kÜrsllŞm v gÜÜn gÖlgsİnkİ “mokrasİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · flsf...

16
FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi), 2017 Bahar, sayı: 23, s.123-138 ISSN 1306-9535, www.flsfdergisi.com KÜRESELLEŞME VE GÜCÜN GÖLGESİNDEKİ “DEMOKRASİ” Nurhayat ÇALIŞKAN AKÇETİN * ÖZET Tarihsel gelişmelere göre halkın kendi kendini yönetmesini esas alan demokrasi kavramına, toplumların gelişme düzeylerine bağlı olarak farklı anlamlar atfedilmiştir. Modernizmin siyasal dönüşümünü ifade eden demokrasi kavramı hukukun üstünlüğü, yasal eşitlik, özgürlük gibi unsurları barındırır. Ancak demokrasi söylemi özgürlük, eşitlik ve adaletin ne olduğu ya da ne olabileceğini gösterdiği kadar, maalesef baskı ve tahakkümü, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri gizler hale gelmiş, insan hakları siyasal bir silah olarak kullanılmaya başlanmıştır. Modernizmin ve dolayısıyla demokrasinin temellerini oluşturan Reform ve Rönesans hareketleriyle birlikte genel ahlak, toplumsal ve siyasal alanın dışına itilmiştir. Modernizm, her şeyi seküler boyutlara indirgemiş, apriori düzeydeki ilkeleri dikkate almamıştır. Yeryüzüne egemen olmak için gökyüzünden yüz çevirmiş ve bütün bunları da sadece sözde tek amaç olarak kabul edilen insanın özgür, eşit ve mutlu olması için yapmıştır. Ahlak ve siyasetin birbirinden ayrıldığı modern dönemlerden bu yana ahlak, kapitalizmin de etkisiyle araç haline getirilmiştir. Ahlaki olan günümüz dünyasında ve toplumun etkili çevreleri içinde temsiliyet imkânı bulamamaktadır. Dolayısıyla genel ahlak bağlayıcı gücünü yitirmiş, toplumu meydana getiren bireylerin kendilerini her bakımdan kuşatacak olan üst normlara yaslanma imkânı da ellerinden alınmıştır. Bundan dolayı hak ve özgürlük alanında evrensellik değil çıkar ilişkisi ön planda yer almıştır. Çünkü giderek artan oranda uluslararası ilişkilere ve dış politikalara, iktisadi çıkarlar yön vermeye başlamıştır. Büyük sermaye sahipleri hem ulusal hem de uluslararası alanda hükümetlere baskı yaparak ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmişlerdir. Dahası özgürlük, adalet, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar, küresel-uluslararası güçlerin emperyal amaçlarının meşruluk kılıfı haline gelmiştir. Anahtar Sözcükler: Demokrasi, Modernizm, Ahlak, Küreselleşme, İnsan Hakları, Küresel- Uluslararası Güç. (Globalization and the “Democracy” in the Shadow of Power) ABSTRACT Considering the historical developments, democracy as a form of governing people by people may have different meanings depending on the development level of societies. The concept of democracy which expresses a political transformation of modernism contains such elements as the rule of law, legal equality, and freedom. However, as discourse of democracy proves freedom, equality and justice, it may also be used as a tool to hide oppression, domination, inequality and injustice and unfortunately human rights have been used as a political weapon. The Reformation and the Renaissance which paved the way for modernism and hence democracy placed the general morality outside the social and political spheres. Modernism has reduced all down to secularism, and taken no heed of a priori principles. It has also disregarded whatever has been considered celestial for the sole purpose of establishing a global dominion over the earth, something which it has done for the quasi-single aim of increasing human freedom, equality and happiness. Today the whole world of the moral life are experiencing expatriated state with capitalism’s effect, the moral of the community the opportunity to representation in the environment can not be effective, public morality is losing its binding force. Thus, an individuals can not find the opportunity to lean on.top norms which will surround him in all respects. Therefore, in the area of rights and freedoms, interests have been at the forefront instead of universality. Because economic interests have become increasingly active on international relations and foreign policy. The capital owners both nationally and internationally shaped states in accordance with its own interests by putting pressure on governments. Furthermore, notions such as freedom, justice, democracy and human rights have become tools of justification for global-international forces to cover their imperial aims. Keywords: Democracy, Modernism, Morality Globalisation, Human Rights, Global- International Force. * Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü öğretim üyesi

Upload: vuongcong

Post on 28-Apr-2018

221 views

Category:

Documents


7 download

TRANSCRIPT

Page 1: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi), 2017 Bahar, sayı: 23, s.123-138 ISSN 1306-9535, www.flsfdergisi.com

KÜRESELLEŞME VE GÜCÜN GÖLGESİNDEKİ “DEMOKRASİ”

Nurhayat ÇALIŞKAN AKÇETİN*

ÖZET Tarihsel gelişmelere göre halkın kendi kendini yönetmesini esas alan demokrasi

kavramına, toplumların gelişme düzeylerine bağlı olarak farklı anlamlar atfedilmiştir. Modernizmin siyasal dönüşümünü ifade eden demokrasi kavramı hukukun üstünlüğü, yasal eşitlik, özgürlük gibi unsurları barındırır. Ancak demokrasi söylemi özgürlük, eşitlik ve adaletin ne olduğu ya da ne olabileceğini gösterdiği kadar, maalesef baskı ve tahakkümü, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri gizler hale gelmiş, insan hakları siyasal bir silah olarak kullanılmaya başlanmıştır. Modernizmin ve dolayısıyla demokrasinin temellerini oluşturan Reform ve Rönesans hareketleriyle birlikte genel ahlak, toplumsal ve siyasal alanın dışına itilmiştir. Modernizm, her şeyi seküler boyutlara indirgemiş, apriori düzeydeki ilkeleri dikkate almamıştır. Yeryüzüne egemen olmak için gökyüzünden yüz çevirmiş ve bütün bunları da sadece sözde tek amaç olarak kabul edilen insanın özgür, eşit ve mutlu olması için yapmıştır. Ahlak ve siyasetin birbirinden ayrıldığı modern dönemlerden bu yana ahlak, kapitalizmin de etkisiyle araç haline getirilmiştir. Ahlaki olan günümüz dünyasında ve toplumun etkili çevreleri içinde temsiliyet imkânı bulamamaktadır. Dolayısıyla genel ahlak bağlayıcı gücünü yitirmiş, toplumu meydana getiren bireylerin kendilerini her bakımdan kuşatacak olan üst normlara yaslanma imkânı da ellerinden alınmıştır. Bundan dolayı hak ve özgürlük alanında evrensellik değil çıkar ilişkisi ön planda yer almıştır. Çünkü giderek artan oranda uluslararası ilişkilere ve dış politikalara, iktisadi çıkarlar yön vermeye başlamıştır. Büyük sermaye sahipleri hem ulusal hem de uluslararası alanda hükümetlere baskı yaparak ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmişlerdir. Dahası özgürlük, adalet, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar, küresel-uluslararası güçlerin emperyal amaçlarının meşruluk kılıfı haline gelmiştir.

Anahtar Sözcükler: Demokrasi, Modernizm, Ahlak, Küreselleşme, İnsan Hakları, Küresel-Uluslararası Güç.

