muhittin turan ahmedÎ dİvani'nda kularisamveri.org/pdfdrg/g00028/2014_7/2014_7_turanm.pdf ·...
TRANSCRIPT
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
Muhittin TURAN1
AHMEDÎ DİVANI'NDA KUŞLAR
Özet
Gerek Türk kültüründe, gerekse mitolojide geniş yer bulan kuşlar, İslâm'dan sonra
divan şairleri tarafından da çeşitli benzetme unsurlarıyla bezenerek geniş bir hayal
dünyasına malzeme olmuştur. Divan şairi, birçok varlığı söz konusu ederek
memduhu, divan şiirinin dünyasında mevcut olan kavramları kullanarak ele alır. Bu
bazen bir felek, burç, gezegen gibi kozmik bir unsur bazen bahçe, meyhane, zindan
gibi mekân bazen bir tarihi kişilik bazen şebnem, yel, servi vb. olabilir. Divan şairi
bazen de kuşları kullanır. Tarihi bir olaydan, Kuran kaynaklı kıssalardan, âşık ile
maşuk arasındaki münasebetlerden, tasavvuftan bahsederken kuşların şekil, renk ve
ses özelliklerini söz konusu eder. Bu çalışmada, divan edebiyatının kuruluş
dönemlerinde yaşamış Ahmedî’nin 9000 beyit civarında olan Divan’ındaki kuşların
ele alınış şekilleri incelenmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kuş, Ahmedî, Divan.
BIRDS IN THE AHMEDI’S DIVAN
Abstract
Need in Turkish culture, both taking place in mythology and ancient Turkish
beliefs birds, various metaphors by poets After Islam, garnished with elements
from a wide range of materials has been the dream world. The poet, who is blessed
by the presence of many of the assets in question, using the concept of Divan
poetry existing in the world takes. This is sometimes a fortune , horoscope, planet,
a cosmic elements such as ; sometimes gardens, taverns, dungeon-like space;
Sometimes a historical personality; sometimes dew, wind, etc. service. I might. The
poet sometimes uses birds. From a historical event, stories sourced from the Qur'an
, from the relationship between love and beloved , Sufism and so on. Speaking of
birds, shapes, colors and sound characteristics is concerned. In this paper, Ahmedi
1 Yrd. Doç. Dr., Bitlis Eren Üniversitesi, Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı, [email protected]
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
24
Muhittin Turan
lived in the foundation period of the Ottoman literature around 9000 couplets in the
Divan shapes of birds to be examined will be made to the handling.
Key Words: Bird, Ahmedi, Divan.
Giriş
Bizim bu divandan hareketle kuşlar üzerinde çalışmamızın en önemli sebebi, kuşlar
üzerine yazılmış müstakil eserler dışında, söz konusu divandaki kuş çeşitlerinin oldukça çok
olmasıdır. Türk edebiyatında kuşlar hakkında birtakım eserler kaleme alınmıştır.2 Biz tekrara
düşmemek adına söz konusu divanda adı geçen kuşlar etrafında oluşan hayal dünyasını
yansıtmakla yetindik.3
Gerek Türk kültüründe, gerekse mitolojide ve eski Türk inanışlarında geniş yer bulan
kuşlar, İslâm'dan sonra divan şairleri tarafından da çeşitli benzetme unsurlarıyla bezenerek geniş
bir hayal dünyasına malzeme olmuştur. Hemen her divan şairi, kuşları çok hassas bir şekilde
inceleyip onları kendi hususi özellikleriyle ele almış ve bunu kendi dünyasıyla birleştirmiştir.
28 kuş çeşidini barındıran Ahmedî divanında4 kuşlar etrafında gelişen hayal dünyası bir
hayli zengindir. Kuşların özel isim olarak zikredilenleri yanında, tür ismi olarak da geçenleri
vardır: Kuş; kuş (XXX/1)5, kuşdili (XXII/3).. Murg; murg (83/3), murg-ı cân (523/7), murg-ı dil
(5/2), murg-ı eshâr (274/7), murg-ı âşiyân (XXXV/19), murg-ı seher (XLI/2), murg-ı Hucend
(XXXV/10), murg-ı perrân (VI/39), murg-ı seher-hân (129/1), murg-ı hoş-elhân (192/3), murg-ı
hoş-nüvâ (XXXIV/45)...Tayr; tuyûr (651/3), vuhûş u tuyûr (XXIV/36), vahş u tayr (XXIX/19),
tayr-ı Ebâbil M/156), tayarân (I/5)...vb. şekillerde kullanılırlar.
Nasıl bir kuş “dâne” için tuzağa kapılıyorsa, şair de sevgilinin yüzündeki ben için
kement misali zülfüne düşer. (220/2)
Saçun belâsına hâlün düşürdi göñlümi
Ki dâne göricegez kuş varur kazâya düşer (237/3)
“Bir kuş olan gönlüm, yem tanesine benzeyen ben’ine ulaşmak için saçının tuzağına
düşer.”
