paradigma mart 2011

38
Mart 2011 Yıl:1 Sayı:1 Aylık süreli yayın Fiyatı: 1.5 € İlk sayı ücretsizdir Paradigma 2. Dünya Savaşı’ndan bağımsız Kosova’ya gelişen dönemde nüfus sayımlar sürecini İskender Muzbeg sayfa 17’de ele alıyor. Dr. Erhan Türbedar Balkanlar’da eşzamanlı olarak yapılması planlanan nüfus sayımı süreçlerini 20’nci sayfada değerlendirdi.

Upload: paradigma-rc

Post on 24-Mar-2016

227 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

Paradigma Mart 2011

TRANSCRIPT

Page 1: Paradigma Mart 2011

Mart 2011 Yıl:1 Sayı:1 Aylık süreli yayın Fiyatı: 1.5 € İlk sayı ücretsizdir

Paradigma

2. Dünya Savaşı’ndan bağımsız Kosova’ya gelişen dönemde nüfus sayımlar sürecini İskender Muzbeg sayfa 17’de ele alıyor.

Dr. Erhan Türbedar Balkanlar’da eşzamanlı olarak yapılması planlanan nüfus sayımı süreçlerini 20’nci sayfada değerlendirdi.

Page 2: Paradigma Mart 2011

İçindekiler

Sayfa 4’te nüfus sayımının yöntemi ve önemine değinildi.

Kosova’nın gündemine oturan Dick Marty’nin organ kaçakçılığı hakkındaki raporu ve gelişen süreç 8’inci sayfada incelendi.

Prizren Belediyesi amblemi ortak bir çözüme doğru gidiyor mu? Uzlaşma zemini yakalanabilecek mi? Şafak Binbaşıoğlu sayfa 27’de değerlendirdi

Sema Kazazi son dönemde yükselen gıda fiyatlarının artışını araştırdı. Sayfa 32’de.

“Aşk Nereye Gider” oyununu seyrettik. Tiyatronun nereye gittiğini düşündürdü bize. Bengi Muzbeg sayfa 35.

2 paradigma/ mart 2011

Esin Muzbeg medya okuryazarlığına bir kapı araladı. Yazısı sayfa 23’te.

Page 3: Paradigma Mart 2011

Paradigma Resarch Center’ın süreli yayınıdır. Ayda bir yayınlanır.

Genel Yayın Yönetmeni: Bengi Muzbeg

Editörler: Erhan TürbedarEsin Muzbeg

Haber & RöpörtajMediha YarımhorozEnis TabakElif TokmakAsim VetimFjolla Hoxha

Kültür & SanatLucida VAS tarafından hazırlanmaktadır

MizanpajDavut Şala

Baskı: Paradigma RCFiyatı: 1.5 € Abonelik yıllık 18 €Yıl 1 Sayı 1 Mart 2011 Her ayın ilk Pazartesi günü yayınlanır. Adres: Shpend Berisha 11 Prizren/KosovaTel: +377 44 893 122 Faks: +381 29 623 [email protected] www.paradigmarc.org

Yazılarda ileri sürülen görüşler Paradigma’nın resmi görüşü değildir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Paradigma © 2011

Paradigma

Paradigma Bengi [email protected]

Merhaba.

Paradigma Araştırma Merkezi olarak yayınlamaya karar verdiğimiz Paradigma dergisi ile karşınızdayız.

Bir bakış açısını simgeleyen, bizlerin hangi paradigmadan olaylara baktığımızı; olayları değerlendirdiğimizi, analiz ettiğimizi belirten, Paradigma kavramını; hem araştırma merkezimize hem de dergimize isim olarak vermeyi uygun gördük.

Paradigma Araştırma Merkezi olarak çalışmalarımızı analitik ve etik değerler içerisinde yürütmeyi amaç olarak belirlerken, her konuya nesnel davranmayı; ulaşılmaya çalışılan bir ideal olarak belirledik. Ümidimiz bu çatı altında sağlam bir tartışma/istişare zemini yaratmak ve seviyeli tartışmaların gerçekleşmesine vesile olmaktır.

Fikirsel bazda, bir araştırma merkezi fikrinin, dar bir ekip olarak uzun zaman istişare edilmesine rağmen hayata geçirilmesi kolay olmadı. Şu anda da tam anlamıyla hayata geçmiş durumda değil. Ama bir yerden de başlanması gerektiği fikrinden hareket ederek, bir mecra yaratmaya çalıştık. Aylık yayınlanacak dergi bize bir hedef olacak; internet ortamında da daha dinamik bir zemini kullanma imkanımız bulunacak. Doğacak sinerji ile dar kadronun genişlemesi ve Paradigma’nın yetkin bir araştırma merkezine dönüştürülmesini arzu ediyoruz.

Dergimizin ilk sayısında birinci bölümde güncel konulara yer verdik. 1 Nisan 2011 tarihi itibarı ile nüfus sayımlarının başlayacak olmasından dolayı sayımlar konusunu değerlendiren ve analitik değerlere uygun hazırlanmış makaleleri sizlerle paylaşmayı uygun gördük. Dergimizin son kısmında ise kültür- sanat haberlerinin yer almasını ve yeni sanat etkinliklerinin gündeme taşınmasını amaçladık.

Sunu paradigma/ mart 2011 3

Her ayın ilk Pazartesi günü, ayda bir yayınlanacak olan dergimizde olguları teker teker sunmayı değil, bunları harmanlayıp değerlendirdikten sonra bir haber-analiz şeklinde sunmanın daha isabetli olacağı kanaatindeyiz.

Dergimizin ikinci sayısının güncel bölümünde yine Kosova’daki gelişmeleri belli bir mantık çerçevesinde harmanlayıp sunarken makale kısmında özel dosyaları ele alacağız. Önümüzdeki sayıda ayrıca röportajlara da yer vereceğiz. Kültür-Sanat sayfalarında ise kitap eleştirisinden çağdaş sanatlara, folklordan edebiyata geniş bir yelpazeyi inceleyip sayfalarımıza taşıyacağız.

Geri besleme, eleştiri ve yorumlar için e-mail adresimizin [email protected] olduğunu belirtir görüşlerinizi beklediğimizi bildirmek isterim. Saygılarımla.

Page 4: Paradigma Mart 2011

Nüfus Sayımlarının Yöntemi ve Önemi

1 – 15 Nisan 2011 tarihlerinde düzenlenecek olan Kosova nüfus sayımlarını Kosova İstatistik Kurumu gerçekleştirecek. Uzun süren hazırlıklardan sonra bütçe sağlandı ve 2011’de sayımların yapılması kararı alındı. Kosova kurumlarının henüz oluşmaması, Sırpların şiddetli boykot kararı sayımların daha önce yapılmasını engellemişti.

Kosova’da referans olarak alınan son sayımlar 1981 yılında yapılmıştı. Miloşeviç döneminde yapılan 1991 sayımları ise genel olarak dönemin rejiminin tutumunu sergilerken uluslararası camia tarafından kabul edilmemişti.

1999 yılında yapılan müdahaleden sonra Kosova’da nüfus sayımlarının yapılması belirli dönemlerde gündeme gelmiş ancak şartların oluşmamasından dolayı ertelenmişti. Kosova’da diğer kurumların tam olarak kurulmaması, bütçenin sağlanamaması ve Sırpların boykot kararı sayımların düzenlememesinin başlıca nedenleri olarak ortaya çıkmakta idi.

Sayım Yöntemi

1-15 Nisan 2011 tarihleri arası yapılacak olan sayımlar Kosova’nın 37 belediyesinde düzenlenecek. Sayımlarda 7700 sayım memuru görev alacak. Kosova’da yaşayan farklı toplulukların dilinden anlayan sayım memurlarının seçilmesine özen gösterilecek. Bir eve sayım memuru geldiği zaman aile bireyleri konuştuğu dili belirtmesi

durumunda sayım memuru o dili bilmiyorsa evden çıkıp o dili bilen bir sayım memurunu gönderecek veya birlikte sayım işlemini gerçekleştirecekler. Sayımın yapıldığı esnada işyerinde olanlara davet yapılıp yarın evde olması istenecek. Sayım memuru davet yaptığı haneye ertesi gün yeniden gidecek.

Sayımlarda bireylerin anadili, eğitim durumu, bildiği başka diller, dini mensubiyeti gibi konular saptanacak ve gizli tutulacaktır. Kosova İstatistik Kurumu dışındaki kurumların istemi ile bu bilgilere ulaşılabilecek iken şahısların özel bilgileri paylaşılmayacak. Şahısların özel bilgilerine ancak bir soruşturma olması durumunda Mahkeme kararı ile ulaşılabilecek.

1 – 15 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek olan sayımlarda başlıca 3 kategoride bilgiler toplanacak.

1. Konut Bilgileri2. Aile ekonomileri3. Şahıslar

4 paradigma/ mart 2011 Haber Analiz

Page 5: Paradigma Mart 2011

Konut bilgileri bölümünde mevcut konutun adresi belli edildikten sonra yaşanılan alanın yüzeyi, kaç banyosu, kaç odası, kaç salonu olduğu gibi bilgiler toplanıp bu yaşam alanında kaç kişinin yaşadığı sorulacak.

Aile ekonomileri bölümünde ise o konutta yaşayan ailenin hangi işle meşgul olduğu, çiftçilikle mi uğraştığı, maaşlı memur mu oldukları gibi bilgilere ulaşılacak ve Kosova’da ailelerin geçimlerini nereden sağladıklarına dair bir istatistiğe ulaşılacak.

Şahısların sayılmasında ise sorular iki şekilde hazırlanmış durumdadır. Sorular birinci derece ve ikinci derecede önem taşıyanlar diye ayrılmıştır. Birinci derecede önem taşıyan sorular arasında ikamet edilen konut, çalıştığı yerin adresi, medeni durumu, cinsiyeti, eğitim durumu gibi sorular yer alıyor.

İkincil derecedeki sorular ise etno-kültür soruları dahil olmak üzere ki bunlar arasına dini inanış, etnik mensubiyet, iş yerinden kaç saat çalıştığın, göç etmişsen bunun sebebi, okuma yazma bilgisi gibi sorular sorulacak.

Sayım yöntemi hakkında son olarak vurgulanması gereken bilgide sayım formlarının Arnavutça, Sırpça, Türkçe ve İngiliz dillerinde olduğu ve sayım memurlarının

sayımı gerçekleştireceği kişinin dilini konuşmasının mutlaka gerektiği bilgisidir. Sayım memuru eğer girdiği hanede yaşayan kişilerin dilini bilmiyorsa, hane halkının kendi dillerini bilen bir sayım memuru talep etmesi gerekiyor. Bu talebin gerçekleşmesi durumunda o hane halkına kendi dillerini bilen bir sayım memurunun yönlendirilmesi kanuni zorunluluk olarak belirlenmiş durumdadır.

Sayımların Önemi

Sayımlar sonunda Kosova’daki kurumların elinde Kosova’da mevcut konut, insan potansiyeli, eğitim durumu seviyesi, aile ekonomileri hakkında istatistiksel bilgiler olacaktır. Bu da bakanlıkların hangi konularda hangi bölgeye veya insan potansiyeline yönelik hangi projeyi gerçekleştirmesi yönünde bir ipucu sunacaktır. Sayımlar sonucunda Kosova’nın demografik yapısı ortaya çıkartılacak ve yaşam alanlarına uygun kentsel gelişim projelerinin başlatılması düşünülmektedir.

Yabancı yatırımın gelmesi, yeni yapılacak okullar veya üretim yerlerinin nereye yapılması konusunda bu sayımlar Kosova hükümetine ipucu olacaktır.

Haber Analiz paradigma/ mart 2011 5

Tablo: Kosova Nüfus Tablosu 1948 - 1981

Kaynak: Statisticki Bilten, no 727, 1972, p. 11; Results of the Survey Conducted in 1985- 1986 (Belgrade: Serbian Academy of Sciences and Arts, 1992), 78.

Page 6: Paradigma Mart 2011

Kosova’da Kurumsal Kriz Bitti mi?

Kosova’da Ekim ayından bu yana devam eden kurumsal kriz nihayet çözüme kavuşmaya başlarken, yeni soru işaretlerine de neden oldu. Muhalefet partilerinin boykot ederek, salondan ayrıldığı Meclis toplantısında hem Cumhurbaşkanı seçildi hem de yeni hükümete güven oylaması yapıldı. Şimdi gözler Anayasa Mahkemesi ile sokaklara çevrildi.

Kosova Cumhurbaşkanlığına Behgjet Pacolli, Parlamentonun ikinci oturumunda 22 Şubat 2011 tarihinde seçildi.

Kosova Parlamentosunda yapılan oylamanın 3. turunda tek aday olan Behgjet Pacolli, 62 EVET oyuyla Kosova Cumhurbaşkanlığına seçildi. Oylamada 4 KARŞI ve 1 GEÇERSİZ oy çıktı. Muhalefet partileri ise oylamadan önce Parlamento salonunu terk etti. 120 sandalyelik Kosova Parlamentosunda, cumhurbaşkanlığının seçimi için 3’te 2 çoğunluğu gerektiren en az 81 milletvekilinin oyuna ihtiyaç duyuluyordu. Oysa Kosova Parlamentosu sadece hükümet konusunda uzlaşmaya varan partilerin milletvekilleri ile toplandı. Oylama 67 milletvekilinin katılımı ile gerçekleşti. İlk iki turda Behgjet Pacolli, yeterli çoğunluğu alamadığı gibi 3. turda gerekli olan salt çoğunluğu da elde edemiyordu. Pacolli birinci turda 54, ikinci turda ise 58 oy almıştı.

İki tur oylamanın ardından Meclis oturumuna ara verildi. Kosova Anayasası ve Meclis İç Tüzüğünün ara verilmesine müsaade etmediğini dile getiren Kosova Meclis Başkanı Jakup Krasniqi ancak talep karşısında ara verildiğini dile getirdi. Verilen aradan sonra üçüncü

tur için toplanan milletvekillerinden 62’si Behgjet Pacolli’nin Cumhurbaşkanlığı için EVET oyunu kullandı. 3. turda Cumhurbaşkanı seçilebilmek için salt çoğunluk oyu olan 61 oya ihtiyaç duyuluyordu.

Oylamalar arası araya izin verilmemesi, milletvekilleri üzerine baskı kurulmamasını amaçlıyor. Aranın ancak milletvekillerinin oylaması ile EVET kararının çıkması sonucu verilebiliyor. Cumhurbaşkanı seçimi usulünde anayasaya aykırılık sebebiyle muhalefet partilerinden Kosova Demokratik Birliği (LDK) ve Kosova’nın Geleceği İçin İttifak Partisi (AAK) konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. 8 günlük sürenin son gününde konuyu Anayasa Mahkemesine taşıyan LDK ve AAK ayrıca Behgjet Pacolli’nin Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da bir milletvekili olarak hükümetin güvenoylamasında oy kullanmasının da anayasaya aykırı olduğunu ileri sürdüler. Cumhurbaşkanı Behgjet Pacolli ise bunu meclisin prosedür hatası diye yorumlarken Uluslararası Sivil Ofisi Yöneticisi Pieter Feith “Cumhurbaşkanı seçimi ve hükümet oylamasında Anayasaya aykırılık yok” dedi.

Sivil toplum kuruluşları ise muhalefetin Anayasa Mahkemesi’ne gitmemesi durumunda, adaleti

6 paradigma/ mart 2011 Haber Analiz

Page 7: Paradigma Mart 2011

ve meşruiyeti sokaklarda arayacaklarını duyurdular. Diğer muhalefet partisi Vetvendosje ise hem Cumhurbaşkanı seçimi hem hükümet oylamasında anayasaya aykırılık olduğunu belirtirken, LDK ve AAK ile ortak hareket etmeyeceğini belirtti.

Seçime ‘Diplomatik’ Müdahale

Kosova basını ertesi gün, Cumhurbaşkanı Pacolli’nin seçim sürecine yapılan diplomatik müdahaleye geniş yer verdi. Meclis’te oylama yapılırken, Pacolli’nin Danışmanı Esad Pushkar’ın, Amerika Birleşik Devletleri Priştine Büyükelçisi Christopher Dell ile yaptığı SMS mesajlaşmasında, seçim sürecine müdahale ettiğini gözler önüne koydu. İddiaya göre büyükelçi ile ne yapılması konusunda danışılıyor ve kendisinin baskı kuracağı ileri sürülüyor.

Bu mesajların basına sızmasını ABD Büyükelçiliği özel haberleşmeye ve mahremiyete müdahale olarak değerlendirdi ve Kosova medyasını etik davranmamakla suçladı. Kosova medya mensupları ise kamu yararının söz konusu olduğunu dile getirerek, olayın, gazetecilerin akredite olduğu Meclis binasında gerçekleştiğini ve konunun cumhurbaşkanı seçimi süreciyle ilgili olduğunu dolayısıyla etik dışı bir davranıştan bahsedilemeyeceğini dile getirdi.

Hükümet Kendine Güvenoyu Verdi!

Cumhurbaşkanının seçilmesinden sonra Kosova Parlamentosu muhalif partilerin olmamasına rağmen oturumuna devam etti ve hükümetin kurulması sürecini güven oylamasına sundu. 120 sandalyelik parlamentoda 67 milletvekilinin katılımı ile yapılan oturumda 65 milletvekili hükümet için EVET dedi. Başbakan Hashim Thaçi liderliğinde kurulan yeni hükümette 5 başbakan yardımcılığı ve 18 bakanlık bulunuyor.

KDTP, Kamu İdaresi Bakanlığını Aldı

Kosova’nın yeni hükümetinde önceki hükümette olduğu gibi Türkler bir bakanlık ile temsil edilecek. Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP) Genel Başkanı Mahir Yağcılar, yeni hükümette Kamu İdaresi Bakanı olarak görev yapıyor. KDTP’nin ayrıca 2 bakan yardımcılığı alması bekleniyor. Öte yandan 21 Şubat Pazartesi günü yapılan oturumda Meclis Başkanlığı Divanına KDTP’den Enis Kervan seçildi. Meclis Başkan Yardımcısı seçilmesinden sonra basına bir açıklama yapan Kervan, Türk ve diğer topluluk haklarını koruma ve talep etmede bu mevkiinin önemli olduğunu ve bu konuları devamlı dile getirmeye devam edeceğini vurguladı.

Hükümetin İlk İcraatları

Hükümetin güvenoyu alması ve görev dağılımlarını belirlemesinin ardından ilk icraatlarına ilişkin kabine toplantısını da gerçekleştirdi. Kosova’nın gündeminde olan bütçe ve Sırbistan’la müzakereler konusunda hızlı adımlar atıldı. Maliye Bakanı Bedri Hamza, bütçe taslağını hazırladıklarını, uluslar arası finans kuruluşları

ile de görüştükten sonra Meclise sunacaklarını ve Mart sonuna kadar sürecin tamamlanması gerektiğini dile getirdi.