(Globalization and the “Democracy” in the Shadow of Power)

ABSTRACT Considering the historical developments, democracy as a form of governing people by

people may have different meanings depending on the development level of societies. The concept of democracy which expresses a political transformation of modernism contains such elements as the rule of law, legal equality, and freedom. However, as discourse of democracy proves freedom, equality and justice, it may also be used as a tool to hide oppression, domination, inequality and injustice and unfortunately human rights have been used as a political weapon. The Reformation and the Renaissance which paved the way for modernism and hence democracy placed the general morality outside the social and political spheres. Modernism has reduced all down to secularism, and taken no heed of a priori principles. It has also disregarded whatever has been considered celestial for the sole purpose of establishing a global dominion over the earth, something which it has done for the quasi-single aim of increasing human freedom, equality and happiness. Today the whole world of the moral life are experiencing expatriated state with capitalism’s effect, the moral of the community the opportunity to representation in the environment can not be effective, public morality is losing its binding force. Thus, an individuals can not find the opportunity to lean on.top norms which will surround him in all respects. Therefore, in the area of rights and freedoms, interests have been at the forefront instead of universality. Because economic interests have become increasingly active on international relations and foreign policy. The capital owners both nationally and internationally shaped states in accordance with its own interests by putting pressure on governments. Furthermore, notions such as freedom, justice, democracy and human rights have become tools of justification for global-international forces to cover their imperial aims.

Keywords: Democracy, Modernism, Morality Globalisation, Human Rights, Global-International Force.

* Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü öğretim üyesi

Page 2: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Küreselleşme ve Gücün Gölgesindeki “Demokrasi”

124

Giriş

15. yy sonrası Avrupa’da yaşanan Reform ve Rönesans hareketleriyle

birlikte seküler bir toplum modeli ortaya çıkmıştır. Bilginin kendi başına bir

amaç olmaktan çıkıp güç ile özdeşleştirilerek araç konumuna yerleşmesi

sonucu yaşanan epistemolojik değişimler ile birlikte artık deney ve akıl

temel alınmıştır. Bununla birlikte kâr temelli, özel mülkiyete ve serbest

piyasa ekonomisine dayanan ekonomik model ortaya çıkmıştr. Siyasal

alandaki değişim ise halkın kendi kendisini yönetmesi olarak ifade edilen

demokrasiyle yaşanmıştır.

Esas anlamda siyasi anlamda gelenekten kopuş 1789 Fransız

Devrimiyle olmuştur. İktidarın kaynağı, artık halktan gelir, Tanrı’dan değil.

İktidar akılla temellendirilir. Fakat özgürlük, kardeşlik, adalet gibi ideallerin

öne sürüldüğü modern dönemde faşist, otoriter, totaliter eğilimler de ortaya

çıkmıştır. Bunların dışında Hollanda ve İngiltere kökenli liberalizm ve

demokrasi eğilimi baş göstermiş ve asıl dönüşümü bunlar sağlamıştır. H.

Grotius’la beraber doğal hukuk öğretisi ve bireyin ön plana çıkması söz

konusudur. Tanrı’nın bile değiştiremeyeceği doğal haklar vardır. Bu doğal

hukukun korunması için de devlete ihtiyaç vardır1. Siyasal olanla toplumsal

olanı birbirinden ayırmak artık çok zordur. Bu ikisi Fransız Devrimi’nden bu

yana ekonomiyle birbirine bağlanmıştır. Siyaset, din ve kilise çemberinden

Rönesans’la birlikte kurtularak, N. Machiavelli aracılığıyla ön plana

geçmiştir. Siyaset, artık toplumsal ve tarihsel gerçeklikle ilişkisi olmayan

strateji ve göstergeler oyununa dönüşmüştür2.

Hukukun üstünlüğü, yasal eşitlik, özgürlük, demokrasinin en önemli

unsurlarıdır. Demokrasi, diktatörlerin yönetime geçmesini engellemeye

yardımcı olur, daha fazla kişisel özgürlük alanı sağlar, insanların kendi

seçtikleri kişiler aracılığıyla yapılan kanunlar çerçevesinde yaşayabilmeleri

fırsatını tanır, daha çok eşitlik vaadeder vs. dense de bu idealler çoğunlukla

teoride kalmıştır. Pratikte demokrasi her zaman ideallerden daha azını

gerçekleştirebilmiştir3.

Demokrasinin ve modernizmin ideallerinin daha çok teoride

kalmasının en önemli sebeplerinden biri ekonomiktir. Günümüzde sermaye

ve ona bağlı olan uluslararası kuruluşlar, küresel alanda etkilerini giderek

1 Neşet Toku, İlm-i Umran-İbni Haldun'da Toplum Bilimsel Düşünce. Ankara: Akçağ,

2002. s. 32-36. 2 Jean Baudrillard, Sessiz Yığınların Gölgesinde ya da Toplumsalın Sonu. Çev. Oğuz

Adanır. İstanbul: Ayrıntı, 1991. s. 16. 3 Robert A. Dahl, Demokrasi Üstüne. Çev. Betül Kadıoğlu. Ankara: Phoenix Yayınevi,

2001. s. 62-63.

Page 3: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Nurhayat ÇALIŞKAN AKÇETİN

125

artırmaktadır. Bu süreçte, ulus devletlerin karar alma yetisi ve

mekanizmaları zayıflatılmaktadır. Böylece ulus devlet sınırları içerisinde

yaşayan halkların isteklerinin dışında kararlar, bu halkların aleyhlerine olsa

bile alınmakta ve uygulanmaktadır. Sadece bir devletin kendi içerisinde

değil, devletlerarası ilişkilerde de insan hakları ihlalleri yapılmaktadır4.

Dolayısıyla demokrasi özgürlük, eşitlik ve adaletin ne olduğu ya da ne

olabileceğini gösterdiği kadar, maalesef baskı ve tahakkümü, eşitsizliği ve

adaletsizliği gizler hale gelmiş, küresel-uluslararası güçler tarafından insan

hakları siyasal bir silah olarak kullanılmaya başlanmıştır5. ‘Bana

benzemeyen insan tipi’, ‘öteki’ tüm ortamıyla ortadan kaldırılmaya

çalışılmaktadır. İşte doğanın ve insanın katledilmesine de temelde bu

düşünce sebep olmaktadır6.

Modern dönemlerde gelişen teknolojinin de etkisiyle fikirlerin basılı

ve görsel medya yoluyla iletilmesi hızlanmış ve kolaylaşmıştır. Buna bağlı

olarak savaş ve savunma metotları da yeniden şekillenmiştir. Amerika’nın

keşfinin ardından artan metal (para) miktarı, mülkün değerinin

farklılaşmasına yol açmıştır. Böylece Amerika’da servet edinme isteği,

tarihte eşi görülmemiş bir halde tezahür ederek, baskı ve şiddetini

arttırmıştır7. Böylece genel ahlak toplumsal ve siyasal alanın dışına itilmiş,

demokrasi kavramı söylemden öteye geçemeyip, baskı ve şiddetin kılıfı

haline gelmiştir.

Bu bağlamda demokrasi sözcüğünün ‘otoriter görüş’ten çıktığını

söyleyen Alain Badiou’ya göre demokrat olmamak her nedense

yasaklanmıştır. Çünkü demokrat olmayan ayıplanmış, aşağılanmış,

dışlanmıştır. Böylece, bütün insanlığın demokrasiyi benimsediği kabul

edilmiş ve demokratik olmayan tüm özellikler hastalıklı sayılmıştır8. Bu

dayatmayla birlikte gelenek ortadan kaldırılmaya çalışılmış, tek ideal model

demokrasi olarak gösterilmiştir. Demokrasi adeta yazılı görsel basın ile

kutsanmış, insanlığın tek çıkış yolunun demokrasi olduğu zihinlere

belletilmiştir. Her gün öldürülen insanlar istatistiki bir sayıya indirgenmiş

4Küreselleşmenin Demokrasinin Yaygınlaşma ve Derinleşme Sürecine Etkisi. Gökhan

Tuncel, Malatya: yazarı bilinmiyor, 2012. Uluslararası Turgut Özal Sempozyumu II. s.

