kuruluŞundan 17. yÜzyila kadar osmanli...

154
T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA BİLİM DALI SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMAN Yrd. Doç. Dr. Mustafa GÜLCAN HAZIRLAYAN Ahmet ULUSOY 034214032004 KONYA – 2007

Upload: others

Post on 25-Feb-2020

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

T.C.SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜİLKÖĞRETİM ANA BİLİM DALI

SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLIMEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM

FAALİYETLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMANYrd. Doç. Dr. Mustafa GÜLCAN

HAZIRLAYANAhmet ULUSOY

034214032004

KONYA – 2007

Page 2: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA
Page 3: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

ÖZET

“Başlangıcından 17. Yüzyıla Kadar Osmanlı Medreseleri’nde Eğitim-Öğretim

Faaliyetleri” konulu bu araştırma ile medreselerin, Osmanlı Devleti’nin eğitim-

öğretimindeki yeri ve önemi ortaya konulmuştur. Çalışmamızda, İlk Osmanlı

Medreseleri’nden başlayarak 17. yüzyıla kadar olan devrede Osmanlı medrese

sisteminin teşkilatlanması ve eğitim-öğretim yapılanması ele alınmıştır. Bu

teşkilatlanma ve eğitim-öğretim yapılanmasının Osmanlı eğitiminde icra ettiği

fonksiyonlara değinilmiş, bu değerlendirme medreselerin sosyal boyutları da göz

önünde bulundurularak yapılmıştır. Bu değerlendirme çerçevesinde Osmanlı

medreseleriyle ilgili bazı hususlar açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.

Page 4: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

T.C.SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜİLKÖĞRETİM ANA BİLİM DALI

SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLIMEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM

FAALİYETLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMANYrd. Doç. Dr. Mustafa GÜLCAN

HAZIRLAYANAhmet ULUSOY

034214032004

KONYA – 2007

Page 5: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA
Page 6: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

ÖZET

“Başlangıcından 17. Yüzyıla Kadar Osmanlı Medreseleri’nde Eğitim-Öğretim

Faaliyetleri” konulu bu araştırma ile medreselerin, Osmanlı Devleti’nin eğitim-

öğretimindeki yeri ve önemi ortaya konulmuştur. Çalışmamızda, İlk Osmanlı

Medreseleri’nden başlayarak 17. yüzyıla kadar olan devrede Osmanlı medrese

sisteminin teşkilatlanması ve eğitim-öğretim yapılanması ele alınmıştır. Bu

teşkilatlanma ve eğitim-öğretim yapılanmasının Osmanlı eğitiminde icra ettiği

fonksiyonlara değinilmiş, bu değerlendirme medreselerin sosyal boyutları da göz

önünde bulundurularak yapılmıştır. Bu değerlendirme çerçevesinde Osmanlı

medreseleriyle ilgili bazı hususlar açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.

Page 7: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA
Page 8: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ .................................................................................................................iii GİRİŞ.....................................................................................................................1

1. Araştırmanın Amacı ve Önemi.......................................................................1

2. Araştırmanın Sınırları .....................................................................................3

3. Araştırmanın Metodu......................................................................................3

4. Araştırmada Kullanılan Kaynaklar .................................................................4

I. BÖLÜM .............................................................................................................6

1. BİR EĞİTİM-ÖĞRETİM KURUMU OLARAK MEDRESE.................6

1.1. MEDRESENİN TANIMI VE TARİHİ GELİŞİMİ .................................6

1.2. MEDRESELERİN TEŞKİLAT YAPISI VE EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİ BAKIMINDAN OSMANLILARA KADARKİ GELİŞME SAFHASI....................................................................................12

II. BÖLÜM ..........................................................................................................20

2. İLK OSMANLI MEDRESELERİ ............................................................20

2.1. İLK OSMANLI MEDRESELERİNDE TEŞKİLATLANMA ..............24 2.1.1. Fizikî Yapı ................................................................................................ 24 2.1.2. Sosyal Yapı............................................................................................... 28 2.1.3. İdarî Yapı .................................................................................................. 30 2.1.4. Eğitim-Öğretim Yapılanması ................................................................... 32 2.1.5. Diğer Hizmet Personeli ............................................................................ 39

2.2. İLK OSMANLI MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİ ..........................................................................................40

2.2.1. Eğitim-Öğretim Metodu ........................................................................... 41 2.2.2. Okutulan Dersler ve Ders Kitapları .......................................................... 45

III. BÖLÜM ........................................................................................................48

3. FATİH SULTAN MEHMED DÖNEMİ OSMANLI MEDRESE TEŞKİLATI ....................................................................................................48

3.1. SAHN-I SEMAN ÖNCESİ FATİH MEDRESELERİ ..........................48

3.2. SAHN-I SEMÂN MEDRESELERİ.......................................................49 3.2.1. Sahn-ı Semân Medreselerinin İnşası ........................................................ 49 3.2.2. Osmanlı Medrese Tarihinde Sahn-ı Semân Medreseleri’nin Yeri ve Önemi............................................................................................................................ 53

3.3. SAHN-I SEMÂN MEDRESELERİNDE TEŞKİLATLANMA ...........54 3.3.1. Fizikî Yapı ................................................................................................ 54 3.3.2. Sosyal Yapı............................................................................................... 56 3.3.3. İdarî Kadro................................................................................................ 59

i

Page 9: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

3.3.4. Eğitim-Öğretim Yapılanması ................................................................... 60 3.3.5. Diğer Hizmet Personeli ............................................................................ 64

3.4. SAHN-I SEMÂN MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİ ..........................................................................................66

3.4.1. Eğitim-Öğretim Metodu ........................................................................... 66 3.4.2. Okutulan Dersler ve Ders Kitapları .......................................................... 68

IV. BÖLÜM.........................................................................................................77

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ OSMANLI MEDRESE TEŞKİLATI ........................................................................................................77

4.1. SÜLEYMÂNİYE MEDRESELERİ ......................................................77 4.1.1. Süleymâniye Medreseleri’nin Tesisi ........................................................ 77

4.2. SÜLEYMÂNİYE MEDRESELERİNİN TEŞKİLAT YAPISI .............77 4.2.1. Fizikî Yapı ................................................................................................ 80 4.2.2. Sosyal Yapılanma..................................................................................... 80 4.2.3. İdarî Yapı .................................................................................................. 82 4.2.4. Akademik Yapı......................................................................................... 82 4.2.5. Diğer Hizmet Personeli ............................................................................ 84

4.3. SÜLEYMÂNİYE MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİ ..........................................................................................85

4.3.1. Eğitim-Öğretim Metodu ........................................................................... 85 4.3.2. Okutulan Dersler ve Ders Kitapları .......................................................... 86

4.4. KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’DAN SONRA MEDRESELER....89

V. BÖLÜM ..........................................................................................................90

5. KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR TEŞKİLAT YAPISI VE EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİ BAKIMINDAN OSMANLI MEDRESELERİNE TOPLU BİR BAKIŞ.......................................................90

5.1. KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI MEDRESELERİNİN TEŞKİLAT YAPISINA TOPLU BAKIŞ .................90

5.2. KURULUŞUNDAN XVII. YÜZYILA KADAR GENEL HATLARIYLA OSMANLI MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİ ..........................................................................................92

VIII/XIV .........................................................................................................104

IX/XV .............................................................................................................104

X/XVI .............................................................................................................104

SONUÇ ..............................................................................................................106

BİBLİYOGRAFYA ..........................................................................................108

ii

Page 10: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

ÖNSÖZ

Bilgi edinme ve eğitim, fert ve toplum ölçeğinde insanın varlık ve

devamlılığına esas olan geniş tabanlı ihtiyaçlardır. Eğitim, cins ve kalitesine

bakılmadan dil, din, örf, âdet, tarih şuuru, sanat anlayışı gibi birçok ortak

paydanın fertler tarafından taşınması demektir.

Osmanlı eğitim sistemi içinde teşkilatlı, yüksek seviyede eğitim ve

öğretimi gerçekleştiren müesseselerden bir tanesi şüphesiz medreselerdi.

Osmanlı Devleti’nin fetih siyasetinin en belirgin uygulamalarından biri,

yöre ve o yöreye iskân ettirilen ahâli için câmi, medrese, imâret türünden dinî,

ilmî ve sosyal müesseseler kurmaktı. Kurulan bu müesseseler Osmanlı

toplumunda Türk-İslam kültürünün süratle yayılmasını sağlamıştır.

Osmanlı devleti içinde yüksek öğretim yapan kurumlar arasında yeralan

medreselerin en önemli görevlerinden biri ilmiye sınıfını yetiştirmekti. Devlet

kademesinde istihdam edilen din adamlarının, öğretmenlerin, idarecilerin, hatta

hekim ve mühendislerin buradan yetiştiği düşünülürse bu eğitim birimleri bir

mânâda devletin beyni konumundaydı. Ancak Osmanlı medreselerinin sadece

dinî eğitim veren, fâkih yetiştiren ve devlet kademelerinin personel ihtiyacını

karşılayan kurumlar olarak nitelenmesi, Osmanlı medreselerinin birçok yönünü

eksik bırakır. Bu nedenle Osmanlı medreselerinin fonksiyonlarının sadece belli

konularda eğitim-öğretim vermekle sınırlı olmadığı, aksine bu kurumların kabul

ettiği öğrencilere, bilinçli bir kontrol yöntemiyle, belirli değerleri kazandırarak,

toplumun yeni bir kimliğe sahip olmasında, halkın değişik kesitleri arasındaki

bütünlüğü sağlamasında ve nihayet siyasî otorite ile toplum arasında iletişim ve

diyaloğun gerçekleştirilmesinde aktif rol alan kurumlardan biri olduğu

söylenebilir.

Bu çerçevede Osmanlı devlet yapısı içinde gerek meydana gelen sosyal

boyutlu hâdiseler, gerekse zaman içinde devlet kademesinde meydana gelen

gelişmeler, Osmanlı medrese geleneğinde yeni açılımlara zemin hazırlamıştır.

iii

Page 11: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Çalışmamız dâhilinde, kuruluşundan 17. yüzyıla kadar Osmanlı

medreselerinin teşkilat yapısı ve eğitim-öğretim faaliyetleri, ifade ettiğimiz bu

çerçevede, farklı boyutlarıyla ve tarihî gerçekler ışığında ele alınmaya

çalışılmıştır.

Bu çalışmanın ortaya çıkmasında rehberliğiyle bana yol gösteren

danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Sayın Mustafa GÜLCAN’a ve kaynak

konusunda yardımlarını esirgemeyen İSLAM ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

MÜDÜRLÜĞÜ’ne teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim.

Ahmet ULUSOY

Konya - 2007

iv

Page 12: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

GİRİŞ

1. Araştırmanın Amacı ve Önemi

Millet özelliğini taşıyan her insan toplumu; her tür inanç, gelecekte yaşamak isteyen her medeni varlık, eğitimle içli-dışlı olmak mecburiyetinde kalmıştır. Eğitim, cins ve kalitesine bakılmadan, dil, din, örf, âdet, tarih şuuru, sanat anlayışı gibi birçok ortak paydanın fertler tarafından taşınması demektir. Eğitim, insanlık tarihi kadar eskidir ve vazgeçilmezdir. Türk milleti olarak geçmişte Türk toplum yapısı ile iç içe olan eğitim kurumları vardı. 1924 öncesi bunlardan bir tanesi, belki de en önemlisi medreselerdi.

Kurum olarak ilköğretim seviyesinin üstünde eğitim yapan medrese teşkilatı, İslamiyetin ilk devirlerinde daha şekillenmemişti. Okunan sadece Kur’an olduğu için okumak ve öğrenmek sadece camilerde yapılırdı. İslam da toplu öğretim yapılan ilk yer Erkam bin Ebi’l Erkam bin Esed’ın evidir. Hz. Peygamber (S.A.V) müslümanlara orada Kur’an öğretiyordu. Daha sonraları cami ve mescidler, geniş anlamda okul görevini yapmaya başladılar. İhtiyaçların büyümesi üzerine eğitimin, cami dışında hususi mekanlarda yapılmak istenmesi medrese teşkilatını ortaya çıkarmıştır diyebiliriz (Bkz. Atçeken,1998:188).

İslam toplumları eğitim kurumları konusunda sıkıntı çekmemiştir. Erkam’ın evi müslümanların yetiştiği ilkokul işlevini görmüş, arkasından peygamber mescidi, daha sonra diğer camiler birer eğitim kurumu olarak her seviyeden insanın yetiştirildiği yerler olmuştur. İslamiyetin ilk günlerinden beri İslam toplumlarında okuma yazmanın öğretilmeye başlanmasını Kur’an-ı Kerim’in ilk inen “oku” ayeti kerimesinin bir yansıması olarak görmek gerekir.

Türkler müslüman olduktan sonra kendilerinden öncekilerin yaptıkları gibi eğitimi ele almışlar, camilerin dışında mektep ve medreseler açmışlardır. Özellikle Mısır’da Fatımi devletinin şii mezhebi öğretisini yayma konusunda sistemli ve medotlu çalışmalarını hızlandırması Selçukluları harekete geçirmiştir. Şiilerin amacı, İslam dünyasında şiilerin çoğunlukta olmasını sağlamak ve İslam ülkelerini elde etmekti. Bunun üzerine Selçuklu Türkleri, şii mezhebine karşı uyanık, bilgili ve şii propagandasını etkisiz kılabilen, sünni inancın

1

Page 13: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

savunucularını yetiştirmeyi bir kamu hizmeti saydılar. “Nizamiye Medreseleri” bu amaçla açılmaya başlandı (Baltacı,1976:7). Daha sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin de medreselere büyük önem verdiğini görüyoruz.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin kendinden birçok değer kattığı medrese teşkilatının, Osmanlılar zamanında geliştirilerek daha da ileri götürüldüğü tarihi bir hakikattir. Kendi fetih politikasına göre Osmanlı Devleti’nin fethettiği yere ilk önce bir cami ve yanına da medrese inşa ettirmesi, bu cihan devletinin eğitime verdiği önemi bize açıkça göstermektedir. Belki de Osmanlı Devleti’nin bir cihan devleti olmasında, eğitime verdiği önemin bir sonucu olarak yetişen liyâkatli devlet adamlarının etkin rolü olmuştur. Tabiki Osmanlı gibi farklı kültürlere sahip bir toplumda, ilmiye teşkilatının kurulması, geliştirilmesi ve zirveye ulaştırılması kolay olmamıştır. Fatih Sultan Mehmet gibi birçok padişah ve devlet adamı Osmanlı medrese teşkilatını zirveye ulaştırmada büyük gayret sarfetmişlerdir. Ancak Osmanlı medreselerinin zamanla, devletin diğer kurumları gibi gerilediği bilinmektedir. Zaman zaman bu gerilemeye yönelik ıslah çalışmaları da yapılmıştır.

Bu bağlamda, ilim ve kültürün şekillenip yaygınlaşmasında eğitim birimlerinin ve bu birimlerden yetişen insanların oynadığı etkin rol, bize eğitim kurumlarının ne derece önemli olduğunu göstermektedir. İşte buraya kadar kısaca değindiğimiz İslam toplumunun eğitim seyrinde Osmanlı devleti, kurmuş olduğu medrese teşkilatıyla nasıl bir fonksiyon icrâ ediyordu? Kurmuş olduğu bu medreselerde eğitim- öğretim düzeni ve teşkilat yapısı nasıldı? Sorularının cevabı bu çalışmada incelendi ve çalışma bu doğrultuda şekillendi.

Bilindiği gibi eğitim ve öğretim, hiçbir devlet ve toplumun vazgeçemeyeceği bir faaliyettir. Bununla beraber her devlet, vatandaşını kendi şartları, ihtiyaçları ve ileriye dönük hedeflerini göz önünde bulundurarak yetiştirmeye çalışır. Bu bakımdan Osmanlı Devleti de vatandaşını kendi durum ve şartlarına göre uygun bir şekilde yetiştirmeye gayret etmiştir. Bu gayenin tahakkuku için de Osmanlı Devleti’nin tesis ettiği en önemli müesseseler medreselerdi.

2

Page 14: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Bu haliyle medreseler Osmanlı Devleti’nin kaderine yön veren devlet ve toplum hayatında son derece önemli etkilere sahip ilmiye sınıfı mensuplarını yetiştiren bir kurum olarak karşımıza çıkıyorlar.

Medreselerin asırlar boyunca Osmanlı Devleti’ndeki hukukçuları, din adamlarını, öğretmenleri, çoğu idareci sınıfı hatta hekim ve mühendisleri yetiştiren bir eğitim ve öğretim kurumu olduğunu hatırlamak bu kurumların önemini ortaya koymaktadır.

Osmanlı Medreseleri’nin gerek teşkilat yapısı ve gerekse eğitim-öğretim faaliyetleri ile toplumla bütünleşen yanlarının varolması da ayrıca dikkate değer bir husustur.

Geçmişten bu yana Osmanlı medreseleri ile ilgili yazılan yazıların çoğu, medreselerin dereceleri, okutulan dersler ve ders kitapları gibi salt bilgi içeren yazılar mahiyetindedir. Medreselerin sosyal yönlerine değinen yazı sayısı çok sınırlıdır. Bu noktadan hareketle Osmanlı Medreseleri’nin teşkilat yapıları ve eğitim-öğretim faaliyetlerinin yanında sosyal yönlerinin de ele alınmasının medreseleri daha anlaşılır hâle getireceğine inanıyoruz.

İlk Osmanlı medreselerinden başlayarak Sahn-ı Semân Medreseleri ve Süleymaniye Medreseleri ile alâkalı bazı bilgi eksiklikleri veya bilgi yanlışlıkları da bu medreseler hakkında farklı değerlendirmelere yol açmıştır.

Bütün bu bahsedilen hususlar çerçevesinde Osmanlı Medreseleri’nin sosyal yönleriyle birlikte ele alınmasına ve tarihî gerçekler ışığında değerlendirilmesine ihtiyaç vardır.

2. Araştırmanın Sınırları

Çalışmamız, İlk Osmanlı Medreseleri’nin inşasından başlayıp Süleymâniye Medreseleri’ni de içine alan 16. yüzyılın sonlarına kadar olan devreyi kapsar nitelikte oluşturulmuştur.

3. Araştırmanın Metodu

Çalışmamız, kuruluşundan 17. yüzyıla kadar Osmanlı Medreseleri’nde eğitim-öğretim faaliyetleri çerçevesinde ele alınmıştır. Beş bölümden oluşan

3

Page 15: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

çalışmamızın birinci bölümünde, bir eğitim ve öğretim kurumu olarak medresenin tanımı ve tarihî gelişimi üzerinde durulmuş, medreselerin Osmanlılar’a kadarki gelişme safhalarına değinilmiştir.

İlk Osmanlı Medreseleri, Sahn-ı Semân ve Süleymaniye Medreseleri ise teşkilatlanma ve eğitim-öğretim yapılanması ana başlıklarında değerlendirilmiştir. Medreselerin teşkilatlanmaları fizikî yapı, sosyal yapı, idarî yapı, eğitim-öğretim yapılanması ve hizmet personeli alt başlıklarında ele alınırken, eğitim-öğretim faaliyetleri ana başlığını ise eğitim-öğretim metodu ile okutulan dersler ve ders kitapları alt başlıkları oluşturmuştur.

Son bölüm olan beşinci bölümde ise başlangıcından 17. yüzyıla kadar Osmanlı Medreseleri’nin, teşkilat yapısı ve eğitim-öğretim faaliyetleri açısından genel bir değerlendirmesi yeralmıştır.

4. Araştırmada Kullanılan Kaynaklar

Osmanlı medreseleri ile alakalı geçmişten günümüze birçok eser kaleme alınmıştır. Çalışmamız Osmanlı medrese eğitimi ile ilgili olduğu için ilk önce Osmanlı medrese eğitimi ile alâkalı eserler tespit edilmeye çalışılmıştır. Tabiatıyla Osmanlı medreseleri, kendilerinden önce kurulan Selçuklu dönemi medreselerinden ve diğer İslam memleketlerindeki medreselerden etkilenmiştir. Bu açıdan çalışmamızda, Osmanlı öncesi medreseleri ele alan kaynaklara da yer verilmiştir.

Osmanlı öncesi medresleri konu alan kaynaklara M. Asad Talas’ın yazmış olduğu Nizamiye Medreseleri ile ilgili müstakil bir eser olan “Nizamiyye Medreseleri” isimli eseri, yine Selçuklu dönemine vurgu yapan, daha çok medreselerin fizikî yapılarının değerlendirildiği Aptullah Kuran’ın yazdığı “Anadolu Medreseleri”, Osman Turan’ın Belleten dergisinde çıkan ve Anadolu Selçuklu dönemine ışık tutan “Selçuklu Devri Vakfiyeleri, Şemseddin Altun Âba Vakfiyesi ve Hayatı” isimli makalesi, İsmet Kayaoğlu’nun “İslam Kurumları Tarihi I ve II” isimli eserleri örnek gösterilebilir.

İlk Osmanlı medreseleri ile ilgili Mustafa Bilge’nin “İlk Osmanlı Medreseleri” isimli eseri, Mefâil Hızlı’nın “Osmanlı Klasik Döneminde Bursa

4

Page 16: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Medreseleri” isimli eseri, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Belleten dergisinde çıkan “Osmanlı Medrese Geleneğinin Doğuşu” isimli makalesi, Yekta Demiralp’in “Erken Dönem Osmanlı Medreseleri” isimli eseri yararlandığımız kaynaklardan birkaçıdır.

Bunun yanında yararlandığımız kaynaklar arasında Sahn-ı Semân ve Süleymâniye Medreseleri’ne ışık tutan temel kaynak mahiyetindeki İ. Hakkı Uzunçarşılı’ya ait “Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı” isimli eserini zikretmek gerekir. Buna ilave olarak Fatih ve Süleymâniye Vakfiyelerine vurgu yapan Hüseyin Atay’ın Vakıflar Dergisi’ndeki “Fatih-Süleymâniye Medreseleri, Ders Programları, İcazetnâmeler” isimli makalesi ve Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “Osmanlı ve Bilim” isimli eseri, yine Fatih Kanunnâmesini mukayeseli bir şekilde ele alan Abdülkadir Özcan’ın “Fatih’in Teşkilat Kanunnâmesi ve Nizam-ı Âlem İçin Kardeş Katli Meselesi” isimli makalesi yararlandığımız kaynaklara örnektir.

Ayrıca Ahmed Cevdet Paşa’nın “Tarih-i Cevdet” isimli eseri, Emin Bey’in İlmiye Salnâmesi’nde çıkan makalesi, A. Adnan Adıvar’ın “Osmanlı Türkleri’nde İlim” isimli eseri, Şehabettin Tekindağ’ın “Medrese Dönemi” isimli makalesi, yararlanmış olduğumuz kaynaklara örnektir.

5

Page 17: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

I. BÖLÜM

1. BİR EĞİTİM-ÖĞRETİM KURUMU OLARAK MEDRESE

1.1. MEDRESENİN TANIMI VE TARİHİ GELİŞİMİ

Medresenin farklı yönleri ile birçok tanımı yapılmıştır. Bu tanımlardan

bazıları şunlardır:

İslam tarihinde eğitim ve öğretim kurumlarının genel adı olan medrese,

sözlükte “okumak, anlamak, bir metni öğrenmek ve ezberlemek için

tekrarlamak” anlamına gelen ders (dirâse) kökünden mekân ismidir

(Bozkurt,C.28, 2003: 323).

Arapça “Derase” kökünden gelen “Medrese” kelimesi, “talebenin ilim

öğrendiği yer” mânâsında olup, umumî olarak Sıbyan mektebinin üstünde eğitim

ve öğretim yapılan orta ve yüksek tahsil müesseselerine delâlet etmektedir

(Baltacı, 1976: 25).

Bir eğitim ve öğretim kurumu olan “medrese” ismi, “okumak”

anlamındaki Arapça “derase” kökünden gelir. Buna göre medrese, “talep edilen

şeyin okutulduğu yer, mekân, ders okutulan yer” anlamındadır (Furat, S. 8, 2003:

182).

Medrese sözcüğü, “İslam ülkelerinde, görenekçi yöntemlerle yürütülen

öğretim kurumu” anlamında kullanılmıştır. Medreseler genel olarak Sıbyan

mektebi mezunlarının eğitildiği öğretim kurumlarıdır (Demiralp, 1999: 3).

Medrese; Arapça ders okunacak yerle beraber talebenin içinde oturup ders

okuduğu bina mânâsına da gelir (Pakalın, C. 2, 1983: 436).

Medrese, “ders yapılan” veya “ders çalışılan yer” demektir (Kütükoğlu,

2000: 3).

Medreseler kamuya açık belirli programı olan eğitim kurumlarıdır

(Özbilgen, 2003: 307).

6

Page 18: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Bütün bu tanımlamalardan medresenin, “öğrencilerin içinde oturup ders

okuduğu bina” anlamına geldiği ve İslam eğitim sisteminde orta ve yüksek

öğretimi düzenleyen bir kurum olduğu ortaya çıkıyor.

Medreselerin tarihi gelişimini, İslam tarihinde eğitim-öğretim

faaliyetlerinin başladığı devre kadar götürmek mümkündür. Ancak bir millette

ilmin başlangıç tarihini kesin bir şekilde tespit etmek hemen hemen mümkün

değildir. Adıvar bu doğrultuda şunları kaydetmektedir: “İlim, bir harbin ilanı, bir

sulhün akti yahut istiklâl gibi muayyen bir günde asla başlamış değildir” (Bkz.

Adıvar, 1943: 1). Her ne kadar bir millette ilmin başlangıç tarihi kesin sınırlarla

tespit edilemese de, kaynaklar umumiyetle İslam dünyasında eğitim sisteminin

başlangıcını Hz. Peygamber zamanına kadar götürmektedirler. İslam’da toplu

öğretimin yapıldığı ilk yer, Erkam bin Ebu’l-Erkam’ın evidir. Hz. Peygamber

orada müslümanlara Kur’an öğretiyordu (Atçeken, 1998: 188).

Başlangıçta sistemli bir eğitim-öğretim faaliyetinden söz etmek mümkün

olmasa gerektir. Eğitim faaliyetleri, her şeyden önce yeni bir dinin prensiplerinin

öğretilmesine yönelikti. Bu durum müslümanları camiye yöneltti. Dar cemaat

yapısı içerisinde Hz. Peygamber ve çevresi, tabiî birer öğretmen

durumundaydılar; bu ilk öğretmenler, bu cemaatin daha ziyade yeni dinle ilgili

öğrenmek istediklerini sözlü olarak öğretiyorlardı (Unan, C. 5, 1999: 149). Bu

bakımdan medresenin felsefî ve tarihî kökleri, İslamiyetin temel kaynakları

mesabesindeki Kur’an ve Hadiste yer alan teşri’î emirler ve bu emirlerin düşünce

birikimidir (Akgündüz, 1997: 234, 235). Hicretten sonra da eğitim-öğretim

faaliyeti Medine’de devam etti. Medine mescidinin planında bir de “suffa”

denilen mektep bulunmaktaydı. Suffa’nın ihtiyaca cevap vermemesi üzerine de

Medine’de 9 mescidde daha tedris faaliyeti yürütüldü. Emevîler devrinde ise

büyüklerin eğitimi camilerde yürütülürken çocukların eğitimine daha çok önem

verildiği ve bu maksatla büyük “küttâblar” açıldığı görülmektedir (Baltacı, S. 3,

1979: 5).

7

Page 19: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Abbasiler devri İslam maârif tarihinde önemli bir merhaledir. Genel

anlamda resmî ve sarayın dışında herkese açık ilk okuma ve daha doğrusu

araştırma enstitüsü veya akademisi, Halife Me’mun devrinde Zerdüştî okullarının

ilhamıyla 832’de Bağdat’ta kurulmuştur. “Beytu’l-Hikme” denilen bu

müesseselerde Arap, Yahudi ve Hristiyan ilim adamları beraber çalışıyorlar;

Yunan, Hint ve eski İran kültürüne ait kaynakları tetkik ediyorlardı. Yine bu

devirde Bağdat’ta “Beytü’l-İlim” ve “Dâru’l-İlim” adıyla açılan müesseselerin de

medreselerin doğuşuna müessir oldukları anlaşılıyor (Atçeken, 1998: 189).

“Medrese” adı altında ilk müessesenin ne zaman inşa edildiği hususunda

farklı görüşler bulunmaktadır.

İslam tarihçileri umumiyetle Bağdat’ta kurulan Nizamiye Medresesi’nin

ilk kurulan medrese olduğunu kaydetseler de bu medrese inşa edilmeden önce

medresenin varolduğu bilinmektedir (Bkz. Kafesoğlu, 1973: 162; Kayaoğlu,S.49,

1985: 126; Gül, 1997: 10; Atçeken, 1998: 189; Furat, 2003: 183; Bozkurt,C.28,

2003: 324). Ancak, Bağdat’taki Medrese-i Nizamiye’nin İslam ilim tarihinde ilk

medrese sayılması, bu medresenin umumî ve tam teşkilatlı olması, müderris ve

talebenin barınması ve beslenmesi için vakıflar bulunması itibariyledir diyebiliriz

(Bkz. Berki, C. 10, S. 110-111, Tarihsiz: 232).

İslam tarihinde ilk inşa edilen medreselerden bazıları şunlardır:

1. 349/960 tarihinde Ebu’l-Velid Hasan b. Muhammed Emevî’nin

Nişabur’da yaptırdığı medrese,

2. 354/965’ten önce İbn Hibban Teymî’nin Nişabur’da inşa ettirdiği

medrese,

3. 402/1011’den önce Nişabur’da yapılan es-Saidiye Medresesi,

4. 405/1014’den önce Nişabur’da yapılan Ebu Osman Sabunî Medresesi,

5. 405/1015’den önce Nişabur’da yapılan İbn Furek Medresesi,

8

Page 20: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

6. 450/1058’den önce Buşih’te yapılan İbn Gadıret Esedî Medresesi

(Atay, 1983: 31).

A. Gül de yukarıdaki altı medreseyi içine alan on dört medreseyi

kaydetmiştir. Medreseler sırasıyla şöyledir:

1. 349/960 Ebu’l-Velid Hasan b. Muhammed el-Ümevî’nin Nişabur’da

yaptırdığı medrese.

2. Nişabur’da Şafiî fâkihi es-Saig en-Neysaburî (ö. 349/960) için

yaptırılan özel mektep: Bu, fıkıh, kelam, hadis, tefsir, Kur’an ve diğer İslamî

ilimlerin okutulduğu ilk müstakil medresedir (Gül,1997:10).

3. Nişabur’da 353/965’ten önce İbn Hibban et-Teymî’nin yaptırdığı

medrese,

4. Ebû Hâtim el-Bustî (ö. 353/965)’nin özel medresesi.

5. Ebu Ali el-Huseynî (ö. 392/1002)’nin hadis mektebi. Bu mektebin 1000

öğrencisi vardı.

6. 402/1011’den önce Nişabur’da yapılan es-Sa’îdiyye Medresesi.

7. 405/1014’ten önce Nişabur’da yapılan Ebu Osman es-Sâbunî

Medresesi.

8. 405/1015’ten önce Nişabur’da yapılan İbn Furek Medresesi.

9. Nişabur’da Beyhakiyye Medresesi: Şafiî fakihi Ebu Bekr el-Beyhakî

441/1050’de yaptırdı.

10. Gazneli Mahmud (389-421/999-1030)’un Gazne’de, kardeşi Nasır b.

Sebüktekin (ö. 424/1033)’in Nişabur’da 437/1046’da yaptırdığı medrese.

11.Tuğrul Bey (428-55/1037-63)’in Nişabur’da 437/1046’da yaptırdığı

medrese.

12. Buşih’te 450/1058’den önce yapılan İbn Gadiret el-Esedî Medresesi.

9

Page 21: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

13. Taberan ve Bağdat’ta açılan medreseler: Bunlar da daha ziyade fıkıh

(İslam Hukuku) öğretimi yapılıyordu.

14. Nişabur’da Ebu Ali el-Huseynî ve Ebu’l-Kasım el-Kureyşî (ö.

464/1072) tarafından açılan öğretim müesseseleridir (Bkz. Gül, 1997: 10, 11).

Medrese adıyla açılan ilk yüksek eğitim ve öğretim müesseselerinin

İslamiyetin Türkler arasında yayılmasından önce Belh ve Buhara’da bulunan eski

Budist “vihara”larının örnek alınarak yapıldığını kaydeden kaynaklar

çoğunluktadır (Bkz.Atçeken, 1998: 189; Kütükoğlu , 2000 :3; Bozkurt,C.28,

2003: 324). Uygurlar tarafından M.Ö. III. asırda Asoka devrinde kurulan

viharalar, birer üniversite mahiyetindeydiler (Baltacı,S.3,1979: 4).

Bozkurt, kaynaklarda medrese olarak anılan ilk eserin, fâkih ve muhaddis

Ebu Bekir Ahmed b. İshak es-Sıbgi (ö. 342/954) tarafından Nişabur’da kurulan

“Daru’s-sünne” olduğunu kaydeder. Hasan b. Ahmed el-Mahledî ve Muhammed

b. Hüseyn el-Hasenî gibi hadis âlimlerinin imlâ meclisleri düzenlediği bu Daru’s-

sünne’de 1000 kadar öğrencinin ders yapabildiği belirtilmektedir (Bozkurt, C.

28, 2003: 324).

Bozkurt’un naklettiğine göre İbni Kesir, Büveyhi hükümdarlarından

Bahâüddevle zamanında vezirlik görevine getirilen Ebu Nasr Sabür b. Erdeşir’in

Bağdat’ın batısındaki Kerh’te kurduğu Daru’l-ilm’in fukaha için tahsis edilen ilk

medrese olduğunu söyler. Buranın Nizamiye Medreseleri’nden çok önce

kurulduğu belirtilmektedir. Bağdat’taki Nizamiye’den önce Nişabur başta olmak

üzere Doğu İslam dünyasında otuzdan fazla medresenin kurulduğu ifade

edilmektedir (Bkz. Bozkurt, C. 28, 2003: 324).

Horasan ve Maveraunnehr’in çeşitli bölgelerinde fıkıh ve hadis öğretimi

için Nizamiye Medreseleri’nden önce birçok medrese kurulmuştu (Kazıcı, 1995:

48).

Medreselerin resmi bir teşekkül olarak devlet eliyle kurulması X. asırda

Karahanlılar (840/1211-2) zamanında vuku bulmuştur (Atçeken, 1998: 189). İlk

10

Page 22: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

defa Karahanlı hükümdarı Aslan Gazi Tafgaç Han (v. 1035), Merv’de bir

medrese tesis etti ve vefatında orada defnolundu (Baltacı, S. 3, 1979: 5).

Şiî inancına mensup, şiîlik propagandasını yayan Büveyhoğulları ve

Fatımîler’e karşı Selçukluların Irak’ı fetihleri ve Bağdat’a girmeleri, Ehl-i

Sünnet’in şiîler üzerine zafer başlangıcı sayılabilir. Bu dönemde Selçuklular daha

açık fikirli ve gerçek ilim takipçisi olarak ortaya çıkmışlardır. Alparslan ve

Melikşah’ın veziri Nizamülmülk’ün kurduğu medreseler bu dönemde hakiki

birer ilim yuvası olmuştur (Bilge, 1984: 3).

Abbasi halifelerinin ülkesinde hakimiyet Büyük Selçuklular’a geçtikten

sonra ünlü devlet adamı Nizamülmülk (1018-1092) tarafından bir genel öğretim

müessesesi halinde 13.10.1065 tarihinde Bağdat’ta açılan ve kurucusunun ismine

bağlanarak “Nizamiye” adıyla anılan medrese, Türklerin İslam dünyasına

kazandırdıkları yüksek öğretim kurumlarının öncüsü oşmuştur (Unat, 1964: 3).

Şiîliğin yayılmasını engellemek ve devletin ihtiyacı olan ilim adamı,

idareci ve bürokratları yetiştirmek maksadı ile, sünnî olan Selçuklu Türk-İslam

Devleti’nce Nizamiye ve diğer adlarla medreseler kurulmuş ve sünnî inanca

dayalı İslamî ilimler okutulmaya başlanmıştır (Gül, 1997: XV). Devletlerini

sağlam temellere oturtmak ve batınî inançlara karşı en faydalı yolun ilmi yaymak

olduğunu anlayan Selçuklular’da medreseler, bu gayenin tahakkuku için ortaya

çıkmış ve sonra geliştirilmiştir (Anadol ve Abbasova, 2002: 346). Gerçekten, bir

ilim ocağı olarak medreselerin geniş anlamda devlet eli ile kurulup

teşkilatlanması ve vakıf suretiyle tahsilin parasız olması Selçuklular’ın eseridir

(Kazıcı, 1995: 48).

Selçuklular tarafından Bağdat’ta faaliyete geçirilen Nizamiye

Medreselerini (459/1065) bu medreselerin birer benzeri olan Merv, Herat,

İsfahan, Belh, Basra, Musul, Amül, Taberistan gibi şehirlerde kurulan medreseler

takip etti (Unan, C. 5, 1999: 150).