Öte yandan Sırbistan’la yapılacak müzakereler için baş müzakereci olarak Başbakan Yardımcısı Edita Tahiri görevlendirildi.

Yeni bir krizin eşiği

Kosova’da Ekim ayından bu yana devam eden kurumsal kriz, bu süreçle tamamlanmış olarak gözükse de aslında cumhurbaşkanlığı seçimindeki meşruluk tartışmaları sürüyor. Muhalefet partilerinden LDK ve AAK, konuyu Anayasa Mahkemesine taşıdı. Sivil toplum kuruluşları ise statükonun değişmemesi durumunda şimdiden protesto gösterilerinin sinyallerini verdi.

Haber Analiz paradigma/ mart 2011 7

22 Şubat tarihli meclis oturumunda Behgjet Pacaolli Cumhurbaşkanlığı görevine seçildi. Aka-binde de hükümet güven oyu aldı. Pacolli Cumhurbaşkanı seçildikten sonra milletvekili olarak oy kullanmaması gerekmesine rağmen parlamentoda hükümeti oylarken gözüküyor.

Page 8: Paradigma Mart 2011

EULEX Organ Kaçakçılığını Soruşturuyor

Kosova Başbakanı Hashim Thaçi’yi yasadışı silah, uyuşturucu ve organ kaçakçılığı yapan bir grubun mafya babası olarak suçlayan Dick Marty’nin raporu, ilgili tarafların karşılıklı talep ve suçlamalarına neden olmuş, hazırladığı önerge taslağı da 16 Aralık’ta Paris’te oybirliğiyle kabul edilmiştir. Rapor geçtiğimiz yılın Aralık ayında da Parlamenterler Meclisi tarafından kabul edildi. EULEX de bununla ilgili soruşturmayı başlattığını bildirdi.

İngiliz ‘The Guardian‘ gazetesi, 14 Aralık’taki Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi Dick Marty’nin raporuna dayandırdığı haberine göre, Kosova Başbakanı Hashim Thaçi’nin doğu Avrupa üzerinden yasadışı silah, uyuşturucu ve organ kaçakçılığını gerçekleştiren bir “mafya-benzeri” Arnavut grubunu yönettiği iddiasını duyurdu. Bu itham, Kosova ve genel olarak Avrupa’da geniş yankı uyandırdığı gibi, hem Avrupa hem de diğer önde gelen güçlerin dikkatini önümüzdeki dönemde atılacak adımlar üzerine çekmiş, ilgili tarafların çıkarları doğrultusunda da farklı talepler ortaya çıkarmıştır.

Nisan 2008’de, Eski Yugoslavya için kurulan Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi eski Başsavcısı Carla del Ponte’nin yayınladığı anılarında, Kosova Kurtuluş Ordusu UÇK’nın önde gelen komutanları tarafından Kosova’daki savaş süresince Sırp mahkumlardan alınan organlarının yasadışı ticaretinin gerçekleştiği iddia edilmiştir. Bu iddiaların doğru olup olmadıkları açıklanmak üzere, Parlamenter Meclisi’nin Hukuki İşler ve İnsan Hakları Komitesi konuyla ilgili olarak Dick Marty’yi Raportör tayin etmiş, açıklayıcı bir rapor ile bir önerge taslağı hazırlamasını görevlendirmiştir.

Raporda, UÇK’nın önde gelen kişiliklerinin oluşturduğu “Drenica Grubundan” bahsederken, Başbakan Thaçi’nin bu gruba önderlik ettiği vurgulanmıştır. Grubun kontrolünde olan yasadışı çalışmalardan bahsederken, bunların Kosova’daki savaş esnasında ve sonrasında sürdüğü ifade edilmektedir. Fakat NATO güçlerinin Kosova’ya girmesiyle birlikte bir kaosun oluştuğu ve dolayısıyla bu dönemde en büyük suçların işlendiği belirtilmektedir.

Ortaya atılan iddialar, ABD Federal Soruşturma Bürosu FBI dahil olmak üzere, diğer istihbarat kaynaklarına da dayandırılmakta ve sözü edilen bu eski UÇK komutanlarının bölgedeki suç faaliyetlerinde nasıl önemli rol oynadıklarını belirtmektedir. İddiaya göre, “On yıldan daha fazla bir süreyi kapsayan gizli raporlarda, uyuşturucu kaçakçılığının önünü kesmeyi hedefleyen en az beş ülkedeki istihbarat ajansları Hashim Thaçi ve Drenica Grubu mensuplarının eroin ve diğer uyuşturucu maddeler ticareti üzerindeki kontrol için şiddet uyguladıkları sonucuna vardıklarıdır”.

Benzer bir şekilde, önemli iddialardan bir diğeri de

8 paradigma/ mart 2011 Haber Analiz

Page 9: Paradigma Mart 2011

Arnavutluğun kuzeyinde hapis olarak kullanılan altı farklı mekanın bulunduğu ve içinde tutulanların büyük bir kısmının Sırp tutuklular olduğuna dikkat çekmektedir. Marty, raporunda “zamanı geldiğinde tutukluların öldürüldükten sonra organlarının satılmak üzere kullanıldıklarını” ifade etmekte ve “devlet olma yönündeki Kosova’da denetleyici bir rol oynayan batılı güçlerin, Thaçi başta olmak üzere diğer önde gelenler ve eski UÇK yöneticilerini etkili bir şekilde kovuşturmamalarından ötürü” eleştirmektedir.

Açıklama ve tepkiler

Raporun ortaya çıkarılması ardından, Başbakan Thaçi Kosova hükümeti ve kendi adına yapmış olduğu açıklamada, raporu skandal olarak nitelemiş ve ortaya atılan iddiaların uydurma ve yalanlardan başka bir şey temsil etmediğini belirtmiştir. Thaçi, millet olarak yaratılan en yüce değer olan UÇK’nın kahraman ve tarihi rolüne leke atılmaması için gelecek nesillere bir borcumuzun olduğunu Kosovalılara söyleyerek, gelişmelere karşı tepkide bulunmamaları ve sakin olmaları çağrısında bulunmuştur.

Buna keza, Kosova’daki diğer uluslararası siyasi, askeri ve diplomatik temsilcilikler de raporu teyit edici bir tavır takınmazken, Kosova siyasi partileri, sivil toplum kuruluşları ile Arnavutluk resmi kurumları rapora şiddetle karşı çıkmıştır. Özellikle Thaçi ve kurmaylarından gelen açıklamalar, Dick Marty’ya bu ithamları için dava

açılacağı yönünde olmuştur. Öte yandan EULEX konuyla ciddi şekilde ilgilendiğini, Dick Marty’den somut kanıtları kendilerine ulaştırmalarını talep ettiklerini belirtmiş ancak şu ana kadar Marty tarafından bir dosyanın kendilerini sunulmadığını ifade etmişlerdir. Beklendiği üzere, Sırbistan tarafından yapılan açıklamalar, iddiaların önemli oldukları ve çok ciddi soruşturmaların yapılması gerektiğidir, çünkü bunun sonucunun uluslararası topluluk için bir sınavı oluşturduğu yönünde olmuştur.

Kosova’da ise seçim sürecinin sona ermesinden sonra durum sakinleşmeye giderken konu yine gündeme gelmeye başladı. EULEX Sözcüsü Christina Herodes yaptığı açıklamada EULEX olarak soruşturmayı başlattıklarını ancak kesin kanıtları beklediklerini tekrarladı.

Dick Marty kimdir?

İsviçre’nin Ticino Kantonu eski kamu savcısı olan İsviçreli siyasetçi, 1995 yılında beri İsviçre Kantonlar Meclisi üyesi ile Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi. Konuyla benzer olarak, 2005 ila 2007 yıllarında yaptığı çalışmalar sonucu sunduğu raporlarda, ABD Merkezi İstihbarat Ajansı CIA’nin Avrupa’daki gizli hapishanelerinin mevcudiyetlerini doğrulamış, ABD Başkanı Barrack Obama’nın 2009 yılında CIA’nin bu tesislerini kapatmasına yol açmıştır.

Haber Analiz paradigma/ mart 2011 9

Page 10: Paradigma Mart 2011

Kosova Üniversitelerinin Geç Kalan Gelişmeleri

Şubat ayı ortasında gerçekleşen Priştine Üniversitesinin 41. yıldönümü kutlamalarında yaşanan protesto olayı, savaş sonrasında arzu edilen ilerlemenin Kosova’daki yüksek öğrenimde mevcut olmayışının bir işaretini yansıtmıştır. Üniversitenin yönetimi ve gidişatından memnun kalmayan Vetëvendosje (Kendin Karar Ver) Hareketine mensup iki öğrenci, kürsüde konuşmasını gerçekleştirdiği sırada Üniversite Rektörü Mujë Rugova’nın başından aşağıya kırmızı boya dökerek protestolarını dile getirdiler.

Ancak, yapılan protestonun bireyin sağlığına zarar verecek ağır bir şekilde dile getirilmesi, ilgili çevreler ve Kosova kurumları tarafından kınanmıştır. Öğrenciler hemen tutuklanarak, aralarından biri üniversiteden tamamen uzaklaştırılmıştır.

Özellikle öğrenciler arasında olmak üzere eğitim konularında çalışmalarını sürdüren taraflar, Priştine Üniversitesinde mevcut kadrolaşmalar ve kalitedeki düşüklüğün önüne geçilmemesi, yönetim ve idare alanlarında ilerlemelerin kaydedilmemesini başlıca sorunlar olarak görmektedir.

Siyasi emeller için eğitim kurumlarının da kullanıldığı ifade edilerek, buna somut örnek olarak Prizren Üniversitesinin kurulması gösterilmektedir. Seçim vaadi olarak, Başbakanın talimatıyla 2009 yılında kurulan ve bir yıldan kısa bir zaman içerisinde çalışmaya başlayan Üniversite, bekleneni verememiş ve bugün halen örgütsel yapılanması tamamlanmamış ve üst düzey görevlileri atanmamış vaziyette çalışmalarını sürdürmektedir.

Bu tür gelişmelerin karşısında, kamu üniversitelerine ilişkin kamuoyu görüşü, eğitim kalitesinin düşük olduğu, tarafsız hareket etmediği ve iyi yönetilmediğidir.

Dolayısıyla, Kosova’da birçok sayıda mevcut olan özel ‘üniversite’ tercih edilmesine rağmen, yüksek ücretler buna engel teşkil etmektedir.

Tüm bunları düzene koyabilmek ve istenen kaliteye ulaşabilmek amacıyla son yıllarda yapılan çalışmalar da ürünü verememişe benziyor. 1999 savaş sonrası değişim gösteren siyasi ve ekonomik durumlara paralel olarak, Kosova diğer birçok alanda değişim ve gelişme ihtiyacıyla karşı karşıya kalmıştır. Bunların arasında önem arz eden alanlardan biri de yüksek öğrenimdir. Çünkü Kosova eğitiminin uzun yıllar boyunca soyutlanmış bir vaziyette işlev göstermesi, özellikle üniversite eğitiminde istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Dolayısıyla, 2004 yılında Eğitim, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı bu değişim ihtiyaçlarına daha sistematik bir biçimde yaklaşabilmek amacıyla, Kosova’da Yüksek Öğrenim Gelişim Stratejisini (2005-2015) oluşturmuştur. Strateji kapsamında belirlenen 6 temel hedef, kaliteli ve herkese eşit değerli bir yüksek öğrenim sunarak Kosova toplumu refahını geliştirecek verimli bir yüksek öğrenim sistemini geliştirmeyi amaçlarken, yukarıdakilere bakıldığında günden bugüne çok fazla değişimin yaşandığı söylenemez.

Özellikle, Priştine ve Prizren kamu üniversitelerindeki gelişmeler dikkate alındığında, stratejiyle kapsanan özlü değişimlerin yaşanmadığı görünmektedir. Bunun doğrudan getirdiği olumsuz sonuç, bilgi kalitesindeki düşük oran ve öğrenci ile eğitimci aralarında hedeflenen çağdaş ilişkilere halen ulaşılabilir olamayışıdır. İstenen gelişmeler, belli ki ancak yüksek öğrenimle ilgili olası bir yeni yasanın çıkmasıyla ve ayrıntıların işlenmesiyle somut hal alabilecektir.

10 paradigma/ mart 2011 Haber Analiz

P.Ü’nün kuruluş yıldönümünde, üniversitedeki eğitim gidişatını protesto etmek amacıyla Rektör Muje Rugova’ya boyalı saldırıda bulunuldu.

Page 11: Paradigma Mart 2011

Bütçe Krizi

Kosova’da ekonomik rakamların kötü olmasına rağmen, seçim vaadi olarak Başbakan Hashim Thaçi’nin verdiği ve %50’ye kadar varan zam kararı, memuru sevindirirken ekonomi uzmanlarını düşündürdü. Vasıfsız elemanın 180 €, kamu memurlarının ortalama maaşı 250 € iken artışın zaruri olduğu konusunda herkesin hemfikir olmasına rağmen bütçe yetersizliği önemli bir engel teşkil ediyor.

Başbakan Hashim Thaçi, seçimler arifesinde %50’lere kadar varan zam vadini açıklamıştı. Seçimler uzun bir sürece yayıldıkça zam vaatleri tekrarlanarak güçlü bir ihtimal olarak gündeme geldi. Hükümetin kararına göre öğretmen ve gazilerin maaşlarına %50, polislere %40, sivil sektör çalışanları, vergi daireleri ve sağlık sektörü çalışanlarına da %30 oranında zam yapıldı.

Thaçi’nin vaatlerinin icraatı yaklaştıkça, ülke ekonomisine yön veren ve Temmuz 2010’da ‘stand by’ anlaşması imzalayan Uluslararası Para Fonu IMF yetkilileri devreye

girdi ve Kosova’nın % 7’lik bir zammı kaldırabileceğini açıkladı. Hükümetin ısrarı üzerine IMF’den gelen sinyaller zammın maksimum % 15 ile 20 arasında mümkün olabileceği dillendirildi.

Yılbaşından itibaren uygulanmaya konulması beklenen zam kararı, uzun süren seçim süreci ve yaşanan siyasi ve kurumsal kriz sonucu onaylanamayan 2011 yılı bütçesi sebebiyle bir türlü uygulanamadı. Hükümet, bir daha uzatılamamak üzere en son olarak Mart ayı sonuna kadar Meclisten bütçe onayını 3 Mart tarihli oturumda aldı. Bütçenin onaylanamaması kamu sektörü çalışanlarını şimdilik eyleme sürüklemese de önümüzdeki dönemde protestoların gündeme gelme ihtimali yüksek.

Başta Başbakan Hashim Thaçi olmak üzere hükümetin üst düzey yetkilileri ile sendikalar arasında yapılan görüşmelerde, sendika temsilcileri ikna edilerek bir sosyal bunalım ve grevin önüne geçildi. Ancak Kosova Bağımsız Sendikalar Birliği, hükümete, bütçe

Kosova’da Ekim 2010’dan itibaren başlayan siyasi ve kurumsal kriz, akabinde uzun süren seçim süreci 2011 yılı bütçesinin onaylanamamasına neden oldu. Bütçenin onaylanamamasına bir de Başbakan Hashim Thaçi’nin zam vaatleri eklenince, bütçe meselesi krize dönüştü. Bütçenin bu ay içinde onaylanması şart. Aksi takdirde devletin tüm kurumları finansal bir krizle karşı karşıya gelecek.

Haber Analiz paradigma/ mart 2011 11

Page 12: Paradigma Mart 2011

ve muhtemel bağış veya yabancı destekli proje bazlı kamu yatırımları ile kapatmayı öngörüyor. Bir diğer hamleyle ise, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması suretiyle devlet gelirlerinin artırılması hedefleniyor.

Gelir İdarelerinin Uygulamaları İş Dünyasında Tepki Yarattı

2011 yılının ilk haftalarında Ekonomi ve Finans Bakanlığı, 2010’da başlattığı mali yazar kasaların uygulanması konusundaki kararlılığını sürdüreceğini, ek gelirler için ise gümrük idaresi ve vergi dairelerine baskı yaparak kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alacaklarını ileri sürdü.

Maliye Bakanlığının talimatıyla 2011’de yoğun bir vergi ve gümrük toplama çalışmalarına başlayan vergi ve gümrük memurları yeni yılın ilk ayında devlet kasasına rekor bir gelirle 86.5 Milyon € topladı. Devlet giderleri ise 36,8 Milyon € olarak kaydedildi. Geçen yılın aynı ayına kıyasla vergi ve gümrük idareleri tarafından toplanan gelir % 63 fazla oldu. Ekonomi ve Finans Bakanlığı ise tüm girdilerin ortalamasının %47 fazla gelir toplandığını açıkladı.

Ancak müfettişlerin özel sektöre fazlaca yüklenmesi şikayetlerin de artmasına neden oldu. Kosova Ekonomi Odası Başkanı Safet Gërxhaliu, sıkça yaptığı açıklamalarda aynı mesajları yineledi. Gërxhaliu, kayıt dışı ekonomi ile mücadele konusunda OEK’in de seferber olduğunu ancak, düzenli ve zamanında vergilerini ödeyen mükelleflere yönelik Kosova Vergi İdaresi tarafından başlatılan kampanyaya da karşı olduklarını dile getirdi. Gërxhaliu, son günlerde vergi müfettişlerinin iş çevrelerine yoğun bir baskı yaparak, seçici davranarak panik ortamı yarattığını söyledi.

Kosova hükümeti gelir elde etmek için bir başka çıkar yolu ise KDV (katma değer vergisi) artışı ile sağlamayı öngörüyor. %16 olan KDV’nin %19’a çıkartılması ile

onaylanıncaya kadar süre tanıdığını ve verilen vaatlerin altında bir artışı kabul etmeyeceklerinin uyarısında bulundu.

Bütçe Sadece 2011’in Sorunu Değil

Kosova maliyesi ve ekonomi uzmanları 2013 yılına kadar devlet bütçesinin krizde olacağı değerlendirmelerini yapıyor. Kosova’nın 2011 yılında bütçe harcamalarında iki önemli artış gözüküyor. Biri memura planlanan zam, diğeri ise sermaye yatırımları. Bütçeden minimum 250 Milyon € otoyol inşaatı için ayrılmak zorunda. Kamu sektörü çalışanlarına öngörülen zammın bütçeye olan yükü 120 Milyon € olarak hesap ediliyor. İşte böyle bir ortamda bütçeyi denkleştirebilmek için maliye sıkı bir çalışma içine girdi ancak beraberinde şikayetler de geldi.

Kosova 2010 yılını 96 milyon € açık vererek kapattı. Toplam gelirler 1 milyar 195 milyon € iken, giderler 1 milyar 291 milyon € olarak gerçekleşti.