499. 5 Bülent Falakaoğlu, Ekonominin İki Modeli: Demokrasi ve Kapitalizm. Evrensel.

İstanbul: Bülten Basın Yayın Reklamcılık Tic. Ltd. Şti., 22 04 2014. 6 Ş. Teoman Duralı, Çağdaş Küresel Medeniyet. 5. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013. s.

144. 7 A. Alatlı, Batı'ya Yön Veren Metinler IV. Alfa Yayınları, İstanbul, 2014. s. 1373-1374. 8 Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme. Alain Badiou, 2005. 43,

İstanbul: 2005, Cogito. Çev. Bülent Doğan.

Page 4: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Küreselleşme ve Gücün Gölgesindeki “Demokrasi”

126

yine yazılı görsel medya ile olağanlaştırılmıştır. Günümüzde küresel-

uluslararası güçlerin ‘demokratikleştirme’ adı altında hammaddesi zengin

fakat kendisi fakir olan ülkelere müdahalesi de gücün kılıfı haline gelen

demokrasinin adeta ifşasıdır. Çünkü demokrasi götürülen her yer harabeye

ve kan gölüne dönerken kitle iletişim araçları ile yapılan algı operasyonları

insanlık tarihinde eşi görüşmemiş bir durumun vahametini ortaya

koymaktadır. Yani gösterilen ile oluşturulan algı ile gerçek perdelenmiştir.

Algı gerçeğin yerini almıştır. İnsanlık, insanlık adına aldatılmıştır. Tanrı ile

insanları kandırmanın yerini demokrasi ile kandırma almıştır.

Gerçek olan küresel-uluslararası şirketlerin daha fazla kâr elde etme

hırsıdır. Bu amaçla küresel ekonominin en önemli aktörlerinden biri olan

uluslararası şirketler, birçok ülkede faaliyet göstermektedir. Bu şirketler

sadece basit birer örgütlenme değil, gücün toplandığı tüzel kişiliklerdir9.

Giderek sayıları artan uluslararası şirketler, sahip oldukları büyük sermaye

sayesinde birçok devletin gelirlerinden daha büyük olan maddi varlıkları ile

uluslararası siyasete yön veren birer aktör konumuna yükselmişlerdir.

Hatta bu şirketlerin Birleşmiş Milletler’de alınan kararları yakından takip

etmesi ve lobicilik yapması normal karşılanır hale gelmiştir. Dahası bazı çok

uluslu şirketlerin BM üyesi olduğu da dünya kamuoyunca pek bilinmez.

9000 şirket ve 4000’den fazla kâr amacı gütmeyen organizasyon BM’ye

üyedir10. Bunların oy hakkı yoktur fakat lobi yaparak karar alıcıları

manipüle etmeyi en doğal hakları olarak görürler. Bu nedenle ülkelerin

aldıkları kararların arkasında çoğunlukla bu şirketlerin olduğu

görülmektedir. Dolayısıyla hem ulusal hem de uluslararası alanda

hükümetlere baskı yaparak ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda

şekillendirmişlerdir. Bundan dolayı hak ve özgürlük alanında evrensellik

değil, çıkar ilişkisi ön plana geçmiştir. ABD başta olmak üzere ekonomisi

güçlü olan ülkeler demokrasi ve insan hakları söyleminin arkasına sığınarak

hammadde ihtiyaçlarını karşılamak için kaynakları bol olan ülkelere

birtakım müdahalelerde bulunmaktadırlar. Bu müdahalelerde de maalesef

demokratik olmayan, insanlığa ve ahlaka aykırı uygulamalar görülmektedir.

Bunun arka planı incelendiğinde ise, baş aktörlerin uluslararası şirketler,

9 Colin Crouch, Post Demokrasi. Çev. Emre Yıldırım, Londra: Polity Press, 2004, s. 37. 10BM. 2017. UN Global Compact Our Participants. UN. [Çevrimiçi] 06 03 2017. [Alıntı

Tarihi: 06 03 2017.] https://www.unglobalcompact.org/what-is-

gc/participants/search?utf8=%E2%9C%93&search%5Bkeywords%5D=&search%5

Bper_page%5D=50&search%5Bsort_field%5D=&search%5Bsort_direction%5D=asc.

Page 5: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Nurhayat ÇALIŞKAN AKÇETİN

127

yani hükümetleri, devletleri ele geçiren küresel-uluslararası güçler olduğu

görülmektedir.

Bu güçler için esas olan bireylerin ya da toplumların menfaatleri değil

kendi menfaatleridir. Küreselleşmenin özü rekabetin, işletmeler ile birlikte

bir bütün olarak ulusal ekonomileri de kapsamasıdır. Ulus-devletler, küresel

rekabet ortamında, bir rekabet aracı işlevi haline gelmiştir. Eskisine kıyasla,

sermaye ile devlet arasındaki ilişki birçok yönden yoğunluk kazanmıştır. Bu

durum ise gelişmiş kapitalist ülkeleri, her zamankinden daha az değil, daha

yoğun ve acımasız bir şekilde çatışmanın ve sınıf mücadelesinin ana merkezi

yapmaktadır11. Küreselleşmenin temelinde, çatışmaları tahrik ve teşvik

ederek ve bunları daima canlı tutarak sömürme hedefi vardır12. Bu durumda

Küreselleşme, Batı’nın Doğu’ya hatta tüm dünyaya iktisadi, siyasi ve kültürel

olarak yayılmasıdır da diyebiliriz. İnsan hakları, demokrasi gibi konular

bahane edilerek emperyalizm adına başka ülkelerin içişlerine müdahale

edilmektedir.

Küreselleşme, tarihsel süreçte siyasal, sosyal ve kültürel alanı

derinden etkilemiştir. Fakat bu süreçte asıl belirleyici aktörün ekonomi

olduğu kabul edilmektedir. Bu yüzden demokrasinin erdemleri çoğu zaman

iktisadi olana, yani kapitale, feda edilmektedir. Küresel-uluslararası güçler,

ekonomik çıkarları doğrultusunda, insan hakları ihlalleri yapan ülkelere

karşı, çok farklı kararlar alabilmekte ve çok farklı yaptırımlar

uygulayabilmektedirler. Kitlesel ve küresel medya araçları ile dünya

kamuoyu çok kolay bir şekilde manipüle edilmektedir. Böylece sermayenin

kurmuş olduğu sistemin dışına çıkılamamakta, sermayenin istek ve talepleri

doğrultusunda hareket edilmektedir. Küreselleşme, ulusal ve uluslararası

kuruluşların üstünde belirleyici bir kamuoyu oluşturarak kurumları,

kuruluşları ve halkları etkisizleştirip demokrasinin derinleşmesini

engellemektedir13.

