risale·i nur'daki meal örnekleri ve mehmet akif...
TRANSCRIPT
Mahya Yayınlan 42
Direnen Meal: Akif Meali
Editör Prof. Dr. Recep Şentürk .:
Yayına Hazırlayan - · · · Vahdettin IşıJ<
Kapak Tasannu/Sayfa Düzeni [email protected]
Baskı/Cilt
Step Ajans Rek. Matbaacılık Tan. ve Org. Ltd. Şti. Göztepe Mah. Bosna Cad. No:ll Bagcılar/İstanbul
Sertifika No: 12266 T (0212) 446 88 46
1. Baskı, İstanbul, Şubat 2016 ISBN 978-605-5222-36-9
© Mahya Yayıncılık, 2016 Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncımn yazılı izni olmaksızın çogaltılamaz.
Mahya Yayıncılık ve Egitim Hizmetleri San. ve Tic. A.Ş. Göztepe Mah. İnönü Cad. No: 78 Bagcılar/İstanbul
Sertifika No: 21182 T (0212) 44116 47 F (0212) 44116 13 [email protected]
Bir Karşilaştirma Örneği: Risale·i Nur'daki Meal örnekleri ve Mehmet Akif Meali
Ahmet D ursun
Giriş
Türklerin İslam ile temasa geçmeleri her alanda köklü değişiklikleri beraberinde getirir. İslam'ın kabulü ile de Kuran ve Sünneti esas alan, İslam ahlak ve akaidini hayata geçirmeyi ve halka İslam' ı anıatmayı amaçlayan Kutadgu Bilig, Atabetiil Hakayık gibi öğretici eserler kendi dillerinde hızla yazılmaya başlanmış, İslam ile müşerref olan coğrafyaların çehresi bu tür faaliyetlerle değişivermiştir.
Kuran ile ~gili ilk meal çalışmaları bu döneme denk gelmekle beraber amaç yapılan mealieri namazlarda okumak değil ilmi gayelerledir (Hamidullah, s. XIV). Muhammed Hamidulah'ın 'Kuran-ı Kerim'in Türkçe Yazma Tercümeleri' adlı Türkçeye Salih Tuğ tarafından çevrilen eserinde İslam'ın kabulüyle birlikte başlayan ilk meal çalışmaları hakkında bilgi verilmektedir. Buna göre, sayısı yüzü aşan ve çoğu anomirn olan bu eserlerin giderek de arttığı bilgisiyle birlikte tesbit edilen yetmiş iki çalışmanın bilgileri de ayru eserde verilmektedir. (Hamidullah, s. S)
Kuran ile ilgili çalışmalar son yüzyıla kadar devam etmiştir halende devam etmektedir. Büyük İslam şairi ve mütefekkiri Mehmet Akif'in meal çalışması da son devrjn çalışmaları arasına katılabilir. Bir farkla ki, Mehmet Akif'in meal macerası son devrin üzerini kaplayan kesif bulutların mahiyetini ortaya koyacak bir macerayı içinde barındırmaktadır. Bilindiği gibi, merhum Akif, mealinin namazda Kuran yerine okutula-
280 . Direııeıı Meal: Akif Meali
cağı nedeniyle uzun yıllar üzerinde çalıştığı eserinin yakılmasını vasiyet etmiştir. Bugün elimizde olan kısımlar da son devrin mazlum bir şahidi olarak Akif ve dönEmri hakkında bize saglam ipuçları verir. /
Mehmet Akif'in mealinin tamanuyla yakılması için emir verdiği yıllar son asrın İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi'rrin Risale-i Nur adlı eserlerini telif ettigi yıllardır. Bu milletin iman ile bağlannın koparılması tehlikesine karşı yazılan, Kuran'ın bu asırdaki tefsiri Risale-i Nurlar; müellifinin ifadeleriyle "Kur'an'ın iman! olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan ve isbat ve izah eden, bu zamanı tenvir eden bir mucize-i maneviye-i Kuraniyedir" (Nursi, Kastamonu Lahikası, s.6). Bu itibarla Akif'in hazırladığı meal ile bir tefsir olan Risale-i Nur arasında bir çok bakımdan büyük farklılıklar söz konusudur.
Mehmet Akif'in değerli bir miras olarak bugünlere aktarılan elimizdeki eseri bir mealdir. Risale-i Nur ise bir tefsirdir. Hatta Risale-i Nur "Kur'an'ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalannı beı;an eden" (Nursi, Tarihçe-i Hayat, s. 593) birinci kısım klasik tefsirlerden ayrılarak Kur'an'ın imam olan hakikatlerirri kuvvetli hüccetlerle beyan, ispat ve izah etmektedir. Müellifin ifadeleriyle Risale-i Nur "ayat-ı Kur'aniyerrin hikmetlerirri ve iman hakikatlarını tefsir ve izah eden" ikinci kısım tefsirlerdendir. (Nursi, İşaratül İcaz, s. 274) Risale-i Nur kendine has bir metodla Kuran ayetlerini tefsir eder. Risale-i Nur' daki ayet mealleri, çoğunlukla işaret ettigi manalar ve vurgulanmak istenen düşüncenin yorumu olarak karşımıza çıkar. Bununla birlikte yer yer klasik meal örneklerinde görebileceğimiz bire bir mana verme şekillerine de Risale-i Nur'da rastlamak mümkündür. İşte bu çalışma Risale-i Nur'da yer yer verilen ayet mealierini Mehmet Akif'in elimizdeki meal örnekleriyle karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Bunun için ilk olarak aynı ikiimin ve dönemin insanlan olan Akif ve Bediüzzaman'ın ortak yönl~ri tesbit edilecek sonra her iki müellifin eserlerinde kullandıkları dilin hususiyetlerine kısaca deginilecektir. Son olarak da Mehmet Akif'in elimizde olan meal örnekleri Said Nursi'nin Sözler adlı eserindeki meal örnekleriyle karşılaşİI!ılacaktır.
Risale· i Nur'daki Meal Örnekleri ve Mehmet Akif Meali • 281
Belaketler ve Felaketler Asnnın Adamlan: Akif ve Bediüzzaman
Büyük İslam şairi Mehmet Akif Ersoy 1873 yılmda altı asırlık koca bir çınarın sarsılmaya başladığı çileligünlerde dünyaya gelmiştir. Ondan beş sene sonra _Bediüzzaman Said Nursi, ızdırabın eksik olmadığı topraklarda dünyaya gelecektir. Akif'in yetiştiği çevre, teneffüs ettiği hava hep İstanbul' dur. Bediüzzanian bu iklime 30'lu yaşlarda dahil olmuştur. Bediüzzaman'ın Doğu'nun kronik hastalıklarırta karşı bir çare projesi olan Medresetüz Zelıra fikriyle İstanbul'a geldiği 1907 yılı Osmanlı'nın hürriyet naralarıyla çalkalandığı, yeni bulıranların kapıda olduğu zamanlardır. Az bir zaman sonra ilan edilecek İkinci Meşrutiyet ve akabindeki 31 Mart hadisesi, İttihad ve Terakki'nin iktidar yılları, 1. Cihan Harbi, Milli Mücadele ve Cumhuriyet ... Mehmet Akif ve Bediüzzaman bu zor yılların adamlarıdır ve her ikisi de padişahlı.k, meşrutiyet ve cumhuriyet devirlerinin bütün vukuahna şahit olmuşlardır. Bu bağlamda helaket ve felaket devirlerinin bu iki mümtaz şahsiyetinin pek çok ortak noktası vardır.