11

Page 23: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Selçuklular Anadolu’ya hâkim olduktan sonra da birçok medrese

kurmuşlardır. XIII. ve XIV. yüzyıllarda Anadolu’da beylikler döneminde de çok

sayıda medrese kurulmuştur. Böylece medreseler XIV. yüzyılın başlarında

Anadolu’nun her yanına yayılmış bulunuyordu. 1330’larda Anadolu’ya bir

seyahatte bulunan İbni Batuta, Anadolu’nun her tarafında hatta küçük

kasabalarında bile medreselerin bulunduğunu kaydediyor (Bkz. Taşdemirci, S. 3,

1989: 520).

İlk olarak IV./X. asırda Buhara, Nişabur, Horasan gibi İslam dünyasının

doğu bölgelerinde ortaya çıkan medresenin, buradan Bağdat, Suriye, Mısır,

Tunus ve Endülüs gibi diğer İslam memleketlerine yayıldığı görülüyor.

Anadolu’da ise medreseler ilk defa VI./XII. yüzyıllarda Selçuklular ve Beylikler

döneminde, Suriye ve Bağdat medreseleri örnek alınarak çeşitli yerlerde

kurulmuştur (Sarıkaya, 1997: 24).

Bu bilgiler, medresenin her İslam ülkesinde farklı şartlar altında meydana

geldiğini, ilk medreselerin Türkistan ve Horasan’da kurulduktan sonra diğer

İslam ülkelerine yayıldığını ortaya koymaktadır.

1.2. MEDRESELERİN TEŞKİLAT YAPISI VE EĞİTİM-ÖĞRETİM

FAALİYETLERİ BAKIMINDAN OSMANLILARA KADARKİ GELİŞME

SAFHASI

Kuruluş tarihi bakımından medrese sisteminin yapısı, fıkıh (hukuk) ilmi

uzmanları tarafından tanımlanan, yorumlanan ve korunan hukukî bir temele

dayanıyordu. Teşkilat bakımından medreselerde yürütülen tahsilde fıkıh ve ona

yardımcı olan bütün sahalara öncelik tanınmıştır (İhsanoğlu, C. 1, 1999: 232).

Başlangıçtan beri İslam dünyasında medreseler, vakıflarca idare

edildikleri için medrese binalarına müessesenin mâlî durumuna göre imâret,

kütüphane, hamam gibi diğer müesseseler de ilave edilirdi. Bunun için her

medresenin bir vakfiyesi bulunur, bunda vâkıfın (vakfı kuran kimse) şartlarına

12

Page 24: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

göre medresenin nasıl işleyeceği, müderris, talebe ve memurların ne kadar maaş

alacakları ve daha başka konular yeralırdı (Kazıcı, 1995: 43).

Büyük Selçuklu Devleti vezirlerinden Nizamülmülk’ün inşa ettirdiği

Nizamiye Medreseleri’nin yönetimi Nizamülmülk ve çocuklarının elindeydi.

Medreseye kitaplar, arazi ve dükkânlar vakfedilmişti (Bozkurt, C. 28, 2003: 326).

Bağdat’ta inşa edilen Nizamiye Medresesi’nde talebeye sadece ders verilmekle

kalınmıyor, talebenin yiyecek ve barınma ihtiyaçları da karşılanıyordu. Bunu

sağlamak için ünlü vezir medreseye, Bağdat’ta Dicle nehri kenarına karşı han,

hamam ve çiftlikler vakfetmişti (Kütükoğlu, 2000: 3). Bağdat Nizamiyesi’nde

aralarında memleketin en ileri gelenlerinin çocuklarının yanında, en fakir aile

çocuklarının da bulunduğu 6.000 talebe aynı anda eğitim-öğretim görüyordu

(Anadol ve Fazile, 2002: 349). Bu kuruluşun senelik masrafının 15.000 dinar

olduğu tahmin edilir (Talas, 2000: 47).

Talas’ın bize naklettiğine göre Nizamülmülk, her memurun, hocanın ve

hoca yardımcısının ve hatta kapıcının Nizamiye Medreseleri’ne kabul

edilebilmeleri için Şafiî ve Eş’arî olmalarını şart koşmuştur (Talas, 2000: 48).

Bu uygulamanın temelinde, o dönemde oldukça etkili olan Şiî

propagandasına karşı, sünnî mezhebe mensup ve sünniliğin yayılmasını gaye

edinen bir girişimin varolduğu bilinmektedir.

Bağdat Nizamiye Medresesi’nin bu özelliklerinin yanında mimarî yapı

özelliklerinin de daha sonra inşa edilen medreselere örnek olduğu, sonraki

medreselerin teşkilat yapılarını önemli ölçüde etkilediği tarihî kaynaklarda ifade

edilmektedir. Bu itibarla Bağdat Nizamiye Medresesi’nin mimarî özelliklerine

değinmek yerinde olur.

Bağdat Nizamiye Medresesi taştan ve iki katlı olarak inşa edilmiştir.

Zeminde girerken sağda iki oda olup, birincisi küttab olarak kullanılırdı; daha

sonra kuyunun solunda esas salon ve kurucusunun mezarı, birinci kata çıkan

13

Page 25: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

merdiven, uzun bir galeri, kütüphane olarak kullanılan bir oda ve talebelere

ayrılan diğer bir oda bulunmaktaydı. Dersler talebelere salonda veriliyordu.

Kare şeklinde büyük bir bahçe ile çevrili olan Nizamiye’nin birçok geniş

konferans salonları ve dershaneleri, depo ve erzak kileri olarak kullanılan zemin

katta bir hamamı ve bir de mutfağı vardı (Talas, 2000: 42).

Devlet tarafından maddî ve manevî yardım gören ve saray tarafından

himaye edilen Nizamiyeler’in gerek teşkilat, gerekse öğretim bakımlarından o

çağın diğer öğretim kurumlarından çok üstün olduğu muhakkaktır (Kuran, 1969:

6).

Medrese görevlilerinin sayısı kurumun büyüklüğüne ve okutulan derslere

göre değişmekteydi. (1233-34)’te tamamlanan Mustansıriyye Medresesi’nde dört

Sünnî mezhepten birer müderris vardı. Burada altmış iki fâkih, dört mescid, bir

Şeyhu’l-hadis, iki Kârî, on Müstemî, bir Şeyhu’t-tıb, on kadar da tıp öğrenimi

gören öğrenci bulunuyordu. Medresenin bünyesinde yetim çocuklar için de bir

mektep yeralmaktaydı (Bozkurt, C. 28, 2003: 326). Mektebe bağlı bir kütüphane,

hamamlar, hastahane ve bir de mutfak bulunmakta idi. Girişte bir duvar saati,

mektebin yanında halifenin bir köşkten bütün binaya bakabileceği bir bahçe

bulunuyordu (Kayaoğlu, S. 49, 1985: 127).

Memlukler dönemi medreselerinde ise görevlilerin durumu ve görevleri

şöyleydi: Hadis hocalarına Muhaddis, Şeyhu’l-hadis veya Şeyhu’r-rivâye

deniliyordu. Muhaddis, bölgedeki hadis şeyhlerini, onların doğum ve ölüm

tarihlerini, ilmî durumlarını bilirdi. Şeyhu’r-rivaye muhaddislerin rivayet ettikleri

hadislerin lafızlarını tashih ederdi. Hafızlar Kur’an’ı ezberleyenlerin derslerini

takiple görevliydi. Müfessir, Kur’an ayetlerini açıklar, Müderris talebeye ders

anlatır, Muîd müderrise yardımcı olurdu. Müfîd, ders çalışmaları esnasında

öğrenciye yardım eder, Müntehî tartışılan konularda araştırma yapardı. Kâtibu’l-

gaybe, talebenin devam durumunu izlerdi. Zâbitu’l-esmâ ise öğrencinin kaydıyla

ve onların derse ilgisini takiple görevliydi. Muallimu’l-küttab küçük çocuklara

İslamiyetin esaslarını öğretir, Kâs (kıssa anlatan) halka ibretli olaylar ve sözler

14

Page 26: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

nakleder, Kâriu’l-kesâsî de kâs gibi bir görev yapardı. Vâiz, halka şiirler ve güzel

sözlerle zühd, tevekkül gibi konular hakkında vaaz verirdi. Fıkıh medreselerinde

ayrıca Reis, Müftü, Kadı, Şâhid, Mütesaddir, Müfîd gibi görevliler bulunurdu.

Hadisle ilgili bölümlerde yardımcıya Müstemlî, dil hocalarına Nahvî denirdi.

Kıraat hocaları da hadis hocaları gibi Şeyh olarak adlandırılırdı. Ribat, zâviye ve

hankâhlarda ders verenlere şeyh denirdi. Medreselerde ayrıca Nâsih, Verrâk,

Musahhih, Muarrid gibi yazı ile ve yazı malzemesinin sağlanmasıyla ilgili

görevliler de bulunurdu (Bozkurt, C. 28, 2003: 326).

Anadolu Selçuklu medreselerindeki teşkilat yapısı ve eğitim şeklinin

klasik İslam medrese eğitimine paralel olarak devam ettiği ifade edilmektedir

(Bkz. İhsanoğlu, C. 1, 1999: 232).

Metinleri bulunabilen medrese vakfiyelerinden Anadolu medreselerinde

eğitimin Salı ve Cuma günleri hariç hafta boyunca yürütüldüğü ve eğitim

süresinin azami beş yıl ile sınırlandığı anlaşılmaktadır. Fakih denilen medrese

öğrencilerine başlangıçta “mübtedî” daha sonra “mutavassıt”, en sonunda da

kendi kendine istidlal yaparak hüküm çıkarabilecek duruma gelince “müstedil”

denilmekteydi (İhsanoğlu, C. 1, 1999: 233).

M. 1201/2 tarihli Konya’daki Altun-Âba Medresesi Vakfiyesi Anadolu

Selçuklu Medreseleri’ndeki teşkilatı ortaya koyması bakımından önemlidir.

Vakfiyeye göre vâkıf (vakfeden kişi) Hanefî mezhebinden olacağını şart kıldığı

müderrise 800, muîde 240 dinar tahsis etmiştir. Hanefi ve Şâfiî mezhebinden

olması kaydedilen talebe ve fâkihlerden istidlâl yapabilecek, ilerlemiş üç

talebeye her birine üçte biri olmak üzere ayda 45 dinar, orta derecede olan on beş

talebeye her birine 10 dinar olmak üzere ayda 150 dinar, başlangıçta olan

(mübtedî) yirmi talebeye her birine 5’er dinar olmak üzere ayda 100 dinar,

medresedeki cemaate namaz kıldıran ve Hanefi mezhebinde olması şart kılınan

imama yılda 200, müezzine 100 ve medresenin serilmesi, temizliği ve

içeridekilerin hizmetine bakan ferrâşa ayda 5 dinar maaş tahsis edilmiştir. Bu

kayıtlara göre medresede okuyan talebenin mevcudu 38’den ibarettir (Turan, C.

15

Page 27: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

XI, S. 42: 202). Vakfiyenin tasnifine göre medresenin ilk talebesine “müteallim”,

yüksek talebesine de “mütefakkih” denilmektedir (Konyalı, 1964: 824).

Mübârizeddin Halifet Gazi’nin Amasya’da 606/1209-1210 senesinde

kurduğu medresenin vakfiyesinde ise bir müderris, iki muîd ve on iki fâkih

(talebe) bulunacak, müderris yıllık bin iki yüz hâlis gümüş dirhem maaş

karşılığında Hanefî fıkhını okutacaktır (İhsanoğlu, C. 1, 1999: 233).

Mevcut vakfiyelerden anlaşıldığına göre Anadolu Selçuklu

Medreseleri’nde öğrenci sayısı 20-40 arasındadır. Sivas Buruciye Medresesi’nde

30 öğrenci Konya Altun-Âba Medresesi’nde 38 öğrenci vardı (Kuran, 1969: 3).

Anadolu Selçuklu devletinde iklim şartları ve birtakım unsurlar göz önüne

alınarak medreseler iki tip üzerine inşa edilmiştir. Bunlar: “Açık Avlulu

Medrese” ve “Kapalı Kubbeli Medrese” tipleridir. Bunların arasında aslında

büyük bir fark yoktur. Kapalı avlulu tipte orta mekân kubbe ile örtülüdür. Bu

sebeple plan kare veya kareye yakın bir dikdörtgen biçiminde olur (Atçeken,

1998: 191). Açık avlulu tipin avlusu ise genellikle giriş ekseni itibarı ile

uzunlamasına dikdörtgen biçimindedir (Aslanapa, 1984: 135).

Anadolu Selçuklu medreseleri genellikle tek katlıdır. Fakat iki katlı

olanlar da mevcuttur (Sırçalı Medrese gibi). Eyvan sayıları belli değildir.

Eyvanlar sivri, beşik tonozlu örtülü; ana eyvanın yanlarındaki odalar ise

umumiyetle kubbelidir (Atçeken, 1998: 191).

Herhangi resmî bir derecelendirmeye tabi tutulmadığı görülen Osmanlı

öncesi medreseler, umumiyetle müderrislerin ilmî kabiliyetlerine göre şöhret

bulmuştur. Temel eğitimini tamamladıktan sonra, herhangi bir ilimde ihtisas

yapmak isteyen talebeler, o bilim dalındaki tanınmış hocalara gidip onlardan ders

görürler ve icâzet alırlardı. İcazetnâmelerde müderris esastı ve eğitim görülen

medreselerin adı değil, okutulan derslerin tanımı ve icâzeti veren müderrisin

hocalarının silsilesi gösterilirdi (İhsanoğlu, C. 1, 1999: 233).

16

Page 28: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Başlangıcından itibaren medresede yürütülen eğitim-öğretim faaliyetleri

önemli bir husustur. Bazı kaynaklar Selçuklu öncesi ve Selçuklu döneminde inşa

edilen medreselerde yalnızca dinî ilimlerin okutulduğunu ileri sürerken, bazı

kaynaklar da bu medreselerde naklî ilimlerin yanında aklî ilimlerin de

okutulduğunu ifade etmektedir. Bu hususa açıklık getirmek için bu devrin eğitim-

öğretim faaliyetine değinmek gerekir.

Bilindiği gibi Kur’an, ilk ayeti ile öğrenmeyi emreden bir dinin kitabıdır.

Bu kitabın gönderdiği peygamber de ümmetine bu yolda talimat vermiştir. Kitap

ve Sünnetin bu konudaki emirlerini yerine getirmeye çalışan müslümanlar, daha

İslamın ilk yıllarından itibaren öğrenmek için bütün imkânlarını seferber etmiştir

(Kazıcı, C. 5, 1999: 161).

Kur’an, Hadis ve Arapça öğretimi ilk zamanlardan itibaren camilerde

yapılmaktaydı. Fıkıh ve ilahiyat alanındaki gelişmeler neticesinde, bu konularla

ilgili dersler de camilerde okutulmaya başlandı. Bu bilgi dallarının hepsinin bir

arada okutulduğu camiler olduğu gibi, birinin veya birkaçının okutulduğu

camiler de vardı. Camilerde İslamî ve lisanî bilimler dışında, aklî bilimler de

okutulurdu. Mesela el-Ezher Camii’nde tıp okutulduğundan bahsedilmektedir.

Fakat felsefe camilere girememiştir (Taşdemirci, S. 3, 1989: 527).

İhtiyaçların artmasıyla Emevîler devrinde inşa edilen müstakil

mekteplerde din eğitiminin yanında çeşitli müspet ilimler de okutuluyordu.

Halife Me’mun’un (813-833) devrinde Zerdüştî okullarının ilhamıyla

832’de Bağdat’ta inşa ettirdiği Beytu’l-Hikme’lerde Arap, Yahudi ve Hristiyan

ilim adamları beraber çalışıyorlar, Aristo ve Eflatun gibi birçok filozofun

eserlerini Arapçaya çeviriyorlardı (Atçeken , 1998:189 ).

Devlet tarafından maddî ve manevî yardım gören ve saray tarafından

himaye edilen Nizamiye’lerin gerek teşkilat ve gerekse öğretim bakımından o

çağın diğer eğitim kuruluşlarından üstün olduğu muhakkaktır.

17

Page 29: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Bazı kaynaklar ilk Nizamiye Medreseleri’nde fıkıh dersleri ile sarf, nahiv

gibi Arapça dil eğitimi dışında özellikle aklî ilimlerden ders okutulduğuna dair

bilgi bulunmadığını kaydederler (Bkz. İhsanoğlu, C. 1, 1999: 232).

Nizamiye Medreseleri konusunda ayrıntılı bilgi veren Talas ise, Eş’arî

âlimler tarafından kabul edilmeyen genel felsefe ve metafizik konularının

Nizamiye’de yasak edildiğini ifade eder ve Nizamiye’nin belli başlı hocalarının

ve yardımcılarının biyografik incelemelerine göre bu medresede öğretilen

konuların genel bir programını verir. Buna göre Bağdat Nizamiyesi’nde okutulan

dersler şunlardır:

1- Kur’an ve Kur’an ilimleri, 2- Hadis ve ilimleri, 3- Şafiî usulü fıkhı ve

Eş’arî kelamı, 4- Şafiî fıkhı, 5- Arapça ve ilimleri, 6- Âdab ve kısımları, 7-

Riyaziyat ve Ferâiz (aritmetik ve mirasın taksimi ile ilgili ilim) (Bkz. Talas,

2000: 50).

Kuran ve Kazıcı da Nizamiyeler’in ders programında tıp, riyaziye ve

hey’et derslerinin varolduğunu ifade etmektedir (Bkz. Kuran, 1969: 6; Kazıcı,

1995: 44).

M. 1233-34’te tamamlanan Bağdat’taki Mustansıriyye Medresesi’nde dört

sünnî mezhepten birer müderris vardı. Medresede bir Şeyhu’l-hadis, bir Şeyhu’t-

tıb, on Müstemi, iki Kârî ve on kadar da tıp öğrenimi gören öğrenci bulunuyordu

(Bozkurt, C. 28, 2003: 326). Şeyhu’t-tıp ünvanlı müderris bu on talebeye tıp

ilmini öğretirdi (Kuran, 1969: 4).

Yine bu döneme ait Kırşehir’deki Cacabey Medresesi’ndeki

Germiyanoğulları tarafından inşa edilen Kütahya Vacidiye Medresesi’ndeki

mimari değişikliklerden hareketle bu medreselerde astronomik gözlemler

yapıldığı ileri sürülmektedir (Bkz. Furat,S.8, 2003: 184).

Anadolu Selçuklu medreselerinde daha çok ihtisaslaşma görülür.

Medreseler okutulan konulara göre daru’l-hadis, fıkıh medresesi ve tıp medresesi

şeklinde sınıflandırılmıştır. Konya’daki İnce Minareli Medrese (1258) bir daru’l-

18

Page 30: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

hadis, yine Konya’daki Sırçalı Medrese (1242) fıkıh medresesi, Kayseri’deki

Çifte Medrese’nin doğudaki kısmı ise bir tıp medresesidir (Kayaoğlu, 1994: 54).

Daru’l-hadislerde verilen esas ders hadis ilmi idi. Fıkıh medreselerinde

ise, “İslam hukuku” esasına dayanan fıkıh tedrisi yapılırdı. Tıp medreselerinde

ise tıp tahsili yapılırdı (Bkz. Kuran, 1969: 4).

Anadol ve Abbasova Selçuklu Medreseleri’nde Hadis ilmi, Fıkıh, Kelam

ilmi Hey’et, Riyaziye, Tıp, Edebiyat, Belağat ve Arûz gibi derslerin

okutulduğunu kaydeder (Bkz. Anadol ve Abbasova, 2000: 349-351).

Bunun yanında medrese, ister bir hayırseverden, isterse bir devlet

tarafından yapılmış olsun, ders okumak ve ilim tahsil etmek için yapıldığından,

yaptıranın kafasında, kendine göre bir programı mevcuttu. Onu medresenin

vakfiyesine yazdırmayı ihmal etmezdi ( Atçeken ,1998 : 189 ).

Medrese, eğer bir devlet ve hükümet başkanı tarafından inşa edilmiş ise,

programına daha çok önem verildiği ve kurucusunun gayesine hizmet edecek bir

öğretimin takip edildiği görülmektedir (Atay, C. XIII, 1981: 172).

Medrese eğitimini başarıyla tamamlayanlara icâzet verilir, belli bir süre

sonra kendisinde kabiliyet görülmeyen öğrenci uzaklaştırılırdı. Dersler

umumiyetle ezberleme, tekrar, tefakkuh, müzâkere ve imlâ metodlarıyla

öğrenilmeye çalışılırdı (Bozkurt, C. 28, 2003: 326).

19

Page 31: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

II. BÖLÜM

2. İLK OSMANLI MEDRESELERİ

Osmanlı Devleti kuruluşunun ilk yıllarından itibaren, daha önce

Anadolu’daki Türk devletlerinde de görüldüğü gibi, bilimsel yapılanmaya

gereken önemi vermiştir (Kahya, C. 8, 1999: 25). Zîra Türkler, daha Anadolu’ya

gelmeden ilmî faaliyetlerde bulunmuşlar ve özellikle Büyük Selçuklularda

olduğu gibi Anadolu Selçuklu Devleti de çeşitli şehirlerde medreseler tesis

etmişlerdi. Bu medreseler gerek teşkilat ve gerekse idarî bakımdan daha sonra

kurulacak olan Osmanlı medreselerine örnek olmuştur (Halaçoğlu, C. 12, 1994:

439).

Bu yönüyle ilk Osmanlı medreseleri, teşkilatlanma ve idarî yapılanma

bakımından Selçuklu devri medreselerinin bir devamı olarak kabul edilmektedir.

Burada ilk Osmanlı medreseleri hakkında birkaç hususa değinmek gerekir.

Bunlardan ilki, ilk Osmanlı medresesinin nerede kurulduğu meselesidir.

Taşköprülüzade İsamüddin Ebu’l-Hayr Ahmed Efendi’nin “eş-Şekaiku’n-

Nu’maniyye fî Ulemâi’d-Devleti’l-Osmaniye” isimli eserinde Osmanlı

devletinde ilk kurulan medresenin İznik medresesi olduğunu belirten kesin bir

kaydın olduğu ifade edilirken (Bkz. Hızlı, S. 88, 1991: 279), Arif Bey bu konuda

farklı bir görüşü dile getirir ve şöyle der: “Orhan Bey saltanatının üçüncü yılında

İzmit’i fethettikte oradaki mebâni-i kadîmeden birini medreseye kalbetti.

Memâlik-i Osmaniye’de ilk medrese budur. Lâkin İzmit aksâ-ı memlekette

olduğundan medresesi matlup derecede feyz ve şöhret bulmadı. Hükümetinin

altıncı senesinde İznik’i aldı. Ehemmiyet-i mevkisine ve şöhret-i kadimesine

nazaran merkez-i hükümet yaptı. Zaman-ı kadîmdeki şöhretinin ihyâsı

maksadıyla mebâni-i kadimeden birini medrese haline vaz ettirdi” (Arif Bey,

1922: 139).

Burada ilk medresenin İznik’teki Süleyman Paşa Medresesi olduğuna

işaret edilmekte ancak İznik Medresesi’nin ondan daha şöhretli olduğu

20

Page 32: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

bildirilmektedir (Bilge, 1984: 12; Hızlı, S. 88, 1991: 27). Gerçekten de İznik

Medresesi Çelebi Sultan Mehmed’in (Pakalın, 1983: 436) Bursa’da yaptırmış

olduğu medreseye kadar Osmanlı medreselerinin en şöhretlisi olarak kalmıştır

(Bilge, 1984: 12).

Ancak ilk Osmanlı medresesi hususundaki genel kanaat, 731-732 H.

1330-1331 M. senesinde İznik’te yapılan ve müderrisliğine Davud-i Kayserî’nin

getirilmiş olduğu medrese yönündedir.

Tevarih-i Âl-i Osman ve Şekâiku’n-Nu’mâniye gibi tarihi kaynaklarda

Orhan Bey’in İznik’te yaptırmış olduğu medresenin Osmanlı devletinde yapılan

ilk medrese olduğu kaydedilmesine rağmen (Bkz. Hızlı, S. 88, 1991: 27), Ârif

Bey’i bu konuda farklı bir görüşe sevkeden hususun İzmit’in fethi konusunda

kaynaklarda yeralan farklı tarihler olduğu söylenebilir.

İzmit’in 727 (H) = 1326-1327 (M), 728 (H) = 1327-1328 (M) ve bazen de

731 (H) = 1330-1331 (M) gibi farklı tarihlerde fethinin gerçekleştiğinin Osmanlı

kaynaklarında kaydedildiğini ifade eden İ. Hâmi Danişmend, Bizans

rivayetlerine dayanan batılı kaynaklarda ise İzmit fethinin 738 (H) = 1337-1338

(M) tarihinde gerçekleştiği bilgisinin yeraldığını ifade eder. Danişmend, bu fetih

tarihindeki ihtilaf konusunda iki sebep gösterir. Birincisi, İstanbul’un fethinden

sonra yazılan Osmanlı kaynaklarının Osman Bey ve Orhan Bey zamanını

yeterince aydınlatamamasıdır. İkincisi ise, İzmit’in Bizanslılarla Osmanlılar

arasında bir iki defa alınıp verilmiş olmasıdır. Danişmend’e göre daha önce

alınmış olmasına rağmen İzmit’in kat’i surette fethi 738 (H) = 1337-1338 (M)

tarihindedir (Bkz. Danişmend, C.1: 22).

Bu bilgiler ışığında, yukarıda da belirtildiği üzere Osmanlı devletine ait ilk

medresenin İznik’te yeralan medrese olduğu ifade edilebilir.

İznik’teki medreseden başka Osmanlılar, diğer şehirlerde de medreseler

inşa etmişlerdir. Nitekim Orhan Gazi Bursa’nın fethini müteakip, süratle imar

faaliyetlerine başlamış, bu arada kurduğu birçok sosyo-kültürel müesseseye iki

21

Page 33: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

medreseyi de ekleyerek şehrin ilim ve kültür hayatına canlılık kazandırmıştır.

Medreselerin ilkini Hisar’da, diğerini ise Orhan Camii’nin yanında inşâ

ettirmiştir (Hızlı, 1998: 15).

Öte yandan ilk dönemde Bursa, Edirne ve diğer Osmanlı şehirlerinde

birçok medrese inşâ edildiğini ifade eden Halaçoğlu, bunları Bursa’dan

başlayarak şöyle sıralar (Bkz. Halaçoğlu, C. 12, 1994: 410-413): Bursa’da Orhan

Gazi zamanında yapılan Lala Şahin Medresesi, I. Murad dönemi medreselerinden

Çekirge mevkiinde yeralan Hüdavendigâr Medresesi, Ulu Camiî civarında

bulunan Esediye Medresesi, Yıldırım zamanında yapılan Çandarlı Hayreddin

Paşa’nın oğlu Ali Paşa Medresesi, Ebu İshak Medresesi, I. Murad Han’ın hanımı

Gülçiçek Hatun Medresesi, Eyne Bey ve Molla Yegân Medresesi, Eyne Bey

Subaşı Medresesi, Ferhâdiye Medresesi, Molla Fenâri Medresesi, Yıldırım

Medresesi, Çelebi Mehmed devrinde Bayezid Paşa Medresesi, Çelebi Mehmed

tarafından kurulan Yeşil Medrese veya Bursa Sultaniyesi, II. Murad devrinde

Fazlullah Paşa Medresesi, Hacı İvaz Paşa Medresesi, Kara Hasan Paşa

Medresesi, İsa Bey Medresesi, Sultan II. Murad’ın Muradiye Medresesi

sayılabilir. Bunların hepsi de vakıflar bağlanmak suretiyle varlıklarını

sürdürmüştür. Bunlardan özellikle Orhan Gazi’nin Manastır Medresesi, I.

Murad’ın Hüdâvendigar Medresesi, I. Bayezid’in Yıldırım Medresesi, Çelebi

Sultan Mehmed’in Yeşil Medresesi (Bursa Sultaniyesi), Hacı İvaz Paşa

Medresesi ve II. Murad’ın Muradiye Medresesi, birinci derecede eğitim ve

öğretim kurumları olarak vazife görmüştür.

Osmanlı sultanları ve devlet adamları Edirne’nin fethini müteakip burada

da medreseler inşa etmişlerdir. Bunlardan Çelebi Mehmed Medresesi (Eski

Camiî Medresesi) adından da anlaşılacağı üzere, Çelebi Mehmed tarafından Eski

Camiîn arkasında 1413 yılında inşa ettirilmiştir. Medreseye Yıldırım Bayezid

zamanında bazı yerlerin gelirleri evkaf olarak bağlanmıştır. Öte yandan

Edirne’de Sultan II. Murad’ın yaptırdığı Daru’l-Hadis Medresesi ile Üç Şerefeli

Saatli Medrese ilmî derece yönünden önemli bir seviye olup hususiyetlerini uzun

22

Page 34: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

süre devam ettirmişlerdir. Bunlardan ayrı olarak II. Murad zamanında Rumeli

Beylerbeyi olan Sinan Bey tarafından yaptırılan Beylerbeyi Medresesi, Kürt

Hoca Medresesi, Amasya ileri gelenlerinden Şah Melek b. Şâdi Bey Medresesi,

Çelebi Mehmed devri meşayihinden olan Şeyh Şucâ Medresesi, Saruca Paşa

Medresesi ve Halebiye Medresesi sayılabilir (Halaçoğlu ,C.12 , 1994 : 412 ).

İznik, Bursa ve Edirne haricindeki diğer Osmanlı şehirlerinde de

medreseler inşa edilmişti. Bunlardan Afyon’da Umur Bey Medresesi,

Alaşehir’de Yıldırım Medresesi, Amasya’da I. Bayezid, Çelebi Mehmed ve II.

Murad Medreseleri, Yörgüç Paşa Medresesi, Balıkesir’de Yıldırım Medresesi,

Bergama’da II. Murad zamanında yapılmış Hatip Paşa ve Umur Bey

Medreseleri, Bolu’da Yıldırım Medresesi, Çorum’da II. Murad Medresesi,

Dimetoka’da Oruç Paşa Medresesi, Filibe’de II. Murad devrinde Rumeli

Beylerbeyi olan Kula Şahin Paşa tarafından yaptırılan medrese ile ayrıca

Gelibolu, İştip, Kütahya, Malkara, Merzifon, Milas, Mudurnu, Sapanca, Tire,

Tokat, Üsküp, Yenişehir (Bursa) ve Yenişehr-i Fenar (= Larissa)’daki medreseler

sayılabilir (Halaçoğlu, C. 12, 1994: 410-413).

Erken dönem Osmanlı medreselerini mimarî yönden inceleyen Yekta

Demiralp 1300-1500 (M) yılları arasında Anadolu’nun en küçük yerleşim

birimlerinde dahi medreseler inşâ edildiğini ifade eder. Günümüze ulaşamamış

medrese sayısının ise hayli fazla olduğunu belirtir ve bu medreselerden

günümüze ulaşabilen otuz altı medresenin kendisi tarafından incelendiğini

vurgular. Bugün mevcut olmayan erken dönem Osmanlı medreselerinin yirmi

beşini ise liste halinde verir (Bkz. Demiralp, 1999: 13).

XIV. yüzyılın başlangıcından Fatih Sultan Mehmed devrinin başlangıcına

kadar büyük şehirlerden Bursa’da yirmi beş, Edirne’de on üç, İznik’te dört olmak

üzere toplam kırk iki medresenin kurulmuş olduğu, aynı dönemde daha küçük

şehirlerde ise kırk medresenin bulunduğu bilinmektedir (İhsanoğlu, C. 1, 1999:

237).

23

Page 35: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Kısaca 1331-1451 yılları arasında, Osmanlı devletinin ilim çevreleri henüz

kuruluş döneminde iken toplam seksen iki medresenin tesis edilmiş olması,

Osmanlılarda eğitim ve bilim ortamının çok hızlı bir şekilde geliştiğini

göstermektedir. Bu durum, her üç senede en az iki medresenin kurulmasına

tekabül eder. Aynı şehirlerde medrese sayısının artmasıyla medreseler arasında

bir derecelendirme ihtiyacı doğmuştur. II. Mehmed (Fatih)’ten önceki dönemde

medreselerin statüsüne göre bir derecelendirmeye gidilmesi, medreseler arasında

bir fark ortaya çıkarmıştır (Halaçoğlu, C. 12, 1994: 414).

Osmanlıların ilk birbuçuk asır içinde yapmış oldukları medreselerin

derece ve sınıf itibariyle en mühimleri İznik, Bursa ve Edirne idi. Kuruluşun

başlangıcında İznik Medreseleri bu beyliğin birinci sınıf medresesi idi; sonra

Bursa’da yapılan medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa’daki

(Sultan Medresesi) birinci dereceyi aldı. Edirne devlet merkezi olduktan sonra II.

Murad zamanında 851 (H.)/1447 (M) senesinde tamamlanan Üç Şerefeli Camiî

yanındaki büyük medrese ile Daru’l-Hadis o tarihte Osmanlı memleketlerindeki

medreselerin üstünde yeraldı (Uzunçarşılı, 1988: 2-3).

2.1. İLK OSMANLI MEDRESELERİNDE TEŞKİLATLANMA

2.1.1. Fizikî Yapı

Önceleri camiler, aynı zamanda medrese olarak kullanılır iken, müstakil

medreselerin ortaya çıkmalarıyla medrese mimarisi doğmuştur. Umumiyetle

camiler etrafında kurulan medrese binaları, iklim şartlarına ve devre hakim olan

mimarî tarzına göre taştan, tuğladan, kerpiçten veya ahşaptan yapılmışlardır.

Bazen de daha önceden başka gayeler için yapılmış olan binalar, medrese olarak

kullanılmışlardır (Baltacı, 1976: 25).

Osmanlı biliminin teşekkülü ve gelişmesi Osmanlı öncesi Selçuklu

döneminde Anadolu şehirlerindeki eski ilim müesseselerinin yerleşik gelenekleri

ile dönemin en mühim ilim ve kültür müesseseleri sayılan Mısır, Suriye, İran ve

Türkistan’dan gelen âlimlerin sayesinde gerçekleşmiştir (İhsanoğlu, C. 8, 1999:

24

Page 36: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

17). Osmanlılar ilk medreseleri kurarlarken Selçukluların, Mısır ve Türkistan

medreselerinin teşkilat ve eserlerinden istifade etmişlerdir (Pakalın, C. 2, 1983:

436). Selçuklu, Mısır ve Türkistan medreselerini örnek alarak medreseler açmaya

başlayan Osmanlıların bu faaliyetleri, kendilerinden önce Anadolu’da bu alanda

yapılan faaliyetlerin bir devamı sayılabilir (Taşdemirci, S. 3, 1989: 520).

E. Hakkı Ayverdi, Osmanlı mimarisinin ilk devri ile ilgili bilgiler verirken

Osmanlı medreselerinin mimarî özelliklerinden de bahseder. İlk devir Osmanlı

medreselerinin mimarî özellikleri bize bu dönem medreselerinin fizikî

yapılanmaları hakkında da bilgi verir. Ancak fizikî yapılanmadan önce İznik’te

inşa edilen ilk Osmanlı medresesi hakkında bir hususu dile getirmek gerekir.

Geçmişten bu yana İznik’te kurulan ilk Osmanlı medresesinin manastırdan

çevrilme olduğu tekrar edilegelmektedir. Ancak Ayverdi, Molla Hüsrev

tarafından 841 (H)/1437-38 (M)’de tescil edilen Orhan Gazi Vakfiyesi suretinde:

Orhan Gazi’nin bu vakfının 841 (1437-38) yılında Molla Hüsrev tarafından tescil

edildiğini, sonra vakfiyenin 895 (1489-1490)’da Sultan II. Bayezid’e arz ve 903

(1497)’de tekrar tescil olunduğunu ifade eder ( Ayverdi , C. 1, 1966 : 175 ).

Bu bilgi doğrultusunda Ayverdi, medresenin manastırdan çevrilme değil,

yeni inşa edilen bina olduğunu belirtir. Medresenin yerini Hayrüddin Paşa

Caminin kuzeyinde ve Nilüfer İmâreti’nin doğusundaki kale duvarıyla hudutlu

olan boş bir arazi olarak gösterir (Bkz. Ayverdi, C. 1, 1966: 172). Bu ilk

medreseden başka İznik’te inşa edilen Süleyman Paşa Medresesi’nde ise, güzel

bir revâk, ferah bir avlu, yeterli adet ve ebatta hücre, dershane, müderris odası,

hususî bir giriş gibi önemli unsurları içinde barındırdığı, Lala Şahin

Medresesi’nde ise Selçuklu ve beylikler döneminin etkisi olduğu aktarılmaktadır

(Bkz. Ayverdi, C. 1, 1966: 175).

