psikoterapide bütünleşme dergisi...Çağdaş bir psikodinamik yaklaşım patrick luyten,...
TRANSCRIPT
Psikoterapide Bütünleşme Dergisi www.apa.org/pubs/journals/int
http://yayin.psikoterapi.com/psikoterapi-enstitusu-yayinlari/sureli-yayinlar
23. Cilt, 3. Sayı Eylül 2013
©2013
American
Psychological Association
İ Ç İ N D E K İ L E R
Psikolojik Hassasiyet: Bütüncül Bir Yaklaşım
Randy P. Auerbach .......................................................................................................... 5
İntihara Meyilli Davranışın Değerlendirilmesi ve Yönetilmesine Deneysel Bir Yaklaşım
Jessica D. Ribeiro, Lindsay P. Bodell, Jennifer L. Hames, Christopher R. Hagan ve Thomas E. Joiner ................................................................... 8
Depresyona Bilişsel Hassasiyet Modellerinin Altında Yatan Davranışçı ve Sinirsel Mekanizmalar
Randy P. Auerbach, Christian A. Webb, Casey K. Gardiner, ve Pia Pechtel .............28
Eleştiri Ekseni Modeli (EEM): Ergenlikte Psikopatoloji Oluşumuna Hassasiyet Yaratan Kişi-Bağlam Alışverişleri
GolanShahar, Christopher C. Henrich ......................................................................... 47
Fonksiyonel Somatik Bozukluklara Hassasiyet: Çağdaş Bir Psikodinamik Yaklaşım
Patrick Luyten, Boudewijn Van Houdenhove Alessandra Lemma, Mary Target and Peter Fonagy .................................................. 64
Ruhsal Gelişim ve Hassasiyet Üzerine: Birleştirici İlke Olarak Temel Psikolojik İhtiyaçların Karşılanıp Karşılanmaması
Maarten Vansteenkiste, Richard M. Ryan ................................................................... 81
Psikolojik Hassasiyet: Bütüncül Bir Yaklaşım
Courtney Beard ve Thröstur Björgvinsson ................................................................. 106
Terapi İttifakı Araştırmacılarının İttifak Merkezli Eğitim Uygulamalarına dair Bakış Açıları ............................ 110
Michael J. Constantino, Nicholas R. Morrison, Gregory MacEwan, James F. Boswell ........................................................................... 110
Şizofrenide Bilişsel İyileştirme İçin Kişiselleştirilmiş, Günlük Hayat Odaklı ve Bütüncül Bir Yaklaşım İhtiyacı
Frank Larøi, Martial Van der Linden ........................................................................... 118
“Sezmesi Kolay, Tanımlaması Zor”: Sözsüz İletişimde Karizmanın Etkisi ve Psikoterapist
Frederick J. Heide ..........................................................................................................139
Psikoterapinin Etkililiğinin Tanınması
Amerikan Psikoloji Birliği............................................................................................ 160
SUNUŞ
Yüz yılı aşkın süredir psikoterapi yoğun bir şekilde bilimin gündemindedir.
Yüz yıllık psikoterapi tarihinde 400’e yakın teknik yaklaşımın birtakım ruhsal
rahatsızlıkların tedavisinde kullanıldığına dair kanıtlar mevcuttur. Belirli kay-
naklardan beslendiğini düşündüğümüz bu terapötik yaklaşım tarzlarının her biri
diğerinden daha üstün ve etkili olduğu iddiasıyla ortaya çıkmakta, bir nevi tera-
piler savaşı diyebileceğimiz bir alan yaratmaktadır.
Bir grup bilim adamı, 30 yıl kadar önce, Amerikan Psikoloji Birliği’nin (APA)
altında psikoterapilerin bütünleşmesine yönelik araştırmalara odaklanmak üzere
bir oluşum gerçekleştirdiler. APA’ya bağlı olarak kurulan Psikoterapide Bütün-
leşme Araştırmaları Derneği (SEPI) tarafından çıkarılan elinizdeki bu dergi 30 yı-
la yakın geçmişiyle psikoterapilerde etkin olan faktörlerin kanıta dayalı bir şekil-
de ortaya çıkarılması, çok sayıda psikoterapi ekolünün özünde yatan ortak fak-
törlerin bilimsel gerçeklere dayanarak bulunmasına yönelik bir gayretin temsili-
dir.
Biz de Türkiye’de Psikoterapi Enstitüsü olarak farklı farklı psikoterapi ekolle-
rinin birbirleriyle terapi savaşı yapması yerine insana yararlı olan yönlerinin bi-
limsel kanıtlarla ortaya konması ve etkililiğin anlaşılması ve bununla ilgili karşı-
laştırmalı çalışmaların yapılması yönünde adımları teşvik etmek amacıyla Türki-
ye’deki bilim ve psikoterapi dünyasını bilgilendirmek istedik. Bu konuda en gü-
zel bilimsel köprünün SEPI dergisinin Türkçeye kazandırılması olduğunu dü-
şündük. Amerikan Psikoloji Birliği’yle zaman içinde kurmuş olduğumuz işbirli-
ğine dayalı ilişkiler, bu bilimsel yayının Türkiye’de Psikoterapi Enstitüsü bünye-
sinde yayımlanmasını sağlarken, bu süreçte aynı oluşum içinde yer alan değerli
bilim adamlarımızı atölye çalışmaları ve uzun süreli eğitimlerle enstitümüzde
misafir etme imkanına sahip olduk. Onlarla kurduğumuz yakın temaslar çerçe-
vesinde, SEPI dergisinin editörler kurulunda görev alan bu değerli bilim adamla-
rının çalışmaları bizlere ışık tuttu.
Amerikan Psikoloji Birliği ile kurmuş olduğunuz ilişkileri daha da sıkılaştır-
mak, psikoterapi ağırlıklı süreli ve kalıcı yayınları Türkçe’ye kazandırılması ko-
nusunda yaptığımız girişimleri içtenlikle teşvik eden, SEPI ve APA yönetim ku-
rullarındaki müzakereler esnasında daha önce denenmemiş olan bu projenin ha-
yat bulmasına destek veren sayın Golan Shahar, Kenneth Levy ve George Stric-
ker’a teşekkürlerimizi ifade etmek isterim.
Hem Psikoterapi Enstitüsü Derneği hem de Psikoterapi Enstitüsü Ltd. Şti. ile
yapılan karşılıklı anlaşmalar sonucunda elinize ulaşan bu derginin 2013 yılının 3.
sayısında, standart makalelere ek olarak Psikolojik Hassasiyete Bütüncül Yakla-
şım konulu özel sayıya ait yedi makale ve Amerikan Psikoloji Birliğinin psikote-
rapinin etkililiği üzerine almış olduğu 2012 tarihli Tavsiye Kararı’nı bulabilirsiniz.
Bu derginin hazırlanmasında emeği geçen, aracılık eden tüm personelime ve
çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyor ve sizden bu konudaki desteklerinizi bek-
liyoruz.
Dileğimiz, psikoterapide gelinen son noktayı yakından takip edebilmek adına
dünyayla bağlarımızı güçlendirmek açısından diğer süreli yayınların tıpkıbasım-
larının da Türkiye’ye taşınmasıdır.
Saygılarımla,
Tahir ÖZAKKAŞ Psikoterapi Enstitüsü Baş-
kanı
GİRİŞ
Psikolojik Hassasiyet: Bütüncül Bir Yaklaşım
Randy P. Auerbach
Harvard Medical School – McLean Hospital
“Bir araya gelmek başlangıçtır. Birlikte kalmak ilerlemedir. Birlikte çalışmaksa başarıdır.”
—Henry Ford
sikoloji, 1karmaşık olguların ayık-
lanması için bütüncül bir yakla-
şımı gerektirir. Aynı zamanda,
araştırmacılar ve klinisyenler ilgilendik-
leri konuya gömüldükçe kuramsal çer-
çevenin derinliklerine dalıp kendilerini
rakip yaklaşım ve fikirlerden uzaklaştır-
mak gibi doğal bir eğilim içine girerler.
Yapacağımız bu işler genelde akıl hoca-
larımızın klinik ve araştırma alanlarında
peşinden gittiği uğraşların bir uzantısı
olup bizim doğal açımlama ve keşif yo-
lumuz deneysel olan ötekini göz ardı et-
meye yönelik değildir. Aksine, elle tutu-
lur bir hevesle bir sonraki mantıklı soru-
yu yanıtlama arayışına gireriz – gözü-
müz hep o mantıksal ufuk çizgisinin
ötesine düşen sorudadır. *Randy P. Auerbach, Department of Psychiatry, Har-vard Medical School – McLean Hospital. Bu makaleye
ilişkin yazışmalar için: Randy P. Auerbach, Center for Depression, Anxietyand Stress Research, Child and
Adolescent Mood DisordersLaboratory, 115 Mill
Street, deMarneffe, Room 240, Belmont, MA 02478.
E-mail: [email protected]
Bugün klinisyenler ve araştırmacılar
benzer bir ara vermiş durumdalar ki bu
gebe aralıkta camia odağını değiştirmiş-
tir. Psikoterapi yaklaşımları dinamik,
Doğulu ve bilişsel gelenekleri kaynaştı-
rarak klinisyenlerin karmaşık Eksen I ve
II psikopatolojilerini daha etkili biçimde
tedavi etmesine olanak tanımaktadır.
Klinik psikoloji ile duygulanım nörobi-
limi arasında köprü kuran araştırmalar
akıl hastalıklarının altında yatan önemli
mekanizmaları saptamaktadır. Psikolojik
Hassasiyet: Bütüncül Bir Yaklaşım konu-
lu bu özel sayıda, her bir makale, temel
klinik ve araştırma sorularını bütüncül
mercekten görmenin içkin değerini vur-
gulamakta, ayrıca ileriki bütüncül araş-
tırmalar için atılacak adımların ana hat-
larını çizmektedir.
Bu özel sayıda gözden geçirilen ne-
denbilimsel ve tedaviye ilişkin araştır-
malar bilişsel davranışçı, psikodinamik,
kişilerarası-sistemik, öz-belirlenim ve
nörobiyolojik yaklaşımları kapsamakta-
P
6 GİRİŞ
dır. Her bir makalenin ve yazarların
kendilerinin içsel bir kuramsal eğilimi
olmakla birlikte yöntemsel, deneysel ve
kuramsal araştırmalar arasında bütün-
leşmenin faydası ve gerekliliği vurgu-
lanmaktadır. İlk üç makalede depres-
yonla ilişkili psikopatoloji ve intihar eği-
liminin ortaya çıkışı, değerlendirilmesi
ve tedavisi üzerine elde edilen bulgular
ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Öncelikle
Ribeiro, Bodell, Hames, Hagan ve Joiner
(2013) intihara ilişkin kişilerarası teorile-
ri ortaya koyarlar. Hakim intihar teorile-
rini ustalıkla gözden geçiren yazarlar,
sosyal geri çekilme ve aşırı uyarılma gibi
mekanizmaların intihar eğiliminin daha
doğru değerlendirilmesi, yönetilmesi ve
potansiyel olarak tedavi edilmesiyle iliş-
kili olabilmesi bakımından rolünü vur-
gulamaktadır. İkinci olarak Auerbach,
Webb, Gardiner ve Pechtel (2013) ergen
depresyonunun ortaya çıkışına ilişkin
önde gelen üç modele dayanak oluştu-
ran nörobiyolojik mekanizmaları ortaya
döker; bu modeller: (a) Beck’in (1967,
1983) bilişsel teorisi, (b) depresyonda
umutsuzluk teorisi (Abramson, Metalsky
& Alloy, 1989), (c) tepki tarzları teorisi-
dir (Nolen-Hoeksema, 1991). Bu model-
ler, bütün olarak, depresif semptomların
ortaya çıkması ve sürmesiyle ilgili önem-
li içgörü sağlamış, giderek artan araştır-
malar da anahtar nöral bağlantılara işa-
ret etmiştir. Son olarak Shahar ve Hen-
rich (2013) sundukları “eleştiri ekseni”
modeli içinde kendini eleştirmeyle ilişki-
li hassasiyet ve eleştirel olarak dışa vuru-
lan duygunun bütünleştirici rolünü an-
latmaktadırlar. Geçmişteki araştırmaları
açımlayan modelde, bu hassasiyet etken-
lerinin özkimliği, ilişkileri ve toplumsal
sistemleri nasıl şekillendirdiği ele almak-
ta ve daha da önemlisi ergenlere göre
düzenlenmiş önleme ve müdahale hiz-
metlerinin gelecekteki yol haritasını
sunmaktadır. Makaleler, bir bütün ola-
rak, hakim depresyon ve intihar teorile-
rini kaynaştırmakta ve çeşitli kuramsal
yaklaşımları bütünleştirerek gelecekteki
doğrultular için net bir çerçeve kurmak-
tadır.
