· serxwebÛn yıl: 21 / sayı: 251 / kasım 2002 doğanın ve toplumun, yabancının ve...

32
SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 D oğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar- şısında durma, onları kabul etmeme, ona halk yüreğiy- le karşılık verme, onu halkın öz çıkarları biçiminde bi- lince kavuşturma ve böylelikle milyonların bilincini Önderliğin bilinci haline dönüştürme, milyonların yü- reğini öncünün yüreğine dönüştürme, tek yürekte çar- pan milyonların yüreği, tek beyinde dile getirilen mil- yonların çıkarları, düşüncede ve irade birliği öncüde somutlaştı. PKK saflarında bulunan ve hem de öncülük önderlik iddiasında olan bazılarının kavrayamadıkları, lafta kavrayıpta pratikleriyle sergileyemedikleri gerçe- ğin ta kendisi burada. Halkın gerçekliği tüm özgünlü- ğüyle kavranılmak durumunda ve PKK’de dile getiri- len bu gerçeklik, tüm özellikleriyle dile getirilmek ve sadece dile getirilmek değil, yürekle ve beyinle kaynaş- tırılmak zorundadır. PKK öncülüğünde direnecek her militan, yüreğini, beynini böyle yapmazsa, oligarşinin ve ortaçağ kalıntılarının giderek basit ve tehlikeli olan bir tipi olmaktan kurtulamayacaktır. ABDULLAH ÖCALAN İçindekiler Türkiye’de statükoculuğun aşılması Ortadoğu’ya yayılacak değişimin ilk adımıdır Serxwebûn’dan 2’de Kürt gerçeğinde eğitim yaşayabilmek için bir zorunluluktur 10’da İnsanlığın temiz nefesi olan Apocular umudu gerçek kılıyor 14’te 3 Kasım seçimleri ile Türkiye yeni bir döneme girdi 21’de Kadın ordulaşması özgürlük onurumuzdur HPG PJA I. Ordu Konferansı üzerine 27’de Ay mehtabında dağ rüzgarı Şehit Kezban MAVİ (Leyla Avaşin) arkadaşın günlüğü 29’da Şehit Mehmet YILDIZ (Samet) yoldaşın anı yazısı 31’de M‹LYONLARIN YÜRE / ‹ ÖNCÜNÜN YÜRE / ‹NE DÖNÜ S ›n›fl› toplumun gelifliminden günümüze kadar, kad›n›n kendi özgür iradesiyle ölçülerini, kurallar›n› ve flartlar›n› belirledi¤i bir sözleflme gerçekleflmedi. Çünkü yenilenin, gasp edilenin dünyas›, ruhu, düflüncesi ve bedeni iflgal edilenin; dili- ne, yüre¤ine ve beynine binlerce kilit vurulmufl olan›n, b›raka- l›m koflul, flart öne sürmeyi, önüne sürülen tüm flartlar›, koflul- lar›, bin bir türlü ölüm de olsa, kabul etmekten baflka flans› yoktur. Sözleflmek en az›ndan temel noktalarda eflit ve güçlü olmay› gerektirir. Gücün varsa sözünün bir de¤eri vard›r, söy- ledi¤in sözler koflul olarak esas al›n›r. Ü ç y›ld›r sürdürdü¤ümüz demokratik birlik siyasetimiz kü- çümsenmeyecek geliflmeler ortaya ç›karm›fl olsa da çat›fl- ma bafllatan etkenleri ortadan kald›rm›fl de¤ildir. Hatta ’70’li y›llarda mücadeleyi bafllatmam›z›n gerekçesi olan “ne savafl ne bar›fl” biçiminde ifade edilebilecek çürütme politikas› sür- dürülmek istenmektedir. Bu konuda bizlerin ve halk›m›z›n kuflkular› giderilmemifltir. ’99 y›l›nda bafllatt›¤›m›z yeni süre- cin ve savafl›n durdurulmas›n›n halklar›m›z›n ç›kar›na oldu¤u inanc›yla bu sürecin devam etmesi için üzerimize düflen so- rumlulu¤u yerine getirme kararl›l›¤›m›z sürmektedir. Burada ortaya koydu¤umuz demokratik çözüm için at›lmas› gereken ‘Acil Çözüm Bildirgesi’ de bu sorumlulu¤umuzun gere¤i ola- rak görülmelidir. ÇA / DA NEOL‹T‹ / ‹N YA AM PROJES‹ AC‹L ÇÖZÜM B‹LD‹RGES‹ JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE 16’da KADEK Genel Başkanlık Konseyi 5’te Süreci Önderli¤imize yaklafl›mlar belirleyecek PJA’nın hazırlamış olduğu ‘Toplumsal Sözleşme Bildirgesi’ 6’da “Özgür birliktelik ve barış perspektifiyle yeni bir süreç başlatıyorum. 4 yıllık süreç artık rolünü oynamıştır. Yeni bir döneme girdik. Böyle bir yerde olmama rağmen rolümü topluma ve herkese karşı oynadım. Benim çalışma tarzım durağanlığı kabul etmez. Yüreğinizi halkın yüreğine bağlayacaksınız. Halk bana neden bağlı, benim yüreğim halkın yüreği ile birleştiği için. Böyle yapmazsanız güzel yaşamı yaratamazsınız. Halkımız demokratik iradesini ortaya koymuştur. Halkımız barış ve birlik sürecini sahiplenmiştir. Halk tarihtir, halk her şeyin yaratıcısıdır. Bunun için demokratik mücadeleyi daha güçlü ortaya koyacaksınız. Halkı seveceksiniz. Yüreğinizi halkın yüreğine, beyninizi halkın sorunlarının çözümüne bağlayın. Başka yol yok. Güney’de Kürde bir tuzak kuruluyor. Kürtleri Filistinlileştirmek istiyorlar. Bunu engellemek, yerine demokrasiyi kurmak gerekiyor. Buna inanacaksınız. Gözü karalığı, yaratıcılığı burada ortaya koyun. Hiçbir tarafın acıya yol açmaması için demokratik diyalog çağrısı yapıyorum. Demokratik barış yürüyüşü bu temelde yapılacak.” Başkan APO www.arsivakurd.org

Upload: others

Post on 03-Jul-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

SERXWEBÛNYıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002

Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların okahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-

şısında durma, onları kabul etmeme, ona halk yüreğiy-le karşılık verme, onu halkın öz çıkarları biçiminde bi-lince kavuşturma ve böylelikle milyonların bilinciniÖnderliğin bilinci haline dönüştürme, milyonların yü-reğini öncünün yüreğine dönüştürme, tek yürekte çar-pan milyonların yüreği, tek beyinde dile getirilen mil-yonların çıkarları, düşüncede ve irade birliği öncüdesomutlaştı. PKK saflarında bulunan ve hem de öncülük

önderlik iddiasında olan bazılarının kavrayamadıkları,lafta kavrayıpta pratikleriyle sergileyemedikleri gerçe-ğin ta kendisi burada. Halkın gerçekliği tüm özgünlü-ğüyle kavranılmak durumunda ve PKK’de dile getiri-len bu gerçeklik, tüm özellikleriyle dile getirilmek vesadece dile getirilmek değil, yürekle ve beyinle kaynaş-tırılmak zorundadır. PKK öncülüğünde direnecek hermilitan, yüreğini, beynini böyle yapmazsa, oligarşininve ortaçağ kalıntılarının giderek basit ve tehlikeli olanbir tipi olmaktan kurtulamayacaktır.

ABDULLAH ÖCALAN

İçindekilerTürkiye’de statükoculuğun aşılması

Ortadoğu’ya yayılacak değişimin ilk adımıdırSerxwebûn’dan

2’de

Kürt gerçeğinde eğitim yaşayabilmek için bir zorunluluktur

10’da

İnsanlığın temiz nefesi olan Apocular umudu gerçek kılıyor

14’te

3 Kasım seçimleri ile Türkiye yeni bir döneme girdi21’de

Kadın ordulaşması özgürlük onurumuzdurHPG PJA I. Ordu Konferansı üzerine

27’de

Ay mehtabında dağ rüzgarıŞehit Kezban MAVİ (Leyla Avaşin)

arkadaşın günlüğü

29’da

Şehit Mehmet YILDIZ (Samet) yoldaşın anı yazısı

31’de

MM‹‹LLYYOONNLLAARRIINN YYÜÜRREE⁄⁄‹‹ ÖÖNNCCÜÜNNÜÜNN YYÜÜRREE⁄⁄‹‹NNEE DDÖÖNNÜÜfifiTTÜÜ

SS›n›fl› toplumun gelifliminden günümüze kadar, kad›n›nkendi özgür iradesiyle ölçülerini, kurallar›n› ve flartlar›n›

belirledi¤i bir sözleflme gerçekleflmedi. Çünkü yenilenin, gaspedilenin dünyas›, ruhu, düflüncesi ve bedeni iflgal edilenin; dili-ne, yüre¤ine ve beynine binlerce kilit vurulmufl olan›n, b›raka-l›m koflul, flart öne sürmeyi, önüne sürülen tüm flartlar›, koflul-lar›, bin bir türlü ölüm de olsa, kabul etmekten baflka flans›yoktur. Sözleflmek en az›ndan temel noktalarda eflit ve güçlüolmay› gerektirir. Gücün varsa sözünün bir de¤eri vard›r, söy-ledi¤in sözler koflul olarak esas al›n›r.

ÜÜç y›ld›r sürdürdü¤ümüz demokratik birlik siyasetimiz kü-çümsenmeyecek geliflmeler ortaya ç›karm›fl olsa da çat›fl-

ma bafllatan etkenleri ortadan kald›rm›fl de¤ildir. Hatta ’70’liy›llarda mücadeleyi bafllatmam›z›n gerekçesi olan “ne savaflne bar›fl” biçiminde ifade edilebilecek çürütme politikas› sür-dürülmek istenmektedir. Bu konuda bizlerin ve halk›m›z›nkuflkular› giderilmemifltir. ’99 y›l›nda bafllatt›¤›m›z yeni süre-cin ve savafl›n durdurulmas›n›n halklar›m›z›n ç›kar›na oldu¤uinanc›yla bu sürecin devam etmesi için üzerimize düflen so-rumlulu¤u yerine getirme kararl›l›¤›m›z sürmektedir. Buradaortaya koydu¤umuz demokratik çözüm için at›lmas› gereken‘‘AAcciill ÇÇöözzüümm BBiillddiirrggeessii’’ de bu sorumlulu¤umuzun gere¤i ola-rak görülmelidir.

ÇA⁄DAfi NEOL‹T‹⁄‹N YAfiAM PROJES‹

AC‹L ÇÖZÜM B‹LD‹RGES‹

JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE

16’da

KADEK Genel Başkanlık Konseyi 5’te

Süreci Önderli¤imize yaklafl›mlar belirleyecek

PJA’nın hazırlamış olduğu ‘Toplumsal Sözleşme Bildirgesi’ 6’da

“Özgür birliktelik ve barış perspektifiyle yeni bir süreç başlatıyorum. 4 yıllık süreç artık rolünü oynamıştır. Yeni bir döneme girdik. Böyle bir yerde olmama rağmenrolümü topluma ve herkese karşı oynadım. Benim çalışma tarzım durağanlığı kabul etmez. Yüreğinizi halkın yüreğine bağlayacaksınız. Halk bana neden bağlı,

benim yüreğim halkın yüreği ile birleştiği için. Böyle yapmazsanız güzel yaşamı yaratamazsınız. Halkımız demokratik iradesini ortaya koymuştur. Halkımız barış vebirlik sürecini sahiplenmiştir. Halk tarihtir, halk her şeyin yaratıcısıdır. Bunun için demokratik mücadeleyi daha güçlü ortaya koyacaksınız.

Halkı seveceksiniz. Yüreğinizi halkın yüreğine, beyninizi halkın sorunlarının çözümüne bağlayın. Başka yol yok. Güney’de Kürde bir tuzak kuruluyor. Kürtleri Filistinlileştirmek istiyorlar. Bunu engellemek, yerine demokrasiyi kurmak gerekiyor. Buna inanacaksınız. Gözü karalığı, yaratıcılığı burada ortaya koyun.

Hiçbir tarafın acıya yol açmaması için demokratik diyalog çağrısı yapıyorum. Demokratik barış yürüyüşü bu temelde yapılacak.”Başkan APOwww.a

rsiva

kurd

.org

Page 2:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Sayfa 2 SerxwebûnKasım 2002

Siyasi süreç, bir süredir kasımayının başına göre ayarlanmıştı.Bu durum bölge açısından oldu-

ğu gibi, uluslararası sistem açısından daböyleydi. Kasım ayı başında durumlarınnetleşeceği öngörülüyordu. Bu, gerçekleş-ti. Bu nedenle yaşanan gelişmeleri, ortayaçıkan sonuçları, bunlarla birlikte yaşananbir dizi siyasi ve askeri olayı değerlendir-mek gerekiyor.

Geçen ay boyunca daha çok öne çıkanve önemli olan konu, Türkiye ve ABD’de ya-pılan seçimlerdi. Mevcut durumda herkesbunun sonuçlarını yorumluyor; ortaya çıkandurumu kendisi açısından değerlendirmeyetabi tutup daha derin anlamaya, onun ge-rektirdiği siyasi ve pratik tutumu gösterme-ye çalışıyor. Mevcut olayların birçok alanüzerinde etkileri oldu. Örneğin İsrail’de birseçim kararı alınması şeklinde etkide bu-lundu. Yine Kıbrıs sorunu, mutlaka çözül-mek üzere gündemleştirildi. Türkiye-AB iliş-kileri 12 Aralık’ta yapılacak Kopenhag Zir-vesi gereği iyice hızlanmış durumda. Bütünbu hususlar birbiriyle bağlantılı olarak de-ğerlendirildiğinde yaşanacak muhtemel ge-lişmeleri tahlil etmek mümkündür.

Şu, artık gözle görülen bir durumdur:Yeni uluslararası sistem arayışı ile Ortado-ğu’da ve Türkiye’de yaşanan değişim süre-ci hazırlık düzeyinde süren bir mücadele ol-maktan çıkarak gözle görülür pratik bir olguhaline geliyor. Birçok olay bununla bağlan-tılıdır. Dolayısıyla muhtemel gelişmelerinnasıl olacağını, özellikle Ortadoğu üzerin-deki çatışmaların, yine Irak üzerindeki mü-dahalenin hangi düzeye varabileceğini de-ğerlendirmek gerekiyor. Son süreçte Irak’aABD müdahalesi tartışmaları yeniden geliş-ti. Son olarak Güvenlik Konseyi’nin Irak’asilah denetçileri sokma kararı Saddam yö-netimi tarafından kabul edildi. Bu heyet alt-mış gün içerisinde çalışmalarına ilişkin ra-por sunacak. Aslında ABD’nin bunu da bek-lemeden Saddam yönetimini zorlama yak-laşımı vardı, fakat destek bulamadı. Bu ne-denle alınan karara razı olmuş görünüyor.Diğer ülkelerin de zorlamalarıyla GüvenlikKonseyi’nde herkesin kabullendiği ortak birtutum gelişiyor. ABD, karşıt güçlerin muha-lif olma konumlarını aşmaya çalışıyor.Çünkü Irak’a müdahale, kendisi açısındanda belli tehlikeler içeriyor. Karşıtlarını dahabaştan etkisizleştirmezse, gireceği bir ça-tışma durumundan çok daha fazla zarar et-miş olarak çıkabilir. Sadece silah gücü,kendisini başarılı çıkartmaya yetmeyebilir.O nedenle ABD, daha baştan muhtemelkarşıtlarını etkisiz hale getirmeyi ciddiyealıyor. Bu yaklaşımlar ne salt bir zayıflıkolayı veya diğerlerinin güçlülüğü, ne deABD’nin politika değişikliğidir; sadeceABD’nin başarılı olma isteminin yol açtığıbir sonuçtur.

Böylece daha önce kasım ayının başın-daki seçimlere odaklanan siyasi gelişme sü-reci giderek kış mevsiminin sonuna veyabahar aylarının başına endeksleniyor. Se-çimlerin ardından çok etkili ve hızlı değişik-likler yaratacak siyasi ve askeri olaylarıngündeme gelebileceği hesaplanıyordu. Bubir olasılıktı. Seçimlerle ortaya çıkan sonuçve genel gelişme durumu, ocak ayının so-nuna ve şubat ayına göre odaklaşan bir si-yasi sürecin oluştuğunu gösteriyor. ABD’ninyaklaşımları buna kaydı. Irak yönetimi debazı taktikler geliştirerek müdahale süreciniuzatmaya, böylelikle müdahaleyi boşa çı-kartmaya çalışıyor. Aslında bu müdahalesüreçleri parça parça ertelenerek günümü-ze kadar geldi. Kasım ayında yaşananlarla

birlikte ortaya çıkan gerçek, bunun yenideniki-üç aylık bir zaman dilimine ertelenmesiyönündedir. Bu konuda netlik, ocak ayındaortaya çıkacak. ABD, gerekli hazırlık düzeyi-ni tutturabildiği taktirde, şubat ayında bölge-de yapmak istediği değişimleri gerçekleştir-mek için daha etkili bir siyasi ve askeri mü-dahale sürecine girecektir. Eğer bununönünde engeller oluşturulursa, siyasi geliş-me durumu yine değişiklikler arz edecektir.

Mevcut gelişmelerle ABD, Irak ve Orta-doğu’ya müdahale açısından güçlenmiştir.Geçmiş süreçte çok daha fazla karşıt olangüçlerin bazılarını nötralize ederken, bazı-larını engel olmaktan çıkarmış, bazılarıylaise hala mücadele ediyor. Bush yönetimi,yapılan senato seçiminden başarıyla çıktı.Mevcut durumda, istediği siyasi ve askerikararları alma ve uygulama gücü artmıştır.İçteki engeller ortadan kalkmıştır. Kuşkusuzhala karşıt güçler var, ama bunlar yöneti-min karar alma düzeyini engelleyecek du-rumda değiller. Bush yönetimi çoğunluğusağladı. Bu, ABD için önemlidir.

3 Kasım’da

sandıktan Amerikancılar çıktı

Türkiye’de yapılan 3 Kasım seçimleride ABD açısından zayıflatıcı değil,

güçlendirici sonuçlar verdi. Türkiye’deki se-çimleri Amerikancıların kazandığını belirt-mek hatalı olmaz. AKP ve CHP’nin oluştur-duğu meclis, ABD’nin Türkiye’yi kendi poli-tikalarına ortak etmesi için en uygun mec-lislerden biridir. Bu meclis cumhuriyetin enAmerikancı gücü olarak nitelenebilir. Aslın-da seçimler, biraz da ABD operasyonuydu.AKP ile CHP, daha önceden seçimleri ka-zanmak üzere ABD tarafından hazırlandı-lar, dolayısıyla iç ve dış sermaye çevreleri-nin çıkarlarını ifade ediyorlar.