Başbakan Hashim Thaçi’nin, kamu sektörü çalışanlarına % 50’ye kadar varan zam sözü ise bütçede revizyonlara gidilmesi için çalışmaların yapılmasına ve 400 Milyon €’ya kadar varacak olan 2011 yılı bütçe açığının kapatılması için çözüm yollarının aranmasına neden oldu.

Ekonomi ve Finans Bakanlığı, açığın giderilmesi için bir yandan özelleştirmelerden gelecek likiditeye göz dikerken, öte yandan kredi almak suretiyle dış borçlanma

açığın kapatılması öngörülüyor. Ancak iktisat uzmanları, öngörülen KDV artışı ile birincil olarak aile ekonomilerinin darbe yiyeceği konusunda uyarıda bulunuyor. Akaryakıt ve temel gıda maddelerine zaten gelen zamlara ilave olarak bir de KDV artışının yansıması, gelirleri düşük olan ailelerin temel

ihtiyaçlarını edinmeleri konusunda ciddi bir darbe vuracağı bildirildi.

IMF Kosova Bütçesini Mercek Altına Aldı!

Uluslararası Para Fonu IMF uzmanları Kosova bütçesini mercek altına aldı. Şubat ayı boyunca da IMF uzmanları tarafından Kosova’nın henüz onaylanmamış bütçesini sıkı bir denetim altına aldığı bildirildi. Bütçe taslağının Meclise sunum çalışmalarında da IMF uzmanları görev alacak. IMF’ye rağmen %50’ye varan zammın yapılması durumunda ise başta IMF olmak üzere Kosova’nın uluslar arası finans kuruluşları ile yaptığı tüm anlaşmaların tehlikeye girmesi mümkün. Böyle bir durumda Kosova, beklenenden de büyük finansal krizle karşı karşıya gelecek.

12 paradigma/ mart 2011 Haber Analiz

Kosova maliyesi ve ekonomi uzmanları 2013 yılına kadar devlet bütçesinin krizde olacağı değerlendirmelerini yapıyor. Kosova’nın 2011 yılında bütçe harcamalarında iki önemli artış gözüküyor. Biri memura planlanan zam, diğeri ise

sermaye yatırımları.

IMF’ye rağmen %50’ye varan zammın yapılması durumunda ise başta IMF olmak üzere Kosova’nın uluslar arası finans kuruluşları ile yaptığı tüm anlaşmaların tehlikeye girmesi mümkün.

Page 13: Paradigma Mart 2011

Muhalefet: Ortaklık ve AyrılıklarKosova’da gerçekleştirilen genel seçimlerden sonra Cumhurbaşkanı seçildi ve hükümet kuruldu. Seçimlerden zaferle çıkan Kosova Demokratik Partisi (PDK) başta Kosova’nın Geleceği İçin İttifak (AAK) partisi nezdinde koalisyon ihtimallerini denedi. Nihayetinde Yeni Kosova İttifakı (AKR) ve topluluk milletvekillerinin destek verdiği bir koalisyon hükümeti kurulmuş oldu. Uzmanlar tarafından “kırılgan” olarak nitelenen koalisyon hükümetinin dağılıp dağılmayacağı belli değilken gözlerimizi hükümet dışında kalan partilere de çevirmemiz lazım. Hükümet kanadında yaşanan gelişmeleri değerlendirirken bir de perdenin arka tarafına göz atmak kaçınılmaz oluyor.

PDK’nın hükümet kurma çalışmaları devam ederken Kosova Demokratik Birliği (LDK) ve Vetvendosje Hareketi muhalefette yer alacaklarını ilk bildiren taraflar oldular. Kosova’nın Geleceği İçin İttifak (AAK) Partisi ise yoğun geçen görüşmelerden sonra kararını “Koalisyona hayır” şeklinde açıkladı.

Peki muhalefet partileri arasında uyum veya uyuşmazlık, birlik veya farklılık durumları nasıl seyrediyor.

Medyada yer alan haberlerde ilk olarak Vetvendosje ile Kosova Demokratik Birliği’nin bir koalisyon hükümeti kurabilecekleri ihtimali ortaya atılmış ancak taraflar buna meyilli olmadıklarını ilk açıklamalarında sezdirmişlerdi. LDK Lideri Isa Mustafa, Vetvendosje ile bir koalisyon ihtimaline “Kapımız her partiye açık. Böyle bir gelişme olursa oturur Vetvendosje’nin parti programını inceleriz ve uygun zemin olup olmadığına bakarız. Bizim parti programımıza ters düşen fikirleri bulunan partilerle işbirliğine gitmeyiz” derken Vetvendosje Lideri Albin

Kurti “Vetvendosje bu ihtimalleri düşünmeden kurulacak her tür hükümete karşı muhalefette yer alma kararı almıştır” dedi.

LDK’dan kopan ve Ibrahim Rugova listesi adını taşıyan ayrılıkçı grubun AAK ile birlikte seçimlere girmesi LDK ile AAK’nin arasını açmıştı. Ancak seçimlerden sonra Ibrahim Rugova Listesi’nin hükümete destek vermesi ve “ayrılıkçı siyasetçi” Bujar Bukoshi’nin yeni hükümette başbakan yardımcısı olması, AAK’nin de huzurunu kaçırmışa benziyor.

Yeni dönemde LDK ile AAK’nin ortak muhalefet yapması beklenirken Vetvendosje’nin nasıl bir muhalefet örneği göstereceği merak konusu. Popüler kampanyalarla özellikle üniversite gençliği ve milliyetçi kesimlerden destek gören Vetvendosje hareketi üyeleri milletvekili yemin töreninde önlerine Arnavutluk bayrağı çekerek gelecekteki tutumunu belirlemiş gibi gözüküyor.

Önümüzdeki dönemde PDK-AKR-Topluluklar-Ibrahim Rugova Listesi hükümetine muhalefetin LDK-AAK tarafından ortak şekilde yürütülmesi beklenirken, Vetvendosje kendine has üslubuyla hükümeti sıkıştırmaya çalışacak.

Partilere göre milletvekili dağılımına baktığımızda da bu koalisyon hükümetinin güç şartlarla oluşturulabildiğini görmekteyiz. Bu koalisyon hükümetinin dağılması durumunda ise muhalefet partilerinin yeni bir hükümet kurması ve muhtemel yeni hükümetin istikrarlı olacağını söylemek ise giderek zorlaşıyor.

Haber Analiz paradigma/ mart 2011 13

Page 14: Paradigma Mart 2011

Muhalefetten İlk Ortak Hareket: Anayasa Mahkemesi

Kosova Cumhurbaşkanı seçiminde yaşanan usulsüzlükleri Anayasa Mahkemesi’ne taşıma kararı alan muhalefet partileri kendi bünyelerinde çalışma grupları kurarak dosya hazırladılar. Vetvendosje Hareketi Cumhurbaşkanlığı seçiminde usulsüzlük olduğuna dikkat çekerken diğer muhalefet partileri LDK ve AAK ile ortak hareket etmeyeceğini belirtti.

Kosova ve Sırbistan Arasındaki Müzakere Hazırlıkları Sona Yaklaşıyor!

1 Mart Salı akşamı Belgrat’ta Sırbistan müzakere heyeti başkanı Borko Stefanović’le görüşmesinin ardından Priştine’ye geçen Cooper, Kosova üst düzey devlet yetkilileriyle görüşerek Sırbistan ile yapılacak müzakerelerin başlamasına ilişkin son hazırlıklarını sürdürüyor. Ziyaret ayrıntılarının önceden bildirilmemesi, müzakerelerin başlamasıyla ilgili son hazırlıkların tamamlandığı ve tarihin kesinleştiğine işaret etmektedir.

Taraflar, bu görüşmeleri müzakere edilecek konular ve tarihin belirlenmesine ilişkin olağan toplantılar olarak değerlendirmiştir. Ancak, kesin müzakere tarihi hakkında nihai olan resmi açıklamaların yetersiz olması, farklı yorumların ortaya çıkmasına da sebep olmuştur. Cooper’ın Priştine ve Belgrat’ta yaptığı görüşmeler kapsamında, müzakere edilecek konular ve muhtemelen de başlama tarihi üzerinde mutabık

Priştine ve Belgrat arasında önümüzdeki günlerde başlaması beklenen müzakere hazırlıkları, Priştine - Belgrat - AB üçgenini kapsayacak şekilde hızla devam ediyor. Konuyla ilgili olarak, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’un müzakereler için arabulucu olarak tayin ettiği Robert Cooper, kısa zaman içerisinde ikinci kez Kosova’da bulundu.

LDK ve AAK ise bu konuda dosya hazırlayıp son başvuru tarihi olan 1 Mart 2011 tarihinde olayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdılar. LDK ve AAK’nin başvurusunda Cumhurbaşkanı seçimi süresince ara verilmemesi gerektiği, istenilen bir aranın bile milletvekillerin oylamasına sunulması gerektiği yönündeki kurallara dikkat çekilip yapılan uygulamanın usulsüzlük olduğunu belirttikleri bildiriliyor.

Başvuru tarihinden itibaren 60 günlük süresi olan Anayasa

Mahkemesi dosyayı ele alırken; yapılan açıklamada söz konusu partilerden mevcut dosyaya Cumhurbaşkanı Behgjet Pacolli’nin Cumhurbaşkanı seçildikten sonra hükümetin kurulması oylamasında bir milletvekili olarak oy kullanması konusunu da dosyaya eklemek istemeleri halinde bu 60 günlük sürenin uzatılabileceği bildirildi.

14 paradigma/ mart 2011 Haber Analiz

Page 15: Paradigma Mart 2011

kalınmış gibi gözükmektedir. Müzakerelerin en geç Mart ayının ortalarına kadar başlama ihtimali üzerinde duruluyor olmasına karşın, Kosova müzakere heyeti başkanı olan Başbakan Yardımcısı Edita Tahiri ve Dışişleri Bakanı Enver Hoxhaj’ın, istişarelerde bulunmak üzere Washington’a bir ziyaret gerçekleştirebilecekleri bildiriliyor. Konuyla ilgili olarak Kosova İçişleri Bakanı Bajram Rexhepi yaptığı açıklamada müzakere tarihini 8 Mart olarak belirtmiştir.

Diğer taraftan, malların serbest dolaşımı, Kosova’nın kuzeyindeki gümrük geçiş kapıları, kayıp kişiler, kadastro evrakları müzakerede kapsanacak konular olarak ilk aşamada öne çıkmaktadır. Müzakere konuları üzerinde hem Sırbistan hem de Kosova tarafında yapılan açıklamaların birbiriyle örtüşmesi ve tarafların gidişatı olumlu olarak değerlendirmeleri, uluslararası toplumun Priştine ve Belgrat arasında ortak bir dil oluşturduğuna işaret etmektedir.

Sırbistan’la bağımsız iki devlet olarak yapacağı müzakerelerle ilgili olarak, Kosova Hükümeti ve muhalefetteki diğer siyasi partiler, müzakerelerin yapısı ve çerçevesini Kosova Meclisinin belirlemesi gerektiğini beyan etmiş, fakat 3 Mart Perşembe günü yapılan Meclis toplantısında beklenen olmamıştır. Talep edildiğinin ve Meclis Başkanı Jakup Krasniqi’nin beyan ettiği müzakereler hakkında Meclis Kararının çıkartılması gerekliliğinin aksine, Başbakan Hashim Thaqi sadece Meclise sürecin gidişatıyla ilgili olarak bilgi vermekle yetinmiştir. Bu durum, Tahiri’nin müzakere heyeti başkanı olarak atanması ve müzakerelere yaklaşımı da dahil olmak üzere, muhalefetin Thaqi yönetimine müzakere konusunda tepki vermesine neden olacağının göstergesiydi.

İlk tepkiler zaten Meclis toplantısında LDK ve AAK gibi muhalefet partilerinin, tartışmaya açmadan Başbakanın sadece bilgi vermesine karşı olan memnuniyetsizliklerini ifade etmeleriyle gelmeye başlamıştır. Kosova tarafında bu tür karşıt açıklamaların varlığı, Kosova’nın müzakerelerde karşısına çıkabilecek beklenmedik konu ve çözümlere nasıl yaklaşacağına önceden açıklık vermemektedir. Bu iddiayı zaten muhalefet partileri önceden ortaya atarak, Hükümeti uyarırcasına müzakere çerçevesini Meclisin çizmesi gerektiğini savunmuştur.

Müzakerenin diğer tarafı olan Sırbistan’da ise müzakere heyeti başkanı Stefanović, geçenlerde bir söyleşide verdiği demeçler arasında, müzakerelerin daha az karmaşık tanımlanan konular kapsayacağı gibi bunun aksi olan karmaşık konular da içereceğidir. Buna ek olarak, tarafların sonuç üretmek amacıyla müzakerelere girmeleri gerektiğini, herkesin kazançlı çıkacağı neticelere ulaşılacağını ve üzerinde mutabakat sağlanılan konuların uygulanmaya konmasının ve ‘Kosova’ya karşı yeni bakış açısının’ önemli olduğunu ifade etmiştir. Aynı zamanda, AB mutlak mutabakat üzerinde herhangi bir baskısının bulunmadığını, ancak Kosova’yla ilgili “ağır” konuların çözümünün Sırbistan ve tüm Batı Balkanların Avrupa entegrasyonu sürecindeki konumuna yardımcı olacağını ifade etmektedir.

Tüm bu gelişmeler ışığında, son hafta içindeki gelişmeler müzakerelerin kısa zaman içinde başlayacağını kesinleştirmekte ve ilk aşamada çözüm üretilmesi kolay olan meselelerin kısa zamanda başarı göstermesi yönünde tasarlanacağına işaret etmektedir.

Haber Analiz paradigma/ mart 2011 15

Page 16: Paradigma Mart 2011

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaşın temsili başlangıcı 8 Mart 1857 yılında ABD’nin New York kentinde başladı. New York kentinde Konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40.000 işçinin insanlık dışı çalışma koşullarına, düşük ücrete, 12-14 saatlik uzun çalışma saatlerine karşı başlattığı grev, ABD yönetimi tarafından kanlı biçimde bastırılmıştır. Polisin saldırısı sırasında işçiler fabrikaya kilitlenmiş, çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi can vermiştir. İşçilerin cenaze törenine 100 binden fazla kişi katılmıştır. Kadın emekçilerin bu direnişi, aynı zamanda sömürüye, baskıya, zulme, haksızlığa, eşitsizliğe karşı bir başkaldırı özelliği taşımaktadır.

1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında, Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin, bu yangında yaşamını yitiren 129 kadın işçi anısına 8 Mart gününün Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını önerdi.

Kadın hakları hareketini, özellikle oy hakkını onurlandırmayı amaçlayan Kadınlar Günü önerisi oy birliği ile kabul edildi.1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı’nı ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın tüm kadınlar için Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı. Kadınlara eşit hakların verilmesinin dünya barışını güçlendireceği kabul edildi. Böylece 8 Mart, dünyada kadınların yüzyıldır yürüttüğü özgürleşme mücadelesinin kutlandığı ve kadınların güncel taleplerinin ifade edildiği bir gün haline geldi.

Günümüzde kadın haklarında gelinen durum

8 Mart Dünya Kadınlar günü kadınların özgürleşme hareketinin bir simgesi haline geldi. Peki günümüzde kadınlar ne kadar özgür? Bu soruya verilen cevap ne yazık ki pek iç açıcı değil. Dünyada kadınlara karşı

uygulanan şiddet en yaygın şidddet türü olmasına rağmen, en az cezalandırılan suç olma özelliğini taşımaktadır. Dünyada her 3 kadından 1’i kültürel düzeyleri pek farketmeksizin hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor. Her 5 kadından 1’i hayatının bir döneminde tecavüze, tacize yada tecavüz girişimine uğruyor. Gelişmekte olan ülkelerin bazılarında töre ve namus cinayetleri halen işlenmekte ve normal karşılanmaktadır. Kadın cinayet kurbanlarının %70’i eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülüyor. Kadınlar iş bulma ve işten çıkarma konusunda bir çok haksızlığa uğramakta. Ekonomik durgunluk dönemlerinde işyerlerinin çalışan sayısını azaltma yoluna giderken, öncelikli işten çıkarılanlar kadın çalışanlar olmaktadır. Bir çok işyerinde aynı işi yapmalarına rağmen kadınlara ödenen maaş erkeklere göre daha düşüktür.

Dünyanın bir çok ülkesinde kadınlara yönelik ayrımcı yasalar bulunuyor. İş dünyasında ve siyasette kadınların oranı gelişmiş ülkelerde bile oldukça düşük düzeyde seyretmektedir. Dünya genelinde yoksulların ve okuma yazma bilmeyenlerin büyük oranını hâlâ kadınlar oluşturuyor. Ayrıca kadınların çoğu, geleneksel anlayışların baskısı altında yaşamaya devam ediyor.

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre dünyadaki işlerin %66’sı kadınlar tarafından görülüyor buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10’una sahipler.Dünya’daki mal varlığının ise % 1’ine sahipler. Tüm bu olumusuz resmin dışında kadınların günümüzde hakları konusunda daha fazla mücadale ettiklerini görmek gelecek için hala umut olduğuna işaret etmektedir.

Kosova’da kadına biçilen rol sosyal anlamda içler acısı olmasına rağmen Anayasal düzeyde sağlanan bazı pozitif ayrımcılıklar durumu bir nebze olsun düzeltmeyi amaçlıyor. Bilindiği üzere Kosova parlamentosu’nun en az 3’te 1’inin kadın olması zorunlu olarak şarta bağlanmış durumda.

21 Yüzyılda olduğumuzu düşünürsek ve yeni dönemde devletten çok sivil toplumun ön planda olduğunu dikkate alırsak Kosova’da kadın derneklerinin önemini daha çok kavramamız ve teşvik etmemiz gerekmektedir. Ancak bu kadın derneklerinin kadın olma bilincini taşıyan ve eşit haklar için mücadele eden kadınlar tarafından yönlendirilmesi gerekmektedir. Tabi ki gelişmiş ülkelerde cinsiyet eşitliğine önem veren çok sayıda entellektüel erkek de bu eşitlik mücadelesine destek vermektedir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun.

16 paradigma/ mart 2011 Haber Analiz

Page 17: Paradigma Mart 2011

Kosova’da 2011 Nüfus Sayımı Önündeİskender Muzbeg

2011 yılının Nisan ayında Kosova’da gerçekleştireceğimiz sayımlar – nüfus sayımı, aile sayımı ve konut sayımı Kosova toplumu için, Kosova toplumunu oluşturan tüm topluluklar için, bunun çerçevesinde de Türk topluluğu için ve genellikle, toplumun çekirdeğini oluşturan aileler için büyük bir önem arzetmektedir. Nüfus sayımı ile erkek-kadın nüfusu, kırsal-kentsel nüfus, yerleşim yerlerine göre nüfusun dağılımı, nüfusun okuma-yazma oranı, eğitim durumu, yaşa göre dağılımı, milli kimliklere göre belirleme gibi konularda somut bilgilerin elde edilmesi amaçlanmaktadır.