İşit sana diyeyim kuşdilinde hoş sırlar
2 Konuyla ilgili şu kaynaklara bakılabilir: H. Dilek Batislam (2002). Divan Şiirinin Mitolojik Kuşları: Humâ, Anka ve
Simurg, İstanbul: Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi l; Ömür Ceylan (2007). Kuşlar Divanı-Osmanlı Şiir Kuşları,
İstanbul: Kapı Yayınları; Sami Akalın (1993). Türk Folklorunda Kuşlar, Ankara: Kültür Bakanlığı, Halk Kültürünü
Araştırma ve Geliştirme Müdürlüğü Yayınları; Halil Ersoylu (1980). Türk Dünyasının Folklor ve Etnografyasında
Süs Unsuru Olarak Kullanılan Bazı Kuşlar, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Ekim 1980, II/8, 83-93. Abdülkadir
İnan (1987), Türk Folklorunda Simurg ve Garuda, Makaleler ve İncelemeler, Ankara: T.T.K. Yayımları; Halil
Ersoylu, Türk Dünyasının Düşünce, Dil ve Edebiyatındaki Bazı Kuşlar, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Nisan
1981; Ö. Faruk Harman-Cemal Kurnaz (1988), Hüdhüd, Ankara: Diyanet Vakfı Yayınları; Melike Erdem Günyüz
(2001), Ahmedî Divanı’nın Tahlili, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Muhittin Turan (2014),
Şem’î Şem’ullah Şerh-i Mantıku’t-Tayr, Adana: Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. 3 Ahmedî Divanı’nda geçen çeşitli unsurlar Melike Erdem Günyüz tarafından incelenmiş ve doktora tezi olarak
sunulmuştur (Melike Erdem Günyüz (2001), Ahmedî Divanı’nın Tahlili, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul). Biz bu konu hakkında çalışmalarımıza başladığımızda adı geçen
teze rastladık. Bu tezde de divanda geçen kuşlar hakkında kıymetli bilgiler verilmiş, fakat sadece 15 kuş söz konusu
edilmiştir. 4 Yaşar Akdoğan (1979), Ahmedî Divânı I-II: Tenkitli Metin ve Dil Hususiyetleri, İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Türkiyat Araştırma Merkezi. 5 Sayıların ilki Divan’daki şiiri, ikincisi beyit numarasını göstermektedir.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
25
Ahmedî Divanı'nda Kuşlar
Ki yırta Mantık-ı Tayr’ı işitse anı Attâr (XXII/3)
“Dinle, sana kuşdilinde sırlar bildireyim ki Attâr bu sırrı duysa Mantıku’t-Tayr’ı yırtar
atar.” Kuşdili, tasavvufi eserlerde geçen bir kavramdır. Mitolojik kuşlar olan Anka, Simurg ve
Hümâ'nın dilinden seyr-i sülûk macerası anlatılarak bir “kuşdili” kavramı tevellüd eder ve bu
dil, mitolojik kuşların sîmurga olan yolculuğunu anlatan Feridüddin Attâr'ın Mantıku't-tayr adlı
eseri ile birlikte değerlendirilir. Bu eser, adını Neml suresi 16. ayetten alır.6 Kuşların tasavvufî
yolculuğunu anlatan bu eser ile şairin sözleri birlikte değerlendirilir. Şairin anlattığı kuşdilindeki
sırlar o kadar yücedir ki, Mantıku't-Tayr'ı önemsiz hâle getirir.
Yumurda mıdı yaradılan evvel ü kuş mı
Bu sözi keşf ideriseñ baña zihî güftâr (XXII/37)
‘Yumurta mı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu yumurtadan çıkar? Bunu bana anlat. Ne
hoş bir söz!’ sözü, hikmet perdesiyle sunulmaktadır.
Hz. İsa'nın balçıktan yaptığı kuşa üflemesi ve kuşun uçması hadisesi anlatılır
(LXXIV/4). Hz. Süleyman'ın kuşdilini bildiği anlatılır (276/8). Şairin can kuşu olan
gönlünden, sevgili ne kadar kan içse de kanmaz. Bu durum gözü doymamak deyimiyle
anlatılır.(528/3)
Divandaki, Angıt/Çekâvek, Anka/Sîmurg, Balıkçıl/Bûtîmâr, Baykuş/Bûm,
Bıldırcın/Selvâ, Bülbül, Cevârih, Çil Kuşu/Tîhû, Doğan/Bâşe/Balaban/Bâz/Şehbâz, Ebâbîl,
Güvercin/Gügercin/Kebûter, Horoz/Horûs/Tavık/Tavuk/Decâc, Hümâ, İbibik/Hüdhüd,
Karga/Gurâb/Zâg, Kartal/Ukâb, Kaz/Bat, Keklik/Kebk, Kumru, Ördek/Murg-ı Âb,
Papağan/Tûtî, Semender, Serçe/Usfûr/Güncişk, Sülün/Tezerv, Şahin, Tâvûs, Turaç/Dürrâc,
Yarasa/Huffâş/Vatvât olmak üzere toplam 28 kuş türü aşağıdaki şekilde incelenmiştir.
Angıt/Çekâvek
Tadı lezzetli olduğundan genellikle eti için avlanan kuş türlerindendir. Divanda da tek
bir beyitte bu özelliği ile ele alınır.
Gülistânda senânıla oldı mevzûn
Nevâ-yı bülbül ü lahm-ı çekâvek (374/5)
“Gülistânda canlılığıyla bülbülün sesi ve angıtın eti denk oldu.” Beyit, Emir
Süleyman’ın adalet ve varlığının dengeyi ve beraberliği nasıl sağladığının mecazi şekilde
ifadesidir.
Anka/Sîmurg
İsmi olup cismi olmayan, (Devellioğlu, 1990: 43) kendisinde her kuştan bir işaretin
bulunduğu kuştur. Bu yüzden sîmurg ya da sîreng denir. Bu kuşun tüyünü ele geçirenlerin en
büyük sırra ve ölümsüzlüğe erecekleri iddia edilir (Ögel, 1989: 108). Yüzü insan yüzüne benzer.
Boynu çok uzun, tüyleri renk renktir. İnsan ve hayvanlardan kaptığını parçalar. Kaptığı nesneleri
uzaklara götürdüğü için anka-i mağrib derler (Asım Efendi, 2000: 21). Kanaat sahiplerine
kinaye olarak anka meşrep, anka tabiat denirdi (Cebecioğlu, 2009: 59). Ayrıca anka-meniş,
6Süleyman Davud'a vâris oldu ve “Ey insanlar, bize kuşdili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir
lütuftur” dedi. (Sure ve ayetler Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kur'an-ı Kerim Meâli'nden alınmıştır.)
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
26
Muhittin Turan
anka-tıynet de denir. Parlak ve göz kamaştırıcı bir hayvandır. Yumurtalarının büyüklüğü dağ
kadardır. Bir rivayete göre Hazale b. Safvan, diğerine göre Hâlid b. Sinan başka bir rivayete
göre ise Hz. Süleyman'ın duası ile ölür. Edebiyatımızda istiğna timsalidir (Onay, 2007: 36).
Sîmurg, hemen bütün yönleriyle Anka'nın Fars kültür coğrafyasındaki karşılığıdır (Ceylan,
2007: 34). Ahmedi kendisini simurgla bir tutar (XXXV/40). Emir Süleyman ile anka arasında
ilişki kurularak onun adaletinin bütün memleketlerde hümanın gölgesi gibi her tarafı sardığı
bildirilir (326/4). Kanaati simgeler (LVII/1). Anka nasıl Kâf dağında gizli ise Emir Süleyman’ın
adaleti de bu yokluk âleminde gizlidir. (tk I/6)
Tavukı zillete düşüren nedür ihtilât
Ankayı izzete çıharan nedür inzivâ (V/46)
“Tavuğu ayaklar altına düşüren halkla olan birlikteliğidir. Ankayı şerefli kılan
yalnızlığıdır.”
