kur’Ân i kerİm’de allah (c.c.)’in sevdİĞİ ve sevmedİĞİ...
TRANSCRIPT
İlhan UYGÜL | 387
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
KUR’ÂN-I KERİM’DE ALLAH (C.C.)’IN SEVDİĞİ
VE SEVMEDİĞİ İNSAN TİPLERİ İlhan UYGÜL
Özet
İnsan duyguları olan bir varlıktır. Bu, onu diğer canlılardan farklı
kılan bir özelliktir. İnsana verilen duyguların başında sevgi gelir. İnsan
bu his sayesinde ebeveynini, eşini, çocuklarını, bağını, evini hatta kendini
sever. Bütün bunların ötesinde Rabbini, peygamberini, milli ve manevi
değerlerini sever. Bu hissin varlığı, onu yaratanın varlığını gösteren en
büyük delillerdendir. Yaratan, kainatı sevgiden yaratmıştır. Kâinatı ise en
sevdiği varlık olan insan için var etmiştir. Keyfiyetini bilmemekle beraber
Allah (c.c.)’ın insanı sevdiği bilinen bir gerçektir. Bunu Kur’ân -ı
Kerim’de birçok ayette görebiliyoruz. Allah (c.c.)’nın insan sevgisi,
isimler üzerinden değil sıfatlar üzerinden gerçekleşir. Dolayısıyla güzel
işler yapan, hayırlara vesile olan, hatalarından pişmanlık duyan,
koyduğu sınırlara dikkat eden insanları sever. Haddi aşan, fenalık yapan,
haksızlık yapan, isyan eden kulları ise sevmez. Sabırlı, adaletli, temiz,
cömert kullarını sever. Tembel, cimri, kafir, hain, zalim kullarını sevmez.
Bu çalışmada Allah (c.c.)’ın sevdiği ve sevmediği insan tipleri Kur’ân-ı
Kerim ışığında ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Allah, sevgi, insan, Kur’ân-ı Kerim.
***
Kahraman Maraş Sütçü İmam Üniversitesi Temel İslam Bilimleri Tefsir Ana
Bilim Dalı Yüksek Lisans öğrencisi.
388 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
Human Types that God Likes and Dislikes in Quran
Abstract
Human being that have emotions is an asset. This makes him
unique which is different from other living things The most important
one is emotion of love. With this feeling, human loves their parents,
spouse, children, and even love themselves. Above all, human lave the
Lord, the prophet, like national and spiritual values. The existence of this
feeling creates one of the most important evidence showing the existence
of the Creator. The universe was created out of love if the universe had a
favorite for mankind who has assets. Although knowing the
circumstance of Allah (God) is a known fact that human love. This can be
seen in many verses in the Quran. Almighty God, love of human being is
because of his characters takes place not through the names. Therefore,
God likes those who do good deeds, paye way to good work sorry for his
or her own wrongdoing on them. He does not love those who are
Transgressors, evil doer, unjust person and who rebelled. He loves His
servant who are Patient, fair, neat, generous. He does not lazy, stingy,
camphor, treacherous, cruel. In this study, the types of people that Allah
loves and dislikes studied in the light of Quran.
Key Words: God, love, man, the Holy Quran.
Giriş
İnsan duyguları olan bir varlıktır. İlahi kudret onu sevmek,
acımak, üzülmek, kıskanmak gibi birçok duygularla donatmıştır. Bu
duyguların başında sevmek gelir ki bu sayede insan anne babasını,
eşini, çocuklarını, evini barkını, memleketini sever. Bunların ötesinde
Rabbini, peygamberini ve yüce kitabını sever.
‚Aranızda sevgi ve şefkati var etmesi, onun varlığını gösteren
kanıtlardan biridir.‛1 Bu ilahî beyana göre insanların birbirini
sevmesi, yaratılanı sevmeleri ve içlerinde sevgi adında bir his
1 Rum, 30/21
İlhan UYGÜL | 389
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
taşımaları Yüce Yaratıcının varlığını gösteren delillerden biridir.
Sevgi varsa onu var eden ve insanın içine koyan biri de vardır ki O,
Allah’tır. Bu, sevme hissini bir özellik olarak insanın ayrılmaz bir
parçası yapan Yüce Rabbimizin, yarattıklarını sevdiği anlamına da
gelir.
Allah (c.c.) tarafından sevilmek bir insan için en büyük nimettir.
İnsanın gayesi ve hedefi bu sevgiyi elde etme, muhafaza etme ve bu
sevgiye layık olmaktır. İslam’ın insanı yükseltmek istediği ufuk işte
budur. Kur’ân-ı Kerim’de Yahudiler ve Hristiyanlar ‘Biz Allah (c.c.)’ın
oğulları ve sevdikleriyiz’2 derken Müşrikler ise ‘Allah’ı sevdiğimiz
için bizi ona yaklaştırsın diye putlara tapıyoruz’3 derler. Asr-ı
saadette Necran’dan gelen Hristiyan grup ‘Biz Allah’a olan
sevgimizden dolayı Mesih’i tanrı olarak tanıyoruz4, demişlerdi. Buna
karşılık Allah (c.c.), Hz. Peygamber’i Kur’ân’ı Kerim’de:
‘De ki siz Allah’ı gerçekten seviyorsanız hemen bana uyun ki
Allah da sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın.’5 buyurarak sevgide
ölçünün ne olması gerektiğini öğretir.
Başka bir yerde ise Yüce Allah, inananlara şöyle seslenir:
‘Ey iman edenler içinizden her kim dininden dönerse Allah ona
karşılık kendisinin sevdiği ve kendisini seven insanlar getirir. Bunlar
müminlere karşı alçakgönüllü kafirlere karşı şiddetlidirler. Allah
yolunda savaşırlar ayıplayanların ayıplamasından çekinmezler. Bu
Allah (c.c.)’ın lütfudur ki onu dilediğine verir. Zira Allah (c.c.)’ın
keremi geniştir ve ona kimin layık olduğunu bilir.’6
Bu ayette Allah (c.c.), sevdiği ve seveceği kulların şu dört
vasfını sayar: Müminlere karşı alçakgönüllü olmak, kafirlere karşı
2 Mâide, 5/18 3 Zümer, 39/3 4 Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâikı’t-Tenzîl, Dâru’l-Ma’rife, Beyrût, trs., 1/346 5 Al-i İmran, 3/31 6 Mâide, 5/54
390 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
izzetli ve onurlu olmak, Allah yolunda cihat etmek, kınayanların
kınamasından korkmamak.
Ayet-i kerimeden de anlaşılacağına göre Allah (c.c.) sevgide
standartları belirtirken ve belirlerken isimlerden ziyade sıfatlara
vurgu yapmaktadır. Bu makalede Allah (c.c.)’ın Kur’ân-ı Kerim’de
sevdiğini ve sevmediğini ifade ettiği insanlar, vasıflarından yola
çıkılarak tahlil edilecektir. İlerleyen bölümlerde de detaylı bir şekilde
ifade edileceği gibi Allah tarafından sevilmek O’nun hoşlandığı
vasıfları taşımak, Allah tara-fından sevilmemek ise O’nun istemediği
vasıfları üzerinde taşımak demektir.
Kavramsal Çerçeve
Sevgi (muhabbet, meveddet, vüdd)
Sözlükte ‘muhabbet’ (mahabbet) kelimesinin ‘hubb’ kökünden
isim olduğu belirtilmekte, hub ise kısaca ‚buğzun zıddı‛ olarak
tanımlanmaktadır.7 Literatürde muhabbet ve hub ile meveddet ve
vüd (vüdd) yaygın biçimde ‚sevgi‛ anlamında kullanılmakta,
sevginin coşkulu şekli ise aşk kelimesiyle ifade edilmektedir.
Tehânevî’nin vüd ile ilgili verdiği ‚seveni kendinden geçirecek
derecede coşkulu sevgi‛8 şeklindeki tanım9 daha çok ‘aşk’ için uygun
düşmektedir.
Semavî kitaplarda özellikle İncil ve Kur’ân’da muhabbet
üzerinde önemle durulmuş ve muhabbetin dinî hayatın temeli ve aslî
unsuru olduğu ifade edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de muhabbet bir ayet-
te10 hub ise dokuz ayette geçmekte, yetmiş iki yerde aynı kökten isim
ve fiiller yer almaktadır.11 Bu âyetlerde sevginin hem Allah (c.c.)’a
7 Zebidi, Tâcü’l-’Arûs Min Cevahiri’l-Kamûs, Matbaatü’l-Hayriyye, Mısır, 1306 (H),
hbb md. 8 Tehanevi, Keşşafu ıstılahati’l-Fünün, İstanbul, 1984, III/ 1527. 9 Zemahşerî, a.g.e, II, 1470 10 İsfehânî, el-Müfredat fî Garîbi’l-Kur’ân, Matbaatü’l-Fenniyye, Mısır, 1970. s. 276,
‚hbb‛ md. 11 Tâhâ, 20/39
İlhan UYGÜL | 391
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
hem insana nispet edildiği görülür. ‚Allah onları, onlar da Allah’ı
severler12 ifadesi Allah’la kullar arasındaki karşılıklı sevgiyi vurgu-
lamaktadır. Allah (c.c.)’ın isimlerinden olan Vedûd13 onun kullarını
çok sevdiğini ifade eder. Allah’a nispet edilen yerlerde O’nun takva
sahiplerini, iyilikseverleri, maddî ve manevî temizliğe önem
verenleri, tevekkül ehlini, sabırlı davrananları, adaletli olanları, kah-
ramanları, Hz. Peygamber’e uyanları sevdiği; inkârcıları, zulüm ve
haksızlık yapanları, günahlarda ısrar edenleri, böbürlenip övünenleri,
büyüklük taslayıp gerçeklere karşı çıkanları, nankörleri, hainleri,
aşırılığa sapanları, şımarıkları sevmediği bildirilir.
Muhabbet konusu hem Allah’a hem insanlara nispet edilerek
hadislerde de geniş bir şekilde yer almıştır.14 Hadislerde
iyilikseverlik, hoşgörü, yumuşak huyluluk, kolaylaştırıcı olma,
kusurları örtme, haya, iffet, zâhidlik, takva ve güzel davranma Allah
(c.c.)’ın sevdiği meziyetler arasında zikredilir. İnsanların birbirini
sevmelerini isteyen çok sayıda hadis bulunmakta olup bu sevginin
sırf Allah rızası için olması gerektiği belirtilmektedir: ‚Amellerin en
üstünü Allah için sevmektir.15 ‚Sevdiğini Allah için sevmek, yerdiğini
de Allah için yermek imandandır.16 Bir kutsî hadiste, ‚Benim için
birbirini sevenlere, benim için bir araya gelenlere muhabbetim vacip
olmuştur‛ buyrulmaktadır. 17 Diğer bir hadiste, Allah için birbirini
seven ve bu sevgiyle buluşup bu sevgiyle ayrılanlar mahşer gününde
Allah (c.c.)’ın özel konukları olarak ağırlanacak yedi zümre içinde
gösterilmiştir.18 ‚Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini kardeşi
için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz.‛ mealindeki hadis bütün
kaynaklarda geçmekte 19 ve ahlâkın temel ilkelerinden biri kabul
edilmektedir. ‚İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi
12 Abdülbâkî, el-Mu’cem, Darü’l-Ma’rife, Riyad, 2009, ‚hbb‛ md. 13 Mâide, 5/54 14 Hûd 11/90; Bürûc 85/l 4 15 Bakara 2/165 16 Âl-i İmrân 3/31 17 el-Mâide 5/54 18 Wensinck, el-Mu’cem, Leiden, 1969, ‚hbb‛, ‚vdd‛ md. 19 Nesâî, ‚Sünnet‛, 2
392 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız‛ mealindeki hadis de20 İslâm
kardeşliğinin önemini dile getirmektedir.