2011 Nüfus Sayımı Kosova’da 21. yüzyılda gerçekleştirilecek ilk nüfus sayımıdır. Bu sayım öz ve biçim bakımından büsbütün yeni toplumsal ve siyasal koşullarda yapılmaktadır.

Biz Kosovalı Türkler olarak 2011 nüfus sayımına şimdiye kadar gerçekleştirilen nüfus sayımlarına gösterdiğimiz ilgiden daha büyük bir ilgi göstermeli, bu sayıma daha etkin bir biçimde katılmalıyız. Bu bir gerekliliktir. 2011 nüfus sayımına katılmanın en önemli nedenlerinden biri, kuşkusuz, Kosova’da Türk varlığı ve kimliğinin yeniden ve yeni koşullarda kanıtlanması gerekliliğidir. Bunun yanı sıra, Kosova’da entegrasyon süreçlerine Kosova Türk Topluluğu’na mensup bireylerin ve genel olarak Kosova Türk Topluluğu’nun katılımının ve bu katılımın Kosova’da geleceğe yönelik ilerleme projelerinin temel taşlarından birini oluşturması gerekliliğidir. Sözün kısası, bugün bu yeni toplumsal ekonomik ve siyasal

koşullarda bura Türk topluluğu Kosova’sız, Kosova da bura Türk topluluğusuz olamaz. Böyle bir durum Kosova’nın yüzyıllık gerçeklerinden biridir. Böyle bir durum bir yandan tarihin bir cilvesidir, diğer yandan ise Kosova’nın sosyal ve kültürel yapısının bir neticesidir.

2011 yılından önce Kosova’da gerçekleştirilen nüfus sayımlarının uygulanma süreçlerinde Kosova Türkleri birçok hatalara maruz kalmış, kimi zamanlarda ve kimi yerlerde bir takım çarpık toplumsal koşullardan cesaretlenen bazı aydınlıksız bireylerin baskılarına uğramışlardır. Bu yüzdendir ki 2011 Kosova nüfus sayımında bizler eskiden yapılan hatalara düşmeden, el ele vererek beraberliğimizi göstermeli, gerçek sayımızı ortaya çıkarmalı; Kosovada bugün, bu genç cumhuriyetin dünya çapında tanınması konusunda, çoğunlukla gençlerden oluşan nüfusunun gelişme perspektiflerinin açılması için yapılan ve yapılacak çabalarda önemli bir rolü üstlendiğimizi kanıtlamalıyız.

2011 Kosova nüfus sayımından önce yani 20. yüzyılda Kosova’da yapılan nüfus sayımlarının her birinin (1948 nüfus sayımı, 1953 nüfus sayımı, 1961 nüfus sayımı, 1971 nüfus sayımı, 1981 nüfus sayımı ve 1991 nüfus sayımı), insanların milli mensubiyeti belirtmeleri, kullandıkları dil veya dilleri ileri sürmeleri gibi konularda kendine özgü acı tatlı hikayeleri vardır.

Burada bir parantez açarak 1948 yılından önceki yıllarda ve önceki yüzyıllarda gerçekleştirilen nüfus

Makale paradigma/ mart 2011 17

Page 18: Paradigma Mart 2011

18 paradigma/ mart 2011 Makale

sayımlarında milli mensubiyete değil, dini mensubiyete önem verildiğinin, dolayısıyla bu önceki nüfus sayımlarıyla ilgili kaynakların bugünkü Kosova Cumhuriyeti topraklarında bulunan yerleşim yerlerinde çeşitli dinlere mensup insanların yaşadığını gösterdiğinin altı çizilmelidir.

Geçen yüzyılda gerçekleştirilen nüfus sayımlarının Kosova’da yaşayan Türk Milli Azınlığı, Kosova Türk Halkı veya bugünkü deyimle Kosova Türk Topluluğu bakımından ayrı bir önemi vardır. Şöyle ki:

-1948 Nüfus Sayımı II. Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış merkeziyetçi bir devlet yönetiminin somut toplumsal siyasal koşulları altında yapılmıştır. 1948 yılında Kosova`da yapılan nüfus sayımında Arnavut, Sırp, Karadağlı, Müslüman ve diğerlerinden söz edilmektedir. Böyle bir sınıflandırmaya rağmen dönemin yazılı kaynakları ve istatistik verileri Kosova’da Türklerin

de yaşadığını göstermektedir: 1948’deki sayıma göre Kosova’da yaşayanların 1315 ‘i /%0,2/ kendini Türk olarak ifade etmiştir.

1953 Nüfus Sayımı

1948 nüfus sayımından birkaç yıl sonra Kosova’da toplumsal siyasal atmosfer değişmiş, buradaki Türk varlığı ve kimliği hukuken tanınmış; yani zaman, inkar

edilemez gerçeklerin, dolayısıyla da Türklerin lehine işlemiştir. 1948 nüfus sayımından sonraki yıllarda Kosovalı Türklerin ulusal kimliği 20 Mart 1951 tarihli KMÖB Bölge Halk Kurulu’nun tarihi kararıyla

, “Kosova – Metohiya Eyaletinde Türk Azınlığı İçin Türk Dilinde Derslerin Görüleceği Okulların Açılması İçin KARAR”la hukuken tanınmış, bununla birlikte Türk halkının eğitimine, toplumsal siyasal ve kültürel afirmasyonuna yönelik süreçler başlatılmıştır. 1950 yılında merkeziyetçi bir devlet anlayışı geçmişte bırakılıp özyönetime geçilmiş, toplumda önceki döneme oranla yeni ilişkileri kurulmaya başlamış, toplumsal ve siyasal yaşamda demokratikleşme süreci başlatılmıştır. Bu yeni toplumsal ilişkiler ışığında Kosova Türkleri 1953 yılında Kosova’da yapılan yeni bir nüfus sayımına nispeten daha olumlu bir atmosfer içinde katılmıştır. Böyle bir durumda, 1953 Kosova nüfus sayımında 34,583 kişi /%4,3/ kendini Türk olarak beyan etmiştir.60’lı, 70’li, 80’li ve 90’lı yılların nüfus sayımları – 1953’ten sonra yapılan nüfus sayımlarında Türklerin sayısında belirgin bir

1981 ve 2011 nüfus sayımlarında kullanılan formlardan birer örnek.

Bu yüzdendir ki 2011 Kosova nüfus sayımında bizler eskiden yapılan hatalara düşmeden, el ele vererek beraberliğimizi göstermeli, gerçek sayımızı

ortaya çıkarmalıyız.

Page 19: Paradigma Mart 2011

Makale paradigma/ mart 2011 19

azalmanın görüldüğünü burada belirtmek gerekir. Bunun çeşitli sebepleri vardır. İnsanlar ve milletler kendi uygarlık seviyelerine göre ya aydınlıklara doğru giderler ya da karanlıklara sürüklenirler. Böyle süreçlerde toplumsal çevrenin etkisi ve rolü büyüktür. Kosova Türkleri bu geçen dönemde maalesef toplumsal çevrenin bir takım olumsuz etkileriyle sarsılmış ve çalkantılı yıllar yaşamıştır. Gericiler, şovenler her sayım önünde ve sayımlar süresince sahneye daha bir çıkmış, Kosova Türk halkına baş belası olmuştur – böyle çevreler buralarda Türklerin kimliğini ve var oluşunu inkar etmekle birlikte, geçmiş z a m a n l a r ı n ö c ü n ü a l ı r c a s ı n a , K o s o v a T ü r k l e r i n i y ı p r a t m a y a , y o k s a y m a y a yeltenmiş, bu girişimlerinde zaman zaman ve yer yer kendi dar amaçlarına ulaşabilmişlerdir. Temel insan hak ve özgürlüklerinin gerçekleştirilmesine karşı yapılan böyle girişimler ilk bakışta toplumun örgütlü güçleri tarafından toplumun yüzkarası olarak damgalanmış ve kınanmıştır; diğer yandan ise ve buna rağmen, böyle girişimler Kosova’nın birçok yerleşim yerinde etkili olabilmiştir ve buna göz yumulmuştur.

Demek oluyor ki, geçen yüzyılın 60’lı, 70’li, 80’li ve 90’lı yıllarında Kosova’da bir yandan tüzük, yasa, anayasa kanunu ve anayasa gibi hukuk kurallarıyla ulus ve halkların (dolayısıyla Türk halkının da) hak ve özgürlükleri giderek daha çok garanti altına alınmış, diğer yandan ise Türklerin sayısıyla ilgili bir erozyona göz yumulmuştur: İstatistik verilerine göre Kosova’da 1953 yılında toplam 34. 583 /% 4,3/, 1961 yılında toplam 25.764 /% 2,7/, 1971 yılında toplam 12.244 /% 1/, 1981 yılında toplam 12.513 /% 0,8/, 1991 yılında ise toplam 10.838 /% 0,6/ Türk yaşamaktadır. Kosova Türk Temsil Kurulu ve TDB (KDTP)`nin 1999 Kosova

Savaşı`ndan sonra KFOR, UNMİK ve AGİT`e gönderilen yazılarına göre Kosova’da 60.000 kadar Türk yaşamakta ve 250.000 kişi Türkçe konuşmaktadır.

1999 yılında Kosova’da başlatılan bu yeni dönemde Kosova Türkleri de Kosova’yı daha özgürlüklü, daha adil ve daha uygar yarınlara taşıyacak süreçlere aktif bir biçimde katılmaya kararlıdırlar. Kosova Türkleri bugün Kosova Meclisi’nde, Kosova Anayasa Mahkemesi’nde, Kosova Hükümetinde, yerel yönetim organlarında ve Kosova’nın birçok

diğer kurum ve kuruluşlarında temsil edilme hakkına sahiptir ve bu hakkı somut koşullarda gerçekleştirmektedir. Kosova Türkleri Kosova’da belediye mahkemeleri, il m a h k e m e l e r i , k a b a h a t m a h k e m e l e r i , belediye ve il

savcılıkları, belediye hazine avukatları, İl İktisat Mahkemesi, Kosova Yüksek Mahkemesi gibi kurumlarda temsil edilmeyişi çeşitli mercilerde masaya yatırmak için gün geçtikçe daha tutarlı ve cesaretli girişimlerin yapılması gerekliliğinin altını çizmektedirler. Kosova Türkleri, kendi nüfus sayısına oranla, Kosova’nın en eğitimli insanları olarak Kosova toplumunda asimilasyonsuz bir entegrasyon sürecinin gerçekleştirilmesi için ellerinden gelen katkıyı sunmaya hazırdır.

Gün geçtikçe kendi dış politikasına yeni değerler katmak için büyük bir çaba sarfeden Türkiye’nin böyle çabaların meyveleriyle bölgedeki etkisini, Kosova’daki tüm gelişmelere katkısını ve aktif rolünü göz önünde bulunduran Kosova Türkleri, Türkiye ile Kosova arasında dostluk ve kardeşlik köprülerini kurmak için kendilerine düşen görevleri yerine getirmeye hazırdır.

2011 Kosova nüfus sayımı yukarıda belirtilen atmosferlerin devamında ve bugünün daha özgürlükçü, daha demokratik ve daha esinlendirici

1948 nüfus sayımından birkaç yıl sonra Kosova’da toplumsal siyasal atmosfer değişmiş, buradaki Türk varlığı ve kimliği hukuken tanınmış; yani zaman, inkar edilemez gerçeklerin, dolayısıyla da Türklerin lehine

işlemiştir.

şartları altında gerçekleşecektir. Geçmişin karanlık dönemlerini hatırlayarak, gelişmelerden ders alarak ve günümüzün somut şartlarından en iyi bir biçimde yararlanmayı hedefleyerek Nisan ayında yapılacak 2011 Kosova nüfus sayımına katılmalıyız. Bu konuda çaba harcayacağımız müddetçe ve çaba harcayacağımız kadar başarıya ulaşacağız.

1- 15 Nisan 2011 tarihlerinde

Kosova’da nüfus sayımı

gerçekleştirilecektir.

Nüfus

sayımına herkesin katılması

önem taşımaktadır.

Page 20: Paradigma Mart 2011

Nüfus Sayımları ve Kimlik TartışmasıDr. Erhan TürbedarTEPAV Dış Politika [email protected]

Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Birliğe ilişkin yasal düzenlemeler gereğince belirli aralıklarda nüfus sayımı gerçekleştiriyor. Bu çerçevede 2011 yılı Birlik açısından bir nüfus sayımı yılı olacaktır. Avrupa Birliği üyesi ülkeler dışında, Birliğin aday ve potansiyel aday Batı Balkan ülkeleri de bu yıl içinde nüfus sayımı gerçekleştirmesi gerekiyor. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde nüfus sayımı siyasi açıdan çok ilginç bir konu olmayabilir. Balkan ülkelerinde ise nüfus sayımı etnik kimliklere ilişkin sorunları yeniden tartışmaya açıyor.

Avrupa Birliği ülkeleri içinden nüfus sayımına ilk başlayan ülke Bulgaristan oldu. Bulgaristan vatandaşları nüfus sayımının ilk etabında elektronik ortamda işlemleri yaptırabiliyordu. Nitekim bu yoldan yaklaşık 3 milyon kişi sayılmış oldu. İnternet ortamını tercih etmeyenler ise klasik yöntemle sayıldı. 28 Şubat’ta Bulgaristan’ın nüfus sayımı fiilen sona ermiş oldu. Bulgaristan’daki nüfus sayımın kesin olmayan ilk sonuçları, bu ülkenin nüfusunun son 10 yılda 600 bin civarında azaldığına işaret ediyor.

Batı Balkan ülkeleri prensipte bu yılın Nisan ayında neredeyse eş anlı bir nüfus sayımı gerçekleştirmesi gerekiyordu. Ancak maddi sıkıntıları gerekçe gösteren Sırbistan nüfus sayımını Ekim 2011’e erteledi. Arnavutluk ise 8 Mayıs 2011’de düzenlenmesi planlanan yerel seçimler için yapılan hazırlıklar yüzünden, Nisan ayında

nüfus sayımını gerçekleştiremeyeceğini duyurdu. Diğer taraftan Makedonya hükümetinin iktidar ortaklarından Demokratik Bütünleşme Birliği (BDI), ülkedeki siyasi durumun nüfus sayımının başka bir tarihe ertelenmesini gerektirdiğini savunuyor.

Boşnaklar Nüfus Sayımından Çekiniyor

Batı Balkan ülkelerinden Bosna-Hersek’te ise bu yıl içinde nüfus sayımının yapılıp yapılmayacağı belirsizliğini koruyor. Bu konuda Bosna-Hersek’teki taraflar uzun süredir anlaşmaya varamıyor. Bosnalı Sırplar, 1 Eylül 2011 tarihine kadar Bosna-Hersek’te nüfus sayımı gerçekleştirilemezse, kendi entiteleri olan Sırp Cumhuriyeti’nde bunu tek başına yapacaklarını söylüyor. Ancak Avrupa Birliği Bosna-Hersek’in sadece bir kısmında değil, ülkenin tamamında nüfus sayımının yapılması üzerinde ısrar ediyor.

Bosna-Hersek’te 1991 yılında gerçekleştirilen nüfus sayımına göre, ülkenin toplam nüfusu 4,3 milyondu. 1992–1995 yılları arasında yaşanan savaş sırasında ise yaklaşık 2,2 milyon kişi savaş öncesi evlerini terk etti. Bunların içinden 1,2 milyonu 100’den fazla ülkeye sığınmış, geri kalanı ise Bosna-Hersek sınırları içinde yerinden edilmiş statüsüne girmiştir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verileri, Bosna-

20 paradigma/ mart 2011 Makale

Page 21: Paradigma Mart 2011

Hersek’te günümüze kadar sadece bir milyonun üzerinde insanın savaş öncesi evlerine geri döndüğünü gösteriyor. Bir başka ifadeyle, Bosna savaşı yüzünden evlerini terk edenlerden sadece yarısı eski ikamet yerlerine geri dönmüş bulunuyor. 1992-1995 yılları arasında Bosna-Hersek’i terk edenlerden yaklaşık 500 bininin yabancı ülkelerde kalmaya devam ettikleri, bunların içinden yüzde 80’inin ise bulundukları ülkelerde kalıcı bir şekilde yerleştikleri tahmin ediliyor. Bu yüzden Boşnak liderler nüfus sayımında h e r k e s i n “Bosnalı” olarak s a y ı l m a s ı n ı , k o n u ş u l a n dilin, etnik ve dini kimliğin ise dikkate alınmamasını istiyor. Bosnalı Sırplar ve Hırvatlar ise böyle bir öneriye karşı çıkıyor. Durum böyle olunca, Bosna-Hersek’te politikacılar nüfus sayımı konusunda bir anlaşmaya varamıyor.

Nüfus Tartışması Karadağ’da Nefret Söylemi Artırıyor

Nüfus sayımının siyasi gerginliğe neden olduğu diğer bir Balkan ülkesi Karadağ’dır. Karadağ’daki Sırpların ve Sırp Ortodoks Kilisesi’nin statüsüne ilişkin sorunun varlığı yüzünden, bu ülkede nüfus sayımı tartışmaları adeta nefret söylemine dönüştü. Bu nefret söylemi tehditleri, kişisel hakaretleri ve lanet okumaları bile içeriyor. Böyle bir retoriği kışkırtan ise, siyasilerin nüfus sayımı çerçevesinde Karadağ halkına baskı yaptığı yönündeki iddialarıdır.

Karadağlı kimliğini Sırp kimliğinden ayıran çok ince bir çizgi bulunuyor. Bilindiği gibi, Karadağ ve Sırbistan tarih içinde kardeş ülkeler olarak bilinir. Ortak dilleri ve dinleri, benzer tarihleri ve gelenekleri yüzünden, Sırpları ve Karadağlıları birbirinden ayırmak oldukça zordur. “Balkan Kasabı” Slobodan Miloşeviç’in babası da Karadağlıdır. Karadağlıların Sırplardan tek ayrı

noktası, tarih içinde farklı yöneticilere sahip olmuş olmalarıdır. Durum böyle olunca, Karadağ halkının bazı kesimlerinin siyasilerin etkisi altında kalabileceğine ve kimliğini ona göre açıklayabileceğine inanılıyor. 2003 yılında Karadağ’da gerçekleşen nüfus sayımının sonuçlarına göre, nüfusun yüzde 43,16’sını Karadağlılar, yüzde 31,99’unu Sırplar, yüzde 11,74’ünü Boşnak ve Müslümanlar, yüzde 5,03’ünü Arnavutlar, yüzde 1,1’ini Hırvatlar oluşturuyor. Nüfusun geri

kalanı ise diğer az ı n l ı k l a rd a n , yüzde 5,5’lik kısmı da etnik kimliğini belirtmeyenlerden oluşuyor. Nisan ayındaki nüfus s a y ı m ı n d a K a r a d a ğ v a t a n d a ş l a r ı

etnik kimlikleri dışında Sırpça mı, yoksa Karadağca mı konuştuklarını da belirtmeleri gerekiyor. Dil konusu ise, Karadağ’daki siyasi polemiklerin temel ayaklarından birini oluşturuyor.

