saat 15 00 hikmetullah yetkin

148
Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin 1

Upload: yazar-hikmetullah-yetkin

Post on 28-Mar-2016

247 views

Category:

Documents


11 download

DESCRIPTION

Genç bir kızın ıssız mücadelesi ve çıkmaz sokakta kaybolan umutları... Dram, aşk, sevgi ve korkunun buluştuğu noktada gizemli dünyasında ıssız arayış… Yazarın, şiirden nazaran yazıyı benimsetmesi, insanların aklında soru işaretleri bırakarak, ölümün perdesiz sahnesini yalın dille anlatması… Yağmurdan arınmış sevgiyi sadeliğiyle önümüze mucizeli göstermesi… Genç kızın amansız yere asılması… Yazarın son değimiyle “ Geçmişte ne yaşanılmışsa yaşanılsın! Benimle yaşanılan ana bakarım.” Diyerek, insanları psikolojik baskıdan kurtarması… Bu kitap, ölümün perdesinde kaybolan genç kızdan çok, yıkılan düşlerin bizzat kendisini okurlar ile buluşturuyor. Hikmetullah Yetkin

TRANSCRIPT

Page 1: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

1

Page 2: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

2

SAAT 15.00

"Benim yaşam öyküm. Nefes almak ile almamak arasında kurulan bir düzlem."

Hikmetullah Yetkin

Page 3: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

3

Page 4: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

4

SAAT 15:00

Hikmetullah Yetkin

Page 5: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

5

SAAT 15:00

Hikmetullah Yetkin

Saat 15:00

İsbn:

Sertifika No:

Basım:2013/Baskı 1

Yayın Evi:

Kapak Tasarım: Mesut Yıldız.

Resim:Ayadie Nisan

Taslak:

Yazı İnceleme:

Mizanpaj:

Matbaa:

Yayın Yeri ve Dağıtım:

Page 6: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

6

Hikmetullah Yetkin

1988 yılında Türkiye’de doğdu. Lisans eğitimini Türkiye’de tamamladı. Eğitim hakkında belirli

projeler sundu. Bir dönem ulusal gazetelerde köşe yazarlığı yaptı. Daha sonra geçirdiği rahatsızlıktan

dolayı bırakmak zorunda kaldı. Köşe yazarlığını bırakır bırakmaz İlk psikolojik romanını 2010 yılında

bastı. Eserini üç dile çevirdi. Üç ülkede çok satılanlar arasına girmeyi başardı. Hemen sonra ülke

dışına giderek bir dönem orada kaldı. Halk tarafında Sessizlerin Yazarı olarak bilinen yazarımızın tek

hedefi; insanların, bilgiyi para için değil! Eğitim için olduğunu ve o eğitimde bir feyz almalarını

sağlamak. Yazarımız, iki yıl boyunca Türkiye’de psikolojik eğitim verdikten sonra, üniversitelerde ve

konferanslarda baş yerini almayı başardı. Yazarımız, Türkiye’de pek tanınmamasının sebebi, yabancı

ülkede eserlerini basması ve Türkiye’de medyadan kaçmasıdır. Yazarımız, şuan Türkiye’nin Van

ilinde yaşamını devam etmekte…

Eserleri:

Sessiz Gecelerde Suskun Çığlıklar/2010

Nevm-i Aşk/2011

Dark Devil - Psikolojik ve Sosyolojik Egzersiz/2012

Page 7: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

7

Bayan figüranını çeken, Kerim Akgündoğdu kardeşime, kapak tasarımında emek veren Mesut Yıldız

Kardeşime, Fotoğrafta bizi kırmayıp bayan figürü olan Ayadie Nisan Kardeşime, B&K photo Works

ekibine, bu yayında bana çok emek veren Yayın Evine ve bana destek veren değerli aile dostlarıma

teşekkürlerimi borç bilirim.

Page 8: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

8

Nede Olsa…

Biliyorum, bugün yine uzaktasın.

Sesimi duyuramayacağım yerde.

Kokunu alamayacağım ve hissedemeyeceğim karanlıkta.

Biliyorum, neden soğukluğunun yok oluşunu...

Şimdi sus! Sadece sahilin o görkemli dalgalarını izle...

Benden yok edilen saatleri ve bir türlü kavuşamayan güvercinleri izle...

Yine içimi hüzün kaplıyor.

Serpiyor beni yağmurların akıntısına.

Biliyorum, seni unutamayacağımı.

Çevrem, sevgiyi iki dakikalık zevk saymalarından bıktım.

Ne de olsa onlar için aşk dudak arasında geçen yumak değil mi?

Sevgimizi ölçtüğümüz gibi bir de şu kalbimizi ölçebilsek ne olurdu sanki...

Şuan sayfaları buruk memleketteyim.

Seni ve senin o güzel gözlerini unutamayacağım yerdeyim.

Page 9: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

9

Yok Babam

Bir susturabilseler şu deli dünyayı,

Ne güzel olurdu ama.

Biraz çirkin biraz da yoksulun halinden anlaya bilseler,

Masadan kanepe, iskemle de dünya kursak kendimizce,

Ne güzel olurdu yarı açık ayran değil mi ?

Masanın üstüne kaydırsak eski mazileri,

Birazda acı, keder, üf... Ne gider ama değil mi ?

Yanında biraz göz ağlaması,

Sahte gülüşler, azıcıkta dost hatırası görünümü,

Ama bizim öyle laga luga maziyi anlatmak mı ?

Yok babam. Bizim derdimiz sazlı sözlü gelinle,

Üstü yırtılmış giysiyle değil!

Haydi iskemleyi alda kalkıp gidelim şu Bakı'ya da,

Güneş bu yarı üstü açık kafamıza değmesin!

Page 10: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

10

İsterdim

Hayata yazdığımı sana yazmak isterdim,

Delice adını dokumak isterdim duvarlara,

Senin adınla renklenmek ve bağlanmak isterdim,

Kalbinin kapı koluna…

Hümanistin ateş topunda seni izlemek isterdim,

Usulca…

Nedensiz yere seninle olmak isterdim,

Kıyıya vuran sevgimle…

Ayrılmaktan öte başucunda sayıklamak isterdim.

Çevik bakışlarına…

Aslında ben özgeli gözlerine tutulmak isterdim.

Kalbinin vazgeçilmez tahtında,

Seni seviyorum demek isterdim.

Senin için idam safhasında,

Sevdiğim senin için ölmek isterdim.

Son kurşun darbesiyle…

Page 11: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

11

Sen-Ben

Ben, suda karışmış yoğurdum.

Sen, tavada pişmiş balık ,

yağmurda sürekli ıslanan Abdal ,

tebessümde haykıran,

imkânsızları seven ,

imkânlı yollarda kaybolan,

söylemlerden tutuklu kalan,

söylemleri iten,

seni seven garip,

sevgisiz-i seçen kızsın sen.

Page 12: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

12

Kırık Kanat

Hırçın rüzgâra seslendim kendimce,

Islık misali savurdu beni kıyılara,

Kanatlarımı aldı derinden göğe doğru,

Serpti beni kayıp kentin kayıp kızına,

Fırtına misali döndürdü beni etrafında,

Ahenkler kurdu sevgisiz kalan kentin tam ortasında,

İşte o zaman anladım ki,

Sevgiden uzak yalnız kaldığımı...

Aslında, kendimden başkasının sevgisine muhtaç bıraktı gözleri.

“Dön desem de dönmeyeceksin,

Sev desem de sevmeyeceksin…”

Page 13: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

13

Gönül İmzası

Haykırdığımız ve haykıracağımızın şerefine içelim.

Yudumla günahın ilk akıntısını,

Şerefle şerefsizliğe dalalım bu gece.

Adını gönül koyalım.

Noktasına imza…

Geceye ünlem atalım.

Unutanlara virgül…

Page 14: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

14

Darağacı

Bağır bağırdığın kadar,

Sev sevdiğin kadar,

Biraz da hisset,

Biraz da benden al git.

Nefesinden bir yudum ver,

Hevesini damlat yüreğime,

Hiç şikâyet etme derman bulduğun yere.

Sessizce alacağını al git.

Sigaramdan bir yudum al,

Kederinden bir duman at,

Çevrende bir nasihat al,

Senden yaşananlara inat çek git.

Darağacına as gönlünü,

Şikâyeti sebep etme ömrüne,

Mezardan minareler ör.

Gideceğin yere bir dua et de git.

Page 15: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

15

Öldüren…

Feryat ediyor kaldırımlar,

Susuyor dili açılanlar,

Sesleniyor uzaktaki vapur,

Bu ses mi öldürecek beni.

Yoksa… Sana olan aşkım mı?

Page 16: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

16

Seven

Uzadıkça uzuyor yaşananlar,

Elim boş, yüreğim buruk,

Yalnızların başkentinde ben sarhoş.

Seni seven bu vefasız gönül neden berduş?

Page 17: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

17

Kirli Siyasetimsin

Hüzün içimi kapladı bir an.

Sevgiden sadakat bekledim ansızın,

Onu çizdim kendimce, haykırdım mesela...

Sevildim, sevdim ve sonrada terk edildim.

İşte hüzün kapladı içimi,

Dilek tuttum darağacında, bir baktım ki darağacı kurumuş.

Bende sevgiden vazgeçtim asılsız dileklerle...

İşte yine içimi hüzün kapladı,

Sayfalar Ceylan adıyla konuştu,

Kelimeler boğazımda sıra sıra dizildi,

Sevgiler meğer kirli siyasetmiş haberim yok.

Ha işte...

Sevgiyi bıraktım kendimce ama.

Onu bir türlü terk edemedim o hüzün gemisinde…

Page 18: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

18

Karmaşık

Karmaşık bir insanım.

Beni karmaşık hale getirenlerde,

Yok, olarak gördüklerim.

Kendilerini var olarak göstermeleridir.

Page 19: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

19

Soğuk Ayak

Yolcu kalk yerinden, gitme vakti geldi.

Mezarına topraklar serpildi,

Dünya da senden yer gitti,

Gelenler beddua etti. Gidenler dua…

Yolcu kalk yerinden,

Bedenin soğudu, kefenin dikildi.

Hortlaklar mı seçildi dünya bahtında.

Sevenler mi sevildi ağaç yapraklarında.

Yolcu kalk yerinden,

Başka diyara uçma vakti geldi.

Tren sinerdendi, hava bunaldı.

Yolcu kalmadı, kalanlar günahkâr eyledi.

Yolcu kalk yerinden,

Sana bir bilet ayarlandı, salın tam tamına kafa yerinde…

Gözlerin açıldı kafan çarptı, uyku gemisi battı.

Ölüm sarhoşluğu ensene tam yerinde çarptı.

Yolcu kalk yerinden,

Ayağın buzlandı, nefesin kesildi,

Gözlerin açıldı,

Uykun derindi.

Yolcu kalk yerinden,

Sende hortlak misali yaşa,

Kimler bilecek hâşâ,

Sus! İnleme kendine, olursun sümme hâşâ

Yolcu kalk yerinden,

Güzel amelden ölüm yaprağı seç,

Tam derinden sakın! Ufak yoldan binme trene,

Yoksa mahşer eylersin bedene…

Yolcu kalk yerinden,

Günahı ters tepme, sevabı enseleme,

Maziyi düşünme,

Mazi seni unuttu bile…

Ey yolcu hadi kalk yerinden,

Selan okunuyor, evlatlar ağlıyor, topraktan minaren yapılıyor,

Senden kefen… Kefene giren ben miyim?

Yoksa… Kefeni yaradan…

Page 20: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

20

Kumdan

Aşk dediğin nedir ki;

Kumdan taş yaprak,

yapraktan kum ağaç...

Page 21: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

21

Sadece bak

Dağa bakarken sensiz,

Bir yuvadan korkarak sana seslenmek...

Senin izini haykırarak susmak… Öylece susmak…

Ağlamayı bilmeden sana ağlamak, haykırmak…

Nedensiz yere seni sayıklamak, her saliseyi senin için harcamak…

Her şey tuhaf olsa gerek,

Seni benden başkasının koynunda görmek…

Şimdi sen söyle bana sevgili…

Sevmekten sevgisiz kalınır mı?

Bir dosttan açlık vuruşu alınır mı?

Yoksa bu kalp sensiz başkasına yar olur mu?

Page 22: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

22

Susamıştım

Susamış hayata, susamıştım sana,

Yağmurdan gönül kurmama rağmen,

Seni özlememe rağmen,

Sensiz dalıyordum kalpsiz hayallere.

Susamıştım kelimesi eksik çıkan diline,

Bana bakan masuniyetine,

Kalbinin noktasına,

Tam derinden akan günlere susamıştım.

Susamıştım üstü kapalı betimlemelere,

Sevgiden mahrum bırakılmaya...

Rüya gibi görünen yaşama...

Kefilsiz dünyama susamıştım.

Page 23: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

23

Hasretim

Hasretim sana, kokuna, yokluğuna hasretim.

Sana gitme diyemeyeceğim.

Elimi tut bana bak,

Beni sev demeyeceğim.

Anla işte; Hasretim sana,

Bir o kadar da yokluğuna emanetim.

Page 24: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

24

Eyle...

Allah’ım, ne güzel yaratmışsın bizleri,

Şekil şekil bedenimize nakışlar vermişsin,

Gözlerimize nur yazdırmışsın,

Bunu bilemedikten sonra sana yalvarsak neye.

Ey rahman, bizleri affeyle,

Kalbimizi kendine kör eyle,

Şu çıkmaz sokak gibi görünen dünyada,

Yosunları yosun eyleme...

Ey dünyada tek olan hâkim,

Bizleri dünya ile sınama,

Dertlerimizi senin katında bağışla,

Sana şirk koşmayı yok eyle...

Ey yol güzergâhım,

İnsanları şu boş dünyayla sınama,

Dillerinde şükran, yollarında yol eyle,

Nefsine düşman kat ki yolundan başka yol görmesin.

Page 25: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

25

Yok Eden…

Kendince bir yol çizersin,

Bir isim koyarsın tam ortasına,

İsmin yerini düşünmeden sallarsın ufaktan başını,

Sevgiden sevilmeyi beklersin,

Sevilen kim olduğunu düşünmezsin.

Garip bir kuşa tutuşursun, kafan bunalır, kalbin anılır.

Sevmek dersin,

Lale bahçesinde bir dert seçersin,

Seven sen…

Sevilen gözlerin olur.

Sayfalar kapanır, yağmur dimdikçe diner.

Ve işte…

Günden güne yok eden bensiz dersin.