Muhyiddin İbnü’l-Arabî sevgiyi hevâ, hub, aşk ve vüd olmak
üzere dörde ayırır; ayrıca tabiî, ruhanî ve ilâhî sevgiden bahseder.
Tabii sevgi hem insanlarda hem hayvanlarda görülür; canlıların
yavrularını sevmeleri böyledir. Ruhanî sevgi insana özgüdür. Allah
(c.c.)’ın Kulunu, kulun Allah’ı sevmesi ise ilâhî sevgidir.
Gazzâlî’ye muhabbet nihaî makam ve en yüksek değerdir; şevk,
üns ve rızâ gibi tasavvufî-ahlâkî makamlar onun sonucudur. Tövbe,
sabır, zühd, şükür, takva, tevazu, cömertlik, adalet ve merhamet gibi
erdemlerin özünde de sevgi vardır. Dinî hasletler ve ahlâkî erdemler
sevginin meyvesidir. Mevlânâ da sevginin acıyı tatlı, bakırı altın,
bulanıklığı duru, derdi deva, dikeni gül, sirkeyi mey, zindanı
gülistan, nârı nur. üzüntüyü neşe, kahrı lütuf, ölüyü diri, kralı kul
haline getiren bir güce sahip bulunduğunu belirtir.21
Muhabbet; sevgi, kalbî alâka, herhangi bir şeye veya herhangi
birine düşkünlük mânâlarına da gelir ki; insanın duygularını
bütünüyle tesiri altına alması itibarıyla aşk, vuslat arzusuyla yanıp
tutuşma şeklinde daha derin buudlara ulaşmasına da şevk u iştiyak
denir. Muhabbeti, kalbin Mahbûb-u Hakîkîyle münasebeti.. O’na
karşı duyulan, önüne geçilmez şiddetli iştiyak, gizli-açık her meselede
O’nunla mutlak mutâbakat, her mevzuda Sevgili’nin murad ve
isteklerinin kollanması ve vuslat demine kadar kendinden geçip
ayılmama şeklinde de tarif etmişlerdir.
Muhabbet, Hakk’a nisbet edildiğinde ihsan, halka isnat edilince
de baş eğme, söz dinleme, kayıtsız-şartsız inkıyâd etme mânâlarına
da hamledilmiştir ki Râbiatü’l-Adeviyye (ö. 752/ 1351) şöyle der:
20 Buhârî, İmân,1 21 Buhârî, Ezan, 36
İlhan UYGÜL | 393
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
تػعصي اإللو وأنت تظهر حبو ىذا لعمري ف الفعاؿ بديع
لو كاف حبك صادقا ألطعتو المحب لمن يب مطيع إف
‘Allah’a isyan edip durduğun halde O’nun muhabbetinden
dem vuruyorsun.. kasem ederim bu anlaşılır gibi değil! Eğer
muhabbetinde sâdık olsaydın O’na itâat ederdin; çünkü seven
sevdiğine itaat eder.‛22 İtaatin en büyük göstergelerinden biri
ibadettir. ‚Ben insanları ve cinleri yalnız bana kulluk etsinler diye
yarattım.’’ 23 ayet-i kerimesi ibadetin ve ubudiyetin Cenabı Hak
tarafından sevilmenin bir koşulu olduğunu gösterir.24
Bir kutsî hadiste ise Allah-u Tealâ şöyle buyuruyor:
‚Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp
ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıracak olan amellerden en çok
hoşuma gideni (kulumun) ona farz kıldığım şeyleri eda etmesidir.
Kulum nafilelerle bana yaklaşmaya devam eder ve sonunda sevgime
erişir. Onu bir sevdim mi onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli,
yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey istedi mi onu muhakkak
veririm. Benden sığınma talep ederse onu mutlaka korurum. Ben
yaptığım hiçbir şeyde mü’min kulumun ruhunu kabzedecekken
ettiğim kadar tereddüt etmedim. (Zira) o ölümü sevmez ben de onun
sevmediğini sevmem.‛25
Bu hadis-i şerifte nafile ibadetlerin kulu Allah (c.c.)’a
yaklaştıracağı ifade edilmektedir. Bu yaklaşmadan ve
yaklaştırılmadan kast edilen manayı İmam Gazali şu şekilde açıklar:
22 Feriddüddin Attar, Tezkiretü’l- Evliya, Kabalcı Yay. İstanbul, 2013, s. 34 23 Zariyat, 51/56 24 Gülen, F., Kalbin Zümrüt Tepeleri, Nil yay. İzmir, 2008, 1/128 25 Buhari, Rikak, 38
394 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
‚Nafilelerle kulun Allah’a yaklaşması, iç âleminin durulmasına
sebep olur. Kalbinden perdenin kalkmasına, Rabbine yakın olmasına
vesile olur. Bütün bunlar Allah (c.c.)’ın fiili ve o kulu için lütfudur.
İşte Allah sevgisinin mânâsı budur. Bu ancak bir misal ile anlaşılır. O
misal de şudur: Sultan bazen kölesini kendine yaklaştırır. Her zaman
huzuruna girmeye müsaade eder. Çünkü sultan ona meyleder. Ya
kuvvetiyle kendisine yardım etmek veya müşahedesiyle müsterih
olmak veya reyinde onunla istişare etmek veya yeme ve içmekte
yardım etmesi için ona bu izni verir.‛26
Sultanın kula bu teveccühü kulu sevmek olarak
değerlendirilmiştir. ‘Sultan’ın onu sevmesi, sultan’ın tabiatına uygun
bir şeyin onda bulunduğu için ona meyletmesi demektir. Habîb,
Allah’a yakın olandır. Allah’a yakın olma da hayvanların, yırtıcıların
ve şeytanların sıfatlarından uzak olmaktır. İlâhî ahlâktan ibaret olan
güzel ahlâklarla ahlâklanmaktır. Bu yakınlık mekan bakımından
değil, sıfat bakımından yakınlıktır.’27
Sultanın kula muhabbeti beraberinde yakınlaşmayı getirir. Bu
yakınlaşma kulun sultanın beğeni ve rıza dairesinde hareket edip ona
doğru yükselmek için gayret etmesini ifade eder. ‘İki şahıs, bazen
hareket etmekle birbirine yaklaşırlar. Bazen biri yerinde sabit, diğeri
hareket eder, dolayısıyla diğerinde meydana gelen bir değişiklikle
yakınlık oluşur. Sıfatlardaki yakınlık da böyledir. Bu bakımdan kul
her ne zaman sıfat bakımından kâmil, ilim bakımından tamam,
eşyanın hakikatini ihâta etmek bakımından mükemmel, şeytanı
kahretmek ve şehvetleri yenmekte sabit, rezaletlerden uzaklaşmakta
nezih oldukça kemâl derecesine daha yakın olur. Kemâl derecesinin
zirvesi Allah (c.c.)’ındır. Her birinin Allah’a yaklaşması kemâli
nisbetindedir. Evet! Bazen talebe, hocasına yaklaşmaya ve onunla eşit
26 Gazali, İhya-u Ulumi’d- Din, Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekafiyye, Beyrut, 2001, 4/
135 27 Gazali, a.g.e., 4/ 135
İlhan UYGÜL | 395
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
olmaya, hatta onu geçmeye muktedir olur. Fakat bu Allah hakkında
muhaldir.’28
Allah (c.c.)’ın İnsanı Sevmesi Üzerinde Tartışmalar
Kur’an ve hadislerde Allah ile kulları arasındaki sevgiden
açıkça bahsedilmiş olmasına rağmen bu mesele bazı itikadî
mezhepler ve kelâm âlimleri arasında tartışmalara yol açmıştır. Allah
(c.c.)’ın seven ve sevilen bir varlık olmasının mümkün olmadığını
söyleyen âlimlere göre konuyla ilgili âyet ve hadislerin mecaz olarak
anlaşılması gerekir.
İlk Müslümanlar ve zâhidler arasında Allah (c.c.)’ın seven ve
sevilen yani ‘Mevlâ’ oluşu kabul edilirken Cehmiyye ve Mu’tezile’nin
ortaya çıkışıyla birlikte seven ve sevilen Allah anlayışı tartışılır hale
gelmiştir. Cehmiyye, muhabbetin sevenle sevilen arasında bir
münasebetin bulunmasını gerektirdiğini belirterek Allah (c.c.)’ın
gerçekten seven-sevilen bir niteliğe sahip oluşunu kabul etmemiş,
daha sonra Mu’tezile tarafından benimsenen bu görüş bazı
kelâmcıları da etkilemiştir. İbn Teymiyye, İslâm’da ilk defa bu bid’atı
ortaya çıkaran kişinin Ca’d b. Dirhem (ö. 124/742) olduğunu söyler.29
Mu’tezile insanın Allah’ı sevmesini O’na saygı gösterip itaat
etmesi ve rızâsını istemesi; Allah (c.c.)’ın kullarını sevmesini de onları
ödüllendirmesi, övmesi ve kendilerinden razı olması şeklinde
yorumlamıştır. Zemahşerî’ye göre Allah (c.c.)’ın sevme ve sevilme
vasfını kabul eden ve bunu savunan sûfîler cahil, ilim ve âlim
düşmanı ve şeriat muhalifidir. İbn Dâvûd ez-Zâhirî de ilâhî muhab-
beti mecaz olarak anlar. Fahreddin er-Râzî, Eş’arîler gibi Allah (c.c.)’ın
fiilî sıfatlarını te’vil etmiş, sevme ve sevilme vasıflarını O’nun irade
veya kelâm sıfatlarına indirgemiştir. Allah (c.c.)’ın kulunu sevmesini
irade sıfatının özel bir şekli olarak yorumlayanlar bunu Allah (c.c.)’ın
28 Gazali, a.g.e., 4/ 135 29 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/89
396 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
kuluna lutufta bulunması diye anlamışlar veya kulunu sevmesini onu
övmesi şeklinde yorumlayıp kelâm sıfatıyla ilişkilendirmişlerdir.30
Bu farklı görüş ve mülahazalara rağmen İslam ulemasının
ekserisi Allah sevgisinin varlığını, Allah (c.c.)’ın kulunu sevmesini
Kur’an ve Sünnetten getirdikleri açık delillerle ortaya koymuşlardır.
Neticede, Allah ve Resulünü sevmenin farz olduğunda ittifak
edilmiştir. Allah (c.c.) Kur’an’da şöyle buyurur: ‚Allah onlan sever,
onlar da Allah’ı severler.‛31 Bu ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere
Allah (c.c.) kullarını sevmekte, kullar da Yüce Rablerini
sevebilmektedir. Hadis-i şeriflerde de gerçek anlamda mümin
olabilmek için Allah’ı ve Resulünü her şeyden, herkesten daha fazla
sevmenin gerektiğine dikkat çekilmiştir. 32
Bu makalede ana çizgilerle Allah (c.c.)’ın sevdiği ve sevmediği
insan tipleri Kur’ân-ı Kerim ışığında ele alınacaktır.
ALLAH TEÂLÂ’NIN SEVDİĞİ İNSAN TİPLERİ
1. Muhsinûn/ İhsan Sahipleri
‘İhsan’ mastarından türemiş olan muhsin kelimesi, çoğulu olan
‘muhsinun’
muhsinler) ile birlikte Kur’an’da çokça geçen kelimeler arasında
yer alır.
حسنني الذين ينفقوف ف السراء والضراء والكاظمني الغيظ والعافني عن الناس والل يب الم
30 Süleyman Uludağ, Muhabbet, DİA, DİB Yay. Ankara, 2014, 30/389 31 Maide, 5/54. 32 Ahmet bin Hanbel, Müsned, V/38
İlhan UYGÜL | 397
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
‚Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar,
öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri
sever.‛33
Ayet-i kerimede, takva sahiplerinin üç sıfatı zikredilmektedir.