İlk Osmanlı medreselerinden Bursa’daki Yıldırım Bayezid Medresesi

(1399), Çelebi Mehmed’in Yeşil Medresesi (1415) ile II. Murad’ın Muradiye

Medresesi (1426)’nin ölçü farkları bir yana bırakılırsa hemen hemen aynı plân

üzerine inşa edildikleri görülür. Her üçünde de Selçuklu medreselerinde görülen

25

Page 37: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

revaklarla çevrili bir açık avlu, revakların arkasında öğrenci odaları

bulunmaktadır. Burada görülen fark, Selçuklu medreselerindeki simetrik

eyvanların ortadan kalkması, kıble tarafından çıkıntı halinde büyükçe kubbeli

dershanenin eklenmesi ve her öğrenci odasının dışarıya bir pencere ile

açılmasıdır. Bir fark da tek katlı olan bu medreselerde portallerin sadeleşmesi,

taşla tuğlanın birlikte kullanılmasıdır. Bu üç medresenin kubbeli dershanelerinin

önü açık olduğu için bunlara eyvan dershane denilmektedir. Bu üç medrese

dışında, Hüdavendigâr Medresesi (1363), Çelebi Mehmed’in Merzifon’da

yaptırdığı medrese (1414) ayrı birer mimarî özellik ve gelişme çizgisini

gösterirler. II. Murad’ın Edirne’de yaptırdığı Saatli Medrese ise Bursa’da

Yıldırım Bayezid’in başlattığı Osmanlı medrese tipinin devamı olarak kabul

edilir ancak, kubbeli bir eyvanın yanında kapalı bir dershanenin yer alması ile

onlardan ayrılır. Bu kapalı dershane daha önce Orhan Gazi devrinde inşa edilen

İznik Süleyman Paşa Medresesi’nde ortaya çıkmıştır (İhsanoğlu, 2003: 93-94).

İlk Osmanlı medreselerinin fizikî yapılanma bakımından daha önce

kendine örneklik teşkil eden Selçuklu medreselerinden önemli ölçüde

etkilendiğini ifade etmiştik.Bu bakımdan Selçuklu medreselerinin daha önce

değinmiş olduğumuz fizikî yapısıyla ilgili bazı bilgileri hatırlatmak yerinde olur.

Örneklerini, Büyük Selçuklu devrinde Melikşah’ın veziri

Nizamülmülk’ün Tus’da ve Bağdat’ta yaptırdığı eyvanlı medreselerden alan

Anadolu Selçukluları da medreselere çok önem vermişlerdir. Avluya açılan dört

büyük eyvanlı Asya medreseleri örneği, Selçuklular devrinde ana hatları

muhafaza edilerek tatbik edilmiştir. İklim şartları da göz önüne alınarak bu

dönemde medreseler iki tip üzerine yapılmışlardır. Bunlar: 1- Açık Avlulu

Medreseler, 2- Kapalı Kubbeli Medreseler.

Bunlar arasında büyük fark yoktur. Kapalı avlulu tipte orta mekân kubbe

ile örtülüdür. Bu sebeple plan kare veya kareye yakın dikdörtgen biçiminde olur.

Açık avlulu tipin avlusu ise genellikle giriş ekseni itibariyle uzunlamasına

dikdörtgen biçimindedir (Atçeken, 1998: 191).

26

Page 38: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Selçuklu medreselerinde form, dıştan içe doğru değil, içten, yani avludan

dışa doğru gelişmiş ve avlu düzeni binanın şekillenmesinde en önemli eleman

olmuştur. Açık avlulu Selçuk medreselerinde portal genellikle binanın

uzunlamasına ekseni üzerinde, ana eyvanın karşısındadır. Kapıdan giriş eyvanına

geçilir. Bütün kapalı avlulu medreselerde olduğu gibi açık avlulu Selçuklu

medreselerinde de dershane hacimleri ana eyvanın bir veya iki yanına konulmuş

ve genellikle bu odalar kubbeli yapılmıştır (Kuran, C. 1, 1969: 101).

Eflakî’nin dağınık kayıtlarını bir araya toplayan Baykara, Selçuklu

dönemi Konya medreselerinin fizikî yapısı ile ilgili şunları aktarır: “Medreseler

umumî bir kapıdan girilen yapılardır. İçlerinde ikişer, üçer “talib-i danişmendin”

kaldığı pencereli hücreler vardır. Sahın, gezinilebilen, nispeten geniş bir alan

olmalıdır. Sofa veya sofalar zeminden biraz yüksekte olup, medresenin “asitâne-i

medrese” denilen önemli kısmıydı. İçinde bir havuz bulunabilen medreselerin

toprak damı özellikle yaz mevsiminde bir gezinti yeri idi. Burada köşk denilen

mekânlar da bulunabiliyordu. Medresede ayrı bir kapısı olan bir bahçe olurdu.

Burada çoğu zaman bir de su kuyusu bulunabilirdi” (Baykara, 1985: 11).

Selçuklu medreselerinin büyük ölçüde tesirinin olduğu ilk Osmanlı

medreselerinde de umumiyetle büyükçe bir oda hacminde ve genellikle kubbe ile

örtülü olan dershane zemini hasır veya kilimle kaplanırdı. Öğrenciler minderler

üzerinde oturur, müderris büyükçe bir rahle önünde oturduğu yerden ders

anlatırdı. Medrese avlusunda çoğunlukla bir kuyu, müstakil suyu olan

medreselerde ortada bir şadırvan veya bir köşede sebil yeralırdı. Bunun dışında

çamaşırhane, gusulhane, abdesthane için ayrılmış mekânlar vardı (İşpirli, C. 28,

2003: 331).

Medrese binaları çok defa camilerin yanında veya camilerle birlikte inşa

olunan kargir yapılardı. Genel olarak tek katlı ve bir avluyu çevreleyen revakın

etrafında sıralanmış odalarla bunların arasında münasip bir yere inşa olunmuş

büyük, kubbeli bir dershane veya mescitten müteşekkil bulunurdu (Unat, 1964:

5).

27

Page 39: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Bütün bu bilgilerden, erken Osmanlı külliye mimarisinin örneklerinin belli

bazı özellikler ortaya koyduğu görülmektedir. Medresenin de dâhil olduğu

külliyeyi meydana getiren bu fonksiyonel yapılar, arazinin topoğrafyasına bağlı

olarak konumlanmışlardır. Gene erken dönem külliyelerinin muhteşem

örneklerini teşkil eden hükümdarların yaptırdığı külliyeler, yeni yerleşmelerin

doğuşunu sağlayan çekirdeği oluşturmuşlardır (Cantay, C. 10, 1999: 310).

2.1.2. Sosyal Yapı

Geçmişten bu yana inşâ edilen medreselerin temeli vakıf sistemine

dayandığından şüphesiz ki medreselere sosyal bir hüviyet kazandıran sistem

vakıf sistemi olmuştur.

Modern devlet anlayışına göre, devletin halka götürmek mecburiyetinde

olduğu hizmetlerden hemen hemen hepsi Osmanlılar’da vakıf müessesesi yoluyla

karşılanmıştır. Osmanlılarda vakıf yoluyla hayat bulan kuruluşların en

mühimlerinden birisi hiç şüphesiz külliyelerdir (Yediyıldız, S. 219, 1962: 264).

Bu külliyeler içerisinde önemli sosyal fonksiyonları içeren kurumlardan biri de

medreselerdi.

Osmanlı medreselerinde öğretim kadrosu ve görevlilerin maaşları,

öğrencilerin yeme, içme ve yatma masrafları, eğitimle ilgili araç ve gereçler vakıf

gelirlerinden karşılanmıştır (Kayaoğlu, S. 49, 1985: 19).

İznik’te inşa edilen ilk Osmanlı medresesine de Sultan Orhan Gazi

tarafından Kozluca Köyü ve çevresiyle birlikte İznik çevresindeki evler vakıf

olarak bağlanmıştı (Bkz. Ayverdi, C. 1, 1966: 172). Vakıf gelirlerinin altıda biri

talebelere, altıda beşi de müderrislere tahsis edilmişti (Halaçoğlu, C. 12, 1994:

410). Yine Şehzade Süleyman Paşa’nın İzmit’te inşa ettirdiği medresede

talebelere 5 akçe, Şah Melek Paşa’nın Edirne’de kurduğu medresede ise

talebelere 10 akçe yevmiye verildiği bilinmektedir (Bkz. Bilge, 1984: 39).

İlk Osmanlı medreselerinde müderrislere günlük maaş yanında bir takım

yan ödenekler de verilirdi. Bunlar senelik veya mevsimlik hesabıyla olur ve

28

Page 40: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

lâhmiye, bahâriye, yaylâkiye ve taâmiye isimlerini alırdı. Taâmiye olarak

buğday, arpa, kışlık yakacak olarak da odun verilirdi. Sultan I. Murad’ın meşhur

Kaplıca Medresesi’nde bulunan talebeler ve diğer vazifeliler caminin yanındaki

imâretten istifade ederlerdi. İmârette her gün pişirilen yemekten, Muharrem

ayının 10. gününde pişirilen aşûra’dan, Ramazan günlerinde pişirilecek hususî

yemeklerden ve senede sadece iki defa pişirilen “zibâc” isimli yemekten

müderris efendiye, diğer vazifelilere ve talebelere ne kadar verileceği önceden

tespit edilmişti (Bkz. Bilge, 1984: 28).

Bu doğrultuda İlk Osmanlı Medreseleri’nde görevli müderrislerin,

talebelerin ve diğer hizmet personelinin yeme, içme, barınma, maddî kazanç gibi

sosyal ihtiyaçlarının eksiksiz karşılandığı anlaşılmaktadır.

Selçuklulardan bu yana Osmanlı medreselerinin diğer bir sosyal özelliği

de eğitimde fırsat eşitliğini sağlamasıdır. Devletin himaye ettiği medreselerde,

fakir talebenin ilim tahsil etme fırsatı daha geniş ve daha avantajlı olmuştur.

Öğrencilerin tüm ihtiyaçları karşılıksız sağlanmıştır ( Akyüz, 1993: 72 ; Anadol-

Abbasova , 2002 :348 ).

İlk Osmanlı Medreseleri’nin bir diğer sosyal boyutu da cer uygulamasıdır.

Örgün eğitimlerini yılın belirli dönemlerinde alan büyük kentlerdeki

medrese öğrencileri, tatil olan üç aylarda (Receb, Şaban, Ramazan) özellikle

Ramazan ayında taşraya giderek, bir taraftan teorik bilgilerini pratik olarak

uygulama fırsatı bulurken, diğer taraftan yıllık eğitim giderlerinin ve kış dönemi

erzak ihtiyaçlarının belirli bir kısmını karşılamaya çalışırlardı. Medreselerdeki

eğitimin tatil olduğu dönemde taşraya yapılan bu seyahat sadece öğrencilere

maddî katkı sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda devletin farklı bölgelerindeki

değişik örf ve adetleri, gelenek ve görenekleri, kültür ve sanatları tanımalarına

imkân sağlıyor ve onların toplumla bütünleşmesini kolaylaştırıyordu (Cihan, C.

5, 1999: 179).

29

Page 41: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Öğrencilerin sadece medreseye ait bir hücrede kalmadıkları, çeşitli dinî

hayır kurumlarında çalışarak öğrenimini sürdüren bir çok kişinin cami,

kayyimhâne, tabhâne, aşhâne, müezzin odaları ile türbelerde sâkin oldukları ifade

edilmektedir (Bkz. Cihan, C. 5, 1999: 178).

Medrese öğrencilerinin, gündüz okunan dersleri yeniden gözden geçirip

pekiştirmek, arkadaşlarından yeni bilgiler almak ya da karşılıklı olarak fikir

teâtisinde bulunmak üzere, akşamları başka medreselere gittikleri ve bazen

arkadaşlarının yanında misafir olarak kaldıkları da bilinmektedir (Bkz. Cihan, C.

5, 1999: 178).

2.1.3. İdarî Yapı

Esas itibari ile medrese bir vakıf kurumu olduğundan işleyişi,mâli

kaynakları,bunların kullanılması ve denetlenmesi tamamıyla vakıf kuralları

içinde yapılırdı ( İşpirli ,C. 28 ,2003 :330 ).

Konuya açıklık getirebilmek için vakfın tarifini yapmak gerekir. Vakıf, bir

kişinin kendi mülkiyeti olan bir şeyi, toplumun ihtiyacı için dinî, hayrî veya

sosyal bir amaca, Allah’a yakın olmak niyetiyle müebbed olarak tahsis etmesi

aktidir (Kayaoğlu, S. 49, 1985: 14).

Muhtelif İslam milletleri tarafından benimsenen ve kendi millî kültürlerini

meydana getirme ölçüsünde, kendi dünya görüşleri ve istikbal felsefelerine

intibak ettirilen vakıf müessesesinin, Büyük Selçuklulardan itibaren bir hız

kazandığı, daha sonra kurulan İslam devletlerinde ve bilhassa Osmanlılarda çok

daha büyük gelişmeler gösterdiği biliniyor.Daha önce ifade ettiğimiz üzere

devletin halka götürmek mecburiyetinde olduğu hizmetlerden hemen hemen

hepsi Osmanlılar’da vakıf müessesesi yoluyla karşılanmıştır. Bunlar ana

hatlarıyla din, eğitim-öğretim, ulaşım, sağlık, sosyal yardım hizmetleri olarak

sınıflandırılabilir (Yediyıldız, S. 219, 1962: 263-264).

30

Page 42: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Medreselerde vakfiye, medreselerin hukukî manada (mahkemeden tescil

edildikten sonra) kuruluşunu sağlamak ve vakfedilen malları tespit ederek,

bunların geliriyle medresenin bakımı, müderris, öğrenci ve diğer görevlilere

verilecek günlük maaş ve burslarının temini ve diğer masrafların karşılanması

için düzenlenmiştir (İhsanoğlu, S. 247, 2003: 882).

Konu toplum eğitimini ilgilendirdiği için, Osmanlı medreselerinde

devletin daima sıkı bir denetimi vardı. Bütün medreseler önceleri Kazasker’e

bağlı iken, XVI. yüzyıl sonralarından itibaren yüksek dereceliler Şeyhulislam’a

verilmiş, diğerleri Kazasker’de kalmıştı. XIX. yüzyılda teşkilat meşihat

makamına devredilmiştir (İşpirli, C. 28, 2003: 330).

Gerek eğitim-öğretim, öğrenci alımı ve bu öğrencilere oda tahsisi

bakımından, gerekse denetim ve kontrol edilmesi, asayiş ve güvenliğin

sağlanması açısından Osmanlı Medreseleri özerk bir yapıya sahiptir.

Medreselerin teftiş ve denetimi merkezî otoritenin özel izni ile

gerçekleştirilmektedir (Cihan, C. 5, 1999: 181).

İlk Osmanlı Medreseleri’nde her bir medresenin yönetimi genellikle

müderrisin sorumluluğunda idi. Talebenin gördüğü derslerin deftere kaydını da

müderris yapardı. Geliri ve kapasitesi küçük olan medreselerde ayrı bir mütevelli

olmayıp bu görevi de müderrisler yerine getirirdi. Talebenin çalışmasını,

medresedeki inzibatı ve gündelik hayatı müderris takip ederdi (İşpirli, C. 28,

2003: 330). İlk Osmanlı Medreseler’inde umumiyetle medreselerle ilgili detaylar

görev başında bulunan müderrise bırakılmıştır (İhsanoğlu, S. 247, 2003: 882).

Osmanlı eğitim sisteminde, idarî teşkilatlanmanın merkez organları, ders

vekâleti kanalıyla Şeyhulislamlık, Rumeli ve Anadolu kadıaskerliğidir. Eyalet,

sancak ve kaza kadıları, taşradaki eğitim idarecileridir. Tedrisâtın muhtevası,

usulleri ve idaresi konusunda ise müderris ve mütevellinin yetki sorumluluğu

vardır (Sarıkaya, 1997: 32).

31

Page 43: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Orhan Gazi İznik’te imparatorluk camiini yükseltirken orada bir de bir asrı

geçen bir zaman boyunca Osmanlı medreselerinin en yükseği olarak bakılacak

olan bir medrese yaptırmış, medresenin idaresi, İslam âlemindeki diğer bütün

medreselerde olduğu gibi müderris titri altında Şeyh Davud-ı Kayserî’ye

verilmiştir (Kazıcı, C. 5, 1999: 163; Çelebi, C. 5, 199: 170).

İlk dönem Osmanlı medreselerinde müderrislere müderrislik görevlerinin

yanında vakıf nâzırlığı, toplanan gelirlerin tasarrufu konusunda yetki, medrese

binalarına yapılacak herhangi bir tamiratı yürütme gibi görevler de verilmişti.

Nitekim İznik Rükneddin Medresesi’ne vakfedilen köy gelirlerinin idaresi yine

müderris efendiye verilmiştir. Bursa ve diğer sonraki medreselerde de bu durum

devam edegelmiştir (Bilge, 1984: 25). Bu idarî sistemde çoğu zaman

müderrislerin azil yetkileri medreselerin mütevelli heyetlerine bırakılmıştır

(Halaçoğlu, 1995: 137).

Osmanlı medreselerinin ilk safhalarında medresenin idaresi ile ilgili

birçok görevin müderrislere verildiği ortaya çıkmaktadır. Daha sonraki

dönemlerde medreselerle alakalı teşkilat ve tafsilatın gelişmesiyle idare kadrosu,

mütevellî (nazır) ve ona bağlı kâtip, câbi (medreseye ait vakıf mallarının

vergilerini toplayan), câbi kâtibi, mutemet ve noktacı gibi memurlardan

oluşmaya başlamıştır (Bkz. Furat, S. 8, 2003: 205).

Bütün bu bilgilerden, İlk Osmanlı Medreseleri’nde idarenin vakıf

kurallarına bağlı olarak mütevelli heyeti, müderrisler, kâtip, câbi, câbi kâtibi,

mutemet ve noktacı gibi memurların nezaretinde yürütüldüğü ortaya çıkmaktadır.

Medresede eğitim-öğretim faaliyetleriyle ilgli detayların ise eğitim-öğretim

geleneğine bağlı kalmak şartıyla müderrisin insiyatifine bırakıldığı anlaşılıyor.

2.1.4. Eğitim-Öğretim Yapılanması

Osmanlı biliminin teşekkülü ve gelişmesi Osmanlı öncesi Selçuklu

döneminde Anadolu şehirlerindeki eski ilim müesseselerinin yerleşik gelenekleri

ile dönemin en mühim ilim ve kültür müesseseleri sayılan Mısır, Suriye, İran ve

32

Page 44: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Türkistan’dan gelen âlimlerin sayesinde gerçekleşmiştir (İhsanoğlu, C. 8, 1999:

17). Nitekim çoğunlukla İznik’te kurulduğu kabul edilen ilk Osmanlı

medresesinin müderrisi Davud b. Mahmud b. Muhammed Kayserî, ilk

tahsilinden sonra Kahire’ye gitmiş, orada tefsir, hadis ve fıkıh usulü ilimlerini

okumuş ve Anadolu’ya dönmüştür (Hızlı, S. 88, 1991: 28). Bu bakımdan

Osmanlılar, bütün Türk devletlerinde kurulan eğitim müesseseleriyle diğer İslam

devletlerinde gelişen eğitim müesseselerinden istifade etmişlerdir. Bağdat-

Semerkant bölgelerinde gelişen aklî ilimlerle, Şam-Mısır bölgesinde gelişen naklî

ilimler, Osmanlı eğitim müesseselerinde ağırlıklarını bu yönüyle hissettirdiler

(Baltacı, S. 3, 1979: 6).

İlk devre Osmanlı Medreseleri daha önce Amasya, Konya, Kayseri,

Karaman ve Aksaray gibi, Anadolu şehirlerinde başladığını gördüğümüz tedris

faaliyetinin devamı telakki olunabilir. Bu faaliyet yabancı memleketlerden gelen

âlimler ile onların talebesi veya tahsillerini ilim bakımından gelişmiş İslam

ülkelerinde tamamlayan şahsiyetler sayesinde olmuştur (Baysun, C. 8, 1979: 71;

İhsanoğlu, C. 1, 1999: 234).

Bizzat Osmanlı medreselerinde yetişenlerin müderris olarak iş başına

geçmelerine kadar, ilk Osmanlı medreselerinde görev alan müderrisler menşe

itibariyle ya Anadolu’da doğup yetişenler, ya Anadolu’da doğmuş olup

tahsillerini Mısır, İran ve Türkistan gibi eski İslam ilim merkezlerinde

tamamlayarak geri dönenler ya da Anadolu dışında doğup, oralarda yetişen ve

sonradan Osmanlı ülkesine gelenlerden oluşmaktadır (İhsanoğlu, C. 1, 1999:

235).

İlk devir Osmanlı medreselerinin umumî ölçülerle Anadolu Selçuklu

Medreseleri’nin bir devamı olduğu kabul edilmekle birlikte diğer İslam

memleketlerindeki medreselerden de etkilendikleri söylenebilir (Baltacı, 1976:

15).

Osmanlı devletinin, müessese, teşkilat ve medeniyet konularında Türk-

İslam devletlerinden her suretle etkilenmiş ve ilham almış olması doğaldır. Bu

33

Page 45: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

bakımdan, siyasal ve askerî olaylar, bunların karakteristik özellikleri dışında,

teşkilat ve medeniyet konularını, Osmanlı devletinde onların bir devamı ve

tekâmülü olarak kabul etmek yerinde olur (Gökbilgin, 1977: 3).

Bütün bu bilgilerden, değişik İslam bilim merkezlerinin Osmanlı ilminin

gelişmesine kaynaklık ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim ilk Osmanlı müderrisi

Davud-ı Kayserî’nin yüksek tahsilini Mısır’da yapması (Bkz. Uzunçarşılı, 1988:

1) bunun en açık göstergesidir.

Erken devir Osmanlı medreselerinde ilk teşkilatlanmanın Yıldırım

Bayezid zamanında gerçekleştiği ifade edilmekle beraber (Baltacı, 1976: 15;

Baysun, C. 8, 1979: 72; Halaçoğlu, C. 12, 1994: 14; İzgi, 1997: 35), bu

teşkilatlanmanın ilk defa II. Murad zamanında gerçekleştiği de belirtilir (Bkz.

Uzunçarşılı, 1988: 2). Ancak Gelibolulu Mustafa Âli’nin, “Kitabu’t-Tarih-i

Künhü’l-Ahbar” isimli eserine kaydettiği “Eğerçi ecdad-ı izâmında Yıldırım

Bayezid Han’dan kendülere gelince vâki olan âbâ-i kiram bu kavâninin bir

mikdarını icrâ buyurmuşlar, lâkin bi’t-tamam tertib ü ihtimam niyyetini güyâ ki,

Ebu’l-Feth merhûmın mesûbatı defterine ta’lik kılmışlar” ifadesi, Osmanlı

medreselerine dair ilk teşkilatın Yıldırım Bayezid zamanında tertip edildiğini

ortaya koymaktadır (Bkz. Âli, 109a).

Baltacı, Fatih Kanunnâmesi ile Gelibolulu Âli, Kâtip Çelebi ve

Taşköprülüzâde’nin eserleri gibi önemli kaynaklardan yararlanarak, Yıldırım

Bayezid’in kurduğu dâru’ş-şifa binasıyla bir organizasyonun oluşturulduğu, II.

Murad döneminde bu sınıflandırmanın geliştirildiğini zikretmektedir (Bkz.

Baltacı, 1976 :26 ). Ancak Yıldırım Bayezid ve II. Murad devirlerinde

gerçekleştirildiği kabul edilen bu teşkilatlanmanın ayrıntısı hakkında bilgi sahibi

değiliz. Fatih’in yaptığı düzenlemenin hemen öncesinde Osmanlı medreselerinin,

yüksek tahsil kısmı hariç tutulursa Telvih, Miftah ve Haşiye-i Tecrîd Medreseleri

olmak üzere üç kısma ayrıldığı ifade edilmektedir (Baysun, C. 8, 1979: 72;

Yaşar- Sevim, 1990: 321).

34

Page 46: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Osmanlıların ilk bir buçuk asır içinde yaptırmış oldukları medreselerin

derece ve sınıf itibariyle en mühimleri İznik, Bursa ve Edirne’de idi. Kuruluşun

başlarında İznik Medresesi bu beyliğin birinci sınıf medresesi idi. Daha sonra

Bursa’da yapılan medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa’daki

Sultan Medresesi birinci dereceyi aldı. Edirne devlet merkezi olduktan sonra II.

Murad zamanında 851 (H.) (1447 M.) senesinde tamamlanan Üç Şerefeli Camii

yanındaki büyük medrese ile Daru’l-Hadis o tarihte Osmanlı memleketlerindeki

medreselerin üstünde yeraldı, tedris ve tahsisatı itibariyle Bursa’daki Sultan

Medresesi ikinci dereceye indi. Üç Şerefeli Medrese müderrisine o tarihe kadar

hiçbir medrese müderrisine verilmeyen yüz akçe yevmiye verildi. Halbuki İznik

Medresesi müderrisinin yevmiyesi otuz ve Bursa’daki Sultan Medresesi

müderrisinin yevmiyesi ise elli akçe idi (Uzunçarşılı, 1988: 3).

Osmanlı devleti öncesinde olduğu gibi Osmanlılarda da eğitim-öğretim

yapılanmasında müderris ve muîd önemli bir yere sahiptir (İzgi, 1997: 43).

İlk devir Osmanlı medreselerinde bir müderris bulunurdu. Orhan Gazi

kurduğu medreseyi Davud-ı Kayserî’ye vermiş, onun vefatında medreseye bir

diğer müderris tayin olmuştu (Bilge, 1984: 19).

Bu dönemde Osmanlı medreseleri tek müderrisli olmasına rağmen birden

fazla hoca bir medresede ders verebiliyordu. Bazen, bir müderris veya bir başka

medrese çalışanı aynı sektör içindeki benzer ya da farklı kurumlarda birden fazla

görev alabiliyordu. Mesela bir müderris bir medresede hadis, diğer bir medresede

İslam hukuku ve tefsir okutabildiği gibi, aynı kişi büyük bir camide Cuma

vaizliği ve bir başkasında da imamet görevinde bulunup her bir iş için muayyen

bir ücret alabiliyordu (Cihan, C. 5, 1999: 181).

Müderrislerin tayinleri ilk devirlerde o medreseyi kuran padişah veya paşa

tarafından yapılırdı. Daha sonra divanda kararlaştırılmış, kendilerine, tayin

edildiklerine dair bir berat verilmiştir. Azilleri ise, işe devamsızlık, şer’î

kanunlara aykırı beyanda bulunmak ve sözler söylemek gibi sebeplere

35

Page 47: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

dayandırılmıştır. Çoğu vakıflarda ise azil yetkisi vakıf mütevellisine verilmiştir

(Halaçoğlu, C. 12, 1994: 416).

Osmanlı devletinde ilk devirlerde müderrisin azledilme durumlarına pek

rastlanmamış, çeşitli sebeplere dayanarak müderrislikten azletme işi XVI. asır

sonlarında başlamıştır (Bilge, 1984: 21).

Bütün vakfiyelerde müderrislerde ilmî bakımdan aranacak vasıflardan

vâkıf’ın şartları kısmında bahsedilmiştir. Bu kısım bazılarında uzun tutulmuş,

bazılarında ise sadece “istihkak edenlere” diye kısaca geçilmiştir.

Fatih devrindeki medrese teşkilatından evvel de müderris olmak bir sıraya

tâbi idi. Müderrislik etmeye hak kazanan bir ilim adamının uzun müddet bir

medresede “muîd”lik ve “danişmend”lik etmesi lazımdı. Ancak ondan sonra

müderrisliğe geçebilirdi (Pakalın, C. 2, 1983: 437).

Müderrislere müderrislik yanında verilen ek görevler; vakıf nâzırlığı,

toplanan gelirlerin tasarrufu hususunda yetki, medrese binalarına yapılacak

herhangi bir tamiratı yürütme gibi vazifelerdi (Bilge, 1984: 25).

İlk Osmanlı Medreseleri’nde tespit edilen medrese vakfiyelerinde en

yüksek maaşın müderrislere verildiği görülür. Bursa Manastır Medresesi’nde

müderris efendi günde 50 akçe alırken müderris yardımcısı olarak medresede

vazifeli bulunan muîd 5 akçe alırdı (Bilge, 1984: 26).

İznik’te inşa edilen ilk Osmanlı medresesinin müderrisi günlük 30 akçe

alırken, Bursa’daki Sultan Medresesi müderrisi 50 akçe, Üç şerefeli Medrese

müderrisi ise o tarihe kadar hiçbir medrese müderrisine verilmeyen 100 akçe

yevmiye almıştır (Bkz. Uzunçarşılı, 1988: 3).

Bazı vakfiyelerde ise müderris ve diğer vazifelilerin maaşları sabit

tutulmamış, toplanacak hâsılat üzerinden hesap edilmiştir. Orhan Gazi İznik’te

bulunan medresenin vazifelilerine ve talebelere ödenecek olan maaşı bir rakamla

tespit etmemiş, toplanacak hâsılatın 1/6’sını talebelere, kalanı da müderris

efendiye bırakmıştır. Bunun yanında müderrislere günlük yevmiyeleri yanında

36

Page 48: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

birtakım yan ödenekler de verilirdi. Bunlar senelik veya mevsimlik hesabıyla

olur ve lahmiye, bahâriye, yaylâkiye ve taâmiye isimlerini alırdı (Bilge, 1984:

27-28).

Bu doğrultuda ilk Osmanlı medreselerinde müderrislerin diğer medrese

görevlileri arasında en yüksek maaşı alan kişiler olduğu söylenebilir.

Medrese eğitiminin temel unsurunu müderrisler oluşturuyordu. Özellikle

ilk devir Osmanlı eğitim sisteminde talebenin hangi medresede okuduğu önemli

değil, hangi hocadan ders aldığı önemliydi. Özellikle icazetnâmelerde hoca

silsilesine vurgu yapılırdı. İlk Osmanlı medreselerinde ders veren müderrislerin

çoğu İslam dünyasının tanınmış ilim merkezlerinde yetişmişler, sonradan gelerek

ders vermek üzere istihdam edilmişlerdir (İşpirli, C. 28, 2003: 330).

Eğitim kadrosu içinde en önemli görevlilerden biri de “muîd”dir. İlk devir

Osmanlı medreselerinde muîd, aynı İslam âleminde kullanıldığı mânâda

medresede müzakerecilik eden müderris muavinleri için kullanılıyordu. Müderris

yardımcısı olan muîd, talebelerle aynı yerde oturmaktaydı. Müderris dersi takrir

ettikten sonra muîd o dersi tekrar eder ve müderrisin takriri esnasında dersi

anlayamamış olanlara böylece yardımcı olmuş olurdu (Bilge, 1984: 34). Baltacı

muîdliğin ilk defa Büyük Selçuklular zamanında Nizamiye Medreseleri ile ortaya

çıktığını ifade etmektedir (Bkz. Baltacı, S. 3, 1979: 7).

Bilge ise muîdlik vazifesinin İslam âleminde ilk kez hicrî V. asırda ortaya

çıktığını ifade etmektedir (Bkz. Bilge, 1984: 34).

Muîdler maaşlı görevlilerdi. Örneğin, müderrisin 50 akçe aldığı bir

medresede muîde 5 akçe yevmiye veriliyordu. Nitekim Manastır Medresesi’nde

muîde 5 akçe verilirken, Edirne Daru’l-Hadis Medresesi’nde günde 8 akçe

yevmiye verilmiştir (Bilge, 1984: 26).

Muîdler aynı zamanda öğrencinin disiplininden de sorumluydular. Muîd

olarak atanacak kişilerde aranan özellikler vakfiyelerde belirtilmiştir. Osmanlı

öncesi Anadolu medreselerinde olduğu gibi Osmanlı medreselerinde de bir

37

Page 49: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

medresede görevli muîd sayısının sabit olmadığı gözükmekle birlikte, genellikle

her müderrisin yanında iki muîd bulunmaktaydı (Demiralp, 1999. 10).

İlk kurulan Osmanlı medreselerinde bir müderrisin yanında bir muîd

bulunurken, XVI. asırda muîd sayısının ikiye çıktığı anlaşılmaktadır (Bilge,

1984: 37).

Muîdin medresede müderris yardımcılığından başka gördüğü ek

vazifelerden en mühimi medresede bulunan talebelere namaz vakitlerinde namaz

kıldırmasıdır (Bilge, 1984: 37).

Muîd, medresenin tedris heyetiyle yakından ilgili olup, vakfiye şartlarına

göre, iade hizmetine layık ilmî seviyesi yüksek eser sahibi kimseler arasından

seçilirdi (Tekindağ, 1973: 24).

İlk Osmanlı medreselerinin eğitim-öğretim yapılanması içinde diğer

önemli unsurlardan biri de şüphesiz talebelerdi. Osmanlı medreselerinde

talebelerin sıbyan mektebini bitirerek veya o seviyede hususî bir öğretim görerek

medreselere geldiği anlaşılmaktadır. Zira en aşağı seviyedeki Haşiye-i Tecrîd

medreselerinin derslerini anlayabilmek için hiç olmazsa okuma yazmanın ve bir

miktar ilmihal bilgilerinin öğrenilmiş olması gerekir (Baltacı, 1976: 32).

Medreselerde eğitim gören öğrencilerden ilk seviyedekiler (mübtedîler) “sûhte”

adını alırken, ileri seviyedekilere “danişmend” deniyordu (İzgi, 1997: 51).

A.Cihan, Osmanlı medreselerinin öğrencileri arasında standart bir yaş

ortalamasının olmadığını ifade ederken (Bkz. Cihan, C. 5, 1999: 178), Akgündüz

ise yaş sınırlaması ile ilgili genel teamülün 14 yaş altında ve 30 yaş üstünde olan

kimselerin medreselere alınmaması şeklinde olduğunu belirtir (Bkz. Akgündüz,

1997: 436).

Yatılı sistemle işlediği bilinen Osmanlı medrese eğitim pratiğinde, eş

zamanlı eğitim geleneklerini ve hatta günümüz tecrübelerini dahi aşacak nitelikte

beslenme, barınma, sağlık ve psikolojik yardım ilişkilerine önem verildiği

anlaşılmaktadır (Akgündüz, 1997: 443). Nitekim daha önce de ifade ettiğimiz

38

Page 50: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

gibi Orhan Gazi’nin İznik’teki medresesi için tanzim ettiği vakfiyesinde medrese

gelirinin 1/6’sını talebeye tahsis etmesi bu hizmetin en açık göstergesidir.

Şehzade Süleyman Paşa İzmit’te inşa ettirdiği medresesindeki talebelere her gün

5 akçe yevmiye tayin etmiştir. Yine II. Murad devri emirlerinden Şah Melek Paşa

Edirne’de kurduğu medresesi için tanzim ettirdiği 835 (H)/1431 (M) tarihli

vakfiyesinde müderrise günlük 10 akçe, talebeye de müderris kadar yani 10 akçe

ayırmıştır (Bkz. Bilge, 1984: 39).

Akgündüz, Osmanlı medreselerine mezhep bağlamında ehl-i sünnet

inancına sahip olanların alındığını, medreseye öğrenci seçiminde, medresenin

vakfiyesindeki şartlar ve merkezî yönetimin belirlediği esaslar yanında

müderrislerin de büyük insiyatife sahip olduğunu, klasik Osmanlı asırlarında

medresenin disiplininden doğrudan doğruya müderrisin sorumlu olduğunu ifade

eder (Bkz. Akgündüz, 1997: 433-440).

2.1.5. Diğer Hizmet Personeli

Eğitim sistemlerinin program ve öğrenciden sonra en önemli

unsurlarından biri de önceden kararlaştırılmış amaçlar ve programlar

istikametinde sistemin hammaddesi olan öğrenci üzerinde nitelik dönüşümünü

klavuzlayan ve bu oluşuma destek hizmet üreten personeldir. Akademik kadro

başta olmak üzere eğitim iş görenleri, örgütlü her eğitim tecrübesinin temel çıkış

noktası ve eğitim sistemine hayatiyet kazandıran temel ögedir (Akgündüz, 1997:

444).

İlk Osmanlı medreselerine her yönüyle kaynaklık eden Selçuklu

Medreseleri’nde görev yapan hizmet personeli ile ilgili bu medreselerin

vakfiyelerinde birtakım bilgiler verilmektedir. Bunlara kısaca değinmek yerinde

olur.

593 (H)/1196 (M)’den önce Sultan II. Kılıç Arslan devrinde inşa edilen

Altun-Aba Medresesi’nin vakfiyesinde, medresedeki cemaate namaz kıldıran ve

Hanefi mezhebinden olması şart kılınan imama yılda 200, müezzine 100 ve

39

Page 51: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

medresenin serilmesi, temizliği ve içerisindekilerin hizmetine bakan ferrâşa ayda

5 dinar maaş tahsis edilmiştir. Ayrıca vakfiye, medresede bir kütüphane

olduğunu kaydetmekte ve kitap ödünç almak isteyenlerin kitabın karşılığı olan

kıymette parayı kütüphaneciye (hâzinu’l-kütüb) verip ödünç olarak kitap

alabileceklerini kaydetmektedir (Turan, C. XI, S. 42: 202). Bunun yanında

Anadolu Selçuklu veziri Celâleddin Karatay tarafından 649 (H)/1251 (M)’de

yaptırılan Karatay Medresesi’nde müderrisin okutma işlerinden başka, talebe,

imam ve müstahdemlerin maaş ve tayin işleriyle mütevelli ile birlikte uğraşacağı

kaydedilmektedir. 671 (H)/1272 (M) yılında inşa edilen Kırşehir dışındaki Caca

Bey Medresesi’nin vakfiyesinde öğrenciler arasında tertip ve nizamı muhafaza

eden ve onlara verilecek nesneleri hazırlayan nâkibe her yıl 300 dirhem

verileceği kaydedilmiştir (Bkz. İzgi, 1997: 41-42).

Bütün bu kayıtlardan, Anadolu Selçuklu Medreseleri’nde imam, müezzin,

kütüphaneci ve nâkib gibi hizmet personelinin görev yaptığı anlaşılabilir.