Yolları kah Sebilürreşad idarehanesinde kah Darü'l-Hikmet'te kesişen bu iki millet sevdalısı milletin geri kalmasından muzdarip olarak feryad ederler. Safahat'taki
Şark'ın ki mefahir dolu, mazi-i kemali
Ya Rab, ne onulmaz yaradır şimdiki hali!
Şirazesi kopmuş gibi, manzOrne-i iman
Yaprakları yırtı k, sürün ür yerde, perişan.
"Vahdet'~mi şiarıydı? Görün şimdi gelin de Her parçası bir mel'abe eyyamın elinde! (Ersoy, 1990, s. 409)
gibi tesbitler ya da,
Dönün de atıl olan Şark'ı seyredin: Ne geri!
Yakında kalmıyacak yeryüzünde belki yeri!(Ersoy,1990, s. 212
gibi feryadlar,
Tükürün cebhe-i lakaydına Şark'ın, tükürün!
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün! (Ersoy, 1990, s. 170)
şeklindeki figanlar; Said Nur si' de "Şu fakir, garip Nıırsf ki, "B id' atüz-zaman" liiknbıyla miisemnıii olmaya layık iken, haberi olmadan "Bediiizzaman" ile meşhur olan biçare, tedenııf-i milletten ciğeri yanmış gibi fen;ad ii figan ederek, "Ah, ah, ah! Vii esefii!'1ara dönüşür. (Nursi, Muhakemat, s. 7)
Her ikisi de çalışmayı teşvik etmekte, tembelliği yermekte, yanlış
282 . Direııeıı Men/: Akif Men/i
anlaşılan tevekkülü, doğru aniaşılamayan İslamiyet'i dile getirerek ha-. kikati haykırmakta, İslam milletlerinin kurtuluşu için reçeteler sunmaktadırlar. Bu yönüyle Safahat bir çok örnekte görülebileceği üzr.e Risale-i Nur'un adeta manzum halidir.
"Biz, neyiz? Seyreyle artık, bir de fikr et neymişiz?
Din de kürkün aynı olmuş: Ters çevirmiş giymişiz!
Nehy-i ma'ruf emr- i münkerdir gezen meydanda bak!
En metin ahlakımız, yahud, görüp aldırmamak!"
diyerek dini sahadaki bozulmalara dikkat çeken Akif'in bu serzenişleri, Risale-i Nur'da "feleğin ters dönmesi" olarak ifade edilen İslami değerleri dışlayan gelişmelerle ilgilidir.
Çalışmanın ne kadar önemli olduğu vurgulanan, kainattaki her unsurun çalışkanlığına dikkat çekilen Safahat'ta "Sakın eı; Nur-ididem geçmesin beyhude eı;yamın/Çalış halin miisaidken bilinmez çilnkii encamın şeklindeki tavsiyeler, Risale-i Nur'da "Ömiir kısa, liizumlu vazifeler çoktur" gibi fikirlerle ve ataleti reddeden "ataZet iidemin biraderzadesidir. Sa'y, vücudun hayatı ve hayatın yaknzasıdır." (Nursi, Mektubat, s. 463) gibi ifadelerle karşımıza çıkar. Akif'in
"Allalı'a dayandım!" diye sen çıkma yataktan ... Ma'nii-yı tevekkiil bu mıtdıtr? Heı; gidi niidan! (Ersoy, 1990, 392) gibi tevekkülü yanlış aniayanlara çıkışhğı mısralar; ya da İslam'ın yanlış anlaşıldıgtndan ve beyni örümcekli cahil kimselerin din üzerinde oyunlar oynayarak dinin çehresini çirkinleştirdiklerinden ve böylece dininnasıl bir nefret sebebi olduğundan söz edilen:
Tevekkülün, hele ma'nası hiç de öyle değil,
Yazık ki: Beyni örümcekli bir yığın cahil;
Nihayet oynayarak dlne en rezll oyunu,
Getirdiler ne yapıp yaptılar bu hale onu!
Yazık ki: Çehre-i memsOha döndü çehre-i din;
Bugün kuşatmada islam'ı bir nazar: Nefrln. (Ersoy, 1990, s.218)
tesbitleriSaidNursi'ninkaleminde "Eğer biz ahliik-ı İslamiyenin ve hakaik-i imaniyenin kempliitım ef'iilimizle izhar etsek, sair dinlerin ttibileri elbette cemaatleri e İsliimiyete girecekler. Belki, kiire-i arzın bazı kıt'afarı ve devletleri de İsliimiyete dehalet edecekler"(Nıırsf, Hutbe-i Şamiye, s. 30) şeklindedir.
Akif karanlık günlerde aydınlık sabahlar için hep ümit aşılamaya çalışır. Safahat karanlık günlerin ümit ışığıdır. Safahat'ta
/Usa/e-i Nur'daki Meal Omek/eri ve Me/ımet Akif Meali • 283
Yese hiç düşmeyecek zerrece Imanı olan;
Sade siz derdi bulun, sonra kolaydır derman. (Ersoy, 1990, s. 155)
Yada,
Atlyi karanlık görerek azmi bırakmak ... Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.
Dünyada inanmam, hani, görsem de gözümle;
Imanı olan kimse gebermez bu ölümle (Ersoy, 1990, s. 175)
şeklindeki ll:nan-ümitsizlik ilişkisini dile getiren, imanı olan kimsenin ümitsizlige düşmeyeceğini vurgulayan ifadeler Bediüzzaman'ın eserlerinde de dile getirilmekte, ümitsizliğin bizi orta çağda bırakan bir hastalık olduğu vurgulanmakta, "İnsanları canlandıran e1neldir, öldüren yeistir" denilerek ümiclin bütün hayırlı ve güzel işlerin manisi olduğu dile geti.rilmekte ve iman kaynaklı bir ümid teşvik edilmektedir.
Yın e tedenni/terakki bahsinde bazı aydınların memleketi. kurtarmak için dinin kurban edilmesi gerektiği fikrini dile getiren onlarca mısralardan biri olan:
Dini kurban etmeliymiş, mülkü kurtarmak için!...
Tut da hey sersem, bu idrakinle sen alim geçin! (Ersoy, 1990, s. 184)
mısralanyla birlikte değerlendirebilece~, aydınların dine bakışıru gözler önüne seren
Bir selaınet yolu vannış .. O da neı;miş: Mııtlak;/Dini kökte1ı kazımak, sonra, evet: Rııslaşmak! (Ersaı;, 1990, s. 141) gibi mısraların dile getirilmesine yol açan sözde aydınlan, S~d Nursi "Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenleri Umılr-u
. diniyede milsamaha veı;a teşebbühle medenflere yanaşmayın. Çünkü aramızdaki dere pek derindir; doldurup hatt-ı muvasalayı te1nin ede111ezsiniz. Ya siz de oıılara iltihak edersiniz veı;a daltilete düşer, boğulursımuz." (Nursi, Mesnevi-i Nuriye, s. 107) diyerek uyanr ve ortaya çıkan acı neticeyi de "dini rüşvet verdiler, dünyayı da kazanamadılar" şeklinde ifade eder.
Akif dini bırakmalda terakki edebileceğimizi düşünenl.ere:
Hele i ' lanı zamanında şu mel'un harbin
"Bize efkar-ı umumiyyesi lazım Garb'ın
O da Allah'ı bırakmakla olur" herzesini
Halka iman gibi telkin ile dinin sesini
Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün! (Ersoy, 1990, s. 170)
diye sesienirken Bediüzzaman da mehasin-i medeniyetin İslam'ın malı olduğunu, İslamiyet'in terakki sebebi olduğunu çeşitli eserlerinde dile
284 • Direnen Mea/: Akif Meali
getirir. (Nurs!, Hutbe-i Şamiye ve Mektubat, s. 457).
