karadenĠz teknĠk ÜnĠversĠtesĠancak yayınladıkları fotoğraflar ve köe yazarları...
TRANSCRIPT
KARADENĠZ TEKNĠK ÜNĠVERSĠTESĠ ĠLETĠġĠM ARAġTIRMALARI DERGĠSĠ
CĠLT/VOL:3 (11) 2016
1
EDĠTÖRDEN
Tam Metin
ġahinde YAVUZ 1
2 II. DÜNYA SAVAġI’NIN CUMHURĠYET VE TAN GAZETELERĠNDE TEMSĠLĠ Tam
Metin
Uğur Günay YAVUZ 2-31
3
Y KUġAĞININ ĠLETĠġĠM SORUNLARININ ANALĠZĠ VE ÇÖZÜM ÖNERĠLERĠ: SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ ISPARTA MESLEK YÜKSEKOKULU ÖRNEĞĠ
Tam Metin
Pınar GÖKTAġ 32-50
4
REKLAM BĠLGĠ ĠġLEME STRATEJĠLERĠNDE CĠNSĠYET FARKLILIKLARI: SEÇĠCĠLĠK HĠPOTEZĠ ÇERÇEVESĠNDE RASYONEL/DUYGUSAL REKLAM TEPKĠSĠNE YÖNELĠK DENEYSEL BĠR ÇALIġMA
Tam Metin
Gülcan ġENER 51-73
5
REKLAMCILIĞA YÖNELĠK YENĠ BĠR BAKIġ AÇISI: TAKYONLAR, ÜSTGERÇEKLĠK VE REKLAM ĠLĠġKĠSĠ ÜZERĠNE KURAMSAL BĠR DEĞERLENDĠRME
Tam Metin
Yasemin BOZKURT 74-85
6
KURUM ĠMAJI AÇISINDAN MÜġTERĠ ġĠKÂYETLERĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ: SEYAHAT ACENTALARI ġĠKÂYETLERĠNE YÖNELĠK BĠR ARAġTIRMA
Tam Metin
ġeyda LĠMON- Özgür ARPACI 86-99
2016 yılının Ocak ayında 11. sayımızla yine yayındayız. Bu sayımızda bizlere ilham veren ve
katkı sunan yazar yazarlarımıza çok teşekkür ederiz. Zira hepsi farklı alanlardan iletişim
araştırması alanını geliştiren yazılar yazdılar.
İlk makalemiz Uğur Günay Yavuz’a ait. Yavuz, “II. Dünya Savaşı’nın Cumhuriyet ve Tan
Gazetelerinde Temsili” başlıklı makalesinde, fotoğraf alanında uzman olmasından aldığı
güçle, bizi literatürde işlenmeyen bir konu üzerinde düşünmeye sevk ediyor. Yayın
ideolojileri farklı olan Cumhuriyet ve Tan gazetelerinin İkinci Dünya Savaşı süresince
hükümet tarafından tek iletişim kanalı olan Anadolu Ajansı’ndan aldıkları haberleri ve
fotoğrafları nasıl işlediklerini inceliyor. Yazar bu incelemesinde, dört temel tarihi olayı; 1
Eylül 1939-Almanya’nın Polonya’ya saldırması, 22 Haziran 1941-Almanya’nın Rusya’ya
saldırması, 6 Haziran 1944-Normandiya Çıkarması ve savaşın sonunu hazırlayan 6 Ağustos
1945-Hiroşima’ya Atom Bombası’nın atılması ele alıyor.
İkinci makalemiz “Y Kuşağının İletişim Sorunlarının Analizi ve Çözüm Önerileri: Süleyman
Demirel Üniversitesi Isparta Meslek Yüksek Okulu Örneği” başlığıyla Pınar Göktaş
tarafından hazırlanmıştır. Çağımız hız ve iletişim çağı olduğu kadar iletişimsizlik çağıdır da.
Y kuşağı yani günümüz gençleri, kendilerinden önceki kuşaklardan farklı olarak iletişim
araçlarıyla içli dışlı yaşarken dünyaya ilişkin farklı beklentiler geliştirmektedir. Bu beklentiler
kimi zaman iletişimsizlik olarak adlandırdığımız olguya doğru yönlenmektedir. Göktaş,
makalesinde bize, bu sorunları ve soruna yönelik çözüm önerilerini anlatmaktadır.
Üçüncü makale, Gülcan Şener tarafından hazırlanmış deneysel bir araştırmadır. Makale
“Reklam Bilgi İşleme Stratejilerinde Cinsiyet Farklılıkları: Seçicilik Hipotezi Çerçevesinde
Rasyonel/Duygusal Reklam Tepkisine Yönelik Deneysel Bir Çalışma” başlığını taşımaktadır.
Şener, makalesinde bir ürünü pazarlarken hedef pazarlara uygun reklam stratejisinin
belirlemede, toplumsal cinsiyetin nasıl bir rol oynadığını araştırmaktadır. Şener reklam bilgi
stratejisinde kadın ve erkeğin bilgiyi farklı işlediklerini ve reklamın buna göre hazırlanması
gerektiğini söylemektedir.
Yasemin Bozkurt bizi “Reklamcılığa Yönelik Yeni Bir Bakış Açısı: Takyonlar, Üstgerçeklik
ve Reklam İlişkisi Üzerine Kuramsal Bir Değerlendirme” başlıklı makalesiyle bizi farklı bir
düşünme sürecine tabi tutuyor. Fizik evrenini reklamlara uyarlayan Bozkurt, reklamda
sunulan sanal gerçeklikler ve takyonların oluşturduğu sanal dünya arasında bağ kurarak, bu
oluşumu tüketim kültürü, postmodernizm ve simülasyon kavramlarıyla yeniden yorumluyor.
Şeyda Limon ve Özgür Arpacı, “Kurum İmajı Açısından Müşteri Şikayetlerinin
Değerlendirilmesi: Seyahat Acentaları Şikayetlerine Yönelik Bir Araştırma” başlıklı makale
ile 11. Sayımıza katkıda bulundular. Seyahat acentalarının kurumsal imajlarının ele alındığı
bu araştırmada, şikayet sitelerine gelen seyahat acentası şikayetleri değerlendirilmiştir.
Cilt / Vol: 3 Sayı / No :11 Ocak / January :2016
ISSN: 2146-3212
II. DÜNYA SAVAġI’NIN CUMHURĠYET VE TAN GAZETELERĠNDE TEMSĠLĠ
Uğur Günay Yavuz1
Öz
II. Dünya Savaşı, tüm dünyaca Yahudi Soykırımı gibi kitlesel ölümlerin yaşandığı, kullanılan atom
bombaları sonucunda en çok sivil halkın zarar gördüğü, yani insanlık tarihinin en kanlı savaşı olarak kabul
görmektedir. Ancak Almanya dahil pek çok ülkede savaşın bu ciddi durumundan insanların habersiz oldukları,
savaşa dair bilgileri basın yoluyla tek taraflı edindikleri saptanmaktadır. Türkiye‟de ise bu dönem, hükümet
tarafından sansür ve denetimin uygulandığı, bilgilerin, haber kaynağı olarak devletin izni ile sadece Anadolu
Ajansı aracılığıyla tek taraflı aktarıldığı, insanlık tarihi kadar Türk Basın tarihinde de özel bir önem
taşımaktadır.
Bu çalışmanın amacı, II. Dünya Savaşı‟nın Türk basınında nasıl yer aldığını ortaya koymaktır.
Araştırmada tek bilgi kaynağı olan Anadolu Ajansı‟ndan alınan enformasyonun, farklı ideolojilere sahip
Cumhuriyet ve Tan gazeteleri tarafından, nasıl değiştirildiği ve dönüştürüldüğü, bu iki gazete kıyaslanarak ortaya
konulmaya çalışılacaktır. Bu amaçla, savaşın dönüm noktası olarak kabul edilen tarihlerdeki2 iki gazete
yayınlarının, içerik analizi yapılmıştır. Sonuç olarak, dönemin iki gazetesi özelinde, bu gazetelerin siyasi
görüşlerine uygun olarak yayın politikalarını düzenledikleri, örneğin Tan gazetesinin tüm savaş süresince
hükümete eleştirel bir bakış açısıyla yaklaştığı ve Rusya yanlısı bir tavır, yayın sergilediği, Cumhuriyet
gazetesinin ise, savaş başlangıcındaki hükümet yanlısı ve savaşın Alman tarafını destekleme tutumunun,
ilerleyen yıllar içinde değişikliğe uğramasıyla, bu tavır değişikliğinin gazetenin içeriğine ve kullandığı
fotoğraflara da yansıdığı görülmüştür.
Anahtar sözcükler: II. Dünya Savaşı, Cumhuriyet gazetesi, Tan gazetesi, fotoğraf.
THE PRESENTATION OF THE II. WORLD WAR ON CUMHURIYET AND TAN
NEWSPAPERS
Abstract The II. World War is accepted as the most deathful war of the humanity, considering mass killings (Jewish
genoside) and attacks to the civil society (atomic bombs). However people were unaware about this serious fact
in several countries –including Germany- and were informed about news on the war through one-sided press. It
is also a milestone in the history of Turkish Press, due to the cencorship of the government and state of siege at
the time, resulting in allowing only Anadolu Agency, as the source of news.
The aim of this study is to provide the reflection of the II. World War by the Turkish Press considering the
link with the ideology. The study will reveal transformation and convertion of the information obtained from the
same source of data –Anadolu Agency- by two newspapers “Cumhuriyet” and “Tan”, which have different
ideologies. In this respect, a content analysis of publication was performed for the two newspapers. on the
specific milestones of the war. Consequently, it was noted that the newspapers develop their publication policy
in line with their political view. Specifically, “Tan” displayed a critical approach against the government, whilst
acting in a certain manner by supporting Russia and “Cumhuriyet” changed its initial pro-government approach
in the upcoming years; whereas this change was reflected to the content of the newspaper and the photos being
used.
Key words: II. World War, Cumhuriyet newspaper, Tan newspaper, photography
GĠRĠġ
1914-1918 yılları arasında yaşanan I. Dünya Savaşı‟nda çözümsüz kalan sorunlar
nedeniyle, yirmi yıl sonra başlayan ve teknolojinin ilerlemesiyle daha yıkıcı ve tahrip edici
1 Doçent Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü, [email protected]
2 Savaşın başlangıcı olarak kabul edilen 1 Eylül 1939 Almanya‟nın Polonya‟ya saldırması, 22 Haziran 1941
Almanya‟nın Rusya‟ya saldırması, 6 Haziran 1944 Normandiya Çıkarması ve savaşın sonunu hazırlayan 6
Ağustos 1945 Hiroşima‟ya Atom Bombasının atılması
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
2
silahların hakim olduğu II. Dünya Savaşı, 1 Eylül 1939 tarihinde Almanya‟nın Polonya‟ya
saldırması neticesinde, İngiltere ve Fransa‟nın Polonya‟nın yanında yer alması ile başlamıştır.
Altı yıl süren, 40 milyon kişinin hayatını kaybettiği, milyonlarca kişinin sakat kaldığı, beş
milyondan fazla kişinin toplama kamplarında, gaz odalarında öldürüldüğü tüm dünya
ülkelerini etkileyen, insanlık tarihinin en can acıtıcı savaşı olmuştur. Bir diğer üzücü mesele
ise savaş bittiğinde dünyada pek çok ülkenin yapılanlardan haberdar olmadığı, uygulanan
sansür ve baskı yöntemi ile kamuoyunun savaşa dair gerçeklerden yoksun bırakıldığı, bu
nedenden dolayı da ölümlere karşı bir anlamda seyirci kalındığıdır.
Haberlerin kamuya bilgi vermesinin yanı sıra propaganda amacıyla da kamuoyu
oluşturabileceğinin fark edilmesi üzerine, “dördüncü kuvvet medya”, farklı ideolojik ve siyasi
görüşler tarafından da kendi görüşlerini yayma amacıyla kullanılmak istenmiştir. İnsanlar
üzerindeki gücünün fark edilmesi üzerine karşıt görüşlerde de kamuoyu oluşturulabileceği, bu
fikirlerin yayılabileceği bir tehdit olarak görülmekte, bu da siyasal iktidarların söz konusu
kitle iletişim araçları üzerinde denetim ve sansür ve hatta baskı uygulaması sonucunu
doğurmaktadır. II. Dünya Savaşı döneminde de Türkiye‟de basın üzerinde gerek Türk
hükümetinin, gerekse savaşan her iki tarafın da kendi görüşlerini yansıtmaları yolunda
beklentileri, bu beklentiler gerçekleştirilmediği takdirde gazeteler üzerinde baskı uygulanması
ve gazetelerin kapatılma ile cezalandırılması söz konusu olmuştur. Bu süreç, gazetelerin
ancak yayınladıkları fotoğraflar ve köşe yazarları aracılığı ile kendi ideolojilerini
yansıtabildiği bir dönemdir,
Bu verilerden hareketle çalışma, II. Dünya Savaşı döneminde, Türkiye‟de basının,
savaşa karşı duruş açısını farklı siyasi görüşlere sahip gazetelerin, aynı haberleri nasıl
yayınladıklarını ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle dönemin en çok satan ve
savaşa karşı farklı ideolojik noktalarda yer alan Cumhuriyet ve Tan gazeteleri, bu karşıtlıkları
nedeniyle çalışmaya örneklem olarak belirlenmiştir. Altı yıl süren savaşın gidişatını
belirlemesi ve seyrini değiştirmesi nedeniyle, söz konusu gazetelerin önemli dönüm noktası
olarak belirlenen tarihlerdeki yayınları çalışma kapsamında ele alınacaktır. Savaşın başlangıcı
olarak kabul edilen 1 Eylül 1939-Almanya‟nın Polonya‟ya saldırması, 22 Haziran 1941-
Almanya‟nın Rusya‟ya saldırması, 6 Haziran 1944-Normandiya Çıkarması ve savaşın sonunu
hazırlayan 6 Ağustos 1945-Hiroşima‟ya Atom Bombası‟nın atılması, önemli olaylar ve
tarihler olarak saptanmıştır. Makalede gazetelerin aynı gelişmeleri, tek kaynaktan alarak gerek
ideolojileri veya yayın politikaları, gerekse savaşta taraf oldukları cephe doğrultusunda nasıl
okuyucularına aktardıkları ve savaşa olan yaklaşımlarına bakılacaktır. Ayrıca, basın
organlarının haber ve fotoğraflarını nasıl şekillendirdiği incelenecek, bu süreçte yayınlanan
farklı ideolojilere sahip gazetelerin bakış açılarının, aynı ajansın verdiği haberleri nasıl
yayınladıkları, gazetelerinde ne kadar yer ayırdıkları, ekledikleri fotoğraflar, diğer görseller ve
köşe yazarlarının yaklaşımı dönemsel olarak ele alınarak, içerik analizi yöntemi ile
okunacaktır.
İçerik analizi en basit anlamı ile çeşitli görsel işitsel dokümanlardan elde edilen verilerin
sistematik olarak incelenmesidir. Çalışmada belirlenen dört tarihte savaşa ayrılan sayfa/yer,
kullanılan görsel malzemenin sayısı, savaşa dair yaklaşım sistematik olarak
kategorileştirilecek, tablolar halinde bu veriler sunulacaktır. Böylece savaştan daha önemli
olarak savaşın nasıl aktarıldığı, bu yolla kitlelerin ne şekilde bilgilendirildiği, verilerin de
analizi ile ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Bu konunun seçilmesindeki neden alandaki önemli bir boşluk olduğunun
düşünülmesidir. Şöyle ki II. Dünya Savaşı‟nın Türkiye‟de basına nasıl yansıdığı sorunsalı,
Akdeniz Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Fotoğraf bölümünde bir öğretim üyesi olarak
dikkatimi çekti. Farklı görüşlerdeki gazetelerin, biçim ve içeriklerinin, dönemin ideolojisi ve
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
3
basın organının görüşleri doğrultusunda nasıl şekillendiğinin önemli bir sorunsal olarak
karşımda durduğunu fark ettim. Araştırmaların sonucu gördüm ki Ayşe Gülçin Manka‟nın,
2008 yılında yazdığı Anadolu Ajansı ve II. Dünya Savaşı adlı kitabı, II. Dünya Savaşı
sırasındaki farklı tarihlerdeki üç gazetenin yayınlarını ve aynı tarihlerdeki Anadolu Ajansı
bültenlerini analiz etmektedir. Yazar, yayını oluşturan önemli bir anlam üretme öğesi olarak
fotoğrafı maalesef çalışma kapsamı dışında bırakmaktadır. Böylece, alanda hem haberi, hem
köşe yazılarını hem fotoğrafı analiz edecek bir çalışmanın eksikliği dikkatimi çekti. Aslen
fotoğraf alanında iletişim kökenli öğretim üyesi kimliğim nedeniyle böylesi bir eksikliğin
giderilmesi amacı ile bu çalışmaya başlama kararı aldım.
Ayrıca basının ideoloji savaşı içerisinde yanlı yayın yapışının örneğinin bugün de hala
güncelliğini koruduğu inancıyla, geçmişin geleceğe örnek olacağı düşünülerek bu çalışmanın
güncel çalışmalar için de bir örnek teşkil edeceği ümit edilmektedir. Böylece, bir tarih
okumasının, medya çalışanlarına da bir öz eleştiri niteliğinde olup, tarihten ders alınacağı ve
kendi çalışma alanları ile medyanın yüzleşeceği beklenmektedir.
1. II. Dünya SavaĢı ve Türkiye
II. Dünya Savaşı, Müttefikler; İngiltere, Fransa, ABD ve Rusya karşısında Almanya,
İtalya ve Japonya‟nın baş aktörler olarak yer aldığı, hatta pek çok başka ülkelerin de
yanlarında savaşa sürüklendiği tam bir dünya ülkeleri savaşı olmuştur. Latin Amerika, İsveç,
İspanya, İsviçre, İrlanda, Portekiz ve Türkiye bu süreçte tarafsızlık ilkesi ile savaş dışında
kalarak, toprak bütünlüğünü korumayı başarabilmiştir.
Jeopolitik konumu nedeniyle savaşa katılan her iki cephenin de, kendi taraflarında yer
alması yolunda baskı uygulanan Türkiye, kendi toprak bütünlüğünü korumayı ve savaşın
dışında kalmayı hedefleyen bir tarafsızlık, bir başka deyişle denge politikası izlemiştir.
Necdet Ekinci‟ye göre takip edilen denge politikası; Mihver devletleri ile Müttefik Devletler
arasındaki güç ilişkilerini ve çatışmalarını kullanarak savaş dışı kalmayı gerçekleştirmeye
çalışmak olmuştur (1997: 180). Bu yaklaşımını savaş yıllarında Cumhurbaşkanı olan İsmet
İnönü şöyle anlatmaktadır:
Bizim kaderimiz, Müttefiklerle beraber olmaktı. Bunun neticesi olarak, Müttefiklerle beraber ve
onların safında savaşa girmemiz tabii ve zaruri olacaktı. Ancak, bu savaşa girmek için,
vaziyetimizin özelliğini ve müttefiklerimizin bize karşı vazifelerini hakkıyla ifa etmelerini
istemeye mecbur ve bunda haklıydık. Yoksa savaşa girmememiz ve hiçbir şart altında savaşa fiilen
girmemek, daha baştan verilmiş bir karara dayanmaktadır. İşte bu suretledir ki, taahhütlerimize
sadık kalmakla, Müttefiklerin bize karşı vazifelerini ifa etmelerini istemek arasındaki tartışma, bizi
savaş dışı bırakmıştı. Yani netice şu oldu: savaşa girmek bizim için mümkün olmadı ve
müttefiklerimiz de bizi bu hususta haksız bulmaya, hiç bir vesile ve imkan bulamadılar (Aydemir
1985:243).
Savaş başlangıçta coğrafi konum olarak Türkiye‟den çok uzaklarda başlasa da,
Almanya‟nın Avusturya, Çekoslovakya, Romanya, Yugoslavya, Yunanistan ve Bulgaristan‟ı
işgal ederek sınırlarına dayanması, savaş tehlikesi ile Türkiye‟yi yüz yüze getirmiştir.
Türkiye tarafsızlığını korumak adına savaşan ülkelerle saldırmazlık, dostluk ve işbirliği gibi
anlaşmalara3 imza atmasını gerekçe göstererek, savaşa girmekten kaçınmış, uygulanan
baskılara da4 bu anlaşma maddelerini gerekçe göstermiştir. Savaşın başlangıcından 1941
yılına kadar Müttefikler'e yakın ilişki yürüten Türkiye, 1941 yılında Almanya ile saldırmazlık
anlaşması imzalamış, bu dönemde her iki tarafa da eşit mesafesini korumuş, Almanya ile
3 19 Ekim 1939‟da İngiltere ve Fransa ile Üçlü İttifak, 18 Haziran 1941‟de Almanya ile saldırmazlık anlaşmaları
4 1940-1941 yılları arasında Almanya, İngiltere ve ABD 1942-1944 yılları arasında bu amaçla yaklaşmıştır.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
4
1941 ve 1942 yıllarında iki krom anlaşması imzalayarak ticari ilişkisine devam etmiştir. 1943
yılında Müttefikler'den gelen savaşa katılması yolundaki baskılara, gerekli savaş
mühimmatlarının temin edilmesi gerektiğini belirterek katılmama kararlılığını sürdürmüştür.
Rusya ile ilişkilerinin gerginleşmesi ve İngiltere‟nin Almanya ile krom ticaretini
gerekçe göstererek Türkiye‟ye nota çekmesi üzerine, krom sevkiyatı durdurulmuş ve ticaret
yarı yarıya azaltılmıştır. 1944 yılı gerek Almanya, gerekse Müttefik Devletler ile ilişkisinin
çıkmaza girdiği Türkiye için, savaşın ekonomik sıkıntılarının yoğun olarak yaşandığı,
yalnızlaştığı bir dönem olmuştur. Almanya‟nın savaşı kaybedeceği belli olunca, Türkiye
Müttefikler ile daha yakın ilişkiye girmiş, Ağustos ayında Almanya ile diplomatik ilişkileri
kesmiş, savaşın artık biteceği ve kazanan tarafın belli olmasının ardından, 3 Şubat 1945
tarihinde Almanya ve Japonya‟ya sembolik nitelikli savaş ilan etmiştir. Savaş ilanı bir
formalitedir ve amaç savaş sonrası oluşacak yeni dünya düzeninde güçlü ülkeler arasında dost
ülke statüsünde yer bulabilmektir.
Türkiye savaşa fiilen katılmamasına karşın, savaşı büyük bir ordu ile hazır olarak
izlemek zorunda kalmış, 21 ilde sıkıyönetim ilan edilmiş, bu nedenle askeri harcamalar,
ekonomik abluka, seferberlik durumu sonucunda, sıcak savaşın değil ama savaş ekonomisinin
sıkıntılarını yaşamıştır. Ekmek, yağ ve tüp gibi temel ihtiyaçların alımında karne sistemine
geçilmiş, başlangıçta çocuklara günde 175 gr, yetişkinlere 375 gr ve ağır işçilere 750 gr
ekmek verilmesi kararı alınmış, ancak 1942 yılında bu uygulama büyüklere gün aşırı 150 gr
ve 300 gr olarak değiştirilmiştir. Karaborsacılığın geliştiği bu sıkıntılı günlerde, hükümetin
ekonomik açıdan rahatlamak için gelir elde etmek adına yapmış olduğu başta Varlık Vergisi
gibi uygulamalar, çok daha büyük tartışmaları ve sıkıntıları beraberinde getirmiştir.
Özetle fiilen II. Dünya Savaşı‟na girmeyen Türkiye üzerindeki tüm baskılara rağmen,
William Hale‟in ifade ettiği gibi: “ (…) uluslararası siyasette küçük bir ülkenin piyon gibi
kullanılmamasına çarpıcı bir örnek oluşturmuştur” (2003: 74). Savaşa girmese dahi, ülke ve
elbette ülkenin basını, bu savaş ortamından etkilenmiş, ekonomik sıkıntı, baskı, sansür
kendisini göstermiştir.
1. II. Dünya SavaĢı Yılları Türkiye’de Basınının Durumu
Savaş yıllarında Türkiye genelinde basılan gazetelerin, bulundukları şehirlere göre
dağılımlarına bakıldığında çok büyük bir çoğunluğun İstanbul‟da olduğu görülmektedir.
Ardından Ankara, İzmir ve Adana gelmektedir. Savaş yıllarında basılan gazetelerin
bulundukları şehirlere göre dağılımı şöyledir Tablo1: (Biner 2008: 36)
Çıktığı yerler 1941 1942 1943 1944 1945
Ankara 5 8 6 7 4
İstanbul 37 37 43 38 36
İzmir 3 3 5 5 5
Adana 3 2 3 3 3
Diğer şehirler 65 71 74 77 78
TOPLAM 113 121 131 130 126
Tablo 1: Basılan gazetelerin şehirlere göre dağılımı
Savaş yıllarında yayınlanan gazetelerden en çok basılan gazete Cumhuriyet (16.000
adet) olmuştur. Onu Ulus ve Tan gazeteleri aynı rakamla (12.000 adet ile) takip etmiş,
ardından Yen Sabah, Akşam, Son Posta gazeteleri (10.000 adet) gelmiştir. Diğer gazeteler
Vatan (7.000), Tasviri Efkar (6.000), Son Telgraf (4.000), İkdam (4.000) ve Vakit (4.000)
sıralanmıştır.
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
5
Savaş yıllarında çıkan gazetelerin tirajları şöyledir Tablo 2: (Weisband 1974: 74)
Cumhuriyet 16.000
Ulus 12.000
Tan 12.000
Yeni Sabah 10.000
Akşam 10.000
Son Posta 10.000
Vatan 7.000
Tasviri Efkâr 6.000
Son Telgraf 4.000
İkdam 4.000
Vakit 4.000
Tablo 2 Savaş yıllarında çıkan gazetelerin tirajları
Savaş yıllarında gazetelerin haber kaynağı olarak, sadece Anadolu Ajansı‟nı
kullanabilecekleri yönündeki hükümet kararının tebliği öncesinde, gazetelerin ve Anadolu
Ajansı‟nın ana haber kaynağını, Müttefik devletlerin haber ajansları oluşturmuş, Almanya da
bu durum üzerine Deutche Nachrichten Büro (DNB), Transkontinent Pres (TP), Transocean
(TO) ve Nachrichten Pres Dienst (NPD) gibi haber ajansları kurmuştur. Anadolu Ajansına
oranla daha ileri teknolojiye sahip ajanslar, sadece İstanbul ve Ankara‟daki gazetelere değil,
tüm ülke basınına ücretsiz haber ve fotoğraf servis etmişlerdir. Zekeriya Sertel Alman, İngiliz
ve Fransızlar tarafından propagandalarını yapma amacıyla açtıkları haber bürolarının yarattığı
ortam için, “Türkiye karşılıklı propagandanın savaş alanı haline gelmişti” demektedir (1977:
226). Süleyman Seydi ise “Müttefik ve Mihver ülkeleri, Türkiye‟de yayınlanan gazetelere
nüfuz edebilmek için haber sağlama yarışı içine girdiler ve Türk kamuoyuna yönelik bilgi
akışını kontrol altında tutmaya çalıştılar” yorumunu yapmaktadır (2006: 3).
Savaş yıllarında savaşan her iki taraf da, Türk gazete yazarlarını propagandalarını
yapmaları amacıyla, cephelerine davet etmişlerdir. Bunlardan ilki, 8 Şubat 1940‟da Fransızlar
tarafından yapılmış, sonrasında ise İngiltere bir grup gazeteciyi Londra‟ya götürmüştür. 1942
yılı Temmuz ayında da Almanlar‟ın Doğu Cephesi‟ne Vakit gazetesi sahibi Asım Us, Akşam
gazetesinin sahibi Necmettin Sadak, Cumhuriyet gazetesinin editörü Yunus Nadi, Adana Türk
Sözü gazetesinin editörü Nevzat Güven gitmiştir. Anadolu Ajansı, daveti kabul etmemiştir.
Amerikalılar da aynı şekilde gazetecileri ve başyazarları cephelerindeki durumu giderek
yerinde görmeleri için davet etmiştir.
Hitler‟in doğum günü nedeniyle 1939 yılında Nisan ayında Almanya‟ya giden
gazeteciler şu isimlerdir: Falih Rıfkı Atay, Ali Fuat Cebesoy, Necmettin Sadak, Hüseyin
Cahit Yalçın ve Nadir Nadi. Falih Rıfkı Atay Ulus gazetesinde 20 Nisan 1939‟da yazdığı
“Hitler‟in Doğum günü” başlıklı makalesinde, Hitler‟in şahsı ve liderliği üzerine görüşlerini
şöyle aktarmaktadır:
Hitler, şüphesiz bir fani vatandaşa milli kahraman vasfı kazandıran bütün her şeyi yapmıştır.
Almanya onun şahsında bütün davaları tahakkuk ettiren bir şef bulabilmiştir. Zayıf ve mağlup
Almanya‟nın en karışık, en buhranlı ve en düşük günlerinde bir avuç arkadaşı ile mücadeleye
girişen Hitler, yalnız kendi milletine siyasi hak müsavatı kazandırmak, yeni bir ordu vücuda
getirmek, toprak istiklallerine nihayet vermekle kalmamış, Alman ırki birliğini hemen hemen temin
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
6
etmiştir… Kendi milleti böyle bir şefin ellinci doğum yıldönümü için ne kadar şenlik yapsa hiç
kimse bunu mübalağalı addedemez (1939:2).
3. II. Dünya SavaĢı Yılları Türkiye’de Basına Uygulanan Denetim ve Sansür
II. Dünya Savaşı‟nda demokrasinin hakim olduğu ülkelerde dahi, basının üzerinde
baskı olduğundan, basın özgürlüğünün kısmen varlığından söz edilebilirken, Mussolini
yönetimindeki İtalya ve Hitler yönetimindeki Almanya‟da basının tamamen bu liderlerin
denetiminde olduğunu söylemek mümkündür. Mussolini‟ye göre: “Basın özgürdür çünkü tek
bir davaya, tek bir rejime hizmet eder” (Alan 2015). Hitler de basının önemini şu sözleriyle
vurgulamaktadır:
Vatandaşın, ahlaktan yoksun, cahil ve kötü niyetli terbiyecilerin ellerine düşmelerine engel olmak
birinci derecede sosyal bir devlet görevidir. Bundan dolayı, devlet, bu gibi kimselerin yetişmelerini
kontrol etmek ve adi makalelerin yayınına engel olmak görevi ile yükümlüdür. Bunun içindir ki,
devlet basını yakından kontrol altında bulundurmalıdır. Çünkü basının bu kimseler üzerindeki
etkisi çok kuvvetlidir. Bu da geçici değil sürekli biçimde bir etki yapmasından ileri gelir. Basın o
büyük önemini, öğrettiği şeyleri sürekli tekrar edebilmesiyle sağlar. Başka alanlarda olduğu gibi
basında da devlet bütün araçların aynı amaca hizmet etmesi gerektiğini unutmamalıdır ve hükümet
“basın hürriyeti” denilen saçma sözden dolayı güçsüzleşmemelidir. Yoksa böyle bir durum,
hükümeti görevini tam yapamamaya ve milleti de yararlı bir gıdadan yoksun bırakmaya sebep olur.
Hükümet hiçbir gücün önleyemeyeceği bir kararlılıkla bu eğitim araçlarını avucunun içine almalı,
onu devlet ve milletin hizmetinde bulundurmalıdır (1994: 246).
Türkiye‟de de II. Dünya Savaşı döneminde basına yönelik düzenlenen yasa ve tasarılar
hükümete geniş yetkiler tanımıştır. Hıfzı Topuz o dönem basının yaşadıklarını şöyle
değerlendirmektedir: Türkiye savaşın dışındadır ama 1940 Kasım‟ında İstanbul bölgesinde sıkıyönetim ilan edilecektir.
Hükümet artık savaş bitene kadar bu sınırsız yetkileri kullanacaktır. Basın özgürlüğünün hiç lafı
olmaz bu dönemde, Bakanlar Kurulu gerekli gördüğü anda, dilediği gazeteyi, dilediği sürece
kapatacaktır. Bu kararlar kesindir, ne Meclis karışır bunlara, ne de Danıştay. Kararı Basın-Yayın
Genel Müdürlüğü telefonla bildirir gazetelere o kadar. Gazete kapatılmıştır. Ondan sonra
Başbakana mektuplar yazılır. Devlet başkanının olgunluk gösterip gazeteleri affetmesi istenir.
Günün birinde de bu aflar çıkar. Gazetenin patronuna “Gazeteni artık çıkartabilirsin” denir ve
gazete yeniden çıkmaya başlar (2003: 169).
1939-1945 yılları arasında basına uygulanan kapatma kararları şöyledir Tablo 3: (Koçak
2009: 338);
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
7
Gazete ve dergi adı Toplam kapanma süresi Kapatma sayısı
Kapatan makam
Cumhuriyet 5 ay 9 gün 5 3 kez hükümet
2 kez sıkıyönetim
Tan 2 ay 13 gün (12.08.1944‟ten itibaren süresiz
kapatıldı.)
7 4 kez hükümet
3kez sıkıyönetim
Vatan 7 ay 24 gün(30.09.1944‟ten
İtibaren süresiz kapatıldı.)
9 5 kez hükümet
4 kez sıkıyönetim
Tasvir-i Efkar 3 ay (30.09.1944‟ten
İtibaren süresiz kapatıldı.)
8 4 kez hükümet
4 kez sıkıyönetim
Vakit 12 gün 2 1 kez hükümet
1 kez sıkıyönetim
Yeni sabah 6 gün 3 1 kez hükümet
2 kez sıkıyönetim
Akbaba 47 gün 4 1 kez hükümet
3 kez sıkıyönetim
Son Posta 11 gün 4 4 kez hükümet
Haber 10 gün 2 2 kez hükümet
Tablo 3: 1939-1945 yılları arasında basına uygulanan kapatma kararları
Basın, gerek hükümetin denetimindeki Basın Yayın Genel Müdürlüğü, gerekse
Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından sıkı denetime tabi tutulmuştur. Yapılacak yayınlarda
kullanılacak puntoya yani yazı karakterinin büyüklüğüne kadar talimatlar verilmiş,
uyulmadığı takdirde önce uyarı, ardından da kapatılma cezası uygulanmıştır. Aşağıdaki
tabloda, dönemin gazetelerinin savaş döneminde hükümet ve sıkıyönetim tarafından ne kadar
süreyle ve kaç kez kapatılma cezası aldıkları görülmektedir. Gazetelerin sürekli kapatılma
cezası aldığı savaş yıllarında ılımlı bir yayın politikası izleyen Akşam gazetesi, sadece uyarı
cezası almış, hiç kapatılmamıştır. Sıkıyönetim komutanlığı tarafından verilen söz konusu
uyarı cezalarından biri, bir bulmaca nedeniyledir. 7 Aralık 1941 günü yayınlanan bulmacanın
dolu kareleri 2 gamalı haç biçimindedir.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında bazı haberlerin gazetelere hiç girmemesi, bazılarının
büyütülmemesi, konusunda Başbakanlık‟tan ya da Basın Yayın Genel Müdürlüğü‟nden gelen
talimatlardan bazıları şöyledir:
Türkiye‟den bahseden radyo haberlerinin, Basın-Yayın Genel Müdürlüğü‟nden izin almadıkça
yayını yasaktır (19 Eylül 1939) (Topuz 2003: 168).
“‟Rusya‟ yazılmayacak „Rusya‟ kelimesi tek başına kullanılmayacak, „Sovyet Rusya‟ diye
yazılacaktır. (23 Aralık1939) (Topuz 2003: 168).
Anadolu Ajansı‟nın haberlerinden başka haber yazılmayacaktır; sansasyonel başlık
yazılmayacaktır; başmakale yazılmayacaktır; ikinci baskı ve ilave yapılmayacaktır (10 Haziran
1940) (Topuz 2003: 168).
Gazetelerde büyük manşetler yalnız iç haberler için kullanılacaktır; dış haberler tek sütuna
dizilecek ve bu haberlere en çok 12 puntodan büyük başlık konmayacaktır; Basın-Yayın Genel
Müdürlüğü‟nden ve Anadolu Ajansı‟nın vereceği dış haberlerden başka hiçbir dış haber
yayınlanmayacaktır; Türk rejiminin ve bu rejimin ideolojisinden gayrı, velev inceleme adı altında
olsa da diğer rejimlere ve ideolojilere ait yayın yapılmayacaktır (Topuz 2003: 168).
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
8
Cumhuriyet‟te Nadir Nadi‟nin makaleleri neticesinde açılan kalem tartışması son bulacaktır (3
Ağustos 1940) (Topuz 2003: 168).
Hatay‟da 15 haydut 3 otomobil soymuş, bir polisi öldürmüş, 2kişi yaralanmış ve 15.000 lira gasp
ederek kaçmışlar. Bu haber yazılmayacaktır (29 Ağustos 1941) (Topuz 2003: 168).
Basın-Yayın Genel Müdürlüğü‟nün gazetelere gönderdiği uyarı yazılarından bazıları
şöyledir: Tasvir-i Efkar Gazetesi Genel Müdürülüğü‟ne,
Gazetenizin 15 İkinci teşrin (Kasım) 1940 tarihli üçüncü sayfasındaki Muharrem Feyzi‟nin
siyasi makalesi iki sütun üzerine plase edilmiştir. Bu hareketiniz talimata aykırıdır. Saygılarımı
sunarım.
Basın-yayın Genel Müdürü
Selim Sarper (Topuz 2003: 168-169).
(Reisicumhur İsmet İnönü, Ankara civarında küçük bir seyahat yapmak üzere Ankara‟dan
hareket etmiştir.)
Gazeteler bunun haricinde hiçbir şey yazmayacaklardır.
Basın-Yayın Genel Müdürü
Selim Sarper (14. 12. 1940) (Topuz 2003: 168-169).
Son günlerde İstanbul matbuatında dikkat çeken bir genişlik alan malum polemiklere, yarın
sabahtan itibaren ve kesin olarak son verilecektir.
Matbuatımızın her hususta dikkatli ve ılımlı bir yayınla birleşik, Türk kamuoyunun gerçek
yansıtıcısı olarak kalmasını önemle rica ederim.
Basın-yayın Genel Müdürü
Selim Sarper (28.5.1941) (Topuz 2003: 168-169).
Tasvir-i Efkar Gazetesi Müdürlüğü‟ne
13 Haziran 1941 tarihli sayınızın birinci sayfasında, Türkiye hakkında Berlin‟den gelen haber
telgrafına 36 puntoluk başlık koymanız, bu husustaki talimatın ruhuna aykırıdır. Bu vaziyetinizin
dolayısıyla, sizi talimata aykırı hareket etmiş saymaktayız. Saygılarımı sunarım.
Basın-Yayın Genel Müdürü
Selim Sarper (14.06. 1941) (Topuz 2003: 168-169).
Türkiye‟nin kağıt açısından büyük ölçüde Almanya‟ya bağımlı olması da, gazetelere
karşı baskı aracı olarak kullanılmıştır. Bu anlamda Almanya'ya muhalif olan, eleştiren
gazeteler sayfa sayılarını azaltma durumunda kalmıştır. Aynı zamanda büyük Alman şirketleri
kendilerinden yana olmayan gazetelere verdikleri reklamları kesmiş, gazeteleri ekonomik
anlamda sıkıntı yaşamaya mahkum etmiştir. Bu anlamda en çok mağdur olan Tan gazetesi
olmuştur. Tan‟a verilen reklamlar kesilmiş, gazetenin baskıları yansıtan yayınlarının ardından
da Cumhuriyet dışındaki basın organları tarafından Almanya‟nın bu yaklaşımı protesto
edilmiştir.
Hükümetin dış politikada izlediği dengeli ve tarafsız yaklaşım, kendisini iç politika ve
basına yönelik tavrında da göstermiştir. Savaşan her iki tarafı savunan gazetelerin varlığı, her
iki taraf ile ilişkilerini bozmak istemeyen hükümet için de bir avantaj olmakta, hem basının
özgür olduğunu ispat etmekte, hem de denge korunmuş olmaktadır.
Basın üzerinde uygulan kontrolün en önemli ayağı, hükümet tarafından 20 Temmuz
1940 tarihinde gazetelere gönderilen, gazetelerin dış haberlerini yalnızca Anadolu
Ajansı‟ndan alacaklarına dair talimattır.5 Basının farklı kaynaklardan, yabancı gazete ve
5 1920 yılında kurulan ve 1925 yılında anonim şirket olan ajans, 1942‟de Matbuat Umum Müdürlüğü‟ne yani
Basın Yayın Genel Müdürlüğü‟ne bağlanarak hükümetin kontrolündeki yerini almıştır.
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
9
radyolardan, ajanslardan elde ettiği haberlerin yayınlanmasının, farklı bakış açılarının önü bu
şekilde kesilmiştir. Savaşın sonuna yaklaşıldığı 1945 yılı Mayıs ayında, gazetelerin kaynak
göstermek şartıyla, yabancı radyolardan haber yayınlayabileceği kararı verilmiştir.
4. Dönemin BaĢlıca Gazeteleri ve SavaĢ Süresince Yayın Politikaları
Savaş yıllarında Türkiye basınında yer alan gazeteleri, sol ve sağ görüşlü olmaktan
ziyade, şöyle gruplandırmak yerinde olacaktır:
İktidar yanlısı: Ulus
Müttefik devletler yanlısı: Akşam, Vatan, Yeni Sabah, Tanin, Son Telgraf, Vakit, Tan (Rusya
savaşa girmeden önce sadece Mihver devletler karşıtıyken, savaşa girdikten sonra Müttefikler
lehine yayın yapmıştır.)
Mihver devletler yanlısı: Cumhuriyet, Tasvir-i Efkar
Cumhuriyet: 8 Mayıs 1924‟te Atatürk‟ün yakın arkadaşlarından Yunus Nadi‟nin
kurduğu, Cumhuriyet rejimini benimseyen ve bu yolda yayın yapan gazetedir. Özellikle
16.000 baskısıyla dönemin en yüksek tirajlı gazetesi Cumhuriyet, Türkiye‟de Mihver
devletler yanlısı yayın yapan gazetelerin başında gelmektedir Yunus Nadi, Peyami Safa, H.
Hüsnü Emir Erkilet gibi yazarları ile görüşlerini yansıtan yazılarını yayınlamıştır.
Tan: 1935‟te İş Bankası‟nın kurduğu, daha sonra Ahmet Emin Yalman, Zekeriya
Sertel ve Halil Lütfi Dördüncü‟nün satın aldığı gazetedir. Ahmet Emin Yalman‟ın kendi
gazetesi Vatan‟ı kurmak için Tan‟daki ortaklığından ayrılmasıyla, Zekeriya Sertel ve Sabiha
Sertel‟in yönetimine geçen gazete, savaş döneminde de hükümete ve hükümetin savaş
politikasına karşı en etkili muhalefeti yapmıştır. Rusya yanlısı, Nazizm, Hitler, Almanya
karşıtı yayınlarını ilk günden kapatıldığı güne kadar devam ettirmiştir.
Ulus: Atatürk‟ün 1920‟de kurduğu Hakimiyet-i Milliye gazetesi, 1934 yılında Ulus
adını almıştır. Cumhuriyet Halk Partisi‟nin resmi yayın organı durumunda olmuş, hükümetin
görüşlerini yansıtmıştır. Hem CHP milletvekili hem de İnönü‟nün yakın arkadaşı Falih Rıfkı
Atay yönetimindeki gazetede, dış politika yazarı Ahmet Şükrü Esmer de aynı zamanda
hükümetin danışmanları arasında yer almıştır.
Vatan: 1923‟te Ahmet Emin Yalman, Enis Tahsin Til ve Ahmet Şükrü Esmer
tarafından kurulmuş, 1925‟te Takrir-i Sükun yasası gerekçesiyle kapatılmış, Yalman Elazığ
İstiklal Mahkemesince yargılanmıştır. Yalman, Kazım Taşkent, Ahmet Karo, Enver Adakan,
Ragıp Devres, İbrahim Şevki, İbrahim Şevket Dilber ile birlikte 1940‟ta yeniden
yayınlanmaya başlamıştır.
Tasvir-i Efkar: 1940 yılında Velid Ebuzziya ve Zeyyat Ebüzziya tarafından kurulmuş,
1944 yılında yayın politikası nedeniyle kapanmış ve 1945‟te Tasvir adıyla yayın hayatına yeni
kadrosuyla devam etmiştir. Savaş yıllarında Almanya yanlısı yayın yapmıştır.
Tanin: Savaş başlamadan önce Yeni Sabah gazetesinde yazmış olan Hüseyin Cahit
Yalçın, 1943 yılında Tanin‟i çıkarmış ve burada yazılarını sürdürmüştür. 1947 yılında da
gazete kapanmıştır.
Yeni Sabah: 1938‟de İlhami Safa ve Cemaleddin Saraçoğlu‟nun kurduğu gazete,
Müttefik devletlerden yana bir çizgi belirlemiştir.
Vakit: 1917‟de Ahmet Emin Yalman ile Asım Us‟un kurmuş olduğu gazete, 1934‟te
adını Kurun olarak değiştirmiş, bir süre sonra ise tekrar Vakit adına geri dönmüştür. Savaş
yıllarında Müttefik devletlerden yana yayın yapmıştır.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
10
AkĢam: Ali Naci Karacan, Falih Rıfkı Atay, Necmettin Sadak ve Kazım Şinasi
Dersan‟ın kurdukları gazete, 1918‟de ilk kez yayınlanmıştır. Aynı zamanda milletvekili de
olan Necmettin Sadak, gazetenin yayın politikasını da hükümet görüşleri paralelinde
yürütmüştür. Başyazar Sadak da, ülkenin güvenliği tehlikede olmadıkça, Türkiye‟nin hem
savaşa girmemesini hem de tarafsız olmasını, en doğru politika olarak benimsemiştir. (Manka
2008: 128) Savaş döneminde ılımlı bir çizgi çizmiş Müttefik devletler yanlısı bir çizgi
benimsemiştir.
5. Ele Alınan Gazeteler ve SavaĢa BakıĢ Açıları
5.1.Cumhuriyet
Gazetenin kurucusu aynı zamanda milletvekili olan Yunus Nadi, gazete yönetimini
Fransa‟da eğitim gören oğlu Nadir Nadi‟ye devretmiştir. Orhan Koloğlu savaş yıllarında
Cumhuriyet gazetesinin Alman yanlısı (1992: 67) olduğunu, Hıfzı Topuz ise gazetenin
tamamı olmasa da bazı yazarlarının Alman yanlısı olduğunu belirtmektedir. Topuz‟a göre
Cumhuriyet gazetesinde, Nazizmi savunan Hitler hayranı en saldırgan gazeteci Peyami
Safa‟dır. (2003: 172) Safa dışında Hüseyin Emir Erkilet de Almanya hayranı yazarlarından
olmuştur.