İlk Osmanlı medreselerinin hizmet kadrosunun da Selçuklu

medreselerinin hizmet kadrosuna benzer bir yapılanmada olduğu söylenebilir.

Osmanlı medreselerinde hizmet kadrosunu umumiyetle hâfız-ı kütüb

(kütüphaneci), bevvâb (kapıcı), ferrâş (temizlikçi), kennâs-ı helâ (helâ

temizleyicisi), sirâcî (kandilci) gibi elemanlar meydana getiriyordu (İzgi, 1997:

41).

2.2. İLK OSMANLI MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM

FAALİYETLERİ

İlk dönem Osmanlı medreseleri, Osmanlı öncesi Amasya, Konya, Kayseri,

Karaman ve Aksaray gibi Anadolu şehirlerinde gelenekleri yerleşen eğitim

faaliyetlerinin bir devamı olarak görülebilir. Anadolu’daki bu faaliyetler, o

dönemin en mühim ilim ve kültür merkezleri sayılan Mısır, Suriye, İran ve

Türkistan’dan gelen âlimlerin sayesinde mümkün olmuştur (İhsanoğlu, C: 1,

1999: 234).

40

Page 52: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Osmanlılar bütün Türk devletlerinde kurulan eğitim müesseseleriyle, diğer

İslam memleketlerinde gelişen eğitim müesseselerinden istifade etmişlerdir.

Bağdat-Semerkant bölgesinde gelişen aklî ilimlerle Şam-Mısır bölgesinde gelişen

naklî ilimler, Osmanlı eğitim müesseselerinde ağırlıklarını hissettirmişlerdir

(Baltacı, C. 3, 1979: 6; Kazıcı, C. 5, 1999: 164).

Osmanlılar ilk planda ihtiyaç duydukları yetişmiş elemanları diğer

beyliklerden ve Mısır, Şam gibi ilim merkezlerinden almışlardır (Çelebi, 1999:

C. 5, 170).

Osmanlı medrese sistemini büyük ölçüde etkileyen XI. asrın ikinci

yarısında Selçuklular tarafından Bağdat’ta faaliyete geçirilen Nizamiye

Medreseleri’ni (459/1065), bu medreselerinin birer benzeri olan Merv, Herat,

İsfahan, Belh, Musul, Amûl, Taberistan gibi şehirlerde kurulan medreseler takip

etti. Bu müesseselerde oluşan ilim ve eğitim-öğretim anlayışı, zaman içinde,

İslam dünyasının tamamında benimsendi. Dolayısıyla sünnî İslam dünyasının

büyük bir kesiminde yetişen âlimler gibi Osmanlı uleması da hemen hemen aynı

eğitim sisteminden geçmiş ve aynı kaynaklardan beslenmişti (Unan, C. 5, 1999:

150).

İlk Osmanlı Medreseleri’ne her yönüyle örneklik teşkil eden Anadolu

Selçuklu Medreseleri’nde tahsilin umumiyetle üç devre veya dereceye ayrıldığı,

öğrenci sayısının 20 ile 40 arasında değiştiği, öğrenim süresinin beş yıl olduğu,

öğrencilere “fâkih” denildiği, Salı ve Cuma günleri hariç haftada beş gün ders

yapıldığı ifade edilmektedir (Bkz. İzgi, 1997: 42).

2.2.1. Eğitim-Öğretim Metodu

Eğitimin gerçekleşmesi için öğretimin, belli hedeflere dönük öğrenmeleri

oluşturmak üzere planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Etkili öğretim, öğrenme olayının doğasını ve değişik gelişim aşamalarındaki

öğrencilerin özelliklerini anlamayı gerektirir (Senemoğlu, 1997: 399).

41

Page 53: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Eğitim programlarının önemli temel ögelerinden biri de, öğrenme

tecrübelerinin klavuzlanmasıdır. Program muhtevası neyi öğretelim? sorusuna

cevap ararken, öğrenme-öğretme sürecinde ise nasıl öğretelim? sorusuna cevap

aranır (Akgündüz, 1997: 407).

İlk devir Osmanlı medreselerinde bu metod anlayışı içinde dersler, ehl-i

sünnet mezheplerinden Hanefî fıkhı esas alınarak verilirdi (Halaçoğlu, C. 12,

1994: 416; Hızlı, S. 88, 1991: 28).

İlk Osmanlı Medreseleri’nde okutulan dersler, talebenin pedagojik

yaşlarına göre belirli dönemde bütünüyle okutulur, her ilim dalında yazılmış ve

İslam ulemâsı tarafından itibar görmüş eserlerin dışındaki kitapların seçilerek

okutulması müderrislerin insiyatifine bırakılırdı (Baltacı, S. 3, 1979: 8). Bu

bakımdan ilk devir Osmanlı müderrislerine, okutmaları gereken belli başlı

eserlerin dışında okutacakları eserler için, bir serbestlik verildiği söylenebilir.

Daha önce de belirtildiği üzere ilk başta İslam dünyasında faaliyet

gösteren medreselerde tahsil ve tedris faaliyetlerinin mihverinde, başlangıçtan

itibaren eğitim-öğretimin sürdürüldüğü müesseseler (mektepler, medreseler)

değil, hocalar (âlimler, müderrisler) bulunuyordu. Bu durum Osmanlı

medreseleri ve ulemâsı için de geçerli olacaktır (Unan, C. 5, 1999: 151).

İlk Osmanlı Medreseleri’nden başlamak üzere Osmanlı medrese

eğitiminin temel unsurunu müderrisler oluşturuyordu. Osmanlı sisteminde ilk

dönemlerde talebenin hangi medresede okuduğu önemli değil, hangi hocadan

dersi aldığı önemliydi. Özellikle icazetnâmelerde hoca silsilesine vurgu yapılırdı

(İşpirli, C. 28, 2003: 330).

Medreselerdeki örgün eğitimin, genel olarak, haftada beş gün yılda dokuz

ay olduğu ifade edilebilir. Salı ve Cuma günlerinin hafta tatili, hicrî takvime göre

Receb, Şaban, Ramazan aylarına tekabül eden 7. 8. ve 9. ayların ise yıllık tatil

olması teâmül haline gelmiştir (Bkz. Cihan, C. 5, 1999: 179). Yıldırım Bayezid

devri müderrislerinden Molla Fenârî’nin hafta tatili olan Salı ve Cuma günlerine,

42

Page 54: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

talebenin ders kitaplarını istinsah edebilmeleri için Pazartesiyi de eklediği (Bkz.

İşpirli, C. 28, 2003: 331), II. Murad dönemi müderrislerinden Mehmed bin

Beşir’in ise sadece Cuma günü tatil yaptığı aktarılmaktadır (Halaçoğlu, C. 12,

1994: 415).

XIV. yüzyılda dört saat olan günlük derslerin XV. yüzyılda beş saate

çıktığı, bu derslerin sabah ve ikindiden sonra olmak üzere iki seansta yapıldığı

bilinmektedir (Cihan, C. 5, 1999: 179).

Umumiyetle derslere sabah namazından sonra başlanır, müderris

talebeleriyle birlikte vakit namazını kılardı. Derse girilir, Kur’an’dan bir parça

okunur, Peygambere dua ve selamdan sonra konuya geçilirdi. Dersler öğleye

kadar sürerdi. Öğleden ikindiye kadar ders yapılmazdı. İkindi namazından sonra

ikindi dersleri başlardı (Köroğlu, 1999: 195).

Müderrisler okuttukları dersten herhangi bir bahis üzerine öğrencilere

münazara yaptırırlar ve neticede iki taraf arasında hakem olup mütalâalarını

söylerlerdi (İzgi, 1997: 45).

Müderrisler İslam dünyasının Gazzâli, Ebû Hafs en-Nesefî, Adudiddin el-

İcî, Sa’deddin et-Taftazanî, Seyyid Şerif el-Cürcânî, Kâdı Beyzavî, Zemahşerî ve

Râzî gibi üstadların klasik metinler haline gelmiş olan Arapça kitaplarını takrir

eder, tartışmalar, sorular ve cevaplar Türkçe olurdu (İşpirli, C. 28, 2003: 328).

Medreselerde ders sıradan bir takrir değildi. Ders bilhassa ilerlemiş talebe ile

“mübâhese” şeklinde cereyan ettiğinden, müderrisin bir saatlik ders için günlerce

hazırlanması gerekirdi (Baysun, C. 8, 1979: 76).

İlk devir Osmanlı medreselerinde öğretim dili, derslerde kullanılan ana

kitaplar çerçevesinde ve müderrislerin menşeleri itibariyle Arapça idi. Fakat XV.

yüzyıldan itibaren birçok değerli Türk ilim adamının katkılarıyla bu kitapların

türlü haşiye ve şerhleri Türkçe yazılmaya, konuları Türkçe takrir ve münakaşa

olunmaya başlamıştır (Unat, 1964: 3).

43

Page 55: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Bu çerçevede ilk devir Osmanlı Medreseleri’nde yazı dili umumiyetle

Arapça olmasına rağmen konuşma dilinin Türkçe olduğu, derslerdeki

müzakerelerin Türkçe yapıldığı ifade edilmektedir (Bkz. Yediyıldız, S. 219,

1962: 266; Taşdemirci, S. 3, 1989: 528; Çelebi, C. 5, 1999: 173).

İlk devirden başlayarak Osmanlı medreselerinde kullanılan öğretim

metodu dedüktif karakterdedir. Bu metodun esasını naslara ve otoritelere

dayandırma teşkil eder. Meseleler naslara ve otoritelere dayanılarak izah edilirdi.

Bu dedüktif metod ilk zamanlarda ezberi esas almıştı. İlk önce Kur’an’ı

ezberlemek ve mümkün olduğu kadar çok sayıda hadis öğrenmek gerekiyordu.

Bir müddet sonra imlâ metodu gelişmeye başladı. Kur’an dersleri hariç, diğer

derslerde not tutuluyordu. Zamanla imlâ metodunun yanında Şerh ve İzah

metodu da gelişti. Medresede okutulan kitapların nüshalarının çoğalması ve

bunların öğrencilerin eline geçmesinden sonra, yavaş yavaş imlâ metodu terk

edilmeye başlandı. Bundan sonra metni bir öğrenci yüksek sesle okuyor, hoca da

izahlarda bulunup metin üzerinde düzeltmeler yapıyordu. Ancak imlâ

metodundan tamamen vazgeçilmemiştir. Hoca zaman zaman kendisinin yaptığı

izahları yazdırıyordu (Taşdemirci, S. 3, 1989: 530).

Osmanlı medreselerinde ders geçme esas olduğundan sınıf diye bir şey

mevcut değildi (Baltacı, S. 3, 1979: 8; Akyüz, 1993: 72). Öğretim süresi daha

ziyade öğrencinin çalışkanlığına, gerekli olan dersleri ve imtihanları verme

durumuna bağlı olup, bugünkü anlamda yıllara ve sınıflara göre

düzenlenmemişti. Belirli dersleri okuyan ve gerekli sınavları başarı ile veren

öğrencilere, “temessük” denilen ve yüksek dereceli bir medreseye gitmesini

sağlayan bir mezuniyet belgesi tevcih edilirdi (Ünal, 1998: 100). Medresede

öğrenimini sekiz yılda tamamlayanların yanında aynı dersleri seçen ve beş yılda

icâzet alanlar da olurdu (Köroğlu, 1999: 190).

Osmanlı medrese eğitiminde en önemli metodlardan biri de “Cerr” adı

verilen uygulamadır. Cer, medrese öğrencilerinin kutsal sayılan Recep, Şaban ve

Ramazan aylarında, özellikle Ramazan ayında ülkenin dört bir yanına dağılması

44

Page 56: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

geleneğidir. Bu uygulama ile medrese öğrencisi gittiği yerde namaz kıldırıp vaaz

ederek bir tür öğrencilik stajı yapardı. Medrese, hocası ve okulu bulunmayan en

küçük ve uzak köylerde etkisini bu yaygın eğitim yoluyla duyururdu. Öğrencinin

tüm ihtiyaçları yasal bir sorumluluk olmaksızın, imece ile karşılanır, kendisine

köyden ayrılırken para, çeşitli giyecek ve yiyecek maddeleri verilirdi. Öğrenci

medresesine döndüğünde ihtiyaçlarının bir kısmını böylece karşılamış olurdu.

Cer ile medrese halkın ayağına gider, halkla kaynaşır, halkı elinde tutardı

(Akyüz, 1993: 66). Herkes okuma imkânı bulamamasına rağmen cer yolu ile

ülkenin her yanında ortak bir sözlü kültür oluşmaktaydı (Yediyıldız, S. 219,

1962: 268).

2.2.2. Okutulan Dersler ve Ders Kitapları

İlk Osmanlı Medreseleri’nde hangi kitapların nasıl okutulduğu açıkça

bilinmemektedir. Çünkü bu dönemle ilgili bilgiler, umumiyetle daha sonraki

yazılan eserlerle bize ulaşmıştır (Unan, C. 5, 1999: 155). Fakat ilk Osmanlı

medreselerinde geleneksel ders ve yöntemlerin uygulandığı kuşkusuzdur

(Özodaşık, 1999: 7). Bu doğrultuda ilk Osmanlı medreselerinin tahsil ve

programında Selçukluların ve diğer Türk devletlerinin büyük katkılarının olduğu

söylenebilir (Bkz. Baltacı, S. 3, 1979: 6; Gül, 1997: 33).

İlk Osmanlı medreselerinde eğitim, geleneğe dayalı olarak tamamen

vâkıfların (vakfı kuranların) koymuş oldukları şartlar çerçevesinde tayin olunan

müderrislerin insiyatifine bırakılmış görülmektedir. Mesela, İznik Orhan Bey

Medresesi’nin vakfiyesinde müderris Dâvud el-Kayserî’nin “medresede tâlib-i

ilme her gün ders okutacağı” şartı dışında bağlayıcı bir ifade bulunmamaktadır.

Yine 1348’de kurulan Bursa Lala Şahin Paşa Medresesi vakfiyesinde

“müderrisin âlim ve ifadeye kâdir bir kimse olması ve tatil günleri dışında şer’î

bir özrü olmadığı takdirde dersleri kat’iyyen terk etmemesi” ifadesi yeralmıştır.

II. Murad’ın Edirne’de inşâ ettirdiği Daru’l-Hadis Medresesi’nde hangi derslerin

okutulacağı belirlenirken, müderrisin ders günlerinde hadis ilmi ve onunla ilgili

diğer ilimleri öğreteceği, ancak özellikle felsefî ilimlerle iştigal etmeyeceği kaydı

45

Page 57: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

konmuştur. 1415 senesinde Karamanoğlu Ali Bey’in Niğde’de kurduğu

Akmedrese’nin vakfiyesinde “bu medreseyi ulûm-ı şer’iyye tedrisiyle meşgul

fukaha ve mütefakkıhaya ve ulum-ı diniyye’nin muhtac olduğu ulûm-ı edebiyye

tahsili ile müteveggil evli, bekâr, leylî ve nehârî talebe ile Hanefi ve Şâfiî

mezhebine göre olan müderris ve muîde vakfetti” denilmektedir (Bkz. İhsanoğlu,

C. 1, 1999: 236).

Bu bilgiler, Fatih’in kurduğu Sahn-ı Semân Medreseleri öncesinde

geleneğe dayalı medrese sisteminin temel özelliklerini açıklaması bakımından

önemlidir.

İlk Osmanlı medreselerinde okutulan derslerle ilgili Yahya Akyüz,

derslerin neler olduğu ve derslerin sıralarının kesin olarak bilinmediğini, ancak

bu derslerin Selçuklulardakilerle aynı veya benzer olduklarını, naklî bilimlerin

yanında, matematik gibi bazı aklî ilimlerin de okutulduğunu ifade eder (Bkz.

Akyüz, 1993: 55).

Bu konuda A. Adnan Adıvar ise Orhan Gazi tarafından İznik’te kurulan

ilk Osmanlı medresesi için, “bu medresede müsbet ilimler noktasından bir

hususiyet aramak beyhudedir. Hiçbir tarihî kaynağa dayanmaya lüzum görmeden

söyleyebiliriz ki, Orhan Bey’in bu ilk medresesi, daha evvel Selçuklular devrinde

açılmış olan medreselerin, gerek bina ve gerekse tedris bakımından bir

devamından başka bir şey değildir” ifadesini kullanır (Bkz. Adıvar, 1943: 2).

İlk Osmanlı medreselerindeki tedris faaliyetleri hakkında E. İhsanoğlu da

önemli değerlendirmelerde bulunmuştur. İhsanoğlu konu ile ilgili bize şunları

aktarmaktadır: “Fatih öncesi Osmanlı medreselerinde eğitim, Nizamiye

Medreseleri’nin geleneği üzerine devam etmekte olup, esas hedefi dinî ilimlerin

okutulması ve özellikle fıkıh tahsilinin yaygınlaştırılmasıdır. Ancak bazı

Selçuklu Medreseleri’nin şifâhânelerin yanında kurulmuş olması, bazı

medreselerde de rasat kuyularının bulunması bu medreselerde tıp, astronomi

bilimleriyle de ilgilenildiği konusunda birtakım ipuçları vermektedir. Selçuklu

dönemi ve Fatih öncesi Osmanlı döneminde dinî ilimlerin tasnifine girmeyen

46

Page 58: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

felsefî, riyazî ve tabiî ilimlerin tahsili ise medrese dışı ilim adamlarının evinde

veya şifahânelerde eskiden beri devam eden geleneğe uygun olarak yürütüldüğü

söylenebilir” (Bkz. İhsanoğlu, C. 1, 1999: 236). Yine bu doğrultuda Adıvar’ın

ifadeleri önemlidir. Osmanlı devrinin ikinci medresesi olarak bilinen Lala Şahin

Medresesi’nde ve daha sonraki medreselerde yapılan eğitim-öğretim faaliyetleri

hakkında Adıvar bize şunları bildirmektedir: “O vakitler hemen bütün ilim

kitaplarının Arapça yazılmış olduğundan medreseler programında bu dilin

mühim bir yer tuttuğu muhakkak olup, fıkıh ve kelâm yanında aklî ilimlerden

mantık ve riyâziyatın da tamamiyle ihmal edilmediği kestirilebilir” (Bkz. Adıvar,

1943: 3).

İznik’te inşa edilen ilk Osmanlı medresesinde yapılan eğitim ve görülen

öğretimin derecesi hakkında kesin bilgiye sahip olmamakla birlikte müderrisliğe

tayin edilmiş şahıslar, bunların hayat ve eserleri, ilmî kapasiteleri tetkik edilecek

olursa bu medresenin oldukça yüksek seviyede bir eğitim ve öğretim kurumu

olduğu düşünülebilir (Kazıcı, C. 5, 1999: 163). Nitekim ilk Osmanlı

medreselerinin Davud-ı Kayserî gibi tasavvuf ile aklî ve dinî ilimleri şahsında

toplamış bir müderris ile başlaması, Kadızâde-i Rumî gibi aklî ilimlerde, Hacı

Paşa gibi tıpta ve Molla Fenârî gibi dinî ilimlerde zirve olmuş öğrenciler

yetiştirmesi bu eklektik yapıyı açıkça göstermektedir (Çelebi, C. 5, 1999: 173).

47

Page 59: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

III. BÖLÜM

3. FATİH SULTAN MEHMED DÖNEMİ OSMANLI MEDRESE

TEŞKİLATI

3.1. SAHN-I SEMAN ÖNCESİ FATİH MEDRESELERİ

II. Mehmed (Fatih)’in İstanbul’un fethi ile şehre her yönden yeni bir

düzen vermek için çeşitli faaliyetlere giriştiği biliniyor. Bu faaliyetler içinde

şüphesiz maârif teşkilatı da yeralmaktaydı.

Fatih Sultan Mehmed fethi müteakip İstanbul’da hemen tedrisata

başlansın diye Ayasofya, Senserj ve Bahâs (Küçük Ayasofya), Pantokrator

(Zeyrek), Hora Manastırı (Ka’riye), Altı Mermer Meryemi, Pantapopt (Eski

İmaret), Sen Teodor (Vefa Camii) ve Hriston Kilisesi (İsa Kapısı Mescidi)’ni

cami ve medreseye çevirmişti. Böylece sekiz kilise, sekiz cami ve medrese haline

gelmişti (Baltacı, 1995: 245).

II. Mehmed (Fâtih) bu medreselerden birinin müderrisliğini Bursa

Muradiye Medresesi müderrisi olan Mevlânâ Alâüddin Tûsi’ye, diğer ikisinin

müderrisliklerini Bursalı Hocazâde ile Mevlânâ Abdülkerim’e vermiştir

(Uzunçarşılı, 1988: 5). Ayasofya Medresesi’nin ilk müderrisi ise Molla Hüsrev

olmuş, daha sonra burada Ali Kuşçu da ders okutmuştur (Baysun, C.8, 1979: 73).

Diğer medreselere de uygun müderrisler tayin edilmiştir.

Sahn-ı Semân Medreseleri’nden önce inşa edilen Zeyrek Medresesi’nde

Ali Tûsi’nin müderrislik yaptığı dönemde talebeye ait 40 hücre bulunduğu ve bu

hücrelerin her birinde birer öğrenci kaldığı ifade edilmektedir (Bkz. Baysun, C.

8, 1979: 72 ; Uzunçarşılı, 1988: 5).

Molla Hüsrev’in ilk müderrisliğini yaptığı Ayasofya Medresesi Sahn-ı

Semân Medreseleri’nin kuruluşuna kadar en yüksek Osmanlı medresesi olarak

kalmış, hatta müderrisliğine yevmî 60 akçe tahsis edilen bu medrese, sonradan

Sahn-ı Semân’dan üstün tutularak müderrisine 500 akçe ödenmiştir (Tekindağ,

1973: 12).

48

Page 60: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Fatih İstanbul’u fethettikten sonra onu imar edip yeni şahsiyetini

oluşturmak için büyük bir hamle yapmış ve etrafındakileri bu hamleye

katılmaları için teşvik etmiş, böylece hayır sahiplerinin de gayretiyle yüzden

fazla kilise ve manastır, mescid, medrese ve hanikâha dönüşmüştür (İhsanoğlu,

C. 8, 1989: 51).

3.2. SAHN-I SEMÂN MEDRESELERİ

3.2.1. Sahn-ı Semân Medreselerinin İnşası

Fatih devrinde inşa edilen Sahn Medreseleri ile ilgili değerlendirmeler

genellikle Medrese vakfiyesine ve Fatih’in teşkilat kanunnâmesine dayandırılır.

Ancak Sahn-ı Semân Medreseleri için en temel kaynak Fatih Vakfiyesi’dir.

Önce Arapça, daha sonra Türkçe olarak tanzim edilen bu vakfiyenin

günümüze ulaşan on ayrı nüshası bulunmaktadır (Unan, S. 30, 1994: 49-57).

Arapça ile Türkçe metin arasında bazı farkların bulunduğuna ilk önce Adnan

Adıvar tarafından işaret edilmiştir (Bkz. Adıvar, 1943: 30-32). E. İhsanoğlu ise

E. Hakkı Ayverdi’nin ve İsmail Erünsal’ın da vakfiyede yeralan vakıf

kayıtlarındaki farklılıkları tespit ettiklerini ifade eder (İhsanoğlu, 2003: 50).

Sahn-ı Semân Medreseleri’nin inşası hakkında E. İhsanoğlu Vakıflar

Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan vakfiyenin Türkçe nüshasına dayanarak

bize şu bilgileri verir: “Vakfiyeye göre Fatih yeni başkentini ilim merkezi

yapmak için caminin etrafında yüksek sekiz medrese ve bu medreselerin

arkasında “Tetimme” adıyla bilinen sekiz küçük medrese inşa ettirmişti. Böylece

caminin iki tarafında toplam onaltı medrese olup, bunların dışında caminin batı

kapısına mâil tarafında, bir “Daru’t-Ta’lim” yani sıbyan mektebi de kurmuştur

(İhsanoğlu, 2003: 51).

Vakfiyede yeralan Sahn-ı Seman Medreseleri’nin inşasıyla ilgili temel bir

özellik de sekiz medreseden her birinin temellerinin hikmet kaideleri üzerine

dayandığı ve yapılarının güzelliklerini hendesî ölçülerden aldıkları ifadesidir

(Bkz. Kayaoğlu, S. 49, 1985: 16).

49

Page 61: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Fatih’in teşkilat kanunnâmesinde (Kanunnâme-i Âl-i Osman) ise Sahn-ı

Seman Medreseleri’nin inşasıyla ilgili “hâliya binâ eylediğüm medâris-i âliyeye

Sahn deyü isim konulmuşdur” ifadesi yeralmaktadır. A. Kadir Özcan, “Sahn”

kelimesinin Taşköprizâde’nin Şakayık’ında geçmediğini ve “Sahn” kelimesinin

vakfiyenin Arapça metninde yer almadığını ifade eder ve bu kısmın sonradan

yazılmış olabileceğini belirtir (Bkz. Özcan, S. 33, 1982: 39).

Fatih’in teşkilat kannunnâmesi (Kanunnâme-i Âl-i Osman) ve medrese

vakfiyesi dışında yeralan tarih kitaplarında, Sahn Medreseleri ile ilgili fazla

malûmat bulunmamaktadır. E. İhsanoğlu bu sınırlı kaynaklar çerçevesinde Fatih

ile aynı çağda yaşamış olan ve daha sonraki dönemde yaşayan tarihçilerin bu

konuda kayda aldıkları bilgileri bize aktarır (Bkz. İhsanoğlu, 2003: 55-66). Buna

göre Fatih dönemine ait en eski metin, Fatih’in çağdaşı olan İmrozlu Rum tarihçi

Kritovulus’un eseridir. Kritovulus fetihten sonra İstanbul’un idaresi ve îmarı ile

ilgili şunları aktarır: “Kendisi dahi şehrin ortasında ve yüksek bir noktasında

cesamet ve kıymet cihetiyle emsâlini aşan bir cami inşa ettirmek için bir yer

seçerek içine konulacak sütunların, taşların ve sâir inşaat malzemesinin

hazırlanıp tedarik edilmesini ferman eyledi.” Bu metin Fatih Külliyesi’nin

1463’te başlayan inşaatından önceki durumu açıklaması bakımından önemlidir.

Fatih’in çağdaşı olan ve İstanbul’un fethinde bulunan Tursun Bey’in (öl.

1490’dan sonra) “Tarih-i Ebu’l-Feth” adlı eserinde Fatih Camii’nin ve Sahn-ı

Semân Medreseleri’nin inşasından şu şekilde bahsettiğini İhsanoğlu yine

kaydeder (Bkz. İhsanoğlu, 2003): “Ve caminin bazı taraflarına sekiz güzel

medrese yaptırdı. Taş yastık ve hasır yatağa bile razı olan müzakereci suhteler

için Tetimme odaları yaptırdı. Faziletlilere ve talebelere günlük ve aylıkla ders

görmelerini tekrar emir buyurdu. Bu medreseler durumlarına uygun olarak,

Semâniye diye isimlendirildi.”

II. Bayezid dönemi müelliflerinden İdris-i Bitlisî’nin (öl. 1520) Sultan’ın

emriyle yazdığı “Heş Bihişt” (Sekiz Cennet) adlı Farsça tarih kitabı, Fatih

dönemi için önem arzeden bir kaynaktır. Bu eserde Fatih Külliyesi ile ilgili

50

Page 62: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

bilgiler, “İstanbul’da Yeni Camii, Sultanın hayır kapıları, Semâniye Medreseleri

ve onlara ilave olarak yapılan Tetimme Medreseleri hakkında” başlığı altında

bulunmaktadır. Buna göre İdris-i Bitlisî konu ile ilgili özet olarak şu bilgileri

vermektedir (Bkz. İhsanoğlu, 2003: 37): “İslam’ın yörüngesinde bulunan, sâlim

düşüncesi zamanın mühendislerine ölçü olan padişah, o geniş şehirde, maddî ve

manevî güzellikleri bir araya getiren, kadîm tarz üzere bir camiî ve onun

etrafında birkaç medrese ve daru’ş-şifa bina edilmesini irade buyurdu. O gönül

açan alanın ön tarafında büyük bir avlunun içinde, çevresinde dokuz felek gibi

çok sanatlı kubbeler bulunan, gökyüzüne benzer büyük tek kubbeli bir cami ve

onun iki yanında ilim ehlinin ve talebelerinin oturmaları için hendese kanunlarına

uygun olarak sekiz medrese yapıldı. Her medresenin önüne ders vermek için

daha büyük kubbeli bir derhane tesis edildi. Felek-i Âzam’ın diğer sekiz feleğe

fâik oluşu gibi caminin kubbesi de diğer sekiz kubbeye fâik idi.

Fatih Medreseleri ve ilmiye tarihi ile ilgili en çok kullanılan ve atıfta

bulunulan eser Gelibolulu Mustafa Âli’nin (1541-1599) “Künhu’l-Ahbâr” adlı

eseridir. Âli’nin bu eserinde yeralan “Binâ-i Medâris-i Semân ve Tetimmât-u

İmârat ve Debiristân u Germâbe-i Râhat Resân ve Bimâristan” isimli başlıkta

Sahn-ı Semân Medreseleri’nin inşası hakkında şu bilgiler verilmektedir:

“Nâkılân u rast-beyân ve âkılân-ı firâset-bünyân, çâr-erkân-ı cevâmi

havalisindeki imâret ü bünyân nakl-ü tasvirin bu minvalle izhar u ilân eyledi ki,

nefs-i İstanbul’da bina eylediği cami-i şerifin yemin ü şimâlinde dörder medrese-

i ulyâya ve her birinde on tokuz bâb hücre-i süknâ ki, ikisi muîd içün müheyyâ,

onbeş danişmendân içün hüveydâ, ikisi dahî ferraş u bevvâb niyetine bina

olunmuşdur ve mecmû-ı dâru’l-mülk İstanbul’un meyânında vukû bulmagın,

Sahn Medreseleri denilmişdir. Hususa ki, sekiz medrese olmağla, rişk-i

semaniye-i Cennet ve hased-kerde-i seb-i semavat, Medaris-i Semân nâmı ile

karîn-i iltifat kılınmışdır” (Gelibolulu Mustafa Âli, b121).

Bu bilgilerden İstanbul’un merkezinde inşa edilen caminin her iki

tarafında dörder medrese inşa edildiği, bu medreselerin her birinin ondokuz

51

Page 63: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

odaya sahip olduğu, bu ondokuz odanın ikisinin Muîd’e, ikisinin Ferraş ve

Bevvâb’a, onbeşinin de Danişmendler’e tahsis edildiği ve inşa edilen bu

medreselere Sahn Medreseleri denildiği anlaşılmaktadır.

Âli’nin söz konusu eserinin “Der-Beyan-ı Nehc-i Ülemâ ve Bünyân-ı

Tarik-ı Ashab-ı Dirâset ve Kazâ” başlıklı yazısında “Fe-la Cerem, Medaris-i

Semâniye ki, Sahn Medreseleri dimekle ma’rûf ve Heşt Behişt-evsâfile ol belde-i

tayyibede mevsûfdur” denilmektedir (Bkz. Âli, b123).

Bu bilgiden de Sahn Medreseleri diye şöhret kazanan Medaris-i

Semâniye’nin belde-i tayyibede (İstanbul’da) sekiz cennet diye vasıflandırıldığı

anlaşılmaktadır.

Buraya kadar, Fatih’in çağdaşı olan ve ondan sonra yaşayan tarihçilerin

Fatih dönemiyle ilgili verdikleri bilgilerden ve Fatih Külliyesi’ne ait vakfiyeden

Sahn-ı Seman Medreseleri’nin inşasıyla ilgili bir çerçeve oluşturmuş

bulunmaktayız. Bu çerçeveye günümüz tarihçilerinin ve araştırmacılarının

katkılarını dahil etmek yerinde olur.

Fatih Sultan Mehmed İstanbul’da Büyük Karaman’la Küçük Karaman

semtleri arasında (bugünkü Fatih semti) bir cami ile talebe yetiştirmeye mahsus

medreseler yaptırmaya karar verdikten sonra bu işe, güzel tahsil görmüş olan

Vezir-i Âzam Mahmud Paşa’yı memur ederek derhal işe başlatmıştır. Bu

tesislere 867 Cemaziyelahir (1463 Şubat)’de başlanmış ve tesisler 875 Receb

(1471 Ocak)’de bitirilmiştir. Bu suretle iki minare ve bir şerefeli cami ile iki

tarafında yüksek tahsil için sekiz medrese ve bu medreselerin arkalarına da

“Tetimme” ismiyle bu büyük medreselere mahreç olmak üzere sekiz medrese

daha yaptırmıştır (Uzunçarşılı, 1988: 6).

Fetihten on sene sonra 867/1462-63’te şehrin en hakim yerlerinden olan

Havariyyun Kilisesi harabeleri üzerine külliyenin temeli atılmış ve külliye sekiz

senede 875/1470-71’de tamamlanmıştır. Külliye, camiî, Tetimme Medreseleri,

Semaniye Medreseleri, daru’ş-şifa, imâret, hamamlar, kütüphaneler, daru’t-

52

Page 64: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

ta’lim, muvakkithâne, tabhâne ve bahçeden meydana gelmekteydi (Baltacı, 1995:

245).

Sarıkaya bu külliye müştemilatı içinde bir tımarhâne bulunduğunu ifade

eder (Bkz. Sarıkaya, 1997: 26). Halaçoğlu da bu külliye içinde vakıf suretiyle bir

sıbyan mektebinin tesis edildiğini belirtir (Bkz. Halaçoğlu, 1995: 133).

Bu bilgiler doğrultusunda Fatih Sultan Mehmed’in inşa ettirmiş olduğu

Fatih Külliyesine dâhil olan Sahn-ı Semân Medreseleri’nin, konumu, fizikî,

mimarî özellikleri ve müfredat programı başta olmak üzere birçok yönden

yüksek bir öğretim kurumu olduğu ortaya çıkıyor.

3.2.2. Osmanlı Medrese Tarihinde Sahn-ı Semân Medreseleri’nin

Yeri ve Önemi

Fatih Sultan Mehmed’in inşa ettirdiği Fatih Külliyesi, Osmanlı

Devleti’nin bir buçuk asırlık tarihinde mimarî cesamet bakımından en büyük;

dinî, ilmî ve sosyal hizmetlerin yürütülmesi açısından en mütekâmil külliyedir.

Külliyenin bu hâle gelmesinde cihangir padişahın arzusu ve Osmanlı kültürünün

seviyesi etkili olmuştur. Bu külliyenin içinde Sahn-ı Semân veya Sahn

Medreseleri adı ile bilinen sekiz büyük medrese ve bunlar ile bir arada Tetimme

adı ile inşa edilen yine sekiz alt medrese grubu, bu külliyenin ilim ve eğitim

tarihi açısından dikkate değer en önemli unsurlarıdır. Gerçekten bu medreselerin

kurulmasının Osmanlı ilim ve eğitim tarihi içinde bir dönüm noktası ve yeni bir

tekâmül merhalesi olduğu hep kabul gören bir kanaat olarak günümüze gelmiştir

(İhsanoğlu, 2003: 46).

Fatih’in, plansal ve işlevsel özelliklerini bugün bile görebileceğimiz

Medrese-i Semâniye (Sekizli Medrese)’yi inşa ettirmesi eğitime verdiği önemin

somut bir kanıtıdır (Sakaoğlu, 1993: 25).

Sahn-ı Semân Medreseleri’nin devrin yüksek ilminin tahsil edildiği ve

önemli bir yere sahip olduğu bilgisi Tarih-i Cevdet’te yer almaktadır. Ahmed

Cevdet Paşa konu ile ilgili bize şu bilgileri aktarır: “Özellikle sekiz Sahn

53

Page 65: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

müderrisi bütün ilim adamlarının en seçkin ve başta geleni olmakla halk içinde

ve yüksek seviyedeki kimseler gözünde pek büyük yükseklikte anılırlardı. Ve

kıymetlerinin bilindiğine, tartışılmaz değerde olduklarına delil olarak da şu örnek

önemlidir: Ali Cemalî Efendi’ye meşihat-i İslamiye mesnedi tevcih olunduğu

zaman kendisi Hicaz’da idi. Gelinceye kadar fetva işleri Sahn müderrislerine

havale edilmişti” (Ahmed Cevdet Paşa, C.1, Tarihsiz: 102).

Bu doğrultuda Sahn-ı Semân Medreseleri’nin inşasıyla başlayan yeni

dönemin, Osmanlı ilim hayatı ve medrese teşkilatı için bir dönüm noktası olduğu

söylenebilir.

3.3. SAHN-I SEMÂN MEDRESELERİNDE TEŞKİLATLANMA

3.3.1. Fizikî Yapı

İstanbul’un fethini müteakip Fatih Sultan Mehmed’in bugünkü Fatih

semtinde inşa ettirmiş olduğu Fatih Külliyesi çeşitli birimlerden oluşmuştur.

Külliyenin müştemilatında iki minareli ve bir şerefeli cami ile iki tarafında Sahn-

ı Semân veya Semâniye Medreseleri ismiyle sekiz medrese yaptırılmış, ayrıca bu

medreselere talebe yetiştirmek için de medreselerin arkasında “Tetimme” ismi

verilen sekiz medrese daha inşa edilmiştir. Külliyede bunlardan başka

misafirlerin hayvanları için ahırlar, bir imâret, aşhâne, daru’ş-şifa denilen bir

hastahane, bir muallimhane, bir kütüphane, ders okumaya mahsus Daru’t-ta’lim

ve iki hamam bulunmaktaydı. Ayrıca bu külliye içinde vakıf suretiyle tesis edilen

bir sıbyan mektebi de yeralıyordu (Halaçoğlu, 1995: 133). Sarıkaya da bu külliye

içinde bir tımarhânenin olduğunu kaydeder (Bkz. Sarıkaya, 1997: 26).

