılmadan emperyalizminden icazet alınarak kurulacak devletle daha başlangıcından bağımlılık ilişkileri taşıyacağını savunmaktadır.

3. RED Cephesi: 1973 FKÖ'nün politik çizgisine karşı FHKC'nin siyasi önderliğinde, Arap Kurtuluş Cephesi, Halk Savaşçıları Cephesi, Filistin Kurtuluş Cephesi isimli Filistin Direnme Örgütlerinin bir araya gelmesiyle kuruldu. Tamamıyla politik amaçlar temelinde kurulmuş bu cephe'de FHKC'nin dışındaki üç direniş örgütü diğer alanlarda politik alanın dışında FKÖ içinde çalışmaktadır. FHKC yalnız politik açıdan değil diğer tüm alanlarda da FKÖ'nün dışında kendi örgütlerine sahiptir.

4. Filistin devriminin düşmanları: ABD emperyalizmi, uluslararası siyonizm İsrail devleti ve gerici Arap rejimleridir.

5. RED- SOMUD CEPHESİ: 1978'de Camp-David antlaşmasına karşı aktif tavır alan ilerici ve devrimci Arap ülkeleri, demokratik Yemen Cezayir, Libya ve Suriye'nin oluşturduğu cephedir.

· TÜRKİYE HALKLARI FİLİSTİN HALKININ YANINDADIR!.. · EMPERYALİZM ORTADOĞUDA HALKLARIN ZAFERİNİ

ENGELLEYEMEYECEK!. . . · ORTADOĞU AMERİKAN EMPERYALİZMİNE MEZAR OLACAK!. . .

HALKIMIZA VE KAMUOYUNA AÇIKLAMA

Biz, Bağımsız Türkiye, Birikim, Devrimci Sol, Kurtuluş, Devrimci Yol gurupları olarak yeni kurulan hükümetin yeni tür bir MC hükümeti olduğunu belirleyerek bu yeni MC döneminde gündeme getirelecek her türlü faşist baskı ve saldırıya karşı mücadele etmeyi bu amaçla halkımıza ve onun ilerici, yurtsever unsurlarına karşı girişilecek her türlü faşist baskı ve saldırıya karşı yurt çapında karşı çıkmayı kararlaştırdık.

İşbaşına getirilen yeni hükümet, halkımızın değil büyük sermaye çevrelerinin istekleri üzerine kurdurulmuştur. Daha şimdiden açığa çıkmıştır ki bu hükümet, buhranın bütün yükünü emekçi halka yüklemek için memur edilmiştir. Yeni zamlar, yeni develüasyonlar gündemdedir. Hayat bütün emekçi halk için, her geçen gün daha da yaşanmaz hale

Page 262: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

gelmektedir. İşte bu YENİ MC eliyle başta işçi sınıf olmak üzere bütün yoksul emekçi halk kesimleri üzerindeki baskıları yoğunlaştırarak halkın tepkilerini önlemek isityorlar. Faşist köpekleri halkın üzerine salacaklar, yeni katliamlar yeni cinayetler işleyecekler, onların yetmediği yerde resmi güçleri sokarak, anarşi var bahanesiyle halkın direnme gücünü bütünüyle, yok etmeye çalışacaklardır.

Biz halkımızın çıkarlarını herşeyin üzerinde tutan devrimci gruplar olarak Yeni MC'nin halkımıza yönelteceği her türlü saldırıya karşı sonuna kadar direneceğimizi ilan ederiz.

1. Egemen sınıfların istekleri doğrultusunda gündeme getirilecek yeni zamlara, yeni develüasyonlara karşı,

2. Anarşi var bahanesiyle başta işçi sınıfının grev ve toplu sözleşme hakkı olmak üzere, tüm emekçi halkın demokratik haklarına yönelecek her türlü kısıtlama girişimine,

3. Başta sendikalar ve TÖB-DER, TÜM-DER gibi demokratik kitle örgütleri olmak üzere emekçi halk kesimlerinin kitlevi örgütlenmelerine karşı girişilecek her türlü faşist baskı uygulamalarına,

4. Halkın üzerindeki faşist baskı uygulamalarını yoğunlaştırmak amacıyla sıkıyönetimin genişletilip, yeni baskı yasalarına getirilmesine,

5. Bölücülük yaygaralarıyla Kürt halkı üzerindeki şoven baskıların bir kat daha yoğunlaştırılmasına,

6. İşyerlerindeki-okullardaki faşistleştirme çabalarının hızlandırılmasına ve bu amaçla buralardaki ilerici, yurtsever kişilerin tasfiye edilmesine ve faşist kadroların doldurulmasına,

7. Mahalleler ve Bölgeler düzeyinde ki faşist baskıların artırılmasına başka Kars ve Artvin olmak üzere faşistlerin etkin olmadığı yerlere karşı girişilecek her türlü faşist baskı ve saldırıya sonuna kadar aktif bir şekilde direnmeye kararlıyız.

Bütün ilerici kişi ve kuruluşları Yeni MC hükümetinin uygulamaya kalkışacağı yeni faşist baskı girişimlerine karşı güçlerini birleştirerek direnmeye, her yerde ortak komitelerde örgütlenerek faşist güçlerin yeni saldırılarını püskürtmek için mücadele etmeye çağırıyoruz.

BAĞIMSIZ TÜRKİYEBİRİKİM

DEVRİMCİ SOLKURTULUŞDEVRİMCİ YOL

· ZAFER HALKIMIZIN OLACAKTIR.

· YAŞASIN TÜM HALK GÜÇLERİNİN BİRLİĞİ.

Page 263: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

· YAŞASIN HALKIMIZiN FAŞİZME KARŞI DİRENİŞİ!

TÖB-DER çıkmazı

Ülkemiz solundaki olumsuz gelişmelerin sonucu olan sağ ve sol sapmaların TÖB-DER'e çöreklenip varlıklarnı TÖB-DER'e bağlanmalarıyla emperyalime faşizme karşı değil, 'yönetimi' olabilmek için grupların birbirlerine karşı örgütlenmesi birinci plana çıkarılmıştır. Grup çıkarlarının örgüt çıkarlarından önde tutulması sonucu örgüt içi demokrasi yok edilmiştir.

Birbirlerinin varlıklarına tahammül edemeyen, benden olmayan batsın benim olmayan kimsenin olmasın mantığının sonucu, şube kongrelerinden Genel Merkez kongrelerine kadar TÖB-DER kongreleri, "Birlik Dayanışma" (BD) ile "Devrimci Öğretmen" (DÖ) gruplarının "maraton" yarışları şeklinde devam etmiştir. Sonuç ise, iki şube yönetimi (!) iki genel merkez yönetimi (!) olmuştur.

TÖB-DER içi sorunların gruplar arası platformda çözümünün beklenildiği sırada "BD"nın, TÖB-DER'i burjuvaziye teslim edilmesinin yollarına dahi bavurmaktan çekinmemesi sonucu; TÖB-DER burjuva mahkemelerinin kararlarına terk edilmiştir. Öte yandan "BD"nin bu tavrı karşısında hiçte boş durmayan "DÖ" (BD'dan öğrenmiş olacak ki) BD'yi aratmamış, genel merkez ve şube kongrelerinde yönetim olma yollarını ilginç yöntemler denemeden geri kalmamıştır.

TÖB-DER'de demokratik merkeziyetçilik örgüt üyalerin aracılığıyla praikte gerçekleşmesini, yani menkezi kararların kitlesel katılımla bütünleşmesini gerektirir ve bu hayata geçtiğinde, demokrasi temeli üzerinde merkeziyetçilik uygulanmış olur.

Bir örgütte farklı görüş ve grupların bulunması alınan merkezi kararların uygulanmasında engel teşkil edemezler.

Ancak burada yine bazı eğilimlerin özellikle örgütümüz TÖB-DER'de bunları ne ölçüde kavradıklarını ve uygulamalarını pratikte gösterdikleri uygulamalarıyla görüyoruz.

TÖB-DER Genel Merkez kararı olmamasına rağmen Genel Merkez kararı imiş gibi kitleye yansıtılmaya çalışan D. Yol'un 29-30 Kasım'daki boykotu, bu yanlış yapılanmasının ürünüdür. İstanbul'da otuzu aşmayan öğretmenin katıldığı 29-30 Kasım boykotu öğretmen potansiyelini çar çur etmeden ve güvensizlik yaratmadan öteye

Page 264: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

gitmemişti. Ayrıca "DÖ" 29-30 Kasım'daki boykotu İstanbul'da kaç öğretmene hükmettiğini açık bir ifadesi olmuştur.

Diğer taraftan 24 Aralık'ta K. Maraş olaylarını protesto ve anti-demokraik uygulamalara karşı uyarı niteliğindeki TÖB-DER Genel Merkezinin bir günlük işi bırakma eylemine TSİP ve TİP'in öğremen gruplarının katılmaması, demokratik kitle örgütlerinde çalışmadan ne anladıklarının bir ifadesidir.

Öğretmenler anti-faşist mücadelenin mücadele pratiğinin dışında değillerdir.

Ama öğretmenler mücadelelerini örgütlülüğü oranında ve örgütünün öncülüğünde sürdürürler. Ne yazık ki, öğretmenler örgütünde sakat anlayışın ürünü olan uygulamalar, öğretmen mücadelesinin önüne set çekmektedir. Bugün K. Maraş protesto hareketinden sonra, oligarşinin TÖB-DER'i kapatması D. Ö. H. Örgütlenme ve mücadele olarak yeni görevler yüklemiştir. Önümüzdeki dönem, doğru görüşlerle revizyonist-legal olanaklara dayanan görüşlerin gerçek niteliğini ortaya koyacağı bir dönem olacaktır.

"devrimci mühendis-mimar hareketi" gelişiyor

Mühendis ve Mimarlar, toplumda diğerlerinden farklı bir toplumsal grup olarak ayırdedilecek ve kendi içlerinde genelleştirilecek ortak toplumsal özelliklere sahip değildirler. Ekonomik ilişkiler içinde farklı konumlarda, hatta farklı üretim faaliyetlerine bağlı olark yer alırlar. Büyük çoğunluğu karmaşık, yapıya sahip emeklerini satarak geçinirler. Özetle çalışanların bir parçasıdırlar.

Üretim içinde teknik elemanlara daha fazla oranda yer alması ortak sorurnların belirginleşmesine neden olmuştur. Çalışan kesimler içinde mühendis ve mimarlar da sömürülen, işsiz ve eflasyondan etkilenen, hızlı bir biçimde yoksullaşan tabakalar arasında yer almaktadırlar. Yatırımlarda söz sahibi olamamaları, mesleki gelişmelerini sürdürememeleri, halkın yararına hizmetlerini sunmamaları, teknolojik gelişim ve araştırmada maddi, teknik temeli oluşturamamaları, onları mücadele içine iten temel mesleki etmenler olmuştur.

Ülkemizde siyasi ve ekenomik kriz tüm sınıf ve tabakaları derinden sarsarken, doğal olarak toplumun bir parçası olan mühendis ve mimarları da aynı şekilde etkilemiştir. Teknik elemanların işsizliği, ücret düşüklüğüne, pahalılığa ve bunların nedeni olan yurt çıkarı ile bağdaşmayan girişimlere karşı tüm çalışanlarla birlikte yürüttüğü mücadele geçtiğimiz günlerde önemli aşamalara kaydetti.

Page 265: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Mali imkansızlıklar gerekçesiyle bütün çalışanlar gibi mühendis ve mimar hakları da verilmezken geçtiğimiz yıllarda, iktidarların parlementoya ivedilikle sevketmiş olduğu kanun tasarıları, toplumun en fazla vergi ödemek durumunda olan çok küçük bir azınlığına milyarlarca liranın iade edilmesini öngörmektedir. Buna karşılık hakim sınıflar, personel kanunu ve yan ödemelerle mühendis ve mimarlara baskı yapmaktadırlar.

Teknik elemanlar, hergün artan hayat pahalılığı karşısında insanca bir yaşamı sürdürme olanaklarının tam anlamıyla olmasa bile bir dereceye kadar ancak sendikalaşarak, toplu sözleşme ve grev hakların elde ederek gerçekleştirebilirler ve savunabilirler. Mücadele sürdürülüp bu haklar elde edilmeye kadar bütün yan ödemeler birer aldatmaca olarak kalacaktır.