Rolünü oynamış, artık ABD’ye hizmetedemez hale gelmiş, dolayısıyla çekilmesigereken DSP, bunu bizzat yapmayıncaDSP’yi tüketen bir operasyon geliştirildi.2001 yılının şubat ayından itibaren başla-yan ekonomik krizin kesinlikle böyle siyasibir yanı vardı. Kemal Derviş de siyasi ope-rasyonu böyle bir krize dayalı olarak yürüt-me gücü oldu. Türkiye sosyal demokrasisi-nin Ecevit kanadını adım adım kullandı, so-nunda onu eriterek sıfıra götürdü ve DSP’yi

bitirdi. Sosyal demokrasinin geriye kalan ka-nadının içine girerek onu da ele geçirdi. Se-çim öncesinde “Kemal Derviş mi CHP’yekatıldı, CHP mi Kemal Derviş’e katıldı” biçi-minde tartışmalar oldu. Tabii CHP’nin Ke-mal Derviş’e katıldığı daha doğrudur. Bay-ram Meral’in durumunu da benzer şekildedeğerlendirmek gerekir. Türk-İş Başkanı ol-mak kolay bir iş değildir. Bayram Meral, Tür-kiye’nin Amerikancı kliğinin önde gelen kişi-lerinden biridir. Deniz Baykal yönetimi, CHPaçısından zayıf bir yönetimdi. ABD, bu kişi-ler eliyle zayıf olan CHP yönetimini ele ge-çirdi. Sonuçta CHP’ye yapılan operasyonetkili oldu. AKP açısından da benzer bir du-rum söz konusudur. Zaten bu oluşumun birparti olup olmadığı bile belli değil, bir blok gi-bidir. AKP’nin kuruluşu, biraz ANAP’ın kuru-luşuna benziyor. Turgut Özal, “dört eğilimibirleştirdik” diyordu. AKP de birçok eğilimikendi içinde birleştiren, tükenmiş siyasi ya-pıya karşı oluşan tepkiyi değerlendiren, birde yaşama imkanı arayan çeşitli çevrelerebu imkanı veren bir güç oluyor. Tayyip Erdo-ğan ve arkadaşları mevcut durumu iyi de-ğerlendirdiler. Fazilet Partisi, aslında böylebir gelişme yaratılmak üzere kapatılmıştı.Dikkat edilirse, ekonomik kriz temelinde hü-kümet partilerinin çökertilmesinin ardından,muhalefet gücü olması nedeniyle böyle birçökertmeden siyasi güç sağlayacak FaziletPartisi’nin kapatılması ve bölünmesi biroperasyon biçiminde gelişmiştir. Bir partibölündü, içinden çıkan bir parçası yaklaşıkon dört ay içerisinde bütün partileri aşarakonları içinde toplayan bir güce ulaştı. Çokgüçlü bir yönlendirme olmadan bunun ger-çekleşmesi mümkün değildir. Bu, yalnızcabazı kişilerin gücüyle gerçekleşecek bir du-rum değildir. ANAP, DYP, MHP ve daha bir-çok çevreden çeşitli güçler birleştiler ve AKPbir blok oldu. Aslında iç ve dış çıkar çevrele-ri, bu dönem açısından kendi çıkarlarınısağlama alma ve kendilerine gelecek yarat-ma gücü olarak AKP’yi seçtiler. Bu da birAmerikan yanlılığıdır.

Bu nedenlerden ötürü 3 Kasım seçimle-rinde ortaya çıkan sonuç, ABD’nin istekleri-ne karşı çıkmayacak bir meclisin oluşması-dır. ABD’nin hazırlayıp ortaya çıkardığı birgüç olarak zaten ABD’ye karşı çıkacak birdurumu yoktur. Bu bakımdan Ortadoğu’yamüdahale açısından ABD’nin önündeki

Türkiye engeli biraz daha aşılmış, Türkiyegüçlü bir biçimde ABD tarafına çekilmiştir.Türkiye’ye yapılan bir müdahale söz konu-sudur. Önderlik “Irak’a mı, yoksa Türkiye’yemi müdahale oluyor” tartışmasını gündemegetirmişti. Gördük ki, esas müdahale önce-likle Türkiye’ye oldu. 3 Kasım seçimleri, biryönüyle bu dış müdahaleyi ifade etti. Iraküzerinde geliştirilen mücadelenin sadeceIrak’a değil, tüm Ortadoğu’ya bağlı olduğu-nu belirtiyorduk. Bundan önce Türkiye ilebir mücadelenin varolduğu ortaya çıktı. Or-tadoğu açısından Irak değil, Türkiye birincisırada yer aldı. Filistin-İsrail çatışması biremniyet sübabı gibi kullanıldı. Şiddeti tır-mandırmak gerekirse bir anda her taraf kangölüne çevriliyor, bu sonucu yaratacak akılalmaz eylem biçimleri geliştiriliyor. Bir andakendi kendine soğuyor, çatışmalar duruyor.Elbette gerginlik sürekli var, ama şiddet biranda en alt sınıra çekiliyor veya ölçüsüzsaldırı durumları ortaya çıkabiliyor.

Filistin-İsrail çatışması, bölgede bazıgüçleri tehdit etmek veya dengelemek ge-rektiğinde kullanılıyor, ama esas olan, Tür-kiye üzerindeki mücadeleydi ve bundaABD etkili olurken Avrupa geri planadüştü. Seçim sonucunda Avrupacılar de-ğil, Amerikancılar kazandı. Sol demokra-tik, devrimci-sosyalist güçler ise sınırlı birvarlık gösterdiler. Siyasi süreci belirlemebakımından oluşan boşluğu güçlü biçimdedeğerlendirecek düzeyde bir çıkış yapa-madılar. DEHAP bloğu belli bir gelişmekaydetmiş olsa da yeni bir başlangıç dö-nemi yaşayan Türkiye’de bu başlangıcıyönlendirecek bir çıkış yapamadı. Bu ba-kımdan oluşan yeni meclis ABD’nin bölge-ye müdahalesine gereken desteği vere-cek. Birinci olarak, ABD politikalarına kar-şı çıkmayarak ve onun içinde yer alarakbu desteği sunacak. İkinci olarak ise böl-gedeki ABD karşıtlığını etkisizleştirerekdestek verecek. AKP bu iki özelliği de ye-rine getirecek yapıda bir partidir. Hem güçkatacak hem de karşıtlıkları törpüleyebile-cek. Örneğin İran ile iyi ilişkiler kuracak,onun ABD politikalarına karşı çıkmasıönünde engel olacak. Yine Ürdün, SuudiArabistan, Arap Emirlikleri, Suriye ve Lib-ya ile –geçmişte Özal’ın yaptığı gibi– iyiilişkiler kurarak Araplardaki Amerikan kar-şıtlığını nötralize etmeye çalışacak.

ABD’nin Irak müdahalesine karşı bu alan-larda oluşan tepki düzeyini en alt sınıraçekecek. Bunu yapacak gücü olduğu gibi,böyle bir karakteri de var. ABD, AKP hükü-metine böyle bir görev verecek.

Türkiye’de başlayan değişiklik

Irak’a sıçrayacak

ABDçalışmalarının, Rusya açısın-dan da ulaştığı belli bir düzey

var. Örneğin Çeçenistan olaylarının düşün-düren bazı boyutları var. Kesin bir tespit yap-mak zor, ama bunun bir oyun olduğu görülü-yor. ’90’da Saddam’ın Kuveyt’i işgale teşvikedilmesine benzer bir durum yaşandı. ÖnceÇeçenler eyleme, ardından Ruslar baskınateşvik edildiler. Böylece Rusya, bu olayla bir-likte ABD’nin Ortadoğu’da başvurabileceğibir silahlı şiddete karşı çıkamayacak halegeldi. Çünkü kendisi aşırı bir silah kullanımı-na itildi. ABD politikalarını tümüyle kabul et-medi, ama ABD’nin Irak’a müdahalesine es-kisi kadar karşı çıkan bir konum da sergile-miyor. Sessiz kalmaktan da öteye, neredey-se ABD’nin yaptıklarına onay verecek duru-ma geliyor. Bu olay, Rusya’yı daha çok buduruma getirdi. Uluslararası hukuk açısın-dan suçlu duruma düşürülen bir devletin,başka bir alanda geliştirilecek bir uluslarara-sı hukuku çiğneme durumuna aktif karşı çık-ması mümkün olmaz. Yani bu olay Rusya’yınötralize etme amacıyla planlanmışa benzi-yor. Ayrıntılar fazla bilinmiyor, ama ortaya çı-kan sonuç Rusya’nın olası bir Irak askerimüdahalesine karşı çıkamayacak durumagetirilmesi, onun elindeki silahların alınması-nı ifade ediyor.

ABD, Avrupa üzerindeki çalışmalarınıda sürdürüyor. Örneğin Türkiye’yi birliğesokmaya çalışıyor. CHP’yi sözde muhalefetgücü yaptılar. CHP’nin rolü Türkiye’yi AB’yesokmak olacak. Türkiye’de öyle bir meclisoluşturuldu ki; iki partiden birine hükümetkurdurarak Ortadoğu’nun İslam aleminiyönlendirecekler, diğerine de muhalefetrolü verip Türkiye’nin AB’ye girişini yürütmegörevini verecekler. Böylece Türkiye ser-mayesi ve ABD adına AB’ye karşı bir müca-dele yürütecekler. ABD’nin Avrupa’ya yöne-lik operasyonlarında mevcut Türkiye muha-lefeti olarak CHP yapısı kullanılacak. Bu-nun için Avrupa Türkiye’nin bu biçimde bir-liğe girmesine karşı çıkıyor. Bu giriş, birABD operasyonunu ifade ediyor. ABD, Tür-kiye’yi AB’ye sokarak bir yandan Türki-ye’nin yükünü oraya yüklerken, diğer yan-dan onu kendi politikaları doğrultusundaOrtadoğu ve Kafkasya’da kullanmayı öngö-rüyor. Böylece yük AB’ye, çıkar ise ABD’yeait olacak. AB, bundan rahatsızdır. Alman-ya, Fransa ve diğer ülkelerin rahatsızlıklarıburadan ileri geliyor. İngiltere’nin yanı sıraAmerikancı çizgide bir Türkiye de AB’ye ka-tılırsa, birlik üzerinde ABD hakimiyeti geli-şir. Türkiye, ABD tarafından Avrupa için dedenetleme güçlerinden biri olarak kullanıl-mak isteniyor. ABD tarafından Ortadoğu,Orta Asya ve Kafkasya’ya yönelik bir güçolarak kullanılmaya çalışılmasına benzerbir şekilde fakat biraz daha geri bir ölçekteAB’ye karşı da kullanılmaya çalışılıyor. Bu-nunla Avrupa etkisizleştirilmek isteniyor. Al-manya ve Fransa zorlandı, bunların üzeri-ne gidildi. Sonuçta Güvenlik Konseyi silahdenetçilerinin Irak’a giderek altmış gün için-de rapor hazırlaması kararı aldı. ABD bunarazı olarak Avrupa’nın itirazını gidermeyiöngörüyor. Bu süreç dolduğunda, bu tür biritiraz ortadan kalkmış olacak. Silah denetçi-leri ne rapor hazırlarlarsa hazırlasınlar,

Türkiye’de statükoculu¤un afl›lmas› Ortado¤u’ya yay›lacak de¤iflimin ilk ad›m›d›r

“3 Kasım seçimlerinden ortaya çıkan sonuç, ABD’nin isteklerine karşı çıkmayacak bir meclisin

oluşmasıdır. ABD’nin hazırlayıp ortaya çıkardığı bir güç olarak zaten ABD’ye karşı koyacak

bir durumu yoktur. Bu bakımdan Ortadoğu’ya müdahale açısından ABD’nin önündeki Türkiye engeli

biraz daha aşılmış, Türkiye güçlü bir biçimde ABD tarafına çekilmiştir.”

Serxwebûn’danSerxwebûn internet adresi:www.Serxwebun.com

E-mail adresi:[email protected]

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 3:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Serxwebûn Sayfa 3Kasım 2002

ABD kabul etmeyecektir. Yaşanan, ABD’ninAvrupa karşıtlığını nötralize etmesi olacak.Eğer gerçekten yeni ve daha etkili itiraz du-rumları gündeme gelmezse, Avrupa da et-kisizleşmiş olacak. Dolayısıyla ABD’nin Irakmüdahalesi için koşullar uygun hale gele-cek. Bu da daha ileri düzeyde bir müdaha-leyi gündeme getirecek. Ocak ayının sonuile şubat ayının başına endekslenen siyasigündemin gidişatı böyledir.

ABD, Irak’a müdahaleye geçen yaz dö-neminde olduğundan daha yakındır. Müda-hale etme gücünü arttırdı. Son gelişmeler,bunu ortaya çıkardı. ABD, bu durumu değer-lendirecek. Bush yönetimi, Saddam Hüseyinyönetimiyle birlikte yaşamak istemiyor. Bukararlılıkta olduğunu çok açık ilan etmiş du-rumda. Aslında ortada bir silah sorunu değil,yönetim sorunu var. Bush yönetimi, “Irak’takitlesel imha silahları var” derken, aslındaSaddam yönetiminin varlığını ifade ediyor.Gerçekte bir silah sorunu yoktur, olsa bileonun ciddiyeti yoktur. Bu anlamda ABD“Irak’ı kitle imha silahlarından kesinlikle arın-dıracağız” derken, “Saddam Hüseyin yöneti-mini kesinlikle düşüreceğiz” demek istiyor.Herkes bunu böyle anlıyor. Bu anlamdaABD, Irak’ta yönetim değişimi için müdaha-lede kararlı görünüyor. Eğer bu gerçekse,buna en çok yaklaştığı süreç, önümüzdekisüreçtir. Bütün siyasi olaylar, bu yöndedir.

ABD’nin Saddam yönetimini düşürmekistediği bir gerçektir, ama bu, mutlaka silah-la düşürmek istediği anlamına gelmiyor. Bukonuda farklı yöntemler kullanmaya açık.Örneğin bir darbeyle düşürebilse, bunu ra-hatlıkla yapar. Siyasi baskıyla gerçekleşti-rebilirse, onu da tercih eder. Hem darbeyapma yönünde hem de siyasi baskı yö-nünde bir yığın uygulamayı zaten sürdürü-yor. ABD, mevcut durumda çok yönlü mü-dahale içindedir. Ekonomik ambargoyu yıl-lardır sürdürüyor. Son bir yıl içerisinde siya-si baskı ve denetimi arttırma yönündekiABD müdahalesi, fazlasıyla gelişmiş du-rumda. Bunu daha da ilerletiyor. Bu biçim-de sonuç alabilse, ona razı olur. ÖrneğinYugoslavya’da Miloseviç’in düşürülmesi gi-bi, yine bazı Afrika ve Latin Amerika ülkele-rinde yaptığı gibi olursa, ona razı olur. Eğerbu olmaz, kış sürecinde bu yönlü sonuçalamazsa, askeri müdahale gündeme gelir.

Siyasi alt üst oluşun

arefesindeyiz

Şunu tespit etmek gerekli: Irak yöneti-mini düşürmek için baskılar giderek

artacak. Önce siyasi ve istihbaratsal saldı-rılar olacak, o olmasa askeri baskı günde-me gelecek. ABD, bir strateji doğrultusundavuruş yapacak. Bunun hazırlıklarını hemaskeri hem de istihbaratsal yönden geliştiri-yor. Bir yandan Rusya ve Avrupa’yı etkisiz-leştirme, Türkiye’yi kazanma ve onun eliyleArapları ve İran’ı etkisiz hale getirme yö-nünde çabalarını sürdürürken, diğer yan-dan askeri ve istihbaratsal hazırlıklarınısürdürüyor. CIA Başkanı Türkiye’ye gelerekTürkiye üzerinden Güneyli insanları götü-rüp eğitmek için pazarlık yaptı. Geçmiştede bunu yapmışlardı. Askeri eğitim vermeküzere Güney Kürdistan’dan yeni güçler ta-şımak, bunu da Türkiye üzerinden yapmakistiyorlar. Talabani, böyle bir aktarım içingörüşmeler yaptı. Yine Körfez’de bir askerihareketlilik var, Türkiye’deki askeri hareket-lilik İncirlik Üssü’nden takip edilebiliyor. Ya-ni ABD askeri müdahale için çabalarını art-tırıyor. Üstelik bunu açık açık yapıyor.

Gelişmeler, sadece ABD’nin belirtilengüçlerin bir kısmını etkisizleştirme, bir kısmı-nı da kazanması yönünde değildir. Bununlabirlikte politik olarak da Irak üzerinde bir an-layış birliğine gitme yönünde gelişmeler olu-yor. ABD’nin Rusya ve Avrupa ile bu yönlübir çalışması da var. Yine İsrail üzerinde

benzer bir operasyonu var. Güney’deki Kürt-leri buna göre ayarlamaya çalışıyor. Şöylebir noktaya gelindiği görülüyor: Irak yönetimiister siyasi baskılarla, ister askeri yöntemler-le düşürülsün; sonuçta ABD Irak’ın birliğinikoruyan, ama kendi içinde bölgeler oluştura-rak onlara belli bir inisiyatif veren, bu aradakendisine işbirlikçilik yapan bir yönetime sa-hip bir Irak yaratmak istiyor. Türkiye, İsrail veABD politikaları bu eksende birleştirilmeyeçalışılıyor. Türkiye, buna tümüyle kazanıldı.KDP ve YNK böyle bir çizgiye çekiliyor. Za-ten onların itiraz güçleri de yok.

İsrail, törpüleniyor ve bu noktaya çekil-mek isteniyor. Seçimlerle Türkiye’nin bu nok-taya getirilmesi gibi, İsrail’de de bu temeldebir erken seçim kararı alındı. Şaron hüküme-tinin, yani Irak’ı parçalamak üzere Filistinhalkına ve Araplara karşı şiddeti tırmandıranyönetimin rolü tamamlandı. Onun yerineABD politikalarıyla uyumlu bir İsrail yönetimi-ne ihtiyaç var. Muhtemelen yeni seçimle İs-rail’de öyle bir yönetimi iş başına getirecek-ler. Şaron da denetim altında tutuluyor. Ne-tenyahu ve benzer güçler açıkça Şaron’ugerileten çıkışlar yaptılar. ABD bunu yaptırdı,fakat yine de mevcut duruma razı değil. İsra-il’de de kendi politikalarını kabullenen bir yö-netimi işbaşına getirme çalışmalarını sürdü-rüyor. Irak’ı bölme ve parçalama politikasın-dan vazgeçen bir İsrail hükümetini yaratmaköngörülüyor. Böylece Irak üzerinde bu güç-lerin politik birliği yaratılacak; ABD, İsrail,Türkiye ve Güney’deki Kürt işbirlikçiliği, ortakbir politikada birleştirilecekler. Bu konudaönemli adımlar atıldı. Böylece birleşik Irakkorunarak iç bölgeler oluşturulacak. Şii Böl-gesi, Arap Bölgesi, Kürt Bölgesi ve TürkmenBölgesi kurulacak. Bunlara biraz inisiyatif ve-rilecek. Türkiye, kendisine Musul-Kerkükpetrollerinden biraz ekonomik çıkar verilme-si, Türkmenlerin rolünün arttırılarak düzenle-mede onlara da yer verilmesi, yine KürtlerinTürkiye’nin denetimi altında tutulması kay-dıyla ABD’nin yeni Irak şekillendirmesine ra-zı olmuş durumda. KDP ile YNK de böyle birvesayet altında çok güdükleşmiş ve daraltıl-mış otonom yaşamlarını sürdürecekler. On-lar buna zaten razılar, kendilerine biraz gü-vence verilecek. Böylece bütün bu güçler or-tak bir Irak yapılanmasında ittifak haline ge-tirilerek yeni bir Irak şekillendirilecek.ABD’nin öngördüğü, Türkiye’ye ve Kürtlerekabul ettirdiği, İsrail’i de çekmek istediği nok-ta budur. Rusya ve AB de buna razı olmakzorunda kalacaklar. Müdahale sürecindeçok karşıt konumda olmaz, müdahaleyi bo-şa çıkartıcı karşı duruşlar göstermezlerse,sonuçta ortaya çıkacak Irak’a razı olacaklar.Bu, ABD planıdır. Bunu bu biçimde somut-laştırmak yerindedir.

Siyasi mücadele, askeri çatışma ve butemelde siyasi yapının Irak’tan başlayarakdeğişmesinin artık tümüyle gündeme girdiğibir süreçteyiz. Siyasi alt üst oluşların arefe-sindeyiz. Artık olağan süreç tümüyle bitmiş-tir. Cumhuriyet Türkiyesi’nin elli yıllık siyasiyapısının silinip süpürülmesi gibi, Türki-ye’den başlamak üzere Ortadoğu’nun bütünalanlarında elli yılda oluşan siyasi yapı süpü-rülecek. Irak ve Suriye yönetimleri, yine Or-tadoğu’daki sistem bu süreçte oluştu. Bun-lar, Türkiye’deki gelişmelerle bağlantılıdır.Değişiklik Irak’ta değil, Türkiye’de başladı.Türkiye’de aşılma yirmi yıllık savaş sonu-cunda yapılan seçimle oldu. Irak’ta ise sava-şa yol açabilir, hatta bir bölge savaşı ortayaçıkabilir. Filistin’de, çatışmalar halinde sürü-yor. Demek ki, 3 Kasım seçimleriyle Türki-ye’de ortaya çıkan yepyeni durumun baştaIrak olmak üzere hızla tüm bölgeye yayılaca-ğını düşünmek gerekir. Türkiye, bölgeninböyle bir değişimi yaşaması için hazır halegetirildi. Türkiye’den başlayan değişiklik, da-ha şiddetli ve köklü olarak Irak’a sıçrayacak-tır. İçinde bulunduğumuz aylar Irak’ta böyleköklü siyasi alt üst oluşların yaşanacağı ay-lar olacak ve bu, bütün bölgeyi etkileyecek.