Bunlardan birincisi cömertliktir. Bu hususta Hz. Peygamber
(s.a.v.)’den şu hadis-i şerif rivayet edilmektedir: ‚Cömert insan
Allaha yakındır, cennete yakındır insanlara yakındır; cehennemden
ise uzaktır. Cimri kişi ise Allahtan uzaktır, cennetten uzaktır, insan-
lardan uzaktır; cehenneme ise yakındır. Muhakkak ki cömert olan
cahil kişi, Allah’a, âbid olan bir cimriden daha sevimlidir.’’34 Bu
sıfatlardan ikincisi, öfkeyi yenme sıfatıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu
hususta da şöyle buyurmaktadır: ‚Sizler, içinizden kimi kahra-man
sayarsınız?’ Sahabiler, ‚kimsenin yenemediği kişiyi‛ dediler.
Resulullah ‚Kahra-man bu değil, kızdığı zaman öfkesini yenendir.’35
buyurdular. Üçüncüsü ise başkaları-nın kusurunu bağışlama sıfatıdır.
Allah Resulu bu hususta da şöyle buyurmaktadır: ‚Hiçbir sadaka,
malı eksiltmez. Allah, başkasını affeden kulun, mutlaka şerefini
artırır. Allah, kendi rızası için alçakgönüllü davranan bir kulun ise
derecesini mutlaka yükseltir.’36(37)
İhsan her türlü iyi, güzel, hayırlı, kazançlı ve sevaplı ameli
kapsadığı gibi, Allah (c.c.)’ı görürcesine ibadet ve hareket etmenin de
adı olmuştur. Allah telanın huzurunda olmanın bilinciyle yaşamak da
ihsandır. Hz. Peygamber (s.a.v.) ‚Cibril hadisi‛ diye bilinen
hadiste, ‛İhsan Allah’ı görür gibi ibadet etmendir; çünkü sen O’nu
görmesen de O seni görmektedir‛38 buyurmaktadır.
33 Al-i İmran, 3/ 134 34 Tirmizi, el-Birr, 40 35 Müslim, el-Birr, 106 36 Müslim el-Birr, 69
37 et-Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli’l-Kur’ân, Mısır, 1954, 2/365 38 Buhârî, İman, 1
398 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
2. Müttakîn/ Takva Sahipleri
Takva korkmak, sakınmak, korunmak, haşyet duymak gibi
manalara
gelmektedir. Şer’î ıstılahta takvayı, Allah (c.c.)’ın emirlerini
tutup, yasaklarından kaçınmak suretiyle O’nun azabından korunma
cehdi şeklinde tarif edebiliriz. Allah’ın takva sahiplerini sevdiği ayette
şu şekilde anlatılır:
بػلى من أوف بعهده واتػقى فإف الل يب المتقني
‚Hayır! (Gerçek, onların dediği değil.) Kim sözünü yerine
getirir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa şüphesiz Allah da
sakınanları sever.‛39
Takvanın oldukça şumûllü ve umumî manası vardır ki, İslâm
dini prensiplerini hassasiyetle görüp gözetmeden şerîat-ı fıtriye
kanunlarına riayete; Cehennem ve Cehennem’i netice veren
davranışlardan Cennet’i semere verecek hareketlere; sırrını, hafîsini
şirkten, şirki işmam eden şeylerden koruyup kollamaktan, düşünce
ve hayat tarzında başkalarına benzemekten sakınmaya kadar geniş
bir yer işgal eder.40 Takvayı Allah (c.c.)’ın çizdiği hudutta durmak, bu
hududun ne berisinde kalmak ne de ötesine geçmek şeklinde tarif
edenler de olmuştur.41
Takva en dar anlamda Yüce Rabbimizin emirlerine riayet,
yasaklarından kaçınmak demektir.42 Rabbimizin bizden istediği
hususları yerine getirmenin gayreti içinde olmak müttakinin en
belirgin özelliğidir. Aksi takdirde her şeyi elinde tutan, her şeye gücü
yeten, her şeyin sahibi Allah (c.c.)’ın güzelliklerden mahrum
bırakması ya da cezalandırması karşısında duyulan korkunun adıdır.
39 Al-i İmran, 3/ 76 40 Kuşeyri, Kuşeyri Risalesi, İlk Harf Yayınları İstanbul, 2013, s.142 41 Abdurrezzak Kaşani, Tasavvuf Sözlüğü, İz Yay. İstanbul, 2004, Vera md 42 Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Akademi Yay. İst., 2011, s. 433
İlhan UYGÜL | 399
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
Hz. Peygamber (s.a.v.) de,‛Her nerede olursan ol, takva sahibi
ol.’’43 buyurarak takvayı emretmiş, kendisine insanı Cennet’e en çok
götüren şey sorulunca da, Allah’tan korkmak (yani takva sahibi olup
O’na gerektiği gibi ve layık olduğu şekilde saygı göstermek) ve güzel
ahlâk diye cevap vermiştir.‛44 Bu özellikerinden dolayı takva,
müminlerin güzel vasıfları arasına girmiş, muttakiler de Allah (c.c.)
tarafından sevilme-ye mazhar olmuşlardır.
3. Tevvabîn/ Tevbe Edenler
Tevbe ya da halk arasındaki meşhur söylemiyle tövbe kulun
hatasını fark edip,
kusurunu anlayıp Rabbine dönmesidir. Onun engin rahmetine
ve mağfiretine sığınmadır. Günahlarından hacalet duyup Allah
(c.c.)’ına yönelmesidir. İçten gelen bir yakarışla pişmanlığını ifade
etmesidir. Bu nedenle nedamet tevbe olarak değerlendirilmiştir.45
Sözlükte ‚Allah’a dönüş ve yöneliş‛ anlamına gelen tövbe, dini terim
olarak ‚günahtan Allah’a dönme‛ anlamıyla meşhur olmuştur.46
Ayette Allah’ın tevbe edenleri sevdiği şöyle anlatılır:
إف الل يب التػوابني ويب المتطهرين
Allah, çokça tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.47
İnsan hata yapabilecek, günah işleyebilecek, sürçebilecek,
düşebilecek bir varlık olarak yaraılmıştır. Günah ise, insanın nefsine
ve şeytana uyması neticesinde sırat-ı müstakimden muvakkat bir
sapmadır.
Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde: ‚Bütün
Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe
43 Tirmizi, Birr, 55 44 Tirmizi, Birr, 62 45 Fîruzabâdî, el-Kâmûsu’l-Muhît, Beyrut 1991, I/166 46 Fîruzabâdî, a.g.e., I/166 47 Âl-i İmrân, 3/76
400 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
edenlerdir.‛48 buyurmaktadır. Başka bir hadis-i şerifte ise Hz.
Peygamber (s.a.v.): ‚Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak
eder ve yerini-ze, günah işleyip peşinden tövbe eden kullar
yaratırdı.‛49 buyurmuştur.
Tevbe, kulun yaptığı hatayı anlayıp bundan pişman olması,
pişmanlığını diliyle ikrar etmesi, kalbinde burkuntu hissetmesidir.
Tevbe, bir daha aynı yanlışa düşmeme mevzuunda bir azm u cehd
ortaya koymadır. Bu yönüyle tevbe, kulun Allah’a ve salih daireye
dönmesi demektir. Tevbenin günahları temizleme özelliği için
Efendimiz şöyle buyurur: ‘Kim tevbe ederse o günahı hiç işlememiş
gibidir.’50
Allah Resulü (s.a.s.), kullarının tövbesi karşısında Allah’ın ne
kadar hoşnut olacağını bir misalle anlatmaktadır: ‚Allah (c.c.)’ın
kulunun tövbesine sevinmesi şuna benzer: Bir insan azığını, su
tulumunu bir deveye yüklemiş, sonra yolculuğa çıkmıştır. Nihayet
çorak bir yere vardığında uykusu gelmiş, devesinden inerek bir
ağacın altında istirahata çekil miştir. Kalktığında devesinin
kaybolduğunu görmüş ve değişik tepelere koşarak onu ara dığı halde
bulamamış ve yorgun bir vaziyette, ağacın altına yatmıştır. Tekrar
uyandığında devesini yanı başında durduğunu görüp de yularından
yapışıp, son derece sevinerek, yanışlıkla; ‚Ey Allah! Sen benim
kulumsun, ben senin Rabbinim.‛51 demiştir. İşte Yüce Allah,
kendisine tövbe eden kuluna, devesini kaybettikten sonra bulan
adamdan daha çok sevinir.
4. Mutatahhirîn/ Temizlenenler
İslam’ın ilk emirlerinden biri temizlik hakkındadır.52 İbadetlerin
ve amellerin öncesinde bu hususa dikkat çekilir ki bu birçok fiilin
48 İbn-i Mâce, Zühd, 30 49 Müslim, Tevbe, 9, 10, 11 50 İbn Mâce, Zühd, 30 51 Buhârî, Daavât, 4 52 Müddessir, 74/ 4
İlhan UYGÜL | 401
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
öncülü konumundadır. Namazın öncesinde abdest, gusül ve
teyemmümün lüzumu gibi< Tevbe de bir nevi temizlenmedir.
Manevi kirlerden arınmanın ve temizlenmenin yolu budur.
İslâm dini, temizliği imanın (kemal) şartlarından biri kılmıştır.
İbadetlerin kabul edilmesinin ilk şartı maddî ve mânevî temizlik
olduğu gibi, temizliğin imana taalluk eden boyutu da vardır. Hz.
Peygamber (s.a.s.) de bir hadîslerinde ‘Temizlik imanın yarısıdır.’53
buyururlar. Burada ehemmiyeti belirtilen temizlik mutlaktır. Yani
hem maddî, hem mânevî temizlikleri içine almaktadır.
Kalbin riya, sum’a, ucb, fahr, kibir gibi hastalıklardan tasfiye
edilmesi, aklın şüphe, nifak, şirk gibi düşüncelerden arındırılması,
dilin yalan, gıybet, nemmamlık, iftira gibi kirlerden kurtarılması da
temizliktir. Bu kapsam ve ve hususiyetlerinden dolayıdır ki
temizlenenler Allah (c.c.)’’ın sevgisine mazhar olurlar.
س على التػقوى من أوؿ يػوـ أحق أف تػقوـ فيو فيو رجاؿ ي بوف أف ل تػقم فيو أبدا لمسجد أس يػتطهروا والل يب المطهرين
‘(O) Mescid-i Dırar’da hiç bir zaman namaz kılma! Ta ilk
günden, temeli takvâ üzere kurulan mescide ( Kuba veya Mescid-i
Nebevi) namaza durman daha münasiptir. Orada, maddî ve manevî
kirlerden arınmayı seven kimseler vardır. Allah da temizlenenleri
sever. ‘54
Taberi, Allah (c.c.)’ın, Hz. Peygamber (s.a.v.)e ‘temeli takvâ
üzere kurulan mescid’de namaz kılmayı emretmesini şu şekilde
açıklıyor: ‘Allah´tan korkma ve ona itaat etme düşüncesiyle yapılan
mescid-i Nebevide namaz kılman daha hayırlıdır. Takva üzere
yapılmış olan bu mescidin çevresinde, tevbe ederek manevi kirlerden,
53 Müslim, Taharet, 1 54 Tevbe, 9/108
402 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
su ile taharet ederek te maddi kirlerden temizlenmek isteyen kişiler
vardır. Allah, kendilerini temizleyenleri sever.’55
5. Sâbirîn/ Sabrediciler
Kur’ân-ı Kerim’de peygamberlere omuz veren, mücadelesinde
onu destekleyen, bu uğurda her türlü zorluğa ve çileye göğüs geren
inanmış insanlardan övgüyle söz edilmektedir.