Son iki makalede Luyten, Van Hou-
denhove, Lemma, Target, Fonagy (2013)
ve Vansteenkiste, Ryan (2013) sırasıyla
işlevsel somatik bozukluklar ve özbelir-
lenim teorisini kapsamlı şekilde gözden
geçirmektedirler. İlkinde, işlevsel soma-
tik bozuklukların son derece ayrışık ol-
ması değerlendirme ve tedavi sürecinde
engel teşkil etmektedir. Luyten ve mes-
lektaşları, bağışıklık ve acı düzenleme
sistemlerinden etkilenen duygulanım
tepkileri ve stresin daha iyi yönetilmesi
için zihinselleştirmenin kullanılabilece-
ğini önermektedirler. Strese verilen tep-
kide güvensiz ikincil bağlanma strateji-
lerinin etkisini vurgulayan güncel litera-
türe dayanarak yeni bir kısa psikodina-
mik müdahale önerilmektedir. Sonraki
makalede ise, Vansteenkiste ve Ryan ih-
tiyaçların, desteklendiği bir ortamda bu-
lunmanın ve kişinin ihtiyaçlarının karşı-
lanmasının ruh sağlığını ve gelişimi
olumlu yönde etkilemesi üzerine karma-
şık bir literatürü gözden geçirmektedir.
Ayrıca makalede ihtiyaçların karşılan-
maması, engellenmesi, ihtiyaçların yeri-
ni alacak şeylerin arayışına girme ve
AUERBACH 7
uyumsuz işlevsellik arasındaki ilişkiler
de ele alınmaktadır. Yazarlar, bu bulgu-
lar temelinde, dayanıklılığı artırmak için
özerk özdüzenlemenin ve farkındalığın
teşvik edilmesinin önemine dikkati
çekmektedir.
Özetle, özel sayıyı oluşturan makale
seçkisi, karmaşık psikososyal, davranış-
sal ve nörobiyolojik nedenbilimsel me-
kanizmaları ortaya dökmek için bütün-
cül yaklaşımlar geliştirilmesi gerektiğine
ilişkin kanıtlar sunmaktadır. Bütünleş-
menin ilerlemesi; işbirliğine dayalı giri-
şimler, çok çeşitli yöntemler ve pek çok
kuramsal çerçevede yansımasını bula-
caktır. Şüphesiz, bu girişimlerin karşılı-
ğında çığır açan buluşlar ortaya çıkacak,
bunlar da nihayetinde ruhsal bozukluk-
ların daha erken saptanmasına ve daha
etkili şekilde tedavi edilmesine yol aça-
caktır.
This material originally appeared in English as Psychological Vulnerabi-
lity: An Integrative Approach?. Journal of Psychotherapy Integration,
Vol. 23, No. 3, 205–206 1053-0479/13/$12.00 DOI: 10.1037/a0031449.
Copyright ©2013 by the American Psychological Association (APA).
Translated and reproduced with permission. The American Psychological
Association is not responsible for the accuracy of this translation. This
translation cannot be reproduced or distributed further without prior writ-
ten permission from the APA.
Kaynaklar
Abramson, L., Metalsky, G. I., & Alloy, L. B.
(1989).Hopelessness depression: A theory-
based subtypeof depression. Psychological
Review, 96, 358–372.
Auerbach, R. P., Webb, C. A., Gardiner, C. K.,
&Pechtel, P. (2013). Behavioral and neural
mechanismsunderlying cognitive vulnerability
models ofdepression. Manuscript submitted for
publication.
Beck, A. T. (1967). Depression: Clinical, expe-
rimental, and theoretical Aspects. New York,
NY:Harper & Row.
Beck, A. T. (1983). Cognitive therapy of depres-
sion:New perspectives. In P. J. Clayton & J. E.
Barrett(Eds.), Treatment of depression: Old
controversiesand new approaches (pp. 265–
290). New York, NY: Raven.
Luyten, P., Van Houdenhove, B., Lemma, A.,
Target, M., & Fonagy, P. (2013). Vulnerability
for functionalsomatic disorders: A contempo-
rary psychodynamicapproach. Manuscript in
preparation.
Nolen-Hoeksema, S. (1991). Responses to dep-
ressionand their effects on the duration of dep-
ressiveepisodes. Journal of Abnormal Psycho-
logy, 100, 569–582.
Ribeiro, J. D., Bodell, L. P., Hames, J. L., Ha-
gan, C. R., & Joiner, T. E. (2013). An empiri-
cally-basedapproach to the assessment and
management ofsuicidal behaviors. Manuscript
submitted for publication.
Shahar, G., & Henrich, C. C. (2013). Axis of Cri-
ticismModel (ACRIM): An integrative concep-
tualizationof person-context exchanges in vul-
nerabilityto adolescent psychopathology. Ma-
nuscriptsubmitted for publication.
Vansteenkiste, M., & Ryan, R. M. (2013). On
psychologicalgrowth and vulnerability: Basic
psychologicalneed satisfaction and need frust-
rationas a unifying principle. Manuscript in
preparation.
İntihara Meyilli Davranışın Değerlendirilmesi ve Yönetilmesine Deneysel Bir Yaklaşım
Jessica D. Ribeiro, Lindsay P. Bodell, Jennifer L. Hames,
Christopher R. Hagan ve Thomas E. Joiner
Florida State University
Riskin doğru değerlendirilmesi ve yönetilmesi intihara meyilli davranışı önlemede
hayati önem taşır. Bu makalede, intihara ilişkin kişilerarası teori (T. E. Joiner,
2005, Why people die by suicide, Cambridge, MA: Harvard University Press; K. A.
Van Orden, ve diğ., 2010, The interpersonal theory of suicide, Psychological Re-
view, 117, 575–600) intihar riskini değerlendirme ve refakatçiyi yönetme stratejile-
rinin hedeflerini kavramsallaştırmada ana zemin olarak kullanılmaktadır. Bu teori
ve bunu güçlendiren deneysel kanıtlar hakkında genel bilgi vermenin yanı sıra, bu
teorinin ilkeleri intihara meyilli davranışla ilgili diğer üç önemli teoriyle kıyaslana-
rak tartışılmaktadır. Deneysel yaklaşımların ortak özelliklerine ve kendilerine öz-
gü güçlü taraflarına dikkat çekilmektedir. Bunun ardından, muhtemel intihara
meyilli davranışın önemli risk faktörleri tartışılmakta ve mevcut deneysel perspek-
tiflerle olası bağlantılar öne çıkarılmaktadır. Özellikle, belirgin sosyal geri çekil-
menin ve aşırı uyarılmanın temel göstergelerinin (yani gerginlik, kabuslar ve uy-
kusuzluk) belirtileri incelenmektedir. Deneysel zemine dayanan uygun değerlen-
dirme ve müdahale stratejileri önerilmekte ve son olarak gelecekteki araştırmalar
için yol gösterilmektedir.
Anahtar sözcükler: intihar, risk değerlendirmesi, intihara ilişkin kişilerarası teori,
intihara meyilli davranış, intihar düşüncesi
ntihar* önlenebilir ölümlerin başlıca
nedenlerinden biri olup her yıl tüm
dünyada yaklaşık bir milyon ölüm
vakasına sebep olmaktadır (Nock ve
diğ., 2008). İntihar teşebbüslerinin çoğu
ölümle sonuçlanmamakla beraber, öldü-
*Bu makale ilk kez 11 Mart 2013 tarihinde çevrimiçi
yayınlandı. Jessica D. Ribeiro, Lindsay P. Bodell, Jen-nifer L. Hames, Christopher R. Hagan, ve Thomas E.
Joiner, Psikoloji Bölümü, Florida Eyalet Üniversitesi.
Bu makale ile ilgili yazışmalar için adres: Jessica D. Ribeiro, Department of Psychology, Florida State Uni-
versity, 1107 West Call Street, Tallahassee, FL 32306-
4301. E-mail: [email protected]
rücü olmayan teşebbüsler intihara bağlı
nihai ölümlerin en güçlü öncülleri ara-
sındadır (Goldstein, Black, Nasrallah &
Winokur, 1991; Joiner ve diğ., 2003) ve
ağır fiziksel yaralanmaların yanı sıra psi-
kolojik sıkıntıya yol açan başlı başına bir
risk kaynağıdır. Bu nedenle, intihara
meyilli davranışı (yani, intihar sonucu
ölüm ve öldürücü olmayan intihar te-
şebbüsleri) önlemek ve buna müdahale
etmek için etkili stratejilerin gerekli ol-
duğu açıktır. İntihar riskinin doğru de-
ğerlendirilmesi ve ardından da doğru
İ
RIBEIRO, BODELL, HAMES, HAGAN, JOINER 9
yönetilmesi bu amaca ulaşmada çok
önemlidir.
Ancak intihar riskinin doğru değer-
lendirilmesi zor olabilir. Bu durum, kıs-
men, intihar teşebbüsü ya da ölüm gibi
sık meydana gelmeyen bir olayın tahmin
edilmesinin güçlüğünden kaynaklanır
(Pokorny, 1983; Nock ve diğ., 2008). Ay-
rıca, kapsamı daraltarak akut ya da mut-
lak risklere odaklanırsak (yani kısa va-
dede intihara meyilli davranışta bulun-
ma riski) doğru değerlendirme daha da
zor olabilir. Riski belirlerken hem akut
hem de uzak risk faktörlerinin varlığını
ve şiddetini dikkate alan deneysel zemi-
ne dayalı risk değerlendirmeleri, risk al-
tındaki bireylerin tespitini kolaylaştırıla-
bilir. İntihar için belgelenmiş çok sayıda
risk faktörü olduğu düşünülürse, risk
değerlendirme tekniklerini ve buna bağlı
yönetim stratejilerini yönlendirip biçim-
lendirmede intihara ilişkin deneysel teo-
rileri kullanmak faydalı olabilir.
Bu makalede, intihara ilişkin kişilera-
rası teori (Joiner, 2005; Van Orden ve
diğ., 2010) intihar riskini değerlendirme
ve yönetme stratejileri için hedefleri
kavramsallaştırmada başlıca zemini
oluşturur. Bu teori, kısaca, kişilerarası
bağlamda yaşanan acı verici iki duru-
mun, özellikle kalıcı ve değişmez gibi
görüldüğünde, intihar isteğini doğuran
önemli risk faktörlerini teşkil ettiğini
vurgular; bu iki durumdan biri sosyal
tecrit, diğeri de kendine ve başkalarına
yük olunduğu şeklindeki yanlış algıdır.
Bu kişilerarası haller aynı anda ve intihar
etme imkanının olduğu ortamda yaşa-
nınca (tek başına önemli bir değerlen-
dirme hedefidir), öldürücü olan ya da
olmayan intihara meyilli davranış sergi-
leme riski en ciddi düzeye çıkar. Kişile-
rarası teorinin kendine özgü güçlü yan-
ları olmakla beraber, bu teorinin bazı
özelliklerinin diğer önemli intihara me-
yilli davranış teorilerince de paylaşıldı-
ğını önemle belirtelim. Bu nedenle, bu
makalede Kaçış Teorisi (Baumeister,
1990), Umutsuzluk Teorisi (Beck, 1986;
Abramson ve diğ., 2000; Abramson, Me-
talsky & Alloy, 1989), ve Ruhsal Acı Teo-
risi adında üç başka teori de gözden ge-
çirilecektir. Her birine ait başlıca ilkele-
rin ve mevcut deneysel belirtilerin öze-
tini içeren genel bilgi temin edilmiştir.
Daha sonra yakın zamanda intihara me-
yilli davranışın başlıca risk faktörleri ve
bunların olası teorik temelleri tartışıl-
mıştır. İntihar riskini değerlendirme ve
refakatçiyi yönetme stratejileri için he-
def kavramsallaştırmaya yönelik tavsiye-
ler verilmiştir. Son olarak da gelecekteki
araştırmalar için yol gösterilmiştir.
