peryön dergi duyguların matematiği

1
KONUK YAZAR Başak Tecer Modelleme: Öfke, özellikle 2-3 yaş aralığındayken yaşadığımız, bir nevi ilk kimlik bunalımı döneminde tanıştığımız bir duygu. Freudyen bir yaklaşımla, bu dönemde ilk defa kendimizin annemizden ayrı bir varlık olduğunun fiziksel ve ruhsal ayrımına varıyoruz. Çocuklarda “terrible 2” (korkunç 2) olarak da adlandırılan bu dönem; öfke kriz- lerinin sıkça yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde ebeveynlerimizin verdiği tepkilerden öfke duygusunu yansıtmayı öğreniriz. Verdiğimiz tepkilere bağırıp çağırarak ya da şiddet uygulayarak yanıt verilen bir ortamda yetiştiysek, artık öfke bizim için budur. Küçükken mükemmeliyetçi bir ebeveyn tarafından, hatalarımız kar- şısında suçlanarak ve zayıf yanlarımıza odaklanarak yetiştirilmişsek, kendimizce bir sistem hatası yaratıyoruz beynimizde: ZIT KUTUPLU DÜŞÜNME. “Ya hep, ya hiç mantığı” da denilen mükemmel olma ar- zusu… “-meli, -malı “ yaklaşımları bizi adeta esir alıyor. Kendimize en yüksek başarı çıtasını kuruyor ve bunu başkalarından da bekle- meye başlıyoruz. Gerçekleşmediğinde de sinirleniyoruz. Öfke, aslında hayal kırıklığıyla başlayıp, adaletsiz ve haksızlık dü- şüncesiyle beslenip, kızgınlığa dönüşüyor. En son hali ÖFKE oluyor. Ancak biz bu süreçte yaşadığımız hayali (bir nevi beklentilerimizi) karşımızdaki kişiyle paylaşmayıp üstünü örtüyoruz çoğunlukla. Ya da kendi kafamızdaki adalet duygusunun karşımızdaki tarafından anlaşılmasını umuyoruz. Bu bastırılmış ya da paylaşılmayan düşüncelerimiz; bir virüs gibi beynimizdeki duygusal programımıza etki ediyor. Bu durumda 3 tip sağlıksız öfke dışavurumu gerçekleştiriyoruz: 1- Öfkemizi bastırmayı seçerek içimize atıyor ve vücudumuza migren, kalp krizi, ülser ya da boyun ya da bel fıtığı gibi hasarlar veriyoruz. Kötü yazılımın bilgisayara zarar vermesi gibi... 2- Öfke patlamaları yaşıyoruz, anlık tepkiler veriyor ve adrenalinimi- ze sahip çıkamayan bir duruma giriyoruz. Kalp kırıyor, zarar veri- yoruz; hem kendimize hem de etrafımızdakilere… 3- Pasif-agresif tavır takınıyoruz, öfkeyi biriktirip, karşımızdakini yok sayma eğilimine giriyoruz. Bu da beraberinde küçümseme ve iğ- renme duygularının birleşimi olan “nefret”i getiriyor. ÖFKE… Küçükken ebeveynleriniz tarafından sürekli başkalarıyla kı- yaslanmış ve her şeye rağmen sevilmeyi öğrenmemişseniz, içinizi kemiren bir kaybetme korkusu ediniyorsunuz. Bu aynı zamanda içten içe oluşan öfke duygunuzla birleşiyor. Ve siz kaybetme korkunuz ve öfke duygunuzu birleştirerek; kıskanç- lığı keşfediyorsunuz. KISKANÇLIK İkisi birbirinden son derece farklı, ancak zaman zaman bir- birleriyle beslenen ve birbirini tetikleyen duygular olabiliyor. Geleceğe ait belirsizlik düşünceniz; sizde korku yaratabilir- ken, zamanla kaygı bozukluğuna da dönüşebiliyor. Burada güven duygunuz devreye giriyor. Zira güven; kaygının panze- hiri gibi adeta. Ve çok acı ki; işin ucu yine çocukluğa dayanı- yor. Küçükken özellikle 0-7 yaş aralığında öğrendiğimiz güven duygusunun eksikliği tüm hayatımızı olumsuz bir şekilde et- kileyebiliyor. Burada bahsettiğim yine aileye olan güven. Bu yaş dönemindeki deneyimleriniz; hayatınız boyunca teslim olma ve boyun eğme tutumlarınız arasındaki farkı da zaman- la yaratıyor. Korku ve güven birleşiminde güven dozu fazla olursa teslimiyete, korku dozu fazla olursa boyun eğmeye dönüşüyor çünkü. Duygusal zeka; biraz genetik, biraz da öğrenme ve modelle- me karışımı…. Geliştirebilir mi? Kesinlikle evet! Bu yazıda özetle ifade etmeye çalıştığım; Düşünce, duygu ve ruh hali farklıdır. Duygular, kendi içinde bir süreç işler ve duygular birleşe- rek yeni duygular yaratırlar. Duyguları yönetmek için önce duygularımızı anlamak ve al- tındaki düşünce sistematiğimizi keşfetmek gerekir. Ben duygusalım diyenlere soruyorum: Hangi duygunun, duygusalı? KORKU ve KAYGI Duyguların da kendi içinde bir işleyişi ve süreci hatta mate- matiği var. Kesin çizgileri ol- masa da, yapılan araştırmala- rın sonuçlarında görülüyor ki duyguların aslında kendi içinde bir mantığı var. Duygusal zeka kavramı; ne denli önem veri- len bir başlık olsa da, benim gibi matematik disiplininden gelen kişiler için biraz soyut ve anlaşılmaz kalıyor. Özellikle de mühendislik gibi rakamlara da- yalı ve somut anlamlandırmalara dayalı bir meslek disipliniz varsa… Bu nedenledir ki; duygusal zeka kavramını öz-denetim, mo- tivasyon, duygusal oto kontrol ve benzeri başlık altında işlemek bir eğitmen olarak benim için yeterli değildi. Zira, kişinin önce düşünce-duygu ilişkisin- deki sistem hatalarını keşfetmesi, sonra duyguyu tanımlaması gerekiyor ki, yöne- tebilsin… “Empati kuralım, karşımızdakini anlamaya çalışalım” gibi soyut kavramlar yerine, hangi duygu nasıl oluşuyor, bu duy- gu, hangisiyle birleşince hangi duyguyu oluşturuyor gibi somut yaklaşımlara ihtiyaç var .... Duyguların da kendi içinde bir işleyişi ve süreci hatta matematiği var. Kesin çizgileri olmasa da, yapılan araştırmaların sonuçla- rında görülüyor ki duyguların aslında kendi içinde bir mantığı var. “Öfkenin; bir duygu, sürekli hissettiğinizde ise asabiyetin bir ruh hali” olduğunu anlamak gerekiyor. Bu yazımda, sıkça hissettiğimiz birkaç duy- gunun matematiğini izah edeceğim. 36-37 Duyguların matematiği