Vahdet-i Vücut (varlığın birliği) inanışı çerçevesinde sîmurg, Tanrı'nın zuhuru, taayyünü
ve salik olan kuşların bizzat kendileri olup, şerefi ve yüceliği ifade eder. Bunun tam tersi bir
özelliğe sahip olan yani masivayı ve kesreti temsil eden tavuk ile birlikte kullanılarak tezat
sanatı yapılır. Tavuk vahdeti temsil etmediğinden kesrette boğulmuştur.
Şeyh Gâlib'in Hüsn ü Aşk'ında “Kim Anka'ya ve Hümâ'ya erişebildi?” (Şeyh Galip,
2003: 155) denildiği gibi Anka'ya ulaşamamak sevgiliye erişememenin adıdır (642/6).
Balıkçıl/Bûtîmâr
Gam-horek veya mâlikü'l-hazin adları ile de anılan bu kuş, şiirimizde hüznün, kederin
simgesi olmuştur. Sürekli su kenarında yaşamasına rağmen, suyun bitmesi korkusuyla az su içer
ve bu sebeple perişan olurmuş.
Hüzn ile ger kişi bûtîmâr ola
Nice ehl-i perde-i esrâr ola (Mevlid-523)
“Kişi eğer bûtîmâr gibi hüzünlü olsa, birçok sır perdesini aralar.” Bûtîmâr, sır perdelerini
aralayan kişilerin, gördükleri karşısında kapıldığı hüzne işaret eder. Ayrıca aşağıdaki beyitte
bûtîmârın hüznü, Hz. Peygamber’in “Benim bildiğimi bilseydiniz, çok ağlar, az gülerdiniz.”
hadisini akıllara getirir.
Baykuş/Bûm
Gece yırtıcılarındandır. Divanda harabeliklerde yaşamasıyla, renk ve ses bakımından ele
alınır ve rakibe benzetilir.
Gözlerümün gurâbı meger bûm oldı kim
Nûrından ider ayıla günün uş ictinâb (54/6)
“Karga siyahlığındaki gözlerim ayın ve gündüzün ışığından çekinen bir baykuş gibi
oldu.” Kara sevdaya düşen âşık, artık gün yüzü görememektedir. Çünkü sevdanın rengi siyahtır.
Baykuşun gece varlık sürdürmesi ile karganın gözlerinin karalığı arasında tenasüp kurar ve
gündüz vaktinin parlaklığından uzak durur. Âşıklar harabeler ile aşk şarabı arasında ilgi kurarlar.
Aşk şarabı sevenin gönlünü harap eder (tk I/7). Ses bakımından ele alınarak Emir Süleyman'ı
övdüğü bir beytinde adaletinin ve varlığının tecelli ettiği yerler dışında kalanlar için kullanılır
(XXXVII/7).
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
27
Ahmedî Divanı'nda Kuşlar
Bıldırcın/Selvâ
Sadece bir yerde, diğer adı olan selvâ ile Hz. Musa’ya telmihen söz konusu edilmiştir.
Hz. Musa, Firavun’un zulmünden kurtardığı İsrailoğulları’nı, asasını kullanmak suretiyle
Kızıldeniz’i yarıp Sina yarımadasına geçirmiş ve onları Tîh çölüne getirmişti. Burada
kendilerine Allah tarafından menn (kudret helvası) ve selvâ (bıldırcın) gönderilmişti. Bu
Kur’an’da “el-mennü ve’s-selvâ” (Kur’an-ı Kerim, Bakara-2/57; A’raf-7/160; Tâhâ-20/80)
olarak geçer.
N’ireyi kim soraruz kamu Tîh-i gafletdür
Arada menn ile selvâdurur ki oldı nihân (LXIV/14)
“Nereye baksak hep gaflet çölüdür ve bu çölün ortasında ‘menn ü selvâ’ gizlidir.” Şâir
Tîh, menn ve selvâ kavramlarını kullanarak telmihen gaflette olanları uyarır.
Bülbül
Zengin bir hayal dünyası etrafında şekillenen bülbül belâbil, anâdil, andelib, hezâr,
murg-ı seher-hân, müzekkir-i eshâr gibi çeşitli şekillerde tam 194 defa zikredilen ve divanda adı
en çok geçen kuştur. Daha çok baharın gelişi ile ilgili kullanılır. Ayrıca bülbül redifli bir terci-i
bend (tc I/2) ve 15 beyitlik bir bülbül kasidesi (LVI) vardır. Divandaki nazım şekillerinin
hepsinde adı geçmektedir. Divanda âşığı sembolize eder.
Yaz geldiğinde bülbülün aklı başından gider (tc. II/4); nevbaharın bekçisidir (tc. II/2);
güle seher vakti iltifat eder (124/2); sabırlıdır (114/2); gülün açıldığını duyunca bağ ile bostana
gelir (LXVIII/20); pervanenin muma olan aşkını nasıl kimse bilmiyorsa, bülbülün güle olan
aşkını da kimse bilemez (453/2); güle olan aşkı, Mecnun ile Leylâ'nınki gibidir (484/3);
aralarındaki aşk bazen Vâmık ile Azrâ'ya benzer (336/5); gülü mahcup ederek yüzünü kızartır
(512/1); Hz. Peygamber olur (LVIII/36); Hz. Davut olur (368/3), (XXX/2), (181/4), (LXII/A6),
(XLI/9); bazen memduh olan Emir Süleyman'ın sesi, Hz. Davut'tan daha güzel olur (192/8); Hz.
Musa olur (XXXIII/12); minbere çıkıp hatip olur (X/6); elhânı, tûtîyi bile susturur (LXXIII/5);
bağa gelince “zâg u bûm” oradan uzaklaşır (XXXVII/7); güle mahremdir (XXXIX/12); gülün
meclisinde nergis ile beraber “def-i zer” okur (XLV/12); bülbüle göre Hicaz, çemendir (652/6);
gülistana şikayette bulunur (380/6); sevgilinin bağını, cennet bağına tercih eder (tk. V/4);
baharın gelişini haber verir (384/1), (655/2); rast makamını (568/5), nevâ makamını okur
(407/1); sevgilinin yanağı olan gül'ün aksi gülzâra yansır ve bülbülü mutlu eder (273/2);
goncanın içindeki sırrı bilir (273/8); öz vatanından “bûm u gurâb” tarafından uzaklaştırılır
(495/1); gül'ü görünce dili dolaşır (587/3) vb.