Ancak sendikal haklarımız bize kendiliğinden verilmeyecektir. Sendikal haklar hayatın her alanında vereceğimiz mücadelelerle kalıcı bir biçimde alınacaktır. İşte bu nedenle, mühendis ve mimarları önümüzdeki günler için kendilerini hazırlamalı, işyerlerindeki örgütlemelerini güçlendirmeli ve yayğınlaştırmalı diğer çalışanlarla ortak mücadelenin yollarını açmalı ve pekiştirmelidirler.

Egemen güçler, çalışanların yükselen mücadelesini geriletmek ve pasifize etmek amacıyla belirli dönemlerde bazı hakları tanımak zorunda kalabilirler. Ancak kazanılan bu haklar, bizleri için yeni bir mevzi olarak değerlendirilmeli, bir amaç olarak görülmemelidir.

Bu açıdan ele aldığımızda meslek oldaları, mühendisve mimarların gerçek kurtuluş hedefleri doğrultusunda kullanmaları gereken birer araçtırlar, demokratik birer mevzidirler. Toplumun ekonomik, politik değişimlerinin açık izlerini taşımaktadı. Bu etkileniş, bir yandan, mimar-mühendislerin tasarım ve uygulama faaliyetilerinin, kısacası, üretebilmelerinin toplumsal ve ekonomik bütünlüğün bir parçası olması ve onun dalgalanmalarına bağlı bulunmasındandır. Öte yandan işlek ve haklarının oluşturduğu, mücadele, bütün emekçilerin egemen sınıflara karşı mücadelesinin bir parçasıdır.

Türkiye'de son çeyrek yüzyılda değişen koşullar, mühendis-mimarların toplum içindeki yerlerini görevlerini, harekete geçme gereğini kavramalarını sağlamış ve bu biliniçleniş, kendi merkezi örgütlenmede, yönetime ilerici kadroları getirme geleneğini yerleştirmiştir. Gene bu gelişim dolayısı iledir ki, artık odalarda, kendi dayandıkları kitlenin yerine, egemen güçlerin sözcülüğünü yapan kadroların yönetimde söz sahibi oldukları dönem geride kalmıştır. Bununla beraber odalar gerçekten aktif yönetimlere henüz kavuşturulamamışlardır.

Yaklaşan oda kongereleri DEVRİMCİ MÜHENDİS- MİMAR HAREKETİ doğrultusunda güçlü adımlar atıldığı platformlar olmalıdır.

Page 266: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Mühendis-Mimarlar, işçi sınıfı emekçi halkın mücadelesi ile birleştikleri, örgütlendikleri oranda baskı ve saldırıya uğramaktadırlar. Teknik elemanları memurları kıyıma uğratan, baskı altında tutan, işçileri memur yapan, öğrencileri-öğretmenleri kurşunlayan, demokratik kitle eylemlerini engeleyen halkın herkesimine zulmeden FAŞİZME karşı etkin ve doğru bir mücadele verilecekse, bu görev DEVRİMCİ MÜHENDİS- MİMAR HAREKETİ için daha da önem kazanmaktadır. Kongre çalışmalarını bu doğrultuda mücadelelerin yükseldiği platformlar haline getirmeliyiz. Kendi iç örgütlülüğümüzü pekiştirirken, ilkeler temelinde anlaşabildiğimiz noktalarda diğer görüşlerle eylem birlikleri oluşturmalıyız. Mühendis-Mimarların sorunlarının tekelci sermaye ve onun politik ittifaklarının gündümünde değil, ancak bağımsızlık ve gerçek demokrasi hedeflerine yönelen devrimci hareket saflarında çözebileceği inancındayız. Somut mesleki sorunlarımızdan ve ülkemizin, mesleğimiz açısından değerlendirdiğimiz sorunlarından kaynaklanan mücadelemizi tutarlı bir bütünlük içinde sürdürebilmek için meslekdaşlarımız Devrimci Mühendis-Mimar hareketi'ne katılmalıdırlar.

Gücümüz, halkımızın, çalışanların yanında oluştumuzdan gelmektedir. Gücümüz teknik elemanların somut koşullarından, yurtseverliklerinden kaynaklanmaktadır. Gücümüz örgüt ve çalışma tarzı anlayışımızla ve tabanımıza güvenle beslenmektedir.

DEVRİMCİ MÜHENDİS- MİMAR HAREKETİ'nin sorumlu ve bağımlı olduğu tek güç Türkiye Halklarıdır. Varlığımızın temel nedeni mücadele gücümüzün tükenmez kaynağı olan halkımıza ve Türkiye teknik gücüne karşı sorumluluğumuzu ve görevlerimizi asla unutmayız. İktidarların maşası olmayı kesinlikle reddediyoruz. Halkımızın yararına çalıştığımızın somut belgesi olan baskıları mutlaka boşa çıkaracağız ve işbirlikçilerin silahı mutlaka geri tepecektir. Gelecek emekçi halkındır. Evet gelecek bizimdir.

GREVLİ TOPLU SÖZLEŞMELİ SENDİKAL HAKKIMIZI SÖKE SÖKE ALACAĞIZ!

DEVRİMCİ MÜHENDİS-MİMAR HAREKETİ

OLİGARŞİ LİSELİ GENÇLİĞİN MÜCADELESİNİ BOĞAMAYACAK

Geçtiğimiz günlerde İzmir Çınarlı Meslek Lisesi'nin kapatılmasını gündeme getirdi Oligarşi. Devrimcilerin insiyatifinde olan okul, "anarşinin kaynağı" (!) olduğu için kapatılmak isteniyordu. Okul kitlesi DS, HK vb.nin ortak oluşturduğu birlik platformunda okulun kapatılması isteğini protesto için okul önünde korsan gösteri yaptı. Miting polis

Page 267: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

ekibince tarandı. Ancak verilen cevapla olay yerinden kovalandı. Sonra kitle okula girerek okulu işgal etti. Okul hoparlöründen devrimci konuşmalar yapıldı, marşlar söylendi. Polisin okulu boşaltma girişimi kararlı bir direniş sonucu püskürtüldü. Okula girilemeyeceği anlaşılınca Foça'dan komando birliği getirildi. Onun çabaları da sonuç vermedi. Daha sonra okul önüne işgaldeki öğrenciler yenilerini topladılar. Böylece direniş toplu bir kitle gösterisine dönüştü. Yaklaşık 11 saat süren direnişe Emniyet Müdürü geldi. Içeri girip direnişi kıramayacağını anlayınca, devrimci öğrencilerin, polisin okul önünden ve çevresinden dağıtılması, kimsenin gözaltına alınmaması isteğini kabul etmek zorunda kaldı. Ve öğrenciler gece saat 10.00'da velileri ile birlikte kısa mesafeli yürüyüş yaparak, okulun kapatılmasını protesto eden sloganlar atarak devrim andı için dağıldılar.

Böylece Oligarşi liseli devrimci gençlikten gereken cevabı aldı.

----------------------------------------------------------------------------------TEKEL İŞÇİLERİ DİRENİYOR

21 Aralık günü Cibali Tütün Fabrikası'nda işyeri temsilcilerinden Sabahattin Çakmak'ın faşistlerce katledilmesinden sonra 2500 tütün işçisi işi bırakmışlardı. Aynı gün Cevizli Sigara Fabrikasında çalışan yaklaşık 5000 işçi de önce yemek boykotuyla bu direnişe katıldılar. Ilk günü faşist katliama karşı başlayan direniş daha sonraki günlerde git gide yayılarak genişledi. Cevizli Sigara Fabrikasından 5000, Maltepe Ambalaj Fabrikasından 1500, tütün depolarından (8 işyeri) 1000, daha sonra Paşabahçe Rakı Fabrikasından 1500, İzmir Tekel Fabrikasından 20.000 işçi katıldılar.

Cibali Tütün Fabrikasından başlayan direnişte işçilerin istekleri:- İşyerinde MC dönemlerinde işe alınmış faşist kadroların

atılması,- İşyerinde yetkili sendika olan TEK-GIDA-İŞ'in bugüne kadar ne

sözleşme ne de protokol imzaladığı ki, bugüne kadar sözleşme görüşmelerine bile başlanmamıştır.

- Tüm vardiyalara servis sağlanmalıdır.Türkiye'de faşistlerin işyerlerinden atılması için ilk defa olan bu

işçi hareketleri karşısında DİSK GIDA-İŞ'te önceleri şaşırmış, bu işin TEK-GIDA'nın çözmesi gerektiğini söylediyse de, daha sonra tavır almak zorunda kalmıştır.

TEK-GIDA-İŞ ise, direnişin kendileriyle alakası olmadığını belirterek düzenden yana tavrını uygulamıştır.

Page 268: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

TÜM DER Genel Merkez 3. olağan genel kurulu üzerine

Bilindiği gibi Genel Merkez Genel Kurulu 20-21 Ekimde, Ankara'da toplandı. İst. Şubesi olarak genel kurul öncesi çıkardığımız özel sayıda Genel Kurulun memur mücadelesininin boyutlarının yükseldiği ve bu doğrultuda kararların alındığı netleşmişe eylem programlarının çıkardığı bir platform olması gerektiğini vurgulamıştık. Yine aynı yazıda bugünkü Genel Merkez temsilcilerinin böylesi bir devrimci önderliği yaratacak, siyasal perspektiflerinin olmadığı ve bu nedenle Genel Kurula önerdiklerimizin böyle bir platformda gerçekleşmeyeceği konusunda ciddi kuşkularımız olduğunu belirtmiştik.

Evet, gerçektende, dışımızdaki revizyonist ve oportinist grupların tek amacı vardı. Ne pahasına olursa olsun TÜM-DER Genel Merkezine çöreklenmek. Pragmatik olan bu anlayış başarılı oldu.

Bugün ülkemizde milyonlarca memur, aileleri ve çocuklarıyla açlık ve sefalet içinde can çekişiyor. IMF gibi çok uluslu tekellerin yönlendirdiği ülkemizde, emperyalizmin talepleri doğrultusunda %100'ün üzerinde hayat pahalılaşırken yine IMF'nin kararlarıyla memurlara aldatmacadan öte olmayan kat sayı artışlarıyla bir yüz yüz liralik zam yapılmakta, bun karşılık memurların merkezi örgütü olan TÜM-DER kendi kitlesine öncülük yapamamakta, çünkü olayların ve kitlesinin gerisinde yürümeyi kendisine politika edinmiş durumdadır. Bir taraftan memur kitlesinin çoğunluğu örgütsüzken, örgütlü oan bir kesim ise TÜM-DER genel merkezine karşı tutarlı ve kararlı bir mücadeleyi göremediğinden pasifize olmakta ve giderek örgütten kopmaktadır.

Bugün TÜM-DER'in Grevli, Toplu Sözleşmeli Sendikal Hakların alınması MEYAK kesintilerine, Emekli Sandığı, soygunlarına son verilmesi, konut, yuva, kres, baskı ve kıyım sorunlarının çözümlenmesi için nasıl mücadele edilmesi, gerektiği hakkında için nasıl görüş ve programı yoktur. Bunlara karşı somut koşullara uygun mücadele programı olmayan bir örgüt nasıl mücadele edebilir.

Bizce Genel Kurul bu sorunların tartışılıp, ortak kararların alınacağı bir platform olmalıydı. Ancak bizim dışımızdaki grupların tek amacı hen ne pahasına olursa olsun yönetimde yer almaktı.

Bu anlayışı teşhir etmek, yıkmak için sonuna kadar kararlı tavrımıza rağmen Devrimci Memur Hareketi olarak nicel yetersizliğimiz belirleyici rol oynadı.

Şöyle ki, Tüm Der İst. Şubesi : 22 delege, Bursa Şb: 9 delege ile Genel Kurul katılaması gerekirken İst. Şb. : 5 delege, Bursa Şb.: 1 delege temsil edilebildi. Bunun nedeni ise tüzüğün 14. maddesine göre

Page 269: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

şubelerin her üye için 1/4 aidat payına Genel Merkeze yatırımları oranında temsil edilmeleri idi. Yani şubelerin Genel Kurulda temsil hakkı geliştirdikleri potansiyele (üye sayısı ve eylemleriyle ) göre değil: Genel Kurula yatırdıkları paraya göre belirlendi.

Bu anlaşı TÜM-DER'in DKÖ olma özelliğini ortadan kaldıran anlayıştır. Deyim yerinde ise tam bir ticari şirket anlayışı. Genel şirketin alacağı kararlarda söz sahibi olmak: şirketteki hisse senedi miktarıyla orantılı olarak "bastır parayı a1 delegeyi" anlayışıdır.