İntihara Meyilli Davranış üzerine
Teoriler
Kaçış Teorisi
Kaçış teorisi (Baumeister, 1990) bir
bireyin intihara teşebbüs etme noktasına
nasıl geldiğiyle ilgili bir sosyal psikolojik
teoridir. Bu teoride altı adımdan oluşan
ve intihar teşebbüsüyle sonuçlanan bir
nedensel zincir anlatılmaktadır. Bu teo-
riye göre birinci adım gerçekçi olmayan
beklentiler, olumsuz bir olay yaşamak
veya her ikisi nedeniyle, bireyin mevcut
durumunun kendi kendine koyduğu ve-
ya başkalarının dayattığı standartların
altında olduğuna inanmasıdır. Standart-
10 İNTİHAR DAVRANIŞINI DEĞERLENDİRME VE YÖNETME
ların altında kalan birey kendini suçlar
(kendini kötü niteliklerle tanımlar) ve
bu ikinci adımdır. Üçüncüsü, standartla-
rın altında kalmaya bağlı olarak kendini
gittikçe daha fazla suçlayan bireyin far-
kındalık düzeyi yükselir. Olumsuz du-
rumla ilgili kendini suçlamaya daha fazla
odaklanmasının sonucunda dördüncü
adım olarak olumsuz duygulanım gelir.
Olumsuz duygulanım o kadar iticidir ki,
birey sonunda daha anlamsız ve daha az
bütünleşmiş bir biliş ve bilinç durumuna
geçer. Bu durum bilişsel yıkım olarak ad-
landırılır ve nedensel zincirin beşinci
adımını oluşturur. Kaçış teorisine göre
bilişsel yıkım dar ve şu ana odaklı bir
zaman perspektifiyle, yakın (kısa vadeli)
hedeflere yönelik eylem niteliği taşır,
daha geniş kavramlar ve duygular yerine
hareketlere ve duyumsamalara odakla-
nır. Mantıksız bilişler, kısıtlanmayan
davranışlar, hissizlik ve pasiflik bilişsel
yıkımın sonuçlarıdır ve nedensel zincirin
altıncı adımını oluşturur. İntihar teşeb-
büsü kendiyle ve dünyadaki olaylarla il-
gili itici hislerden kaçma çabası olarak
görülür (Baumeister, 1990).
Tek başına kaçış teorisinin unsurları
arasındaki ilişki bir derece destek görse
de, modelin tamamıyla ilgili bulgular sı-
nırlıdır. Özellikle kendine dair farkında-
lığı yüksek olan ve gerçeklerden kaçma
isteği taşıyan bireylerde standartların al-
tına düşmenin intihar fikrine kapılma
olasılığını arttırdığının kanıtlanması, ka-
çış teorisiyle tutarlıdır (Chatard & Se-
limbegovic, 2011). Benzer biçimde, stan-
dartların altında kalma olasılığını arttı-
rabilen mükemmeliyetçiliğin ve yüksek
standartlarda yaşamayı başaramamaya
bağlı suçluluk duygusunun da intihar
düşüncesinde ve teşebbüsünde rol oy-
nadığını destekleyen bulgular vardır
(Dean, Range & Groggin, 1996; Dean &
Range, 1999; Seidlitz, Conwell, Dubers-
tein, Cox & Denning, 2001). Kaçış teori-
sinde yer alan olumsuz duygulanım
(Conner, Duberstein, Conwell, Seidlitz &
Caine, 2001), somut ve şu ana odaklı biliş
(örn., Neuringer & Harris, 1974; Hirsch
ve diğ., 2006) ve kısıtlanmayan davranış
(örn., Brodsky, Malone, Ellis, Dulit &
Mann, 1997; Nock & Kessler, 2006) gibi
özelliklerin de intihar düşüncesi ve dav-
ranışına yönelik risk faktörü oluşturdu-
ğu deneylerle kanıtlanmıştır. Ancak bu
yapıları, kaçış teorisinde önerildiği gibi,
sırayla birbirine bağlayan uzun vadeli
araştırmalara hâlâ ihtiyaç vardır.
İntihar Eğiliminde Umutsuzluk
Teorisi
İntihar eğiliminde umutsuzluk teori-
sine göre (Beck, 1986; Abramson ve diğ.,
1989, 2000), umutsuzluk, kişiyi bilişsel
düzeyde intihar düşüncesi ve davranışı-
na karşı savunmasız bırakan anahtar un-
surlardan biridir. Umutsuzluk gelecek-
teki olayların nedenleri, sonuçları ve ki-
şiye etkileri hakkında olumsuz yorumlar
yapma eğilimi gösteren bir bilişsel tarzı
ifade eder (Beck, Brown & Steer, 1989).
Daha kesin bir ifadeyle, olumsuz (ve/ya
olumlu olmayan) yaşam olaylarının: 1)
istikrarlı (yani kalıcı) ve evrensel (yani
geniş kapsamlı) nedenlere bağlanabile-
ceğine, 2) daha başka olumsuz sonuçlara
ya da akıbetlere yol açacağına, 3) kişinin
yetersiz ya da kusurlu olduğunu kanıtla-
dığına inanılır. Bu teoriye göre, umut-
RIBEIRO, BODELL, HAMES, HAGAN, JOINER 11
suzluk burada düşünceden davranışa
uzanan bir süreç içinde algılanan intihar
eğiliminin yakın ve yeterli bir nedenini
oluşturur (Beck ve diğ., 1989; Beck,
Brown, Berchick, Stewart & Steer, 1990;
Abramson ve diğ., 1998; Abramson ve
diğ., 2000; Joiner & Rudd, 1995).
Genel olarak, umutsuzluk intihar dü-
şüncesinin, teşebbüslerinin ve intihara
bağlı ölümün önemli bir risk faktörü
olarak kabul edilmektedir. Bazı araştır-
malarda umutsuzluk ile intihar düşün-
cesi ve girişimleri arasında ilişki olduğu
tespit edilmiştir (Abramson ve diğ.,
1998; Beck ve diğ., 1989, 1990; Beck,
Steer, Beck & Newman, 1993). Ayrıca,
umutsuzluğun depresyonun da ötesinde
intihar eğilimi ile bağlantılı olduğu belir-
lenmiştir (Kuo, Gallo & Eaton, 2004;
Wetzel, Margulies, Davis & Karam,
1980). Uzun vadeli araştırmalarda, 20 yı-
la varan sürelerle takip edilen klinik ve
klinik olmayan örneklerde, umutsuzlu-
ğun intihar düşüncesini, teşebbüslerini
ve tamamlanmış intiharı öngördüğünün
tespit edilmiş olması da önemlidir
(Brown, Beck, Steer & Grisham, 2000;
Beck, Steer, Kovacs & Garrison, 1985;
Kuo ve diğ., 2004; David Klonsky, Kotov,
Bask, Rabinowitz & Bromet, 2012). Ayrı-
ca, umutsuzluğun, klinik olmayan ör-
neklerde görülen bilişsel risk (Abramson
ve diğ., 1998) ve kara kara düşünme
(Smith, Alloy & Abramson, 2006) gibi
diğer risk faktörleri ile intihar eğilimi
arasındaki ilişkiye de aracılık ettiği belir-
lenmiştir.
Ruhsal Acı Teorisi
Shneidman (1993, 1999), intihar so-
nucu ölümün, bir bireyin ruhsal acı ola-
rak ifade edilen acı verici bir psikolojik
durumun yol açtığı dayanılmaz eziyet-
ten kaçış girişimi olduğunu iddia etmek-
tedir. Ruhsal acının psikolojik ihtiyaçla-
ra ket vurulmasının veya bunların engel-
lenmesinin sonucu olduğuna inanılır –
bu teoriye göre buna sebep olan ihtiyaç
ya da ihtiyaçlar her bireyin kendine öz-
güdür (Shneidman, 1993). Shneidman'a
(1993, 1999) göre ruhsal acı kötüye git-
tikçe ve çekilen acıyı hafifletme seçenek-
leri azaldıkça intihar olasılığı artar. Ruh-
sal acı yeterince şiddetlendiğinde (birey
bunun dayanılmaz olduğuna ve dinme-
diğine kanaat getirdiğinde), rahatsızlık
artar – bu rahatsızlık hali, huzursuzluk
verici bir duygusal üzüntü ve tedirginlik
durumudur. Shneidman'a (1999) göre
ruhsal acıyı giderme ve duygusal tedir-
ginliği çözme baskısı kişiyi intihar dav-
ranışına götürür (1999).
Yapılan araştırmalar bu modeli bü-
yük oranda desteklese de ruhsal acı teo-
risini doğrudan kanıtlayan pek fazla
bulgu yoktur. Ruhsal acı ile intihar dü-
şüncesi arasında depresif semptomların
ve umutsuzluğun etkilerinin ötesinde
bir ilişki olduğunu gösteren tutarlı bul-
gular vardır. Bu bulgu lisans öğrencile-
rinden (Pereira, Kroner, Holden & Fla-
menbaum, 2010; Troister & Holden,
2010), hapishanede yatanlardan (Pereira
ve diğ., 2010), evsiz insanlardan (Patter-
son & Holden, 2012) ve ayrıca ayakta te-
davi gören yetişkin hastalarla (Berlim ve
diğ., 2003) Majör Depresyon tanısıyla ya-
12 İNTİHAR DAVRANIŞINI DEĞERLENDİRME VE YÖNETME
tan hastalardan (Olié, Guillaume, Jaus-
sent, Courtet & Jollant, 2010) alınan ör-
neklerde bildirilmiştir. İntihar teşebbüs-
lerinde ruhsal acının rolünü inceleyen
araştırmaların bulguları bu kadar kesin
değildir. Ruhsal acının geçmişteki inti-
har teşebbüslerinin tek öncülü olabile-
ceğini gösteren bazı işaretler olmasına
rağmen (Troister & Holden, 2012), diğer
araştırmalarda kişinin bildirdiği ruhsal
acı ile intihar teşebbüsü geçmişi arasın-
da anlamlı bir ilişki bulunamamıştır
(Olié ve diğ., 2010). Bildiğimiz kadarıyla,
bugüne kadar yapılan hiçbir araştırma-
da, ruhsal acı teorisi, intihara bağlı ölü-
mün tahmin edilmesinde ruhsal acıya ek
olarak rahatsızlık ve baskıyı da içerecek
şekilde tümüyle ve doğrudan incelen-
medi.
İntihara ilişkin Kişilerarası Teori
İntihara ilişkin kişilerarası teoriye gö-
re (Joiner, 2005; Van Orden ve diğ.,
2010), intihar isteğinin oluşumunda kişi-
lerarası bağlamda ortaya çıkan iki du-
rum söz konusudur: aidiyetin engellen-
mesi ve kendini yük gibi görme. Aidiye-
tin engellenmesi durumunda, yalnızlık
duyguları ve karşılıklı olumlu ilişkilerin
yokmuş gibi algılanması ya da gerçekten
olmaması söz konusudur. Kendini yük
gibi görmede ise, kişi başkalarına yük
olduğu şeklindeki yanlış algılara sahip-
tir. Bu durumda genellikle kişi kendin-
den nefret ediyor ve ölümünün yaşama-
sından daha hayırlı olacağına inanıyor-
dur. Bu teoriye göre, bu kişilerarası du-
rumların şiddeti hem içsel (örneğin ruh
hali, duygu) hem de kişilerarası faktörle-
re (örneğin, kişilerarası ortamlar) bağlı
olarak değişebilir.
Teoriye göre, her iki durum da tek
başına pasif intihar düşüncesi geliştirme
riskini arttırır; aktif intihar düşüncesiyse
ancak hem aidiyetin engellendiği hem
de kişinin kendini yük gibi gördüğü ve
bu durumları sürekli ve değişmez (yani
umutsuz) gibi algılanması durumunda
gelişir. Bu teoriye paralel olarak, deney-
sel kanıtlar da yoğun intihar düşüncesi
ile aidiyetin engellenmesi (Conner, Brit-
ton, Sworts & Joiner, 2007; You, Van Or-
den & Conner, 2011; Timmons, Selby,
Lewinsohn & Joiner, 2011) ve kendini yük
gibi görme (Joiner ve diğ., 2002; Joiner,
Hollar & Van Orden, 2006; Van Orden,
Lynam, Hollar & Joiner, 2006; Garza &
Pettit, 2010; Cukrowicz, Cheavens, Van
Orden, Ragain & Cook, 2011; Jahn,
Cukrowicz, Linton & Prabhu, 2011) ara-
sındaki bağlantıyı desteklemektedir.
Umutsuzluğun özel olarak aidiyetin en-
gellenmesi ve kendini yük gibi görmeye
ilişkin etkisinin doğrudan araştırılması
gerekse de, intihara meyilli davranışta
umutsuzluğun rolü halihazırda kanıtlar-
la belgelenmiştir (McMillan, Gilbody,
Beresford & Neilly, 2007).
