sakincali pİyade - ankara barosu

5
90 Hukuk Gündemi | 2013/1 Stj. Av. Latife İNCE SAKINCALI PİYADE Onu Tanımaya Çalışmak 2 4 Ocak 1993’te Ankara’da Karlı Sokak’taki evi- nin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitiren araştırmacı gazeteci, yazar Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942’de Kırşehir’de doğdu. Aslen Ankaralı olan Mumcu İlk ve ortaokulu Ankara’da okudu. 1961 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başladı. 1965 yılında öğrenimini tamamlayan  Mumcu bir süre avukatlık yaptı. 1969–1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta’nın asistanı olarak çalıştı, asistanlığa baş- layınca Ankara Barosu levhasından kaydını sildirerek avukatlığı bıraktı.

Upload: others

Post on 10-Apr-2022

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: SAKINCALI PİYADE - Ankara Barosu

90 Hukuk Gündemi | 2013/1

Stj. Av. Latife İNCE

SAKINCALI PİYADE

Onu Tanımaya Çalışmak

24 Ocak 1993’te Ankara’da Karlı Sokak’taki evi-nin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitiren araştırmacı

gazeteci, yazar Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942’de Kırşehir’de doğdu. Aslen Ankaralı olan Mumcu İlk ve ortaokulu Ankara’da okudu. 1961 yılında Ankara

Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başladı. 1965 yılında öğrenimini tamamlayan  Mumcu bir süre avukatlık yaptı. 1969–1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta’nın asistanı olarak çalıştı, asistanlığa baş-layınca Ankara Barosu levhasından kaydını sildirerek avukatlığı bıraktı.

Page 2: SAKINCALI PİYADE - Ankara Barosu

2013/1 | Hukuk Gündemi 91

Yazmaya, üniversite öğrenciliği yıl-larında başlayan ve 1962’de Cumhu-riyet Gazetesi’nde yayımlanan “Türk Sosyalizmi” adlı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü’nü alan Uğur Mumcu, 18 Haziran 1965’te  “Biz Anaya-sayı Savunuyoruz. Ya Siz?” başlıklı makalesiyle Yön Dergisi’nde yazmaya başladı. 12 Mart döneminin baskıcı rejiminden o da payını aldı ve bir yazı-sında kullandığı “ordu uyanık olmalı” sözleriyle, “orduya hakaret etmek”, “sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıf-lar üzerinde tahakkümünü kurmak” suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı. Uğur Mumcu bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkûm edildi. Fakat Yargıtay’ca karar bozuldu ve serbest bırakıldı.

Bu olaydan sonra, Mumcu asker-liğini, 1972-1974 yılları arasında Ağrı’nın Patnos İlçe’sinde, resmi tanı-mıyla “Sakıncalı Piyade Eri” olarak tamamladı. Bu yaşadıklarını; 

“Evet, evet ne olursa olsun, ben Pat-nos dağlarında halk çocuklarıyla er ola-rak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem!” diyerek değerlendiren Mumcu, yedek subay-lık hakkı ve aylıkları için sadece maddi tazminat isteğiyle açtığı davayı da kazandı ve yedek subaylık hakkını elde etti.

Mumcu’nun yazmaya olan tut-kusu ağır bastı ve askerden dönünce Ankara Üniversitesi Hukuk Fakülte-si’ndeki görevinden istifa ederek pro-fesyonel olarak gazeteciliğe başladı. İlk yazıları 1962’den itibaren Yön, Türk Solu, Devrim, Ant, v.b. dergilerde yer alan Mumcu’nun, 1968-69-70 yılla-rında Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde zaman zaman çeşitli konularda inceleme yazıları yayım-landı. Köşe yazarlığına 1974 yılında haftalık Yeni Ortam Dergisi’nde baş-ladı. Daha sonra çalışmaya başladığı Anka Ajansı’nda, 1975 yılından iti-baren Cumhuriyet’e de köşe yazıları yazdı. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. Gözlem başlıklı köşesinde 1991 yılı-nın Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 6 Kasım 1991’de İlhan Selçuk ve yaklaşık 80 Cumhuriyet çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat – 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi’nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992’de Cumhuriyet’e döndü ve okurlarıyla Cumhuriyet’te yeniden buluştu. Uğur Mumcu 1984’te BBC Türkçe’ de ‘Sizlerle Başbaşa’ adlı radyo programında kendisiyle yapılan bir söyleşi sırasında gazeteciliğe bakışını, şu sözleri ile ortaya koyuyor:

Page 3: SAKINCALI PİYADE - Ankara Barosu

92 Hukuk Gündemi | 2013/1

“…zaman zaman çok güçlük-lerle karşılaşıyorum, ama o güçlük-leri aşmaya çalışıyorum, o güçlükleri aştığım ölçüde de başarılı oluyorum, aşamazsam o konuda başarılı olamı-yorum tabii. Doküman inceliyorum. Örneğin, bakın, bana gelirler siz bunları nereden buluyorsunuz, bu belgeleri? Bir kısmı da sen CIA ajanı mısın? KGB ajanı mısın ya da MİT ajanı mısın? Bunları nereden buluyorsun? Çok basit. Eğer bir dava dosyası çok ciddi okunursa bütün belgeler orada vardır. Benim kaçakçılık konusunda araştırmala-rım son 20 yılın kaçakçılık dosyala-rına dayanıyor. Ama bunları okuya okuya gözlüğümün derecesi yükseldi. Yani bizde konulara genel yaklaşım-lar geçerlidir. Üstün körü. Abdi İpekçi olayı. Abdi İpekçi dosyasını ben 10 kez okudum, açığını yakalayabilmek için ki 500 sayfadan fazla, silik fotokopiler, ifa-deler... Yani zamanını ayırmak sorunu. Bizde gazetecilik, köşende oturacaksın, çayını içeceksin, yazını öyle yazacaksın. Böyle anlaşılmış, oysa gazetecilik haber demek ve her gün yenilenen bir olay.

Gazeteci her gün kendisini yenilemezse gazetecilik yapamaz.”

Türkiye’de araştırmacı gazeteciliğin duayenlerinden olan Mumcu, özel-likle silah kaçakçılığı, terör ve Papa 2. Jean-Paul’a yönelik suikast girişi-minde bulunan, gazeteci Abdi İpekçi suikastı hükümlüsü Mehmet Ali Ağca üzerine gitmiştir. Yazılarını yazarken defalarca tehditler almış, aldığı teh-ditlere yazılarında da yer vermiş ama bunlara boyun eğmemiş, yılmamıştır.

‘Cesur bir kez korkak bin kez ölür’ diyen Mumcu hayatı boyunca da bu doğrultuda yaşamış ne olursa olsun inandıklarının peşinden korkusuzca gitmiş, birçok insanın aklından bile geçirmeye korktuğu şeyleri, o bağı-rarak söylemiştir. Üstü örtülmeye çalı-şan ne varsa Mumcu orada olmuştur. Her daim haksızlığın hukuksuzluğun üstüne gitmiş,12 Eylül karanlığına meydan okuyarak birçok meslekta-şının aksine ilkelerinden taviz verme-miştir. Kimliğini;

“Ben Atatürkçüyüm, ben cumhuriyetçiyim, ben laikim, ben

Page 4: SAKINCALI PİYADE - Ankara Barosu

2013/1 | Hukuk Gündemi 93

anti-emperyalistim. Ben özgürlükçü-yüm. Ben Bağımsız Türkiye’den yana-yım. Ben insan hakları savunucusu-yum. Ben terörün karşısındayım. Ben yobazların, hırsızların, vurguncula-rın, çıkarcıların düşmanıyım” diyerek açıkça ifade etmiştir.

Uğur Mumcu’nun katledilişine iliş-kin dava da yirmi yılın dolmasına bir hafta kala sonuçlanmıştır. Davada Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi üç sanığa “Yasadışı Tevhid–Selam ve Kudüs Ordusu” örgütünü kurmak ve yönetmek suçundan 12 yıl 6’şar ay, beş sanığı ise aynı örgüte üyelikten 6 yıl 3’er ay hapis cezası vermiştir. Sanık-lar Uğur Mumcu’nun yanı sıra Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Bah-riye Üçok suikastlerine karışmaktan da yargılanmaktaydı.