Page 26: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

26

Niye yaşıyorum ki

Senden örülmüş bir sultanı,

Beni senden alan bir bedduanı,

Şehrin en günahkârı bilmiyorsa,

Niye yaşıyorum ki…

Serbest bırakan gönlümü,

Kirli kıyıları bırakamıyorsan,

Yorulmuş perde aralarını unutamıyorsan,

Niye yaşıyorum ki…

Sen kendinden vazgeçilmiş bir bent olsan da,

Sen benden beni çizensen de,

Kaybolan yıllara saklansan da,

Beni sevmedikten sonra,

Niye yaşıyorum ki…

Olmayacak hayaller kurdum gözlerimde,

Çocuksu, masum ve tertemiz…

Olmayacak dualar ettim kendimce,

Bir serseriye denk gelirken, seversin diye…

Gözlerimi amansız yolculukta kapattım,

Dünyada ile bağımı kuramadıktan sonra,

Niye yaşıyorum ki…

Ellerini tutacak bir elim olmayabilir,

Sana bakacak gözler,

Konuşacak diller olmayabilir,

Sana haykıracak sözcükler olmadıktan sonra,

Niye yaşıyorum ki…

Sevdiğimi bir dilenci olarak görmeden,

Sevdiğimi köle olarak bulmadan,

Nasıl anlayabilirim ki.

Page 27: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

27

Onu onsuz bir aşk serüveni olduğunu…

Kendimden habersiz kalbim çalınıyorsa,

Onu zikir duvarına vuruyorsa,

Beni serpe etmedikten sonra,

Niye yaşıyorum ki…

Bir tatlı kelamın yuva kurmasını,

Beyin yolunun kapanmasını,

Senin için bitkisel hayata dönmesini,

Görmedikten sonra,

Niye yaşıyorum ki…

Yağmurda tekli hayal kuruyorsam,

Seni senden habersiz seviyorsam,

Ölümle burun buruna geliyorsam,

Sana kavuşamadıktan sonra,

Niye yaşıyorum ki…

Bir yetimi doyuramıyorsam,

Anneden uzak sevgi ile konuşamıyorsam,

Kaldırımlara söz geçiremiyorsam,

Kavuşmadıktan sonra,

Niye yaşıyorum ki…

Bırak öyle kalsın üstü açık baca,

Ellerin, dumanlı olsun,

Yüreğin siyah…

Serseri gönlüme âşık olmadıktan sonra,

Niye yaşıyorum ki…

Bırak bırak bu nedensiz sevgiyi,

Çulsuz hikmet neyine,

Esir olsa da gönlünde,

Tepeden tırnağa yalvarırsa sözlerde,

Seni sana bırakmadıktan sonra,

Neyine…

Page 28: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

28

Ah Sigaram Ah...

Ne medet buluyorum ki senden,

İçimi boğuyorsun, renklerimi sarsıyorsun,

Yetmedi, sevdiğimi kıskanıyorsun,

Şimdi de ufaktan karaciğerime yol alıyorsun,

Bari İyi tıka ki kimse yer almasın…

Page 29: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

29

Al

Hayat dediğiniz nedir ki!

İki damla gözyaşı...

Saat On Beşti Anam

Page 30: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

30

Saat on beşti anam…

Sevenler bir gün geçirmişti,

Kulaklar dinlemekten bıkmış,

İlahiler senfoniye dönmüştü,

Susamıştı dirhemli gözler,

Ağlamıştı sahte gözler…

Rahmandı bana uzanan,

Sevgisiz kalan bir kalp,

Bir tebessümdü beni sana iten…

Yokluk duvarında yalnız kalmış çocuk,

Kimden öte ne yazmış anneli yolculuk…

Ağlama güzel anam,

Susma! Konuş…

Bir tatlı söz bir kelam söyle…

Üzme tatlı yorulmuş gönlünü,

Bak bana güzel anam.

Yılların üzerine örtüsünü çıkar bir nebzede olsun,

Güzel anam, acısıyla tatlısıyla sevdin gönlümü,

Ey anam, beni yalnız bırakma çulsuz sokakta…

Ey yer gökte acı çeken anam,

Tutam tutam kalbini gizleme benden,

Üzülme… Ben ölmedim varım anam,

Tatlı dünyada benle sen kalalım.

Saat on beşti güzel anam…

Çayı yarım doldurmuştun,

Yanında kuru ekmek,

Peynirin kokulu yüzü,

Çektik içinde bir kıl tanesi maydanoz,

Cepsiz kaldık, yolluk hay be ne deyoz.

Seni saray tahtında ağırlasam,

Gönlünde bir ben kursam da,

Sen tatlıdan yapılmış hamur ol anam.

Saat on beşti anam…

Mevsimler seni bende mevsimleri beklerdim.

Sevenler ayrılmayı, sevgiler unutulmayı istemişti.

Senden bir yağmur, gönülden bir kelam eksikti.

Nerdesin gönül bağında taht kurmuş anam.

Bak anam,

Gazze ölümle örtüştü,

Beni örten kimdi?

Suriye anasız kaldı,

Onları seven kimdi?

Yetim çocukların, okşanmayan başlarından,

Kör bebeğin sütsüz kaldığı akşamdan,

Sevgililerin sevgisiz kaldığı kalpten,

Ben ne eyledim çulsuz harabeden…

Saat on beşti anam…

Page 31: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

31

Sen gözlerini uykuya kapatmıştın,

Gözlerin ağlamaklı bakıyordu,

Amerika’da kadın faciasına ağlıyordun,

Türkiye’nin çocuklarına ağlıyordun,

Anam! Sen… Sen… Bize ağlıyordun.

Page 32: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

32

Bugün Ayrı Sarhoşum

Bugün ayrı sarhoşum.

Ayrı sayfaları oynuyorum.

Başkahraman seçiyorum kendimce...

Birini ben, diğerini sen, diye hayal ediyorum.

Yazı italiği hep italik geliyor.

Bir türlü Latin Alfabesine dönmüyor.

Kâğıt benim gibi biraz yıpranmış,

Birazda sulanmış gibi…

Her dakika da ayrı bir acı manzarayı görmemek için.

Sayfaları serice geçiyorum.

Ünleme dikkat etmiyorum.

Nede olsa yine virgül koyacağım.

Hiç göremiyorum noktaları,

Sezemiyorum sayfanın sonunu…

Dedim ya bugün ayrı sarhoşum,

Kendimce seni haykırıyorum.

Sayfalar arasında saklamaya çalışıyorum.

Senden bir ben elde etmek istiyorum.

Biliyorum…

Mevsimler saklambaç misali saklanıyor.

Yıllar süslü filimler gibi geçiyor.

Senden beni affetmeni istiyor.

Sende yoldan yola bir taht kuruyon…

Son kafiyenin son imlasına değiniyorum,

Cümleler o kadar ağır geçiyor ki,

Sesin misali pervane oluyor harfler,

Hançer yumağında buluyorum kendimi.

İşte o zamanda bitiyor şişenin dibi…

Page 33: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

33

Gözler Kör Hayatında umudunu kesmiş bir fidan gibiydi.

Ona su vermeye vermeye kurumaya başlamıştı yaprakların damarlar.

Nasıl bir insan sevgiye muhtaç kalıyorsa o da suya muhtaçtı.

Ta ki yolunun karanlığı bulununcaya kadar.

Karanlıkta adım adım yürümeyi seven,

O adımlarda çıkar yol bulmak için.

Siyah sisli ve korkunç bakışlarından kurtulmaya başlayan bir adam.

Suya muhtaç olduğu kadar sevdaya da muhtaç olan bir genç öyküsüyle başlar.

Korkmadan korkuyu öğrenen genç!

Görmeden hissetmeden ve amansız yere sevdalanması…

Bir ufak atışmayla başlamıştı aşkları.

Sanal âlemde adeta dans reaksiyonunu yaşıyordu kelimeler.

Fiiller unutmuştu cümleleri,

Kelimeler yetersiz kalmıştı beyitlere…

Acı bir hüzün ve heyecanla dolaşmıştı kanında onun habersiz ismi.

Dil lal olmuştu, gözler kör,

Bir gece vaktinde ansızın hıçkıra hıçkıra ağlayan gencin,

Çaresizce sözcüklere saklanmasıyla tutuklu kalmıştı.

İlgi odağı olmayan gönülde bir perde çeken genç,

İlk kez sevdalanmıştı asalsız kıza.

Kendisi gibi çamurlarla büyüyen genç,

Gözlerindeki yeşilimsiyi etkilemeyi başarmıştı .

Oysa ki sakalı pek yoktu,

Saçı kol tüylerinden de kısa

Ve… Ve…

Omuzlarıyla görünüm veren pazularıydı onu sarhoş eden.

Sevginin beden olduğu o anda onu sevgisiz bırakamıyordu.

Bit pazarında aldığı giysileri…

Page 34: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

34

Çakal Mezesi

Hey garson!

Bana acılı aşk şarabı,

Yanında da üç beş çakalın çıngırtısını gönderde,

Bugün tokça ağlayayım.

Ha garson,

Dilindeki bakladan bir demet koyda beraber demlenelim.

Yanında da bir şarap fazla koy.

Biri senin…

Öteki dost görünmeye çalışana olsun.

Mezeden otlu peynir koy.

Salatayı bol getir de arada maydanozlarda bayram etsin.

Hele bak ya bu getirdiğin ne garson?

Senden dost istedim.

Çakal mezesi değil!

Her neyse…

Karşıma otur da bu gecenin hatırına, kadehleri tokuşturalım.

Kadehin üstüne de az buçuk mezeden alalım ki,

Neşemiz yerine gelsin.

Söyle garson, sen hiç kanı beş kuruş etmeyene satıldın mı?

Hele dur ben söyleyeyim.

Matem sayfalı gecede bir kız uğruna...

Gündüz yağmurunda dost uğruna…

Sevgi diye sayanın sevgisiz kalanlara satıldım.

Ben dünyanın çarkını da…

Sevgiden anlamayanında…

Her neyse…

Şimdi anladın mı garson nelere satıldığımı ?

Şimdi eskimiz Hristiyan montumu getir de…

Ufak ufağa alırken, şarabın dostluğunu kendimde göreyim.

Page 35: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

35

Çiz Beni Yüreğinde…

Kalemin son damlasına kadar, yaz benim için,

Ne de olsa yüreğinden çoktan göç ettim.

Çok uzaklardasın biliyorum,

Neticede sayıklıyorum her gece seni,

Beni hiç sorma, kalemin ucuna,

Hatırlama eski yaşanmış yapıtları,

Sevgiden tutsak,

Sevilene mahrum bırakılan atmosferi düşünme.

Kalman için bir bahane bulmuyorum.

Gitmen içinde hiç ağlamıyorum.

Beni yok ederken amansız, kuytu köşede.

Beni ben ile azat ederken o gece,

İşte o zaman kaybettin ıssız kalan gecede…

Şuan çok mutluyum.

Aslında hiç umurumda bile değilsin.

Desem bile yalan olur.

Page 36: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

36

Bazen merak ediyorum seni.

Kafamı alıp sana gelmek istiyorum.

Dizinin dibinde anne şefkati görürcesine bağlanmak istiyorum.

Kanadım kırık,

Duygumu yitirmiş şekilde seni bekliyorum.

Biliyorum, beni hiç sevmedin.

Belki de…

Anladın işte sevgili…

Ne senden bana yar.

Ne de benden sana kader olur.

Çünkü bana asla bakmayacağını biliyorum.

Yine de sana dön demekteyim.

Çünkü ben sana kör kütük aşığım.

Gerçi aşkı da oyun yumağı haline getirdiler de…

Bunu bilesin sevgili…

Bedenin için değil kalbin için çırpınıyorum.

Senden habersiz sevdim seni…

Bir türlü açılamadım sana,

Seni sevdiğimi diyemedim hırçın bakan gözlerine.

Titretemem kalbini…

Korkarım senden uzak olmaya.

Ya yok dersen…

Belki de evet.

Ama ne olursa olsun,

Bu gözler senden başkasına içten bakamıyor sevgili.

Rakıya da beyaz dersin, ayrana da…

Ama birini içersin için yanar,

Diğeri sadece aşk uykusuna daldırır.

Uyanmak isteyene sevgiyi mahrum eder.

İstemeyene ömrünü feda eder.

Sevgili ben seni rakının zehrinde,

Gülüşünü ayranın mayhoşunda sevdim.

Duyurmak isterdim sesimi kalbine.

Her neyse aşkı sakız ettiler ya…

Bir ona üzülürüm.

Bir de sana açılamadığıma…

Şimdi çiz çizebildiğin kadar.

Ne de olsa benim değilsin!

Page 37: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

37

İsyan Dileği

Bir kalemden çizdiğin insanı kaybetmek ne zormuş be sevgili.

Sevmek, sevilmek ve değer görmeye mahkûm kalmak ne zormuş.

Anlamazsın seni biliyorum. Çünkü sen sosyete kızısın,

El bebek gül bebek büyümüşsün,

Ben de halinden anlamayan çulsuzun biri…

Dedim ya sevgili, sen ayrı zar atarsın!

Ben ayrı zar…

Biliyor musun sevgili ?

Hatalar olmadan hataları örtmek mümkün değildir.

Bir oyun oynamak kolay… Lakin başkahraman bulmak zor…

Sana artık git diyemeyeceğim. Bana bak, beni sev demeyeceğim.

Sadece şimdilik imanın ile topla kendini…

Ey Allah'ım ne günah işledim de sen bunları bana yazıyorsun?

Affeyle beni, aff…

Suçum isyan değil de sevgisiz kaldığımdandır…

Ya Rahman, düştüğüm yol farklı ise; neden yolumdan aldın beni...

Page 38: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

38

Bir Mesaj Yeter

Oysa senin bir mesajını bekliyordum.

Bana söylemeye çalıştığın itirafları ve bana dokunaklı sözlerini okumak istiyorum.

Evet… Sen!

Tozlu sayfalarda örülmüş gizemli kız değilsin!

Bende dokunaklı kalem değilim.

Senle öğrenmeye başlıyorum aşkın A ’sını…

Senle öğreniyorum ilk Ş harfini…

Senle tatmaya başlıyorum kahrolmanın K ‘sini…

Senle bir bütün oluşturuyorum “Aşkın” asaletini…

Katıksız ve anlamsız sevdim seni…

Üzdüm ve üzüldüm…

Ama yorulmadan kürek çektim amansız nehirlere…

Sen nehrin kıyılarına yaklaştıkça ben nehrin kıyısından uzaklaştım.

Ta ki mesaj yerine ulaşıncaya kadar…

Sen alfabeyi çok iyi bilirdin.

Tat almayı, dokunmayı ve hissetmeyi alfabene katarak renk verirdin gönlüme…

Bende alfabeye kürek çekerek yaklaşmaya çalışırdım.

Sevginin yaprakları olmuştun, ben de ağacın…

Bir nefes dirhemine uzaktın.

Bir o kadarda göz bebeklerime yakındın.

Sol tarafım ağrı içinde seni beklerken,

Sen uzaktan uzağa gülümsedin.

Sen melekler diyarında kaçıp gelmiştin,

Yorgun çiftsiz gönlüme…

Ben gece bekçisiydim yorulmaz dirheminde.

Nehirlere sordum bir gece vaktinde,

Nehir ya bırakmamı ya da unutmamı ağlattı gözlerime.

Korkak serserinin bahtında oldum bir serpe de,

Senden ayrı bir ruh çizdim ilk deniz kızının deminde…

Yağmurlar gökyüzünü tavlamış,

Yıldızlar soğuktan kendilerini saklamış…

Gökyüzünü bulutlar kaplamış,

Yerdeki gözyaşlarına boğulan kim?