Yeni bir bölge şekillenmesi, yeni bir bölgeyapısının oluşum süreci, böyle gelişiyor.

Seçimler cumhuriyetin

üçüncü dönemini başlattı

3Kasım seçimleriyle Türkiye’de neler ol-duğunu doğru tespit etme gereği ortaya

çıkıyor. 3 Kasım seçimleri, sıradan bir seçimdeğildi. Gerçekleşmeden önce de bu seçim-lerin cumhuriyet tarihinin son elli yılda yaptı-ğı seçimler gibi olağan bir seçim olmayacağıçeşitli çevreler tarafından değerlendiriliyor-du. Bu, gerçekleşti. 3 Kasım seçimleri ile or-taya çıkan sonuç şudur: Türkiye, değişim veyeniden yapılanma sürecine girmiştir. Ecevithükümeti bunu inkar ediyor, Bahçeli “Türki-ye’yi değiştirtmeyeceğiz” diyordu, ama se-çimler bunları söyleyenleri süpürüp attı, de-ğişim ve yeniden yapılanmanın Türkiye içinönlenemez bir gerçek olduğunu ortaya çı-kardı. Aslında değişimi başlatan, seçimlerdeğildir. Değişim ve yeniden yapılanma za-ten başlatılmıştı; içten ve dıştan Türkiye si-yasetine dayatılıyordu, ama Türkiye’nin ha-kim siyaseti bunu reddediyor, bir statükooluşturmuş, onu korumaya çalışıyordu. Sonelli yılda oluşan bu statüko alt üst oldu.

Seçimler öncesinde sıkça değişimle sta-tükoculuk arasında bir mücadele olduğu be-lirlemesini yapıyorduk. Son birkaç yılda budeğerlendirmeyi çok fazla geliştirdik. Değişi-min de iki yönü olduğunu söylüyorduk: Bir,halkların özgür, demokratik, kardeşçe gelişi-mini ve birliğini öngören değişim; iki, ABDçıkarlarını öngören değişim. Birinci DünyaSavaşı’yla ortaya çıkartılan bölge yapısı,ABD için geliştirici değildi. Yeni süreçte eko-nomik, siyasi ve askeri olarak ABD çıkarla-rını korumuyordu. İsrail-Filistin çatışması İs-rail’in güvenliğini sağlamıyordu, petrol de-netimi azdı. Dolayısıyla ABD mevcut çatış-madan dolayı hem Yahudi hem de Arap ser-mayesini birlikte daha iyi kullanma gücün-den uzak kalıyordu. Mevcut durumda ABD,bu çatışmayı ortadan kaldırarak her iki bü-yük sermayeyi de kullanmak istiyor. Bununiçin değişiklik yaratmaya çalışıyor. Bu, çokaçık ve anlaşılır bir durumdur. Ekonomik, si-yasi ve stratejik olarak kendisine daha çokhizmet eden, daha fazla dayanabileceği birOrtadoğu yaratmak istiyor. Bu da mevcut si-yasi yapıda bazı değişiklikleri öngörüyor. Buda bir değişim çizgisidir.

Bölgede statükoculuğu koruyan birincigüç Türkiye idi. Türkiye’deki statükoculukile Ortadoğu’daki statükoculuk birbirinebağlı, birlikte ayakta kalan iki olguydu. 3Kasım seçimleri, Türkiye’deki statükoyu aş-tı. Son otuz yıllık mücadeleyle ciddi biçimdeparçalanmış, geriletilmiş, ama tümden sü-pürülüp atılamamış olan statüko, 3 Kasımseçimleriyle aşıldı. Seçimler, aslında parça-lanıp aşılan, ama bazı etkenlere dayanarakiş başında olan, siyasi hakimiyeti elinde tu-tan güçleri kaldırıp attı, böylece Türkiyegerçeğini açığa çıkardı. Türkiye, bir değişimve yeniden yapılanma sürecindedir. Bu birgerçektir. Bunun önünde engel olan, çokeğreti bir biçimde eski statükoyu korumayaçalışan güçler seçimle aşılarak atıldılar.Böylece değişimin önü ardına kadar açıl-mış oldu. Artık Türkiye’de değişim ve yeni-den yapılanmanın önünde engel olacak ör-gütlü bir güç yoktur. Tabii farklı değişim an-layışlarında olan güç odakları var. Henüzdeğişim çizgisine gelmemiş bürokratik biryapı da var. Ama bunlara güç veren, siya-set kurumu ve onun statükocu gerçeğiydi.

Siyaset kurumunun statükocu yapısı aşıl-dıktan sonra bürokraside, adliyede veya or-duda statükoculuğu öngören anlayışları aş-mak zor olmayacaktır. Bu bakımdan Türki-ye’nin köklü bir değişim sürecine girdiği,bunun önündeki engellerin ortadan kalktığı,bir gerçektir. Bunun altını çizmek lazım.

Bu, Türkiye açısından cumhuriyetinüçüncü dönemi olarak tanımlanabilir. Ön-derlik, Demokratik Uygarlık Manifesto-su’nda bu süreci özetledi. CumhuriyetinOsmanlı’dan sonra gelen sürecinin üçüncüdönemidir. Değişimi bu denli köklü görmekgerekli. Cumhuriyetin birinci dönemi kuru-luş dönemiydi, buna tek liderli otoriter biryönetim yapısı yön verdi. Mustafa KemalAtatürk ve İsmet İnönü yönetimleri ortayaçıktı ve bu süreç yeni bir devlet kuruluşunu,Osmanlı monarşisinden cumhuriyete geçişiifade etti. Cumhuriyet yapısında ikinci dö-nem, ’50’lerle gelişen dönemdir. Türkiye’decumhuriyetin kuruluşu iç gelişmelerle oldu-ğu gibi, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarıy-la da bağlantılıdır. İkinci Dünya Savaşı’ndademokratik ittifakın faşizme karşı kazandığızaferin dünya üzerindeki etkili rüzgarı, Tür-kiye’de de bu yönlü bir değişime yol açtı. İç-teki gelişmelerle dıştaki bu durum birleşin-ce, Türkiye ’50’den itibaren ekonomik ve si-yasi bakımdan yeni bir sürece girdi. Ekono-mik büyüme, Türk kapitalizminin gelişimi vedışa açılarak uluslararası kapitalizmle bir-leşmesi, siyasi açıdan da çok partili bir si-yasi dönemin başlamasına yol açtı. Aslındabuna cumhuriyetin gelişme ve büyüme dö-nemi denebilir. Bu döneme oligarşik yapıdamgasını vurdu ve oligarşik yönetim süre-ci yönlendirdi. Kısmen demokratik görüntüverildi. Örneğin seçimler oldu, çok parti or-taya çıktı, fakat dönem dönem askeri mü-dahaleler de gelişti. Seçimle demokratikgörüntü verilmiş olsa da işin özü, değişikgüç odaklarının ve çıkar çevrelerinin haki-miyetinin sağlanmasıydı. Mali sermaye ge-lişti, ticaret ve sanayi burjuvazisi ile tarım it-tifakından bir oligarşi oluştu. Güç odakları-nın ittifakı, siyasi yapısını mevcut sistemdebuldu. Ordu vesayeti altında, temelde ordupartisinin yönettiği, ama pratikte meclis, si-yasi partiler ve hükümet kurumlarının icraettiği bir yapı oluştu. Bu sistem biraz zorlan-dığında, ordu darbelerle müdahale etti.Böylece sistemin aşılmasını engelleyecekbir yapı oluşturuldu.

Oligarşiyi parçalayan

demokrasi güçlerinin

mücadelesidir

Buna karşı bir demokrasi mücadeleside vardı. ’50’lerden itibaren yapılan

çıkışın bir yanı demokrasi adına işe başla-yıp sonuçta oligarşik yapıyı ortaya çıkarangerçeklik olurken, diğer yanı halkların çı-karlarını savunan demokratik mücadele ol-du. Bu durum, ’50’lerin sonunda bir müca-deleye yol açtı. ’60’ların ortasında daha dabüyüyen, kitleselleşerek meclise taşan bumücadele ’70’lerin başında silahlı şiddetigündeme getirdi; ’80’lerin başında ise Kür-distan’da daha çok örgütlenmiş ve planlan-mış bir savaş düzeyine geldi. Savaş ’90’la-rın sonuna kadar devam etti. Oligarşik yapıaslında tam hakim olamadı, karşısında herzaman bir demokrasi mücadelesini buldu.Bu mücadele ideolojik-siyasi alandan kültü-rel alana kadar bütün alanlarda verildi; kitlemücadelesi olarak, yine demokratik eylem-lilik olarak geliştirildi. Bir de silahlı mücade-le olarak verildi. Hem de çok şiddetli veuzun süreli bir silahlı mücadeleye yol açtı.Esas itibariyle oligarşi, böyle çok yönlü yön-temler kullanan demokrasi mücadelesi ta-rafından darbelendi, egemenliği zayıflatıldı.

Zaman zaman gelişen faşist eğilimler,yine Kürdistan’daki devrimci demokratik si-lahlı direnişi bastırmak için ölçüsüzce geliş-

tirilen özel savaş aygıtı oligarşiyi ayakta tut-tu, bir silahlı devrimle yıkılmasını engelledi,ama gelecek vaat eden güçlü bir sistemolarak oluşmasını sağlayamadı. Parçalan-ma ve dağılma, böyle bir mücadeleyle orta-ya çıktı. Uluslararası komplo aslında böylebir gerçekliği yansıtıyor; Türkiye’deki oligar-şinin tükenişini, özel savaş yöntemiyle bileayakta kalma gücünün olmadığını gösteri-yordu. O nedenle Türkiye’deki çıkar çevre-leri uluslararası gericiliğe bu düzeyde tes-lim oldular. Türkiye’nin değerlerini bu güçle-re daha çok sattılar. Eğer güçlü olsalar vekalıcı bir sistem oluştursalardı kendileriniböyle bir komploya bağlamaz, geleceklerinikendi güçleriyle çizerlerdi. Bu anlamdauluslararası komploya teslim olmak Türkiyeegemen yapısı için bir güçlülük değil, zayıf-lık göstergesidir.

Bu noktada çok yönlü gelişen devrimcisilahlı şiddetle iyice parçalanmış olan siyasisistemi tümden değiştirebilmek ve yenidenyapılandırmak için yeni bir mücadele yönte-mi gerekti. Türkiye siyasi yapısı kendiniuluslararası gericiliğe bu biçimde teslimedince, sistemi 20. yüzyılda olduğu gibi si-lahlı devrimle yıkmak imkansız hale geldi.Böyle bir noktada demokrasi mücadelesiniyürüten güçler, bu somut durumu değerlen-direrek ona uygun bir mücadele stratejisibelirlediler. Parti Önderliğimizin yeni bir stra-tejik çizgi geliştirmesi, tamamen bu objektifdurumla bağlantılı olarak gündeme geldi.Bu, Türkiye ve Ortadoğu açısından yeni birdönemi ifade ediyordu; silahlı direnişle par-çalanmış oligarşik siyasi yapıyı silahla tüm-den yok etmenin mümkün olmadığı, ulusla-rarası gericiliğe teslim olarak adeta bir di-renç külçesi haline geldiği bir ortamda onuçözecek, bu parçalanmayı bir aşılma ve yokoluşa götürecek yeni mücadele yöntemleri-ni ortaya çıkartmayı ifade ediyordu. Bu ye-rinde, hatta biraz geç kalmış bir müdahaley-di. Çok ciddi bir kastlaşma ve kemikleşmeoluşmuştu. Mesela Türkiye, savaşı yürüte-biliyordu. Her şeyini bu savaşa pazarlıyor-du, ama savaşı yürütecek bir mekanizmada oluşmuştu. Türkiye açısından özel sava-şı yürütme bir refleks haline gelmişti.

Savaş dışındaki yöntemleri gündemegetirmek, kendini bir savaş makinesi halinegetirmiş siyasi yapıyı zorladı. Geçen dönemhükümeti, böyle bir ara durumun hükümetioldu; demokratik mücadeleyi yürüten güçle-rin strateji değiştirerek değişim ve yenidenyapılanmayı gündemleştirdikleri bir ortam-da, Türkiye’nin değişim sürecine hazırlan-ma, kastlaşmış savaş makinesi olmaktan çı-kartılma rolünü üstlendi. Koalisyon hüküme-ti bunu yaptı. Kendisi anlamasa da, yine çokistemese de böyle kararlar aldı. Örneğin ön-ce idamı durdurma, daha sonra kaldırmakararı aldılar. Anadilde eğitim ve yayın hak-kı tanıyan 3 Ağustos kararlarını çıkardılar.Bütün bunların altında milliyetçi sol olarakDSP ve milliyetçi sağ olarak MHP’nin imza-ları var. Bu kararları aldılar, ama uygulama-ya koymadılar, çünkü bunların gereğineinanmadılar. Özelikle içte demokrasi müca-delesi ve dışta siyasi ortamın zorlaması, ogüçleri böyle kararlar almaya götürdü. Onuniçin kararları uygulama yönünde herhangibir adım atmadılar; bir hile veya geçiştirmeolarak kullanmak istediler. Statükolarını sür-düreceklerini umut ettiler. Sonuç, kendileri-nin bitişi oldu. O yöntemlerle demokratik ge-lişmeleri ve Türkiye’nin değişim gerçeğinidurdurmak isterken, kendi bitişlerini de ha-zırladılar. MHP ve DSP böyle eridi.

SHP, DYP ve ANAP, özel savaş dönemi-nin siyasi hükümetlerini oluşturdular, savaşiçerisinde kullanıldılar. MHP’nin biraz özelbir yeri vardı; hem savaş sürecinde kullanıl-dı hem de savaşın bitirilmesinde kendisinebir rol oynatıldı. Savaşta kullanılmayan güçolarak geriye DSP kalmıştı. MHP ile birlikteDSP’ye de bu ara dönemi yürütme göreviverildi. Bu güçler aslında ne yaptıklarını, al-

“Siyasi mücadele, askeri çatışma ve bu temelde siyasi yapının Irak’tan başlayarak değişmesinin artık

tümüyle gündeme girdiği bir süreçteyiz. Siyasi alt üst oluşların arefesindeyiz. Artık olağan süreç tümüyle

bitmiştir. Cumhuriyet Türkiyesi’nin elli yıllık siyasi yapısının silinip süpürülmesi gibi, Türkiye’den

başlamak üzere Ortadoğu’nun bütün alanlarında elli yılda oluşan siyasi yapı süpürülecek.”

“ABD, Irak’a müdahaleye geçen yaz döneminde olduğundan daha yakındır. Müdahale etme gücünü

arttırdı. Son gelişmeler, bunu ortaya çıkardı. ABD, bu durumu değerlendirecek. Bush yönetimi, Saddam

Hüseyin yönetimiyle birlikte yaşamak istemiyor. Bu kararlılıkta olduğunu çok açık ilan etmiş durumda.

Aslında ortada bir silah sorunu değil, yönetim sorunu var.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 4:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Sayfa 4 SerxwebûnKasım 2002

dıkları kararların ne anlama geldiğini bilse-ler, o konuda biraz tutarlı olsalardı 3 Ka-sım’da bu duruma düşmezlerdi. Tutarlılığıngereği olarak kendilerini yenilemeleri, deği-şime açık hale getirmeleri gerekirdi. Bunahiç yanaşmadılar. Ecevit gibi elli yılı aşkınbir süre politika yapmış birinin yüzde biredüşmesi, yani sıfırı tüketmesi akıl alır birdurum değildir. Bir lider siyasi gerçeklerdenbu kadar kopabilir mi? Partiler oy kaybeder-ler, örneğin yüzde kırk oy alan bir parti yüz-de on beş veya yirmiye düşüyor, ama yüz-de bire düşmek anormal bir durumdur. Budurum, Ecevit’in süreci ne kadar anlamadı-ğını veya hazmetmediğini gösteriyor. Onunruhu statükocu bir yapıdadır. Geçen üç bu-çuk yıl içerisinde bu hükümet eliyle alınankararlar, aslında hükümetin kararları değil,ona aldırılan kararlardı. Bu da Türkiye’dehükümetin göstermelik durumunu ortayakoyuyor. Ecevit, AKP hükümetinin gerçektehükümet olamayacağını söylerken, aslındakendi gerçeğini ifade ediyor.

Seçimler

iç ve dış çıkar çevrelerinin

operasyonuydu

Hem 18 Nisan 1999 hem de 3 Kasım2002 seçimleri, Türkiye’de siyasi ya-

pının çok kontrollü olduğu gerçeğini ortayaçıkarıyor. “Bir seçim yapılıyor, fazlasıylaparti var ve halk gidip oy kullanıyor, herkestercihini yapıyor, böylece demokrasi ger-çekleşiyor” şeklinde düşünülemez. Ortadaböyle bir demokrasi yoktur. Rejim, çok kon-trollüdür. 18 Nisan seçimleri sekiz ay öncekararlaştırıldı ve bu sekiz aya uluslararasıkomplo sığdırıldı. Komplo sürecinde Ecevitbaşbakan yapıldı, daha sonra seçimleresokularak birinci parti haline getirildi. Ece-vit, bütün bunları kendisinin kazandığını sa-nıyor. Halbuki alakası yoktur. 3 Kasım se-çimlerine bakıyoruz: CHP, Fazilet ve AKParti üzerinde geliştirilen operasyon, yine2001 Şubatı’ndan itibaren Türkiye’nin eko-nomisi ve siyaseti üzerinde geliştirilen ope-rasyon giderek bu sonucu çıkardı. AKP ileCHP biri iktidar, diğeri muhalefet gücü ol-mak üzere çok önceden hazırlanmışlardı.Televizyonlarda tartışma yaptırdılar. Yeni ik-tidar ve muhalefet olarak kamuoyuna su-nuldular ve 3 Kasım seçimlerinden tam dasunulduğu gibi, onlar çıktılar.

12 Eylül cuntası iki partili bir meclis ya-ratmak; MDP’yi hükümet, Halkçı Parti’yi demuhalefet yapmak istemiş, ama başarama-mıştı. Üçüncü parti olarak ANAP doğdu vecunta bu oluşumu engelleyemedi. Sonuçta’83 seçimlerinde ANAP iktidara geldi. De-mek ki mevcut durumda Türkiye siyasetiüzerindeki kontrol, 12 Eylül cuntasının kon-trolünden daha fazladır. O zaman ordu yö-netimi bizzat ele almış olduğu halde siyasetüzerinde kontrolü bu düzeyde geliştireme-di, istediğini yaptıramadı. Mevcut durumdabu yapılmıştır. AKP hükümet, CHP ise mu-halefet için öngörülmüş ve sandıktan bu ikigüç çıkartılmıştır. Diğer güçlerin sandıktançıkmaması öngörülmüş ve sonuçta hiçbiriçıkartılmamıştır. Hükümet bitirildi. DSP’ninne duruma getirildiği görülüyor. DSP ileYTP’nin toplam oyu yüzde iki buçuk etmi-yor. MHP, 18 Nisan 1999 seçimlerinde ger-çekten gelişme sağladığını sanıyor, halbukikendisine öyle bir rol bahşedilmişti. Ece-vit’in DSP’si gibidir. Mevcut durumda tekrarkendi sınırına çekildi. O da gerçeklerin far-kına varamamıştı. Kriz yaratılarak, yukarı-da belirtilen operasyonlar geliştirilerek hü-kümet partileri böyle bir çizgiye çekildi.Başka oyunlar da oynandı. Örneğin GençParti yaratılarak oylar bölündü. Bu partiMHP ile DYP’yi meclise sokmama rolü oy-nadı. Şaşırtıcı bir durum. Gerçekten bu ka-dar ayarlama olabilir mi? Aslında olmamasıgerekiyor, ama olmuştur. Genç Parti diyebir şey olmasaydı hem MHP hem de DYPmecliste olacaktı. Ama öyle ayarlandı ki ogüç girmediği gibi, MHP ve DYP’yi de mec-lis dışında itti. DSP kanadı tümden eritilmiş,Kemal Derviş eliyle tüketilmişti. Yine Faziletbölünmüş, AKP geliştirilerek Saadet düşü-rülmüştü. Böylece önceden ayarlandığışeklinde bir sonuç ortaya çıkıyor.