Daha acısı Uğur Mumcu’nun içe-risinde yaşamını yitirdiği, yerleştiri-len bomba sonucu patlayan araca ait enkazın yirmi yıl sonra mirasçıla-rına iade edilmesi kararı oldu. Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu kararı, “Babamın arabasının enka-zını bize vereceklermiş, sağolsun-lar. Arabam yoktu iyi oldu” diyerek değerlendirirken, Kızı Özge Mumcu ise, “20 yıl sonra elde kalan patlamış bir çelik yığını! Teşekkürler Türkiye ...” diyebilmiştir.

Bize kalan…Hiç şüphe yok ki Uğur Mumcu daha fazla geride bıraktığı birikimle anıl-mayı hak ediyor. Çünkü Uğur Mumcu denince akla; onurlu duruşunun yanında, “yazarlığın ötesine geçen

Page 5: SAKINCALI PİYADE - Ankara Barosu

94 Hukuk Gündemi | 2013/1

ve okurlarını haksızlıklara karşı hare-ket etmeye, karşı durmaya teşvik eden mücadeleci bir aydın kimliği geliyor.

Türkiye’nin diğer ilerici aydınları gibi Uğur Mumcu’yu da hedef tahtasına yerleştiren işte bu kimlik olmuştur. Uğur Mumcu’nun bu kimlikle yıllar önce kaleme aldığı satırlarsa kuşku-suz hem hâlâ “susmayın” diyor, hem de bugüne ışık tutuyor:

“İnsanlar sadece konuştukları şeyler-den değil, sustukları şeylerden de sorum-ludurlar. Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenen bir suçtur.

Susanlar da bu insanlık suçlarına katıl-mış olur. Bu masum insanlar, Yahudi de olur, Arap da, Hıristiyan da. Ölenlerde ırk ve din ayırımı yapılmaz. Ölen insandır.

Gelecek nesilleri değil, gelecek seçim-leri düşünen politikacılarımız bu tablo-nun ressamlarıdırlar. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” parolası ile liberalizm, en acı örneğini Türkiye’de vermiştir.

Siyasal iktidara alternatif aramayan toplum kendini ‘totaliter’ düşünceye tes-lim eder. Demokratik toplum, alternatif arayan toplumdur.

Susmayı, kendi kabuğunun içine çekil-meyi, bir yaşam biçimi, bir kişilik sim-gesi olarak benimseyen insanlar vardır. Özgürlükleri ve silahları konuşmamaktır. Her adaletsizlik, onların eylemsizliğinden güç alır biraz da...

Bir toplum böyle çöker işte. Devletin yerini kaba kuvvet alır, susulur. Yasanın yerini Allah alır, korkulur. Yolsuzluklar, cinayetler birbirini izler. Eller kollar bağ-lanıp götürülür. Vuran vurur, öldüren öldürür ve bütün bunlardan sonra bir çete gelir ve devleti teslim alır.

...Bir kişiye yapılan haksızlığı her insan

yüreğinde ve bilincinde duymalıdır bütün ağırlığınca. Bu sorumluluk bilinci kurul-mamışsa her yeni haksızlık bir ‘kader’ gibi benimsenir bütün toplumda. Oysa ne yoksulluk ne de haksızlık ‘kader’ değildir. Yoksulluğun ve haksızlığın nedenleri var-dır. Bunları birer birer saptayıp toplumun önünde haykırmak gerekiyor.

Bir toplumda bir kısım insanlara hak diye dağıtılan yetki diğerlerinden esirge-nirse, mülkün temeli olan adalet ancak küçük siyasi oyunların harcı olur.

Yargıcıyla, avukatıyla tüm hukukçu-lar esir alınmıştı Hitler rejimince. Hukuk profesörleri birer papağan, yargıçlar ise oyuncaktı Hitler’in elinde. Bugün, Hitler’e uşaklık etmiş yargıçlara hukukçu demek mümkün müdür artık? Bunlar, siyasal cinayetlerin kiralık katilleridir. Bir yüksek kürsüye cübbeyle çıkmak, cellâtlığa meş-ruiyet kazandırmaz hiçbir zaman.”

KAYNAKÇAwww.umag.org.trwww.bbc.co.uk