Bu amaç doğrultusunda faaliyet gösteren sermayenin elindeki medya,

bireyleri diziler, filmler, yarışma programları vs. aracılığıyla oyalamakta,

ülkenin ya da dünyanın gerçek problemlerinden uzaklaştırarak eleştirme,

tepki gösterme ve kamuoyunun adaletsizlikleri, haksızlıkları düzeltme

gücünü dolaylı olarak elinden almaktadır. Emperyalist ülkelerin

politikalarının bir sonucu olarak, diğer ülkelerde kendilerine muhalif

11 Ellen Meiksins, Wood, Küresel Kapitalizmde Emek, Sermaye ve Ulus-Devlet. Çev.

Ahmet Erhanlı, Ürün Dergisi. İstanbul: yazarı bilinmiyor, Monthly Review dergisi, cilt

49, sayı 3, Temmuz-Ağustos 1997. 12 Mustafa Öztürk, Tarih Felsefesi, Ankara: Akçağ Yayınları, 2014, s. 345. 13Küreselleşmenin Demokrasinin Yaygınlaşma ve Derinleşme Sürecine Etkisi, 2012 s.

500-501

Page 6: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Küreselleşme ve Gücün Gölgesindeki “Demokrasi”

128

olanlar, ‘demokrasi’ kılıfı altında bastırılıp ya da bertaraf edilerek

sömürülmeye devam edilmektedir. Günümüzde maalesef insan hakları,

demokrasi gibi kavramların söylemden öteye gidemediği, sermayenin gücü

doğrultusunda menfaate göre farklı anlamlar yüklenerek içinin

boşaltıldığını görmekteyiz. ‘Öteki’nin dışlandığı, yok sayıldığı ya da yok

edildiği olaylara şahit olmaktayız. Demokrasi, insan hakları, eşitlik, özgürlük

gibi ifadeler evrensellikten uzak uygulamalarla karşımıza çıkmaktadır.

Dolayısıyla içi boşaltılan bu kavramlar emperyalist ülkelerin amaçlarını

meşrulaştırma araçlarına dönüşmüştür.

Demokrasi ve Modernizm

Sanayi devrimi için gerekli ortamı hazırlayan kitlesel üretim, sanayi

devrimiyle birlikte hızlanarak devam etmiştir. Bu hız kitlesel üretim için

gerekli olan hammadde ve pazar arayışı ile birlikte, iktisadi olarak dünyada

daha önce eşi görülmemiş bir büyümeye sebep olmuştur. Ekonomide

yaşanan bu gelişme sonucu sosyal, siyasal, kültürel ve iktisadi alanlarla

birlikte hemen hemen her alanda büyük dönüşümler ve değişimler

yaşanmıştır14. Deneyi ve aklı temel alan pozitivist bilim anlayışı, laiklik

temelli kültür anlayışı, sanayileşmeyle gelen endüstriyel devrim ve

demokratik siyaset anlayışı modern hayatı oluşturmuştur.

Geleneksel bir toplum yapısında gelenek, siyasetin, ahlakın, hukukun,

kısacası her şeyin kaynağıdır. Geleneksel düşüncede ideal model

geçmiştedir ve dolayısıyla kutsal öğreti ön plandadır. Modern yaşamın en

belirgin özelliği ise, kendisini herhangi bir kutsal öğretiye

dayandırmamasıdır. Modernizm, Avrupa’da Aydınlanma ile başlayıp daha

sonra bütün dünyayı etkisi altına alan, toplumsal değişimi ifade eden ve

ilerleme anlamına gelen Batı’ya özgü yaşam tarzıdır. Dahası rasyonalizm,

sekülarizm vs. ile yeni bir toplumsal yapı oluşur15. Gelenekten kopuşu ifade

eden modernizm bilim, felsefe, din, ekonomi, siyaset gibi unsurlarda

yaşanan büyük farklılaşmadır. Kitle iletişim araçlarındaki yaygınlaşma ile

birlikte yeni bir kültürel bakış meydana gelmiştir16. Rönesans ve

Reformasyon hareketleri sonucu seküler ve kapitalist bir toplum modeli

ortaya çıkmıştır. Bu düşüncenin temelinde kilisenin yanılabileceği fikri

yatar. Artık hayata yönelik doğruları kilise değil, bireyler belirler. Kısacası

14 Küreselleşmenin Demokrasinin Yaygınlaşma ve Derinleşme Sürecine Etkisi, 2012

s. 491) 15 Toku, 2002 s. 18-22 16 Shmuel Noah Eisenstadt, Modernleşme-Başkaldırı ve Değişim, Çev. Ufuk Coşkun.

Ankara: Doğu Batı, 2007. s. 17.

Page 7: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Nurhayat ÇALIŞKAN AKÇETİN

129

endüstri devrimi ekonomik, Fransız devrimi de daha çok politik değişimi

tetiklemiştir17.

Paul Feyerabend, modern dönemde bilime yersiz bir yüksek statü

verildiği kanaatindedir. Nasıl Hristiyanlık, önceki toplumlar üzerinde baskın

bir nüfuza sahipse, aynı şekilde modern bilim de toplumlar üzerinde bir

ideoloji ya da din gibi bir nüfuza sahiptir18. Modern bilim kendi metotları

dışında elde edilen bilgiyi doğru olarak kabul etmez. Bir bakıma doğru bilgi

kendi tekelindedir. Ayrıca antik dönemde bilgi, başlı başına bir ‘amaç’ iken,

modern dönemde F. Bacon ile birlikte ‘bilgi güç’tür görüşü hâkimiyet

kazanmıştır. Bu doğrultudaki modern bilim ise ekonomik üstünlüğü elinde

bulunduran ülkelerin emperyalist politikalarının hizmetine girmiştir.

Tarihte bazen tek bazen de birden fazla hegemon güç olmuştur. Modern

dünyanın ilk hegemon gücü İngiltere’dir. Sanayi devrimini gerçekleştiren

İngiltere kimi zaman bu hegemon gücü Fransa ile kimi zaman Almanya ile

paylaşmıştır. İkinci dünya savaşından sonra ise SSCB ve ABD öne çıkmışsa

da Soğuk Savaş sonrasında ABD en büyük hegemon güç haline gelmiştir.

Ayrıca modern düşüncede politikayla fikir arasında radikal bir ayrım söz

konusudur. Bu ayrım aracılığıyla J. J. Rousseau, siyasetin modern doktrinini,

bir fikir konsensüsünün diğer bir fikir konsensüsünden gücü devralması

olarak değil, militan bir süreç olarak öngörür. Bu öngörünün temelinde,

insanların hakikatlerinin ısrarla var olmayı sürdürdüğü genel bir süreç

olarak siyasetin, bir ulusun toplumsal ya da ideolojik unsurlarının bilgiyle

donanmış bir biçimde idrak edilmesine gönderme yapamayacağının

farkında olmak yatar19. J. Habermas’a göre zaten, ideoloji yanlış bilinçtir.

Yani ideolojik bir bilinç biçimi, kökeni ya da ortaya çıkışı hakkında yanlış

inanç gerektirir. Dahası ona göre, bir bilinç biçimini ideolojik yapan şey

insanların eğer özgür ve tümüyle bilgilendirilmiş olsalardı, meşru olarak

kabul etmeyecekleri şeyi meşru olarak kabul etmelerine neden olmasıdır. 20

Modernizmin neden olduğu değişimlerden biri de siyasi değişimdir

ve demokrasi ile ifade edilir. ‘Demokrasi’ genel olarak halkın kendi kendini

yönetmesi, egemenliğin millete yani halka ait olmasıdır. Bu bağlamda

demokrasi halkın iktidarı elinde tutmasına vurgu yapan bir kavramdır.

Abraham Lincoln 1864 yılında yaptığı bir konuşmada, demokrasiyi ‘halkın,

17 Toku, 2002 s. 32 18 Alan Chalmers, Bilim Dedikleri, Çev. Hüsamettin Arslan. Ankara: Vadi Yayınları,

1997. s. 247. 19 Alain Badiou, 2007. Being And Event. [Çev.] Oliver Feltham. London and New York: Continuum, 2007. s. 349. 20 Raymond Geuss, Eleştirel Teori, Çev. Ferda Keskin. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2002. s. 105-106.