Yunus Nadi anılarında savaş yılları yayın politikalarını şöyle anlatmaktadır:
Biz de Cumhuriyet olarak İtalya‟nın Mussolini faşizmini fersah fersah geride bırakan Alman
faşizmine umutlarımızı bağlamış yayınımıza devam edip gidiyorduk… Dünya ahvali (durumu)
kendi başına deveran ediyor, biz de ülkemizde ortaya çıkan yeni dünya şartlarına göre kendimize
bir dünya uydurmuş dönüp gidiyorduk. (…)Almanya‟nın propagandası ve hele Alman Nazizmine
bakışımız, kantarın topuzunu kaçırmamıza neden oluyor, „devletin genel siyasetindeki kıvraklığı‟
bir türlü yakalayamadığımız oluyordu (Karaca 1994: 87).
Kuruluşundan itibaren hükümetle iyi ilişkiler kuran Cumhuriyet, II. Dünya Savaşı‟nda
izlediği Almanya ve Hitler yanlısı tutum nedeniyle bu ilişkiyi kaybetmiş ve altı yıl içinde
toplamda beş ay dokuz gün kapatılma cezası almıştır. Aldığı ceza sonrası kapatılan gazetenin
yeniden açılışını Nadir Nadi şöyle anlatmaktadır:
Bir gün Ankara‟dan Selim Sarper (Basın-Yayın Genel Müdürü) beni çağırıyordu. Gittim. Beni
güler yüzle karşıladı.
-Müjde Nadir dedi. Yarından itibaren Cumhuriyet‟i tekrar çıkarabileceksiniz!
Bir suç işlemişim de affa uğramışım gibi teşekkür ederek ellerine sarıldığımı yazarken, içimde
hafif bir utanma duygusu var (Topuz 2003: 172).
5.2.Tan
Zekeriya Sertel, Halil Lütfü Dördüncü ve Ahmet Emin Yalman‟ın İş Bankası‟ndan satın
aldığı gazete, ilk yıllarında başyazar Ahmet Emin Yalman‟ın yönetiminde ve ılımlı bir yapıya
sahipken, Yalman‟ın ayrılması ve Sertel‟in yönetime gelmesiyle diğer gazetelere göre daha
eleştirel bir çizgiyi benimsemiş, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Cevat Şakir gibi sol görüşlü
yazarlarla yayın hayatına devam etmiştir.
Nazizm, Hitler ve Türkiye‟nin Nazi Almanyası ile birlikte onun yanında savaşa
girmemesi gerektiğini, savaş dışı kalmanın önemini vurgulayan yazıların yayınlandığı
gazetede, aynı zamanda halkın temel sorunları olan yoksulluk, hayat pahalılığı, yolsuzluklar,
düşünce özgürlüğü, çok partili hayata geçiş gibi konular ele alınmıştır. Tam anlamıyla
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
11
hükümete karşı muhalefet yapan gazete, savaş yıllarında yedi kez, toplamda iki ay onüç gün
süreyle kapatılmıştır.
Nazi propagandasına karşı yayınları nedeniyle kağıt ithalatını elinde bulunduran
Almanya tarafından cezalandırılmış, gazete sayfa sayısını azaltmak durumunda kalmıştır.
Aynı zamanda Alman aleyhtarı yazılar nedeniyle Alman firmaları reklamlarını kesmiş,
ekonomik sıkıntı yaşamıştır.
Fuat Süreyya Oral‟a göre Tan gazetesi, açıkça komünizm propagandası yapmaktan
ziyade Türk halkına daima Rusya dostluğunu telkin etmiştir. (1968: 162) Sertel, Tan
gazetesinin bakış açısını şöyle özetlemektedir:
Nazizm ve faşizm bütün dünya için olduğu gibi Türkiye için de büyük bir tehlike idi. Nazizm ve
faşizm Türkiye‟yi hem içinden hem dışından yıkabilirdi. Türkiye‟de bir faşist diktatoryası, içerde
bütün demokratik hakları silip süpürecek, kara bir esaret dönemi açacaktı. Dış politikada da
Türkiye‟yi Almanya‟nın arkasından tehlikeli maceralara sürükleyecekti. Bunu önlemek için
faşizmin ve nazizmin gerçek karakterini, amaç ve hedeflerini açıkça anlatarak kamuoyunu
aydınlatmayı görev bilmiştik. Aynı zamanda Türkiye‟nin büyük komşusu Sovyetler‟le komşu
yapmıştı. Tarihe kafa tutmak hem anlamsız, hem de tehlikeliydi (1977: 190).
Özellikle Sabiha Sertel, Görüşler köşesindeki yazıları, Almanya yanlısı gazeteleri
eleştirmesi sonucunda, Cumhuriyet gazetesinden Nadir Nadi ve Vakit gazetesinden Hakkı
Tarık Us ile tartışmalar yaşamış, hükümet politikasını eleştirmesi nedeniyle de, gazete
defalarca kapatılma cezası almıştır. Yapılan başvurular sonrasında gazetenin tekrar çıkmasına,
Sabiha Sertel‟in yazı yazmaması şartıyla izin verilmiş, ileriki zamanlarda dış politika
konularında yazmaması önkoşulu konmuştur. Sertel bu karar ve sonrasını şöyle
anlatmaktadır: Tan gazetesi, 1941 senesinin başlarında, herhangi bir sebeple geçici olarak kapatılmıştı. Ahmet
Emin Yalman devlet adamlarıyla görüşmek, Tan‟ın açılmasını sağlamak emeliyle Ankara‟ya
gitmişti. Bir akşam gece yarısından sonra, yataklarımızda uyurken telefon çaldı. Ahmet Emin
Ankara‟dan telefon ediyordu. Zekeriya ile uzun uzun konuştular. Ahmet Emin, Tan gazetesinin
açılmasını sağladığını, ancak bunun bir şarta bağlı olduğunu söylüyordu. Şart da şu: Sabiha Hanım
Tan‟a yazı yazmayacak (… ) Gazetenin açılmasını sağlamak için Zekeriya bu şartı hemen kabul
etti. Şükrü Kaya‟nın bana karşı olan düşüncelerini biliyordum. Fakat beni yazı yazmaktan
menetmek için hangi sebeplere dayanıyordu? Ahmet Emin Ankara‟dan döndü. Odamda
çalışıyordum. Yanıma geldi: „Sizin için Şükrü Kaya ile uzun boylu tartıştım. Fakat o, dış politika
yazılarını ağır bir üslupla yazdığını söylüyor. Faşizme, Almanya‟ya çatmanız hoşlarına gitmiyor.
Biz Almanya ile bir anlaşma yaptık. Bu sırada Almanya‟ya çatmak doğru olmaz. Biz, İngiltere ile
müttefikiz Sabiha Hanım, İngilizlerin emperyalist politikasını sert bir lisanla tenkit ediyor. Sovyet
emperyalizmini savunuyor. Bu sebeple bir müddet yazmaması daha doğru olur diyor. Biz de Tan‟ı
kurtarmak için, sizi feda ettik‟ dedi. İyi yapmışsınız dedim. Şüphe yok ki, Tan‟ın mutlaka çıkması
lazım (1969: 244).
Türk Basın tarihine “4 Aralık olayı” olarak adlandırılan, olaylar sonucunda Tan
gazetesinin yayın hayatı sona ermiştir. 3 Aralık 1945 tarihinde Hüseyin Cahit Yalçın‟ın Tanin
gazetesinde “Kalkın Ey Ehli Vatan” başlıklı makalesinin6 yayınlanması ve sonrasında parti
örgütünün öğrenci yurtlarına, Tan gazetesinin protesto edileceği çağrısının yapılması ile
başlamış ve “Kahrolsun Komünizm, Kahrolsun Serteller, Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti”
6“Bu memleket, asırlardan beri şimalden gelen hücumlara karşı koydu. Milletin varlığı, bu ızdıraplar ve
felâketlerle yoğrulmuştu. Bu defa yine anavatan topraklarından parçalar ve Türk istikbalinin hatimesini teşkil
edecek surette Boğazlar‟da üsler isteniyor(...) Büyük Vatanperver Namık Kemal‟in sesi bugünün parolasıdır:
Kalkın Ey... Ehli Vatan!... Mücadele başlıyor. Ve başlamak lazımdır. Çünkü en azgın ve insafsız bir
propagandanın Türk Vatandaşlarının ruhuna her gün en yıkıcı, yeis verici, ümit kırıcı bir propaganda zehrini
dökmesine müsaade edemeyiz. Bir vatan sahibi olmak, bu vatanın içinde hür ve müstakil yaşamak isteyen her
Türk bu propagandaya karşı koymaya mecburdur” (1945:2)
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
12
sloganları atan on binlerce kişiden oluşan grubun, kısa sürede Tan, Yeni Dünya ve La Turquie
gazeteleri ve basıldıkları matbaalar, sol yayınlar satan ABC Kitabevi ile Berrak Kitabevine
saldırmasıyla sonuçlanmıştır. Kitabevlerindeki vitrinler kırılmış, kitaplar yağmalanmış,
Tan‟da rotatifler parçalanmış, kağıt bobinleri sokağa atılmıştır. Hiç kimse hakkında
soruşturma dahi açılmayan olaylar sonunda, Sabiha ve Zekeriya Sertel tutuklanmış, altı aylık
hapis cezasından sonra yurt dışında yaşamış ve ikisi de orada hayatlarını kaybetmişlerdir.
Yaşanan olaylar sonrasında Tan, Yeni Dünya ve La Turquie‟nin yayın hayatı sone ermiştir.
Akşam gazetesi başyazarı Necmettin Sadak: “Türk Gençliğinin Heyecanlı Gösterisine Dünya
Hayran Kalmıştır” başlığı altında yayınladığı yazısında olayları “Bilhassa tehlike anlarında
milletlerin varlık iradesi, yabancı ve zararlı tesirlere karşı kendini çok sert şekilde gösterir”
şeklinde değerlendirmiştir (1945:3).
6. SavaĢın Önemli Tarihlerinin Cumhuriyet ve Tan Gazetelerinde Yer alıĢı
Örneklem olarak seçilen Tan ve Cumhuriyet gazetelerinin, savaşın dönüm noktası
olduğu kabul edilen tarihlerdeki yayınlarında, savaşa dair haberler, köşe yazıları ve fotoğraflar
bakımından karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.
6.1. 1 Eylül 1939 Almanya’nın Polonya’ya Saldırması
Cumhuriyet Gazetesi 2 Eylül 1939:
“Nihayet Harb Başladı!” manşeti ile Alman ordularının Polonya sınırını ihlal ettiğini,
Amerika ve İngiltere‟nin ultimatom verdiği haberini vermektedir.
Fotoğraf 1-2: 2 Eylül 1939 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci ve ikinci sayfası
Gazete birinci sayfasında fotoğraf kullanmazken bir haritaya yer vermiş, “Dün
aldığımız malumata nazaran Almanya‟nın Lehistan‟da taarruz istikametini ve Alman hava
kuvvetlerinin faaliyet sahalarını gösterir harita” bilgisi verilmiştir. Gazetenin yöneticisi Nadir
Nadi Varşova‟daki gelişmeler karşısında halkın durumunu yazısında şöyle ifade etmektedir:
Halk takdir edilecek soğukkanlılık gösteriyor. Bombardımanlara rağmen kadınların ve çocukların
da iştirak ettiği gönüllü kafileleri sığınaklar kazmaya, ilk tedavi yerleri hazırlamaya devam
ediyorlar. (…) Polonyalıların yurtlarını müdafaa hususunda gösterdikleri gayret anlatılamayacak
kadar yüksektir (1939:1).
İkinci sayfasında ise, “Avrupa‟dan dün dönen yüksek tahsil talebemiz” başlıklı haberde,
150 kişilik yurtdışında eğitim gören öğrencilerin savaş nedeniyle Türkiye‟ye döndükleri
anlatılmış, haberde iki adet de fotoğraf kullanılmıştır. Bir diğer fotoğraf ise, ülke içi gündeme
dairdir.
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
13
Fotoğraf 3-4: “Avrupa‟dan dün gelen talebelerimiz rıhtımda ve“Avrupa‟dan dönen talebelerimiz dün rıhtımda
gazeteleri tetkik ediyorlar” fotoğraf altı yazısıyla yayınlanan fotoğraflar.
Üçüncü ve dördüncü sayfaların savaş dışı haberlere ayrıldığı gazetede, beşinci sayfada
Abidin Daver tarafından “Alman-Leh orduları nasıl muharebe eder?” başlığı ile iki ülkenin
orduları, hangisinin daha güçlü olduğu, avantaj ve dezavantajlarının araştırıldığı haber kaleme
alınmış, “Almanlar, harbi çabuk bitirmek için Leh ordusunu Varşova civarında sarıp imhaya
çalışacaklardır, fakat Almanların kahraman Leh milleti ile çok çetin bir mücadele yapmak
mecburiyetinde kalacakları muhakkak ve neticenin ne olacağı meşkuktur” (1939:5)
denmektedir. Sayfada cepheden askerleri gösteren bir adet fotoğraf, bir adet de harita
kullanılmıştır.
Fotoğraf 5-6: 2 Eylül 1939 tarihli Cumhuriyet gazetesinin beşinci sayfası ve “Tanklara karşı Leh topları iş
başında” fotoğraf altı yazısıyla yayınlanan fotoğraf.
Altıncı sayfada savaş dışında diğer haberlerin yer aldığı gazetede, yedinci sayfada
birinci sayfadaki haberlerin devamı fotoğrafsız olarak bulunmaktadır.
Tan Gazetesi 2 Eylül 1939:
“Almanya, Polonya‟yı İstilaya Başladı” manşetiyle yayınlanan gazetede “Fransa ve
İngiltere, derhal bir ultimatomla askerlerini çekmesini, yoksa taahhütlerini ifaya
başlayacaklarını Berlin‟e bildirdiler.” bilgileri verilmektedir. Ayrıca İngiltere‟nin savaş
masrafı olarak 500.000.000 Sterlin ayırdığı, İngiltere ve Fransa‟da seferberlik yapıldığı,
İngiltere‟de savaş kabinesi kurulduğu aktarılmaktadır.
Fotoğraf 7: 2 Eylül 1939 tarihli Tan gazetesinin birinci sayfası
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
14
Birinci sayfada yer alan tek görsel, Almanya-Polonya sınırını gösteren haritadır ve bu
harita üzerinde Almanların taarruza geçtiği yerler gösterilmiş, haritanın sağ üst köşesinde
Polonya bölgesi üzerinde Polonya orduları Başkumandanı Mareşal Smigly Rydz‟in
fotoğrafına yer verilmiştir. Bundan başka bir görsel kullanılmamıştır.
İkinci sayfada Almanya‟dan dönen öğrencileri gösteren iki adet fotoğraf yer almıştır.
Fotoğraf 8-9: 2 Eylül 1939 tarihli Tan gazetesinin ikinci sayfasında “Almanya‟da tahsilde bulunan veya staj
gören talebelerimizden dün şehrimize dönenler” fotoğraf altı yazısıyla yayınlanan fotoğraflar.
Üçüncü sayfada, fotoğraf kullanılmazken, dördüncü sayfada ülkenin içişleri ile ilgili
gündemine dair haberler ve fotoğraflar yer almaktadır. Aydın‟da sulama kanalı açılması,
Iraklıların Londra‟dan dönüşü ve Çankırı halkevinin köy gezilerine dair üç adet fotoğraf
bulunmaktadır.
Beşinci sayfada, “Polonya ne kadar zaman dayanabilir?” başlıklı makalede
Polonya‟nın sahip olduğu askeri teçhizat ve gücüne dair saptamalarda bulunulmuş, son olarak
da: “Garp devletlerinin ilk zamanlarda Polonya‟ya yapabileceği yardım filvaki denizden ve
havadan olacaktır. Fakat ne de olsa Polonya ordusu, Alman ordusuna hiç olmazsa birkaç ay
mukavemet edebilir. O vakte kadar da garp devletleri Almanya‟yı her taraftan abluka etmeğe
imkan bulacaklardır.” denmektedir. Söz konusu makalede üç adet fotoğraf kullanılmıştır.
Bunlar Polonya ordusunun kıta yürüyüşü, tank taburu ve uçak fabrikasında çekilmiş
fotoğraflarından oluşmaktadır.
Fotoğraf 10-11: 2 Eylül 1939 tarihli Tan gazetesinin beşinci sayfası ve “Muntazam ve talimli Polonya ordusu bir
kıta yürüyüş esnasında” fotoğraf altı yazısıyla yayınlanan fotoğraf .
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
15
Fotoğraf 12-13: “Polonya‟nın bir senden beri geceli gündüzlü çalışarak tayyare imal eden modern fabrikalardan
birisinde faaliyet” ve “Polonya ordusunda motörize kıtaat: Tank taburları” fotoğraf altı yazısıyla yayınlanan
fotoğraflar.
Aynı sayfada gazete yöneticileri Zekeriya Sertel‟in Günün Meseleleri köşesinde
“Şimdi silahlar konuşuyor” ve Sabiha Sertel‟in Görüşler köşesinde, “Harb karşılarken”
başlıklı yazıları yer almaktadır. Zekeriya Sertel köşesinde görüşlerini şöyle dile
getirmektedir:
Diplomatlar nihayet günlerce süren sinirli bir mücadeleden sonra sözü silaha bıraktılar.
Diplomatların halledemediği işi artık ordular görecektir. İnsanlık ve medeniyet, dünyaya hakim
olmak hırsıyla gözleri kararanların verdikleri karar üzerine dünden itibaren yeniden büyük bir
faciaya atılmış bulunuyor. Bir sene içinde Avusturyalıların, Çeklerin, Moravya ve Bohemya‟nın
istiklalini silip süpüren Alman kuvvetleri, şimdi yeni bir milletin elinden istiklalini almaya
kalkışmıştır. Bu yüzden bütün Avrupa korkunç bir maceraya sürüklenmiştir (1939:5).
Sabiha Sertel de gelişmeleri şöyle yorumlamıştır:
Tarihin bir dönüm noktasındayız. Küçük milletlerin istiklali ile istilacı büyük devletlerin
parçalayıp, büyüme hırsı, gergin iki ok gibi birbirinin göğsüne nişan alıyor. Muzdarip bütün
insanlık, hakkın, hürriyetin zaferini isteyen bütün insan kütleleri bu harbin cephesindedir.
Müdafanın harbi, tecavüzün harbini yenmek için yalnız topuna, tüfeğine değil, beşeriyetin ve tarihi
akışın istikametine güveniyor. Her halde insanlık rotasını barbarlık ve dehşete değil, hürriyet ve
istiklale, esareti kökünden koparan milli hakimiyetlere çevirmiştir. Bugüne kadar akan asırlar ve
beşerin tekamülü bunun kefilidir. Tekamülün akışını ne Napolyon, ne Cengiz ne Führer ne de
Mussolini durduramaz (1939:5).
Altıncı sayfada Hilmi Korur “Bugünkü Alman Donanması” başlıklı yazısında, Alman
ordusunu denizaltı, gemi, kruvazör ve destroyer gibi savaş ekipmanları bakımından
değerlendirmektedir. Yazıya bir adet de fotoğraf eşlik etmektedir. Aynı sayfada
fotoğraflardan oluşan “Avrupa Harbe Hazırlanırken” başlıklı özel bir köşe hazırlanmıştır.
Yayınlanan dokuz fotoğraf ile Londra, Paris ve Polonya‟dan asker ve sivil halkın
görüntülerine yer verilmiştir.
Fotoğraf 14-15-16: 2 Eylül 1939 tarihli Tan gazetesinin altıncı sayfası ve “Doyçland kruvazörü manevra
dönüşünde”, “İngiltere‟de geri hizmetlerde vazife alan kadınlar kayıtlarını yaptırıyorlar.” fotoğraf altı yazılarıyla
yayınlanan fotoğraflar.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
16
Fotoğraf 17-18-19-20: “Fransa‟da silah altına alınan etraf kıtalarına gidiyorlar”, “Londra‟dan ayrılan mektep
çocuklarından birkaçı daha”, “Londra‟dan tahliye edilen çocuklar sevk edilmek üzere hazırlanıyorlar” ve “Dün
Polonya topraklarına tecavüz eden Alman ordusundan bir parça yürüyüş halinde” fotoğraf altı yazılarıyla
yayınlanan fotoğraflar.
Fotoğraf 21-22-23: “İngiltere‟de hava bombardımanına karşı Bukingham Sarayına konulan sığınaklardan
birkaçı”, “Paris‟te ihtiyatların daveti üzerine vazifesine giden iki nefer” , “Fransa‟da halkın son hadiselerin
seyrini nasıl takip ettiğini gösterir bir enstantane”, fotoğraf altı yazılarıyla yayınlanan fotoğraflar.
Gazetenin yedinci sayfası da savaşa ayrılmış, bu sayfada da “Avrupa‟nın sevkulceys
(stratejik) noktalarını gösterir harita” ile Avrupa haritası yer almıştır. Ayrıca “Bütün Alman
halkı endişe içerisindedir”, “Almanya‟da ciddi bir telaş göze çarpıyor” ve İtalyanlar da
vaziyeti çok vahim sayıyorlar” başlıklı haberler ile Alman ve İtalyan halklarının savaşa dair
endişeleri ve savaş istemediklerine dair bilgilere yer verilmiştir. Bu sayfada fotoğraf
kullanılmamıştır.
Onuncu sayfada ise, birinci sayfadaki savaşa dair haberlerin devamı “Almanya
Polonya‟yı İstilaya Başladı” başlığı ile verilmektedir. Haberde Polonya ordusunun Alman
ordusuna karşı direnişte olduğu bilgisi yer bulmaktadır. “Almanlar püskürtüldüler, Polonya
ordusu şiddetle mukavemete başladı” denmektedir. Bu sayfada da fotoğraf kullanılmamıştır.
Görülmektedir ki, Cumhuriyet gazetesinin Almanya‟nın Polonya‟ya saldırdığı 1 Eylül
günü ertesinde yayınladığı gazete on sayfa olarak basılmış, bunlardan üçü ilan ve reklama
ayrılmıştır. Dört sayfa savaşa ayrılmış, üç adet fotoğraf, iki adet harita kullanılmıştır.
Kullanılan fotoğrafların iki tanesi, savaş nedeniyle yurtdışında eğitim gören öğrencilerin
dönüşü ile ilgili olup, bir tanesi doğrudan savaş ile ilgilidir. O da Almanların tanklarına karşı,
Polonyalıların toplarının iş başında olduğu bilgisi ile yayınlanmıştır. Nadir Nadi yazmış
olduğu yazısında, Polonya halkının savaşa karşı bir bütün olarak karşı koyduğunu
vurgulamaktadır.
Tan gazetesinin Almanya‟nın 1 Eylül 1939 tarihinde Polonya‟ya saldırmasına geniş
yer verdiği görülmektedir. Gazetenin 2 Eylül 1939 tarihli yayınının, beş sayfasında savaşla
ilgili haberler bulunmaktadır. İki adet haritanın kullanıldığı gazetede, on dört adet fotoğrafa,
bir adet de karikatüre yer verilmiştir. Fotoğraflarda özellikle cephe gerisindeki askerler ve
halk bulunmaktadır. On dört fotoğraftan sadece iki tanesinde Alman askeri ve Nazi Şefi
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
17
Förster vardır, gerisi İngiliz, Polonyalı ve Fransızların fotoğraflarıdır. Toplamda on iki sayfa
yayınlanan gazetenin iki buçuk sayfası, ilanlardan oluşmaktadır. Zekeriya Sertel‟in “Günün
Meseleleri” ve Sabiha Sertel‟in “Görüşler” köşelerinde özellikle Almanya ve savaş karşıtı
görüşlerini yansıttıkları görülmektedir.
Gazeteler Toplam
sayfa
sayısı
Savaşa dair
haberlerin sayfa
sayısı
Diğer haberlere
ayrılan sayfa
sayısı
Savaşa dair
fotoğraf
sayısı
Savaşa dair
diğer
görseller
Reklam-ilana
ayrılan sayfa
sayısı
Cumhuriyet 10 4 3 3 2 harita 3
Tan 12 5 4.5 14 2 harita
1 karikatür
2.5
Tablo 4: 2 Eylül 1939 tarihli Cumhuriyet ve Tan gazeteleri
2 Eylül 1939 tarihinde yayınlanan her iki gazete değerlendirildiğinde, Tan gazetesinin
gerek haber, gerekse fotoğraf anlamında savaşa dair daha çok yer ayırdığı ve daha çok
fotoğrafa yer verdiği saptanmaktadır. Almanya‟dan dönen öğrenciler haberini her iki gazete
de birbirine benzer ikişer fotoğraf ile ele almıştır. Cumhuriyet gazetesinin kullandığı diğer tek
savaşa dair fotoğraf, tankları başındaki askerlerken, Tan gazetesi diğer on iki fotoğrafta
askerler kadar savaştan etkilenen sivil halka da yer vermiştir.
6.2. 22 Haziran 1941 Almanya’nın Rusya’ya saldırması
Cumhuriyet 23 Haziran 1941
Gazetenin birinci sayfasında sol üst tarafında, diğerlerinden daha büyük kullanılan
“Bitarafız” başlığı ardından “Alman-Sovyet harbi karşısında hükümetimiz bitaraflığını ilan
etti” bilgisi verilmiştir. Gazete, Almanya‟nın Rusya‟ya saldırması sonucu savaşın boyutunun
genişlemesini. “Alman-Rus harbi başladı” başlığı altında okuyuculara aktarılmıştır. Sohbet
eden bir grup asker fotoğrafının yanı sıra, Churchill, General Antonesko, Stalin, Hitler,
Büyükelçi Maiski gibi liderlerin ve komutanların fotoğrafları ile birlikte görüşleri de yer
almaktadır. Ayrıca saldırı bölgelerini gösteren bir adet de harita kullanılmıştır.
Fotoğraf 24-25: 23 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfası ve “Eylül 1939‟da Alman-Sovyet
kıtası Polonya ovalarında birleştiği zaman…” fotoğraf altı yazısıyla yayınlanan fotoğraf.
Gazetenin birinci sayfasında yayınlanan fotoğraf, 2 yıl önce çekilmiş, Alman ve
Sovyet Rusya askerlerini bir arada sohbet eder ve sigara içerken göstermektedir.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
18
Fotoğraf 26-27-28-29-30: “İngiltere Başvekili M. Churchill”, “Rumen Orduları Başkumandanı General
Antonesko”, “Sovyetler Birliği Komiserler Heyeti Reisi Jozef Stalin”, “Almanyanın Fahrer Şansölyesi Adolf
Hitler” ve “Sovyet Büyükelçisi Maiski” fotoğraf altı yazısıyla yayınlanan fotoğraflar.
“Gazetenin ikinci sayfasında yurttan haberlerle birlikte “Almanya ile ticaretimiz”
başlıklı savaş ile dolaylı olarak ilgili haberde, Türkiye ve Almanya arasında ticaretin
geldiği nokta değerlendirilmekte, durum şöyle okuyucuya aktarılmaktadır:
Bugünün icablarının bizi, bir çok zirai istihsalatımızı ve yeraltı servetlerimizi harice çıkaramamak
ve kendi ihtiyaçlarımıza tahsis etmek mecburiyetinde bıraktığı, tabi göz önünden uzak
tutulamayacak en mühim noktadır. Almanya ile ticari münasebetimizin devam ettirilmesi için üç
yol vardır ve bugün her üçü de yani Akdeniz, Karadeniz ve Avrupa kara yolu kapalıdır. Şu halde
kara yolunun süratle açılması lazım gelmektedir.
Aynı sayfada “Hem Nalına Hem Mıhına” köşesinde Abidin Daver: “İki dev
kapıştı!” başlıklı köşesinde durumu şöyle değerlendirmektedir:
Beklenen harp nihayet patladı, iki kara ve hava devi, Almanya ile Sovyetler Birliği korkunç bir
kavgaya tutuştular. Dünyanın en büyük ordusu ile dünyanın en kuvvetli ordusu, tarihin en büyük
meydan muharebesine girmiş bulunuyorlar… Hava hakimiyetini demeyelim de, hava üstünlüğünü
kimin temin edeceğini anlamak için birkaç gün beklemek lazımdır. Fakat, Berlin hava hücumlarına
Moskova‟dan daha yakındır. Bütün Almanya, ağır bomba tayyarelerinin tesir sahasına dahil
olduğu halde, en ağır Alman bombacıları dahi, sonsuz Sovyetler Birliği‟nin yalnız mahdud garb
kısımlarını yakabilirler. Ural dağları mıntıkasındaki Sovyet harb sanayi fabrikalarına yetişemezler.
Askeri hesapları ve harb planları, 22 aydır hiç yanlış çıkmamış olan Alman genelkurmayı, bu defa
da her şeyi hesaplamış olsa gerekir. Bakalım, neler olacak (1941:2).
Sayfada savaşla ilgili herhangi bir görsel kullanılmamıştır.
Gazetenin üçüncü sayfasında, savaşla ilgili Alman Elçisi Von Papen‟in Türk
hükümetine verdiği nota gerekçeleriyle açıklanmış, aynı zamanda “Alman-Türk Paktının
kıymeti” başlıklı haberde “Paktın imzasının üçüncü günü Alman gazeteleri en göze çarpacak
yerlerinde dostça makalelere ve mütalalara devam ediyorlar. Berlin‟de ikamet eden Türkler,
Almanlardan yüzlerce tebrik mektubu almaktadır.” denmiştir.
Dördüncü ve altıncı sayfanın ilan ve reklama ayrıldığı gazetede, beşinci sayfada da
yine savaşa dair “Almanya-Sovyetler harbinin muhtemel inkişafları”, İtalya da Sovyetlere
harb ilan etti” başlıklı haberlere ayrılmıştır.
Tan 23 Haziran 1941
Gazetenin birinci sayfasında yer alan “Türkiye Bitaraf” manşetli haberde, Almanya-
Sovyet Harbi karşısında bitaraflığımızı ilan ettik.”Cumhuriyet Hükümeti, Almanya-Sovyetler
Birliği Harbi dolayısıyla hasıl olan vaziyet müvacehesinde Türkiye‟nin bitaraflığını ilana
karar vermiştir.” denmektedir. Almanya‟nın Sovyet Rusya‟ya saldırması, “Alman-Rus Harbi
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
19
Başladı” başlıklı haber ile duyurulmuştur. Ayrıca İtalyan hükümetinin de Sovyetler Birliği ile
savaşa dahil olduğu, “İtalya da harp ilan etti” başlıklı haberde verilmiştir. “Alman, Rumen ve
Fin ordularının Sovyet hududunu tecavüz ettikleri yerleri gösterir harita” ile saldırının
yapıldığı alanlara dikkat çekilmektedir. Alman ordusuna mensup bir topun ve etrafında
askerlerin bir evin bahçesinde yer aldığı bir fotoğraf kullanılmıştır.
Fotoğraf 31-32: 23 Haziran 1941 tarihli Tan gazetesinin birinci sayfası ve “Sovyet Rusya‟ya karşı harekete
geçen Alman kuvvetlerine mensup bir topçu müfrezesi” fotoğraf altı yazısıyla yayınlanan fotoğraf.
Aynı sayfada “Rusya, pakta Menfur şekilde ihanet etti.” diyen Hitler‟in ve “Napolyon
gibi Hitler mağlup olacaktır.” diyen Molotof‟un fotoğrafları, açıklamalarıyla birlikte yer
almaktadır.
Fotoğraf 33-34: “Sovyetlere karşı girişilen harekatın sebeplerini uzun bir beyanatla izah eden Adolf Hitler” ve
“Sovyetler Birliğinin haksız bir tecavüze uğradığını söyleyen Sovyet Başvekil muavini Molotof” fotoğraf altları
ile yayınlanan fotoğraflar.
Gazetenin ikinci sayfası, ülkenin iç gündemine dair haberlere ayrılmıştır. Üçüncü
sayfada ise Görüşler köşesi ile Sabiha Sertel savaşa dair görüşlerini şöyle dile getirmiştir:
Amerika ve Sovyetler Birliği gibi iki büyük alemin harbe girmesi demek, bu harbi dünya nizamını
kökünden sarsacak, dört beş sene değil, senelerce sürecek bir yıkılış safhasına sokması demektir.
Artık bugünkü harp, muayyen topraklar için yapılan bir harp değil, dünyaya ve dünya nizamını
kurmaya namzet devletlerin kati bir boğuşması halini almıştır. Siyasi ufuklar karanlık, hem çok
karanlıktır (1941:3).
Tan gazetesinin dördüncü ve beşinci sayfasında savaşa dair haberlere yer almış,
fotoğraf kullanılmamıştır.
Cumhuriyet gazetesinin sadece birinci sayfasında savaşa dair altı adet fotoğrafın
kullanıldığı, bunlardan beş tanesinin Churchill, General Antonesko, Stalin, Hitler, Büyükelçi
Maiski gibi liderlerin ve komutanların fotoğrafları olduğu görülmüştür. Diğer fotoğraf ise,
1939 yılında, iki yıl önce çekilmiş olan Alman ve Sovyet Rusya askerlerini bir arada sohbet
eder ve sigara içerken gösteren, yaşanan sıcak gelişmeyi, saldırı sonucu başlayan savaşı ve
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
20
savaşın gerçek yüzünü yansıtmaktan uzak bir fotoğraftır. Adeta Roger Fenton‟un 1855 yılında
çektiği, Kırım Savaşı fotoğraflarını hatırlatmaktadır. Cumhuriyet gazetesinin kullandığı
fotoğrafa bakarak, Almanya ile Rusya dost iki ülke olarak değerlendirilebilmektedir,
fotoğraftan yola çıkılarak günün gelişmeleri, Almanya‟nın Rusya‟ya saldırdığı ve bir savaşın
başladığı anlaşılamamaktadır. İkinci sayfada, Almanya ile ticaretin önemini, kaybın büyük
olduğunu ve hemen tedbir alınması gerektiğini vurgulayan bir yazı ve Abidin Daver‟in “Hem
Nalına Hem Mıhına” köşesinde, Almanya ve Sovyet Rusya askeri olarak değerlendirilmekte
ve sonuçta Almanya‟nın daha güçlü olduğu sonucuna varılmaktadır. Gazetenin üçüncü
sayfasında ise Alman Elçisi Von Papen‟in Türk hükümetine verdiği nota ve Almanya‟daki
Türklere olan Almanların ilgisi aktarılmıştır. Altı sayfa basılan gazetede, iki sayfa ilan ve
reklama ayrılmış, kalan üç sayfada savaşa dair gelişmeler altı fotoğraf eşliğinde okuyucuya
aktarılmıştır.
Tan gazetesinde Almanya‟nın Sovyet Rusya‟ya saldırması ana sayfada bir harita ve üç
fotoğraf ile yer almıştır. Yaptıkları açıklamalar ve iki liderin (Adolf Hitler‟in ve Molotof‟un)
fotoğrafları, aynı boyutta kullanılmıştır. Aynı zamanda Alman askerin topun başındaki bir
fotoğrafı ve saldırının yapıldığı bölgeleri gösteren bir harita da yer bulmuştur. Tan gazetesinin
kullandığı fotoğrafta, Almanya‟nın Rusya‟ya karşı saldırısı, savaş durumu gösterilmiştir.
Sabiha Sertel‟in savaşa karşı görüşlerini, yine köşesinden paylaşmış olduğu görülmektedir.
Altı sayfa yayınlanan gazetenin bir sayfası ilana ayrılmış, geri kalanında üç buçuk sayfada da
savaşa dair haberler ve köşe yazılarına yer verilmiştir.
Gazeteler Toplam
sayfa
sayısı
Savaşa dair
haberlerin sayfa
sayısı
Diğer haberlere
ayrılan sayfa
sayısı
Savaşa dair
fotoğraf
sayısı
Savaşa dair
diğer
görseller
Reklam-ilana
ayrılan sayfa
sayısı
Cumhuriyet 6 3 1 6 1 harita 2
Tan 6 3.5 1.5 5 1 harita 1
Tablo 5: 23 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet ve Tan gazeteleri
23 Haziran 1941 tarihinde yayınlanan her iki gazete değerlendirildiğinde, Tan
gazetesinin savaşa dair haber ve köşe yazılarına daha çok yer ayırdığı, buna karşılık
Cumhuriyet gazetesinin savaşa dair daha çok sayıda fotoğrafa yer verdiği saptanmaktadır.
Cumhuriyet gazetesinin yayınladığı altı fotoğraftan beşi, Tan gazetesinin ise üç fotoğraftan
ikisi lider portrelerinden oluşmaktadır. Geriye kalan birer fotoğraf ise askerlerin
fotoğraflarıdır. Cumhuriyet üç yıl önce çekilen Alman ve Rus askerlerinin sigara içen, sohbet
eden bir fotoğrafını, Tan ise Rusya‟ya saldıran Alman askerini gösteren bir fotoğraf
kullanmayı tercih etmiştir. Cumhuriyet‟teki fotoğrafta, savaşan iki ülke yerine barış ve
dostane bir ortamdaki ülke askerleri yansıtılırken, Tan‟daki fotoğrafta, daha gerçekçi bir bakış
açısı gözler önüne serilmektedir. 23 Haziran 1941 tarihli her iki gazetenin fotoğraf seçiminde,
Alman ve Rusya yanlısı tutumları kendini hissettirmektedir. Cumhuriyet saldıran bir Almanya
yerine dost Almanya imajını korumayı, Tan ise saldırılan, masum Rusya imajını
yansıtmaktadır.
6.3. 6 Haziran 1944 Normandiya Çıkarması
Savaş sürecinde bir dönüm noktası niteliğinde olan Normandiya Çıkarması, 100
km‟lik bir kıyı boyunca 3 gün süren çatışmalarla yapılmış, sonucunda Batı cephesi
Müttefikler tarafından elde geçirilmiştir.
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
21
Cumhuriyet 7 Haziran 1944
Gazete Normandiya çıkarmasına birinci sayfasından “Tarihin en büyük çıkarma
hareketi” manşeti ile duyurmuştur. Gazetede, istila edilen bölgeyi gösteren bir harita ve her
iki tarafın komutanlarının, yani General Eisenhower‟ın ve Hitler‟in Başkumandan Mareşal
Rundstat ile birlikte çalışma anlarını yansıtan fotoğrafları yer almaktadır. Aynı zamanda
çıkarma yapacak birliklerin İngiltere‟den hazırlanıp yola çıkışlarına dair bir fotoğraf
kullanılmıştır.
Fotoğraf 35-36-37-38: 7 Haziran 1944 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfası ve “İstila emrini veren
Müttefik Başkumandanı Eisenhower‟ın son resmi”, “İkinci cephede Başkumandanlığı ele alan Hitler, evvelce
başkumandanlığa tayin edilmiş olan Mareşal Rundstadt ile beraber”, “İstilayı gösteren ve dün akşam telefoto ile
alınan ilk resim: İstila kuvvetlerinin İngiltere‟den ayrılışı” fotoğraf altı yazısıyla yayınlanan fotoğraflar
Başyazar Nadir Nadi köşesinde gündemi okuyucuları için şöyle
değerlendirmektedir:
Müttefikler, uzun zaman münakaşası yapılan ikinci cepheye nihayet teşebbüs etmekle, bir çok
kimselerin ummadığı fedakarlık istiyen çetin bir işe girişmiş bulunuyorlar. Böylelikle üç yıldır
yalnız Sovyet Rusya‟nın sırtında taşıdığı harb yükünü onlar da paylaşıyor, harbin kısaltılması
hususunda takdire değer cesaretli bir adım atıyorlar (1944:1).
Gazetenin ikinci sayfasında hiçbir görsel kullanılmamış, “Piyasada durum” başlığı ile
çıkarma sonrasında İstanbul piyasası ele alınmış, Emekli General H. Emir Erkilet de
köşesinde çıkarmayı tartışmıştır. Erkilet şöyle demektedir:
İşte bütün dünyanın 5 haftadan beri beklediği askeri tarihin en büyük çıkarma ve indirme hareketi
ve bu harbin en kat‟i büyük taaruzu dün bu suretle başlamış oluyor. Müttefiklerin Fransa şimal
sahilinin birkaç yerinde ve gerilerinde tutunabildikleri anlaşılıyor. Bu suretle batı Avrupa‟yı istila
teşebbüsünün ilk safhası muvaffak olmuş demektir (1944:2).
Üçüncü sayfada ise, bir harita ile Yunanistan‟a da çıkarma yapıldığına dair Berlin‟den
gelen haberler “Yunan arazisine de mi çıkarma yapıldı?” başlığıyla değerlendirilmektedir.
Aynı zamanda Roosevelt‟in nutkundan “Mihver hükümet merkezlerinden birini ele geçirdik.
Diğer ikisini yani Berlin ve Tokyo‟yu da zaptedeceğiz.” sözlerine yer verilmiştir.
Gazetenin dördüncü sayfasında çıkarma, “İstila hareketi nasıl başladı?” başlığı altında
sayfa ikiye bölünerek, “Müttefikler'e göre” ve “Almanlar'a göre” olmak üzere her iki tarafın
görüşlerine yer verilerek anlatılmıştır. Ayrıca beşinci sayfada bir Alman firması olan Bayer
ilaçlarının reklamı dikkat çekmektedir.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
22
Fotoğraf 39: 7 Haziran 1944 tarihli Cumhuriyet gazetesinin
beşinci sayfasındaki “Hastalıklarla savaşta Bayer firması” başlıklı reklam.
Tan 7 Haziran 1944
”Müttefikler Fransa‟ya çıktı” haberinin manşetten verildiği gazetede sayfanın ortasına
çıkarma yapılan bölgenin haritası ve her iki kenarda da General Eisenhower ve General
Montgomery‟nin fotoğrafları yer almaktadır.
Fotoğraf 40-41-42: 7 Haziran 1944 tarihli Tan gazetesinin birinci sayfası, General Montgomery ve General
Eisenhower.
Günler Geçerken adlı köşesinde Refik Halid Karay gündeme dair görüşlerini şöyle
okuyucularıyla paylaşmıştır: “Dünya tarihin eşini ne geçmişte kaydettiği, ne de gelecekte
yazacağı en büyük kasırga dün koptu. Kayıtsız şartsız teslim saatine kadar, gün geçtikçe artan
bir şiddetle yıkıcı uğultusunu kim bilir ne kadar zaman ve nerelerden işiteceğiz” (1944:1).
Zekeriya Sertel ise İstila Başladı başlıklı yazısında şöyle demektedir: “İstila hareketi, bu
harbin en büyük tarihi hadisesi ve en mühim dönüm noktasıdır. Bu teşebbüsün muvaffak
olması veya akamete uğraması Avrupa‟nın harbin ve belki de bütün dünyanın mukadderatı ile
ilgilidir” (1944:1).
Gazetenin ikinci sayfası ülkenin iç gündemine dair haberlere ayrılmış ve hiç fotoğraf
kullanılmamıştır. Üçüncü sayfasında iki tanesi temsili resim olmak üzere toplam on dört adet
fotoğraftan oluşan, Normandiya çıkarmasına dair, “İstilanın Resimle Muhtelif Safhaları”
bölümü hazırlanmıştır.
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
23
Fotoğraf 43-44-45: 7 Haziran 1944 tarihli Tan gazetesinin üçüncü sayfası ve
“Anfibik arabalar suni duman perdesi altında düşmandan gizlenerek çıkarılıyor.”, “On binlerce Müttefik
paraşütçü Fransız sahillerine iniyorlar.” fotoğraf altı yazılarıyla yayınlanan fotoğraflar.
Fotoğraf 46-47-48: “Dün sabah başlayan istila hareketini havadan koruyan Müttefik tayyarelerinden bir grup”
“İhraç taşıtlarından sahile ilk çıkarılan tank ve küçük toplar” ve “İhraç hareketini destekleyen binlerce Müttefik
harp gemisinden bir grup” fotoğraf altı yazılarıyla yayınlanan fotoğraflar.
Fotoğraf 49-50-51: “Fransa sahillerine çıkarılmak üzere (Jeep) cep otomobilleri planörlere yükleniyor.”, “İhraç
botlarından çıkarılan Müttefik askerleri denizde ilerleyerek karaya ulaşıyorlar” “İhraç taşıtlarından biri sahile
malzeme ve asker çıkarıyor.” fotoğraf altı yazılarıyla yayınlanan fotoğraflar.
Fotoğraf 52-53-54: “Sahile çıkarılan motorize kuvvetler kumsaldan ileriye sevk ediliyor.” “Amerikan deniz
kuvvetleri ateş altında sahilde köprübaşı tesisine çalışıyorlar. (Temsili resim)” ve “İstilaya ait ilk radyo
fotolardan: Kumsala bütün teçhizatlarıyla ilerleyerek karaya varmaya çalışan ve planörlerle indirilen bindirilmiş
kıtalar” fotoğraf altı yazılarıyla yayınlanan fotoğraflar.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
24
Fotoğraf 55-56-57: “Müttefik deniz kuvvetlerinin bombardımanlarının yardımıyla Fransız sahillerine yapılan ilk
çıkartma. (Temsili resim) ve “İstilaya ait ilk radyo fotolardan: Dün sabah Müttefik askerleri bütün techizatlarıyla
Fransız sahillerine yaklaşıyorlar.” “İstilaya ait ilk radyo fotolardan: Amerikan ihraç kıtaları anfibik arabalar
içinde Fransız sahillerine doğru ilerliyorlar.” fotoğraf altı yazılarıyla yayınlanan fotoğraflar.
Dördüncü sayfanın ilanlar için ayrıldığı gazetede, beşinci sayfanın tamamında savaşa
dair haberlere yer verilmiş, “İkinci cephe için halk ne düşünüyor?” başlığıyla hazırlanan
bölümde, halktan dört kişinin görüşleri fotoğraflarıyla birlikte okuyucularla paylaşılmıştır.
Gazetenin altıncı sayfasında tam sayfa çıkarma bölgesini gösteren bir harita
yayınlanmıştır. “Avrupa‟nın ilk çıkarma bölgesi” başlıklı haritada açıklama şöyledir:
“Müttefikler dün sabah erken saatlerden itibaren Fransa‟nın şimal sahillerine asker
çıkarmışlar ve son haberlere göre ihraç belgelerinde tutunmağa muvaffak olmuştur.
Önümüzdeki günlerde şiddetli harekata sahne olacak olan bu sahanın mufassal bir haritasını
okuyucularımıza takdim ediyoruz.”
Cumhuriyet gazetesinin gerek komutanların fotoğrafları, gerekse çıkarmanın her iki
tarafa göre değerlendirilmesine eşit bir şekilde yer vererek, eşit mesafeli bir yaklaşım
sergilediği dikkat çekmektedir. Bu gazetenin her sayfası için de geçerlidir. Harekata dair
hazırlık aşamasını gösteren, sadece birinci sayfada bir adet fotoğraf kullanılmıştır. Savaşa dair
üç adet fotoğrafın ve tam sayfa bir haritanın kullanıldığı, iki buçuk sayfanın savaşa dair
haberlere ayrıldığı gazete, altı sayfa olarak basılmış, bunlardan iki tanesi ilan ve reklamlara
ayrılmıştır.