Tapundan ayru eger ney bigi inleyem ne aceb
Ki gülden ayrılıcah andelîbe nâle düşer (247/5)
“Huzurundan ayrı, ney gibi inlesem bana şaşılır mı? Bilinir ki gülden ayrılan bülbül
inler durur.” Attâr'ın “Neydeki feryâd benim sözlerimdendir... Çengdeki nağme benim
feryadımdandır.” (Feridüddin-i Attâr, 2011: 52) dediği gibi, bülbülün gülden ayrılışı ney'in
sazlıktan ayrılışı gibidir.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
28
Muhittin Turan
Kelîm olup kelâma geldi bülbül
Ki karşusına anuñ nâr u şecerdür (XXXIII/12)
“Bülbül, karşısındaki ateş ve ağacın karşısında ‘Kelîm’ olup konuştu.” Hz. Musâ
peygamberin Allah ile konuşması hadisesine “kelîm, nâr ve şecer” kelimelerini kullanarak
telmihte bulunur.
Cevârih
Yırtıcı bir kuştur. Divanda tek bir yerde yine bu özelliği ile kullanılır.
N’ireye ‘adlünün âvâzı irse
İdemez hayf tîhûya cevârih (XVI/7)
“Adaletinin sesinin duyulduğu yerde cevârih çil kuşunu korkutamaz.” Emir Süleyman'ın
adaletinin var olduğu bir yerde zulüm ve haksızlık kalmaz.
Çil Kuşu/Tîhû
Divanda, kolay avlanması münasebetiyle âşığın gönlü olarak düşünülmüştür.
Gönül zülfün ikâbınun ukâbı çengine düşmiş
Nite kim avda şahinün düşe çengaline tîhû (542/2)
“Avda şahinin pençelerine çil kuşunun düştüğü gibi gönlüm de kartala benzeyen
zülfünde perişan oldu.” Zülüf şahine, gönül tîhûya benzetilmiştir. Burada zülfün ve kartalın
siyahlığı vardır.
Sevgilinin âşığın bağrına zülfü ile açtığı yara, kartalın çil kuşuna pençesini geçirmesine
benzetilir (349/6).
Doğan/Bâşe/Balaban/Bâz/Şehbâz
Divanda, tabiatında var olduğu üzere, avlanması ve yırtıcılığı ile ön plandadır.
Dutarsan bâşeyi ola bir balaban
Ki anun saydı ola nesr-i vâki' (XLVI/41)
“Bir doğanı tutsan bir balaban olur ki o ‘nesr-i vâki’yi bile avlayabilir.” Doğanın Kuzey
kutbu tarafında Şilyak yıldız kümesinin en parlak yıldızlarından olan Nesr-i Vâki'yi bile avladığı
bildirilmiştir. Emir Süleyman'ın varlıklar arasına getirdiği sulhun anlatıldığı beyitte bâz, Emir
Süleyman’dır.
Kebûter bâzıla dutdı merâ’iş
Koyın kurdıla düzetdi merâti’ (XLVI/37)
“Güvercin doğan ile koyun da kurt ile aralarını düzeltti.”
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
29
Ahmedî Divanı'nda Kuşlar
Ebâbîl
Dağkırlangıcı ya da keçisağan da denir. Divanda Fil vak'ası münasebetiyle ele alınır.
Kıssa, Kur'an'da Fil suresinde anlatılır.7
Habeş Hıristiyanları, Ebrehe komutasında ve devasa fillerle donanmış bir orduyla
Kâbe'yi yıkmaya karar verirler. Ebrehe Kâbe önlerine geldiğinde ebâbil kuşlarının ağızlarındaki
pişmiş balçıktan taşları bu ordunun üzerine bırakmaları sonucu Ebrehe ve ordusu helâk
olmuştur.
Ka'be'ye ol yıl gelip Ashâb-ı Fîl
İtdi Ebâbîl anları hâk-i sebîl (Mevlid/28), (Mevlid/156)
“O yıl Kâbe’ye Fil rdusu geldi ve onları Ebabil kuşları yerle bir etti.”
Güvercin/Gügercin/Kebûter/Mar’aş
Divanda şarap/kan ve Hz. Peygamberin hicreti konularında olmak üzere iki anlamla
kullanılır.
Düm-i tâvûsdur gül-bün gerek kim
Ahıda bülbüle hûn-ı kebûter (XXXVIII/13)
“Tavuskuyruğu gül köküdür ve bülbüle güvercin kanı muhakkak dökmüştür.” Güvercin
kanı demek olan hûn-ı kebuter tabiri, şairlerimizce şaraptan kinaye olarak kullanılır (Ceylan,
2007: 108). Bahar tasvirinin yapıldığı bir kasidede, şarap ve kanın ortak özelliği olan kırmızı
renk ön plandadır.
Kimi kim Hak sahlar ola bî-gümân
Bir gügercin yiter ana pâsübân (Mevlid/299)
“Allah birini korumak istediği zaman ona şüphesiz bir güvercin bile bekçi olarak yeter.”
Hz. Peygamberin, peşinde olan Mekkeli müşriklerden kaçarken Medine'ye göçü esnasında
sığındığı mağara münasebeti ile ele alınır. Bilindiği gibi mağaranın girişindeki güvercin
yuvasının bozulmamış ve örümcek ağının yırtılmamış olması Hz. Peygamberi ve yanındakileri
kurtarmıştır.
Horoz/Horûs/Tavık/Tavuk/Decâc
Divanda Hüma kuşu ile kıyaslanarak zilleti, masivayı, dünyayı, tamahkârlığı temsil eder.
Ahmedî tasavvuftaki “inziva-ihtilat” kavramlarına (XV/10) örnek verir:
Tavukı zillete düşüren nedür ihtilât
Ankâyı izzete çıharan nedür inzivâ (V/46)
“Tavuğu alçaltan halkla birlikte olmasıdır. Ankayı da yücelten halktan ayrı durmasıdır.”
7Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine balçıktan
pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları hâline getirdi. (Fil sûresi 1-
5)
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
30
Muhittin Turan
Çeşm-i horûs bigi mey iç çün horûs öte
Kim subh-dem sabûhiçün ider nidî horûs (293/3)
“Horozun gözü gibi olan şarabı iç ki horoz sabah mahmurluğuyla sabah vakti öter.”
Çeşm-i horûs şaraptan kinaye olarak kullanılır. Sabah mahmurluğunu gidermek için içki içmek
gerekir der.
Horûs-ı arşa yâ Rab n'oldı ola kim
Horûs üninden oldı şehr hâli (725/6)
“Ya Rab! Arş horozuna ne oldu ki horoz sesinden şehir boşaldı.” Arş horozu, Hz.
Peygamber'e Miraç hadisesinde Cebrail'in birinci katta bildirdiği bu horoz, gecenin bir vaktinde
insanlara vaaz eder ve gaflet uykusundan uyanmalarını sözler. Diğer horozlar da onun öğütlerini
tekrarlar nitelikte yeryüzünde öterler. Bu beyitte horozlar âşığın sevgisini tekrarlarlar ve bunun
karşısında kimse duramaz. Gönül şehrinde âşığın sesi yankılanır.