Akif'in Ey hasm-ı hakfkl, seni öldürmeli evvel:/Sensin bize düşmanlan üstün çıkaran el! (Erioy, 1990, s. 180) rrusralarında en büyük düşmarumız olarakilan ettiği cehalet Bediüzzaman'ın da üç büyük düşmarundan biridir. "Üç büyük düşmarumız var; cehalet, zaruret ve ihtilaf. Bu üç büyük düşmana karşı sanat, marifet ve ittifak silahıyla mücadele edeceğiz" der Nurs!.
Ve nihayetinde Akif'in sözün özü denile bilecek, bu milletin selameti için feryad u figan şeklinde yükselen Belca-yı din ile Tcaim hayat-ı cem'iyı;at (Ersoy, 1990, s. 278) rrusraı Bediüzzaman'ın veciz "Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İlıya-i dinle olur, şu milletin ihyası" (Nursi, Sözler, s. 658) ifadelerinde kendini bulur.
Bu örnekleri elbette ki çağaltmak mümkündür; ancak bu başka bir çalışmanın konusu oldugu için bu kadarla yetinelim.
Mehmet Akif ve Bediüzzaman Said Nurs!'nin ortak yönlerinden biri de Batı'yı değerlendiriş şekilleridir. Her ikisi de Batı'ya taptancı bir yaklaşımı ifade eden her şeyiyle kabul ya da bütünüyle red yaklaşımını sergilemezler. M. Akif, Kastamonu' da, Nasrullah Camii'nde iradettiği vaazının bir yerinde şöyle der: "Avrupalıların ilimleri, irfanları, medeniyetteki, sanayideki terakkileri inkar olunur şey değildir. Ancak insaniyetlerini, ~anlara karşı olan muamelelerini kendilerinin maddiyattaki bu terakkileri ile ölçmek katiyen doğru değildir. Herillerin ilimlerini, fenlerini almalı. Fakat kendilerine asla inanmamalı, kapılmamalıdır." (Ersoy, Sebilürreşad, 1339, s. 250) Bediüzzaman'ın da Avrupa'yı ikiye ayıran yaklaşımları dikkat çekicidir. "Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir. Birisi, İsevilik din-i hakikisinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nafi san' atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden ilinunları takip eden bu birinci Avrupa'ya hitap etmiyorum. Belki, felsefe-i tabüyenin zulmetiyle, medeniyetın seyyiatını mehasin zannederek beşeri sefahete ve dalalete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa'ya hitap ediyorum" (Nursi, Lemalar, s. 119) diyen Bediüzzaman'ın bütün eleştirisi insanlığı materyalist felsefesiyle huzursuzluğa sevkeden ikinci Avrupaya'dır.
Batı ile ilişkilerimizde Japonlan örnek almamız gerektiğini ifade eden M. Akif'in bu yaklaşımı benzer şekilde Bediüzzaman' da da mevcuttur. Akif, Batı'nın kıymetli, işimize yarayacak eşyalarını almamızcia bir sakınca görmez. Ancak "moda" gibi milli bünyemize uymayan çirkinliklerin ülkemize girmesine izin verilmemelidir. Akif bu düşüncelerinin bazılarını
lüsale-i N~ır'daki Meal Önıekleri ve Mehmet Akif Meali • 285
Safahat'ta "Garb'ın eşyası, eğer kıymeti haizse yürür 1 Moda şeklinde gelen seyyie gümrükte çürür. (Ersoy, 1990, s. 145) gibi mısralarla dile getirir. Bediüzzaman Said Nursi'nin "Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lazımdır ki; onlar Avrupa' dan mehasin-i medeniyeti almakla beraber, her kavminmaye-i bekası olan adat-ı milliyelerini muhafaza ettiler. Bizim adat-ı milliyemiz İslamiyette neşv ü nema bulduğu için, iki cihetle sarılmak zaruridir." (Nursi, Beyanat ve Tenvirler, s. 31) şeklindeki sözleri bu filcri benzerliği gözler önüne sermektedir.
e) Mehmet Akif ve Bediüzzaman Said Nursi'nin medeniyet bahsinde de benzer tesbitleri dikkat çekicidir. Safahat'ın 4. kitabı olan "Fatih Kürsüsünde" adlı manzumede geçen: "Zebful-küş Avrupa bir hak tanır ki; kuvvettir." (Ersoy, 1990, s. 215) nusraında M. Akif, Avrupa medeniyetinin dayanak noktalarından birini gözler önüne serer ve Avrupa medeniyetinin bazı özelliklerini ön plana çıkarır. Zebful-küş Avrupa, kendisinden daha zayıf olanı ezen, ona yaşama hakkı tanımayan Avrupa' dır. Burada Avrupa, kuvvet üstünlüğüne dayanan bir unsur olarak görülmektedir. Avrupa için önemli olan kuvvettir. Son asırlarda meydana gelen kuvvete dayalı üstünlük mücadeleleri Avrupa'nın bu yönünü gözler önüne sermiştir. Hak ile Avrupa arasındaki ilişki ortaya konulduğunda, Avrupa'nın milletlerarası münasebetlerde benimsediği ölçünün "kuvvet" olduğu ortaya çıkmaktadır. Bediüzzaman da "Avrupa'nın medeniyeti fazilet ve huda üstüne tesis edilmediğinden belki heves ve heva, rek~bet ve tahakküm üzerine bina edildiğinden ... " (Nursi, 1993, s. 42)" bahsederek
. Avrupa medeniyetinin heva, heves, rekabet, tahakküm gibi mefhumlar üzerine bina edildiğini ifade etmektedir.l2431
f) Kaderin garip bir cilvesidir ki, Mehmet Akif ve Bediüzzaman bu milletin değerlerine balta vuran, manevi bağlarını koparmaya çalışan teşebbüslere karşı benzer tavn sergilemişlerdir. İkisi de dil ve kültürümüz üzerinde oynanan oyunların farkındadır lar, ikisi de imparatorluktan cumhuriyete geçiş sürecinde yaşanan dil ve kültür ile ilgili kırılmalara'
şahit olmuşlardır. Akif'in Mısır'a adeta kaçışı, Bediüzzaman'ın Yeni Said Dönemi eserlerini telife başladığı yıllardır. Akif'in meal macerası, meali yaktırma nedenleri, dönemin menhus şartları Bediüzzaman için de geçerlidir. 'Benim mealiiDi Kuran'ın yerine okutacaklar' kaygısıyla meali
[243] Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Ahmet Duısun, Mehmet Aki.f'te Medeniyet, Köp·
rü,2003, no: 81
286_ . Direııeıı Meal: Akif Meali
yakma kararı alan Akif'in "Doğrudan doğruya Kuran' dan alıp ilhamı/ Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı" rrusralarındaki idealini, Barla'da bir sürgün olarak yalruzlığa m$kum edilmek istenen Bediüzzamatı. sağlam bir Türkçeyle Risale-i Nurları telif ederek gerçekleştirecek, Harf inkılabıyla ulaşılmak istenen hedefleri ınkitaa uğratacakbr.
Mehmet Akif ve Bediüzzaman... İkisi de kaht-ı rical dönemlerinin alim, muallim, mütefekkir, mücahit adamlarıclır. Bu sıfatıardan başka Akif büyük bir şair, Bediüzzaman da müctehid ve müceddiddir. Ancak, her ikisi de ideallerin adamıclır. Dava adamlığı kisvesi ikisine de çok yakışır. Akif'in Leyla'sı Bediüzzaman'ın Medresetüzzehra erkaniarına vasiyet ettiği İttihadı İslam'ıclır. Akif'in Asım'la çizdiği, müşahhaslaşhrdığı ideal genç tipine Bediüzzaman "Said'ler, Hamza'lar, Ömer'ler, Osman'lar, Tahir'ler, Yusuf'lar, Ahıned'ler, vesaireler!.." diyerek seslenir ve onlara İslam'ıiı. cennet-asabaharı için "sadakte" dedirtir.