Page 8: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Küreselleşme ve Gücün Gölgesindeki “Demokrasi”

130

halk tarafından, halk için yönetimi’ olarak ifade etmiştir21. Spinoza, devlet

egemenliği ile bireysel özgürlüğün birbiriyle çelişmediği yönetim biçimi

olarak görür demokrasiyi. Bu yüzden ona göre demokrasi insan doğasına en

uygun yönetim biçimidir. Yurttaşlar sözleşmeyle ne akıllarını özgür bir

şekilde kullanma hakkını, ne de özgür karar alma hakkını devrederler.

Devlete devrettikleri şey, sadece özgür eylem hakkıdır22. Bu durum

Badiou’ya göre açık bir şekilde ve zorunlu olarak demokratik bir

etkinliktir23. Ancak şu var ki, siyasetin amacı insanın mutluluğu değildir.

Savaşlar, işkenceler, yoksulluk, şiddet gibi olumsuzlukları bertaraf etmeyi

amaç edinir, ancak mutluluk yaratmaz24.

Modernizm, her şeyi seküler boyutlara indirgemiş, apriori düzeydeki

ilkeleri dikkate almamıştır. Yeryüzüne egemen olmak için gökyüzünden yüz

çevirmiş ve bütün bunları da sadece sözde tek amaç olarak kabul edilen

insanın özgür, eşit ve mutlu olması için yapmıştır. Ancak yeryüzü

egemenliğinin finansal destekçisi olan kapitalist ekonomik düzen,

farklılıkları yok etmiş, merkezi, otoriter ve totaliter devlet inşa ederek eşitlik

ve özgürlükleri de yok saymıştır. Modernizm, tüm bu değişimler sonucu

oluşturduğu üst kültürü (modern Batı kültürü) bütün dünyaya dayatmıştır.

Ulus devlette, bu üst kültürün ve kapitalist düzenin koruyucusu olmuştur25.

Diğer toplumlar da bu tek ideal modele uyabilmek için kendi geleneklerinde

var olan kurumları tamamen ortadan kaldırarak batılı devletleri taklit etme

yolunu benimsemişlerdir. Bu durum ise kendi toplumlarında ister istemez

bir yabancılaşma yaratmıştır.

Böylece modernizm fikri, iki yüzyıldan fazladır demokratik devrim

denen şeyin çalkantılı kaderine bağlı olarak var olmuştur. Bu yüzden

demokrasi kavramının da yavaş bir gerileme sürecinden zarar görmüş

olabileceğini beklemek mantıklıdır; en azından modernizmin bütün

karmaşık yönleriyle zamanımızı değerlendirecek kavramsal kaynaklarını

sonunda tüketmiş olduğuna inanan düşünürler için, bu böyledir26. Sonuç

olarak son üç yüzyıl incelendiğinde insanın düşünce ve akli gücüne paralel

olarak, bilim ve teknoloji son derece hızlı gelişmiştir. Fakat maalesef bilgelik

21 Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı, Hasan Tunç, 2008. 1-2, 2008, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XII, s. 1113-1132. 22 Armağan Öztürk, Res Publica İdeali Üzerine Tarihsel ve Kavramsal Bir Soruşturma. Res Publica. Ankara: Doğu Batı, 2013, s. 27. 23 Alain Badiou, Felsefe ile Politika Arasındaki Gizemli İlişki. Çev. Murat Erşen. İstanbul: MonoKL, 2011. s. 37. 24 Fikret Başkaya, Yeni Paradigmayı Oluşturmak, Ankara: Maki, 2011. s. 364 25 Toku, 2002 s. 39-40 26 Bruno Bosteels, Badiou and Politics, Durham and London: Duke University Press,

2011. s. 251

Page 9: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Nurhayat ÇALIŞKAN AKÇETİN

131

aynı hızla gelişememiştir27. Nitekim aklı ve insanı merkeze alan modernite,

dörtyüz sene süren ve insana hayatı dar eden kan ve gözyaşıyla dolu

hakikatten uzak bir yolculuğa dönüşmüştür. Sadece Avrupa’da 1914-1918

ve 1938-1945 yılları arasında ikiyüz milyonun üzerinde insan ölmüştür28.

Günümüzde hala daha fazla kâr ve çıkar çatışmasının yaşattığı savaşların

devam etmesi ne demokrasinin ne de modernizmin ideallerini

gerçekleştiremediğinin göstergesidir. Dahası özgürlük, adalet, demokrasi,

insan hakları gibi kavramlar, küresel-uluslararası güçlerin emperyal

amaçlarının meşruluk kılıfı haline gelmiştir.

Küresel-Uluslararası Güçler

Sanayileşmeyle birlikte enerji ihtiyacı arttıkça kendi kaynakları

yetersiz kalan ülkeler dış ülkelerin kaynaklarına ihtiyaç duymuşlardır. Daha

az maliyet daha çok kâr amacı güden bir ekonomik politika ön plana çıkınca

topyekûn savaş tehlikesi de bir spekülasyon olmaktan çıkıp uygulama

alanına girmiştir. Ayrıca teknik ilerlemeler insanoğluna psikolojik usullerle

yönetilen savaşı (psikolojik savaş) 20. yy’ın bir buluşu olarak ortaya

çıkarmıştır29. T. Hobbes’un da dediği gibi artık ‘insan, insanın kurdu’dur.

Stalin’in askeri danışmanı olan Sovyet mareşali Şapoşkinov: “Savaş nasıl

politikanın yalnız araçların değişmesiyle bir devamı ise, barış da yine yalnız

araçların değişmesiyle savaşın bir devamıdır”30 diyerek güç mücadelesinde

ne ebedi dostlukların ne de ebedi düşmanlıkların olmadığını ortaya

koymuştur.

Ekonomik güç, askeri ve siyasi gücün önüne geçerek uluslararası

politikaya yön vermektedir. Öyle ki artık ülkeler, ekonomik olarak

fethedilmektedir. Yani yapılan anlaşmalar, satılan ürünler bir ülkenin

diğerine teslimiyetine kadar varabilmektedir. Birçok ülke dış borçlanma

nedeniyle çok sıkıntılı durumlara düşürülerek ulusal ülke çıkarlarına ters

düşen anlaşmalara imza atmak zorunda bırakılmıştır. Bu durumda bağımsız

politika izlemek imkânsız hale gelmiştir. Dolayısıyla ekonomisi gelişmiş olan

ülkeler, ekonomisi zayıf olan ülkeleri egemenliği altına alarak onlara, kendi

istedikleri siyasi kararları aldırabilmişlerdir. Bunu başaramadığı takdirde

ise ya muhalif güçleri destekleyerek ülke içinde karışıklık çıkarıp darbe

yaparak ya da çeşitli örgütler kurup bunları finanse ederek, terör yaratıp

27 Alatlı, 2014, s. 1374 28 Ekrem Tahir, Bâbîl'deki Türkiye. İstanbul: Yağmur Yayınevi, 2007. s. 187-188 29 Maurice Merget, Psikolojik Savaş, Çev. Samih Tiryakioğlu. İstanbul: Varlık

Yayınevi, 1972. s. 7. 30 Merget, 1972 s. 174

Page 10: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Küreselleşme ve Gücün Gölgesindeki “Demokrasi”