Fatih’in kendi adına inşa ettirdiği bu külliye yapısı, fonksiyonel

yapılarının çeşitliliği, konumlanmaları ve bünyesinde bulundurduğu 16 medrese

ile Bursa Yıldırım Külliyesi’nden sonra eğitim sistemini de düzenleyen önemli

bir külliye kuruluşu olmuştur (Cantay, C. 10, 1999: 311).

Fatih Külliyesi At Meydanı’ndan başlayıp, Edirne Kapısı’na uzanan yolun

kuzey kenarında Mimar Sinaneddin Yusuf (Atik Sinan)’un hazırladığı plana göre

54

Page 66: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

inşa edilmiştir. Külliye kuruluşu itibariyle eksenel bir düzenlemeye sahiptir. Orta

eksen üzerinde cami ve haziresi, yanlarda paralel bir çift eksen üzerinde

dörderden sekizer medrese ve bunları doğu ve batıda bütünleştiren külliye duvarı

ile bu duvarlarda yeralan Çorba kapısı, Türbe kapısı, Boyacı kapısı, Börekçi

kapısı gibi külliye kapıları yer alır. Paralel beş eksen üzerinde toplanan cami ve

eğitim yapılarının dışında Fatih Külliyesi’nde yeralan sosyal-sağlık hizmetlerinin

verildiği daru’ş-şifa, tabhâne, imaret ve kervansaray ise külliyenin kıble tarafında

ara iki eksen üzerinde konumlanmıştır (Cantay, C. 10, 1999: 311).

Bu külliye içinde önemli bir yere sahip olan Sahn-ı Semân

Medreseleri’nin ise fizikî yapı bakımından Bursa’da Yıldırım Bayezid ile

başlayan Edirne’de II. Murad ile gelişen bir çizginin devamı olduğu

anlaşılmaktadır. Plan bakımından Bursa’daki medreselerin tipolojisinin bir

devamı olan Sahn Medreseleri’nin, daha önce inşa edilen medrese tiplerine

uygun olarak, üç tarafı revaklarla çevrili bir açık avlusu vardır. Önlerinde revak

bulunmayan dershaneler yan revaklara kubbeli birer geçitle bağlanır. Her

medresede ondokuz oda ve bunların eyvan vazifesini gören bir ufak açıklık ve bir

giriş bulunmaktadır (İhsanoğlu, 2003: 94).

Fatih’in kendi adını taşıyan Fatih Camii’nin iki tarafında yeralan Sahn-ı

Semân Medreseleri’nin kuzeyde yeralan kısmına Karadeniz Medreseleri,

güneyde yeralan kısmına da Akdeniz Medreseleri denilmiştir (Bkz. Baysun, C. 8,

1979: 73). Bu medreselerden kuzey taraftakilere sıra ile Başkurşunlu, Çiftebaş

Kurşunlu, Çifte Ayak Kurşunlu, Ayak Kurşunlu ve güney taraftakilere ise Baş

Kurşunlu, Ayak Kurşunlu, Çifte Ayak Kurşunlu, Çifte Başkurşunlu denir. Her

birinde ondokuzar olmak üzere bu sekiz medresedeki hücre (= oda)lerin sayısı

152 idi (Tekindağ, 1973: 13).

Karadeniz ve Akdeniz Medreseleri olarak adlandırılan Sahn-ı Semân

Medreseleri’nde önceki plan şemalarının tekrarlanmış yorumunu bulmakla

beraber, kubbeli dershanede kapının bir taraftaki revak altına açılması, cephede

55

Page 67: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

iki pencerenin yeralması ve diğer tarafta bir avlu içine konumlanan helâlar,

medrese planlamasında farklı özellikler olarak belirtilebilir (Cantay, 2002: 42).

Sahn-ı Semân Medreseleri’nin dershane duvarları küçük ebat kaba yontma

taştandır. Dershanelerin bazısının pencere aynalarında altı köşe ve üçgenlerle

yapılmış tezyinat vardır. Dershanelerin arkasında geniş birer avlu üzerinde

dörder helâ ve gusülhâne yapılmıştır. Dershanelerde üç altlık, üç üstlük pencere

bulunmaktadır. Akdeniz tarafındakilerde kasnak penceresi olmadığı halde

Karadeniz cihetinde kasnaklarda sekizer pencere bulunmaktadır. İçlerinde bir

mihrab ve Akdeniz tarafındakilerde dört hücre vardır (Ayverdi, C. 3, 1973: 388).

Fatih Semâniye Medreseleri’nde doruk noktasına ulaşan ve müstakil

dershane olarak vasıflandırılan kapalı dershane sistemi, Fatih devrinde ve daha

sonraki devirlerde inşa edilen medreselerin ana unsurunu teşkil etmiştir

(İhsanoğlu, 2003: 95).

Nitekim Sahn-ı Semân Medreseleri daha sonraki Osmanlı medreselerinin

prototipini teşkil etmiştir.

3.3.2. Sosyal Yapı

Fatih Medreseleri’nin yeraldığı Fatih Külliyesi, sadece eğitim ve

öğretimin değil, diğer sosyal ihtiyaçların karşılandığı bir yapılar manzumesidir.

Medreselerin dışında, talebenin parasız yıkanma için istifade ettiği hamamlar,

yemeklerin piştiği ve yendiği aşhâne ve yemek salonları, seferden gelenler için

misafirhaneler, zayıf ve hastalara nekâhathâne, beslenme ve dinlenme yeri

mahiyetinde tabhâne, kara yolculuğundan gelenlerin atlarını muhafaza için büyük

bir ahır, küçük çocukların okuması için ilk mektep, zamanın bilinmesi için

muvakkithâne, külliyeyi oluşturan yapı elemanlarıdır (Özdemir, C. 10, S. 33,

1990: 14).

Bu sosyal bütünlük içerisinde Sahn-ı Seman Medreseleri’nin sahip olduğu

sosyal yapıyı medrese vakfiyesinden öğreniyoruz. Medrese vakfiyesinde;

medreseden her birinde bir müderris bulunması ve günde 50 akçe alması, her

56

Page 68: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

medresede müderrise yardımcı birer muîd olması ve günde 5’er akçe alması, her

medresede 15’er danişmend bulunması ve günde ikişer akçe almaları şart

kılınmıştı (Bkz. Kayaoğlu, S. 49, 1985: 16).

Medrese mensubu olan muîd ve danişmendlere verilen günlük ücretin

yanında ekmek ve çorba gibi gıdalarla da günlük yiyecek ihtiyaçları karşılanmış,

ayrıca medreseye ek olarak yapılan Tetimme binasında eğitim gören ve

“Sohtegân” adı verilen talebelerin her birine her ay 12’şer akçe mum parası

verildiği ifade edilmiştir. Bu talebelere de sabah ve akşam imaretin

yemekhanesinden yahni ve çorba, seher vaktinde pirinç, ikindi zamanında ise

gendüm (buğday) aşlarından verilmek suretiyle gıda ihtiyaçları karşılanmıştır

(Bkz. Âli, b123).

Yukarıda Âli’nin ifade ettiği Tetimme talebelerine verilen aylık 12 akçelik

tahsisatın, Adıvar’ın (Bkz. Adıvar, 1943: 31) ve Kayaoğlu’nun (Bkz. Kayaoğlu,

S 49, 1985: 16) medrese vakfiyesindeki tespitlerine göre aylık 12 akçe değil 15

akçe olduğu ifade edilmektedir.

Bu bilgiler ışığında Fatih Külliyesi bünyesine dahil olan eğitim

kurumlarındaki müderrislerin, muîdlerin, danişmendlerin ve talebelerin yeme-

içme, barınma ve maaş gibi birçok sosyal ihtiyaçlarının karşılandığı ve onlara

rahat bir eğitim-öğretim ortamı sağlandığı söylenebilir.

Daha önce de ifade edildiği üzere Sahn-ı Semân Medreseleri’nin her

birinde bir dershane ve ondokuz oda bulunmaktadır. Bunların 15’i talebeler için,

ikisi muîd için ve ikisi de hizmetliler içindir (Tekindağ, 1973: 13). Buna göre

Sahn-ı Semân Medreseleri’nde yatılı 120 talebe bulunmaktaydı (Özdemir, C. 10,

S. 33, 1990: 14). Sahn Medreselerindeki odaların toplamı ise 152 idi

(Uzunçarşılı, 1988: 8).

Sahn-ı Semân arkasında bulunan ve Semâniye’ye hazırlık sınıflarından

oluşan Tetimme Medreseleri ise sekiz medreseden oluşmaktaydı. Bu

medreselerin başlarında on, ortalarında dokuz oda olmak üzere yetmiş altı oda

57

Page 69: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

bulunmaktaydı. Her tetimmede sekiz talebe hücresi ve her hücrede üçer talebe

bulunmaktaydı (Baltacı, 1995: 246). Bu ise toplamda 192 öğrenci eder.

Bu bilgilerden Sahn-ı Semân Medreseleri’nde her öğrenciye bir oda,

Sahn-ı Semân’a hazırlık medresesi olan Tetimme Medreseleri’nde ise her üç

öğrenciye bir oda verildiği anlaşılmaktadır. Bu özellik, günümüz modern eğitim

sisteminin ulaştığı ferah ve geniş eğitim-öğretim imkânlarının bu dönemde

varolduğunu ortaya koymaktadır.

Sahn-ı Semân Medreseleri’nin sosyal yapısı içerisinde tatil günlerine de

değinmek yerinde olur. Osmanlılardan önceki medreselerde tatbik edilen tedris

ve tatil günleri, Osmanlı devrinde de itibar görmüş, umumiyetle haftanın üç günü

(Salı, Perşembe, Cuma) tatil yapılmıştır (Baltacı, 1976: 43). Ancak bu üç gün

azamî tatil süresidir. Haftada üç gün tatil yapan müderrisler olduğu gibi iki gün

ve bir gün tatil yapan müderrisler de vardı (Bkz. Halaçoğlu, C. 12, 1994: 415).

Verilen bu tatil süresinde talebeler, kitap istinsâh ederler ve kendi hususi işlerini

görürlerdi (Baysun, C. 8, 1979: 76). Haftalık tatil dışında bayram günleri ve “üç

aylar” adı verilen Receb, Şaban ve Ramazan aylarında da tatil yapılırdı (Cihan,

C. 5, 1999: 179). Özellikle Ramazan ayında “cerre çıkma” adı verilen bir

uygulama ile büyük kentlerdeki medrese öğrencileri taşraya giderek teorik

bilgilerini pratik olarak uygulama fırsatı buluyor, bu hizmet karşılığında ise

toplum, sosyal yardım anlayışı içinde talebelerin bazı ihtiyaçlarını karşılıyordu.

Medrese öğrencilerinin taşraya yaptıkları bu seyahat sadece öğrencilere maddî

katkı sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda medrese öğrencilerinin imparatorluğun

farklı bölgelerindeki değişik örf ve âdetleri, gelenek ve görenekleri, kültür ve

sanatları tanımalarına imkân sağlıyor ve onların toplumla bütünleşmesini

kolaylaştırıyordu (Cihan, C. 5, 1999: 179). Hatta medrese sisteminde yetişen

öğrencilerin Tanzimat’tan sonra açılan mekteplerde yetişen öğrencilere göre daha

“memleketçi” oldukları ifade edilmektedir (Bkz. Akyüz, 1993: 72).

Osmanlı medreselerinin müştemilatı içinde bulunan cami, Osmanlı

Medreseleri’nin halka açılan kapısı durumundadır. Medresede elde edilen

58

Page 70: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

bilgiler, medresenin hocaları veya talebeleri tarafından bu yolla halka

aktarılabilmektedir (Yediyıldız, S. 219, 1962: 268). Bu özellik, medrese-halk

ilişkisini ortaya koyması bakımından son derece önemli bir uygulamadır. Bu

yolla medrese, hem halkı bilgisiyle aydınlatmış, hem de halkla bütünleşerek

halkın desteğini almış ve varlığını devam ettirmiştir.

İslam medeniyetinin temelinde ilim taliplerine destek verilmesi bir

gelenek olduğundan medrese civarındaki evlerden ve konaklardan da öğrencilere

yiyecek maddeleri gönderilir, ayrıca ihtiyaçları olan kışlık odun ve giyecek

yardımı yapılırdı (İşpirli, C. 28, 2003: 331).

Böylece medrese talebesiyle toplum arasında yüzyıllar boyunca gelenek

halini almış bir ortak anlayış oluşmuştur.

3.3.3. İdarî Kadro

Esas itibariyle medrese bir vakıf kuruluşu olduğundan işleyişi, malî

kaynakları, bunların kullanılması ve denetlenmesi tamamıyla vakıf kuralları

içinde yapılırdı (İşpirli, C. 28, 2003: 330). Hükümdarlar tarafından kurulan

müesseseler de vakıf sistemine dâhildi (Unan, C. 5, 1999: 151). Medreselerin

işleyişinde bu vakıfları yöneten bir mütevellî heyeti bulunurdu. Görevli

mütevellinin maiyyetinde kâtip, câbi, câbi kâtibi ve mu’temed adlarında

memurlar yeralmaktadır. Vakıfları kontrol eden Veziriâzam ve Divan-ı Âli’dir.

Hükümdar da hakem durumunda bulunmaktadır. Veziriâzam, medrese

kütüphanesine alınacak memurun tayini hatta kitap alınması gibi hususlarda da

birinci derecede rol oynamaktadır. Medrese kadrosunu oluşturan memurlardan

biri de noktacıdır. Medreselerdeki müderris, muîd ve danişmendlerin derslere

vaktinde gelip gelmediklerini tespit etmekle vazifeli olan noktacılar, devam

etmeyenlerin durumunu mütevellisine bildiriyor. Mütevelli de vazifesine

gelmeyenlerin maaşlarını kesiyordu (İzgi, 1997: 43).

Medreselerdeki eğitim toplum eğitimini ilgilendirdiği için devamlı sıkı bir

denetim altındaydı. Bütün medreseler önceleri kazaskere bağlı iken, XVI. yüzyıl

59

Page 71: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

sonlarından itibaren yüksek dereceliler Şeyhülislam’a verilmiş, diğerleri

kazaskere kalmıştır (İşpirli, C. 28, 2003: 330).

Fatih Kanunnâmesi’nde de ilmiye teşkilatının başı Şeyhülislamdı

(Taşdemirci, S. 3, 1989: 525). Ancak, ülkenin her köşesine dağılmış, farklı

seviyelerdeki yüzlerce medrese üzerinde Şeyhülislamın fazla bir idari yetkisi

yoktu. Buralarda daha ziyade mahallin ulemâ başkanı sayılan müftülerin

denetimi sözkonusuydu. Buna göre idarî teşkilatlanmanın merkez organları, ders

vekâleti kanalıyla Şeyhülislamlık, Rumeli ve Anadolu kadıaskerliğidir. Eyalet,

sancak ve kaza kadıları ise taşradaki eğitim idarecileridir. Tedrisatın muhtevası,

usulleri ve idaresi konusunda ise müderris ve mütevelli söz sahibidir (Sarıkaya,

1997: 32).

Bu özellik medreselerin yönetim bakımından mahallî, denetim

bakımından da merkeziyetçi olduğunu gösterir. Ayrıca medresedeki tedris

programının ve usullerinin müderrise ve mütevelliye bırakılması eğitimde

özerklik anlayışının bir göstergesidir.

Sahn-ı Semân Medreseleri’nin idarî sistemi de yukarıda ifade ettiğimiz

sisteme dâhildir diyebiliriz.

3.3.4. Eğitim-Öğretim Yapılanması

İstanbul’da Sahn-ı Semân ve Musıla-i Sahn (Tetimme) Medreseleri

yapıldıktan sonra Osmanlı sınırları içindeki medreseler yeni bir teşkilata tabi

tutuldu. Buna göre medreseler Haşiye-i Tecrid, Miftah, Kırklı, Hariç, Dahil ve

Sahn-ı Semân olarak sınıflara ayrıldı (Tekindağ, 1973: 14).

Müderrisin yevmiyesi yirmi veya yirmibeş akçe olan medreseler Haşiye-i

Tecrid, müderrisin yevmiyesi otuz veya otuz beş akçe olan medreseye Miftah,

müderrisin yevmiyesi kırk akçe olan medreseye Kırklı veya Telvih, bundan bir

derece yüksek olan medreseye de Ellili Medreseleri denilmiştir. Bundan sonra en

yüksek tahsil yolu ise Sahn-ı Semân Medreseleriydi. Musıla-i Sahn veya

60

Page 72: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Tetimme Medreseleri de Dâhil medreseleri derecesinde idi (Bkz. Uzunçarşılı,

1988: 11-12).

Fatih’in tertib ettiği medrese dereceleri konusundaki bilgilerini Gelibolulu

Mustafa Âli’nin “Künhü’l-Ahbâr” isimli eserine dayandıran (Bkz. Âli, b124)

birçok tarihçi, bu tertibat içine Altmışlı Medrese derecesini de alırlar. Ancak

Fatih’in teşkilat kanunnâmesinde “ve Dâhil müderrisi ve Hâriç müderrisi dahi

makam-ı mevleviyettedir. Ve Hâriç ve Dâhil ve Sahn ellişer akçe ile olur. Elli

akçe müderris cümle ağaların üstünde oturur” (Özcan, S. 33, 1982: 39) denilerek

Sahn Medresesi’nin müderrisleri ulemâ arasında en yüksek pâye sahibi olarak

tespit edilmiştir. İhsanoğlu da Altmışlı Medreselerin sonradan kurulduğunu ifade

etmektedir (Bkz. İhsanoğlu, 2003: 66). Yukarıda da ifade edildiği üzere konuyu

ayrıntısıyla araştıran Uzunçarşılı (bkz. Uzunçarşılı, 1988: 11) Fatih’in tesis ettiği

medrese teşkilatında medrese derecelerini sayarken Altmışlı Medrese’den

bahsetmez. Aynı şekilde Tekindağ da Fatih’in medrese teşkilatı içinde Altmışlı

Medreseleri göstermez (Bkz. Tekindağ, 1973: 14). Ancak burada bir konuya

açıklık getirmek gerekir. Bilindiği üzere İstanbul’un fethiyle birlikte camiye

çevrilen Ayasofya Kilisesi yanında tesis edilen Ayasofya Medresesi’nin

müderrisine günlük altmış akçe yevmiye veriliyordu (Bkz. Uzunçarşılı, 1988:

10). Sahn müderrislerine elli akçe yevmiye verilmesine rağmen Ayasofya

Medresesi müderrisine altmış akçe yevmiye verilmesi, akıllara en yüksek

pâyenin, müderrisine günlük altmış akçe ödenen Ayasofya Medresesi olduğunu

getirir. Ancak Osmanlı medreselerinde dereceleri göstermek için üç ayrı usulün

kullanıldığı bilinmektedir. Bunlar Haşiye-i Tecrid, Haşiye-i Miftah, Haşiye-i

Telvih medreseleri şeklinde kitap adlarına, yirmili, otuzlu, kırklı, ellili gibi

müderrise ödenen günlük ücretlere ve Hâriç, Dâhil, Sahn, Altmışlı şeklinde

medreselerin statüsüne göre yapılmış derecelendirmelerdir (İşpirli, C. 28, 2003:

330).

Ayasofya Medresesi müderrisine günlük altmış akçe verilse de önceleri

derece itibariyle Sahn-ı Semân Medreselerine eşit olduğu bilinmektedir (Bkz.

61

Page 73: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Uzunçarşılı, 1988: 10). Bu sebeple Fatih’in nizama koyduğu medrese dereceleri

sıralamasında ilk dönem statü itibariyle Sahn-ı Semân Medreseleri ve Ayasofya

Medresesi eşit olduğu için en yüksek derece olarak Sahn Medreseleri

gösterilmiştir diyebiliriz.

Bütün medreselerde olduğu gibi Sahn-ı Seman Medreseleri’nde de eğitim-

öğretim yapılanması içinde en temel unsur şüphesiz müderrislerdi. Osmanlı

medrese vakfiyelerinde müderrislerin genelde bazı özelliklere sahip olmaları

istenir. Sahn-ı Seman Medreseleri’nin vakfiyesinde de müderrisin sahip olması

gereken özellikler şöyle sıralanmıştır:

“…Seccâde nişin-i sadr-ı ifâde olmağa istihkâkı zâhir, mebâdi ve

mukaddimat-ı akliyyât ve nakliyyatda nazîri nâdir, esbâb-ı liyâkat makâm-ı

tedris-i câmi, ulûm-ı nâfia tahsiline sarf-ı ömr-i aziz eylemiş bir müderrisin-i

fihâm beyninde terk ve ta’tili mu’tad-ı eslaf-ı kirâm olan eyyâmın gayrında külle

yevm medresesine varup vâkıf-ı mekârim-âyinim medâris-i aliyelerine tertîb ve

ma’ârif buyurdukları müsta’iddine ifâde-i envâ-i ulûm ve ma’ârif ve ifâzâi esnâf-

ı hikem ve letâif eyleyüp müderrisin-i mezbûrinden her biri külle yevm

mukabele-i tedrisde rey’i vakfı şeriflerinden elli akça vazifeye mutasarrıf ola”

(İzgi, 1997: 45).

Vakfiyede geçen müderrislerle alâkalı bu ifadeden, kurulan Semâniye

Medreseleri’nden her birine, Kur’an-ı Kerim’de ifade edilen özelliklere sahip,

aklî ve naklî bilimlerde uzman, eğitici olma sıfatını taşıyan ve ömrünü faydalı

ilimlere adamış birer müderris atanacağı, bu müderrislerden her birinin tatil

günleri hariç, her gün medreseye giderek, vakıf şartlarına uygun olarak orada

hazır bulunanlara (talebelere) çeşitli ilimlerden okutacağı, ayrıca hikmet türleri

ve inceliklerinden feyiz vereceği ve bunun karşılığında her bir müderrisin

vakıftan günlük elli akçe alacağı anlaşılmaktadır.

A. Kadir Özcan’ın neşrettiği Fâtih’in teşkilat kanunnamesinde Sahn

müderrislerine ait elkâb şu şekilde belirtilmiştir: “Sahn ve Dâhil müderrislerine:

İftihâru’l-ulemai’l-muhakkıkîn, muhtâru’l-fuzalâi’l-müdakkıkîn, yenbâû’l-fazl

62

Page 74: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

ve’l-yakîn vârisü ulûmi’l-enbiyâ ve’l-mürselîn el-muhtasa bî mezîdi inâyeti’l-

Meliki’l mu’în yazıla” (Özcan, 1982: 50).

Eğitim-öğretim yapılanmasında diğer medreselerde olduğu gibi Sahn-ı

Semân Medreseleri’nde de müderristen sonra en önemli unsur muîd idi.

Danişmendler arasından en liyakatli olanlardan seçilen muîd, hem

müderrisin derslerini tekrarlar, hem de danişmendlerin disiplini ile meşgul

olurlardı. Sahn-ı Semân muîdlerinin ise, bunlara ilaveten Tetimme

Medreseleri’nde sühtelere ders verdikleri görülmektedir (Baltacı, 1976: 33).

Medrese vakfiyesinden edindiğimiz bilgiye göre Semâniye

Medreseleri’nde görev yapan muîdlerde aranan özellikler şu şekilde ifade

edilmektedir: “…zümre-i müsta’iddînden birer mu’îd ki akranı beyninde ferîd ve

ta’lim-i kütübde mâhir ola. Her müderrisin medresesinde mu’îd olup vazife-i

yevmiyyesi beş akça ola” (Uzunçarşılı, 1988: 8). Buna göre muîdlerin iyi huylu,

doğru düşünen, akranları arasında seçkin, kitapları özetlemede yetenekli,

öğrenme ve uzun konuları hazmetmede kabiliyetli kişilerden olacağı ve bunların

günlük beş akçe ücret alacakları anlaşılmaktadır.

Sahn-ı Semân Medreseleri’nin eğitim-öğretim yapılanmasında muîdlerden

sonra danişmend (öğrenci)ler gelmekteydi. Sahn Medreseleri vakfiyesinde

danişmendler için ise şu ibâreler geçmektedir: “…ve her medrese içün onbeşer

nefer danişmend ta’yin buyırdılar. Onlar dahî kütüb-i mu’tebereden fehme kâdir

müderris huzırında fünûn-ı şettâdan mübahese ve muhatabaya kabil tâlib-i ilim

olup her biri külle yevmin ikişer akçe vazifeden mecmu-ı her gün otuz akçe

vazifeye mutasarrıf olalar” (İzgi, 1997: 53). Buna göre her medrese için on beş

danişmend tahsis edildiği, bunların zekâ ve kabiliyetleri açık, okuduklarını

anlayacak, müderrislerin huzurunda çeşitli ilimleri tartışmaya yetenekli ve ders

günlerinde müderrisi dinlemeye hazır kişiler olması gerektiği anlaşılmaktadır.

Ayrıca danişmendlerin vakfiyeden günlük ikişer akçe alacakları ifade edilmiştir.

63

Page 75: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Vakfiyede yeralan bu bilgilerden, Sahn-ı Semân Medreseleri’nin eğitim-

öğretim yapılanmasında önemli unsurlar olan müderris, muîd ve danişmend

(talebe)lerin belirlenen bazı niteliklere sahip olmaları gerektiği anlaşılmaktadır.

Ayrıca vakfiyede tespit edilen medreselere verilecek müderris, muîd ve öğrenci

sayısının standart tutulması ve kapasitenin üstünde öğrenci alınmaması günümüz

modern eğitiminin en önemli hedefleri arasındadır.

Sahn-ı Semân Medreseleri’nin eğitim-öğretim yapılanmasında Mülâzemet

usûlünden de bahsetmek gerekir. Unan’ın ifadesine göre XV. yüzyılda ve XVI.

yüzyılın ilk çeyreğinde mülâzemet usûlü fazla yaygın değildir. Unan’a göre Fatih

Kanunnâmesi’nde geçen mülâzım kelimesi daha ziyâde mezun manâsında

kullanılmıştır (Bkz. Unan, 1999: 153). Ancak kanunnâmede mülâzım kavramı

geçtiği için mülâzemet usulüne değinmek yerinde olur.

Osmanlı medrese sisteminde bir medrese talebesi Hâşiye-i Tecrid

Medreseleri’nden başlayarak değişik medrese derecelerini kat eder. Dâhil ve

Hâriç derslerini gördükten sonra Sahn-ı Semân’a ulaşırdı. Burayı da bitirdikten

sonra kendisine müderrislik edebileceğine dair icâzet (diploma) verilirdi. Bundan

sonra müderris adayı “nevbet” denilen müderrislik veya kadılık için sıra beklerdi.

Aday Anadolu’da müderris veya kadı olmak istiyorsa Anadolu kazaskerinin,

Rumeli’de müderris veya kadı olmak istiyorsa Rumeli kazaskerinin belirli

günlerindeki meclisine devam edip “matlab” denilen deftere ismini kaydettirirdi

(Uzunçarşılı, 1988: 45). Bu durumda olan danişmendlere de “mülâzım” adı

verilirdi. Bir çeşit staj devresi olan mülâzımlık iki veya üç yıl sürerdi (Baltacı,

1976: 35).

3.3.5. Diğer Hizmet Personeli

Sahn-ı Semân Medreseleri’nde tedris dışı faaliyetlerde görevli olan hizmet

personelinin de görevleri ve alacakları ücretler vakfiyede belirlenmiştir.

Vakfiyeye göre tedris dışı hizmet faaliyetlerini yürüten personelin görevleri ve

aldıkları ücretler şu şekilde tespit edilmiştir (Bkz. Kayaoğlu, S. 49, 1985: 17):

“Her medrese-i şerîfe için bir bevvâb (kapıcı) tâyin buyrulup, bu parlak ve

64

Page 76: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

yegâne medresenin kapı ve pencerelerini zamanında açıp, zamanında kapayıp

gece ve gündüz hizmetinde bulunsun. Kapı halkası gibi medreseye bağlı olsun;

müderrisin seccâdesini yaysın ve toplasın, dersin sonuna kadar pür-nur olan ders

yerinde hazır olarak dünya ve ahirette nura mazhar olsun.

İki kişi medreseye hâdim (hizmetçi) ve bir kişi ferrâş (temizlikçi) olup,

medreseyi, içini ve tuvaletlerini temizlemede kusur etmeyip, bu işi yaptıkları

hakkıyla belirgin olmakla, vakf-ı şerîflerinden her birine günde iki akçadan

toplam altı akça verilmesi şart kılınmıştır.

Medreselerin hasır, kandil, kandil yağı ve fitil ihtiyaçları için günde ikişer

akça tayin buyrulmuştur.”

Uzunçarşılı Sahn-ı Semân Medreseleri’nin dışarıdan kirletilmesini

engellemek için “mubassır” (gözetici) isimli bir görevlinin çalıştığını ve bu

görevi karşılığında iki akçe yevmiye aldığını ifade etmektedir (Bkz. Uzunçarşılı,

1988: 8).

Bu görevliler yanında Sahn-ı Semân Medreseleri’nin tedris dışı

faaliyetlerini yürüten görevliler arasında kütüphane görevlileri de bulunmaktaydı.

Medrese vakfiyesinde kütüphane görevlileriyle ilgili şu bilgiler verilmektedir

(Bkz. İhsanoğlu, 2003: 54): “Medrese’ye vakfedilen kitaplardan oluşan

kütüphaneye bir Hâfızu’l-kütüb tayin edilsin. Bu kişi mûteber kitapların

isimlerini bilen, müderris, muîd ve talebelerin ihtiyaç duydukları kitapları tanıyan

biri olsun. Hafızu’l-kütüb, nâzır veya nâibin bilgisi dahilinde vakıf kitapları

medrese mensuplarına ulaştırsın ve bu kitapları korusun. Bunun karşılığında

vakıftan günlük altı akçe maaş alsın. Hafızu’l-kütüb için bilgisi geniş ve iyi olan

bir kâtib tayin edilsin. Kâtip, Daru’l-kütüb’de bulunan kitapların sayılarını ve

isimlerini yazsın ve kime ne kadar kitap verildiğini defterine kaydetsin. Hafızu’l-

kütüb ile güvenilir kâtibi, talebelere ihtiyaç duydukları kitapları dağıtsın ve

ihtiyaç giderildikten sonra toplasın ve geri alsın. Bunu yaparken bir varak bile

zâyi etmesin aynı zamanda ihtiyaç sahiplerinin de ihtiyaçlarını gidersin. Bu görev

65

Page 77: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

karşılığında kâtip dört akçe alsın. Vakıf nâzırı da her ayın sonunda vakıf

kitaplarının kaybolmaması için sıkı kontrolde bulunsun ve onları korusun.”

Bütün bu bilgiler ışığında Sahn-ı Semân Medreseleri’nde tedris dışı

hizmet personeli görevlendirmek suretiyle medreselerin temizliği,

havalandırılmasının sağlanması, öğrencilerin kitap temin etmelerine yardımcı

olan görevlilerin düşünülmesi bize, bu medreselerin öğrenci kişilik hizmetlerinin

tam anlamıyla karşılandığı sistemli bir yapılar bütünü olduğunu gösterir.

3.4. SAHN-I SEMÂN MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM

FAALİYETLERİ

3.4.1. Eğitim-Öğretim Metodu

Sahn-ı Semân Medreseleri’nde kullanılan eğitim-öğretim metodu daha

önce diğer İslam ülkelerinde teşekkül etmiş ve ilk Osmanlı medreselerinde de

kullanılmış metodların bir devamı niteliğindeydi. Buna göre talebeler hocanın

etrafında bir halka oluşturur, başarılı ve çalışkan olanlar ön tarafta bulunurlardı.

Öğrenim araç-gereci olarak her öğrenci ders kitabının yanında bir de defter

bulundururdu. Bir müderris en çok 20, genellikle de 15 öğrenciyi okuturdu

(Sarıkaya, 1997: 40).

Osmanlı Medreseleri’nde seviyeye göre eğitim-öğretim faaliyetlerinin

yürütüldüğü; kitap (ders) geçmenin esas alındığı, derslerin sık sık tekrarlarla ve

karşılıklı münakaşalarla (cedel) takrir edildiği ve dershâne yakınındaki cami veya

mescidlerde, öğrenilen bilgilerin tatbiken verildiği anlaşılmaktadır (Baltacı,

1976: 45; Pakalın, C. 2, 1983: 438).

Müderrisler, okuttukları derslerden herhangi bir bahis üzerine talebelerine

münazara yaptırırlar ve neticede iki taraf arasında hakem olup mütalâalarını

söylerlerdi (Uzunçarşılı, 1988: 57; Baltacı, 1995: 250).

Medresede dersler sabah ve ikindi namazı sonrası olmak üzere iki devrede

olurdu. Ancak icâzete esas olan dersler sabah dersleriydi. Bu derslere medrese

66

Page 78: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

dışından gelenlerin de katılmalarına müsaade edilirdi. Akşam dersleri ise genel

mahiyette idi (Özdemir, C. 190, S. 33, 1990: 15; İşpirli, C. 28, 2003: 331).

Diğer Osmanlı Medreseleri’nde olduğu gibi Sahn-ı Semân

Medreseleri’nde de öğretim süresi daha ziyade öğrencinin çalışkanlığına ve

gerekli olan ders ve imtihanları verme durumuna bağlı olup, bugünkü anlamda

yıllara ve sınıflara göre düzenlenmemişti. Öngörülen dersleri okuyan ve gerekli

sınavları başarı ile veren öğrencilere, “temessuk” denilen ve öğrencinin yüksek

dereceli bir medreseye girmesini sağlayan bir mezuniyet belgesi verilirdi.

Yüksek dereceli bir medreseyi başarı ile bitiren öğrenciye ise herhangi bir

medresede ders vermeye yetkili kılan veya kadı olarak görev yapmasına imkan

sağlayan icazetnâme verilirdi (Sarıkaya, 1997: 36).

Osmanlı medrese eğitiminde genel olarak Fahreddin er-Râzî ekolünün

büyük etkisi olmuş ve dersler bu ekol üzere yürütülmüştür (İşpirli, C. 28, 2003:

330).

Osmanlı medreselerinde talebeler, yakın iletişim içinde bulundukları

müderrise istedikleri zaman soru sorabilirlerdi. Ders içinde ve ders dışında

sorulacak sorulara cevap verme durumunda olan müderris sürekli okumak ve

hazırlıklı olmak zorundaydı (Köroğlu, 1999: 190). Medresede dersler basit

takrirlerden ibaret değildi. Bilhassa yüksek dereceli medreselerde dersler

ilerlemiş talebelerle “mübâhese” şeklinde cereyan ettiğinden müderrisin bir

saatlik ders için günlerce hazırlık yapması gerekirdi (Baysun, C. 8, 1979: 77).

Her ders başlangıç (iktisâr), orta (iktisad) ve ileri (istiksâ) seviyesinde ele alınırdı

(İşpirli, C. 28, 2003: 329).

Osmanlı medreselerinde XV. asırda günde dört, XVI. asırda günde beş

ders okutulmuştur. Osmanlı medreselerinde talebelerin ve hocaların ihtiyaçlarını

karşılayabilmeleri için derslere ara verilmesi, teneffüs yapılması bir gelenek

hâlini almıştı (Bkz. Baltacı, 1976: 44). Bunun yanında müderrisler talebeyi

kontrol altında tutar ve devamsızlık yapan öğrencilerle bizzat ilgilenirlerdi

(Özdemir, C. 10, S. 33, 1990: 15).

67

Page 79: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Osmanlı eğitim-öğretim metodunda daha önce de değindiğimiz üzere

“cerre çıkma” uygulaması önemli bir uygulamadır. Bu uygulamaya göre

medreselerin tatil dönemi olan üç aylarda (Receb, Şaban, Ramazan) özellikle

Ramazan ayında merkezdeki öğrenciler taşraya giderek hem edindikleri bilgileri

uygulama fırsatı bulurlar, hem de adet gereği toplumun öğrencilere bu hizmetleri

karşılığında yaptıkları yardımlarla öğrenciler ihtiyaçlarını karşılarlardı.

İstanbul’dan taşraya giden öğrencilerin seyahat esnasındaki beslenme giderleri

ile diğer yol masrafları hazinece karşılanıyordu. İmparatorluğun kıyı bölgelerine

gitmek isteyen öğrenciler gemi ile seyahat etmekte ve onların güvenli bir şekilde

gidecekleri şehir ya da limana ulaşması konusunda gemi kaptanlarına sorumluluk

yüklenirken, iç bölgelere gidenler ise yol boyunca seyyahhânelerde

konaklamakta, bunların yol emniyeti ve güvenliği güzergâhtaki kadılarca

sağlanmaktaydı (Cihan, C. 5, 1999: 179).

O halde denilebilir ki Osmanlı medrese modeli ile özdeşleşen eğitim-

öğretim metodu teorik bilgi aktarımıyla sınırlı, rutin bir işlem olmayıp; insan

şahsiyetinin her boyutuna yönelmiş sosyal karakterli entegre bir çabadır.