2- Mehmet Akif ve Bediüzzaman'm Dili
a) Dilin Önemi
Dil, şüphesiz ki milleti meydana getiren maddi ve manevi unsurların en başında yer alır. Tabiah gereği toplu halde yaşamaya ihtiyaç duyan insan, içinde yaşadığı toplumla aynı değerleri oluşturmak, paylaşmak ve bu değerleri nesilden nesile aktarmak için dile ihtiyaç duyar.
Bir milletin sahip olduğu maddi ve manevi birikimlerinin tamamı olarak kabul edebileceğimiz kültürün de doğması ve gelişmesi dile bağlıclır. Dilin maddi ve manevi değerleri nesillerden nesillere aktaran "kültür taşıyıcılığı" görevi de düşünüldüğünde, bir milletin varlığının devam etmesindeki önemli rolü ortaya çıkar. Bir milletin yaşadığı kültür ve medeniyet buhraru, fikir ve edebiyat sahalarında çöküş-yaşaması o milletin dilinin bozulmasıyla yakından ilgilidir.
Dünyada pek az dile nasip olabilecek "imparatorluk dili" nitelemesini hak eden Türkçenin zenginliğini edebi eserlerimizde görmek mümkündür. Bununla birlikte, İslam ile müşerref olmamızdan bu yana Zf:?nginleşerek günümüze kadar gelen dilimizin bazı kırılma noktalarıyla bu zenginliğini yitirmeye başladığını kabul etmek ve bunun üzerinde hassasiyetle durmak gerekir. Geldiğimiz noktada dilimizin zedelendiğini, edebiyahmıZın kısırlaştığıru, ruhumuzun ve dünya görüşümüzün yansıdığı
Risale-i Nur'daki Meal Onıekleri ve Melımet Aldf Meali • 287
temel eserlerimizi yeni nesillerin anlayamaclığını, eski ile yeni arasındaki köprülerin yıkılelığını görmek ve bu durumun nedenlerini tespit etmek ve tedbirler almak, gelecek nesillerle aramızda sağlam bağlar kurabilmek adına gerek!idir.
Dil ile ilgili tarhşmalar Tanzimat'la birlikte başlamış olsa da 1928 Harf İnkılabı'ru ve devarnındaki "öztürkçecilik" hareketinin dil ve kültürümüz üzerindeki etkisini ayrıca tartışmak gerekir. Tarihi, dini ve kültürel değederimize yabancılaşmanın hız kazandığı böyle bir dönemde telif edilen Risale-i Nurların ve Safahat'ın dili bu yönüyle bile bize birçok ipucu sunacakb.r. Risale-i Nur ve Safahat gibi eserler bir ruhun ifadesi dir, bir karakterin temsilcisidir. Bu tür eserlerin yeni nesillerce anlaşılamaması gibi bir problem ise bu ruh ve karakterin yok olduğunun veya yok olmaya başlaclığırun önemli bir g'östergesi sayılabilir.
Bugün İslanu bir dil kurabilme ve yeni bir söyleyiş biçimi geliştirebilme ihtiyacı her alanda kendini göstermektedir. Bu nedenle Osmanlı' dan Cumhuriyet'e geçiş sürecinde düşüncesini kuran ve bu geçiş sırasında dil, kültür ve medeniyetle ilgili bütün krrılmalara şahit olan Bediüzzaman ve Akif'in dili bu noktada bir anahtar kabul edilebilir.
Şüphesiz Akif'in dilini, üslup ve sanat anlayışını takip edebileceğimiz en birinci kaynak Safahat'b.r. Bediüzzaman'ın dilini ve beliğ üslubunu görmek için de ilisale-i Nur' a müracaat etmek gerekir. Bu bölümde kısaca Akif ve Nursi'nin eserlerine yansıyan dilin hususiyetlerine değinilecektir
b) Akif'in Dili
Ömer Rıza Doğrul Akif'in dil ve üslubu için şunları söyler: "Onun kalbi kab. hislerden uzak ve çok yüksek iki aşk ile yanar: din aşkı, vatan aşkı. Akif'in dehaetini en bariz tecelliyatiyle tasvirlerinde görürsünüz. Hiç kimse o kadar saf ve şeffaf bir billur-ı beyan içinde menazır-ı milliyeti · teşhir etmemiştir. (Doğrul, 1980, XXV) "Şürlerindeki sadelik; mübhemden, derinden, muzlimden bile güzeldir" (Doğrul, 1980, XXVI) Akif, adeta "nazrrun mermerb.raşıdır" (Doğrul, 1980, LVill)
Akif'in yakın dostu Hasan Basri Çantay'ın Akifnamesi'nde ise şu bilgilere yer verilir. "Lisaru temizdir. İstanbullehçesini ihtiyar etmiştir." "Şilileri sadedir, tabiidir, samimidir, içlidir."(Çanta}" 1966. s. 222) "Yirmisekiz senelik Arapça tahsili ve iştigalinden sonra Arapçadan Türkçeye büyük
288 . Direnen Meal: Akif Meali
bir maharetle çevrilen eserler (Muhammed Abduh'nn, Ferid Vecd.i'nin muhtelif eser ve makaleleri) ... Bu durum Çantay'ın ifadeleriyle şnnu göstermektedir: "İddia edenm ki Arap edebiyatında Türkiye' de halen Aki.f'in bir ikincisi yoktur." (Çantay, 1996, s. 39)
Safahat bir medeniyet dilinin bütün incelikleriyle örillmüş naclide bir eserdir. İslam kültür ve sanatının bütün inceliklerine, yaşayan bir imparatorluk dilinin bütün hususiyetlerine Safahat'ta rastlamak mümkündür. Akif, yaşadığı toplumnn dilini, içinde bulnnduğu kültürün özelliklerini, söyleyiş ve deyimlerini; ait olduğu inanç sisteminin kelime haritasım Safahat'ında zikretmiştir.12441 Bu dilin hususiyetlerinden bugünkü nesillerin mahrum edilişi, her alanda kısırlaşan bir toplumnn işaretidir.
c) Bediüzzaman'm dili
Bugün tartışmalar eşliğinde sadeleştirme teşebbüslerine maruz kalan Bediüzzaman Said Nursi'nin kurduğu dil, her alanda İslami bir dil kurma arayışı içinde olaİı. bu topraklar için bir yol haritası niteliğindedir. Sözler'in ilk cümlesi olan "Bismillah her haynn başıdır" cümlesinden başlayarak Risale-i Nur Kuran'ın dil özelliklerini de yansıtarak Kurani ve Nebevi terminolojiyi başarıyla hayata aktarır. Abdulhalim Bilici, "Bazı
Hususiyetler ve Metod İtibariyle Kur'an'dan Risale-i Nur'a Yansımalar" başlıklı makalesinde on beş maddede Kuran'ın Risale-i Nura yansımalarını tesbit etmiştir. (Bilici, Köprü, 102 ) Nursi'nin kullandığı dil ortak İslam kültürünün dilidir; bu dil yalnızca coğrafyaları değil tüm gönülleri birleştirici, bütünleştirici hususiyetlere sahiptir.