Memur mücadelesine ilk kez yeni boyutlar kazandıran ve kamu oyunda önemli yeri olan TÜM-DER İst. Şb. 'nin 22 delegesinden 5 delegenin kongereye alınması Genel Merkeze utanç vermelidir. Bu durum TÜM-DER'de memur hareketine damgasını vurmuş Ìst. Şb'nin Genel Kurula söz hakkını engelleyen sekter tutumun açıkça ifadesidir.

TİP, Özgürlük Yolu, TSİP, DDKD, "Nizam" ittifakının yönetime gelmesinde kıstas, asgari müşterekklerde devrimci bir birliktelik değil, salt faydacılıktır. Burada geçmiş yönetim tek listeyle alan eski TİP yönetiminde kitlesine öncülük yapamadığı ve böylece memur hareketin gerisinde kaldığı için doğal olarak geçen süreçle 3-4 parçaya bölündüğü gözlenmiştir.

İşte bu denli pragmatik 5 gruptan, 5 yamalı bohçadan oluşan revizyonist ittifakın oluşturduğu, ne yapacağı, ene zamana kadar görevde kalacağı belirsiz Genel Yönetim Kurulunun (birde buna ülkenin değişen siyasi ortamı, 1630 sayılı Dernekler Kanunun değiştirilip hatta dernekleri kapatılacağı bir ortamı eklersek) bu dönemde işbaşında olmasının memur kitlesi açısından ne kadar büyük bir talihsizlik olduğu açıkça ortaya çıkar.

Devrimci Memur Grubu (Dev-Yol)nun ittifak talebi, bizce siyasetlerin her yerde olduğu gbi sekter ve faydacı anlayışlarının TÜM-DER'deki yansımasıyda. Devrimci Memur Grubu temsilcilerinin revizyonist cepheye karşı birlik olmak yolundaki talepleri faydacı anlayışlarından kaynaklanıyordu. Bu konudaki kuşkularımızı ve kaynaklandığı maddi temeli kendilerine anlattık. Devrimci Yol'un Türkiye Solunda konikleşmiş hastalığı faydacılık ve sekterlik özellikle Devrimci Hareketimize karşı takındığı olumsuz tavrıların bizi böyle düşündüğünü belirttik. Ancak kendilerinin Devrimci Harekete karşı pratikte aldıkları tavrın, siyasi dergilerdeki dilin kendi önerileriyle çelişkili olduğunu anlattık.

Bugüne kadar bizi (askıcı) olarak tanımladıklarnı, bir çok bölgede ve birimde çatışmalar yarattıklarını, Ankara'da yazı silme, kavga ve sürtüşmeleri bizzat canlı tuttuklarını, Kimsan-İş Sendikasında devrimcilere karşı işyerinin yanında yer aldıklarını anlattık. Ve şimdi bu gelişlerinin çıkarcılığı mı yoksa bugüne kadar yaptıklarının yanlışlığını anladıkların mı anlamamız gerektiğin sorduk. Yanlışlıkların kabul

Page 270: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

ederek, bu önerinin TÜM-DER'de hayata geçmesi halinde genelde var olan olumsuzlukların çözümünde bir adım olacağını söylediler.

Eğer ki Dev-Yol yanlış bir çizgide bulunduğunun farkında ise teoride kullandığı dili bırakmalı, pratikte ise faşizme hizmet eden tavırlarından vazgeçmelidir. Ve bu konuda özeleştiri vermelidirler.

Dev-Yol'dan arkadaşların TÜM-DER'de gelişen bu olumsuz tavılardan ders çıkararak anti-faşist mücadelede ittifaklar sorununun önünde engel teşkil eden olumsuz tavırlardan vazgeçmelerini bekliyor ve tüm devrimci arkadaşları bu konuda olumlu tavır almaya çağırıyoruz.

Bu, ittifakın oluşmasında çaba sarf eden Kurtuluş'tan arkadaşlara tesbitlerimizi sunduğumuzda, "işte sizin için önemli bir fırsat, size (askıcı) diyenleri ittifakla mahkum edin, yapın ittifak protokolünü, Türkiye'nin her tarafına dağıtarak Dev-Yol'un kendini yalanladığını anlatın" dediler. Kurtuluş'un önerisi görünüşte doğruydu. Ancak biz fırsatçı ve faydacı değildik. Zaten sorun Dev-Yol'un bize askıcı demesi değil, oportünist anlayışını terkederek doğru çizgiye gelmeleridir.

MHP desteğindeki APHükümeti'nin devletdairelerini faşistleştirmeplanı ve görevlerimiz

14 Ekim seçimleri ile I. ve II. MC'nin uzantısı olarak MHP desteğinde iktidara gelen AP, CHP'den kalan faşist yasa taslaklarına dört elle sarılırken kazanılmış demokratik mevzilere saldırı zeminine hedef olarak "Millet bana anarşiyi ezme görevi verdi, meydan okuyorum" demagojilerine dört elle sarıldı. Açık faşizme gidişin somut göstergeleri olan DGM, olağan üstü haller yasası, 1630 sayılı dernekler ve sendikalar kanunu hatta 61 anayasasını ortadan kaldırma, sıkıyönetimin yaygınlaştırılması çalışmalarını sürdürmektedir.

AP, MHP-MSP ortaklığında oluşan hükümet özellikle MHP'nin önerileri doğrultusunda en acil görev olarak devlet dairelerini faşistleştirmeyi seçmiştir.

Hükümet devlet dairelerinde en üst birimden en alt birime kadar MHP-CGD, Ülkü-bir, Ülkü-tek gibi faşist cinayet şebekelerinin militanlarını görev başına getirmektedir.

İşbaşına getirilen bu faşist kadrolar aracılığı ile devlet dairelerinde memur kitlesine mücadelelerinde önderlik eden devrimci kadroları görevlerinden alarak, sürgün ederek öncüsüz bırakma ve öndersiz kalan en geniş memur kitlesini faşizmin baskı terör ve demagoji alanı içine çekme planları hazırlamaktalar. Sorun yalnızca birkaç demokrat

Page 271: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

devrimci yönetici ve memurun uzaklaştırılmasi ve görevden alınması değil, en geniş memur kitlesinin öndersiz bırakılması, faşist terör ve baskı ile karşı karşıya bırakılmasıdır. Tabi önderlikten yoksun kalacak geniş memur kitlesi ise baskı, terör ve demagoji ile faşizmin alanı içine çekilmek istenecektir. Devrimciler olarak bu durumu tespit ederek hazırlıklı ve uyanık olmalıyız, hazırlanan bu planlar karşısında her türlü mücadele metodlarını iyi kullanarak oyunlarını boşa çıkarmalıyız.

En geniş memur kitlesi ile devrimci bağlarımızı her şart altında sürdürmesini bilmeli, sıcak ilişkilerimizi korumalı, memur kitlesinin nabzını elimizde tutmalıyız. Yeni yeni gelişen koşulları dikkatle izlemeli, değişik örgütlenme biçimlerini düşünmeliyiz.

MHP desteğindeki AP hükümetinin devlet dairelerindeki bu uygulamalarına karşı tüm grup ve görüşlerinde yer alacağı en geniş memur kitlesinin eylem birliğinin oluşturulması doğrultusunda bir çalışma izlemeliyiz. Bu güne kadar örgütümüz çatısı altında eylem birliğinin oluşturulması doğrultusunda giriştiğimiz fakat cevapsız kalan veya "şu grup varsa ben yokum" gibi olumsuz ve sekter tavırların üzerine üzerine gitmeliyiz. Tüm işyerlerindeki bu olumlu çabalarımızı engelleyici tavırları ve savunucusu grup ve görüşleri teşhir etmeliyiz.

Önümüzdeki günlerde tüm DKÖ'lerinin eylem birliğini sağlayan doğrultuda programlar ve adımlar atmalıyız. Hükümet DKÖ ve dernekler kanunu konusundaki tavırları eylem birliğini daha da önemli kılmaktadır.

67 ilin Vali, Emniyet müdürleri, genel müdürlüklerin değiştirilmesi ile beraber her bakanlıkta en üst birimden başlayıp aşağılara doğru yayılan MHP-AP ortaklıklı baskı ve kıyım komiteleri oluşturuluyor. Bu süreç TÖB-DER ve TÜM-DER Ankara şubelerinin ve son olarak TÖB-DER genel merkezinin sorgusuz, sualsiz kapatılması ve yöneticilerinin tutuklanmasıyla geliştirilerek DKÖ'lerin kapatılması ve memur kesiminin politize oluşu engellenmek istiyor.

Gümrük ve Tekel Bakanlığı Faşist milislerce basılıp devrimci memurlar üzerinde terör estiriyor. Milli Eğitim Bakanlığında devrimci memur ve öğretmenler tayin ve kıyımlara uğratılırken çalışan memurlar bürolarında silahlı saldırılar düzenleniyor. Bu uygulamalar yalnız Milli Eğitim, Tekel, TRT, Bağ-Kur'da değil tüm bakanlıklardan en aşağı birimlere kadar uzanıyor. Toplumsal gelirlerden en düşük payı aldığı IMF tarafından belirtilen memurlar, her hükümet değişikliğinde baskı ve kıyımlara uğratılıyor. Düzen partileri, her değişiklikte devletin tüm kadrolarında kendi siyasi elemanlarını yerleştirirken küçük memurun örgütlenme, siyasal tercih yapma gibi en doğal haklarına karşı baskı ve terörle POL-DER, DİSK gibi demokratik mevzileri hedef gösterip derneklerden üyelere ve demokrat kişilere kadar uzanan saldırı provaları yapılıyor. TÜM-DER ve TÖB-DER'in Maraş katliamını protesto

Page 272: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

haklarına en küçük ekonomik-demokratik taleplerine karşı terör estiriyor.

Faşist terörü etkisizleştirici amansız bir mücadele gerekmektedir. TÜM-DER Genel Merkezi'nin bu yapısı ile kitlesine öncülük etmesi eylem birlikleri oluşturması ve iş yapması beklenemez.

28. 1. 1979'dan beri TÜM-DER İstanbul Şubesi yönetiminde bulunan D. M. H. memur kitlesinin ekonomik-demokratik taleplerine çözüm bulmak ve devlet dairelerinde gelişen faşist terörü etkisizleştirip kontrol altına almak üzere dişe diş bir mücadele yürütmektedir. TÜM-DER'in kapatılması dahi memurların politize oluşunu engelleyemeyecektir, tam aksine memurları daha da bileyecektir. D. M. H. devlet dairelerinde örgütlenmesine ve kadrolaşmasına hız verecek ve faşist terörü mutlaka etkisizleştirip boşa çıkartacaktır. Gün mücadele günüdür. Devlet dairelerinde örgütlenip ve faşist teröre karşı her türlü mücadele yöntemini hayata geçireceğiz.

Baskı, kıyım, sürgünlere karşı sessiz kalmayacağız. Faşist yasa taslaklarına ve derneklerin kapatılmalarına en geniş memur kitleleriyle karşı çıkacağız. TÜM-DER İstanbul Şubesi devlet dairelerinde faşist terörü mutlaka boşa çıkaracak ve örgütlenme hakkını sonuna kadar savunacaktır.

DEVRİMCİ MEMUR HAREKETİ

İŞÇİ SINIFI İÇERİSİNDE DEVRİMCİ ÇALIŞMA ve BAZI YANLIŞ EĞİLİMLER

Devrimci çalışma tarzının en önemli öğesi doğru bir devrimci kitle çizgisine sahip olmaktır. Revizyonist ve oportünist grupların çalışma tarzı, günümüz şartlarında (evrim ve devrim dönemlerinin iç içe geçmesini kavrayamadıklarından) önce kitleleri barışçıl politik mücadele biçimleriyle örgütleyelim, şartlar olgunlaşınca silahlı mücadeleye başlarız diye ele almakta. Bir diğer çalışma tarzı ise "sol kendiliğindenci" kitle çizgisidir. Onlara göre silahlı propagandanın arkasından kitleler hemen harekete geçeceklerdir.

İşçi sınıfı içerisinde at oynatan tüm revizyonizt, oportünistler "sağ kendiliğindenci" kitle çizgileri doğrultusunda devrimci sendikal hareketin gelişmesinde engel durumdadırlar. İşçilerin ekonomik-demokratik kitle örgütleri olan sendikalarda köşe başlarını tutanlar, işçileri anti-faşist mücadele içerisine sokmayı becerememişlerdir. Onlara göre işçi sınıfı, sendikalarda legal şartlar mevcut olursa siyasi mücadele yapar. Böylesine bir anlayış, işçi sınıfı üzerindeki var olan politik pasifliği devam ettirmekten öteye gidememiştir.