Senin beni sevme ihtimalini dünya sormuş,

Soran kim ki beni senden sordurmuş.

Mesajlar postadan kovulmuş,

Sevgisizlikten ölen gözyaşları nerede…

Page 39: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

39

Yıllardan Sevgili...

Söyle bana amansız geçen yıllarım.

Söyle neden bu kadar uzak bana sevgili...

Neden bir gece vaat vermeden çıkıp gitti.

Ben beni yok ederken o neden yokuşları sürükledi ardımdan.

Şimdi sende günahsız kalmayan ellerini çek üzerimden de,

Bende bana bakan kahvemsi topraklara boğulayım.

Page 40: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

40

Sen... Sen

Kayıtsız şartsız seven sen!

Unutulanları bırakan Sen!

Gidip dönemeyen sen...

Geceler

Duy sesimi çığlıkların güzeli,

Sev ahenkli gönlümü...

Sustur imkânsız dilimi,

Çektirme çektirdiğin geceleri...

Page 41: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

41

Gibiyim…

Bir sokak lambası gibiyim.

Ha bire yanıp sönüyorum.

Söndükçe dertlerimde sönüyor,

Yandıkça da yeni dertler ekleniyor.

Bir koltuk gibiyim. Yıprandıkça örtüleşir, örtüleştikçe de kederlenir.

Bir sen gibiyim, sevdikçe güzelleşir, öfkelendikçe şiddetlenir.

Sahilsiz şehirden şehre sıralanırım.

Bir o kadar da demlenirim.

Her yer senden bahsediyor

Rüzgâr soruyor, sevdalar süslüyor.

Kederler inliyor, sevenleri bölüyor…

Gün batımının mayhoşuyum.

Ha bire sallanır, ha bire dolanırım.

Kalbim keder sofrasında anılır,

Sevgimden kim kıskanır.

Aslında ben…

Unutulmamış şarap gibiyim,

İçtikçe zehirlenir,

Sevdikçe kederlenir…

Page 42: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

42

Ah Bu Sevmek... Ah…

Neler neler getirdi başımıza...

Ölümle taç yaptı.

Yeleği gömdü.

Seveni sövdü.

Kalbi yaraladı.

Ah Bu Sevmek... Ah.

Page 43: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

43

Yarar

Aynanın arkasında saklanmış bir duvar,

Benden beni eylemiş o yar.

Sevgisiz kalmış gözlerim,

Ne duvar ne de yar,

Kalbim kime yarar...

Page 44: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

44

Avluda… Bugün yine suskunum,

Yine cami avlusunda bırakılan bir anne ve genç bir çocuk...

Sebebi olmadan gidişine bırakılan gözyaşları,

Tebessümleri yok olan hıçkırıklar...

Ve… Serseriye mahrum bırakılan sevgili...

Kadeh kırılır, ilk gecenin hatırına,

Serpe serpe eder namahrem geceler,

Ağlar çocuklar, anneler...

Yaralar mı kapanır caminin tam ortasında?

Page 45: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

45

Fert Günahkâr sofrasına otursak kimedir.

Bin derdi soruştursak neyedir.

Gönül bahtında ağaç sayan kız kimindir.

Gözlerin sorgusu mu bitti oruspunun dilinde,

Yoksa...

Ölüm ile fert etmek midir beden aşkında...

Page 46: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

46

Ve... Yine hüzün ve yine çıkmaz acı.

Soluk soluğa bir beklenti…

İhtişamlı aşk…

Ve… Ve… Ve…

Örülmüş kızın kalbini sevmek…

Page 47: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

47

Hancı

Kafam çok karışık be hancı...

Sevmek ne zormuş,

Sevip de kavuşamamak...

Hey hancı bana acılı votka ver de,

Bende beni duymayan sevgiliye mırıldanayım.

Page 48: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

48

Serserim

Yokluğumun dirheminde seni aradım.

Seni sordum hırçın yağmura.

Seni sevdim ilk tebessümlü gecede.

Aslında...

Senin beni sevmediğini bile bile sana vuruldum.

Toprağın olduğum gece .

Hilali Gözler

Pulumu kaybettim taaa denizin ortasında,

Sevgimi buldum karanlığın ocağında.

Sevdalandım bir güzel kıza.

O da kayboldu taaa denizin ortasında.

Page 49: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

49

Sus

Bugün, daha yakındım sana sevgili...

Beni ne kadar da bilmez sende,

Ben seni bildim o gizemli gözlerinle.

Page 50: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

50

Bendi Separem

Durma… Ses ver gizemli gönlüme,

Binlerce insana vaatte bulunsan da,

Bakma dilimdeki şikesteye…

Seni sensiz bir yudum serüvene,

Etme beni Hilalsız zamanlara…

Kaldırımlar yol alırken ufaktan,

Senden sesini duydum taç yapraktan…

Başlar ağrıdı, sevenler ağladı,

Gönüller seni bekledi.

Bir yudum su misali seni sevdi bu gönül…

Mecnun olamadım gönlünde,

Sevgisiz kalamadım dilinde…

Sana bakan gözler kör, diller lal oldu…

Nerede kaldın Hilallı gözlüm.

Neredesin bendi separem.

Page 51: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

51

Ey Gönül Yarası

Sevmeden sevilmeyi, sevenlerle sevenleri anladın.

Şiirin ilk deminde oyun sultanı kurdun.

Beni kendinle dans, âşıklara kukla eyledin,

Ey be gönlüm yağmurun ilk deminde seni sevmek ne güzel…

Bakarken uslanmayan hayata…

Sevmeden sevilen bu maneviyata…

Yaşlının ilk bakışında…

Seni sevmek ne güzeldir ey hayat perdesi.

Dalma uzaklara sultanların sultanı…

Birazda sev, bu bendi günahkârı…

Yağmalama sevginin susamını,

Sen sevmezsen sevmez mi bu gönül seni.

Bir serçenin suya ihtiyacı gibi sevmeli insan,

Yaşlının geleceğe özlemi gibi saymalı âşıklar,

Yoksulun ekmeğe sevdalısı gibi görmeli sevgililer,

Seni sen diyen sevdalıya ne demeli…

Elim Allah'a gönlüm sana.

Gözlerim yoldan yola mekik kurmaya.

Senden seni kalbimden ağlamaya.

Sen nerdesin sultanların sultanı…

Gözlerin uzak doğudaki bekçi,

Sözlerin uslanmayan bir nöbetçi…

Yağmurun derdinden derdi.

Sevmek güzelse sen ile güzeldir hayalci…

Duvara baktığım gibi sende bakar mısın?

Gözlere dokunduğum gibi sende dokunur musun?

Eylemeden eyler misin fiilleri.

Seni sevmek ne güzel ey kalbimin nöbetçisi…

Bir ağıt için ölmek mi?

Seni nedensiz sevmek mi?

Dağ, kumu seçmek mi?

Yoksa seni nedensiz sevmek mi?

Page 52: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

52

En Kötüsü

Yürüyorum, hedefsiz bir çocuk gibi.

Ya varmak ya boşa bağlanmak...

Sebepsiz oturup ağlamak, haykırmak,

Hiç uğruna var olup, boş yere yok olmak.

Yürüyorum, prangasız hayat denkleminde,

Sağım uçurum, solum sonsuzluk…

Bakıyorum, duyuyorum, görüyorum, anlıyorum.

En kötüsü, anlatamıyorum.

Yürüyorum, eller cepte, umutlar hep hayalde,

Yaşıyor, yaşlanmış bedende…

Seviyorum, sayıyorum, anlıyorum.

En kötüsü, kaybediyorum…

Yürüyorum, sessizliğin eşiğine…

Çekiyorum çilemin en acı yudumunu,

Tıkıyor titrek gırtlağımı,

En kötüsü kayboluyor dumanım…

Yürüyorum, pusulasını kaybeden kaptan gibi…

Sallanıyor sandal…

Tutuşuyor yüreğimdeki acılar,

En kötüsü, yorgundur pulsuz kaptan.

Page 53: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

53

Yürüyorum, kelimelerin yan yana dizilişine doğru,

İnsanlar ateş kutusunda,

Umutlar, yokuş tuzağında,

En kötüsü, son söz eşittir sonsuza.

Yürüyorum, emsalsizlerin gizemlerine,

Bir ruh sallanıyor kadehte,

Bırakıyorum deminde…

En kötüsü, yok oluyorum ilk seferi yerinde.

Yürüyorum, günahsızların kovuşuna doğru,

Ellerimde nasır,

Gözlerimde imkânsız bekleyiş,

En kötüsü, bırakmıyor kötü sahneler.

Yürüyorum, sicim sicim akan gözyaşlarımla…

Hasret çekiyor, beni bekleyenler

Bırakmıyor üstümdeki lekeler,

En kötüsü, son filmin sahnesi bende,

Yürüyorum, Antalya’nın ta göbeğinde,

Elimde kadehim, cebimde umutlar…

Üstümde kokuşan entrika,

En kötüsü, hiç yere soruyor beklentinin gizemi.

Yürüyorum, dileğimi tuttuğum yere.

İçimde derin enkazlar,

Yüreğimde sevilen bir kız var.

En kötüsü, ansızın gelir hıçkırıklar.

Yürüyorum, kirli cebimle.

Kaybolan, hiçe sayılan, ben!

Umursamayan umutsun sen,

En kötüsü, yokuş olmadan iniyorum merdivenden.

Yürüyorum, matem sayfalı sokakta

Soğuk eden sevgiliye inat.

Cebimde çıkarıyorum ellerimi.

En kötüsü, gidiyorum bu cepsiz şehirden.

Page 54: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

54

Ağla...

Sus! Sadece ağla...

Ağlamayı bilmiyorsa gözlerin,

Sus ki...

Ağlayanlar,

Bilmesinler ağlamadığını...

Duymasınlar kalbinin sesini...

Onu bırakıp gittiğini görmesinler...

Page 55: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

55

Sen Bir Başka Severdin, Hal Bir Başka…

Ruhumuza ruh katıyordun.

Uzun çığlıklar arasında,

Kalp zincirinde,

Sen bir başka severdin, hal bir başka…

Sevginin buluştuğu noktada aşkımız buluşurdu.

Kendi hıçkırığıyla kavrulurdu dillerimiz...

Yağmur gözlü havada,

Sen bir başka severdin hal bir başka…

Unutmak sevgi ocağı olmazdı.

Gelişi güzel gelen hıçkırıklarda…

Ömür başkentken,

Sen bir başka severdin hal bir başka…

Unutmak ve bırakmak için,

Her ruhu denese neye,

Benden aldığın gözyaşlarında,

Sen bir başka severdin hal bir başka…

Duyguların buluştuğu noktada

Şems sönerdi damlalarla…

Aynanın arkasındakini,

Sen bir başka severdin hal bir başka…

Süslenmiş bedenin yürürken patikada,

Sebepsiz sarhoş zincirinde,

Uyanmak bilmeyen rüyada

Sen bir başka severdin hal bir başka…

Sevmek hile ruhu bulvarında,

Dost toslamanı yaparken,

Sönen şems ışığında,

Sen bir başka severdin hal bir başka…

Parsel parsel gönlümü çalarken,

Dost ayağıma çelmeyi takarken,

Sebepsiz yere,

Sen bir başka severdin hal bir başka…

Lal dudaklarım,

Geçmez lahzalarım,

Duran ayaklarda,

Sen bir başka severdin hal bir başka…

Reh: Yol, Hal: Ben, Şems: Güneş,

Page 56: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

56

Şimdi...(Ödül Alan Şiir)

Benden alan yıllara üzülmüyorum,

Boş geçen aşkokularından örülmüş acılarıma üzülüyorum.

Oysaki nedensiz başlamıştı her şey…

Bir kuş uçumu misali…

Beni seven yılların hiç olmadığını ansızın düşünüyordum,

Zevkle okuduğum o süslü sevgi saltanatları…

Page 57: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

57

Seviyorum diyip de hiç sevmeyen bir kadının yapmacık ağlamalarına susamıştım.

Her zaman ki gibi aldanmıştım çift sözüne…

Kuyuya atılmış bir kova…

Her su sızdığında batmaya meyilleşen yorgun âşık gibiydim şimdi…

Basit kelimelerin saltanatına uğramadan usulca düşündüğüm,

Bana bakan o yapmacıktan uzak gibi görünen gözlerinim şuan…

Nefes almadan o basitsizlikten uzak,

O kuyudan hiç çıkmayan esrarengiz kovayım şimdi.

Bedenime her çizdiğin desende bir anlam çıkaran,

Portreyim şimdi…

Bedenimle savaşırcasına darbeler indirerek renk topluluğu açman,

O topluluklarda beni benden alanım şimdi…

Biliyor musun?

Benden beni yok edeni…

Beni bensiz yapan elma şekerlerini…

Kaldırım ağıtlarını süslemiştim,

Bedenime kılıf uydurarak kaçan günler için…

Sözlerimi tamamlamadan,

Bir şey demeden,

Gitmeyi bilmeyen sevgilinim şimdi…

Dudaklarımda son mührü vuran,

Kalp zehrini nezarete atanım şimdi…

Vedanın ömre bedel olan,

Sebepsiz vasiyetinim şimdi…

Aşkın mayasında,

Zehir koyanım şimdi…

Aslında…

Aslında…

İdam safhasında

Senin için ölenim şimdi…

Page 58: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

58

Nerde Kaldın ?

Ya bu hayata yaşamayı bilmiyoruz. Ya da bize yaşamayı öğreten biri yok.

Salına salına ardımızdan gelen fon müzikleri…

Ve amansız bir şekilde bizi ağlatan acı kavramlar...

Neden demeden nedensiz yaşamayı öğrendiğimiz cehennem ütopyası,

Nerde kaldı o güzel eğlenceli mahsul yetimiz...

Nerde kaldı pamuk şekerimiz.

Hayata gözümüzü tam açmadan dünya ya boş gözle bakmamız,

Nerde kaldı katıksız kelimeler…

Dil altına saklanan gizemli kelimler nerde kaldı...

Bedduadan uzak ve yeminsiz bir yaşam nerde kaldı.

Duyan yok mu benim nedensiz başlayan uğultuları mı?

Farid Farjad'ın masum akan fonları nerde kaldı.

Benden alan şu amansız sevgili nerde kaldı...

Neden hep ağlayan bizler oluyoruz.

Dert eden üzülen...

İnsan, büyüyünce mi anlıyor hayattan ders almayı...

Neden kimse bize bir şeyler haykırmadı.

Ufaktan ardımızda kalan sesler nerde…

Sebepsiz ve bir kelime etmeden giden sevgili nerde kaldı.

Seni seviyorum diyip de yüzünde ki tomurcukların Urfalaşması nerde...

Söyle bana amansız geçen yıllarım.

Söyle neden bu kadar uzak bana sevgili...

Neden bir gece vaat vermeden çıkıp gitti...

Ben beni yok ederken o neden yokuşları sürükledi ardımdan...

Şimdi sende günahsız kalmayan ellerini çek üzerimde de,

Bende bana bakan kahvemsi topraklara boğulayım.

Page 59: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

59

Seni Ruhunla Sevdim

Ona değer vermediğin sürece sevmenin bir anlamı olmaz.