Bir not düşerek şunları ifade etmek gerekir. Akif'in meali için dile getirdiği tehlikeler bugün sadeleştirilmeye çalışılan .Risale-i Nur için de geçerlidir. Kuran'ın aslının yerine ikame edilmek istenen Akif'in_ meali için öngörülen tehlikenin, sadeleştirme hareketi ile birlikte, Risale-i Nur için de geçerli olduğu düşünülebilir.
Köprü dergisinde "Medeniyet Buhraru, Bediüzzaman ve Dil' i: Bir Milat ve Üstdil ~urucu Düşünür Olarak Bed.iüzzaman" başlığı ile yayımlanan makalesinde Yusuf Kaplan Bed.iüzzaman'ın diliyle ilgili şu tespitlerdebulnnur:
[244] Safahat'ındilözellikleriveMehmetAkif'insahipoldu~dilhazinesiningenelmuhtevasıiçin
bkz. Ahmet Dursun, Safahat'ın Sistematik Sözlü~, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne, 1999.
Risale-i Nur'daki Meal Omek/eri ve Melınıet Akif Meali • 289
"Bediüzzaman, ancak ilim, arif ve hakim figürlerinin özelliklerini üzerinde barındıran bir kişinin yapabileceği bir şeyi yapmıştır: İki dil geliştirmiş tir. Birinci dil, kendine mahsus geliştirdiği Türkçe' dir. Bu Türkçe, bugün Türkiye' de hiç kimsenin vakıf olamadığı ama en fazla vukılfi.yet kesbetmeye ihtiyaç hissettiğimiz muhteşem ve muazzam bir Türkçe' dir; hem etimolojik, hem lingüistik, hem de semantik yapısı açısından sadece Bediüzzaman'a mahsus, sembolik ve metaforik dünyası son derece derin ve zengin bi:z' dildir ve Türkçe'nin bir anıt-eseri, bir şahi.kasıdır."
"Bediüzzaman'ın Türkçe'nin bir anıt-eserini, bir şahikasını ortaya koymasını saglayan asıl şey, kurduğu ikinci dildir. Birinci dil, sadece vasıta' dır; ikinci dil, vas at' a aittir ve vasabn vasıtasıdır; vasabn hem ifadesi, hem de ifade edicisi bir üstdildir. Bu iki dil, birbiriyle kopmaz bir irtibat halindedir; biri olmadan, öteki de olmaz ve varolamaz. Bu ikinci dil, bütün bir İslam medeniyeti birikimini, münhasıran da tefsir, hadis, akaid, fıkıh, kelam, tasavvuf, felsefe, tarih, gramer, mantık, lisan gibi ilimlerden müteşekkil bütün bir İslam düşüncesi gelenegini harekete geçirerek yeniden-kurulmuş, yeniden-inşa edilmiş bir dildir." (Kaplan, Köprü, 102, s. 56)
Elbette hem Akif'in hem de Bediüzzaman'ın dili ile ilgili söylenebilecek çok şey vardır. Şunu söylemek gerekir ki her iki şah.siyetin diliyle tanışmak, tarihimizle ve öz değederimizle buluşmak anlamına gelmektedir. Son dönemde klasik eserlerimiz dahil bulaşıcı hastalık gibi yayılan sadeleştirme teşebbüslerine karşı bizlere düşen bu dille kucaklaşmamızı sağlayacak yolları aramak, yeni nesillerle bu dili buluşturacak imkanları sağlamak olmalıdır.
Akif ve Bediüzzaman'm meal hakkındaki düşünceleri
Kuran-ı Kerim, Hz. Peygamber (asm) ve kitab-ı kebir olankainatla birlikte Rabbimizi bize tanıtan üç büyük delilden biridir. Alemierin Rabbi tarafından bütün insanlara ve zamanlara ezeli bir kitap olarak indirilen Kuran-ı Kerim dünya ve ahiret saadetini vaz etmekte, bize Rabbimizi tarutmaktadır. Allah kitabı olan Kuran ifade, dil, tertip, ü.slup vb. bakımlardan da başka kitaplara benzememektedir. Tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet esasları üzerine kurulu olan Kutsal Kitabımızın sahip olduğu belagat, bedaat, camiiyet, fesahat, cezalet ve şebabet onu bütün beşer kelamlarından farklı ve üstün kılmaktadır. Bu nedenle Allah kelamı ve O'nun ezeli bir hitabı olan Kuran-ı Kerim'in tercümesi mümkün değildir. Ç?k
290 . Dirtiltil Meal: Akif Meali
zengin bir dil olan Arapçadan Kuran-ı Kerim'in Türkçeye -bilhassa bozulmuş, erezyona uğramış dilimize- tercüme etmek imkansızdır. Bu ne-denle Kuran meal yoluyla b.aşka dillere aktarılmaktadır. '
Kelime anlamıyla mana demek olan meal "Kuran-ı Kerim'in ifade edebildiği kadar manasıru, anlamıru ihtiva eden kitap" anlamına gelmektedir. (Osmanlıca Türkçe Lugat, 2001)
Kuran'ın tercümesinin mümkün olamayacağını Mehmet Akif de bilir ve buna da yeltenmez. Akif'in "Adına meal denilmesi ve Elmalı'nın tefsiri ile birlikte basılması" şartıyla meal çalışmasım kabul ettiği bilinmektedir. (Düzdağ, s. 65)
Bediüzzaman Said Nurst Kuran'ın tercüme edilerneyeceği hususunda Mehmet Akif'le hemfikirdir. Yukarıda bahsedildiği gibi Akif'le aynı menhus şartları yaşayan Bediüzzaman da Kuran üzerinde oynanan oyunların farkındadır. Aşağıdaki ifadeler hem Akif'in mealiçin endişeleneme sebeplerinin haklılığını ortaya koymakta hem de Kuran'ın neden tercüme edilemeyeceğini göstermektedir.
25. Söz olari Mucizat- Kuraniye Risalesi'nin zeylinde dehşetli bir plandan· haber verir Bediüzzaman: "Bundan on iki sene evvel işittim ki, en dehşetli ve muannid bir zındık, Kur'an'a karşı su-i kastıru, tercümesiyle yapmaya başlamış. Ve demiş ki: "Kur'an tercüme edilsin, ta ne mal olduğu bilinsin." Yani, lüzumsuz tekraratı herkes görsün ve tercümesi onun yerinde okunsun diye dehşetli bir plan çevirmiş.
Fakat Risale-i Nur'un cerh edilmez hüccetleri kati ispat etmiş ki, Kur'an'ın hakiki tercümesi kabil değil. Velisan-ı nahvi olan llsan-ı Arabi yerinde Kur'an'ın meziyetlerini ve nilldelerini başkalisan muhafaza edemez. Ve her bir harfi on adetten bine kadar sevap veren ketimat-ı Kur'aruyenin mu'cizane ve cemiyetti tabirlerinin yerinde beşerin adi ve cüz'i tercümeleri tutamaz, onun yerinde camilerde. okunmaz." (Nursi, Sözler, s.425) Bediüzzaman aynı konuya diğer eserlerinde de değinmiş, Kuran'ın neden tercüme edilemeyeceğini açıklamıştır.12451
Özetle, Akif ve Bediüzzaman' a göre ilahi kelam olan Kuran-ı Kerim beşer kelamına benzemediği gibi, beşer tarafından benzerinin yazılması, Kuran'ın bütün özelliklerini yansıtacak bir tercümesinin yapılması mümkün değildir. Bunlardan sonra Akif'in eserine "meal" denilmesi ısrarı daha iyi anlaşılmaktadır.