Demek ki devletin belli güçleri, yönetimiyürüten asıl güçler Türkiye’nin değişiminekarar vermiş, en azından ABD’nin istediğideğişime evet demişlerdir. Türkiye’de ha-kim yapı budur. Türkiye’nin ABD’ye ne den-li bağlı olduğu, bu seçimle çok daha net vegözle görülür bir biçimde ortaya çıktı. Türki-ye’de işbirlikçi bir yapı var. Doğu Perinçekgibileri çok bağımsız olduklarını, kendi ha-kimiyetlerini sürdürdüklerini söyleseler debu bir uydurmadır. Halkı aldatmak için oluş-turulan bir yalan makinesi gibi çalışılıyor.Gerçek, Türkiye’nin oldukça güdümlü oldu-ğu ve mevcut uluslararası sistem tarafın-dan yönlendirildiğidir. Bu gerçek, seçimlerlebirlikte net ortaya çıktı. Çıkar çevrelerinin’50’den 2000’e kadar geçen elli yılı yürütensiyasi yapıya, onun partilerine, felsefeleri-ne, psikolojilerine, örgüt yapılarına ve lider-lerine ihtiyacı kalmadı. İç ve dış çıkar çev-releri, artık onlarla çıkarlarını sürdüremeye-ceklerini, yeterince kullanılarak kendi çıkar-larını sağlamada bir engel durumuna gel-diklerini gördüler ve onları aştılar.

“Halk bu yönetime tepki gösterdi” denili-yor. Doğru, halk tepki gösterdi, ama tepkilerCHP ile AKP’ye yöneltildi. Örneğin DYP’yeyöneltilmedi. Tansu Çiller de çok çaba har-cadı, birçok çevreye “her şeyinizi yaparım”dedi, ama kimse onu beğenmedi. ’94’te her-kesin el üstünde tuttuğu Çiller, kimsenin dö-nüp bakmadığı duruma düştü. Bütün tecrü-besi, seçim propagandasında yürüttüğü ça-lışmalar meclise girmesine yetmedi. Süley-man Demirel bile “Çok çalıştı, demek ki ye-terli olmadı” dedi. Yeterli olmadı, çünkü ça-lışmakla kazanılacak bir durum değildi, ba-zılarının “yürü” demesi gerekiyordu. ArtıkTansu Çiller’e böyle denmiyordu. Böyle den-mediği gibi, bir de engellendi. DYP, iki biçim-de engellendi: Bir, çetecilik yönü biraz teşhiredildi, dolayısıyla kendini onlardan kurtar-maya çalıştı, eski korucu başlarından birazuzak durmak istedi. Kirli savaşın çeteci uy-gulamaları biçiminde sorgulandığını, bununda tehlikeli olduğunu görünce kendisini da-ralttı. Arkasından Genç Parti’yi çıkararak oy-ların birazını aldılar. Dolayısıyla DYP, bütünçabalarına rağmen bu planı bozamadı. Tur-gut Özal’ın 12 Eylül cuntasının planlarınıbozduğu gibi, Çiller de bunu bozmak istedi,ama yapamadı, çünkü kendisi bitmişti.

Eski statükoculuk aşılmıştır. Bunu elbetteCHP ile AKP yapmadı. Statükoyu otuz beşyıllık büyük demokrasi mücadelesi aştı. Bumücadelenin son otuz yılı savaştır. Son yirmiyılı ise Kürdistan’da çok iyi örgütlenmiş geril-la savaşıdır. Bu mücadele aşama aşama ge-lişerek bugüne geldi. ’65’te kitle hareketi ola-rak başladı, seçimlerde meclise girdi. O za-man TİP vardı. Toplumun tüm emekçi, du-yarlı aydın ve sanatçı kesimleri gelişen ba-ğımlı ve sömürücü düzene karşı yaygın birdemokratik eylemliliğe girdiler ve oradan ’71silahlı direnişi çıktı. ’70’li yıllar, ’71 çıkışı üze-rinden gelişen ve daha çok gençliğe daya-nan bir silahlı direniş dönemi oldu. 12 Eylüldarbesine karşı son yirmi yılda bu direniş da-ha örgütlü, planlı, stratejik ve taktik bilincesahip bir gerilla savaşı düzeyine yükseltildi.Bu, büyük bir mücadeledir. Aslında eski sta-tükoyu bu mücadele parçaladı. AKP veya

CHP’ye böyle bir rol bahşedilmemelidir. De-niz Baykal böyle bir mücadelede hiç pay sa-hibi olmayan biridir. İslami hareket, biraz mü-cadele etti. Elbette eski statükoya karşı soldemokratik güçler kadar mücadele etmedi,ortaya çıkan sonuçlara ortak değil, ama mu-halif bir duruşu ve kısmi bir mücadelesi oldu.AKP’nin önemli bir kesimi, böyle bir mücade-le içinden çıktı. Ancak bu mücadelede payla-rı yüzde beşten fazla olamaz. Yüzde doksanbeşlik pay, sol demokratik güçlere aittir. Do-layısıyla aslında statükoyu yıkan, sosyalist-devrimci güçlerin yürüttüğü demokrasi mü-cadelesidir. Seçimler buna son noktayı koy-du, değişim önündeki engellerin tümden aşıl-dığını, egemen yapının değişimi kabul ettiği-ni, dolayısıyla Türkiye’de değişim ve yenidenyapılanmanın artık önü alınamaz bir süreçolduğunu gösterdi.

Değişimin yönünü

güçler arası mücadele

belirleyecek

Bu noktada değişimin nasıl olacağı soru-su önem kazanıyor. Kuşkusuz Türkiye ger-çekten değişmiş değil. Statükoculuk, tarihinçöp sepetine atıldı, değişim ve yeniden yapı-lanma başladı, ama bunun nasıl olacağınakarar verilmiş değildir. Bunu, yeni süreçteyürütülecek mücadele belirleyecektir. İç vedış çıkar çevreleri olarak ABD ve TÜSİAD“değişim AKP ve CHP eliyle olsun” dediler.’50’deki durumu çok aşan, demokratik içerik-li bazı kararlar alacak, demokratikleşme yö-nünde bazı adımlar atacaklar. Çok sömü-rücü, yozlaşmış, halk nezdinde çok teşhir ol-muş sistemi geride bırakan, bazı ölçüleri vekuralları olan yeni bir yönetim anlayışı geliş-tirecekler. Siyasi yapıyı böyle yönlendirecek-ler. AKP böyle rol aldı, Erdoğan böyle bir gö-rüntü çizdi. Önderlik, Erdoğan’ın halka “bendürüstüm, sizi soymayacağım” görüntüsüvererek oyları aldığını ortaya koyuyor. “Te-miz siyaset, dürüst yönetim” diyerek halkı ik-na etti ve insanlar ona oy verdiler. Demek kiTürkiye’nin arzusu budur, dolayısıyla yöne-tim bu yönlü bazı adımlar atacaktır. AslındaAKP’nin nasıl bir düzen ortaya çıkaracağınetleşmiş değil. Bu, biraz da alacağı karar-larla gerçekleşecek. Türkiye’yi gerçekten nedüzeyde yeniden yapılandıracağı, ne düzey-de Ecevit ve Bahçeli’nin yapmak istediği gibialdatıcı kararlar alarak, eski üzerinde rötuş-lar yapıp maskelemeyeceği ve eskiyi devamettirmeyeceği icraatlarında görülecek. Ege-men yapıyı da gözeten demokratik değişimadımları atarsa, çok destek görür. Ama bunuyapmaz, göstermelik bazı kararlarla oligar-şik yapıyı cilalayıp sürdürmek isterse, uzunömürlü olmaz ve aşılır.

Seçimle şöyle bir gerçek ortaya çıktı: Birimeclise giren, diğeri de meclis dışında kalanolmak üzere iki güç kaldı. Meclis dışı gücünbiri eski statükodur. O aşılmıştır, dolayısıylaartık rol sahibi olamaz. Bir de çıkışını yete-rince yapamayan demokratik halk gücü ola-rak DEHAP var. Muhalefet ve iktidar, meclisve meclis dışılık olarak şekillendi. Meclisiçinde bir iktidar ve muhalefet yok. AKP veCHP bir iktidarı temsil ediyorlar. Dolayısıylamuhalefet, meclis dışındadır. Bu iktidarın al-

ternatifi meclis dışında demokratik halk ha-reketi ve onun yönetimidir. Köklü demokratikdeğişim ve yeniden yapılanmayı isteyen,halkların demokratik özgür birliğini ve kar-deşliğini geliştirmeyi hedefleyen güç meclisegirme, hükümete katılma ve onu yönlendir-me gücünü gösteremedi, fakat mücadeleedecek bir konum arz ediyor.

DEHAP, belli bir gelişme sağladı. En bü-yük gelişme demokratik güçlerin birliğiniyaratma yönündeki adımıdır. İkinci gelişmeolarak DEHAP’ın yürüttüğü seçim kampan-yası önemli bir bilinçlendirme yarattı, toplu-mu demokratik değişim yönünde uyardı.Türkiye’nin demokratik değişimi ve yenidenyapılanması için başlangıçlar yaptı. Özgür-lük ölçüsünü geliştirme yönünde önemliadımlar attı, örneğin kadın özgürlük soru-nunu Türkiye gündemine soktu. Demokra-tik yeniden yapılanma ve özgür gelişmenintemel ölçütü bu olacaktır. Egemen siyasiyapı bundan yakından etkilendi. DEHAPbarış ve kardeşliği, blok kurmayı, değişikhalk kesimlerinin özgürlük temelinde birarada yaşamaları gerçeğini siyasi günde-me soktu. Bunlar önemli başlangıçlardır.

Bundan fazlasını da yapabilirdi. Hatalarıvardı, hazırlıksızdı. Bunlar sorgulanıyor. Ör-neğin dar politik yaklaşımlar ve milliyetçiliğinetkileri var. Demokrasi güçleri, milliyetçi si-yasetten ve onun yarattığı dar, takiyeci anla-yışlardan kurtulmuş değiller. Türkiye’deki soldemokrat yapının mezhepçi karakteri, ol-dukça kalıpçı ve dogmatik bir yapıda olupbirlik yaratamaması, siyaset gündemine gi-rememesi; Kürdistan’da ise ilkel milliyetçili-ğin etkisiyle siyaseti dar ulusal sınırlar içeri-sine hapsetmesi, Türkiye toplumunun diğerkesimlerine açılamaması ve Türkiye’nin tümdemokratik güçlerini birleştirecek bir harekethaline gelememesi bu sonucu ortaya çıkar-dı. Aslında ’99’dan itibaren Türkiye’yi de-mokratik dönüşüme götürecek bir iktidar ya-ratmak için siyasi örgütlenme gündeme geti-rilmiş, demokrasi platformu başlatılmıştı.Dar politik yaklaşım içinde, yine milliyetçi et-kilemeler altında olanlar, daha doğrusu in-karcı olanlar buna karşı çıktılar. Yoğun birtartışma yaşadık, ama onları kıramadık. On-ların engellemelerini, darlıklarını kırarak biraçılım yaptıramadık ve sonuçta geri adım at-tık. Siyasi yapı değişmedi. Biz strateji değiş-tirdik, yeniden yapılanma olarak kendimizideğiştirdik, ama Türkiye’deki örgütler değiş-medi. Ne HADEP, ne de Türkiye’deki sol ör-gütler kendilerini değiştirebildiler. Hepsi sa-vaş döneminin örgütleridirler, dolayısıyla on-larla sonuç almak mümkün değildi. Savaşdöneminin örgütleri, serhildanı başarıya gö-türemezler. Yani serhildan stratejisinin örgüt-leri yaratılmış değil. Seçim kapıya dayanın-ca birden böyle bir örgüte ihtiyaç olduğu, itti-fak yapmanın veya blok oluşturmanın bir zo-runluluk olduğu görüldü ve DEHAP oluştu. Oda çok dar ve sınırlı bir blok oldu, dolayısıy-la ancak bu düzeyde bir seçim kampanyasıyürüterek bu kadar oy aldı. Daha fazlasınıyapamazdı. Oysa ’99 ve 2000 yılından itiba-ren yanlış anlayışlar mahkum edilerek eskidurum gerçekten aşılabilse, değişim ve ye-niden yapılanma köklü bir biçimde gerçek-leştirilebilse, yine buna göre bir siyasi olu-

şum, çalışma ve örgütlenme oluşturularakhazırlık gerçekleşmiş olsa, seçimlerdeki so-nuçlar çok farklı olacaktı. Demokratik hare-ket meclis dışı kalmayacak, en azındanmecliste muhalefet eden konuma gelecek,bu da seçimin sürprizi olacaktı. Meclise gir-mek, demokrasi mücadelesi açısından yenibir mevzi kazanmak olacaktı.

Yeniden yapılanma çıkar çevrelerininöngördüğü biçimde eğreti bir demokrasiyiiçeren, özde ise sermayenin egemenliğinisürdüren bir yapıda mı olacak; yoksa ger-çekten halkların çıkarlarını öngören köklübir demokratik değişimi ve yeniden yapılan-mayı mı öngörecek? İç ve dış çıkar çevrele-ri AKP ve CHP eliyle Türkiye’yi yeniden ya-pılandırmak istiyorlar. DEHAP da emekçile-rin, kadınların ve gençlerin demokratik çı-karları doğrultusunda Türkiye’yi yeniden ya-pılandırmaya taliptir. Program ve örgüt ola-rak kendisini buna talip olacak şekilde geliş-tirmeli, mücadelesini sürdürmelidir. Bunuyapacaktır, böyle bir güç ve potansiyele sa-hiptir. Önümüzdeki süreçte bu iki güç ara-sındaki mücadele sonucu belirleyecek.

Ortadoğu’daki değişim de Türkiye’dekiyeniden yapılanma tarafından yönlendirile-cek. Kurulan meclisin AKP kanadı kitledenoy alarak iktidara geldi ve sorunları çözme-ye talip oldu. Tayip Erdoğan anadilin vefarklı kültürlerin geliştirilmesi, yine demok-ratik açılımın eksiksiz yapılması sözünüverdi. Bu yönde tutarlı adımlar atacak mı,yoksa DSP ve MHP gibi mi yapacak?AKP’ye bir şans tanınabilir, ama tanınacakzaman üç ayı geçmemelidir. Neler yapmakistiyorsa, ona göre tutum alınabilir. Gerçek-ten demokratik içerikli bir yeniden yapılan-ma geliştirecekse, destek vermek lazım.DSP ve MHP gibi yapacaksa ona karşı çokyönlü bir mücadele başlatmak gerekir.

Türkiye’de ne yapılacağı ile Irak’ta ne ya-pılacağı konuları birbirine çok paraleldir.Eğer Türkiye’de demokratik değişim yönün-de adımlar atılır ve uygulamaya geçirilirsebu Irak’a da yansıyacak. Savaş yerine barışiçerisinde siyasi yöntemlerle Irak’ta yönetimdeğişikliği gündeme gelecek. Böyle olmaz,Türkiye’de demokratik değişim yönündeadım atmak yerine oyalayıcı yaklaşımlargündemde olursa bu Türkiye’de bir iç müca-deleye yol açacak, Irak’a da savaş olarakyansıyacak. Bu iki alana özgü gelişme sü-reçleri, bu düzeyde birbirine bağlıdır. Bunoktada gelişmeleri yaklaşık iki-üç ay dahagözlemek, demokratik siyasi değişim yönün-deki gelişmelere destek olmak gerekiyor.Eğer bu yönlü gelişmeler olmaz, tersine so-runları bastırma ve halklara savaşı dayatmagündeme gelirse, meşru savunmayı en ileridüzeyde uygulayacak bir hazırlıkta olmakgerekir. Kendimizi savunma çizgisinde nekadar güçlü hazırlar ve örgütlü kılarsak, sa-vaş durumuna karşı da o kadar hazırlıklı olu-ruz; yine savaş yerine barışı, statükoyu sür-dürme yerine değişimi o oranda teşvik eder,herkesi buna yöneltiriz. Savunma gücümüzne kadar fazla olursa, değiştirme gücümüzde o kadar ileri olur. Güçlü hazırlık yaparsakgirilebilecek çok yönlü ve sert bir mücadeledöneminde halklar için en yararlı sonuçlarıçıkarma gücünü gösterebiliriz. O nedenleIrak açısından belirlenen olağanüstü dönemtanımlaması sadece Irak için değil; Türkiye,Kürdistan ve tüm bölge için geçerlidir.

Siyasi mücadele ve serhildan açısındanda, askeri mücadele ve meşru savunmaaçısından da çok yönlü ve çok şiddetli birmücadele gündeme gelebilir. Öte yandandemokratik açılımlar da gerçekleşebilir. De-mokratik açılımları teşvik eder, siyasi müca-deleyi geliştirir ve bunu halk serhildanıylagüçlü bir biçimde yaparken, her türlü oyala-yıcı ve dıştan müdahaleci tutumlara karşıkendimizi silahlı direnişi en ileri düzeydesürdürecek bir konuma getirmeliyiz lazım.Bu olmazsa çatışma ve saldırı gündemegeldiği zaman meşru savunma çizgisini ba-şarıyla uygulayamayız. Bir yandan gerilla-nın örgütlenmesi, mevzilenmesi, kendisinihalkı ve onun ulusal demokratik gelişiminien geniş çapta savunacak konuma getirme-si gerekirken, diğer yandan halkın demokra-tik siyasal mücadelesini geliştirmek, Türki-ye’de demokratik yönde yönünde atılacakadımları teşvik etmek esastır.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 5:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Kasım 2002 Sayfa 5Serxwebûn

Türkiye kendi içinde, bölgede veAvrupa ile ilişkilerinde zor bir sü-reçten geçerken 3 Kasım se-

çimlerini yaptı. Koalisyon hükümetinin busorunlara çözüm üretmemesi bir seçimizorunlu hale getirmişti. Eski zihniyettekihükümet ve muhalefet partilerinin yenidönem sorunlarına cevap veremeyeceğianlaşılmıştı. Bazı konularda adımlar at-mış olsalar da tıkanıklığı aşacak bir prog-ram uygulama iradeleri bulunmuyordu.

3 Kasım seçimlerinde hükümet vemuhalefetin birlikte parlemento dışı kal-ması çözüm üretmeyen siyasetçilerinaşılmasıdır. Siyaset sorunlara çözümüretme sanatı olduğundan, bu sonuç do-ğaldır. Halk verdiği oylarla siyaseti böyleanladığını ortaya koydu. Bu açıdan hal-kın zihniyet değiştirmeyen eski siyasetçi-lere tutumu uygun olmuştur.

AKP, değişim ve eskinin aşılmasınıisteyen kitlelerin oyuyla seçimden galipçıktı. AKP, sistemi ve sistem partileriniaşmak için onlarca yıl mücadele verensol ve demokratik çevrelerin yarattığıdeğişim ve demokratikleşme birikimiüzerine kondu. Özellikle Kürt demokra-tik hareketinin yürüttüğü mücadele,mevcut sistemin Türkiye’nin ihtiyaçları-na cevap veremediğini ortaya çıkarmış,Türkiye’nin sosyal ve kültürel gerçekle-rine uygun yeniden yapılanma zorunluhale gelmişti. Bu açıdan klasik zihniyet-teki partilerin aşılması AKP’nin değil, onyıllardır eski sistemi aşma mücadelesiveren demokratik güçlerin başarısıdır. 3Kasım seçim sonuçlarını böyle okuyan-lar Türkiye’nin siyasal geleceğinde roloynayabilirler.