وا وما وكأين من نب قاتل معو ربيوف كثري فما وىنوا لما أصابػهم ف سبيل الل وما ضعف استكانوا والل يب الصابرين
Nice peygamberler gelip geçti ki onlarla beraber, kendisini
Allah’a adamış birçok rabbanîler savaştı. Onlar, Allah yolunda
başlarına gelen zorluklar sebebiyle asla yılmadılar, zayıflık
göstermediler, düşmanlarına boyun da eğmediler. Allah böyle sabırlı
insanları sever. 56
Sabır geniş bir kullanım alanı ve farklı boyutları olan
kavramlardan biridir. Said Nursî sabrı üç başlık altında toplar:
Sabır üçtür: Biri mâsiyetten kendini çekip sabretmektir. Şu sabır
takvâdır.
İkincisi: Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir.
Üçüncü sabır, ibadet üzerine sabırdır ki şu sabır onu makam-ı
mahbubiyete kadar çıkarıyor.57
Sabrın ve sabredenin Allah (c.c.) yanındaki değerinin bir sebebi
de onun imanla olan ilişkisidir. Efendimiz bu hakikati şu sözlerle dile
55 Taberi, a.g.e., 4/358 56 Âl-i İmrân, 3/146 57 Said Nursî, Mektubat, Şahdamar Yay. İstanbul, 2012, 271
İlhan UYGÜL | 403
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
getirir: ‚Vücutta başın yeri ne kadar önemli ise imanda sabrın yeri de
o kadar önemlidir.‛58
6. Mütevekkilûn/ Tevekkül Edenler
Tevekkül; sözlükte acizliğini ve başkasına güvenip dayandığını
izhar etmek demektir. Bir kişi, başkasına güvenip dayanarak kendi
işini göremeyecek olursa sana tevekkül ettim denilir. Allah’a
tevekkül, Allah’a güvenmek, O’nun takdir ettiği hükmün mutlaka
gerçekleşeceğine kat’i olarak inanmak; yemek yemek, içmek,
düşmandan sakınmak, silah hazırlamak, şanı yüce Allah (c.c.)’ın
sünneti gereğince mûtâd olan şeyleri kullanmak gibi, sebepleri yerine
getirmek hususunda da Peygamberinin sünnetine tabi olmaktır.59
Kurtubî, tevekkülün mahiyeti hakkında şunları kaydeder: ‘İlim
adamları, tevekkülün gerçek mahiyeti hususunda farklı görüşlere
sahiptirler. Sehl b. Abdullah’a tevekkülün mahiyeti hakkında soru
sorulması üzerine şöyle demiştir: Bazıları tevekkül; gelenlere peşinen
razı olmak ve mahlukattan ümit kesmek demektir. Bir başka kesim
ise tevekkül; sebepleri terk edip, sebeplerin müsebbibine yönelmek
demektir. ‚...Artık Allah’a tevekkül et çünkü Allah tevekkül edenleri
sever.‛ buyruğunda sözü geçen tevekkül, kişinin acizliğini açığa
vurmakla birlikte Yüce Allah’a güvenip dayanması dernektir.’60
ن الل لنت لم ولو كنت فظا غليظ هم فبما رحة م القلب لنفضوا من حولك فاعف عنػ ني واستػغفر لم وشاورىم ف األمر فإذا عزمت فػتػوكل على الل إف الل يب المتػوكل
Allah (c.c.)’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak
davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından
dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan
bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar
58 Beyhakî, Şuabü’l-İmân, I/71 59 Kurtubi, el-Câmi li Ahkami’l-Kur’an, Daru İhyai’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut, 1985,
4/353-354. 60 Kurtubi, a.g.e., 4/353-354.
404 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et. (ona dayanıp güven).
Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. 61
Tevekkül sebepleri terk etmek değil, aksine onlara sarılmaktır.
‚Ya Rasulallah, Devemi bağlayıp mı tevekkül edeyim, yoksa salıverip
mi tevekkül edeyim?‛ diye soran kişiye Hz. Peygamber (s.a.v.),
‚Deveni bağla sonra tevekkül et‛ şeklindeki cevap vermiştir.62
Mehmet Akif ise tevekkülü yanlış yorumlayanlara şöyle seslenir:
‚Çalış! dedikçe şeriat, çalışmadın durdun / Onun hesabına birçok
hurafe uydurdun! / Sonunda bir de ‚tevekkül‛ sokuşturup araya /
Zavallı dini onunla çevirdin maskaraya!‛63
Ayrıca İslam uleması kesb ile tevekkül arasında bir zıtlık
görmez: ‚Bir kimse hem kesb yapabilir hem de tevekkül. Çünkü
tevekkül Allah’a güvenerek ve dayanarak her şeyin Allah’tan
olduğuna inanmaktır ve yeri kalptir. Sebeplere riayet etmenin yeri ise
azalardır. Dolayısıyla kalbe ait bir şey ile uzuvlara ait bir şeyin aynı
insanda içtimaı mümkündür.‛64
7. Muksıtûn/Adaletle Hareket Edenler
Allah (c.c.), Âdil’dir. Kullarından da adil olmalarını ister.
Adaleti sağlayanlara ise büyük mükafatlar vaat eder. Allah Resulü
(s.a.v.) ‚Adaletli davrananlar kıyamet günün-de Allah (c.c.) katında
arşın sağ tarafındaki nurdan bir minber üzerindedirler. Buna sebep
de onları daha dünyada iken verdiği kararlarında, kendilerine
yüklenen işlerde ve üzerlerine aldıkları meselelerde adaletli
davranmalarındandır.‛65 buyurmaktadır.
61 Âl-i İmran, 3/159 62 Tirmizi, Kıyame, 60 63 Ersoy, Akif, Safahat, Sütun Yayınları, İstanbul, 2007, 267 64 Kuşeyrî, a.g.e., 163 65 Müslim, İmare, 18
İlhan UYGÜL | 405
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
Bu ifadeleriyle Hz. Peygamber (s.a.v.) yönetici olsun, hâkim
olsun, aile reisi olsun bunlardan âdil davrananların âhirette Allah
katında nurdan minberler üzerinde duracaklarını müjdelemektedir.
نػهما فإف بػغت إحداها على األخرى فػقات لوا وإف طائفتاف من المؤمنني اقػتػتػلوا فأصلحوا بػيػنػهما بلعدؿ وأقسطوا إ ف الل يب الت تػبغي حت تفيء إىل أمر الل فإف فاءت فأصلحوا بػيػ
المقسطني
Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle vuruşursa, onların
aralarını bulun. Buna rağmen biri öbürüne saldırırsa, bu saldıran
tarafla, Allah (c.c.)’ın emrine dönünceye kadar siz de vuruşun.
Döndüğü takdirde aralarını hakkaniyetle düzeltin ve hep âdil olun,
çünkü Allah âdil davrananları sever.66
İbn-i Kesir, bu ayet-i kerimeyi açıklarken: Dört hadis imamının
Ebu Hureyre’den aktardıkları rivayette ise şunlar geçmektedir:
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: ‚Birbirinize hased etmeyin,
birbirinize karşı kin gütmeyin, birbirinizin yaptığı satışın üzerine
biriniz satış yapmasın. Allah (c.c.)’ın kulları olarak birbirinizle kardeş
olun. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulüm etmez, onu
aşağılamaz ve onu hakir görmez. (Göğsünü göstererek) Takva
şuradadır. Müslüman bir kardeşini hakir görmek bir kimseye kötülük
olarak yeter. Müslüman’ın diğer bir Müslüman’a kanı, malı ve ırzı
haramdır‛67 der.68
Adalet, taksimde bulunurken herkese hakkını vermektir. Allah
(c.c.)’ın iyileri ödüllendirmesi, kötüleri cezalandırması onun bu
sıfatının tecellisidir. Hz. Ömer: ‘Adalet, mülkün temelidir.’69 der.
Devleti yönetenlerin adil olması ile ülke işlerinin adalet temeline
oturtulması devleti ayakta tutacak en önemli dayanaktır. Aksi zulüm
olur ki ‘Zulm ile abad olanın sonu berbat olur.’ denmiştir. Bunun
66 Hucurât, 49/9 67 Buharî, Edeb, 62 68 İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, Daru’l- Marife, Beyrut,1984, 5/ 17 69 Mansur, Ali Nazif, Tac Tercemesi, Eser Kitabevi, stanbul, 1976, 5/138
406 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
yanında bireylerin, annelerin, babaların, işverenlerin kısacası herkesin
adil olması da gerekmektedir ki bu, toplumsal hayat için bir
zorunluluktur.
Hakkın dağıtımı ve adaletin tesisi, Müslümanlar için Allah
tarafından belirlenmiş en önemli hayat prensiplerinden biridir.
Adaleti gerçekleştirmenin karşılığı da dünya ve âhiret saadetidir.
Alah teala tarafından sevilmektir.
8. Mukâtilûn/ Allah yolunda savaşanlar
İslâm’da savaş; kan dökmek, toprak kazanmak, ganimet elde
etmek için yapılmaz. İslâm’da savaş, genelde müdafaa eksenlidir.
Cihad, Allah ile insanlar arasındaki engelleri bertaraf ederek, onların
Allah ile buluşmalarını sağlama ameliyesidir. Savaş ise büyük ve
kutsal bir hareket olan cihadın bir parçasıdır.70
İsrailoğullarının savaş konusundaki gevşeklikleri ve
peygamberlerini yarı yolda bıraktıkları, ona gerekli desteği
vermedikleri bilinen bir gerçektir. Kur’ân-ı Kerim’de yer yer önceki
kavimlerden, topluluklardan bahsedilerek Müslümanların onlar gibi
olmamaları ve helak olan, Allah (c.c.)’ın gadabına uğrayanların
akıbetinden sakınmaları istenmekte, Allah’a ve Resulüne itaat
etmeleri emredilmektedir.
يب الذين يػقاتلوف ف سبيلو صفا كأنػهم بنياف مرصوص إف الل
Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine
kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.71
Allah (c.c.), kendi yolunda tıpkı demir gibi birbirine
kenetlenmiş sağlam binalar gibi saf bağlayarak çarpışanları sever!
Cenab-ı Allah bunları sever ve bunlardan hoşnud olur. Çünkü onlar
Allah yolunda, O’nun rızasını talep etme uğrunda savaşırlar. Nizam,
70 Davut Aydüz, İslam’da Savaş ve Barış, Yeni Ümit, 87. Sayı, s. 15 71 Saff, 61/4
İlhan UYGÜL | 407
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
dikkat, hikmet ve nefis temizliği ile savaşır, savaşa hazırlanır,
zamanlarına uygun bir şekilde savaş hazırlığı içinde bulunurlar.
Onlar bünyan-ı mersûs halindedirler, birbir-lerine bitişik ve
bağlıdırlar. Birbirlerini korurlar. Sağlam duvar gibidirler. Bu
ifadelerde birlik ve tam bir mefkûre bütünlüğü, sağlam inanç ve
gönül birliği ile düşmana karşı hazırlıklar içinde bulunmak
gerektiğine işaret vardır. Hani bir zamanlar Musa, kavmine: ‘Zorba-
larla savaşmaya çağrıldığınızda savaştan kaçmakla ne diye bana eza
verip beni incitiyorsunuz?’ demiş. Onlar da : ‚Ey Musa onlar orada
olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Sen ve Rabbin gidin, savaşın,
biz burada oturuyoruz.’ demişlerdi. 72.
İslam selam, barış ve sulh üzerine kurululu bir dindir. Bu
nedenle Hz. Peygamber (s.a.v.), her zaman barışa önem vermiştir.
Hudeybiye Barışı, O’nun hayatındaki en büyük zaferlerden biridir.
Rahmet Peygamberi, kendisine her türlü kötülüğü yapmış, hicrete
mecbur etmiş olan Mekkelilere şefkatle davranmış, Mekke’yi kan
dökmeden fethetmiştir.