İntihara meyilli davranış korkutucu
ve acı vericidir; bu nedenle, teoriye göre,
intihar isteği intihara meyilli davranış
için tek başına yeterli olmaz. Evrimsel
olarak yerleşik, , güçlü kendini koruma
içgüdüsü hayatı tehdit edecek davranış-
ları güçleştirir. Bu da intihar girişimleri-
nin ve intihara bağlı ölümün intihar dü-
şüncesinden daha az görülmesini açık-
lar. Bu teoride, buna dayanılarak, intiha-
RIBEIRO, BODELL, HAMES, HAGAN, JOINER 13
ra meyilli davranışta bulunabilmek için
kendini koruma içgüdülerinin zayıflamış
olması gerektiği öne sürülmektedir. Bu-
nun için, kişinin benzer biçimde zor, acı
verici ve korkutucu uyaranları tekrar
tekrar yaşaması gerekir. Bu teori kapsa-
mında, bu acı verici ve kışkırtıcı olaylar,
intihar kapasitesi geliştirme olasılığını
arttıran risk faktörleri olarak kabul edi-
lir. İntihar kapasitesi bir kez gelişince,
acı, yaralanma ve ölüme karşı korkusuz-
luk hissi doğurur ve acı toleransını arttı-
rarak her türlü intihar meyilli davranış
için gereken düzeye getirir.† Geçmişinde
intihar teşebbüsünde bulunmuş kişile-
rin, sadece intihar düşüncesi taşıyan ve
kendini sağlıklı biçimde kontrol edebi-
len kişilere kıyasla daha fazla acı verici
ve kışkırtıcı olay yaşamış olması ve daha
güçlü kapasite edinmiş olması bu teoriy-
le tutarlıdır (Smith, Cukrowicz, Poin-
dexter, Hobson & Cohen, 2010). Benzer
bulgular ayakta tedavi edilen klinik has-
talarında (Van Orden, Witte, Gordon,
Bender & Joiner, 2008) ve askeriyeden
örneklerde de (Bryan, Cukrowicz, West
& Morrow, 2010) görülmüştür.
Teoriye göre intihar düşüncesinin
varlığı ölümden korkmamakla destekle-
niyorsa, intihar eğilimi artar. Bu tür in-
tihar belirtileri arasında özel planlar
ve/ya intihar için yapılan hazırlıklar (ör-
neğin, intihar araçlarını temin etme) sa-
yılabilir. Teoriye göre intihar eğiliminin
öldürücü ya da neredeyse öldürücü inti-
har teşebbüslerine dönüşmesi için kişi-
† Çoğu zaman sancılı olan ve daima ölüm korkusuyla yüzleşmeyi gerektiren aşırı dozda ilaç alımına (yani
kendini zehirlemeye) bağlı ölüm de buna dahildir.
nin acı toleransının böyle bir davranışta
fiilen bulunmasına yetecek kadar yük-
selmesi gerekir. Bu nedenle, bu teorinin
kapsayıcı varsayımına göre, aidiyetin en-
gellenmesi, kendini yük gibi görme,
ölümden korkmama ve fiziksel acıya
karşı toleransın yüksek olması aynı anda
yaşandığı zaman intihara meyilli davra-
nış olasılığı en üst düzeye çıkar. Klinis-
yen bulgularının da gösterdiği gibi, inti-
har riskinin, kendini yük gibi gören ve
kapasite edinmiş olan bireylerde en üst
seviyede olduğunun Van Order ve arka-
daşlarınca (2008) tespit edilmiş olması
da bu varsayımı destekler. Ayrıca, Joiner
ve arkadaşları (2009) aidiyetin engel-
lenmesi, kendini yük gibi görme ve ka-
pasite edinme göstergelerinden mevcut
intihara meyil durumunun tahmin edi-
lebildiğini kanıtlamıştır.
Kişilerarası Teorinin Diğer Teorilerle
Ortak Özellikleri ve Kendine Özgü
Güçlü Tarafları
İntihar düşüncesinin ve/ya davranı-
şının nedenlerini anlamada her bir teori
kendi bakış açısını ortaya koysa da, teo-
riler arasında kayda değer ortak özellik-
ler vardır. Öncelikle, intihar isteğine
katkıda bulunan faktörler konusunda
teoriler arasındaki ortak noktalar vardır.
Her bir teori intihar isteğinin öncelikle
bir tür duygusal acıdan kaynaklandığını
öngörür. Ruhsal acı teorisinde ve kişile-
rarası teoride duygusal acı ihtiyaçların
engellenmesinden kaynaklanır. Bu teori-
lerde yapılan tahminlerin kesinlik düze-
yi birbirinden farklıdır ancak ruhsal acı
teorisinde engellenmiş veya ket vurul-
muş ihtiyaçların bireye özgü olduğu id-
14 İNTİHAR DAVRANIŞINI DEĞERLENDİRME VE YÖNETME
dia edilirken, kişilerarası teoride aidiye-
tin engellenmesi ve kendini yük gibi
görmenin gerekli ve yeterli rol oynadığı
savunulur. Kaçış teorisi bakımından,
duygusal acı standartların altında kalın-
dığı algısına bağlı olarak kendini suçla-
maktan kaynaklanan olumsuz duygula-
rın sonucudur. Suçluluk ve standardın
altında kalmışlık duygusu başkalarına
yük olma olarak algılandığı ölçüde, ken-
dini suçlamaya kişilerarası teoride de yer
verilir. Umutsuzluk teorisine göre inti-
har isteği umutsuz bilişten doğar, bu da
olumsuz duygulara neden olur. Kişilera-
rası teori bu teoriden yola çıkarak umut-
suzluğa daha belirgin bir rol biçer; ken-
dini yük gibi görme ve sosyal bağlantıya
sahip olmamayla ilgili umutsuz bilişlerin
intihar düşüncesinin gelişiminde en çar-
pıcı etkenler olduğunu savunur.
İntihara ilişkin kişilerarası teori, inti-
har isteğiyle ilgili daha belirgin tahmin-
lerde bulunmanın yanı sıra intihara me-
yilli davranış konusundaki tahminlerinin
kesinlik düzeyi bakımından da diğer bir-
çok teorinin ötesine geçer. Birçok teori-
de, intihara bağlı ölüm intihar isteğinin
yeterli düzeye ulaşmasının bir sonucu
olarak görülür, yani intihara teşebbüs
eden ve bu şekilde ölen bireylerin inti-
harı düşünenlerden tek farkı intihar is-
teklerinin daha yüksek düzeyde olması-
dır. Kişilerarası teori bu görüşe meydan
okuyarak, intihara meyilli davranışın
özündeki güçlükler nedeniyle, isteğin
yanında eyleme geçme kapasitesinin de
olması gerektiğini savunur. Bu ayrım, is-
teğin tek başına yeterli olduğuna inanan
diğer önemli teorilere kıyasla, intihara
meyilli davranışı daha belirgin ve kesin
biçimde tahmin edebilmesi sebebiyle
kayda değer niteliktedir.
Yakın Zamanlı İntihar Riski
İntihar teorilerinin çoğu nihai intihar
teşebbüslerini ve/ya intihara bağlı ölüm-
leri öngören risk faktörleriyle ilgilidir.
Yakın zamanlı (akut) intihar riskini de-
ğerlendirirken, yukarıdaki teorilerde an-
latılan daha uzak risk faktörlerine ek
olarak, akut intihar riski faktörlerinin
varlığını ve şiddetini de dikkate almak,
her an gerçekleşebilecek risk altındaki
bireyleri doğru belirleme olasılığını art-
tırabilir. Akut risk alanında fazla araş-
tırma yapılmış olmamakla beraber, kısa
vadede intihar amacıyla harekete geçile-
ceğinin açıkça dile getirilmesine ek ola-
rak, gerginlik, uykusuzluk ve kabuslar
gibi akut aşırı uyarılma göstergelerinin
yanında belirgin sosyal geri çekilmenin
oynadığı rolü destekleyen yakın deliller
vardır. Bu bölümde, bu faktörlerle ilgili
olarak bugüne kadar yapılmış araştırma-
lar hakkında konuşacağız ve bu olgunun
temelinde yatabilecek olası teorik bağ-
lantıları önereceğiz. Bu risk faktörlerine
özellikle intihara ilişkin kişilerarası teori
açısından bakmaya çalışıyoruz, çünkü
belirgin sosyal geri çekilme ve aşırı uya-
rılma göstergeleri bu makalede tartışılan
diğer önemli teorilerin bakış açısından
anlaşılabilse de, kişilerarası teori ile ya-
pılan tahminlerin daha belirgin olması
risk değerlendirme hedeflerinin daha
hassas biçimde kavramsallaştırılmasını
sağlar.
RIBEIRO, BODELL, HAMES, HAGAN, JOINER 15
Belirgin Sosyal Geri Çekilme
Kişilerarası teori perspektifinden ba-
kıldığı zaman, belirgin sosyal geri çekil-
me büyük olasılıkla kendini yük gibi
görme ve aidiyetin engellenmesinin bir-
likte yaşanmasından kaynaklanan en
şiddetli biçimdeki intihar isteğini temsil
eder. Arkadaşlardan, aileden ve toplum-
dan belirgin sosyal geri çekilme deneysel
literatürde (Appleby, Cooper, Amos &
Faragher, 1999; Chavan, Singh, Kaur &
Kochar, 2008; Herbert, Maltsberger,
Lipschitz, Haas & Kyle, 2001) ve uzman-
ların fikir birliğiyle (örn., Rudd, Berman
ve diğ., 2006) intihar için akut risk fak-
törü olarak belirlenmiştir. Psikolojik
otopsi çalışmalarında, intihar sonucu
ölen kişi hakkında bilgi verenlerin o bi-
reyin intihara bağlı ölümünden önceki
aylarda, haftalarda ve günlerde sosyal
olarak kendini geri çektiğinden ve sosyal
faaliyetlere olan ilgisini kaybettiğinden
sıkça söz ettiği ortaya konmuştur (App-
leby ve diğ., 1999; Chavan ve diğ., 2008).
Ayrıca, Herbert ve arkadaşları (2001) in-
tihar sonucu öldükleri tarihlerde hasta-
ları tedavi etmekte olan terapistlerden
aldıkları bilgileri kullanarak sosyal işlev
bozukluğunu intihar riskinin yakın za-
manda gerçekleşebileceğinin bir işareti
olarak belirledi. Ancak psikolojik otopsi
çalışmalarının sınırlamalarından biri, in-
tihar sonucu ölen kişinin ruh halleri
(duyguları, düşünceleri) hakkında bilgi
vermemesidir; bunlar daha çok merhu-
mun davranışlarının bilgi veren kişilerce
anlatılan halini temel alır. Bu sınırlamayı
göz önünde bulundurarak, gelecekteki
araştırmalarda başkalarıyla birlikteyken
"zihinsel geri çekilmenin" de (mesafeli
durmanın) intiharın yakın zamanda ger-
çekleşeceğini söyleyen bir öncül olup
olmadığını değerlendirmek yararlı ola-
caktır. Sosyal geri çekilmenin diğer bir
işareti olarak da, intihar sonucu ölenle-
rin %35'inin ölümlerinden önceki aylar-
da ve haftalarda daha az konuştuğu (Ro-
bins, 1981), %29'unun da ölümden önce-
ki iki gün içinde kişilerarası çatışma ya-
şadığı (Phillips ve diğ., 2002) anlatılmış-
tır. Bildiğimiz kadarıyla, kişilerarası ça-
tışma ile intihara bağlı ölümü ilişkilendi-
ren mekanizmaların deneysel olarak test
edildiği bir araştırma henüz yapılmış
değildir; ancak bu ikisi arasındaki ilişki-
nin olası bir açıklaması, çatışmayı taki-
ben belirgin sosyal geri çekilmenin ya-
şanması şeklinde olabilir.
Aşırı Uyarılma
İntihar sonucu ölen kişiler ölümleri-
nin hemen öncesinde gerginlik ve uyku
bozukluğu (genellikle uykusuzluk ve ka-
buslar) dahil aşırı uyarılma hali yaşarlar.
İntihara ilişkin kişilerarası teori açısın-
dan bakıldığında, intihara meyilli davra-
nış için intiharın getireceği ölüme bağlı
korkuyu yenmek gerekir ve bunun için
de enerji, uyarılma ve kararlılık şarttır.