Yeni kurulan AKP hükümetinin seçimsonuçlarını doğru okumadığı, kendisi-nin zafer kazandığını düşünerek büyükbir yanılgıyı yaşadığı, komuoyuna dek-lere ettiği acil eylem planından anlaşıl-maktadır.

Acil Eylem Planı’nda, Türkiye’nin entemel sorunu olan Kürt sorunu konusun-da hiçbir şey söylenmiyor, sanki böyle birsorun yokmuş gibi görmezlikten gelmetercih ediliyor. Sorunu görmezlikten ge-lenlerin sürekli söylediği “Kürt sorunuyok, ekonomik sorunlar var” söylemini,AKP de benimsemiş gözüküyor.

Türkiye’nin ağır ekonomik sorunlarıyaşadığı, özellikle Kürt halkının büyük biryoksulluk içinde bulunduğu bilinmekte-dir. Özel programlar ve büyük ekonomikkaynaklar devreye sokulmadan yoksullu-ğu gidermek bir aldatmacadır. Nitekimşimdiye kadar defalarca bu aldatmacanınyapıldığına şahit olduk. Çünkü temel si-yasal sorunlar çözülmeden, ekonomidüzlüğe çıkılamıyor, dolayısıyla kaynakda bulunup aktarılamıyor. Daha doğrusuönemli düzeyde ekonomik kaynakları de-mokratik olmayan devlet yutuyor.

Bu kadar ağır ekonomik sorunlar ya-ratanların, halkı içeride ve dışarıda öde-nemez borç batağına batıranların Kürtsorununu çözemeyen siyasetçiler oldu-ğu inkar edilemez bir gerçektir. Mevcutçöküntü yanlış ekonomik politikalardançok, bu temel sorunu çözemeyen inkarcıpolitikaların ürünüdür. Bu tespiti doğruyapamayan hiçbir siyaset Türkiye’nin si-yasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve diplo-matik sorunlarını çözemez. Kendilerini vebaşkalarını kandırmak istemeyenler ilkönce bu gerçeği itiraf ederek işe başla-mak zorundadırlar.

1999 Nisan seçimlerinde hükümetolan partiler şovenizmi şahlandırarak veKürt demokratik hareketini ezme iddia-sıyla iktidara geldiler. Bu hükümetin zih-

niyeti böyle olduğu gibi, muhalefet deKürt düşmanlığını en iyi biz yaparız id-diasındaydı. Kürt sorununda çözüm de-ğil ezme projeleri vardı.

Genel Başkanımız Abdullah Öcalan,bir çıkmaz olan intikam ve ezme savaşı-nın gelişeceğini görerek, halklara karşısorumluluğunun gereği olarak savaşındurdurulması ve demokratik çözümügündeme koydu. Halkımız ve ulusal de-mokratik hareketin temsilcisi bizler, bupolitikaya uyarak gereklerini yerine ge-tirdik. Devlet içinde ve dışında çeşitliçevrelerden gelen savaş tahriklerine ra-men meşru müdafaa pozisyonumuzukararlılıkla koruduk. Demokratik özgürbirlik çizgimizi, demokratik mücadeleyöntemleri ile ilerletmeye çalıştık. Halkı-mız da kendisi için önemli gün olanNewrozlarda demokratik birlik ve kar-deşleşme çözümünde ısrarlı olduğunuçarpıcı biçimde ortaya koydu.

Kürt demokratik hareketinin ve Kürthalkının makul çözüm önerileri Türki-ye’ye sunulmuş önemli bir fırsattı. Nevarki, hükümet ve devlet içindeki kimiodaklar büyük bir yanılgıyla bu yaklaşı-mımızı bir zayıflık olarak değerlendirdi-ler. ‘Kürt demokratik hareketini yendik,bu nedenle sorunu gündeme almayagerek yok’ diyerek oyalama ve çürütmepolitikasına yöneldiler. Bu anlayış, sözkonusu hükümetin sonunun başlangıcıoldu. Nitekim Genel Başkanımızın dedi-ği gibi, “bizi çürütmek isteyenlerin ken-dileri çürüyerek siyasal arenadan çekil-diler.”

Ortaya koyduğumuz çözüm önerilerikoalisyon hükümeti için tarihsel bir fır-sattı. Eğer Kürt sorununun çözümündeciddi adımlar atmış olsalardı, bırakalımparlemento dışı kalmayı, en az on yıldaha Türkiye siyasetini yönlendiren güçolarak varlıklarını ve ağırlıklarını sürdü-rürlerdi. Atılan bazı adımları Türkiye açı-sından önemli görmemize rağmen de-mokratikleşme ve çözüm için değil oya-layıcı politikalar için yapıldığından koa-lisyon hükümetini kurtarmaya yetmedi.Nitekim Kürtçe öğrenim ve yayın için çı-karılan yönetmelikler özlü bir yaklaşımınolmadığını açığa vurdu.

Üç yıldan fazladır sürdürğümüz de-mokratik birlik çizgimiz doğru değerlen-dirilmemiş olsa da, sorunun çözümüiçin uygun koşullar yarattı. Kürt halkınındemokratik mücadele ile sorunu çözmekararlılığı göstermesi ve Türkiye’de va-rolan kaygı ve önyargıların belirli dü-zeyde aşılması bu sürecin en temel ka-zanımı oldu. Eğer ortaya çıkan bu ze-min iyi değerlendirilirse önümüzdekiyıllarda sorunun özümü için önemli ge-lişmeler sağlanabilir. 2003 yılı yeni ku-rulan hükümetin bu fırsatı değerlendiripdeğerlendiremeyeceğini ortaya koya-caktır. Dolayısıyla fırsat kaçmamıştır.İstenirse yanılgılardan kurtularak, üçyıldır yapılan yanlışlıklar terk edilip doğ-ru politikalar yaşama geçirilebilir.

Biz, Kürdistan Özgürlük ve Demok-rasi Kongresi olarak, olumlu her girişimidestekleyip teşvik edeceğiz. Sorunun çö-zümünü kolaylaştırıcı pozisyonumuzukoruyoruz. Yeni hükümetin politikalarınetleşene kadar da bu tutumumuzu koru-yacağız.

KADEK yalnız Kürt sorununda değil,Türkiye’nin tüm sorunlarından kendisinisorumlu görmektedir. Türkiye’nin demok-ratikleşmesi ve sosyal politikalar izleme-sinde üzerimize düşen her türlü katkıyısunmaya hazırız. Bu nedenle 3 Kasım’daTürkiye’nin demokratikleşmesine, halkla-

rımızın birliğine ve kardeşleşmesine hiz-met edecek emek, barış ve demokrasihareketini destekledik.

KADEK ve meşru savunma kuvvetle-rimiz Türkiye için bir tehdit değil, aksinedemokratikleşmesi ve tüm önemli sorun-larını aşması açısından bir şanstır. Son30 yılda verdiğimiz mücadele ile demok-ratik bir güç haline gelen Kürt halkı, Tür-kiye’nin çağdaşlaşma hedefi için önemlibir temel durumundadır. Bu güçten bıra-kalım kaygı duymayı ancak memnunolunabilir. Kürt halkının meydanlarda veher fırsatta ortaya koyduğu tutum tümyersiz kaygıları ortadan kaldıracak nite-liktedir. 3 Kasım’da demokratik iradesinimeclise yansıtmak istemesi de bu tutu-mun somut ifadesidir.

Türkiye’de istikrar arayan güçler Kürthalkının bu konumunu dikkate almak zo-rundadır. Bu sorun ve sorunun temel çö-züm gücü bu halk görmezlikten gelinerekistikrar sağlanamaz. Bu sorunun üzerin-den atlayan her politika, söylem aldatıcıbir istikrar tüccarı olmaktan kurtulamaz.Kısa sürede istikrar değil, kriz etkenleriüzerinde oturduğunu fark eder.

Kürt halkı Türkiye için istikrar koşulla-rını fazlasıyla sunmaktadır. Kürt demok-ratik hareketi, silahlı mücadeleyi durdu-rup güçlerin sınır dışına çıkararak üzeri-ne düşeni yapmıştır. Türkeyi’nin siyasibirliğini esas aldığını defalarca vurgula-mıştır. “Ne inkar ne ayrılık” sloganıylademokratik cumhuriyet içinde birlikte ya-şamanın Kürtlerin çıkarına olduğu defa-larca belirtilmiştir. Bu gerçekler dikkatealındığında, Türk devletinin ve hükümeti-nin Kürt sorununun çözümüne yanaşma-ma konusunda hiçbir gerekçeleri kalma-maktadır.

Eğer 3 Kasım’da Emek Barış ve De-mokrasi Bloku’nun özel planlama ve çe-şitli engellerle meclise girmesinin önüalınmasaydı demokratik birlik ve kar-deşleşme politikası Türkiye siyasetininparçası olarak pratikleştirilmeye çalışı-lacaktı. Kürt demokratik gücü ve sol de-mokratik güçler parlamentoya gireme-miş olsa da bu politika demokratik mü-cadele araçlarıyla, Türkiye halkınıngündeminde sıcak biçimde tutulacaktır.Ana muhalefet sorumluluğu ve demok-ratik bir anlayışla Türkiye’nin tüm sorun-larında doğru politika izlenmesine katkısunulacaktır.

Eski siyasi zihniyet aşılmış olsa da,Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni zihniyetinortaya çıkmadığını görüyoruz. AK Partihükümetinin programı geleceğe umutlabakmak için yeterli veri ortaya sunmuyor.Buna rağmen bu hükümetin eski hükü-metin aşılmasını sağlayan yanılgılardankurtulması için, Türk ve Kürt halkının de-mokratikleşme ve sosyal istikrar için bek-lentilerini bu bildirgemizde ortaya koya-cağız. Eğer Acil Eylem Programı’nda va-rolan yanılgılar terk edilirse, kısa süredeaşılmaktan kurtulurlar. Aksi halde eskihükümetlerin akibetleriyle karşılaşmalarıkaçınılmazdır.

Bu hükümetin halkımız karşısındameşruiyetini sürdürmesi için acil olarakşu adımları atması beklentimizdir;

1- Barışın ve demokratikleşmenin te-minatı Genel Başkanımız Abdullah Öca-lan’ın yaşam ve ilişkilenme koşulları aci-len düzeltilmelidir. Bunun için;

a- Başkanımız üzerindeki ağır tecritkoşulları kaldırılmalıdır. Ya güvenliğitam başka bir cezaevine sevk edilmeliya da birkaç siyasi hükümlü yanına ge-tirilmelidir.

b- Avukatları, ailesi, sivil toplum ku-ruluşları ve basınla hiçbir sınır konul-madan görüşmesi ve haberleşmesisağlanmalıdır.

c- Tv, radyo, yazılı basın ve kitaplar-dan hiçbir kısıtlanma olmadan yararlan-malıdır.

d- Sağlık ve beslenme imkanları ihti-yaca cevap verecek biçimde karşılan-malı, bu konuda avukatları ve ailesi ta-rafından verilecek desteklere engel çı-karılmamalıdır.

e- Savunmalarının ve yazdığı makale-lerin basılması, yayınlanması önüne en-geller konulmamalı, düşüncelerinin ka-muoyuna yansıtılması yönündeki engel-ler kaldırılmalıdır.

f- Sivil toplum örgütlerinin ve halkınBaşkan Apo’nun özgürlüğü için gerçek-leştireceği kampanyalar engellenme-melidir.

2- Başkan Apo’nun özgürlüğü ve tümsiyasal hükümlülerin affı ve demokratiksiyasal yaşama katılmaları için gerekenyasalar çıkarılarak demokratikleşmeningerekleri yerine getirilmelidir. Kanayanyara ve insanlık trajedisi haline gelen F-tipi cezaevlerinden derhal vazgeçilmeli,insani sosyal ve kültürel ihtiyaçları karşı-layan bir sisteme geçilmelidir.

3- Gerilla ve siyasal sürgünlerin ülke-lerine dönerek demokratik siyasal yaşa-ma katılmaları için de gereken yasalar çı-karılmalıdır.

4- Faili meçhul cinayetleri işleyenlerve emir verenlerin tümü yargı önüne çı-karılmalıdır.

5- Zoraki göç ettirilenlerin köylerinedönmesi için ekonomik, sosyal desteksağlanmalı ve zararları tazmin edilmeli-dir.

6- Köy koruculuğu kaldırılmalı, ekono-mik ve sosyal destek sunularak, normalyaşama katılmaları sağlanmalıdır.

7- 2 Ağustos 2002 tarihinde çıkarılananadilde öğrenim ve yayın yasası geniş-letilerek Türkçe’nin resmi ve eğitim dili ol-ması yanında anadilde eğitim yasal gü-venceye kavuşturulmalıdır.

8- Kürt kültürünün özgürce gelişmesiiçin önündeki engeller kaldırılmalı, siya-sal, kurumsal ve ekonomik olarak teşvikedilmelidir.

9- Kürtçe televizyon, radyo, basın ya-yın ve kitaplar üzerindeki tüm yasaklarkaldırılmalı. Anayasa ve yasalarda Türk-çe yayınlar için konulan kurallar dışındabir sınırlama olmamalıdır.

10- Düşünce ve örgütlenme önündekiengeller kaldırılmalı, her türlü düşünceni-n ifade edilmesi ve örgütlenmesini sağla-yacak yasal düzenlemelere gidilmelidir.

11- Kürt varlığı ve kimliği anayasa veyasalarda ifade edilerek Kürt sorunununtamamen çözüme kavuşturulması amaç-lanmalıdır.

12- Merkezi yönetimler sınırlandırıla-rak yerinden yönetim anlayışına uygunolarak yerel yönetimlerin yetki ve görevalanları artırılmalıdır.

13- Devletin, toplumun ve siyasetindemokratik ruhunun geliştirilmesi ve de-rinleşmesi için kadınların toplumun tümalanlarına ve siyasete eşit, özgür temel-de katılımını artırıp güçlendirecek politikave projeler esas alınmalı ve yaygınlaştı-rılmalıdır.

14- Savaş sürecinde ekonomik, sos-yal alan başta olmak üzere, Kürdis-tan’da yaşanan yıkımların giderilmesi-ne yönelik özel bir ekonomik ve sosyalpolitikanın acilen pratikleştirilmesi içingereken siyasal ve hukuksal kararlaralınmalı.

15- Metropollerdeki Kürt yoksullarınındurumlarının iyileştirilmesi için özel eko-nomik ve sosyal politikalar yaşamsallaştı-rılmalıdır.

16- Türkiye’deki tüm yoksulların ortak-laşa yararlanacağı ekonomik ve sosyalprojelerin devreye sokulmalıdır.

17- Türk ve Kürt halkının kardeşliğinigüçlendiren sosyal ve kültürel projeleryaşama geçirilmeli, ortak sosyal ve kültü-rel kuruluşlarda birlik içinde yaşama vekardeşliğin güçlenmesi sağlanmalıdır.

18- Görsel ve yazılı medyada halkla-rın, birbirinin kimliğine, kültürüne saygıduyarak, örnek kardeşleşmeyi toplumayansıtan programlar yapılmalı.

19- Tüm yasalar devleti, toplumu vesiyaseti demokratikleştirecek biçimde ye-niden düzenlenmeli, çoğulcu ve katılımcıdemokrasiye ulaşma hedeflenmelidir.

20- İdari ve bürokratik mekanizmalaryeniden düzenlenerek halka hizmet anla-yışı temelinde yapılandırılmalıdır.

21- Ruhu demokratik olmayan 12Eylül Anayasası ne kadar değiştirilirsedeğiştirilsin demokratik bir anayasa ha-line gelemez. Bu nedenle tüm toplumundemokratik ihtiyaçlarını karşılayan, ev-rensel hukuk ilkelerini ruhu yapan, in-san ve çevreyi korumayı esas alan,yoksulları ve emekçileri gözeterek top-lumsal barışı sağlayan yeni bir anayasayapılmalıdır.

Demokratikleşme ve Kürt sorunun çö-zümü için yukarıda saygıdımız maddeleracilen ele alınır ve pratekleştirilirse, Tür-kiye’nin istikrara kavuşması gerçek te-mellerine kavuşur. Aksi durumda baştaKürt sorunu olmak üzere gerilim ve çatış-ma etkenleri varlığını sürdürür.

Üç yıldır sürdürdüğümüz demokratikbirlik siyasetimiz küçümsenmeyecek ge-lişmeler ortaya çıkarmış olsa da çatışmabaşlatan etkenleri ortadan kaldırmış de-ğildir. Hatta ’70’li yıllarda mücadeleyi baş-latmamızın gerekçesi olan “ne savaş nebarış” biçiminde ifade edilebilecek çürüt-me politikası sürdürülmek istenmektedir.Bu konuda bizlerin ve halkımızın kuşku-ları giderilmemiştir. ’99 yılında başlattığı-mız yeni sürecin ve savaşın durdurulma-sının halklarımızın çıkarına olduğu inan-cıyla bu sürecin devam etmesi için üzeri-mize düşen sorumluluğu yerine getirmekararlığımız sürmektedir. Burada ortayakoyduğumuz demokratik çözüm için atıl-ması gereken acil çözüm bildirgesi de busorumluluğumuzun gereği olarak görül-melidir.

Türkiye’de demokratikleşmenin ger-çekleşmediği ve çatışma üreten gerilimetkenlerinin devam ettiği göz önüne geti-rilirse, başta hükümet ve yetkili mercilerolmak üzere tüm sorumluluk sahibi çevre-lere, sivil toplum örgütlerine, siyasal parti-lere, görsel ve yazılı basına, yukarıda be-lirttiğimiz toplumun beklentilerinin yerinegetirilmesi için görevler düşmektedir.

Yeni hükümetin kurularak Acil EylemPlanı ve Programı’nın açıklandığı bir sü-reçte, biz de bu Acil Çözüm Bildirgesi’nisunarak söz konusu beklentilerin gerçek-leştirilmesine yardımcı olmak istedik.

Yeni hükümetin bu temel sorunları at-lamayarak, gereken sorumluluğu ve du-yarlılığı göstermesini beklemekteyiz.

Türkü ve Kürdü ile tüm Türkiye halkı-nı da bu bildirgeye sahip çıkarak ger-çekleştirilip gerçekleştirilmediğini takipetmeye ve süreklileştireceği demokratikeylemleriyle pratikleşmesini sağlamayaçağırıyoruz.

22 Kasım 2002

AC‹L ÇÖZÜM B‹LD‹RGES‹KADEK GENEL BAŞKANLIK KONSEYİ

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 6:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Sayfa 6 SerxwebûnKasım 2002

İnsan, düşüncesinde oluşan her kı-vılcımı ve aydınlanmayı siyasalyaşama da yansıtmak istemiştir.

Bu anlamda insanlık tarihindeki her ideo-lojik yükseliş ve yenilenme süreci, toplum-sal düzenlenişe de yansır. Her toplumsaldüzenleniş de yeni bir toplumsal sözleş-me arayışını geliştirir. İçinden geçtiğimizçağda da bir aydınlanma çağı olarak in-san beyninde binlerce düşünce kıvılcımıçakmaktadır. Ve halklar ideolojik yenidendoğuşu yaşamaktadır. Halkların Röne-sansı’na tanık olduğumuz bir çağı yaşıyo-ruz. Bütün bu gelişmeler toplumsal düze-ni özgürlük ilkeleri ve ölçüleri temelindeyeniden şekillendirmemizi, yani yeni birtoplumsal sözleşmeyi gerekli kılmaktadır.Çağımızın yeni bir toplumsal sözleşmeyeihtiyacı olduğu açıktır. İhtiyaçlarla yenile-nebilen, tüm tarafların “işte bu yaşam be-nim” diyebileceği bir ortak yaşam görü-şüyle oluşacak toplumsal sözleşme, ger-çek demokrasinin kendisi olacaktır. Butoplumsal sözleşme, uygarlık tarihi bo-yunca geliştirilen hiçbir sözleşmede yerverilmeyen, ayrımcılığın ilk ve sürekli uy-gulandığı kadının, tarih ve yaşam sahne-sine yeniden girişinin mücadele çerçevesiolacaktır. Bu, aynı zamanda sınıflı toplumideolojisinin tüm zorba ve otoriter hüküm-lerinin gerileyişinin de bir çerçevesi ola-caktır. Bu nedenle kadının toplumla söz-leşmesi, özgür toplum sözleşmesinin ya-ratılmasıdır. Bu temelde kadının özgürtoplumla sözleşmesi nedir? Neden böylebir sözleşmeye ihtiyaç var? Bu sözleşme-nin muhatapları kimlerdir? Ve bu sözleş-me yaşama nasıl yansıyacak? Toplumsal,siyasal, kültürel, ahlaki, sanatsal vb yaşa-mın birçok alanını hangi temel esaslardadüzenlemeyi hedefleyecek? Ve bu top-lumsal sözleşmeyi kimler yaşamsal kıla-cak? Böyle bir toplumsal sözleşmeyi zo-runlu kılan çağın özellikleri nelerdir? Busözleşmeyi kadın neden gündemine aldı?Son derece önemli bu soruları, tüm dün-ya kadınlarıyla birlikte tartışmak ve ce-vaplarını birlikte oluşturmak istiyoruz.