[245] Bkz. Nu.rsi, Mektubat, s. 327
Risale-i Nur'~aki Meal Örnekleri ve Mehmet AJaf Meali • 291
Mehmet Akif Meali ile Risale-i Nur'daki
bir kısım mealierin karşdaştırılması Çalışmamızın bu bölümünde Mehmet Akif'in elimizde olan meal ör
nekleriyle Becliüzzaman Said Nursi'nin Sözler adlı eserindeki meal örneklerini karşılaşhracağız. Sözler'in Akif'in meal çalışmalarını yaptığı 1926-1936 yıllarında telif edilmesi bizi böyle bir tercihe yönlendirmiştir. Elbette ki başta İşaratü'l- İcaz olmak üzere, diğer eserlerin de böyle bir taramadan geçmesi faydalı olacakhr.
Hemen belirtelim ki Bediüzzaman'ın Kuran ayetlerini meallendirme biçimi ve metodu Mehmet Akif'ten farklıdır. Ak.if, mealinde ayet-i ketirnelerin ihtiva ettiği anlamı bütün kelimelerin anlamlarını vererek gerçekleştirmiştir. Bediüzzaman Said Nursi ise daha çok ayetinişaret ettiği anlamı vermiş ya da ayette vurgulanan düşünceyi meal olarak aktarmışhr. Zaman zaman da ayetin manasını olduğu gibi çevirmiştir. Yani Nursi'nin çevirilerinde hem dalaylı hem de doğrudan anlatım söz konusudur.
Kanaatimizce dalaylı anlatırnın sebeplerinden birisi de Bediüzzaman'ın Kuran'a hücumun artbğı bir devirde, Kuran ayetlerinin mealierini birebir vermeyerek okuyucunun Kuran ile bağını güçlendirmek, okuyanları o ayeti ezberlemeye sevk etmek istemesidir. Bundan dolayıdır ki, Risale-i Nur okuyucuları Risale-i Nur'da geçen ayetlere ezber derecesinde aşinadırlar.
Şimdi vereceğimiz ilk örnekler dalaylı anlatım ömegi. kabul edilebilir .
. 1- Bediüz"zaman'ın metodunu anlamak açısından Bismillahirrahmanirrahim'i tefsir eden Birinci Söz' den bir misal verelim. "Bismillah her hayrın başıdır" ile başlayan bu bahiste, bir çok mealde "Rahman ve Rahim Olan Allah'ın adıyla" şeklinde çevrilen bu mubarek kelimenin işaret ettiği anlamlar meale yakın bi+ şekilde verilmiştir. Şöyle denilir Birinci Söz' de: "Her bir nebat ve ağaç ve atların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillah" der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. "Allah namına, Ralıman n8.mına" der; her şey ona musahhar olur." Böylece Hismillah'ın ifade ettiği manalar lafzullah çerçevesinde gözler önüne serilir. (Nursi, Sözler, s. 17)
2- Bir başka örnek Bakara 102. Ayet-ikerime ile ilgilidir. Mehmet Akif Meali'nde bu ayet-i Kerime'ye "Ya Muhammed de ki: Ey mülkün sahibi Allah' rm! Sen mülkü dilediğine verirsin, sen mülkü dilediğinden alırsın. Sen dilediğini aziz edersin, Sen dilediğini zelil edersin. Hayır yalnız senin
292 . Direnen Meal: Akif Meali
elinde. Şüphe yok ki sen her şeye Kadirsin." (Şentürk, 2012, s. 108) şeklin- .
de bir mana verilmiştir.
Beditizzaman Bak~a 102 ile birlikte buna benzer manaları ihtiJa eden Ali İmran 26, Nisa 26, Maide 79. Ayetleriyle Kelime-i Şehadet'i açıklar. Şöyle ki: Jıı~ı..l!~ ı) i ~i "Çünkü, abid, namazında der: -(bakara 102, Ali İmran 26, Nisa 26, Maide 79)- Yani, "Halık ve Rezzak, Ondan başka yoktur. Zarar ve menfaat, Onun elindedir. O hem Hakimdir, abes iş yapmaz. Hem Rahimdir, ihsaru, merhameti çoktur" (Nursi, Sözler s. 37)
3- Bakara Suresi 80. Ayet deRisale-i Nur'da remzen manası verilen ayetlerdendir. Mehmet Akif Meali'nde: "Bir de sayılı günlerden başka bizlere katiyen ateş dokunmayacak diyorlar. Ya Muhammed! Kendilerine de ki: "Siz bunlar için Allah'tan ahid aldınız mı? Böyle ise Allah asla ahdindenhulfetmez. YoksaAllah'a karşı bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?" (Şentürk, s. 27) şeklinde verilen anlam; Risale-i Nur' da 10. Söz' de Cenab-ı Hakkın vaad ve tehditlerinin aktanldığı kısımda, "Hem o vaat ettiği şeyler ona· gayet rahattır, riayetine gayet mühimdir. Vaadinde hulf ise izzet-i iktidarına gayet zıttır." (Bakara 80) (Sözler, s. 92) şeklindedir.
4-Mehmet Akif Meali'nde Enam 59'a şöyle mana verilmiştir: "Gaybın anahtarlan (hazineleri) ya1ruz onda. Kendisinden başkası onları bilmez . . sonra karada ne varsa bilir, denizde ne varsa bilir. Tek bir yaprak, toprağın zulmetleri içinde tek bir habbe, tek bir yaş, tek bir kuru yerinden düşmez ki onu bilmesin, o Levh-i Mahfuzda olmasın." (Şentürk, s. 271)
Said Nursi 14. Söz İkinci Mesele' de aynı anlamdaki üç ayeti verir. Bunlar En'am 59'un son kısmı ve Yasin 12, ve Sebe 3'tür. Her üç ayeti tek anlam içersinde değerlendiren Nursi bu ayetlerin ifade ettiği anlamı "Bütün eşya, bütün ahviliyle, vücuda gelmeden ve geldikten sonra ve gittikten sonra yazılıdır ve yazılır ve yazılıyor" diyerek ifade etmektedir. (Sözler, s. 267)
5- Manası işaret edilen delaylı bir anlatımla aktanlan ayetlerden Ali İmran 157 ve 185'i verebiliriz.
Akif Meci.li'nde Ali İmran 185'e "Kasem ederim ki: Mallarınızdan, canınızdan mutlak birçok imtihanlar geçireceksiniz. Kasem ederim ki: Gerek sizlerden evvel kendilerine Kitap verilenlerden, gerek müşriklerden birçok ineinecek sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allahın eı:İuine isyandan çekinirseniz, işte bu azınedilecek hareketlerdendir." şeklinde
Risale-i Nur'daki Meal Örnekleri ve Mehmet Aldf Meali . 293
mana verilmektedir. (Şentürk, s. 73) Risale-i Nur'da Kahhar ism.ine karşı Ralıman isminin cilvelerinin gösterildiği 17. Söz'de "İhtiyarlık mevsimiyle dünyevi, güzel ve cazibedar şeyler üstünde fena ve zevaıin damgasını ve acı manasını göstererek, o insanı dünyadan ürkütüp, o fanıye bedel, bir bill matlubu arathrıyor." ifadeleriyle Ali İmxan 185' e işaret edilmiştir.