Page 273: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

İşçi sınıfının iktidara yönelik kızgın sınıf mücadelesi içerisinde yetişmesi gereken öncü işçiler, tüm eylem biçimleriyle birlikte işçi kitlelerini harekete geçirecek örgütlülüğü yaratmada işçi kesimi çalışmalarının temel unsurlarıdır.

Sağ kendiliğindenci kitle mücadelesi kendi kafalarına göre tek yanlı barışçıl politik mücadele içerisinde kadro yetiştirmeye çaba harcamayı kendilerine görev edinmiş revizyonist ve oportünistlerin aksine, bazılarında kitle mücadelesi içerisinde yer almamayı devrimcilik saymaktadırlar.

İşçi sınıfının gerçek örgütlenmesi: ancak işçinin emek-sermaye çelişmesini yaşadığı fabrikalarda, sağlıklı kalıcı şartlara uygun gizlilik ilişkileri içerisinde her türlü devrimci eylemi hayata geçirebilecek kadrolaşma ve bunun üzerinde yükselen devrimci kitle mücadelesiyle mümkündür. Temel mücadele biçimine hizmet edecek unsurları ve araçları harekete geçirecek bir örgütlenme üzerinde devrimci sendikal hareketi yaratmalıyız. Gelişen devrimci sendikal kitle çalışması fabrikalardaki kalıcı örgütlenmelere hizmet etmeli, fabrikalardaki örgütlenmeler devrimci sendikal hareketi yükseltmelidir.

Devrimci bir çalışma tarzı anlayışına sahip olursak ancak o zaman birleşik devrimci savaşa kumanda edecek proleterya partisinin işçi sınıfı içerisindeki (şehirlerdeki) kalıcı bağlarını örgütlenmelerini yaratabiliriz.

İşçi sınıfı içerisinde bugün inşa etmemiz gereken örgütlenme günün şartlarına uygun devrimci çalışma tarzını hayata geçirecek, PASS'ni hayata geçirecek bir yapıya sahip olmalıdır.

Bu örgütlenme parti öncesi siyasi organizasyonun örgütlenme ilke ve biçimlerine tekabül etmelidir. Oluşturulacak dar örgütlenmeler partinin örgütsel ağının işçi sınıfı içerisindeki nüvelerini teşkil edeceğinden şimdiden atılacak adımlar önemlidir. Değişik siyasi şartlarda darbe yiyince dağılacak, yalnızca barışçıl politik mücadele içerisinde oluşmuş taktik örgütlenme değil, her şart altında ayakta durabilen, sınıf mücadelesinin gereklerini yapacak, kalıcı, gizlilik ilişkileri içerisinde kadrolaşmayı temel alan bir örgütlenme olmalıdır.

Fabrika birimlerinde kadrolaşma temelinde yükselen devrimci sendikal hareketle kitle örgütlenmesini hayata geçirmeliyiz. Ki, bu örgütlenme yukarıdan aşağıya demokratik merkeziyetçiliği uygulayan, disiplinli, hareket kabiliyeti yüksek, askeri organizasyonlarıda içeren bir örgütsel ağ yaratmalıdır.

İşçi sınıfı içerisinde böylesine bir örgütlülüğü yaratabilmenin ilk koşulu devrimci çalışma programını teorik ve pratik olarak kavramış örgütlü, disiplinli çalışmayı sabırlı ve devrimci coşku içerisinde hayata geçirecek kadroların yaratılmasıdır. Stalin'in "Her şeyi kadrolar belirler" sözü devrimci mücadelenin bütün alanlarında geçerliliğini

Page 274: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

ispatlamaktadır. Kadroların niteliği, siyasi deney ve tecrübesi genel olarak siyasi hareketimizin gelişiminden, kendiliğindenci dönemin eksiklik ve zaaflarından, özellikle işçi sınıfı içerisinde çalışma alışkanlığının, tecrübesinin olmamasından ayrı ele alınamaz. Ancak bu durum, elbette çalışmalarımızın örgütlenmemizin önünde engel durumda olan, bazı hatalı eğilimlerimizi affettiremez.

Sorun işçi sınıfının siyasi mücadelesinde, faşizmin en kanlı saldırılarına karşı direnebilecek örgütlenmeyi inşa edecek olan kadroların gelişimi ile ilgilidir. Bu açıdan sorun önümüzdeki günlerde daha da önem kazanmaktadır.

Devrimci bir program doğrultusundaki çalışmalarımız ve örgütlenmemiz yeni olmasına rağmen kendiliğindenci döneme (978'den "D. Yol tasfiyeciliğine" kadar) göre birçok mesafeler katettik. Geçmişteki sağlıksız, dağınık ve örgütsüz ilişkiler yerleşik kadro çalışması esasında merkezileşen disiplinli bir örgütlenme düzeyine geldi. Ancak Devrimci İşçi Hareketi'ni nitelik ve nicelik olarak bir üst örgütlülüğe getirebilmek için yaşadığımız pratik süreçte gördüğümüz bazı eksiklik ve zaaflarımız üzerine kararlı bir şekilde gitmeliyiz, hatalı eğilimlerimizi düzeltmeliyiz.

Devrimci bir örgütlenme; tespit edilmiş program hedeflerine yönelmiş, kollektif disiplinli bir çalışmanın kavranması ve mücadelenin örgütlendirilmesi ile gerçekleşir.

Bu sorunların yeterince kavranamaması çalışmalarımızda bazı biçimlerde ekonomizme kadar varabilen yalnızca klasik kitle çalışması biçiminde, zaman zaman da kitle çalışmasını küçümseyen, mücadeleyi yalnızca faşist ve patron cezalandırmak biçiminde gözüken sol kendiliğindenci anlayış ortaya çıkmaktadır. İki yanlış eğilimde çalışmalarımızı zaafa uğratmakta, fabrikalarda yükseltmemiz gereken devrimci kitle örgütlenmesi başarısızlığa uğramaktadır. Bu durum bütün eylem biçimlerini harekete geçirebilecek unsurlara, araçlara sahip devrimci işçi hareketinin yaratılmasının önündeki çok önemli bir engeldir. Bunun üstesinden gelebilmemiz ideolojik mücadeleye gereken önemi vermek ve bütün çalışma kademelerinde eğitim çalışmalarını inşa etmekle mümkündür.

Karşılaştığımız en önemli sorunlardan biride sınıf mücadelesinin örgütlenmesinde iş esaslarındaki siyasi önderliğin hayata geçirilmesindeki eksikliklerdir. Mücadele alanlarındaki siyasi gelişmeleri doğru tahlil ederek anında müdahale edememek, kararsızlık içerisine düşmek, yaratıcı olmamak, yerinde ve zamanında insiyatif kullanmamak biçiminde gözükmektedir. Sonuçta kitle mücadelesini yönlendirme eksik olduğundan zaman zaman kitle kuyrukçuluğu durumuna dahi düşebilmekteyiz.

Page 275: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Özellikle bu güne kadar işçiler üzerinde reformistlerin ve revizyonistlerin oluşturduğu uzlaşmacı pasif ve korkaklık bizim fabrikalarda ve sendikalarda yükselen devrimci işçi hareketinin önündeki büyük engeldir. İşçileri aktif devrimci kitle mücadelesine sokabilmek anti-faşist mücadeleyi yükseltebilmek için devrimci siyasi önderliğin hayata geçirilmesinde başarısızlıklara, kararsızlıklara yer yoktur. Önümüzdeki sorunların üzerine gidişimize, mücadelenin devrimci önderlik tarafından yönlendirilmesine karşı her türlü liberal eğilimlere karşı tavizsiz olmalıyız.

İşçi sınıfı içerisinde kurumlaşabilmemiz ve şehirlerdeki örgütlenmemizde temel unsurlar durumundaki fabrikalarda devrimci işçi hareketinin inşasını güçlendirmek için var olan kadro ve kitle örgütlenmemizi yetkinleştirmeli geliştirmeliyiz. Devrimci işçilerin sınıf mücadalesine önderlik yapabilecek kitlelerin nabızlarını elde tutacak nitelikte kalıcı bağları oluşturacak bir örgütlülük içerisine sokmak gerekir.

Bütün bu görevlerin üstesinden gelebilmek için kadrolarımızda var olan devrimci coşku, siyasi kararlılık temel şarttır. Bu mücadelede korkaklığa, kararsızlığa, el titremesine yer yoktur.

MİNTAX. İŞÇİLERİNİN MÜCADELESİ GELİŞİYOR

Hergün radyo ve TV'de reklamı eksik olmayan Mavi Boncuklu A1o ve Atomize Mintax Deterjanı Sanayiinde 200 civarında işçi çalışmakta, yakın bir zamana kadar her yıl birkaç işçinin iş kazasından öldüğü, onlarcasının ise meslek hastalığına tutulduğu hiçbir sağlık önleminin alınmadığı bir işyeriydi. Kimsan-İş yönetiminin devrimcilerin eline geçmesinden, işçiler arasında da birlik ve dayanışma sağlamlaştırıldıktan sonra 12 Mart 1979 tarihinde devrimci sendikacılığın ana ilkeleri doğrultusunda işkolu çapında en iyi toplu iş sözleşmesi imzalanmıştır. O dönemde Kimsan-İş ve "Devrimci Mintax İşçilerinin kararlılığı sonucu sendikanın tüm ekonomik isteklerini kabul etmek zorunda kalan Mintax işvereni boş durmadı. Kendilerine "Devrimci Yol"cu diyen birkaç taşkın ve işçi düşmanı Yarsuvat Hukuk Bürosu'nun da yardımıyla kısa sürede işçilerin mücadele birliğini parçaladılar.

Yarsuvat Hukuk Bürosu'ndan akıl, işveren A. Şükrü Dürüst'ten da para alarak Kimya-İŞ sendikasını kurdular. Arkasından zorla kaçırarak, döverek, silahla tehdit ederek Kimya-İŞ'e üye yaptılar. İşçiler içerde patronun işten atmamasından, dışarda bu baskılardan korkuyorlardı. Buna rağmen Kimsan-İş'in saflarından ayrılmayan devrimci işçileri,

Page 276: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

"bize silah çektiler" diye iftiralar atarak karakolda, sıkıyönetimde uğraştırdılar. Çıkarları artık bir olan Mintax patronu A. Şükrü Dürüst, işçi düşmanı avukat Hüseyin Deniz Yarsuvat ve hem Kimya-İş yöneticileri başbaşa verdiler ve kurtuluşu 30 devrimci işçiyi işten atmakta buldular. Devrimci Mintax işçileri 3 Aralık`tan beri fabrika önünde direnmektedirler. İşçilerin direnişi sürerken, Mintax'ta Kimsan-İş`in gelişmesine tahammül edemeyen, D. Yol'cular, çareyi, işçilere ve devrimcilere saldırmakta buluyorlar. Ocak ayının ilk haftasında D. Yol'cuların bir silahlı saldırısında bir arkadaşımız karnından yaralandı.

HİÇBİRŞEY KİMSAN-İŞ'İN VE MİNTAX İŞÇİLERİNİN MÜCADELESİNİ ENGELLEYEMEYECEKTİR!

***********************************************************

ELAZIĞ ENERJİ-İŞ ALINDI

Elazığ Enerji-İş'i Devrimci İşçi Hareketi kazandı. TİKP'nin elinden ezici çoğunlukla Enerji-İş Y. Kurulu'nda bir kişi Halkın Kurtuluşu'ndandır.

***********************************************************

KİMSAN-İŞ'İN MÜCADELESİ GELİŞİYOR.

Kimsan-İş, Yenibosna Kuleli'de, Aziz Ceylan sabun ve deterjan Sanayii işyerinde, 30 işçinin katıldığı ve üç aydır süren grevi sürdürmektedir. Grev mücadelesi sırasında işçilerin birliği ve direnci giderek daha da pekişmektedir.

Ayrıca, Kimsan-İş, Şişli Hürriyet Mahallesi Göksan Kimya Sanayiinde de 20 işçiyle birlikte grev mücadelesini sürdürmektedir. Göksan'li işçiler bu tür baskılara karşın sendikal haklarını alana kadar mücadele etmekte kararlıdırlar.