132

amaçlarına bu şekilde ulaşmışlardır. Dahası bu ülkeler emperyalist

devletlerin güç mücadelesine dönüşmektedir. Çünkü çıkar ilişkisi güç

mücadelesini de gerekli kılmaktadır

Küresel imparatorluk kurma amacına yönelik olarak, ülkeleri

trilyonlarca dolar borçlandıran yüksek ücretli profesyoneller vardır. Bunlar

küresel sermayenin hedeflediği şirketleri, hükümetleri, bankaları köle

haline getirmek için uluslararası finans kuruluşlarını kullanan elit bir

gruptur. Ülkelerin altyapı hizmetleri için borç temin eden, bu teknokratlar,

iyilik yapar gibi gözükür. Sermayenin kuralları belirlediği bu sistemde

borçlanan ülkeler içinde kurallar vardır. Bu kurallardan ilki bütün bu

projelerin Amerikan inşaat ve mühendislik firmaları tarafından

gerçekleştirilmesidir. Ne de olsa para alan emirde alır. Eğer kurallar ülkeleri

vazgeçirir ise devreye NSA ve CIA elamanları girer. Eğer ajanlarda başarılı

olamaz ise Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi, söz konusu ülkelere savaş

açılır31.

Dünya geneline baktığımızda gazetelerin, dergilerin ve yayınevlerinin

büyük çoğunluğunun mülkiyeti ve idaresi bu tür küresel şirketlerin

elindedir. Örneğin “dünyanın en küçük devleti olan Vatikan’ın bile doğrudan

ya da dolaylı olarak sahibi olduğu veya yönlendirdiği günlük, haftalık ve aylık

200’den fazla gazete ve dergi, 154 radyo istasyonu veya emisyonu, 49 TV

kanalı veya kablolu yayını bulunmaktadır”32. Gelirleri bu medya araçlarından

aldığı reklamlardan ibaret değildir. Bu reklamlar her ne kadar büyük

meblağlar tutsa da bir de kilise vergileri, bağışlar, aidatlar, hisse – borsa

gelirleri ve bankacılık – faiz gelirleri ile toplamda 500 milyar Euro olduğu

tahmin edilmektedir33.

Görüldüğü gibi medya çeşitli kurumların, yani güç sahiplerinin

elindedir. Dolayısıyla medya şirketokrasinin yani şirket-banka-hükümet

ortaklığının bir parçasıdır34. Şirket-banka-hükümet ortaklığına karşı gelen

kimi liderler ise suikastlara kurban gitmektedirler. IMF gibi kurumlardan

borç alan ülkeler, büyük bir döngünün içinde yer alan borç batağına

saplanırlar. Böylece bu ülkelerin liderleri; ABD’nin siyasal, sosyal, iktisadi ve

askeri ihtiyaçları için istenilen zamanda ABD tarafından kullanılırlar. Bunun

31 Sait Yılmaz, Ekonomik İstihbarat, Ulusal Kanal. [Çevrimiçi] 17 01 2014.

http://www.ulusalkanal.com.tr/ekonomik-istihbarat-makale,1992.html. 32 Aytunç Altındal, Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri. 15. Baskı. İstanbul : Alfa Basım

Yayım Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti., 2015. s. 21. 33 Fortune. Bu papa bir iş adamı, Fortune Turkey. [Çevrimiçi] 08 09 2014. [Alıntı

Tarihi: 07 03 2017.] http://www.fortuneturkey.com/bu-papa-bir-is-adami--1016. 34 John Perkins, Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, Çev. Murat Kayı. Ankara: A.P.R.I.L

Yayıncılık, 2010. s. 377-378.

Page 11: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Nurhayat ÇALIŞKAN AKÇETİN

133

karşılığında bulunduğu ülkelerin alt yapısını iyileştirerek siyasi durumlarını

güçlendirirler. Bu arada, Amerikan mühendisleri ve müteahhitleri, bu

ülkelerden alınan ihalelerle ciddi biçimde zenginleşirler35. Bunun

sonucunda da bölgedeki insanlar çok ağır şartlarda köle gibi çalıştırılırlar.

Eski sömürge sistemi farklı bir kılıfta devam eder.

Küreselleşmenin boy gösterdiği bu çağda savaşlar, küresel bir

istihbarat ağına bağlı olarak gayri resmi bir şekilde taşeron örgütlere ihale

edilerek yapılmaktadır. Yoğun propaganda ile yürütülen bu faaliyetler

tahmini bir hayli zor olan, kimliksiz, devletsiz, sebepsiz, ahlak dışı, mülksüz

ve ulusallaşan küresel terör niteliğindedir. Dünyanın büyük bölümü, askeri

olarak tehdit edilmezken, iktisadi bunalım, bulaşıcı hastalık, siyasal ve

toplumsal baskılar, etnik ve dini ayrılıklar, çevre kirliliği, terörizm ve

organize küresel suçlar ile tehdit edilmektedir36. Bu politikanın temelinde

kendi ulusal çıkarlarını maksimize etmeye çalışan devletlerarasındaki güç

mücadelesi yatmaktadır. Hegemonya, hedef aldığı toplumlara uygulamak

için sosyal ve politik sistemler üretmektedir. Tarih boyunca, klasik güç

politikası ‘böl ve yönet’ olagelmiştir37. Sınırsız kazanma hırsının yarattığı

savaşlar sonucu yüzbinlerce insan mülteci olarak açlık ve yoksullukla

mücadele etmektedir. Ancak açlık ve yoksulluk sadece bu bölgelerde değil,

dünyanın her yerinde hatta gelişmiş ülkelerde de büyük bir sorun haline

gelmiştir. Çünkü daha çok kazanma hırsı ‘öteki’ne yaşam hakkı

tanımamaktadır38. Bunun için insanlığın aşırı tüketimden kaçınması

diğerkâmlık anlayışıyla donanması şarttır. Başka bir deyişle hedonist kültür

yerine insana değer veren bir kültürün egemenliğine ihtiyaç vardır.

Görüldüğü gibi demokrasi, insan hakları bir söylem olmaktan öteye

geçememektedir. Küreselleşme, insan hakları ihlallerini görmezden gelerek,

devletlerin siyasi ve iktisadi istikrasızlıklarını artırmaktadır. İktisadi

amaçların belirleyiciliği, yerel birimlerin anlam yaratma ve yaratılmış

anlamları tartışma kabiliyetlerini yitirmelerine neden olmuştur39. Dünya

ticareti çok büyük oranda Amerikan doları üzerinden yürümektedir. Öyle ki

35 Perkins, 2010 s. 11. 36 Sait Yılmaz, 21. Yüzyılda Neler Olacak? İstanbul Aydın Üniversitesi. [Çevrimiçi]

2014. [Alıntı Tarihi: 21 08 2014.]

http://usam.aydin.edu.tr/analiz/21Y%C3%BCzy%C4%B1ldaNelerOlacak.pdf. 37 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi. Yılmaz, Sait. 2008. 1,

İstanbul: Beykent Üniversitesi, 2008, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 1, s. 32. 38 Raymond Fisman ve Edward Miguel, Ekonomi Haydutları: Yolsuzluk, Şiddet ve

Ulusların Yolsuzluğu, Çev. Tuncel Öncel. Ankara: Efil Yayınevi, 2011. s. 9. 39 Küreselleşmenin Demokrasinin Yaygınlaşma ve Derinleşme Sürecine Etkisi, 2012

s. 501

Page 12: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Küreselleşme ve Gücün Gölgesindeki “Demokrasi”

134

New York borsası maliye dünyasının basın ölçeri durumunda olup, bir

hıçkırığı tuttu mu tabiri caizse yeryüzü sarsılır40. Ahlak ise, kapitalizmin

etkisiyle araçsal hale getirilmiştir. Ahlaki olan günümüz dünyasında ve

toplumun etkili çevreleri içinde temsiliyet imkânı bulamamaktadır.