"İnsanın alaka peyda ettiği bütün ahbablardan yüzde doksan dokuzu, dünyadan gidip diğer bir aleme yerleştikleri için, o ciddi muhabbet saikasıyla o ahbabın gittiği yere bir iştiyak ihsan edip, mevt ve eceli mesrurane karşılattırıyor." ifadeleriyle işaret edilen Ali İmxan 157'ye (s. 330), Akif, "Kasem ederim ki Allah yolunda öldürülseniz, yahut ölseniz, sizin için Allah'ın gufr~, Allah'ınrahmeti onların dünyada kalıp toplayacaklan geçici şeylerden çok hayırlıdır" şeklinde mana vermektedir. (Şentürk, s. 69)
6-18. Söz'ün 1. Noktası'nın başındaki
! JT ~~~ ~ ~~, u li;j\ : • i~ll:.. 1
&:: 'i ~ ~;i; ~~ ı.:ı1 :ı.:;;_ ·h .:ı• 1 =f 1.:. ~ '' :, : .J1 P oj r=- . 1"9'-' , .:ı--!) ~ . -i' ~ ~ -ı) ıJ~-.J !tl , ı)_J>~ 0:!- .
Ali İmxan 188. Ayetinin manası da dolaylı olarak aktarılmıştır. Ayetin ifade ettiği manaya "Nefs-i emmareme bir sille-i te'dib" başlığı ile "Ey fahre meftun, şöhrete mübtela, methe düşkün, hodbinli.kte bihemta sersem nefsim!" ifadeleri ile işaret edilmiş ve sonra ayetin tefsiri yapılmıştır. Devamında "Senin vazifen fahr değil, şükürdür. Sana layık olan şöhret değil, tevazudur, hacalettir. Senin hakkın medili değil istiğfardır, nedamettir. Senin kemaıin hodblnli.k değil, hudablnli.ktedir." denilmiştir. (Sözl~r, s. 364)
AyetiKerime Akif'in mealinde, "Ya Muhammed! Gördükleri bu işe sevinen ve gözetmedikleri bir ahidie-sanki onu yerine getirmiş gibi- medh o~unmak isteyen kimseleri sakın azabından selametle sanma. Evet, sakın onları azabtan selametle sanma. Dayanılmaz bir azap onları bekliyor." şeklinde verilmiştir. (Şentürk, s. 152)
7- Mehmet Akif'in Meali'nde "Hani Musa kavm.ine su dilemişti, bizler de "Asan ile taşa vur" diye emreylemiştik. O taştan on iki pınar akınıştır ki her kabile kendi içeceği pınarı bilmişti" (Şentürk, s. 20) şeklinde yer alan Bakara Suresi'nin 60. ayeti, 20. Söz'ün mukaddimesinde Peygamber muzicelerinin günümüze işaretlerinin anlatıldığı kısımda yer almaktadır. Bu ayet ile ilgili, "Hem, Hazret-i Miisa Aleyhisselamm bir mu' cizesini beyan eden,
294 . Direııeıı Meal: Akif Meali
~i~ dı~.:.,~~ .:;.j.ı 11~ y;.ı di; -Bakara 60- (ila ahir) bu ayet işaret ediyor ki, zemjn tahtında gizli olan rahmet hazinelerinden, basit aletlerle istifade edilebilir. Hatta, taş gibi sert yerde, bir asa ile, a~-ı hayat celb edilebilir. İşte şu ayet, bu mana ile beşere der ki: "Rahmetin en latif feyzi olan ab-ı hayatı, bir asa ile bulabilirsiniz. Öyle ise, haydi çalış, bul!" denilmektedir. (Sözler, s. 402)
Risale-i Nur'da işaret etti~ manalar bakınundan örnek verebilece~miz Bakara 31 ve 34. ayetlerine de kısaca göz atalım.
Mehmet Akif Meali'nde Balsara 31, "Ve Adem' e bütün eşyanın isimlerini öğretlikten sonra meleklere onları gösteİdi, 'haydi göreyim, hilafına istihkak davasında haklı iseniz şunların adlarını bana bildirin!' emrini verdi." şeklindedir. (s. 15) Bakara 34 de "Hani bizler meleklere" Adem'e secde edin!" demiştik hepsi secde ettiler. Yalnız İblis geri çekildi ve kibrine yedirmedi ki zaten kafirlerden idi." (s. 15) şeklinde şairane bir üslupla aktarılan manalar Sözler'de işari olarak yer almaktadır. 25. Söz'de Birinci misal' de tafsp.en beyan olunan üç ayetten söz edilirken" şahs-ı Adem' e taliın-i esma ünvaruyla, nev-i berna dem' e ilham olunan bütün ulfun ve fünU.nun taJimini ifade eder. Ve Adem'e melaikenin secde etmesi ve şeytanın etmemesi hadisesiyle, nev-i insana semekten meleğe kadar ekser mevcudat musahhar olduğu gibi, yılandan şeytana kadar muzır malılukatın dahi ona itaat etmeyip düşmanlık ettiğini ifade ediyor." şeklinde bir mana ile sözü edilen ayetlere işaret edilrniştir.(Sözler, s. 648)
Risale-i Nurlarda bazenAyeti Kerime'nin tamamı de@ bir cü,mlesi aktarılır ve mana verilir. Ali İmran 26' daki,~~~ .~ı i jı ı,l.9 ·~ll jı ~\; ~~ ~ -ay eti kerimesi, "İşte şu ayet, Cenab-ı Hakkın nev-i beşerin hayat-ı içtimaiyesindeki tasarrufatını şöyle gösteriyor ki: İzzet ve zillet, fakr ve servet doğrudan doğruya Cenab-ı Hakkın meşietine ve iradesine bağlıdır; demek, "Kesret-i tabakatın en dağınık tasarrufatma kadar meşiet ve takdir-i İliliye iledir, tesadüf karışamaz." hükmüyle açıklanır. Devamında 27. ayetteki, y4 .t-k,. ~\..E~ JjJ cümlesine "Size hesabsız rızık veren Odur ki, bu fiilieri yapar." şeklindemana verilir. (Sözler, s. 678) Bu ayetler Mehmet Akif Meali'nde şöyle yer almaktadır:
"Ya Muhammed! De ki: "Ey mülkün sahibi Allahım! Sen m ülkü dilediğine verirsin, sen mülkü dilediğinden alırsın. Sen dilediğini aziz edersin, sen dilediğini zelil edersin. Hayır yalnız Senin elinde. Şüphe yok, Sen her şeye Kadirsin." (Ali İmran 26)
Risa/e-i Nur'daki Meal Önıekleri ve Mehmet Akif Meali • 295
"Geceyi gündüzün içine sıkıştuusın, gündüzü gecenin içine sıkışb.rırsın. Ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın, dilediğine de hesapsız rızık verirsin" (Ali İnıran 27).
Görüldüğü gibi, Risale-i Nur' da verilen mealler Akif'in mealinden farklı olarak birebir anlaınlandırmadan ziyade bir anlam tercümesi şeklindedir. Dolaylı bir anlatıİnla verilen ayette vurgulanmak istenen düşünce anlaşılır bir şekilde okuyucuya aktarılmaktadır.
Mesela Mehmet Akif'in mealinde yer almayan İbrahim Suresi 34. ayet buna örnek olarak verilebilir. İnsana verilen ni'metlerin ne kadar geniş bir dairesi olduğunu göstermek için U.~ -l ~\,:::ı ı,~ c:ı!J ~{:-.ı; J.} ıbiTij ayetinde "Yani, istidad ve ihtiyac-ı fıtrilisaruyle insan ne istemişse, bütün verilmiş. İnsana olan ni'met-i İlahi ye, tadad ile bitmez tükenmez." denilerek ayette vurgulanan manaya işaret edilmiştir. (Sözler, s. 684)
Bununla birlikte Risale-i Nur'da Akif mealinde gördüğümüz şekilde doğrudan aktarmada söz konusudur.
Mesela Mehmet Akif Meali' nde: "Ey insan, sana bir nimet erişti mi bil ki Allah' tan.