Tan gazetesinin birinci sayfasında, iki komutanın ve çıkarma bölgesini gösteren harita
yer almıştır. Gazetenin üçüncü sayfasında Müttefikler'in Fransa sahiline yapmış olduğu
çıkarma on dört fotoğrafla (bunlardan iki tanesi temsili resimdir.) anlatılmıştır. Altıncı ve son
sayfada, tam sayfa çıkarma bölgesi haritası gösterilmektedir. Altı sayfa olarak yayınlanan
gazetede, on altı adet fotoğraf ve iki adet harita ile çok sayıda görselin kullanıldığı
görülmektedir. Fotoğraflardan ikisi komutanların portreleri, diğerleri ise çıkartmaya dair
hazırlıkların gösterildiği fotoğraflardır. Altı sayfa basılan gazetede bir sayfa ilan ve reklama,
dört sayfa ise savaşa dair haberlere ayrılmıştır.
Gazeteler Toplam
sayfa
sayısı
Savaşa dair
haberlerin sayfa
sayısı
Diğer haberlere
ayrılan sayfa
sayısı
Savaşa dair
fotoğraf
sayısı
Savaşa dair
diğer
görseller
Reklam-ilana
ayrılan sayfa
sayısı
Cumhuriyet 6 2.5 1.5 3 2 harita 2
Tan 6 4 1 16 2 harita 1
Tablo 6: 7 Haziran 1944 tarihli Cumhuriyet ve Tan gazeteleri
7 Haziran 1944 tarihinde yayınlanan her iki gazete değerlendirildiğinde, Tan
gazetesinin savaşa dair haber ve köşe yazılarına daha çok yer ayırdığı, aynı zamanda savaşa
dair daha çok sayıda fotoğrafa yer verdiği saptanmaktadır. Cumhuriyet gazetesi ikisi lider
portresi, bir tanesi çıkartma hazırlıklarına dair olmak üzere üç adet fotoğraf kullanırken, Tan
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
25
gazetesi iki komutan portresi ve on dört tanesi özel olarak çıkartma hazırlıklarını gösteren on
dört adet fotoğraftan oluşan özel bir sayfada olmak üzere toplamda on altı fotoğrafa yer
vermektedir. Bu yaklaşım da, Tan gazetesinin savaşın seyrini değiştiren Normandiya
çıkarmasına daha büyük önem verdiğini hissettirmektedir.
6.4. 6 Ağustos 1945 HiroĢima’ya Atılan Atom Bombası
Cumhuriyet 7 Ağustos 1945
Gazetenin birinci sayfasında, “20.000 ton dinamite muadil tek bomba” manşeti ile
duyurulan haberde şu bilgiler verilmiştir. “İngilizlerle Amerikalılar tahrib işinde yeni ve
korkunç bir devre açan atom bombasını icad ederek kullanmaya muvaffak oldular. İlk atom
bombası dün bir Japon şehrine atıldı, şehrin ne hale geldiği dumandan anlaşılamadı.” Sayfada
dört adet fotoğrafa yer verilmiştir. Bunlardan bir tanesi atom bombası ile ilgilidir, Diğer
fotoğraf Viyana'daki İngiliz askerlerine aittir. Son iki fotoğraf ise “İspanya ve Portekiz‟de
endişe” başlıklı habere ait Franco ve Salazar‟a ait fotoğraflardır. Japonya haritası üzerinde
bombanın patladığı şehir olan Hiroşima gösterilmiştir.
Fotoğraf 58-59-60: 7 Ağustos 1945 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfası, Franco ve Salazar.
Fotoğraf 61-62: “Şimdiye kadar kullanılan en yüksek infilaklı bombalar bir hava meydanında muayene
edilirken” ve “Viyana‟da kendilerine tahsis edilen işgal bölgesine giden İngiliz kıtaları şehrin sokaklarından
geçerken” fotoğraf altı yazılarıyla yayınlanan fotoğraflar.
Nadir Nadi aynı sayfada yer alan “Bir karşılaştırma” başlıklı yazısında o gün
yaşananları, müttefik devletlerin çabalarını geçmişe gönderme yaparak değerlendirmekte ve
bunu şöyle ifade etmektedir:
Dünya milletlerini demokratlaştırmak, milletlerarası münasebetlere demokratik bir düzen vermek
uğrunda Müttefik devletler tarafından sarfedilen gayretler, tarihin yüz otuz yıl önceki bir devrini
ister istemez hatıra getiriyor. Napoleon Muhabereleri Avrupa‟ya Fransız inkılabının hürriyet ve
demokrasi fikirlerini aşıladıktan sonra, Napoleon‟u yenen muhafazakar hükümdarlar, bu fikirlerin
de onunla beraber Waterloo çamurları arasında kaynayıp gittiğine inanmadılar (1945:1).
İkinci sayfada, “Yabancı Göz ile Türkiye” adlı köşede “Türkler'in bu harbdeki
tarafsızlığı Müttefikler'in müdafaa durumundan Hitler Avrupası'na karşı taaruza geçmelerine
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
26
imkan sağlamıştır” denmektedir. Üçüncü sayfada birinci sayfadaki haberlerin devamlarına yer
verilmiş, Siyasi İcmal köşesindeki “Japonya‟nın başına gelenler!” başlıklı yazısında Ömer
Rıza Doğrul atılan bomba ile ilgili olarak şu değerlendirmeleri yapmaktadır: “Amerika
Birleşik Cumhuriyetler Başkanı Mr. Truman, dün Japon adaları üzerinde yapılan büyük ve
yaman bir silah denemesinden bahsetmiş ve bütün dünyayı hayrete düşürmüştür.”
Tan 7 Ağustos 1945
“Şehirleri yerinden sarsacak bomba” manşeti ile yayınlanan gazetenin birinci
sayfasında üç adet fotoğraf kullanılmıştır. Bunlardan biri savaş dışındaki bir konu ile
ilgiliyken, diğer ikisi Atom bombasının patlama anının fotoğrafı ve İngiliz Kralı VI‟ncı
George Augusta‟nın kruvazöründe Başkan Truman ile birlikte el sıkışırken görüldüğü
fotoğraftır.
Fotoğraf 63-64-65: 7 Ağustos 1945 tarihli Tan gazetesinin birinci sayfası,“İngiliz Kralı VI‟ncı George Augusta
Kruvazöründe Başkan Truman'la” ve “Bir Japon şehri Amerikan bombaları altında” fotoğraf altı yazılarıyla
yayınlanan fotoğraflar.
ABD Başkanı Truman‟ın atom bombası hakkında yaptığı açıklamaya geniş yer
verilmiş, konuşmasında özellikle: “Bu bomba ile silahlı kuvvetlerimize yeni ve bir inkılap
teşkil edecek bir tahrip kudreti ilave etmiş bulunuyoruz. Bu mütemadiyen artmakta olan bir
tahrip kudretidir. Bu bombalar halen şimdiki şekillerinde imal edilmektedir. Daha büyük bir
kudrete sahip başka bombalar da hazırlanmaktadır” (1945: 1) sözleri vurgulanmıştır. Birinci
sayfada yazan Zekeriya Sertel ülke gündemine ayırdığı yazısında “Köylü bu memleketin
vatandaşı değil midir?” sorusunu tartışmaya açmıştır.
İkinci sayfada üç adet fotoğraf kullanılmış, bunlardan ikisi Japon esirlerinin
kamplara gönderiliş süreci ile diğeri ise Molotof‟un fotoğrafıdır.
Fotoğraf 66-67-68: “Japon esirleri Iwo Jiwa‟danumumi kamplara götürülüyor”, “Amerikalılar Japon esirlerini
kamplara sevk ederlerken” ve “Molotof “fotoğraf altı yazılarıyla yayınlanan fotoğraflar
Üçüncü sayfada Kazım Sevinç ve Altın Çağ “Atom‟un parçalanmasından, Atomik
Bombaya doğru” başlıklı bir bölüm hazırlamış ve bombanın oluşum süreci anlatılmıştır. Aynı
zamanda da bomba üzerinde çalışan dört kişinin fotoğraflarına da burada yer verilmiştir.
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
27
Fotoğraf 69: Atomik bombanın icadında çalışanlar (Kaliforniya Üniversitesi Profesörü Orland Lawrance,
Avusturyalı kadın fizikçi Dr. Lizi Meitner, New York Federal Bankası eski müdürü George Harrison ve Yüzbaşı
Thomas Perbee).
Cumhuriyet gazetesi dört sayfa olarak yayınlanmış, bunlardan bir buçuk sayfası ilan
ve reklamlara ayrılmıştır. Gazetenin tamamında on iki adet fotoğraf kullanılmış, bunlardan
beş adet fotoğraf savaşa dair haberler ile birlikte, diğerleri ilanlar ve reklamların içeriğine
dahil olarak yer almaktadır. Sadece II. Dünya Savaşı değil, aynı zamanda insanlık tarihi için
de büyük önem taşıyan Atom Bombasının, Amerika tarafından Japonya‟ya karşı
kullanılmasının ertesi günü, yayınında Cumhuriyet gazetesinin bombanın atılma anına veya
sonrasına dair bir fotoğraf yayınlamadığı, atom bombasının bakımı yapılırken çekilmiş bir
fotoğrafın yayınlanması dikkat çekici bulunmuştur.
Aynı gün, Tan gazetesinde tamamen Müttefikler'in bakış açısıyla okuyucuya
yansıtılmıştır. Kullanılan fotoğraflarda bu bombanın patlama anına dair bir adet fotoğrafa yer
verilmiş, iki müttefik ülkenin liderleri, İngiltere Kralı ve Amerikan Başkanı'nın el sıkışan
fotoğrafı yayınlanmıştır. Bunun yanı sıra Japon esirlerinin kamplara götürülüşü ve atom
bombasının üretim sürecinde yer alan kişilerin fotoğraflarına yer verilmiştir. Gazete dört sayfa
olarak yayınlanmış, bunlardan bir tanesi de ilanlara ayrılmıştır. Gazetedeki on fotoğraftan
dokuz tanesi savaşla ilgili olup bir tanesi farklı bir haberle ilgilidir.
Gazeteler Toplam
sayfa
sayısı
Savaşa dair
haberlerin sayfa
sayısı
Diğer haberlere
ayrılan sayfa
sayısı
Savaşa dair
fotoğraf
sayısı
Savaşa dair
diğer
görseller
Reklam-ilana
ayrılan sayfa
sayısı
Cumhuriyet 4 2 Yarım sayfa 5 1 harita 1.5
Tan 4 2.5 Yarım sayfa 9 1
Tablo 7: 7 Ağustos 1945 tarihli Cumhuriyet ve Tan gazeteleri
7 Ağustos 1945 tarihinde yayınlanan her iki gazete değerlendirildiğinde, Tan gazetesinin
savaşa dair haber ve köşe yazılarına daha çok yer ayırdığı, aynı zamanda savaşa dair daha çok
sayıda fotoğrafa yer verdiği saptanmaktadır. Yayınlarında atom bombasının yıkıcı gücünü,
etkisini vurgulayan her iki gazetenin de aynı yıkıcı etkiyi yansıtan fotoğraflara yer vermemesi
dikkat çekicidir. Cumhuriyet bombanın bakımı yapılırken çekilen bir adet fotoğraf, Tan üst
açıdan bombanın atılışı sırasında çekilen bir adet fotoğraf ve bu bombanın yapımında çalışan
dört kişinin portresini kullanmıştır. Görülmektedir ki, Tan atom bombasına yayınında daha
büyük önem vermiştir.
SONUÇ II. Dünya Savaşı‟nda Türk basınında gazeteler arasında sahip oldukları ideolojik
farklılıklar ve aralarında yaşadıkları tartışmalar nedeniyle seçilen Cumhuriyet ve Tan
gazeteleri, hükümetin tek haber kaynağı olarak belirlediği, Anadolu Ajansı‟nın verdiği
haberleri kullanarak, okuyucularına dünyadaki gelişmeleri yansıtmaktadır. Gazetelerde en
çok haritanın görsel olarak kullanıldığı, tek bir bakış açısı ve tek bir kaynaktan beslenen
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
28
gazetelerin yayınlarındaki farklılık zaman zaman yayınlanan fotoğraflarda ve köşe
yazarlarının makalelerinde kendisini göstermektedir.
Görülmektedir ki hükümetin denge politikası basında da kendini göstermekte, altı yıl
süren bu savaş süresince bu gazeteler, yayınlarında sadece ideolojik olarak yakınlık duyduğu
tarafı değil, her iki tarafın liderlerinin görüşlerine ve fotoğraflarına eşit boyutlarda yer
vermiştir. Gazetelerin ideolojisi ve savaşta kimden yana olduğu, köşe yazılarında ve
kullanılan fotoğrafta kendini hissettirmektedir. Belirlenen tarihlerde incelenen gazetelerden
Tan gazetesinin Cumhuriyet gazetesine oranla, II. Dünya Savaşı‟na dair haberlere daha çok
sayfa ayırdığı, aynı zamanda da daha çok fotoğraf kullandığı, hatta fotoğraflardan oluşan özel
sayfalar hazırladığı saptanmaktadır. Örneğin, 6 Haziran 1944 tarihinde Müttefikler'in
gerçekleştirdiği Normandiya Çıkarması'nın 7 Haziran‟da Cumhuriyet gazetesinde bir adet,
Tan gazetesinde ise on dört adet fotoğraf ile aktarıldığı görülmektedir.
Cumhuriyet gazetesinin Almanya‟ya duyduğu sempati, savaşta haklılığına dair köşe
yazarlarının yorumları ve seçilen fotoğraflarda kendini açıkça belli etmektedir. Örneğin 23
Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, 22 Haziran‟da Almanya‟nın Rusya‟ya
saldırması haberinde, üç yıl önce çekilen Alman ve Rus askerleri sigara içer ve sohbet
ederken gösteren fotoğraf kullanılmıştır. Böylece savaşın gerçek yüzüne dair fotoğraflar
yerine sıcakkanlı gösterilen Alman askerlerinin seçilmesi, onların saldırgan ya da savaşcıl
değil de barışçıl yanına vurgu yapılması bu siyasi görüşün neticesindedir.
Tan gazetesinin ise savaş süresince Rusya sempatizanı olduğu, Müttefikler'in yanında
yayın yaptığı bilinmektedir. Bu yaklaşımı kendisini en çok 1 Eylül 1939‟da Almanya‟nın
Polonya‟ya saldırma haberlerinin yayınlandığı 2 Eylül 1939 tarihinde kendisini
hissettirmektedir. Gerek haberlerde, gerekse fotoğraflarda Polonya‟nın askeri gücü ön plana
çıkarılmış ve Polonyalı askerler, uçak fabrikalarını gösteren üç adet fotoğraf kullanılmıştır.
Böylece Polonya‟nın askeri ve savaş ekipmanına yönelik gücü gösterilmekte, kamuoyu
yönlendirilmektedir. Gücün sahibi olarak Polonya sunulurken, Almanya‟ya dair hiçbir
fotoğrafa yer verilmemektedir. Medyada var olanın temsili kadar olmayana da anlamlar
yüklendiğinden hareketle, Almanya‟nın yok sayılması bir anlamda düşman olarak da
değersizliğine ve önemsizliğine vurgu yapmaktadır.
Gerek Cumhuriyet, gerekse Tan gazetesinde ele alınan tarihlerde yapılan taramada,
savaşın gerçek vahşetini, insanlık üzerindeki etkisini yansıtan fotoğraflara rastlanmamaktadır.
Atom bombası haberinin dilsel olarak yayınlanmasının yanında belki de bu facianın
yumuşatılmasına dair fotoğraflar koymayı tercih etmekte, örneğin, atom bombasının atıldığı 6
Ağustos 1945 tarihinin haberlerinin yayınlandığı, 7 Ağustos tarihli Cumhuriyet gazetesinde
bir adet bombanın bakımının yapılışını gösteren fotoğraf, Tan gazetesinde ise bir adet
gökyüzünden patlamayı gösteren fotoğrafın kullanıldığı görülmektedir. Böylece kamuoyu
görsel bilgilerden uzak kalmakta, haber metni ile yönlendirilmektedir.
Sonuç olarak, öncelikle çalışmada neyin inşa edildiğinden daha çok, nasıl inşa
edildiğine ulaşmak amaçlanmaktadır. Çalışmadan çıkan sonuçlar genellendiğinde,
görülmektedir ki, var olanın anlamının olduğu gibi, mevcut bulunmamanın da bir anlamı
bulunmaktadır. Savaşın bazı bölümlerinin dışarıda bırakılması onların öneminin az olduğu
dahil edilenlerin daha önemli olduğu görüşünü kamuoyuna iletirken, bazen de var olan
gerçekliği gizlemek yada etkisini hafifletmek amacıyla kullanılmaktadır. Bütün bunların
belirleyicisi de, basına bir propaganda aracı olarak bakıldığında, dünya ve ülke siyasetinden
ne yönde etkilendiği bunu yayınlarına nasıl aktardığı ve elbette kamuoyunu nasıl manipüle
ettiğidir. Tüm bu süreçte de, basın organlarının bu süreçten nasıl etkilendiği bir başka önemli
sorunsaldır.
Bazen siyasiler bazen medya patronları tarafından uygulanan yönlendirmeler, sansür ve
baskı neticesinde yayın organı yayın hayatına devam etmek adına bazen bu baskılara boyun
eğme durumunda kalmaktadır. Bu noktada belki de, son söz olarak geçmişten günümüze, her
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
29
türlü ideolojik görüşe sahip yönetimler tarafından, basına yönelik baskı, ceza ve sansürün
boyut veya şekil değiştirmekle birlikte devam ettiğinden hareketle, basın çalışanları için belki
de tarihten ders alınacağı, tarafsız ve gerçek haberin kamuoyuna ulaştırılacağı yayınların
yapılması ümit edilmektedir. Diğer yandan da, çalışmanın yeni analizler için örnek teşkil
edeceği düşünülmektedir.
KAYNAKÇA
Alan Ü. “Devlet şirket olursa basın ne olur?”http://www.birgun.net/haber-detay/devlet-sirket-
olursa-basin-ne-olur-79511.html (Erişim tarihi: 18.3.2015).
Atay F. R. Hitler‟in Doğum günü. (20 Nisan 1939), Ulus Gazetesi.
Aydemir Ş. S. (1985). İkinci Adam. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Biner E. (2008). II. Dünya Savaşı Döneminde Türk Basınının İngiltere’ye
Bakışı.Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve
İnkılap Tarihi Enstitüsü.
Ekinci N. (1997). İkinci Dünya Savaşından Sonra Türkiye’de Çok Partili Düzene Geçişte Dış
Etkiler. İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları.
Hale W. (2003). Türk Dış Politikası 1774-2000. (Çev. Petek Demir), İstanbul:Mozaik
Yayınları.
Hitler A. (1994). Kavgam. İstanbul: Toker Yayınları.
Karaca E. (1994). Cumhuriyet Olayı. İstanbul:Altın Kitaplar.
Koçak C. (2009). Geçmişiniz İtinayla Temizlenir. İstanbul: İletişim Yayınları.
Koçak C. (1986). İkinci Dünya Savaşı ve Türk Basını. Tarih ve Toplum. Kasım, s.35.
Koloğlu O. (1992). Osmanlı’dan günümüze Türkiye’de Basın. İstanbul: İletişim Yayınları.
Manka A. G. (2008). Anadolu Ajansı ve II. Dünya Savaşı. Ankara: Gazi Üniversitesi İletişim
Fakültesi Basımevi.
Oral F. S. (1968). Türk Basın Tarihi. Ankara: Doğuş Matbaacılık.
Sadak N. Türk Gençliğinin Heyecanlı Gösterisine Hayran Kalmıştır. (7 Aralık 1945). Akşam
Gazetesi.
Sertel S. (1969). Roman Gibi. İstanbul: Ant Yayınları.
Sertel Z. (1977). Hatırladıklarım. İstanbul: Gözlem Yayınları.
Seydi S. (2006). 1939-1945 Zor Yıllar. Ankara: Asil Yayın Dağıtım.
Topuz H. (2003). Türk Basın Tarihi. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Weisband E. (1974). İkinci Dünya Savaşı’nda İnönü’nün Dış Politikası. (Çev. M. Ali
Kayabal). İstanbul: Milliyet Yayınları.
Yalçın H. C. Kalkın Ey... Ehli Vatan!, (3 Aralık 1945) Tanin Gazetesi.
TABLOLAR
Biner E. (2008). II. Dünya Savaşı Döneminde Türk Basınının İngiltere’ye Bakışı,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve
İnkılap Tarihi Enstitüsü Weisband E. (1974). İkinci Dünya Savaşı’nda İnönü’nün Dış
Politikası. (Çev. M. Ali Kayabal). İstanbul: Milliyet Yayınları.
Tablo3: Koçak C. (2009). Geçmişiniz İtinayla Temizlenir. İstanbul: İletişim Yayınları.
FOTOĞRAFLAR
Fotoğraf 1: 2 Eylül 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 2: 2 Eylül 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 3: 2 Eylül 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 4: 2 Eylül 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 5: 2 Eylül 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (2-31) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
30
Fotoğraf 6: 2 Eylül 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 7: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 8: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 9: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 10: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 11: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 12: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 13: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 14: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 15: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 16: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 17: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 18: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 19: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 20: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 21: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 22: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 23: 2 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 24: 23 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 25: 23 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 26: 23 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 27: 23 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 28: 23 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 29: 23 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 30: 23 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 31: 23 Haziran 1941 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 32: 23 Haziran 1941 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 33: 23 Haziran 1941 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 34: 23 Haziran 1941 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 35: 7 Haziran 1944 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 36: 7 Haziran 1944 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 37: 7 Haziran 1944 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 38: 7 Haziran 1944 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 39: 7 Haziran 1944 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 40: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 41: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 42: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 43: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 44: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 45: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 46: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 47: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 48: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 49: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 51: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 52: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 54: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 55: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 56: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 57: 7 Haziran 1944 tarihli Tan Gazetesi
II. Dünya Savaşı‟nın Cumhuriyet Ve Tan Gazetelerinde Temsili www.e-kiad.com
31
Fotoğraf 58: 7 Ağustos 1945 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 59: 7 Ağustos 1945 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 60: 7 Ağustos 1945 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 61: 7 Ağustos 1945 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 62: 7 Ağustos 1945 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Fotoğraf 63: 7 Ağustos 1945 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 64: 7 Ağustos 1945 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 65: 7 Ağustos 1945 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 66: 7 Ağustos 1945 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 67: 7 Ağustos 1945 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 68: 7 Ağustos 1945 tarihli Tan Gazetesi
Fotoğraf 69: 7 Ağustos 1945 tarihli Tan Gazetesi
Cilt / Vol: 3 Sayı / No :11 Ocak / January :2016
ISSN: 2146-3212
Y KUġAĞININ ĠLETĠġĠM SORUNLARININ ANALĠZĠ VE ÇÖZÜM ÖNERĠLERĠ:
SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ ISPARTA MESLEK YÜKSEKOKULU
ÖRNEĞĠ
Pınar GÖKTAġ1
Öz
Bu çalışmada 1980-1999 arası doğanları içeren Y kuşağının iletişim sorunları ele
alınmıştır. Süleyman Demirel Üniversitesi Isparta Meslek Yüksekokulu‟nda öğrenim gören
öğrencilerin görüşlerine göre bu sorunlar “Beyin Fırtınası” yöntemiyle belirlenmiş ve “Balık
Kılçığı Diyagramı”yla analiz edilmiştir. İletişim sorunları aile, arkadaş, üniversite, sosyal
medya ve toplum olarak sınıflandırılmıştır. “Neden Nasıl Ağaç Diyagramı” aracılığıyla
çözüm önerileri sunulmuştur. Türkiye‟nin geleceği ve sürekliliği için bu grubun iletişim
problemlerine değinilmesi önem taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: Y Kuşağı, İletişim, İletişim Sorunları, Balık Kılçığı Diyagramı,
Ağaç Diyagramı
ANALYSIS OF GENERATION Y OF COMMUNICATION PROBLEMS AND
SOLUTION PROPOSALS: A CASE STUDY OF SULEYMAN DEMĠREL
UNIVERSITY ISPARTA VOCATIONAL HIGH SCHOOL
Abstract
As part of this research, communication problems were researched for the Y
Generation who was born between 1980-1999. These problems have been identified with
brain storming method and that have been analysed with fishbone diagram according to
studens‟ view of Süleyman Demirel University Isparta Vocational High School.
Communication problems are classified as family, friends, university, social media and
community. Solution proposals have been presented by why-how tree diagram. Addressing
this group‟s communication problems is important for Turkey‟s future and continuity.
Key Words: Y Generation, Communication, Communication Problems, Fishbone
Diagram, Tree Diagram
GĠRĠġ
İnsanlar toplumda başkalarıyla bir arada yaşayabilmek, onları anlayabilmek
etkileyebilmek ve kendilerini anlatabilmek için iletişime ihtiyaç duymaktadır (Gürgen,
1997:9). İletişim bireyin “bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci” olarak
tanımlanabilmektedir (Dökmen, 1998:19). Toplumsallığın en önemli gereksinimlerinden biri
olan iletişim, doğru kurulamadığı takdirde çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalınmaktadır.
Türk toplumunun önemli bir kısmını oluşturan gençler arasında da çeşitli sebeplerden
dolayı iletişim sorunları görülmektedir. Yapılan araştırmalara göre lise ve üniversite
1 Yrd. Doç.Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi Isparta Meslek Yüksekokulu, Yönetim ve Organizasyon Bölümü,
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (32-50) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
33
öğrencilerinin iletişimle ilgili sorunlarının fazla olduğu bilinmektedir. Bu sorunlardan bazıları
şunlardır: Üniversite yönetimi ve öğrenci arasındaki iletişim eksikliği, kişilik özellikleri,
öğretim elemanlarının tutumu, ilgisizliği, anlayışsızlığı, akademik ve psikolojik danışmanlık
hizmetinin verilmemesi, adil davranılmaması, öğrenciye saygı gösterilmemesi, ayrımcılık
yapılması, baskı kurulması, aile içi yabancılaşma, anne-oğul, baba-kız ya da çocuklar arası
gruplaşma eğilimi, demokratik iletişimin eksikliği, şiddet, öfkelenme, karşı cinsle arkadaşlık
kurma sorunu, sosyal ilişkileri idare etme sorunu, gençlerin topluluk içinde konuşamaması,
sıkılması veya aşırı heyecanlanmasıdır (Bayram, 1992; Çakmak, 1995; Deryakulu, 1992;
Deveci, 1996; Erdoğan, 1990; Erdoğan vd., 2005; Ergene, 2012; Ergün, 2001; Gökcan, 2006;
Özer, 1999; Özgüven, 1992; Keçeci ve Taşocak, 2009; Kılıç, 1987; Şahin vd., 2009;
Yeşilyaprak, 1986).
İletişim sorunlarının çözümü, öncelikle sorunu yaşayan gençlerin yaşadıklarını açık ve
net olarak ifade etmelerine bağlıdır. Dünyada sayıları 2,2 milyara ulaşan, Türkiye‟de de nüfus
sayım sonuçları ve TÜİK (2015) verilerine göre sayıları 25 milyonu geçmekte olan Y
kuşağının kendi bakış açılarından hareketle iletişim problemlerinin tespit edilmesi ve önerileri
neticesinde sorunların giderilmesi açısından yapılan bu çalışmanın Türkiye‟nin geleceği ve
sürekliliği için önem taşıdığı düşünülmektedir. Araştırmanın amacı, dünyanın en kalabalık
kuşağı olan 1980 ile 1999 yılları arasında doğanları kapsayan Y kuşağında yer alan üniversite
öğrencilerinin iletişim sorunlarının neler olduğunu ortaya koymak ve bu sorunların nasıl
çözülebileceğine ilişkin öneriler geliştirmektir. Bu doğrultuda araştırmada “Y kuşağında yer
alan üniversite öğrencilerinin iletişim sorunları nelerdir?” sorusuna yanıt aranmış ve öneriler
geliştirilmiştir. Çalışmada Y kuşağının ele alınmasının sebebi, toplumun devamlılığının
sağlanması açısından gençlerin aynı zamanda stratejik bir olgu olarak karşımıza çıkmasıdır.
Bu bağlamda, Y kuşağının iletişim problemlerine değinilmesi ve çözüm önerileri
üretilmesiyle, bu çalışmanın gerek kuşaklararası bilgi aktarımında gerekse de kuşak
çatışmasının azalmasında ve toplumsal refahın gelişmesi hususunda yararlı olacağı
düşünülmektedir. Dolayısıyla Y kuşağı toplumların geleceği için önemli bir kaynak ve
potansiyel olarak görülmekte ve bu kuşak ne kadar doğru ele alınır ve yönlendirilirse
toplumlar da geleceğe daha fazla umutla bakmaya başlayacaktır.
2. Literatür AraĢtırması
2.1. KuĢak Kavramı ve Y KuĢağı
“Kuşak” kelimesini Türk Dil Kurumu, “İnsanlık tarihinin başlangıcından günümüze
kadar olan süreç içerisinde hemen hemen aynı yıllarda doğmuş, aynı dönemin koşullarını,
dolayısıyla birbirine benzer problemleri, yazgıları yaşamış, benzer ödevlerle sorumlu olmuş
kişilerin topluluğu” olarak tanımlamıştır (www.tdk.gov.tr). Kuşaklar; Sessiz Kuşak, Patlama
Kuşağı, X, Y ve Z kuşağı olarak sınıflandırılmaktadır. Bu şekilde sınıflandırılmalarında o
dönemde yaşanan önemli toplumsal ve politik olayların etkisi bulunmaktadır. Ancak hangi
önemli olayların kişilere ya da toplumlara daha çok etki ettiği belli olmadığı için, özellikle
kuşak sınıflandırmalarında tarih aralıkları konusunda farklılıklar görülmektedir (Yiğit,
2010:4-5). Örneğin, Y kuşağının doğum yılı en alt limit olarak Senbir (2004)‟e göre 1977 yılı
olabilirken, en üst limit ise Howe ve Strauss (2007)‟a göre 2005 yılına kadar çıkabilmektedir.
Bu çalışmada kuşak sınıflandırılması genel kanı biçiminde değerlendirilmiş olup, 1980-1999
arası doğumlular Y kuşağı olarak ele alınmıştır (Kyles, 2005:54).
Türkiye‟de Y kuşağı “80 Sonrası Kuşak” olarak ifade edilmektedir (Senbir, 2004:25).
Farklı kaynaklarda ise “Milenyum Kuşağı (Milennials), Gelecek Kuşak (Nexters), www
Kuşağı (Generation www), Dijital Kuşak (The Digital Generation), E Kuşağı (Genaration E),
Y Kuşağının İletişim Sorunlarının.... www.ekiad.com
34
Eko Nesil (Echo Boomers), N kuşağı (N Gens), Net Kuşağı” olarak da isimlendirilmektedir
(Kersten, 2002; Martin, 2005: 40; The National Oceanographic and Atmospheric Association
Office of Diversity, 2006; Tolbize, 2008:4). Bu şekilde isimlendirilmelerinin nedeni, onların
gelişimleri üzerinde önemli bir etkisi olan “bilişim devrimi” ve internetin yayılmaya
başlamasıdır (Schewe ve Meredith, 2004:54).
Senbir (2004), tarafından bireysel rahat ve kureselleşmeye başlayan dunyanın
çocukları olarak tanımlanan Y kuşağının özellikleri farklı yazarlara göre şu şekilde
sıralanmaktadır; Uz (2013)‟a göre, yaratıcı, özgürlüğüne düşkün, değişime odaklı, inatçı,
dijital ve sanal dünyada rahat eden ve bireyseldir. Saymaz (2004)‟a göre, teknolojiyle dost,
sabırsız, hızlı ve girişimci, bürokrasiden nefret eden bir kuşaktır. ICT Summit Eurasia Bilişim
Zirvesi „11‟de konuşmacı olan sosyal araştırmacı Michael McQueen‟e göre, Y kuşağı esnek ,
uyum yeteneği yuksek , iyi eğitimli, sosyal farkındalık sahibi, cesaretli, haklarını bilen,
otoriteyi sorgulayan, ilgisiz veya adaletsiz olan ile mücadele eden , topluluk olma ve ait olma
bilinci ve arzusunda olan bir kuşaktır. Kuran (2013)‟a göre, bağımsız, açık sözlü, kuşkucu,
imajı önemseyen, teknoloji meraklısı, kolay öğrenen ve aynı anda birden fazla işi yapabilen
bir nesildir. Raines (2002)‟e göre bu kuşak, sosyal, iyimser, yetenekli, iyi eğitimli, ortak
işbirlikçi, açık görüşlü, etkili ve başarı odaklı olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca Y kuşağı
bireyleri lider karakterine sahip olmakla beraber kariyerlerinde ilerlemek ve en iyi olmak
istemektedir (Yelkikalan ve Altın, 2010:15). Bu kuşak, iş hayatında, yöneticilerinin onlarla
iletişim kurmasını ve katkılarını önemsemelerini beklemektedir. Eğer ki, değerli olduklarını
hissetmezlerse katkı yapmayı bırakacaklardır. Onları ödüllendirmenin yolu ise dışsal değil,
içsel yolla olmalıdır (Kyles, 2005:54).
Zamansal ve küresel değişiklikler sebebiyle Y kuşağının davranış ve düşüncelerinde
diğer kuşaklara göre farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, radyo 38 yılda 50 milyon satış
yaparken, sadece iPad ürününün 3 günde 600 bin satışa ulaşması, bir gün öncesinde 300
milyardan fazla e-posta gönderilmesi, bu farklılığı göstermektedir. Yani, kuşaklar arası
bilgiye ulaşma teknikleri değişmektedir. Youth Media tarafından yapılan araştırmaya göre Y
kuşağı günde ortalama 4 saat sosyal medyada çevrimiçi olurken, aynı anda dizi izlemekte,
yine aynı anda arkadaşları ile de mesajlaşabilmekte olup kendi aralarında kısaltılmış formlar
aracılığıyla iletişimlerini hızlandırmaktadır. Bu bağlamda Facebook, Twitter ve „Wiki-pedia-
leaks‟ gibi bilgi edinme ortamlarından yararlanmaktadırlar (ESM, 2012).
2.2. ĠletiĢim Kavramı ve Y KuĢağı
İletişim kavramı çok farklı anlamlarda kullanılmakla birlikte tek ve geçerli bir
tanımını yapabilmek güçtür (Gürgen, 1997:9). Latince “ortaklaşa, müşterek” anlamına gelen
“communis” sözcüğünden türetilen “communication” sözcüğüne karşılık gelen iletişim
kavramı, iki veya daha fazla birey arasında duygu, düşünce, bilgi ve becerilerin paylaşıldığı
anlamları ortak kılma süreci olarak tanımlanmaktadır (Yalın, 2012:12). İletişim, tarafların
hangi ortamlarda, hangi kanallar aracılığıyla mesajları gönderdikleri, araç kullanıp
kullanmamaları, gönderen ve alıcının konumları, sayıları, iletişimin amacı gibi özelliklere
göre çeşitli türlere ayrılmaktadır. Hangi ortamda hangi kanallar aracılığıyla iletişim
yapılmasına göre sözlü iletişim, sözsüz iletişim ve yazılı iletişim olarak; iletiyi gönderen ve
alan tarafın aynı ortamda bulunup bulunmadığına göre yüz yüze iletişim ve uzaktan iletişim
olarak; iletişimin göze, kulağa ve hem göze hem kulağa seslenmesine göre görsel iletişim,
işitsel iletişim, görsel ve işitsel iletişim olarak gruplandırılmaktadır (Aziz, 2010:43-48).
Ayrıca son zamanlarda giderek önemi artan elektronik iletişim de iletişim türü olarak ele
alınmaktadır (Tutar, 2009:87).
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (32-50) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
35
Y kuşağının çeşitli özellikleri, başta medya ve iletişim olmak üzere birçok sektörü
yeniden biçimlendirmektedir. Bu özellikler Özer (2011)‟e göre şunlardır: Y kuşağı, iddialı,
hızlı düşünebilen, hedef odaklı, özgürlüklerine düşkün, teknolojiye tutkun, otoriteye meydan
okumayı seven, sabırsız, sorgulayan, az zamanda iyi iş çıkarmaya odaklı olan, kendilerini
seven, güvenen, değer veren, bireysel tavır sergileyen, yüksek performans gösteren, kendi
işlerini yapmayı isteyen, iş hayatından beklentileri yüksek olan, sorumluluk almaktan
hoşlanan, çalışma arkadaşlarına göre daha hızlı ve daha verimli çalışmayı hedefleyen, sürekli
öğrenmeye açık, adaptasyon becerileri yüksek olan, arkadaşlarının tavsiyelerine ve
paylaşımlarına duyarlı, hayatı online yaşayan, alışverişten önce bloglar ve çevrimiçi sözlükler
aracılığıyla sosyal medyayı takip eden, internet üzerinden alışverişi aktif olarak kullanan,
hayatlarını sosyal medya kanallarında paylaşmayı seven, sanal görüşmeyi tercih eden ve
esneklik, özgürlük ve bireysel karar alma eğilimleriyle önceki kuşaklardan farklıdır. Spora,
hobilere ve sosyalleşmeye zaman ayırdıkları için tematik ve uzman dergiciliğini, basılı
gazeteler yerine tercih etmektedirler. Ayrıca internetten müzik paylaşımı yapmakta ve kitap
almak yerine e-kitap indirmektedirler. Yani, genç, akıllı, özgürlüklerine düşkün ve teknoloji
tutkunu olarak tanımlanan Y kuşağının internet ve çok kanallı televizyon ile birlikte büyümüş
olmaları sebebiyle, günlerinin yaklaşık 15 saatini medya ve iletişim teknolojileri ile etkileşim
halinde geçirdikleri, mobil ya da yüz yüze görüşme dışında sanal görüşmeyi de tercih
ettikleri söylenebilmektedir (Özer, 2011). Ayrıca bu kuşak mensupları, iletişim teknoloji
becerilerini görevlerini ilerletmede ve sonuçlar elde etmede kullanmakta olup, internet
teknolojisinden yararlanarak otoriter bir yönetim tarzını ortadan kaldırmakta ve esnek bir
çalışma ortamı yaratmaktadırlar (Akdemir vd., 2013:18).
Refah düzeyinin yüksek, iletişim ve bilgi teknolojilerinin gelişmiş olduğu bir dönemde
dünyaya gelen Y kuşağı, medya kanalları ile pazarlamada hedef grup haline gelmiş ve dünya
ile iletişimleri doğdukları günden itibaren başlamıştır. Bu yüzden Y kuşağı için iletişimin yeri
oldukça önemlidir. Onlar eğlence, iş ve sosyal aktivitelerin hepsini iç içe yaşamakta, çeşitlilik
ile büyüdüklerinden, insanlar arasındaki etnik farklılıkları dikkate almamaktadırlar (İşçimen,
2012:10). Y kuşağının mensupları, ilişkilere önem verdiklerinden, ilişkileri geliştirmek ve
sosyalleşmek için de buna vakit ayırmak istemektedirler (Keleş, 2011:131). Dijital olanaklar
ve küreselleşme çerçevesinde, televizyondan ziyade interneti geliştiren, şekillendiren bir
kuşak olduğundan dolayı, “iletişim, kişisel özgürlük, hak” gibi kavramlar bu kuşağın en
büyük değerlerini oluşturmaktadır. Özellikle Facebook, Youtube, Myspace gibi birçok sosyal
medya araçları, Y kuşağının icadı olarak karşımıza çıkmaktadır (Uz, 2013). McQueen‟e göre
Facebook ve Twitter gibi ağların bu kadar hayatımıza hakim olmasının nedenleri arasında bu
kuşağın değişime ayak uydurması, inovatif ve teknolojiyle iç içe olması yatmaktadır. Bundan
dolayı onlar tüm dünyayla ve insanlarla doğal bir etkileşimde bulunmaktadırlar (Güler, 2011).
Yapılan pek çok araştırmada, üniversite öğrencilerinin sosyal ağları etkin olarak
kullandıkları görülmektedir. Bu konuyla ilgili bir çalışmada, üniversite öğrencilerinin sosyal
ağları eğitim amaçlı kullanıp kullanmadıkları sorgulanmıştır. Buna göre öğrenciler, “okul
proje/ödevleriyle ilgili araştırma yapmak” için sosyal ağları %71,9 oranında, “eğitim amaçlı
grupları ve etkinlikleri inceleme” amaçlı ise %81,3 oranında kullanmaktadır. Ayrıca, “güncel,
farklı bilgiler ve düşüncelerle karşılaşmak” için sosyal ağ kullanım oranının ise %89‟a
ulaştığı görülmektedir (Akyazı ve Ünal, 2013:19-20). Tüm bunlar da göstermektedir ki, Y
kuşağının bir numaralı iletişim aracı internettir. Çoğu işlerini internet veya mobil platformlar
üzerinden yapan bu kuşağa ulaşmanın önemli yollarından biri internet ve sosyal medyayı aktif
kullanmaktan geçmektedir (Yüzbaşıoğlu, 2012).
Y Kuşağının İletişim Sorunlarının.... www.ekiad.com
36
Y kuşağının tutum, davranış ve becerileri; aile, arkadaş, okul ve kitle iletişim
aracılığıyla şekillenmektedir. Bu yüzden Y kuşağının ürün ve yaşam tarzı seçimlerinde medya
araçları, televizyon, internet ve dergi olarak çeşitlenmektedir (Savaş, 2010:65). Deloitte
Eğitim Vakfı tarafından, Türkiye de dahil olmak üzere toplamda 17 ülkede gerçekleştirilen “Y
Kuşağı İnovasyon Araştırması” da bunları doğrular niteliktedir. Araştırma raporuna göre Y
kuşağı teknolojiyi yakından takip etmekte, takım çalışmasına değer vermekte, ailelerini ön
planda tutmakta ve işin başarısının sadece finansal başarı ile değil farklı kriterlerle de
ölçülmesi gerektiğine inanmaktadır. Bu kuşak teknoloji ile büyümüş ve işlerini daha iyi
yapabilmek için teknolojiyi sonuna kadar kullanmaktadır. Blackberry, laptop, mobil telefon
gibi pek çok teknolojik cihazı günün 24 saati aktif olarak kullanabilmektedir. Yüz yüze
görüşmekten ziyade, daha çok e-posta ve SMS yolu ile iletişim kurmayı tercih etmekte ve
geleneksel sunum teknikleri yerine webinar gibi online teknolojileri benimsemektedir
(Brown, 2013). Deloitte tarafından hazırlanan raporda, araştırma bulgularının başka araştırma
bulguları ile de desteklendiği belirtilmiştir. Bu bağlamda 18-28 yaş altı, üniversite
eğitimlilerin yüzde 92‟si kişisel bilgisayar sahibidir. Katılımcıların yüzde 30‟unun bilgisayarı
24 saat internete bağlı iken, yüzde 52‟si de günde 3 ve daha fazla saatini internette
geçirmektedir. Yüzde 88‟inin facebook, yüzde 57‟sinin twitter hesabı, yüzde 10‟unun blogu
bulunmaktadır. Yüzde 28‟i televizyondan, yüzde 21‟i gazeteden aldığı haberi güvenilir
bulurken, yüzde 43‟ü ise internet üzerinden aldığı haberi güvenilir bulmaktadır. İnovatif
açıdan değerlendirilecek olursa Y Kuşağı‟nın %63‟ü kendilerini yenilikçi olarak görmektedir
(16 ülke %62, Türkiye %63). Bir organizasyonun inovatif olarak düşünülmesi için gerekli üç
ana etmeni ise: Düzenli öğrenimi teşvik etme (%49), çalışanlara kendilerini eğitme, ilgi
alanlarına ve yeni fikir araştırmalarına adamaları için boş zaman yaratma (%42) ve fikir
üretimini ve yaratıcılığı teşvik etme ve ödüllendirme (%42) olarak ortaya konmuştur. Türk Y
kuşağı, inovasyonun önündeki en büyük engelleri zayıf liderlik, zayıf yönetim ve vizyon
eksikliği olarak görmektedir (Brown, 2013). TÜİK (2014) tarafından yayınlanan rapora göre
de, Türkiye‟de gençlerin (16-24 yaş grubu) 2013 yılında internet kullanım oranı %68,7‟dir.
Bu oran genç erkeklerde %80,1 iken, genç kadınlarda %57,5‟tir. Aynı yaş grubundaki
gençlerin bilgisayar kullanım oranı %70,6‟dır. Genç erkeklerde bu oran %82 iken, genç
kadınlarda ise %59,5‟tir. Bu rakamlar teknolojinin Y kuşağı için hayatlarının vazgeçilmezi
haline geldiğini göstermektedir (TÜİK, 2014).
Okulda ve evde teknolojiyle büyüyen Y kuşağının, ailelerine göre daha rahat oldukları
ileri sürülmektedir (Alch, 2000:42). Diğer kuşaklar ile kıyaslandığında daha az televizyon
izledikleri görülmekte, müzik, alışveriş, spor ve televizyon önceki kuşaklara göre daha az
ilgilerini çekmektedir (Deneçli ve Deneçli, 2012/2). Televizyonun aksine internet üzerinde
kontrolleri bulunmaktadır. Telekomünikasyondaki devrimin küresel etkileşimi mümkün
kılmasıyla beraber, kendileri ile aileleri arasında teknolojik bilgi boşluğu yaratılmıştır. Bu
boşluk, Net kuşak (Y kuşağı) temsilcilerinin daha önceki kuşaklara göre daha güçlü ve etkili
bir grup olmalarına imkan sağlayacaktır. Bu durumda bireylerin daha bağımsız olmasına ve
gelecekteki çoğu çalışanın girişimci olabileceği yeni bir iş kültürü oluşmasına imkan
verecektir (Alch, 2000:42-43). Y kuşağı ile ilgili basında yer alan manşetler tarandığında ya
da ortak varsayımlara bakıldığında, genel anlamda Y kuşağının haberlerle ilgilenmediği,
televizyon izlemediği, gazete ve dergi okumadığı ve radyo dinlemediğinden
bahsedilmektedir. Onlara ulaşmaya çalışan şirketlerin Y kuşağını etkilemek için sosyal
medyaya odaklanması gerekmektedir. Abraham (2013), bu başlıkların ve varsayımların
birçoğunun yanlış olduğunu, birkaç istisna dışında herkes gibi Y kuşağının da benzer yollarla
haber ve içerikleri takip ettiğini belirtmektedir (Abraham, 2013).