Upload: basak-tecer-egitim-ve-danismanlik-sirketi

Post on 24-Jun-2015

237 views

Category:

Education


2 download

TRANSCRIPT

Page 1: Peryön dergi   duyguların matematiği

KONUK YAZAR

Başak Tecer

Modelleme: Öfke, özellikle 2-3 yaş aralığındayken yaşadığımız, bir nevi ilk kimlik bunalımı döneminde tanıştığımız bir duygu. Freudyen bir yaklaşımla, bu dönemde ilk defa kendimizin annemizden ayrı bir varlık olduğunun fi ziksel ve ruhsal ayrımına varıyoruz. Çocuklarda “terrible 2” (korkunç 2) olarak da adlandırılan bu dönem; öfke kriz-lerinin sıkça yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde ebeveynlerimizin verdiği tepkilerden öfke duygusunu yansıtmayı öğreniriz. Verdiğimiz tepkilere bağırıp çağırarak ya da şiddet uygulayarak yanıt verilen bir ortamda yetiştiysek, artık öfke bizim için budur.

Küçükken mükemmeliyetçi bir ebeveyn tarafından, hatalarımız kar-şısında suçlanarak ve zayıf yanlarımıza odaklanarak yetiştirilmişsek, kendimizce bir sistem hatası yaratıyoruz beynimizde: ZIT KUTUPLU DÜŞÜNME. “Ya hep, ya hiç mantığı” da denilen mükemmel olma ar-zusu… “-meli, -malı “ yaklaşımları bizi adeta esir alıyor. Kendimize en yüksek başarı çıtasını kuruyor ve bunu başkalarından da bekle-meye başlıyoruz. Gerçekleşmediğinde de sinirleniyoruz.

Öfke, aslında hayal kırıklığıyla başlayıp, adaletsiz ve haksızlık dü-şüncesiyle beslenip, kızgınlığa dönüşüyor. En son hali ÖFKE oluyor. Ancak biz bu süreçte yaşadığımız hayali (bir nevi beklentilerimizi) karşımızdaki kişiyle paylaşmayıp üstünü örtüyoruz çoğunlukla. Ya da kendi kafamızdaki adalet duygusunun karşımızdaki tarafından anlaşılmasını umuyoruz.