Gündeme aldığımız toplumsal sözleş-menin özünde birey ve toplum ilişkisininyeniden, sağlıklı düzenlenişi yatmaktadır.Çünkü içinden geçtiğimiz çağda toplumunyaşadığı çözümsüzlük ve belirsizlik, ken-disini bireyin manevi dünyasında parça-lanma ve boşluk olarak ifade etmektedir.Bilim ve tekniğin geldiği düzeyle maddiolanaklara, bilginin gücüne sahip olan bi-rey, binyıllardır yok sayılmanın intikamınıtoplumu hiçe sayarak alıyor. Kendisininyarattığı, aynı zamanda kendisini yaratantoplumdan kopuş, insanı insan yapan de-ğerlerin yok sayılması anlamını taşıyor.Akıllanmasını, dilini geliştirmesini sağla-yan, onu farklı özelleşmiş bir gerçeklik ha-line getiren toplumsallaşmanın reddi, ne-reye gideceği belli olmayan birey gerçeği-ni açığa çıkarmıştır. Dünyamızın bir aradabulundurduğu zıtlıklardan biri de, bir taraf-tan bireyciliğin sınırsızlığının yaşanması-na rağmen, diğer taraftan toplumsallaş-manın eziciliğinin hiç azalmadan varlığınısürdürmesidir. Bu zıtlıklar arasındaki uçu-rum, bilgisi çok, duyguları zayıflamış olanbireyle sınırlı değildir. İşsizlik, nüfus artışı,global ısınma, gelişen nükleer silah tek-nolojisi, çevre kirliliği gibi konular da birersorun olarak insanlığı cenderede tutmak-tadır. Öte yandan, bilim ve tekniğin yarat-tığı olanaklar, daha şimdiden nerede bite-ceği belli olmayan sınırsız bir yaşamınönünü açmaktadır. Çözüm bulunmamışproblemlerin yarattığı sınır ile teknik geliş-melerin yarattığı sınırsızlık arasındaki pa-radoks, kıyamet efsanesini andırmakta-dır. Birey-toplum, teknik, doğa vb arasın-daki dengenin sağlanamaması, gerçekanlamıyla bir cehennem tasvirine denk

düşebilecek tehlikeleri yaratmaktadır. Ate-şi zapt etmeyi öğrenen insan, yönünü tes-pit edemediği, zapt edemediği bir gelece-ğe mi sürüklenmektedir? Bu soru, tümçevreleri kendi alanlarındaki sorunları ye-ni baştan ele almaya zorlamaktadır. Tümçevreler şu soruyu sormaktadır: Dünyanereye doğru gitmektedir? Bu soru tekbaşına çağımızın ihtiyaçlarını karşılaya-mamaktadır. Gidişata ‘dur’ demek ve çö-zümler bulmak gerekmektedir. Gerçekle-şenin doğrultusuna yön vermek için önce-likle “biz nasıl bir dünya istiyoruz?” diyedüşünmeliyiz.

Kendi başına en güçsüz bir hayvanolan insanı, doğal güçlerin hükmedicisiyapan, tüm diğer canlı kümelerden ayıranşey toplumsallaşmadır. Toplumsallaşmasürecinin, kendi başına gezegenimizdeinsan eliyle gerçekleşen bir olgu olduğu,toplumsallaşma olmazsa, insanın doğa-nın en pasif bir varlığı olacağı herkesçekabul görmektedir. İnsanın dil, düşünce,eylem yetisinin nasıl geliştiği doğru ve ye-terli açıklanmadan, insana ve topluma da-ir tüm tanımlar yüzeysellikler taşıyacaktır.Bu nedenle insan yaşamının bugünü veyarınına dair tüm teori ve çözüm çabalarıeksik kalacaktır. İnsanlaşmanın başlangı-cı ve gelişim aşamaları görülmedikçe di-ğer bir deyimle ‘nasıl yaşadık?’ sorusucevaplanmadıkça, ‘nasıl bir dünya istiyo-ruz?’ sorusunun da doğru cevabı verile-mez. ‘Nasıl yaşadık?’ sorusunu, yazılı ta-rihin verileriyle mi cevaplayacağız?

Neolitik köy devrimi

toplumsallaşmanın

en büyük adımıdır

İnsanlaşmayı sadece yazılı olduğu za-manla sınırlı mı ele alacağız? Yazılı

tarih; kavgaların, savaşların, yıkımların vedünyayı yönetme görevinin tanrılara, birtanrıya, bir cinse ve onlar adına bir kişiye

verildiği zamanların tarihidir. Fakat insan-lık sadece bunun mahkumiyetinde yaşa-mamıştır. Uygarlık tarihinden önce de birtoplumsallaşma tarihi vardır. Ve bu tarihdiliminde özgür, adil, baskısız ve eşit biryaşamın koşullarında insan duygusu şe-killenmiş, eylemi gerçekleşmiş, kimliğikendi öz yaşam gerçeğinde belirlenmiştir.Kadının erkeğe, insanın topluma, dilin şii-re, ana tanrıçanın insan dostluğuna eşitolduğu bu dönem, yazısız bir tarihtir. Butarih sınıflı, egemenlikli toplumların haki-miyeti ile birlikte kadınların, halkların, tümezilenlerin özlemlerinin hiç sönmeyenkaynağı olmuştur. Fakat dünyamız yazılıtarihin ilk anlamlarıyla, tüm evrilmeleri ilebirlikte çoğunlukla kendini yaşamaya de-vam ediyor. Kölecilik feodalizme, feoda-lizm kapitalizme evrilirken bu anlam insanhayatının her alanına yansıyor. Bu neden-le bugün uygarlık tarihinin bulunduğumuznoktasına nasıl geldiğimizi, tüm çağlar-dan aşıp gelen bu anlamlarda bulabiliriz.

Yaklaşık on iki binyıl önce gelişen ne-olitik köy devrimi, toplumsallaşmanın enbüyük adımıdır. Bu adımın insanlık geliş-mesi üzerindeki etkisi maddi ve manevikurumlar ile zihniyet yapısında sürüp git-mektedir. Bugün bile çok arzulanan doğalözgür yaşam zihniyeti, doğayla canlı dost-luk, korkutucu tanrısal güçlerin hükümsürmediği ve etkilemediği ruhsal yapı,güçlü analık duyguları, kadın-erkek eşitli-ği arzusu, tarım ve evcilleşen hayvancılı-ğın bugün de Avrupa uygarlığını besleyenürünleri ve araçları ile bu ürün ve araçla-ra dayalı ideoloji, düşünce ve dil yapıları;kavramların, madenlerin keşfi ve kullanı-ma açılması başta olmak üzere uygarlığısürekli ve halen besleyen ana unsurlarıyaratan şey, neolitik köy devrimi ve bunadayalı olarak gelişen yerleşik kırsal top-lum yapısıdır. Neolitik toplumda dünya,sanki cennete benzer yaşamın başlangıççağındaymış gibi bir duygu ve zihniyet ya-pısı gelişmektedir. İnsanlar arasında sis-

temli ve talan amaçlı zor olgusuna pekyer yoktur. Anaerkil toplumda esas olankültür, barış dokusundadır. Birbirini yoketme ve talana dayalı bir zihniyete yaban-cılık söz konusudur. İşte insanlık tarihi bo-yunca ortaya çıkan birçok ütopya ve des-tanda dile gelen şey, özünde neolitik top-lumun bu eşitlik günlerine özlemle, top-lumsal çelişkilerden doğan zorlukların yolaçtığı mücadelenin kendisidir. Neolitik in-sanı, kendi türüyle olduğu kadar doğa vediğer türlerle de aynı ilişkiyi geliştirmiştir.Fazlalık ve eksiklik, altta kalma veya üs-tünlük oluşmuş değildir. Eşitlikler sistemitüm canlılar için geçerlidir. Bu sistem ken-diliğinden hiçbir kuralın olmadığı bir yaşa-yış değildir. Gönüllülükle yaratıcı, güzelve iyi olanın kabullenilmesi, yaşamın di-yalektiğini oluşturur. Günümüz dünyasıgibi sunulu değildir ve hakimiyetini mut-laklaştırmak isteyen kimlikler, kurallar,korkutucu ve tanrısal güçler yoktur. Neoli-tik toplumda bağlayıcılığı olan şeyler, se-çilmişlerdir. Totem, tabu ve manadan olu-şan kurallar, hayatta kalmanın ve güven-likli yaşamın yolunu açarlar. Kurallar, in-san üstü bir irade tarafından değil, bizzatinsanların yaşam deneyimleri tarafındanbelirlenir ve geliştirilirler. Geliştirilen, tabiolmak kadere boyun eğmek değildir; kaldıki tanrılaştırılmış da değildirler. İnsanı teş-vik ettikleri yaşam, alıp vermenin dengeliolduğu ilişkiler sistemidir. Bu sistem, dura-ğan değildir. Dinamik, kendini üreten birsistemdir. Eğer böyle olmasaydı, neolitikinsanı uygarlığa zemin olmuş bu kadargelişimi sağlayamazdı. Bu dönemde bil-me ve gelişme arayışı günümüzden dahaaz değildir. Aralarındaki fark, neolitik ya-şayışta teknik yardımıyla haksız güçlen-menin, hırsın toplumsal bölünmenin, benmerkezciliğin bulunmamasıdır. Toplumdaha güzel, daha güvenli ve daha yaşanı-lırdır. Hiçbir icat başka bir klanın yaşamı-nı ve özgürlüğünü tehdit etmeye ve onahükmetmeye yol açmaz. İhtiyaçların kar-

şılanması için gerekli olduğu kadar almak,ürettiklerinden de aynı nedenler için ver-mek, neolitiğin tabi olmayı ve tabi kılınma-yı engelleyen temel anlayışıdır. Kabileninözel kimliği olan totemler dahi, tanrılaştırı-lıp bilinmez kılınmazlar. Anlaşılmaz değil-lerdir. Kabilenin tümünü bağlayan her şey,tüm kabile üyeleri tarafından bilinir. Busistem neolitik insanını sınıflı toplum insa-nından her açıdan farklı kılmaktadır. Top-lumsal gücün, insana rağmen güç eldeeder nitelikte olmaması, onu gönüllü ça-lışmaya, kendinin farkında olmaya ve ya-şam sevgisiyle dolu olmaya götürmüştür.İnsanlar ve doğa dosttur. Gelişen toplum-sallaşma insanın geleceğinin garantisidir.

Kul köle düzeni ilk toplumsal

sözleşmeye ihanetin sonucudur

Peki neolitik dönemin insanları, nasıloldu da, gelişme vaat eden, olduk-

ça yaratıcı ve esasta toplumsal eşitlik veözgürlük düzeyinin geçerli olduğu, ken-dini kanıtlamış bir düzeni köleci çarklaraterk ettiler? Bu temel soru, toplumbiliminönemli birikimlerine rağmen, tam cevabı-nı bulmaktan uzaktır. Halbuki çok iyi bil-mekteyiz ki, ilk tarım ve hayvancılığı ge-liştiren, yerleşim köylerini kuran, bunubütün dünyaya öncü düzeyinde yayanneolitik çağ yaratıcıları olmadan, insan-lıktan ve onun gelişiminden bahsetmekmümkün olamaz. Sümerlerle başlayansınıflı toplumu ve tüm köleci uygarlık ça-ğını mümkün kılan, neolitik toplum evre-sidir. İnsanlık gen haritalarının oluşu-munda temel pay sahibi olan bu döne-min binlerce yıl süren yaratıcı faaliyetle-rini hesaba katmadan tarih yazılamaz.Sümer köleci uygarlığı ve daha sonragelişen tüm sınıflı toplumlar sistemi, Ve-rimli Hilal’de halkların yaklaşık onbinyıllık süre içinde geliştirdiği neolitiktoplumun değerleri üzerinde yükselmiş-tir. Bazen ticaret, bazen şiddetle ve ço-ğunlukla kendi verimli sistemini iknaederek, neolitik teknolojiyi ve bilimi tü-müyle kendisine mal ettiği gibi, zanaatve meslek kolları halinde kurumlaştıra-rak kendi varlığı için, olağanüstü bir zen-ginliğe ve verime dönüştürmüştür. Çağı-mızın ABD emperyalizminin halklara kar-şı tutumunun sonucunda olduğu gibi, ne-olitik toplumu oluşturan halklar ve etnikgruplar da, Sümer köleci uygarlığının buyükselişi karşısında çakılıp kalmışlardır.Sümer rahip sistemi, özellikle Asur dö-neminde halkları öyle alt üst etmiş veyerlerinden atmıştır ki, Ortadoğu ve tümdünyada etkisi hala sürmektedir. Bir yan-dan yere çakma, diğer yandan dağıtma,bir terör ve soykırım yöntemi haline geti-rilip insanlığın belleğinde silinmez izlerbırakmıştır. Sınıflı toplumda sömürü vehakimiyetin insan türü üzerindeki bu ilkplanlı ve sistemli yürütülüşü, günümüzekadar yetkinleşerek sürüp gelmiştir.Eğer çağımızda da planlı ve sistemli in-san kırımı, teknik gelişmeyle orantılı ola-rak daha da genişletilerek yürütülüyorsa;bunun nedeni toplumun hafızasına birgen olarak yerleşen bu ilk uygarlık prati-ğine derinliğine bağlı olmasıdır. Toplu-mun hakim ve sömürücü kesimi süreklişişip bir fazlalığa yol açarken, sömürülenve yönetilen kesimler zayıflayarak hepbir eksikliği yaşarlar. İnsan türündeki za-limliğin ve sömürünün diyalektiği bir ku-rulmaya görsün, bu çarkın durdurulmasımümkün olamamaktadır. İnsanlık atomuparçalıyor, ama bu çarkı parçalamaktanhala uzaktır. Toplum için hem fazlalıkhem de eksiklik aslında gereksizdir. İkisiolmadan toplum daha dengeli ve mutluolabilecektir. Neolitik yaşayışın insanlık

ÇA⁄DAfi NEOL‹T‹⁄‹N YAfiAM PROJES‹“Yazılı tarih; kavgaların, savaşların, yıkımların ve dünyayı yönetme görevinin tanrılara, bir tanrıya,

bir cinse ve onlar adına bir kişiye verildiği zamanların tarihidir. Fakat insanlık sadece bunun mahkumiyetinde yaşamamıştır. Uygarlık tarihinden önce de bir toplumsallaşma tarihi vardır.

Ve bu tarih diliminde özgür, adil, baskısız ve eşit bir yaşamın koşullarında insan duygusu şekillenmiş,eylemi gerçekleşmiş, kimliği kendi öz yaşam gerçeğinde belirlenmiştir.”

PJA tarafından kamuoyunun tartışmasına sunulan TOPLUMSAL SÖZLEŞME BİLDİRGESİ - I. Bölüm

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 7:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

tarihine sunduğu katkı, her yönüyle ince-lenmelidir. Çünkü o, sınıflı toplumun ya-rattığı acıların ve eşitsizliklerin, taşın-mak zorunda kalınan kimliklerin, doğatahribatının alternatifidir. Uzayda turistikgeziler yapan çağımız insanının, ilkçömlek yapan kadın kadar mutlu ve öz-gür olmadığı kesindir. Çünkü, günümüzinsanı yarattığı bilimsel ve teknik geliş-melerin birey ve toplum aleyhine olması-nı engelleyememektedir. Binyıllardır ya-ratılan sınıflı toplum ideolojileri, yaşamalışkanlıkları, düşünce biçimleri o kadarderin ve tahrip edicidir ki, yeni bir geze-gende yaşam olanağı sağlansa dahi, bu-gün yaşanan büyük bunalımlar, oraya dataşınacaktır. Mevcut kurumlar, ilişki bi-çimleri, ayrımcılık ve egemen düşünce-ler farklı bir şeye yol açamaz. Oysa hiçfarklı bir gezegene gereksinim duyma-dan ‘gelecek nasıl olmalı?’ sorusuna ce-vap olabilecek bir esin kaynağımız var-dır. Neolitiğin üretime dayalı adil ve eşit-likçi toplumu, her çağda ezilenlerin umu-du ve tüm özgürlük mücadelelerinin esinkaynağı olmuştur. Günümüz dünyasındainsanın kendi cinsi ve doğa ile olan an-lamsız ve yıkıcı ilişkilerinin alternatifi deneolitiğin doğal yaşamıdır. Örneğin cen-net kavramı özce, halk için zor ve şiddetolaylarının pek olmadığı, insanın doğa-nın bir dostu ve parçası olarak yaşadığı,ilişkilerde genel bir eşitliğin hüküm sür-düğü neolitik çağlardaki dönemlerin zi-hinsel izdüşümü ve özlemiyle bağlantılıolarak gelişmiştir.

Uygarlık; insanlık hafızasındaki yansı-ması cennet hayali olan neolitiğin, eşitlik-çi ve savaşsız toplumunun büyük bir hır-sızlıkla çalınması, geri kalanlarının sürek-li tarih dışına itilmesi ve tarihsiz kılınma-sıyla başlıyor. Kendine mal edilen değer-lerle, devlet kurumlaşmasının icadıyla,donanımsız tüm birey ve etnik toplulukla-rı yutarak tam bir canavar kesiliyor. Öz-gürlük açısından, neolitik çağların çok ge-risinde bir insanlık durumu yaratılıyor. Budurumu yaratanlar, hile ve zorbalığın, ogüne dek toplumsal ilişkilerin hiç tanık ol-madığı binbir biçimini müthiş bir ideolojikmaskeyle maskeleyerek, “gök düzeni veonun yöneticisi olan tanrılar dünyası” adı-na bir “kader” ideolojisi haline getirebil-mişlerdir. Bu, insanlığın özgürlük düzeyin-de çok büyük bir düşüş pahasına gerçek-leşebilmiştir: Bir yandan ağzından çıkanher sözcüğün mutlak tanrı iradesi olarakanlaşılması ve uyulması gereken kölecidüzen sahipleri, diğer yandan gölgesinebile sahip çıkamayan bir üretim aracı ol-maktan başka değeri düşünülemeyen kulköle insanlar düzeni. Bu, insanlığın eşitli-ğe, adalete ve paylaşıma dayalı ilk top-lumsal sözleşmesine ihanetinin sonucu-dur. İlkel komünal topluma ait bu ilk söz-leşme bozuldukça insan kendisine ve do-ğaya yabancılaşmıştır. Aslında sınıflı top-lumun çıkışından günümüze kadar, hiç

dinmeden devam eden halkların direniş-lerini bu ilk toplumsal sözleşmeye duyu-lan özlem ve onu yeniden oluşturma mü-cadelesi olarak tanımlamak yanlış olmaz.