*****************************************************KARTAL-ALEMDAR KİMYA İŞÇİLERİ KİMSAN-İŞ SAFLARINDA BİRLEŞTİLER

Alemdar Kimya işçileri Petkim-İş'in tasfiyeci, gerici ve uzlaşmacı tutumuna karşı gelerek Kimsan-İş sendikasında örgütlendiler. Alemdar Kimya işçileri ilk ihaneti Türpek-İş'te (Türk Petrol-Sen) gördüler daha

Page 277: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

sonra Petkim-İş'e girdiler. Petkim-İş sendikası DİSK'e bağlı olmasına rağmen sınıf ve kitle sendikacılığı ilkelerini uygulamadı.

Alemdar Kimya işçileri bir günde istifa ederek Kimsan-İş sendikasına geçtiler. Bunun üzerine ne yapacağını şaşıran Petkim-İş sınıf ve kitle sendikacılığını bir tarafa iterek sarı sendikacıların yöntemlerine başvurmaya başladılar.

Önce işverene gidip Kimsan-İŞ'in "Maocu", "korsan", "silahlı örgüt" vs. olduğunu açıkladılar. Kimsan-İş'in Alemdar Kimya'ya girmesine engel olmaya çalıştılar. Ama işçilerin kararlı mücadelesi sonucu işveren sözleşmeyi feshetmek zorunda kaldı.

Şimdi Alemdar Kimya Sanayii işçileri yetki aşamasındadır. Petkim-İş bu aşamada da bölge çalışmaya sahte üye fişleri vererek yetkinin düşmesine çalışıyorlar. Ama Alemdar Kimya işçileri tüm bu engeleri aşarak ve mücadelelerinde başarılı olacaktır.

YAŞASIN ALEMDAR KİMYA İŞÇİLERİNİN KİMSAN-İŞ SAFLARINDAKİ MÜCADELESİ

DEVRİMCİ SENDİKAL MÜCADELEMİZE KARŞI BÜTÜN OYUNLARI BOŞA ÇIKARTACAĞIZ

ALEMDAR KİMYA FABRİKASINDAN DEVRİMCİ İŞÇİLER

***********************************************************

VANTİLATÖR GREVİ

Bağımsız Maden-İş, Kasımpaşa'da MESS'e bağlı, vantilatör sanayiinde, üç ayı aşkın bir süredir grev mücadelesini sürdürüyor.

MESS patronları karşılarında B. Maden-İş'i görünce bir türlü "anlaşmaya" yanaşmadılar.

Grev, hakların alınmasına kadar sürecektir!

***********************************************************

THKP-C Ve İKİ SAPMA

DEVRİMCİ SOL

Page 278: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

YAYINLARI ÇIKTI

TÜRK DEMİR DÖKÜMDE DEVRİMCİ İŞÇİ HAREKETİNİ YÜKSELTECEĞİZ

Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihi hakkında az da olsa sözsahibi olan herkes Demir Döküm ismini duyunca çok şey hatırlar. Demir Döküm işçilerinin 1968-69'lardan bu yana nasıl bir mücadele verdiklerini hatırlar. Silahtar'da DEV-GENÇ lokalinin açılmasıyla birlikte, Demir Döküm işçileri ile Devrimciler arasında ne denli sıcak bir ilişki kurulduğunu ve (.?.) bunun 15-16 Haziran'da (.?.) (.?.) olduğunu hatırlar. Dost-düşman herkes 15-16 Haziran direnişlerini, Devlet Güvenlik Mahkemelerine ve Madeni Eşya Sanayicileri Sendikasına direnişimizi hatırlar.

Demir Döküm'de yıllardır Türkiye Maden-İş Sendikası yapısı durumdaydı. 1974 yılında gericilerin önderliğinde, Otomobil-İş Sendikasının örgütlenme teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlandı. T. Maden-İş yönetimindeki sendika ağaları, kendileri gibi, "görünmeyen" işçilere kuş beyinlerine uygun birer damga vurmaktaydılar. Kendi çıkarlarına alet olmayan işçilere patron uşağı dediler, üyelikten çıkardılar. Mao'cu, goşist, anarşist dediler, ekmek cezasına çarptırıp işten attırdılar. Yapılan tasfiyeye ve verilen ekmek cezalarına işçilerin duyduğu tepkiyi kullanan ve de meydanı boş bulan Dev Maden-İş Sendikası her geçen gün güçlenmeye başladı. D. Maden-İş'in örgütlenme sürecinde Adem Toyşen "kimliği meçhul kişilerce" katledildi. Bu süreçte biz Devrimci İşçi Hareketi olarak şunu söylüyorduk:

Yapılması gereken ilk iş işçilerin, yeniden devrimci birliğini sağlamaktır. Devrimci işçiler bu tavır uygun olarak nereden gelirse gelsin, işçiye yönelik saldırıları cezasız bırakmayacaklarını açıkladılar. Ve bunun sonucunda, 22 Eylül'de yaratılan provakasyondan sonra hiç kimse işçiye saldırmaya cesaret edemedi. Bu koşullarda yapılan idare beyanı sonucunda D. M. İ. 1300'ün üzerinde oy veren arkadaşların büyük bir çoğunluğu, tamamına yakını daha sonra D. M. İ'ye kayıt oldu.

Bugün Demir Döküm'de (.?.) (.?.) oluşmuşlardır. Bir yanda bir avuç gerici ve Aydınlık'çı karşı devrimci, diğer yandan Devrimci İşçilerin önderliğinde bütün yurtsever, ilerici işçiler Dev Maden-iş'in (.?.) (.?.) ve

Page 279: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

diğer (.?.) boşuna heveslenmesinler artık devrimci işçiler örgütlü ve (.?.) kursaklarında bırakacaklardır.

Devrimci işçiler olarak bizim son sözümüz şudur: baskılara karşı olsun, dost, düşman herkes 15-16 Haziranlarda DEV-GENÇ Militanlarıyla omuz omuza verdiğimiz kavgayı hatırlasın.

Ve işçilerimiz yüreğini serin tutsun. Düşmanlarımız da kafalarına inecek balyozlara hazır olsunlar. Çünkü Demir Dökümde kara kış epey sıcak geçecek ve devrimci işçiler değil onun düşmanları donacak.

YENİ 15-16 HAZİRANLAR YARATACAĞIZ. DEVRİMCİ İŞÇİLER SENDİKA YÖNETİMİNE.

T. DEMİR DÖKÜM DEVRİMCİ İŞÇİLERİ

DİSK GENEL-ÍŞ SULAR ŞUBESİ KONGRESİ YAPILDI

Tüm-Su-İş Sendikasının kontrolünde kalan sular işçisinin Genel-İş saflarında bugün yer alan 1200 kadar olan üyesi pek de sarı sendikadan farklı bir anlayışla yönetilmiyorlardı. Devrimci işçi hareketi, tüm bu engeller karşısında olağan kongre hazırlıklarına başladı. Önceden beri devam eden M. Ayık yönetiminin mantığı şuydu: "Benden başkasını işçinin gözü görmez", "Benim dediğim olur", "Dayatmacı olmayın", "Talebe derneği değil" sözleriyle şimdi sıra D. İ. H. tecrit edeceğini sandıkça delege seçimlerini binbir türlü entrikalarla D. İ. H lehine sonuçlanmasını engelleyemedi. Bu nedenle pek de gururlarından taviz vermiyorlardı ama D. İ. H gücünü de küçümsemiyorlardı artık. Sanki babalarının koltuklarını dağıtırcasına "kaç tane" yönetim istiyorsunuz gibilerinden yaklaşımlarla kongre hazırlığı yapıyorlardı. Ama şunu da unutmuşlardı: D. İ. H işçi sınıfının sendikal mücadelesini gurur meselesine indirgemez, aynı zamanda faydacı bir mantıkla da soruna yaklaşmazdı.

Sonuçta: 22. 12. 1979 günü somut şartlar ve sular idaresinde genel durum değerlendirilerek, M. Ayık'ın karşısına aday çıkartmadık. Fakat listemizi çıkarttık. Listemizde siyasi önderliği esas almış birbirleriyle anlaşacak, bir yönetim oluşturmuştuk. Divan Başkanı ERTAN ANDAŞ D. İ. H Listesinin kaybetmesi için açıktan yanlı propagandalara başlamıştı. Salon disiplinine herkesin hayran kaldığı D.

Page 280: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

İ. H tek bir yürek, tek bir yumruk şeklinde tüm iç ve dış entrikalara rağmen başı dik çıkmıştır.

Sonuç: MERKEZ: 171 D. İ. H : 119

Kongreyi kağıt üzerinde ERTAN ANDAŞIN, KOTİLİN ve CHP üst yöneticilerinin desteğiyle kazanmış. Serpilen ve gelişen D. İ. H daha da güçlü çıktığı kongrede M. AYIK rahat bir nefes almıştır ama gelecek mücadele zordur. Bizler hazırız, hazırlıksız olanlar Türk-İŞ'e teslim olabilirler, D. İ. H olmazsa.

ORDU'DA ANTİ-FAŞİST MÜCADELE DEVRİMCİLERİN ÖNDERLİĞİ

ALTINDA YÜRÜYOR

Şimdiye kadar sivil-faşist güçlerin etkinliğinin olmadığı Ordu içerisinde okul dönemiyle birlikte dışarıdan gelen faşistler hükümet değişikliğini de destek sayarak saldırmaya başladılar.

Buna alışkın olmayan ve rahatlık havasına kendisini kaptıran revizyonist siyasetler bocalamaya başladı. Pratiğin yükselmesi birçok siyasetin gerçek yüzünü gösterdi. Devrimci Sol takındığı kararlı tavırla lise ve mahalli birimlerde faşistlere karşı mücadele veriyor.

Kalabalık bir faşist grubun en tehlikeli yer saydıkları Fidangöl'e saldırmaları üzerine devrimciler faşistleri püskürterek kovaladılar. Gerektiği cevabı alan faşistler bir daha deneyemediler aynı şeyi.

Tabelacı, dernekçi siyasetlerin derneklerinin kapanmasıyla şaşkınlıkları artarken Devrimci Sol örgütlenmesi ve mücadeleci tavrıyla gün geçtikçe faşizme karşı mücadelede en ön yeri alacaktır.

MAHİR HÜSEYİN ULAŞ KURTULUŞA KADAR SAVAŞ !YOLUMUZ ÇAYANLARIN YOLUDUR!KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ!

ORDU DEV-GENÇ DEVRİMCİ SOL

AYBASTI'DA FAŞİST TERÖR MÜCADELEMİZİ DURDURAMAYACAK

Devrimci Hareket, karşı devrim hareketi doğurur ilerler. Toplumsal gelişmenin bu yasası, Aybastı'da yükselen devrimci mücadelemizde somut olarak görülüyor.

Page 281: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Yükselen mücadele, sivil faşist örgütlenme olmayan kasaba ve köylerimizde karşımıza doğal olarak polis ve jandarma güçlerini çıkarıyor. Polisler, jandarmalar sürekli takviye ediliyor. Aybastı tam bir sıkıyönetim altında. Kitlenin devrimcilerle birlikte hareket ettiği bir ortamda ise -ki bu sık sık oluyor- civar illerden polis jandarma yığılıyor. Oligarşik güçlerin bu denli titiz olmasının kökeninde, kitleye ulaşma araçlarını ülkemiz gerçeklerine uygun olarak tesbit eden ve uygulayan Devrimci Sol'un varlığı geliyor elbette.

Daha önceki faşist başçavuşun ayrılmak zorunda (!) kalması ile yerine komünistleri ezeceğine yeminli bir faşist teğmen geliyor Aybastı'ya. Bu arada faizcilere karşı faiz senetlerinin geri alınması, borçların ertelenmesi, faizcilerin köylere sokulmaması ve faizcilerin cezalandırılması gibi noktalarda (ki faizciler birçok yerde halktan özür diledi, faizciliğini bıraktığını açıkladı) Kampanyayı yürüten devrimciler ve devrimcilerin çalışma yaptığı köylere de baskı yoğunlaşıyor. Sürekli devriyeler, köy basmalar, halkı dipçiklemeler vb.

Köyleri basılan, erkekleri dipçiklenip dövülen A. halkı korsan miting yapmak kaymakama şikayette bulunmak teğmenin değişmesini istemek üzere Aybastı'ya konvoylarla geliyor. Miting sırasında halkı dağıtmaya çalışan jandarmaya karşı koyunca, 100'e yakın jandarma ve polis ateş açtılar. Mermilerden kasaba içindeki dükkanların evlerin camları delik-deşik oldu.