Bu bastırılmış ya da paylaşılmayan düşüncelerimiz; bir virüs gibi beynimizdeki duygusal programımıza etki ediyor. Bu durumda 3 tip sağlıksız öfke dışavurumu gerçekleştiriyoruz:

1- Öfkemizi bastırmayı seçerek içimize atıyor ve vücudumuza migren, kalp krizi, ülser ya da boyun ya da bel fıtığı gibi hasarlar veriyoruz. Kötü yazılımın bilgisayara zarar vermesi gibi...2- Öfke patlamaları yaşıyoruz, anlık tepkiler veriyor ve adrenalinimi- ze sahip çıkamayan bir duruma giriyoruz. Kalp kırıyor, zarar veri- yoruz; hem kendimize hem de etrafımızdakilere…3- Pasif-agresif tavır takınıyoruz, öfkeyi biriktirip, karşımızdakini yok sayma eğilimine giriyoruz. Bu da beraberinde küçümseme ve iğ- renme duygularının birleşimi olan “nefret”i getiriyor.

ÖFKE…Küçükken ebeveynleriniz tarafından sürekli başkalarıyla kı-yaslanmış ve her şeye rağmen sevilmeyi öğrenmemişseniz, içinizi kemiren bir kaybetme korkusu ediniyorsunuz. Bu aynı zamanda içten içe oluşan öfke duygunuzla birleşiyor. Ve siz kaybetme korkunuz ve öfke duygunuzu birleştirerek; kıskanç-lığı keşfediyorsunuz.

KISKANÇLIK

İkisi birbirinden son derece farklı, ancak zaman zaman bir-birleriyle beslenen ve birbirini tetikleyen duygular olabiliyor. Geleceğe ait belirsizlik düşünceniz; sizde korku yaratabilir-ken, zamanla kaygı bozukluğuna da dönüşebiliyor. Burada güven duygunuz devreye giriyor. Zira güven; kaygının panze-hiri gibi adeta. Ve çok acı ki; işin ucu yine çocukluğa dayanı-yor. Küçükken özellikle 0-7 yaş aralığında öğrendiğimiz güven duygusunun eksikliği tüm hayatımızı olumsuz bir şekilde et-kileyebiliyor. Burada bahsettiğim yine aileye olan güven.Bu yaş dönemindeki deneyimleriniz; hayatınız boyunca teslim olma ve boyun eğme tutumlarınız arasındaki farkı da zaman-la yaratıyor. Korku ve güven birleşiminde güven dozu fazla olursa teslimiyete, korku dozu fazla olursa boyun eğmeye dönüşüyor çünkü.

Duygusal zeka; biraz genetik, biraz da öğrenme ve modelle-me karışımı….Geliştirebilir mi? Kesinlikle evet!

Bu yazıda özetle ifade etmeye çalıştığım;• Düşünce, duygu ve ruh hali farklıdır.• Duygular, kendi içinde bir süreç işler ve duygular birleşe- rek yeni duygular yaratırlar.• Duyguları yönetmek için önce duygularımızı anlamak ve al- tındaki düşünce sistematiğimizi keşfetmek gerekir.

Ben duygusalım diyenlere soruyorum: Hangi duygunun, duygusalı?

KORKU ve KAYGI

Duyguların da kendi içinde bir işleyişi ve süreci hatta mate-matiği var. Kesin çizgileri ol-masa da, yapılan araştırmala-rın sonuçlarında görülüyor ki duyguların aslında kendi içinde bir mantığı var.

Duygusal zeka kavramı; ne denli önem veri-len bir başlık olsa da, benim gibi matematik disiplininden gelen kişiler için biraz soyut ve anlaşılmaz kalıyor.

Özellikle de mühendislik gibi rakamlara da-yalı ve somut anlamlandırmalara dayalı bir meslek disipliniz varsa… Bu nedenledir ki; duygusal zeka kavramını öz-denetim, mo-tivasyon, duygusal oto kontrol ve benzeri başlık altında işlemek bir eğitmen olarak

benim için yeterli değildi.

Zira, kişinin önce düşünce-duygu ilişkisin-deki sistem hatalarını keşfetmesi, sonra duyguyu tanımlaması gerekiyor ki, yöne-tebilsin… “Empati kuralım, karşımızdakini anlamaya çalışalım” gibi soyut kavramlar yerine, hangi duygu nasıl oluşuyor, bu duy-gu, hangisiyle birleşince hangi duyguyu oluşturuyor gibi somut yaklaşımlara ihtiyaç var....

Duyguların da kendi içinde bir işleyişi ve süreci hatta matematiği var. Kesin çizgileri olmasa da, yapılan araştırmaların sonuçla-rında görülüyor ki duyguların aslında kendi içinde bir mantığı var. “Öfkenin; bir duygu, sürekli hissettiğinizde ise asabiyetin bir ruh hali” olduğunu anlamak gerekiyor.

Bu yazımda, sıkça hissettiğimiz birkaç duy-gunun matematiğini izah edeceğim.

36-37

Duyguların matematiği