Başına bir musibet geldi mi anla ki senden." (Şentürk, s. 183) şeklinde şiir üslubuyla aktarılan Nisa 79. AyetiRisale-i Nur'da "Fenalığı kendinden, iyiliği Allah'tan bil" şeklindedir. (Sözler, s. 66)
Yine 14. sözde, beş meselenin Birincisi olarak aktarılan
r.Çf ~ ~ Jı }1~ .;;ı~OI JlJ." Altı günde gökleri ve yerleri yarattık" demek olan .... " diyerek aktanlan ve açıklanan Araf 54 (Sözler, s. 266) Mehme.t Akif Mealinde: "Rabbinizin o Allah olduğundan şüphe yok ki, gökleri, yeri altı günde yarattı." şeklindedir. (Şentürk, s. 316)
Mehmet Akif Mealinde "Sonra öyle bir fitneden sakırun ki hiçbir zaman yalnız içinizden zulmetmiş olanlara dokunınakla kalmaz. Allah'ın ikabı şedid olduğunu da bilin. (s. 360)" şeklinde aktanlan ve dipnotta Sebilürreşad tercümesinde de "Bir de belarun öylesinden sakınınız ki o hiçbir zaman içinizden yalnız zalimlere isabet etmez, sonra bilmiş olun uz ki, Allah'ın azabı yamandır." (Şentürk, s.363) şeklinde olduğu belirtilen Enfal25. Ayetide Risale-i Nur'da tam meal şeklinde "Madem bu zelzele musibeti hataların neticesi ve keffaretü'z-zünubdur. Masumların ve hatasızıarın o musibet içinde yanması nedendir? Adaletullah nasıl müsaade eder?" sorusuna cevap olarak verilmiştir."Yıne manevi carubden elcevap:
296 . Direnen Mea/: Akif Meali
Bu mesele sırr-ı kadere taaliilk ettiği için, RisaJ.e-i Kadere havale edip~ yalnız, burada bu kadar denildi:
~~~~~~ı~ -i ~-~!J Yani, "Bir bela, bir musibetteı\ çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zaJ.imlere mahsus kalmayıp, masumları da yakar." (Sözler. 280)
Doğrudan manalara bir örnek de 17. Söz'ün Farisi tahatturlannın yer aldığı Münacat kısmında Z@'iı ~f 'i jij Jil \.!li (En' am 76) cümlesi verilebilir. "Güzel değil batınakla gaip olan bir mahbub" (s. 344) anlamıyla verilen En' am 76'daki bu kısım Mehmet Akif'in mealinde "Ben böyle batanları sevmem" şeklindedir.
Son olarak Mucizat-ı Kuraniye Risalesi olan 25. söz Bediüzzaman Said Nursi'nin mealieri hakkında bize ipucu sunacak niteliktedir. Ancak burada mealieri verilen Yasin, Kaf, Hucurat, Rum suresindeki ayetlerin Akif Mealinde olmayışından ötürü kıyaslamamız yine sınırlı olacaktır.
Bu risalede meali verilen ayetlerden biri Bakara 23'tür.
~ -,)~ ·!.k . , .ıiiı . $ • • ~;ı-- { ı , ;ı- .u!; . • .- , ı ;u~~ .tc. w~: c~- · ~!.k . ı~- r- u,, ıJJ ı)" ı- -'+" ~ !J, ı)" :.>J'"i !f , . !.$' ~ .; ~ ~r- U_!j
Ayet-i kerimesine ''Yani, "Eğer, bir şüpheniz varsa, size yardım edecek, şehadet edecek bütün büyüklerinizi ve taraftarlarınızı çağırınız, birtek sıl_resine bir na.zire yapınız." (Sözler, s.619) şeklinde bir mana verilmiştir.
Bu ayet Mehmet Akif Meali'nde ise "Yok, şayet kulumuz Muhammed'~ indirdiğimiz Kuran'dan şüpheli iseniz haydi ona benzer bir sure vücuda getirin; hem Allah' ı bırakıp da kendilerine taptıklarıruzdan hepsini yardıma çağırın. İşte davanızda doğrucu iseniz bunu yap~" şeklindedir. (Şentürk, s. 3)
. Sonuç
Risale-i Nur klasik tefsirlerden farklı bir metod ve içeriğe sahip bir Kuran tefsiridir. Ağırlıklı olarak Kuran'ın da yekununu teşkil eden tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ve ibadet esaslarını ele alan Risale-i Nur' da tefsir edilen ayetlerin manaları genellikle remzen aktarılmış, vurgulanmak istenen ana düşünce ortaya konulmuş, Kuran asnn idrakine uygun şekilde konuşturular~ yukarıda bahsedilen dil özellikleriyle birlikte imani hakikatler izah edilmiştir.
Kuran-ı Kerim'i halkın anlayabileceği bir dille aniatma amacını içinde
Direnen Muıl: Akif Muıli • 297
barındıran Akif mealinde bu amaç doğrultusunda yer yer Safahat'ta kullanılan dilin de dışına çıkılarak ayetlerin manalan meal manbğı içinde günümüz Türkçesine aktarılmışbr. Yalnız Safahat'ın cezp edici üslubunun ve Akif'in şairane dilinin yer yer meale yansıdığını söylemek gerekir. Her ikisi biİlikte değerlendirildiğinde, Mehmet Akif ve Bediüzzaman'ın dili, ciddi bir bozulma tehlikesiyle karşı karşıya olan dilimiz için çıkış yolu gibi gözükmekte, her iki dil de nesilleri bir birine bağlayacak sağlam bir köprünün doğru işaretlerini sunmaktadır.
Kaynaklar
- Bilici, Abdulhalim, Bazı Hususiyetler ve Metod İtibariyle Kuran'dan Risale-i Nur'a Yansımalar, Köprü, Bahar/2008, sayı:102
-Dursun, Ahmet, Safahat'ın Sistematik Sözlügü, Basılmam.ış Yüksek Lisans Tezi, Edirne, 1999
- Düzdağ, M. Ertuğrul (1998): Mehmet Akif ErSOJ" Kiiltür Bakanlığı Yay., Ankara.
- Ersoy, Mehmet Akif, (1990): Safahat (Edisyon kritik), haz: M Ertuğrul Düzdağ, Kiiltür Bak. Yay., Ankara.
- ErSOJ" Mehmet Akif, (1336): Nasrullah Kürsüsünden, Sebilü'r-Reşad, c. 18, no:464.
-Kaplan, Yusuf, Medeniyet Buhraru, Bediüzza.man ve Dili: Bir Milat ve Üstdil Kurucu DüşünürOlarak Bediüzza.man, Köprü, Bahar /2008, sayı:102
-Muhammed Hamidullah. Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Yazma Tercümeleri, Çev. Salih Tuğ, [baskı yılı: 1965], 1964, C: 14, s. 65-80
· - Nursi, Bediüzza.man Said, (2001): Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul. - Nursi, Bediüzza.man Said, {2001): Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul. - Nursi, Bediüzza.man Said, (2001): Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat,
istanbul.
- Nursi, Bediüzzaman Said, (2001): İşaratül İcaz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul. - Nursi, Bediüzzaman Said, (2001): Mesnevi-i Nuriye, Yeni Asya Neşriyat, İs-.
tanbul.
- Nursi, Bediüzzaman Said, (2001): Muhakemat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul. - Nursi, Bediüzza.man Said, {1993): Hutbe-i Şamiye, Yeni Asya Neşriyat, İs-
tanbul.
- Risale-i Nur Enstitüsü, {2001): Osmanlıca-Türkçe Lügat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul.
- Ersoy MehmetAkif {20U) Kur'an Meali, Hazırlayanlar: Şentürk Recep, Kök
sal Cüneyt, Mahya Yayınalık, İstanbul