Cihadın bir boyutu olan savaşlarda yeşile, yaşlılara, çocuklara
dokunulmaz, aman dileyene kılıç çekilmez. Öldürme değil yaşatma
esastır. İla-yı kelimetullah adına yola çıkan Müslümanlar da
karşılarına çıkan toplulukları önce İslam’a davet etmişler, sonra cizye
teklif etmişler kendilerine başka seçenek bırakılmayınca savaşma
yoluna gitmişlerdir. Savaşın kaçınılmaz olduğu durumlarda
takınılması geren tavrı ise Efendi-miz şöyle ifade eder: ‚Düşmanla
karşılaşmayı temenni etmeyin. Fakat onlarla karşılaştığınız zaman
sabredin.‛73
İnsanın vereceği en değerli varlığı canıdır. Mukaddes bir dava
için canını gözden çıkarmak, ölümü göze almak büyük bir erdem ve
özveridir. İslam onları gazi ve şehit sıfatlarıyla yüceltmiştir. Allah
(c.c.) da kendi yolunda can vermeyi göze alan kullarından övgüyle
72 Muhammed Mahmud Hicazi, et-Tefsîru’l-Vâzıh, Dâru’l-Ceyl, Beyrut, 1993,
6/215-218 73 Buhârî. Cihad, 156
408 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
söz etmekte, onları sevdiğini, sevince de rahmetine ve inayetine
kavuşturaca-ğını ifade etmektedir.
9. Resulullah’a İtaat Edenler
Allah peygamberine itaat edilmesini emretmektedir. Zira
peygamberler yalnızca Allah (c.c.)’ın emirlerini ilan ederler. Hz.
Peygamber (s.a.v) bir beyanda bulunurken nefsinden, hevasından
konuşmaz onun konuşması yalnızca vahiy iledir. Bu sebeple ona itaat
emredilmiştir.
قل إف كنتم تبوف الل فاتبعون يببكم الل ويػغفر لكم ذنوبكم والل غفور رحيم
(Rasûlüm), şöyle de: ‚Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, hemen bana
uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Zira Allah
çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.‛ 74
Âyet, şu iki bakımdan, Allah’ı sevmenin peygambere uymayı
gerekli kıldığını göstermektedir:
a) Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabî olun. Çünkü mu’cizeler,
Allah Teâlâ’nın bana uymanızı gerekli kıldığını göstermektedir.
b) Eğer siz Allah (c.c.)’ın sizi sevmesini arzu ediyorsanız, yine
bana uyunuz. Çünkü bana uyduğunuzda Allah’a itaat etmiş
olursunuz. Allah ise, kendisine itaat eden herkesi sever. Yine bana
uymanızda, Allah’a itaat, O’na ta’zim ve O’nun dışındaki bütün
varlıklara ta’zimi terkten başka bir şeye davet yoktur. Allah’ı seven
herkes, buna arzu duyar. Çünkü muhabbet, sevilene (mahbûba)
tamamıyla yönelmeyi ve mahbûbun dışındaki her şeyden yüz
çevirmeyi gerektirir.75
Rivayet olunduğuna göre bu âyet nazil olduğu zaman,
Abdullah İbn Übeyy, ‚Muhammed kendine itaati, Allah’a itaat gibi
74 Âl-i İmrân, 3/31 75 Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Dâru’l-Kütübi’l-ilmiyye,
Tahrân, trs., 6/261
İlhan UYGÜL | 409
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
sayıyor ve Hristiyanların İsa’yı sevdikleri gibi, bizim de kendisini
sevmemizi emrediyor‛ dedi. Bunun üzerine şu âyet-i kerime nazil
oldu: ‘De ki Allah’a ve peygamberine itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse,
şüphesiz Allah kâfirleri sevmez‛76
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) taşıdığı sıfatlar ve yüklendiği vazife
gereği yalan söy-lemesi mümkün değildir. Ayrıca kendisine
vahyedileni tebliğle yükümlüdür. Dolayısıyla onun, ümmetine
duyurduğu emrler kendi nefsinin, hevasının ürünleri değildir.
Aslında bu ayet-i kerime ile Rabbimiz, Efendimize şunu dedirtmek
istemiştir: ‚Allah Teâlâ size, bana uymanızı vâcib kılmıştır. Bu,
Hristiyanların Hz. İsa hakkında söyledikleri şeyler ile değil, aksine
benim Allah katından görevlendirilmiş bir peygamber olmamdan
dolayıdır‛ demektir. Allah (c.c.)’ın emirlerini tebliğ eden zat
peygamber olduğuna göre, ona itaat etmek vâcib olur. Binâenaleyh,
peygambere uymak bu manadan ötürüdür; yoksa münafıkların İslâm
hakkında ortaya attıkları şüpheler dolayısıyla değil!’77
Allah (c.c.)’ın Sevmediği insan Tipleri
Her insan, Allah (c.c.)’ın paha biçilmez, çok değerli ve tek
nüsha yarattığı birer sanat eseridir. İnsan meleklerle yarışacak hatta
onları aşabilecek özelliklerle donatılmış, Cennet ve ebedi hayat onun
için yaratılmıştır. Ancak bazı insanlar kendilerine verilen nimetleri
yanlış değerlendirmekte, önce insani vasıflarını kaybetmekte sonra da
hayvanlardan bile aşağı dereceye düşmektedirler. Rabbimiz onun bu
alçalışına engel olmak için sevdiği ve sevmediği vasıfları saymakta,
insanın bu hususlarda kendisine çeki düzen vermesini istemektedir.
Yoksa onun rahmeti, gazabının çok önündedir.
Şimdi de Kur’ân-ı Kerim’den, Allah (c.c.)’ın sevmediği insan
tiplerine bakacağız.
76 Al-i İmran, 3/32 77 er-Râzi, a.g. e., 6/261
410 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
1. Muhtal ve Fahûr/ Böbürlenip Büyüklenenler
‚Muhtal‛ nefsinde kibir alametlerini hareket ve davranışlarıyla
üzerinde gösteren kimsedir. Böyleleri kendilerini bütün insanlardan
üstün görür. Kendisinin başkaları için çekemediği nazı, başkalarının
kendisi için çekmeleri gerektiğine inanır. ‛Muhtal‛ kibrin karakter
olarak yerleştiği, davranış ve görüntüsünde kibrin açıkça izleri
görüldüğü kimsedir. Bu bildiğimiz kibirlerden daha kötüdür.
Ayetteki ‛fahur‛ kelimesi ise; ‚muhtal‛ın aksine, kibri sözlerinde
ortaya çıkan kimsedir. Muhtalınki ise daha çok hareketlerinde
gözükür.78
إف الل ل يب من كاف متال فخورا
‚Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.‛ 79 Bu
ayetin baş tarafında şu ifadeler yer alır: ‘Allah’a ibadet edin, ona
hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya yetimlere, yoksullara,
yakın komşuya, uzak komşuya, yanında bulunan arkadaşa, yolcuya,
sahip olduğunuz kölelere iyilik edin.’ Allah (c.c.) insanlara ibadeti,
tevhidi, iyilik yapmayı emrettikten sonra kibirlenen ve yaptıklarıyla
övünen insanları sevmediğini söyleyerek insanların böyle bir vartaya
düşmemeleri için onları uyarmaktadır. İnsana düşen vazifesini yerine
getirmek ve bunu Allah (c.c.)’ın takdirine arz etmektir.
‚Şüphesiz ki Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.‛
ayetiyle ilgili Ebu Reca’nın şunları söylediği rivayet edilmektedir.
‚Kölelerine kötü davranan herkesi, kibirlenen ve övünen biri olarak
görürsün. Zira Allah (c.c.), ‚Kölelerinize iyi davranın.‛ buyurduktan
sonra ‚Şüphesiz ki Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.‛
buyurmuştur. Annesine babasına kötü davranan herkesin de zorba ve
isyankâr olduğunu görürsün. Zira Allah (c.c.), Hz. İsa’nın ‚Allah beni
78 Reşid Rıza- Muhammed Abduh, Tefsiru’l- Menar, Dâru’l-Kütüb, Beyrut, 2005,
V/330. 79 Nisa, 4/ 36
İlhan UYGÜL | 411
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
anneme hürmetkâr kıldı. O beni asla zalim ve isyankâr yapmadı.80
diye söylediğini beyan etmiştir.81
Muhtal ve fahur, Allah tarafından sevilmez. Çünkü böyleleri
Allah (c.c.)’ın vaz ettiği ve insanların uymalarını istediği bütün
hakları küçümser. Allah (c.c.)’ın onlara verdiği nimetleri ve önemi
görmezlikten gelir. Daha da öte, böyle kimseler Allah (c.c.)’ın azamet
ve kibriyasını nefislerinde hissetmezler. Hissetselerdi zaten edepli
davranırlar, zayıflık, acizlik ve küçüklüklerini anlarlardı. Bu çalımlı
ve kibirli kimse, sadece Allah (c.c.)’ın hakkı olan ve başkalarına değil
de sadece kendine yakışan ilahi sıfatları inkâr etmiş veya inkâr
konumuna düşmüş demektir.82 Bu düşüşü yaşayan insanın ise allah
(c.c.) tarafından sevilmeyeceği âşikardır.
2. Müstekbirûn/ Kibrinden hakkı kabule yanaşmayanlar
İnsanların kendilerini Allah (c.c.)’tan ve başkalarından
müstağni görme, başkalarını küçümseme hallerine ‘kibir’, bu
şekildeki davranışlarına ‘tekebbür’, büyüklük arzusunda olma ve bu
arzuyla yeryüzünde fesat çıkarma, başkalarının üzerinde rabbleşme
ve kendilerinde kibir içinde büyüklük vehmetme durumlarına
‘istikbar’ ve bu tutum sahiplerine ‘müstekbir’ denir.83
Kibir ve azamet hakiki manada Kebir ve Azim Allah’a aittir.
Gerçek büyük O’dur. Büyüklük noktasında eşiti, dengi, zıddı yoktur.
Her şey onun eseri olduğuna göre büyüklük taslamak, onun sahasına
girmek demektir. Ebu Hureyre’den rivayet olunduğuna göre;
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:‛İzzet ve celâl sahibi olan Allah
buyurdu ki: Kibriya benim ridamdır ve azamet benim izanındır. Kim
bunlardan birinde benimle yarışmaya yeltenirse onu ateşe atarım.‛84
Bu hadis-işerifte de görüldüğü üzere hakiki büyüklük ve azamet
80 Meryem, 19/32 81 Taberi, a.g.e., 2/524-529 82 Reşid Rıza, a.g.e., V/330 83 Ali Ünal, a.g.e., 348 84 Müslim I. 136- ibn-i Mace, Zuhd, 1
412 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
Allah (c.c.)’a aittir. Bu sıfatlara sahip çıkanları, kendilerine izafe
edenleri Allah (c.c.) sevmez.
نوف إنو ل يب المستكبين ل جرـ أف الل يػعلم ما يسروف وما يػعل
‚Şüphe yok ki Allah, onların gizlediklerini de, açığa
vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları hiç sevmez.‛85
Yani onları mükâfatlandırmaz, onlardan övgü ile söz etmez.