Ateşe rağmen dağılmayan halk, teğmenin ve polislerin üzerine yürüdüler. Mermileri biten jandarma ve polis, jandarma karakoluna sığındılar. Ta ki Ünye, Giresun, Gölköy'den jandarma birlikleri, Ordu ve Samsun'dan polis ekipleri gelinceye kadar.

"Faşist Teğmen defol", "Kahrolsun faşizm", "Devrimci Sol yoksul halkın yanındadır" sloganlarıyla gösteriler yapıldı. Okullar -İmam Hatip dahil- askerler gidene kadar boykot yaptılar.

Onlarca yaralı olduğu teğmenin vurulduğu, halkın karakolu bastığı haberleri üzerine ve kodamanların, faizcilerin kışkırtması ile Vali, Em. Müdürü ve Alay komutanları da doldular Aybastı'ya.

İstifa etmek ya da tayinini isteyen teğmene "ceza" olarak Aybastı'da kalması söylendi. Faizciler, sömürücüler, faşist güçler halktan soyutlanmanın psikolojik baskısı altında ne yapacağını bilemiyorlar.

Halka gözdağı vermeyi amaçlayan güçleri geri çekildi. Görevini yerine getirince. Biz mücadelemizi örgütlenip yükselttikçe, daha çok işkenceciler resmi-faşistler dolacak Aybastı'ya. Ne demiştik, devrimler, karşı-devrimleri doğurur. Devrimciler mücadelelerinin sonuçlarına katlanacak biçimde Devrimci Sol'un Türkiye'deki mücadele ve örgütlenmesiyle diyalektik bağını sindirerek örgütlenme yolunda.

Page 282: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

YAŞASIN DEVRİMCİ SOL'DAKİ TÜM DOSTLARIN MÜCADELESİ !

YOLUMUZ ÇAYANLARIN YOLUDUR!

DEVRİMCİ SOL YOKSUL HALKIN YANINDADIR!

AYBASTI'LI DEVRİMCİ SOL TARAFTARLARI.

DÜZELTMESayfa 9, 4. paragraftaki "Geçici aykırı birlikler", "Geçici eylem birlikleri" şeklinde olacaktır; Düzeltir, özür dileriz.

MADEN-İŞ KONGRESİ VE DEVRİMCİ TAVIR

Büyük sanayici ve sermayederlerin örgütlü, karşı-devrimci gücü MESS'le toplu sözleşme görüşmelerinin başlayacağı bir dönemde, Maden-İş Sendikası genel kurul toplantısı yaptı.

Neden?MESS ile toplu sözleşme döneminde olağanüstü kongre

yapılması tesadüfü değildir. Maden-İş'in kaşarlanmış bürokrat yöneticileri, MESS karşısında alacakları (.?.) (.?.) yönetim koltuklarının altlarından gitmemesi için, olağanüstü kongre yapmışlardır. (.?.) (.?.) revizyonist sendikacısı çok iyi (.?.). Bunun dışında, toplu sözleşme dönemini (.?.) sessiz-sedasız geçirmek için, Maden- İş yöneticileri kongreyi (.?.) yangından mal kaçırırcasına, (.?.) ve burjuva oyunlarıyla yapılan (.?.) seçimleri ve delege seçimlerinde devrimci (.?.) etkisiz hale getirmek için, olağanüstü kongreden başka çare yoktu.

Bu revizyonist politikalarını (.?.) da ulaştırdılar! Ama nereye kadar?

Devrimci İşçi Hareketi, (.?.) seçimlerine (.?.) defa katılmasına rağmen, Pancar Motor, (.?.), (.?.) (.?.) seçimlerinde etkinlik (.?.).

Şimdi toplu sözleşme masasına oturma zamanıdır. Maden Metaroloji işçileri bu dönem önceki toplu sözleşmelerde

Maden-İş'in "MESS'i aşacağız","grup sözleşmelerini kıracağız" gibi (.?.) gerçek olmayan sloganlarını bugünde kendilerine (.?.) (.?.) sonuçları (.?.)! MESS'in (.?.) Metaroloji işçilerinin bilinçli önderlerinin öncelikle patronlarla anlaşılarak ezilmeye çalışılmasının ve grup sözleşmelerinin

Page 283: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

hemde işçilere sorulmadan hiçbir şekilde imzalanmayacağı ajitasyonuna rağmen kimsenin haberi olmadan topluca imzalanmasıyla (.?.) yenilgiyi sonuç olarak ister gibi gösterilmesini unutmamışlardır. Bu durumun üzerinden kısa bir süre geçmesine rağmen aynı taktikle Metaloji işçilerinin karşısına çıkmaktalar. Fakat sömürüye ve MESS'e karşı zafer için bilinçli devrimci işçiler (.?.) (.?.);

- MESS toplu sözleşmeleri sonrası artacak tasfiyeciliğe karşı eylem ve güç birliği oluşturabilmek için,

- Faşizme karşı yükselen devrimci halk muhalefeti içinde devrimci işçi harketinin sesini yükseltebilmek için,

- Ekonomik- demokratik mücadeleye bağlı kalabilmek için,- işçi sınıfına yol gösterecek devrimci partiyi yaratabilmek için

mücadele etmek zorundadırlar. TEKELCİ PATRONLARIN ÖRGÜTÜ MESS'E KARŞI ZAFER İÇİN İLERİ!

YAŞASIN İŞÇİ SINIFININ DEVRİMCİ EYLEM BİRLİĞİ!

MADEN- İŞ TABANINDA DEVRİMCİ İŞÇİLER.

***********************************************************

İETT DİRENİŞİ

İETT işçileri, toplu sözleşme ile kendilerine tanınan hakların verilmemesi ve demokrat devrimci müdürlerinin görevden alınmasını önlemek amacı ile Şişli-Levent-Topkapı-Bağlarbaşı otobüs garajlarında topluca direnişe başladılar. Devrimci İşçi hareketi'nin (DS) önderliğinde Şişli ve Levent garajlarında direniş başarı ile sürerken Bağlarbaşı ve Topkapı garajlarında direniş sürdürülemedi. Otobüsler bu garajlardan seferleri tuttular.

İETT direnişi devrimcilerin önderliğinde somut talepler üzerinde gelişti, 2 gün sürdü. Direniş başlamadan önce işçiler tarafından haberdar edilen "DİSK Genel-İş, İETT Şubesi yöneticileri direnişi engellemek için ellerinden gelen tüm çabaları başarılı olamayınca da, direniş sırasında ortadan kayboldular. Direniş sonuçlanınca da ortaya çıkarak, direnişe sahip çıktılar. İşçiler adına protokol imzaladılar. Direniş sırasında diğer "sol" gruplar da direnişe sahip çıkmaya çalıştılar. Bu gruplara en iyi karşılığı bizzat işçiler verdiler. Bildirilerinin dağıtılmasını engellediler. İETT işyerindeki diğer Türk-İş'e bağlı sarı Genel-İş sendikası da devrimcileri polise, jandarmaya şikayet ederek

Page 284: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

kendi üyelerinin engellendiğini öne sürerek başka bir yoldan direnişi kırmaya çalıştılar. Özellikle Levent ve Şişli garajından 2 gün hiçbir otobüs sefere çıkmadı. 2 gün işçilerin talepleri kabul edilerek bir protokol hazırlandı. İşçiler toplu halde "Kahrolsun Faşizm" diye bağırarak işyerlerini terkettiler.

K. MARAŞ FAŞİST KATLİAMININ YILDÖNÜMÜ FAŞİSTLERİN YÜREĞİNE KORKU SALDI!

Kahramanmaraş faşist katliamı, Oligarşi'nin kendi çıkmazına "çare" bulabilmek için (yani o dönemde sıkıyönetime zemin hazırlamak için) başvurdu ve MHP'li sivil faşistler-ordu-polis işbirliğiyle gerçekleştirdiği bir canavarca, jenosit katliamıydı. Yüzlerce emekçi insan çocuk-kadın ihtiyar demeden hunharca işkence vs. katledildi.

Bu faşist katliam, Türkiye'de oligarşinin ne denli canavarca katliamlar yapacağını göstermektedir.

K. Maraş faşist katliamının birinci yıldönümü devrimciler ve emekçi halkımız tarafından oligarşiye bir " korku günleri" olarak hatırlatılmalıydı. Ve nitekim de öyle oldu. Bundan sonra da K. Maraş katliamı oligarşi için bir korku günü olacaktır.

K. Maraş faşist katliamı tüm yurtta emekçi halkın da katılımıyla nefretle kınandı. Tüm sol gruplar kendi çaplarında direnişlere katılmaya çalıştılar. K. Maraş faşist katliamını protesto hareketleri Sol'un birleşik güç halinde ne denli etkili olabileceğini göstermesi bakımından da bir "örnek" teşkil etmelidir. Devrimci Yol'un, tek başına öğretmen boykotuyla, Sol'un birleşik gücüyle gerçekleştirilen 24 Aralık öğretmen boykotu arasındaki fark, bunu açıkça göstermiştir. Sol'un birleşik gücü dışında kalan gruplar ise oldukça ilginçtir: TİP, TSİP, TİKP. Bu gruplar birbirlerine ne kadar "zıt" görünürlerse görünsünler pratikte burjuvaziye hizmette ne denli "birlikte" olduklarını göstermişlerdir. Onlara göre, K. Maraş faşist katliamlarını protesto etmek, provakasyon yapmaktır. Ne yazık ki, bu tavırları öylesine bir katliama denk düşüyor ki; ama yine de burjuva uşaklığı ruhlarına öyle işlemiş ki, akılları başlarına gelmiyor. K. Maraş faşist katliamı gerçeği, bu katliam Sol'un provakasyonu sonucu mu olmuştur? Hayır. Oligarşinin "bizzat" planladığı bir katliamdır. "Bizim" provakosyon teorisyenleri kendilerine provakosyon mantığıyla bağlaya dursunlar Oligarşi onlara da acımayacaktır provakasyon yapmasalar dahi, faşizmin baskı ve teröründen gerekli nasibi alacaklardır.

K. Maraş faşist katliamı tüm yurtta protesto edildi.

***********************************************************

Page 285: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

İSTANBUL'DA TÖB-DER

TÖB-DER genel merkezinin çağrısı üzerine D. Ö. H'ne bağlı öğretmenler eyleme katıldılar; eylemin genişlik kazanması için de yoğun bir çalışma sürdürdüler. Bu arada D. Ö. H ve Kurtuluş'un da baskısıyla TÖB-DER içinde ilk defa, tüm "Sol"un eylem birliği gerçekleştirildi. Öyle ki, bu eylem birliği platformunda birbirlerini "sosyal-faşistlik"le suçlayan, H. Kurtuluşu ve TKP de yer aldı. Ortak bildiri metni de D. Ö. H (Devrimci Sol) ve Kurtuluş tarafından yazıldı.

TÖB-DER'in boykot eylemi, memurlar, işçiler, öğrenciler ve mahalleler tarafından da desteklendi.

***********************************************************

MEMURLAR VE TÜM-DER

21 Aralık'tan başlanarak, tüm işyerlerine bildiri dağıtıldı, çevreye afişleme yapıldı, memurlar bir direniş için hazırlandı.

24 Aralık'ta "iş bırakma" eylemi çeşitli biçimlerde gerçekleştirildi. Mecidiyeköy Gelir Vergi, Kocamustafapaşa Vergi, Koca Sinan Emlak Vergi, Sarıyer Vergi, Defterdarlık, Emekli Sandığı, Galata Vergi, Nakil Vasıtaları Vergi Dairesi, Beyoğlu Vergi, Sirkeci Gider Vergi, İETT Altıntepe, İETT Şişli-Levent, İETT Metrohan, Milli Piyango, Şehirlerarası Telefon Santral, Tophane PTT, Belediye Sarayı, Milli Eğitim Müdürlüğü'nde işi bırakma, işi yavaşlatma, bildiri dağıtma, pankart asma, toplantılar vs. biçimlerinde eylemler gerçekleştirildi. Devrimci Memur Hareketi'nin önderliği altında genellikle eylemler yapılmasına karşın, Defterdarlık Belediye Sarayı, Emekli Sandığı, İETT Altıntepe vs. gibi yerlerde Devrimci Yol ile ortak işbirliğine gidildi.