Azınlıklar Çoğunluğun Baskısından Korkuyor

Nüfus sayımları Kosova, Makedonya ve Arnavutluk’taki bazı azınlıkları da kaygılandırıyor. Bu ülkelerdeki azınlıklar, baskı ortamı yüzünden etnik kimliklerini özgürce ifade edemeyeceklerinden endişeleniyor. Geçmişteki uygulamalar yüzünden ise, Balkan ülkelerindeki azınlıklar genel olarak nüfus sayımı sonuçlarının tümüne yönetimin siyasi amaçlı hilesi gözüyle bakıyor ve sunulan resmi rakamlara güvenmiyor.

Eurostat’ın kuralları gereğince, bir şahsın sayılabilmesi için, ülkesinde fiili olarak bulunuyor olması gerekiyor. Oysa Balkan ülkelerindeki azınlıkların belirli kesimleri, daha iyi ekonomik koşulları sağlamak ümidiyle yurtdışında yaşıyor. Örneğin, UNDP’nin bir çalışmasında, günümüzde yaklaşık 400 bin Kosovalının daha iyi ekonomik gelecek ümidiyle

yurtdışında yaşadığı tahmin ediliyor. Benzer durumdan dolayı Makedonya’daki Arnavutlar gurbetçilerin ülkeyi yoğun olarak ziyaret ettiği yaz aylarında nüfus sayımının gerçekleştirilmesini tercih ediyor. İşin tersinden bakıldığı zaman, Makedonlar ülkedeki Arnavut nüfusun daha yüksek çıkabileceğinden endişeleniyor.

Arnavutluk Yunan Azınlığından Endişeleniyor

Etnik kimlik bildirim usulüyle resmi kayıtlara geçeceği için, Arnavutluk’taki bazı çevreler Arnavutluk’un güneyindeki Yunan azınlığının sayısının olduğundan fazla çıkabileceği endişesini taşıyor. 1989 yılında yapılmış nüfus sayımına göre, Arnavutluk’un güneyindeki Yunanlı azınlığın sayısı yaklaşık 60 bin, 2001’deki nüfus sayımına göre ise 36 bin civarındadır. Yunan kaynaklarında ise bu rakamların kat kat daha fazla olduğunu okumak mümkündür. Arnavutlardaki esas endişe, Yunanistan’da daha kolay barınmak ve bu ülkede özlük haklarına kavuşmak için, bazı Arnavut asıllıların bile kendini Yunan olarak

yazdırma yoluna gidebileceğidir. Yunanistan’da iş arayan bazı Arnavutluk vatandaşlarının, Yunan vatandaşlığını elde etmek için isimlerini Yunanca isimlerle değiştirdikleri hususuna çok önceden dikkat çekenler oldu. Şu anda Yunanistan’da 400 binin üzerinde Arnavutun göçmen olarak barındığı tahmin ediliyor.

Makale paradigma/ mart 2011 21

1992–1995 yılları arasında yaşanan savaş sırasında ise yaklaşık 2,2 milyon kişi savaş öncesi evlerini terk etti. Bunların içinden 1,2 milyonu 100’den fazla ülkeye sığınmış, geri kalanı ise Bosna-Hersek sınırları içinde yerinden edilmiş

statüsüne girmiştir.

UNDP’nin bir çalışmasında, günümüzde yaklaşık 400 bin Kosovalının daha iyi ekonomik gelecek ümidiyle yurtdışında

yaşadığı tahmin ediliyor.

Page 22: Paradigma Mart 2011

Sırbistan Bölgedeki Sırpların Sayının Yüksek Çıkması İçin Çabalıyor

Gerçekleştirilecek olan nüfus sayımları çerçevesinde dikkat çeken diğer bir Balkan ülkesi Sırbistan’dır. Kendini bir bölgesel lider olarak algılayan Sırbistan, bölgede düşünüldüğünden daha fazla Sırp’ın yaşadığını göstermeye çalışıyor. Sırbistan yetkililerinin tahminlerine göre, Sırbistan dışındaki bölge ülkelerinde 2,1 milyon civarında Sırp yaşıyor. Balkan ülkelerinde yaşayan Sırpların nüfus sayımında kimliklerini serbestçe ifade etmeleri konusunda cesaretlendirilmesi için, Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç 8 Şubat 2011’de bölgedeki Sırp temsilcilerinin tamamını Belgrad’da toplamıştı. 21 Ocak 2011’de ise, Sırbistan hükümeti tarafından yurtdışında yaşayan Sırplara ilişkin kabul edilen bir dokümanda, Karadağ ve Hırvatistan’daki Sırpların kurucu millet statüsünde olması gerektiği görüşüne yer verilmiştir. Belgrad’ın bu yöndeki siyaseti hem Hırvatistan’dan, hem de Karadağ’dan tepkilerin gelmesine neden oldu. Hırvatistan’da sürekli ikamet eden Sırpların toplam nüfusa oranı yüzde 2,5 ile yüzde 3,5 aralığında değiştiği tahmin ediliyor.

Eski Yugoslavya coğrafyasında ilk büyük toplu göç Hırvatistan’da yaşanmıştı. Hatırlatmak gerekirse, Belgrad’dan talimat alan Hırvatistan’ın Krayina bölgesindeki Sırplar, 1991’in ortalarında “Krayina Sırp Cumhuriyeti”ni ilan etmişti. Bu durum, yaklaşık 500 bin Hırvat ve diğer Sırp olmayanların yerinden edilmesine yol açmıştı. Belgrad’ın destekleriyle Krayinalı Sırplar, “Fırtına harekatının” düzenlendiği 4-26 Ağustos 1995 tarihine kadar, Hırvat yönetimine karşı başarılı bir şekilde ayak diretebildi. Fırtına harekatı sonucunda 2.500 Sırp öldürülmüş, yaklaşık 200 bini ise Hırvatistan topraklarından kovuldu. Kovulanların çok büyük bir kısmı Sırbistan’a, küçük bir kısmı ise Bosna’daki Sırp Cumhuriyeti’ne yerleşmek zorunda kaldı. Hırvatistan Mülteciler Ofisi’nin bilgilerine göre,

1991-1995 yılları arasında yaklaşık 350 bin Sırp Hırvatistan’dan göç etti. Hırvat yetkililerine göre, günümüzde bunların yaklaşık üçte biri Hırvatistan’a dönmüş bulunuyor. Ancak değişik raporlardan, kayıtlarda geri dönmüş gözükenlerden çok daha azının Hırvatistan’da barınmaya devam ettiği anlaşılıyor.

Balkanlar’daki Müslümanların Toplam Sayısı Merak Ediliyor

Osmanlı sonrası dönemde Balkanlar’da yerleşik kalan Müslüman halk uzun dönem boyunca sistematik mezalime maruz kaldı. Justin McCarthy’nin verilerine göre, Balkan Savaşları öncesinde, Arnavutluk hariç Osmanlı’nın Avrupa’daki bölümlerinden alınan topraklarda, 2.315.293 Müslüman yaşamaktaydı. Balkan Savaşları sonrasında bu rakam yüzde 62 oranında eksilerek, 1.445.179’e indi. Bu süreçte 632.408 Müslüman öldü, 812.771’i ise Anadolu’ya göç etti. Osmanlı sonrası dönemde de Balkanlar’daki Müslümanlar zor dönemler yaşadı. Balkanlar’da yaşanan krallık ve komünizm dönemlerinde genel olarak Müslümanlara hep şüpheci bir gözle bakıldı, kendilerine yabancı muamelesi yapıldı. Ayrıca, dönemden döneme ve ülkeden ülkeye değişen dozlarda, mezalimin değişik boyutları varlığını hep sürdürdü.

Müslümanlara yönelik izlenen bu yöndeki politikalar, Balkanlar’ın etnik ve dini haritasını kökten değiştirdi. Resmi rakamlara göre günümüzde Balkanlar’daki Müslümanların toplam sayısı yaklaşık 8 milyon 250 bin civarındadır. Bu rakam, bölgenin toplam nüfusunun yüzde

22 paradigma/ mart 2011 Makale

Balkanlar’daki Müslümanların toplam sayısı yaklaşık 8 milyon 250 bin civarındadır. Bu rakam, bölgenin toplam nüfusunun yüzde 12’sine karşılık geliyor. Oysa Osmanlı nüfusuna ilişkin kapsamlı bir çalışma yapan Kemal Karpat’a göre, 19. yüzyılın ikinci yarısında Müslümanların Balkanlar’daki nüfusa oranı yüzde

43’lere varmıştı.

12’sine karşılık geliyor. Oysa Osmanlı nüfusuna ilişkin kapsamlı bir çalışma yapan Kemal Karpat’a göre, 19. yüzyılın ikinci yarısında Müslümanların Balkanlar’daki nüfusa oranı yüzde 43’lere varmıştı. Bu fark, başlı başına, Balkanlar’daki Türk ve Müslüman varlığının yok edilişinin incelenmesini gerektiriyor.

Netice olarak, Balkanlar’da yaşanan savaşlar, göçler ve değişen sınırların ardından, 2011 nüfus sayımları normalde bölgenin nüfus yapısı hakkında daha gerçekçi tabloyu ortaya çıkartması gerekirdi. Ancak anlaşılan o ki, bu nüfus sayımlarından sonra da, açıklanan resmi nüfus rakamlarına itiraz edenler olacaktır.

Page 23: Paradigma Mart 2011

Medya Manipüle Eder Mi, Ederse Niçin Eder?(Medya Okuryazarlığına Bir Bakış)

Altuser, medyayı devletin ideolojik aygıtı olarak tanımlar. Evet, medya devletin ideolojik aygıtıdır ve temelde devletin diğer aygıtlarıyla birlikte gene devletin ideolojisine uygun olarak insan profili yetiştirme ve davranış biçimi oluşturma yönünde hizmet verir. Ancak günümüz dünyası, iktidarın tek odağının devlet olmadığı bir sisteme doğru sürüklenirken, bu sistemde cemaatler, çeşitli etnik, dini ve diğer topluluklar, parçalanmış güç odakları, çıkar grupları, marjinaller ve diğer oluşumlar / yapılanmalar varken, üstelik medya mecraları da giderek çoğalıp çeşitlenirken ve bunlara sahip olmak kolaylaşırken medyayı bir ideolojik aygıt olarak kullananın sadece devlet olduğunu söylemek eksik bir tanımlama olur. Dolayısıyla medyanın ideolojik bir araç olarak kullanılmaya devam edildiği gerçekliğinden bahsederken, bunu kullananın sadece devlet değil, diğer çıkar gruplarının da olduğundan söz etmemiz gerekir.

Öte yandan medyanın bariz bir biçimde ve sadece ideolojik bir aygıt veya bir manipülasyon aracı olarak hizmet verdiği düşüncesi de bir başka eksik değerlendirmedir. Çünkü medya, çoğulcu demokrasilerde sistemin temelini oluşturan olmazsa olmaz kurumlardan biridir. Belki parlamentolar kadar önemli bir kurum değildir; ama belki de, idealde, evet, parlamentolar kadar önemlidir. Çünkü medya, halkın iradesinin temsil

edildiği parlamento ile halkın kendisi arasında tek kitle iletişim aracıdır. Sırf bu idealdeki görevi nedeniyle, demokrasilerde, medya da en az parlamentolar kadar güce ve öneme sahiptir. Dolayısıyla medyada söz sahibi olanların, en az parlamentodaki milletvekilleri kadar halka karşı ahlaki sorumlulukları vardır.

Burada tartışacağımız temel sorunsal medyanın bir manipülasyon aracı olarak kullanılıp kullanılamayacağı, eğer kullanılır ise niçin kullanılır olduğu yönünde olacak. Bu konu tartışılırken de medyanın ideal rolü ve görevi olan halkı bilgilendirme ve bilinçlendirme misyonundan bahsedilecek. Ve birtakım manipülasyon araçları araya girse de, medya sektöründe çalışan bir takım gazeteciler belli çıkar gruplarının güdümünde olsa da medyanın kendisi temelde demokrasilerin kutsal bir görevini yerine getirir. O da, halkı doğru bir şekilde bilgilendirmedir.

Manipülasyon ihtimal ve hatta gerçeğinin bilincinde olan medya takipçisinin (buna medya okuryazarı diyeceğiz) tek tesellisi, manipülasyon olsa bile gerçeğin de orada olduğunun bilincinde olmasıdır. Miloşeviç dönemi medyasını analiz eden gazeteci İvan Çoloviç, gerçeğe ulaşmanın çok zor olmadığını söylüyordu. Çoloviç’e göre Miloşeviç güdümündeki medya malzemelerini çözümlerken gerçeğe ulaşmak için onları

Esin [email protected]

Deneme paradigma/ mart 2011 23

Page 24: Paradigma Mart 2011

ters okumak kadar basit bir yöntem yeterli idi. Evet, medya idealde olan görevini yerine getirirken, araya manipülasyon araçları da girmiş olsa nihayetinde gerçeğin ta kendisinden kırıntılar bırakacağı kesindir. Dolayısıyla mesele medya tarafından üretilen kodların çözümünden ibaret olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Bu durumda medyanın ne söylediği değil, sizin ne algıladığınız ve medyanın söylediklerini nasıl çözümlediğiniz önem kazanacaktır. Bilinçli bir medya okuryazarı, manipülatif bir medya materyalinden de doğruya ulaşabilecektir.

Sonuç olarak değineceğimiz konu, medyanın bilinçlendirme ve bilgilendirme misyonundan faydalanmak için iyi bir medya okur yazarı olmak gerektiğidir. Burada iyi bir medya okuryazarına ipuçları gene medyanın kendisi verecektir. Bakılması gereken yer ise sadece medyada söylenen materyaller değil, bu materyallerin kimin tarafından kaleme alındığı veya söylendiği ve kaleme alanlar veya söyleyenlerin toplumda hangi çıkar grupları ile çıkar ilişkisi içinde olduğunun tespitidir. Bu, bir paragrafta söylendiği kadar kolay ve basit bir süreç değildir elbette; ama içerik analizleri yapmak, satır aralarını okumak, makro ve mikro söylem analizlerine girmek de oldukça zevklidir.

Evet! Gerçek hep oradaydı, medya da hep gerçeği anlattı. Peki siz ne anlamıştınız?

Medyada Esas Olan Manipülasyondur

D e s t a n l a r , k o ç a k l a m a l a r , güzellemeler, hicivler gibi halk kültürü ürünleri de kitle iletişim aracı misali malzemeler idi. Bunlar başta devlet olmak üzere belli güç odakları tarafından destekleniyordu ve yönlendiriliyordu. Dolayısıyla taraflıydı. Üstelik zaman karşısında, günümüz medya materyallerine göre daha dayanıklıydı. Ama modern çağın kitle iletişim araçları ve onların günümüze uzantılarından söz edecek isek, bunların kapitalizmin

gelişmeye başlamasıyla ortaya çıktığını dolayısıyla da kapitalizmin ürünü olduklarını söylememiz gerekecektir. Bugünün medya araçlarının başlangıcını arar isek en erken olarak 18. yüzyıla kadar inebiliriz.

Kitle iletişim aracı diyebileceğimiz ilk gazete örnekleri, ilk kapitalizm döneminde, ilk kapitalistler

arasında, ticari ilişkileri sağlamak üzere yayınlanan el ilanları niteliğinde idi. Ticari veriler içeren bu ilk gazeteler belli bir topluluğun haberleşmesi için kullanılıyordu ve taraflıydı. Bu gazetelere artan ilginin, toplulukları aşıp kitlelere yayılabileceği görüldüğü zaman, ‘nesnellik’ ve ‘tarafsızlık’ miti ile donatılarak güvenilir kitle iletişim araçları haline geldiler.

Günümüze kadar uzanan ve bugün gazetenin dışında radyo ve televizyonu da içeren, üstelik de belli meslek ilkeleri ve mesleki etik / ahlak kuralları ile donatılan yazılı, görsel ve işitsel medya organlarının tümü bir yandan demokrasilerin temel görevi olan bilgilendirme işlevini yaparken öte yandan da en masum haliyle kendi gazetecilik pratikleri çerçevesinde manipülasyonu içermektedir.

Geçmişle günümüz arasındaki fark, eskiden taraflılığın açık bir şekilde yapıldığı, şimdi ise bunun çeşitli yöntemlerle gizlendiğindedir. Bu yöntemler bizzat gazetecilik pratiklerinde mevcuttur. Detayına inmeden sadece değinmek gerekirse, medya malzemelerinin çoğunlukla akreditif kaynaklardan beslenmesi, haberin parçalanarak sunumu, haberin sunumundaki kompozisyon, resmi kaynaklara

dayandırılarak güvenilirlik mitinin işlenmesi, uzman görüşleri ile mesajın güçlendirilmesi, gazetecilik pratiklerinin manipülasyonu normal işleyiş olarak gösterecek şekilde işlemesi, yönlendirme yöntemlerinin başlıca olanlarıdır. Gözlerininiz içine bakan haber sunucusu, gözlerinizin içine bakarak yalan söyleyecek değildir her halde… (!?).

Tarafsızlığın bir efsane olduğunu kabul ettikten sonra pek bir mesele kalmıyor aslında. Çünkü her medya organının bir bakış açısı olduğunu, belli bir hedef kitlesi bulunduğunu ve bu bakış açısı çerçevesinde kendi hedef kitlesine malzeme ürettiği sonucuna varırız. Bunun içinde ideolojik yönlendirmeler olabileceğini zaten kabul etmişizdir. Buradaki tek beklentimiz bu materyallerin gazetecilik pratiklerine ve meslek kurallarına göre üretilmiş olmasıdır.

O halde kolayca şu sonuca ulaşabiliriz: Medya sahibinin sesidir!

Medya İdeal Bir Görev Yapmaktadır!

Medya, sahibinin sesi dahi olsa temelde halk adına ideal bir görevi yerine getirmektedir. Gazeteciler, haber kaynakları ile çıkar ilişkileri içinde, editörler çıkar gruplarının güdümünde dahi olsa, gazeteciliğin kendisi ideal olan halkı bilgilendirme görevini yapmaktadır. Ve her ortamda bu ideale uygun olarak görev yapan gazeteciler çıkar. (En azından çıkması beklenir.)