Binyıllardır süregelen

sömürü çarkını durdurabilmek

kolay değildir

Neolitik toplumda anakadın etrafındatam bir komünal toplum düzeni

oluşturulmuştur. İlkel sosyalizm de diyebi-leceğimiz bu toplumsal düzen devleti tanı-madığı gibi, binlerce yıl yaşanmıştır. İn-sanlık, esas mayalanmasını bu düzendensağlamış, eşitlik ve özgürlük hayallerinisürekli besleyen bir cennet kavramıylahep anmak istemiştir. Süre ve kapsamıy-la dinsel sosyalizmin en parlak bir örneği-ni sunan İsa ve ilk üç yüzyıllık Hıristiyan-lık hareketi böyle bir özlemin ürünüdür. Yi-ne komünal tarzın diğer seçkin bir örneğiolan İslamiyet’in çıkışı, üyeleri arasındakieşitlik, saygı ile kutsal bir aile biçiminde-dir. Ümmet, saf haliyle bir nevi feodal dö-nem sosyalizmidir. Hayallerinde eşitlik veözgürlük istemlerini canlandırmışlardır.Bu temelde tanrısal ve beşeri aşklara yö-nelmiş, cennet hayalleri beslemiş, kar-deşlik özlemlerini diri tutmuş, güçlü bir ah-laki ve edebi geleneğe dönüştürmüşlerdir.Kendi dönemleri içerisinde insanlığın iyili-ğe, eşitliğe ve güzelliğe yani neolitiğinözüne duyulan özlemin ifadesidirler. Bueğilimlere filozof okullarını da eklemekgerekir. Felsefi temellerdeki okullar, güçlüsosyalist yaklaşımları temsil etmekten ge-ri durmamışlardır. Yüzyıllarca süren felse-fe partilerini oluşturmuş, birçokları azgınsaldırılara karşı kahramanca direnmişler-dir. İnancın ve bilincin korunması uğrunayürütülen bu savaşları, tarihin eşitlik veözgürlük içerikli sosyal hareketleri olarakda tanımlamak gerçekçidir ve yerindedir.Kapitalizmin doğuşunda bile “Ütopya” ve“Güneş Ülkesi” ideal bir sosyalizmin ha-yalini canlandırmaktadır. Kapitalizmi do-ğuran özgürlük hayalleri uğruna, sayısızinsan ve topluluk dinsel dogmatizme kar-şı kahramanca savaşmıştır. Onlar sava-şırken, herkesi bireysel tutkularına hizmetettirmek amacıyla hareket etmiyorlardı.Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik uğruna hare-ket ettiklerinden asla kuşku duymuyorlar-dı. Fransız Burjuva Devrimi’nin bile temelsloganı eşitlik, özgürlük ve kardeşliktir.Komünist Manifesto rehberliğinde yürü-tülen işçi sınıfı hareketi, bu tarihsel zinci-rin son eşitlik ve özgürlük hareketidir. Ma-nifestonun yazarları, kendilerinden öncekihareketlerin ütopik karakterlerinin farkın-dadırlar. Bu nedenle bilimsel olmaya bü-yük özen gösterirler. 19. yüzyılın ortaların-dan itibaren I. ve II. Enternasyonal’in ku-ruluşuyla, ideolojik ve pratik olarak sınıftavırlarını cesurca ilan etmekten geri dur-mamışlardır. Saygı duyulacak yanları bi-

limsel duruşları, emeğin hakkını her ko-şulda aramaları ve savunmalarıdır. İşinpeygamberce yanı buradadır. “Strateji uy-gun mu değil mi?” tartışmaları böylesi dö-nemlerin dili olamaz. İsa, kendi rabbineinancından başka hiçbir silahı olmaksızın,o korkunç Roma’nın dünya düzenine kar-şı çıkarken, strateji ve taktik düşünecekdurumda değildir. Ama tarihi anın en güç-lü, insanlığa ve sonsuz özgürlük çağınaaşama yaptıracak adımını atmaktan enufak bir tereddüte düşmeyecektir. Bu tarz-da atılan adımlara kutsallık bahşedilmek-tedir. Sosyalizmin kurucu kahramanları-nın ve ilk sosyal tabanlarının hareketleride bu anlamda kutsallık arz etmektedir.Siyasal başarı veya acı kayıplar, işin özüyanında ikinci düzeyde sorunlar olmakta-dır. Gerçekten tarihte ilk defa olarak, ezi-lenlerin eşitlik ve özgürlük cumhuriyetlerikendi ayakları üzerinde uzun süre yaşa-ma gücünü gösterecektir. Arzulanan vehayal edilen, özünde ona layık olmadığıve onu temsil etmediği için çözülmüş olsada, bilimsel sosyalizm bilincini ve inancınıtaşıyan sayısız kahramanın ve milyonlar-ca emekçi insanın kutsalca yürüttüklerimücadelelerinin tarihi önemini asla basit-leştirmiyor. Ancak insanlığın yaşamı va-roldukça, bu yüce eşitlik ve özgürlük ide-allerinin bilimsel ifadelerini daha doğruyayakın yapmasını bilecek ve açılan doğruyolda kararlı adımlarla yürüyüp başarma-sını sağlayacaktır.

Bu kısa tarihsel özetleme bile neolitikçağın ilkel komünal düzeninden bilimselsosyalizm aşamasına kadar, emekçilerinve ezilen halkların eşitlik ve özgürlük içe-rikli bir ideolojiyle kardeşliğe dayalı bir ko-münal yaşam uğruna sürekli mücadele et-tiklerini, büyük acılar çektiklerini ve kahra-manca direndiklerini göstermektedir. Eğerbunlar, hak ettikleri düzeni kuramamışlar-sa, bunun nedeni ne az inanç, ne de azmücadeledir; henüz bu kutsal amaçlarınıgerçekleştirecek teknik koşullara sahip ol-mamaları ve teknik geriliğin onları sınıflıtoplum uygarlığına mahkum kılmasıdır.Ama bugün bizler, insanlık tarihi boyuncakesintisiz devam eden bu özgürlük veeşitlik mücadelesini yürütenlerin ardıllarıolarak içinde yaşadığımız çağın sahip ol-duğu teknik düzeyi de doğru kullanarakeşitliğin, özgürlüğün, adaletin ve barışınhakim olduğu bir toplumsal düzeni yarata-biliriz. Bunun objektif ve sübjektif koşulla-rı, teknik bilimsel alt yapısı ve halklarınhazırlık düzeyi her zamankinden dahagüçlüdür. Önemli olan demokrasi ve öz-gürlük güçlerinin doğru strateji, taktik, ör-

gütlenme ve mücadele perspektifine sa-hip olmasıdır. Binyıllardır süregelen sö-mürü çarkını durdurabilmek kolay değildir.Atomu parçalayan insan, henüz bu çarkıparçalamanın yolunu bulamamıştır. Fakatyüzyılımız, bu konuda hiçbir toplumsalaşamanın sahip olmadığı avantaja sahip-tir. Tekniğin zayıf olmasından kaynaklıolarak gelişen, insanı alet yerine kullan-ma, sınıflı toplumun esas nedenlerinden-dir. Bu teknik zayıflık, bugün ortadan kalk-mıştır. Bu nedenle bilimsel teknik devrim-lerin insanın düşünsel yaşamına getirdiğikapsam, maddi yaşamına getirdiği ola-naklar; eşitlik, özgürlük zeminini esastahazırlamıştır. Bilim ve tekniğin toplum ya-şamına yansıması ise, geleneksel değerve kurumları alt üst etmiştir. Restorasyonvb ömür uzatıcı politikalarla bunların sü-rekliliği sağlanamaz. Yeni değerlere, yenikurumlara, yeni kurallara kısacası, yenibir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç vardır.En fazla eşit ve özgür yaşam imkanı ya-kalanmışken, bugüne kadar eşitsizliğinağır yükünü kaldıranların oynayacağı rolhiç kuşkusuz çok büyüktür ve bu rol neo-litik değerleri günümüz koşullarına nak-şetme yetisine sahip olanlarındır. Neolitikköylerin anaları, Mezopotamya ve Orta-doğu kültürü, yeni dönemin yönünü belir-lemede aktif rol oynayacaklardır. Yeni de-ğerler ve kuralların bütününü temsil ede-cek bir toplumsal sözleşmeye de en çokbu kesimlerin ihtiyacı vardır. Bu güçler,toplumsallaşmayı yaratan, geliştiren ve ilktoplumsal sözleşmeyi oluşturan dinamik-ler olarak, insanlığın ihtiyaç duyduğu yenitoplumsal sözleşmeyi ilk toplumsal söz-leşmenin özüne uygun mutlaka geliştire-ceklerdir. Neolitik toplum aşamasında ge-liştirilen insanlık tarihinin ilkel anlamdakiilk toplumsal sözleşmesinin özündenuzaklaşıldıkça sınıflı toplum uygarlığı yük-selmiştir. Sınıflı toplum uygarlığı yüksel-dikçe halkların ve kadının sömürüsü kat-merleşmiş, yaşanan acılar derinleşmiştir.Ve sınıflı toplum uygarlığında bu sömürüve acılar değişik kılıflar ve isimler, tek ta-raflı sözleşmelerle günümüze kadar varlı-ğını korumuştur. İnsanlık tarihinin ilk top-lumsal sözleşmesini ve onun özündenuzaklaşma temelinde üç biçimde gerçek-leşen diğer tek yanlı sözleşmeleri anla-mak son derece önemlidir.

Kadının erkeği topluluğa

katması, ilk yazısız sözleşmedir

Neolitik toplum aşamasında, kadınıntoplumsallaşmanın ilk nüvelerini

oluşturduktan sonra, erkeği adım adımyarattığı küçük topluluğa katması, ortaketmesi vardır. Bu ilkel anlamda da olsa ta-rihteki ilk, yazısız toplumsal sözleşme ola-rak kabul edilebilir. Kadın önce kendisiniterbiye etmektedir. Yani bir anlamda öncekendisiyle sözleşmektedir. Kendisindekibazı güdüleri kontrol atına almak için ön-ce kendisine bazı tabular koymaktadır.Belli bir düzeye ulaştıktan sonra da bu ta-buları erkeğe uygulayıp, şartlı olarak, ka-dın cinsi ve çocuklardan oluşan topluluğaerkeği ortak etmektedir. İlk toplumsal söz-leşmeyi uygulayan neolitiğin anaları, böy-lece insanlık için muazzam gelişmelereimzalarını attılar. En önemlisi hayvandaninsana geçiş aşamasına damgalarını vu-rarak toplumsallaşmayı başlattılar. Eğergüdüler kontrol altına alınmasaydı, insantoplumsallaşamazdı. Bu başarıyı belirle-yen, kadının ilkel anlamda koyduğu ilk ta-bular yani ilk kurallar ve bunlar çerçeve-sinde erkekle gerçekleştirdiği ilk sözleş-me olmuştur. İlkel komünal toplumdakianalar topluluğu, beslenmede, cinsel iliş-kilenmede, ortak yaşamın birçok alanındabaşta kendisine, daha sonra erkeğe bazıtabular koymuştur. İnsanlık tarihinde ilkle-

ri teşkil eden bu tabular, giderek erkeğinde kadınlar topluluğuna girmesini sağla-mıştır. Uygulamaya konulan bu kurallar,zaman içerisinde her iki cinsin de beraberyaşamasına olanak tanımış ve yavrularınıkorumak için bir araya gelip örgütlenenanalar topluluğu ile başlayan ilk toplu hal-de yaşama biçimi, böylelikle erkek cinsinide topluluğun içine alarak daha geniş ör-gütlenme düzeyini insanlığa kazandırmış-tır. Analar topluluğu –ana soylu– düzeninegöre örgütlenen bu ilk ilkel insan topluluk-ları; yine anaların koyduğu bazı yeni ya-salarla, her iki cinsin beraber yaşama ko-şullarını daha da genişletmiştir.

Bu sözleşme sadece kadının erkeklesözleşmesi değildir. Kadın aynı zamandadoğayla da büyük bir uyumu, sözleşmeyigerçekleştirmiş oluyor. Kutsal sayılan, za-rar verildiğinde insanlığı felakete götüre-ceğine inanılan ve yaşamsal olan her şe-yin korunması için, uyulması gereken birtür kutsal inanış kurumu olan totemcilik,insanın yaşamını sürdürebilmesi için ge-rekli olan birçok hayvan ve bitki türününtükenmesini engellemiştir. Erkek cinsiniberaber yaşanılabilir bir konuma getirmekve yaşamın devamı için gerekli olan do-ğadaki yaşamsal kaynakların sürekliliğinisağlamak amacıyla oluşturulan bu tabu-lar, anaerkil düzenin topluluk sözleşmesi-dir. Bu ortak yaşam sözleşmesi erkek cin-sinin yaşam tarzında ve bununla berabergelişen karakter yapılanmasında önemlidönüşümler sağlamıştır. Başlangıçta vah-şi doğada salt kendini korumaya yönelikavlanma ve yaşamını sürdürmeyle uğraş-masından kaynaklanan yasa tanımazlığı,bu sözleşmeyle beraber dizginlenmeyebaşlanmış ve anaların oturtmuş olduğuortak yaşamın beraberinde getirdiği top-lumsal alışkanlıkları edinmeye başlamış-tır. Böylece erkek cinsinin salt kendine yö-nelik olan yaşam tarzı, toplumsallaşmayadoğru dönüşmüş ve erkek artık toplulukihtiyaçları ve kuralları temelinde yaşama-ya geçmiştir. Bu ilk toplumsal sözleşme-nin bozulması temelinde gelişen sınıflıtoplum tarihinde bugüne kadar da gerçek-leştirilen hiçbir sözleşmede, kadının öziradesi yoktur. Sınıflı toplumun her aşa-masında kadın, kendi iradesi dışında im-zalanan sözleşmelerle çok derin bir köle-liğe mahkum edilmiştir. Sınıflı toplumlarınen yetkin biçimi olan kapitalist toplumdaüç değişik bağımlılık biçimine denk gelenüç tür sözleşme, binlerce yılın mirasınadayanarak günümüzde de hala devam et-mektedir.

Sınıflı topluma ait bu sözleşmelerdenbirincisi; toplumla devlet arasındaki söz-leşmedir. Bu sözleşme biçimsel koşullarçerçevesinde bir araya gelinerek, toplu-mun özgür iradesi sonucunda oluşturdu-ğu bir sözleşme olsa da özünde tek yanlı-dır. Çünkü, bir yandan bireyleri yasalarkarşısında eşit ve özgür varlıklar olarakele alırken; öte yandan biçimsel eşitlik veözgürlük anlayışıyla bireyleri devlete ba-ğımlı hale getirip, bu bağımlılığın üstünüörter. Bu sözleşmeye göre toplumun dev-lete karşı bazı yükümlülükleri olduğu gibidevletin de topluma karşı belli yükümlü-lükleri vardır. Sistem içerisinde geçerliolan hukuka göre, bu sözleşme karşılıklıiradeye dayalıdır; toplum ve devletin ka-bulü ile geçerli olan bir sözleşmedir. Oysaözünde, iradeye dayalı bir durum yoktur.Örneğin toplumun, mevcut sistemler açı-sından farklı bir seçeneği yoktur. Özelliklekapitalist sistemde oluşan devlet yapılan-ması, toplumun düşürülmesini ve çok giz-li, inceltilmiş bir biçimde sömürülerek dev-lete bağlanmasını esas almaktadır. Toplu-mun, devletin ortaya koyduğu hukuk çer-çevesine uymak dışında farklı bir seçene-ği yoktur. “Bu tür bir sözleşme devleti sı-nıflar üstü kılarak devleti toplumun gerçek

Serxwebûn Sayfa 7Kasım 2002

“Günümüz dünyasında insanın kendi cinsi ve doğa ile olan anlamsız ve yıkıcı ilişkilerinin alternatifi deneolitiğin doğal yaşamıdır. Örneğin cennet kavramı özce, halk için zor ve şiddet olaylarının pek

olmadığı, insanın doğanın bir dostu ve parçası olarak yaşadığı, ilişkilerde genel bir eşitliğin hükümsürdüğü neolitik çağlardaki dönemlerin zihinsel izdüşümü ve özlemiyle bağlantılı olarak gelişmiştir.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 8:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Sayfa 8 SerxwebûnKasım 2002

temsilcisi konumuna yükseltir. Böylecedevlet ile demokrasi arasındaki paradok-su gizleyerek, bu paradoksun anlaşılma-sını ve aşılmasını önler.”

“Kapitalist toplumda, sınıfsal egemen-liği toplumsal egemenlik biçiminde formü-le edip bunu topluma kabul ettirmenin öz-gül bir biçimi olan toplum sözleşmesi,devlet ile aile arasında belli bir bağlantı-nın kurulmasını olanaklı kılan bir evliliksözleşmesiyle birlikte ortaya çıktığı veonunla uyumlu işlediği zaman, toplum üs-tünde belli bir etkide bulunabilir.” Kadın ileerkek arasında biçimsel eşitlik koşullarıçerçevesinde oluşturulan ve her iki cinsinözgür iradesine dayanan evlilik sözleş-mesi bu temelde geliştirilir. Aile kutsallığıadı altında dokunulmaz kılınan kadınlaerkek arasındaki evlilik sözleşmesi, bi-çimde kadınla erkeğin karşılıklı gönüllülü-ğüne dayanmadıkça, gerçekleşmeyecekbir sözleşmedir. Taraflardan biri istemedi-ği taktirde evlilik ve aile kurumu zorla ku-rulamamaktadır. Oysa özünde toplumsalyapılanma içerisinde kadının mahkumedildiği yaşam tarzı budur. Kadın, cinsel-liğini satarak onun üzerinden yaşam kur-mak dışında bir seçeneğe sahip değildir.Bu sistem günümüzde de geçerlidir. Heryerde bu düzeyde yaşanmasa da özdebu vahşet devam etmektedir. Kadın yaevliliği kabul edecek, ya da başka bir sö-mürü ve baskıyla karşı karşıya kalacaktır.Kadına karşı toplumdaki cinsel taciz veyatecavüz dışında, aile içinde de erkeğin,kadının istemi dışında ona sahip olmahakkı vardır. Dünyanın birçok yerinde ka-dın, evlilik içinde dövülmektedir. Evliliksözleşmesine göre bu, suç değildir. An-cak bu sözleşmelerin kadın tarafından enufak bir ihlali kadın açısından ölüm de da-hil acımasız yaptırımlarla cezalandırılmış-tır ve günümüzde de büyük oranda ge-çerliliğini korumaktadır. Bu konuda ulusla-rarası alanda tedbir alınmasını içerenherhangi bir sözleşme yoktur. Bugün Hin-distan’da hala geçerliliğini koruyan, evle-nen genç kızın götürdüğü çeyizin yetersizbulunması halinde koca tarafından isten-diği zaman öldürülmesi, Nijeryalı Emineörneğinde olduğu gibi erkek için yasallaş-tırılan zinayı kadın işlediğinde, taşlanaraköldürülmeye mahkum edilmesi ve dahanice böyle olaylar insanlığın kanayan vic-danı olmasına rağmen, bu alanda hukuk-sal yaptırımları uygulamayı zorunlu kıla-cak hiçbir uluslararası sözleşme yoktur.Bazı yasalar olsa bile özellikle bilimselgelişim açısından geri kalmış, dini dog-maların etkisini yoğun yaşayan ülkelerin,toplumların yasaları ya da bilimsel teknikgelişmeyi her türlü etik değerden kopukele alıp kullanan emperyalizmin fuhuşsektörünün kar hırsı bu yasalardan dahagüçlü olmaktadır. Ataerkil mantığın tümkurumlaşmalara damgasını vurduğu gü-nümüz dünyasında, aile hala “en özel”özel mülkiyet olarak kalmakta ve kadınınbu durumda yaşadığı acılar hala sürmek-tedir. Görünüşte bu özel mülkiyet alanı si-yaset, devlet, genel toplum alanının dı-şında gibi görünse de, egemenlikli siste-mi ideolojik ve kurumsal olarak günlüküreten bir merkezdir. Bu nedenle de sis-tem tarafından çok özel yasalarla teminataltına alınmaktadır. Yani evlilik sözleşme-si her iki cinsin biçimsel eşitlik koşullarıçerçevesinde ve özgür bir biçimde biraraya gelip, birlikte yaşama kararını ver-melerine dayandığından, biçimsel olarakdemokratik bir özellik gösterir. Oysaözünde toplumsal sözleşmenin; bireyinve toplumun devlete, devletin egemen sı-nıflara olan bağlılığının kamufle edilerekyasallaştırılması işlevini üstlenmesinebenzer bir şekilde, evlilik sözleşmesi deerkeğin kadın üzerindeki sömürüsünü ve

baskı altına alan ataerkil egemenliği giz-leyip, yasallaşmasını sağlamaktadır. Top-lum sözleşmesi, sınıfsal egemenliği top-lumsal egemenlik olarak gösterip, bu şe-kilde yasallaştırırken; evlilik sözleşmeside ataerkil egemenlikle sınıfsal egemenli-ği ilişkilendirip sınıfsal egemenliğin birparçası haline getirerek bu yasallaşmayıbaşka bir açıdan tamamlar.