Sözkonusu bu yaklaşımın çıkış noktası ise müderrisin model şahsiyeti ile öğrenci

arasındaki yoğun etkileşimdir. Teorik bilginin inanç ve beceriye dönüşebilmesi

ise ancak şahsiyetler etkileşimi ile ulaşılabilir bir hedeftir.

Bu doğrultuda Osmanlı medrese bünyesinde önemli bir yere sahip olan

Sahn-ı Semân Medreseleri’nde de söz konusu eğitim-öğretim metodunun

uygulandığı görülmektedir.

3.4.2. Okutulan Dersler ve Ders Kitapları

Fatih Külliyesi, bünyesinde yeralan doğrudan eğitim amaçlı üniteleriyle

Osmanlı düşünce ve eğitim geleneğinde önceki ve sonraki dönemler için

belirleyici bir rol oynamıştır. Bu cümleden olarak Fatih külliyesinde sıbyan

mektebinden en üst düzey medreseye kadar dönemin bilgi ve insan yetiştirme

kültürü ile bütünleşen akademik amaçlı bir yapılanma göze çarpmaktadır.

Kuruluş döneminde eşine rastlanılmayan söz konusu bu çeşitlilik, Fatih

68

Page 80: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Külliyesi’ni bir bakıma ülke genelinde akademik amaçlı müesseseleri özetleyici

kurumsal bir hüviyete kavuşturmuştur. Ayrıca kuruluş dönemine ait medrese

vakfiyelerinde tedris faaliyetleri daha çok naklî bilgi disiplinleri çerçevesinde

değerlendirilirken, Fatih Külliyesi Vakfiyesi’nde bu konuda aklî ve naklî bilgi

disiplinlerinin beraber yürütüleceğinin vurgulanması dikkat çekicidir (Ünal,

1998: 95).

Bu doğrultuda Adıvar, Fatih’in ilme karşı alaka ve himayesini şu şekilde

dile getirir: “Çocukluğunda okumak ve yazmaktan hoşlanmayan bu büyük

padişah, gençliğinde ortaçağın en büyük ilim ve irfan hâmilerinden biri olmuştur.

Hatta boş zamanlarını daima en yüksek âlimlerle fikir teâtisi yaparak geçiren II.

Mehmed, bilhassa ilim ve felsefeye olan alakasını bütün hayatı boyunca

göstermiştir” (Adıvar, 1943: 16).

Eğitimde büyük atılımın İstanbul’un alınışından sonra Fâtih tarafından

başlatıldığı bilinmektedir. Fatih önce kütüphanesine Grekçe ve Latince bilim

kitaplarını toplatıp, sayılı filozofları, bilginleri ve sanatçıları İstanbul’a davet

ederek pozitif bilimlerin, felsefenin ve sanatın egemen olduğu bir kültür ve

eğitim ortamı tasarlamıştır (Sakaoğlu, 1993: 25).

Fatih’in naklî ilimler yanında aklî ilimlere de önem verdiğini gösteren

bilgileri ise İnalcık şu şekilde aktarır: “Fatih Sultan Mehmed, din ve felsefe

arasındaki ilişki üzerine Gazali’yle İbni Rüşd arasındaki ünlü tartışmayı yeniden

açarak dönemin iki büyük ilahiyatçısı olan Alâeddin Tûsi ile Bursalı

Hocazâde’ye konu üzerinde birer risale yazmalarını önerdi. Dönemin uleması,

Hocazâde’nin eserini üstün buldu’’ (İnalcık, 2003: 185). Görüldüğü gibi felsefî

konuların da Fatih döneminde tartışmaya açılmış olması, padişahın aklî ilimlere

karşı tutumu konusunda bize önemli fikirler vermektedir.

Fatih döneminde aklî ilimlere alakanın artmış olmasının yanısıra yukarıda

da belirttiğimiz gibi felsefî ve ilmî düşünüşün de önem kazandığı görülüyor.

69

Page 81: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Bu bakımdan Fatih devrinde pek çok Latince eser Türkçe’ye çevrildiği

gibi, özellikle tıp, matematik ve astronomi dallarında yeni eserler yazılmıştır. Bu

eser veren kişiler arasında bilhassa Türkistan’dan İstanbul’a gelen Alâaddin Ali

b. Muhammed Kuşçu en önemlilerindendir (Halaçoğlu, C. 12, 1994: 417).

Fatih Sultan Mehmed’in devrin büyük matematik ve astronomi âlimi Ali

Kuşçu’yu, her menziline 1000 akçe ödeyerek Semerkant’tan İstanbul’a daveti ve

günlük 200 akçe ile Ayasofya Medresesi’ne tayini (Bkz. Baltacı, 1995: 245)

devrin ilim anlayışını ortaya koyması bakımından oldukça önemlidir.

Ali Kuşçu İstanbul’da kelam, filoloji, matematik ve astronomi ile ilgili

eserler kaleme almıştır. Bunlardan gök cisimlerinin dünyadan uzaklıklarına dair

olan “Risâle fi’l-Hey’e” ile ayrıca “Risâle fi’l-Hisab” ve Uluğ Bey’in Zîc’ine

yazdığı şerh zikredilebilir. Fatih döneminin matematikçisi Hızır Bey oğlu Yusuf

Sinan Paşa’dır. Onun en önemli eseri tasavvufa ait “Tazarruât”ı ile astronomiye

dair olan “Çağminî Risalesi”ne yazdığı şerhtir. Ayrıca zamanın en meşhur

bilginlerinden Hocazâde de fizik ve matematik üzerine çalışmalar yapmış, bu

konuda yazılmış kitaplara açıklamalarda bulunmuştur. Fatih zamanında tıp

alanında da hayli çalışmalar yapılmıştır. Bu devrin en önemli hekim ve bilim

adamları yanında “Kitab-ıTıb” ve “Maddetu’l-Hayat” adlı eserin yazarı ve

dönemin ünlü şeyhlerinden Muhammed bin Hamza Akşemseddin, Fatih’in

hocası olup “Gayretu’l-Emânî Tefsiru’s-Seb’i’l-Mesâni” isimli tefsir sahibi

Molla Gürânî, Amasya Daru’ş-Şifası başhekimi olup, “Cerrahnâme-i İlhâni”

yazarı Sabuncuoğlu Şerefeddin Ali bin Elhâc İlyas, idrar yolları hastalıkları

uzmanı olan Altıncızâde, ayrıca Ahmed Kutbeddin-i Acemî, Şükrullah-ı Şirvânî,

Hoca Ataullah-ı Acemî, Yakup Hekim, Lâri-i Acemî ve Hekim Arab sayılabilir

(Halaçoğlu, C. 12, 1994: 418).

Bütün bu bilgiler ışığında Fatih döneminde naklî bilimlerin yanında aklî

bilimlerin de ihmal edilmediği ortaya çıkmaktadır.

70

Page 82: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

İlme ve ilim adamına verilen değerin muazzam bir şekilde arttığı Fatih

döneminde Sahn-ı Semân Medreseleri’nde acaba hangi dersler ve ders kitapları

okutulmaktaydı? Şimdi bu konu ile ilgili bilgilere müracaat etmek yerinde olur.

Sahn-ı Semân Medreseleri için en temel kaynak şüphesiz medrese

vakfiyesidir. Ancak Sahn-ı Semân Medreseleri Vakfiyesi’nde hangi derslerin

okutulacağına dair kesin bir kayıt bulunmamaktadır. Vakfiyede sadece “…büyük

müderrisler zümresi arasında alışılmış tatil günlerinin dışında her gün medreseye

gelip, kerem sahibi vâkıfın yüce medreselerine tertip ve tayin buyurdukları

yetenekli öğrencilere çeşitli ilim, hikmet ve mârifetleri öğretsin” (Kayaoğlu, S.

49, 1985: 16; İhsanoğlu, 2003: 52) ibaresi yeralmaktadır. Ancak bu dönemde

yaşamış bazı âlimlerin biyografileri Sahn-ı Semân Medreseleri’nde hangi

derslerin okutulduğunu tespit etmemize yardımcı olmaktadır. Bu âlimlerden en

önemlisi Şakayık-ı Nu’maniyye ve Mevzûâtu’l-Ulûm eserlerinin müellifi

Taşköprülü-zâde Ahmed İsamüddin Efendi’dir. Kısaca ‘’Şakâyık’’ olarak bilinen

eserinde Taşköprülüzâde, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren her

padişahın dönemini bir tabaka olarak ele almış, Osmanlı uleması ve eserleri ile

ilgili ulaşıp kaydedebildiği bütün bilgileri on tabakadan oluşan bu eserinde

derlemiştir (Bkz. İsamü’d-din Ebu’l-hayr Ahmed Efendi,nşr.Ahmed Subhi

Furat,1985)

Taşköprülüzâde 946 Rebiulevvel (1539 Ağustos)’de tayin edilmiş olduğu

Sahn müderrisliğinde Sahih-i Buhârî’yi iki kere tamamıyla ve Kadı Beyzavî

tefsirinden Bakara Suresi’ni ve Hidâye’yi nikâh bahsinden büyua ve Telvîh’i

taksim-i evvelden mebâhis-i ahkâma kadar okutmuştur (Uzunçarşılı, 1988: 42).

Baltacı da 946/1540-41 ve 964/1556-57 yıllarında Sahn-ı Semân

Medreseleri’nde tahsil müddetlerinin birer sene olduğunu 983/1578-79 senesinde

bu sürenin altı ay olduğunu ve 1006/1597-98 tarihinde ise tahsil müddetinin en

az altı ay olarak tespit edildiğini ifade eder ve Sahn-ı Seman Medreseleri’nde

okutulan dersleri ve ders kitaplarını şöyle sıralar: Fıkıhtan Hidâye, Usul-u

71

Page 83: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Fıkıhtan Şerh-i Adûd, Hadisten Buhârî ve Tefsirden Keşşâf ve Beyzâvî (Baltacı,

1976: 41).

İlmiye Salnâmesi’nde ise Sahn-ı Semân Medreseleri’nden bahisle

buralarda muhtelif fen ve ilimlerin okutulduğu ifade edilir (Bkz. Emin Bey,

1334: 645). Hammer de Sahn-ı Semân’da okutulan on dersten bahseder ve

bunları şöyle sıralar: İlm-i Sarf, İlm-i Nahiv, İlm-i Mantık, İlm-i Kelam, İlm-i

Edeb, İlm-i Bedî, İlm-i Meânî, İlm-i Beyân, İlm-i Hendese ve İlm-i Hey’et (Bkz.

Hammer, C. 3, 1984: 835). O. Ergin ise Sahn-ı Semân’da okutulan dersleri şu

şekilde sıralar: Keşşâf Tefsiri, Kelâmdan Seyyid Şerif’in Mevâkıf Şerhi, Usul-ü

fıkıhtan Ömer Merğinânî’nin Hidâyesi ile bunun Bayburtlu Ekmelüddin

tarafından yapılan şerhi (Ergin, C. I-II, 1977: 100). Yahya Akyüz, Sahn-ı Semân

Medreseleri’nde aklî ve naklî ilimlerin bir arada okunduğu sonucunu çıkarır ve

burada tıp öğreticiliğinin de usta-çırak ilişkisi içinde Daru’ş-Şifa’da naklî ilimleri

okumuş Sahn danişmendlerine verildiğini ifade eder (Akyüz, 1993: 58).

Uzunçarşılı ise Musıla-i Sahn’da yani Tetimme’de Şerh-i Adûd, Hidâye, el-

Keşşâf an Hakayıku’t-Tenzîl ve Envâru’t-Tenzîl isimli derslerin okutulduğunu

ifade ettikten sonra Sahn-ı Semân Medreseleri’nde de bu derslerin daha

mufassallarının okutulmuş olabileceğini belirtir (Bkz. Uzunçarşılı, 1988: 28).

Kâtip Çelebi’nin “Mizanu’l-Hakk fi İhtiyari’l-Ehakk” isimli eserinde

geçen “Ebu’l-Feth (Fatih) Sultan Mehmed Han Medaris-i Semâniye’yi yaptırıp

kanuna göre iş görülüp okutulsun diye vakfiyesinde yazmış ve Haşiye-i Tecrid ve

Şerh-i Mevâkıf derslerinin okutulmasını bildirmişti” (Kâtip Çelebi, 1980: 21)

ibâresi konuya yeni bir boyut kazandırmaktadır.

Kâtip Çelebi’nin, Sahn Medreseleri’nin vakfiyesine isnad ile böyle bir

bilgi aktarmasına rağmen daha önce de ifade ettiğimiz gibi vakfiyede okutulan

derslerin isimleri açıkça verilmemiştir. Ayrıca Haşiye-i Tecrîd kitabı

medreselerin en alt kademesinde (yirmili veya yirmibeşli) okutulan bir eser

olduğu gibi, Şerh-i Mevâkıf adlı eser de Kırklı Medreseler’e ait bir eserdir

(Ayrıntılı bilgi için bkz. İhsanoğlu, 2003: 67).

72

Page 84: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Yaltkaya’nın temas ettiği ve genellikle Fatih dönemine ait olduğu ifade

edilen “Kanunname-i Talebe-i Ulum” adlı metinde ise okunması gereken dersler

şu şekilde sıralanmıştır:

“Ve kütüb-ü meşruadan dahi mutavvelattan ve muhtasarattan âdet-i kadim

üzere okuyalar. Hususa ki mansıb-ı kazâ sevdasında olan ve şuyûhu müderrisîn,

kütüb-i mutebarâddan Şerh-i Adud ve Hidâye ve Keşşaf ve sâir ihtiyar ettikleri

kitaplar aydalar, takrir edeler. Ve şuyuh-ı mezkûreden derece aşağı olan

kimesneler Telvih’e dek aydalar. Andan bir derece aşağı olanlar Miftah’a dek

aydalar. Ve ol dereceden bâki sığari müderrisin Şerh-i Tevâli ve Şerh-i Metâli ve

Mutavvel ve Haşiye-i Tecrid aydalar. Ve mütun-u fıkıh ve şüruh dahi her

müderris takâtı yettikçe aydalar. Fi’l-cümle kitab-ı sâbık âdetçe okunmadan

kitab-ı lâhika şüru etmeyeler. Ve talebe müderrisine müracaat ettikleri vakit

istihkak-ı zâtileri manzur ola. İzafet hesabın minbat etmiyeler. Ve kimse

kimseden tergibat ile danişmend ayartmak vaki olmıya. Ve müderrisinden

müsteidlere teklif edip tetimmelerde Şerh-i Şemsiye ve mafevkin aydalar. Tâ

İsfehâniye varınca mülâzım olup kapuma mülâzemete geldikleri vakit ol

temessük için müderrisin dahi icâzet virecek, yazdıkları temessüklerde okunan

kitapların kemmiyet ve keyfiyetlerinde hilaf-ı vâki söz yazmıyalar. Ve illâ itabi

azime müstehak olalar. Müderrisler yanında olan müsteidleri her haftada dört

derse müdavemet ittüreler. Taksir edeni tedip idüp ifrâd edeni reddedeler”

(Yaltkaya, 1999: 465).

Yaltkaya, “Kanun-u Talebe-i Ulûm” adı verilen bu nizamnâmenin

İstanbul Üniversitesi kütüphanesinde Halis Efendi kitaplarının siyaset kısmında

206 numarada olduğunu ifade eder (Yaltkaya, 1999: 464). Konu ile ilgili olarak

Süheyl Ünver ise şunları belirtir: “Bu eser bildirildiği kütüphane ve numarasında

bulunamamıştır. Profesör Yaltkaya bu notu Profesör İsmail Hakkı

Uzunçarşılı’dan aldığını söylemiştir. Lakin o da notları arasında bulamadığını

bildirmiştir. Hâlâ bunu arıyoruz, muhtelif kütüphanenin siyaset kitapları arasında

şimdiye kadar bulamadık. Biz bu satırları Fatih devrinde tanzim olunduğundan

73

Page 85: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

bahsettiğimiz tedris nizamnâmesinden çıkmış sayıyoruz” (Bkz. Ünver, 1946:

101).

“Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı” isimli eserinde Uzunçarşılı,

Yaltkaya’nın tarihlendirmeden verdiği “Kanunnâme-i Talebe-i Ulûm”a işaret

ederek bu kanunun XVI. asrın başlarına ait olduğunu kaydeder (Bkz. Uzunçarşılı,

1988: 72).

Görülüyor ki aslı İstanbul Üniversitesi Halis Efendi Kolleksiyonu 206.

numarada olduğu belirtilen metin tekrar bu sefer XVI. yüzyıla ait bir kanunnâme

olarak ortaya konuyor.

Şehabeddin Tekindağ, medrese eğitimi ile ilgili olarak yazdığı

makalesinde yukarıda sözünü ettiğimiz “Kanunnâme-i Talebe-i Ulûm” adlı

kanunnâmenin II. Selim (1566-1574) devrinde tanzim edildiğini tahmin ederek

bu metnin Hazerfan Hüseyin Efendi’nin Telhisu’l-Beyan’ında “Kanûn-i Talebe-i

İlm” şeklinde verildiğini kaydeder ve iki metni de yayınlar (Bkz. Tekindağ,

1973: 22).

XV. ve XVI. asırlarda Osmanlı medreseleri tarihini ve teşkilatını geniş

kaynaklara dayanarak ele alan Cahid Baltacı ise söz konusu kanunnâmeyi

Tekindağ’ın II. Selim dönemine ve Uzunçarşılı’nın da XVI. yüzyılın başlarına

dayandırmasını göz önüne almadan metne Yaltkaya’yı kaynak gösterir (Bkz.

Baltacı, 1976: 36).

Hüseyin Atay ise “Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi” isimli eserinde

sözkonusu bu metnin Fatih dönemine ait olabileceğini bildirmektedir (Bkz. Atay,

1983: 79).

Osmanlı kanunnâmelerini çok kapsamlı bir şekilde inceleyen Ahmed

Akgündüz ise Kanuni Devri Kanunnâmeleri arasında ilmiye sınıfı ile ilgili olarak

iki ayrı hukukî düzenleme bulduğunu, bu düzenlemelerin müşterek hükümlerinin

yanında ayrı hükümleri de kapsadığını ifade etmektedir. Birinci düzenlemenin ise

dört farklı nüshasının olduğunu ve bu nüshalardan birinin ünvanının,

74

Page 86: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

“Kanunnâme-i Ehl-i İlim” olduğunu belirtir. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi

tarihçilerin değinmiş oldukları “Kanunnâme-i Talebe-i Ulûm” isimli metinle aynı

olan “Kanunnâme-i Ehl-i İlim”, Akgündüz’ün tespitine göre 944/1557 yılına

doğru Rumeli kazaskerliği görevi yapan Ebu’s-Suud Efendi döneminde

hazırlanmıştır (Akgündüz, 1992: 661).

Bütün bu bilgilerden, çoğunlukla Fatih döneminde hazırlandığı kabul

edilen sözkonusu kanunnâmenin Fatih dönemine ait bir kanunnâme olmadığı

ortaya çıkıyor.

Ayrıca geçmişten bu yana Sahn-ı Semân Medreseleri’nin

teşkilatlanmasında ve yukarıda sözünü ettiğimiz Sahn-ı Semân Medreseleri’nin

ders programı olarak kabul edilen kanunnâmenin hazırlanmasında Vezir-i Âzam

Mahmud Paşa, Molla Hüsrev ve Ali Kuşçu’nun büyük katkıları olduğu

söylenegelmektedir.

Genellikle konu ile ilgili Gelibolulu Mustafa Âli’nin “Künhü’l-Ahbâr”

isimli eseri kaynak gösterilerek bu iddia dile getirilmiştir. Halbuki ne Âli’nin bu

söz konusu eserinde, ne de Sahn-ı Semân Medreseleri’nin Vakfiyesinde Vezir

Mahmud Paşa, Molla Hüsrev ve Ali Kuşçu’nun Fatih Medreseleri’nin ders

programını hazırladığına dair bilgi bulunmamaktadır.

Âli’nin “Künhü’l-Ahbâr” isimli eserinde Mahmud Paşa ile ilgili şu bilgi

geçmektedir: “tarîk-ı ulemâdan zuhur ve sadaret rütbesine bir sadr-ı meşhûr olan

Mahmud Paşa Nevvera’llahü merkadeh ta’yin olunub, meratib-i ulemâya ol

şehriyar-ı sâhib ma’rifeti ragıb bulması, i’tilâ-i fuzalâi istid’â eyledi” (Âli, 107b).

Bu cümleden, “tarîk-ı ulemâdan çıkan Mahmud Paşa’nın sadrazam olması

âlimlerin ve maarifet sahiplerinin itibar kazanmasına sebep oldu” şeklinde bir

anlam çıkarılabilir (Bkz. İhsanoğlu, 2003: 60).

Yukarıdaki cümleden anlaşıldığına göre Âli, Fatih’in eğitim politikasında

Mahmud Paşa’nın önemli rol oynadığını vurgulamıştır. Ancak burada Mahmud

Paşa’nın herhangi bir ders programı hazırlama faaliyetinden bahsedilmemektedir.

75

Page 87: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

İzgi’nin de ifade ettiği üzere Fatih’in medrese teşkilatını ve bu

medreselere ait ders programlarını Vezir-i Âzam Mahmud Paşa, Molla Hüsrev ve

Ali Kuşçu’nun hazırladığı bilgisi sonraki döneme ait olan kayıtlar arasındadır

(Bkz. İzgi, 1997: 61).

76

Page 88: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

IV. BÖLÜM

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ OSMANLI MEDRESE

TEŞKİLATI

4.1. SÜLEYMÂNİYE MEDRESELERİ

4.1.1. Süleymâniye Medreseleri’nin Tesisi

Medrese Teşkilatının mühim bir merhalesi Kanunî Sultan Süleyman

tarafından, Süleymâniye Medreseleri’nin kurulmasıyla gerçekleşmiştir. Ordunun

tabib, cerrah ve mühendis ihtiyacını göz önünde tutan padişah, Süleymâniye

Camiî yanında bir tıp medresesi ve daru’ş-şifa, dört medrese, bir daru’l-hadis ve

bir de tetimme (Musıla-i Süleymâniye) tesis etti (Ahmed Cevdet Paşa, C. 1,

Tarihsiz, 103).

Camiî ile medreselerin ve diğer tesislerin inşasına 7 Cemaziyelevvel 967

(24 Mayıs 1550) senesi Perşembe günü başlanmış, Sultan Süleyman ve

Şeyhülislam Ebu’s-Suud Mehmed Efendi bizzat burada hazır bulunmuşlar ve

Ebu’s-Suud Efendi mihrabın temel taşını koymuştur. Cami, Ağustos 1556’da

bitmiş, medreselerin kuzeyde bulunan ikisi 1552’de, batı tarafındaki diğer ikisi

de 1559’da bitmiştir. 1557 senesinde de Daru’l-Hadis Medresesi sona ermiştir

(Uzunçarşılı, 1988: 34).

Semâniye Medresesi’nin kuruluşundan yaklaşık yetmiş yıl sonra Sultan

Süleyman İstanbul’da Süleymaniye Külliyesini kurmuştur. Külliye, biri hadis

öğretimi için (Daru’l-hadîs), biri tıp (Daru’t-tıb) ve dördü genel medrese olmak

üzere toplam altı medreseden meydana gelmekteydi. Ayrıca külliyede bir sıbyan

mektebi, bir imâret, bir hastahane ve Kur’an öğretimi için bir Daru’l-Kurra da

bulunmaktaydı (Sarıkaya, 1997: 29).

4.2. SÜLEYMÂNİYE MEDRESELERİNİN TEŞKİLAT YAPISI

Süleymâniye Medreseleri, Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırılan

cami, daru’ş-şifa, tabhâne, kervansaray, daru’l-hadis, daru’l-kurra, türbe ve

77

Page 89: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

medreselerden oluşan külliyenin parçalarıdır. Medreselerin dördü “Evvel”,

“Sânî”, “Sâlis” ve “Râbî” adlarını taşımakta ve “Evvel” ile “Sânî”nin batı

(Marmara), “Sâlis” ile “Râbî”nin doğu (Haliç) tarafında yeraldıkları kabul

edilmektedir (Kütükoğlu, 2000: 117).

Süleymâniye Camiî’nin kuzey tarafına düşen kısmında medrese-i evvel ve

medrese-i sânî denilen birinci ve ikinci medreselerle kuzeydoğu kısmında bir

hamam ve caminin mihrabı karşısında kıble tarafında bir Daru’l-hadis ve caminin

tam güneyine tesadüf eden kısmında medrese-i râbî ve bunun doğusunda da

medrese-i sâlis yeralıyordu. Caminin güneybatısında tıp medresesi ve eczahane,

caminin batı kısmına düşen tarafında ise imâret, tabhâne ve daru’ş-şifa

yaptırılmıştır. Bunlardan başka Kur’an-ı Kerim tâlimi, namaz usul ve kaidelerini

öğretmek için bir mektep ile bir de kütüphane inşa edilmiştir (Uzunçarşılı, 1988:

33).

Sahn-ı Semân’dan yaklaşık bir asır sonra inşa edilen Süleymâniye

Külliyesi Osmanlı devletinde eğitimde varılan en yüksek noktayı temsil

ediyordu. Önce Sahn-ı Semân ile ardından Süleymâniye Medreseleri’yle Osmanlı

medrese sistemi dereceler, dersler, gelir kaynakları ve yönetim bakımından

önemli gelişmeler kaydetti (İşpirli, C. 28, 2003: 328).

Süleymâniye Medreseleri yapılıncaya kadar en yüksek müderrislik Sahn-ı

Semân müderrisliği iken, Süleymâniye medreselerinin inşasından sonra

müderrisler İbtida-i Altmışlı yani altmış akçe yevmiyeliden başlayarak Hareket-i

Altmışlı, Musula-i Süleymâniye, Hamise-i Süleymâniye ve müderrisliğin son

kademesi olan Daru’l-Hadis-i Süleymâniye müderrisliğine kadar bir müderrislik

derecesi takip ederdi (Uzunçarşılı, 1988: 37).

Ahmed Cevdet Paşa’nın daha sonra sıkça kullanılan kaydında bize

aktardığına göre Kanunî Sultan Süleyman devrinde müderrislik rütbesi on iki

derece itibar olunmuştur. Buna göre Süleymâniye Medreseleri, “İbtidâ-i Hariç,

Hareket-i Hâriç, İbtidâ-i Dâhil, Hareket-i Dâhil, Muvassıla-i Sahn, Sahn-ı

Semân, İbtidâ-i Eletmişli, Hareket-i Eletmişli, Muvassıla-i Süleymâniye, Hamis-i

78

Page 90: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Süleymâniye, Süleymâniye ve Daru’l-Hadîs” medreseleridir (Bkz. Ahmed

Cevdet Paşa, Tarihsiz: 103).

Ahmed Cevdet Paşa’nın Süleymâniye Medreselerinin dereceleri ile ilgili

kaydettiği bu bilgi daha sonra başta “İlmiye Salnâmesi” olmak üzere (Bkz. Emin

Bey, 1334: 648) birçok kaynakta zikredilmiştir.

Burada Süleymâniye Medreseleri’nin teşkilatı ile ilgili bir hususa açıklık

getirmek yerinde olur. Başta “İlmiye Salnâmesi” olmak üzere (Bkz. Eminbey,

1334: 648) daha sonra birçok kaynak Süleymâniye medreselerinde “Tabiiyât” ve

“Riyâziyât” derslerinin okutulduğu müstakil medreselerin varolduğundan

bahseder.

Konu ile ilgili Osman Ergin, Süleymâniye medreseleri arasında Riyâziyât

ve Tabiiyât için ihtisas medreseleri olmadığını ve Süleymâniye Medreseleri

Vakfiyesinde Daru’t-Tıb ve Daru’l-Hadîs’ten başka ihtisas medresesinden

bahsedilmediğini ifade eder (Ergin, 1997: 100). Bu konuda Atay da medrese

vakfiyesine dayanarak Süleymâniye Medreseleri’nde Riyaziyât ve Tabiiyât gibi

tecrübî ve aklî ilimleri okutan özel bir medresenin varolmadığını belirtir (Bkz.

Atay, C. XIII, 1981: 180). Konu ile ilgili E. İhsanoğlu da Süleymâniye

Medreseleri’nde Riyaziyât ve Tabiiyât gibi derslerin okutulduğu medreselerin

varlığından söz edilemeyeceğini dile getirir (Bkz. İhsanoğlu, C. LXIV, S. 240:

567).

Bütün bu bilgilerden, Süleymâniye medreselerinde Riyaziyât ve Tabiiyât

derslerinin okutulduğu özel medreselerin varolduğunu gösteren vakfiye

kayıtlarında herhangi bir bilgi yeralmadığına göre, Süleymâniye medreselerinde

ayrıca bu derslerin verildiği özel medreselerin varolmadığı ortaya çıkmaktadır.

Ancak burada Atay’ın da ifade ettiği gibi (Bkz. Atay, C. XIII, 1981: 180)

Süleymâniye Medreseleri’nde Tabiiyât ve Riyaziyât ilimlerinin okutulmadığı

anlamı çıkarılmamalıdır. Elbette Süleymâniye Medreseleri’nde Tabiiyât ve

Riyaziyât dersleri veriliyordu ama sırf bu derslerin tedris edildiği özel medreseler

yoktu.

79

Page 91: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

4.2.1. Fizikî Yapı

Süleymâniye Külliyesi’nde Mimar Sinan, bütün fonksiyonel yapı

birimlerini, aynı kattaki bir alanda yorumlayabilmek için bir tepenin

eteklerindeki eğimli alanlara setler inşa etmiştir. Bu ana ilkenin varlığı yanında,

doğudaki medreselerde, mülâzım odalarında ve hamamda yakın kotlarda

tasarımlara da yer vermiştir. Paralel üç eksen üzerine yerleşen yapı birimlerinde,

ana eksen üzerindeki camiyi, yapı ekseni boyunca, merkezî kubbeye iki yarım

kubbe ilavesi ve yanlarda, orta ve köşedekiler büyük, aradakiler daha küçük

olmak üzere beşer kubbe ile yorumlanmıştır. Caminin üzerinde yeraldığı ana

eksene paralel iki eksenden batıdaki üzerine mektep, iki medrese, tıp medresesi

ve ecza deposunu (daru’l-akâkir), doğudaki iki medresenin kuzeyine kendi

türbesini, kıble yönüne hamamı, daru’l-hadis medresesini, cami haziresi içerisine

Kanunî Türbesi ve Hürrem Sultan Türbesi’ni planlamış ve inşa etmiştir. Mimar

Sinan bu önemli külliyede, sosyal içerikli tabhâne, imaret ve daru’ş-şifa

yapılarını, külliyenin ana eksenine dik bir eksen üzerine konumlamıştır. İmareti

tabhânenin yanına almış, imaretin altına “L” planlı kervansarayı inşa etmiştir.

Mimar Sinan, külliyede batıdaki yan eksende yer alan medresenin batı ucuna bir

tıp medresesi ve bir daru’l-akâkir inşa etmiş, bunların kuzeyine paralel iki eksen

üzerine çift avlulu olarak plânladığı daru’ş-şifa ile, batıdaki eğitim yapıları ile

aynı eksen üzerinde bir de tıp kompleksi meydana getirmiştir (Bkz. Cantay,

2002: 62-63).

4.2.2. Sosyal Yapılanma

Osmanlı medrese sisteminde en büyük gelişmelerden biri de şüphesiz ki,

Kanunî Sultan Süleyman devrinde meydana gelmişti. Kanunî devri her alanda

olduğu gibi medrese teşkilatında da zirveyi ifade eder. Süleymâniye

Vakfiyesi’nden anlaşıldığına göre Süleymaniye Camiî’nin kuzey tarafına düşen

kısmında medrese-i evvel ve medrese-i sânî denilen birinci ve ikinci medreseler

ile, kuzeydoğuda bir hamam, kıble tarafında bir “Daru’l-hadîs”, caminin tam

güneyine tesadüf eden kısmında medrese-i rabi’, bunun doğusunda medrese-i

80

Page 92: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

sâlis, caminin güney batısında tıp medresesi ve eczahâne, caminin batı kısmına

düşen tarafında ise imâret, tabhâne ve daru’ş-şifâ denilen hastahane yapılmıştı

(Kazıcı, C. 5, 1999: 165).

Bu yönüyle Süleymâniye Medreseleri sosyal özellikte birçok yapıyı içinde

barındıran manzumeler bütünü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Süleymâniye Medreseleri’nde her medresede talebenin yatıp kalkması için

hücre denilen medrese odaları vardı. Talebeler yemeklerini me’kel denilen

imâretin ayrı yemekhanesinde yerlerdi. Talebelere günde iki defa yemek

verilmekteydi (Uzunçarşılı, 1988: 36).

Ayrıca Süleymaniye Daru’ş-Şifâsı’nda yatan hastalara sağlık hizmeti

verildiği, bunun yanında ilaçların hastalara bedava sağlandığı aktarılan bilgiler

arasındadır (Bkz. Cantay, S. 2, 1984: 34).

Tekindağ’ın, “Menâzıru’l-Avâlim” adlı eserden naklettiğine göre

Süleymâniye Medreseleri’nin sosyal yapılanma yönüne şu şekilde vurgu

yapılmaktadır (Bkz. Tekindağ, 1973: 17): “…ve dahî bu daru’z-ziyâfeye muttasıl

bir matbah-ı taam ve fukara-i talebe-i ulûm içün bir me’kel-i taam bina itmişdir.

Ve dahî marzi-î fukara ve gurebâ ve mecânin-i halka muâcele içün kubab-ı

müteaddide ile buyût ve hucurâtı ve bir çeşme-i âbı ve bir hamam-ı muhtasarı

müştemil bir daru’ş-şifâ bina itmişdir.”

Medreseler bir vakıf kuruluşu olduğu için medreselerin yıllık ihtiyaçları

vakıfların arazi ve diğer gayrimenkullerinden elde edilen gelirlerle

sağlanabiliyordu. Hatta bazen, medresedeki temizlik malzemeleri, cizyeden muaf

tutulmak şartıyla, çeşitli gruplarca temin edilebiliyordu (Cihan, C. 5, 1999: 180).

Daha önce de ifade edildiği üzere yılın belli tatil dönemlerinde medrese

talebelerinin teorik bilgilerini pratiğe dökmek için, memleketin çeşitli yerlerine

gitmeleri, medreselerin bünyesinde yeralan camiler vasıtasıyla medreselerin

halkla bütünleşmeleri, daha önceki medreselerde olduğu gibi Süleymaniye

medreselerinde de varolan sosyal özelliklerdi.

81

Page 93: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Bütün bu yönleriyle Süleymâniye Medreseleri, daha önceki Osmanlı

medreselerinde de olduğu gibi halkla bütünleşmiş ve halkın desteğini alarak

varlığını sürdürmüş eğitim kurumları özelliğini taşımaktaydı.

4.2.3. İdarî Yapı

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi medrese bir vakıf kurumu olduğundan,

işleyişi, malî kaynakları, bunların kullanılması ve denetlenmesi tamamıyla vakıf

kuralları içinde yapılmıştır (İşpirli, C. 28, 2003: 330). Medrese vakfiyesinde

ayrıca medresenin idaresi, disiplini, derecesi, okutulacak dersler, müderris ve

talebenin maaş, harçlık ve vazifeleri ile medrese idaresinin (mütevellî) hak ve

görevleri gibi hususlar da yeralırdı (Sarıkaya, 1997: 34).

Kanunî Sultan Süleyman’ın, Süleymâniye Medreseleri’nin işleyişine dair

tanzim ettirdiği vakfiyesinde yönetim kadrosu olan mütevelli ve maiyetine

verdiği memurların seçiminde çok titiz davrandığı ifade edilmektedir.

Süleymâniye Medreseleri’nin işleyişinde görevli mütevellinin maiyetine kâtip,

câbi (vergileri toplayan), câbi kâtibi ve mutemet adlarında memurlar verilmiştir.

Ayrıca vakfiyelerde ıslaha muhtaç olan medreselerin eskisi gibi tamir edilmesi ve

yıkılan yerlerin restore edilmesi istenmektedir. Bu suretle medreselerin dâhili

olduğu kadar hârici işlerini de yöneten bir idare heyeti olduğu anlaşılmaktadır

(Tekindağ, 1973: 22).

4.2.4. Akademik Yapı

Diğer Osmanlı medreselerinde olduğu gibi Süleymâniye Medreseleri’nde

de akademik yapının en önemli ismi şüphesiz ki müderrislerdi. Bunun için

Süleymâniye Medreseleri vakfiyesinde müderrislerde bulunması gereken

özellikler şöyle sıralanmıştır: “Adı geçen medreselerin her birinde dindar,

faziletli, âlim ve değerli, ileri gelen hikmet sahibi üstün kişilerden olan

“hakâyık”ın hazinelerinin anahtarı, “dakâyık”ın remizlerinin “keşşaâf”ı olan arık,

temiz, zeki, âlim ve âmil, fazilet sahibi, olgun ve birçok fenler bilen bir müderris

olsun ki dini ilimleri öğretmede ve yakinî bilgileri anlatmada talebeleri ve

82

Page 94: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

istidatlıları hisse sahibi kılıp tahsil günlerinde bilinen şekilde dershaneye gelip

elde dolaşan makbul kitapları okutup, aklî ve naklî fenleri müzakere ederek

çalışmaya önem verirlerse günlük vazifeleri altmış akçe olacaktır” (Atay, C. XIII,

1981: 182).