Aşkı insanlar anlamaz.

Fakat aşk için yaşayanlar anlar...

Sevmek, bir kutuya bırakmak değil!

Onu sonsuza dek düşünmek ve saymaktır...

Sevmek amansız sebeplerden örülmüş tuzakta değil!

Onun için, acıyı göze alabilmektir...

Sevmek, bir mum ışığında değil!

Mum ışında işin bitince atıp gitmekte değil...

Sevmek, aslında iyi ya da kötü günde de olsa anlayabilmek ve hak verebilmektir.

Sevmek beden dili değil!

Ruh dilinde çıkan anıtlardır.

Hiç bir zaman tarihi değeri yok olmayandır.

Page 60: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

60

Aşk Şarabı

Seninle maziye dalmak…

Uykusuz bir sabahta eskimiş şarabı yudumlamak.

Gözlerinin parıltısıyla,

Zehrin yudumuna dalmak…

Ellerin bana uzak,

Yüreğin sımsıcak,

Gözlerin kalbime tuzak,

Hayat sanki yüreğimde bir salıncak…

Söyle bana nerde kaldı;

Hatırı olan o zehirli şarap…

Page 61: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

61

Son Öpücük…

Gizemli sayfalara saklamış sanki…

Yaz, çiz ve sonra yırt at.

Hayret etme sevgili…

Dudaktan zehrimsin, ölüme ne gerek…

Bedenden nehrimsin, sessizliğe ne diyelim…

Sende saklan, kabuklara.

Nede olsa,

Paranoyak hayatımızdan başka bir şey yok.

Sevgilinin ilk söz demini beklemeden çiz ve git.

Kendimize güvenmeden portrelileri aralıyoruz,

Ekmeğin son lokmasını kusuyoruz gönlümüze…

Sayfalar daralıyor, insanlar genişliyor ömrümüze…

Sigara izmaritlerini serpe serpe atıyoruz dudak uçlarımızla.

Müze gibi saklanıyor fikirlerimiz.

Sapıklık insanın ruhunda olsa gerek,

Karıncanın ömrünü mü aldık yoksa…

Gözlere perde mi indi ? Yoksa ben mi perde gördüm?

Kabuktan yapılmış oyuncak, insanların yüzü mü olacak?

Alttan minare, üstten fark edilmedi mi?

Ölümler yuva ördü, insanlar neyi gömdü?

Katiller kahraman oldu. Kaybolan yüke ne oldu?

Yastığa başımı koyan âşık mı oldu,

Ya beni sivrisinek gibi soyana ne oldu?

Bir besmele ile biter mi bu iş?

Aşkın adını sevişmek,

Sevginin adını öpücük mü koydular?

Beden senin neyine…

Ey çulsuz insan!

Aşkın dirhemi dururken,

Sevginin adı ruhken,

Niye uğraşıyorsun insan!

Al gönül pareni, sev nede olsa sendedir bir harami…

Page 62: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

62

Katıksız

Aslında doludizgin bir rüya çizdim kendimce,

O rüya da yok olmak ve hiç bulunmamak istedim...

Belki çok yorgun belki de arsızdım... [:(]

Hep umutsuz gözlerle yüzdüm kıyıları,

Öfkemle boğuştum nedenlerimle kahroldum harfsiz gönlümde,

Ama…

Hep gönlümce oldu ak düşen kafamla...

Page 63: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

63

Lütfen…

Artık uzaklaşma benden,

Seni beklemek olmasın bu kaderde,

Sessiz umutsuz gitme köşelere,

Amansız bir beklenti olmasın kelimeler,

Ağlanmasın gözler,

Hadi artık dön gel!

Ben sen ile sen ben ile ol…

Beni soğuk, sisli görünmeyen loş ışıklarda bırakma,

Sadece dön ve bana bir daha sevdiğini de...

Bir yanım yok olmasın,

Beni ben ettiğin günleri hatırla...

Benden ayrı kalma...

Hadi dön gel bana...

Page 64: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

64

Bakma Bana Öyle…

Sevgisiz kalsam da sensiz olamayacağımı biliyorsun.

Şimdi gidiyorsun yağmurlar ardına.

Beni bir bekçi misali koyuyorsun bu kendini kaybetmiş memlekette.

Şimdi çok uzaklardasın, ulaşamadığım yerde, dokunamadığım sessizliktesin,

Bırakma ellerimi, dinle beni sevgili,

Sana karanlıktan haber eyledim. Ama neye çare yine senden uzağım.

Bak sevgili, kendimden geçmiş bir şekilde senden uzağım.

Bir o kadarda yakınım.

Buluştur bizi uzaktan uzağa seven sevgili…

Page 65: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

65

Nakış Çizdin Dudaklarıma

Her ahenginde ayrı bir güzellik kattın.

Seni demek için sevilen mi olmak gerek ?

Nefesimi kesen kıza ne demek,

Aşkın ilk bakışı olsa gerek,

Dokunaklı dudaklara ne demek…

Page 66: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

66

Of…

Çilenin yolunda kaybolmaya mahkûm olmaya.

Sevilenin başkasına gönül vermesine...

Nişanın gerçeğe çağrıştırmaya…

Adaletsiz hayata…

Yersiz yetim duvarında beklemeye of…

Hasretim sana, kokuna, yokluğuna hasretim.

Sana gitme diyemeyeceğim.

Elimi tut bana bak,

Beni sev demeyeceğim.

Anla işte... Hasretim sana,

Bir o kadar da yokluğuna emanetim.

Page 67: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

67

Özledim...

Sana bakmayı özledim.

Nefis kokan kokunu özledim.

Bana bakan gözlerini,

Dilinde akan sözcükleri özledim.

Aslında ben seni özledim.

Page 68: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

68

Hilal-i Aşk

Yüreğimden, gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum,

Seninle konuşuyorum.

Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım,

Sevgimi aldım avuçlarımın arasına.

Cümlelerimi kısalttım, Kelimelerim buruk,

Gülüşlerim istenmeyen evlat dudaklarında.

Bir ihtimal gelişine sığındığımı fark ettiysem de,

Engel olmadım umutlu hasretine.

Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini!

Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma.

Gelseydin; kendimi unutup sana akacaktım, susturacaktım içindeki isyanı,

Kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini,

Sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş oluşum gibi,

Dokunacaktım falımın son noktasına…

Ama gelmedin, gelmezdin, gelmeye hiç de niyetin yoktu aslında.

Kendimi kandırdığımı anladığımda, ağlıyordum...

Gözyaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana.

Gittin… Belki de hiç gelmemiştin, ben geldiğini sandım.

Ayak uyduramadım yorgunluğuna.

Ama sen gittin benden uzak yere…

İşte o zaman falımın tam deminde sana yakalandım,

Asilsiz yere…

Page 69: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

69

Kimse Yok Anne

Bir sen vardın, sende gittin YA ANNEM...

Sevgiliye güven dedik, güvenmekten belimize ağrılar girdi.

Aşka intikam dedik, en büyük dersi biz aldık.

Söyle bana güzel annem. Senden başka, seven var mı BU DÜNYA DA?

Sevgili, seviyorum der. Gider... Kardeş, eşe düşkün olur.

Be annem. Sana dokunaklı sözler diyen evlat nerede?

Page 70: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

70

Ah Be Annem! Ah…

Katliam olmuş çevrem. Verem misali pervar.

Dost cepten yana olmuş, beni bu duruma düşüren ne?

Bak annem yine sokaklar Fransız şiirlerini okumakta,

Kulaktan kulağa fısıltılar duyulmakta…

Bak annem istediğin gibi,

Şiirin kafiyelerin de hiç senden söz edilmiyor.

İyinin cebinde yok ki akrebi, lehçe lehçe okunsun…

Yine sen yoksun annem, başımda ağlayan yok, ilk baş okşaman yok…

Bana kızacak sinirli bakışların yok…

Sigarama laf atacak, terlik fırlatacak biri yok.

Ah, ne gündü ama o günler annem.

Dilimin kesilmesiyle, feryat ederek, dünyayı etrafına toplaman,

Be annem o günler unutuldu mu sanırsın,

Milyonlarca genç senin için feryat ediyor. Bunu bilesin annem.

Sen yerinde rahat uyu annem.

Ha... Bu ara da annem.

Senden uzak olduğumu sanma, bende bir kaç adım ötendeyim.

Page 71: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

71

Aks Selam

Güzelliğinden pervar etsem de kendimi...

Şiyar etmez dertli çareme...

Gidişinde beyhude olsam da ne kelam,

Sana verdiğim ki ondan bir selam.

Unutmak kolay olsa da her musla,

Sevginden öte kaybolurum her den de bir hayru husra..

Page 72: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

72

Gülşen-i Delalname

Bak… Ben seni beklerken,

Tüm beklentilerim tek seferde kayboldu.

Aslında hiç problem değil!

Ben bu kadar çok bağlandım.

Şimdi istediğin gibi oynatabilirsin.

Ne de olsa yaşanılmamış kölen oluyorum.

Bir kere beni hiç düşünme,

Çünkü:

Beni düşünecek kadar sevmedin.

Page 73: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

73

Kayıp Gölgem

Sevgiliye şefkat vermek yerine şefkat bekledik…

Kalpsiz düşler kurduk, yıkıldık… Yıkılanı düşünmedik.

Sevdiğimizi dudaktan saydık, kör olan biz olduk,

Yağmuru çok sevdik, yağmurda hiç beraber olamadık,

Sevdik, sevdiğimizi beyaz kefene koyup göz göre göre gönderdik.

Gene Sevdik, sevilmeyi hak etmedik bu beyhude dünyada…

Sevdiğimizi kırdık, üzdük, ağlattık, hiç düşünmedik…

Sorunu onda aradık, hiç üzülmedik…

Parayı sevda bildik, aşkı menfaat…

Hiç bilemedik sağır olduğunu…

Yanımızdayken sevmedik, gidince de…

İlk kurşunu biz fırlattık, geriye kalan parçalarını öpüp kokladık.

Toprak olduk, rüzgâr savurdu kayıp kentlere…

Sevgiliyi aradık, meğer sevgili kefende…

Page 74: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

74

7

Kılık

Aşk mı? Ayrılık mı? Yok olmak mı? Yok’u sevmek mi?

Daha hangi kılığa gireyim senin için…

Ne sensiz oluyor hayat. Ne de uzakta,

Page 75: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

75

Sensiz

HEP ÖRTÜYORUM ÜSTÜMÜ SENDEN BAŞKASINA YAROLMAMAK İÇİN.

NE SENDEN UZAK OLUYOR…

NE DE SENSİZ.

Page 76: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

76

Deneme

Biraz huysuz biraz da deneme yoluyla...

Ama hep seni nedensiz sevdim.

Tuzaklı yollarda batan genç gibi değil de…

Süslü kederlerde kör genç gibi sevdim.

Page 77: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

77

Bizde İnsanlık

Bir gün bu memleket taşlara bürünecek,

İnsanlar insanlıktan çıkacak…

Bir gün hayat denilen kısa ömrü manevi yolda unutup,

Saygısız bellerde dans edilecek…

Bir gün insanlar insanları tanımayacak,

Ünlüler boy gösterecek…

Bir gün bizim fotoğraflarımızı başuçlarına koyacaklar,

Sevecekler, sayacaklar ve sonrada fırlatıp atacaklar…

Bir gün memleket yağmur deseni kokacak,

Her sokakta bizi anacaklar, her düşünceye bizi de katacaklar…

Bir gün bizde insan olacağız. Kibirliği, bencilliği, bırakıp,

İnsan uğruna insan olmayı seçeceğiz.

Bir gün mezarımız şaşalı olacak, gelen giden vay be diyecek,

Sonrada üstünde küfrü basıp gidecek…

Page 78: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

78

Boşa Gelen Ölüm

Siz hiç yetim kaldınız mı?

Hiç başınızı okşayan oldu mu?

Sizi seven sayan biri oldu mu?

Hiç hasretlik acısı çektiniz mi?

Dört duvar misali her yer mi?

Bir saklambaç misali mi giden yıllar?

Sevenler öksüz mezarına mı tapar?

Sevmeyenler, gülsüz duvarına mı bakar?

Ya gönüller nereye bakar...

Şimdi söyleyin! Siz hiç bu acıları tattınız mı?

Page 79: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

79

Sigaradan Sigarama...

Sigaramı bayana benzetirdim,

Her dokunduğumda ayrı dünyalara giderdim.

Her dumanı içime çektiğimde,

Onu da duman gibi kalbime sürüklerdim.

Sigarayı her söndürdüğüm de,

Bende onunla beraber sönerdim.

Tak-i Bend-u hayatı yakalayınca kadar...

Page 80: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

80

Susamıştım

Susamıştım hayata, susamıştım sana,

Yağmurdan gönül kurmama rağmen,

Seni özlememe rağmen,

Sensiz dalıyordum kalpsiz hayallere...

Susamıştım kelimesi eksik çıkan diline,

Bana bakan masuniyetine...

Kalbinin noktasına...

Tam derinden akan günlere susamıştım.

Susamıştım üstü kapalı betimlemelere,

Sevgiden mahrum bırakılmaya...

Rüya gibi görünen yaşama...

Kefilsiz dünyama susamıştım.

Page 81: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

81

Neler Oluyor Bize...

Sevgiyi derinden yaşamak varken,

Kültürü kaybetmemekken,

Birahaneler unutuluyorken,

Neler oluyor bize...

Siyaseti noktasında yaşarken,

Devrime imza atarken,

Asmayı unuturken,

Neler oluyor bize...

Kaderimizi sineye basarken,

Mumu tek taşla yakarken,

Ölümü İran Yapmazken,

Neler oluyor bize...

Hasretler annenin kucağındayken,

Yavrular bir umutken,

Gözyaşı unutmuşken,

Neler oluyor bize...

İki büklüm zamanı geçirmişken,

Tutsaklar mahpushaneden çıkarken,

Özgürlük meşalesini yakarken,

Neler oluyor BİZE...

Page 82: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

82

Yasak

Yasak kentin yasak çocuklarıyız aslında...

Ömrümüzden gidenlere rahmet.

Kalanlara sabrı unutanlardan,

Seferi gibi görenlerdeniz aslında...

Page 83: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

83

Tek Büyümsün

Ölümün gizli büyüsü…

İşte ayaklarına kadar geldim.

Bedenimi ruhuma kurban ediyorum,

Beni özgürleştir!

Bu titreyen bacaklarım, bu titreyen ruhumu,

Sana bağlanmasını sağla…

Duy sesimi ey monarşiden çıkan kız.

Bana özgürlüğümü ver.

Boynumu iliklerime doğru kaydır,

Dilimi omurgama kadar yükselt.

Sanatımı yıldızlar gibi parlat.

Beni kendine mahkum et ey atomdan çıkan kraliçe...

Nefesimi nefesine vurdur.

Çıkmasın içimdeki isyan, sana olan öfkem.

Page 84: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

84

Silse...

Hayat ilimden ibaret olsa gerek,

Sevgiden musallat, sevenden teferruat...