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (32-50) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
37
Göktaş (2015)‟ın “Siyasi Liderlerden Beklenen Liderlik ve İletişim Tarzları: Y Kuşağı
Üzerine Bir Araştırma” adlı doktora tezinin bulgularına göre, Y kuşağı kendileriyle açık, net,
direkt, objektif iletişim kurulmasını talep etmektedir (Göktaş, 2015:157). Ayrıca Y kuşağı
iletişimde bulunduğu kişide güven aramakta, iletişimlerinde uzun nutuklar yerine “yatırımcı
konuşması”nı (potansiyel yatırımcıyla asansörde denk gelip, 20. kata kadar bir iş bağlantısı
kurabilme konuşması) tercih etmektedir. Eğitim hayatlarında ve iş yaşamlarında karşılıklı
etkileşim ve işbirliği kurulması, onların ilgilerini yüksek tutmakta olup, ayrıca günlük
hayatlarında da eğlenceli insanlarla beraber olmaktan keyif almaktadırlar (www.egitim
tercihi.com).
Y kuşağının olumsuz özellikleri dikkate alındığında, iş yaşamında genellikle önceki
kuşaklara mensup amirleri tarafından “zor”, “bencil” ve “talepkar” olarak
nitelendirilmektedir. Sabırlı olmayan, standart olanı sevmeyen ve kendine özel olanı
“hemen”, “şimdi” isteyen bir kuşaktır (Kuran, 2013). Olumsuz özellikleri arasında kendilerini
çok beğenmeleri, mükemmel olduğunu düşünmeleri, eleştiriyi kabullenmekte zorlanmaları,
sürekli şikayet etmeleri, zor olan için uğraş vermemeleri, depresyon, kaygı, panik atak gibi
sorunları sıklıkla yaşamaları ve sabırsız olmaları gelmektedir (Güler, 2011). Y kuşağı, 30
yaşını aşmasına rağmen ailesiyle beraber yaşayabilmekte ve dolayısıyla ebeveyn bağlılığını
sürdürmektedir (Arman, 2013). Bu bağlamda bir yandan özgürce dünyayı gezme hayalleri
kurarken, bir yandan da ailelerinden bağımsız bir hayata atılmaktan kaçmaktadırlar. Okul
yıllarında zorlukla sınıflarını geçebilirlerken, diğer yandan okulu bitirir bitirmez üst düzey
yönetici olmayı planlamaktadırlar. Tüm dünyanın merkezine kendilerini yerleştiren Y
kuşağının en karakteristik özellikleri, çalışmama ve hazırdan geçinmedir. Çalışma hayatına
atıldıkları zaman ise insanları rahatlıkla eleştirmekte ve 50 yaşındaki bir çalışana dahi
rahatlıkla “bu işi yap” deme cesareti göstermektedirler. En dikkat çekici özellikleri arasında,
sürekli konuşmaları ve sürekli kendilerini öne sürmeleri yer almaktadır (Sırım, 2006).
Dolayısıyla narsist tavırlar sergileyen Y kuşağı bencil ve sadece ben diyen bir nesildir.
Özgüveni yüksek, iddialı fakat bir o kadar da depresif, kaygılı ve mutsuzdurlar. Eğer tedbirler
alınmazsa Y kuşağının gittikçe yalnızlaşan, aşırı bencil, zevkperest, kaygılı ve öfke dolu bir
nesile dönüşeceği beklenmektedir (Kocataş, 2013).
Türkiye‟nin toplumsal yapısına dair somut verilerin eksikliğini gidermek için 2006
yılında Konda Araştırma ve Danışmanlık tarafından yapılan “Biz Kimiz?” adlı araştırmaya
göre; 18-28 yaş aralığındaki gençlerin görüşleri incelendiğinde, Türkiye‟de tek bir genç
tipinden bahsedilemeyeceği için çok farklı genç gruplarından söz edilmesi ve farkları yaratan
etkenlerin doğru anlaşılması gerektiği ortaya çıkmıştır. Ayrıca gençlerin, daha büyük yaş
gruplarına göre daha fazla eğitime sahip oldukları ve eğitimin sonucunda daha açık görüşlü
daha özgürlükçü oldukları anlaşılmaktadır (Yentürk vd., 2008:259-261). Tüm bu söylenenler
ışığında kuşakların kendi arasında ve diğer kuşaklarla kurdukları iletişim tarzı arasında
farklılık gösterdiği söylenebilmektedir.
Y kuşağının iletişim sorunlarıyla ilgili yapılan çalışmalara aşağıda yer verilmiştir:
Türkiye‟de 20 yılı aşkın süredir yürütülen öğretim elemanlarının iletişim becerileri
üzerine yapılan çalışmalarda, öğretim elemanları ile öğrenci arasındaki iletişimi kolaylaştırıcı
ve zorlaştırıcı faktörler üzerinde durulmaktadır. Sınıf mevcudunun kalabalık olması, öğretim
elemanının demokratik davranmaması, kişilik özellikleri, sosyal etkinliklerin azlığı gibi
faktörler öğretim elemanı ile öğrenci arasındaki iletişimi zorlaştırıcı unsurlardır (Deryakulu,
1992; Çakmak, 1995; Keçeci ve Taşocak, 2009; Şahin vd., 2009).
Y Kuşağının İletişim Sorunlarının.... www.ekiad.com
38
Bazı çalışmalar, üniversitedeki öğretim elemanlarının, öğrencilerin psikolojik ve
sosyolojik özelliklerini dikkate almaması sebebiyle pek çok sorunla karşılaşıldığını
vurgulamaktadır. Öğrenciler, öğretim elemanlarından kişiler arası beceriler, sabırlı ve
hoşgörülü olma, kendini ifade etmesine imkan sağlama, öğrencileri aktif katılmaya ve soru
sormaya teşvik etme, demokratik olma gibi hususlarda beklentilerini belirtmişlerdir.
Üniversite yönetimi ve öğrenci arasındaki iletişim eksikliği, öğrencilerin tanımadığı bireylerle
ilişki kurma sorunu, öğretim elemanlarının tutumu, ilgisizliği, anlayışsızlığı, akademik ve
psikolojik danışmanlık hizmetinin verilmemesi, adil davranmamaları, öğrenciye saygı
göstermemeleri, ayrımcılık yapmaları, baskı kurmaları, öğrencilerin üniversite yönetimine
katılamaması, demokrasinin işlememesi önemli sorunlardır (Bayram, 1992, Çakmak, 1995,
Deveci, 1996; Erdoğan, 1990; Erdoğan vd., 2005; Ergün, 2001; Keçeci ve Taşocak, 2009,
Şahin vd., 2009). Bu sorunlara rağmen Yüksel (2006) tarafından yapılan bir çalışmaya göre
öğrencilerin %67‟si öğretim elemanları ile ilişkilerinden memnun olduğunu belirtmiştir
(Yüksel, 2006).
Öğrencilerin öğretim elemanlarından kaynaklanan iletişim problemlerinin
çözülmesine yönelik olarak öğretim elemanlarının öğrenciyle her türlü konuda iletişim
kurması, öğrenci psikolojisi ve gelişimi hakkında bilgi sahibi olması gerektiği, öğrenci ve
öğretim elemanları ile düzenli toplantılar yapılması, empati becerisinin geliştirilmesine
yönelik “Eğitimde İletişim” konulu kurslar düzenlenmesi, mesleki rehberlik, akademik ve
psikolojik danışmanlık, yetersiz olan öğretim elemanlarının değiştirilmesi, öğretim
elemanlarının niteliğinin artırılması amacıyla yetiştirme programları geliştirilmesi, öğretim
sürecinin gözden geçirilmesi önerilmektedir (Bayram, 1992; Çakmak, 1995; Keçeci ve
Taşocak, 2009; Şahin vd., 2009).
Aile içinde yaşanan iletişim sorunlarından bazıları aile içi yabancılaşma, anne-oğul,
baba-kız ya da çocuklar arası gruplaşma eğilimi, demokratik iletişimin eksikliği, şiddet,
öfkelenme, hızlı aile çözülmeleri olarak belirtilmektedir (Gökcan, 2006). Bu sorunlara
rağmen Yüksel (2006) tarafından yapılan bir çalışmaya göre öğrencilerin çoğunluğu (%82)
aileleriyle olan ilişkilerini “iyi” olarak değerlendirmektedir (Yüksel, 2006). Aile içinde
yaşanan iletişim sorunlarının çözülmesine yönelik; aile içi empatinin geliştirilmesi, iletişimde
aktif olarak dinleme, saygı gösterilmesi, eşitlikçi, anlayışlı ve şefkatli bir aile yapısı
kurulması, saydam ve şeffaf olunması, kıyaslama yapılmaması, baskı kurulmaması, eşler
arasında anlayış ve davranış bütünlüğü, tutarlı davranılması, yorum katmadan sorunların
belirtilmesi, anne ve babanın emir vererek yönlendirme yapmaması, göz kontağı kurulması,
şakacı ve alaycı davranışlardan uzak durulması, rahat bir iletişim ortamının oluşturulması, her
konuda iletişim kurulması, çocukların fikirlerinin alınması, değer verilmesi, sevginin ifade
edilmesi ve katılımının teşvik edilmesi önerilmektedir (Gökcan, 2006; Özer, 1999:42).
Arkadaşlar arasında yaşanan iletişim sorunlarından bazıları, karşı cinsle arkadaşlık
kurma sorunu ve sosyal ilişkileri idare etme sorunudur. (Özgüven, 1992:7; Yeşilyaprak,
1986:33). Bu sorunlara rağmen Yüksel (2006), tarafından yapılan bir çalışmaya göre
öğrencilerin %64‟ü, karşı cinsle ilişkilerinden memnun olduğunu belirtmektedir (Yüksel,
2006). Mooney‟in üniversite öğrencileri üzerindeki çalışmasında, öğrencilerin sorunları üç
basamakta yer almaktadır. Bu bağlamda en önemli sorun olarak üniversite ile ilgili
problemler, ikinci sırada başkaları ile iletişim kurmaya ait sorunlar, üçüncü sırada ise
gelecekle ilgili sorunlar bulunmaktadır (Kılıç, 1987:23).
Toplum içinde yaşanan iletişim sorunları; gençlerin topluluk içinde konuşamaması,
sıkılması veya aşırı heyecanlanması, bağımsızlığını kanıtlama çabası, çekingenlik,
saldırganlık olarak belirtilirken, bu sorunlarının çözülmesine yönelik olarak gençlere
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (32-50) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
39
psikolojik yardım hizmetleri sunulması önerilmektedir (Yeşilyaprak, 1986:35).
Y kuşağının aynı anda 4-5 yere odaklanabilmesinden yola çıkarak yani televizyonda
dizi açıp, bilgisayarda çalışırken, telefondan tweet atan bu nesil multiscreen consumer
kavramıyla ilişkilendirilebilinir. Tipik bir „çok ekranlı tüketici‟ (multiscreen consumer)
ortalama 7 saatlik medya içeriği tüketmekte ve simultane ekran kullanımıyla 5 saatte
tamamlamaktadır (Zeytun, 2014). Y kuşağını etkilemek isteyen pazarlamacılar, multiscreen
fırsatlarını değerlendirme hususunda mesajların tutarlı olmasına özen göstermeli, ikinci ekran
deneyimini göz önünde bulundurmalı, mobil uyumlu, paylaşılması kolay önce eğlendiren
sonra öğreten içerikler üretmelidir. Ancak teknolojinin oldukça karmaşık olması,
koordinasyonun çok uzun zaman alması ve yeni becerilerin öğrenilmesi gerekliliği sebebiyle
çok ekranlı kampanyalar yapmak güçtür (Zeytun, 2014).
Sosyal medya ile ilişkili bir kavram olan e-iletişim zorbalığı, bilgi ve iletişim
teknolojileri aracılığıyla başkalarını surekli olarak ra hatsız etme, alay etme, isim takma,
dedikodu yayma, hakarette bulunma ya da kişinin izni olmadan fotoğraflarını yayınlama gibi
ilişkisel saldırı davranışlarını kapsamaktadır. Ergene (2012)‟nin çalışmasına göre gençler; aile
içinde yaşanan sorunlar, güvensizlik, başarısızlık, kendini arkadaşlarına ispat etme çabası,
popüler olma arzusu, başkaları tarafından benzer davranışlara maruz kalma ve kişinin ruh
sağlığındaki sorunlar nedeniyle e-iletişim zorbalığında bulunmaktadır (Ergene, 2012).
3. Yöntem
Bu çalışmada Y kuşağında yer alan üniversite öğrencilerinin iletişim sorunları
araştırılmıştır. Bu bağlamda öğrencilerin iletişim sorunları hakkında görüşlerini almak üzere
kalite geliştirme araçlarından “Beyin Fırtınası Tekniği”ne başvurulmuş ve sonuçlar “Balık
Kılçığı Diyagramı” ve “Neden Nasıl Ağaç Diyagramı” ile belirtilmiştir. Araştırmada
Süleyman Demirel Üniversitesi Isparta Meslek Yüksekokulu‟ndaki 7 bölümden iletişim
konulu konferansa katılan 50‟şer öğrenci kolayda örnekleme yöntemiyle seçilmiş ve toplamda
350 öğrenci ile görüşme yapılmıştır (Evren: 5570). Kolayda örnekleme yöntemi, ilgili
konferansa katılan belirli sayıdaki katılımcıdan, araştırma konusuyla ilgili görüşlerinin
alınması hususunda tercih edilmiştir (Yüzer vd., 2006:177). Benzer bir grupla aynı çalışma
tekrar edilmek istenirse, bu yöntemden faydalanılabilinir. Cresswell (2013)‟in önerdiği gibi,
veri toplama süreci yeni bakış ve özellikler ortaya çıkmadığında sonlandırılmıştır (Cresswell,
2013:189).
Uygulamada üniversite öğrencilerine öncelikle, Beyin Fırtınası tekniğinde yöntem
kuralları açıklanmıştır. Daha sonra katılımcılara “İletişim sorunlarınız nelerdir?” diye açık
uçlu soru yöneltilmiş ve onlardan fikirlerini serbestçe beyan etmeleri istenmiştir. Fikirler
toplanıp yazılmış, kodlanarak kategorilere ayrılmıştır. Çalışmanın güvenilirliğini artırmak için
başka bir araştırmacı tarafından da kodların çapraz kontrolü yapılmıştır (Cresswell,
2013:203). Bunun sonucunda en iyi ve geçerli düşüncelerin tespiti yapılmıştır. Böylece
yapılan beyin fırtınası tekniğinin sonuçları kullanılarak, balık kılçığı diyagramı için ana
sorunlar saptanmıştır. Daha sonra, ana sorunlara neden olan muhtemel alt nedenler
derinlemesine zenginleştirilerek, “Balık Kılçığı” diyagramında gösterilmiştir. Belli bir amaca
erişmek için Balık Kılçığı diyagramında belirlenen ana sorunlar iyileştirilmek üzere ele
alınmıştır.
Balık Kılçığı Diyagramı, sebep-sonuç diyagramı ya da Ishikava diyagramı olarak da
adlandırılmaktadır. Bu diyagram, bir problemin olası birçok sebebini belirlemeye yardımcı
olmaktadır. Beyin fırtınası tekniğiyle fikirler uygun kategorilere ayrılabilmektedir. Öncelikle
Y Kuşağının İletişim Sorunlarının.... www.ekiad.com
40
problem tahtanın sağ ortasına yazılmaktadır. Yazının etrafına bir kutu ve buna yatay bir ok
çizilmektedir. Problemin sebeplerinin ana kategorileri beyin fırtınası yapılarak
belirlenmektedir. Problemin bütün muhtemel sebepleri düşünülerek, “Bu neden böyle
oluyor?” diye sorulmaktadır. Araştırmacı tarafından her bir fikir uygun kategoriye
yazılmaktadır. Sebepler çeşitli kategoriler ile bağlantılı ise, çeşitli yerlere yazılabilmektedir.
Her sebep için “Niçin böyle oluyor?” diye sorulmakta ve alt sebepler yazılmaktadır. “Niçin”
sorusu sorulmaya devam edilerek, sebeplerin daha derin seviyeleri meydana getirilmektedir
(Tague, 2005:247-248).
Bu çalışmada Y kuşağında yer alan üniversite öğrencilerinin iletişim sorunlarının
nedenleri balık kılçığı diyagramı yardımıyla belirlenmeye çalışılmış ve şekil 1‟de
gösterilmiştir.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (32-50) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
41
Şekil 1: Balık Kılçığı Diyagramı
Y Kuşağının İletişim Sorunlarının.... www.ekiad.com
42
Balık kılçığı diyagramında iletişim sorunları; aile, arkadaş, üniversite, sosyal medya
ve toplum başlıkları altında ele alınmıştır. Çözüm için izlenmesi gereken yollar sistematik bir
şekilde Neden Nasıl Ağaç Diyagramı‟nda oluşturulmuştur. Balık kılçığı diyagramında
belirlenen beş temel nedenin çözülmesine yönelik olarak “nasıl” sorusu sorulmuş ve
Süleyman Demirel Üniversitesi Isparta Meslek Yüksekokulu‟nda öğrenim gören Y kuşağı
öğrencileri tarafından öneriler geliştirilmiştir. Ağaç diyagramı yönteminin uygulanmasında
aşağıdaki aşamalar izlenmiştir:
Ağaç diyagramı hazırlanırken analiz edilecek konu ve nedenler belirlenmiştir.
İkinci aşamada katılımcıların iletişim sorunlarının çözümlenmesine yönelik “Bu
iletişim sorunu nasıl çözülür?” sorusuna cevap aranmıştır. Beyin fırtınası yöntemiyle
katılımcılar tarafından öneriler geliştirilmiştir. Konu ile ilgili ayrıntılar sağ tarafa
doğru yazılmıştır. Cevapların gerekli ve yeterli olup olmadığı kontrol edilmiştir.
Yeni bakış ve öneriler ortaya çıkmayana kadar bu aşamalara devam edilmiştir (Tague,
2005:501-503). Neden Nasıl Ağaç diyagramına tablo1‟de yer verilmiştir.
Tablo.1 Neden Nasıl Ağaç Diyagramı
Tablo 1‟de gösterildiği gibi “Neden Nasıl Ağaç Diyagramı”nda Y kuşağının iletişim
sorunlarına aile, arkadaş, üniversite, sosyal medya ve toplum başlıkları altında çözüm
önerileri getirilmiştir.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (32-50) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
43
4. Bulgular
Çalışmadan elde edilen bulgulara göre, Y kuşağında yer alan üniversite öğrencilerinin
iletişim sorunları; aile, üniversite, arkadaş, sosyal medya ve toplum olmak üzere 5 ana başlık
altında toplanmıştır. Öncelikle beyin fırtınası tekniği uygulanmış, balık kılçığı diyagramıyla
iletişim problemleri tespit edilmiş ve neden nasıl ağaç diyagramıyla çözüm önerileri
sunulmuştur. Bu bağlamda Y kuşağının bakış açısıyla iletişim sorunları ve çözüm önerilerine
aşağıda yer verilmiştir:
Ailede yaşanan iletişim problemlerinin nedenleri şu şekilde belirtilmiştir: Düşük
eğitim seviyesi, ailenin müdahaleci davranması, aşırı korumacı ve baskı kurması neticesinde
gencin savunucu iletişime geçmesi, ailenin sürekli öğüt vermesi, emredici konuşmalar, ailenin
otoritesinden kaynaklı öğrencinin kendisini ifade etmekten çekinmesi, aile içi yabancılaşma
(aile içi iletişim yerine babanın iş arkadaşlarıyla, annenin kadınlar grubuyla, gençlerin
arkadaşlarıyla iletişimi tercih etmesi), güvensizlik, akrabaların müdahalesi, aile bağlarının
zayıf olması, alkol kullanımından kaynaklı sorunlar, anne-oğul, baba-kız veya kardeşler arası
gruplaşma, ayrımcılık, demokratik bir aile ortamının olmaması, kuşak çatışması, çağa ayak
uyduramama ve kendi dönemlerine göre değerlendirmelerde bulunma, fikir çatışması,
fikirlerinin önemsenmemesi, anlayamama/anlaşılmama, empati kurulmaması, başkalarıyla
kıyaslama, ilgisizlik, maddi sorunlar, psikolojik sorunlar, şiddetli geçimsizlik, boşanma,
gençlerin sosyal medya ve teknoloji bağımlılığı, aile içi sosyal aktivite yapılmaması,
paylaşımların azlığı, evde aile bireylerinin sürekli televizyon izlemesi veya cep telefonu ve
bilgisayar kullanarak aile içi iletişimden kaçınmasıdır.
Ailede yaşanan iletişim problemlerinin çözülmesine yönelik şu önerilerde
bulunulmuştur: Aile danışmanından destek alma, hoşgörü, karşılıklı anlayış, çağa ayak
uydurma, çağdaş, yeniliklere açık olma, sevgi, saygı, ilgi, güven, şeffaflık, değer verme,
empati kurma, etkin dinleme, sorunların açık net direkt ifade edilmesi, eğitim seviyesinin
artırılması, aile içi kitap okuma saatleri, eğitici seminerler, aile içi sosyal aktivite yapılması
(piknik, bisiklet sürme, oyun, aile toplantıları, misafirlik, aile yemekleri, tatil), aile bütçesinin
etkin kullanımı, anne ve babanın ortak hareket etmesi, uzlaşması, anlayış ve davranış
bütünlüğü, eşit davranma, ailecek ortak fikirde buluşma, demokratik ve güven ortamı
sağlama, anlayışlı şefkatli ve ilkeli bir aile yapısı oluşturulması, ailelerin izledikleri dizilerde
eğitici konuların ele alınması, ailelerin bilinçlendirilmesine yönelik programların
artırılmasıdır.
Arkadaşlar arasında yaşanan iletişim problemlerinin nedenleri şu şekilde belirtilmiştir:
Çıkar ilişkileri, cinsiyet farklılığından kaynaklı iletişim sorunları, gruplaşma veya arkadaş
grubuna dahil olamama, uyum sağlayamama, güven problemleri, samimi olmayan iletişim,
fikir çatışması, kendini doğru ifade edememe, inatlaşma, kapris, yalan söyleme,
benmerkezcilik, sürekli kendinden bahsetme, ego, özgüven sorunu, sorumsuzluk, kültürel
farklılıklar (dil, dünya görüşü, ideoloji, inanç, beklenti, alışkanlık, bilinç farklılığı, cinsiyet,
ırk), farklı dini gruplara göre sınıflandırma, siyasi görüş çatışması, ideolojik sorunlar,
alışkanlıklar, zevk farklılığı, dinlememe, karşı tarafın sözünü kesme, yanlış anlaşılma, dış
görünüşe fazlasıyla önem vermekten kaynaklı ve memleketiyle ilgili önyargı, farklı şehirlerde
bulunmaktan kaynaklı iletişim sorunları (eskisi kadar samimi olamama, sık görüşememe ve
zamanla paylaşımların azalması), dedikodu, sır tutamama, fesatlık, duyguları kontrol
edememe ve bastırma, kişilik farkı, alınganlık, kıskançlık, içine kapanıklık, bir tarafın sürekli
baskın olması, psikolojik sorunlar, ekonomik durum farklılığı, aşağılama, alkol, sigara gibi
kötü alışkanlıklar, sevgilinin başka insanlarla iletişime geçmesine karışması ve kıskançlıktır.
Y Kuşağının İletişim Sorunlarının.... www.ekiad.com
44
Arkadaşlar arasında yaşanan iletişim problemlerinin çözülmesine yönelik şu
önerilerde bulunulmuştur: Empati kurma, karşılıklı anlayış, güven verme, karşı tarafı olduğu
gibi kabullenme, açık, net direkt ifadeler kullanma, dürüst samimi gerçek ilişkiler kurma, iyi
günde kötü günde destek olma, sorunları yorum katmadan olduğu gibi somut bir şekilde
belirtme ve anında çözme, uyarıcı yapıcı ifadeler kullanma, ortak fikirde anlaşma, iletişimde
aktif dinleme, başkalarının fikirlerine karşı saygılı olma, benmerkezcilik yerine uyumlu olma,
iletişim problemlerini çözmek için başka kişilerden destek alma, arkadaşıyla ilişkisine mesafe
koyma ve uzaklaşma, öğrenci kulüplerine katılma ve sosyal ortamda kendini geliştirme,
önyargılı davranmak yerine karşı tarafı tanımak için birlikte belli bir zaman geçirilmesidir.
Üniversite ortamında, akademik ve idari personel ile yaşanan iletişim problemlerinin
nedenleri şu şekilde belirtilmiştir: Akademisyenlerin unvan, cinsiyet, yaş ve otoritesinden
kaynaklı olarak öğrencilerin fikirlerini söylemekten çekinmesi, öğrencilerin fikirlerine önem
verilmemesi, önyargı, küçümseme, ilgisizlik, öğrenciler arasında ayrımcılık yapılması,
cinsiyet ayrımcılığı, kuşak çatışması, bazı akademisyenlerin egosunun yüksek olması, tek
yönlü iletişim, not üzerinden gözdağı verme, akademisyenlerin konuşma tarzı, dersi anlatma
biçimi, üslubu, öğrenciye davranış biçimi, beden dilini etkin kullanmaması, göz temasında
bulunmama, karşılıklı aktif ders süreci yerine slayttan veya yazılı anlatım tercih edilmesi,
monoton anlatım, akademisyenin enerjik dinamik olmaması, motivasyon eksikliği, psikolojik
sorunlar, danışmanlık saatlerinin etkin değerlendirilmemesi, akademisyenlerin otoritesinden
kaynaklı olarak kurallara uyan öğrenciyi ödüllendirmesi fakat buna karşın girişken, meraklı,
sorgulayan öğrencinin desteklenmemesi, sınıfların kalabalık olmasından kaynaklı gürültü
olması, akademisyenin öğrenciler üzerinde kontrol sorununun bulunmasıdır.
Üniversite ortamında akademik ve idari personel ile yaşanan iletişim problemlerinin
çözülmesine yönelik, şu önerilerde bulunulmuştur: Empati kurma, saygı, Y kuşağını anlamaya
yönelik akademisyenlere eğitim düzenlenmesi, öğrenciler arasında ayrımcılık yapılmaması,
önyargılı davranılmaması, ilgi gösterilmesi, akademisyenin beden dilini etkin kullanması, göz
teması kurması, çift yönlü iletişim, karşılıklı aktif ders süreci, sınıf ortamındaki gürültünün
azaltılması, bölüm öğrenci sayılarının azaltılması, derslerde takım oyunu gibi eğlenceli
etkinlik yapılması, sosyal faaliyetlere katılma, akademisyenlerle beraber futbol turnuvasının
düzenlenmesi, başkalarının fikirlerine karşı saygılı olma, danışmanlık saatlerinde düzenli
olarak toplanılması ve sorunların çözülmesi, akademisyenler tarafından bu konuya dikkat
çekmek adına bilimsel çalışmalara ağırlık verilmesi, konunun basında yer alması ve yüksek
mevkilere iletilmesi, siyasi liderler tarafından konunun ele alınıp çözümlenmesidir.
Sosyal medyada yaşanan iletişim problemlerinin nedenleri şu şekilde belirtilmiştir:
Başkalarının kendisini kolaylıkla farklı tanıtabilmesinden kaynaklı güven problemi, samimi
olmama, sahte hesaplar ile hakaret ve tacizde bulunma, klavye artistliği (günlük hayatta
yapamayacağı ve söyleyemeyeceği cümleleri sosyal medyada kullanması), popüler olma
çabası, paylaşımda bulunulan fotoğrafların fazla beğeni almaması durumunda paylaşımdan
kaldırılması, özentilik, kıskançlık, doğru olmayan haberlerin kolaylıkla yayılması, gereksiz
reklamlar, propaganda yapılması, kullanıcı hesabının başka kişiler tarafından ele geçirilmesi,
ailenin sosyal medyayı çocuklarından öğrenme çabası ve paylaşımlara yorumlarda
bulunmaları sebebiyle öğrencinin ailesiyle beraber aynı sosyal medyayı kullanmak
istememesi, dedikodu yayılması, samimi olmayan arkadaşlık ilişkileri, çıkarları doğrultusunda
takipçi isteği gönderilmesi, internete ulaşım güçlüğü, dolandırıcılık, yüzyüze iletişim
ihtiyacının karşılanamaması, asosyalleşme, sürekli telefon, bilgisayar ve internet kullanımı
sebebiyle aile içi iletişimin zayıflaması, virüs sebebiyle istenmeyen gönderimlerde
bulunulması, yanlış anlaşılma, yanlış kişiye yanlış mesajın iletilmesi, Türkçe'nin yozlaşması,
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (32-50) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
45
bazı ünlü harflerin kullanılmaması, yabancı kelimelerin ve kısaltmaların kullanılması, devlet
tarafından sosyal medyaya erişimin bazı durumlarda engellenmesi, akraba, arkadaş
ilişkilerinin zayıflaması örneğin bayramda ziyarete gitmek yerine toplu mesajla tebrik
iletilmesi, başkaları tarafından kendisine ait özel bilgi ve fotoğrafların ifşa edilmesidir.
Sosyal medyada yaşanan iletişim problemlerinin çözülmesine yönelik şu önerilerde
bulunulmuştur: Sosyal medyayı hayatın merkezinde ele almak yerine, iletişim aracı olarak
kullanılması, sosyal ortamda, sosyal medya yerine yüzyüze iletişimin daha fazla tercih
edilmesi, yaş sınırı getirilmesi, sosyal medya kullanımında dürüst samimi olunması, cezai
yaptırımların uygulanması, güvenlik önlemlerinin artırılması, Türkçe'nin yozlaşmasının önüne
geçilmesi ve doğru kullanılması, kısaltma ve yabancı kelimelerin kullanımından kaçınılması,
sosyal medya kullanmadan aile içi sohbet saatlerinde iletişimin güçlendirilmesi, sosyal
medyaya bağımlılığın azaltılması, amacına uygun kullanılması ve özel hayat gizliliğine önem
verilmesidir.
Toplumda yaşanan iletişim problemlerinin nedenleri şu şekilde belirtilmiştir: Eğitim
seviyesinin düşük olması, birbirine karşı saygı duymama, çabuk sinirlenme, öfke, önyargı,
engellilerle iletişimde duyarsızlık, çevre ve mahalle baskısı, yasaklar, kurallar, gürültü,
yabancı dil bilmeme, farklı gelenek ve göreneklere uyum sağlayamama, kötü alışkanlıklar,
bireylerin topluluk içinde konuşmaktan çekinmesi, duygu ve düşüncelerini açıkça
söyleyememesidir.
Toplumda yaşanan iletişim problemlerinin çözülmesine yönelik şu önerilerde
bulunulmuştur: toplumun eğitim seviyesinin artırılması, bilinçlendirme eğitimleri, seminerler
yapılması, özgüvenlerinin artırılarak kendilerini doğru şekilde ifade edebilmeleri, saygı,
sorumluluk, empati kurma, kendini kontrol etme- öfke kontrolü sağlama, hizmet cezasının
verilmesi (örneğin, belli bir süre temizlik görevlisi olması), engellilere trafikte yardımcı
olunması, engelli park alanlarına araç park edilmemesi, empati kurulması, gürültüye sebep
olunmaması, gereksiz yere korna kullanılmaması ve kötü alışkanlıklardan uzak durulmasıdır.
5. TartıĢma ve Yorum
Çalışmadan elde edilen bazı bulgular, konu ile ilgili daha önceden yapılan çalışmalar
ile desteklenmektedir.
Bu çalışmada, üniversite ortamında akademik personel ile yaşanan iletişim
problemleri arasında yer alan akademik personelin ayrımcılık yapması, demokratik
davranmaması, sınıf mevcudunun kalabalık olması, kişilik özellikleri, ilgisizlik, otorite gibi
faktörler ilgili çalışmalarda (Bayram, 1992; Çakmak, 1995; Deryakulu, 1992; Deveci, 1996;
Erdoğan, 1990; Erdoğan vd., 2005; Ergün, 2001; Keçeci ve Taşocak, 2009; Şahin vd., 2009)
da belirtildiği gibi akademik personel ile öğrenci arasındaki iletişimi zorlaştırıcı unsurlardır.
Akademik personel ile yaşanan iletişim problemlerinin çözülmesine yönelik olarak belirtilen
empati kurma, eğitim düzenleme, düzenli olarak toplantı yapılması, danışmanlık yapılması
gibi önerilere ilgili çalışmalarda (Bayram, 1992; Çakmak, 1995; Keçeci ve Taşocak, 2009;
Şahin vd., 2009) da değinilmiştir.
Aile içinde yaşanan iletişim problemlerinin bazı nedenleri arasında yer alan aile içi
yabancılaşma (aile içi iletişim yerine babanın iş arkadaşlarıyla, annenin kadınlar grubuyla,
gençlerin arkadaşlarıyla iletişimi tercih etmesi), anne-oğul, baba-kız veya kardeşler arası
gruplaşma, şiddet, güvensizlik gibi faktörler ilgili çalışmalarda (Gökcan, 2006; Kılıçarslan,
Y Kuşağının İletişim Sorunlarının.... www.ekiad.com
46
2015) da belirtilmiştir. Aile içinde yaşanan iletişim problemlerinin çözülmesine yönelik
olarak aile içi empatinin geliştirilmesi, şeffaflık, demokratiklik, rahat ve güvenilir iletişim
ortamı sağlama, değer verme, sevginin ifade edilmesi gibi önerilere ilgili çalışmalarda
(Gökcan, 2006; Özer, 1999: 42; Kılıçarslan, 2015) da değinilmiştir.
Arkadaşlar arasında yaşanan iletişim problemlerinin bazı nedenleri arasında yer alan
cinsiyet farklılığından kaynaklı iletişim sorunları ve sosyal ilişkileri idare etme sorunu gibi
faktörler ilgili çalışmalarda (Özgüven, 1992:7; Yeşilyaprak, 1986:33) da belirtilmiştir. Bu
çalışmada Y kuşağının aileleri, öğretim elemanları ve arkadaşlarıyla ilgili iletişim sorunları
ele alınmasına rağmen Yüksel (2006)‟in çalışmasına göre ise öğrencilerin çoğunluğu (%82)
aileleriyle olan ilişkilerini “iyi” olarak değerlendirmekte ve öğrencilerin %67‟si öğretim
elemanları ile ilişkilerinden, öğrencilerin %64‟ü karşı cinsle ilişkilerinden memnun olduğunu
belirtmiştir (Yüksel, 2006).
Toplumda yaşanan iletişim problemlerinin nedenleri arasında yer alan bireylerin
topluluk içinde konuşmaktan çekinmesi, duygu ve düşüncelerini açıkça söyleyememesi gibi
faktörler Yeşilyaprak (1986)‟ın çalışmasında da belirtilmiştir.
Y kuşağının iletişim sorunlarının yukarıda sıralanan sorunlardan ibaret olduğunu ifade
etmek mümkün değildir. Ancak belirtilen bu sorunlar Süleyman Demirel Üniversitesi Isparta
Meslek Yüksekokulu‟ndaki Y kuşağı öğrencileri açısından ele alınan başlıca ve kendileri
açısından önemli sonuçlar doğuran sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Y kuşağının
iletişim sorunlarının yanında sosyal , kültürel, psikolojik, ekonomik ve politik alanda ve daha
birçok konuda da önemli gençlik sorunları bulunmaktadır . Bu sorunların bir kısmı , kuşağın
kendisinden; yani yaşları gereği hayatı algılama biçimlerinden kaynaklanmakta olup çok
büyük bir kısmı ise ; eğitim sistemi, bölgeler arası gelişmişlik farkları, cinsiyet, gelenekler
(töreler), dini algılamalar, aile içi iletişim bozuklukları, demografik yapı ve istihdam
politikaları gibi gerekçelere dayanmaktadır (Soygüzel, 2010:1). İleriki çalışmalarda Y
kuşağının sosyal , kültürel, psikolojik, ekonomik ve politik alandaki gençlik sorunlarına
değinilmesi ve çözüm önerileri sunulması ile toplumsal refahın artacağı düşünülmektedir. Y
kuşağı için internet vazgeçilmez bir medyadır. Özellikle sosyal medya ile iletişim kuran bu
kuşak üyeleri sanal olan, farklı ve yeni bir sosyallik uretmekte ve bilinen birebir gerçek sosyal
ilişkiler yerine, sanal iletişimi tercih etmektedirler. Bu da “asosyal” olmalarına ve içlerine
kapanmalarına neden olabilmektedir. Bu kuşağın iletişim problemlerinin çözümüne yönelik
olarak eğitim seviyesi artırılmalı, sosyalleşmeleri için olanaklar yaratılmalıdır. Ayrıca
toplumsal olarak Y kuşağının kendisini değerli ve önemli hissetmesine katkı sağlanmalı, bu
yönde araçlar üretilmeli ve oluşturulmalı, hayata hazırlanan bilgiyi nasıl davranışa
dönüştüreceği ile ilgili eğitim alan gençlik için kütüphaneler, spor salonları, gençlik
merkezleri, kültür merkezleri kurulmalı, hobi kazanacakları olanaklar yaratılmalı ve sosyal
faaliyetler artırılmalıdır. Bu bağlamda gençlik politikalarının oluşturulmasında da onların ne
istediği sorularak, onların kendi politikalarını kendi projelerini üretmeleri sağlanabilecektir.
Çalışmadan elde edilen bulgular neticesinde, Y kuşağının iletişim problemlerini
çözmeye yönelik olarak konuya dikkat çekmek önem taşımaktadır. Bu bağlamda
akademisyenler tarafından konuyla ilgili bilimsel çalışmalara ağırlık verilerek, konunun
basında yer almasını sağlayarak toplumsal farkındalık oluşturulacağı düşünülmektedir.
Ayrıca, bu sorunlar yüksek mevkilere iletilerek, siyasi liderler tarafından ele alınarak bu
bağlamda gençlik politikalarının oluşturulmasında da yön gösterici olabilecektir.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (32-50) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
47
6. Sonuç
Türkiye nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan Y kuşağının ülkenin geleceğinde etkin
rol oynayacağı düşünüldüğünde, iletişim sorunlarının ele alınması ve onların fikirlerinden
yola çıkılarak çözüm önerileri sunulması önem teşkil etmektedir. Böylece sorunları çözülen Y
kuşağı kendilerini yetiştirebilecek fırsatları bulmanın yanında toplumsal refahın sağlanması
için de çaba gösterecektir. Eğer onların sorunları görmezden gelinir ve çözüme yönelik
çalışmalar yapılmazsa, kuşak çatışmalarında artma olması ve iletişimde yaşanan sorunlarla
beraber sosyal , kültürel, psikolojik, ekonomik ve politik alanlarda da sorunların artmasına
neden olabilecektir. Dolayısıyla Y kuşağı gittikçe yalnızlaşan, aşırı bencil, zevkperest, kaygılı
ve öfke dolu bir nesile dönüşecektir.
Bu çalışma, Süleyman Demirel Üniversitesi Isparta Meslek Yüksekokulu‟ndaki
kolayda örneklemi yöntemiyle seçilen Y kuşağındaki 350 öğrencinin iletişim sorunlarının
tespit edilmesi ve bu sorunların nasıl giderilebileceği hakkında çözüm önerileri sunulması
amacıyla yapılmıştır. Çalışmada Y kuşağının iletişim sorunları aile, arkadaş, üniversite, sosyal
medya ve toplum başlıkları altında ele alınmıştır. Y kuşağının sorunları elbette ki bu beş
başlıktan ibaret değildir . Sosyal, kültürel, psikolojik, ekonomik ve politik alandaki sorunlar
gibi birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. Sorunlar her zaman ortaya çıkacaktır fakat
her sorunun ardında mutlaka bir çözüm vardır. Bu bağlamda yapılması gereken de sorunlarla
mücadele ederek gerekli çözümleri hayata geçirmektir. Dolayısıyla bu çalışma Y kuşağının
iletişim sorunlarının kendi algılarına göre ortaya konulması, sınıflandırılması ve çözüm
üretilmesi açısından önem taşımaktadır. Buradan yola çıkarak çalışmanın Y kuşağında yer
alan öğrencilerin iletişim sorunlarının tanımlanmasına ve bu sorunların çözümü üzerinde
yapılacak çalışmalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Dolayısıyla sorunların çözülmesiyle
beraber toplumsal refah düzeyinin yükselmesi beklenmektedir.
Kaynakça
Abraham, A. (2013). Millennials Hate Traditional Media Or Do They?
http://www.edelman.com/post/millennials-hate-traditional-media-or-do-they/ (Erişim
tarihi: 22.07.2014).
Akdemir, A., Konakay, G., Demirkaya, H., Noyan, A., Demir, B., Ağ, C., Pehlivan, Ç.,
Özdemir, E., Akduman, G., Eregez, H., Öztürk, İ. ve Balcı, O. (2013). Y Kuşağının
kariyer algısı, kariyer değişimi ve liderlik tarzı beklenilerinin araştırılması. Ekonomi ve
Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2(2), 11-41.
Akyazı, E. ve Ünal, A. T. (2013). İletişim fakültesi öğrencilerinin amaç, benimseme, yalnızlık
düzeyi ilişkisi bağlamında sosyal ağları kullanımı. Global Media Journal Turkish
Edition, 3 (6), 1-24.
Alch, M. L. (2000). The echo-boom generation: a growing force in american society. World
Future Society, The Futurist, 34.5, 42.
Aziz, A. (2010). İletişime Giriş. (Genişletilmiş 3. Basım). İstanbul: Hiperlink Yayınları.
Bayram, H. (1992). Eğitim Yuksekokullarında Öğretim Elemanı Öğrenci İletişimi . Eğitim
Bilimleri Programı Yayınlanmamış Yuksek Lisans Tezi . Ankara: Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitusu.
Brown, M. (2013). Y Kuşağı İnovasyon Araştırması. Deloitte Eğitim Vakfı.
Cresswell, J. W. (2013). Araştırma Deseni: Nitel, Nicel ve Karma Yöntem Yaklaşımları. (Çev.
Selçuk Beşir Demir). Ankara: Eğiten Kitap.
Y Kuşağının İletişim Sorunlarının.... www.ekiad.com
48
Çakmak, M. (1995). Yukseköğretimde Öğretim Elemanı-Öğrenci İlişkilerinde Öğrencilerin
Beklentileri. Eğitim Programları ve Öğretim Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yuksek
Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitusu.
Deneçli, C. ve Deneçli, S. (2012/2). Nabza göre şerbet, kuşağa göre etkinlik: eğlencenin
pazarlanması ve kuşaklar. Pi Dergisi,
www.iku.edu.tr/userfiles/file/.../doc/Ceyda_Denecli_Sevda_Denecli.doc, 19.04.2014.
Deryakulu, D. (1992). Öğretim Elemanı-Öğrenci Arasındaki İletişimde İstenilen Öğretim
Elemanı Davranışlarının Gösterilmesini Engelleyen Faktörler. Eğitim Programları ve
Öğretim Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yuksek Lisans Tezi . Ankara Üniversitesi .
Sosyal Bilimler Enstitusu.
Deveci, H. (1996). Yukseköğretim Öğrencilerinin Demokratik Örgutlenme Özgurluğunun
Gerçekleştiği Kurum Olarak Öğrenci Dernekleri ve Sorunları. Yayınlanmamış Yuksek
Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitusu.
Dökmen, Ü. (1998). İletişim Çatışmaları ve Empati. (8. Baskı). İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Erdoğan, Ö. (1990). Öğretim Üyeliğinin Öğretme -Öğrenme Sureçleri Açısından
Değerlendirilmesi. Eğitim Bilimleri Programı Yayınlanmamış Yuksek Lisans Tezi .
Eskişehir: Anadolu Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitusu.
Erdoğan, S., Şanlı, H. S. ve Şimşek-Bekir, H. (2005). Gazi üniversitesi eğitim fakultesi
öğrencilerinin üniversite yaşamına uyum durumları. Kastamonu Eğitim Dergisi. 13 (2),
479-496.
Ergene, T. (2012). İnternet ve Çocuklar , Gençler ve Aile Üzerindeki Etkileri
https://www.tbmm.gov.tr/arastirma_komisyonlari/bilisim_internet/docs/sunumlar/22_0
5%20-%20Turk%20Psikolojik%20Danisma%20ve%20Rehberlik%20Dernegi.pdf
(Erişim tarihi: 25.10.2015).
Ergün, M. (2001). Üniversitelerde öğretim etkinliğinin geliştirilmesi. Eğitimde Yansımalar IV-
2000 yılında Turk Milli Eğitim Örgutu ve Yönetimi Ulusal Sempozyumu (Sempozyum
Kitabı). Tekışık Yayıncılık Web Ofset Tesisleri, Ankara. 11-13 Ocak, 188-192 .
ESM (2012). Uzmanlar Y kuşağı İle İletişim Kodlarını Açıkladı.
http://www.egitimtercihi.com/universiteler/333-uzmanlar-y-kusag-ile-iletisim-kodlarn-
acklad.html (Erişim tarihi: 25.09.2015).
Gökcan, K. (2006). Ailede İletişim Sorunları Nedenleri ve Çözüm Önerileri.
http://www.halklailiskiler.com.tr/AILEDE_ILETISIM_SORUNLARI_NEDENLERI_V
E_COZUM_ONERILERI..php (Erişim tarihi: 23.09. 2015).
Göktaş, P. (2015). Siyasi Liderlerden Beklenen Liderlik ve İletişim Tarzları: Y Kuşağı
Üzerine Bir Araştırma. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Isparta: Süleyman Demirel
Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Güler, E. (2011). Y Kuşağını Gerçekten Ne Kadar Tanıyoruz?
http://bilgicagi.com/Yazilar/7746 y_kusagini_gercekten_ne_kadar_taniyoruz.aspx
(Erişim tarihi: 22.07.2014).
Gürgen, H. (1997). Örgutlerde İletişim Kalitesi. İstanbul: Der Yayınları.
Howe, N. ve Strauss, W. (2007). The next 20 years: how customer and workforce attitudes
will evolve. Harvard Business Review, 1-13.
Ipsos, (2012). The New Multi-Screen World, https://storage.googleapis.com/think-v2-
emea/docs/old/multi-screen-world-infographic_infographics.pdf (Erişim tarihi:
01.12.2015).
İşçimen, D. S. (2012). Y Kuşağı Çalışanlarının İş Yaşamından Beklentilerinin Karşılanma
Duzeyi İle Kurumsal Bağlılık Arasındaki İlişki ve Bir Örnek Uygulama. Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Bahçeşehir Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Keçeci, A. ve Taşocak, G. (2009). Öğretim elemanlarının iletişim becerileri : bir sağlık
yüksekokulu örneği. DEUHYO ED. 2(4), 131-136.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (32-50) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
49
Keleş, H. N. (2011). Y kuşağı çalışanlarının motivasyon profillerinin belirlenmesine yönelik
bir araştırma. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 3(2), 129-139.
Kersten, D. (2002). Today‟s Generations Face New Communication Gaps.
http://usatoday30.usatoday.com/money/jobcenter/workplace/communication/2002-11-
15-communication-gap_x.htm (Erişim tarihi: 01.12.2015).
Kılıç, M. (1987). Değisik Psikolojik Arazlara Sahip Olan ve Olmayan Öğrencilerin Sorunları.
Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Kılıçaslan, F. (2015). Gençlerin Gelişim Sorunları.
http://psikiyatriksosyalhizmet.com/genclerin-gelisim-sorunlari (Erişim tarihi:
30.11.2015).
Kocataş, H. (2013), Yeni Nesil Bencil Narsist ve Mutsuz http://www.milliyet.com.tr/yeni-
nesil-bencil-narsist-ve mutsuz/gundem/ydetay/1754328/default.htm (Erişim tarihi:
01.12.2015.
Kuran, E. (2013). Açılın Y‟ler Geliyor.
http://evrimkuran.com/yazilarim/acilin_y039ler_geliyor (Erişim tarihi: 18.07.2014).
Kuşak Kavramı. (2014).
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5408f7
540958c9.20724491. (Erişim tarihi: 30.01.2014).
Kyles, D. (2005). Managing your multigenerational workforce. Strategic Finance, 87(6), 53-
55.
Martin, C. A. (2005). From high maintenance to high productivity. what managers need to
know about generation y. Industrial and Commercial Training. 37(1), 39–44.
Özer, R. (1999). Öğrenci Başarısı. (2. Baskı). Rize: Rize Rehberlik ve Araştırma Merkezi
Müdürlüğü Yayınları. No.7.
Özer, Y. (2011). En Yeni Nesil, http://www.yaprakozer.com/2011/05/17/en-yeni-nesil/,
(Erişim tarihi: 30.01.2014).
Özgüven, E. İ. (1992). Üniversite öğrencilerinin sorunları ve başetme yolları. H.Ü Eğitim
Fakültesi Dergisi, 7, 5-13.
Raines, C. (2002). Managing Millennials, Excerpt from Connecting Generations: The
Sourcebook. Çevrimiçi. http://icanstilldothat.org/upcoming-events/reverse-
mentoring/managing-millennials-by-claire-raines/. (Erişim tarihi: 19.07.2014).
Savaş, S. (2010). Factors Affecting The Attitude Of Turkish Generation Y Consumers Toward
U.S Apparel Specialty Retailers. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul:
Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Saymaz, İ. (2004). Liseli Olmak Zor Zanaat,
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=115854. (Erişim tarihi: 18.07.2014).
Schewe, C. D. ve Meredith, G. (2004). Segmenting global markets by generational cohorts:
determining motivations by age. Journal of Consumer Behaviour. 4 (1), 51-63.
Senbir, H. (2004). Z Son İnsan mı?. İstanbul: O Kitaplar.
Sırım, V. (2006). Y kuşağının özgürlük esareti. Zafer Dergisi, 354
http://www.zaferdergisi.com/makale-1822-y-kusaginin-ozgurluk-esareti.html (Erişim
tarihi: 01.12.2015).
Soygüzel, H. (2010). Gençlik ve Gençlik Sorunları.
http://www.abpe.org.tr/abpe/upload/file/Genclik%20ve%20Genclik%20Sorunlari.pdf
(Erişim tarihi: 01.12.2015).
Şahin, İ., Fırat, N., Şahin Z., Yunus, R. ve Açıkgöz, K. (2009). Üniversite öğrencilerinin
sorunları. e-journal of New World Sciences Academy, 4(4), 1436-1449.
Tague, N. R. (2005). The Quality Toolbox. (2. Baskı). Milwaukee Wisconsin: ASQ Quality
Press.
Y Kuşağının İletişim Sorunlarının.... www.ekiad.com
50
The National Oceanographic and Atmospheric Association Office of Diversity (2006). Tips to
Improve the Interaction Among the Generations: Traditionalists, Boomers, X’ers and
Nexters. çevrimiçi,
http://biz.colostate.edu/mti/tips/pages/InteractionAmongTheGenerations.aspx, (Erişim
tarihi: 18.07.2014)
Tolbize, A. (2008). Generational differences in the workplace. University of Minnesota
Research and Training Center on Community Living.
Tutar, H. (2009). Örgutsel İletişim. (2. Baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık.
TÜİK (2014). Dünya Nüfus Günü 2014.
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=15975 (Erişim tarihi: 19.07.2014).
TÜİK (2015). İstatistiklerle Gençlik 2014. 14 Mayıs 2015,
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18625 (Erişim tarihi: 30.05.2015).
Uz, O. (2013). Eyvah y kuşağı! İndigo Dergisi, 95.
http://indigodergisi.com/2013/08/eyvah-y-kusagi/. (Erişim tarihi: 01.06.2014).
Yalın, H. İ. (2012). Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme. (24. Basım). Ankara:
Nobel Yayınevi.
Yelkikalan, N. ve Altın, E. (2010). Farklı kuşakların yönetimi. Yönetim Bilimleri Dergisi, 8
(2), 13-17.
Yentürk, N., Kurtaran, Y. ve Nemutlu, G. (2008). Turkiye’de Gençlik Çalışması ve
Politikaları. (1. Baskı). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Yeşilyaprak, B. (1986). Üniversite gençlerinin psikolojik sorunları. Psikoloji Dergisi, 20, 32-
37.
Yiğit, Z. (2010). X ve Y Kuşaklarının Örgutsel Tutumlar Açısından İncelenmesi ve Bir Örnek
Olay. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Bahçeşehir Üniversitesi. Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
Yüksel, G. (2006). Öğrencilerin Başarılarını Etkileyen Faktörler.
http://www.milliyet.com.tr/2006/03/02/son/sonyas12.asp (Erişim tarihi: 08.11. 2015).
Yüzbaşıoğlu, S. (2012). Kuşaklar X, Y, Z Diye Ayrıştı Pazarlamacıların Kafası Karıştı.
http://www.dunya.com/print.php?type=1&id=151507. (Erişim tarihi: 18.07.2014).
Yüzer, A. F., Ağaoğlu, E., Tatlıdil, H., Özmen, A ve Şıklar, E. (2006). İstatistik. T.C.
Anadolu Üniversitesi Yayını No: 1448, Açıköğretim Fakültesi Yayını No: 771,
Eskişehir.
Zeytun, D. (2014). Multiscreen Creativity [Kristal Elma 2014]
http://bigumigu.com/haber/multiscreen-creativity (Erişim Tarihi: 01.12.2015).
Cilt / Vol: 3 Sayı / No :11 Ocak / January :2016
ISSN: 2146-3212
REKLAM BİLGİ İŞLEME STRATEJİLERİNDE CİNSİYET
FARKLILIKLARI: SEÇİCİLİK HİPOTEZİ ÇERÇEVESİNDE
RASYONEL/DUYGUSAL REKLAM TEPKİSİNE YÖNELİK DENEYSEL BİR
ÇALIŞMA1
Gülcan Şener2
Öz Toplumsal cinsiyet toplum tarafından inşa edilen roller, davranış ve faaliyetleri ifade etmek
için ve sıklıkla pazar bölümleme stratejisi olarak kullanılmaktadır. Hedef pazarlara uygun etkili reklam
stratejilerinin belirlenmesinde toplumsal cinsiyetin önemi hem akademisyenler hem de reklam
profesyonellerinin artan ilgisine sahiptir. Reklam bilgi stratejilerinin kadın ve erkek arasında nasıl
farklılaştığı ve toplumsal cinsiyet farklılıklarını gözeten etkili reklam kampanyası yaratmada hangi
stratejinin doğru olduğu cevaplanması gereken önemli sorulardır. Kadın ve erkeğin bilgi işleme
stratejilerine uyan reklam formatının reklamın etkisini artırdığı evrensel olarak kabul edilen bir
gerçektir.
Seçicilik Hipotezi'ne göre, yüksek ilginlik koşulları dışında cinsiyet farklıkları oluşmaktadır,
çünkü erkekler mesaj tema ya da şemalarının tamamıyla harekete geçerken, kadınlar daha çok mesaj
içeriğini detaylandırarak işleme ile meşgul olurlar. Bu araştırma, Seçicilik Hipotezi'nin varsayımları
kadının ve erkeğin farklı basın reklamlarına (rasyonel/duygusal) nasıl tepki verdiklerini bulmak
amacıyla yapılan deneye dayanmaktadır. Sonuçlar, erkeklerin rasyonel çekicilikli reklama daha olumlu
yanıt vermemesi dışında, genel olarak Seçicilik Hipotezi'nin varsayımlarını desteklemektedir. Bu
çalışmanın reklam teorisine ve araştırmaya katkısı tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Reklam, bilgi işleme, cinsiyet farklılıkları, rasyonel/duygusal reklam
GENDER DIFFERENCES IN INFORMATION PROCESSING STRATEGIES
OF AD: AN EMPIRICAL TEST OF THE SELECTIVITY HYPOTHESIS IN
ADVERTISING RESPONSE OF RATIONAL/EMOTIONAL ADS
Abstract Gender refers to the socially constructed roles, behaviour and activities, and is frequently used
as a segmentation strategy. There is an increased interest among both academicians and practitioners in
gender‟s role on effective advertising strategies for the segmented target markets. How the information
processing from ads differs among males and females, and what the right strategy is for creating an
effective advertising campaign considering the gender differences, are crucially important questions to
be answered. It is a universally accepted fact that matching ad format to males‟ and females‟
information processing strategies, enhances advertising effectiveness.
According to the selectivity hypothesis, except under high involvement conditions, gender
differences emerge because males are more likely to be driven by overall message themes or schemas,
whereas females are more likely to engage in detailed elaboration of message content. The predictions
of the selectivity hypothesis are tested in an experiment to find out how males and females respond to
different types of print ads (rational/emotional). The results generally supported the predictions of the
selectivity hypothesis with the exception that males did not respond more favorably to the rational
appeal. Implications with this study for advertising theory and research are discussed.
Key words: Ad, information processing, gender differences, rational/emotional ad
GİRİŞ
1 Bu çalışma Gülcan Şener tarafından Prof. Dr. Ferruh Uztuğ ve Doç. Dr. N. Bilge İspir
danışmanlığında tamamlanan doktora tezinden türetilmiştir. 2 Araştırma Görevlisi Doktor, KTÜ İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü,
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (51-73) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
52
Cinsiyetler arasındaki farklılıklar, pek çok disiplinden araştırmanın da
değişken olarak ele alıp istatistiksel anlamda anlamlı farklılığı aradığı bir alandır.
Literatürün de dikkat çekmeye çalıştığı gibi kadın ve erkek arasındaki farklılıklar
sadece fiziksel boyutla sınırlı değildir. Beyinlerinin organize oluşu farklılık
gösterirken, toplumsal cinsiyetin bu farklılıkları daha görünür kıldığı, bunun da
bilgiyi işleme stratejilerinde her iki cins için birtakım farklılıklar ortaya çıkardığı
görülmektedir. Kadın ve erkek bir mesajın farklı yönleriyle ikna olmaktadır, farklı
boyutlarına tepki vermektedir, farklı stratejilerden etkilenmektedir ve maruz kalınan
bir mesajdan belleğe atılanlar her iki cins için değişmektedir. Bu çalışmanın ilk
problemi kadın ve erkeğin nelerden ve nasıl ikna olduğunu ortaya koymaktır. “Kadın
reklamı nasıl işler, erkek reklamı nasıl işler” sorusuna yanıt aramaktır. İkinci olarak
da, farklı formatlarda sunulan reklamların cinsiyetler özelinde verilen tepkiyi, reklamı
işleme stratejilerinin rehberliğinde ortaya koymaktır. Eğitim ve yaş değişkenlerinin de
bilgiyi işlemede kadın ve erkekte yarattığı farklılık bir diğer merak edilen alt başlıktır.
Çalışma kapsamında cinsiyet ve bilgi işleme farklılıklarının ikna, reklama yönelik
tutum ve reklamı anlama üzerinde nasıl bir rol oynadığı deneysel bir araştırma deseni
ile ortaya konulmaya çalışılmıştır.
1.1. Seçicilik Hipotezi (Selectivity Hypothesis) ve Kadın-Erkek Reklam
Bilgi İşleme Süreci Farklılıkları
Tüketicinin bir uyaran karşısında dikkatini vermesi, mesajı algılayıp bilgi
parçası halinde zihninde depolaması olarak tanımlanan bilgi işleme süreci bir çeşit
öğrenmeye benzemektedir. 1960'lı yılların sonunda sosyal psikolog William C.
McGuire tarafından geliştirilen tüketici bilgi işleme modeli, bilişsel öğrenme
sürecinin kavramsallaştırmasıdır: Bilgi işleme modeli, (information processing
model) reklamı bilgilendirici ya da problem çözücü olarak; alıcıları da ikna edici
iletişime maruz kalan hedefler olarak kabul eder. Modelin süreci şöyledir: maruz
kalma (presentation), dikkat (attention), anlama (comprehension), kabul etme
(yielding), hatırlama (retention). Bilgi işleme modeline göre, tüketiciler reklam
uyarıcısına maruz kalır, yorumlar, hafızaya kaydeder ve daha sonra bu bilgileri çağırır
yani hatırlar (Belch ve Belch, 2004:148‟den aktaran Aydın, 2011:37).
Şekil 1. Bilgi İşleme Süreci Modeli
Reklam Bilgi İşleme Stratejilerinde Cinsiyet... www.e-kiad.com
53
Kaynak: Mowen & Minor, 2001:38.
Kadın ve erkeklerin bilgiyi farklı şekilde işlediğini ileri süren ve hem psikoloji
hem de pazarlamayı temel alan zengin bir literatür mevcuttur. Bilgi işlemede cinsiyet
farklılıklarını açıklamada en çok atıfta bulunulan teorilerden biri “Seçicilik
Hipotezi”dir (Selectivity Hypothesis). Bu teori genel olarak, kadınların erkeklerden
daha fazla bilgiyi detaylı, çok ayrıntılı ve kapsamlı işlemekle meşgul olduklarını
belirtir (Kempf, Laczniak & Smith, 2006).
Joan Meyers-Levy ve meslektaşları (1989) tarafından ortaya atılan Seçicilik
Hipotezi, (Selectivity Hypothesis) bazı durumlarda erkeklerin iletilerin tamamını
algılamasına, kadınlarınsa iletilerin detaylarına ve ayrıntılarına dikkat etmesine bağlı
olarak bilgi işleme süreçlerindeki farklılığın cinsiyet farklılıklarından kaynaklandığını
ortaya koymaktadır. Buna göre, erkekler seçici süreçlerden geçerek detaylı ve
karmaşık bir iletinin mevcut ve dikkat çekici küçük bir parçasına güvenebilirken;
kadınlar kapsamlı süreçler uygulayarak herhangi bir yargıya varmadan önce iletide
verilen tüm bilgiyi anlamaya çalışmaktadır (Putrevu, 2001; Hupfer, 2002). Yine
erkekler, kendilerine sunulan bilginin somut ve ulaşılabilir olmasını arzularken;
kadınlar ise iletilerde yoğun bilgi arayışı içerisindedirler (Hogg ve Garrow, 2003:
163). Erkekler resim, müzik gibi sözlü olmayan uyarıcılardan, kadınlarsa bilgiyi daha
karmaşık ve simetrik süreçlerden geçirmeleri nedeniyle sözlü ve tanımlayıcı
iletilerden etkilenirler (Edens ve Mccormick, 2000). Seçicilik Hipotezi'ne göre
erkeklere yönelik reklamlar basit ve tek bir tema üzerinde odaklanmalı, kadınlara
yönelik reklamlarsa ürüne ilişkin birçok bilgiyi barındırmalıdır. Kadınlar görsel ve
sözlü olarak zengin, karmaşık ve oldukça bilgilendirici reklamlardan hoşlanırlar.
Seçicilik Hipotezi, yüksek ilgilenim durumları dışında, erkeklerin herhangi bir
yargıya varmadan önce iletide verilen bütün bilgiyi etraflıca incelemeden, bilginin
küçük bir parçasından faydalanarak, kararlarını bunun üzerinden vermeleri suretiyle
seçici davranabildiklerini iddia etmektedir. Kadınlarınsa herhangi bir yargıya
varmadan önce verilen bütün bilgiyi kullandıklarını ortaya koymaktadır (Putrevu,
2004, aktaran Yağcı & İlarslan, 2010: 140).
Kadın ve erkeğin Seçicilik Hipotezi'ne göre bilgiyi nasıl işledikleri çeşitli
çalışmalarla mercek altına alınmıştır. Literatürün özeti Tablo 2‟de verilmeye
çalışılmıştır:
Tablo 1. Seçicilik Hipotezine Göre Yapılan Çalışmalar
Seçicilik Hipotezi Bulguları
Çalışma
(Ampirik
analizler)
Denek
sayısı
Kaynak Manipüle
edilen
değişkenler
Bulgular
Meyers-Levy
and
Mahaswaran
(1991)
Ampirik
çalışma ile
basın
reklamına
maruz kalma
90 öğrenci Bir haber
programı için
basın reklamı
Uyumsuzluk
ipuçları:
1) Düşük,
2) Orta,
3) Yüksek
Kadınlar daha ayrıntılı
işleme yapıyor, detaylı
bilgi işleme stratejisini
kullanıyor. Erkekler
şema-temelli bilgi
işleme stratejisi
kullanıyor.
Carsky and 200 öğrenci Diş macunu Mesaj: Kadınlar daha
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (51-73) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
54
Zuckerman
(1991)
Ampirik
çalışma ile
basın
reklamına
maruz kalma
için basın
reklamı
1) tek
yönlü,
2) iki
yönlü
kapsamlı bilgi işleme
yapıyor.
Darley and
Smith (1995)
Ampirik
çalışma ile
“başka”
reklama
maruz kalma
120
yetişkinle
alışveriş
merkezi
anketi
Elektrikli
battaniye ve
baskül için
radyo spotu
Metnin iddiası:
1) objektif
2)subjektif
Ürün riski:
1) Düşük,
2) Orta,
3) Yüksek
Düşük riskte, kadınlar
objektif ve sübjektif
iddialara eşit derecede
tepki vermiştir. Orta
riskte objektif iddialar
daha makuldür.
Erkekler objektif
iddiaları tercih
etmemektedir.
Meyers-Levy
and Sternthal
(1991)
Reklama
maruz
kalmadan
ampirik tv
reklamı
çalışması
121
yetişkin
Yeni bir tv
şovunu
tanıtan yazılı
bir mesaj
İpuçları:
1) Düşük,
2) Orta,
3) Yüksek
Cinsiyetler mesaj
ipuçlarını
ayrıntılandırma
eşiklerinde
farklılaşmaktadır.
53 yetişkin Diş
macununun
ürün
değerlendirm
esi
İki negatif
ipucunun
konumlandırıl
ması:
1) bitişik
olarak,
2) ayrık
Veri, eşik
hipotezleriyle
tutarlıdır.
Çalışma
(Kavramsal
analiz)
Konu Bulgular
Prakash and
Fiores
(1985)
Kavramsal
analiz
Kadınlar ve
erkekler ile
her bir
cinsiyet
için reklam
formatları
arasındaki
psikolojik
farklılıkları
n
araştırılmas
ı
Kadınlar erkeklerden daha sübjektif bir şekilde bilgiyi
işlemektedir ve farklı reklam formatları her bir cinsiyet
için oluşturulmalıdır.
Meyers-Levy
(1989)
Kavramsal
Erkekler ve
kadınlar
arasındaki
Kadınlar erkeklerden daha ayrıntılı bir şekilde bilgiyi
işlemekte, belli başlı mesaj iddialarına
yaslanmaktadırlar.
Reklam Bilgi İşleme Stratejilerinde Cinsiyet... www.e-kiad.com
55
analiz bilgiyi
işleme
farklılıkları
nın
inceleme
Kaynak: Wolin, 2003: 115.
Seçicilik Hipotezi temelinde, Meyers-Levy erkekleri hedefleyen
pazarlamacılara, başarılı reklam yapabilmeleri için şu önerilerde bulunmaktadır
(Meyers-Levy, 1989‟dan aktaran Carsky & Zuckerman, 1991: 44):
1. Metinde “kendini ifade etme ipucunu verme”den yararlanın- başarının
önündeki engellerin üstesinden gelme ya da trendlere karşı kendi
değerlerine bağlı kalma gibi.
2. Tek bir kavramı kasteden özelliklere odaklanın.
3. Ürünün ana özelliklerini görsel olarak özetleyen tek bir güçlü görsel
ipucu kullanın ve sonra metinde özellikleri tanımlayın.
4. Öznel yorumlama (kullanıcı yararı) yerine nesnel özelliklere
odaklanın.
5. İlk aldığı bilgi parçasına göre karar alan erkekler için başlığı ya da en
çok “ilgi uyandıran iddiayı” metnin en üstüne koyun.
Diğer taraftan, erkekler değil de kadınlar hedef alınıyorsa, reklam tasarlarken,
Seçicilik Hipotezi pazarlamacılara şunları önermektedir:
1. Çoklu ipuçları ve farklı ürün özelliklerinden yararlanın.
2. Özelliklerin verilme şeklinden öznel sonuçlar çıkarma eğiliminde olan
kadınlar için metni ima edilen iddialar bağlamında dikkatlice irdeleyin.
3. Pozitif çağrışımsal düşünce ve kanı uyandıran yeterli miktarda ipucu
kullanın.
4. Ürün özelliklerinden ziyade kullanıcı yararına odaklanın.
5. Son aldığı bilgi parçasına göre hüküm veren kadınlar için başlığı ya da
en çok “ilgi uyandıran iddiayı” sona yerleştirin (Meyers-Levy, 1989‟dan
aktaran Carsky & Zuckerman, 1991: 44-45).
Seçicilik Hipotezi'nin kadına ve erkeğe farklı reklam tasarlanması yönündeki
önerileri, reklam kalabalığı içerisinden sıyrılıp hedef kitleyi tam 12‟den vurmayı
kolaylaştıran, başarılı reklamlar için rehber niteliğindedir.
Seçicilik Hipotezi, kapsamlı bilgi işleyiciler olarak kadınların şimdiki bilgi
işleme çevresinde gözlenemeyen ama ilgisi bulunan geniş kapsamlı bilgiyi göz
önünde bulundurduğunu ve ilgili bilgiyi hafızada tuttuğunu iddia etmektedir (Meyers-
Levy, 1989: 232). Bu, Putrevu‟nun (2001), kadınların daha çok ilişkisel bilgi
işlemeyi kullandıkları, şimdiki çevreden aldıkları bilgi parçaları arasında potansiyel
ilişkileri dikkate aldıklarını ve böylelikle bilginin hafızada tutulduğu görüşüyle
tutarlıdır. Diğer taraftan, teori, erkeklerin çevrede hazır bir şekilde bulunan bir ya da
birkaç göze çarpan niteliğe odaklanma eğiliminde olduklarını ve bilgi işlemenin
etkisini elde etmek için onları bağımsız ipuçları ya da kısayollar olarak kullandıklarını
ileri sürmektedir (Kempf, Laczniak & Smith, 2006). Bu varsayımlar reklamcılık
bağlamında test edilmiş ve genel olarak kabul görmüştür.
Putrevu (2001), bilgi işlemede cinsiyet farklılıklarına Seçicilik Hipotezi'nin
varsayımlarını tamamlayan daha detaylı açıklamalar getirmiştir. Erkeklerin parça-
özelinde bilgiyi işlediklerini (item-specific processing), yani reklamlarda kişisel
nitelik ya da mesaj ipuçlarına odaklanma eğiliminde olduklarını ve aralarındaki
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (51-73) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
56
ilişkiyi çözmeye girişmediğini ileri sürer. Diğer taraftan, kadınların ilişkisel bilgi
işleme ile meşgul olduklarını (relational processing), bilgi işlerken çoklu nitelik
ve/veya mesaj ipuçları arasındaki karşılıklı ilişkiler, benzerlikler ve farklılıklara
baktıklarını ifade eder. Bu nedenle kadınların erkeklerden daha fazla bir olasılıkla
detaylı, kapsamlı bilgi işlemekle meşgul olduklarını belirtir.
Biyolojik cinsiyet doğuştan getirilen özelliklerdir. Toplumsal cinsiyet ise
yaşarken öğrenilenleri kapsar, dolayısıyla her birey ve toplumda farklı bir biçimde
gözlenebilir. Erkek ve kadınların farklı olduğu pek çok toplumda kabul edilmektedir
ve bir çok toplumsal ve biyolojik faktör bu farklılıklara neden olmaktadır. Ancak,
pazarlama/reklamcılık açısından önemli olan; bu farklılıkların pazarlama iletişimini
işleme ve değerlendirmede tutarlı farklılıklara dönüştürülüp dönüştürülmediğidir.
Psikoloji ve sosyoloji alanlarıyla karşılaştırıldığında reklama tepki alanında cinsiyet
farklılıkları çok sınırlı olarak sorgulanmıştır. Bu alanda yapılan reklam
araştırmalarının çoğu cinsel çekiciliklere (Jones, Stanaland ve Gelb 1998; LaTour ve
Henthorne 1994) ya da cinsel rollerin resmedilmesine (Al-Olayan ve Karande 2000;
Ford ve LaTour 1993) odaklanmaktadır. Yapılan birkaç çalışmada, reklamı/bilgiyi
işlemede cinsiyet farklılıkları hakkında çok karışık bulgular ortaya konmaktadır.
Örneğin, bazı araştırmacılar kadınların karmaşık mesajlara sahip reklamları daha fazla
okuduğunu (Chamblee v.d. 1993), artan farkı ayırt etme kabiliyeti gösterdiğini
(Meyers-Levy ve Maheswaran 1991), düşük/orta ilginlik seviyelerinde reklamları
daha kapsamlı işlediklerini (Meyers-Levy ve Sternthal 1991) ve hem öznel hem de
nesnel bilgiyi kullandıklarını (Darley ve Smith 1995) bulmuşlardır (aktaran Putrevu,
2004: 2).
Yapılan çalışmaların sonuçları her zaman birbiri ile tutarlı bir resim
çizmemektedir. Resmin diğer tarafında zıt bulgular mevcuttur: Erkek dergilerindeki
reklamlar kadın dergilerinden daha karmaşık iken (Whissell ve McCall 1997), bilişsel
ayrıntılandırmada birleşmeyi motive etmede (Peracchio ve Tybout 1996), sözel
karmaşıklığı tercih etmede (Putrevu, Tan ve Lord 2004), reklamın kime ait olduğunu
hatırlama/tanımada (McDaniel ve Kinney 1998) ya da kelimeleri/resimleri
hatırlamada (Ionescu 2000, 2002) herhangi bir cinsiyet farklılığı bulunmamaktadır
(aktaran Putrevu, 2004: 52).
Carsky & Zuckerman (1991) yaptıkları çalışmada, farklı deneysel tasarımlarla
kadın ve erkeğin reklamda bilgiyi işleme stratejilerini sorgulamışlardır. Yaptıkları ilk
deneyde kadınların erkeklerden daha kapsamlı bilgi işleyici olup olmadıklarını tek
yönlü ve çift yönlü diş macunu reklamı aracılığıyla test etmişlerdir. Elde edilen
sonuçlar ise kadınların erkeklerden daha uzun süre reklamı inceledikleri, her iki mesaj
türünde de erkeklerin daha fazla istatistiki bilgi talep ettikleri, kadınların ürünün iki
özelliğini daha sık dile getirdikleri, her iki mesaj türünde de kadınların erkeklerden
daha fazla reklamla ilgili bilgiyi doğru verdikleri yönündedir. Kadınlar kapsamlı bilgi
işleyici olarak erkeklerden daha fazla reklamdaki bilgiyi işlemişlerdir.
Darley ve Smith (1995) Seçicilik Hipotezini temel alarak kadın ve erkeğin
objektif/subjektif reklam iddiaları ile düşük düzey riskli/orta düzey riskli ürünlere
yönelik tepkilerini analiz etmişlerdir. Sonuçlar Seçicilik Hipotezi'yle paralellik
gösterse de tek noktada bir ayrım söz konusudur: erkeklerin objektif reklam
iddialarına daha makul tepki verdiği.
Brunel ve Nelson (2003) yaptıkları çalışmada, reklam iknasında cinsiyet
farklılıklarını mesajın sunum sırası etkisini de işin içine katarak incelemişlerdir. Bu
çalışma, kadınların daha fazla sistematik bilgi işleyici olduğunu göstermiştir. Düşük
Reklam Bilgi İşleme Stratejilerinde Cinsiyet... www.e-kiad.com
57
ilginlik koşulları altında, kadınlar ilk yayınlanan, erkekler son yayınlanan mesajdan
etkilenmektedir.
Daha önce yapılan çalışmalar, özellikle bilgi kaynağı olarak reklama
odaklanmıştır (Darley & Smith, 1995; Kempf v.d., 1997; Meyers-Levy &
Maheswaran, 1991). Kempf, Laczniak ve Smith (2006) ise yaptıkları çalışmada
mevcut cinsiyet farklılığı teorileri ile erkek ve kadınların bilgiyle bütünleşme ve
değerlendirmelerini karşılaştırarak iki ayrı pazar bilgisi kaynağını – reklam ve ürün
deneme – analiz etmişlerdir.
Seçicilik Hipotezi ile ilgili yapılan çalışmaların ardından, bu çalışmada etkisi
sınanacak değişkenlerin açıklanması ve reklam yaratıcı stratejisi içindeki yeri
aktarılacaktır.
1.2. Yaratıcı Strateji ve Duygusal/Rasyonel Çekicilik İkiliği
Reklam stratejisi; iletişim sorunu, hedef kitle, iletişim hedefleri,
konumlandırma gibi konulara odaklanmaktadır. Yaratıcı strateji ise tanımlanan
iletişim sorununa nasıl çözüm getirileceğinin tartışıldığı platformdur. “Neyi, nasıl
söyleyeceğiz?” sorusunun cevabı ile ilgilidir. Mesaja tamamen odaklanma söz
konusudur. Yaratıcı stratejinin karar alanında yer alan mesajın nasıl verileceği
konusunda bazı temel yaklaşımlar mevcuttur. Ürüne ya da tüketiciye odaklanan
reklam olduğu gibi, akla ya da kalbe seslenen, ana mesaj stratejilerini temel alan,
uygulamayı da kapsayan reklam yaklaşımları da vardır (Moriarty, 2000).
Reklam stratejisinde daima iki temel yaklaşım var olmuştur: akıl ve kalp.
Rasyonel reklamcılık gerçekler ve nedenler üzerine kurulmuştur; bilgi ve mantığı
hedef alır. Rasyonel reklamcılığı savunan ekole göre bir reklam bilgi verici olmalıdır.
Tüketiciyi kelimeler, gerçekler ya da iddialar ile sıkmayan diğer ekol imaj
reklamcılığı adını almıştır ve duyguları etki altına almaya çalışır. İnsanların çoğu
ürünleri ya da markaları duygusal nedenlerle alırlar. Yaratılan duygu verilen bilgi,
rakam ya da iddiadan çok daha kalıcı etki bırakabilmektedir. Duyguların ne zaman ve
nasıl kullanılması gerektiğini bilmek reklamcılığa çok önemli bir veri sağlayabilir.
Mesajla ya da ürünle uymayan duyguların çekicilik olarak kullanılması da çoğu
zaman yapılan hatalardandır. Her iki ekol kendi açısından doğru olsa da, ikisini bir
arada kullanmayı öneren yaklaşım, rasyonel ve duygusalın savaşan değil beraber
çalışan müttefikler olduğunun altını çizmektedir (Moriarty, 2000).
Akılcılık temelli çekicilikler bilgisel, duyguları hedef alan çekicilikler ise
tüketicilerin toplumsal ve psikolojik ihtiyaçları ile ilgilidir (Uztuğ, 2003). Aslında ne
tür çekicilik kullanılacağı ürünün doğası ve verilmek istenen mesajla ilgilidir. Reklam
guruları etkili bir reklamın hem duygusal hem de rasyonel açılardan seslenmesi
gerektiğini savunmaktadır. Mecazi yorumlanmalarıyla metaforlar, duygusal bir
çekicilik olan metinden haz almayı sağlar. Sembolik ürünler duygulara, faydacıl
ürünler akla seslenme eğilimindedir. Reklamda metaforların kullanımı, duygusal ve
rasyonel çekiciliklerin dengelenmesiyle sembolikten ziyade faydacıl ürünler için daha
etkili olabilir (Ang, 2002: 180).
Sadece akla ya da kalbe seslenen reklam yapmak, buna uygun ürün özelliği ya
da vaadi bulmak neredeyse artık imkansızdır. Ürünler de vaatler de birbirinin
aynısıdır. Rasyonel ya da duygusal karar alındığında bile bir kısım mantık
duygulardan, bir kısım duygu mantığın süzgecinden geçecektir. “Destek gören bir
reklam prensibi, etkili bir reklamın duygusal ve rasyonel olarak, hem kalple hem de
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (51-73) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
58
akılla konuşması gerektiğini söylemektedir. Ürün yararlarına rasyonel-duygusal
yaklaşım, ürün özelliklerine uysun diye yapım formatlarını kapsayabilir” (Ang, 2002:
181). Duygularla satın alıp, sonra bu kararı mantıklı hale getirebilmek, tüketici
davranışlarının özünde vardır. Yapılan beyinle ilgili son çalışmalar da beynin ilgili
bölgelerinin birbiri ile iletişim halinde olduğunu göstermektedir. Zaltman (2004),
duyguların karar alma mekanizması ile bağlantılı olduğunu, bu iki ayrı merkezin
haberleşerek davranışları birlikte şekillendirdiklerini belirtmektedir. “Reklam oldukça
duygusal olabilir, ancak duygusal bir kılıf içinde rasyonel bir mesaj da içerir. Eğer içi
boş bir duygusal kılıf söz konusuysa, reklam işe yaramayacaktır” (Jones, 2006: 80).
“Günümüzde, sözü edilen ikilikli yapıdan çok bir bireşime yaklaştığımızdan söz
edilebilir. Bir reklamı bu akılcı ya da bu duygusal diye ayırmak gitgide zorlaşıyor. Ya
da böylesi bir çaba anlamını yitiriyor” (Uztuğ, 2003: 199). Duygusal ve rasyonel
dengesini tutturabilen reklam istediği etkiyi yaratabilecektir. Dikkat duygularla
çekilirken, eyleme geçme rasyonalite ile olacaktır.
Seçicilik Hipotezi'nin (1989) de belirttiği üzere, kadın ve erkeğin bilgi işleme
süreçleri birbirinden farklıdır; Seçicilik Hipotezi'ne göre kadınlar daha duygusal,
erkekler ise daha rasyoneldir. Bu durum, reklam çekiciliklerinin mevcut ikilikli
yapısına benzemekte, duygusal çekicilikli bir reklam ile rasyonel çekicilikli bir
reklamın kadın ve erkekte aynı düzeyde ikna edici olamayacağı, oluşan tutum ve
reklamı anlamanın farklı olabileceği iddialarını öne çıkartmaktadır. Çalışma
kapsamında etkisi sınanacak ilk hipotezler akla ya da kalbe seslenen bir reklamın
Seçicilik Hipotezi'nin de öngördüğü şekilde kadının ve erkeğin bilgi işleme süreci
üzerinde nasıl bir farklılık yarattığıdır:
H1a: Kadın ve erkeğin rasyonel reklamdan ikna olma düzeyleri arasında fark
vardır.
H1b: Kadın ve erkeğin rasyonel reklama yönelik tutumları arasında fark
vardır.
H1c: Kadın ve erkeğin rasyonel reklamı anlama düzeyleri arasında fark vardır.
H2a: Kadın ve erkeğin duygusal reklamdan ikna olma düzeyleri arasında fark
vardır.
H2b: Kadın ve erkeğin duygusal reklama yönelik tutumları arasında fark
vardır.
H2c: Kadın ve erkeğin duygusal reklamı anlama düzeyleri arasında fark
vardır.
Diğer taraftan, kadının ve erkeğin duygusal ve rasyonel reklamı işleme
süreçlerini etkileyebilecek cinsiyet dışında başka değişkenler olabileceği hemen akla
gelmektedir. “Hangi kadın ya da erkek?” sorunsalına cevap ararken, eğitim ve yaş
değişkenlerinin de cinsiyetle beraber farklı bilgi işleme stratejilerine neden olabildiği,
düşüncesi gelişmiştir. Çalışma kapsamında akıl/kalp stratejilerinin cinsiyet açısından
bilgi işlemede yarattığı farklılık bazı araştırma sorularıyla da desteklenmiş, konuya bir
takım açıklamalar getirilmeye çalışılmıştır. Geliştirilen araştırma soruları şöyledir:
1.a. Rasyonel reklamın ikna, reklama yönelik tutum ve reklamı anlama
ortalamaları eğitim düzeyine göre nasıl farklılaşır?
1.b. Rasyonel reklamın ikna, reklama yönelik tutum ve reklamı anlama
ortalamaları yaş gruplarına göre nasıl farklılaşır?
2.a. Duygusal reklamın ikna, reklama yönelik tutum ve reklamı anlama
ortalamaları eğitim düzeyine göre nasıl farklılaşır?
Reklam Bilgi İşleme Stratejilerinde Cinsiyet... www.e-kiad.com
59
2.b. Duygusal reklamın ikna, reklama yönelik tutum ve reklamı anlama
ortalamaları yaş gruplarına göre nasıl farklılaşır?
1.3. Amaç
Literatür, kadın ve erkeğin reklam bilgisini farklı şekilde işlediklerine dair
önemli kanıtlar sunmaktadır. Farklı çalışmalar aracılığıyla kadın ve erkeğin bir reklam
mesajını işlerken etkilendikleri unsurlar sorgulanmıştır. Joan Meyers-Levy ve
meslektaşları tarafından ortaya atılan Seçicilik Hipotezi (Selectivity Hypothesis)
(1989) bağlamında, cinsiyetlerin bilgi işleme stratejilerinin kadın ve erkeğin dikkatini
çekip ikna edeceği düşünülen reklamlar aracılığıyla çalışıp çalışmadığına bakılmıştır.
Kadınların kolaylıkla işlediği düşünülen reklamlar sözel ağırlıklı, duygusal, subjektif
iddiaya sahip, karmaşık yapıdadır. Erkekleri ise görsel ağırlıklı, rasyonel, objektif
iddiaya sahip, basit reklamlar cezbetmektedir. Bu çalışma kapsamında kadınların
duygusal çekicilikli reklamı, erkeklerin ise rasyonel çekicilikli reklamı nasıl işlediği,
ikna olup olmadıkları ve mevcut yapıdaki reklamların reklamı anlamayı nasıl
etkilediği sorgulanmıştır. Seçicilik Hipotezi'ne göre, yüksek ilginlik koşulları dışında
erkeğin bilgi işleme stratejisine göre hazırlanan bir reklam kadına, kadının bilgi
işleme stratejisine göre hazırlanan bir reklam da erkeğe çekici gelmeyecektir; bu
durum iknayı ve reklamı anlamayı zorlaştıracaktır. Bu araştırma ile cinsiyetler
özelinde iknanın nasıl gerçekleştiğini, cinsiyetler arasındaki farklılıkların reklamı
işlemeyi nasıl etkilediğini anlamak amaçlanmaktadır.
1.4. Sınırlılıklar
Bu çalışmanın sınırlılıklarından ilki, yüksek ilginlik koşulları dışında çalışan
Seçicilik Hipotezini sınamak amacıyla oluşturulan reklamlar düşük ilginlik gerektiren
bir ürün kategorisinden seçilmiştir. Seçilen ürün kategorisinin hem kadına hem de
erkeğe hitap edecek bir ürün olmasına da dikkat edilmiştir.
Çalışma kapsamında gerçekleştirilen deneyin amaçlı örnekleme yöntemiyle
seçilen kısıtlı sayıda katılımcıyla, Eskişehir merkezde, belirli bir zaman aralığında
yapılması bir diğer sınırlılıktır. Dolayısıyla çıkarılan sonuçların tüm Türkiye‟ye ve
tüm ürün kategorilerine genellenmesi mümkün değildir.
Çalışmada kullanılan reklamlar tüketicilerin mevcut marka deneyimleri ile
oluşan tutumlarından etkilenmemesini sağlamak amacıyla gerçekte var olmayan,
katılımcıların bilmediği bir marka logosu ile tasarlanmıştır. Bilinen bir markanın
reklamda kullanılmasıyla oluşabilecek yanlılığı ortadan kaldırmak amaçlanırken,
katılımcıların gerçekte olduğundan daha farklı bir şekilde cevap vermiş olabilecekleri
de sonuçları değerlendirirken gözden kaçmamalıdır.
Deneyde kullanılan reklamlarla ilgili bir diğer önemli nokta, basın için
tasarlanmış olmalarıdır. Başka bir mecra, örneğin televizyon için reklam tasarlayıp,
üstelik de gerçek bir reklam algısı yaratarak, kısıtlı zamanda ve eldeki imkanlarla aynı
örneklem grubunda test etmek çok daha maliyetli olabileceği gibi, sonuçların başka
yönde seyretmesine de neden olabilmektedir.
Her ne kadar, reklamların tasarım aşamasında profesyonel grafiker, metin
yazarlarından yardım, reklamcılık bölümü hocalarından öneri, yorum ve onay,
reklamların gerçek reklam algısı yaratıp yaratmadığı konusunda gerçek tüketicilerden
görüş ve yorum alınsa da bu çalışmanın sonuçları deney için tasarlanan reklamlarla
sınırlıdır.
Son olarak, araştırmanın sonuçları deney yöntemi ile beraber insan unsuru
sınırlılığına sahiptir.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (51-73) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
60
2. Yöntem
2.1. Araştırma Modeli
Yapılan çalışmanın modeli; deneme modelidir. “Deneme modelleri, neden-
sonuç ilişkilerini belirlemeye çalışmak amacı ile, doğrudan araştırmacının kontrolü
altında, gözlenmek istenen verilerin üretildiği araştırma modelleridir” (Karasar, 2009:
87). Hipotezler aracılığıyla sınanan model, cinsiyetler özelinde iknanın nasıl
gerçekleştiğini açıklamaya adaydır. “Deneme modeli özellikle hipotez testi için
uygundur. Çünkü deneyler nedeni ortaya çıkarmaya odaklanır, aynı zamanda
tanımlayıcı amaçlardan ziyade açıklayıcı amaçlara daha uygundur” (Babbie, 2008:
246). Deneysel araştırmalarda manipüle etme ve denetim yetkisi araştırmacının
elindedir. Karşılaştırma yapmak, bu yöntemin doğasında vardır. En basit haliyle bir
değişkenin varlığının ya da yokluğunun etkisi sınanır.
Bu çalışma, deneysel araştırma modellerinden faktöriyel desen ile
gerçekleştirilmiştir. “Çok değişkenli deneylere, faktöriyel modeller denir” (Yazıcıoğlu
& Erdoğan, 2007: 97). “Bazen, bir araştırma sorusu birden fazla bağımsız değişkenin
eş zamanlı etkisine bakmayı gerektirebilir. Faktöriyel desen iki ya da daha fazla
bağımsız değişkenin kombinasyonunu kullanır” (Neuman, 2006: 257). “Her bir
bağımsız değişkene „faktör‟ denir. Bu yaklaşım zamandan, paradan ve kaynaktan
kazandırır ve araştırmacıya değişkenler arasındaki etkileşimi incelemeye imkan verir”
(Wimmer & Dominick, 2006: 249). “İnsan davranışı pek çok faktör tarafından
etkilenir; bu bakımdan araştırmaya birden fazla değişken sokulduğunda davranışı
açıklamak daha da kolaylaşır ve gerçek yaşama genellenebilirlik düzeyi (dış
geçerlilik) de artar” (Erkuş, 2005: 66). Birden çok faktörün insan davranışını
etkileyebilmesi gerçeği, bu çalışmada kadın ve erkeğin ikna olmasında birden çok
faktörün etkili olabileceği varsayımına dönüşmüştür. Bu nedenle, kadını ve erkeği
etkileyeceği düşünülen iki farklı reklam türü tasarlanarak, bunun cinsiyet özelinde
nasıl bir sonuç ortaya çıkartacağı sınanmıştır.
2.2. Araştırma Kümesi
Bu araştırma, öncelikle cinsiyet, ikinci olarak da eğitim düzeyinin temel
değişkenler olarak ele alındığı bir çalışma kümesine sahiptir. Çalışmanın ana konusu,
kadın ve erkeğin bilgi işleme stratejilerinin nasıl olduğu ve reklamda verilen bilgiyi
işlemede cinsiyetin nasıl bir değişim yarattığıdır. Cinsiyetler arasındaki bilgiyi
işlemedeki farklılıkların reklamın ikna ediciliği, reklama yönelik tutum ve reklamı
anlama üzerinde nasıl bir farklılık yarattığı sorusuna yanıt aranmıştır. Ancak, bilgiyi
işleme stratejisindeki farklılıkları açıklamada eğitim düzeyinin de etkisinin
olabileceği varsayımı ile “eğitim düzeyi” değişkeninin dikkate alınmasına karar
verilmiştir. Deney gruplarına dahil edilen katılımcılar, olasılığa dayalı olmayan
örnekleme yöntemlerinden amaçlı örnekleme yöntemi ile seçilmiştir. “Amaçlı
örneklemede; örneklem, anakütle içinden, bilgi istenen özelliği temsil edecek
birimleri tespit ederek seçilir” (Yazıcıoğlu & Erdoğan, 2007: 66). Amaçlı
örneklemenin anakütleyi temsil edilebilirliği veri toplamadaki araştırmacının tarafsız
davranması ile bağlantılıdır. Amaca uyan örnek bulunduğunda, sayısının az olması bir
önem teşkil etmemektedir. Araştırmacının amacına uyan ve belirlediği kriterlere uyan
kişileri çalışmaya dahil eder. 16-24 Haziran 2014 tarihleri arasında, belirlenen
ölçütlere uyan gönüllü katılımcılara önce reklam gösterilmiş, ardından da anket
uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlar, tüm Türkiye‟ye genellenemez, ancak benzer
Reklam Bilgi İşleme Stratejilerinde Cinsiyet... www.e-kiad.com
61
özellikler taşıyan katılımcıların yer alacağı çalışmalara elde edilebilecek bulgulara
dair bir yön gösterebilir.
132 kadın, 120 erkek olmak üzere 252 katılımcı ile gerçekleştirilen deney,
yaşları 15 ile 60 yaş ve üstü arasında değişen, eğitim düzeyinin de dikkate alındığı bir
çalışma olmuştur. Çalışmaya katılan kadın ve erkeklerin her bir deney grubu
içerisinde eğitim seviyesi olarak benzer dağılması konusunda çaba harcanmıştır.
2.3. Verilerin Toplanması ve Analizi
Çalışmada veri toplama süreci reklamların tasarlanması, reklamların ön testi,
anketin hazırlanması, pilot uygulama ve ana deneyin uygulanması şeklinde
gerçekleşmiştir. Elde edilen veriler SPSS 20.0 paket programında; ikna, reklama
yönelik tutum ve reklamı anlama verisi karşılaştırmaya konu olan bağımlı değişkenin
yapısına göre bağımsız örneklem t-testi, tek yönlü varyans testi (one-way ANOVA)
ile analiz edilmiştir.