***********************************************************

İŞÇİ KESİMİ

K. Maraş faşist katliamı işçilerin katılımıyla da protesto edildi. "İşi bırakma" anma toplantıları, pankart asma ve bildiri dağıtma biçimindeki eylemler şu işyerlerinde gerçekleştirildi. Vantilatör, Santral Medikal Optik, Omaça Kilit Fabrikası, Hipodrom (150 civarında işçi tamamen işi bıraktı). İTÜ, İ. Ü. Yemekhane İşçileri (500 kişi) tamamen işi bıraktı, İDMMA işçileri, Beldesan Fabrikası, Boronköy, Şişli İETT garajı, Levent İETT garajı, Bağlarbaşı İETT garajı, Sular İdaresi, Philips (Kurtuluş'1a birlikte yarım saat iş bırakıldı. Kurtuluş daha sonra bu karara uymadı.)

Page 286: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Yıldız (. . .), Halk Ekmek Fabrikası, İETT Makina Bakımı, Demirdöküm, Eyüp Sümerbank, Pancar Motor, Mintax, 404, Sumex, Unikiri, Alemdar Kimya, Göksan, Baykiri fabrika ve işyerlerinde genellikle işi bırakma eylemi azınlıkta kalmasına karşın, toplantı, bildiri dağıtımı, pankart asma gibi eylemler yapıldı.

***********************************************************

DEV-GENÇ

K. Maraş faşist katliamı protestosu tüm fakülte, yüksek okul ve liseleri sardı.

Temel Bilimler, Edebiyat, Beyazıt Yabancı Diller, Eczacılık, Yıldız, MYO, Nişantaşı Diş ve Eczacılık, Gazetecilik, İTÜ Gümüşsuyu-Taşkışla-Maden, MMF Ayazağa, Işık Mühendislik'te bir günlük boykot, forum ve yürüyüşler, ayrıca Çapa Tıp, Bahçelievler Kampüsü, Kadıköy Müh., Vatan Müh., Spor Akademisi iki günlük boykot, forum ve yürüyüşler yapıldı. Erkek Teknik'te dört günlük boykot yapıldı. Dev-Genç'in önderliğinde yapılan bu eylemlerin yanında diğer sol grupların da katılımıyla AİTYO, Cerrahpaşa Tıp, Veteriner Tatbiki, DGSA'da boykot ve forumlar yapıldı. Liseli Dev-Genç'in önderliğinde de Şişli-Kuştepe, Feriköy, Yeşilköy, Alibeyköy Meslek, Fındıklı, Kabataş Akşam Ticaret, Kasımpaşa, Zincirlikuyu Yapı Meslek, Sarıyer liselerinde işgaller yapıldı. Ayrıca toplam 40 lisede de boykotlar ve yürüyüşler yapıldı.

Dev-Genç ve Liseli Dev-Genç, okulların dışında çevrede ve merkezi yerlerde, yazılama, kahve konuşmaları, otobüs konuşmaları, pankart asmalar, birçok korsan gösteri yaptı. Tünel'deki korsan gösteride, iki jandarma entegre edilerek, silahları alındı.

Ayrıca Platin, İkizler, Aksaray ve Cerrahpaşa gibi faşistlerin kahveleri dağıtıldı. Beşiktaş'ta, Şişli'de, Kadıköy'de faşistlerin işyerleri dağıtıldı. Cankurtaran ve Beyazıt'ta faşistlerin kahveleri basılarak bildiri dağıtıldı, bu arada Artvin Yurdu taranarak üç faşist yaralandı. Kadıköy, Kuşdili, Şişli, Bakırköy'de faşist evleri basılarak örgütleyici iki faşist cezalandırıldı ve birçok faşist vuruldu. Ayrıca Beşiktaş'ta Irak Türkleri Dayanışma Derneği Yönetim İkinci Başkan üyesi bir faşist cezalandırıldı.

K. Maraş faşist yurdu basılarak tarandı ve bombalandı.

MAHALLELER

Page 287: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

İstanbul'un birçok mahallesi de K. Maraş katliamını protesto hareketlerine sahne oldu.

Avcılar, Cennet mah. Kuleli, Koca Sinan, Parseller, Güngören, Esenler, Bayrampaşa, Bloklar, Zeytinburnu, Küçükköy, Eyüp, Balat, Fatih, Okmeydanı, Hasköy, Kağıthane, Çağlayan, Gültepe, Mecidiyeköy, Feriköy, Reşitpaşa, Kuruçeşme, Sarıyer, Emirgan, Paşabahçe, Beykoz, Kartal, Üsküdar, Gülsuyu, Pendik vs. gibi semt ve onun mahallelerinde K. Maraş faşist katliamı, yazılama, pullama-afiş, bildirilerin ev ev dağıtımı, kahve konuşmaları, halkın katıldığı kahve toplantıları, pazarlarda konuşma, korsan gösteriler, pankart asma, onlarca faşist işyeri ve dükkanların korsan gösterilerle dağıtılması, birçok faşistin cezalandırılması vs. biçiminde, protesto edildi. Ayrıca MHP İl Yönetim Kurulu üyesi bir faşist Cennet mahallesinde cezalandırıldı. Bahçelievler'de faşistlerin üslendiği bir (Ünverdi) kahvehane tahrip edildi. Esenler'de faşist bir öğretmen cezalandırıldı. "Parseller, faşist örgütlenmesine bizzat hizmet eden bir bakkal da cezalandırıldı. "

***********************************************************

CEZAEVLERİNDE DİRENİŞ

Selimiye'de Birlik Yolu ve İGD'nin katılmadığı bunun dışında tüm sol grupların birliği ile, mahkemelere gidilmedi, ziyaretlere çıkılmadı, pankartlar asıldı, konuşmalar yapıldı. Daha sonra HK ve HY da birliğin dışına çıktılar. Bu tavırlarına bağımsız iş yapmak istemleri-gerekli tavır alındı.

Toptaşı cezaevinde de toplantılar ve konuşmalar yapıldı. Sağmalcılar cezaevinde de konuşmalar yapıldı.

--------------------------------------------------------

İstanbul dışında yurdun hemen hemen bütün bölgelerini kapsayan şehir ilçe ve köylerde Kahramanmaraş katliamı protesto edildi. Merkezi ilişkiler ağı içerisinde gerçekleştirildiği belli başlı hareket biçimleri şunlardı:

Bildiri dağıtımı, kahvelerde halkın katıldığı toplantılar, korsan gösteriler, köylerde toplantı yapma ve konuşma, liselerde işgaller, forumlar aynı şekilde yüksek okul olan yerlerde işgaller, forumlar, afiş asma, duvarları yazılama, bez pankart asmalar, bazı yörelerde işçilerin protesto hareketleri; yemek boykotu, işi bırakma, bankalara, faşist işyerlerine, evlere yönelik, basma ve dağıtma hareketleri, polis ve faşist

Page 288: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

arabalarının yakılması, tahrip edilmesi ayrıca da faşistlere yönelik cezalandırma hareketleri.

Yurt çapında, genellikle merkezi örgütlülüğümüz içerisinde Kahramanmaraş faşist katliamını protesto -belli başlı şehir ve kasaba olarak- şuralarda gerçekleşti.

Bursa (burada yapılan korsan gösteride Nadir Ölmez yoldaşımız, polis kurşunlarıyla şehit düştü. Bunun karşısında faşistlere yönelik cezalandırma hareketi de gerçekleştirildi) Gemlik, Ereğli (Zonguldak), Bolu, Kıbrısçık, İnebolu, Küre, Gerze, Samsun, Aybastı, Merzifon, Ordu, Espiye, Beşikdüzü, Trabzon, İzmit, Ankara (genellikle Ankara'dan yapılan hareketler hep DY'den sanılır. Bu yanıltıcıdır. Birçok mahallede yapılan eylemlerden başka birçok lisede gerçekleştirilen işgal ve forumlardan başka, faşist milletvekillerine yönelik evlerini tahrip etme hareketleri dikkat çekmiştir), Uşak, Sivas (burada 8 saat süren yürüyüş yapıldı), Aydın, Saruhanlı (Manisa), Acıpayam, İzmir, Elazığ, Çanakkale, Adana, Osmaniye, Antakya, Ergani, Diyarbakır, Eskişehir, Gaziantep, Elbistan (K. Maraş), Malatya, Tunceli, Pertek, Hozat, Balıkesir, Bandırma, Orhangazi vs.

***********************************************************

SONUÇ VE DEVRİMCİ YOL'UN İSTANBUL'DAKİ SAHTEKARLIĞI

Burjuva basını yapılan protesto hareketlerini özellikle Anadolu'da-yazmamaktadır. Bu elbette çok doğaldır. Hatta çarpıtarak yansıtması, yalan haberler yayması, kamuoyu oluşturması dahi mümkündür. Zaten öyle yapmaktadır. Bunun karşısında önemli olan, devrimcilerin propaganda araçlarını çoğaltmaları etkili bir duruma getirmeleridir. Kahramanmaraş faşist katliamının protesto kampanyası sırasında özel olarak ortaya çıkan durum buydu. Basın hiçbir şey olmamışçasına susuyordu. Bunda Demirel faşist hükümetinin basın karşısındaki sansür politikasının önemli etkisi vardı. Yeni propaganda araçlarını geliştirmemizin önemi apaçık ortadadır. Genel politik hareketin araçlarından başka, her bölge, şehir, kasaba devrimcilerin eylemlerinin etkili ve de yaygınlık kazanabilmesi için yeni araçlar bulmalı ve geliştirmeli ve her eylem halka açıklanmalıdır.

K. Maraş faşist katliamını protesto tüm yurtta kısmen de olsa, eksik de kalsa gerçekleştirildi. Bu eksikliklerin giderilmesi hareketin örgütlenmesine bağlıdır.

İstanbul'da Devrimci Yol, 24 Aralık'ta yapılan protesto hareketlerinin tümüne sahip çıkmak için, burjuva gazetelerinde resmen

Page 289: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

hareketlere sahip çıktı. Bir gün sonra da bütün hareketlere "kendi" yapmışçasına bildiri yayınladı.

Ne diyelim? Devrimci ahlaka dahi sığmayan bu tavır aslında kendisine güvensizliğin, güçsüzlüğün, kısaca oportünizmin bir yansımasından başka nedir ki? Aşağıda Devrimci Yol'un bildirisinin örneği vardır.

24 ARALIK PAZARTESİ: BÜTÜN TÜRKİYE'DE FAŞİZMİ VE KAHRAMANMARAŞ KATLİAMINI PROTESTO İÇİN HER YERDE DİRENİŞLER, BOYKOTLAR, FORUMLAR DÜZENLENECEK.

DEV-YOL'UN AÇIKLAMASI:

Dev-Yol adlı sol fraksiyon adına yapılan açıklamada, Kahramanmaraş katliamının "başarıyla protesto edildiği" bildirilmiştir. Açıklamada özetle şöyle denilmiştir:

"Bazı ilkokullarında aralarında bulunduğu okullarda gerçekleştirilen eylemler başarıyla sonuçlanmıştır. Bazı okullarda faşistler cezalandırılmış, bazı yerlerde de eylemler sırasında polis ve jandarmayla çatışma çıkmıştır. Ama bütün engellemelere karşın, Kahramanmaraş katliamının yıldönümü güçlü eylemlerle karşılanmıştır. "

TERCÜMAN25 Aralık 1979

FAKÜLTE-YÜKSEKOKUL VE YURTLARDA SEÇİMLER!

Özellikle İstanbul'da en geniş kitlenin kapsadığı bir dernek içerisinde yaşıyamıyacaklarını anlayan pekçok "siyaset" kendi "tekke" çıkarları için derneklerin birleştirilmesi ve tek dernek seçimlerinden kaçmakta, kitlelerini bu tavırla seçimlere sokmamak için her türlü cambazlığı yapmaktadırlar. Hem de gözümüzün içine baka baka "birlik" çağrıları yaparak...

Fakat içinde bulunduğumuz dönemde tüm birimlerde en geniş kitlenin birliğinin sağlanması ve faşizmin karşısında tek bir yürek, tek bir

Page 290: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

yumruk olarak dikilmesi zorunluluktur. Ve Dev-Genç olarak bunun mücadelesini sonuna kadar yapacağız. En geniş kitlenin birlikteliğinin sağlanması yolunda mücadele edeceğiz. Buna yanaşmayanları, faydacı, çıkarcı, bozguncu anlayışları mahkum edeceğiz. Aşağıdaki sonuçlar bu politikamızın doğruluğunun sadece bir göstergesidir.