Göreni görenden olsa gerek, sabahtan silse, ömürden filse…

Tadımlık çörek olsa gerek,

Yumuşak, sakin bir o kadar da öfkeli…

Page 85: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

85

Çiz Beni Yüreğinde…

Kalemin son damlasına kadar, yaz benim için,

Ne de olsa yüreğinde çoktan göç ettim.

Çok uzaklardasın biliyorum,

Neticede sayıklıyorum her gece seni…

Beni hiç sorma, kalemin ucuna…

Hatırlama eski yaşanmış yapıtları, sevgiden tutsak,

Sevilene mahrum bırakılan atmosferi düşünme…

Kalman için bir bahane arama…

Gitmek içinde hiç ağlama…

Beni yok ederken amansız, kuytu köşede…

Beni ben ile azat ederken o gece…

İşte o zaman beni kaybettin sensiz kalan gecede…

Şuan çok mutluyum.

Aslında hiç umurumda bile değilsin!

Mesela hiç merak etmiyorum.

Kafamı alıp sana gelmek istemiyorum.

Aslında…

Dizinin dibinde anne şefkati görürcesine bağlanmak istiyorum.

Kanadım kırık, duygumu yitirmiş şekilde sana koşmak istiyorum.

Page 86: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

86

Mesele Varoluş

Varsın doğuda doğmasın gelen güneş,

Yönünü batıya çevirsin her çilekeş.

Kaç yazar var oluşumuz devam ettiği sürece.

Mesele yaşam değil,

Mesele yokluk değil,

Mesele var olmak ta değil,

Asıl mesele ne için yaşadığını,

Ne amaç taşıdığını bilmek değil mi?

Çözüm üretebilmelidir beyin,

En çaresiz anında bile.

Bir çölün ortasında en imkansız halde kalırsa bile,

Yine de pes etmemelidir yürek.

Yinede düşünebilmektir varsayımları…

Mesele olmayanı yaşabilmektir.

Her sabah kalktığında var olduğuna sevinebilmektir.

Ne kadar körelmiş olsa da düşlerin,

Ne kadar isyan etse de düşünenlerin,

Yinede…

Yeni doğan güne merhaba diyebilmektir aslında varsayımlar…

Aldığın her nefese anlam katıp,

Onu anlamlaştırmaktır aslında yeni doğan güneş…

Küsersen de…

Kör olmayı kabullene bilmektir munzur geceleri.

Yani hayat yok oluşun değil,

Page 87: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

87

Varlıkla yokluğu anlamaktır her daim mesele…

Sevmedin…

Biliyorum beni hiç sevmedin belki de…

Anladın işte sevgili…

Ne senden bana yar,

Ne de benden sana kader olur.

Bana asla bakmayacağını biliyorum.

Yine de sana dön demekteyim.

Çünkü ben… Çünkü ben…

Sana kör kütük aşığım.

Bunu bilesin sevgili…

Senden habersiz sevdim seni…

Bir türlü açılamadım sana,

Seni sevdiğimi diyemedim hırçın bakan gözlerine…

Titretemedim kalbini…

Duyuramadım beyazın akını...

Sevgili…

Ben seni rakının zehrinde,

Gülüşünü ayranın mayhoşunda sevdim.

Duyurmak isterdim sesimi kalbine…

Her neyse…

Şimdi çiz çize bildiğini kadar.

Ne de olsa benim değilsin!

Page 88: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

88

Besna-ül Hüsna

Paralel evrenin dilinde konuştum.

Filozoflar çizdi.

Ressamlar desen verdi.

Gönlüm gibi yar eylemedi bomba tuzağında.

Kimyasal bombaydın oysa...

Her patladığında benden de bir parça götürürdün.

Ölüm yumağıydı sevgisiz kalan.

Sevginin adını taht,

Sevenin adını baht eylemiştin Besna-ül Hüsna dünyama...

Page 89: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

89

Dudaktan Gelen Aşk

Sus! Dudakların dudaklarıma hitap etsin!

Gözlerin gözlerime harfler çizsin.

Ellerin bedenime motifler indirsin.

Gönlün gönlüme zikir çekse bile,

Unutulmayan dünyaya inat,

Bedenimiz konuşsun?

Page 90: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

90

Biri İnsan

Birini çok sever insan!

Diğerini hiç sevmez.

Birine çok değer verir insan!

Diğerine değersiz muamelesi yapar...

Birine çok yakın hisseder insan!

Diğerine sadece selam verir.

Hep birine birine der insan!

Hiç ötekini hatırlamaz insan.

Page 91: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

91

Gölün Yıldızları

Dar geliyorsun hayat!

Susuyorsun bazen, bazen de benden bir şeyler götürüyorsun?

Konuşma hayat boşuna...

Unut yıldızlardaki yaşantıları...

Unut ayları, yılları...

Beni unut ey gönül yari...

Page 92: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

92

Bir Yuva

Mumdan yapılmış kuklaydım,

Oynayan bir sevgi içindim.

İstemeden bahtımı eyledim.

Sevsen neye sevmesen neye...

Bir kere tutuklu kalmıştım ben bu esere...

Severken sana küstüm,

Gülerken kendime ağladım,

Seni bir yuva bildim,

Yıkılan yine ne yazık ki bendim.

Page 93: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

93

Bilmem ki

Bilmem ki seni nasıl anlatsam,

Hangi kılıfa uydursam, hangi kraliçenin adını koysam,

Bilmem ki sana nasıl yaklaşsam,

Sana umut bağışladığım yıllardan nasıl ders çıkarsam,

Bilmem ki sana aşkımı hangi anlamda söylesem,

Dünya da tek olduğunu nasıl dilimden döksem,

Page 94: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

94

Varoş

Hüzün gemisi misaliydi,

Sen başka bir alemde... Ben başka bir alemde...

Sokaklar bekçilik yapardı, sevenler şahitlik,

Seni benden saklardı, görenler ilelebet.

Uykulu bir varoştum seni gördüğüme dek.

Delice

Sakın bakma günahkar gözlerime,

Yok olursun sözlerime,

Sakın bakma dilime,

Haykırırsın ölüme...

Page 95: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

95

O Gece

Oysa ki hayallerimizi demliğe doldurup,

Kaynamasını sabırla bekliyorduk.

Page 96: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

96

Çaydanlıkta oluşan kireçlenmeleri aldırış etmeden,

Demin su ile birleşmesi için imkânsız dualar ediyorduk.

Dejenere olan hayallerin gerçek olması için,

Tüpü kısık bir noktada bırakmaya çalışıyorduk.

Her suyun sesinde akan gözyaşlarımızı,

Hayallerimizi beynimizde tasarlıyorduk...

Biliyor musun kanaryam.

Bir yılbaşının üçüncü gecesiydi. Saat on beşti.

Sokak yalnız, insanlar durgundu.

Tepeden tırnağa süslenmiş Taksim İstiklali…

Üst üste dizilmiş harabe kenti unutup,

O gizemli dünyaya boğulup giderken,

Her hanede ay bir kadeh,

Ayrı bir umut yıldızının yatmasını,

Zifiri karanlıkta dumanın görünümüyle hayallerimizi süsleyen o gece...

Tatlı ve günahsız gözlerle yanıltılmış bir kızın,

Uyuşturucu bağımlısı gibi…

Sana bağlanmasıyla başlıyordu umutsuz o gece…

İlk ağrı, ilk söz ve ilk hıçkırıkla başlıyordu o hıçkırıklar…

Nefes nefese kalan o gecenin hatırı…

Sokakta unutulmuş bir kızın hikâyesini dinlemenle anılıyordu o gece…

Umutsuzca demini almasını istediğin hayallerini,

Bir nebzede yokuşlara bırakıp,

Adımlara mahkûm kalmanla başlıyordu.

Günahsız sandığın o şeytanlı gecede,

Duygusal noktalar beynine beyni işlerken,

Lal ve kör gözlerinle yoluna devam etmeye çalışman...

Bir yudum günahın,

Bir ömrün dirhemi olacağını düşünmeden,

Kendi kendine hayal kurup,

Demde olan çayını izlemeye koyulmanla başlıyordu.

Siyah saçlı, topuklarının üstünde dar pantolon,

Siyah desenli kaban,

Ve…

Namahrem gözlerime dalman…

Güzellik meleğiydin sanki.

Mor gecelerde kıyılara vuran dalga gibi dalıyordun bana…

Sevmek,

Süslü saltanattan oluşmuş padişahın cariyeleri değildi.

Ha bire yozlaşmış yosunlardı perde arkamız.

Sevmek,

Günahla başlayıp,

Günahsızlığa ağlamak olduğunu fark etmekti.

İşte o gece…

Her şey yılbaşın üçüncü gecesinde başladı.

Saatin tam idamlık olduğu gecede…

Günahların hat safhada olduğunu,

Aşkın beden olduğunu,

Zinayı saltanat olarak görmen ile başlıyordu o geceye...

O gecede…

Demlenen çayını bardağa doldurup,

Buruşmuş elini bardağa doğru götürmenle...

Aniden karanlığın çökmesiyle…

Çığlık sesleri binanın derinliklerinden geliyordu karanlıktan ruhumuza…

Page 97: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

97

İşte o gecede,

Elindeki kalemi ters çevirip,

Uzun süre kalan mazi tahtasına tak tak diye vurmanla başlıyordu...

Gizemli sesin gelmemesi için,

Hazırladığın hayalleri yudumlamanla başlıyordu...

Suyun o kadar sıcak olmasına rağmen,

Tek yudumda bardağın içindeki hayalleri içine çekmenle başlıyordu o gece... Hayallerinle

yüzleşmemek için sarım saklanırken,

Suspus olan gizemli gözlerin,

Aynanın arkasında bir yer kaplıyorken...

Yağmurun saltanatında dirhem olan gözyaşlarınla,

Noktayı koyuyordun o gece.

Arada sırada maziye dalıyordun,

Mazideki dehşet ve inanılması zor olan;

Yokluğu, umudu ve beklenti içinde boğuşmaya başlıyordun.

Her acıda bir günah,

Her umutta bir hüzün,

Her beklemekte bir zafer istiyordun.

Gidenlerin geri gelmeyeceklerini,

Bir daha onların sadece sayfalar arasında,

Hayal deminde bıraktığını anlıyordun o gece.

Oysaki bugün ayın üçüydü.

Saatlerden on beş…

Nefes nefese kaldığımız,

Sonrada derinden derine sigara dumanını etrafa salmandı.

İşte o geceydi,

Kendini kürsü dağına asarak,

Yaşattırdığın son geceydi bana beni bıraktığın.

Page 98: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

98

Sevda’nın Demi

Gün batımında boğuluyordu yüreğim.

Cıvıl cıvıl insanların arasında,

Ahenk kuruyordu dalgalar.

Dalganın arasında boğulan yine ben miyim?

Ne bu telaş sahilin ortasında,

İnsanlar mı boğuluyor yoksa ben?

Sevgiliye tutulan eller midir?

Yoksa yürekler midir kaybolan…

Viskinin deminde yine bir akşamüstü...

Gökyüzü dalıyor dalgalarla boğuşuyor.

İnsanlar kör kutuya dönüyor,

Sevenler sevgisiz mi kalıyor.

Ölüm yumağı gibi görünen vapur,

Van Gölünün üstünde mi dertleniyor.

Perdeler arkasında saklanan düşler,

Vapurun altındakiler neler…

Yayın formunda mı kaldı.

Yoksa dökülen gözyaşlarında mı?

Kan revan içinde bağırıyor kalpler,

Gün batımında kaybolmuş ben…

Page 99: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

99

Sana Olan Gönlüm

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan,

Buna rağmen hala yalnızsan,

İçin rahat olsun.

Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur.

Yaptıkların,

Onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka,

Hiçbir işe yaramayacaktır.

Page 100: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

100

Sevme Diyemem

“Benden uzak olduğun kadar yakın olsaydın.

Sana beni tanıtacak bir düşünce bağışlardım. “

Sevmek sevmemek senin elinde,

Çam ağacında seni düşünmek,

Güzel olduğu kadarda anlamsız…

Şimdi sen uzaklardasın.

Ben ise…

Seni kaybetmeyen yerde…

Varsın kimse beni tanımasın.

Varsın kimse benim olmasın.

Sen sen benim ol yeter…

Kelimelerim yine buruk, harflerim kısa…

Sevgim dağlara sığmayacak kadar öfkeli…

İşte ben o öfkeli dağlarda seni sevdim.

Susma desem de susacağını biliyorum.

Şimdi git diyemem sana,

Beni zorla sev de diyemem ama...

Beni bir kurşunla öldür de git.

Ha işte sadece onu demek gelir aklıma…

Page 101: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

101

Sisli Pencerem

Yine içimi bir hüzün kaplıyor...

Pencereler kapanıyor...

Ardı ardına başlıyor sessizlik.

Kimse olmadan yaşıyorum hayatıma.

Ne soran ne de bilen var yerimi.

Bir yoksul ailenin çocuğuyum ben.

Ne üstümde giyilecek elbise,

Ne de gönlümde bir sevinç.

Korkular ardı ardına geliyor.

Bakmadan yaşıyorum hayatıma.

Kendimi düşünecek halde değilim artık.

Yoksul ailenin yoksul umutlarıyla yaşıyorum işte.

Biri çıkarda…

O kapalı sisli yağmurda pencereme vururda,

İşte bayram...

Bayramın kutlu olsun derse;

İşte o an doğarım yeniden hayat.

Ayağımda giyilecek bir ayakkabım yok.

Olmasını da istemem.

Derin soluklar alıyor yine içimi.

Yok olan memleketimin ardından,

Doyuruyorum kendimi bir lokma ekmekle.

Yine de şükür...

Page 102: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

102

Umutların umutsuz kaldığı gecelere,

Beni ben eden içsiz bir aşk şarabına yinede şükür.

O mahsul bakan hüzünlü portrelere şükür.

Umutsuz pencerelerde olsa bile,

Sisli bir havada yokuşun umudunu bekleriz yeniden.

Derin bir nefes her şeyin çözümü olsa gerek.

Sabır taşında mı doğar her zaman insan ?

Yoksa kaybolan ömrün dehşetli sıkıntısında mı?

Yine bayram ve yine bir parça şeker…

Hep çocuk olmak var ya…

Bu hayattan ya da deli olmak…

Gülüp eğlenmek, sabırsızca bayramın yolunu gözlemek…

Yine dört duvar ve yine çalınmayan kapı…

Beklide sönmeye meyillenmiş sigaram.

Bak oda bitmek üzere…

Yine tek kalıyorum yığınlar arasında ve umutsuzca.

Bir merhem yok mu?

Karşımda sisli, yağmurda buharlaşmış cama elini vuran yok mu?

Ya da biri yok mu?

Bayramımı kutlayarak,

O nefes alamadığım odadan dışarı çıkaracak ?

Yoğrulmadan yoksulluk acısıyla kavuran bu insanı güldürecek kimse yok mu?

Page 103: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

103

Bağışla

Susturdun beni yine.

Kelimelerim eskisi gibi olmuyor.

Dertlerimi saysam bitmez biliyorum.

Aslında seni de sıkmak istemiyorum.