2.4. Uyaran Tasarımı
Araştırmada ortaya koyulan hipotezleri test etmek amacıyla uyarana ihtiyaç
duyulmuş, iki farklı basın reklamı tasarlanmıştır. Reklamların tasarım aşaması ise
öncelikle hem kadına hem de erkeğe hitap eden bir ürün kategorisinin ve
katılımcıların mevcut marka deneyimlerinden etkilenmesini engellemek için gerçekte
var olmayan, kimsenin bilmediği bir markanın belirlenmesi ile başlamıştır. Ürün
kategorisinin “kahve” ve kullanılacak markanın da “Mambocino” olmasına karar
verildikten sonra, yerli ve yabancı kahve reklamları, konuyla ilgili stok fotoğraf
siteleri gibi çeşitli kaynaklar taranarak, rasyonel ve duygusal olarak tanımlanan
reklam kategorilerine uyan görsel ve sözel unsurlar yardımıyla reklamlar
tasarlanmıştır. Reklamları tasarlama aşamasında, profesyonel grafiker ve metin
yazarlarından yardım alınmıştır. Her reklam kategorisinde en az iki ya da üç alternatif
üretilmiştir. Tasarlanan basın reklamlarından etkisi, sınanmak istenen reklam türüne
hangi alternatifin en uygun olduğuna karar vermek amacıyla reklamcılık alanındaki
akademisyenlerden oluşan uzman görüşüne başvurularak, reklamların deneyde
kullanılması konusunda onay alınmıştır. Ardından, reklamların gerçek reklam
duygusu yaratıp yaratmadığını görmek amacıyla, Mambocino markalı “ekstra sert
kahve”nin rasyonel ve duygusal olmak üzere iki farklı reklam, deneyin uygulanacağı
hedef kitleye benzeyen 10‟u kadın, 10‟u erkek olmak üzere 20 kişi üzerinde test
edilmiştir. Reklamların test aşamasından elde edilen sonuç, reklamların vermek
istediği mesajı doğru bir şekilde verdiği ve reklamların gerçek tüketicilerde “gerçek
reklam” algısı yarattığı olmuştur. Reklamlar hakkında değerlendirmelerde bulunan
tüketiciler, “Yeni bir kahve markası mı çıktı, onun reklamını yapmak için mi görüş
alıyorsunuz, bu markayı nerede bulabilirim” gibi sorularla reklamın ne kadar “gerçek”
duygusu yarattığına dair ipucu vermiştir. Öyle ki, “Ben bu markayı denedim!” diyen
bir tüketici tepkisi de söz konusu olmuştur. Deneyde kullanılacak reklamların gerekli
testlerden geçerek hazır olduğuna kanaat getirildikten sonra, tüketicinin bu reklamlar
hakkında tepkilerini toparlayacak aracın oluşturulması aşamasına geçilmiştir.
2.5. Soru Formunun Hazırlanması
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (51-73) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
62
Kadının ve erkeğin bilgiyi işleme süreçlerinin ikna, reklama yönelik tutum ve
reklamı anlama üzerinde nasıl bir etki yarattığını ortaya çıkarmaya aday bu
çalışmanın veri toplama kısmında kullanılan soru formu ikna ölçeği, reklama yönelik
tutum ölçeği ve reklamı anlama ölçeğinden oluşmaktadır. Yapılan literatür
taramasında, reklam iknasını ölçen sadece bir çalışmaya rastlanmıştır. Reklama
yönelik tutum ölçekleri, çok fazla sayıda olmasına rağmen aşağı yukarı aynı
ifadelerden yararlanılarak geliştirildiği için en geniş kapsamda ölçme gücüne sahip ve
sıklıkla kullanılan bir ölçek kullanılmasının yararlı olacağı düşünülmüştür. Literatürde
reklamı anlama ölçeği ise çok fazla yoktur. İkna ölçeği Feltham (1994), reklama
yönelik tutum ölçeği Atkinson & Block (1983) ve reklamı anlama ölçeği Mick‟in
(1992) çalışmalarından uyarlanarak soru formuna eklenmiştir. Soru formuna eklenen
tüm ölçekler, reklamcılık alanındaki akademisyen ve dilbilimcilerden görüş alınarak
Türkçe'ye çevrilmiş ve uyarlanmıştır. Ölçeklerin güvenilirliğini ve ifadelerin anlaşılıp
anlaşılmadığını anlamak amacıyla 18‟i kadın, 15‟i erkek olmak üzere 33 kişiyle pilot
çalışma gerçekleştirilmiştir. Tasarlanan reklamlardan bir tanesi 10 saniye gösterilip,
ardından bu reklama dair soruların yanıtlanması istenmiştir. Soru formundaki
ölçeklerin yapısı yedi noktalı ve iki kutupludur. Feltham (1994) tarafından geliştirilen
ikna ölçeği ile Mick‟in (1992) reklamı anlama ölçeği hiçbir madde çıkarılmadan
kullanılırken, Atkinson & Block (1983) tarafından geliştirilen reklama yönelik tutum
ölçeğinden “geleneksel/modern” ve “aklı havada/aklı başında” ifadeleri maddeler
arası korelasyon analizi sonucu ölçekten çıkarılmıştır. Reklamı anlama ölçeği, iki adet
objektif madde ve altı adet sübjektif ifadeden oluşmaktadır. Objektif ifadeler 7‟li
likert ile ölçülürken, sübjektif kısmı “doğru/yanlış/bilmiyorum” seçenekleri ile
ölçülmüştür. Reklamı anlama ölçeğinin objektif kısmındaki madde sayısı 2 olduğu
için ölçeğin güvenilirliği ölçülememiştir. Sonuçta, kullanılan ölçeklerin iç
tutarlılıklarına dair güvenilirlik katsayıları şu şekildedir:
Ethos ölçeği (5 maddeli) .786
Pathos ölçeği (7 maddeli) .771
Logos ölçeği (5 maddeli) .718
Reklama Yönelik Tutum Ölçeği (15 maddeli) .929
İç tutarlılık hesaplanırken kritik alpha değerinin .70 ve üzeri olduğu
belirtilmektedir (Akbulut, 2010). Buna göre, ikna ölçeğinin (ethos+pathos+logos)
güvenilir, reklama yönelik tutum ölçeğinin ise son derece güvenilir olduğu rahatlıkla
söylenebilir.
3. Bulgular ve Yorum
Çalışmanın bu bölümünde, elde edilen bulgular yapılan istatistiki analiz
tabloları ile birlikte verilecektir. Geliştirilen hipotez ve araştırma soruları sırasıyla
cevaplanacak, sonrasında sonuç bölümünde tartışılacaktır.
3.1. Rasyonel Reklam Kategorisinin Analizi
Rasyonel reklam kategorisi için geliştirilen hipotezler ve araştırma sorularının
değişkenler bağlamındaki analizi sırasıyla bu bölümde verilmektedir.
Tablo 2, cinsiyet değişkenine göre katılımcıların rasyonel reklam kategorisi
için ikna (logos, pathos, ethos), reklama yönelik tutum ve reklamı anlama ölçeklerine
verdikleri yanıtların t-test analizi sonuçlarını vermektedir. İstatistiki olarak kadın ve
erkekler arasında hiçbir ölçekte anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Bu anlamda
H1a, H1b ve H1c reddedilmektedir. Erkeklerin daha ikna edici, olumlu bulacağı
Reklam Bilgi İşleme Stratejilerinde Cinsiyet... www.e-kiad.com
63
öngörülen rasyonel reklam kategorisi için kadınlar ve erkekler arasında istatistiki
olarak anlamlı bir farklılık bulunmasa da, verilen cevapların ortalamalarına bakarak
erkeklerin “reklamı anlama” ölçeği dışında kadınlardan daha yüksek skorlara sahip
olduğunu söylemek mümkündür. Genel olarak, hem kadın hem erkeklerin rasyonel
reklam için ne olumlu ne de olumsuz bir tutuma sahip olduğu söylenebilir.
Tablo 2. Rasyonel Reklam Kategorisi İçin Cinsiyete Göre İkna (Logos, Pathos,
Ethos), Reklama Yönelik Tutum ve Reklamı Anlama Ölçeklerinin t-test Analizi
Ölçekler Cinsiyet n x Ss Sd t p
Logos Kadın
4
0 4.01 1.616 78 -1.027 .308
Erkek
4
0 4.42 1.861
Pathos Kadın
4
0 3.34 1.526 78 -0.033 .974
Erkek
4
0 3.35 1.385
Ethos Kadın
4
0 3.99 1.618 78 -0.489 .626
Erkek
4
0 4.17 1.764
Reklama Yönelik
Tutum
Kadın
4
0 3.68 1.457 78 -1.531 .13
Erkek
4
0 4.21 1.596
Reklamı Anlama Kadın
4
0 4.49 .989 78 .677 .501
Erkek
4
0 4.32 1.229
p<.05 düzeyinde anlamlıdır.
Tablo 3, rasyonel reklam kategorisi için katılımcıların eğitim düzeylerine göre
ikna (logos, pathos, ethos), reklama yönelik tutum ve reklamı anlama ölçeklerine
verdikleri yanıtların t-test sonuçlarını göstermektedir. Reklamın ikna ediciliğinden,
reklama yönelik tutum ve reklamı anlama ölçümlerine kadar eğitim düzeyleri arasında
istatistiki olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. İkna açısından bakıldığında, eğitim
düzeyi arttıkça rasyonel reklam kategorisi için ne olumlu ne de olumsuz, reklama
yönelik tutum açısından daha olumsuz ve reklamı anlama seviyesi bakımından ise
olumluya yakın bir durum ortaya çıktığı söylenebilir.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (51-73) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
64
Tablo 3. Rasyonel/Düz Reklam Kategorisi İçin Eğitim Düzeyine Göre İkna
(Logos, Pathos, Ethos), Reklama Yönelik Tutum ve Reklamı Anlama Ölçeklerinin t-
test Analizi
Ölçekler
Eğitim
Düzeyi n x Ss Sd t p
Logos Lisans altı
4
0 4.15
1.83
8 78
-
0.33
2 .741
Lisans ve
üstü
4
0 4.28
1.66
3
Pathos Lisans altı
4
0 3.29 1.43 78
-
0.31
8 .751
Lisans ve
üstü
4
0 3.4
1.48
3
Ethos Lisans altı
4
0 4
1.58
5 78
-
0.43
6 .664
Lisans ve
üstü
4
0 4.16
1.79
5
Reklama Yönelik
Tutum
Lisans altı
4
0 4.01
1.60
2 78
0.37
7 .707
Lisans ve
üstü
4
0 3.88
1.49
5
Reklamı Anlama Lisans altı
4
0 4.24
1.03
7 78
-
1.28
8 .202
Lisans ve
üstü
4
0 4.56
1.17
2
p<.05 düzeyinde anlamlıdır.
Tablo 4‟te görüleceği üzere, rasyonel reklam kategorisi için ikna, reklama
yönelik tutum ve reklamı anlama ölçeklerinin yaş değişkenine göre anlamlı bir
farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan tek yönlü varyans
analizi (ANOVA) sonucunda sadece Logos ölçeğinde istatistiki olarak ortalamalar
arasında anlamlı farklılık bulunmuştur (F=3.39, p<.05). Bu işlemin ardından ANOVA
sonrası belirlenen anlamlı farklılığın hangi yaş grubu ya da gruplarından
kaynaklandığını belirlemek üzere tamamlayıcı post-hoc analizi yapılmıştır.
Yapılan post-hoc Scheffe testi sonucunda yaş gruplarından 45-59 yaş aralığı
(Ortalama Farkı= -2.983 p= .038) ile 60 yaş ve üzeri grubun arasında Logos
Reklam Bilgi İşleme Stratejilerinde Cinsiyet... www.e-kiad.com
65
ölçeğinde anlamlı farklılık bulunmuştur (Ortalama Farkı= 2.983 p= .038). Diğer yaş
grupları arasında rasyonel reklam kategorisi için belirtilen ölçeklerde istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bulunmamıştır (p>.05).
Tablo 4. Rasyonel/Düz Reklam Kategorisi İçin Yaş Gruplarına Göre İkna (Logos,
Pathos, Ethos), Reklama Yönelik Tutum ve Reklamı Anlama Ölçeklerinin Varyans
(ANOVA) Analizi
ANOVA
Sonuçları
Ölçekle
r
Yaş
Grubu
n x Ss Var.
Kaynağı
KT Sd KO F p
Logos 15-29
4
4
4.4
1
1.42
3 G. Arası
28.33
1 3
9.44
4 3.39
.022
*
30-44
2
3
3.9
7
1.91
1 G. İçi
211.7
31 76
2.78
6
45-59 9
3.0
7
2.04
7 Toplam
240.0
62 79
60+ 4
6.0
5 1.9
Topla
m
8
0
4.2
2
1.74
3
Pathos 15-29
4
4
3.4
4
1.30
6 G. Arası 6.614 3
2.20
5
1.05
3 .374
30-44
2
3
3.2
2
1.61
1 G. İçi
159.0
87 76
2.09
3
45-59 9
2.8
1
1.82
2 Toplam
165.7
02 79
60+ 4
4.2
5
0.83
6
Topla
m
8
0
3.3
4
1.44
8
Ethos 15-29
4
4
4.0
9
1.54
3 G. Arası
17.44
6 3
5.81
5
2.13
8 .102
30-44
2
3 4.1
1.76
1 G. İçi
206.7
54 76 2.72
45-59 9
3.2
4
1.86
8 Toplam 224.2 79
60+ 4
5.7
5
1.65
2
Topla
m
8
0
4.0
8
1.68
5
Reklam
a
Yönelik
Tutum
15-29
4
4
4.0
3 1.44 G. Arası
13.90
8 3
4.63
6
2.02
8 .117
30-44
2
3
3.7
6
1.44
6 G. İçi
173.6
95 76
2.28
5
45-59 9 3.3 1.89 Toplam 187.6 79
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (51-73) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
66
2 6 02
60+ 4
5.4
6
1.80
4
Topla
m
8
0
3.9
5
1.54
1
Reklam
ı
Anlama
15-29
4
4
4.4
5
1.15
1 G. Arası 1.930 3 .643 .511 .676
30-44
2
3
4.4
6
1.10
4 G. İçi
95.63
1 76
1.25
8
45-59 9
3.9
7
1.17
6 Toplam
97.56
2 79
60+ 4
4.5
6 .525
Topla
m
8
0
4.4
0
1.12
2
*p<.05 düzeyinde anlamlıdır.
3.2. Duygusal Reklam Kategorisinin Analizi
Duygusal reklam kategorisi için geliştirilen hipotezler ve araştırma sorularının
değişkenler bağlamındaki analizi sırasıyla bu bölümde verilmektedir.
Tablo 5, duygusal reklam kategorisi için cinsiyet değişkenine göre
katılımcıların ikna (logos, pathos, ethos), reklama yönelik tutum ve reklamı anlama
ölçeklerine verdikleri cevapların t-test analizi sonucunu göstermektedir. İkna (logos,
pathos, ethos) ve reklamı anlama ölçümleri bağlamında kadın ve erkek arasında
istatistiki olarak anlamlı fark vardır. H2a ve H2c hipotezleri kabul edilmektedir.
Kadınlar ikna ve reklamı anlama ölçümlerinde erkeklerden daha yüksek skora sahip
olarak duygusal reklam kategorisini erkeklerden daha fazla ikna edici bulmuşlar,
reklamı anlama ölçümünde de erkeklerden daha yüksek skorlar almışlardır. Sadece
reklama yönelik tutum ölçümünde cinsiyet değişkenine göre istatistiki olarak anlamlı
farklılık bulunmamasına rağmen, kadınların reklama yönelik tutum ortalamalarına
bakarak erkeklerden daha olumlu bir tutum içinde olduklarını söylemek mümkündür.
Ancak, kadın ve erkeğin duygusal reklama yönelik tutumları arasında fark olmadığı
için H2b hipotezi reddedilmiştir.
Tablo 5. Duygusal Reklam Kategorisi İçin Cinsiyete Göre İkna (Logos, Pathos,
Ethos), Reklama Yönelik Tutum ve Reklamı Anlama Ölçeklerinin t-test Analizi
Ölçekler Cinsiyet n x Ss
S
d t p
Logos Kadın
5
2 5.23
1.04
2
9
0
3.10
5 .001*
Erkek
4
0 4.25
1.77
9
Pathos Kadın
5
2 4.64
1.28
8
9
0
2.78
3 .007*
Erkek
4
0 3.84
1.47
9
Ethos Kadın 5 5.29 0.91 9 3.18 .001*
Reklam Bilgi İşleme Stratejilerinde Cinsiyet... www.e-kiad.com
67
2 6 0 6
Erkek
4
0 4.35
1.69
2
Reklama Yönelik
Tutum
Kadın
5
2 5.14
1.23
5
9
0
1.72
7 .088
Erkek
4
0 4.62
1.64
3
Reklamı Anlama Kadın
5
2 4.82 .946
9
0
2.15
8 .034*
Erkek
4
0 4.38
1.00
3
* p<.05 düzeyinde anlamlıdır.
Tablo 6, duygusal reklam kategorisi için katılımcıların eğitim düzeylerine göre
ikna (logos, pathos, ethos), reklama yönelik tutum ve reklamı anlama ölçeklerine
verdikleri yanıtların t-test sonucunu vermektedir. İkna ölçeklerinden logos ve ethos ile
reklamı anlama için istatistiki olarak eğitim düzeylerine göre anlamlı farklılık
bulunmaktadır. Eğitim seviyesi arttıkça anlamlı farklılık çıkmayan ölçümler de dahil
olmak üzere duygusal reklamın ikna, tutum ve anlaşılırlığının daha olumlu olduğu
göze çarpmaktadır.
Tablo 6. Duygusal Reklam Kategorisi İçin Eğitim Düzeyine Göre İkna (Logos,
Pathos, Ethos), Reklama Yönelik Tutum ve Reklamı Anlama Ölçeklerinin t-test
Analizi
Ölçekler
Eğitim
Düzeyi n x Ss Sd t p
Logos Lisans altı 45 4.27
1.47
6 90 -3.584 .001*
Lisans ve
üstü 47 5.31
1.31
5
Pathos Lisans altı 45 4.14
1.49
6 90 -1.014 .313
Lisans ve
üstü 47 4.44
1.35
1
Ethos Lisans altı 45 4.58
1.43
1 90 -2.041 .044*
Lisans ve
üstü 47 5.16
1.29
1
Reklama Yönelik
Tutum Lisans altı 45 4.78
1.53
1 90 -0.84 .403
Lisans ve
üstü 47 5.04
1.35
5
Reklamı Anlama Lisans altı 45 4.36 .894 90 -2.633 .010*
Lisans ve
üstü 47 4.89
1.01
9
* p<.05 düzeyinde anlamlıdır.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (51-73) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
68
Tablo 7‟de, duygusal reklam kategorisi için ikna, reklama yönelik tutum ve
reklamı anlama ölçümlerinin yaş değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip
göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan tek yönlü varyans analizi (ANOVA)
sonuçları verilmektedir. Herhangi bir yaş grubunda belirtilen ölçeklerde duygusal
reklam kategorisi için istatistiki olarak anlamlı bir farklılık bulunamamıştır, bu
nedenle tamamlayıcı post-hoc analizine de gerek kalmamıştır (p>.05).
Tablo 7. Duygusal Reklam Kategorisi İçin Yaş Gruplarına Göre İkna (Logos, Pathos,
Ethos), Reklama Yönelik Tutum ve Reklamı Anlama Ölçeklerinin Varyans
(ANOVA) Analizi
ANOVA
Sonuçları
Ölçekle
r
Yaş
Grubu n x Ss
Var.
Kaynağı KT
S
d KO F p
Logos 15-29
5
8
4.9
8
1.39
7 G. Arası 5.427 2
2.71
4
1.23
8
.29
5
30-44
2
0
4.5
5
1.48
5 G. İçi
195.1
33
8
9
2.19
3
45-59
1
4 4.4
1.79
6 Toplam
200.5
6
9
1
Total
9
2 4.8
1.48
5
Pathos 15-29
5
8
4.4
1
1.34
2 G. Arası 2.518 2
1.25
9
0.61
5
.54
3
30-44
2
0
4.0
3
1.44
7 G. İçi
182.0
72
8
9
2.04
6
45-59
1
4
4.1
5
1.74
7 Toplam
184.5
9
9
1
Total
9
2
4.2
9
1.42
4
Ethos 15-29
5
8
4.9
9
1.30
5 G. Arası 3.552 2
1.77
6
0.92
4
.40
1
30-44
2
0
4.8
7
1.34
4 G. İçi
171.0
04
8
9
1.92
1
45-59
1
4
4.4
3
1.74
5 Toplam
174.5
57
9
1
Total
9
2
4.8
8
1.38
5
Reklam
a
Yönelik
Tutum
15-29
5
8
5.0
5
1.38
7 G. Arası 6.242 2
3.12
1
1.51
9
.22
5
30-44
2
0
4.9
4 1.39 G. İçi
182.8
57
8
9
2.05
5
45-59
1
4
4.3
1
1.67
5 Toplam
189.0
99
9
1
Total
9
2
4.9
1
1.44
2
Reklam
ı
Anlama
15-29
5
8
4.6
9 .931 G. Arası 0.952 2
0.47
6
0.47
9
.62
1
30-44 2 4.4 1.26 G. İçi 88.35 8 0.99
Reklam Bilgi İşleme Stratejilerinde Cinsiyet... www.e-kiad.com
69
0 4 4 8 9 3
45-59
1
4
4.6
8 .811 Toplam 89.31
9
1
Total
9
2
4.6
3 .991
p<.05 düzeyinde anlamlıdır.
4. Sonuç
Kadının ve erkeğin bilgi işleme stratejilerine uygun tasarlanan reklamların
ikna, reklama yönelik tutum ve reklamı anlama üzerinde etkili olup olmadığı
sorgulanan bu çalışmada, deneysel bir araştırma modeli uygulanmıştır. Çıkan sonuçlar
bulguların kısa bir özeti eşliğinde tartışmaya açılmıştır.
Rasyonel Reklam
Erkeklerin bilgi işleme stratejilerine daha uygun olduğu düşünülen reklamlar
görsel ağırlıklı, rasyonel, objektif iddiaya sahip, basit reklamlardır. Daha önceki
çalışmalarda etkisi sınanmamış olması bakımından rasyonel reklamın erkekleri daha
çok ikna edeceği düşünülerek, gerçekleştirilen deneyde kullanılmıştır. Ancak yapılan
istatistiki analizler sonucunda kadının ve erkeğin rasyonel reklamın ikna edicilik,
reklama yönelik tutum ve reklamı anlama seviyeleri arasında farklılık
bulunamamıştır. Kadın ve erkek arasında rasyonel reklam için alınan sonuçlarda
farklılık olmaması, Darley & Smith‟in (1995) çalışmalarındaki Seçicilik Hipotezinin
düşük riskli bir ürün için erkeklerin objektif iddiaya sahip reklama, kadınların ise hem
objektif hem de subjektif iddiaya sahip reklama eşit derecede olumlu tepki verdiği
sonucuyla benzeşmektedir. Risk arttığında kadın objektif iddiaya sahip reklamı daha
fazla işlemeye başlamaktadır. Elde edilen bulgular, Seçicilik Hipotezinin erkeklere
yönelik varsayımı ile örtüşmemiştir. Wolin (2003), kadınların erkekleri hedefleyen
reklam ve markaları diğer reklamlara göre kabul etme olasılığının daha fazla
olduğunu belirtmektedir. Belki de, ortaya çıkan sonuç tam da Wolin‟in işaret ettiği
gibi erkeklerin bilgi işleme stratejisine uygun olduğu varsayılan reklamla kadın
tüketicileri de yakalamıştır, rasyonel reklamda kadın ve erkeğin arasındaki farklılığı
ortadan kaldırmıştır. Diğer taraftan, Darley & Smith (1995) de yaptıkları çalışmanın
bulgularının Seçicilik Hipotezinin kadınlara yönelik öngörülerini destekleyen, ancak
erkeklere yönelik öngörülerini ise biraz karışık bir biçimde ortaya koyan bir sonuca
varmışlardır. Onların çalışmasından elde edilen sonuç, Seçicilik Hipotezinin
erkeklerin tepkisini öngörmede geçersiz olduğudur. Risk seviyesi arttığında bile,
erkekler objektif iddiaya olumlu tepki vermemiştir. Özetle, bu çalışmada da Seçicilik
Hipotezinin erkeklere ilişkin varsayımları net değildir.
Bu çalışma kapsamında geliştirilen rasyonel reklamla ilgili hipotezler
reddedilirken, istatistiki olarak anlamlı bir farklılık olmasa da, ikna ve reklama
yönelik tutum ölçümlerinde erkeklerin skorlarının kadınlardan daha fazla olduğu
görülmüştür. Deneye dahil edilen eğitim düzeyi değişkeni açısından da belirtilen
ölçeklerde bir farklılık bulunamamıştır. Ancak, Holbrook (1978‟den aktaran Darley &
Smith, 1995: 45) eğitimli katılımcıların objektif reklam iddialarını tercih edeceklerini,
çünkü zihinsel kesinliğin değeriyle yetiştiklerini belirtmektedir. Eğitim düzeyleri
açısından farklılık olmaması ortaya çıkan tablonun kültürle ilgisi olduğu varsayımına
doğru götürmektedir. Yaş seviyesine göre rasyonel/düz reklam analiz edildiğinde 45-
59 ile 60+ arasında ikna ölçeklerinden biri olan logos ölçeğinde farklılık bulunmuştur.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (51-73) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
70
Ancak, bu yaş aralıkları arasında bulunan farklılık da teorinin yaş değişkenine dair
varsayımlarını geliştirebilecek bir nitelik taşımamaktadır.
Duygusal Reklam
Seçicilik Hipotezi kadınların sözel ağırlıklı, duygusal, nesnel iddiaya sahip,
karmaşık yapıdaki reklamlardan etkileneceğini iddia etmektedir. Yine, daha önce
etkisi sınanmamış bir değişken olduğu için kadınları etkileyeceği düşünülen duygusal
reklam bu çalışmanın incelediği değişkenlerden birisi olmuştur. Deneye katılan
kadınlar duygusal çekicilikli reklamdan erkeklere oranla daha fazla ikna olmuş ve
reklamın mesajını daha iyi anlamışlardır. Bu anlamda, yapılan çalışmanın ilgili
hipotezleri kabul edilmiştir ve Seçicilik Hipotezinin öngörüleri de desteklenmektedir.
Böylelikle, kadınlarda duygusal reklamın daha iyi çalıştığına dair varsayım
kanıtlanmıştır. Duygular ve duygusallık hep kadına atfedilen kavramlar olmuştur,
“Geleneksel cinsiyet sosyolojisinde, duygusal olan kadın cinsiyetine aittir. Duyguların
kendisi de kadındır.” (Batı, 2012:310). Ancak, reklama yönelik tutum konusunda
erkekler ve kadınlar arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Eğitim düzeyi
arttığında belirtilen ölçeklerdeki cevapların skorları daha yüksektir, bir diğer ifadeyle
alınan eğitim duygusal reklamın daha ikna edici olmasına, daha olumlu
değerlendirilmesine ve daha çok anlaşılmasına neden olmuştur. Yaş seviyeleri
arasında ise duygusal reklamın herhangi bir farklılık ortaya çıkarmadığı görülmüştür.
4.1. Tartışma ve Öneriler
Cinsiyetler özelinde iknanın, reklama yönelik tutumun ve reklamı anlama
düzeylerinin farklı seviyelerde gerçekleştiğini, reklam türünün önemli bir değişken
olduğunu, kadına ya da erkeğe çekici gelen reklam üretmenin iknayı, tutumu olumlu
yönde etkilediğini, reklamın anlaşılmasını kolaylaştırdığını söylemek mümkündür.
Kadın duygusal reklamı, erkek de rasyonel reklamı daha kolay işleyebilmektedir.
Kadın ve erkek deneklerin verdikleri tepkiler kendi bilgi işleme stratejilerine uyan
reklamda daha olumludur. Kadın ve erkeğin eğitim seviyesi arttığında reklamın ikna
ediciliği ve reklamı anlama seviyeleri de artmaktadır. Eğitim de bilgi işleme
stratejileri bağlamında cinsiyetle birlikte ele alınması gereken bir değişkendir.
Unutulmaması gereken bir nokta, bilgi işleme stratejisinin kadın ya da erkek
tüketicinin motivasyon, yetenek ve fırsatlarıyla da ilişki halinde olduğudur. “Bazen
kişiler ya değerlendirmeye motive olamadıklarından ya da iddiaları değerlendirmeye
yeterli kapasiteleri olamadığından değerlendirmeleri basit biçimde olur.” (Elpeze
Ergeç, 2004: 27).
Bir diğer önemli nokta da, cinsiyet farklılıklarını açıklamada kullanılan
Seçicilik Hipotezine kültürün yaptığı katkıdır, bu çalışmanın yapıldığı kültürde
Seçicilik Hipotezi diğer kültürlerde elde edilen sonuçlardan yukarıda tartışılan
noktalarda benzeşip, farklılaşmaktadır. Başka bir önemli nokta ise Putrevu‟nun (2004:
60) da kendi çalışmasının sonunda belirttiği gibi, “Bu çalışmada ölçümlenen bağımlı
değişkenler çıktı ölçümleridir, süreç ölçümleri değildir”. Kadın ve erkeğin bilgi
işleme stratejilerindeki farklılıklar ancak gösterilen uyarana verdikleri tepkiler
bağlamında bulgulanmış ve tartışmaya açılmıştır.
Bu çalışmaya başlarken ortaya atılan varsayımlardan birisi de “cinsiyetler
arasında bilgi işleme stratejilerinde bir farklılık olabilir, ancak aynı farklılık
eğitimli/eğitimsiz kadın ve erkek arasında da söz konusu olabilir” idi. Sadece
cinsiyete odaklanan bir çalışma bu anlamda kısır kalabilirdi. Eğitim ve yaş değişkeni
“hangi kadın, hangi erkek?” sorunsalını aydınlatması amacıyla çalışmaya eklenen
Reklam Bilgi İşleme Stratejilerinde Cinsiyet... www.e-kiad.com
71
değişkenler olmuştur. Modern dünyayla birlikte kadın ve erkeğin eşitliği konusundaki
daha entelektüel tavırlar, eğitim ve çalışma hayatına daha fazla sayıda kadın katılımı,
daha çok kadın liderlerin ortaya çıkması, evde çocuk bakan babaların artması gibi
yaşanan sosyo-kültürel değişimler geleneksel cinsiyet ayrımının bulanık hale
gelmesine neden olmuştur (Putrevu, 2004). Belki de, belli koşullar altında var olduğu
düşünülen farklılıkların ortadan kalkmasına yol açmıştır. Eğitim ve yaş değişkenleri
belli ölçüde farklılıkların kaynağına ışık tutmaktadır. Yine de, aydınlatılması gereken
çok büyük bir alan vardır. Cinsiyet bilgi işlemeyi etkileyen değişkenlerden sadece bir
tanesidir.
“Yaklaşık 25 yıl önce Meyers-Levy (1988) tarafından ortaya atılan ve test
edilen Seçicilik Hipotezi, ikna ve toplumsal cinsiyet ile ilgili en etkili teorik çerçeveyi
sunmaktadır” (Nelson & Vilela, 2012; Kempf, Laczniak & Smith, 2006). Meyers-
Levy toplumsal cinsiyet farklılıklarının bilgi işleme stratejilerinin bir sorunu olduğunu
ileri sürerek, bilişsel (kognitif) ve tüketici araştırmalarının merkezine doğru taşımıştır.
“Tüketici araştırmaları yapan akademisyenlerin „kendi bahçelerinde‟ ortaya atıp
geliştirdikleri bir teoridir ve toplumsal cinsiyet farklılıklarının orijini hakkında hiçbir
spesifik iddiada bulunmamaktadır” (Meyers-Levy & Loken, 2014). Seçicilik Hipotezi
kadın ve erkeğin toplumsal cinsiyet rolleri temelinde iletişim çabalarına nasıl tepki
verdiğini anlamak için toplumsal cinsiyetin önemli bir değişken olabileceğini ortaya
koymaktadır. Toplumsal cinsiyet farklıkları sosyal, kültürel, psikolojik ve diğer
çevresel etmenlerden kaynaklanmaktadır. Ancak, Seçicilik Hipotezi'nin ortaya
atılmasından sonra geçen son 25 yılda kadın ve erkeğin rolleri elbette değişmiştir,
dolayısıyla toplumsal cinsiyet ve reklam tepkisini odağa alan bu önemli teorik
çerçevenin gözden geçirilmesinde fayda vardır. Deneysel çalışmalarda, çeşitli
koşullarda sınanan Seçicilik Hipotezine dair araştırmaların sonuçları bilgi işleme
farklılıklarının evrensel olmadığını ve pek çok değişkene bağlı olduğunu göstermiştir.
1980‟lerin sonu ve 1990‟ların başında Meyers-Levy ve meslektaşlarının yaptığı
çalışmalar belli koşullar altında, kadın ve erkeğin toplumsal cinsiyet kimlikleriyle
uyumlu mesajlara daha iyi tepki verdiklerini, değerlendirmelerinin mesajın doğası ve
kullanımına göre değişebileceğini göstermiştir. Nelson & Vilela‟ya (2012) göre,
yapılan tüm deneysel çalışmalarda ölçülen şey cinsiyettir, toplumsal cinsiyet ya da
rolleri değildir. Yine de, Seçicilik Hipotezi'ni odağa alarak deneysel çalışmalar yapan
yazarlar, mesaja verilen tepki ve bilgi işlemedeki farklılıkların cinsiyetlerin doğuştan
gelen özellikleriyle ilgili olmadığını önerirken, çeşitli deneysel koşullar altında
toplumsal cinsiyet farklılıklarının ortaya çıkıp çıkmayacağını (ve nasıl ortaya
çıkacağını) test etmişlerdir (Nelson & Vilela, 2012: 120). Toplumsal cinsiyet rolleri
ya da kimliğine uyan mesaj içeriği Seçicilik Hipotezi varsayımlarına göre çok ikna
edici olmalıdır. Bu alandaki çalışmalar ise, teorinin bazen tuttuğunu bazen
tutmadığını (toplumsal cinsiyet, cinsiyet kimliği ve rollerinin ölçümü geniş ölçüde
değişse de) göstermektedir. Seçicilik Hipotezi'nin gözden kaçan ve tartışılmayan bir
yanı da, kadın ve erkeğin belli durum ve koşullar altında mesajları işlemek için farklı
stratejiler kullandığıdır. Seçicilik Hipotezi düşük/orta ilginlik koşullarında çalışmakta,
ancak, durumsal faktörlerin farklılıkların ortadan kalkmasına neden olabileceği
unutulmamalıdır. Yüksek ilginlik koşullarında, bilgi işlemede olması beklenen
cinsiyet farklıkları ortaya çıkmayabilir. Seçicilik Hipotezinin varsayımlarının kültürel
bağlam içerisinde test edilmeye ihtiyacı vardır. Her kültürün yarattığı kadın ve erkek
aynı biçimde değerlendirilemez. Amerika orijinli bir teorinin genel olarak hep aynı
kültürde test edilmiş varsayımları, bu çalışmada olduğu gibi, farklı kültürlerde test
edildiğinde her zaman benzer sonuçlar vermeyecektir. Bu bağlamda, Nelson &
Vilela‟nın (2012) çalışmalarında yer verdikleri örnek önemlidir. Eşitlikçi bir kültür
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (51-73) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
72
olarak tanımladıkları İskandinav toplumlarındaki erkeğe diğer erkeklerle beraber
üzücü bir reklam izlettiklerinde teorinin varsayımları ortaya farklı bir tablo
çizebilecektir. Teorinin ortaya atılmasından bu yana geçen zaman göz önüne
alındığında, çıkan sonuçların teoriyle kısmen de olsa örtüşmediğini ortaya
çıkarmaktadır. Teorinin varsayımlarının evrensel bir genellemeden ziyade, test edilen
kültür bağlamında ve uygunluk problemini de odağa alarak tartışılması faydalı
olacaktır. Reklam uygulamaları için teorinin uygunluğu bilgi işlemedeki cinsiyet
farklılıklarını açıklamada bambaşka varsayımların ortaya çıkmasına neden olabilir.
Gelecekteki çalışmalar, teorinin kuramsal varsayımlarının çalışmanın yapıldığı tarihte
ve o kültür içerisindeki geçerliliğini sorgulayarak güncel reklam uygulamalarında
tutup tutmadığını test etmelidir. Teorinin varsayımlarının daha fazla reklam
uygulaması ve değişkeniyle beraber, farklı kültürlerde test edilmesine ihtiyaç vardı
5. Kaynakça
Ang, S. H. (2002). Effects of metaphoric advertising among mainland Chinese
consumers. Journal of Marketing Communications, 8, 179-188.
Atkinson, C. & Block, M. (1983). Effectiveness of celebrity endorses. Journal of
Advertising Research, Vol.23, 57-61.
Aydın, D. (2011). Reklam hafızası. (1. basım). Ankara: Nobel Yayınevi.
Babbie, E. (2008). The basics of social research. (4th ed.). USA: Thomson
Wadsworth.
Batı, U. (2012). Reklamın dili. (2. Basım). Alfa Yayınları.
Brunel, F. F. & Nelson, M. R. (2003). Message order effects and gender differences in
advertising persuasion. Journal of Advertising Research, September 2003, 330-
341.
Carsky, M. L. & Zuckerman, M. E. (1991). In search of gender differences in
marketing communication: an historical/contemporary analysis. Gender and
Behavior, 1, 43-52 (http://www.acrwebsite.org/search/view-conference-
proceedings.aspx?Id=15549), (Erişim tarihi: 23.09.2014).
Darley, W. K. & Smith, R. E. (1995). Gender differences in information processing
strategies: an empirical test of the selectivity model in advertising response.
Journal of Advertising, 24 (1): 41-56.
Elpeze Ergeç, N. (2004). Televizyon reklamlarına yönelik şüphe (ikna bilgi modelinin
yorumlanması). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Feltham, T. S. (1994). Assesing viewer judgement of advertisements and vehicles:
scale development and validation. Advances in Consumer Research, Vol.21,
531-535.
Jones, J. P. (2006). Masallar ve gerçeklerle reklamcılık: reklamcılığın doğru bilinen
28 yanlışı. (Çev. Aytül Özer). MediaCat Kitapları.
Karasar, N. (2009). Bilimsel araştırma yöntemi. (19. Basım). Ankara: Nobel
Yayınları.
Kempf, D. S., Laczniak, R. N. & Smith, R. E. (2006). The effects of gender on
processing advertising and product trial information. Market Lett, 17, 5-16.
Meyers-Levy, J. (1989). Gender differences in information processing: a selectivity
interpretation. Cognitive and Affective Responses to Advertising içinde.
Editorler: Patricia Cafferata and Alice Tybout. Lexington, MA: Lexington, 219-
260.
Meyers-Levy, J. & Maheswaran, D. (1991). Exploring differences in males‟ and
females‟ processing strategy. Journal of Consumer Research, 18 (June), 63-70.
Reklam Bilgi İşleme Stratejilerinde Cinsiyet... www.e-kiad.com
73
Meyers-Levy, J. & Loken, B. (2014). Revisiting gender differences: What we know
and what lies ahead. http://carlsonschool.umn.edu/file/53901/download?...
(Erişim tarihi: 11.11.2014).
Mick, D. G. (1992). Levels of subjective comprehension in advertising processing and
their relations to ad perceptions, attitudes and memory. The Journal of
Consumer Research , Vol.18 (4), 411-424.
Moriarty, S. E. (2000). Creative advertising theory and practice. (Second Edition).
New Jersey: Prentice Hall.
Mowen, J. C. & Minor, M. S.(2001). Consumer behavior: a framework. New Jersey:
Prentice-Hall, Inc.
Neuman, W. L. (2006). Social research methods: qualitative and quantitative
approaches. 6th edition. Pearson Education, Inc.
Nelson, M. R. & Vilela, A. M. (2012). Is the selectivity hypothesis still relevant? A
review of gendered persuasion and processinf of advertising messages. Gender,
culture and consumer behavior içinde. Editorler: Cele C. Otnes & Linda
Tuncay Zayer. Routledge, 111-138.
Putrevu, S. (2001). Exploring the origins and information processing differences
between men and women: implications for advertisers. Academy of Marketing
Science Review, 10, 1-14.
Putrevu, S. (2004). Communicating with the sexes: male and female responses to
print advertisements. Journal of Advertising, 33 (3) (Fall 2004), 51-62.
Uztuğ, F. (2003). Markan kadar konuş: marka iletişimi stratejileri. (3. Basım).
İstanbul: MediaCat Kitapları.
Yağcı, M. İ. & İlarslan, N. (2010). Reklamların ve cinsiyet kimliği rolünün
tüketicilerin satın alma davranışları üzerindeki etkisi. Doğuş Üniversitesi
Dergisi, 11 (1), 138-155.
Yazıcıoğlu, Y. & Erdoğan, S. (2007). SPSS uygulamalı bilimsel araştırma yöntemleri.
2. Baskı. Ankara: Detay Yayıncılık.
Wimmer, R. D. & Dominick, J. R. (2006). Mass media research : an introduction.
(8th Edition). Australia : Thomson/Wordsworth.
Wolin, L. D. (2003). Gender issues in advertising - an oversight synthesis of research:
1970-2002. Journal of Advertising Research. 111-129.
Zaltman, G. (2004). Tüketici nasıl düşünür? (Çev.: A. S. Koç). (2. baskı). İstanbul:
MediaCat Kitapları.
Cilt/Vol:3 Sayı/No:11 Ocak/January:2016
ISSN: 2146-3212
REKLAMCILIĞA YÖNELĠK YENĠ BĠR BAKIġ AÇISI:
TAKYONLAR, ÜSTGERÇEKLĠK VE REKLAM ĠLĠġKĠSĠ ÜZERĠNE
KURAMSAL BĠR DEĞERLENDĠRME
Yasemin Bozkurt1
Öz Bu çalışmada. reklamlarda sunulan sanal gerçeklikler ve takyonların oluşturduğu sanal dünya
arasındaki ilişki, postmodernizm, tüketim kültürü ve Baudrillard'ın simülasyon kavramları ile
yorumlanarak reklam olgusu farklı bir bakış açısıyla incelenmektedir. Postmodern dönemde
göstergelerin kullanıldığı sanat ve iletişim gibi alanlarda; teknolojik gelişmelerle birlikte gerçeklik ve
üstgerçeklik kavramları birbirinin yerini almıştır. Baudrillard'ın simülasyon kuramına göre, reklamlarda
gerçeklikler yok edilerek yeni gerçeklikler oluşturulmaktadır. İşte oluşturulan bu yeni sanal gerçeklik,
fizikteki takyonların oluşturduğu sanal dünyayı yansıtan ve gerçeğin yerini alan üstgerçekliğe
benzemektedir. Işıktan daha hızlı giden soyut kütleli ve boyutlu takyonlar, içinde yaşadığımız evrenin
soyut kısmına ait üstgerçekliğe referans vermektedir. Reklamlar da insanların gerçekle düşü ayırt
etmesine engel olmakta, hızlı tüketimle birlikte çeşitli göstergeler kullanarak her şeyin hızlı olduğu
takyon evrenindeki sonsuz tanımlamaların; mutluluğa, güzelliğe, başarıya, statüye kısacası hayal edilen
ve arzulanan her şeye dönüşerek takyon evreninde, yani üstgerçeklikte hayat bulmasını sağlamaktadır.
Sonuç olarak reklamlar, verdikleri mesajlar ve görsel-işitsel içeriklerle takyon dünyasını gözler önüne
sermekte, zihinlerimizin içerisine bizim için özel olarak yarattığı sanal dünyaya takyon evrenini
yansıtmaktadır.
Anahtar kelimeler: Reklam, takyonlar, sanal gerçeklik/üstgerçeklik, simülasyon, postmodern
tüketim, gösterge ve imajlar.
A NEW PERSPECTIVE FOR ADVERTISING: A THEORICAL EVALUATION ON
RELATIONS BETWEEN TACHYONS, SURREALIZSM AND ADVERTISEMENT
Abstract
In this study, advertising phenomenon is examined through a different perspective by
interpreting the relationship between virtual reality presented in advertising and the virtual world
created by tachyons with postmodernism, the consumer culture and Baudrillard's simulation concepts.
In postmodern period concepts of reality and hyper-reality has taken place with each other in areas that
uses indicators such as art and communication by technological development. According to the
Baudrillard's simulation theory new realities is generated by destroying reality in ads. This created new
virtual reality is hyper-reality reflecting the virtual world created by tachyons and taking place reality.
Tachyons which is going faster than light, abstract mass and dimensional constitutes the hyper-reality of
the abstract part of the universe we live in. Advertising hinders that people distinguish the reality and
imaginary, provides that endless specifications in tachyons universe where everthing is fast transform
happiness, beauty, success, status, shortly to be imagined and desired everything by using various
indicators. And it provides to animate these endless specifications in hyper-reality/tachyon universe.
Consequently, advertising with its messages and audiovisual content shows up to tachyon world and
reflects to tachyon universe to virtual world where it sets up into our minds specially for us.
Key words: Tachyons, advertising, virtual reality / hyper-reality, simulation, post-modern
consumption, signs and images.
GĠRĠġ
Makalenin başlığına bakıldığında reklamla fizik biliminin ne ilişkisi var diye
düşünülebilir. Gerçekten de reklamlarda takyonların ve özel görelilik kuramının ne işi
var? Birisi fizik alanında çığır açmış kavram ve teorilerle ilgili ilgi çekici boyutlar,
1 Pamukkale Üniversitesi İletişim Fakültesi, Öğr. Grv. Dr. Yasemin Bozkurt, [email protected]
Reklamcılığa Yönelik Yeni Bir Bakış..... www.e-kiad.com
75
diğeri ise iletişim faaliyetleri içerisinde en çok kullanılan tanıtım yöntemlerinden
birisi. Sosyal bilimlerin diğer alanlarla birlikte ortak çalışmaların yapılıp
yapılmamasıyla ilgili tartışmalar sürdürüledursun aslında sosyal bilimlerin fizik dahil
hemen hemen tüm alanlarla iç içe olduğu görülmektedir. Tabi ki fizik bilimi ile sosyal
bilimlerden bir alan olarak reklamlar arasındaki ilişkiyi irdelemek oldukça farklı bir
yaklaşım biçimidir. Sinema-televizyon alanında "Sanal Gerçeklik ve Görelilik"
kavramlarıyla ilgili bir seminer esnasında takyonlar ve görelilik kavramlarıyla ilgili
bilgi edinme ve bu kavramlarla sanal gerçeklik arasındaki ilişkileri fark etme fırsatı
yakaladım. Bu bağlamda reklamcılık alanına yönelik okumalarıma dayanarak, fizik
biliminde hala tartışılmaya devam eden takyon evreniyle, reklam metinlerinde
tüketicilere aktarılan alt mesajlar arasında oldukça şaşırtıcı benzerlikler olduğunu
gördüm. Makalem, bu ilgi çekici bağı ortaya koymak üzerine kaleme alınmış bir
denemedir.