YURTLAR :AÖS (Atatürk Öğrenci Sitesi) Erkek Yurdu:Devrimci Sol: 130Kurtuluş-DY: 134 (HK destekledi) İGD: 87

AÖS (Atatürk Öğrenci Sitesi) Kız Yurdu: Devrimci Sol: 51DY: 41

Abdi İpekçi Yurdu: Devrimci Sol: 312 Kurtuluş+DY: 285 İGD: 152HK: 66Partizan: 19

Çemberlitaş Kız Yurdu:Devrimci Sol+Devrimci Yol: 156 İGD: 89

OKULLAR

Çapa Dişçilik (Dernek seçimi) DEV-DiŞ-DERDevrimi Sol: 24 Devrimci Yol: 17

(DY siyaseti olmayan kişileri destekledi.)

Page 291: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu: Temsilcilik SeçimiDevrimci Sol: 2 Temsilcilik Bağımsızlar: 2 TemsilcilikDY: 1 Temsilcilik

İTÜ FAKÜLTE TEMSİLCİLİĞİ SEÇİMLERİ

İNŞAAT FAKÜLTESİFakülte TemsilciliğiDevrimci Sol : 461Kurtuluş : 116

MİMARLIK FAKÜLTESİFakülte TemsilciliğiDevrimci Sol: 216DY: 202 HK: 124

ELEKTRİK FAKÜLTESİFakülte TemsilciliğiPartizan+(Birikim): 143Devrimci Sol+(Kurtuluş): 141HB: 38 DY : 51Genç Öncü: 27İGD: 61 HK: 55

Bu fakülte temsilciliği sonuçlarına itiraz edildi.

MADEN FAKÜLTESİFakülte TemsilciliğiKurtuluş: 196(Kurtuluş ve Devrimci Sol ortak aday gösterdi) DY: 145 HK: 126 İGD: 78

Page 292: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

MMFFakülte temsilciliği Devrimci Sol: 496 HK: 220 DY: 176İGD : 167Kurtuluş: 88

TEMEL BİLİMLER FAKÜLTESİ Fakülte Temsilciliği Devrimci Sol: 116Partizan: 157HK : 66 DY: 76

METALURJİ FAKÜLTESİ Fakülte TemsilciliğiDevrimci Sol: 117(Devrimci Sol-Kurtuluş ortak aday gösterdi) DY: 124 HK: 46

İŞLETME FAKÜLTESİFakülte TemsilciliğiBağımsız: 100(DY-Devrimci Sol-Kurtuluş-HK) Birikim: 116

GEMİ İNŞAAT FAKÜLTESİ Fakülte Temsilciliği DY+HK: 117İGD: 38Devrimci Sol Birikim: 14

KİMYA FAKÜLTESİFakülte Temsilciliği

Page 293: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

DY+HK: 421Kurtuluş+Devrimci: 179(Kurtuluş+Devrimci Sol ortak aday gösterdi) Bu fakültede temsilci seçimlerine itiraz edildi

MAKİNA FAKÜLTESİFakülte TemsilciliğiDevrimci Sol: 195(Kurtuluş+İGD)DY : 301(HK-HB-Partizan-HY destekledi) Birikim: 110 Genç Öncü: 58

SINIF TEMSİLCİLİĞİ SEÇİMLERİ

İNŞAAT FAKÜLTESİYapılan II. sınıf temsilciliği seçiminden. Devrimci Sol: 5 Devrimci Yol: 2Kurtuluş: 2 Bağımsız: 2

MİMARLIK FAKÜLTESİYapılan 5. sınıf temsilciliği seçimlerinden Devrimci Sol: 2DY: 1Bağımsız: 2

ELEKTRİK FAKÜLTESİYapılan 5. sınıf temsilciliği seçiminden Devrimci Sol: 2HY: 1 HK : 1Partizan: 1

MADEN FAKÜLTESİ

Page 294: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Yapılan 9. sınıf temsilciliği seçiminden Devrimci Sol: 6HK: 1Kurtuluş: 2

MMFYapılan 22 sınıf tem. seçiminden Devrimci Sol: 13Bağımsız: 6HK: 1 DY: 1 İGD: 1

TEMEL BİLİMLER FAKÜLTESİYapılan 4 sınıf tem. seçiminden Devrimci Sol: 3HK : 1

METALLURJİ FAKÜLTESİYapılan 4 sınıf tem. seçimlerinden Devrimci Sol-Kurtuluş: 2Devrimci Sol: 2

İŞLETME FAKÜLTESİYapılan 3 sınıf tem. seçimlerinden DY: 1Birikim: 2

GEMİ İNŞAAT FAKÜLTESİYapılan 1. sınıf tem. seçiminden Bağımsız: 1

KİMYA FAKÜLTESİYapılan 4. sınıf tem. seçiminden Devrimci Sol: 1Kurtuluş: 1DY: 2

Page 295: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

MAKİNA FAKÜLTESİYapılan 3. sınıf tem. seçiminden Devrimci Sol: 1DY: 1Bağımsız: 1

SINIF TEMSİLCİLİĞİ SEÇİMLERİNDE SİYASETLERİN ALDIĞI TOPLAM OY ORANI

Devrimci Sol: 1848HK: 429 İGD: 232 DY: 771Partizan: 58Kurtuluş: 381 Genç Öncü: 67 Birikim: 108 HY: 115Bağımsız: 836

TOPLAM SINIF TEMSİLCİLİĞİ SONUÇLARI

Devrimci Sol: 34 Kurtuluş: 6Partizan: 1 DY: 8 HY: 1 İGD: 1BAĞIMSIZ: 13 Birikim: 2

***********************************************************OLİGARŞİ, KAĞITHANE GECEKONDU HALKININ MÜCADELESİNİ YILDIRAMAZ.

Page 296: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

Kağıthane Jandarma karakolu komutanının -Hüseyin Aksoy'un katledilmesinin sorumlusu- öldürülmesinden sonra, Oligarşi ordu ve polis gücünü kullanarak, Kağıthane gecekondu halkına karşı saldırıya geçti. Geceleri evler didik didik arandı, hem de birkaç defa. Halktan insanlar, hiçbir gerekçe gösterilmeden, hücrelere atıldı, işkence gördü ve tutuklandı.

Bütün bu baskılar, Kağıthane halkının kavgasını durduramaz. Verilen şehitler, işkenceler, hapse atılmalar, kavgamıza daha da güç katacaktır.

KAĞITHANE DEVRİMCİ SOL SEMPATİZANLARI

***********************************************************

HALKALI-İKİTELLİ KÖYÜNDE HÜKÜMETLERİN SAHTEKARLIĞI

Halkalı-İkitelli köyünde, CHP hükümeti döneminde halkın elindeki arsalara, devlet baskısıyla, sosyal mesken yapacağız bahanesiyle, ucuza el koydu. Halk, haklarını aramak için harekete geçti. Bu doğrultuda birleşme çabaları gelişti. Halkın tepkisi devrimciler tarafından örgütlendirilmeye çalışıldı. Ama yeni faşist MC hükümeti başa geçince, o yöredeki bütün çalışmaları durdurdu. Bu şekilde hükümet hem halkın tepkisini boşa çıkarmaya çalışıyor, hem de halkın elindeki arsalar karşılıksız olarak alınmaya uğraşılıyor.

Oligarşinin halkı evsiz, arsasız, tapusuz yoksul bırakması karşısında tek çare, Oligarşiye karşı mücadeleyi yükseltmektir.

***********************************************************

TARİŞTEKİ BOZGUNCULARTariş İplik Fabrikasında Maraş katliamını protesto için 24 saatlik

şalterleri indirme kararı alındı. Ama direnişin 2. saatinde TKP ve CHP'lilerin vazgeçme, işe başlama kararıyla karşılaşıldı. Sendika yönetiminde olmalarına rağmen HK ve DY'nin kararlı bir tavır alamayışları ve direnişin başladığı A vardiyasından TKP ve CHP'nin etkinliği sonucu direniş kaldırıldı.

Bu hareketin son derece yanlış olduğu, işgal ve direnişin 24 saat olacağı tüm kitleye anlatıldı. Revizyonizmin ve reformizmin kuyrukçu, ödlek, pasifist çizgisini tüm Tariş İplik işçileri gördüler. Revizyonist-reformistlerin tavrı kitle önünde teşhir edildi. İşçi sınıfının hangi sınıflar

Page 297: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

(. . .) uğrarsa uğrasın buna devrimci açıdan tepki göstermesinin sorumluluğu anlatıldı.

Doğru devrimci çizginin her türden oportünizmi yıkarak gelişeceği bir kez daha gözlendi. Yükselen sınıf mücadelesi karşısında teslim bayrağını çeken oportünizm ve revizyonizm yenilecek ve Tariş İplik işçileri devrimci hareketimiz doğru siyasi tesbitlerinde birleştirilecektir.

"TÜRKİYE DEVRİM KAVGASINDA ŞEHİT DÜŞENLER HAFTASI" ÜZERİNE

Bilindiği gibi, 971 yenilgisinden sonra, gelişen devrimci mücadele, THKP-C'nin yarattığı potansiyel ve onun ideoloji olarak önderliğinde gelişiyor; güçleniyor ve örgütleniyordu. 971'de şehit düşen THKP-C önderlerine ideolojilerine bağlılığın en güzel göstergelerinden biri, onların ölüm yıldönümlerinde Oligarşiye karşı kavgayı yükseltmek, onların adlarını Oligarşi için bir "korku" haline getirmektir.

Bugüne kadar, biz, bu doğrultuda elimizden gelen herşeyi yaptık. Şimdi, şehitleri anma, ölüm günlerini kavgayı yükseltmek için bir vesile yapmak anlayışımızda biçimsel olarak bir değişiklik yapmak istiyoruz. Buna göre 12 Mart döneminde, katledilen önderlerimizi, 30 Mart tarihinde -bir şehitler haftası ilan edilerek- anacağız. 30 Mart'ı seçmemizin nedeni şudur: 30 Mart THKP-C'nin önderi M. Çayan'ın Kızıldere'de katledildiği gündür. Bu yüzden 30 Mart THKP-C'nin Türkiye Devrim kavgasının siyasal ideolojik-örgütsel çizgisinin bir simgesidir. Yalnızca bir katliam değil, Türkiye Devriminin yolunu gösteren bir manifestodur.

Şehitleri anma haftası, elbette faşizm tarafından katledilen tüm yurtseverleri ve hareketimizin bilinçli devrimcilerini anmaktan da ayrı değildir.

YÜKSEL KAÇIKÇI NURETTİN GÜLER NUMAN KAYGUSUZKAVGALARINI VE ANILARINU KURTULUŞA KADAR YAŞATACAĞIZÇAĞLAR COŞKUNER ERCÜMENT AKSOY

ANKARA'DA YİTİRDİK KAVGAMIZDA YAŞAYACAKNADİR ÖLMEZEmekçi halkımız bir yiğit evladını daha kaybetti. Kahramanmaraş katliamının protestosu için BURSA'da yapılan korsan mitinge saldıran

Page 298: Kapak: · Web viewEmperyalizme karþý her eylemde aktif olarak yerini alan bir sýra neferiydi. 17 Temmuz gecesi Ýstanbul Teknik Üniversitesi'nde polislerin yaptýðý saldýrý

polislerin kurşunlarına karşı direnirken vuruldu. Kitlemizi koruyabilmek, polislere karşı gereken tavrı alabilmek için silahının son mermisine kadar dövüştü.

ZEKİ ÖZTÜRK

MALATYA'DA, DEVRİMCİ KAVGAMIZIN BİR ÖNDERİYDİ. ANISI DEVRİMCİ MÜCADELEMİZE GÜÇ KATACAKTIR. ZEKİ'Yİ, DEVRİMCİ SOL'UN KAVGASINDA YAŞATACAĞIZ.

TURGUT İPÇİOĞLU

1959. . . TİKP'Lİ MÍLLİYETÇİLER TARAFINDAN KATLEDİLDİ ANISI YAŞATILACAKTIR. M. ALİ BALO. , ZEKAİ BÖLÜKBAŞI, ÖMER ERMİŞ, YÜKSEL, F. YILMAZ GÜVEN, ENVER ER, KUBİLAY YEŞİLKAYA, MEHMET AKŞER

Devrimci Kavgamızın Şehitlerini Kurtuluşa Kadar Mücadelemizde Yaşatacağız.

NOT: Sayfada şehitlerin resmi var.