Huzursuz edici duygusal karışıklık ve
tedirginlikle nitelenen rahatsızlık hali-
nin de aşırı uyarılma olgusuyla tutarlı
olduğunu özellikle belirtelim. Ruhsal acı
teorisi çerçevesinde, rahatsızlık, artan
ruhsal acının bir sonucu ve (intihara
meyilli davranışın özündeki korkuyu
yenmenin değil) duygusal sıkıntıyı gi-
dermenin bir yolu olarak görülmekle be-
raber, intihara meyilli davranışı kolaylaş-
16 İNTİHAR DAVRANIŞINI DEĞERLENDİRME VE YÖNETME
tıran bir tür psikolojik "enerji" olarak ta-
nımlanır (Shneidman, 1999).
Ajitasyon [ruhsal kaynaklı titreme,
huzursuzluk] akut intihar riskiyle bağ-
lantılı olup hem devimsel hem zihinsel
uyarılmadaki artışı ifade eder, aşırı ve/ya
tekrarlayan davranışlarla kendini göste-
rir (örneğin, yerinde duramama, ellerin
terlemesi, volta atma vs.) ve bunun ya-
nında ıstırap, gerilim veya duygusal çal-
kantının dışavurumları görülür (Benazzi,
Koukopoulos & Akiskal, 2004; McGuffin,
Farmer & Harvey, 1991; Ribeiro, Bender,
Selby, Hames & Joiner, 2011)‡ Ajitasyon
nispeten az araştırılmış olsa da, mevcut
ve yeni bulgular ajitasyonun akut intihar
davranışında oynadığı rolü büyük oran-
da destekler. 954 hastada yapılan ileriye
dönük kapsamlı bir araştırmada 1 yıllık
bir takip süresi içinde uykusuzluk, aji-
tasyon ("ruhsal kaygı") ve panik atakla-
rın varlığı gibi bazı aşırı uyarılma gös-
tergelerinin intiharın anlamlı öncülleri
olduğu tespit edilmiştir (Fawcett ve diğ.,
1990). Benzer biçimde Robins (1981) in-
tihar sonucunda ölenlerin ölümlerinden
önceki aylarda yüksek oranda ajitasyon
ve gerilim yaşadığını bildirmiştir. İntihar
teşebbüsü sonucunda hastanede yatar-
ken ölen bazı kişilerin yatan hasta çizel-
geleri incelendiğinde, ölümden 1 hafta
‡ Aşırı uyarılma ve zihinsel meşguliyetle ortak özellik-
lere sahip olmakla beraber, akut ajitasyonun kaygı de-
nen daha genel duygusal durumdan ayrı olduğunu vur-gulamak gerekir. Kaygı, beklenen bir olumsuz olayla
başa çıkmaya hazır olmayı ya da hazırlanmayı içeren
geleceğe yönelik bir olumsuz ruh halini ifade eder (Barlow, 2000). Kaygıyı tanımlayan kuruntu ve üzüntü
gibi özellikler, genellikle daha bugüne yönelik fiziksel
ve zihinsel huzursuzluk ve rahatsızlığı (örneğin bede-ninden kurtulmayı isteme) içeren ajitasyonun merke-
zinde yer almaz.
öncesine ait 24 saat süreli personel not-
larından elde edilen Duygulanım Bozuk-
lukları ve Şizofreni Tablosu (SADS) de-
recelendirmelerine göre ölenlerin %87-
sinde "şiddetli kaygı/ ajitasyon" görül-
düğünün belgelenmiş olması da bunu
destekler niteliktedir (Busch, Clark,
Fawcett & Kravitz, 1993). Busch, Fawcett,
ve Jacobs (2003) yatan hastaların %76-
sında ölümlerinden önceki haftada "şid-
detli ve/ya aşırı ajitasyon" kaydedildiği,
Way, Miraglia, Sawyer, Beer, ve Eddy
(2005) ise gözetim altındayken intihar
sonucunda ölen yatan hastaların yakla-
şık %70'inde yüksek düzeyde ajitasyon
görüldüğü şeklinde benzer bulgular bil-
dirmiştir. Ölümcül olmayan teşebbüsler
sonucunda da yüksek düzeyde ajitasyon
görülmüştür. Hall, Platt, ve Hall (1999)
tarafından yapılan bir araştırmada bir
intihar teşebbüsünün hemen ardından
ruh sağlığı acil servisini arayan hastala-
rın yaklaşık %90'ı ağır ruhsal kaygı ve
%80'i de teşebbüsten önceki 1 ay içinde
panik atak bildirmiştir.
Ajitasyona benzer biçimde, uykusuz-
luk ve kabuslar başta olmak üzere uyku
bozuklukları akut intihar davranışının
önemli ama azımsanan risk faktörleridir.
Uykusuzluk belirtilerine gelince, yukarı-
da belirtildiği gibi, Fawcett ve arkadaşla-
rının (1990) bulgularının temelinde uy-
kusuzluk intihar için akut risk faktörü
olarak belirlenmiştir. Ayrıca intihar so-
nucu ölenler üzerinde yapılan geriye
dönük bir çalışmada, McGirr ve arkadaş-
ları (2007) uykusuzluğun ölümcül inti-
har davranışının yakın zamanlı veya
akut bir göstergesi olduğunu bildirmiş-
tir. Pigeon, Britton, Ilgen, Chapman, ve
RIBEIRO, BODELL, HAMES, HAGAN, JOINER 17
Conner (2012) de ağırlıklı olarak uyku-
suzluk belirtilerini içeren uyku bozuklu-
ğunun ölümden önceki 1 yıl içinde inti-
har sonucu ölenlerden alınan geniş bir
örneklemde son doktor randevusundan
sonra ölüme kadar geçen süreyi ayırıcı
olarak öngördüğünü ve uyku bozuklu-
ğunun intiharın yakınlığını öngördüğü-
nü tespit etti. Beklendiği gibi, uykusuz-
luk belirtileri ile öldürücü olmayan inti-
har teşebbüsleri arasında da bağlantı
vardır. Örneğin, Hall ve arkadaşları
(1999) tarafından yapılan bir çalışmada,
intihara teşebbüs ederek bunun ardın-
dan psikiyatri acil servisine gelenlerden
alınan bir örneklemde uykusuzluk belir-
tileri intihar teşebbüsüyle ilişkilendirildi.
Yüksek riskli hastalardan oluşan bir ör-
neklemde yapılan 1 aylık takibin ardın-
dan, depresyonun, umutsuzluğun, kay-
gının, madde ve alkol bağımlılığın etki-
lerinin yanı sıra TSSB teşhisinin ötesin-
de, temel uykusuzluk belirtilerinin inti-
har teşebbüsünü öngördüğünün tespit
edilmesi de bu bulguları desteklemekte-
dir (Ribeiro ve diğ., 2012).
Kabuslara dönersek, literatür kısıtlı
olmakla beraber, bulgular çoğalmaktadır
ve mevcut literatürde bunların çok etkili
olduğu belgelenmiştir. Kabuslar genel-
likle hoş olmayan görüntülerin ve/ya
yoğun olumsuz duyguların (örneğin
dehşet veya korku) damga vurduğu ve
kişinin uykusundan uyanmasına sebep
olan canlı ve rahatsız edici rüyalar olarak
tanımlanır (American Psychiatric Asso-
ciation, 1994; Zadra&Donderi, 2000).
Sjöström, Hetta, ve Waern (2007) tara-
fından yapılan bir çalışmada, intihara te-
şebbüs eden ve teşebbüsün hemen ar-
dından değerlendirilen kişilerin yaklaşık
üçte ikisi sık sık kabus gördüğünü bil-
dirdi. Bu çalışmanın devamı niteliğinde-
ki bir araştırmada, Sjöström ve arkadaş-
ları (2009) sık sık görülen kabusların
başlangıçtan sonraki 2 yıl içinde ikinci
bir intihar teşebbüsü olasılığını arttırdı-
ğını bildirdi (R=3.15). Başlangıçta ve 2
aylık takipte sık sık kabus görülüyorsa
teşebbüsün tekrarlanma ihtimali daha
da yükseliyordu (RO=5.20). Akut intihar
davranışı ile sık kabuslar arasında bir
ilişki olduğu ergenlerde de belgelenmiş-
tir (Liu, 2004).
Değerlendirme ve
Yönetim Stratejileri
Yukarıda hem gerçekleşmiş hem de
yakında gerçekleşebilecek intihara me-
yilli davranışa ait risk faktörlerini ince-
ledik. Bu bölümde, yukarıda tartışılan
faktörlerin her biriyle ilgili intihar riskini
azaltmak için tasarlanan mevcut ve uy-
gun değerlendirme ve müdahale yön-
temlerini inceleyeceğiz. Bu bölümde ya-
pılan öneriler belirli tedavi yönelimlerini
kapsayan ve deneylerle desteklenen te-
davi tekniklerinden alınmıştır.
Değerlendirme
İntihara meyilli davranışı önlemedeki
hayati adımlardan biri değerlendirmedir.
Değerlendirme, tedavi boyunca kendili-
ğinden düzenli olarak devam etmeli ve
riskin yükseldiği dönemlerde artmalıdır
(Joiner, Walker, Rudd & Jobes, 1999; Si-
mon, 2002). Risk faktörlerinin çoğu için
değerlendirme doğrudan soru sorma ve-
ya daha planlı klinik mülakatlar yoluyla
yapılabilir. Genel intihar düşüncesinin
18 İNTİHAR DAVRANIŞINI DEĞERLENDİRME VE YÖNETME
(örneğin İntihar Düşüncesi için Beck
Ölçeği, Beck & Steer, 1991; Depresif Be-
lirtiler Endeksi—İntihar Eğilimi Ölçeği,
Metalsky & Joiner, 1997) ve umutsuzluk
(örneğin Beck Umutsuzluk Ölçeği; Beck
& Steer, 1988) ve aidiyetin engellenmesi
ile kendini yük gibi görme (örneğin, Ki-
şilerarası İhtiyaçlar Anketi, Van Orden,
Cukrowicz, Witte & Joiner, 2012) gibi
özellikle düşünceye katkıda bulunan
belli yapıların değerlendirilmesinde kul-
lanılan psikometrik açıdan güvenilir
araçlar vardır. İstek, planlama ve hazır-
lıkla ilgili doğrudan değerlendirme de
hayati önem taşır, çünkü bu faktörlerin
varlığı ölüm riskinin daha yüksek oldu-
ğunu gösterir. Edinilmiş intihar kapasi-
tesini ve acılı, kışkırtıcı olay geçmişini
değerlendirmede kullanılmak üzere de
ölçekler geliştirilmiştir (Edinilmiş İnti-
har Kapasitesi Ölçeği ve Acılı ve Kışkırtı-
cı Olaylar Ölçeği; Van Orden ve diğ.,
2008). Özbildirimin ötesinde, kapsamlı,
psikometrik açıdan güvenilir olan, yapı-
landırılmış ve yarı planlı mülakatlar da
hazırlanmıştır (örneğin, İntihar Teşeb-
büsüyle Kendine Zarar Verme Mülakatı
[Linehan, Comtois, Brown, Heard &
Wagner, 2006]; Kendine Zarar Veren
Düşünceler ve Davranışlar Mülakatı
[Nock, Holmberg, Phtos & Michel,
2007]; Kolombiya-İntihar Şiddetini De-
recelendirme Ölçeği [Posner ve diğ.,
2011]). Akut risk faktörlerinin değerlen-
dirmesi de özbildirim veya doğrudan
sorgulama yoluyla yapılabilir. Örneğin,
ajitasyon için Kısa Ajitasyon Ölçümü
(Ribeiro ve diğ., 2011), Uykusuzluk Belir-
tileri için Uykusuzluk Şiddeti Endeksi
(Bastien, Vallières & Morin, 2001) ve ka-
buslar için Rahatsız Edici Rüyalar ve Ka-
bus Şiddeti Endeksi (Krakow, 2006) ile
gerçek psikometrik özellikler elde edil-
miştir.
Yönetim
Risk yaratan ve kişiyi savunmasız bı-
rakan anahtar etkenler değerlendirildik-
ten sonra, uygun bir müdahale yöntemi
uygulanmalıdır. İntihar isteğiyle ilgili
olarak, bu isteği söndürmek amacıyla
bunun altında yatan mekanizmaların
tedavi edilmesine işaret edilmektedir.