Horûs tacı saltanat timsalidir. Şu beyitle bunu örneklendirebiliriz:
Urınsa tâc hasmı girü hasdür
Horûs uş dûn egerçi tâc-verdür (XXXIII/26)
“Horoz taç giyse bile yine değersiz çör çöptür”
Hüma
Divan şiirinde mitolojik kuşlar içinde özellikleri nedeniyle en çok sözü edilen Hüma’dır
(Batislam, 2002: 188). Farsça olan bu kelimenin Arapçası bulahtır. Talih veya devlet kuşu
anlamına gelir. Peygamber'in hadislerinde ve İslâmî edebiyatta da geçen bu kuş, bir cennet
kuşudur. İslâmiyet'te ve Ön Asya masallarında Zümrüd ü Anka ile Hüma kuşu birbirine
karıştırılmıştır (Ögel, 1989: 108). Açık mavi renkli, kuyruğu işlemelidir. Yemeği, yırtıcı
hayvanların kemikleridir. Bahr-i Muhît'te, Hıta'da, Çin adalarında, Deşt-i Kıpçak'ta,
Hindistan'da veya Kâf dağında bulunduğu rivayet edilir. İzzeti, şerefi, yüceliği ve kudreti temsil
eder. “Kanadının gölgesi kimin üstüne düşerse, onu padişah yapar.” (Feridüddin-i Attâr, 2011:
63)
Hümâ-sâye meliksin ü hümayûn
Yüzün görenün olur bahtı meymûn (tk IV/7)
“Sen hüma gölgeli sultansın ve kutlu yüzünü görenin bahtı da kutlu olur.” Emir
Süleyman’ın övüldüğü bu beyitte iştikak sanatı yapılarak hümâyûn ve hümâ birlikte zikredilir.
Hüma, şairin canına benzetilmiştir ve ten kafesinden uçup gitmek istemektedir (292/8).
Ayrıca canlı iken asla yakalanamayan bu kuş yani şairin canı, sevgilinin zülüf ve hâl (ben)
tuzağına yakalanır. (210/7). Hüma akla benzetilmiş ve zülüf olan ukâba yem olmuştur.
Dolayısıyla sevgilinin zülfü, âşığın aklını başından alır (233/3). Kesreti ve bayağılığı temsil
eden tavuk ile yüceliği, izzeti ve hikmeti temsil eden Hümâ kıyaslanır aralarındaki tezat ortaya
konur (bkz. Horoz XV/10). Hüma, vatana benzetilmiştir. Âşığın sevgili karşısındaki çaresizliği
vardır. Beyitte kartal-baykuş ve bülbül-papağan ikilisinde ses üzerinden mecazi mana verilmeye
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
31
Ahmedî Divanı'nda Kuşlar
çalışılmıştır (495/1).
İbibik/Hüdhüd
Hüdhüd, Hz. Süleyman'ın güneşe tapan Sebe melikesi Belkıs ile olan mektuplaşma ve
haberleşme görevini yerine getiren kuştur. Divanda sadece Hz. Süleyman kıssası çerçevesinde
ele alınmıştır. Hz. Süleyman, mektuplaşma ve haberleşmelerin ardından Belkıs'ın tahtını kimin
getireceğini sorar. Kitaptan bilgisi olan biri de tahtı Hz. Süleyman'ın yanına getiriverir. Kıssa
Kur'an'ın Neml suresinin 15 ile 44. ayetleri arasında geçmektedir.
Baş urdı yine Ahmedî ol yâr işigine
Hüdhüd bigi kim taht Süleymân'a irişdi (627/7)
“Ahmedi de taht Hz. Süleyman’a nasıl göz açıp kapayıncaya kadar gelmişse hüdhüd
gibi o da sevgilinin kapısının önüne gelmiştir.” Ahmedî kendisini hüdhüde benzeterek yârine
olan sevgisini belirtmiştir.
Başına urdıyısa Hüdhüd'ün Süleymân tâc
Getürdi nagme-i Davud'dan nişân bülbül (LVI/7)
“Hz. Süleyman hüdhüdün başına taç giydirdiyse bülbül de Hz. Davut’un sesinden
nağmeler getirdi.” Bu beyitte Hz. Süleyman'ın hem Hüdhüd'ün başına taç koyması hem de sesi
münasebetiyle ele alınmıştır. “Rivayet edilir ki insanoğlunda Hz. Dâvûd gibi bir ses ve nağme
yaratılmadı. Boğazından yetmiş iki türlü eşsiz sesler çıkarırdı. Zebûr'u sahrada, dağda
okuduğunda bütün kuşlar ve dağlar kendisine uyar, Allah'ı tespih ile nidâ ve sadâ ederlerdi. O
hâlde iken sular, esen yeller durur, insan, cin, kuş ve yabani hayvanlar gelir, dinler, susar ve
kendilerinden geçerlerdi.” (Nişancızade, 1987: 249) Kur'an'da da “Biz Davud'a hakla batılı
ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik.” (Kur’an-ı Kerim, Sâd suresi-20) Denmektedir.
Feridüddin Attâr da Hüdhüd'ün Hz. Süleyman ile olan münasebetini “Süleyman'ın sırlarına
mahrem oldun, bu yüzden övündün, bu yüzden başına taç urundun!” (Attâr, 2011: 41) şeklinde
dile getirir.
Karga/Gurâb/Zâg
Divanda rengi ve sesi dolayısıyla diğer kuşlarla kıyaslanarak tezat sanatı yapılır.
Genellikle tûtî ile baraber tasavvufî remiz olarak kullanılır. Tûtî rûhu, zâg nefsi, şehveti,
mâsivâyı temsil eder.
Dinleme zâg u gurâb âvâzesini gûş dut
Bu şeker söze ki tûtî-i senâ-hân devridür (192/10)
“Karga sesini dinleme, metheden papağanın devridir ona kulak ver.”
Emir Süleyman'ın yokluğu zâg ve bûm olarak simgeleştirilir. (495/1) (Bkz. Kumru,
61/9). Emir Süleyman hoş sesli bülbül ve papağan ile beraber anılır (XXXVII/7). Bir beyit
kılavuzu karga olanın burnu b..tan kalkmaz” atasözünü hatırlatır. Zülüf gurâb olur ve âşığın
gönlünü tuzağa düşürür. Divan şiirinde en çok kullanılan benzetmeler arasındadır. Sevgilinin
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
32
Muhittin Turan
zülfünün görünmesi sonucunda âşığın gönlü tuzağa düşer (241/8). Siyahlığı ön plandadır. Âşığı
gözü bir gurâb kadar siyahtır çünkü aşk da siyahtır, geceye alışmıştır. Günün aydınlığı onu
rahatsız eder (bkz. Baykuş 54/6).