Vakfiyeye göre müderriste aranan birçok özellik zikredildikten sonra

vazifesi karşılığında müderrisin altmış akçe alacağı belirtilmiştir.

Osmanlı eğitim sisteminde müderristen sonra gelen diğer önemli bir kişi

muîd idi. Yine Süleymâniye Vakfiyesi’nde Süleymâniye Medreseleri’ne tayin

edilecek muîdlerde şu vasıflar aranıyordu: “Ve tullâb-ı ilmden birer ma’ârif u

fezâyil ile mümtaz rütbe-i istifâdeden derece-i ifâdeye vusûle isti’dad ile ser-

efrâzını muîd eyleyeler ve vazife-i yevmiyyeleri beşer akçe ola” (İzgi, 1997: 49).

Yine burada da muîdlerin marifetli, faziletli müderrislerin ilimlerinden istifadeye

kabiliyetli olmaları istenmekte ve beşer akçe yevmiye tahsis edilmektedir.

Osmanlı medreselerinin akademik yapısı içerisinde eğitim-öğretim

kademesinin müderris ve muîdden sonra en önemli ismi talebe, yani

“danişmend”di.

Süleymaniye Vakfiyesi’nden danişmendlerin günlük iki akçe aldıkları

ifade edilmektedir (Bkz. Kayaoğlu, S. 49, 1985: 18). Yine söz konusu vakfiyede

danişmendler için şu kayıtlar yeralmaktadır: “Ve medreselerün her birinde vaki’

olan hucuratda sâkin olup sedâd u salâh ile mevsûf ve reşâd u felah ile ma’rûf,

müdârese vü tekmilde müdavim ve mübâhese vü tahsilde mülâzım olan onbeş

nefer kimesne danişmend olup cidd-i celî ve cehd-i kavî ile şuğl idecek vazife-i

yevmiyeleri ikişer akçe ola” (İzgi, 1997: 53).

Vakfiyede yeralan bütün bu bilgilerden; Süleymâniye Medreseleri’nin

eğitim kademesinde yeralan müderrislerin ve muîdlerin belli özelliklere sahip

olmaları gerektiği, aynı şekilde öğrencilerin de belli seviyede olmaları istendiği

ortaya çıkmaktadır. Böylelikle Süleymâniye Medreseleri’nde eğitim-öğretimin

belli seviyede ve kalitede yürütüldüğü anlaşılıyor.

83

Page 95: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Daha önce de ifade edildiği üzere Osmanlı medreselerinin eğitim-öğretim

yapılanmasında mülâzemet usulü önemli bir uygulamadır. Daha önce herhangi

bir kurala bağlı olmayan mülâzemet usulü, Kanunî Sultan Süleyman döneminde

Şeyhulislam Ebu’s-Suûd Efendi tarafından belirli bir kaideye bağlanmaya

çalışıldı. Buna göre mülâzım olması gereken kişilerin isimleri “Matlab” veya

“Rûz-namçe” denilen bir deftere yazılacaktı. Anadolu’da müderrislik veya

kadılık edeceklerin Anadolu kazaskerinin mülâzemet defterine, Rumeli’de vazife

alacak olanların ise Rumeli kazaskerinin defterine adlarını yazdırmaları

öngörülmüştü. Bütün bunlara ilave olarak, yedi seneden bir mülâzım yazılmasını

sağlamak için, “nevbet” ilan edilmesi kararlaştırılmıştı (Unan, C. 5, 1999: 153).

4.2.5. Diğer Hizmet Personeli

Süleymâniye Medreseleri’nde de tedris ve idare kadrosu dışında

medresenin temizliği ve bakımıyla görevli kişiler bulunmaktadır. Süleymâniye

Medreseleri vakfiyesine göre her medresedeki kapıcıya, temizlik yapan

ferrâşlara, helâ temizleme işini yapan kişilere ve kandil yakmakla görevli kişilere

günde iki akçe verilmesi şart kılınmıştır (Kayaoğlu, S. 49, 1985: 18).

Bu görevliler dışında Süleymaniye Medreseleri kütüphanesinde görevli

kişiler de bulunmaktadır. Bunlar Hafız-ı Kütüb ve Kâtib-i Kütüb adı verilen

kişilerden oluşmaktadır. Vakfiyede kütüphanede görevli bu kişilerin vezir-i azam

emri ile atandığı şöyle ifade edilmektedir: “Medaris-i mezkûreye (Süleymaniye

Medreseleri) kütüb tedârik olundukda hafız-ı kütüb ve kâtib-i kütüb vüzeray-ı

izâm zevî’-ihtirâm marifetleriyle tayin ve vazifeleri tebyîn oluna” (Tekindağ,

1973: 22).

84

Page 96: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

4.3. SÜLEYMÂNİYE MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM

FAALİYETLERİ

4.3.1. Eğitim-Öğretim Metodu

Süleymâniye Vakfiyesi’nde medreselerdeki eğitim-öğretim metodları

konusunda fazla bir malûmat bulunmamaktadır. Yalnızca “müderrislerin tahsil

günlerinde medreseye gelip elde dolaşan makbul kitapları okutup aklî ve naklî

fenleri müzakere etmeleri” gerektiği bildirilmektedir (Bkz. Atay, 1981: 93).

Ancak Osmanlılardan önce teşekkül etmiş tedris usûlünün Osmanlılar döneminde

de umumî ölçülerle devam ettiği bir gerçektir. Buna binaen Osmanlı

medreselerinde seviyeye göre eğitim-öğretim faaliyetlerinin yürütüldüğü, kitap

geçmenin esas alındığı, derslerin sık sık tekrarlarla ve karşılıklı müzakerelerle

takrîr edildiği ve dershane yakınındaki câmi veya mescidlerde öğrenilen

bilgilerin tatbiken verildiği bilinmektedir (Bkz. Baltacı, 1976: 45).

Osmanlı medreselerinde her dersin “İktisâr”, “İktisad” ve “İstiksâ” adıyla

başlangıç, orta ve ileri seviyede işlendiğini ifade etmiştik (Bkz. İşpirli, C. 28,

2003: 329). Bilhassa ilerlemiş talebelerle ders “mübâhase” şeklinde geçtiği için

müderrislerin derslere iyi hazırlanmaları gerekirdi (Baysun, C.8,1979: 76).

Medrese eğitimi belleğe (hâfızaya) dayanırdı. Müderris dersi anlatır,

talebe bunu dinlerdi. Önceden hazırlanan derslerin müzakeresi yapılırdı. Ders

dışında talebe muîde dersi anlatır, muîd ise eksikleri ve hataları düzeltirdi

(Köroğlu, 1999: 189; Özbilgen, 2003: 308).

Medrese öğrencilerinin, gündüz okunan dersleri yeniden gözden geçirmek,

arkadaşlarından yeni bilgiler almak ya da karşılıklı olarak fikir teâtisinde

bulunmak üzere, akşamları başka medreselere gittikleri de bilinmektedir (Cihan,

C. 5, 1999: 178).

Ayrıca haftanın her Perşembe günü Süleymâniye Müderrislerİ topluca

Şeyhu’l-İslâmı ziyarete gider ve bu ziyarette heyete Daru’l-Hadîs müderrisi

başkanlık ederdi (Ezherli, C. 7, S. 70-71, 1968: 66).

85

Page 97: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Bunun yanında yukarıda ifade ettiğimiz eğitim-öğretim metodlarının

umumiyetle Süleymâniye Medreseleri’nde de uygulandığı bilinmektedir. Ayrıca

daha önce de ifade ettiğimiz üzere, Osmanlı medreselerinde “cerre çıkma”

uygulamasının teorik bilgilerin pratiğe döküldüğü bir metod olduğunu

hatırlatmak gerekir.

Bu metodlardan yola çıkarak Süleymâniye Medreseleri’nde esaslı bir

öğretme-öğrenme faaliyetinin uygulandığı, öğretilen teorik bilgilerin çeşitli

yöntemlerle pratiğe döküldüğü söylenebilir.

4.3.2. Okutulan Dersler ve Ders Kitapları

Kanunî’nin vakfiyesinde daha önce de ifade ettiğimiz gibi Süleymâniye

Medreseleri’nde okutulacak dersler ve kitaplarla ilgili fazla bilgi

bulunmamaktadır. Sadece Daru’l-Hadîs Medresesi’nde okutulması gereken

birkaç hadis kitabının ismi zikredilen vakfiyede, müderrislerin elde dolaşan

makbul kitapları okutmaları ifade edilmektedir (Bkz. Atay, 1981: 92).

Daha önce değindiğimiz ve konuya açıklık getirmeye çalıştığımız

çoğunlukla Fatih dönemine isnad edilen ve Fatih’in hazırlatmış olduğu ders

programı olarak kabul edilen “Kânûn-i Talebe-i Ulûm” isimli düzenlemeden

burada bahsetmek gerekir.

Daha önce de ifade edildiği üzere Uzunçarşılı’nın 16. yüzyılın başlarında,

Tekindağ’ın ise II. Selim devrinde hazırlandığını ileri sürdükleri “Kanûn-i

Talebe-i Ulûm” isimli düzenlemenin 1557 yıllarına doğru Ebu’s-Suûd Efendi’nin

Rumeli Kazaskerliği görevinde bulunduğu sırada hazırlandığını Ahmed

Akgündüz ifade etmektedir (Bkz. Akgündüz, 1992: 661).

Akgündüz’ün “Kanunnâme-i Ehl-i İlim” ismiyle tespit ettiği bu

düzenlemenin 1557’li yıllarda hazırlanmış olduğunu ifade etmesi, Kanunî

döneminde yapılan eğitim ve öğretim faaliyetlerinin aydınlatılması bakımından

son derece önemlidir. Akgündüz’ün işaret ettiği bu kanunnâmede eğitim-öğretim

faaliyetleri şu şekilde düzenlenmiştir:

86

Page 98: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

1. Min ba’d muhassilinden tullâb-ı ilim derslerin adetçe tamam etmedin

tavassut-ı gayr sebebiyle Âsitâne Ulyâma mülâzemete gelmeyeler. Eğer bu

taifeden bir kimesne mülâzemete gelürse, mülâziminden addolunmaya.

2. Ve âdet-i kadîme üzere kütüb-i mu’tebere ne vechile okuna geldiyse,

gerü ol vech üzere okuyalar ve acele edüb talebe dilek vechile terakkî kasd edüb

kimesneye varmaya. Min ba’d bu yasağın bozub dilek vechile bir kimesneyi

verirse ve anun gibi kimesneyi müderrisinden her kangısı kabûl ederse, azl

etmekle komazın, itâb-ı azîme müstehak olur. Ve ol dilek vechile müderrisine

varan talebe mansıb içün kapu mülâzemetine gelmek olmaya.

3. Ve her müsta’id ki, müderris-i sâbıkdan dershânede okunan kitablardan

adetçe ne mikdar okuduysa, keyfiyyeti ne vechile vâki’ oldiyse, elinde temessüki

olub içinde beyân oluna. Ve ol temessüki nazar etmedin müderris-i lâhik anı

kabul etmeye.

4. Ve kütüb-i meşrû’atdan dahî mutavvelâtdan ve muhtasarâtdan âdet-i

kadîme üzere okuyalar. Husûsan ki mansıb-ı kazâ sevdasında ola.

5. Ve şuyûh-ı müderrisîn kütüb-i mu’teberâtdan Şerh-i Adud ve Hidaye ve

Keşşâf ve sâir ihtiyar etdikleri kitabları edeler.

Ve şuyûh-ı mezkûrdan bir derece aşağı olan kimesneler, Telvih’e değin

edeler. Ve ol dereceden bâki sığar-ı müderrisîn Şerh-i Tavâli, Şerh-i Metâli ve

Mutavvel ve Haşiye-i Tecrîd edeler. Ve mütün-ı fıkıh ve şürûh dahî mutlaka her

müderris tâkati yetdikçe edeler. Filcümle kitab-ı sâbık adetçe okunmadan kitâb-ı

lâhıka şürû etmeyeler.

6. Ve talebe müderrisîne müraca’at etdikleri vakit istihkak-ı zâtileri

manzur ola. İzâfeten hesâbın min ba’d etmeyeler.

7. Ve her medresenin mütevellîleri ve nâzırları, kânun-ı mezkûr-ı tamam

muhâfazat edeler. Bu kanunla amel etmeyen müderrisînden ve talebeden her kim

olursa, anlar i’lâm edeler. Etmezlerse itâb-ı azîme müstehak olurlar.

87

Page 99: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

8. Ve kimesne kimesneden terğibâtla danişmend ayartmak min ba’d vaki’

olmaya.

9. Ve müderristen, müsta’iddîne teklif edüb Tetimme’lerde Şerh-i

Şemsiyye ve mâ fevkın etdireler; ta İsfahaniye varınca.

10. Mülâzım olub kapuma mülâzemete geldikleri vakit ol temessük için

müderrisînden alınan mektûbları bile getüreler.

11. Ve müderrisîn dahi icâzet virecek yazdıkları temessüklerde okunan

kitabların kemiyetinde ve keyfiyetinde hilaf-ı vâki’ söz yazılmaya ve

söylemeyeler. Sonra teftîş olunub hilaf-ı zâhir olursa, itâb-ı azîme müstehak

olurlar.

12. Ve müderrisler yanlarında olan müsta’idlere her haftada dört dersi

müdâvemet etdüreler. Taksir edeni te’dib edeler. Taksirde ifrâd edeni red edeler.

Şöyle ki, bundan böyle bu kanun ile amel olunmayacak olursa, müderrisinden ve

talebeden her kim olursa, itâb-ı azime ve ikâb-ı elîme müstehak olurlar. Key

ihtiyat etmek üzere olalar (Bkz. Akgündüz, 1992: 663-664).

Kanunnâmede eğitim-öğretim yapılanmasının genel bir çerçevesi

çizilmiştir. Müderrislerin ve öğrencilerin uymaları gereken kurallar tespit

edilmiştir. Okunan kitaplar ile ilgili de “adet-i kadîme” tabiri geçmektedir. Yani

daha önceden okunması adet haline gelmiş kitapların okunmasından

bahsedilmektedir. Bunun yanında kanunnamede “Şerh-i Adud”, “Hidâye”,

“Keşşâf”, “Telvîh”, “Şerh-i Tavâlî”, “Şerh-i Metâli”, “Mutavvel”, “Şerh-i

Şemsiyye” ve “İsfahânî” gibi kitap isimleri geçmektedir.

Bütün bu bilgilerden Süleymâniye Medreseleri’nde yukarıda ismi

zikredilen kitapların eski adet üzere okundukları kestirilebilir.

Hüseyin Atay, Süleymâniye Medreseleri’nde okutulan dersleri Kanunî

Sultan Süleyman Kanunnâmesine, Süleymâniye Vakfiyesine ve Taşköprülü-

zâde’nin okuttuğu kitaplara dayanarak tespit etmeye çalışır. Buna göre Daru’l-

Hadîs medresesinde “Meşârık”, “Mesâbih”, “Müslim”, “Buhârî” ve elde dolaşan

88

Page 100: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

aklî ve naklî kitaplar okutulmuştur. Diğer medreselerde de “Mutavvel”, “Haşiye-i

Tecrid”, “Ferâiz Şerhi”, “Şerh-i Miftâh”, “Mesâbih”, “Şerh-i Vikâye”, “Tavzih”,

“Meşârık”, “Şerh-i Mevâkıf”, “Hidâye”, “Buhârî”, “Telvih”, “Kâdı Beyzâvî” ve

“Keşşâf” isimli kitaplar okutulmuştur (Bkz. Atay, C. XIII, 1981: 185).

Baltacı da Kanunî’nin tesis ettiği Daru’l-Hadîs Medresesi’nde “Sahih-i

Buhârî” ve “Sahih-i Müslim” kitaplarının okutulduğunu, ayrıca tıp medresesinde

de tabâbete ait kitapların tedris edildiğini ifade eder (Bkz. Baltacı, 1976: 50).

Pakalın ise Süleymaniye Medreseleri’nde fıkıh, kelam, Arap edebiyatı,

şer’î ilimler, tabiyyat, riyaziyyat ve tabâbet gibi farklı ilimlerin okutulduğunu

ifade eder (Bkz. Pakalın, C. 2, 1983: 439).

Tekindağ’ın bildirdiğine göre Süleymaniye Medreseleri’nde haftada dört

gün ders okutuluyordu (Bkz. Tekindağ, 1973: 13).

4.4. KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’DAN SONRA MEDRESELER

Osmanlı medrese teşkilatındaki gelişmeler, Kanunî Sultan Süleyman’dan

sonra da devam etmiştir. II. Selim devrinde (1566-1575) Edirne’de Selimiye

Medresesi (980/1572-73) tesis edilerek müderrisine günlük 70 akçe verilmekle

Süleymâniye Daru’l-Hadis’i dışında Süleymâniye Medreseleri’nin üstünde bir

pâye meydana getirilmiştir. III. Murad devrinde (1575-1595), Manisa’da

Muradiye Medresesi (1000/1591-92) inşa edilip müderrisine 70 akçe verilmiştir.

Yine bu devirde İstanbul’da Divan Yolu’nda Sinan Paşa Daru’l-Hadisi

(1001/1592-93) tesis edilerek müderrisine günlük 130 akçe verilmiş ve bu

medrese böylece Süleymâniye Daru’l-Hadis’inin pâye olarak üzerine çıkmıştı.

III. Mehmed devrinde ise Medine’de 1005/1596-97’de yeni bir medrese tesis

edilerek müderrisine günlük 150 akçe verilmek suretiyle 16. asrın en yüksek

pâyeli medresesi tesis edilmiştir (Bkz. Baltacı, 1976: 50; Sarıkaya, 1997: 30).

89

Page 101: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

V. BÖLÜM

5. KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR TEŞKİLAT YAPISI

VE EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİ BAKIMINDAN OSMANLI

MEDRESELERİNE TOPLU BİR BAKIŞ

5.1. KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI

MEDRESELERİNİN TEŞKİLAT YAPISINA TOPLU BAKIŞ

Osmanlı devletinde ilk defa Orhan Bey zamanında kurulan medreseler,

zaman içinde büyük bir gelişme göstermiş, gerek Fatih, gerekse Kanunî

döneminde gerçekleştirilen yeni düzenlemelerle de mükemmel bir işlerliğe

kavuşturulmuştur. Böylece medreseler, bir yandan ilim adamları yetiştirirken,

diğer yandan da zamanın toplum ve ihtiyaçlarına cevap verir hale gelmişlerdir.

Osmanlı medreselerinde ilk teşkilatlanmanın Yıldırım Bayezid devrinde

gerçekleştirildiği belirtiliyor (İzgi, 1997: 5). II. Murad devrinde de medreselere

yeni bir nizam verildiği ifade edilmektedir (Halaçoğlu, C. 12, 1994: 414). Ayrıca

Fatih’in meydana getirdiği medrese teşkilatı öncesinde Osmanlı medreselerinin

Telvîh, Miftah ve Haşiye-i Tecrîd okunan medreseler olarak üç kısma ayrıldığı

bilinmektedir (Tekindağ, 1973: 12).

Osmanlı medreselerindeki asıl teşkilatlanma Fatih döneminde

gerçekleşmiştir. Fatih, İstanbul’u fethedip Sahn-ı Semân Medreseleri’ni

kurduktan sonra medreselerde bir teşkilatlanmaya gidilmiştir. Nitekim Fatih

Kanunnâmesi’nde, “Ve Sahn mollaları makam-ı mevleviyyetdedir ve elli akçeli

müderris cümle ağaların üstünde oturur. Sahn’a vardıktan sonra beş yüz akçe

kadı olup, andan kadı asker olurlar” (Özcan, S. 33, 1982: 39) şeklindeki kayıtla

ilmiye statüsünü ortaya koymuştur.

Daha önce de ifade ettiğimiz üzere Sahn’ın inşasından sonra medreselerin

dereceleri Haşiye-i Tecrîd (Yirmili), Miftâh (Otuzlu), Kırklı, Hâriç, Dâhil ve

Sahn-ı Semân şeklinde ayrılmıştır. II. Bayezid devrinden itibaren de altmışlı

medreseler yapılmıştır (Halaçoğlu, C. 12, 1994: 415).

90

Page 102: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Kanunî Sultan Süleyman döneminde de medreselerde bir teşkilatlanmaya

gidilmiştir. Kanunî, Osmanlı kültür, bilim ve eğitim tarihinin zirvesini teşkil

edecek olan bir külliye ile bu teşkilatlanmayı sağlamıştır.

Ahmed Cevdet Paşa, daha önce de değindiğimiz Kanunî dönemi medrese

teşkilatlanmasını şu şekilde sıralar: “İbtida-i Hariç, Hareket-i Hariç, İbtidâ-i

Dâhil, Hareket-i Dâhil, Muvassıla-i Sahn, Sahn-ı Semân, İbtida-i Eletmişli,

Hareket-i Eletmişli, Muvassıla-i Süleymâniye, Hamis-i Süleymâniye,

Süleymâniye ve Daru’l-Hadis” (Ahmed Cevdet Paşa, C. I, Tarihsiz: 103).

Baltacı, Kanunî dönemine izafe edilen medrese pâyelerinin aslen XVI. ve

XVII. yüzyıllarda tesis edildiğini belirtir (Bkz. Baltacı, 1976: 49). İhsanoğlu ise

XVIII. yüzyılın ilk yarısında Musıla-i Süleymâniye ile Süleymâniye Medreseleri

arasına Havamis-i Süleymâniye adı altında bir pâye daha ilave edildiğini ve on

iki pâyeli bu sistemin II. Meşrutiyet’e kadar sürdüğünü ifade eder (İhsanoğlu, C.

I, 1999: 241).

Bunun yanında Osmanlı medreseleri amaçları ve gördükleri hizmetler

bakımından iki gruba ayrılmıştır. Bunlar, “Umumî Medreseler” ve “İhtisas

Medreseleri”dir.

Umumî Medreseler: İslamî ilimlerle (Ulûm-i İslamiyye) İslam dünyasına

dışarıdan giren ilimlerin (Ulûm-i Dâhile) çeşitli nisbetlerde okutulduğu

medreselerdir. Umumî olarak kadı, müderris ve müftü yetiştirmek maksadıyla

kurulmuşlardır. Bu medreseler köylere varıncaya kadar Osmanlı ülkesinin her

tarafına yayılmıştır (Baltacı, 1976: 20).

İhtisas Medreseleri: Bu medreseler doğrudan doğruya ihtisası gerektiren

Ulûm-i İslamiyye’den birini yahut da Ulûm-i Dâhile’den birini öğretmeyi hedef

alan ve o ilmin tahsiline mahsus metodlarla öğretim faaliyetlerinde bulunan

medreselerdir (Baltacı, 1976: 20).

İhtisas medreselerini de kendi aralarında üç gruba ayırmak mümkündür.

Bunlar ise, “Daru’l-Hadîsler”, “Daru’l-Kurralar” ve “Daru’t-Tıblar”dır.

91

Page 103: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Daru’l-Hadisler: Hz. Muhammed (sav)’in hadis-i şerifleriyle ilgili

ilimleri öğrenmek maksadıyla açılmış medreselerdir. İlk Daru’l-Hadîs, I. Murad

devrinde açılmış ve daha sonra Süleymaniye Daru’l-Hadis’i inşa edilmiştir.

Daru’l-Kurralar: Kur’an-ı Kerim’in doğru okunuşu ile Hz. Peygamber’e

dayanan okuyuş rivayetlerini öğretmek üzere açılmışlardır. İlk Daru’l-Kurra,

Yıldırım Bayezid tarafından Bursa’da açılmıştır. Genellikle cami hizmetlileri

buradan yetişirlerdi.

Daru’t-Tıblar: Tıp ilimlerinin ve uygulamasının beraberce öğretildiği

medreselerdir. Daha önceleri Daru’ş-Şifâ olarak anılan bu müesseseler,

Süleymâniye Külliyesi’nin kurulmasından sonra Tıp medresesi adını almıştır

(Bkz. Baltacı, 1976: 20-22; Ünal, 1998: 96-97).

Bu yönüyle Osmanlı devleti kurmuş olduğu medrese teşkilatıyla toplumun

birçok alanda ihtiyaç duyduğu uzman kişileri yetiştirmiştir. Ayrıca Osmanlı

medreseleri toplumun eğitim-öğretim ihtiyacını karşılamak gibi mühim bir

görevi üstlenmiştir. Bu bakımdan ayrı bir öneme sahiptir.

5.2. KURULUŞUNDAN XVII. YÜZYILA KADAR GENEL

HATLARIYLA OSMANLI MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM

FAALİYETLERİ

Osmanlı medreselerinde okutulan bilimleri üç kısma ayırmak mümkündür.

Bunlar: Dinî-Hukukî bilimler, Aklî bilimler ve Âlet bilimleridir.

Dinî-Hukukî Bilimler: Osmanlı medreselerinde en çok üzerinde durulan

bilimlerdir. “Ulûm-ı Âliye” yani yüksek bilimler denen bu bilimler, Tefsir,

Hadis, Fıkıh olarak temel üç bilime ayrılmaktadır.

Aklî Bilimler: “Ulum-ı Akliye” denen Felsefe, Matematik, Hey’et

(astronomi) bilimleridir.

Âlet Bilimleri: Bu bilimler başka bilgileri öğrenmek için araç sayılırlar.

Başlıcaları: Sarf, Nahiv, Belağat, Mantık, Maânî, Bedî, İnşâ gibi bilimlerdir

(Bkz. Akyüz, 1993: 60-61).

92

Page 104: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Osmanlı medreselerinde aşağıdan yukarıya her derecede medresede hangi

ders ve kitapların ne ölçüde okutulduklarını net bir şekilde söylemek güçtür.

Çünkü genellikle medrese vakfiyelerinde okutulması gereken dersler ve ders

kitaplarından fazla bahsedilmemiş, derslerin “adet-i kadîm” üzere okunacağı

ifade edilmiştir. Bilindiği üzere Osmanlı devletinden önce Selçuklularda ve diğer

İslam memleketlerinde yerleşmiş bir medrese geleneği vardı. Umumiyetle

Osmanlı devleti de bu gelenek üzere eğitime devam etmiştir. Bu yerleşmiş

gelenek dolayısıyla Osmanlı medrese vakfiyelerinde “adet-i kadîm” vurgusu

sıkça yapılmıştır diyebiliriz.

İlk Osmanlı medreselerinde Nizamiye Medreseleri geleneğine dayalı bir

eğitim yürütülmekteydi. Bu medreselerde naklî ilimler ağırlıklı olmakla birlikte

aklî ilimlere de yer verildiği ifade edilmektedir (Bkz. Akyüz, 1993: 55;

İhsanoğlu, C. I, 1999. 236).

Sahn-ı Semân ve Süleymâniye Medreseleri vakfiyelerinde de okutulan

dersler ve ders kitapları adına fazla bilgi yoktur. Ancak Uzunçarşılı ve Baltacı

başta olmak üzere birçok tarihçi bu dönemde okutulan ders ve ders kitaplarının

tespiti konusunda Taşköprülü-zâde Ahmed İsamüddin Efendi’nin

otobiyografisine başvurur.

Ahmed İsamüddin Efendi 1495’te doğmuş ve 1525’te otuz yaşında iken

müderris olmuştur. Taşköprülü-zâde en düşük pâyeli medreseden başlayarak

Sahn-ı Semân Medreseleri’ne kadar yükselmiş ve bütün medreselerde

müderrislik yapmıştır (Bkz. Uzunçarşılı, 1988: 40-41). Taşköprülü-zâde’nin

müderrisliği sırasında medreselerde okuttuğu dersler, okutulan ders ve ders

kitaplarının tespiti açısından önemlidir.

Taşköprülü-zâde’nin otobiyografisine dayanarak Uzunçarşılı ve Baltacı

XVI. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı medreselerinde okutulan dersleri ve ders

kitaplarını tespit etmeye çalışmışlardır.

93

Page 105: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Biz de burada Uzunçarşılı’nın ve Baltacı’nın tespitlerinden istifade

edeceğiz (Ayrıntılı bilgi için bkz. Baltacı, 1976: 37-42; Uzunçarşılı, 1988: 19-31;

Ünal, 1998: 98-99).

Haşiye-i Tecrid (Yirmili) Medreseleri

Bu medresede ders kitabı olarak Kelam’a ait Haşiye-i Tecrid adlı kitabın

okutulmasından dolayı bu ad verilmiştir. Bunların tahsil müddeti 1526-27

sıralarında iki yıl iken, 1575-76’da en az bir yıl ve 1597-98 tarihinde üç ay olarak

tespit edilmiştir.

Dersler: Sarf, Nahiv, Akâid- Kelam, Usul-i Fıkıh, Belağat Hey’et.

Kitaplar: Emsile, Bina, Maksud, Avâmil, İzhar, Kâfiye, Şerh-i Tevâli,

Metâli, Telvih, Haşiye-i Tecrid, Şerh-i Ferâiz, Mutavvel, El-Mülâhhas, Risale-i

Fethiyye. Bu derslere ilave olarak Hesap, Hendese, İlm-i hikmet, Hikemiyyat

Tarih ve Coğrafya dersleri de okutulmuştur.

Miftah (Otuzlu) Medreseleri

Bu medreselerde belağattan, Şerh-i Miftah’ın okutulmasından dolayı bu ad

konulmuştur. Bunların tahsil müddeti, 1529-30 sıralarında iki sene iken 1575-

76’da en az iki ay, 1597-98 tarihinde üç ay olarak tespit edilmiştir.

Görülen Dersler: Fıkıh, Belâgat, Kelam, Hadis

Okutulan Kitaplar: Tenkih ve Tavzih, Şerh-i Miftah, Haşiye-i Tecrid,

Mesâbih.

Kırklı ve Hâriç Ellili Medreseler

Bunların tahsil müddetleri de, 1535-36 yıllarında iki veya üç yıl iken

1575-76’da en az üç ay, 1597-98 tarihinde beş ay olarak tespit edilmiştir.

Görülen Dersler: Fıkıh, Usul-i Fıkıh, Belâgat, Kelam, Hadis

Okutulan Kitaplar: Tenkîh ve Tavzih, Miftah u’l-ulûm, Meşârik, Hidâye,

Mesâbih, Buhâri, Müslim, Şerh-i Mevâkıf.

94

Page 106: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Dâhil Ellili Medreseler

1539-40 yıllarında tahsil müddetlerinin bir yıl olması 1597-98 senelerinde

ise, altı ay olması kararlaştırılmıştır.

Görülen Dersler: Fıkıh, Usul-i Fıkıh, Tefsir, Hadis

Okutulan Dersler: Telvih, Keşşaf ve Beyzavi, Hidaye, Buhâri

Sahn-ı Semân Medreseleri

Bunların 1540-41 ve 1556-57 yıllarında tahsil müddetlerinin birer sene

oldukları anlaşılmakla beraber 1578-79’da altı ay ve 1597-98 tarihlerinde en az

altı ay olarak tespit edilmiştir.

Görülen Dersler: Fıkıh, Usul-i Fıkıh, Tefsir, Hadis

Okutulan Kitaplar: Hidaye, Telvih, Şerh-i Adud, Buhari, Keşşaf ve

Beyzavî.

Altmışlı Medreseler

Bu medreselerin de tahsil müddetlerinin 1545-46 sıralarında bir yıl olduğu

anlaşılmaktadır.

Görülen Dersler: Fıkıh, Usul-i Fıkıh, Kelam, Tefsir, Hadis.

Okutulan Kitaplar: Hidâye, Telvih, Şerh-i Ferâiz, Buhari, Keşşâf, Şerh-i

Mevâkıf (Ünal, 1998: 98-99). ( Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Baltacı, 1976:

37-42; Uzunçarşılı, 1988: 19-31; Ünal, 1998 : 98-99 ).

Osmanıl medreselerinde okutulan derseler aşağı dereceli medreselerde

muhtasar, yüksek dereceli medreselerde ise mufassal olarak işlenmekteydi

(Uzunçarşılı, 1988: 9).

Osmanlı medreselerinin klasik döneminde okutulan dersler ve bu derslerin

kitapları ile ilgili bilgiler genelde bunlardır. Bu derslerin yanında Osmanlı

medreselerinde Aritmetik, Geometri, Cebir ve Astronomi gibi Riyâzi ilimler ve

95

Page 107: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Tabiî ilimlerden klasik Fizik okutulduğu bilinmektedir (İhsanoğlu, C. 1, 1999:

247).

Osmanlı medreselerinde söz konusu bu derslerin nasıl görüldüğü de

önemli bir konudur. Osmanlı medreselerindeki eğitim-öğretim usulü hakkında

mevcut olan bilgilere de müracaat etmek yerinde olur.

Osmanlı medreselerinin en büyüklerinde bile talebe sayısının yirmiye

ulaşmadığı, seviyeye göre eğitim-öğretim faaliyetlerinin sürdürdüğü, kitap

geçmenin esas alındığı, derslerin sık sık tekrarlarla ve münâzaralarla takrir

edildiği bilinmekle beraber öğretim yöntemi esas olarak ezbere dayanıyordu.

Öğretim süresi daha ziyade öğrencinin çalışkanlığına, gerekli olan dersleri ve

imtihanları verme durumuna bağlı olup, eğitm bu günkü anlamda yıllara ve

sınıflara göre düzenlenmemişti. Belirtilen dersleri okuyan ve gerekli sınavları

başarı ile veren öğrencilere “temessük” denilen ve yüksek dereceli bir medreseye

gitmesini sağlayan bir mezuniyet belgesi tevcih edilirdi (Ünal,1998: 100).

Osmanlı medreselerine derslere genellikle sabah namazından sonra

başlanır, müderris talebeleriyle birlikte vakit namazını kılardı. Derse geçilir,

Kur’an’dan bir parça okunur, Peygamber (s.a.v)’e dua ve selamdan sonra konuya

geçilirdi. Dersler öğleye kadar sürerdi. Öğleden ikindiye kadar ders yapılmazdı.

İkindi namazından sonra ikindi derleri başlardı (Köroğlu, 1999: 195).

Medreselerde öğretim dili Arapça idi. Bu, İslam dininin kutsal kitabı

Kur’an-ı Kerim ile Hz.Peygamberin sözlerinin Arapça olmasının bir gereği

sayılabilir. Türkçe ise sözlü açıklamalarda ve tartışmalarda kullanılıyordu. Farsça

da ilk defa Damat İbrahim Paşa’nın yaptırdığı medresede okutulmaya başlandı

(Ünal, 1998: 100).

Osmanlı medreselerinde ilk dönemlerde müderrisler günde dört ders

vermekle yükümlü idiler. Tedrisat medreselere ve müderrislere göre haftanın en

çok üç günü (Salı, Perşembe, Cuma) tatil olmak üzere devam ederdi. Nitekim

Yıldırım Bayezid dönemi müderrislerinden Mehmed b. Beşir’in ise sadece Cuma

96

Page 108: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

günü tatil yaptığı görülmektedir (Halaçoğlu, C. 12, 1994: 415). Bunun yanında

takip edilen tatil günleri ve ders saatlerinde zamanla farlılıklar görülmektedir.

XVI. asırda bu rakamın beşe çıktığı görülmektedir. Tatil günlerine gelince,

bunlar, Salı, Perşembe ve Cuma günleridir. Bunların dışında bayramlarda ve Cer

dönemlerinde de tatil yapılmaktaydı. Ayrıca bazen iki hatta haftada bir gün tatil

yapıldığı da bilinmektedir. Öğrenciler haftada kendilerine ayrılan iki ya da üç

günlük tatil süresi içerisinde eğitimden kopmayarak verilen ödevleri ve ders

kitaplarını yazıyorlardı (Ünal, 1998: 101).

Osmanlı medreselerinde talebelerin sıbyan mektebini bitirerek veya o

seviye de hususi bir eğitim görerek medreselere girdikleri anlaşılmaktadır.

Haşişe-i Tecrid medreselerinde bir müderrisin dersine başlayan talebe oradaki

dersleri okuduktan sonra hocasından icâzet (temessük)’le otuzlu bir medresedeki

müderrisin derslerine devam eder, oradan icâzetle farklı bir medreseye ve oradan

da icâzetle Sah-ı Semân’a veyahut Süleymâniye’ye girer ve bitirerek mülâzemet

için sıraya dâhil olurdu (Baltacı, 1976: 32).

Vakfiyede cemaat adıyla geçen medreselerdeki kadro, vakfiyeden ve

öğrenci kanunlarından anlaşıldığına göre idare, tedris ve hizmet olmak üzere üç

sınıftı. Tedris yani öğretim kadrosu müderris muîd’den meydana geliyordu.

İdare kadrosu, mütevelli ve ona bağlı kâtip, câbî (medreseye ait vakıf gelirlerini

toplayan), câbi kâtibi, mutemed ve noktacı gibi memurlardan oluşuyordu.

Hizmetli kadrosunu ise genellikle hafız-ı kütüb (kütüphaneci), bevvâb (kapıcı),

ferrâş (temizlikçi), kennas-ı helâ (tuvalet temizleyicisi), sirâcî (kandilci) gibi

elemanlardan meydana geliyordu (İzgi, 1997: 36).