Yukarıda belirtildiği gibi, kişilerarası te-
ori mevcut teorilerden yola çıkıp bunları
genişleterek intihar isteğinin altında ya-
tan mekanizmalar hakkında en kesin
tahminlerde bulunur. Kişilerarası bağlı-
lık hislerini desteklemenin intihar dü-
şüncesini ve davranışını azaltmada
önemli bir tedavi alanı olması kişilerara-
sı teorinin önerileriyle tutarlıdır. Düşük
dozdaki sosyal ilişkilerin bile intihar ris-
ki altında olanlar için etkili bir ilaç oldu-
ğu tespit edilmiştir (Fleischmann ve diğ.,
2008; Motto & Bostrom, 2001). Bu çalış-
malarda, bireylere ulaşmaya çalışan uz-
manların takip amaçlı kısa mektuplar
veya telefonlarla attığı küçük gibi görü-
nen adımlar bile bu bireylerin intihar
riskinin önemli oranda azaltılmasına
katkıda bulunmuştur.
Sosyal ilişkilerin güçlendirilmesi otu-
rumlarda da hedeflenebilir. Davranışçı
etkinleştirme ve bilişsel yeniden yapı-
landırma, intihar düşüncesini ve intihara
meyilli davranışları azalttığı kanıtlanan
tedavilerin iki ortak unsurudur ve sosyal
kopukluk hislerini azaltmada yararlı
RIBEIRO, BODELL, HAMES, HAGAN, JOINER 19
olabilir. Davranışçı etkinleştirme
(Lejuez, Hopko, Acierno, Daughters &
Pagoto, 2011) bireylerin özel ve uygula-
nabilir günlük sosyal faaliyetler planla-
masına yardımcı olmada kullanılabile-
cek özel bir tedavi biçimidir. Davranışçı
etkinleştirme kapsamında bir bireyin ya-
şamın çeşitli alanlarındaki (örneğin aile,
eğitim, arkadaşlık) değerleri belirlenir ve
sonra da bu değerler yardımıyla bireyin
önemli, eğlenceli ve değer verdiği şeyle-
re uygun günlük faaliyetleri tespit etme-
sine, planlamasına ve uygulamasına yar-
dımcı olunur. Bilişsel ve bilişsel davra-
nışçı yaklaşımlarda sıkça kullanılan bir
tedavi tekniği olan bilişsel yeniden yapı-
landırma teknikleri (Beck, 1976; Jacob-
son ve diğ., 1996) aynı zamanda kendini
yük gibi görme ve aidiyetin engellenme-
sini doğrudan hedef almada da kullanı-
labilir. Uyumsuz ya da gerçekçi olmayan
bilişler yerine sosyal ilişkileri teşvik eden
daha uyumluların konması intihar iste-
ğini ve genel riski azaltmada yararlı ola-
bilir. Diyalektik Davranış Terapisinin
(DDT; Linehan, 1993) özellikleri de sos-
yal ilişkileri teşvik ederek intihar isteğini
azaltmada etkili olabilir. Özellikle duy-
guların düzenlenmesi ve kişilerarası et-
kinlik becerileri kişilerarası etkileşimle-
rin kalitesini yükseltmede ve sosyal iliş-
kileri arttırmaya yönelik davranışçı et-
kinleşmeyi teşvik etmede faydalıdır.
Genel olarak umutsuzluk hisleri,
özellikle de kişilerarası ilişkilere dair
umutsuzluk intihar isteğini şiddetlen-
dirdiğinden dolayı, umutsuzluğu azalt-
mak amacıyla bir müdahalede bulunmak
da uygun olacaktır. Bilişsel Davranışçı
Terapinin bir unsuru olarak incelenen
stratejilerden biri de Umut Kutusu kul-
lanmaktır (Brown ve diğ., 2005). Umut
Kutusu, içinde hastaya olumlu yaşam
deneyimlerini, şimdiki yaşama sebeple-
rini, kişisel değerlerini, elindeki sosyal
destek ve kişilerarası ilişki kaynaklarını
hatırlatan nesnelerin olduğu bir kutudan
meydana gelir. Hastaların kriz anlarında
veya kendilerini umutsuz, hayattan kop-
muş ya da başkalarına yük oluyormuş
gibi hissettiklerinde Umut Kutusuna
bakmaları istenir. Umut Kutusunda bu-
lunan malzemelere bakmak aidiyet duy-
gularını arttırabilir, başkalarına yük
olunduğu algısını çürütür ve/ya umudu
arttırır. Umut Kutusuna bakmak hasta-
nın güvenlik planının bir parçası da ola-
bilir. Önceden olduğu gibi, umutsuz bi-
lişleri ele almayı hedefleyen bilişsel ye-
niden yapılanma da etkili olabilir
(Brown ve diğ., 2005). DDT becerisi eği-
timinin de umutsuzlukla başa çıkmada
yararlı olabilecek becerileri içerdiğini
belirtelim; örneğin, beceri eğitiminin bir
parçası olan, sıkıntıyla başa çıkma bece-
rilerini İYİLEŞTİRME kapsamında yer
alan Anlam adı verilen beceri, hastaları
umutsuz gibi görülebilen durumlara an-
lam yüklemeye teşvik eder.
Bir kriz müdahale planı (Rudd, Joiner
& Rajab, 2001) veya güvenlik planı
(Brown ve diğ., 2005; Stanley & Brown,
2012) hazırlamak yararlı olabilir. Bu mü-
dahale teknikleri uyarıcı işaretleri veya
tetikleyici faktörleri tespit ederek ve kriz
sırasında riski azaltmak amacıyla alına-
cak birtakım tedbirler belirleyerek akut
kriz anlarında hastanın güvenliğini sağ-
lamaya yarar. Bu tedbirler arasında başa
çıkma stratejileri, terapötik beceriler, öl-
20 İNTİHAR DAVRANIŞINI DEĞERLENDİRME VE YÖNETME
dürücü araçlara erişimi azaltma tedbir-
leri, sosyal destek kaynakları ve irtibat
kurulacak ruh sağlığı kaynakları sayılabi-
lir (örneğin terapist ve/ya 1-800-273-
TALK [8255] no.lu Ulusal İntihar Önle-
me Destek Hattı§ gibi 24 saat açık kriz
destek hattı). Krizin aşılamaması duru-
munda acil servisin aranmasını içeren
adımlar da güvenlik planında yer alır.
Klinik uygulamada hiçbir etkinliğinin
olmadığı görülmüş olan "intihar etmeme
anlaşması" yapmak yerine güvenlik ya da
krize müdahale planlarını uygulamak
kesinlikle tavsiye edilmektedir (Rudd,
Mandrusiak & Joiner, 2006).
Toplum ya da birey düzeyinde mey-
dana gelebilen araç kısıtlama ya da
azaltma yöntemi intihara meyilli davra-
nışı önlemede özellikle önemli ve etkili
bir stratejidir. Toplum düzeyinde yapı-
lan bazı araştırmalarda, öldürücü araçlar
kısıtlandığında ya da daha az öldürücü
hale getirildiğinde o yöntemle yapılan
intihar oranlarının ve çoğu zaman genel
intihar oranlarının azaldığı görülmüştür
(Gunnell ve diğ., 2007; Kreitman, 1976;
Hawton, 2002; Mann ve diğ., 2005). Bi-
rey düzeyinde ise, öldürücü araçlara eri-
şimin kısıtlanması önerilir. Araştırmalar
yöntem değiştirmenin (yani tercih edi-
len yerine farklı bir yöntem kullanma-
§ Deneysel temele dayanan uygulama standartlarını
kullanmaya ek olarak (Joiner ve diğ., 2007), Ulusal İn-
tihar Önleme Destek Hattı da burayı arayan risk altın-daki kişileri ruh sağlığı alanındaki doğru kaynaklara
bağlamanın etkili bir yoludur (Gould, Munfakh,
Kleinman & Lake, 2012). Araştırmalar ayrıca bu hiz-met sayesinde çağrının hemen ardından intihar eğili-
minin önemli oranda azaldığını ve çağrıdan sonraki
birkaç hafta boyunca umutsuzluk ve duygusal acı his-lerinin anlamlı düzeyde zayıfladığını göstermektedir
(Gould, Kalafat, Harrismunfakh & Kleinman, 2007).
nın) nadir olduğunu göstermiştir (Clar-
ke & Lester, 1989; Gunnell & Nowers,
2007; Prévost, Julien & Brown, 1996). Ay-
rıca, intihar krizleri genellikle kısa
ömürlü ve sınırlı süreli olduğundan, öl-
dürücü araçlara erişimi (geçici olarak bi-
le) kısıtlamak intihara meyilli davranışın
önüne geçebilir. Aslında, uzun vadeli
araştırmalarda intihara teşebbüs eden
ama tercih ettiği yöntemi kullanması ön-
lenen çoğu bireyin (%95'e yakın) intihar
sonucu ölmediği görülmüştür (Owens,
Horrocks & House, 2002; Sakinofsky,
2000; Seiden, 1978). Ayrıca, araçları kı-
sıtlama yoluyla bir bireyin edinilmiş ka-
pasite düzeyini arttırabilen uyaranlara
daha fazla maruz kalmasını önlemek de
mümkündür.
Akut aşırı uyarılma göstergeleri mev-
cutsa, uyarılmanın artmasını önlemede
faydalı olabilecek bazı eylemler dikkate
alınmalıdır. Uykusuzluk konusunda, uy-
ku sağlığı ilkeleri üzerine verilecek psi-
koeğitim bazı bireyler için etkili bir te-
davi olarak yeterli olabilir. Uykusuzluk
için Bilişsel Davranışçı Terapi ile de
özellikle kronik uykusuzluğun tedavi-
sinde iyi sonuçlar alındığı görülmüştür
(Smith, Huang & Manber, 2005). Uyarıcı
kontrol terapisi (tutarlı bir uyuma-
uyanma programı oturtup yatağı ve ya-
tak odasını uykuyla ilişkilendirici tedbir-
ler almayı içerir), gevşeme (uyku önce-
sinde fiziksel gerilimi ve zihin meşguli-
yetini azaltma amaçlıdır), uyku kısıtla-
ma terapisi (en uygun uyku süresine eri-
şilene kadar sistematik ayarlamalar ya-
parak yatakta geçirilen süreyi kısaltıp
gerçek uyku süresiyle eşitlemeye odaklı-
dır) ve paradoksik niyet (uykusuzluk ya-
RIBEIRO, BODELL, HAMES, HAGAN, JOINER 21
şayan bireylerin uyumaya çalışmak yeri-
ne uyanık durmaya teşvik edilmesini
içerir) dahil diğer davranışçı ve psikolo-
jik uyku müdahaleleri için de bulgular
vardır (kapsamlı bir inceleme için krş.
Morin ve diğ., 2006).
Kabuslara gelince, Resimli Prova Te-
rapisi kronik kabusları azalttığı ve uyku
kalitesini arttırdığı bilinen, süre sınırı
olan ve iyi tolere edilen bir tedavidir
(Krakow ve diğ., 2001). Kabuslar ilaç te-
davisi ile de tedavi edilebilir. Bugüne
kadar tipik olarak yüksek tansiyon teda-
visinde kullanılan bir alfa1-adrenerjik
antagonist olan Prazosin ile hem askeri
hem de sivil hayattan deneklerin yaşadı-
ğı kabuslarda ve uyku bozukluklarında
klinik açıdan anlamlı etkiler elde edil-
miştir (Taylor & Raskind, 2002; Raskind
ve diğ., 2007; 2003).
Son olarak, uykusuzluk ve kabuslar
müdahale için umut veren klinik hedef-
ler olmakla beraber özellikle ağır düzey-
deki akut gerginliğin klinik yönetimi
daha zor olabilir. Şiddetli gerginlik hal-
lerinde anksiyolitikleri ve atipik antipsi-
kotik ilaçları ve bunların bileşimini kısa
süreli kullanmanın etkili olabileceğini
gösteren bulgular vardır (Battaglia,
2005). Ilımlı hallerde, gevşeme teknikle-
rinin kullanılması ve/ya egzersizlerin
arttırılması da rahatlamaya yardımcı
olabilir. Ajitasyon kısıtlı sürelidir ve do-
layısıyla zaman içinde azalır; ancak, gü-
venli ve kontrollü ortamlarda düzenli
olarak izlenmelidir.