Postmodern dönemde ortaya çıkan üstgerçekliğin reklam ve takyon
dünyasındaki çakışmalarının konu edildiği bu çalışmanın amacı, evrenin
üstgerçekliğini oluşturan takyonların postmodern reklam metinlerine yansımaları
hakkında bir değerlendirmede bulunmaktır. Bu çalışmada reklamlarda sunulan sanal
gerçeklikler ve takyonların oluşturduğu sanal dünya arasındaki ilişki, postmodernizm,
tüketim kültürü ve Baudrillard'ın simülasyon kavramları ile yorumlanarak reklam
olgusu farklı bir bakış açısıyla incelenmektedir. Çalışmanın çıkış noktası, fizik
alanında büyük ses getiren takyonların varlığının ortaya çıkması ve bu soyut
parçacıkların sanal bir dünya oluşturmasıdır.
Fiziğin Ötesindeki Kavram: Takyon Evreni
Yunanca’da “çok hızlı” anlamına gelen (Bilaniuk ve Sudarshan, 1969:47)
takyonlar, sahip oldukları özellikler nedeniyle fizik dünyasını oldukça şaşırtmıştır.
Soyut kütleye sahip olan bu parçacıkların, dünyaca kabul edilen "evrende ışıktan daha
hızlı hareket eden bir şey yoktur" teorisine karşı gelerek, ışıktan çok daha fazla hızlı
hareket ettiği belirlenmiştir (Bilaniuk, Deshpande ve Sudarshan, 1962; Feinberg,1970;
Demiroğlu, Yalçın ve Özüm, 2015; Schwartz, 2011). Oysa ışık hızı, sabit ve yıllarca
maddenin temel hızı olarak kabul edilmişti.
Bilaniuk, Deshpande ve Sudarshan (1962), hız ve parçacık ilişkisini üç sınıfta
incelemektedir. Ona göre ışık hızı, takyonlar ve madde arasında bir sınır ifade
etmektedir. Işık hızından önceki hıza sahip olanlar madde, ışık hızından sonrakiler de
takyon parçacıklarıdır. Işık hızında ise, madde artık yok olmakta, enerji de sonsuza
dönüşmektedir. Diğer taraftan takyonlar için alt sınır, ışık hızıdır. Takyonların hızı
yavaşladıkça enerjileri artmaktadır. Enerjilerini kendileri ürettiği için, takyon
dünyasında enerji hiç tükenmemektedir. Ortaya sınırsız bir enerji çıkmaktadır
(Fayngold, 2002:240).
Takyonlar ışıktan daha hızlı oldukları için daha çabuk hareket etmekte, bu
nedenle bir yerde olduğu düşünüldüğü anda aslında çoktan başka bir yere geçmektedir.
Bu durum da "takyonlar, aynı anda her yerdedir" düşüncesini özetlemektedir (Bilaniuk
ve Sudarshan, 1969:44).
Kütleli bir cisim ışık hızına eriştiğinde, Einstein'ın görelilik kuramına göre
cismin kütlesi sonsuz olmaktadır. Ancak sonsuz kütleli bir cisim evrenimizle
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (74-85) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
76
uyuşmamaktadır. Çünkü ışık hızının aşılması sonucunda, denklemlere göre kütle
sonsuz değil, sanal olmaktadır. Başka bir ifadeyle, eğer hareketli bir nesne ışıktan
daha hızlı olursa o cismin kütle, uzunluk, enerji gibi fiziki özellikleri sanal hale
dönüşmektedir (Feinberg, 1970:69). Peki kütlenin eksi değer olması mümkün müdür?
Örneğin -15 m uzunluk ölçüsü olabilir mi? Fiziksel olarak bunun mümkün olmadığını
söyleyebiliriz, ancak matematiksel olarak bu durumu açıklayabilmek mümkündür.
Evrende her şeyin matematiksel olarak bir ifadesi olduğu için, her şey sayılarla ifade
edilebilmektedir. Matematiksel olarak düşünüldüğünde, takyon parçacıklarının
kütleleri reel sayı ile değil karmaşık sayılar (i) ile yani soyut sayılarla ifade
edilmektedir (Bilaniuk ve Sudarshan, 1969:47; Feinberg, 1970:69). Başka bir ifadeyle,
nasıl negatif sayılar soyut şeyleri yansıtıyorsa; soyut, hayali sayılar da soyut kütleyi
yani takyonları göstermektedir. Matematikte sıfır noktası ışık hızını, sıfırın eksi tarafı,
soyut bölgeyi yani takyon evrenini, sıfırın artı tarafı ise somut bölgeyi ifade etmektedir
(Kesim, 2009). Maddeyi temsil eden somut bölgeye tardiyon, ışık hızı ile hareket eden
parçacıklara lükson adı verilmektedir (Swetman, 1971:25). Maddeler içinde
bulunduğumuz evreni yansıtırken, maddelerin soyut yani sanal tarafları takyon
dünyasını yansıtmaktadır. Hayali sayıların ne anlama geldiğini açıklamak için, takyon
evreninde bizim evrenimizde yer alan her şeyin eksi hali olarak düşünülmelidir.
Örneğin, soyut/sanal sayılar, uzunlukların, kütlelerin ve boyutların eksi yani sıfırdan
küçük olmasıdır.
20. yüzyılın en önemli bilim adamlarından birisi olan Albert Einstein ortaya
çıkardığı özel görelilik kuramıyla, uzay ve zamanı birbirinden ayrı
düşünemeyeceğimizi öne sürerek uzayı dört boyutlu olarak tanımlamıştır. Bir olayı
anlatırken nerede ve ne zaman meydana geldiğini birlikte belirtmek gerekmektedir.
Duyu organlarımız aracılığıyla oluşturduğumuz algılara göre, geçmişten geleceğe
doğru 24 saatlik bir hızla, yani her zaman aynı hıza sahip bir zaman akışı içerisinde
hareket etmekteyiz. Başka bir ifadeyle, zaman geçmişten şimdiki zamana, oradan da
geleceğe doğru doğrusal bir seyir izlemekte; yıllar, günler, saatler kronolojik bir
şekilde birbirini takip etmektedir (Pak, 2015:23).
Takyon dünyasındaki tüm ölçümler matematiksel olarak eksi, yani negatif
değerler aldığı için; bu sanal dünyadaki bir kişiye göre eksi (-) zaman oluşmakta, bu
durumda zaman tersine dönmektedir (Caldirola ve Recami, 1980:254). Einstein'ın
nedensellik ilkesi bu koşullarda yıkılmaktadır. Nedensellik ilkesinde neden sonuçtan
önce gelmesine rağmen, takyon dünyasında zaman geriye doğru aktığı için sonuç
nedenden önce gerçekleşmektedir (Bilaniuk ve Sudarshan, 1969:48). Başka bir
ifadeyle zaman tersine akmaktadır (Bose, 2009:2).
Görüldüğü üzere, içinde yaşadığımız dört boyutlu evrenimizin yapı taşları olan
atomlar, evrenimizin bir tarafını maddeler aracılığıyla somutlaştırabilirken, diğer
boyutların yapı taşlarını oluşturan takyonlar ise bize tamamen soyut bir dünyayı
tanımlamaktadır. Duyu organlarımızla algılayamadığımız ya da fizik kurallarıyla
tanımlayamadığımız takyon dünyası, tüm sanal özellikleriyle aklımızı zorlasa da, bu
dünyanın sanal gerçekliği zihnimizde çoktan yer bulmuştur. Çünkü postmodern
dönemin bize getirdiği ve kabul ettirdiği göstergelerin ötesindeki anlamlar, gerçeklik
ötesindeki üstgerçekliğin yarattığı sanal dünyada takyon dünyasını anlamamızı ve
kabul etmemizi kolaylaştırmaktadır. Takyon evreniyle ilgili kavramların doğrudan
anlamlarının ötesinde taşıdıkları yan anlamlar, zihnimizde kolaylıkla karşılık
bulmaktadır.
Reklamcılığa Yönelik Yeni Bir Bakış..... www.e-kiad.com
77
Postmodern Tüketim Kültürü ve Üstgerçeklik ĠliĢkisi
1970’lerin sonuna doğru ortaya çıkan ve bazılarına göre modernizmin devamı
bazılarına göre ise modernizme yönelik bir başkaldırı olarak değerlendirilen
postmodernizm, tüm sistemleri değişime sürüklemiştir. Postmodern dönemde yaşanan
değişimler, özellikle pazarlama ve tüketici dünyasında etkisini göstermiştir. Tamamen
tüketim toplumuna dönüşen tüketicilerin hayata bakış açıları değişmiş, bu hayatları
temel alan pazarlama dünyasından beklentileri de farklılaşmıştır. Postmodernizm
toplumunda, kişisel zevklere, ilgilere, beğenilere hitap eden şeyler önem
kazanmaktadır. “Hiçbir şey kesin değildir, her şey belirsizdir, göreceli olarak
doğrudur” ve “senin doğrun sana, benim doğrum bana” yargıları postmodernizme
temel oluşturmaktadır (Odabaşı, 2006:48).
Vattimo, postmodern dünyanın en belirleyici özelliğinin gerçekliğin yitirilmesi
ve gerçeklik ilkesinin erozyona uğraması olduğunu vurgulamaktadır (Aktaran
Robbins, 1999:195). Baudrillard da Vattimo'nun bu düşüncesini ortaya attığı
"simülasyon kuramı" ile desteklemektedir. Postmodern dünyada imaj, simülasyon ve
gerçeklik arasında sınır kalmadığını, hatta imajın, taklit ya da simülasyonun
gerçekliğin yerini aldığını ifade eden Baudrillard (2010:15), insanların yapay politika,
siyasal veya ekonomik gündemler, savaşlar, eğlenceler, tüketimler vb. yaratarak
yaşamlarını kurgulaştırdığını, böylece üstgerçekliğin oluştuğunu öne sürmektedir
(Tambaş, 2011: 34).
Üstgerçeklik, gelişen teknolojiyle birlikte gerçekle gerçek olmayanın (sanalın)
birbirinden ayırt edilemez hale gelmesi, bunun da ötesinde gerçeğin kaybolması
anlamına gelmektedir (Polat,2015:126). Baudrillard'a göre, "medya günlük
yaşamımızı ileri kapitalizmin teknolojik söylemleriyle öylesine doldurmuştur ki
gerçekliğin kendisi yok olmuş ve hepimiz bir imgeler evreni olarak tanımlanan
üstgerçekliğin tuzağına düşmüşüzdür" (Bauldrillard 1983'den aktaran Gottdiener,
2005:42-43). Artık medya ve enformasyon ağlarıyla taklit ve imajlar, toplumsal
hayata egemen olmuş ve toplumun sanallaşmasına neden olarak toplum üzerinde
üstgerçeklik oluşturmaya başlamıştır.
Postmodern dönem, yaşamın anlamının tüketimde bulunduğu, imajların,
hayallerin yaratılması yoluyla bireylerin kendilerini gerçekleştirdiği, dolayısıyla
ürünün işlevselliğinin ötesinde taşıdığı anlam ve imajın önem kazandığı bir süreçtir.
Postmodern tüketimde sahip olunan ürünler, fiziksel ihtiyaçlarımızdan öte, psikolojik
ihtiyaçlarımızı karşılamaya cevap veren bir takım göstergelere dönüşmektedir. Bu
noktada Baudrillard'ın gerçekleri simüle etmek ifadesi karşılık bulmaktadır. Simüle
etmek, sahip olunmayan bir şeye sahipmiş gibi yapmaktır. Aslında bir yokluğa
gönderme yapmakta, "miş " gibi yapmak ya da taklit etmenin dışında, gerçeğin yerini
almaktadır (Baudrillard, 2011:16).
Bireyler, sembolik ürünleri tüketerek kendilerini, yaşam tarzlarını, statülerini,
prestijlerini ifade etmeye çalışmaktadır. Bu amaçla tüketiciler, farklılıklarını en kolay
sergileyebilecekleri giysiler başta olmak üzere çeşitli ürünleri tüketmektedir. Kişi bu
ürünler arasından, istediği yaşam tarzına uygun olanı seçerek tüketmekte ve böylece
kendisini bir gruba dahil etmekte ya da o gruptan dışlanabilmektedir (Karaçor,
2000:94). Tüm bu araçlar vasıtasıyla kişi, çevresine istediği imajı yansıtabilmektedir.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (74-85) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
78
Bu imajlar, o kimsenin başka insanların gözündeki değerinin oluşmasında belirleyici
olmaktadır.
Yeni yaratılan sanal gerçekler evreni tüketiciler tarafından kabul edilerek,
ürünler bu sanal anlamlarına göre tercih edilmektedir. Çünkü ortak kültürün üyeleri
gerçek yerine sanal benzetimde yaşama isteği ve eğilimi göstermektedir. Böylece
sunulan yapay, sahte şeyleri “gerçek” olarak kabul edip, bunun dışında kalan her şeyi
yok sayan bir toplum karşımıza çıkmaktadır (Odabaşı,2003:49). Çünkü imajlar
aracılığıyla yaratılan simülasyon evreninde insanlar, gerçekle taklidi birbirine
karıştırmıştır. İmajlarla dolu bu evrende tüketici seyahat ederken, kendini
kaybetmektedir. Zaten artık postmodern tüketici de gerçeğin kendisinden çok, sanalı
arzulamaktadır.
Postmodern imaj, gerçekliği yok ederek, insanları maddi/somut bir dünyadan
sanal bir dünyaya taşımaktadır. Robins'e göre; "imajlar ile nesnel dünya arasında
gittikçe artan bir mesafe vardır. İmajlar içerisine gömüldükçe, nesneler ile uğraşmaya
ve gerçek dünyaya ihtiyacımız kalmadığını düşünebiliriz" (Robins, 1999:67). Bu
durum beni, insanların somut dünyadan takyon dünyasına geçiş yaptığı önermesine
götürmektedir. Bu duruma göre, soyut bir hayat insanlar içerisinde varlığını
sürdürmeye çoktan başlamıştır.
Sonuçta görselliğin başat olduğu bir dünyada yaşadığımız için sanal gerçekler
yani imajlar ve kimlikler, semboller aracılığıyla tüketicilere aktarılmaktadır.
Postmodern imaj, insanları bilinçaltlarında salt tüketime yönelik hedonistik arzularını
sürekli tetiklemekte, kitle iletişim araçları da bu imajların oluşturularak aktarılmasına
çok önemli katkılar sağlamaktadır (Özcan, 2007:269). Özellikle hedonistik arzuları
tetikleyerek, toplumları ve bireyleri tüketime iten faktörlerin en önemlilerinden birisi,
markalara yönelik yapılan iletişim çalışmalarıdır. Sanal gerçeklerin oluşturulup
tüketicilere aktarılmasında, tüketiciler adına imajlar yaratılıp benimsetilmeye
çalışmasında özellikle reklamların etkisi büyüktür.
Sanal Evreni OluĢturan Takyonlardan Üst Gerçekliğin Hayat Bulduğu
Reklamlara...
Post-fordist dönemle birlikte yaşanan değişimler sonucu doğrudan ürünün
işlevsel özelliklerini anlatan reklamlar, içerik değiştirerek tüketicinin ihtiyacı ve
isteğine dayanan, karşılıklı etkileşimi gerçekleştirebilen, benlik, kimlik ve yaşam
biçimi oluşturmaya yönelik bir dönüşüm yaşamıştır. Bu dönemle ilgili pazarlamada ve
reklamcılıkta yaşanan en önemli değişim “üründen markaya” yani imajlara doğru
dönüştür (Odabaşı, 2003:161). Özellikle medya alanında ortaya çıkan yeni açılımlar,
yeni tür duyguları, sembolleri ve tüketicinin kimliğini yansıtmasını sağlayan
reklamları ortaya çıkarmıştır. Tüketici, teknoloji ve farklı disiplin etkileşimlerinin üst
düzey olduğu bir dönemde ve sanal gerçekliğin yaşamımızın her anını kuşattığı bir
süreçte, reklam sektörünün bu gelişmelerden etkilenmemesi mümkün değildir.
Reklamcılık alanındaki değişim, sadece üretim, pazarlama alanındaki
değişimlerden, farklılaşmayan ürün özelliklerinden, teknolojinin ve bilimin
ilerlemesinden, medyadaki yeniliklerden değil; aynı zamanda toplumu oluşturan
bireyin ve gerçek kavramının değişmesinden de kaynaklanmaktadır. Baudrillard’ın
(2006) da belirttiği gibi “gerçek yoktur, göstergeler vardır” sözünden yola çıkarak,
Reklamcılığa Yönelik Yeni Bir Bakış..... www.e-kiad.com
79
tüketicinin kendi gerçeğini yaratacağı düşüncesi de göstergeleri önemli kılmaktadır.
Tüketicinin gerçeğinden uzak, hayallerini ve iç dünyasını dikkate almadan ondan
kopuk biçimde iletişim mesajlarını oluşturmak artık geçerliliğini yitirmiştir. Bu
mesajlar yerini, tüketicinin duymak istedikleri ve arzuladıkları gerçekliği yansıtan
mesajlara bırakmıştır (Odabaşı, 2006:173).
Reklamlar bize sadece ürünleri/hizmetleri satmakla kalmaz onlardan öte bir
şeyleri de beraberinde getirmektedir. Çünkü reklamcılık, olanla olmasını istediğimiz
arasında bir noktada, istenen şeyi yaratmayı hedefleyen bir iletişim alanıdır. Reklam
gerçek ürünlerden çok simgeleri anlatmakta, ürünün/hizmetin tüketiciye vereceği
yarardan çok, tüketicinin bu ürünü satın aldığında elde edeceği imajı göstermektedir.
Reklamlar içecek değil mutluluk, mobilya değil gerçek dünyadan başka bir yaşam
alanı, kredi kartı değil sanal ekonomik rahatlık, cep telefonu değil çağı takip eden
kişilik satmaktadır (Kıran, 2000:11). Barthes’ın söylediği gibi "her reklam (yan anlam
olarak) ürünü söyler ama (düz anlam olarak) başka bir şey anlatır" (Barthes, 1999:
249).
“Sanal gerçeklik, tüketicilere görsel imajlar dünyası sunarak bazı ürünlerde
sanki gerçek dünyanın deneyimleriymiş gibi katılımı gerçekleştirebilme olanağı
yaratmaktadır. Postmodern reklamcılıkta gerçek ile yapay karışmakta, gerçekmiş gibi
olmayı ifade eden sanal gerçeklik, ön plana çıkmaktadır" (Gürel, 1999:76). Bu sanal
gerçekliklere sadece krem sürerek 20 yaş gençleşen kadınların, tek bir dokunuşla
tertemiz olan banyoların, sadece mama yiyerek vücudunun bütün besin ihtiyacını
karşılayan çocukların, şampuan kullanarak çok güzel ya da çok yakışıklı olan kadın ve
erkeklerin yer aldığı reklamlar örnek olarak gösterilmektedir.
Vaatlerin mümkün olduğunca abartılarak, her şeyi gerçeğinden daha güzel ve
iyi olacağını anlatan reklamdaki mesaj içeriği, kullanılan teknoloji ile aktarılmaktadır.
Reklamdaki markaların kullanımı ve orada açıklanan yönergelerin yapılmasıyla
tüketici sonsuz mutluluğu yaşayabileceği gerçeküstü bir dünyaya gidebilmektedir.
Reklamlar, gerçekleri “gerçekimsiler” üreterek gizleyen bir niteliğe bürünmekte;
gerçekleri yansıtan bir kitle iletişim tekniği olmaktan çıkmaktadır (Gürel, 1999:76).
Neyin kurmaca, neyin daha önceden yaşanmış olduğu ya da neyin imaj olduğu
reklamlarda özellikle belirsiz bırakılmaktadır. Bireyin kendi kimliğini oluşturmasına
ve anlamın yeniden üretilmesine olanak sağlayacak bir yapı sunularak, sanal gerçeğe
ulaşılmaya çalışılmaktadır (Raaij,1993:556).
Sonuç olarak reklamların bize bir takyon dünyasını gösterdiği düşünülebilir.
Tıpkı takyonlarda olduğu gibi reklam da soyut bir hayat içerisinde hayali bir yaşam
tarzı sunmaktadır. Reklamlar genellikle insanları içinde bulundukları somut dünyanın
gerçeklerinden uzaklaştırıp, reklamın fantezi dünyasına, yani bir anlamda takyonların
dünyasına adım atmaya davet etmektedir. Başlangıçta kısa bir süreliğine de olsa kendi
benliğimizin dışında başka bir zamanda, başka bir yerde bir başkası olma şansı
sunmaktadır. Reklamlar aracılığıyla oluşturulan bu hayali dünya, takyonların
oluşturduğu dünyayı yansıtmaktadır. Çünkü reklamcılıkta yapılan şey, bireylere ait
fantezilerin etkili bir biçimde işlenmesidir.
Reklamlar, içinde yaşadığımız dünyanın dayattığı gerçekliklerin dışında, kendi
sanal gerçekliklerimize kavuşma ve onları yaşama vaatlerini hem görsel, hem de sözel
iletişimle bize anlatmaktır. Reklamları izlediğimiz zaman takyonların oluşturduğu o
sanal dünyada olmak istediğimiz başkalarının kimliklerine bürünme fırsatı elde edilir.
Reklamlarda kullanılan semboller, tüketicilerin duymak ve görmek isteyebileceği,
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (74-85) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
80
söylenmesi ve gösterilmesi gereken her şeyi söylemektedir. Düşler dünyasında,
özlemlerin gerçek dışı tatmini gerçekleştirilmektedir (Odabaşı, 2006:174 ).
İzleyicide bazen rol yaparak, bazen reklamda sunulan bir karakterle
özdeşleşerek oradaki karakterin deneyimine katıldıkları hissi oluşturulmaya
çalışılmaktadır. İzleyiciler hayali olarak orada anlatılan olayları bazen kendi bakış
açılarına göre, bazen de özdeşleştikleri karakterin bakış açısına göre yaşamaktadır.
Reklamda sunulan ürünün kullanımıyla kendilerini özdeşleştirdikleri karakter gibi
olabilecekleri inancı zihinlerinde hakimiyet kurmaktadır. Örneğin, adını Yunan
mitolojisindeki zafer tanrısından alan Nike firmasının Mercurial model kramponlarına
ait reklamda; bu kramponları giyen futbolun başarılı ismi Cristiano Ronaldo’nun tenis
sporunun başarılı ismi Rafa Nadal'a karşı futbol hareketlerini yaparak ne kadar başarılı
tenis oynadığı gösterilmektedir. Ronaldo'nun başarılı performansından etkilenen
Nadal, bu başarının Ronaldo'nun giydiği Nike kramponlarından kaynaklandığını fark
eder ve onunla ayakkabılarını değiştirerek tenis maçına devam eder. Ayak sporundaki
aynı başarılı performansı Nadal da Ronaldo'ya karşı gösterir. Sonuç olarak Mercurial
model kramponlara ait bu reklamı izleyen ve futbolla ilgilenen kişiler bu kramponları
giyerek, Ronaldo’nun yeteneklerinin ve başarılarının kendine geçmesini umut
etmektedir (https://www.youtube.com/watch?v=PZnADFlmFCc). Bir başka örnek de,
güzel model Adriana Lima'nın oynadığı Veet Naturals sir ağdaya ait reklamda
görülmektedir. Bu reklamı izleyen kadınlar, Veet Naturals sir ağdayı kullanarak onun
gibi güzel bacaklara ve güzelliğe sahip olmayı hayal etmektedir
(https://www.youtube.com/watch?v=IG_iZSfbDa0).
Takyonların dünyasında nasıl sayılar, ölçüler, eşyalar soyutsa orada bulunan
karakterler de soyuttur. Yani boyları, kiloları, özellikleri sanal insanlar vardır.
Reklamlar da takyon dünyasından oluştuğundan, orada sunulan karakterlerin hepsi
sanal/hayali karakterlerdir. Reklamda her zaman pozitif anlamda "en"lerle yüklü
nitelikte karakterler gösterilmektedir. Çünkü sanal gerçeklikte Baurillard'a göre
mükemmellik veya kusursuzluk, sadece simüle edilmiş, rastlantı ve kusurlar ise simüle
edilmemiş şeylerde bulunmaktadır (Güzel, 2015: s.81). Çok güzel, çok yakışıklı,
herkesin çok mutlu olduğu, istedikleri her şeye anında kavuşabilen, çok başarılı
özellikteki insanlar ya da animasyon karakterler, somut insanların somut dünyada
kendilerinin olmasını istedikleri ama sanallarında yaşattıkları karakterler olarak
görülmektedir.
Hatta markalar ya da ürünlere öyle kişisel özellikler yüklenmiş karakterler
oluşturulmaktadır ki, sonuçta karşımıza sanal bir insan figürü ortaya çıkmaktadır.
Örneğin, Kotex Young Ped reklamlarında kullanılan Kita isimli genç kız
görünümündeki animasyon karakter, insani kişilik özellikleri yüklenerek yaratılmıştır.
Hedef kitlesi genç kızlar olan Kotex Young Ped, 12-17 yaş aralığında bulunan,
günümüz genç kızlarına benzer tarzı olan, onlar gibi konuşan, çok sevimli, çok sıcak,
çok cana yakın bir karakter üretmiştir
(https://www.youtube.com/watch?v=HSvNsAV5F3Y). Çünkü genç kızlar en özel
anlarını, duygularını, düşüncelerini en yakın arkadaşlarıyla paylaşmaktadır. Kotex
firması da genç kızların özel günlerinden birisi de adet dönemleri olduğu ve bunu
yakın arkadaşlarıyla paylaştıklarından hareket ederek onlara sanal bir yakın arkadaş
oluşturmuştur. Bu yakın arkadaşla, ped ürününü kişiselleştirmiştir. Belki reklamda
gerçek insan karakteri kullanılmış olsa, kızların zihinlerinde “yakın arkadaş” konumu
yakalanamayacaktır. Ama, Kita onların her zaman yanında olacak, her şeyini rahatlıkla
Reklamcılığa Yönelik Yeni Bir Bakış..... www.e-kiad.com
81
paylaşabilecekleri, hiçbir zaman onları üzmeyecek bir dosttur. Bu karakter, genç kızlar
tarafından o kadar benimsenmiştir ki, Kita’nın dünyası daha da soyut halde getirilerek,
internet ortamında sanal bir dünyaya taşınmıştır. Artık genç kızlarla Kita’nın
buluştukları özel dünyaları bir internet sitesi vardır.
İzleyiciler, reklam aracılığıyla vaat edilen takyon dünyasına girmeyi kabul
ettiklerinde, bize göre düş, hayali dünyaya göre ise gerçek olan her şeye ulaşma fırsatı
verilmektedir. Reklamlarda eğlence, toplumda kabul görme, onaylanma, başarı,
üstünlük, beğenilmek gibi kişisel arzuların yanı sıra, bir gruba dahil olma gibi aidiyet
duygusu ya da başkalarına değer vermek, sevmek, sevilmek gibi insani değerler
işlenerek, bu duyguların yaşanabileceği çağrışımlar aktarılmaktadır.
Tabii ki bu duyguların yaşanmasında markalardan yardım alınmaktadır, yani
sanal dünyanın diğer takyonlardan. Diğer bir deyişle yukarıda bahsedilen duygu ve
ihtiyaçlarla markalar birleştirilmektedir. Bu noktada karşımıza üst gerçeklik kavramı
çıkmaktadır. Reklamlarda sunulan şey, somut dünyada marka adı verilen kavram
aracılığıyla hayali tatminler, hayali neden-sonuç ilişkileri ve doğal olarak ortaya çıkan
sanal bir dünyadır. Günümüzde bireyler, reklamlar ve diğer kitle iletişim araçlarıyla
markalara ve ürünlere yüklenen anlamları o kadar benimsemiştir ki, bu durum yaşamın
gerçek anlamına ulaşmasına engel olmaktadır. Başka bir deyişle reklamlardaki hayali
dünyaya göre, yaşamın gerçek anlamı bir şişe içeceğin sunduğu öneri ve tat değildir,
bundan daha ötesi taşıdığı bir anlam söz konusudur. Örneğin, hayatın tadını çıkarmak,
hayatı ıskalamamak isteyenler Coca-Cola içmelidir. Ya da mutlu olmak için insanlar
nerede kimlerle hangi konumda olursa olsun Ülker'in ürünlerini tüketmelidir. Gerçek
dünyada mutluluğu yakalayamayan insanlar reklamın sanal dünyasında, Ülker ürünleri
kullandıkları için mutluluğu yakalamış olarak var olmaktadır. Zaten Ülker markası,
reklamın jingle'ında da mutluluğun sadece Ülker ürünleriyle olacağını söylemektedir:
"Mutluluk orada, mutluluk burada, her zaman her yerde var. Mutluluk seninle,
mutluluk her yerde, mutluluk Ülker'le var"
(https://www.youtube.com/watch?v=F2QQS1aaoYA). Yani insanlar mutlu olmak
istiyorlarsa, yapmaları gereken şey çok basittir: Ülker markalı ürünler yemeleri
gerekmektedir.
Bu noktada değinilmesi gereken bir diğer durum da, biraz önce sözü edildiği
gibi, artık bireylerin de gerçek yerine sanal dünyada yaşama isteklerinin ve
eğilimlerinin olmasıdır. Bugünün tüketicisi, farklı ortamlarda farklı kişiliklere
bürünme eğilimi göstermektedir. Sahip olduğu gerçek benlik yerine olmasını istediği
ideal ve sosyal benliğe ulaşmak istemektedir. Gerçek ve ideal arasındaki boşluk
günümüz tüketicinin en büyük sorunudur. Çünkü bireyler, doğmalarıyla birlikte
kendilerine dayatılan ve belli kalıplara sokulan bir yaşamla, aslında istemedikleri bir
hayatı yaşamak zorunda kalmaktadır. Bu yüzden de insanların hayatında keşkeler,
kurdukları cümlelerin fiillerinde hep istek kipleri yer almaktadır.
Dolayısıyla insanlar kendi zihinsel yapılarında olmasını istedikleri hayat
biçimiyle ilgili sanal gerçekler üretmektedir. Yani zihnimizde alışık olduğumuz değil
ama asıl olmasını istediğimiz hayatın senaryosunu ve kurgularını yapmaktayız.
Tüketicilerin zihinlerindeki bu sanal gerçekliklere ait bilgiler reklamlara taşınmakta,
onlara hayali gerçekler ve markalar arasında sembolik anlamlar yüklenerek bağlar
kurulmakta, hayal ettiğimiz dünyanın kapıları yine sanal ortamda bizlere
sunulmaktadır. Başka bir deyişle bireyin olduğu değil, olmak istediği gerçekliği
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (74-85) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
82
gösteren ürünlere/markalara gösterilerek gerçek ve ideal buluşturulmaktadır. Her bir
birey için farklı ürüne yönelik, farklı imajlar yaratılmaktadır. Tek ve bütün bir kimlik
yerini, farklı kimlikleri içerecek sanal bir dünya sunulmaktadır. Böylece birey farklı
markalar kullanarak istediği herhangi bir kişiliğe bürünebilmektedir. Örneğin normal
ve sıradan kadınlar için reklamlarda uygun ölçülerde ve kusursuz özelliklere sahip
ideal kadın modelleri gösterilerek, bu ideal modele nasıl ve hangi ürünlerle
ulaşılabileceği etkili bir biçimde aktarılmaktadır.
Takyonlar, ışıktan daha hızlı gittikleri için takyon dünyasında zaman tersine
akmaktadır. Işık hızına doğru saat yavaşlamakta, ışık hızı seviyesine ulaştığında saat
durmakta, ışık hızı seviyesini aşınca da geriye doğru çalışmaya başlamaktadır
(Bilaniuk ve Sudarshan, 1969:47-48). Nedensellik ilkesi tersine dönmektedir. Başka
bir deyişle neden sonuçtan sonra gerçekleşebilmektedir. Reklamlara bakıldığında bir
çok reklamd önce sonuçlarının gösterildiği, ardından da bu sonuca ulaşmak ya da
ulaşmamak için nelerin yapılması gerektiğini anlatan nedenlerin sunulduğu
görülmektedir. Önce hedef kitle açısından kötü ya da güzel bir sonuç, sonrasında da
bireyi bu sonuca ulaştıran neden karşımıza çıkmaktadır.
Daha önce belirtildiği gibi, takyon dünyasında zaman geriye doğru akmaktadır.
Günümüz reklam dünyasında da özellikle bazı ürünler için zaman geriye doğru
işletilmekte, başta kadınlar olmak üzere insanların yaşlanmadan sonsuza kadar genç
kalarak yaşama isteği gerçekleştirilmektedir. Örneğin, yaşlanma karşıtı cilt ürünlerine
ait reklam içeriklerine bakıldığında, kırışıklıkları açan ürünleri insanlar kullandığında
ciltleri gerginleşerek gençleşmeye başladıkları ya da kırışık önleyiciyi kullandıklarında
yaşlanmadan hep genç kaldıkları görülmektedir. Bu tarz kozmetik ürünleriyle insanlar
zamana karşı meydan okumakta, hatta zaman onlar için korktukları ya da
endişelendikleri bir kavram olmaktan çıkmaktadır.
Takyon dünyasında da çekim kuvveti olmaması nedeniyle başlangıç
noktasından hareket edildiğinde tekrar aynı noktaya gelinemeden sonsuza
gidilmektedir. Başka bir ifadeyle sonsuz bir evrenden bahsedilmektedir. Zaten
reklamda sunulan dünya da, daha önce söylediğimiz gibi takyonlarınkine benzer
hayali bir dünyadan oluşmaktadır. Reklamlar sonsuz ihtiyaçlar karşısında sonsuz
hayaller sunan, hayalleri sanal ortamlarda gerçekleştirme fırsatı sağlayan, insanlara
sonsuz yaşamı vaat eden uçsuz bucaksız bir denizdir. Hatta aynı nesneden yola
çıkarak, aynı bireye çok farklı ve seçenekli fantezi dünyaları görme olanağı
vermektedir.
Baudrillard'ın iddiası da yukarıdaki düşünceyi desteklemektedir. Gelişen bilim,
teknik imkanlar ve sistemin kendisi sayesinde, insanlar daha hayal etmeden
istediklerini gerçekleştirme şansına sahip olmaktadır. Ona göre bu dünyada her şey
gerçektir. Düşler, imkansız görünenler, her şey hatta gerçek olmadığını bildiklerimiz
bile gerçektir (Baudrillard, 2005:8).
Üstelik takyonlar "aynı anda her yerdedir" düşüncesinden yola çıkarak,
reklamlardaki markaların sunduğu olanaklarla insanlar, istediği an, istedikleri yerde
olabilmektedir. Dahası takyonlar enerjilerini kendi ürettikleri için bu enerjileri hiç
bitmemektedir. Bir takyon evreni olan reklamlarda, enerjisi hiç bitmeyen ürünler ve bu
ürünleri kullanan enerjik insanlar gösterilmektedir. Yediği bir çikolatayla, mısır
gevreğiyle ya da aldığı bir destek vitaminle sürekli aktif kalmayı başarabilen insanlar,
Reklamcılığa Yönelik Yeni Bir Bakış..... www.e-kiad.com
83
kattıkları motor yağları ya da akaryakıt nedeniyle hızına, hız kattıkları arabalarıyla
şarjları ya da pilleri hiç tükenmeyen telefonlarını kullanarak hayatlarını 24 saat dolu
dizgin yaşamaktadır. Sonuç olarak üstgerçeklik sayesinde takyon dünyasının gerçeğe
dönüşmesinde hiçbir engel bulunmamaktadır.
Gerçek olmayan takyon dünyasıyla ilgili bir başka özellik, entropi denen
bozulmaların yaşanmamasıdır. Bizim evrenimizde ise yapılan her şey bir bozulmaya
yol açmaktadır. Bozulma yaşanan şeyler eski halini almamakta, düzelme
yaşanmamaktadır. Reklamların oluşturduğu dünyada da bir takyon evreni olması
nedeniyle bozulmalar yaşanmamakta, her sorunun etkili bir çözümü mutlaka
bulunmaktadır. Çözülemeyecek sorunlar somut dünyada olabilir; ancak reklamlar
aracılığıyla görülen dünyada çözülemeyecek hiçbir sorun, giderilemeyecek mutsuzluk,
yapılamayacak bir dilek, yok edilemeyecek ölüm anları vb. karşımıza çıkmamaktadır.
Sonuç
Postmodern dönemde teknoloji-enformasyon alanında yaşanan gelişmelerin de
desteğiyle, özellikle medya ve iletişim çalışmaları, toplumdaki gerçeklik algısının
değişmesine; çeşitli göstergeler aracılığıyla ortaya çıkan imajların toplum tarafından
daha çok kabul görmesine yol açmıştır. Postmodern imaj ve göstergeler, gerçekliği
yok ederek bireyleri tüketim yoluyla sanal bir dünyaya taşımaktadır. Baurillard'ın
üstgerçeklik olarak tanımladığı bu ortamda toplum tarafından gerçek olarak kabul
edilen sahte imaj ve kimlikler, çeşitli iletişim çalışmaları içerisinde kullanılan
sembollerle topluma aktarılmaktadır. Gerçeğin yerini alan bu yeni sanal gerçekliğin
yeniden üretimi ve aktarımını yapan araçlardan birisi de reklamlardır.
Reklamlar markaları ve sözlü-sözsüz-görsel iletişim içeriklerini kullanarak
üstgerçekliğin imaj, taklit ve simülasyonun hakim olduğu sanal toplumsal yapı
içerisinde var olmasını ve varlığını sürdürmesini sağlamaktadır. Reklamların sözlü ve
görsel mesajlarının alt metinlerinde aktarılan bu yeni sanal gerçeklik, fizikte
bahsedilen takyon evreninin ta kendisidir.
Işıktan daha hızlı giden ve kütlesi de dahil soyut boyutlu özelliklere sahip olan
takyonlar, içinde yaşadığımız somut dünyanın sanal karşılığını ifade etmektedir. Her
şeyin soyut yani sanal ve hızlı olduğu takyon evreninde, sanal yaşam somut
dünyadakinin tam tersine gerçekleşmektedir. Takyon evrenindeki her şey tıpkı kendi
enerjisi gibi sonsuzdur. Reklamlar da sürekli daha hızlı ve daha çok tüketimle birlikte
çeşitli göstergeleri kullanarak sonsuz hayal ve arzuların sanal takyon evreninde, yani
üstgerçeklikte gerçekleşmesini sağlamaktadır.
Vaatlerin abartılarak aktarılması, her şeyin gerçeğinden daha güzel ve iyi
olarak gösterilmesi, yaşamlarımızı kabusa çeviren sorunlara anında çözüm getirilmesi
ve benzer sorunlarla bir daha hiç karşılaşılmayacağının garanti edilmesi, stres dolu ve
yaşam enerjimizi sömüren gerçek dünyadan kurtulabileceğimiz duygusunun üstüne
basa basa vurgulanması... Hepsi sonsuz mutluluğu yaşayacağımız sihirli bir hayal
dünyasının sanal gerçekliğini reklamlardaki etkili mesajlar ve kullanılan teknoloji
aracılığıyla bize hissettirmektedir. Reklamcılar, tüketiciler olarak bizlere markalarla bu
sanal gerçekliğin gerçekleşebileceğine inandırmayı başarmaktadırlar.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (74-85) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
84
Reklamlar aslında yaşamak istemediğimiz için varlığını reddetmeye hazır
olduğumuz gerçek yaşamlarımızı hayalileştirme; hayalini kurduğumuz yaşamlarımızı
gerçek yaşama dönüştürebilme özelliğine sahiptir. Sanal iletişim ortamlarının
işbirliğini kullanarak bir yaşam düzenleyicisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Reklamlar, takyon dünyasına özgü bir yaşam biçimi tasarımcısı olarak hayallerimize
sanki dokunabilecek kadar yakın olduğumuz duygusunu hissetmemizi başarabilecek
bir güce sahiptir. Tüketici hayalleri ve semboller reklamların hammaddesi olmaya
devam ettikçe, takyon evreninin sanal gerçekliklerine ait üretim hiçbir zaman
durmayacaktır.
Kaynakça
Barthes, R. (1999). Göstergebilimsel Serüven. Çev: Mehmet Rifat, Sema Rifat.
İstanbul: Kaf Yayınları.
Baudrillard, J. (2004). Tüketim Toplumu. Çev: Hazar Deliçaylı-Ferda Keskin. İstanbul:
Ayrıntı Yayınları.
Baudrillard, Jean. (2010). Nesneler Sistemi, çev. Oğuz Adanır-Aslı Karamollaoğlu,
İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.
Baudrillard, Jean. (2005). Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Eğemenliği, çev.
Oğuz Adanır, Ankara, Doğubatı Yayınları.
Bilaniuk, O. M.; Deshpande, V. K. ve Sudarshan, E. C. G. (1962). Metarelativity,
American Journal of Physics, 30, 718-723.
http://www.colorado.edu/physics/phys3320/phys3320_sp12/AJPPapers/AJP_E&MPap
ers_030612/Bilaniuk_Metarelativity.pdf, 01.01.2016.
Bilaniuk, O. M.ve Sudarshan, E. C. G. (1962). Particles Beyond the Light Beyond.
Physics Today, May, 43-51.
Bose, S.K. (2009). Aspects of Tachyon Theory. Journal of Physics: Conference Series,
196, 1-5.
Caldirola, P. Ve Recami, E. (1980). Causality and Tachyons in Relativity. In Italian
Studies in the Philosophy of Science, Edt. Maria Luisa Dalla ChiaraD. Reidel
Publishing Company, 47, December.
http://www.researchgate.net/publication/259602194, 01.01.2016.
Demiroğlu, N., Yalçın, O. Ve Özüm, S. (2015). A Simple Methodology for Quantum
Mechanical Theory of Tardyons and Tachyons. International Journal of Scientific and
Technological Research , 1(6).
Doğan, H. (2002). Postmodern toplumda değişen tüketici rolleri. Pazarlama Dünyası,
Kasım-Aralık.
Fayngold, M. (2002). Special Relativity and Motions Faster Than Light. Newyork:
Wiley Publishers, 1st Edition, 01.01.2016.
Featherstone, M. (2005). Postmodernizm ve Tüketim Kültür. Çev: Mehmet Küçük, 2.
Basım, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Feinberg, G. (1970). Particles That Go Faster than Light. Scientific American.
http://www.fis.cinvestav.mx/~lmontano/sciam/ParticleFasterLightSC0270-68.pdf,
01.01.2016.
Greene, B. (2008). Evrenin Zarafeti – Süpercisimler, Gizli Boyutlar ve Nihai Kuram
Arayışı, Ankara: Tübitak yayınları.
Gotttdiener, M. (2005). Postmodern Göstergeler. Maddi Kültür ve Postmodern Yaşam
Biçimleri, (çev. Erdal Cengiz ve Arhan Nur), İmge Kitabevi Yayınları, Ankara.
Gürel, E. (1999). Postmodernizm sürecinde reklam. Pazarlama Dünyası, 76, Temmuz-
Ağustos.
Reklamcılığa Yönelik Yeni Bir Bakış..... www.e-kiad.com
85
Güzel, M. (2015). Gerçeklik İlkesinin Yitimi: Baudrillard'ın Simülasyon
TeorisininTemel Kavramları. Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 19, Bahar, 65-84.
Kesim, M. (1999). Yayınlanmamış Sanal Gerçeklik ve Görelilik Kavramı Ders
Notları. Anadolu Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Kıran, E. A. (2000). Reklamlar ve kadın. Gazi İletişim Dergisi, Ankara: Gazi
Üniversitesi Yayınları, 6, 9-18.
Odabaşı, Y. (1999). Tüketim Kültürü – Yetinen Toplumdan Tüketen Topluma. İstanbul:
Sistem Yayıncılık.
Odabaşı, Y. (2006). Postmodern Pazarlama. İstanbul: MediaCat Yayınları.
Özcan, B. (2007). Postmodernizmin tüketim imajları. Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, 17(1), 261-273.
Pak, N. K.(2015). Özel görelilik teorisi. Bilim ve Ütopya Dergisi, 12.11.2015.
Polat, S.(2015). Üstgerçeklik ve Turizmin Sonu. CBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 13(1).
Raaij, W. F. V. (1993). Postmodern consumption. Journal of Economic Pschology, 14
(3), 541-563.
Robins, K. (1999). İmaj-Görmenin Kültürü Ve Politikası. Çev: Nurçay Türkoglu.
İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1. Baskı.
Swetman, T.P. (1971). Tachyons. Physics Education, 6(1).
http://iopscience.iop.org/article/10.1088/0031-9120/6/1/001/meta, 01.01.2016.
Tambaş, Ufuk. (2011). “Baudrillard’ı Anlamak”, Özne: Baudrillard Sayısı, 14. Kitap,
23-38.
https://www.youtube.com/watch?v=PZnADFlmFCc. 15.11.2015.
https://www.youtube.com/watch?v=IG_iZSfbDa0. 15.11.2015.
https://www.youtube.com/watch?v=HSvNsAV5F3Y. 08.11.2015.
https://www.youtube.com/watch?v=F2QQS1aaoYA. 24.11.2015.
Cilt/Vol:3 Sayı/No:11 Ocak /January :2016
86 ISSN: 2146-3212
KURUM ĠMAJI AÇISINDAN MÜġTERĠ ġĠKÂYETLERĠNĠN
DEĞERLENDĠRĠLMESĠ: SEYAHAT ACENTALARI ġĠKÂYETLERĠNE YÖNELĠK
BĠR ARAġTIRMA
ġeyda Limon1
Özgür Arpacı2
Öz Bu araştırma seyahat acentalarına yönelik müşteri şikâyetlerinin analizini içermektedir. Çalışmanın
amacı, kurum imajı açısından seyahat acentalarına yönelik müşteri şikâyetlerinin incelenip, bu şikâyetlerin
acentaların kurum imajına etkisini ortaya koymaktır. Araştırmanın literatür bölümünde kurum imajı, seyahat
acentası ve müşteri şikâyeti kavramları irdelenmiştir. Bulgular bölümünde www.sikayetvar.com sitesinden elde
edilen bulgular tartışılmıştır. Sonuç ve öneriler bölümünde ise, araştırma konusu ile ilgili olarak elde edilen
sonuçlara ve geliştirilen önerilere yer verilmiştir.
Araştırmanın evrenini www.sikayetvar.com sitesindeki turizm kategorisi altındaki işletmelere yönelik
şikâyetler, örneklemini ise, 01.01.2013 - 31.12.2014 tarihleri arasında aynı sitede yer alan, büyük ölçekli altı
seyahat acentasına yönelik 1561 şikâyet verisi ve 1128 şikâyet metni oluşturmaktadır. Araştırma verileri içerik
analizi yöntemi ile incelenmiştir. Araştırma, müşteri şikâyetlerinin kurum imajına olumsuz etkisi olduğunu
ortaya koyması açısından önem arz etmektedir.