Hüseyin b. Ali’den nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.),
önlerine ekmek parçaları koymuş, ekmeklerini yiyen yoksul
kimselerin yanından geçerken kendisine: Ey Abdullah’ın babası gel
beraber yiyelim dediler o da bineğinden inip onlarla birlikte oturdu
ve: ‚Muhakkak O, müstekbirleri sevmez‛ buyruğunu okudu. Onlarla
yemeği bitirdikten sonra: Ben sizin davetinizi kabul ettim, haydi siz
de benim davetimi kabul ediniz dedi. Onunla birlikte kalkıp evine
gittiler. Onlara hem yemek, yedirdi hem içirdi, hem de bağışlarda
bulunduktan sonra yanından ayrıldılar. İlim adamları der ki: Her bir
günahı saklayıp gizlemek mümkündür, kibir müstesna. Çünkü kibir
açıklanması kaçınılamaz bir fısk (yol)tır. Bütün isyanların da asıl esası
odur.Sahih hadiste şöyle buyurulmuştur: ‚Mütekebbirler kıyamet
gününde toz zerrecikleri gibi haşredileceklerdir. Büyüklenmeleri
dolayısıyla insanlar onları ayaklan ile çiğneyecektir.‛86 Yahut Hz.
Peygamberin şu buyruğunda buyurduğu gibi olacaklardır: ‚Mahşer
günü onların vücutları o kadar küçültülecek ki bu küçülüş nihayet
onlara zarar verecektir, Ateşte ise vücutları o kadar büyüyecek ki bu
büyüme nihayet onlara zararlı olacaktır.‛87
3. Mu’tedûn/ Haddi aşıp taşkınlık yapanlar
Haram, ister fıtratın getirdiği birhususiyet isterse cebir, akıl ve
emir açısından olsun yapılması yasak olan şeydir. Helal ise haramdan
85 Nahl, 16/ 23 86 Tirmizi, Kıyâme, 47 87 Kurtubî, a.g.e., 10/150-151
İlhan UYGÜL | 413
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
çıkma, haram yerden ayrılma, haram durumu terk etme; yapılmas
caiz olan, yapılmasında sakınca olmayan demekktir.88 Haramlar
bellidir, helaller bellidir. Bunun sınırlarını Rabbimiz belirlemiştir.
Onun belirlediği sınırları aşmak, haddi aşmak demektir. Haddi
aşanları ise Allah (c.c.) sevmez.
ترموا طيبات ما أحل الل لكم ول تػعتدوا إف الل ل يب المعتدين ي أيػها الذين آمنوا ل
Ey iman edenler! Allah (c.c.)’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz
nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah (c.c.)’ın koyduğu)
sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.89 Kurtubî
şöyle der:
‘Sakın hududu aşmayınız.’ Yani hududu aşıp Allah (c.c.)’ın ha-
ram ettiğini helâl etmeye kalkışmayınız. Cenab-ı Hakkın ruhsatlı kılıp
helâl beyan ettiğini de, haram kılmayınız. Yani iki tarafta da tefritten
ve ifrattan kaçınınız demektir. Bu tefsir, Hasan Basri’den rivayet
edilmiştir. Eğer Müslüman, bir yemeği veya helâl bir meşrubatı
nefsine haram ederse veya Allah (c.c.)’ın helâl kıldıklarından birisini
nefsine yasaklarsa onunla kâfir olmaz ve herhangi bir keffaret ver-
mesi de gerekmez. Ancak ifratçı olur. Ama helâli haram veya haramı
helâl bilse, o zaman dinden çıkar. Ebu Hanife: ‘Bir kimse, herhangi bir
şeyi haram kılarsa, o şey ona haram olur. Buna rağmen onu yaparsa
veya yerse keffaret lâzım gelir.’ demiştir.90
Allah (c.c.) haddi aşanları sevmediği gibi bu kimseleri tenbih ve
tehdit eder. Kur’ân-ı Kerim’de bu durum: ‘Haddi aşanların kalplerini
böylece mühürleriz.’91 ifadeleriyle yer alır.
88 Ali Ünal, a.g.e., 251 89 Maide, 5/87 90 Kurtubî, a.g.e., 4/357 91 Yunus, 10/74
414 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
4. Ferihûn/ Şımaranlar
Allahü Tealâ (c.c.), tarih boyunca gönderdiği peygamberler ve
peygamberlere indirdiği vahiylerle insanlığa dünya-âhiret
mutluluğunun yollarını göstermiştir. Kur ân-ı Kerîm’e baktığımızda,
yapılması veya yapılmaması gereken tutum ve davranışlar, bazen
açık bir emir ve yasakla bildirilirken, bazen de yapılan davranıştan
dolayı insanın başına gelecek mükâfat veya ceza haber verilerek
ortaya konmuştur. Çoğu kez de geçmiş ümmetlerde işlenen hatalar,
günahlar ve bu günahlardan dolayı insanlığın başına gelen felâketler,
mazinin derinliklerinden çıkartılıp insanlığa sunulmak suretiyle,
Cenâb-ı Hakk insanlığı istikametli yola yönlendirmiştir.92
Kur ân-ı Kerîm’de geçmiş toplumlarla ilgili anlatılanlar
kıssalar bu yönüyle önemli mesajlar içermektedir. Bu Kıssalardan biri
Karun kıssasıdır.
ناه من الكنوز ما إف مفاتو لتػنوء بلعصبة أول إف قاروف كا ف من قػوـ موسى فػبػغى عليهم وآتػيػ ل يب الفرحني القوة إذ قاؿ لو قػومو ل تػفرح إف الل
Hakikaten Karun, Mûsâ’nın kavminden idi. Fakat onlara karşı
azgınlık etmişti. Ve ona öyle hazînelerden vermiştik ki, gerçekten
onun (hazînelerinin) anahtarları(nı taşımak) güçlü bir topluluğa ağır
geliyordu. O zaman kavmi ona şöyle demişti: ‘Böbürlenme! Çünki
Allah, böbürlenenleri sevmez!’ 93 Razi şöyle der:
‚Şımarma; çünkü Allah şımaranları, böbürlenenleri sevmez‛
ifadesinden murad, şımarma ve dünyaya tutunmadan dolayı,
kendisine, onu ahiretten kesin olarak gafil kılacak olan bir halin arız
olmamasını (istemedir). Bazıları da şöyle demiştir: ‚Dünya ile ancak,
ona razı olup da onda güven ve itminan bulan kimse şımarır.
Kendisinin pek yakında dünyadan ayrılacağını bilen kimse ise,
92 Muhittin Akgül, Dünya Nimetleri Karşısında Kur’ani Ölçüler, Yeni Ümit, 65. Sayı,
s. 33 93 Kasas, 28/76
İlhan UYGÜL | 415
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
onunla şımarmaz. Mütenebbî’nin söylediği şu söz ne
güzeldir:‛Kederlerin en şiddetlisi, bana göre, az sonra değişip
gideceğini sahibinin kesin olarak bildiği bir sürür ve neşe içinde
bulunmadır.‛Bundan daha güzel ve veciz olanı ise, Cenâb-ı Hakk’ın
şu buyruğudur: ‚Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü
duymayasınız ve size (Allah (c.c.)’ın verdikleri dolayısıyla sevinip
şımarmayasınız.’94. İbn Abbas şunu söylemiştir: ‚Onun bu şımarması
şirk idi. Çünkü o, ondan ötürü, Allah (c.c.)’ın ikâbından
çekinmiyordu.‛95
Osmanlı padişahları cuma selamlığında camiye girerken özel
seçilmiş bir yeniçeri ‘Gururlanma padişahım senden büyük Allah var’
diyerek sultana hem de halka bu hayati düsturu hatırlatmışlardır.
5. Müfsidûn/ Bozgunculuk çıkaranlar
İfsat etmek bozmak, karıştırmak demektir. Bu ifade halk
arasında fesat şeklinde isimlendirilir. Fitne fesat sözcükleri birlikte bir
söz kalıbına girmiş durumdadır. Bozgunculuk şeklinde ifade
edeceğimiz bu durum hem bireyler hem de toplumlar için maddi
manevi birçok zarara yol açabilecek bir durumdur.96
سوطتاف ينفق كيف وقالت اليػهود يد الل مغلولة غلت أيديهم ولعنوا با قالوا بل يداه مب نػهم الع نا بػيػ هم ما أنزؿ إليك من ربك طغيان وكفرا وألقيػ نػ داوة والبػغضاء إىل يػوـ يشاء وليزيدف كثريا م
ويسعوف ف األرض فسادا والل ل يب المفسدين القيامة كلما أوقدوا نرا للحرب أطفأىا الل
Bir de Yahudiler, ‚Allah (c.c.)’ın eli bağlıdır‛ dediler.
Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lânete uğrasınlar!
Hayır, O’nun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Ant olsun, sana
Rabbinden indirilen (Kur’an) onlardan birçoğunun azgınlık ve
küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve
kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu
94 Hadid,57/ 23 95 Râzi, a.g.e., 17/561-562 96 Ali Ünal, a.g.e., 263
416 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar.
Allah, bozguncuları sevmez.’’ 97
Bu ayet-i kerimede Yahudilerin Allah (c.c.)’ın eli sıkıdır sözleri
hikaye edilmektedir. Haşa! Allah onların bu yakıştırmalarından
münezzehtir. Bu sözlerine sert bir cevap veriliyor: Asıl eli sıkı olanlar
kendileridir. Söylediklerinden dolayı lanete uğrayanlar onlardır. Tam
tersine O’nun iki eli de açıktır. Dilediği gibi dilediği kimseye infak
eder. Ayet, içlerinde depreştirdikleri duygulara da işaret etmektedir.
Bu durum onların ihtiraslarını, nefret ve kinlerini, yeryüzünde
bozgunculuk çıkarma duygularını kamçılar. Buna karşılık yüce Allah
(c.c.)’ın onlara ne tür bir ceza verdiği, onları nasıl karşıladığı dile
getiriliyor: Buna göre, yüce Allah onların arasına kin ve düşmanlık
salmıştır. Onların yaktıkları savaş ateşini her defasında
söndürmüştür. Tüm komplolarını, hileli düzenlerini başlarına
geçirmiştir. Allah onlar gibi bozguncuları sevmez.98
Elmalılı ise şöyle der:
‚Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa Allah onu
söndürmüştür.‛ Şu halde bunlar hiç bir zaman hakiki bir kuvvet ve
üstünlük bulamazlar. Yeryüzünde daima fesat çıkarmaya çalışır
dururlar. Allah ise fesatçıları sevmez, fesatçılığa koşanların cezasını
verir. Ve vermek için yed-i kudreti (kudret eli) bağlı değildir. Onlara
lanet eder, sıkıştırır ve azab eder de eder. Bununla beraber yed-i
rahmeti ( rahmet eli) de bağlı değildir.99
6. Müsrifûn/ İsrafçılar
‘Haddi aşma, hata, cehalet, gaflet, düşkünlük ve tiryakilik’ gibi
mânâlara gelen ‘se-ri-fe ‘ kökünden türetilmiş ‘isrâf’ kelimesi, genel
olarak ‘inanç, söz ve davranışta dinin, aklın veya örfün uygun
97 Maide, 5/64 98 İzzet Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, Matbaatu İsa el-Babî el-Halebi, Mısır 1961,
7/133-136 99 Elmalılı Muhammed Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Azim, 1994, 7232
İlhan UYGÜL | 417
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
gördüğü ölçülerin dışına çıkmak, ifrat ve tefrite düşmek’, daha özel
mânâda ‘eldeki mal veya imkânları meşru olmayan maksatlar
doğrultusunda harcamak, haddi aşmak, itidalli olmamak, saçıp
savurmak’ demektir..100 Kısacası yerinde ve kararında kullanılmayan
her şeyi israf kavramıyla ifade edebiliriz. Kur’ân-ı Kerim insanları bu
afete karşı uyarmaktadır:
تكم عند كل مسجد وكلوا واشربوا ول تسرفوا إنو ل يب المسر ـ خذوا زينػ فني ي بن آد
Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve
temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri
sevmez. 101
İbn Abbas demiştir ki: ‚Dilediğini ye, dilediğini iç. Elverir ki şu
iki hasleti de ihmal etmeyesin: İsraftan kaçınmak ve kibirlenmemek.‛
İsraf her hususta haddi aşmaktır. Yüce Allah ise helâl kıldığının helâl
bilinmesini, haram kıldığı şeyin de haram bilinmesini sever, işte
emrettiği adalet de budur. O bakımdan açlık, susuzluk, fazla tokluk,
fazla içmek gibi tabiî sınırın aşılması doğru değildir. Maddî hususta
da bu böyledir. Nafaka kişinin gelirini tamamıyla tüketmeyecek
şekilde belli bir oranda olmalıdır. Sert sınırlarda, hadlerde de bu
böyledir. Allah (c.c.)’ın haram kıldığı meyte, kan, domuz eti,
Allah’tan başkasının adına kesilmiş olan ve şarap gibi şeylerin
kullanılması da -zaruret hali dışında- caiz değildir. Altın ve gümüş
kaplarda yemek içmek helâl olmadığı gibi, tabiî ipek giymek yahut
erkeklerin kadınlara, kadınların da erkeklere benzemesi de helâl
olmaz. Buna göre cimrilerin yaptıkları da, israfa sapan lüks ve
debdebe içerisinde yaşayanların yaptıkları da şer’an yapılmaması
gereken haramlar arasındadır.102
Yemek, içmek, giyinmek, takınmak, uyumak insanların mübah
türünden bazı fiilleridir. Bunlarda ölçülü olmak, vasatı takip etmek,
israfa düşmemek gerekir. Efendimiz göbek bağlamayı, tembelliği, çok
100 Ali Ünal, a.g.e., 293 101 A’raf, 7/31 102 Zuhayli, a.g.e., 4/475-477
418 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
uyumayı, yakîn azlığını ümmeti için bir tehlike görmüştür.103 Bunların
bir ihtiyaç olduğu bir realite olabilir ama amaca ve hedefe
dönüşmemesi gerektiği de hatırdan çıkarılmamalıdır.