Temsili demokrasilerin temel bir varsayımı vardır: Halk, temsilcileri aracılığıyla iradesini kullanır; bu iradenin doğru kullanılıp kullanılmadığı konusu medya üzerinden denetlenir. Halkın yönetimi anlamına gelen demokratik sistemde, halkın tamamının doğrudan yönetime katılma imkânı olmadığı için, halk bu hakkını parlamentoya gönderdiği temsilcileri aracılığıyla kullanmaktadır. Parlamentodaki temsilcilerin, halkın iradesine göre yönetimi yapıp yapmadıkları ise medya aracılığıyla denetlenir.

24 paradigma/ mart 2011 Deneme

Medya belki parlamentolar kadar önemli bir kurum değildir; ama belki de, idealde, evet, parlamentolar kadar önemlidir. Çünkü medya, halkın iradesinin temsil edildiği parlamento ile halkın kendisi arasında tek

kitle iletişim aracıdır.

Page 25: Paradigma Mart 2011

İşte bu basit varsayım medyanın yasama, yürütme ve yargı gibi temel erklerden sonra 4. güç olarak konumlanmasına neden olur.

Yukarıda da değindiğimiz karmaşık bir manipülasyon sürecinin yaşanma ihtimalinin her zaman olmasına rağmen, gücünü halktan alan basın işçilerinin de başta kendi vicdanları olmak üzere, medya etik ve ahlak kurallarının gelişmiş olması, bunların uygulanmasını denetleyen mekanizmaların bulunması büyük öneme sahiptir.

Gelişmiş demokrasilerde bu kuralların bolluğu sistemin daha başarılı bir şekilde işleyişine neden olur. Kosova gibi önce taş atıp protestosunu gösteren, akabinde de protestocuları çeken ve bunu haberleştiren bir gazetecilik anlayışı temel pratiklerin henüz oturmadığı anlamına gelir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: medyayı manipülasyon aracı olarak kullananlar veya kullanmak isteyenler olsa bile, medyanın kendisi demokrasiler açısından kutsal bir görevi yerine getirmektedir.

Bilinçli Medya Okuryazarı Olmak

Medya çalışanları sahibinin sesi olmak ile demokrasiler adına kutsal bir görevi yerine getirmek için boğuşup dururken okura da bilinçli bir medya okuryazarı olmak düşer. Bunu söylerken de en başta şu konuya dikkat çekmek gerekir: Okura, bilinçli medya okuryazarlığı görevini yüklemek, ‘O nasılsa doğruyu bulur’ mantığı ile manipülatif haberlere kapı aralamak anlamına gelmez. Bunu kapı aralamak olarak yorumlayanlar bir yandan okura hakaret ederken öte yandan manipülasyona da imkân tanımaktadır.

Gazetecilik görevinin kutsal, manipülasyonun da esas olduğunu bilerek medya materyalleri üzerinden kodlanan mesajları çözümlemek ve yerli yerine oturtmak okuru da aktif bir pozisyona getirmektedir. Bir örnek üzerinden hareket ederek sonuca ulaşmaya çalışacağım…

Geçenlerde aynı tarihli iki gazetede aynı konuyu ele alan iki haber çıktı. Birincisi, Ekonomi ve finans bakanlığından resmi bir kaynağa dayandırarak arkasından da uzman görüşleri ile mesajları pekiştirerek, Kosova’nın 2010 yılını ekonomik başarılar ile kapattığını öne sürüyor, ihracatta önemli artışların kaydedildiğine vurgu yapıyor, büyük projelere imza atıldığına dikkat çekiyor, ekonomik kalkınma için temel politikaların yürütüldüğü ve önümüzdeki dönem için yatırımlar perspektiflerinin açıldığını söylüyordu. İkincisi de aynı resmi kaynağa dayanarak verdiği haberde bir başarısızlık öyküsü kaleme alıyor ve aynı verileri kullanarak Kosova’nın dış ticaret açığının gayri safi milli hasılasının neredeyse yarısına denk geldiğini, başta enerji olmak üzere çeşitli altyapı projelerinin ha bire ertelendiğini, bu durumda da yatırım perspektiflerinin olamayacağını uzman görüşleriyle pekiştirerek veriyordu.

İkisi aynı kaynağa ve çeşitli uzman görüşlerine dayandırarak verdikleri haberlerde farklı şeyleri söylüyorlardı. Üstelik ikisi de doğruyu söylüyordu. Söylediklerini hem nesnel verilerle kanıtlıyor hem de uzman görüşleriyle pekiştiriyorlardı.

Peki gerçek neredeydi, doğru olan neydi? İşte burada bilinçli medya okuryazarı olmanın önemi artıyor…

Bu rutin bir haberdi ve haberi takip eden muhabirin bilinçli bir manipülasyon tekniği uygulayarak haberi oluşturmaya çalıştığını sanmıyorum. Ama muhabire sunulan gazetecilik pratikleri ve çalıştığı kurumun izlediği yayın politikası zaten üstü kapalı olarak neyi nasıl yazması gerektiğini ve hangi uzmanların güvenilir olduğunu, hangi uzmanların tam da kendisinin duymak istediğini söyleyeceği belliydi. İşte böyle bir ortamda aynı kaynaklara dahi dayansa farklı bakış açılarına sahip ve farklı sonuçlara götürecek materyaller ortaya çıkabiliyordu.

İşin hem zor, hem de zevkli tarafı işte burada başlıyor. Haberi anlamlandırmak için haberin sadece kendisine bakmak yeterli değil. Haberin nerede yayınlandığı, yayınlayanın kim olduğu, yayınlanan mecrada haberin boyutunun ne olduğu, haberde nasıl bir dilin ve söylemin kullanıldığı, habere konu edilen kişilerin kimler olduğu, bu kişilerin haber üreticileri, editörleri ve medya sahipleri ile bir ilişki içinde olup olmadığı, bu ilişkinin bir çıkar ilişkisi olup olmadığı, çıkar ilişkisinin ticari mi yoksa ideolojik mi olduğu boyutları akla gelen sorulardan bazıları.

Bunlar bir medya okuryazarının tamamını bilmesi yanıtlaması gereken sorular değil elbette… Ama bunlardan birkaçını düşünmek bile eleştirel bakış açısı kazanmaya merhaba demek için yeterli. Medyayı daha doğru anlamlandırmaya atılmış ilk adım olarak da değerlendirmek mümkün.

Tüm bu sorulara yanıt aramak, ararken yeni sorular bulmak, yeni sorular bularak da söylem analizlerine dalmak işin bir başlangıcı…

Netice itibariyle şu sonuca varabiliriz: Doğruyu bulmak için medyaya bakmak lazım, doğruyu bulmak için sadece medyaya değil onun arkasına da bakmak lazım. Bakarken eleştirel ve sorgulayıcı olmak lazım…

Sonuç Yerine: Anlamlandırmaya Hakim Olmak

Medya bir takım grupların elinde manipülasyon aracı olarak kullanılabilir. Medyada bir takım idealistler her şeye rağmen doğruyu ortaya çıkarmak için mücadele edebilir. Bu iyi ve kötünün mücadelesi ile realitede bize sunulan bir medya ortamı mevcuttur ve bu ortam biraz bulanıktır. Bu bulanıklıkta doğruyu bulmak için eleştirel bir bakış açısına ve aktif bir medya okuryazarlığına ihtiyaç vardır. Deneyin, zevkine varacaksınız!

Deneme paradigma/ mart 2011 25

Page 26: Paradigma Mart 2011

Prizren Belediye Amblemi: başlı başına bir sorun mu yoksa tali hasar mı?Şafak Binbaşıoğlu

Kosova’da yaşanan çalkantılı dönemin ve 1999 yılında savaşın sona ermesiyle birlikte, ortaya çıkan yeni yapılanmaların Kosova’ya bir Avrupa perspektifi imkanını tanıdığı gibi, beraberinde zorlu yolları da getirmiştir. Kosova’daki durumun hem Kosova’nın kendisi hem de bölgenin tamamı için hassas olması nedeniyle, özellikle Balkanlarda söz sahibi olan ve olmayı isteyen gelişmiş ülkelerin çalışmaları, istikrarın sağlanması gerekliliğinin kaçınılmaz olduğuna işaret etmekteydi. Tüm bu gelişmelerin çerçevesinde, yapılan çok yönlü çalışmalar arzu edilen gidişat olan ‘uluslararası gözlem ve destek çerçevesinde kendi değer ve ihtiyaçlarının tespit edilmesi’ zorlaştırılmış ve bunun sonucunda Kosova’da ortaya çıkan yeni yönetim ve toplum anlayışı, merkezi ve yerel yönetim ve idarelerde meselelere bir hukuki uyum ve nesnel tarafından yaklaşılmasına engel olmuştur. 2001 yılından bu yana aktüel olan Prizren belediye amblemi ile kendine has ‘sorunu’, pratikte mevcut olan bu belirsiz gidişatın tipik bir örneğidir. Bu çalışmada, Prizren belediye ambleminin, ister kazanılmış haklar, milli değerler ister de yeni Kosova Cumhuriyetinde hukuka üstünlük kazandırılma çabası gibi kendine özgün yönleriyle değerlendirilebileceği ortaya konmuştur.

Kazanılmış/Kaybedilmiş Haklar

Birleşmiş Milletler Kosova Misyonu – UNMIK’in, özellikle 2000/45 ve 2001/9 sayılı (sırasıyla belediyelerin öz-yönetimi ve anayasal çerçeveyi düzenlemekte olan) Yönetmelikleriyle daha ciddi anlamda başlayan hukuki

ve idari yapılanmalar sonucu, 2001 yılında Prizren Belediyesi Tüzüğü ve Belediye Amblemi kabul edilmiştir. O dönemde, 1974 Kosova Anayasasında var olan Türk dili resmiyetinin UNMIK tarafından (Dönem Şefi Bernard Kouchner) kaldırılmasına bir tepki olarak 2000 yılı Kosova yerel seçimlerini boykot etme kararı alan Türk siyasi partisi (2001 yılında Kosova Demokratik Türk Partisi adını alan, o dönemki adıyla Türk Demokratik Birliği-TDB), belediye meclisinde temsil edilememiş, dolayısıyla önem arz eden meselelere toplumun seçimle gelen temsilcileriyle katkı sağlayamamış ve etki edememiştir. Kosova’da ilerlemenin sağlandığını sergilemek ve özellikle ‘azınlık’ konularıyla ilgili gelebilecek herhangi bir tepkiden uzak kalmak amacıyla, uluslararası topluluk elindeki yetkilerini Kosova’daki mevcut yönetimle var olan ilişkilerine zarar vermeyecek şekilde kullanarak, tüm toplulukların temsil edilmesi için sembolik bir biçimde iki Türk toplumu temsilcisini belediye meclis üyeliğine atamıştır. Atama yapmanın yasama organında dengesiz bir temsilin mevcudiyetini gözler önüne serdiği gibi, bu tür düzeltme amaçlı yapılan adımların istenmeyen birçok durumun yaşanmasına neden olacağının işaretçisiydi.

Bu tür belirsizlik durumları içerisinde yapılan çalışmalar sonucu, başta Türk ve Boşnak toplulukları olmak üzere, yönetimdeki siyasi oluşum destekçisi olmayan taraflar o dönemde art arda iki kayba maruz kalmıştır. Birincisi, Prizren amblemi ve genel itibariyle resmi kurumlarda dillerin eşitliği ve eşit kullanımı; ikincisi de, Prizren Belediyesinin hayata geçirdiği belediye personelindeki

26 paradigma/ mart 2011 Makale

Page 27: Paradigma Mart 2011

köklü değişiklikler. Personelde yapılan bu değişiklikler ayrı bir çalışmaya tabi tutulması gerekirken, bariz bir siyasi ve milli kadrolaşmayı ortaya çıkarmış ve sonuçta, hizmetlerin sunumu ve haklara riayet etmede bir teminat kaybına yol açmıştır. Dolayısıyla, ‘azınlık’ olarak hitap edilen topluluklar, kurumsallaşan ve yeni yapılanma adımları atan Kosova’da daha baştan kayıp vermeye başlamıştır.

Buradaki asıl konu olan Prizren belediye amblemi de, tüm bu gelişmelerden ister doğrudan ister de dolaylı bir şekilde nasibini almıştır. 2000 yerel seçimlerinde Prizren’de galip gelen Kosova Demokratik Birliği - LDK’nın önde gelenlerinden ve dönemin Prizren Belediye Başkanı Eqrem Kryeziu, kendi öncülüğünde yaptığı Belediye Tüzüğü ve kapsamındaki Belediye Amblemi çalışmalarında, talepleri göz ardı ederek temsil edilmede yetersiz kalan Türk ve Boşnak dillerini mümkün olan her fırsatta dışlamıştır. UNMIK yönetiminde, dillerin resmiyeti dahil, yapılan mevzuat değişikliklerden faydalanılarak Prizren’in ilk belediye amblemine ‘Prizren Birliği Binası’ seçilmiş, etrafına Prizren ve sadece Arnavutça ve İngilizce olarak ‘Belediye’ ibaresi yazılmıştır. Beklendiğinin aksine, geniş yetkilere sahip UNMIK Yönetimi, yapmış olduğu çalışmalarla ters düşmemek ve ‘ilişkilere zarar vermemek açısından’, eşit muamele için bir emsal teşkil eden Prizren Belediye Amblemini geri çevirmeden onaylamıştır. Şikayetçi oldukları bu durumla ilgili olarak her fırsatta

başvurduğu kurumların ilgili bu kararları onaylayan taraflar olması nedeniyle, topluluk temsilcileri 1974 Anayasasıyla kazanılan haklarını kaybettikleri görüşünü kısa zamanda benimsemiştir. Dolayısıyla, yönetim mercilerinin hukuki ve siyasi anlamda atması gereken adımları atmaması ve diğer taraftan da toplulukların Prizren Belediye Amblemi meselesini dillerin kullanımı açısından en başta gelen bir sorun olarak tutması, konunun bugüne kadar geçen on yıl içerisinde değişen siyasi ortamlarda sürekli gündemde kalmasına yol açmıştır.

Bağımsızlık Sonrası Mevzuat Değişiklikleri ve Milli Değerler

Uluslararası topluluğun Ahtisaari Paketi olarak da adlandırılan belgeyle Kosova’ya şartlı bağımsızlık önerisinde bulunmasının ardından, 17 Şubat 2008’de Kosova bağımsızlığını ilan etmiştir. Sürece paralel olarak yürütülen yeni Anayasa ve yasaların hazırlanma çalışmaları, gelecek dönemde Kosova’nın neredeyse bir ‘yasal haklar kavgası’ içerisinde olacağına işaret etmekteydi. Neredeyse Ahtisaari Paketinin aynısı olan Anayasa, bağımsızlığın ilanından birkaç gün sonra kabul edilen Yerel Özyönetimler Yasası ile 2006 yılında çıkan Dillerin Kullanımı Yasası, toplulukların yerel yönetimlerde haklarını talep etmelerinde önde gelen hukuki unsurları oluşturmaktaydı. Özellikle Prizren’de, Dillerin Kullanım Yasasının Türkçeyi resmi dil olarak

belirlemesi, başlıca sıkıntısı dillerin kullanımı olan Türk toplumunu ilgilendiren konularda temel bir hukuki dayanak olmuştur.

Yerel Yönetim Yasasının yürürlüğe girmesinin ardından, Kosova belediyeleri kendi Tüzüklerini yasaya uyumlu hale getirmekle yükümlü kılınmıştır. 2000 yılı seçimlerinin gerçekleştiği dönemden farklı olarak, bu kez Prizren’de Türk ve Boşnak toplulukları belediye meclislerinde daha güçlü ve ‘meşru’ temsil edilmekte ve yönetimde koalisyon ortağı konumunda bulunmuşlardır. Burada, Kosova Meclisi ve Hükümetinde de temsil edildikleri dikkate alındığında, ilgili haklarını korumada veya onları kazanmada daha başarılı bir müzakere imkanı yakalamış bulundukları görülmektedir. Ancak, siyasi konum ve ortamlarda bulunmanın vermiş olduğu cazibe ile koalisyonların olumsuz yönü olan hareket etme kısıtlılığı, 2001 yılındaki Prizren Amblemi gelişmelerinden çok farklı bir tablonun ortaya çıkmasına engel olmuştur. Yaşanan sıkıntılardan bir diğeri, Kosova sivil toplum örgütlerinin genel olarak etkin olmayışından, vatandaşların doğrudan karar alma süreçlerine katılımlarında yetersiz kalmasıdır.

Tüm bunlara rağmen, Arnavut toplumunu temsil eden büyük partiler aralarındaki çekişmeler ve özellikle Türk ve Boşnak siyasi temsilcilerinin birlikte hareket etmeleri, bir bütün olarak topluluk meşru haklarının, yani dillerin kullanımının, Prizren Ambleminde yansıtılacağı beklentisini vermekteydi. Fakat, azınlık topluluğu partileri koalisyonuyla belediyeyi yöneten Kosova Demokratik Partisi – PDK’ya muhalif amaçlı yapılan diğer büyük siyasi parti çıkışları, Amblem konusunu bir milli değer algılanacak şekilde yansıtmış ve bunu doğrulayan farklı önerilerde bulunmuştur. Yapılan milli unsurlar üzerindeki söylemlerle kamuoyu başarıyla yönlendirilerek, koalisyonda bulunduğu azınlık toplulukları haklarına saygı göstereceğini öne süren PDK’nın rotasını değiştirip diğer Arnavut siyasi partilerle konuyla ilgili

Makale paradigma/ mart 2011 27

Page 28: Paradigma Mart 2011

olarak bir araya gelmesine neden olmuştur. PDK’nın bu şekilde hareket etmesi, hedefledikleri siyasi destekle ilişkilendirilebilir. Çünkü, zaten Arnavutlar için tarihi ve milli değere sahip olan Prizren Birliğine azınlık topluluklarının karşı olduğu yönünde durumun yansıtılmasından, PDK’nın koalisyon ortakları olan toplulukların tutumları sebebinden Arnavut toplumu desteğini yitirebileceği endişesini yaratmaktaydı. Dolayısıyla, konu hakkında tutum değiştirilerek milli değerlere tam saygının olduğu izlenimi yansıtılmıştır. Sonuçta, yeni mevzuatın gerektirdiği çalışmalar çerçevesinde, Prizren Belediye Meclisi Ekim 2008’de yeni Tüzük ve Belediye Amblemini üzerinde yapılan değişikliklerle onaylamıştır. Yeni Amblem, ortasında ‘Prizren Birliği Binası’, üst kısmında ‘1878’ ve altında da sadece ‘Prizren’ ibareleriyle kabul edilmiştir.