Kartal/Ukâb
Gündüz yırtıcılarının bütün karakteristik özelliklerini taşıyan en önemli kuştur (Ceylan
2007:150). Sevgilinin zülfü kartal olur, âşığın aklını başından alır (bkz. 233/3).
Gönlümi sorma ki bendinde saçunun n'oldı
Kebk n'olur çün ire ana ukâbun çengi (683/6)
“Saçının bendinde gönlümün ne olduğunu sorma. Bu durum aynı kartalın pençesi
kekliğe geçmesi gibidir.” Gönül kebk, saç kartal olur. Benliği anlatan bir beyitte kartal, nefsi
temsil eder. (VIII/6)
Kaz/Bat
Su kuşudur. Mantıku't-Tayr'da “...azığım da sudur, varlığım da sudan”, “Benim işim
suyla... Alınyazım böyle...” (Feridüddin-i Attâr, 2011: 59) şeklinde kazın özelliği belirtilir.
Divanda âşığın sembolüdür.
Vasfunı Ahmedî nice idibile temâm
Bahr-ı muhîte kaçan ire yüzmegile bat (315/7)
“Nasıl bir kazın okyanusu yüzmeye kudreti yoksa Ahmedî’nin de senin vasfını tam
olarak anlatmaya kudreti yoktur.” Bir kazın okyanusta yüzmesi ne kadar imkânsızsa sevgilinin
vasfını da saymak o kadar imkânsızdır.
Keklik/Kebk
Divan şiirinde kekliğin öncelikli kullanım alanı av kuşu olduğu ile ilgilidir (Ceylan,
2007:161). Genellikle şahin ve doğan cinsi kuşlara yem olur. Kekliğin güzelliğini Attâr, meşhur
eseri Mantıku't-Tayr'da “kem göz değmesin ne de güzelsin ey keklik” (Feridüddin-i Attâr,
2011:42) şeklinde anar.
Sevgilinin saçı kartal, şairin gönlü de keklik olur ve âşığın gönlü avlanır (bkz. Kartal
683/6).
Âh kim bir kebkebe saldum gönül şehbâzını
Bulımazam gerçi nâlemden dahup durdum ceres8 (Z8/4)
“Bir çan takıp gönül doğanını bir kekliğe gönderdim. Ah ederim ki iniltim sonuç
vermiyor.” Keklik avlamak için alıcı kuşların ayağına, nerede olduğu belli olsun diye bir çan
takılır. Gönül burada ayağına bir çan takılmış doğandır. Doğanın ayağındaki çandan çıkan ses
âşığın iniltisidir. Her kekliği yakalamak istediğinde keklik bu sesi duyar ve yakalanmaz.
8 Beyit “...dahupdur dem ceres” şeklinde yazılmıştır fakat biz “...dahup durdum ceres” şekilde yazıldığında anlamın
daha doğru olacağını düşündük.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
33
Ahmedî Divanı'nda Kuşlar
Kumru
Kumru, Divan şiirinin kuş kadrosu içerisinde zarafeti, sevimliliği ve daha da önemlisi
beğenilen sesiyle bülbülün ve her ikisi birden de yakıcı feryatlarıyla onları anımsatan âşığın
akranıdır (Ceylan, 2007:175). Divanda daha çok ötüşü ile ön plandadır. Bağ içinde kumrunun
iniltisi, ahir zamanın habercisi olan ve fitnenin, karışıklığın çokça yaşanacağı devr-i kameri
aratmamaktadır (123/3).
Ne tûtî itdi lebün ışkı Ahmedî’yi aceb
Ki oldı bülbül ü kumrı anun katında gurâb (61/9)
“Ey sevgili! Senin dudağının aşkı beni papağan etti ve benim karşımda bülbül ve kumru
karga sesli oldu.” Ahmedî, sevgilinin karşısında öyle bir tûtî kesilir ki sesinin güzellikleriyle ün
kazanmış bülbül ve kumru onun karşısında kötü sesli karga oluverir (445/11).
Ördek/Murg-ı Âb
Güzelliği ve suyla olan münasebeti ile ön plandadır.
Gözüm aksin cemâlinün görem dir
Su içinde zi miskin murg-ı âbı (723/4)
“Bu miskin ördek, su içinde cemalinin aksini görmek ister.” Suyun içinde sevgilinin
cemâlinin aksetmesini ister.
Âşık, sevgilinin siyah zülfünü gözlerken tuzağa düşer ve şaşkın ördek sözü anlam bulur
(702/6). Sevgiliye ulaşmak ankaya ulaşmak gibidir. Dolayısıyla şair hedefine ulaşamadığından
ördeğe benzettiği gözü, denize benzettiği gözyaşlarında yüzmektedir (176/3).
Papağan/Tûtî
Divanda en çok anılan kuşlardan biri olup Tûtî-i kuds (XIII/40), tûtî-i hoş-elhân
(XXXVII/7), tûtî-i recâ (L/20), tûtî-i rûh (LVI/6), tûtî-i tûbâ (tk VII/5), tûtî-i cân (38/4), tûtî-i
senâ-hân (192/10), tûtî-i hoş-imli (135/7), tûtî-sıfat (346/4), tûtî-i şeker-hâ (556/7)... vb.
kullanımları vardır. Genellikle leb, (hâl) ben, ses ve şeker münasebeti ile kullanılır.
Ahmedîden lebüñüñ vasfın işitse tûtî
Dahı zevkinden anuñ añmaya hergiz şekeri (714/9), (696/1)
“Papağan, Ahmedî’nin sevgilinin dudağını nasıl vasfettiğini duysa, bunun zevkinden
şekerin adını bile anmaz.”