Dolayısıyla genel ahlak bağlayıcı gücünü yitirmiş, toplumu meydana getiren

bireylerin kendilerini her bakımdan kuşatacak olan üst normlara yaslanma

imkânı da ellerinden alınmıştır41.

Oysa demokrasinin en etkin biçimde korunması ancak hak ve

özgürlüklerin kuvvetli biçimde korunması ile mümkündür. Bunun yolu da

insan haklarının hukukî ve anayasal teminat altına alınmasından

geçmektedir. Eğer küresel ve anti-demokratik güçlerin amaçları, iktidara

gelerek halkların haklarını gasp etmek ise; o halde yapılması gereken

iktidarı, hakları teminat altına alan bir hukuk sistemi ve anayasal çerçeveyle

sınırlandırmak bunu önlemenin en etkin ve en pratik yoludur. Hak ve

özgürlükleri kaybetmeyi engellemenin yolu, hukukun üstünlüğünden

geçmektedir. Bu hukuk, hakkı temel alan bir hukuk olmalıdır. Asla

çoğunluğu, azınlığa sömürten bir hukuk sistemi olmamalıdır. Bunun için

insan haklarını, koşulsuz şartsız her birey için anayasal teminat altına alan

bir hukuk sistemi şarttır. Ayrıca siyasî katılımı teşvik etmekte çok önemlidir.

Siyasî haklar dar bir zümreye mahsus imtiyazlar olarak kalmamalıdır.

İnsanlar din, ırk, cinsiyet, yaş, ideoloji, yaşam tarzı, siyasi görüş ve düşünce

vb. yüzünden sınıflandırılmamalı ve ayrım yapılmamalıdır42. Sorun insanı

insan gibi görmemek ve öyle davranmamaktır. Bütün dünya, Batı’nın

yarattığı tek-örnek kültürden sıyrılıp her tür farklılığı saygıyla

karşılamalıdır.

Sonuç

Badiou’ya göre çağdaş demokrasilerin dünyaya dayatmaya çalıştıkları

şey, hayvani bir hümanizmdir. Dolayısıyla günümüzde insandan

bahsederken, acı çeken, şiddete uğrayan, aç kalan, soykırım gören tarzında

kelimeler kullanılmasının nedeni, insanın bedeninin hayvani verisi

olmasıdır. İnsan burada sadece merhamete layık olarak vardır. İnsan acınası

40 Duralı, 2013 s. 174 41 Yeni Kapitalizmin Karanlık Yüzü: İnsanilik ve Ahlakilik Söylemlerinin Sahiciliği

Üzerine. İlhan, Süleyman. 2007. 2007, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, s.

304. 42 Demokrasiyi Koruma Kılavuzu. Yayla, Atilla. 2001. 22, Ankara: Liberte Yayınları,

2001, Liberal Düşünce Dergisi, s. 72.

Page 13: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Nurhayat ÇALIŞKAN AKÇETİN

135

bir hayvandır43. Yani insanı insan yapan değerlerden uzaklaşılmıştır.

Dolayısıyla modernizmin aklı ön plana taşıması yetmemektedir. Çünkü

insan sadece akıl sahibi bir varlık değildir. İnsanı insan yapan en önemli

yönü merhamet duygusudur. Ahlakın toplumsal ve siyasal alandan

dışlanması sonucunda insanlar sanki duygu yönünü yitiren bir metaya

dönüşmüştür. Sadece kendini ve çıkarını düşünen bireylerin evrensel

değerleri, hak ve özgürlükleri hiçe sayması çok şaşırtıcı değildir.

Küresel güçlerin etnik ve kültürel ayırama dayanarak toplumları

bölme amaçları ve çabaları ön plandadır. Küreselleşen dünyada ulus

devletleri ayrıştırmak, öte yandan ulus devletlerin vatandaşlarının bağlarını

bu devletlerden kopararak küresel vatandaş olmaya zorlayıp, ulus devletleri

özerk yönetimlere bölmek küresel güçlerin temel amaçlarından birisidir.

Nitekim eski ABD Ankara Büyükelçisi Robert Strawsz Hupe “Amerika’nın

misyonu milli devletleri gömmek, halkları daha küçük birimlere bölerek

yaşatmaktır” der44. Modernizm sonrası dünyanın gidişatı da bu olmuştur.

Geleneğin bütün kurumları birer birer yok edilmiştir. Nitekim Ortadoğu ve

Afrika’da neredeyse her ırka ya da mezhebe ayrı birer devlet oluşturma

çabaları yoğun biçimde devam etmektedir.

Batı’ya özgü yaşam tarzı olan modernizm, ideal bir düzen olarak

bütün dünyaya dayatılmıştır. Farklılıklara saygı, özgürlük, eşitlik,

demokrasi, insan hakları gibi değerleri kendilerine ait gördükleri için, diğer

dünya ülkelerine bu değerleri götürmek onların görevidir. Fakat sorun şu ki,

modern toplumlarda insanlar ne kadar özgür, eşit ya da mutludur?

Demokrasi vadettiklerini gerçekleştirebilmiş midir? Bu sorunun cevabı

maalesef olumsuzdur. Günümüzde sefalet ve şiddet içinde olan büyük

çoğunluk şefkat, adalet ve gerçek demokrasi için çabalamaya başladığı

zaman bu vahşi düzen değişebilir. Problemi kabul etmek ve çözüm için adım

atmak kurtuluşun başlangıcıdır.

Dünya genelinde, halkların bu küresel sömürü düzeninden

kurtulması, fikri, iktisadi ve siyasi olarak küresel merkezlere bağlı olmayan

hükümetlerin alacağı güçlü, iradeli ve etkin kararlar ile mümkün olacağı

fikri hâkimdir. Dolayısıyla hükümetlerin kendilerini kandırmak yerine

gerçeklerle yüzleşmesi gerekmektedir. Böylece kesin ve açıkça ilan edilmiş

ilkeler çerçevesinde hareket ederek, küresel sömürü düzenine boyun

eğmeyerek, bu düzenin veya düzensizliğin yıkılmasını sağlayabilirler45.

43 Alain Badiou, Yüzyıl, Çev. Işık Ergüden, İstanbul: Sel, 2013. s. 187. 44 Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı, 2008 s. 1131. 45 Alatlı, 2014, s. 1377

Page 14: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Küreselleşme ve Gücün Gölgesindeki “Demokrasi”

136

Evrensellik fikri, bireylerde bir kimlik sorunu da yaratmamalıdır.

‘İnsan kimliği’ dili, dini, ırkı ne olursa olsun her bireyi kapsar. İnsanlık, bir

bütün olarak görülürse, ‘biz-onlar’ ayırımı da önemini kaybeder. Bu, üreten

paylaşan toplumları doğurabilir. Hatta bugün alternatifsiz sanılan ya da öyle

gösterilen Batı Medeniyetine alternatif de sunabilir. Çoğulculuk fikri

içselleştirilmelidir. Bugün artık tek bir ırkın olduğu ülkelerden bahsetmek

pek mümkün değildir. Özellikle büyük ülkeler söz konusu olduğunda

çeşitlilik daha da artmaktadır. Herkes için demokrasi, özgürlük, eşitlik,

adalet sağlanmalıdır. İnsanlığın oluşturduğu miras belki de hiç bu kadar

tehdit altında olmamıştır. Öyle ki bu miras yok olmakla yüz yüzedir. Her

zamankinden daha çok gerçek bir dayanışma ve sağduyuyla birlikte hareket

etmek zorunluluğu vardır. Ülkelerin bütünlüğüne bağımsızlığına saygı

duyulmalı, emperyalist amaçların gizli ya da açık müdahaleciliğinden

vazgeçilmelidir. Her şeyin ötesinde bunun başarılması dünyanın daha

yaşanabilir bir yer haline gelmesini sağlayabilir.