7. Zâlimûn/ Zulümkâr olanlar
Zulüm haksız yere birine eziyet etmek, zarar vermektir.
Mukabele ederken haddi aşmaktır. Hatta aynen cevap vermek,
misillemede bulunmak bile ölçüyü tutturamama nedeniyle risklidir.
İnsanın tevhid çizgisini koruyamayıp, Hâlık-mahlûk
münasebetindeki inhirafı demek olan şirk en büyük zulüm; açıktan
açığa hak-hukuk tanımama, başkalarına cevr ü cefada bulunma,
onları aldatma, itibarlarıyla oynama, gıybet etme... gibi hususlar
ikinci derecede birer zulüm; Allah (c.c.)’ın emir ve yasaklarını
dinlememe, haramlara karşı tavır alıp meşrû dairedeki zevklerle
yetinmeme ise farklı bir zulümdür.
Dolayısıyla insanın kendine ya da bir başkasını haksızlık
etmesinin adı zulümdür ve zalimler için acıklı bir azap vardır. En
büyük azabı ise Allah tarafından sevilmemek-tir.
ثػ لها فمن عفا وأصلح فأجره على الل إنو ل يب الظالمني وجزاء سيئة سيئة م
‘Unutmayın ki haksızlığın karşılığı, yapılan haksızlık kadar
olabilir, fazlası helâl olmaz. Bununla beraber kim affeder, haksızlık
edenle arasını düzeltirse onun da mükâfatı artık Allah’a yaraşan
tarzda olur. Şu kesindir ki Allah zalimleri sevmez.’104
Hicazî, bu ayet-i kerimeyi şu şekilde açıklar :
Kendi ihtiyar ve iradesi ile sapıklığa giren, şerre ve haktan uzak
olmaya eğilimli olan kimseleri Allah sapıklığa düşürürse, bunları
Allah’tan başka doğru yola iletecek bir kimse yoktur. Bunlar Hz.
103 Suyuti, Fethu’l-Kebir alâ Kitabi’l-Cami’i’s-Sağir, Ocak Yay., İst., 2012, I/58. 104 Şûrâ, 42/40
İlhan UYGÜL | 419
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
Peygamber (s.a.v.)in, Allah’a iman ve taatlerde o yüce zâta yakın
olmaya ilişkin yaptığı çağrıdan yüz çeviren kimselerdirler. Bunlar
zalimlerin ta kendileridirler. Kıyamet gününde kendileri için
hazırlanmış olan azabı gördüklerinde şüphesiz ki bundan dolayı
pişmanlık duyacaklar ve şöyle diyeceklerdir: Acaba dünyaya bizim
için bir dönüş yok mudur ki oraya gidip de salih ameller işleyelim?
Evet onlar azabı gördükleri zaman Allah (c.c.)’ın tehdidinin hak
olduğuna inanır, tekrar dünyaya geri dönmek temennisinde
bulunurlar ama ne gezer, bu mümkün müdür!105
8. Hâinûn/ Hainlik edenler
‚Hakkını eksik vermek, sözünde durmamak, emaneti yerine
getirmemek’106 anlamındaki ‚hıyanet‛ kökünden gelen ‚hain‛;
Allah’a ve insanlara verdiği sözde durmayan, yaptığı sözleşmelere
uymayan, maddi ve ma’nevi emanetlere riâyet etmeyen ve kendisine
tevdi edilen görevleri ifa etmeyen kimseye denir. Kur’an’da günah
işleyen107, zina eden108, sözleşmeleri bozan109, emanetlere riayet
etmeyen110 kimseler hakkında ‘hain’ ifadesi kullanılır.
ول تادؿ عن الذين يتانوف أنفسهم إف الل ل يب من كاف خوان أثيما
‘Ve kendi öz canlarına hıyanet edenleri savunma. Çünkü Allah,
hainlikte ve günahkârlıkta çok aşırı olanları asla sevmez.’111
İnsanın kendisine, nefsine ihaneti hakkında Elmalılı şunları
söyler:
Nefsine hainlik, kendini aldatmak, bir gelir sağlıyor zannıyla
bir zarar getirmektir. Bunun için bir insanın günah işlemeye gayret
105 Hicazi, a.g.e., 5/443-445. 106 İbn Manzur, Lisanu’l Arab, Dâre’s-Sâdır, Beyrut, tsz., XIII/ 144. 107 Enfâl, 8/27 108 Yûsuf, 12/52 109 Nisa, 4/107 110 Nisa, 4/105 111 Nisâ, 4/107
420 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
ederek kendini azaba maruz kılması, kendini aldatmak ve Allah
(c.c.)’ın emaneti olan nefse hainlik etmektir. Haine taraftar olmak da
nefsine bir hıyanettir. ‚Allah, günahkâr ve hain olan kimseyi
sevmez.‛ ‚Havvan‛, pek hain, ‚esîm‛, pek günahkâr, yani hainlikten
sakınmayan ve günahtan çekinmeyen demektir. Bu ifadede, ısrar ve
alışkanlıktan çekindirme, tevbeye teşvik vardır. Burada nefse
hainliğin bir şeklini izah ve kendilerine hainlik edenlerden belli bir
kısmın tasviri vardır ki bunlar Allah (c.c.)’ın razı olmayacağı sözler
söylerler ve bunu yaptıkları zaman, Allah yanlarında iken O’ndan
gizlemezler, Allah’a karşı bunu yapmaktan çekinmezler de
insanlardan gizlerler.112
Ayrıca kendisine emanet edilen vücudu, azaları, duyguları,
maddi ve manevi lütufları Allah (c.c.)’ın emrettiği şekilde
kullanmayan ve bu emanetleri sadece nefsinin tatmini için
kullananlar, emanete ihanet etmiş olurlar. Ötede ise ‚Emanette
hıyanet cezasını çekeceksin. Çünkü en kıymettar aletleri en kıymetsiz
şeylerde sarf edip nefsine zulmettin.‛113 sözlerine muhatap olurlar.
9.Kâfirûn/Kâfirler
Küfür, lügatte nimeti örtmek manasına gelir. Kâfire, nimeti
inkâr ettiği ve onu örttüğü için ‚kâfir‛ denilmiştir. Tohumu toprağa
gömene ve geceye kâfir denilmesi de bu kabildendir.114 Kâfir, gerçeği
örten, nimeti saklayıp inkâr eden kişi demektir. Yaratıcı’nın en büyük
nimetleri olan Allah (c.c.)’ın ayetleri, tevhidî iman, peygamberlik, din,
hidayet vb. hususları saklamak veya görmezlikten gelmek kâfirliğin
en belirgin şeklidir.115
Kur’ân-ı Kerim’de kafirlerin acıklı halleri: ‘Allah, onların
kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler
112 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., 3/232 113 Said Nursî, Sözler, Şahdamar Yay., 2012, İstanbul, s. 30. 114 Muhammed Ali Es-Sabuni, a.g.e., 1/290. 115 Ali Ünal, a.g.e., 339
İlhan UYGÜL | 421
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
vardır.’116 Sözleriyle ifade edilir. Sabuni bu ayet-i kerimeyi şu şekilde
tefsir eder: ‘Allah onların kalblerini mühürlemiştir. Artık o kalplere
herhangi bir nur girmeyeceği gibi, onlarda iman nuru da parlamaz.
Kalplerdeki günahlar çoğalınca, onlardaki basiret nuru silinir. Artık,
böyle kalplere iman, girecek bir yol bulamadığı gibi, küfür de
bunlardan çıkış yolu bulamaz. Dolayısıyle hidayet nurunu göremez,
hakkı işitemez, anlayamaz ve idrak edemezler.’117
Küfür, realiteyi, hakikatı çarpıtmaktır. Küfür, varlıktaki,
yaratılıştaki güzellik ve mükemmelliği, nimet ve lütfu görmeme,
görmezlikten gelme illetidir; bir fıtrat nankörlüğüdür. Akı kara,
karayı ak görmektir; Görülmesi gerekeni görmemek, bakar körlüğü
tercih etmektir. Küfür, bir hastalıktır, bir ârıza ve anormalliktir. Doğal
olanın, fıtratın dışına çıkmaktır.118
(Örneğin) Allah Resulüne muhalefet etmek küfürdür. Allah
Resulünün peşinden ayrılmak, insanı küfre götürür. Resûlallah’a
muhalefet etmekle, nitelenmiş bir kimseyi Allah sevmez. Nitekim
bunun tafsilâtı şu âyette gayet açıktır: ‘Hani Allah, peygamberlerden:
«Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik
eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım
edeceksiniz» diye söz almış, «Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz
mi?» dediğinde, «Kabul ettik» cevabını vermişler, bunun üzerine
Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik
edenlerdenim119 buyurmuştu. Bu misakın gereği ve şehadetin bir
kanadı olması hasebiyle Peygamber’e itaat farzdır. Ona muhalefet
eden kâfirdir.120
116 Bakara, 2/7 117 Muhammed Ali Es-Sabuni, a.g.e., 1/290. 118 Ali Ünal, a.g.e., 339 119 Ali îmran, 3/81 120 Elmalılı Hamdi yazır, a.g.e., 3/234
422 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
قل أطيعوا الل والرسوؿ فإف تػولوا فإف الل ل يب الكافرين
De ki: ‚Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.‛ Eğer yüz
çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez121
Bu ayet-i kerimede Allah (c.c.)’a ve resulüne itaat birlikte
zikredilmektedir. Bu nedenle ‘Peygamberliğe açıkça şehadet
edilmedikçe, Allah (c.c.)’ın birliğine, Allah (c.c.)’ın kendisinin
şehadeti gibi gerçek bir şehadet yapılmamış olacağından İslâm’da bu
iki şehadetin birleştirilmesinin şart olduğunu ve Allah’a itaat ile
Resulüne itaatın birbirini gerektirdiğini ve Allah (c.c.)’ın rızasına,
mağfiretine, rahmetine ermenin ancak bu sûretle mümkün olacağını
açıklamak üzere; ‚De ki, Allah’a ve Resul’e itaat ediniz! Eğer onlar
yüz çevirirlerse, şunu bil ki, Allah kâfirleri sevmez.‛
buyurulmuştur.’122
Başka bir ayette ise:
يحق الل الرب ويػرب الصدقات والل ل يب كل كفار أثيم
‘Allah (c.c.), faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır
(bereketlendirir). Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez.’123
buyurulmaktadır. Bu ayette ise faize karşı şiddetli bir tehdit,
sadakaya ise teşvik vardır. Faize tamah edenler nankör ve günahkâr
olarak ifade edilmekte, bir harama meydan okumanın kâfir sıfatı
olduğu belirtilmektedir. Faiz ile küfür arasındaki, herhangi bir günah
ile küfür arasındaki bu paralellik şu külli kai-deyi bir kez daha
doğrulamaktadır: ‘Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var.’124
bu hakikati bir örnekle somutlaştıracak olursak: Meselâ, Cehennem
azâbını netice veren büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennemin
tehditlerini işittiğinde istiğfarla ona karşı siper almazsa bütün
121 Âl-i İmrân, 3/32 122 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., 3/234 123 Bakara, 2/276 124 Said Nursi, Lemalar, Şahdamar Yay. İst., 2012, s. 15
İlhan UYGÜL | 423
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
ruhuyla Cehennemin yokluğunu arzu ettiğinden, küçük bir emâre ve
bir şüphe, Cehennemi inkâr etmesine sebebiyet verebilmektedir.