Milli ve tarihi değer olarak ortaya atılan savlar, Amblemin ‘1878’ ibaresiyle birlikte kabul edilmesiyle meşrulaştırılmış, dolayısıyla yapılan ihlallerin düzeltilmesi için azınlık toplulukları yasal yollara başvurmuştur. Ortaya atılan iddia, ‘1878’ ibaresinin Arnavut toplumunun ‘milli mücadelesine’ hitap ettiği ve dolayısıyla, Anayasa ve ilgili yasal hükümlerin garanti altına aldığı eşitlik ve temsil edilme unsurlarının ile dil haklarının ihlal ettiği yönündedir. Mevcut hukuki yollardan istediğini elde edemeyen topluluk temsilcileri, en son çıkar yol olarak konuyu Anayasa Mahkemesine kadar taşımıştır.

Hukuka Üstünlük Kazandırma Çabaları

Bağımsızlık sonrası Kosova’da hukukun üstünlüğünü elde etmek ve bir hukuk ve anayasal düzeni temin etmek amacıyla, üç yabancı yargıç ve biri Sırp diğeri Türk olmak üzere dokuz yargıçtan oluşan Anayasa Mahkemesi 2009’da kurulmuştur. Kosova’da hukuk üstünlüğü ve işleyişinin değerlendirebilmesi için, Anayasa Mahkemesine kurumsal olarak yapılan ilk başvuru olan Prizren Belediye Amblemi davası

dikkatleri üzerine çekmiştir.

18 Mart 2010 tarihinde, Anayasa Mahkemesi Prizren Belediye Amblemi hakkındaki kararını açıklamış, kullanılan Amblemin tüm toplulukları temsil etmediğini belirlemiş ve Belediye Tüzüğünün ilgili fıkrası ile Amblemi değiştirmesi için Prizren Belediye Meclisine emir vermiştir. Önceden kamuoyuna yansıtıldığı şekil olan ‘değişiklik talebinin Arnavut milli değerlerine zarar verdiği’ dikkate alındığında, karar kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştır. Bundan, özellikle resmi görevi itibariyle Anayasa Mahkemesine başvuruyu yapan, Prizren Belediye Meclisi Topluluklardan Sorumlu Başkan Vekili olan Boşnak topluluğu mensubu Čemailj Kurtiši ve genel anlamda da topluluklar, değişik ithamlarla nasibini almıştır.

Zorlu geçen ve Prizren’de yönetim koalisyonları ile muhalefetin neredeyse eşit şekilde dengelenmesine neden olan 2009 yerel seçimleri, Belediye Meclisinin kuruluş ve işleyişine engel olmuştur. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi Kararının vermiş olduğu 3 aylık süreye belediye meclisi uyamamış ve ek süre talebinde bulunmuştur. Özellikle uluslararası kuruluşların değişik fırsatlarda verdiği baskı ve belediye meclisinin verilen ek süreye yeniden riayet edememiş olması, Yerel Yönetimler İdaresi Bakanlığının resmen Prizren Amblemini geçersiz kılmasına yol açmıştır. O zamanlara denk gelen muhalefet boykotuna maruz kalan belediye meclisi, 2011 Ocak sonuna kadar muhalefetin meclis çalışmalarına yeniden katılmasına kadar toplanıp konuyu görüşememiştir. Muhalefetin katıldığı bu ilk toplantıda, beklenenin aksine, önceden kurulan Tüzük Komisyonunun Amblem konusunu görüşüp topluluk dillerini içerecek ve Anayasa Mahkemesi Kararına uyacak öneriyi ortaya koymasına rağmen, muhalefet katılma talebiyle konunun yeniden görüşülmesini istemiş ve meclis, Komisyonun çalışmalarına yeniden başlamasına karar vermiştir. Artık hukuki olmaktan çıkıp milli değerler müdahale halini alan Amblem

konusu, topluluk temsilcilerinin de yetersiz kalmalarıyla Komisyon çalışmalarında bir sonuca ulaşamamış ve 18 Şubat 2011 tarihinde belediye meclisi, Tüzüğün Amblemle ilgili hükmünü kamuoyu görüşüne sunmayı ve gelecek önerilerin değerlendirilmesini kararlaştırılmıştır. Dolayısıyla, devam etmekte olan bu sürecin sonunda ortaya çıkabilecek durum, sivil toplum örgütleri ve toplumun önde gelenlerinin katılımları ve vereceği katkılara önemli ölçüde bağlı olmaktadır.

Genel Durum ve Muhtemel Adımlar

Prizren Belediye Amblemi konusu, bir hukuk devletinin kurulması ve hukuk üstünlüğünün sağlanması yolunda Kosova’nın içinden geçtiği sürecin ortaya çıkardığı bir mevzu olarak değerlendirilebilir. Bir yandan uluslararası topluluğun güvenilir desteğine “sahip olduğunu” değerlendiren topluluklar ile diğer yandan refahı elde eden Kosova, hukukun işleyişinde tam bir uyum gösterememiş ve farklı işleyiş ve değerlendirmelere neden olmuştur. Buna keza, demokratik bir siyaset ortamının da verdiği cazibeyle birlikteliğinden gittikçe uzaklaşan siyasi yapılanmaların beklenen düzeyde toplumsal katkıda bulunmadığı ve sivil toplum örgütleri ile vatandaşların karar alma süreçlerine katılımlarında yetersiz kaldığı değerlendirilirse, Prizren Belediye Ambleminin yakın zamanda nihai bir hal alacağı gibi görünmemektedir. Bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi kararının 57. maddesinin en son noktalarından birinin, Mahkemenin Karara uyulmayı kesin bir biçimde beklediğini belirtmesi göz önünde bulundurulursa, hakların ve milli değerlerin eşit olarak muhafaza edilebileceği, hukukun üstünlük kazanabileceği ve vatandaşların tepkiselden ziyade katılımcı süreçlerle söz sahibi olabileceği ortak adımların atılması bir zorunluluğu teşkil etmektedir.

28 paradigma/ mart 2011 Makale

Page 29: Paradigma Mart 2011

Gıda Fiyatları YükseliyorSema [email protected]

Dünyada 1.25 milyar insanın günde 1 doların altında yaşamaya çalıştığı tahmin ediliyor. Yaklaşık 850 milyon insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya. Günde 2 dolardan az gelirle yaşamaya çalışan insan sayısı 3 milyarı buluyor. Bu makelede Gıda fiyatlarındaki artışın sebeplerine ve istatistik verilerine değinildikten sonra Kosova hakkında bir değerlendirmeye yer verilmiştir. Sonuç bölümünde ise muhtemel gelişmelerin öngörüsü yapılmaya çalışılmıştır. Küresel gıda fiyatlarında yaşanan artış; gelirinin büyük bölümünü gıda tüketiminde harcayan kesimlerin yoksullaşmasına neden olacağından büyük tehlike içermektedir. Gıda fiyatlarındaki bu artış, yoksulların daha az besin tüketmelerine, daha ucuz ve az besleyici gıdalara yönelmelerine neden olmaktadır. Çizilen bu resim çerçevesinde gıda fiyatlarında yaşanan artış, on milyonlarca insanın hayatını olumsuz etkilemektedir.

FAO ( Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) 2011 Şubat ayının ilk haftasında yaptığı duyuruda gıda fiyatlarının hızla yükselmeye başladığını duyurdu. FAO gıda fiyatı endeksi, yiyecek maddelerinden oluşan bir sepetin uluslararası fiyatlarındaki aylık değişimini ölçmektedir. Bu endeks (2002 - 2004 yılları ortalaması 100 olan endeks), 5 emtia grubunun dünya ortalama ihracat payları ile ağırlıklandırılmış ortalamasından oluşmaktadır. Bu endeks; tahıl ve hububat, katı ve sıvı yağ, süt ürünleri, et ve şeker gruplarının fiyatlarının aylık değişimlerini içermektedir. Endeks 2011 Ocak için

230,7 olarak hesaplanmıştır. Bu rakam endeksin hesaplanmaya başladığı 1990 yılından bu yana en yüksek rakamdır. FAO gıda fiyat endeksi bir önceki aya göre %3,45 artmıştır.

FAO hububat fiyat endeksi; buğday, pirinç, mısır gibi tahılları içermektedir. Bu endeks 2010 Aralık ayında 237,8 iken, 2011 Ocak ayında %2,94 yükselerek 244,8 rakamına ulaşmıştır. 2008 Temmuz ayından bu yana en yüksek seviyesine ulaşmıştır.

FAO katı ve sıvı yağ fiyat endeksi; balık ve hayvan yağı dahil ortalama 11 çeşit yağ içermektedir. 2010 Aralık ayı için bu endeks 263 iken 2011 Ocak ayında %5,59 artarak 277,7’ye ulaşmıştır. Haziran 2008 yılından bu yana en yüksek seviyeye gelmiştir.FAO süt ve süt ürünleri fiyat endeksi; 2011 Ocak yılında bir önceki aya göre %6,19 artarak 221,3 seviyesine gelimiştir. 2008 tarihinden bu yana en yüksek seviyeye ulaşmıştır.

FAO şeker fiyatı endeksi ; bir önceki aya göre %5.45’lik bir artışla 2011 Ocak ayında 420,2 seviyesine yükselmiştir. Şeker arzının uluslarası düzeyde sınırlı olması nedeniyle şeker fiyatlarının yüksek kalması yönünde baskı oluşturmaktadır.

FAO et ürünleri fiyatı endeksi; 165,9 civarında seyretmektedir. Bu rakam geçen aydan bu yana sabit seyretmiştir. Bu endeks 4 çeşit et grubunun fiyat ortalamasından oluşmaktadır. Bu endeksin hesaplandığı 4 çeşit et ürünün olduğu bu sepetin içinde 2 kümes hayvanı eti ürünü, 3 büyükbaş hayvanı eti ürünü, 3 domuz eti ürünü ve 1 koyun eti ürünü yer almaktadır.

Yıllar itibariyle FAO gıda fiyat endeksi ve emtia gruplarının fiyat endeksi aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

Makale paradigma/ mart 2011 29

Page 30: Paradigma Mart 2011

Fiyatlar neden yükseliyor?

-2010 yılında alanlarında dünyanın en büyük üreticileri olan ülkelerin yaşadığı kötü hava koşulları ve afetler ürünlerin zarar görmesine neden oldu. Avustralya’daki sel, Kuzey Yarım kürede kar fırtınaları, Güney Amerika ve Çin’de yaşanan kuraklık hasatın zarar görmesine ve bir yıl öncesine göre fiyatların önemli derecede artımasına neden olmuştur. Gıda fiyatlarında artış yaşayan ülkeler, gıda konusunda afet yaşayan ülkelere bel bağlayan ülkeler olmuştur.-Gıda fiyatlarındaki artışın ana faktörü spekülasyon olmasa da, spekülatörlerin durumu daha da kötüleştirdikleri görülmektedir. Spekülatörler fiyat dalgalanmalarının çapını büyütüyor.-Petrol fiyatlarındaki artış ta gıda fiyatlarının artmasına neden olmaktadır. Petrol ülkelerinde yaşanan karmaşa nedeniyle petrol

arzı, petrol talebini karşılayacak düzeyde değil (özellikle Çin’de petrole artan talep etkili), bu durum da petrol fiyatlarının yükselmesini tetikliyor. Yükselen petrol fiyatları, gıdaların nakliye maliyetlerini arttırıken nihai ürünün fiyatlarına etki etmektedir. Son dönemde petrol ülkelerinde yaşanan karmaşa petrol fiyatı üzerinde arttırıcı etki yaratmaktadır.-Şeker arzı, gelişmiş ülkelerin talep artışına yetişemiyor, bu durumda fiyatların artması kaçınızlmaz oluyor.- Az gelişmiş ülkelerde hızla artan nüfus ve gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik büyüme gıda talebini artırıyor. 2050 yılına kadar talebin ikiye katlanması bekleniyor. Artan talep, fiyatların da artmasına neden olmaktadır.

Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick; talepteki artışa karşın gıda üretimindeki azalmanın, fiyatların tırmanmasına neden olduğu

yönünde açıklama yapmıştır. Ayrıca Zoellick, gıda fiyatlarındaki artışın Ortadoğu ve Orta Asya’daki kırılgan siyasi ve sosyal koşulları daha da karmaşık duruma getirebileceği uyarısında bulundu.

Kosova’da durum

TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi), fiyat düzeylerini ölçmek için kullanılan bir endekstir. Tipik bir ailenin satın aldığı mal ve hizmetlerin fiyatlarının ağırlıklı ortalamasını gösterir. Yıllık enflasyon değerindeki değişimi ölçmek için kullanılmaktadır. Kosova’da yapılan TÜFE hesaplaması 2002 Mayıs ayı baz alınarak aylık ve yıllık değişim hesaplanmaktadır. Ocak 2010 ile Aralık 2009 için TÜFE hesaplandığında 1 aylık yükselişin %0,5 olduğu görülmekte.

Ocak 2011-Aralık 2010=%1,4Ocak 2011 ayında ise Aralık 2010 ayına göre %1,4 daha yüksek

30 paradigma/ mart 2011 Makale

Page 31: Paradigma Mart 2011

seviyeye ulaşmıştır. Bu bir aylık süreç içinde artışa en fazla etki eden ürünler sırasıyla; %0,4 etkiyle ekmek ve hububat fiyatları (%3,6 aylık artış), %0,3 etkiyle sebze fiyatları (%6,9 aylık artış), %0,2 etkiyle kişisel ulaşım araçlarının kullanım fiyatları (%3,4 aylık artış), %0,1 etkiyle et fiyatları (%0,8 aylık artış), sıvı ve katı yağ fiyatları (%2,6 aylık artış), meyve fiyatları (%2,5 aylık artış), şeker, bal, çikolata ve şekerleme fiyatları (%2,8 aylık artış), giyecek fiyatları (%0,1 artış) oluşturmaktadır.

Ocak 2010-Ocak 2011=%7,42011 Ocak ayında yıllık enflasyon %7,4 olarak açıklandı. Enflasyon; fiyatlar genel düzeyinin düzenli ve önemli oranlarda artması ve dolayısıyla paranın satın alma gücünü yitirmesi şeklinde tanımlanabilir. Enflasyon, paranın satın alma gücünü etkiler, özellikle sabit getirileri olan bireylerin alım gücünün azalmasına, sabit gelirlilerin daha da yoksullaşmasına neden olmaktadır.

Bu bir yıllık süreç içinde %7,4’lük enflasyon artışına neden olan ürün grupları sırasıyla; %3,3 etkiyle ekmek ve hububat fiyatları (%33 yıllık artış), %1’lik etkiyle sırasıyla

sıvı ve katı yağ fiyatları ( %39,9 yıllık artış), kişisel ulaşım araçlarının kullanım fiyatları (%17,2 yıllık artış) %0,5 etkiyle tütün ürünleri fiyatları (%0,7 yıllık artış), %0,4 etkiyle şeker, bal, çikolata ve şekerleme fiyatları (%15,4 yıllık artış), %0,3 etkiyle giyecek fiyatları (%3,6 yıllık artış), %0,2 etkiyle sırasıyla kahve , çay, kakao fiyatları (%10,5 yıllık artış),elektrik, gaz ve diğer yakıt fiyatları (%2,1 yıllık artış), %0,1 etkiyle sırasıyla et fiyatları (%1,2 yıllık artış), süt, peynir, yumurta fiyatları (%2,3 yıllık artış), meyve fiyatları (%4,5 yıllık artış), alkollü içki fiyatları (%9,9 yıllık artış), gazete, kitap ve kırtasiye fiyatları (%6,1 yıllık artış), kişisel bakım ürün fiyatları (%3,2), su temini ve ikamet ile ilgili çeşitli hizmetler (%9,5) oluşturmaktadır. 1 yıllık süreçte sebze fiyatları yıllık bazda %-2,5, uçak taşıma hizmeti biletleri fiyatları yıllık bazda %-2,8’lik düşüş seyretmiştir (Her iki ürün grubunun TÜFE’ye etkisi %-0,1’dir).

Sonuç

Nihayetinde nüfus artarken tarım üretimindeki yetersizlik ve tarım ürünlerinde dışa bağımlı olunması daha ciddi sorunları beraberinde getirmekte. Dışa bağımlı

olduğumuz ülkelerde yaşanan olumsuz gelişmeler ve fiyat artışları Kosova’da gıda fiyatlarının artışına neden olmakta, bu durum da hane halkının alım gücü üzerinde azaltıcı etki yaratmasına ve refahın azalmasına neden olmaktadır. Stratejik bir ürün olan buğday ve ona bağlı olarak katma değeri yüksek unlu ürünlerin fiyatlarındaki artışlar toplumun dğrudan beslenme maliyetini artıracağından, bir takım ciddi sosyal sorunların da yaşanmasına neden olabilir.

Ayrıca artan kırsaldan kente yoğun ve düzensiz göçlerin yol açtığı kırsalda verim düşüşü yanında; genelde tarıma son yıllarda ilgisiz kalınmasıyla başlayan sorunlar, özellikle buğday ve mısır fiyatlarındaki artışların ekmek fiyatlarına yansıması yoksullarla zenginleri karşı karşıya getirebilir. Tüm bu yaşanan gelişmeler halk içinde huzursuzluğa yol açmaktadır. Ülkeler gıda fiyatlarındaki artışı önleyici politikaları hayata geçirmemeleri takdirde gıda fiyatlarındaki artışın daha da devam edeceği beklenebilir.

Tablo ve grafikler www.fao.org’tan alınmıştır.

Makale paradigma/ mart 2011 31

Page 32: Paradigma Mart 2011

Tiyatro Nereye Gider?Bengi Muzbeg

Kosova Türklerinin muhtemelen en istikrarlı sanat etkinlikleri arasında tiyatro yer alıyor. Yıllardır art arda Ferizovik’te düzenlenen Tiyatro Festivali’nden Rumeli Türk Tiyatro Sanatçıları Derneği ve Nafis Gürcüali Türk Tiyatrosu birinciliklerle ayrıldı. Ancak tiyatro son zamanlarda oyun çıkartmakta zorlanıyor. Bazen imdada gençlerin çabalarıyla hazırlanmış oyunlar çıkarken bazen bireysel performanslarla yılın “boş” geçmemesi çabası veriliyor. İyi de durum buraya nasıl geldi diye düşündük ve tiyatro duayenleriyle bir sohbete daldık.

Nafis Gürcüali’yi Kültür Evi’nin loş ışıklı bir odasında bulduk. Konuyu hatırlattığımda ben bir şey dedim Nafis Gürcüali bin şey. İlk başta ekonomik garantinin sağlanamadığı bir ortamda tiyatro yapmaya çabaladıklarını ve bunun da büyük çabaları gerektirdiğini vurgulayarak “Türk tiyatrosu bitme tehlikesiyle karşı karşıya” dedi.