Sonuçlar ve Gelecekteki Doğrultular
İntihara ilişkin kişilerarası teori (Joi-
ner, 2005; Van Orden ve diğ., 2010) öl-
dürücü intihar davranışıyla sonuçlanan
nedensel süreçleri anlamak için umut
verici bir çerçeve oluşturur. Risk değer-
lendirmesi için kritik hedefleri ve uygun
müdahale stratejilerini belirlemede de
yararlıdır. Bu makalede bu teoriyi kısaca
anlattık ve aynı zamanda bugüne kadar
elde edilen bulguların bir özetini verdik.
Kaçış teorisi (Baumeister, 1990), ruhsal
acı teorisi (Shneidman, 1993, 1999) ve
umutsuzluk teorisi (Beck, Kovacs &
Weissman, 1975; Abramson ve diğ., 1989;
2000) gibi diğer üç önemli intihar teori-
siyle ortak özelliklerine ve bunlara kıyas-
la güçlü taraflarına değindik. Akut risk
göstergeleri tartışıldı ve bunların kişile-
rarası teoriyle olası ilişkileri öne çıkarıl-
dı. İntihar riskini etkin biçimde değer-
lendirme ve yönetme önerileri sunduk.
Şimdi gelecekteki araştırmalar için yol
göstererek konuyu kapatıyoruz.
Mevcut deneysel perspektiflerin etki-
li değerlendirme ve müdahale hedefleri-
ni yönlendirmede kullanılması üzerine
yapılan araştırmalara devam edilmelidir.
Bu makalede, teoriler arasında ortak
noktalar olmakla beraber, kişilerarası
teoride değerlendirmeye ve yönetmeye
yönelik daha net hedeflere dönüştürüle-
bilecek daha hassas tahminler yapılabil-
diği iddia edilmiştir. İntihara meyilli
davranışın değerlendirmesinde ve teda-
visinde rehber olarak diğer önde gelen
teorilere ilaveten kişilerarası teorinin
kullanılmasının giderek artan kazanım-
larını incelemek için yeni çalışmalar ya-
22 İNTİHAR DAVRANIŞINI DEĞERLENDİRME VE YÖNETME
pılması gereklidir. Özellikle kişilerarası
teori açısından, bu teoriye göre, aidiye-
tin engellenmesi ve kendini yük gibi
görme, edinilmiş intihar kapasitesine kı-
yasla değişime daha açık olduğundan bu
iki durumu hedef alan müdahaleler inti-
har isteğini ve intihara meyilli davranışı
azaltmada etkili olacaktır. Dolaylı bulgu-
lar mevcut olmakla beraber, bilgimiz
dahilindeki hiçbir araştırmada bu iddia
doğrudan test edilmemiştir. Bununla il-
gili olarak, standart risk değerlendirme-
lerini bu teorinin üç temel kavramını
doğrudan değerlendiren sorularla des-
teklemenin ne gibi kazanımlar sağlaya-
cağını ve tedavi sonucunu ne düzeyde
öngöreceğini inceleyen araştırmalar da
bilgilendirici olacaktır.
İntiharın akut risk faktörlerinin do-
ğası hakkındaki bilgilerimizi genişlet-
memiz de gereklidir. Yakın zamanlı in-
tihar davranışı riskini değerlendirmek ve
hastanın güvenliğini sağlamak tedavinin
önemli bir özelliğidir. Ancak birçok kli-
nisyen için, intiharın değerlendirilmesi,
özellikle de akut riskin değerlendirilmesi
kaygı yaratan bir faaliyet olabilir (Win-
gate, Joiner, Walker, Rudd & Jobes,
2004). Akut risk faktörlerinin doğasının
ve sonucu öngörmeye etkisinin daha iyi
anlaşılması, klinisyenlerin kaygısını
azaltmanın yanı sıra, uygun değerlen-
dirme ve tedavi tekniklerinin geliştiril-
mesinde de faydalı olabilir. Uykusuzluk
ve kabuslar, akut intihar riski ile ilişkile-
ri açısından hâlâ fazla araştırılmamış
olmakla beraber, kısa ve etkili tedavilere
kolayca cevap verdiği görülmektedir.
Ancak akut ajitasyonun etkili yönetimi
ve tedavisi konusunda fazla şey bilin-
memektedir. İleride, akut riskin temelini
oluşturan mekanizmalarla ilgili araştır-
malarda intihara ilişkin kişilerarası teo-
riyi rehber almak umut verici olabilir,
çünkü bu teorinin başlıca ilkeleri intihar
isteğinin şiddetlenmesiyle ilişkili olabi-
len belirgin sosyal geri çekilme ile ve öl-
dürücü intihar davranışında bulunma
korkusunun üstesinden gelmek için ge-
rekebilen aşırı uyarılma göstergeleri ile
oldukça tutarlıdır. Araştırmalarda ve
klinik uygulamalarda rehber olarak gü-
venilir teorik çerçevelerin kullanılması
intiharı önleme yolunda ilerleme kay-
detmede çok önemlidir. Bu makalede ki-
şilerarası teoriyi ve bununla ilgili klinik
bağlantıları destekleyen umut verici
bulguları tartıştık. İntihara ilişkin kişile-
rarası teori ve intihara meyilli davranışla
ilgili diğer önde gelen teoriler, bunların
akut risk faktörleriyle ilişkileri ve etkili
klinik değerlendirme ve müdahale stra-
tejileri geliştirilmesine rehberlik etme-
deki faydaları hakkında araştırmaların
devam etmesini bekliyoruz.
This material originally appeared in English as An Empirically Based
Approach to the Assessment and Management of Suicidal Behavior. Jo-
urnal of Psychotherapy Integration, Vol. 23, No. 3, 207–221 1053-
0479/13/$12.00 DOI: 10.1037/a0031416. Copyright ©2013 by the Ame-
rican Psychological Association (APA). Translated and reproduced with
permission. The American Psychological Association is not responsible
for the accuracy of this translation. This translation cannot be reproduced
or distributed further without prior written permission from the APA.
Kaynaklar
Abramson, L. Y., Alloy, L. B., Hogan, M. E., White-house, W. G., Cornette, M., Akhavan, S., & Chiara,
A. (1998). Suicidality and cognitive vulnerability to
depression among college students: A prospective study. Journal of Adolescents, 21, 473–487.
doi:10.1006/jado.1998.0167
Abramson, L. Y., Alloy, L. B., Hogan, M. E., White-
house, W. G., Gibb, B. E., Hankin, B. L., & Cornet-te, M. M. (2000). The hopelessness theory of suici-
dality. In T. E. Joiner & M. D. Rudd (Eds.), Suicide
science: Expanding the boundaries (pp. 17–32).
RIBEIRO, BODELL, HAMES, HAGAN, JOINER 23
New York, NY: Kluwer Academic/ Plenum Publis-
hers.
Abramson, L. Y., Metalsky, G. I., & Alloy, L. B.
(1989). Hopelessness depression: A theory-based
subtype of depression. Psychological Review, 96, 358–372. doi:10.1037/0033-295X.96.2.358 Ameri-
can Psychiatric Association. (1994). Diagnostic and
statistical manual of mental disorders, 4th ed., (DSM–IV). Washington, DC: Author.
Appleby, L., Cooper, J., Amos, T., & Faragher, B. (1999). Psychological autopsy study of suicides by
people aged under 35. British Journal of Psychiatry, 175, 168–174. doi:10.1192/bjp.175.2.168
Barlow, D. H. (2000). Unraveling the mysteries of anxiety and its disorders from the perspective of
emotion theory. American Psychologist, 55, 1245–
1263. doi:10.1037/0003-066X.55.11.1247
Bastien, C., Vallieres, A., & Morin, C. (2001). Valida-
tion of the Insomnia Severity Index as an outcome measure for insomnia research. Sleep Medicine, 2,
297–307. doi:10.1016/S1389- 9457(00)00065-4
Battaglia, J. (2005). Pharmacological management of
acute agitation. Drugs, 65, 1207–1222. doi:
10.2165/00003495-200565090-00003
Baumeister, R. (1990). Suicide as escape from self.
Psychological Review, 97, 90–113. doi:10.1037/
0033-295X.97.1.90 Beck, A. T. (1976). Cognitive
therapy and emotional disorders. New York, NY:
International Universities Press.
Beck, A. T. (1986). Hopelessness as a predictor of
eventual suicide. Annals of the New York Academy of Sciences, 487, 90–96. doi:10.1111/j.1749-6632
.1986.tb27888.x
Beck, A. T., Brown, G., Berchick, R. J., Stewart, B. L.,
& Steer, R. A. (1990). Relationship between hope-
lessness and ultimate suicide: A replication with psychiatric outpatients. American Journal of Psychi-
atry, 147, 190–195.
Beck, A. T., Brown, G., & Steer, R. A. (1989). Predic-
tion of eventual suicide in psychiatric inpatients by
clinical rating of hopelessness. Journal of Consul-ting and Clinical Psychology, 57, 309–310.
doi:10.1037/0022-006X.57.2.309
Beck, A. T., Kovacs, M., & Weissman, A. (1975). Ho-
pelessness and suicidal behavior: An overview. JA-
MA, 234, 1146–1149. doi:10.1001/jama.1975 .03260240050026
Beck, A. T., & Steer, R. A. (1988). Manual for the Beck Hopelessness Scale. San Antonio, TX: Psycho-
logical Corporation.
Beck, A. T., & Steer, R. A. (1991). Manual for Beck
Scale for Suicide Ideation. San Antonio, TX: Psyc-
hological Corporation.
Beck, A. T., Steer, R. A., Beck, J. S., & Newman, C.
F. (1993). Hopelessness, depression, suicidal idea-
tion, and clinical diagnosis of depression. Suicide
and Life-Threatening Behaviors, 23, 139– 145.
doi:10.1111/j.1943-278X.1993.tb00378.x
Beck, A. T., Steer, R. A., Kovacs, M., & Garrison, B.
(1985). Hopelessness and eventual suicide: A 10- year prospective study of patients hospitalized with
suicidal ideation. American Journal of Psychiatry,
142, 559–563.
Benazzi, F., Koukopoulos, A., & Akiskal, H. (2004).
Toward a validation of a new definition of agitated depression as a bipolar mixed state (mixed depres-
sion). European Psychiatry, 19, 85–90. doi: 10.1016/j.eurpsy.2003.09.008
Berlim, M. T., Mattevi, B. S., Pavanello, D. P., Caldie-raro, M. A., Fleck, M. P. A., Wingate, L. R., & Joi-
ner, T. E. Jr. (2003). Psychache and suicidality in
adult mood disordered outpatients in Brazil. Suicide and Life-Threatening Behavior, 33, 242–248.
doi:10.1521/suli.33.3.242.23220
Brodsky, B. S., Malone, K. M., Ellis, S. P., Dulit, R.
A., & Mann, J. J. (1997). Characteristics of borderli-
ne personality disorder associated with suicidal be-havior. American Journal of Psychiatry, 154, 1715–
1719.
Brown, G. K., Beck, A. T., Steer, R. A., & Grisham, J.
R. (2000). Risk factors for suicide in psychiatric
outpatients: A 20-year prospective study. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 68, 371– 377.
doi:10.1037/0022-006X.68.3.371
Brown, G., Have, T., Henriques, G., Xie, S., Hollan-
der, J., & Beck, A. T. (2005). Cognitive therapy for
the prevention of suicide attempts—A randomized controlled trial. Journal of the American Medical
Association, 294, 563–570. doi:10.1001/jama
.294.5.563
Bryan, C. J., Cukrowicz, K. C., West, C. L., & Mor-
row, C. E. (2010). Combat experience and the acqui-red capability for suicide. Journal of Clinical Psyc-
hology, 66, 1044 –1056. doi:10.1002/j cl p.20703
Busch, K. A., Clark, D. C., Fawcett, J. A., & Kravitz,
H. M. (1993). Clinical features of inpatient suicide.
Psychiatric Annals, 23, 256–262.
Busch, K., Fawcett, J., & Jacobs, D. (2003). Clinical
correlates of inpatient suicide. Journal of Clinical Psychiatry, 64, 14–19. doi:10.4088/JCP.v64n0105
Chatard, A., & Selimbegovi´c, L. (2011). When selfdestructive thoughts flash through the mind: Fai-
lure to meet standards affects the accessibility of su-
icide-related thoughts. Journal of Personality and Social Psychology, 100, 587– 605. doi:
10.1037/a0022461
Chavan, B. S., Singh, G. P., Kaur, J., & Kochar, R.