Rûh, tûtîye benzetilmiş ve baharın coşkusuyla özgürce dolaşmak istemektedir (LVI/6);
yine tûtî rahmet bağında havf ve reca dengesiyle uçar (L/20); güzel sesiyle zâg ve bûmu bağdan
uzaklaştırır (XXXVII/7; 196/6); insan, eğer isterse bu ten kafesinden kurtulup ve ölmeden önce
ölüp yani nefsini öldürüp Firdevs cennetlerini kazanan bir tûtî olabilir (XII/4; LXIII/6); tûtî
sevgilinin ben'ini görünce şeker yerken aldığı hazzı bile unutur (128/8); cân tûtîsi sevgilinin
ben'ini görüp tuzağa düşer (38/4); sevgilinin dudağındaki ben'i görünce başını taştan taşa vurur
ve başı dönen âşık her sineği şeker sanır (13/3); sevgilinin ben'i “şekeristana” benzer (346/4);
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
34
Muhittin Turan
bülbül-gül münasebeti tûtî-şekeristan münasebeti gibidir (601/3); aşk yolunda bir çok zorluğun
âşinası olmuştur (421/7). Can tûtîye benzetilir (695/1). Ahmedî, Emir Süleyman'a yazdığı bir
mersiyede Tûbâ ağacındaki tûtîyi iyiliğin, zâgı ise kötülüğün temsilcisi yapar.
Semender
Fars şairleri gibi bizim şairlerimizin de hemen tamamı, ateş içerisinde yaşadığı farz
edilen bu mevhum hayvanın bir kuş olduğunu kabul etmişlerdir (Ceylan, 2007: 212). Semender,
âşığı sembolize eder.
Yüzün şavkıyladur zinde bu cânum
Nite kim odun içinde semender (141/7)
“Nasıl ateşin içinde semender hayat buluyorsa canım da yüzünün parlaklığıyla hayat
buluyor.” Zaten âşık, semender yaradılışlı olmak durumundadır çünkü ateş semender için nasıl
ki doğal bir yaşam alanı ve hayat kaynağı ise, aşk da âşık için öyledir.
Sevgilinin yani Emir Süleyman’ın kokusunu duyan âşık, ateş içinde semender bile olsa,
o koku için çiçek oluverir (XLVIII/42). Emir Süleyman’ı metheden bir beyitte kendisini
semendere benzeten âşık, sevgiliyi görebilmek için ateşte nergis oluverir. Nergis, divan şiirinde
sevgilinin gözüne teşbih edilir. O, baygın, alıcı, şehlâ ve yakıcı bakar ve âşığı kendisine
musahhar kılar. İşte sevgilinin bakışları ateşteki semender gibi yakıcıdır (XLV/10).
Serçe/Usfûr/Güncişk
Divan şiirinde cüssesinin küçüklüğü sebebiyle acziyeti ifade eder. Divanda şehveti ile ön
plandadır.
Eyit ki n'ireden aldı bu kuvveti şahin
Eyit ki n'ireden buldı bu şehveti usfûr (XXIV/45)
“Söyle ki nereden buldu bu kuvveti şahin? Nerede buldu bu şehveti serçe?”
Hikmet içeren bu beyit, Allah’ın kudretine akıl erdirilemeyeceği konu edinir.
Bir beyitte şarabın her türlü sıkıntılara çare olduğu ve içene cesaret verdiği anlatılır.
Bunu yaparken sîmurgla serçe karşılaştırılır ve anlamı kuvvetlendirmek için bir tezata
başvurulur (706/4).
Sîmurg (Bkz. Anka)
Sülün/Tezerv
Tavus kuşu gibi sülünün de rengârenk, parlak tüylerinin oluşu, câm-ı tezerv
tamlamasıyla onun şaraba benzetilmesine sebep olmuştur.
Bülbül ünine nûş it câm-ı tezervi rengi
Kim şâh-ı gül olupdur tâvûs bâ-celâcil (LIII/41)
“Sülün renkli kadehteki şarabı iç, bülbülü dinle ki küçük çıngıraklar ile tâvûs, gül
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
35
Ahmedî Divanı'nda Kuşlar
dalındadır.” Baharın gelişi Emir Süleyman’ın gelişiyle özdeşleştirmekte ve şair içki içme
mevsiminin geldiğini haber vermektedir.
Şahin
Divanda avcılığı, yırtıcılığı ve kuvveti ile ön plandadır.
Koyına ziyân eyliyemez pençesi kurdun
Tîhûya cerâhat idemez çengel-i şâhin (472/4)
“Kurdun pençesi koyuna zarar veremez ve şahinin pençesi de papağanı yaralayamaz.”
Beyitte Memduh olan Emir Süleyman'ın varlığı, yeryüzünde adaleti sağlar ve bu sayede şahin
tîhûya zarar veremez.
Divan şiirinin en sık görülen benzetmelerinden biri olan zülüf-gönül münasebeti burada
da kendisini gösterir. Gönül olan tîhû, zülüf olan şahine av olur (bkz. Çil kuşu 542/2).
Tâvûs
Divan şiirinde benzetme unsuru olarak kullanılan tâvûsun öncelikli kullanım alanı
güzelliği ve ihtişamıdır. Kuyruğu yelpaze gibi açılır ve tüyleri rengârenktir.
Niçeler öykine ana velî degül mümkin
Ki kamu kuş ide tâvûs resmine cevlân (LXIV/37)
“Niceleri tavusa benzemeye çalışırlar ama onlar sadece tavusun etrafında döner
dururlar.” Hikemi anlayışın hâkim olduğu bu beyitte herkes tavusun güzelliğine sahip olmak
ister.
Kılur pervâz murg-ı cân kafesden
Çün ider hüsnünün tâvûsı cevlân (523/7)
“Tavus gibi olan güzelliğinin etrafında gezinmek için can kuşu kafesten uçar gider.”
Tavusun bu güzelliği, can kuşunu kafesinden çıkaracak derecededir.
Kendisinin münakkaş (nakışlı) şeklinde vasıflandırılmasını sağlayan güzelliğini borçlu
olduğu kuyruğu/düm-i tâvûs ve kanatları/per-i tâvûs, renkli ve göz alıcı nesnelere benzetmelik
olur (Ceylan, 2007: 230) (688/1),(445/4). Sultanların yelpazesinin tüyleri tâvûs
yünündendir. Ahmedî de buna mukabil, daha üstün bir hususiyet arz ederek, sevgilisine
Cebrail'in kanatlarını yelpaze olarak uygun görmektedir (405/6).
Turaç/Dürrâc
Turaç mübarek bir kuştur (Ceylan, 2007: 236). Divanda tek bir yerde, yaratılmış her
şeye ibret ile bakılmasını öğütleyen, hikmet içeren, tasavvufi bir beyitte geçer.
Neye ki baharısan ibret ile bahgıl kim
Meges dahı idedurur bunda nice kim dürrâc (XV/22)
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
36
Muhittin Turan
Yarasa/Huffâş/Vatvât
Divan şiirinde öncelikli olarak gündüz görmemesi ile ele alınır. “Rivâyete göre Hz.