Araştırma sonuçları, kurum imajına olumsuz etkisi olan, seyahat acentalarına yönelik şikâyet
konularının sırasıyla konaklama ve rehber hizmeti konularında yoğunlaştığını göstermekle birlikte, şikâyet
metinleri incelendiğinde en sık tekrar edilen olumsuz kelimelerin kötü, pis ve mağdur olduğu görülmektedir.
Cevaplanan şikâyet oranının ise %50’nin altında olduğu görülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Kurum imajı, müşteri şikâyeti, seyahat acentası.
EVALUATION OF CUSTOMER COMPLAINTS FROM THE PERSPECTIVE OF CORPORATE
IMAGE: A RESEARCH ON COMPLAINTS TOWARDS TRAVEL AGENCIES
Abstract
This research includes analysis of customer complaints towards travel agencies. The aim of this study is
to examine the customer complaints towards travel agencies in terms of corporate image, and to determine the
effect of these complaints to the corporate of the travel agencies. As part of the literature review, the concepts of
corporate image, travel agency and customer complaints are analyzed. In the result section, findings obtained
from the website of www.sikayetvar.com are discussed. As for the conclusion and recommendation section, the
conclusions on the research subject and relevant recommendations are included.
The population (universe) of the study is the complaints towards the enterprises listed under the
category of tourism in the website of www.sikayetvar.com, whereas the sample of the study is the 1561
complaint data and 1128 complaint text towards six large scale travel agencies between the dates of 01.01.2013-
31.12.2014 in the mentioned website. The research data is examined with the method of content analysis. This
study gains importance as it implies the negative effect of the customer complaints to the corporate image.
The results of the research indicate that it is the accommodation and guiding service which constitute
the major part of the complaint subject that effect the corporate image negatively and it is inferred from the
complaint texts that the most repeated negative words are bad, filthy and aggrieved. The rate of the responded
complaints is seen to be below 50%.
Keywords: Corporate image, customer complaint, travel agency.
1 Yüksek Lisans Öğrencisi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, [email protected]
2 Yrd. Doç. Dr., Kırklareli Üniversitesi, Turizm Fakültesi, [email protected]
Kurum İmajı Açısından Müşteri Şikâyetlerinin... www.e-kiad.com
87
GĠRĠġ
Son dönemde dünyada ve ülkemizde firmaların önemsedikleri bir konuma gelmiş olan
kurum imajı oluşturma çabası, tüketici tarafından da aynı derecede önemli yer tutmaya
başlamakta, tüketici davranışlarının firmaların kurum imajından etkilendikleri de yoğun
şekilde gözlemlenmektedir. Tüketicilerin kurumun var olan imajı ile doğru orantılı olarak
satın alma davranışına yöneldiği bilinmektedir. Güçlü bir kurumsal imaj, zayıf bir imajdan
birçok açıdan iyidir. Özellikle pazarlama perspektifinden bakınca imaj, satış artırmada önemli
ve uzun vadeli bir araç olarak görülmektedir. Olumlu kurumsal imaj, firmanın satışlarının ve
pazar payının artmasına ve müşteri ile firma arasında bir sadakat ilişkisi kurulmasına ve
sürdürülmesine olumlu katkılar sağlamaktadır (Shapiro, 1982:21). Olumlu bir kurum imajı bir
yandan müşterilerin işletme mallarına olan eğilimlerini artırırken, diğer taraftan tekrar satın
almalarını ve sadık müşteri olmalarını da sağlamaktadır (Andreassen ve Lindestad, 1998:82).
Kurum imajının oluşumunu etkileyen faktörler dört ana başlık altında toplanabilir
(Bakan, 2005:85). Bunlar, sosyal sorumluluk faktörü, reklam faktörü, sponsorluk faktörü ve
halkla ilişkiler faktörüdür. Halkla ilişkiler, kuruluşun aleyhine ortaya çıkabilecek
dedikoduları, söylentileri önleyerek ve kötü etkileri gidererek iyi bir kuruluş imajı yaratabilir.
Ayrıca, kuruluşun prestijini yükselterek, ona güven duyulmasını ve destek verilmesini
sağlayarak da kamuoyunda olumlu bir imaj oluşturulabilir (Bakan, 2005:106). Kuruluşun
muhatap olduğu soruları yanıtlama yöntemleri, kurumsal imaj üzerinde etki yapmaktadır.
Şirketlerin hedef kitlesini oluşturan kesim içinde yer alan herhangi bir bireyin, bilgi almak
amacıyla gönderdiği mektupların, telefonla aramaların ne şekilde cevaplandığı, kuruluş
hakkında bir izlenim oluşturacağından, kurumsal imajı etkileyen önemli faktörlerden biridir
(Bakan, 2005:111). Bu nedenle müşteri şikâyetlerini iyi yöneten ve müşterilerini memnun
eden kurumlar aynı zamanda başarılı bir imaj yönetimi yapmış olurlar ve tüketicilerin
zihinlerindeki kurum imajları da güçlenmiş olur. Müşteri şikâyet ettiği andan itibaren şikâyet
edilen kurum için var olan olumlu imaj sarsılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır.
Verilen cevapların müşteriyi tatmin etmesi halinde, şikâyetin muhatabı ile kurum arasında
tekrar olumlu ilişki devam etse dahi, kitleler tarafından artık bilinir olan şikâyet konusu,
kurum hakkında hiçbir bilgisi olmayan potansiyel müşterilerin daha en baştan kaybedilmesine
yol açmaktadır. Bunun yanında, o kurum hakkında olumlu imaja sahip olan müşterilerin de
kurumdan uzaklaşmalarına, bir dahaki tüketimleri sırasında diğer alternatif kuruluşları tercih
etmelerine neden olabilmektedir. Tüm bu olumsuz durumlarla karşılaşılmaması ya da en aza
indirilmesi için müşteri şikâyetlerinin iyi bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir. Bu
nedenle bu çalışmanın amacı, kurum imajı açısından seyahat acentalarına yönelik müşteri
şikâyetlerinin incelenmesi ve bu şikâyetlerin acentaların kurum imajına etkisini ortaya
koymaktır. Böylece işletmelerin, şikâyetlerin türüne ve sıklığına göre önlem alması ve çözüm
üretmesi beklenmektedir.
1. Literatür
1.1. Kurum Ġmajı
İmajla ilgili en yaygın tanım; bir şeyin ya da kişinin zihinsel ya da duygusal bileşik
olarak yorumu, algılanmasıdır; eldeki hayali ve gerçek bütün kanıtlardan yola çıkarak akıl
yürütme yoluyla oluşturulmuş bir yapıdır. Var olan etkilerden, inançlardan, fikirlerden ve
duygulardan etkilenir (Çorakçı, 2007:33). TDK imajı “imge” şeklinde tanımlamaktadır. İmge
ise, zihinde tasarlanan, genel görünüş, izlenim şeklinde tanımlanmaktadır (www.tdk.gov.tr).
Amerikan Pazarlama Derneği (AMA) ise imajı; bir ürünün, kuruluşun, markanın ya da kişinin
ne olduğuna dair, gerçekte olanla uyuşan ya da uyuşmayan, tüketici algısıdır. Pazarlama
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (86-99) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
88
amaçlı imaj ise, gerçekte olandan çok, gerçekten neyin daha önemli olduğudur, şeklinde
tanımlamıştır (www.ama.org). İmaj, bir kez sahip olunan ve ilelebet sürdürülen bir olgu
olmayıp, bireyin zihninde yavaş yavaş ve birikimsel olarak biçimlenen imgelerdir (Çorakçı,
2007:32).
İmajın nasıl oluştuğu da üzerinde önemle durulması gereken konulardan biridir. İmajın
üç şekilde oluşması mümkündür. Bunlardan ilki, imajın kazara oluşmasıdır. Bu imaj, kişinin
ya da kuruluşun özel bir gayret göstermeden oluşan imajını ifade eder. İkincisi, ün kazanarak
oluşan imajdır. Bu imaj, kuruluşun ya da bireyin geniş kitleler tarafından tanınması, bu
kitleler tarafından değer ve itibar görmesiyle oluşturduğu imajdır. Son olarak üçüncüsü, şekil
yoluyla oluşan imajdır. Bu yolla oluşturulan imajda görsellik ön plandadır. Bir kişi giyimi, hal
ve hareketleri, kısacası dış görünümüyle şekil imajı oluşturabilir. Benzer şekilde, kuruluşlar
da barındıkları binanın yapısı, genişliği, mimarisi ile şekil yoluyla imaj oluşturabilirler
(Bakan, 2005:13). Kurum imajı ise halkla ilişkiler ve işletme alanında önemi nedeniyle birçok
kişi tarafından ele alınmıştır. Kurum imajı:
Birçok imajı etkileyen ve birçok imajdan etkilenen bir imaj türü olarak (Güzelcik,
1999:52),
Kuruluş ya da firmanın dışa yansıyan görüntüsü, işletmenin kamuoyu ile olan
ilişkilerinde önemli bir etken ve marka imajını da etkileyen önemli bir imaj türü
olarak (Özüpek, 2005:111),
Bir kurumun genel olarak kamuoyunda canlandırdığı kanaat olarak (Bakan,
2005:36; Gürgen, 1996:44) tanımlanmıştır.
Kuruluşların ayakta kalmasını, devamlılık göstermesini, güvenilirliğini korumasını,
birlikte iş yapılabilirliği vaat etmesini belirleyen belki de en önemli faktör olumlu bir imaj
algısına sahip olmasıdır (Tikveş, 2003:15). İmajını kendi lehine güçlendiren kuruluşlar
rakiplerinin önüne geçerek, daha çok takdir edilmekte ve daha çok rağbet görmektedirler (Ak,
1998:174). Günümüz şartlarında, rekabetin her alanda hız kesmeden devam ettiği piyasalarda
kuruluşlar, mal ve hizmet üretimi, pazarlanması ve tanınırlığın sağlanması gibi birçok yönden
kendileriyle aynı kategoride faaliyet gösteren diğer kuruluşlar arasından sıyrılıp, dikkat çekme
yarışı içine girmişlerdir. Çünkü imaj, rekabette kurumları farklılaştırıcı özelliğe sahiptir.
Başka bir ifadeyle, kurumları, iyi yapılandırılmış imajları özel kılar. Bir kurum, sunduğu
ürünle, kaliteyle, hizmetle rakipleri tarafından taklit edilebilir, ancak iyi yapılandırılmış bir
kurum imajı asla taklit edilemez (Güzelcik, 1999:53). Kurum imajını önemli kılan bir başka
husus da, kurumun kaynaklarının ve sermayesinin üzerinde de önemli bir etken olmasından
ileri gelir. Kurum imajının, satışlar ve fiyatları yükseltebilme gücü üzerinde de olumlu etkisi
vardır. Bu nedenle, kurum imajına şayet doğru yönetilmezse değer kaybedecek bir yatırım
olarak bakılmalıdır (Akay, 2005:17). Kurum imajı, kurumun performansından, ürünlerinden,
sunulan hizmetlerin hedef kitleleri tarafından algılanışından ve hedef kitleler üzerinde
bıraktığı etkiden etkilenir, ancak iyi bir kurum imajı, kurumun hedef kitlelerinin beklentisine
cevap verecek niteliktedir ve akıllarda olumlu bir şekilde yer edinerek kurumun saygınlığını
koruyacak şekilde oluşmuştur. Hedef kitlenin beklentilerini, isteklerini dikkate alan kurumlar
geleceğe daha emin adımlarla ilerler ve daha uzun yıllar ayakta kalabilir.
İyi yapılandırılmış bir kurum imajı bazı amaçlara hizmet eder. Bu amaçlar şu şekilde
sıralanabilir (Şimşek, 1998:358):
Kurumun itibarını yükseltmek veya hedef kitle ve kurumun çalışanları arasındaki
güveni arttırmak ve sürdürmek,
Kurum İmajı Açısından Müşteri Şikâyetlerinin... www.e-kiad.com
89
Kurumun adını ve kurumun doğasının tanınmışlık düzeyini arttırmak ve
sürdürmek,
Bugün ve gelecekteki ürün ve hizmetlere yönelik bütünleştirici ve destekleyici
pazarlama yaklaşımı sağlamak,
Kurumun geleceğini yakından ilgilendiren önemli konularda hedef kitleyi eğitmek,
Kurumun çevresel ve sosyal sorunlara yönelik duyarlılığını ve endişesini
saptamak,
Hedef kitlenin kurum ve ürünlerine ilişkin spesifik tutumlarında bir değişme
yaratmaktır.
Kurumsal itibar yönetimi, şirket sahibinin veya şirketin en üst düzey yöneticisinin,
kurumsal sistemlere "itibarla" ilgili bir gündemin yerleştirilmesi yönünde vereceği bir kararla
başlar. Kurumsal itibarın, kurumların yarınlarını güvence altına alacak bir içerikle yönetilmesi
konusunda Kadıbeşegil (2006) şu unsurları sıralamaktadır:
Kurum vizyonunun içselleştirilmesi, kurum kültürü ve değerlerinin tanımlanması
ve benimsetilmesi,
Etik ve ahlaki değerler ve hesap verilebilirlik uygulamaları,
Uluslararası muhasebe standartlarının benimsenmesi ve şeffaflık yönetimi,
Kurumsal sosyal sorumluluk anlayışı ve yönetimi,
Müşteri memnuniyeti politikaları,
Çalışan memnuniyeti ve kariyer gelişimi politikaları,
AR-GE ve yenilikçilik anlayışı,
Finansal, sosyal ve ekolojik uygulamalar.
1.2. Seyahat Acentası
Seyahat olgusu insanların çeşitli sebeplerle bir yerden başka bir yere bir araç vasıtası
ile ya da yaya olarak yolculuk etmeleri olarak tanımlanabilir (Gavcar, 2001:140). TDK,
seyahati yolculuk ve gezi olarak tanımlamaktadır (www.tdk.gov.tr). İnsanların yolculuklarını
gerçekleştirebilmelerine ilişkin seyahat araçlarına ihtiyaç duyduğu gözlenmektedir. Bu araçlar
ise yaygın olarak seyahat acentaları ve tur operatörleridir (İçöz, 1996:9). Seyahat acentaları;
turistlere ulaştırma, konaklama, yeme-içme hizmetleri yanında, yine, turistlerin ihtiyaç
duydukları diğer tali hizmetleri sunan işletmeler olarak tanımlanabilir. Tali hizmetler
içerisinde; enformasyon sağlama, kısa metrajlı gezi ve turlar düzenleme, ulaşım araçları
temini, seyahat sigortası gibi hizmetler de yer almaktadır (Zengin ve Şen, 2015:59). Seyahat
acentaları yönetmeliğine göre seyahat acentası; kâr amacı ile turistlere, turizmle ilgili bilgiler
vermeye, paket turları ve turları oluşturmaya, turizm amaçlı konaklama, ulaştırma, gezi, spor
ve eğlence sağlayan hizmetleri görmeye yetkili olan, oluşturduğu ürünü kendi veya diğer
seyahat acentaları vasıtasıyla pazarlayabilen ticarî kuruluştur. Seyahat acentaları yaptıkları
hizmetler bakımından üç gruba ayrılır;
A Grubu Seyahat Acentası: Tüm seyahat acentacılığı hizmetlerini yapar.
B Grubu Seyahat Acentası: Kara, deniz ve hava ulaştırma araçlarına ilişkin
rezervasyon ve bilet satışı hizmetleri ile A grubu seyahat acentalarının
düzenledikleri turların biletlerinin rezervasyonunu ve satışını yapar.
C Grubu Seyahat Acentası: Yalnız, Türk vatandaşı için yurt içi turları tanıtır,
üretir, pazarlar veya satar (Resmi Gazete, 2007/26664).
1972 yılında kabul edilen 1618 sayılı kanun çerçevesinde Türkiye Seyahat Acentaları
Birliği (TÜRSAB) kurulmuş ve acentalar bu birlik bünyesinde birleştirilmiştir. Türkiye’nin
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (86-99) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
90
yıllar itibariyle seyahat acentası sayısı 1995 yılında 2.320 iken, 2000 yılında 4.354, 2010
yılında 6.035 acentaya ve 2014 yılı sonu itibariyle 7.950 acentaya ulaşmıştır
(www.tursab.org.tr).
1.3. MüĢteri ġikâyeti
Şikâyet, müşterilerin arzu, ihtiyaç ve beklentilerinin tam olarak karşılanmaması
nedeniyle ortaya çıkan ve çıktığı andan itibaren bir an önce çözüme kavuşturulması gereken
olumsuz davranış şekilleri ya da yorumlarıdır (Saydan, 2008:124). Diğer bir ifadeyle, şikâyet,
yaşanan tatminsizliğin başka bir kişiye ya da kuruma iletilmesidir (Lovelock ve Wright,
1999:211). Farklı bir bakış açısıyla şikâyet, bir hizmet veya ürünün sorun çıkarması halinde
firmanın müşteriyle yeniden bağlantı kurmasını sağlayan bir fırsattır (Barlow ve Møller,
2009:38). Hatalar işletmelere tatmin olmuş müşteriler yaratmak için fırsat sunmaktadır (Singh
ve Pandya, 1991:7). Bununla birlikte şikâyetler olumlu bir işletme imajını da destekler
(Harrison-Walker, 2001:401). İşletmeler müşteri şikâyetlerini ürün ve hizmet geliştirmenin
birer fırsatı olarak değerlendirmelidir. Büyük miktarda paralar harcanarak yapılan araştırmalar
düşünüldüğünde, adeta kendiliğinden ortaya çıkmış pazarlama araştırma verileri olarak
değerlendirilebilecek bu şikâyetlere bu açıdan yaklaşmak işletmeleri yoğun rekabet ortamında
güçlü kılacak ve çoğu zaman rakiplerinden farklılaştıracaktır (Odabaşı, 2006:174). Müşteriler,
şikâyetlerinin dikkate alınmaması durumunda işletmeyi basın yayın kuruluşlarına telefon veya
yazılı olarak şikâyet edebilirler. Böylece şirket uzun uğraşlar sonucunda kazandığı müşteri
kitlesini hızla kaybedebilir (Rogers, 1996:210). Barlow ve Møller’e (2009) göre etkisiz bir
şikâyet değerlendirme sistemi ve etkisiz bir şikâyet politikası, daha kötü bir hizmet ve ürün
kalitesine yol açacak ve bu nedenle pazardaki riski büyütecek bir zincirleme reaksiyonun
başlamasına neden olabilir. Bunun en kötü şekli; şikâyetlerin kötü değerlendirilmesinin,
tatmin olmamış müşterilerle başlayıp, müşterilerin ve işletmenin birbirlerini olumsuz
davranışlarla beslemeleriyle sonuçlanması halidir (Barlow ve Møller, 2009:68).
İşletmelerinde şikâyet yönetimi sistemi kurmak isteyenlerin aşağıdaki adımları atmaları
gerekir (Barış, 2015:92):
Şikâyetleri almak,
İncelemek,
Yanıt vermek,
Çözmek,
Mutlu bir kapanış sağlayıp yeni satın almalara vesile olmak,
Sorunun bir daha ortaya çıkmaması için sistem kurmak,
Sistemi güncel tutmak,
Şikâyet sistemini rekabetçi üstünlük için kullanmak.
Sonuç olarak müşteri şikâyetleri işletmelere, tatmin olmamış müşterileri kazanma,
marka tercihinin değişmesine engel olma, istenmeyen (negatif) ağızdan ağıza iletişimi
engelleme gibi fırsatlar yaratır (Barış, 2006:22).
2. Yöntem
Bu çalışma nitel bir araştırma olarak tasarlanmıştır. Araştırma kapsamında nitel
araştırma türlerinden içerik analizi tekniği kullanılmıştır. 01.01.2013 - 31.12.2014 tarihleri
arasında, her konuda tüketici şikâyetlerinin dile getirildiği bir platform olan
www.sikayetvar.com sitesinde bulunan, büyük ölçekli altı seyahat acentasına yönelik müşteri
şikâyetleri içerik analizine tabi tutulmuştur. Böylece, şikâyetlerin hangi kategorilere ayrıldığı
ve sıklıkları belirlenmiştir. Kategorilere ayırma işleminde www.sikayetvar.com’da yer alan
Kurum İmajı Açısından Müşteri Şikâyetlerinin... www.e-kiad.com
91
kategoriler temel alınmış, elde edilen bulguların sayısallaştırılmasında ve yorumlanmasında
betimsel istatistiklerden (ortalama, frekans ve yüzde) yararlanılmıştır. İçerik analizinde temel
amaç, toplanan verileri açıklayabilecek kavramalara ve ilişkilere ulaşmaktır. İçerik analizi,
dokümanların, mülakat dökümlerinin ya da kayıtlarının karakterize edilmesi ve
karşılaştırılması için kullanılan bir tekniktir (Altunışık, Coşkun, Bayraktaroğlu ve Yıldırım,
2007:258). Diğer bir ifadeyle, içerik analizi yayınların, söylemlerin veya kayıtların
anlaşılması ve karşılaştırılması için kullanılan bir yöntem olarak tanımlanmıştır. İçerik
analizinin tipik analizleri şu şekildedir; söylem ve öykü analizleri, medya analizleri, grup
tartışmalarının analizi, anket görüşmelerinin analizi, ikonik mesaj analizleri, reklam ve ilan
metinleri, filmler, afişler, posterler, ders kitapları ve her türlü yayınlar (Arıkan, 2013:51).
İçerik analizi amaçları belirleme, kavramları tanımlama, analiz birimlerini belirleme, konu ile
ilgili verilerin yerini belirleme, mantıksal bir yapıyı geliştirme, kodlama kategorilerini
belirleme, sayma, yorumlama ve sonuçları yazma aşamalarından oluşur (Büyüköztürk vd.,
2013:241).
Araştırmanın evrenini www.sikayetvar.com sitesindeki turizm kategorisi altında yer
alan işletmelere yönelik şikâyetler oluşturmaktadır. Araştırma kapsamını ise,
www.sikayetvar.com sitesinde 01.01.2013 - 31.12.2014 tarihleri arasında yer alan, büyük
ölçekli olan ve Türkiye’de faaliyet gösteren altı seyahat acentasına yönelik 1561 şikâyet verisi
ve 1128 şikâyet metni oluşturmaktadır. Araştırma için www.sikayetvar.com platformunun
seçilme nedenleri ise; Türkiye’de şikâyet konusunda en popüler site olması, 2 milyona yakın
üyesinin bulunması, aylık yaklaşık 3 milyon ziyaretçinin platformu ziyaret etmesi, sınırları
belirli şikâyet sürecinin uygulanması, şikâyetlerin gerçek kişiler tarafından yapıldığını
doğrulayan kişi doğrulama sisteminin olması ve işletmeler tarafından şikâyetlere cevap
veriliyor olması şeklinde sıralanmaktadır.
Araştırmanın güvenirliliği için Kappa analizi yapılmıştır. Cohen's Kappa katsayısı iki
değerleyici arasındaki karşılaştırmalı uyuşmanın güvenirliğini ölçen bir istatistik yöntemidir.
Cohen's Kappa ölçüsü her biri N tane maddeyi C tane birbirinden karşılıklı hariç olan
kategoriye ayıran iki değerleyicinin arasında bulunan uyuşmayı ölçer. Cohen’s Kappa
katsayısını bulmak için şu formül kullanılır (Cohen, 1960);
Şikâyet kategorilerine yönelik yapılan Kappa analizinde gezi-tur programı Kappa
katsayısı 0,65, konaklama Kappa katsayısı 0,63, rehber hizmeti Kappa katsayısı 0,68 ve
ulaşım Kappa katsayısı 0,64 olarak bulunmuştur. Landis ve Koch (1977) elde
edilen değerlerini yorumlamasını şu şekilde yapmışlardır;
Yorum
< 0 Hiç uyuşma olmaması
0,0 — 0,20 Önemsiz uyuşma olması
0,21 — 0,40 Orta derecede uyuşma olması
0,41 — 0,60 Ekseriyetle uyuşma olması
0,61 — 0,80 Önemli derecede uyuşma olması
0,81 — 1,00 Neredeyse mükemmel uyuşma olması
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (86-99) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
92
Kaynak: J. Richard Landis and Gary G. Koch, The Measurement of Observer Agreement for
Categorical Data. Biometrics, 33(1) (Mar., 1977), 159-174.
3. Bulgular
Araştırma kapsamında Türkiye’de faaliyet gösteren, büyük ölçekli altı adet seyahat
acentasına yönelik 1561 şikâyet verisi ve 1128 şikâyet metni incelenmiştir. Tablo 1’de
seyahat acentalarına yönelik yıllara göre şikâyet sayısı ve işletme başına düşen şikâyet
ortalamasına yer verilmiştir. Buna göre, 2013 yılında 719 şikâyet ve 2014 yılında 842 şikâyet
aldığı görülmektedir. Bununla birlikte 2013 yılında işletme başı düşen şikâyet sayısı 120 iken,
2014 yılında ise 140’tır.
Tablo 1. Seyahat Acentalarına Yönelik Yıllara Göre Şikâyet Sayısı ve Şikâyet Ortalaması
2013 2014
ġikâyet Sayısı ĠĢletme Sayısı Ort. ġikâyet Sayısı ĠĢletme Sayısı Ort.
719 6 120 842 6 140
Tablo 2’de seyahat acentalarına yönelik şikâyetler yıllara ve konularına göre
ayrılmıştır. Buna göre, 2013 yılındaki şikâyetlerin %7,79’u gezi-tur programına yönelik,
%49,51’i konaklamaya yönelik, %27,40’ı rehber hizmetine yönelik ve %15,30’u ulaşıma
yönelik olduğu görülmektedir. 2014 yılındaki şikâyetlerin ise, %10,33’ü gezi-tur programına
yönelik, %48,81’i konaklamaya yönelik, %23,40’ı rehber hizmetine yönelik ve %17,46’sı
ulaşıma yönelik olduğu görülmektedir.
Tablo 2. Seyahat Acentalara Yönelik Şikâyetlerin Yıllara ve Konularına Göre Dağılımı
ġikâyet Konusu
2013 2014
ġikâyet Sayısı % ġikâyet Sayısı %
Gezi-Tur Programı 56 7,79 87 10,33
Konaklama 356 49,51 411 48,81
Rehber Hizmeti 197 27,40 197 23,40
UlaĢım 110 15,30 147 17,46
Toplam 719 100,00 842 100,00
Tablo 3’te seyahat acentalarına yönelik yıllara göre şikâyet sayısı, cevaplanan şikâyet
sayısı ve şikâyetlerin cevaplanma oranlarına yer verilmiştir. Buna göre şikâyetlerin 2013
yılında cevaplanma oranı %35,60 iken, 2014 yılında ise %46,44’tür.
Tablo 3. Seyahat Acentalarına Yönelik Yıllara Göre Şikâyet Sayısı, Cevaplanan Şikâyet
Sayısı ve Cevaplanma Oranı
Kurum İmajı Açısından Müşteri Şikâyetlerinin... www.e-kiad.com
93
2013 2014
ġikâyet Sayısı Cevaplanan
ġikâyet % ġikâyet Sayısı
Cevaplanan
ġikâyet %
719 256 35,60 842 391 46,44
Tablo 4’te seyahat acentalarına yönelik yıllara ve konularına göre şikâyet sayısı,
cevaplanan şikâyet sayısı ve cevaplanma oranları konularına göre yer verilmiştir. 2013 yılında
gezi-tur programına yönelik şikâyetlerin %12,50’si, konaklamaya yönelik şikâyetlerin
%40,45’i, rehber hizmetine yönelik şikâyetlerin %36,55’i ve ulaşıma yönelik şikâyetlerin
%30,00’u işletmeler tarafından cevaplandırılmıştır. 2014 yılında ise gezi-tur programına
yönelik şikâyetlerin %44,83’ü, konaklamaya yönelik şikâyetlerin %47,20’si, rehber hizmetine
yönelik şikâyetlerin %52,28’i ve ulaşıma yönelik şikâyetlerin %37,41’i işletmeler tarafından
cevaplandırılmıştır.
Tablo 4. Seyahat Acentalarına Yönelik Yıllara ve Konulara Göre Şikâyet Sayısı, Cevaplanan
Şikâyet Sayısı ve Cevaplanma Oranı
ġikâyet Konusu
2013 2014
ġikâyet
Sayısı
Cevaplanan
ġikâyet %
ġikâyet
Sayısı
Cevaplanan
ġikâyet %
Gezi-Tur
Programı 56 7 12,50 87 39 44,83
Konaklama 356 144 40,45 411 194 47,20
Rehber Hizmeti 197 72 36,55 197 103 52,28
UlaĢım 110 33 30,00 147 55 37,41
Toplam 719 256 35,60 842 391 46,44
Tablo 5’te seyahat acentalarına yönelik şikâyette bulunan tüketicilerin yıllara göre
cinsiyet, eğitim ve yaş ortalaması bilgilerine yer verilmiştir. 2013 yılında şikâyette bulunan
tüketicilerin %49,38’i kadın, %50,62’si erkek iken, 2014 yılında ise %46,07’si kadın,
%53,93’ü ise erkektir. 2013 yılında şikâyette bulunan tüketicilerin %0,70’i ilköğretim,
%8,74’ü ortaöğretim, %8,26’sı ön lisans, %58,85’i lisans ve %23,45’i lisansüstü mezunu
iken, 2014 yılında ise %0,82’si ilköğretim, %10,00’u ortaöğretim, %9,60’ı ön lisans,
%56,52’si lisans ve %23,06’sı lisansüstü mezunudur. 2013 yılında şikâyette bulunan
tüketicilerin yaş ortalaması 37 iken, 2014 yılında ise 36’dır.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (86-99) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
94
Tablo 5. Seyahat Acentalarına Yönelik Şikâyette Bulunan Tüketicilerin Yıllara Göre
Cinsiyet, Eğitim ve Yaş Ortalaması
Yıllar 2013 2014
Cinsiyet
Kadın % 49,38 46,07
Erkek % 50,62 53,93
Eğitim
Ġlköğretim % 0,70 0,82
Ortaöğretim % 8,74 10,00
Ön Lisans % 8,26 9,60
Lisans % 58,85 56,52
Lisansüstü % 23,45 23,06
YaĢ Ortalaması 37 36
Tablo 6’da Seyahat acentalarına yönelik örnek şikâyetlere yer verilmiştir. 1128 şikâyet
metni gezi-tur programı, konaklama, rehber hizmeti, ulaşım ana kategorileri ve seyahat
acentalarının kurum imajına yönelik yanıltıcı reklam, şikâyetleri cevaplama, hizmet kalitesi,
satış sonrası hizmet, personel kalitesi, organizasyon kabiliyeti ve müşteri memnuniyeti alt
başlıkları altında incelenmiş ve örnek şikâyet cümleleri ile bu kategoriler ve alt başlıklar
desteklenmiştir. Ana kategorilerin sınıflandırılması www.sikayetvar.com tarafından
yapılmıştır. Alt başlıklar ise Peltekoğlu (2001) ve Garih’ten (2000) uyarlanmıştır.
Tablo 6. Seyahat Acentalarına Yönelik Örnek Şikâyetleri
Ana Kategoriler Alt BaĢlıklar Örnek ġikâyetler
Gezi-Tur Programı
Yanıltıcı Reklamlar
İndirimli alırken o ay sondu
kaçırmadan alın reklamları ile aldım.
Fakat 19 Mayıs bir hafta önce de
fiyatlar aynıydı.
ġikâyetleri Cevaplama
Programın aksaması, tesislerin pisliği,
rehberin ilgisizliği, şoförün kabalığı vs.
şikâyetlerimizi firmaya ilettik,
döneceklerini söylediler, ancak arayıp
özür bile dilemediler.
Hizmet Kalitesi
Kaliteli bir firma olduğunu
düşündüğüm *** Tur bizi hayal
kırıklığına uğrattı, kalitesi düşmüş.
Personel Kalitesi
Harbiye büro personeli tur öncesi kaba
ve etik dışı tutum sergilediler. Tatil
öncesi huzurumuzu, neşemizi
kaçırdılar.
Organizasyon Kabiliyeti Tura otelin yerini sorduk, bilen yok.
SatıĢ Sonrası Hizmet *** tur görevlileri bizi sadece gezi turu
satabilmek için aradılar. Açıkçası
Kurum İmajı Açısından Müşteri Şikâyetlerinin... www.e-kiad.com
95
sadece satışla ilgilenen satış sonrasına
ilgi göstermeyen*** turu, hiç bir zaman tatil programı yaparken düşünmeyeceğim
Konaklama
Yanıltıcı Reklamlar
Site resimlerde otelde uzun kesintisiz
şelaleler olan bir havuz, etrafında
heykeller ve büyük bir gemi etrafında
masalar göstermiştir. Ancak gerçekte
ekteki resimlerde göründüğü üzere
hiçbiri yoktur.
ġikâyetleri Cevaplama
Odanın kapı kolu elimizde kaldı,
perdeler kısa olduğu için bir türlü
kapatamadık odanın içi görünüyordu.
Klima, oda, havuz ve yemekler mikrop
yuvası idi, bu şikâyetlerimizi merkeze
bildirdik, bizimle ilgileneceklerini
söylediler ama ilgilenilmedi.
Hizmet Kalitesi
Budapeşte’de kaldığımız otel 4 yıldızlı
diye geçmesine rağmen; son derece
kötü, hijyenik olmayan, hizmet kalitesi
son derece düşük, yıldızsız şehir otelleri
kalitesinde bir yerdi.
Personel Kalitesi
Otelin personelin son derece ilgisiz,
kaba, eğitimsiz olduğu her hallerinden
belliydi.
Organizasyon Kabiliyeti Personel yok, bagajları kendimiz
taşıdık odaları arayarak bulduk.
MüĢteri Memnuniyeti
Otel orta sınıf, pek kalitesiz hizmeti
olan yemekleri vasat, servisi yetersiz
bir otel.
Rehber Hizmeti
Hizmet Kalitesi
Acentanın sunmuş olduğu Türkçe
rehberlik hizmeti yapacak olan bayan
bir kez bile yanımıza gelmedi.
Personel Kalitesi Rehber aşırı derecede ilgisiz, bencil,
hoş olmayan bir üsluba sahipti.
Organizasyon Kabiliyeti Rehber otellerin yolunu bilmiyor.
MüĢteri Memnuniyeti
Rehberimiz K***'in davranışlarından
ve bize hitap etme şeklinden memnun
kalmadık. Kendisi bu turdan hemen
önce Güney Afrika’da olduğunu, çok
yorgun olduğunu sürekli dile
getiriyordu.
UlaĢım
Hizmet Kalitesi
Otobüs içinde çalışan bir tane
havalandırma yoktu. Aynı şekilde TV de
çalışmadığı için 15 saat kâbus yaşandı.
Personel Kalitesi
Dillere destan bir otobüs şoförü tahsis
edilmişti öyle ki, 7 gün içerisinde 3
kaza atlattık. Şoför adeta araba
kullanmayı bilmiyordu desek yeri var.
Çünkü basit yol dönüşlerinde bile trafik
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (86-99) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
96
ışıklarına çarpma tehlikesi yaşatıyordu.
Organizasyon Kabiliyeti
Yardımcı personel ve şoför bile tur
programını yolda öğrendiler. Tek
şoförle yüzlerce kilometre yol gittik.
MüĢteri Memnuniyeti
Kuşadası tatilinden dönüş
yolculuğumuzda, kiralanmış eski model
bir otobüsle seyahat ettik. Yolculuk
süresi 8 saat olmasına rağmen, yaklaşık
13 saat sürdü. İkram edilecek su bile
kısıtlı idi. Yolculuk sırasında tükendi
yetmedi. Yolda lastik patladı, sürücü
bunu bile fark edemedi, bizim
ikazlarımızla otobüsü durdurduk.
1128 şikâyet metni içinde 252 şikâyet kelimesi kullanılmıştır. Ana kategoriler ile ilgili
3269 kez tur, 126 kez gezi, 683 kez rehber, 2671 kez otel, 122 kez konaklama, 422 kez
otobüs, 82 kez araç, 135 kez şoför ve 45 kez ulaşım kelimesi kullanılmıştır. Seyahat
acentalarının kurum imajına yönelik kullanılan olumsuz ifadeler Tablo 7’de gösterilmiştir.
Buna göre, kötü 417, pis 142, mağdur 102, fiyasko 68, ilgisiz 57, kalitesiz 61, yetersiz 49,
kaba 43, eksik 34, bilmiyor 32, memnuniyetsiz 23 keredir.
Tablo 7. Seyahat Acentalarının Kurum İmajına Yönelik Olumsuz İfadeler
Olumsuz Ġfade
2013 2014
Tekrar Sayısı Tekrar Sayısı
Kötü 220 197
Pis 66 76
Mağdur 51 51
Fiyasko 21 47
Ġlgisiz 26 31
Kalitesiz 31 30
Yetersiz 22 27
Kaba 17 26
Eksik 21 13
Bilmiyor 15 17
Memnuniyetsiz 11 12
Kurum İmajı Açısından Müşteri Şikâyetlerinin... www.e-kiad.com
97
Sonuç ve Öneriler
Olumlu bir kurumsal imaja sahip olmak, işletmelere pazar payını artırmak, sürekli bir
talep oluşturmak, sadık müşteri elde etmek ve bir marka değeri taşımak açısından önemli
avantajlar sağlamaktadır. Seyahat acentalarının taleplerinin birçok faktörden etkilendiği göz
önüne alındığında, güçlü imaj sahibi olarak, istikrarlı müşteri potansiyeli sayesinde, genel
talebin düşük olduğu zamanlarda bile işletmenin iş hacminin düşmesi engellenebilir. Ancak
kurum imajını etkileyen unsurlar ihmal edildiği zaman, geri dönüşü olmayan durumlar ortaya
çıkmaktadır. Müşterisinin şikâyetini umursamayan, duymazdan gelen, müşteriyi yanıltıcı
reklamlar yapan, beklenilen hizmet kalitesini veremeyen ve bundan maddi kar elde etmeyi
planlayan işletmeler, mevcut pazar içinde yok olmakla karşı karşıya kalacaktır. Araştırma ile
ilgili olarak elde edilen sonuçlar ve geliştirilen öneriler şu şekildedir;
Seyahat acentalarına yönelik şikâyet sayısı %17’lik bir artış gösterirken,
acentalarının cevapladığı şikâyet sayısı %52’lik bir artış göstermiştir. Yapılan
şikâyet sayısının artışı ile cevaplanan şikâyet sayısının artışı paralellik
göstermektedir. Bu durum hem tüketicilerin hem de seyahat işletmelerinin bilinç
ve farkındalıklarının arttığını göstermekle birlikte, cevaplanan şikâyet sayısı tüm
şikâyetlere karşılık düşük bir yüzdeye denk gelmektedir. Yani, seyahat
acentalarının şikâyet yönetimi konusunda yetersiz kaldıkları görülmektedir.
Acentaların müşteri şikâyetlerini cevaplandırmada yetersiz kalması kurum
imajlarının da zedelenmesi anlamına gelmektedir. Bu yüzden seyahat acentaları
şikâyetleri memnuniyetle karşılayıp çözmelidir.
Seyahat acentalarına yönelik şikâyet konularının sırasıyla konaklama ve rehber
hizmeti konularında yoğunlaştığını görülmektedir. Acentaların en çok şikâyet
aldıkları konaklama ve rehber hizmeti konuları üzerinde özenle durmaları gerekir.
Vaat edilen kalitede konaklama yerleri ve daha iyi rehber hizmeti için yapılan
şikâyetleri dikkate almak işletme açısından oldukça faydalı olacaktır.
Seyahat acentalarını erkekler kadınlara göre daha fazla şikâyette bulunmuşlardır.
Bu ise erkeklerin şikâyet konusunda kadınlara göre daha bilinçli ve cesaretli
olduklarını göstermektedir.
Seyahat acentalarını lisans mezunları daha fazla şikâyette bulunmuşlardır. Eğitim
düzeyi arttıkça şikâyet etme eylemi de artmaktadır ve bilinçli, eğitimli tüketiciler
hakkını daha fazla aramaktadır.
Seyahat acentalarını şikâyet edenlerin yaş ortalaması 36,5’tir.
Sonuç olarak seyahat acentalarına yapılan tüketici şikâyetleri incelendiğinde,
acentaların bu unsurların birçoğunu dikkate almadıkları ve kurum imajlarının olumsuz
etkilendiği söylenebilir. Bir acenta hakkında yapılan şikâyet, o kişinin satın alma davranışını
tamamen sona erdirmekle birlikte, potansiyel müşterilerin satın alma davranışını da
etkileyecektir. Bununla birlikte tüketicilerin tekrar acentayı tercih etmeyeceklerine yönelik
örnek cümleler aşağıdaki gibidir.
En kurumsal ve güvenilir şirketlerden biri olduğunu düşünerek bu seyahati***
Tur'dan satın aldım bir daha almayı düşünmüyorum.
Paramızla rezil olmak bu olsa gerek. Bir daha *** Tur ile hiçbir tura katılmayı
düşünmüyorum.
Cilt/Vol: 3, Sayı/No:11, (86-99) Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi
98
Ben hayatımda böyle bir tur ve rehber görmedim, bir daha *** Turu tercih
etmeyeceğim.
Bir daha *** Turdan değil yer ayırtmak adını dahi duymak istemiyorum.
Kısacası bu turla son tatilim oldu. Daha mı? Bedava gitmem, arkadaşlarıma da
tavsiye etmem.
Bir daha *** Turla seyahate bedava götürseler gitmem.
Kaynakça
Ak, M. (1998). Firma/Markalarda Kurumsal Kimlik ve İmaj. İstanbul: Işıl Ofset.
Akay, R. A. (2005). Kurumsal İmaj Yönetimi ve TBMM’de Yeni İletişim Konsepti.
Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi, SBE.
Altunışık, R. C., Bayraktaroğlu, S. ve Yıldırım, E. (2007). Sosyal Bilimlerde Araştırma
Yöntemleri SPSS Uygulamalı. Sakarya: Sakarya Yayıncılık.
Andreassen, T. W. ve Lindestad, B. (1998). The effect of corporate image formation of
costumer loyalty. Journal of Service Research, 1(1), pp.82-93.
Arıkan, R. (2013). Araştırma Yöntem ve Teknikler. Ankara: Nobel Yayıncılık.
Bakan, Ö. (2005). Kurumsal İmaj. Konya: Tablet Kitabevi.
Barış, G. (2006). Kusursuz Müşteri Memnuniyeti İçin Şikâyet Yönetimi. İstanbul: MediaCat.
Barış, G. (2015). Şikâyet Yönetimi Rehberi. İstanbul: MediaCat.
Barlow, J. ve Møller, C. (2009). Her Şikâyet Bir Armağandır. (Çev. Gülden Bilgili). İstanbul:
Rota Yayınları.
Büyüköztürk, Ş., Akgün, Ö. E., Karadeniz, Ş., Demirel, F. ve Kılıç, E. (2013). Bilimsel
Araştırma Yöntemleri. Ankara: Pegem Akademi Yayıncılık.
Cohen, J. (1960). A coefficient of agreement for nominal scales. Educational and
Psychological Measurement, 20(1), pp.37-46.
Çorakçı, A. Ö. (2007). İnsan Kaynakları Yönetiminde Eğitimin Kurum İmajının Sürekliliğinin
Sağlanmasındaki Rolü ve Bir Uygulama. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul:
Marmara Üniversitesi, SBE.
Garih, Ü. (2000). Pazarlama Tanıtım Halkla İlişkiler. İstanbul: Hayat Yayınları.
Gavcar, E., Avcı, U. ve Boylu, Y. (2001). Seyahat acentalarının reklam etkinlikleri üzerine bir
araştırma. Gazi Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, 4, ss.137-154.
Gürgen, H. (1997). Örgütlerde İletişim Kalitesi. İstanbul: Der Yayınları.
Güzelcik, E. (1999). Küreselleşme ve İşletmelerde Değişen Kurum İmajı. Yayımlanmış
Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi, SBE.
Harrison-Walker, L. J. (2001). E-Complaning: a content analysis of an internet complaint
forum. Journal of Services Marketing, 15(5), pp.397-412.
Kurum İmajı Açısından Müşteri Şikâyetlerinin... www.e-kiad.com
99
İçöz, O. (1996). Seyahat Acentacılığı ve Tur Operatörlüğü. Ankara: Anatolia Yayıncılık.
Kadıbeşegil, S. (2006). İtibar Yönetimi. İstanbul: MediaCat Yayınları.
Landis, J. R. ve Koch, G. G. (1977). The measurement of observer agreement for categorical
data. Biometrics, 33(1), pp. 159-174.
Lovelock Christopher, C. H. ve Lauren, K. W. (1999). Principles Of Services Marketing and
Management. New Jersey: PrenticeHall.
Odabaşı, Y. (2006). Perakendecilikte Müşteri İlişkileri ve Yönetimi. Eskişehir: Anadolu
Üniversitesi Yayınları.
Özüpek, M. N. (2005). Kurum İmajı ve Sosyal Sorumluluk. Konya: Tablet Kitabevi.
Peltekoğlu, B. F. (2001). Halkla İlişkiler Nedir? İstanbul: Beta Yayınları.
Seyahat Acentaları Yönetmeliği, Resmi Gazete, 2007/26664.
Rogers, L. (1996). İlke ve Yöntemleriyle Pazarlama. (Çev. Tanju Anapa). İstanbul:
EpsiyonYayınları.
Saydan, R. (2008). Müşteri Memnuniyeti, Güncel Pazarlama Yaklaşımlarından Seçmeler (Ed:
İnci Varinli ve Kahraman Çatı), Ankara: Detay Yayıncılık.
Shapiro, C. (1982). Consumer information, product quality and seller reputation. The Bell
Journal of Economics, 13, pp.21-35.
Singh, J. ve Pandya, S. (1991). Expoliring the effects of consumers’ dissatisfaction level on
complaint behavior. European Journal of Marketing, 25(9), pp.7-21.
Şimşek, Ş. (1998). Yönetim ve Organizasyon. Konya: Tablet Kitabevi.
Tikveş, Ö. (2003). Halkla İlişkiler ve Reklamcılık. İstanbul: Beta Yayıncılık.
Zengin, B. ve Şen, M. L. (2015). Seyahat İşletmeleri, Turizm İşletmeleri (Ed: Burhanettin
Zengin ve Şehnaz Demirkol), İstanbul: Değişim Yayınları.
http://www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turistik-tesis-ve-isletmeler/seyahat-acentalari_915.html
(Erişim: 08.09.2015).
http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.563a0d32125f39.6
0259443 (Erişim: 04.11.2015).
http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.56410ab7cf48b6.6
7631754 (Erişim: 04.11.2015).
https://www.ama.org/resources/Pages/Dictionary.aspx?dLetter=I (Erişim: 04.11.2015).
https://www.sikayetvar.com/home/hakkimizda/ (Erişim: 30.08.2015).