(2008). Psychological autopsy of 101 cases from
northwest region of India. Indian Journal of Psychi-atry, 50, 34–38. doi:10.4103/0019-5545.39757
24 İNTİHAR DAVRANIŞINI DEĞERLENDİRME VE YÖNETME
Clarke, R., & Lester, D. (1989). Suicide: Closing the
exits. New York, NY: Springer-Verlag. doi:
10.1007/978-1-4613-8902-6
Conner, K. R., Britton, P. C., Sworts, L. M., & Joiner,
T. E. (2007). Suicide attempts among individuals with opiate dependence: The critical role of belon-
ging. Addictive Behaviors, 32, 1395–1404. doi:
10.1016/j.addbeh.2006.09.012
Conner, K. R., Duberstein, P. R., Conwell, Y., Seidlitz,
L., & Caine, E. D. (2001). Psychological vulnerabi-lity to completed suicide: A review of empirical stu-
dies. Suicide and Life-Threatening Behavior, 3, 367–385. doi:10.1521/suli.31.4.367 .22048
Cukrowicz, K. C., Cheavens, J. S., Van Orden, K. A., Ragain, R. M., & Cook, R. L. (2011). Perceived
burdensomeness and suicide ideation in older adults.
Psychological Aging, 26, 331–338. doi: 10.1037/a0021836
David Klonsky, E., Kotov, R., Bask, S., Rabinowitz, J., & Bromet, E. J. (2012). Hopelessness as a predic-
tor of attempted suicide among first admission pati-
ents with psychosis: A 10-year cohort study. Suicide and Life-Threatening Behavior, 42, 1–10.
doi:10.1111/j.1943-278X.2011.00066.x
Dean, P. J., & Range, L. M. (1999). Testing the escape
theory of suicide in an outpatient clinical population.
Cognitive Therapy and Research, 23, 561–572.
doi:10.1023/A:1018728606568
Dean, P. J., Range, L. M., & Goggin, W. C. (1996). The escape theory of suicide in college students:
Testing a model that includes perfectionism. Suicide
and Life Threatening Behavior, 26, 181–186.
Fawcett, J., Scheftner, W. A., Fogg, L., Clark, D. C.,
Young, M. A., Hedeker, D., & Gibbons, R. (1990). Time-related predictors of suicide in major affective
disorder. American Journal of Psychiatry, 147,
1189–1194.
Fleischmann, A., Bertolote, J. M., Wasserman, D., De
Leo, D., Bolhari, J., Botega, N. J., . . . Thanh, H. T. T. (2008). Effectiveness of a brief intervention and
contact for suicide attempters: A randomized cont-
rolled trial in five countries. Bulletin of the World Health Organization, 86, 703–709. doi:
10.2471/BLT.07.046995
Garza & Pettit. (2010). Perceived burdensomeness,
familism, and suicidal ideation among Mexican
women: Enhancing understanding of risk and pro-tective factors. Suicide and Life-Threatening Beha-
vior, 40, 561–73. doi:10.1521/suli.2010.40.6 .561
Goldstein, R. B., Black, D. W., Nasrallah, A., &
Winokur, G. (1991). The prediction of suicide: Sen-
sitivity, specificity, and predictive value of a multi-variate model applied to suicide among 1906 pati-
ents with affective disorders. Archives of General
Psychiatry, 48, 418 – 422. doi:10.1001/ archpsyc.1991.01810290030004
Gould, M., Kalafat, J., Harrismunfakh, J., & Kleinman,
M. (2007). An evaluation of crisis hotline outcomes.
Pt. 2: Suicidal callers. Suicide and Life- Threatening Behavior, 37, 338–352. doi:10.1521/ su-
li.2007.37.3.338
Gould, M., Munfakh, J., Kleinman, M., & Lake, A.
(2012). National Suicide Prevention Lifeline: En-
hancing mental health care for suicidal individuals and other people in crisis. Suicide and Life- Threate-
ning Behavior. Advance online publication. doi:10.1111/j.1943-278X.2011.0068.x
Gunnell, D., Fernando, R., Hewagama, M., Priyangika, W. D., Konradsen, F., & Eddleston, M. (2007). The
impact of pesticide regulations on suicide in Sri
Lanka. International Journal of Epidemiology, 36, 1235–1242. doi:10.1093/ije/ dym164
Gunnell, D., & Nowers, M. (2007). Suicide by jum-ping. Acta Psychiatrica Scandinavica, 96, 1–6. doi:
10.1111/j.1600-0447.1997.tb09897.x
Hall, R. C., Platt, D. E., & Hall, R C. (1999). Suicide
risk assessment: A review of risk factors for suicide
in 100 patients who made severe suicide attempts, Psychosomatics, 40, 18–27. doi:10.1016/ S0033-
3182(99)71267-3
Hawton, K. (2002). United Kingdom legislation on
pack sizes of analgesics: Background, rationale, and
effects on suicide and deliberate self-harm. Suicide and Life-Threatening Behavior, 32, 223– 229.
doi:10.1521/suli.32.3.223.22169
Herbert, H., Maltsberger, J. T., Lipschitz, A., Haas, A.
P., & Kyle, J. (2001). Recognizing and responding
to a suicide crisis. Suicide and Life-Threatening Be-havior, 31, 115–128. doi:10.1521/suli.31.2
.115.21515
Hirsch, J., Duberstein, P., Conner, K., Heisel, M.,
Beckman, A., Franus, N., & Conwell, Y. (2006). Fu-
ture orientation and suicide ideation and attempts in depressed adults ages 50 and over. American Jour-
nal of Geriatric Psychiatry, 14, 752–757.
doi:10.1097/01.JGP.0000209219.06017.62
Jacobson, N. S., Dobson, K. S., Truax, P. A., Addis,
M. E., Koerner, K., Gollan, J. K., . . . Prince, S. E. (1996). A component analysis of cognitivebehavio-
ral treatment for depression. Journal of Consulting
and Clinical Psychology, 64, 295–304. doi:10.1037/0022-006X.64.2.295
Jahn, D., Cukrowicz, K., Linton, K., & Prabhu, F. (2011). The mediating effect of perceived burden-
someness on the relation between depressive symp-
toms and suicidal ideation in a community sample of older adults. Aging Mental Health, 15, 214–220.
doi:10.1080/13607863.2010.501064
Joiner, T., Kalafat, J., Draper, J., Stokes, H., Knudson,
M., Berman, A., & McKeon, R. (2007). Establishing
standards for the assessment of suicide risk among callers to the National Suicide Prevention Lifeline.
RIBEIRO, BODELL, HAMES, HAGAN, JOINER 25
Suicide and Life-Threatening Behavior, 37, 353–
365. doi:10.1521/suli.2007.37.3.353
Joiner, T. E., Pettit, J. W., Walker, R. L., Voelz, Z. R.,
Cruz, J., Rudd, M. D., & Lester, D. (2002). Percei-
ved burdensomeness and suicidality: Two studies on the suicide notes of those attempting and those
completing suicide. Journal of Social and Clinical
Psychology, 21, 531–545. doi: 10.1521/jscp.21.5.531.22624
Joiner, T. E., Jr. (2005). Why people die by suicide. Cambridge, MA: Harvard University Press. Joiner,
T. E., Jr., Hollar, D., & Van Orden, K. A. (2006). On Buckeyes, Gators, Super Bowl Sunday, and the Mi-
racle on Ice: “Pulling together” is associated with
lower suicide rates. Journal of Social and Clinical Psychology, 25, 179 –195. doi:
10.1521/jscp.2006.25.2.179
Joiner, T. E., Jr., & Rudd, M. D. (1995). Negative att-
ributional style for interpersonal events and the oc-
currence of severe interpersonal disruptions as pre-dictors of self-reported suicidal ideation. Suicide and
Life-Threatening Behavior, 25, 297–304.
Joiner, T. E., Jr., Steer, R., Brown, G., Beck, A. T.,
Pettit, J., & Rudd, M. D. (2003). Worst-point suici-
dal plans: A dimension of suicidality predictive of past suicide attempts and eventual death by suicide.
Behavior Research and Therapy, 41, 1469–1480.
doi:10.1016/S0005-7967(03)00070-6
Joiner, T. E., Jr., VanOrden, K. A., Witte, T. K., Selby,
E. A., Ribeiro, J. D., Lewis, R., & Rudd, M. D. (2009). Main predictions of the Interpersonal- Psyc-
hological Theory of suicidal behavior: Empirical
tests in two samples of young adults. Journal of Ab-normal Psychology, 118, 634–646. doi:
10.1037/a0016500
Joiner, T. E., Jr., Walker, R., Rudd, M. D., & Jobes, D.
(1999). Scientizing and routinizing the assessment of
suicidality in outpatient practice. Professional Psyc-hology: Research and Practice, 30, 447–453.
doi:10.1037/0735-7028.30.5.447
Krakow, B. (2006). Nightmare complaints in treat-
ment- seeking patients in clinical sleep medicine set-
tings: Diagnostic and treatment implications. Sleep, 29, 1313–1319.
Krakow, B., Holliefield, M., Johnston, L., Koss, M., Schrader, R., Warner, T., & Prince, H. (2001). Ima-
gery rehearsal therapy for chronic nightmares in
sexual assault survivors with posttraumatic stress di-sorder. Journal of the American Medical Associa-
tion, 286, 537–545. doi:10.1001/jama.286 .5.537
Kreitman, N. (1976). The coal gas story. United King-
dom suicide rates, 1960–71. British Journal of Pre-
ventive & Social Medicine, 30, 86–93.
Kuo, W., Gallo, J. J., & Eaton, W. W. (2004). Hope-
lessness, depression, substance disorder, and suici-dality: A 13-year community-based study. Social
Psychiatry and Psychiatric Epidemiology, 39, 497–
501.
Lejuez, C. W., Hopko, D. R., Acierno, R. Daughters,
S. B., & Pagoto, S. L. (2011). Ten year revision of
the brief behavioral activation treatment for depres-sion: Revised treatment manual. Behavior Modifica-
tion, 35, 111–161. doi:10.1177/ 0145445510390929
Linehan, M. M. (1993). Cognitive behavioral treat-
ment of borderline personality disorder. New York,
NY: Guilford Press.
Linehan, M. M., Comtois, K. A., Brown, M. Z., Heard, H. L., & Wagner, A. (2006). Suicide Attempt Self-
Injury Interview (SASII): Development, reliability,
and validity of a scale to assess suicide attempts and intentional self-injury. Psychological Assessment,
18, 303–312. doi:10.1037/ 1040-3590.18.3.303
Liu, X. (2004). Sleep and adolescent suicidal behavior.
Sleep, 27, 1351–1358.
Mann, J. J., Apter, A., Bertolote, J., Beaitrais, A., Cur-
rier, D., Haas, A., . . . Hendin, H. (2005). Suicide
prevention strategies. JAMA, 294, 2064– 2074. doi:10.1001/jama.294.16.2064
McGirr, A., Renaud, J., Seguin, M., Alda, M., Benkel-fat, C., Lesage, A., & Turecki, G. (2007). An exami-
nation of DSM–IV depressive symptoms and risk for
suicide completion in major depressive disorder: A
psychological autopsy study. Journal of Affective
Disorders, 97, 203–209. doi:10.1016/
j.jad.2006.06.016
McGuffin, P., Farmer, A. E., & Harvey, I. (1991). A
polydiagnostic application of operational criteria in studies of psychotic illness: Development and relia-
bility of the OPCRIT system. Archives of General
Psychiatry, 48, 764 –770. doi:10.1001/ archpsyc.1991.01810320088015
McMillan, D., Gilbody, S., Beresford, E., & Neilly, L. (2007). Can we predict suicide and non-fatal self-
harm with the Beck Hopelessness Scale? A meta-
analysis. Psychological Medicine, 37, 769– 778. doi:10.1017/S0033291706009664
Metalsky, G., & Joiner, T. E. (1997). The Hopeless-ness Depression Symptom Questionnaire. Cognitive
Therapy and Research, 21, 359–384. doi:
10.1023/A:1021882717784
Morin, C. M., Bootzin, R. R., Buysse, D. J., Edinger, J.
D., Espie, C. A., & Lichstein, K. L. (2006). Psycho-logical and behavioral treatment of insomnia: Upda-
te of the recent evidence (1998 –2004). Sleep: Jour-
nal of Sleep and Sleep Disorders Research, 29, 1398–1414.
Motto, J. A., & Bostrom, A. (2001). A randomized controlled trial of postcrisis suicide prevention.
Psychiatric Services, 52, 828–833. doi:10.1176/ ap-
pi.ps.52.6.828
Neuringer, C., & Harris, R. (1974). The perception of
the passage of time among death-involved hospital