Osmanlı medreselerinde bazı araştırmacıların günümüzde profesör

karşılığında kullanıldığını ifade ettikleri müderris, belirli bir tahsilden sonra

icâzet, mülâzemet ve berât alarak medreselerde ders veren kimselere

denilmektedir. Tek dershaneli medreselerde bir, birden fazla dershanesi olan

medreselerde her dershane için bir müderris bulunurdu. Vakfiyelerde

müderrislerin genelde aklî ve naklî ilimleri bilir olması emredilmekte birlikte her

97

Page 109: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

müderis kendi ihtisasına göre bir ders okuttur ve talebe aynı derece dâhilinde

diğer bir müderrise daha giderek orada da diğer bir ders okuturdu. İslam

âleminde genel olarak ilim tahsilinde kitaplardan çok müderrise ehemmiyet

verilmiş, ilim tahsil etmek isteyenlere her şeyden evvel iyi bir müderrise talebe

olması tavsiye edilmiştir (Ünal, 1998: 102).

Yukarıda medrese vakfiyelerinde müderrislerin akli ve naklî bilimleri bilir

olması emredildiğini söylemiştik. Meselâ, Semâniye Medreseleri’nin

vakfiyesinde müderrisin şu evsafta olması istenmektedir: “...Seccâde-nişîn-i

ifâde olmağa istihkâk-ı zahir, mebâdi ve mukaddimât-ı akliyyât ve nakliyyâtda

naziri nâdir, esbab-ı liyakat, makam-ı tedrîs-i câmi, ulüm- nâfia tahsiline sarf-ı

ömr-i azîz eylemiş bir müderrisin-i fihâm beyninde terk ve ta’tîli mu’tad-ı eslaf-ı

kiram olan eyyamın gayrında külle yevm medresesine varup vâkıf-ı mekârim-

âyinin medâris-i âliyelerine tertib ve tayin buyurdukları müsta’iddine ifade-i

envâ-i ulum ve maarif ve ifaza-i esnaf-ı hikem ve letaif eyleüp müderrisin-i

mezbürinden her biri külle yevm mukabele-i tedrisde rey’i vakf-ı şerîflerinden

elli akça vazifeye mutasarıf ola...”( İzgi ,1997: 45).

Süleymaniye Medreseleri vakfiyesinde ise, müderrisin vasıfları şöyle

sayılmaktadır:

“...Medaris-i mezküre ve mecalis-i ma’mürenün her birinde efazıl-ı ulema-

i din perver ve ekâbir-i fudalâ-i hikmet güster-i hüner verden miftah-ı kunüz-i

haka’ik, keşşâf-ı rumüz-ı dakâik, taki vü zekî âlimü âmil ve fazul-u kâmil, zü-

fünun, midak-ı inni â’lemü ma la ta’lemün bir müderris ola ki ifadesi ulum-i

diniyye ve ifaza-i ma’arif-i yakıniyye birle talebe-i ilmü müsta’iddleri mahzüz

behre- mend idüp vech-i mâhud üzere eyyam-ı tahsilde dershaneye hazır olup

tedris-i kütüb-i mütedavile-i makbule ve müzakere-i fünun-i ma’küle ve

menküleye iştigal de ihtimam derlerse vazife-i yevmiyyeleri 60 akça ola...”

(Sahn-ı Semân ve Süleymâniye de Müderrislerin vasıfları içim Bkz. İzgi, 1997:

45-46).

98

Page 110: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Osmanlı medrese teşkilatında hariç ve dahil derslerini gören talebe, Sahn-ı

Semân ve Sahn-ı Süleymâniye Medreseleri’ne devam eder ve burayı

tamamladıktan sonra icâzet alır yani kendisine müderrislik edebileceğine dair

diploma verilirdi. Bundan sonra müderris adayı nevbet denilen müderrislik veya

kadılık almak için sıra bekler, Anadolu’da vazife alacaksa Anadolu

Kazaskeri’nin Rumeli’de görev olacaksa Rumeli Kazaskeri’nin muayyen

günlerindeki meclislerine devam edip “matlab” denilen deftere (ruznâmeye)

mülâzim kaydedilir ve sırası gelinceye kadar beklerdi (Uzunçarşılı,1988: 45).

Gerek mülâzemet ve gerek nevbet usülü meşhur Ebusuud Efendi’nin

1557’deki Rumeli kazaskerliği zamanında intizama girmiş ve bu hususa ait bir

defter tutulmuştur. Müderrislerin son merciî ve en yüksek âmiri bu tarihlerde

kazaskerlerdi. Mülâzım gösterme yetkisine sahip olan kişiler ise, Şeyhülislam

Padişah hocaları, Rumeli ve Anadolu Kazaskerleri, Nakibül Eşraflar, Mevâlî

(Dersaâdet ve Bilad –ı Selase Kadıları) , Dersaâdet ve Bilad-ı Selâse Müftileri ile

Sahn ve Darü’l Hadis Müderrisleri idi. Mülâzemet ise padişah cüluslarında, ilk

sefer ve muzafferiiyetlerde, şehzâde doğumlarında, ilmiye bürokrasisinin üst

makamlarına yapılan atamalarda ve meşhur ulemâlardan birinin ölümünde olurdu

(Uzunçarşılı,1998: 45 vd.).

XV. ve XVI. asırlarda müderrislerin medreselerde kalış müddetleri

farlılıklar arzetmektedir. Sahn- ı Semân’ın hâkim olduğu devirlerde bu müddet’in

üç yıl olduğu, daha sonraki senelerde bütün ilmiyenin daha az zamanda terakki

ederek paye iktisâb ettikleri görülmektedir. Müderrislerin terakkileri Fatih

devrinde beşer akçe ile sağlanırken ondan sonraki dönemlerde onar akçe ile

terakki ettikleri belirlenmiştir (Ünal, 1998: 103). Bir müderris ilk rütbeden son

rütbeye kadarki ilmiye yolunu 25-30 yılda alır, bu yol alışa “kat-ı metârib”

denir ve müderrisin medreselerdeki aşağıdan yukarıya doğru dolaşmasına ise

“devr-i medâris” denirdi (İzgi, 1997: 44).

Medrese bünyesinde yetiştirilen eğitim kadrosunun istihdamı şeyhülislam

ve kazaskerin sorumluluğu altındadır. Söz konusu sorumluluk, müderrislik

99

Page 111: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

kadrolarına atanacakların seçimi, uygun kadrolara atamanın yapılması, meslekî

başarıya bağlanmış terfi işlemleri, disiplin sorunları ve buna bağlı azil işlemleri

ile emeklilik gibi özlük hizmetlerini kapsamaktadir. Bir medreseye tayin

yapılırken oraya aynı derecede birkaç müderris talib olursa aralarında imtihan

yapılırdı. Müderrislerin tayinleri önceleri Fatih Kanunnâmesi mucibince

kazaskerin padişaha arz etmeleriyle yapılırken, XVII. asır ortalarından itibaren

Haşiye-i Tecrid, Miftah ve Kırklı medreselerin müderrislerinin tayinleri de

Şeyhülislamın Sadrıâzam vasıtasıyla inhası üzerine yapılmıştır. Padişahın tayin

için iradesi alındıktan sonra Sadrıâzam, müderrislik ruus ve beratlarının

yazılmasını rüus kalemine emrederdi. Müderrislere medrese hocalığının yanında,

vakıf nâzırlığı, toplanan gelirlerin tasarrufu hususunda yetki, medrese binalarına

yapılacak herhangi bir tamiratı yürütme gibi ek görevler de verilmiştir (Ünal,

1998: 102-104).

Osmanlı medreselerin de müderrislerin yanında muidler de önemli

görevleri ifâ etmişlerdir. Muîd müderris yardımcısı, müzakereci, okutulan

bahisleri, ders bittikten sonra, talebelere tekrarlatan kişi idi. Danişmendler

arasında ve en liyakatlı olanlardan seçilen muîd, bu günkü asistan

pozisyonundadır. Bunlar talebelerle aynı yerlerde oturmaktadırlar. Müderrislerin

derslerin öğrencilere tekrar eden muid, aynı zamanda öğrencilerin disiplini ile de

meşgul olmaktadır. Sahn-ı Semân muîdlerinin ise bu göreve ilaveten Tetimme

Merdeseleri’nde öğrencilere ders verdikleri görülmektedir (Ünal, 1998: 105).

Osmanlı medreselerinin en önemli unsurları olan müderris ve muid’den

sonra talebe kadrosuna değinmek yerinde olur.

Medrese talebelerine tarih boyunca talib, fâkih, mülâzım, talebe, tüllab

danişmend ,suhte, softa ve müsteîd gibi isimler verilmiştir. Bu kelimeler genel

olarak talebeyi ifade etmekle beraber sıbyan mektebi talebelerine sadece talebe,

yüksek seviyedeki medrese talebelerine de danişmend denilmektedir. Osmanlı

medreselerinde talebenin sıbyan mektebini bitirdiği her medrese için

müderrisinden icâzetini alarak sırasıyla üst derecedeki medreselere doğru

100

Page 112: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

tedrisine devam ederdi. Medrese vakfiyeleri gereğince müderris, vakfiye

şartlarına uygun öğrenci seçme yetkisine sahiptir. Böylece akademik düzeyi ve

şahsiyet özellikleri itibariyle tasvib edilen öğrenci ile müderris arasında eğitimin

amacı ve ilkelerine uygun çok yönlü etkileşim ve birlikte öğrenme yaşantılarının

gerçekleştirilmesi mümkün olabilmiştir. Medreseye müracaat eden öğrencilerin

yaş itibariyle 14-30 yaş arasında olması, 14 yaşından küçük 30 yaşından büyük

olanların medreselere alınmaması genel teâmüldür. Medreseye alınacak öğrenci

sayısı medresenin kapasitesine ve vakfiyede belirtilen şartlara göre belirlenmekle

beraber Osmanlı medreselerinde genel itibariyle öğrenci sayasının 20’yi

geçmediği bilinmektedir. Osmanlı medreseleri ömrü boyunca yatılı sistemle

faaliyet göstermiştir. Bu durum klasik Osmanlı asırları için de geçerlidir.

Medresenin merkezinde eğitim ve öğretim faaliyetleri için ayrılan bir dershane

veya oda bulunur. Öğrencilerin barınmaları için hücre denen yatakhaneler, yeme-

içme ihtiyaçlarının karşılandığı imaret denen yemekhaneler bulunurdu. Hem

softalar, hem de danişmendlerin yeme-içme, giyinme, barınma ve harçlık gibi

ihtiyaçları vakıfların gelirleri ile karşılanırdı (Ünal,1998: 105-106).

Medreselerin tedris kadrosunun yanında idari ve hizmet kadrosunun da

görev ve sorumlulukları, atanma usulleri, ücret ve sosyal hakları Osmanlı

medreselerinin vakfiyelerinde titizlikle hükme bağlandığı görülmektedir. Daha

önce de ifade ettiğimiz üzere Osmanlı medreselerinde idare kadrosu, mütevelli

ona bağlı kâtip, câbi, câbi kâtibi, mutemet ve noktacı gibi memurlardan

oluşuyordu. Noktacı; vakfiyelerde, medresedeki müderris, muîd ve

danişmendlerin derslere vaktinde gelip gelmediklerin tespit eder ve devam

etmeyenlerin durumu mütevellisine bildirirdi. Mütevelli de noktacının verdiği

bilgilere dayanarak vazifesine gelmeyenlerin maaşlarını keserdi. Medreselerin

hizmetli kadrosunun ise hafız-ı kütüb (kütüphaneci), bevvâb (kapıcı), ferrâş

(temizlikçi) kennas-i helâ (tuvalet temizleyicisi) ve siraci (kandilci) gibi

elemanlardan oluşmuş olduğunu daha önce ifade etmiştik.

101

Page 113: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Medreselerde müderris dışındaki bu personelin tayin usulü oldukça

basittir. Vakfiyelerdeki hükümlere göre mahallinden (kadılar) yapılan tayin

teklifleri, merkez tarafından sonuçlandırılmıştır. En basit görevler için dahi

Osmanlı hâkimiyet biçiminin bir yansıması biçiminde padişahın tasdikinden

geçen berat alma zorunluluğu vardır( Ünal, 1998: 105-106 ).

Bu yaklaşım usulsüzlükleri önleme ve merkezin vakıf kuruluşlarını sıkı

denetimi konusunda büyük bir kolaylık getirmiştir. Vakıfları kontrol eden

Sadrıazam ve Divân-ı Hümâyun’dur (Ünal,1998: 105-106).

Osmanlı medreselerinde işleyişe dair aktardığımız bu bilgilerden sonra,

İhsanoğlu’nun hazırladığı, Osmanlı medreselerinin sayıca gelişmesinin istatistikî

bir analizi olan incelemesine değinmek yerinde olur.

İhsanoğlu, Bilge ve Baltacı’nın bu konuda hazırlamış olduğu eserleri

istatistikî bir analize tâbi tutmuş ve elde ettiği bilgileri cetveller halinde

düzenlemiştir. Aşağıdaki vereceğimiz ilk üç cetvelde İhsanoğlu, Osmanlılarda

medrese inşa faaliyetlerinin Osmanlı Devleti’nin siyasi ve iktisâdi yükselişine

paralel olarak geliştigini XVI. yüzyılda gelişmenin en üst noktasına vardığını

ifade eder. İhsanoğlu devamla, bu gelişmenin XVI. yüzyıla kadar geometrik bir

dizi şeklinde olduğunu, böylece her yüzyıldaki medrese sayısının bir önceki

yüzyıla göre ikiye katlandığını, XIX. yüzyılda (1868 yılı öncesinde) yeni tarz

eğitim kurumlarının da yaygılaşmaya başladığı bu dönemde İstanbul’da 166 adet

faal medrese ve bu medreselerde toplam 5369 “talebe-i ulûm”un ders gördüğünü

belirtir ( Bkz. İhsanoğlu, C. 1, 1999: 243-244).

102

Page 114: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Cetvel: 1

Önemli Merkez ve Bölgelere Göre Osmanlı Medreseleri

VIII/XIV IX/XV X/XVI Dönemi Belirsiz

Olan Medreseler

Toplam

İznik 4 4

Bursa 19 11 6 36

Edirne 1 (Dârü’ş-Şifa) 20 10 31

İstanbul 23 113 6 142

Anadolu 12 31 32 13 88

Balkanlar 4 12 18 5 39

Suriye 3 3

Hicaz 6 6

Yemen 1 1

Toplam 40 97 189 24 350

103

Page 115: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Cetvel: 2

Medreselerin Padişah Dönemlerine Göre Dağılımı

Orhan gazi (1326-1356) 10

I. Murad (1359-1389) 7

I. Beyazid (1389-1402) 23

Çelebi Mehmed (1402-1421) 7

II. Murad (1421-1451) 38

II. Mehmed (1451-1481) 30

II. Bayazid (1481-1512) 33

I. Selim (1512-1520) 8

I. Süleyman (1520-1566) 106

II. Selim (1566-1574) 17

III. Murad (1574-1595) 42

III. Mehmed (1595-1603) 5

Dönemi Belirsiz Olan Medreseler 24

Toplam 350

Cetvel: 3

Yüzyıllara Göre Medreselerin Türleri

VIII/XIV IX/XV X/XVI Dönemi Belli olmayan

Medreseler

Medreseler 37 90 168 24

Dârü’l-Hadis 2 2 13

Dâru’l-Kurra - 3 11

Dârü’ş-Şifa 1 2 2

Toplam 40 97 189 24 350

104

Page 116: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

İhsanoğlu, 4. cetvelde ise Osmanlı Devleti’nin tarihi ömrü içerisinde

Rumeli bölgesinde medrese yapımına verdiği önemi ifade etmektedir.

Cetvel: 4

Osmanlı Dönemi Rumeli Medreseleri

Bölge Medrese

Yunanistan 189

Bulgaristan 144

Arnavutluk 28

Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Karadağ 105

Kosova- Makedonya-Sırbistan, Slovenya ve Voyvodina 134

Romanya 9

Macaristan 56

Toplam 665

105

Page 117: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

SONUÇ

Çalışmamızın buraya kadar olan kısmında Osmanlı medreselerini teşkilat

ve eğitim-öğretim faaliyetleri açısından incelemiş olduk. Böylelikle medreseler,

Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderine yön veren, devlet ve toplum hayatında son

derece önemli etkilere sahip “ilmiye sınıfı” mensuplarını yetiştiren bir kurum

olarak karşımıza çıkıyorlar. Tanzimatla birlikte, devlet idaresinde görev alacak

kadroları yetiştiren kurumlarda radikal bir takım değişikliklere girişilinceye

kadar, medreselerden yetişen ulema, imparatorluğun en önemli mevkilerinde

görev yapmıştır. Medreselerin, asırlar boyunca Osmanlı Devleti’ndeki

hukukçuları, din adamlarını, öğretmenleri, çoğu idareci sınıfı, hatta hekim ve

mühendisleri yetiştiren bir eğitim-öğretim kurumu olduğunu hatırlamak, bu

kurumların önemini anlamamıza yeter.

Bu önemli eğitim kurumlarının en baştaki amacı, başarı ve yeteneklerine

göre fertlerin muhtelif seviye ve branşlarda yetiştirilmesiydi diyebiliriz.

Branşlaşmaya elverişli akademik teşkilatı ile medrese ve bağlı birimleri, sisteme

alınan öğrenci potansiyelini genel eğitime tâbi tuttuktan sonra, başarı ve

yeteneklerine göre seçim imkânı tanıyarak yetiştiriyor ve toplum hizmetine

sokuyordu. Medrese vakfıyeleri, ilmiye kanunnâmeleri ve uygulamayı aksettiren

çeşitli belgeler, medreselerin bu çok yönlü akademik yapısını ve eğitim

kademelerindeki işleyişi bize açıkça göstermektedir.

Ayrıca Osmanlı medreselerini sosyal teşkilatlar bütünü olarak da

değerlendirmek gerekir. Osmanlı külliyeleri bu yönüyle, bünyesinde barındırdığı

farklı işlevlere sahip birimlerle toplumla bütünleşmeyi başarmış sosyal

özellikteki yapılar manzumesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Külliyeler içerisinde

de eğitim-öğretime dair en önemli kurum medreselerdir. Medreselerin daima

topluma kapılarını açık tutması, külliye içerisinde yer alan cami vasıtasıyla halkı

bilinçlendirmesi ve aydınlatması medrese-halk bütünleşmesinin en güzel

örneğidir.

106

Page 118: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Selçuklular ile birlikte devlet yapısında önemli bir konuma sahip olan

medreseler, Osmanlı ilmiye teşkilatı içinde de mühim bir yer tutmuştur. İlmiye

teşkilatına belli bir dönem ikbal devrini yaşatan bu medreselerin zaman içinde

gerilediği bilinmektedir. Fakat bu gerilemeye rağmen kapatılana kadar Osmanlı

medreselerin gerek bürokrasiye, gerekse ilmiye teşkilatına kazandırdığı değerler

son derece önemlidir.

Sonuç olarak Osmanlı medreseleri hakkında genel bir değerlendirme

yapmak gerekirse şunları söylemek lâzımdır:

Kuruluş felsefesi itibariyle Osmanlı medreselerinde yükselmek, ancak

başarıya, yani zekâ, çalışkanlık ve diğer bazı meziyetlere bağlıydı.

İmparatorluğun altın çağını yaşadığı dönemde medreseler gerek işleyiş, gerekse

verdiği eğitimin niteliği bakımından yüksek bir seviye teşkil ediyordu. Devletin

sevk ve idare kademelerinde görev alan kişilerde de, bu okullarda olduğu gibi

başarı ve yetenek kıstas olarak ön plana çıkıyordu. Ancak zaman zaman medrese

teşkilatı içinde ilme ve ilmi düşünceye verilen değerden uzaklaşılması bu

değerlerin yerini iltimas ve liyâkatsizliğin alması bu kurumu sekteye uğratmıştır.

Fakat kuruluşundan ortadan kaldırılışına kadar medreselerin, asırlar boyu

Osmanlı bürokrasisine, ilim ve irfânına hizmet ettiği de bir hakikattir.

Başlangıcından XVII. Yüzyıla kadar çeşitli yönleriyle ele aldığımız

Osmanlı medreselerinin, tarihi seyir içerisinde geçirdiği devreler göz önünde

bulundurularak bu devreler boyutunda değerlendirilmesi Osmanlı medreselerini

daha anlaşılır hale getirecektir.Osmanlı medreseleri ile ilgili yapılacak olan

çalışmalarda medreselerde yürütülen eğitim-öğretim faaliyetlerinin yanında

medreselerin sosyal boyutu ve sosyal fonksiyonu üzerinde durulması son derece

önemlidir.

107

Page 119: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

BİBLİYOGRAFYA

ADIVAR, A. Adnan; Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1943.

AHMED CEVDET PAŞA, Tarih-i Cevdet, C. I, Hikmet Neşriyat,

İstanbul.

AKGÜNDÜZ, Ahmed; Kanunî Sultan Süleyman Devri Kanunnâmeleri,

Fey Vakfı Yayınları, İstanbul 1992.

AKGÜNDÜZ, Hasan; Klasik Dönem Osmanlı Medrese Sistemi (Amaç,

Yapı, İşleyiş), Ulusal Yayınları, İstanbul 1997.

AKYÜZ, Yahya; Türk Eğitim Tarihi, Kültür Koleji Yayınları, İstanbul

1993.

ANADOL, Cemal; ABBASOVA, Fazile; Türk Kültür ve Medeniyeti,

Bilge Karınca Yayınları, İstanbul 2002.

ÂRİF BEY, “Devlet-i Osmaniye’nin Teessüs ve Takarruru Devrinde İlim

ve Ulemâ”, Daru’l-Fünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası, S. I, 1922.

ASLANAPA, Oktay; Türk Sanatı, İstanbul 1984.

ATAY, Hüseyin; Fatih-Süleymâniye Medreseleri Ders Programları ve

İcazetnâmeler, Vakıflar Dergisi, C. XIII, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları,

Ankara 1981.

_______________; Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi (Medrese

Programları, İcazetnâmeler, Islahat Hareketleri), Dergâh Yayınları, İstanbul

1983.

ATÇEKEN, Zeki; Konya’daki Selçuklu Yapılarının Osmanlılar Devrinde

Bakımı ve Kullanılması, TTK Yayınları, Ankara 1998.

AYVERDİ, E. Hakkı; İstanbul Mimarî Çağının Menşei Osmanlı

Mimarisinin İlk Devri (1230-1402), C. I, Baha Matbaası, İstanbul 1966.

_______________; Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri (1451-1481), C. III,

Baha Matbaası, İstanbul 1973.

108

Page 120: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

BALTACI, Cahid; “Fatih Sultan Mehmed Devri İlim Hayatı ve Sahn-ı

Semân Medreseleri”, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire

Başkanlığı Yayınları, İstanbul 1995.

_______________; “Millî Eğitimin Dünü, Bugünü ve Yarını”, Millî

Eğitim ve Kültür, S: 3, Haziran 1979.

_______________; XV. ve XVI. Asırlar Osmanlı Medreseleri, İstanbul

1976.

BAYKARA, Tuncer; Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, Kültür ve

Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1985.

BAYSUN, M. Câvit; “Osmanlı Devri Medreseleri”, İslam Ansiklopedisi

“Mescid” Maddesi, C. 8, MEB Basımevi, İstanbul 1979.

BERKİ, Ali Himmet, “Selçuklular ve Osmanlılar Devrinde İlk İslam Türk

Üniversiteleri”, Diyanet Dergisi, C: 10, S: 110-111 (Alp Arslan Sayısı)

BİLGE, Mustafa; İlk Osmanlı Medreseleri, Edebiyat Fakültesi Basımevi,

İstanbul 1984.

BOZKURT, Nebi; “Medrese”, İslam Ansiklopedisi, C. 28, TDV Yayın ve

Matbaacılık, Ankara 2003.

CANTAY, Gönül, “Osmanlı Dönemi Külliyeleri”, Osmanlı (Kültür ve

Sanat), C. 10, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999.

_______________; “Süleymaniye Tıp Medresesi ve Şifahanesi”,

Kaynaklar, Emek Matbaası, Ankara 1984.

_______________; Osmanlı Külliyelerinin Kuruluşu, Atatürk Kültür

Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 2002.

CİHAN, Ahmet; “Osmanlı Medreselerinde Sosyal Hayat”, Osmanlı

(Toplum), C. 5, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999.

ÇELEBİ, İlyas; “Osmanlı Medreselerinin Kuruluşu, Yükselişi ve Çöküş

Nedenleri,” Osmanlı (Toplum), C. 5, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999.

109

Page 121: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

DANİŞMEND, İ. Hâmi; İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. I, Türkiye

Yayınevi.

DEMİRALP, Yektâ; Erken Dönem Osmanlı Medreseleri (1300-1500),

Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999.

EMİN BEY, “Tarihçe-i Tarîk-i Tedris”, İlmiye Salnâmesi, Âmire

Matbaası, 1334.

ERGİN, Osman; Türk Maarif Tarihi, C. I-II, Kültür Yayınları, İstanbul

1977.

EZHERLİ, İhsan; “Osmanlı Medreseleri Eğitim ve Öğretim Metodları”,

Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, C. 7, S. 70-71.

FURAT, Ayşe Zişan; “Eğitim-Mimarî İlişki Açısından Kuruluş Dönemi

Osmanlı Medreseleri”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S: 8,

2003.

GELİBOLULU MUSTAFA ÂLİ, Kitabu’t-Târih-i Künhü’l-Ahbâr, C. I (1.

Kısım), Erciyes Üniversitesi Yayınları, No: 106, Kayseri 1997.

GÖKBİLGİN, M. Tayyib; Osmanlı Müesseseleri, Teşkilatı ve Medeniyeti

Tarihine Genel Bakış, Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul 1977.

GÜL, Ahmed; Osmanlı Medreselerinde Eğitim-Öğretim ve Bunlar

Arasında Daru’l-Hadislerin Yeri, TTK Yayınları, Ankara 1999.

HALAÇOĞLU, Yusuf; “Osmanlılarda İlim, Din ve Sosyal Müesseseler”,

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C. 12, TTK Yayınları, Konya 1994.

_______________; XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet

Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK Yayınları, Ankara 1995.

HAMMER Baron Joseph Von Purg Stall, Osmanlı Devleti Tarihi, C. III,

Üçdal Neşriyat, İstanbul 1984.

HIZLI, Mefâil; “Osmanlılarda İlk Medreseler, İlk Müderrisler”, Millî

Kültür, S. 88 (Eylül), Ankara 1991.

110

Page 122: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

_______________; Osmanlı Klasik Döneminde Bursa Medreseleri, İz

Yayınları, İstanbul 1998.

İHSANOĞLU, Ekmeleddin, “Osmanlı Eğitim ve Bilim Kurumları”,

Osmanlı Medeniyeti Tarihi, C: 1, İstanbul 1999.

_______________; “Osmanlı Bilimine Toplu Bakış”, Osmanlı (Bilim), C.

8, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999.

_______________; “Osmanlı Medrese Geleneğinin Doğuşu”, Belleten, S:

(LXV/247), TTK Yayınları, Ankara 2003.

_______________; “Osmanlı Medrese Tarihçiliğinin İlk Safhası (1916-

1965)”, Belleten, C. LXIV, S. 240, TTK Yayınları, Ankara 2001.

_______________; Osmanlılar ve Bilim, Nesil Yayınları, İstanbul 2003.

İNALCIK, Halil; Osmanlı İmparatorluğu, Klasik Çağ (1300-1600), (çev.

Ruşen Sezer), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003.

İŞPİRLİ, Mehmet; “Medrese”, İslam Ansiklopedisi, C. 28, TDV Yayınları,

Ankara 2003.

İZGİ, Cevat; Osmanlı Medreselerinde İlim (Riyazi İlimler 1), İz Yayınları,

İstanbul 1997.

KAFESOĞLU, İbrahim; Büyük Selçuklu İmparatoru Melikşah,

Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Yayınları, İstanbul 1973.

KÂHYA, Esin; “Osmanlılardaki Bilimsel Çalışmalara Genel Bir Bakış”,

Osmanlı (Bilim), C. 8, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999.

KÂTİP ÇELEBİ, Mizânu’l-Hakk fî İhtiyari’l-Ehakk, (Yayına hazırlayan:

Orhan Şaik Gökyay), Kervan Kitapçılık Basın Sanayi, İstanbul 1980.

KAYAOĞLU, İsmet; “Osmanlı Eğitim Vakıfları”, Milli Kültür, S. 49

(Temmuz), Ankara 1985.

_______________; İslam Kurumları Tarihi-I, A. Ü. İlahiyat Fak.

Yayınları, Ankara 1985.

111

Page 123: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

_______________; İslam Kurumları Tarihi-II, S.Ü. Basımevi, Konya

1994.

KAZICI, Ziya; “Osmanlı Eğitim ve Öğretim Sisteminde Genel

Medreseler”, Osmanlı (Toplum), C. 5, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999.

_______________; Ana Hatlarıyla İslam Eğitim Tarihi, M.Ü. İlahiyat

Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 1995.

KONYALI, İ. Hakkı; Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, Konya

1964.

KÖROĞLU, Hüseyin; Konya ve Anadolu Medreseleri, Konya 1999.

KURAN, Aptullah; Anadolu Medreseleri, C: I, TTK Yayınları, Ankara

1969.

KÜTÜKOĞLU, Mübahat; XX. Asra Yetişen Osmanlı Medreseleri, TTK

Yayınları, Ankara 2000.

ÖZBİLGEN, Erol; Bütün Yönleriyle Osmanlı (Âdâb-ı Osmaniye), İz

Yayınları, İstanbul 2003.

ÖZCAN, Abdülkadir; “Fatih’in Teşkilat Kanunnâmesi ve Nizam-ı Âlem

için Kardeş Katli Meselesi”, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, S. 33,

Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul 1982.

ÖZDEMİR, Çağatay; “Fatih Medreseleri,” Türk Yurdu, C. 10, S. 33 (379),

Mn Ofset, Mayıs 1990.

ÖZODAŞIK, Mustafa; Cumhuriyet Dönemi Yeni Bir Nesil Yetiştirme

Çabaları, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya 1999.

PAKALIN, M. Zeki; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. 2,

MEB Basımevi, İstanbul 1983.

SAKAOĞLU, Necdet; Osmanlı Eğitim Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul

1993.

112

Page 124: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

SARIKAYA, Yaşar; Medreseler ve Modernleşme, İz Yayıncılık, İstanbul

1997.

SENEMOĞLU, Nuray; Gelişim ve Öğrenme, Ankara 1997.

TALAS, M. Asad; Nizamiyye Medresesi, (çev. Sadık Cihan), Samsun

2000.

TAŞDEMİRCİ, Ersoy; “Osmanlı İmparatorluğunda Medreseler”, Erciyes

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S: 3, 1989.

TEKİNDAĞ, Şehabettin; “Medrese Dönemi”, Cumhuriyetin 50. Yılında

İstanbul Üniversitesi, 1973.

TURAN, Osman; “Selçuklu Devri Vakfiyeleri, Şemseddin Altun Âba

Vakfiyesi ve Hayatı”, Belleten XI, S: 42, TTK Yayınları.

UNAN, Fahri; “Osmanlılarda Medrese Eğitimi”, Osmanlı (Toplum), C. 5,

Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999.

_______________; “Osmanlı Medreselerinin İlmî Performansı Üzerine

Bazı Düşünceler”, Türkiye Günlüğü, S. 30, Eylül-Ekim 1994.

UNAT, Fâik Reşit; Türk Eğitim Sisteminin Gelişimine Tarihi Bir Bakış,

MEB Basımevi, Ankara 1964.

UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı; Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, TTK

Yayınları, Ankara 1988.

ÜNAL, M. Ali; Osmanlı Müesseseler Tarihi, Kardelen Kitabevi, Isparta

1998.

ÜNVER, Süheyl; Fatih Külliyesi ve Zamanı İlim Hayatı, İ.Ü. Yayınları,

İstanbul 1946.

YALTKAYA, M. Şerefettin, “Tanzimattan Evvel ve Sonra Medreseler”,

Tanzimat I, MEB Basımevi, İstanbul 1999.

YAŞAR, Yücel; SEVİM, Ali; Türkiye Tarihi II, TTK Yayınları, Ankara

1990.

113

Page 125: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

YEDİYILDIZ, Bahaaddin; “Sosyal Teşkilatlar Bütünlüğü Olarak Osmanlı

Vakıf Külliyeleri”, Türk Kültürü, S: 219, Ayyıldız Matbaası, Ankara 1962.

114

Page 126: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EKLER (Tablolar, Belgeler ve Resimler)

1- Hukuki Statüsü, Finansman Kaynağı ve Yapılanma Bakımından Osmanlı

Eğitim Kurumları (Hasan Akgündüz, Klasik Dönem Osmanlı Medrese Sistemi

(amaç, yapı, işleyiş), İstanbul, 1997).

2- Osmanlı Kamu Bürokrasisi ve Geleneksel Eğitim Sistemi (Akgündüz, a.g.e.).

3- Osmanlı Medrese Sisteminin İdari Teşkilatlanması (Akgündüz, a.g.e.).

4- Medrese Ölçeğinde İdari Teşkilatlanma (Akgündüz, a.g.e.)

5- Osmanlı Devleti’nde Ulemâ Hiyerarşisi (Halil İnalcık, Osmanlı

İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1500), çev. Ruşen Sezer, İstanbul,2003).

6- Geleneksel Medrese Proğramı Modeli (Akgündüz, a.g.e.).

7- Osmanlı Medrese Sisteminin Akademik Örgütlenme Modeli Ana Gövdeyi

Oluşturan Eğitim Kademeleri ve Proğramları (Akgündüz, a.g.e.).

8- Osmanlı Medreseleri’nin Dereceleri, Medrselerde Okutulan Dersler ve Ders

Kitapları (Yekta Demiralp, Erken Dönem Osmanlı Medreseleri (1300-1500),

Ankara,1999).

9- Osmanlı Medreseleri’nin Dereceleri, Okunan Başlıca Ders Kitapları, Ders

Kitabının İlgili Olduğu Bilim Dalı ve Müderrislerin Maaşları (Yahya Akyüz,

Türk Eğitim Tarihi, İstanbul,1993).

10- Bursa Orhan Külliyesi ve Çevresinde İnşa Edilen Yapılar (E.Hakkı

Ayverdi, İstanbul Mimari Çağının Menşei Osmanlı Mimarisinin İlk Devri

(1230-1402), C.1, İstnbul,1966).

11- İznik Süleyman Paşa Medresesi Restütisyon Plânı (Ayverdi,a.g.e.).

12- Bursa Yeşil Külliyesi Vaziyet Plânı (Gönül Cantay, Osmanlı Külliyelerinin

Kuruluşu, Ankara,2002).

13- 1331-1451 Tarihleri Arasında Osmanlılar’ın Anadolu ve Rumeli’de

Fethettikleri Şehir ve Kasabaların Fetih Tarihleri ve Buralarda Kurulan İlk

115

Page 127: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

Medreseler (Ekmeleddin İhsanoğlu, “Osmanlı Medrese Geleneğinin Doğuşu”,

Belleten (LXV1/247), 2002).

14- Edirne Darü’l- hadis Külliyesi Vaziyet Plânı (Oktay Aslanapa, Türk Sanatı,

İstanbul, 1984).

15- Fatih Külliyesi Vaziyet Plânı (Cantay, a.g.e.).

16- Süleymâniye Külliyesi Vaziyet Plânı (Ömer Lütfi Barkan, Süleymâniye

Camii ve İnşâsı (1550-1557), C.1,Ankara 1972).

17- Sahn-ı Seman Medreselerinin Tamirine Dair 24 Rebiü’l-âhir1299/15 mart

1882 Tarihli Telhis (Murat Akgündüz, Osmanlı Medreseleri (19. Asır), İstanbul

2003).

18- Bir İcazetnâme Örneği (Hüseyin Atay, Fatih-Süleymâniye Medreseleri Ders

Proğramları ve İcazetnâmeler, Vakıflar Dergisi, C.X111,Ankara, 1981).

19- Kanunâme-i Ehl-i İlim (Hasan Akgündüz, a.g.e.).

20- Kanunnâme-i Sultan Süleyman Han (Hasan Akgündüz, a.g.e.).

21- Hazerfen Hüseyin Efendi’nin Telhisü’l-Beyan’ından (Hasan Akgündüz,

a.g.e.).

22- Bursa Yıldırım Külliyesi (Cantay, a.g.e.).

23- Fatih Külliyesi Akdeniz ve Karadeniz Medreseleri

(http://www.vgm.gov.tr/eserler/yurtici_detay/yurtici_medrese.asp.3).

24- Süleymâniye Külliyesi (Gönül Cantay, a.g.e.).

116

Page 128: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 1:

117

Page 129: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 2:

118 118

Page 130: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 3:

119

Page 131: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 4:

120

Page 132: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 5:

121

Page 133: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 6:

122

Page 134: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 7:

123

Page 135: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 8:

124

Page 136: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 9:

125

Page 137: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 10:

126

Page 138: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 11:

127

Page 139: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 12:

128

Page 140: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 13:

129

Page 141: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 14:

130

Page 142: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 15:

131

Page 143: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 16:

132

Page 144: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 17:

133

Page 145: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 18:

134

Page 146: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

135

Page 147: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

136 136

Page 148: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

137 137

Page 149: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 19:

138

Page 150: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 20:

139

Page 151: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 21:

140

Page 152: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 22:

141

Page 153: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 23:

142

Page 154: KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI ...turuz.com/storage/Turkologi/Tarix/2011/391-Qurulushundan...T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANA

EK 24:

143