Sana bağlı kalmak, seni seyretmek istiyorum.

Bu hayatın bana bağışlayacak bir şeyi yok.

Seni bana bağışlayamadığına göre…

Page 104: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

104

SADECE YÜRÜMEK...

"Los ışıklar altında bekleyeni olmadan haykırmak."

Yollarla örtüşen kaldırımlar...

Fidan sarmaşıkları halinde oluşan ağaçlar.

Kendi kokusunu...

Acısını...

Tadını bilmeden üst üste dizilmiş tuğlalar.

O tuğlalardan oluşan yıkık dökük evler.

Her sessizliğinde aynı anlam yoğunluğu taşıyan,

Her taşıdığında boynunda hançer gibi saplanan duygular...

Fiziksel yapında bir güzel görünüm sağlayan kirpiklerin...

Yüzüne meydan okurcasına seni senden kıskandıran,

Enfes güzellik sağlayan saçların...

Elbisene ayrı bir renk katmış deniz mavisi hırkan...

Eski taş devrinde kalmış elbisenin altında kısa,

Page 105: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

105

Bacak baldırların dışarı fışkıracak gibi olan kumaş pantolonun...

Paris Hilton’da kurulmuş minerallere benzeyen,

On iki cm uzunluğunda topukların…

Topuklarının üzerinde İran da faili meçhul olaydan,

İdam safhasına götürenlerin görünüm ipleri…

Yumurta içerisinde kırk bir derece yanmaya maruz bırakılan,

Embriyoların desenleri…

Beyninde oluşan yığınla bilgiyi bir an dışarı fışkıracak kelimelerin...

Her adımın da farklı mevsim yaşıyormuşçasına,

Güzel gelen doğa güzelliğin.

Hiç ayrım yapmadan caddelerde…

Sokak aralarında boğuşan,

Basit fakat basitliklerini inkâr eden insan topluluğu...

Tek olduğunda her seferinde başına bela açan hayat hançeri...

Yönünü bir türlü bulamadığın,

Bulmak için sana yön pusulası olarak yardım eden saz arkadaşın...

Kitap sayfalarını sayarcasına,

Kaldırımlarda ki kutu görümünde görünen mozaikleri sayman...

Kendini rahatlatacak kadar sakin,

Düzensiz fiil olmaya teşvik eden hayallerindir beni yok eden…

Page 106: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

106

YÜRÜMEK

Kamelya da çıkmış.

Sosyal tesislerindeki telsizsiz mikrofon…

Kendi kimliğini kaybetmiş…

Başka kimlik altında mahkûm diller…

Evrensel çağdaşınla bulmaya çalışan mahkumlar...

Bütün dertleri sandığa kilitleyip,

Sonra o sandığı hiç hatırlamamak,

Kaidesiyle hayattaki paylaşımlarınıza devam etmektir yürümek!

Page 107: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

107

Ne güzel

Diyarbakır’ın popüler kahvesinde oturup,

Derin of çektikten sonra…

Tarçını tadında bırakmak ne güzel.

Demirden yapılmış dört ayaklı,

O ayakların yüzeyinde geniş,

Uzun iplerden örülmüş iskemle de oturmak…

Tahtadan yapımlı dikdörtgen uzunluğunda,

Üstü deniz mavisini andıran masayı kendine doğru çekmek…

Daha sonra garsondan bitki karışımlı kışlık tarçını isteyerek,

Öylece insanlara baka kalmak…

Uzunca başını havaya kaldırdıktan sonra,

Acaba hangisi tanıdıktır diye,

Kendi iç monoluğunu yapmak ne güzel.

Soğumaya terk edilmiş tarçını,

Ufak silindiri andıran cam bardağı parmaklarınla avuçlayıp,

Yavaşça ağzına doğru götürmek…

Dudağını biraz aralayıp,

Yavaşça yudumlamak…

Biraz tatlı birazda ekşimsi tadı olan bitki karışımlı hafif,

Bir o kadar da titretici tarçını dudağından çekerek…

Page 108: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

108

“Vay be… Bütün acıların bir hamlede yudumladım.”demek…

Daha sonra sırtını biraz kirli kahve renge bürünmüş duvara yaslamak…

Biran da olsa yaşadığın umutsuz vakaları,

O tadını almış olduğun bardağa sığdırmak ne güzel…

Yalnızlığın o kadar da zor olmadığını bir kere de olsa anlamak…

Gözlerin bir yere odakladığını fark edince yaşlı,

Elinde siyah ağır poşet alan ihtiyarı izlemek…

İhtiyarın, saç sakalı birbirine karışmış

Aristotales görünümlü insana öylece baka kalmak…

Ardından derin düşüncelerin tuzağı olduğunu fark ettikten sonra…

Başının, mozaik yapımlı çeşit çeşit renklere bürünmüş,

Tabelaya çevirip bakmak ne güzel…

Bu memlekete dışarı da bakıldığında…

İğrenç, köy, cahil görünümlü olduğunu düşünen insanları tasarlamak…

Bu söylenen abes, saçma cümlelerin tam tersi olduğunu görmek…

İşte o masanın dirheminde tarçını yudumlamak ister her insan.

Diyerek, dertlerini ortaya serptikten sonra güzelim kahvede çıkıp gitmek…

İnsanların gözlerinde dağınık,

İşe yaramaz,

Kukla olarak ön yargıya sahip olmamak ne güzel.

Aslında güzel olan da her kapının açılışı farklı olması değil mi?

Page 109: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

109

Sevginin Acı Yüzü

Yüreğime çizdim seni büyük bir hisle.

Hatıralara sakladım bitmez hevesle.

Gün gelir hatırlarsın dalgın tebessümle.

Tanımadan geçersin bir garip diye.

Ağlattın gözleri çağlayan gibi,

Nehirleri taşırdın büyük sel gibi,

Yüreğime kabarttın dünyevi derdi,

Gün gelir belki bunları hatırlarsın.

Acımadın halime hep gülüp geçtin,

Kalbimi kalbinde hep mapus ettin,

Zaman oldu devran döndü hiç umursamadın,

Hayatın çilesini üstüme müebbet ettin.

Page 110: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

110

Kelimeler Küs

ANLATMAK İSTERSİN BAZEN GARİP DUYGULARINI,

AMA BİLMEZSİNKİ SEN DUYGULARA KÜS DUYGULAR SANA KÜS...

UZAKLARA GÖTÜRÜR HAYAT SENİ,

KAYBOLURSUN UÇSUZ BUCAKSIZ BİLİNMEYEN TENHALARDA,

BOĞUŞURSUN NEMLİ HAYALSİZ KELİMELERLE,

ANLATMAK İSTERSİN AŞK ŞARABININ EN MATEM YERİNİ,

AMA BİLMEZSİNKİ SEN DUYGULARA KÜS DUYGULAR SANA KÜS...

SEVMEK İSTERSİN SEVERSİN SEVİLMEK İSE AYRI BİR DÜNYA,

ESKİYİ ANIMSAYIP BELKİDE GÜLER GEÇERSİN,

SÖYLEMEK İSTERSİN HAYKIRARAK AĞLAYARAK HIÇKIRARAK BAZI ŞEYLERİ,

FAKAT NAFİLE KELİMELER SANA KÜS SEN KELİMELERE...

YÜREĞİNDE BİR SIZI BAŞLAR,

ACISI TİTRETİR YÜREKTEKİ ISSIZ PERDELERİ,

KAPATMAK İSTERSİN AMA…

ESKİ SENİ…

FAKAT SEN GENE ESKİ OLURSUN,

BAZEN YAZMAK İSTERSİN İÇİNDEKİ ÇALKANTILI KELİMELERİ,

AMA NAFİLE KELİMELER SANA KÜS SEN KELİMELERE...

Page 111: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

111

Sana Olan

Bir annenin çocuğuna duyduğu sevgidir,

Sana olan sevgim.

Bir uçurum kenarında kalmış ölüm ile kalım arasında kalan mesafedir,

Sana olan sevgim.

Sensiz kalıp, hayalinle olmak kadar büyüktür,

Sana olan sevgim.

Benim sevgim, senden gelen acılara gülüp geçmektir,

Sana olan sevgim.

İşte bu dur sana olan sevgim, görmeden duymadan sana aşık olup sevmektir,

Sana olan sevgim

Haklı olup ta hakkını savunmamak, senin için senden vazgeçmektir,

Sana olan bu sevgim.

En büyüğü kalma dediğinde, kalmakta ısrar etmeden sadece senden gitmektir,

Sana olan sevgim…

Page 112: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

112

Ankara’nın Kızı

Gece sarhoşluğuydu üstüme çöken,

İnsanların yok olarak gördükleri yerde,

Kağıt mendil dansıydı beni sana bağışlayan...

Sakin yuvanın etekli kızıydı bana bakan.

Ankara’nın gizemli nataşhalarıydı dudaklarıma dokunan.

Gizemli kızın sigaranın son yudumunda kaybolmasıydı sessiz günlerim.

Sözlük: Rusça da Nataşha (Güzel Kadın, Sevecen, değerli)

Page 113: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

113

Bir Gün

Bir gün seni senden soracağım.

Asırlar susacak, yıllar konuşacak,

Bir gün aşka inat senin olacağım,

Seslerle sesleneceğim bakan gözlerine,

Yarına inat bakan umutları gözlerinde saklayacağım.

Bir gün seni değil, sensiz yaşatan sırları asacağım.

Page 114: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

114

Tutku

Uzaktan uzağa tutkudur benimkisi,

Fener misali yanıp sönüyorum.

Kıyıdan kıyıya savruluyorum.

Bir beklenti içinde sadece bir umut bekliyorum.

Ne de olsa bir tutkudur ikili bakışlarımız.

Page 115: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

115

Ey Analizim

Sevgi aşk sabır gerektirir.

Nokta virgülü iyi yere bırakmalısın ki…

Hep üç noktaya yer kalsın.

Toplumun en büyük hatası dışa önem vermeleri,

Veya…

Hal harekete değer vermeleri…

Pehhh.

Bunlar olunca hata olmaz mı?

Bardağın kuytu köşesinde kirliyi göstermemek,

Tozlu yollarda aşkı beklemek gibi bir şey değil mi?

Gözler kalbi gösterir,

Bakışlar ruh analizini yapar.

İşte sevgi aşk…

Biraz badana boya, birazda süs,

Al sana oldu bayanlı püs püs…

Aşk bu mudur bürü tüs?

Aşk, sevgi anneye tutku gibi olmalı,

Vazgeçilmesi zor. Unutulması acı…

Dışından çizilen kalemler olmamalı…

Hadi söyle bedenine seni genç bıraksın!

Bırakmaz değil mi?

Vay ben dedim sana beden bedenden çıkar.

Sen yok dedin ya…

Ha işte parlementli kaldırımlardansa,

Tozlu taşlı yolu tercih ederim ey analizim.

Page 116: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

116

Biz değiliz

Seninle beraber gömdük her şeyi…

Yeri gelince sayıları unuttuk.

Yeri gelince de bir birimizi saymaya başladık.

İlk benim dostlarımı saydık.

Sonrada senle olan aşka dair sevgiyi parçaladık.

Bedeni sevgi sandık.

Tuttuk, sarıldık ve faydalandık.

Ve sonrada ayrılmaya çalıştık.

Bir türlü düşünemedik aşkın beden ile bir olmadığını…

Evet. Bağımlılık oldu.

Peki, aşk, sevgi nerde kaldı.

Uçtu gitti değil mi?

Yoksa…

Sevgi dakikaların avuçlarında yok olup mu gitti.

Evet. Hani sevgi yapbozdur ya…

Her seferinde tekrarı olan bir yanılgı,

Hata affetmeyip sil baştan tekrarı olan hadise.

Biz bozduk.

Hiç yapbozu yapan olmadık.

Yeri geldiğinde sayfalara sayfa kattık,

Hiç yazı yazmadık.

İlk dersin son noktasını dinledik,

Başını dinlemeye vakit bulamadık.

Üzülen ikimiz olduk,

Başkasını bahane ettik.

Diğer çiftleri örnek aldık,

Yıkılan biz olduk.

Matematik dersinde türevi taban bildik,

Hep integralde ters orantıyı bulduk.

Hümanistlerden ayrılık dersi aldık,

Ateistten son nokta zehrini kustuk.

İzostasiyi doğru bildik, dengeyi hesaplayamadık.

Page 117: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

117

Ey Toraman

Sana duyduğum düşünceleri aktarmak isterdim,

Saf, berrak ve tertemiz…

Bana olan yılları değil,

Üzerine örtülmüş düşüncelerin olmak isterdim.

Yağmura peşkeş çekmiş yıllar değil,

Gönlümde akan kelimelere inat sana bağlanmak isterdim.

Niyetim ünlü olmak değil,

Sana varmaktır asıl sebebim.

Kumar masasında bıraktığım dumanım,

Sana fiil siz olan imanımdır en büyük sebebim.

Billur gözlere tutuldum bir akşamüstü,

Senden habersiz resmini çizdim kefene…

Yağmurla ıslandım tepe taklak,

Göz renginle ağladım sebepsiz yere…

Kor benliğim sana tutuldu,

Serseri yıllarım sensiz bir kadehe doldu…

Ey toraman şimdi git namahrem ellerinle,

Bende kalmasın günahkâr gözlerin…

Page 118: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

118

Benim Yolum

Uyanmak bilmeyen yolculuktur, benim sevdam.

Söylemeden söyletir, benim rüyam.

Yol aldıkça kefen olur, bütün dertlerim

Haykırdıkça ağlatır, gönlümdeki neferim.

Page 119: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

119

Çocukluğum Geçerken

Elinde beslenme çantası ve bir demet hayallerindi,

kurduğun harflerin bedeli…

Nedensiz fiillerle büyümüştün, kor benliğine,

kapkaranlık ocakta bırakılan kalbinin zehri…

Kapılmadan kapıldı yeni filizlenen hayata,

Aslında zoru başarmıştı kus uçumu misali…

Damlacıklardı ayakta tutan,

Belki de toz ile yağmuru yutkunmaktı bedenine…

Yeşerirdi kahpe dünyaya,

Yeşerince de alırdı nasibini toz yemeye…

Kapalı çarsıydı bakışların,

Her ne varsa da orda vardı akışların…

Arkanda bıraktığın hayallerin yoktu,

Ama içinde yoğurduğun dertlerindi seni büyüyen…

Page 120: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

120

Dertlerin

Dert dergâhında kavrul be dost!

Dertlerinle dertlen, hayatınla yoksulluğu öğren.

Unutma kadehteki zehri...

Ne malum bir gün o kadeh, son nefesin nehri.

Saygı görmeden üst üste dizilir yoksulluk…

Bükük dünyada bükük kollar sarılır,

Malum suçtan dergâhlar kapanır,

İlelebet günahım. İlelebet dergâhım.

Ne güzeldir benim imanım,

Kavuşturur bütün yeryüzünü,

Beddua etmeden çizilir figanım,

Bilmeden yok olur kadehimdeki zehir.

Sana olan kulluktur bedenim,

Sarhoştur yüreğim,

Sebepsizdir bütün dertlerim,

İlle de figanım. İlle de cellâdım.