İsa’dan bir mucize göstermesi istenmiş ve o da balçıktan döktüğü kalıba nefesiyle can vermiş,
fakat yarasa olduğuna inanılan bu kuşun makat deliği açık olmadığı için bir süre sonra
ölüvermiş. Tanrı onu tekrar diriltmiş. Bu yüzden yarasanın ağzından ya da burun deliğinden
doğurduğuna inanılır. Diğer kuşlar bu mucizevî yaratılış hikâyesi nedeniyle ona buğzederlermiş.
Yalnız etobur kuşların değil diğerlerinin de yarasayı gördüklerinde öldürmelerinin sebebi bu
imiş. Böyle olduğu için yarasa yalnız geceleri çıkarmış.” (Ceylan, 2007: 243)
Ağyâr yarasaya benzetilir ve âşık ile sevgili arasındaki münasebetin yüceliğini gündüz
vakti bile göremez (300/6). Sultan Muhammed bin Bayezid Han için söylenen bir söz onun
varlığının yüceliğini herkesin göremediğini anlatır. Hakikat, en uygun zamanda bile
görülemiyorsa, gayrı çaba boşadır (LXVII/28). Bir beyitte de Ahmedî’nin söz kudreti kumruyu
yarasa yapar (316/8).
Sonuç
Anadolu’da ilk Türkçe mersiye yazarı unvanını taşıyan ve Divanı’nda 28 kuş çeşidine
yer veren Ahmedî, teşbih, hüsn-i ta'lil, mecaz, telmih, intak ve tenasüp sanatlarını kullanarak
kuşları hemen her yönüyle ele almış ve aynı kuş, birden çok hayale malzeme olmuştur. Daha
çok rengi, sesi ve avcılığı ile ön planda olmuşlardır. Kuşlar hakkında İslam tarihindeki
olaylardan telmihen (Hz. İsa'nın balçıktan yapılmış olan kuşa üfleyip onu canlandırması; Hz.
Muhammed'in göçü esnasında sığındığı mağaranın başındaki kuşun yardımı; Fil olayındaki
ebabil kuşları; Hz. Süleyman'ın kuşların dilinden anlaması; İsrailoğullarına Tih çölünde
gönderilen bıldırcın vb.) bahsetmesi; tasavvufi bir eser olan Mantıku’t-tayr'ı kullanması; kuşlara
çeşitli insani hasletleri (iyi-kötü, çirkin-güzel gibi) yüklemesi; divan şiirinde sıkça
karşılaştığımız, âşığın gönlünün alıcı bir kuş olan maşuk tarafından avlanması; bazı kuşların
tasavvufi açıdan ele alınarak hikmetli sözler söylenmesi, nasihat verilmesi, kuş etrafında
kurulan mazmunların çokluğunu göstermek ve dolayısıyla şairin şiir kudretini ortaya koyması
açısından dikkate değerdir. Tabii hayatı dikkatle inceleyip ondan kendine malzeme bulan divan
şairi, kuşları da bir benzetme unsuru olarak kullanmıştır. Daha çok âşık ile maşuk ikilisinde söz
konusu edilen kuşlar, atasözlerinde, deyimlerde, fıkralarda, hikâyelerde, tasavvufta ve daha nice
alanlarda Türk kültürü içerisinde en çok işlenen varlıklardan biri olmuştur.
KAYNAKLAR
AKDOĞAN, Yaşar (1979). Ahmedî Divânı I-II: Tenkitli Metin ve Dil Hususiyetleri,
Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkiyat
Araştırma Merkezi, İstanbul.
BATİSLAM, Hanife Dilek (2002). “Divan Şiirinin Mitolojik Kuşları: HÜMÂ, ANKA VE
SİMURG”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi l, s. 185-208.
CEBECİOĞLU, Ethem (2009). Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul: Ağaç
Kitabevi.
CEYLAN, Ömür (2007). Kuşlar Divanı-Osmanlı Şiir Kuşları, İstanbul: Kapı Yayınları.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 2, Sayı: 7, Aralık 2014, s. 23-37
37
Ahmedî Divanı'nda Kuşlar
DEVELLİOĞLU, Ferit (1990). Osmanlıca-Türkçe ansiklopedik Lügat, Ankara: Aydın
Kitabevi, 9. Baskı.
ERSOYLU, Halil (1980). Türk Dünyasının Folklor ve Etnografyasında Süs Unsuru
Olarak Kullanılan Bazı Kuşlar, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Ekim 1980,
II/8, 83-93.
ERSOYLU, Halil (1981). “Türk Dünyasının Düşünce, Dil ve Edebiyatındaki Bazı
Kuşlar”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Nisan 1981, X/11, s. 76-125
Feridüddin-i Attâr (2011), Mantık Al-Tayr, (Farsça aslından çeviren: Abdülbâki
Gölpınarlı), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 4. Baskı.
GÜNYÜZ, Melike Erdem (2001). Ahmedî Divanı’nın Tahlili, Yayımlanmamış Doktora
Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Harman Ö. Faruk-Kurnaz, Cemal (1988), Hüdhüd, TDV İslam Ansiklopedisi, 18. C.,
Diyanet Vakfı Yayınları
İnan Abdülkadir (1987), Türk Folklorunda Simurg ve Garuda, Makaleler ve İncelemeler,
Ankara: T.T.K. Yayımları, s.350-352
KAM, Ömer Ferit (2008). Âsâr-ı Edebiye Tedkikatı-Divan Şiirinin Dünyasına Giriş, (Hzl.
Halil Çeltik), Ankara: Birleşik Yayınları.
Kur'an-ı Kerim Meâli (2009). Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı.
Mütercim Asım Efendi (2000). Burhân-ı Katı, (Hzl. Mürsel Öztürk-Derya Örs), Ankara:
Türk Dil Kurumu Yayınları.
Nişancızade Muhammed bin Ahmed (1987). Mir'at-ı Kâinat, (Sadeleştiren-Faruk
Meyan), Cilt-1, İstanbul: Berekât Yayınevi.
ONAY, Ahmet Talat (2007). Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı-Açıklamalı
Divan Şiiri Sözlüğü, (Hzl. Cemal Kurnaz), Ankara: Birleşik Yayınevi.
ÖGEL, Bahaeddin (1989). Türk Mitolojisi, Cilt I, Ankara: A.K.D.T.Y.K. T.T.K. Yayınları.
Şeyh Galib (2003), Hüsn ü Aşk, (çev. Muhammed Nur Doğan), İstanbul: Ötüken
Yayınları.
TURAN, Muhittin (2014). Şem’î Şem’ullah Şerh-i Mantıku’t-Tayr, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.