J.F. Lyotard’ın da dediği gibi “Ondokuz ve yirminci yüzyıllar bize

tahammül edebildiğimizden daha fazla terör getirdi… Gelin bütünlüğe karşı

bir savaş başlatalım, gelin sunulamayana tanıklık edelim, farklılıkları etkin

kılıp, adın onurunu kurtaralım”46.

46 J. F. Lyotard, Postmodern Durum, Çev. Ahmet Çiğdem. Ankara: Vadi Yayınları,

1997. s.159

Page 15: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Nurhayat ÇALIŞKAN AKÇETİN

137

KAYNAKÇA Alatlı, Alev, Batı'ya Yön Veren Metinler IV. İstanbul : Alfa Yayınları, 2014.

Altındal, Aytunç, Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri. 15. Baskı. İstanbul : Alfa

Basım Yayım Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti., 2015.

Badiou, Alain, Being And Event, çev. Oliver Feltham, London and New York :

Continuum, 2007.

—Felsefe ile Politika Arasındaki Gizemli İlişki, çev. Murat Erşen. İstanbul :

MonoKL, 2011.

—Yüzyıl. [çev.] Işık Ergüden. İstanbul : Sel, 2013.

Başkaya, Fikret, Yeni Paradigmayı Oluşturmak. Ankara : Maki, 2011.

Baudrillard, Jean, Sessiz Yığınların Gölgesinde ya da Toplumsalın Sonu, çev.

Oğuz Adanır, İstanbul : Ayrıntı, 1991.

BM. 2017. UN Global Compact Our Participants. UN. [Çevrimiçi] 06 03 2017.

[Alıntı Tarihi: 06 03 2017.] https://www.unglobalcompact.org/what-

is-

gc/participants/search?utf8=%E2%9C%93&search%5Bkeywords%

5D=&search%5Bper_page%5D=50&search%5Bsort_field%5D=&sear

ch%5Bsort_direction%5D=asc.

Bosteels, Bruno, Badiou and Politics, Durham and London : Duke University

Press, 2011.

Chalmers, Alan, Bilim Dedikleri, çev. Hüsamettin Arslan, Ankara : Vadi

Yayınları, 1997.

Crouch, Colin, Post Demokrasi, çev. Emre YILDIRIM, Londra : Polity Press,

2004.

Dahl, Robert A., Demokrasi Üstüne, çev. Betül Kadıoğlu, Ankara : Phoenix

Yayınevi, 2001.

Badiou, Alain, Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme, Sayı:

43, İstanbul : yazarı bilinmiyor, 2005, Cogito. Çev: Bülent DOĞAN.

Tunç, Hasan, Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı, 1-2,

2008, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XII, s. 1113-

1132.

Yayla, Atilla, Demokrasiyi Koruma Kılavuzu, 22, Ankara : Liberte Yayınları,

2001, Liberal Düşünce Dergisi, s. 67-73.

Duralı, Ş. Teoman, Çağdaş Küresel Medeniyet. 5. İstanbul : Dergâh Yayınları,

2013.

Eisenstadt, Shmuel Noah, Modernleşme-Başkaldırı ve Değişim, çev. Ufuk

Coşkun, Ankara : Doğu Batı, 2007.

Falakaoğlu, Bülent, Ekonominin İki Modeli: Demokrasi ve Kapitalizm,

Evrensel, İstanbul : Bülten Basın Yayın Reklamcılık Tic. Ltd. Şti., 22 04

2014.

Page 16: KÜRSLLŞM V GÜÜN GÖLGSİNKİ “MOKRASİ - …flsfdergisi.com/sayi23/123-138.pdf · FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, x v w7 Bahar, sayı: x y, s.123-138 ISSN 1306-9535,

Küreselleşme ve Gücün Gölgesindeki “Demokrasi”

138

Fisman, Raymond ve Miguel, Edward, Ekonomi Haydutları: Yolsuzluk, Şiddet

ve Ulusların Yolsuzluğu, çev. Tuncel ÖNCEL, Ankara : Efil Yayınevi,

2011.

Fortune, Bu papa bir iş adamı. Fortune Turkey. [Çevrimiçi] 08 09 2014.

[Alıntı Tarihi: 07 03 2017.] http://www.fortuneturkey.com/bu-papa-

bir-is-adami--1016.

Geuss, Raymond, Eleştirel Teori, çev. Ferda Keskin, İstanbul : Ayrıntı

Yayınları, 2002.

Tuncel, Gökhan, Küreselleşmenin Demokrasinin Yaygınlaşma ve Derinleşme

Sürecine Etkisi, Malatya : yazarı bilinmiyor, 2012. Uluslararası Turgut

Özal Sempozyumu II. s. 488-504.

Lyotard, J. F., Postmodern Durum, çev. Ahmet Çiğdem, Ankara : Vadi

Yayınları, 1997.

Merget, Maurice, Psikolojik Savaş, çev. Samih TİRYAKİOĞLU. İstanbul : Varlık

Yayınevi, 1972.

Öztürk, Armağan, Res Publica İdeali Üzerine Tarihsel ve Kavramsal Bir

Soruşturma. Res Publica. Ankara : Doğu Batı, 2013, s. 7-39.

Öztürk, Mustafa, Tarih Felsefesi. Ankara : Akçağ Yayınları, 2014.

Perkins, John, Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, çev. Murat KAYI, Ankara :

A.P.R.I.L Yayıncılık, 2010.

Tahir, Ekrem, Bâbîl'deki Türkiye. İstanbul : Yağmur Yayınevi, 2007.

Toku, Neşet, İlm-i Umran-İbni Haldun'da Toplum Bilimsel Düşünce. Ankara :

Akçağ, 2002.

Yılmaz, Sait, Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi, İstanbul :

Beykent Üniversitesi, 2008, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 1, s.

27-65.

Wood, Ellen Meiksins, Küresel Kapitalizmde Emek, Sermaye ve Ulus-Devlet,

çev. Ahmet Erhanlı, Ürün Dergisi. İstanbul : yazarı bilinmiyor, Monthly

Review dergisi, cilt 49, sayı 3, Temmuz-Ağustos 1997.

İlhan, Süleyman, Yeni Kapitalizmin Karanlık Yüzü: İnsanilik ve Ahlakilik

Söylemlerinin Sahiciliği Üzerine, 2007, Fırat Üniversitesi Sosyal

Bilimler Dergisi, s. 283-306.

Yılmaz, Sait, 21. Yüzyılda Neler Olacak? İstanbul Aydın Üniversitesi.

[Çevrimiçi] 2014. [Alıntı Tarihi: 21 08 2014.]

http://usam.aydin.edu.tr/analiz/21Y%C3%BCzy%C4%B1ldaNelerOl

acak.pdf.

—Ekonomik İstihbarat, Ulusal Kanal. [Çevrimiçi] 17 01 2014.

http://www.ulusalkanal.com.tr/ekonomik-istihbarat-

makale,1992.html.