Açılan eller bir dua…

Kâfirin sıkıntısına deva,

Allah ki tasalara deva,

Kalp mührünü isyanlara bağlama…

Resul kuludur muazzam,

Gök yer beladır dünyam,

Topraktır en büyük hazinem,

Sende bir gün el sürdür bana ya Mevla…

Dinden çıktık rüyalara,

Sevmeden sevdalandık maneviyata,

O ask ki kavurtan sevaba,

Sen her yerdesin ey Mevla…

Hikmet gibi olamayanlar,

İbliste dert bulanlar,

Page 121: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

121

Kulun günahını alanlar,

Yeri ne cennettir ne de cehennem…

Yapılan yanlışlıklar sahilin çıkmaz uçurumunda,

Boynu bükük yetim duvarında,

Elini açan dergâha,

Ne günahtır ne de mekruh…

İslam’ı misvakı ile kavuranlar,

İslam’ı kalpteki zincire koyanlar,

Ateşte kavurmayı bilenler,

Ne güzel dindir ya Mevla…

Beni sana bağlayan Kuran!

Sensiz eden şeytan,

Seni seven bu kullar,

Ya okuyan üstatlar ya da melekler…

Ağaçlar kıvrım kıvrım ararken,

Mescitler cemaat beklerken,

Dünya ile Batılaşırken,

Ne ölümdür bu gelen ne de hayra bin dua…

Yetimin susamasıdır hayat!

Kerpiçtir göz rengi,

Lal dudaklı kalplerdir kavuşturan,

Beni de götür ya Kudüs ya Mevla…

Naylonlarla olusan ellerim,

Dinlemez ki su seferim,

Sana olan inancımdır neferim,

Dert etmez ki bedenim, ya Mevla…

Zina cevher olmus dünyevi,

Köreltmis tüm bedeni,

Kulun son bedeni,

Allah’tır seveni…

Bir annedir ıslah eder yavruyu,

Dertlerini dert eder günahı,

Acıyan yüreği,

Af eyle ya Mevla… Af eyle ya Rahman…

Allah’a olan askımdır bu satırlar,

Aslının askı değil bu kadeh!

Rabbimindir bu kudret.

İter beni yakar ister de yıkar kılar.

Page 122: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

122

Lal

Sana olan ellerim konussun,

Lal olan dudaklarım,

Akangözyaslarım anlatsın beni sana,

Davetsiz misafirler yokluğumu giydirsin kılıfına,

Amansız çıkan hayallerim göstersin,

Beni sensiz haykıran yudumlara,

Sokak ortasında bekleyen garipler yokluğumu hissettirsin,

Belli olmayan devrik cümleler yüzüne kılıf atsın…

Herhangi bir mahallede çilekesler anlatsın beni sana…

Sana açılan kollarım değil,

Mum ısına mahrum bırakılan mahkûm anlatsın,

Seni senden çok sevdiğime…

Sevmediğin yıllar değil,

Bana seni tattıran günler anlatsın…

Neden neden demeden geçen yıllar değil,

Parlayan pırlanta gibi olan seni anlatsın sana…

Page 123: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

123

Ey gönül!

Nerden nereye gidersin?

Yasayacakların, ne anlama geldiğini, öğrenmeden,

Nereye uçuyorsun gönül?

Sev ve az da olsa ses ver.

Durmak o kadar mı zor?

O kadar mı çekinilmez?

Ey gönül!

Agorafobi olmak istemiyorum.

Sensiz ben bir idi otum simdi.

Bağımlıyım sana esrar misali…

Ey gönül!

Sensiz ne yasamak, ne de yaslanmak ister bu can,

Bu hayal kırıklığı…

Dallarım, susamıstı yokluğuna...

Hayaller mekik çekiyordu mahser Ütopyamda...

Sensiz ölmek istemiyordu,

Bu kefen, bu can…

Sadece sen vardın anarsik kalbimde...

Sadece sensiz olmamaktı, bütün nedenlerim...

Ey gönül!

Toprakta kaybettiğim tüm yalnızlığımı,

Sana bahsetmek isterdim.

Page 124: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

124

Seni sen olduğun için severdim,

Sen!

Bir gece vaktinde, yolunu kaybetmis,

Bir kayık gibi düsünürdün…

Ben ise; kukla gibi seni süslerdim.

Ey gönül!

Gözlerin, gözlerimi tutuyordu,

Sen!

Gözlerini bırakmam için çırpınırdın,

Ben ise…

Kör olduğumun farkında olmadan,

Tozpembe görmeyi tercih ederdim…

Ey gönül!

Nerden nereye gidersin?

Neleri neye mal edersin?

Ey gönül!

Bırak artık bensiz günleri...

Bırak yalnızlığı...

Bırak kaybettiğin günleri...

Ey gönül!

Đstanbul kadar muazzam,

Đskenderun kadar derin,

Kalbim kadar ferah ol artık...

Ey gönül!

Hayat, seni sürmesin,

Sen hayatı pervane et arkandan...

Ey gönül!

Bütün dertlerini,

Bulunmayacak kadar uzak, bir kutuya bırak,

Sensiz kalsın bütün nefesin...

Ey gönül!

Sensiz olmaz derim bu Ütopyada...

Nedensiz olmaz bu dertlerim,

Kuskulu hayatımda…

Page 125: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

125

Garipler Diyarı...

Dalgalanan yüreğimi

Durdurabilir misin sen?

Ya dağlarda uçan karakusları,

Öldürebilir misin sen?

Dur!

Dinle sahilin sırıltısını,

Sanki sahil konusuyor.

Yoksa o da mı âsık?

Kim bilir ki sahilin âsık olduğunu,

Kim diyor ki yüreklerin derinliklerini…

Kimse sevgili kimse…

Sen mi kalbimi çaldın,

Yoksa ruhun mu?

Kimsin sen sevgili?

Kimsin?

Bekle! Sadece bekle…

Beni bekleme…

Uçurumda kaybolan yıllarımı bekle…

Bekle ki,

Hesap versin. Geçmisimi neden sensiz yasattığını…

Kalbin baskasına mı ait yoksa bana mı?

Susma sevgili…

Konus…

Belki bir az uçuğum ama

Seni sevmeyecek kadar kaçık değilim…

Belki de biraz sarhosum.

Söyle sevgili,

Sen mi sarhos ettin beni?

Yoksa…

O güzelliğin mi?

Biliyorum siirlerim kızacak bana,

Neden seni sevdim diye…

Belki de bıkacaklar,

Bu kadar yazdığıma…

Of!

Bıktım artık bu kalbimden,

Sen diyor baska demiyor.

Ne olursun sevgili gel yeter artık.

Mezar tasına bakmaktan utanıyorum.

Biliyorum, mezar tasında gelmemi istemiyor.

Haydi sevgili…

Oradan kalk gel.

Beni sevdiğini söyle.

Bende yontulmamıs,

Eski yunan sarkılarını mırıldanayım.

Sende mi bıktın benden.

Söylesene...

Page 126: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

126

Dayanamıyorum sevgili.

Dayanamıyorum yokluğuna...

Bıktım Allah’ım al canımı?

Kurtar beni bu kalpten,

Artık tasıyamıyorum.

Ağır geliyor.

Menfaat merkezi gibi olmus.

Tüm caddeler...

Korkuyorum.

Beni de bir gün kapacaklar diye...

Đnsanlar neden bu kadar tuhaf?

Söylesene sevgili...

Sen değil miydin?

“Âsıklar ölümsüzdür. Diyen…

Neden susuyorsun?

Konussana…

Sen beni yok ettin.

Su an, üzerimde cami avlusunda çalınan giysi…

Kalbimde de eski Fransız siiri…

Ruhumda ise;

Bes para etmez kokusmus vücudum.

Sakın ağlama sevgili,

Ağlarsan, dökersin kendini…

Ağlarsan, dağların eteklerindeki âsıklarda ağlar,

Yok olursun, ebedi Dünyada…

Sadece yok olursun, los ısıklar altında…

Tek yürümek istemiyorum.

Sevgili…

Sensiz toprağıma adım atmak istemiyorum.

Van’ın herhangi bir semtinde,

Sensiz değil yasamak,

Kalmak bile uçuk geliyor bana…

Ne olursun sevgili gel.

Bıktım artık.

Benimde üzerime solmus,

Ölüm toprağını atmalarını istiyorum.

Ne zaman geleceksin?

Söylesene sevgili…

Gelmezsen ben gelirim.

Haydi sevgili…

Seni bekliyorum.

Sevmek bu kadar mı zor…

Bu kadar mı trajedi…

Sevgilim hadi ama… Gel!

Page 127: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

127

Gidiyorum

(Noktalama bırakılan yere, kendi düsüncelerinize göre doldurunuz)

Senin askın bir bekleyis, hiç bitmeyen bir umut,

Hiç tadına doyamadığım, bir bitki örtüsü...

Hiç haz alamadığım nefesim…

Sen ile sensiz olduğum kadehim...

Seni sevmek.

Evet!

Seni sevmek.

………………………………….

Gözlerin gözlerime kıvılcım atan,

Ruhun için gidiyorum.

Đste, suan gidiyorum.

Arkamda bıraktığım dertlerim.

Ve seni, hiç unutmamak için gidiyorum.

Senin, beni sevmeme kaidesiyle gidiyorum.

Sensiz yasamamak için gidiyorum.

Platonik olsa bile gidiyorum.

………………………………….

Yeni bir dert değil ki unutayım.

Sayfalara sıkıstırıp atayım.

Đste o maksatla gidiyorum.

Sen ise; bütün sevgini,

Page 128: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

128

Dalgalara bırakıp gittin...

Sana geri dön demem imkânsız,

Gelmen için, durduramam gönlümü,

Seni ünsiyetlerin ile bas basa bırakıp gidiyorum...

Seni delice severken,

Sen, sayfaların arkalarına saklanıyorsun!

Oysa seni değil sayfaların arkasına,

Kelimelerin içine bırakmıstım…

Sana son bir vaatte bulunmadan gidiyorum.

Ben yokum.

Kaybetmeye çalıstığın, mozaik Dünyanda,

Bırakıp gidiyorum...

Page 129: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

129

Ellerin

Masallar diyarında ıslamıstı bedenim,

Bir yudum suya muhtaçtı dilim,

Zaman, uğultusuydu gökteki rengim,

Kara bulutlardı yoğuran hayalimi…

Yürümeyi bilmeyen mahkûmdu gönlüm,

Gözlerim kor, dilim laldı.

Kafeste boğusurdu bedenim.

Aslında sana olan özlemimdi

En sevdiğin paranoyak hayalin,

Masa üstünde bıraktığın esrarengiz gönlün,

Bir tutam ask içindeki ihanetin,

Belki beni sana bağlayan buydu.

Page 130: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

130

Kaybettik Tüm Benliğimizi

Hep örnek aldık Batılasmayı,

Hep onların izinden gittik,

Bayramlarımızı unuttuk ,

Bayramlarını bayram edindik,

Oysaki o kadar ,

Güçlük çekiyorduk ki benliğimiz olmadan,

Benlik olarak gördüklerimizi,

Hiç umurumuzda değildi örf adetlerimiz,

Yontulmus tas gibi her yöne sekil alırken,

Onlar beynimize desenleri isliyorlardı...

Hâlbuki onlar biliyorlardı,

Kukla olduğumuzu…

Aramızda istisnalar vardı,

Ama neye yarardı ki,

Bir kere onların izinden gitmeye baslamıstık…

Monoton hayatı yasamamak için, yakıyorduk kendimizi...

Hep merhem gibi yumusak sayardık kendimizi…

Neden sorusu kafamızda monarsi kurarken,

Onlar sevinerek isliyordu beynimize elvesteyi…

Bizler insan olmaktan kaçmıstık,

Onların ayin günlerini, günah çıkartmalarını,

Cennetten arsa almalarına inanmıstık.

Hiç…

Ramazan, Kurban bayramlarını

Hatırlamıyorduk...

Bizler…

Müslüman olduğumuzu sanan

Fakat,Müslüman olamayan bir toplumduk.

Herkes kendi uykusunda yatar,

Kendi uykusunda uyanmaya çalısırdı...

Kimse, uçan güvercinin yasamını bilmez.

Kavurtan atesin,

Vücudumuzda derin izler bırakacaklarını sanmazlardı...

Page 131: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

131

Akıllı Adam

En büyük erdemin yasamak olsun,

Sayet yasamak,

Yokusa sürükleyecekse seni o halde…

Sen yoksun!

Kendinden baskasına ödün verme…

Hep kendin yürü…

Kendin haykır…

Đlk ve son söz hakkını bekle…

Nasihat alma…

Nasihat veren ol.

Ol ki,

Herkes senin ağırlığını fark etsin.

Düsüncelerin,

Ne olursa olsun,

Ne yaparsan yap,

Kendin olmayı basar.

Bedenin, düsüncelerin…

Ecelin olacağını bil,

Bir an önce gözlerinin önündeki,

Perdeyi çekmeyi unutma!

O perdeyi çekmediğin sürece,

Kimseyi görmen imkânsız.

Page 132: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

132

Hep aynı güzergâha yönelme!

Hedefini bil.

Yürüdüğün hedefi seç.

Herkesten önce kendinle arkadas ol.

Sonra baskalarıyla,

Arkadas olmayı öğren.

Hareketine dikkat et!

Nasıl bilinirsen,

Öyle tanınırsın.

Mesafeni koru.

Sadece sen mesafeni koru.

Alınma duyularını unut!

O duyguları yok etmedikçe,

Baska duyguların ön planda olur.

Dilin ile imanını bir tut.

Đnsanlığa haykırı pozisyonlar sergileme!

Yağan yağmur kadar saf,

Yapılan resimler kadar muazzam ol.

Dürüst yasa ki dürüst ölesin.

Page 133: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

133

Cezaevi Çemberi

Ömrüm dört duvar arasında,

Ömrüm çıkmaz sokaklarda çıkmaz yol beklemekte,

Hiç bitmeyen yılarımı saymakta…

Unutmak, terk etmek nafile…

Tespih bile fayda etmezken, demir yığınları arasında,

Kalemler kırık, baslar bükük…

Dünya ile bağlantısı, bir kerede olsa yok olan,

Bir çıkmaz, nefes hanede…

Unutmak, yok olmak,

Hiç kimsenin umurunda olmamak...

Hiç yere davana boyun eğmek,

Dostun için dost edindiğin, sigara dumanını,

Bitmek bilmeyen, nikotin tütünü…

Bir yandan da yandasın olan, kâğıt parçaları…

Kalbindeki en büyük acı da,

Sevdiklerinin seni bir kurusa satmaları.