Daha sonra ben 1999 savaşından hemen sonra oynanan “Tiyatro’yla Bir Yaşam” oyununu hatırlattım ve benim şu ana kadar en fazla beğendiğim oyunun o olduğunu söyledim. Gürcüali “Ama o komik değildi. Bize “halk gülmek istiyor siz güldürmüyorsunuz”

tepkileri geliyor. Halbuki seçtiğimiz oyunların hem sanat değerinin yüksek olmasını hem de bazı bölümlerde halkı güldürmesini amaçlıyoruz ve gerçekleştiriyoruz. Ancak sırf halkı güldürmeyi amaçlayan bir tiyatro olur mu? Amacımız güldürürken düşündürsün. Savaş Baba böyleydi, Karanlıkta Bir Komedi böyleydi, Çıkmaz Sokak Çocukları, Bir Deli’nin Hatıra Defteri böyleydi” cevabını verdi.

Nafis Gürcüali’nin dediği doğruydu, “Tiyatroya gülmek için gidiyorum” algısının değişmesi kaçınılmazdı. Uzun yıllar tiyatroya hizmet vermiş Bekir Hocalar’a sorduk durumu. Bekir bey kendisine ait berber dükkanında çalışırken sorularımızı cevapladı. Yeni düzenin ekonomik şartlarını dile getirerek “Ben bütün gün ekmeğimi kazanmak için ayakta çalışıyorum. Bundan sonra provaya katılacak ne güç kalıyor ne takat” diyor ve zorluklar halledilmeden çözümün zor olacağına vurgu yapıyor.

Bu kez Etem Kazaz’a misafir oluyoruz. Kahvelerimizi yudumlarken tiyatronun tatsız yönünü konuşmaya yüreğimiz el vermiyor, ancak gerçeklikten de kaçılmıyor. Etem Bey tiyatroya kimlerin nasıl katkı sunduğunu,

Geçtiğimiz günlerde Doğru Yol Türk Kültür Sanat Derneği Aziz Buş Tiyatro kolunun hazırlamış olduğu “Aşk Nereye Gider” tiyatro oyununu seyrettik. Birlikte güldük, hüzünlendik, bazen mutlu olduk bazen içimizde acı hissettik. Oyun bitti. Kimi mutlu kimi hüzünlü evin yolunu tutarken biz peki “Tiyatro Nereye Gidiyor” diye düşünmeye başladık.

32 paradigma/ mart 2011 Kültür - Sanat

Page 33: Paradigma Mart 2011

hangi şartlarda çalıştıklarını dile getirdikten sonra “Bize oyunların premierlerinde gelip “arkanızdayız” demek yetmiyor. Hal ve gidişatı görüyorsunuz. Tiyatroya destek çıkılmazsa bu atar damar da işlevsiz kalacak” diyor.

Kazaz ayrıca hem 1999 savaş öncesinde hem de hemen sonrasındaki zor atmosferde perdelerin Türkçe açılmasına vesile olduklarını vurgulayarak o dönemde bunun ayrı bir önemi olduğunun altını çiziyor.

Biraz da geçmişe dalıyoruz misafir olduğumuz sanatçılarla. Eskiye duyulan özlemi her konuşmada hissediyoruz. Genel kanı, eskiden her şeyin daha kolay ve rahat olmasıyla alakalı. O dönemde de tiyatrocular sırf icra ettikleri tiyatro oyunlarından dolayı bir ödenek almıyormuş. Ancak soysal devletin varlığı, maaş derdinin olmaması, çalışma saatlerindeki esneklik herkesin geçmişe özlem duymasını sağlamış bile.

Bekir Hocalar, “İşten çıktığımda biraz dinlenir ve provaya giderdim. O dönemlerde her şeyi bir amaca

katkı sunmak için yapıyorduk” diyor. Gürcüali ise eski dönemde düzenli maaşlarımız ve zamanımız vardı. Amacımız tiyatroda kaliteyi artırmaktı. Şimdi ödeneksizlikten dolayı oyun çıkartamıyoruz. Tiyatroda giderek verim ve seviye düşüyor. Ben şahsen yıllarca özene özene tiyatro dünyasına dizdiğimiz yapıtaşlarına boş vererek bir baştan

başlayamam. Her şeye yeniden başlayacağıma daha yükseğe çıkarttığımız kaliteli tiyatro yapmaya çabalarım. Dalayısıyla Kosova’da Türk tiyatrosu söz konusu olduğunda ümitli olduğumu söyleyemem” diyor.

Hemen son seyrettiğimiz “Aşk Nereye Gider” oyununu hatırlıyorum. Soner Buş’un kaleminden çıkan eseri ablası Sevgi Buş tiyatrolaştırmış. Oyunda onlarca lise çağındaki genç rol alıyor. Bir yandan sahne tozunu

yutmalarına vesile olunduğundan dolayı mutlu oluyoruz diğer yandan bu sanatçı adaylarının geleceğini düşünmeden edemiyoruz. Birkaç yıl önce 23 Nisan Çocuk Festivali’ne birlikte katıldığım Gerçek Kültür,Sanat ve Spor Derneği’nin çocuk tiyatrosu Uğur Böcekleri aklıma geliyor. Çocukların

çabalarına saygı gösteresi bir durum varken gelecek kaygısı her şeyi alt üst etmeye yetiyor.

Bu kez tiyatronun daha genç nesline eğiliyorum. Deniz Dadale’yle konuşuyorum. Büyüklerinin sarf ettiği ekonomik zorluklar kısmını aynen dile getirdikten sonra bir yol ayrımında olduğunu belirtiyor. Bu yıl da sanat alanında bir şeyler düzelmezse tamamen başka işlere dalabilirim diyor. Bu sözler bizi bir yandan hüzünlendirirken Deniz’in Türkiye mezunu arkadaşlardan yardım alarak bir kısa filme yönetmenlik ettiğini öğreniyoruz, yüreğimize su serpiliyor.

Sevgi Buş son hazırladıkları oyuna gösterilen ilgiden memnun olduğunu dile getirirken Aziz Buş, Durmuş Celina daha sonra Agim Rifat, Hasan Mercan, Bekir Hocalar,Raif Buş,Zekeriya Hocalar,Nafiz Gürcüali’yi dile getirdi ve yeni neslin her türlü zorluğa rağmen bir şeyler yapmaya çabaldığını vurguladı.

Söz sözü, duayen tiyatro sanatçısı Nafis Gürcüali söyledi. “Tiyatroya maaş şeklinde ödenek sağlanması halinde yılda 3-4 oyun çıkartırız o zaman bu oyunlardan biri komedi, biri dram olur biri de ödül alabilecek düzeyde sanat değeri taşıyan bir oyun olur. Ama bu gidişatla ben artık oyuncularıma “Gel oyun hazırlayalım, ileride durum daha iyi olacak” sözünü söyleyemiyorum”.

Kültür - Sanat paradigma/ mart 2011 33

“Tarla Kuşuydu Juliet” oyunundan bir sahne.

“Aşk Nereye Gider?” oyun kadrosu.

Page 34: Paradigma Mart 2011

Dokufest 10’uncu Yılını Kutlamaya Hazırlanıyor

Yakaladığı yükselme çizgisi ile sadece Balkanların değil, tüm dünyanın dikkatini çekmeye başlayan Dokufest Kısa Film ve Belgesel Festivali bu sene 10’uncu yılını gerçekleştiriyor. 10’uncu yılı dolayısıyla bir çok yan etkinlik düzenleyecek olan Dokufest hazırlıklarına çoktandır başlamış durumda.

Dünya çapında birçok yönetmen ve ödüllü eseri Kosova’ya getiren Dokufest Kısa Film ve Belgesel Festivali, Akdere üzerine ve Kale’ye çıkarttığı perdelerle sinemanın her yerde yapılabileceğini kanıtlarken akşam saatlerinde apartman cephelerine çevrilen projektörler Prizren’i bir sinema cennetine dönüştürmeye yetti.

İlk yıllar emekleme dönemini geçiren Dokufest istikrarlı ve devamlı yükselen çizgisi ile Kosova’ya ayrı bir renk katmayı becerdi. Her yıl binin üzerinde filmin katıldığı festivalde gösterime girecek kısa film ve belgeseller ince elenip sık dokuluyor. 2011 yılı için şu an 700’e yakın filmin geldiğini öğrenirken belgesel ve kısa film seçici kurullarının filmleri çoktan

seyretmeye başladığını öğreniyoruz. Her Cuma günü yapılan toplantılara katılıp hazırlıkları takip ederken çoğu şeyin aslında inanmakla mümkün olduğunu algılıyor insan.

Dokufest Kısa Film ve Belgesel Festivali bugün çok sayıda festivale misafir olarak katılırken festivalin ve Kosova’nın tanıtımını bütün dünyada gerçekleştiriyor.

Türkiye’den geçtiğimiz yıllarda Can Dündar ve Emel Çelebi’nin jüride yer aldığını ve onlarca filmin katılıp bazılarının ödülle döndüğünü belirtirken, festivalin Türkiye’ye ne kadar yakın durduğunu kanıtlar nitelikte.

Nisan ayı başında düzenlenecek olan İstanbul Film Festivali’ne katılacak olan Dokufest burada hem kendini tanıtma fırsatı bulacak hem de yeni işbirliği olanaklarını kollayacak.

En İyi Uzun Belgesel, En İyi Kısa Belgesel, En İyi Kısa film ve En İyi Animasyon filmi dalında ana ödülleri veren Dokufest ayrıca yıldan yıla değişmek üzere farklı ödüller de veriyor.

34 paradigma/ mart 2011 Kültür - Sanat

Festival kapsamında çok sayıda farklı etkinlik düzenleniyor. Doku Photo ile ünlü fotoğrafçıların eserlerini sergileyen Dokufest çocukları düşünerek Doku Kİds adı altında çocuk filmleri düzenliyor. Farklı workshopları da gerçekleştiren Dokufest’te ise 100’ün üzerinde belşgesel ve kısa film gösteriliyor.

Düzenli bir sineması olmayan Prizren’e 4 ayrı mekanda sinema zevki yaşatan Dokufest ayrıca yıl boyunca Kültür Evi’nde sinema gösterimlerine yer veriyor. Sinemanın büyük ustalarının eserlerini halka ücretsiz sunan Dokufest 10’uncu yılını görkemli etkinliklere kutlamaya hazırlanıyor.

Dokufest Kısa Film ve Belgesel Festivali’nin 10’uncusu 23 – 31 Temmuz 2011 tarihlerinde Prizren’de düzenlenecek.

KIsafilm ve belgesellerin katılım süresi 15 Kasım 2010 tarihinde başladı. Festivale eserlerin son gönderilme tarihi ise 01 Nisan 2011.

Page 35: Paradigma Mart 2011

“Kosova Sevdah’landı”Yazı: Bengi Muzbeg

Hertafakt Fonu ve Kosova Ulusal Tiyatrosu’nun ortak projesi olan “Re – Connection” projesi kapsamında Priştine’ye gelen Imamoviç’in konserine Kosova sanat camiasının katılımı yüksek düzeyde gerçekleşti.

Konserden sonra seyircileri selamlayan Imamoviç Priştine’de olmaktan mutluluk duyduğunu ve Priştine dahil bölge ülkelerinden gelen her daveti kabul etmek için çabaladığını söyledi.

Bölge ülkelerinden konser vermenin kendisine ayrı bir haz verdiğini vurgulayan Imamoviç bölge halkının birbirini daha iyi anlayabildiğini söyledi.

Dünyada Damir Imamoviç Trio diye tanınan grup 3 kişiden oluşmakta. 2006’da itibaren birlikte çalan Damir İmamoviç (Gitar, Vokal), Vanja Radoja (Keman), Edvin Hadzic (Kontrbas) Sevdalinka’lara farklı müzik ezgilerini dahil ederek adeta cazvari bir oda müziği çalıyor.

Bosna’nın tanınmış müzik türü “Sevdalinka” eserlerini modern tarzda yeniden yorumlayan ünlü Boşnak sanatçı Damir Imamoviç Washington, Paris, Amsterdam ve İstanbul konserlerinden sonra Priştine’de konser verdi. 19 Şubat akşamı Priştine Ulusal Tiyatro’da düzenlenen konsere ilgi yoğundu.

Priştine konserine tek başına gelen Imamoviç ise gitarıyla sevenlerini büyüledi.

Vlatko Stefanovski, Bojan Zulfikarpasic, Eric Vloeimans, Bachar Khalife, Jadranka Stojakoviç gibi sanatçılarla ortak sanat projelerinde yer alan Imamoviç Sevdalinka’lara yeni bir yorum eklemeyi hedeflerken bu çalışmalarına “Sevdahlab” (Sevdalinka Laboratuarı) adını veriyor.

Müzik ve kültürler konusunda geniş bilgiye sahip olan Imamoviç çıkışını her geçen gün artırıyor. (lucida)

Kültür - Sanat paradigma/ mart 2011 35

Page 36: Paradigma Mart 2011

Bir Kitap-Bir Eser-Bir Dernek-Bir Sanatçı-Bir Yazar-Bir Olgu

Bu sayımızda özellikle çağdaş sanatlar alanına yeni bir soluk getiren Lucida Görsel Sanatlar Topluluğu’na eğilmek ve tanıtımını yapmayı uygun gördük. Bu köşede her ay bazen bir dernek, bazen bir kitap, bazen bir sanatçı ve bazen de bir sanat eseri incelenip tanıtılacak. Gerek kısa süre önce kurulmuş olmaları, gerek sanat eserlerini pek “gürültü” yapmadan üretmeleri ve yayınlamaları dolayısıyla bu topluluk dikkatimizi çekti.

Çağdaş sanat açığını kapatmayı amaçlayan bir grup gencin bir araya gelerek oluşturduğu Lucida Görsel Sanatlar Topluluğu varlık amacını temelde kendine dayanarak sürdürmeyi çalışırken bir çok sanat faaliyetine imza atmaktadır.

Topluluk üyelerinin kendi çabaları ile oluşturulan topluluk ilk olarak fotoğraf kursu düzenleyerek gençleri eğitti. Daha sonra farklı kurumlarla katalog çekimleri, kısa film ve belgesel çekimleri gerçekleştiren Lucida kendi takipçi ve hayran kitlesine sosyal medya imkanlarınım kullanarak ulaştı.

Türkiye’nin popüler dizilerini Kosova’da ağırlayan Lucida son dönemde e-dergi yayıncılığı, belgesel ve kısafilm

çekimine dalmış durumda. Lucida üretim faaliyetlerini bir yandan sürdürürken diğer yandan da film-belgesel gösterimleri gibi etkinliklerine devam ediyor.

Her Cumartesi film gösterimi gerçekleştiren Lucida ücretsiz sağladığı bu imkanları her hafta Facebook, Twiter ve kendi sayfası olan www.lucidavas.org sayfasından duyuruyor.

Dokufest Kısafilm ve Belgesel Festivali ile yakın işbirliğini yürüten Lucida tarafından çekilen kısafilm ve belgeseller bu sene festivalde yer alacak. Lucida üyeleri Bengi Muzbeg ve Edis Potori tarafından 2009 yılında çekilen “İkilem” filmi aynı yıl Dokufest’te zaten yer almıştı. Aynı film Polonya-Proznan’da düzenlenen Kosova Filmleri Haftası’nda gösterilmiştir. Lucida önümüzdeki dönemde özellikle çağdaş sanatlar konusunda eğitim vermeyi, workshoplar düzenlemeyi sanat ürünlerini her alana yaymayı amaçlamaktadır.

Bünyesinde fotoğrafçı, yönetmen, kameraman, sanat yönetmeni, senarist, gazeteci gibi mesleklerden üyeleri barındıran Lucida Türkiye’deki sanat festivallerine katılım için davet almış ve birlikte çalışma niyetini belirtmiştir.

36 paradigma/ mart 2011 Kültür - Sanat

Page 37: Paradigma Mart 2011

Sosyal medya ağlarını etkin bir şekilde kullanan Lucida Mart ayı sonlarına doğru Papara kültür-sanat e-dergisini yayınlamaya başlayacak.

2010 Temmuz ayında kurulan Lucida’nın gerçekleştirdiği faaliyetleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Fotoğraf Kursu,Sinema GösterimiPrizren Katalog ÇekimiDokufest Resmi Fotoğraf Bölümü OrganizatörüArka Sıradakiler Dizisi Çekim OrganizasyonuQuarteti Pentagram Müzik Grubu Film Çekimi“Saklambaç” Kısa Film Çekimi“Özlem” Kısa Film ÇekimiPapara E-Dergisi

Papara Dergi

Yayın hayatına 2006 yılında tek kişilik bir proje olarak başlayan Papara, zamanla aynı düşünceleri paylaşan diğer yazarların

katılımıyla hatırı sayılır bir takipçi kitlesi oluşturdu. Bu süre zarfında müzik, sinema ve diğer güncel sanat dallarından ağırlıklı olmak üzere yazılar barındıran Papara blog şeklinde yayın hayatını sürdürdü. 2008 yılında takipçi kitlesinin artmasıyla Türkiye’nin en çok okunan müzik dergilerinden Bant Dergisinin dikkatini çeken Papara; Bant’ın Ağustos 2008 saysına konu oldu.

Papara elektronik dergilerin yeni yeni bilinmeye başladığı 2008 yılında pdf ve flash formatından dergi olarak yayın hayatına devam etti. Günümüzün büyük medya kuruluşlarının sıkça dillendirdiği e-dergiler geleceğin yayın şekli olarak görülmekte ve büyük medya kuruluşları e-dergilere ciddi yatırımlar yapmaktadır.

Papara kolay ulaşılabilir olan bu dergi formatını bundan sonraki dönemde de kulanmaya devam edip okuyucularına en pratik şekilde ulaşmaya devam edecek.

2008- 2010 yılları arasında yazar kadrosunda çeşitli değiklikler olsa da dergi çekirdek kadrosunu koruyarak okuyucularına dinledikleri müzikler, izledikleri filmler ve ilgilerini çeken diğer konulardan bahsetmeye devam etti.

Mart ayından itibaren “Lucida Visual Arts Society” bünyesi altında eski çizgisini koruyarak ve Lucida Visual Arts Society üylerinin desteğiyle eskisinden daha iddialı bir içerikle pdf ve flash formatında ücretsiz olarak internetten indirilebilecek. Eski yazılar ve e-dergiye www.paparadergi.tumblr.com ‘dan ulaşılabilir, Mart ayından itibaren her ay düzenli olarak e-dergiye yine aynı adresten veya www.lucidavas.org ‘dan ulaşabilirsiniz.

Kültür - Sanat paradigma/ mart 2011 37

Page 38: Paradigma Mart 2011

www.paradigmarc.org

www.lucidavas.org