Yukarıdaki misalde belirtildiği gibi günah ile küfür arasında bir
yakınlık ve bir komşuluk söz konusudur. Dolayısıyla müminlerin
küçük- büyük bütün günahlardan sakınmaları, sürçmeleri halindeyse
hemen tevbe etmeleri hayati önem arz etmektedir.
SONUÇ
İslam uleması Allah sevgisinin varlığını, Allah (c.c.)’ın kulunu
sevmesini Kur’an ve Sünnetten getirdikleri açık delillerle ortaya
koymuşlardır. Allah (c.c.) Kur’an’da şöyle buyurur: ‚Allah onlan
sever, onlar da Allah’ı severler.‛125 Bu ayet-i kerimeden de
anlaşılacağı üzere Allah (c.c.) kullarını sevmekte, kullar da Yüce
Rablerini sevebilmektedir.
Kur’an’da Allah Telanın sevdiği insanlar olarak ihsan sahipleri,
tevbe edenler, temizler, takva sahipler, sabredenler, tevekkül edenler,
adaletli olanlar, kendi yolunda saf saf mücadele edenler zikredilir.
Allah-u Zülcelâl’in kulunu sevmesi ona iyilik irade etmesidir. O, bu
sevgi ve irade ile kullarını hayırlara yönlendirir, hakikatleri gösterir
ve bu imtihan dünyasında kazananlardan olmalarını sağlar.
Sevgide yakınlık manası da vardır. Sevgi yakınlığın en önemli
vesilelerinden biridir. Çünkü seven, sevdiğine yakın olmak veya onu
kendisine yaklaştırmak ister. Allah Teala’nın kulunu kendisine
yaklaştırması ona kendi ahlak ve sıfatlarına benzer ahlak ve vasıflar
vermesidir. Kul, bu ahlak ve vasıflarla O’na yaklaşma imkanı bulur.
Yakınlık ve uzaklık biz insanlar için söz konusudur. Zaten O bize şah
damarımızdan daha yakındır.
Allah (c.c.)’ın sevmediği kullar ise saldırganlar/ haddi aşanlar,
bozguncular nankörler, günahkârlar, zâlimler, kendini beğenenler,
125 Maide, 5/54.
424 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
kaba konuşanlar/ ağzı bozuklar, israf edenler, böbürlenenler, İnkâr
edenler, kâfirler olarak ifade edilmiştir. Bu sıfatlar Allah Teala’nın
eşref-i mahlukat olarak yarattığı insanda görmek istemediği
sıfatlardır. Bunları sevmediğini buyurarak kullarının da bu kötü
hasletlerden sakınmasını murat etmektedir.
İbnu’l Müseyyeb’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: ‚Allah (c.c.) münezzehtir
(nezihtir), (halde ve sözde) nezîh olanı sever; nâziftir, nezâfeti sever;
kerîmdir, keremi sever; cömerttir, cömertliği sever...‛126 Görüldüğü
üzere dinimizce insanlarda bulunması gerekli olan bazı övgüye değer
sıfat ve hasletler Allah (c.c.)’a nisbet edilerek kullanılmaktadır. Bu
vesile ile insanların bu sıfatlarla bezenmesi istenmekte, insanlar buna
teşvik edilmektedir.
Hz. Ebu Zerr (ra) anlatıyor: ‚Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
‚Üç kişi vardır, Allah onları sever, üç kişi de vardır Allah onlara
buğzeder. Allah (c.c.)’ın sevdiği üç kişiye gelince: ‚Bir adam bir
cemaate gelir, onlardan Allah adına bir şeyler ister, kendisiyle onlar
arasında mevcut bir yakınlık sebebiyle istemez. Onun başvurduğu
kimseler, istediğini vermezler. İçlerinden biri cemaatin arkasına
kayıp, isteyen kimseye gizlice ihsanda bulunur. (Öyle gizli verir ki)
onun verdiğini sadece Allah’la ihsanda bulunduğu adam bilir. (İkinci
adam ise:) Bir cemaat yoldadır. Gece boyu da yürürler. Derken
(yorulurlar ve) uyku her şeyden kıymetli bir hal alır. Konaklarlar,
*başlarını koyup yatarlar.+ Bir adam kalkıp bana karşı tevazu ve
tazarruda bulunur, ayetlerimi okur. (Üçüncü adama gelince:)
Seriyyeye katılmıştır. Seriyye düşmanla karşılaşır, hezimete uğrarlar.
Ancak o ilerler, öldürülünceye veya başarıncaya kadar savaşmaya
devam eder. Allah (c.c.)’ın buğzettiği üç kişiye gelince: Bunlar zâni
ihtiyar, kibirli fakir, zâlim zengindir.‛127
126 Tirmizi, Edep, 41 127 Tirmizi, Cennet, 25
İlhan UYGÜL | 425
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
Efendimiz bu sözlerinde gizlice infak eden, geceleyin kalıp
rabbinin huzurunda yakarışa geçen, savaş meydanlarında ölüme
meydan okuyan kişilerin Allah (c.c.) tarafından sevildiğini; zâni
ihtiyar, kibirli fakir, zâlim zenginlerin sevilmediğini belirtiyor.
Kur’ân-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde çokça gördüğümüz bu
ve benzeri ifadelerle bir yandan insanı yücelten vasıflar nazara
verilirken bir yandan da insanın sakınması gereken tutumlar ifade
edilmektedir. İnsanı Ahsen- i takvim suretinde yaratılmış
olduğundan ala-yı illiyyine layıktır. Cehennemde ebedi bir azaba
değil cennette ebedi bir saadete layıktır. Yüce Rabbimiz de güzel
vasıflar üzerinden ve olumsuz tavır ve davranışları sevgi bağlamında
vererek insanları hayra yönlendirmekte, onları şerden alıkoymak
istemektedir.
KAYNAKÇA
ABDÜLBÂKÎ, el-Mu’cem, Mektep Yay. İstanbul, 2013
AKGÜL Muhittin, Dünya Nimetleri Karşısında Kur’ani Ölçüler,
Yeni Ümit, 2004, 65. Sayı
AYDÜZ, Davut, İslam’da Savaş ve Barış, Yeni Ümit, 2010, 87.
Sayı.
BEYHAKÎ, Sünen, Darü’l-Kütübül İlmiye, Beyrut, 1989
BUHARÎ, Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buhari, Sağlam Yay.
İstanbul, 2013
CANAN, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Şerhi, Ankara 1988.
ERSOY, Akif, Safahat, Sütun Yayınları, İstanbul, 2007.
GAZALİ, İhya-u Ulumi’d- Din, Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekafiyye,
Beyrut, 2001.
426 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
GÖLPINARLI, Abdulbaki, Kur’ân-ı Kerîm ve Meali, Remzi
Kitabevi, 1958.
GÜLEN, Fethullah, Kalbin Zümrüt Tepeleri, Nil yay. İzmir, 2008,
1/128
GÜNER, Osman, Asrın Büyük Âfeti: İsraf, Yeni Ümit, 2013, 102.
Sayı.
HANBEL, Ahmed b., Müsned, Ocak Yay. İstanbul, 2013
HİCAZİ, Muhammed Mahmud, et-Tefsîru’l-Vâzıh, Dâru’l-Ceyl,
Beyrut, 1993.
İBN KESİR, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, Daru’l- Marife, Beyrut,1984,
5/ 17
İBN MANZUR, Lisanu’l Arab, Dâr es-Sâdır, Beyrut, tsz., XIII/
144
İSFEHÂNÎ, Râgıb, el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân, Matbaatü’l-
Fenniyye, Mısır, 1970
İZZET DERVEZE, et-Tefsiru’l-Hadis, Matbaatu İsa el-Babî el-
Halebi, Mısır 1961
KAŞANİ, Abdurrezzak, Tasavvuf Sözlüğü, İz Yay. İstanbul, 2004,
Vera md
KOMİSYON, İslam Ansiklopedisi, DİB Yay. Ankara, 2014,
Muhabbet md.
KURTUBİ, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Daru İhyai’t-Turasi’l-
Arabî, Beyrut, 1985.
KUŞEYRİ, Abdulkerim, Kuşeyri Risalesi, İlk Harf Yayınları
İstanbul, 2013.
İlhan UYGÜL | 427
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
KUTUB, Seyyid, Fizilâli’l-Kur’an, Çev: M. E. Saraç, İ H.
Şengüler, Bekir Karlığa, İstanbul, 2012
MANSUR, Ali Nazif, Tac Tercemesi, Eser Kitabevi, İstanbul,
1976.
MÜSLİM, Ebu’l-Hüseyin, Sahih-i Müslim, Kahire, 1955.
NESAİ, Ebu Abdurrahman Ahmed bin Ali İbni Şuayb, es-Sünen,
Kahire, 1930.
NURSÎ, Said, İşaretü’l-İcaz, Şahdamar Yay. İstanul, 2012.
<<<<<.., Mektubat, Şahdamar Yay. İstanul, 2012.
<<<<<.., Sözler, Şahdamar Yay. İstanul, 2012.
RÂZİ, Fahruddin, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Dâru’l-Kütübi’l-
ilmiyye, Tahrân, trs.
REŞİD, Rıza- Muhammed Abduh, Tefsiru’l- Menar, Dâru’l-
Kütüb, Beyrut, 2005.
SUYUTİ, Fethu’l-Kebir alâ Kitabi’l-Cami’i’s-Sağir, Ocak yay. İst.
2012, I/58.
TABERİ, Ebu Cafer Muhammed, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli’l-
Kur’ân, Mısır, 1954.
ÜNAL, Ali, Kur’an’da Temel Kavramlar, Akademi Yay. İstanbul
1986
WENSİNCK, el-Mu’cem, Leiden, 1969
YAZIR, Elmalılı Muhammed, Hak Dini Kur’ân Dili, Çağ, 1998.
ZEBİDİ, Seyyid Murteza, Tâcü’l-’Arûs Min Cevahiri’l-Kamûs,
Şefkat Yay. İstanbul, 2013.
428 | Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.)’ın Sevdiği ve Sevmediği İnsan
Tipleri
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2015-----------
ZEMAHŞERÎ, Ebu’l-Kâsım Cârullah, el-Keşşâf an Hakâikı’t-
Tenzîl, Dâru’l-Ma’rife, Beyrût, trs.
ZUHAYLİ, Vehbe, et-Tefsirü’l-Münir, Daru’l-Fikr, Dimeşk, 1991.