Nedensiz sahıslar için, elini lekelenirken,

Namusun kolay olduğunu, sana enjekte etmeleri…

Tek kursunla hayatını hiçe sayman,

Onların asiret dünyasında cebellesmeleri,

Sen ise; demir parmaklar arasında ölümü beklemen…

Ne kadar tuhaf yalnızlık,

Tepeden bakmadan, salların üzerine dizmeleri,

Sonra da kahve örtüyü atmaları…

Bana delice bakan sahil yok,

“Seni seviyorum.” Diyen, sevgilin yok,

Ailen yasamın yok,

Sen yoksun oralarda…

Hasret, acı bir kavram,

Hasret çekmek, fani atmosferde derin bir uyku gibi…

Beklemeden ettiğin secden,

Ak saçlarla ve burusmus yüzün seni sen ederken,

Sen, garip geminin gelmesini, o gemide yer almaya çalısman…

Mahpushanede olta atmaya,

Her gün iskence, her gün acı,

Her gün dertlerle boğusman…

Giderken arkanda binlerce tebessüm,

Page 134: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

134

Giderken kıyılardan nedensiz,

Giderken varoslar mahallesinde,

Bir sebepsiz zifiri karanlığa hissetmen…

Patika yollardan ibaret, demir parmaklı levha,

Bombos uğultusu olmayan bir arazi mahpushane…

Mahpushane kapısında, seni durgun durgun anarken,

Sen kim bilir hangi varosla, kim bilir hangi derttesin!

Mahpushaneye, nedeni belirsiz gelen mektuplar ya

Kusların haber saldığı, âsıklar nerde?

Damla damla akan çesmesi,

Kirden, kandan, yosunlardan görülmeyen düz duvarlardır,

Benim yoldasım…

Ufak kızın,babasına kavusmak için,

Sicim sicim ağlamasıdır, mahpushane…

Ne soran, ne de yarana merhem olacak,

Đnsan bulunur, mahpushanede…

Bir gözyası, bir umut beklersin daima.

Beraatına kavusmayı beklersin ama nafile…

Ne giden geri gelir,

Ne de…

Dört duvar arasında kahrolan olan, özgürlüğün…

Page 135: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

135

Davacı

Beddualar süpürüyordu lahzaları,

Uçurumlar farkında değildi ama…

Hayat çoktan yüzünü göstermisti soyut bedenlere…

Anlamsız geliyordu yasam.

Çekinilmez…

Bir o kadar da bıkkınlık veriyordu.

Kimin ne olup olmadığı belli değildi aynaların arkasında…

Belki hep çerçeveli gözlüklerle bakıyorduk,

Ondan mı göremiyorduk acaba…

Yine bir aksam vaatler veriyordu. Zaman bizlere,

Anlamıyorduk anlamamaya çalısıyorduk.

Yas sınırı olmadan geçiyordu; uçan güvercinler…

Saçma cümleler yoğuruyordu insanları…

Page 136: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

136

Sokaklar sakin ve ıssızdı.

Yapraklar son bahara hazırlanırdı,

Boynu bükük ve mağdur biçimdeydiler,

Her halde onlarda sevmiyordu zamanı…

Yine bir aksam vakti vaatler okunuyordu sokak dillerinde,

Kimi berdus, kimi yoksul,

Kimi de; hayal kırıklığına uğramıstı.

Herkesin bir amacı vardı,

O da yasam kaygısı…

Sigara dumanı boğuyordu solunum sistemlerimizi,

Dost saydığımız fakat dost olmayanlardı,

Yaslandırıyordu ruhumuzu…

Gidiyorduk artık bu menfi Dünyada…

Yaklasmıstık Dünyaya ama neye…

Gözler masum ifade ile bakıyordu,

O da farkındaydı gördüğü bir hayatı bir daha görmeyeceğini…

Sadece susamıstı hayata bir nebzede olsa…

Nefes nefese kalıyordu yoruluyordu bedeni,

O da yasamak istemiyordu…

Bütün cümleler banal geliyordu,

Baska düsünceler kafasını kemirirdi,

Artık ne olduğu belli bile değildi.

Sicim sicim göz torbaları patlamıstı.

Belliydi o da zamanı sevmiyordu.

Gök umutlu, doğa mutluydu yasamaya

Yine içlerinde bir kusku doğardı,

Kim bilir belki onlarda saniyelerden davacıydılar,

Bıkkınlık duygusu doğardı…

Kimileri seferinde yolculuk yapar,

Kimileri de, kaba görünüm vererek, yağmurla isyan ederlerdi.

Adeta Dünya gözyasına boğulurdu,

Onlarda yasamak istemiyordu.

Dünyası yıkılmıs ufak çocuğun,

Zorunlu selpak satısıydı zaman,

Yıpranmıs elleri ve gönlü,

Hayat ona tutunmuyor, o ise hayatı hiç bırakamıyordu.

Sevdalıydı olmayan anne ve babaya…

Yuva kuramamıstı basını oksayana…

Tatlı sözler söyleyen yoktu ona…

Yıpranmıstı ruhu zamana,

O da yasamak istemiyordu.

Bir askın ilk sözcüğüydü sevdiğinin gözleri,

Yazıp çizmisti onu gönlüne,

Monoton hayattan ders çıkarmıyordu.

Çünkü…

Gözlerine mil çekilmisti bir kere.

Habire çiziyordu zamanı.

Geçirdiği günün bile farkında değildi.

Tatlı siirlerle yaklasıyordu gönlünün çemberine,

Uzaklarda yuvarlanıyordu ruhu,

Ama farkında bile değildi ölümün sessizliğine…

Onu zembil gibi bağlıyordu.

Sarılınca ruhu da sarılırdı.

Sonu belli olmayan sevdalıya…

Page 137: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

137

Đğreniyordu bazen duygularına,

O da geçmisi özlemisti.

O da yasamak istemiyordu.

Bir serçenin ölümüydü hayat.

Doğ, büyü, yasa, eğlen ve öl! Varmıydı ötesi,

Sarabın son yudumunda baslayan dersi…

Yok değil mi?

Ağlıyordu serçe…

Ağlayınca öleceğini biliyordu.

O da acılarıyla öldü,

Belliydi o da yasamak istemiyordu.

Topraklar ezilmekten bıkmıslardı.

Gelen giden vururdu onları,

Vuranlar hiç düsünmezlerdi.

Ne de olsa toprak…

Ezilir ve parçacıklar haline gelir deyip geçerlerdi.

Karsılık vermek için rüzgârlardan faydalanılır,

Ama neye çare onlar ezilmislerdi…

Ezileni geri toplamak imkânsız değil mi?

Yağmurla ufalanırlar, yağmurla beraber ıslanıp ağlarlar,

Ama neye çare onlarda bir ezik, onlarda yasamak istemiyorlar…

Bes saniye de dünya yıkılır, bes saniyede dünya kurulur.

Bomba yağmuru toplanır ülkeye…

Masum, küçük, büyük dinlemeden ses bombası gelir bir gece vakti,

Tacize uğrar kardesler…

Dünya göz yumar olaya,

Biter ülke…

Sonra çıkarlar ortaya garipler, sizdeniz diye…

Manda ve himaye olmadan sırtlasalardı.

Ülke yasardı ilk bes saniyede.

Paramparça olmustu çocuk bedeni.

Ne kalbimdeki feneri ne de gözümdeki bedevi…

Uçurumlar inliyordu ölüme.

Sehit düserlerdi cihat yolundakiler,

Ölüme maruz kalırlardı garipler…

Kanlı ekmekle doyurmaya çalısırlar kendilerini.

Dünya razı olmus ilk kadehe.

Nerden nereye geleni belli olmayanlar.

Vaatler verirler, nefis sokaklarda…

Onlarda yasamak istemiyordu los ısıklar altında…

Hançerlenir beden ağrısı,

Nedensiz vicdan azabı çekerler,

Neden nedensiz ölümü devam ederler…

Kâbus mezarında yer alırlar,

Uçurumlar kurtulus gelir onlara…

Para iman ve anne baba olmus gibi…

Bes dakikalık zevk için dünyayı satarlar.

Đki uçurumu hesaplamazlar,

Sert betona döndüklerinin farkında bile değiller,

Çünkü onlarda bir gün ölecek!7

Page 138: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

138

Sonsuz

Monotonlasan Dünya’da yasamaktır hayat,

Sevdiğinin baskasıyla evlenmesidir hayat,

Ölüm için tek namluya yakın olmaktır hayat,

Ailenin gözlerinin önünde erimesidir hayat,

Sevgi ve sadakati ayırtmaktır hayat,

Doğduğunda ezan sesi,

Öldüğünde kelime-i sahadet söylemektir hayat.

Page 139: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

139

Var Ya...

Kelimelerin bittiği yerde seni sevmek var ya…

Unutmadan seni düsünmek var ya…

Hiç bitmeyen Dünya’mda, sana bağlı olmak var ya…

Sadece seni seçmek,

Hayatımda hiç kimsenin olmadığı yerde, seni aramak var ya…

Sadece mevsimsiz Dünyamda, “Sana asığım.” Demek. var ya…

Unutulmayan rüyan olmak var ya…

Đdam safhasında, senin adını sayıklamak var ya…

Page 140: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

140

Uyan isyankâr

Yine sabah oldu herkes ayrı bir âlemde,

Kimi baska planlar kurar,

Kimileri de monoton hayatı çekinmeden sürrealist bir sekilde

bekler…

Sabah mayhosu çöker enselere,

Bir oraya bir buraya sallanır beli, çember misali,

Umut doğar içine yine sabah beklentileri,

Yine aksam olur, yorgun bedeni,

Đsyan eder umutsuz kederi,

Sükür etmez zalim kalbi…

Page 141: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

141

Zifiri

Duygular bazen ağır gelir insanlara…

Seversin, ama çözüm bulamazsın.

Değer verirsin, değerini bilmez.

Ne yasarsın ne de yasadığını bilirsin.

Çünkü hayat bazen yasamaya değmiyor.

Her ne varsa da içini dökersin,

Dökmek için ne zaman kalır, ne de yasananlar…

Çünkü sen hep yalnızsın, farkında bile değilsin.

Ne yazık ki sen ölüsün…

Page 142: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

142

Kırlangıç

Kırlangıçlar söylesin sevdiğimi,

Bir kutuda mahrum bırakılan gençliğimi,söylesin yıllar…

Sicim sicim akan gözyaslarım anlatsın beni sana…

Yağmurla toza karısıp, etrafında ahenk kuran,

Yaralı kalbimdeki dertlerimi anlatsın gül bahçende.

Đzmir’de bıraktığım benliğim,

Yağmurla toprağın kenetlenmesini anlatsın.

Sana olan perde arkalar konussun,

Kedersiz kurduğun dünyanda,

Beni anlatsın kederli dünyana…

Page 143: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

143

Karanlık Yollar

Seni nedensiz mevsimlerden sakınırdım,

Bakmadan yasardım yasantıma,

Severdim mahzun-i güzelliğini,

Aslında ben nur bakıslarına âsık oldum.

Tepeden tırnağa seni düsünmek,

Sensiz hiç var olmamak,

Kıyıda kaybetmis benliğini,

Mahsul bakan bakıslarını sevmek.

Ölümsüz olan Barıs MANÇO müziklerinde,

Seni aramak…

Sensiz bir kelimede olsa kafamda tasarlamamak,

Aslında ben seni sen olduğun için severdim.

Ellerini tutmak kadar, uzak,

Seni senden koparmak kadar, yakın,

Bir umut için can veren gönlün,

Bir nebze de olsa seni düsünmek için sevdim.

Bos vaatler pesinde kosan,

Monoton yasayıp da,

Platonik sevmeyi…

Ve hiç olmadan seni sevmek isterdim.

Ölüm safhasında,

Tek kursuna maruz kalan,

Hiçbir sansı olmadan,

Tek kelimeyle seni sevdiğimi söylemek isterdim.

Seni görünce tutulan dilim,

Seni görünce tutmazken elim ,

Ve hiç uğruna ,

Page 144: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

144

Deliler gibi sana sarılmak isterdim.

Monarsice düsünmek yerine,

Van ‘da enkaz altında,

Seni beklemek…

O enkazda son kelimeyi sana bırakmak isterdim.

Senin, beni ne kadar sevdiğini söylemen için,

Değil, bu sehri,

Değil, bu Dünya’yı,

Bu okyanusu bile severdim.

O ki, bu görmez ve tutmaz ellerim,

O ki, sana dönmek için ölümle savasmam,

Hiçbir çeliski ve kusku duymadan,

Seni hayal etmektir sevmek…

Mısralarda çıkan sözlerimi,

Mısralarda suda burusan kâğıtlar…

Uçurumda sevdiği için ölen,

Çocuk olmaya bile razıydım…

Baskalarının yanında cirit atarken…

Uykusuz yerde sana bakakalırdım.

Nedensiz yere kuytu kösede terslerken,

Bende bir mum yağmurunu beklerdim.

Soldurmustun bana günleri,

Sana baktıktan sonra biterdi her sey…

Ama ben seni dağda yanan ates kadar,

Mevsimi belirsiz sehir gibi sevdim…

Page 145: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

145

Hastalık

Amansız yakalanmıstım hastalığa,

Los ısıklar altında seni beklerken,

Belki bir hayaldi içimdeki,

Emsalsiz gözlerine dalarken,

Rengârenk oldu dünya…

Tam da karsımda sen!

Page 146: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

146

Yıllar

Boynu bükük bırakılan kaldırımda,

Seni amansız bir sokakta dert etmek…

Bir yağmur da ıslanan gözyaşlarım

Bir tebessüm de gülen yanaklarımı aramak…

Başımın ucuyla parlayan aynalarım.

Kalbimin tuzuyla başlamaya çalıştığım yıllar…

Bu kadar durgunluk yeter…

Sus artık! Dinlemek istemiyorum.

Senin sesin bir ateş, benim yüreğim bir yosun.

Kör olmuş dilim, mayışmış ellerim…

Kaldırımlar süslemiş toz dünyamı, nedensiz bırakılan bütün dertleri,

Can Atilla’nın ilk gözyaşı şiiri,

Kalbimde çıkan ilk hecenin sesi ile hey gidi yıllar…

Nedensiz bir teşbih yaptığın,

Fiil siz bir mübalağa eyledin,

Ne eylersin ki hayat hep teşbihi beliğ değil mi?

Durduğun kabahat.

Gül, eğlen, sev, dolaş ve nazikçe öl…

Sürünme topraklar arasında,

Gençliğini heba eyleme nasihat siz kurduğun dünyanda…

Serbest ol, dert dünyanda…

Burjuva takılma, fakir de olma…

Gez, toz, eğlen ne de olsa hakkındır senin.

Şiir yaz, tasa anlat.

Saçmala…

İşte meydan senin,

İyi rol yapan kazanır…

Sen de kalbindekini taşı at.

Sevmek neyine…

Âşık olmak, dert yanmak, neyine…

E’hyanen titret kendini,

Mesela hokkabaz ol…

Page 147: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

147

E’hyanen de kurnaz…

Ezdirme kendini ufaklık…

Ez, çiz…

Sonra da paşa gibi öl.

İşte hey gidi yıllar deme…

Bul

Kirpiğinin ucuyla göz yağmurlarıma sakladım.

Senden seni çizdim nankör kalbime.

Bir gün bul diye bıraktım sensiz gecelere…

Bulmamak için çaba sarf ettin ve bulamadan gittin.

Page 148: Saat 15 00 hikmetullah yetkin

Saat 15:00 Hikmetullah Yetkin

148