Demokratik toplum ve devlet

halkların artan etkinliğinin

bir sonucudur

Üçüncü sözleşme, emek ile sermayearasında yapılan sözleşmedir;

emek ile sermayenin biçimsel eşitlik veözgürlük koşulları çerçevesinde bir arayagelmelerini sağlayan iş sözleşmesidir. İşsözleşmesi sermayenin emeği sömürme-sinin yasal koşullarını hazırlar. İşçi, kendiözgür iradesi sonucunda işgücünü her-hangi bir kapitaliste sattığı zaman kapita-listle bir sözleşme yapmış olur. Emekçi,işgücünü satıp satmamakta ve hangi ka-pitaliste satacağı konusunda tercih yap-makta özgürdür. Bu anlamda karşılıklı gö-nüllülüğe dayalı bir anlaşma gibi yansıtıl-sa da; özünde işçi, ya o sözleşmeyi kabuledip emeğini satarak yaşamını devam et-tirecek ya da açlıktan ölmeyi tercih ede-cektir. Başka bir seçeneği yoktur. Ege-menlikli bir sistemin yarattığı koşullarınmahkum ettiği bir durumda, özgür iradey-le gönüllü bir tercihin yapıldığını öne sür-mek mümkün değildir.

Bu üç sözleşme biçimi; sömürü biçim-leri ve bu sömürü biçimleri üzerinde yük-selen baskıların ve bağımlılıkların üstünüörtmeleri açısından farklı olsalar da, sınıf-lı toplum örgütlenmesinde kısmi bir örtüş-me içinde olup birbirini karşılıklı olarak ta-mamlarlar. Bu sözleşmeler özünde, tümsınıflı toplumlarda gelişen bir genelliğe veevrenselliğe sahiptir. Hepsinde de bir biçi-miyle kadın vardır. Evlilik sözleşmesindecins boyutundaki baskı çok daha keskinve ağır olsa da bütün sözleşmelerde ka-dın, baskı altına alınmaktadır. Bütün busözleşmelerde erkek de, bir azınlığın dı-şında, bağımlılaştırılan olsa da, ikinci cinsolarak kadın, bu baskıyı daha ağır ve kat-merli yaşamaktadır. Bugüne kadar ger-çekleştirilen tüm sözleşmeler, egemenlertarafından ezilenleri baskı altında tutmakve onlar üzerinde gerçekleştirdikleri sö-mürü sistemine kılıf uydurmak için yapıl-mıştır. Tarihte bu tek yanlı, eşitsiz ve sö-mürüyü meşrulaştıran sözleşmeleri orta-dan kaldırmak için çok büyük direnişleryaşanmış olsa da henüz tam aşılmış de-ğildir. Bu sözleşmelerde kadın, kendi ira-desi veya istemiyle yer almamaktadır. Bunedenle bu sözleşmeleri gerçekleştiren,teminat altına alan ve hukuka bağlayanhiçbir kurum demokratik değildir. Bu ne-denle aileden başlayarak, toplumu, siya-seti, devleti ve hukuku demokratikleştir-mek, bütün bu kurumlaşmalarda kadıniradesini tanıyan ve dikkate alan bir deği-şimi hakim kılmak kadının toplumsal söz-leşmesinin esasını oluşturmaktadır. Bunune mevcut aile gerçeği, ne devlet, ne va-rolan siyaset mekanizması, ne de mevcuthukuk sistemi kadın lehine değiştirecekkonumda değildir. Bugün insanlık; kapita-list sistemde insanlıktan uzaklaştırılaraksalt güdüsel, maneviyattan kopuk bir hay-van haline getirilmek istenmektedir. Bu,insanlık için büyük bir tehlikedir. İşte butehlikeden insanlığı koruyacak ve güçlübir çıkış yaptırtacak olan tarihin başlangı-cında olduğu gibi yine, kadın özünün top-lumsal gelişmeye, sözleşmeye damgasınıvurmasıdır. Bu nedenle kadının kendi top-lumsal sözleşmesinin çerçevesini, koşul-

larını kendisinin oluşturması, top-luma sunması ve bunu toplumakabul ettirmek için demokratik si-yaset, demokratik hukuk mücade-lesini göze alması gerekmektedir.

Günümüzde dünyanın her ta-rafında güncele damgasını vuran,kültürlerin uyanışı, çağdaş biçim-lere kavuşması ve yaşamın vaz-geçilmez temel öğesi haline gel-mesidir. Halklar ilk defa uyuşturu-cu dogmatik ideolojilerin ve temel-siz ütopyaların baskısından kur-tulmakta, ta neolitik toplumdanberi yere çakılmış ve gömülmüşvarlıklarına yeniden sarılmakta veyaşamsal kılmakta, tüm varlıkla-rıyla büyük bir çağdaşlaşma süre-cine girmektedir. Çağdaş demok-ratik uygarlığın halkların Röne-sansı’na dönüştüğü, öyle de ge-lişmesi gerektiği her gün daha daaçığa çıkan bir gerçekliktir. Katısınıf diktatörlüklerinin en somutifadesi olarak çeşitli otoriter ve to-taliter rejimlerin gerilemesi ve or-tadan kalkması, halklar lehine bü-yük bir kazanımdır. Halkların var-lıkları demokrasiyle özdeştir. İkisibirbirinden ayırt edilemeyecek birdiyalektik bağ içindedir. Demokra-tik toplum, siyaset ve devlet, halk-ların artan etkinliğinin bir sonucu-dur. Tarihin hiçbir dönemiyle kı-yaslanmayacak kadar toplumda,siyasette ve devlette demokratik-leşme, en acil gündem haline gel-mişse ve bu ihtiyaç dünyanın hertarafında yaşanıyorsa, bu gerçek-lik, yaşanan çağın halkların uya-nışı, aydınlanması ve siyasi güçhaline gelmesinin itirafından baş-ka bir anlama gelmez. Çağımız; kapitaliz-min çözülen ve çöken bunalımlı karakteri-ne rağmen, onun zıddı ve çözümleyici gü-cü olarak gelişen halkların demokratik uy-garlık çağıdır. Yani içinde yaşadığımızçağ, halkların doğuş çağı olmaktadır.

Kazanan kadın,

her düzeyde kazanan toplum

ve birey demektir

Demokratik uygarlık çağı, halklarınyeniden doğuşu kadar ve belki de

daha belirleyici olarak kadınların doğuşçağıdır. Neolitik toplumun doğurucu tanrı-ça gücü olan kadın, sınıflı toplum tarihiboyunca sürekli yitirmeyle karşı karşıyakalmıştır. Tarih bir anlamda yükselen sı-nıflı toplumla birlikte güç kazanan ege-men erkeğin tarihidir. Egemen sınıfsal ka-rakter, egemen erkek karakterle birlikteoluşur. Burada da geçerli kural, mitolojikyalanlar ve ilahi cezalandırmalardır. Bu-nun altında ise çıplak kaba zor ve sömü-rü gerçeği vardır. Toplumun egemen er-kek karakteri, günümüze kadar kadın ol-gusunun bilimsel değerlendirilmesine bilefırsat tanımamıştır. Dinden çok tabusal biralan sayılmaktadır. Namus adı altında,aslında erkeğin en sinsi, en hain ve zor-baca gasp ettiği kadın gerçekliği ve hakla-rı gizlenmektedir. Kadının tarih boyuncakimliği ve kişiliğinden yoksun bırakılaraksürekli erkeğe tutsak edilmesi, sınıflaş-madan daha olumsuz sonuçlara yol açanbir olgudur. Kadının tutsaklığı genel köle-liğin, düşüşün, toplumda yaygınlaşan ya-lanın, hırsızlığın ve zorbalığın, her tür kir-lenmenin, uşaklığın ölçüsüdür. Bu tarihintersine çevrilmesinin, en derin toplumsalsonuçları beraberinde getirmesi kaçınıl-mazdır. Kadının özgürce yeniden doğuşu,toplumun tüm alt ve üst kurumlarında ge-nel bir özgürleşmeyi, aydınlığı ve adaleti

zorunlu kılacaktır. Savaşın yerine barışındaha değerli olduğuna ve yüceltilmesi ge-rektiğine ikna edecektir. Kazanan kadın,her düzeyde kazanan toplum ve birey de-mektir. Bunun için kadın hakları ve özgür-lükleri alanındaki demokratikleşme tarih-sel önemdedir. Yirmi birinci yüzyılın buanlamda uyanan, özgürleşen ve güçlenenkadının çağını başlatması, sınıfsal ve ulu-sal kurtuluştan da önemli bir olgudur. De-mokratik uygarlık, her dönemden dahafazla kadının yükseldiği ve kazandığı birçağ olacaktır. Demokratik toplumun nihaizaferi kadınla mümkündür.

Neolitikten beri sınıflı toplum karşısın-da yere çakılan halklar ve kadın, demokra-tik hamlenin gerçek sahibi olarak hem ta-rihten intikamını almakta hem de yükselendemokratik uygarlığın soluna yerleşerekgereken antitezi oluşturmakta, gerçekteneşit ve özgür topluma gidişte en sağlamsosyal dayanağı oluşturmaktadır. Ortado-ğu’da toplumun demokratikleşmesinin an-titez olması, daha çok kadının ve gençliğinsayesinde olacaktır. Kadının uyanışı vetoplumun öncü gücü olarak tarihsel sah-nede yer alışı gerçek bir antitez değerin-dedir. Kadın dünyası, bilinci, vicdanı, sev-gisi, koruması farklı uygarlıksal değerlerdoğurmaya adaydır. Uygarlıkların sınıf ka-rakterleri gereği, erkek egemenlikli geliş-meler, kadını bu yönden de güçlü antitezkonumuna getirmektedir. Hem toplumunsınıf farklılıklarının aşılması hem de erkeküstünlüğünün sona erdirilmesi, antitez ol-maktan öteye, yeni sentez değerindedir.Dolayısıyla Ortadoğu toplumunun demok-ratikleşmesinde kadının öncü konumu,dünya çapında hem antitez –Ortadoğulu-luktan kaynaklanıyor– hem de sentez ko-numunda, tarihi özellikler taşımaktadır.Kadın özgürlüğü, yeni uygarlığın şekillen-mesinde en dengeleyici ve eşitlikçi rolüoynayacaktır. Kadın bu tarihi misyonunuen fazla toplumsal yaşamı yeniden düzen-leyerek gerçekleştirecektir. Bu da toplum-sal sözleşme temelinde olacak ve neolitiktoplumun çözülüşünden beri adeta top-lumdan silinen kadın, tekrar saygın, özgürve eşitlikçi koşullarda yerini alacaktır. Top-lumun en köklü dönüşümü, kadının sağla-yacağı dönüşümle belirlenecektir. Çünkükadın ne kadar eşit ve özgürse, toplumuntüm kesimleri de o kadar eşit ve özgürdür.Demokrasinin ve laikliğin kalıcı olarak yer-

leşmesinde kadının demokratikleşmesininrolü belirleyici olacaktır. Yeni sosyal hare-ketlilik kadın renginde başat bir durumuyaşayacaktır. Kadının özgür toplum söz-leşmesinin üzerinde şekilleneceği temelgerçeklik de bu olacaktır.

İnsanı insan yapan toplumsallaşmaneolitik devrimle başlamıştır. Bugün yaşa-dıklarımızla her anlamda çok büyük zıtlık-lar taşıyan bu sistem, halkların ve kadınla-rın tüm ezilenlerin sadece özlemi olarakmı kalacaktır? Ayrımcılığın olmadığı, tanrı-sal güçlerin bir kurum veya kişide toplan-madığı, bireyle toplum arasında bir denge-nin bulunduğu, bilim ve tekniğin insanlığıtehdit eder durumdan çıktığı, sosyal so-runların siyasal ekonomik çıkarlar için er-telenmediği, dogmaların ve geleneğinhükmünden kurtulmuş bir dünya dışındabir seçenek artık kabul edilebilir mi? Bu-nun dışındaki seçenek, manevi dünyanınzayıflamasıyla, tükenmiş bireyle, ya dog-malarla tıkanmış ya da değerlerini çürüte-rek çözülmüş toplumun, bilim ve tekniğinsermaye odaklarının tasarrufunda dünya-yı belirsizliğe sürüklemesinin, yönettiğitoplumu temsil etmeyen iktidarların dün-yası olabilir. Bugüne değin ne kapitalizm-de derinleşerek ilerleyen Avrupa bireyciliğine de tarihin eski zamanlarına takılı kal-mış Ortadoğu’nun kurutucu, çürütücü ge-lenekselliği, yaşlı dünyamızın problemleri-ne çözüm bulamamaktadır. Kıtalar, halk-lar, topluluklar ve cinsler bu sorunu farklıbiçimlerde yaşasalar da çözüm ararkenortak bir ekseni takip etmeleri gerekecek-tir. Bu eksen, bir dogmanın bir ilahi gücünekseni değildir. İnsanın nasıl yaşamak is-tediğinin cevapları temelinde, kendi öz dü-şünceleri, tartışmaları ile ortaya çıkacak il-keler ve ölçüler bütünüdür. Yani tam anla-mıyla yeni bir toplumsal sözleşme olacak-tır. Bu sözleşme toplumsallaşmanın baş-langıcında gerçekleşen ve insanı insanyapan temel kuralları içeren ilk toplumsalsözleşmenin özünü taşıyacaktır. Aslındabu toplumsal sözleşme bir anlamda günü-müzde insanlığın ihtiyaçlarına cevap yara-tacak tarzda ana hukukunun güncelleştiril-mesi olacaktır. Kadını esas alma veya ka-dını merkez yapma değil; her iki cins vegenel toplum açısından özgür yaşam veilişki tarzını yaratmaktır esas olan.

Beş binyıllık erkek egemenlikli sistemebakılıp bunun zorlukları ileri sürülebilir.

“Ataerkil mantığın tüm kurumlaşmalara damgasını vurduğu günümüz dünyasında, aile hala “en özel” mülkiyet olarak kalmakta ve kadının yaşadığı acılar hala sürmektedir.

Görünüşte bu özel mülkiyet alanı siyaset, devlet, genel toplum alanının dışında gibi görünse de, egemenlikli sistemi ideolojik ve kurumsal olarak günlük üreten bir merkezdir. Bu nedenle de sistem tarafından özel yasalarla teminat altına alınmaktadır. ”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 9:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Serxwebûn Sayfa 9Kasım 2002

Hiçbir örneği olmadığı belirtilebilir. Toplumsisteminin, siyasal mekanizmanın ağırlık-ta erkek egemen zihniyetle belirlendiğigerçeğinden hareketle, kadınların suna-cağı bir toplumsal sözleşme metninin top-luma kabul ettirilmesinin zorluğu dile geti-rilebilir. Bunların hepsinde doğruluk vehaklılık payı var. Ancak her toplumsalsözleşmenin ortaya koyduğu ilkelerin ya-şamsal kılınmasının mücadeleyle müm-kün olduğu düşünülürse, önerdiğimiz öz-gür toplum sözleşmesinin de toplumla bü-tünleşme ve buluşma koşullarını, ilkelerinibelirleme temelinde bir mücadele çerçe-vesi olduğu anlaşılacaktır. Bu cesaretinve kararlılığın nedeni ve kaynağı anlaşıl-mak istenebilir. Bunu ileride gerçekleştire-ceğimiz ulusal ve uluslararası konferans-larda, değişik kadın platformlarında kap-samlı tartışmalarla tüm dünya kadınlarıy-la paylaşmanın düşüncesi bile bizi heye-canlandırıyor. Ancak böyle bir bildiriyle detemel noktaları tüm dünya kadınlarınıngörüşlerine sunup, paylaşmaktan mutlu-luk duyuyoruz.

Toplumsal sözleşme

demokratik uygarlık çağına

denk düşen bir öze sahiptir

Dünyamızın içinden geçtiği zorlu dö-nemler, insanoğlunu olağandışı

güçlüklerle mücadele etmek zorunda bı-rakmıştır. Tüm sınıf ve uluslar bu zorlu sü-reçleri yaşasalar dahi ancak çok dar birkesimin ihtiyaçlarını –o da sınırlı olarak–çözebilmişlerdir. İnsanlığın demokratik bi-rikimlerinin sonucu olarak gerçekleşenkurumlar, sözleşmeler, değer yargıları bü-yük çıkar çevrelerine ters düştükleri herdurumda ve zamanda, hiç çekincesiz ihlaledilen, bağlayıcılığı reddedilen bir konum-dadırlar. Dünyanın bir yerindeki savaş veyıkımlar diğer bir yerindeki iç huzurun, si-yasal çıkarların ve ekonomik istikrarın te-minatı olarak kabul edilebilmektedir.

İşte böyle bir gerçekliği yaşadığımızbugünlerde, milyarlarca insanın kendile-rini ve zihinlerini, baskıcı otoritelerin, önyargıların ve gelenekselleşmiş dogmala-rın baskısından kurtarma özlemleri yirmibirinci yüzyıla dayanırken, Özgür KadınPartisi olarak insanlığın yeni bir sözleş-me ihtiyacı ile karşı karşıya olduğunainanarak, bu konuyu gündemimize almışbulunuyoruz. Uzun bir süredir üzerindetartışmalar yürüttüğümüz yeni bir top-lumsal sözleşmenin oluşmasıyla, “nasılbir dünya, nasıl bir yaşam?” sorusununcevaplanabileceğine ve belirlenecekesasların insanlığın tarihinde yeni bir çı-ğır açacağına inanıyoruz. İnsanlık, yazılıtarih boyunca gerçekleşmiş özgürlükkarşıtı kurum ve inanış biçimlerini yargı-lama yetisine ulaştığı gibi yeni ve özgüryaşamın ilkelerini, projelerini tartışacakgücü de biriktirmiştir. Biz Kürt kadınlarıolarak, başta Ortadoğulu kadınlar olmaküzere, yeni bir yaşam ihtiyacı hissedentüm dünya kadınlarının çözüm ve proje-lerini ortak tartışma ve kararlaşma plat-formlarına taşırmanın zamanının geldiği-ni düşünüyoruz. Toplumsal sözleşme buanlamda evrensel değeri olan bir çalış-madır. Demokratik uygarlık çağına denkdüşen bir öze sahiptir. Bu konu, bütündünya kadınları için gerekli ve önemlidir.Kadın kapsamlı bir çalışmanın ürünüolarak özgür toplum sözleşmesine ulaş-malıdır. Toplumsal sözleşme, kadını saltcins yönüyle değerlendiren değil, geneltoplumsal çıkarlarını da esas alarak top-lumun demokratik dönüşümünü gerçek-leştirmek amacıyla kadının katılım çer-çevesini de belirleyen bir projedir. Top-lumsal sözleşme, özce kadının toplum-sal yaşama katılımını ve koşullarını ken-disinin belirlediği bir sözleşmedir. İnsan-lık tarihi boyunca bu hak hiçbir zamankadına verilmediği gibi günümüzde deverilmemektedir. Kadının duygu ve dü-şüncede, toplumsal yaşam içerisindeçok fazla düşürülüp mevcut egemenliklisistemin hukuk ölçüleri temelinde bir ya-şama mahkum edilmesi, sözleşme ola-

rak adlandırılmaktadır. Bu gerçeklik dün-yada hala geçerliliğini korumaktadır.

PJA olarak neden böyle bir toplumsalsözleşmeye ihtiyaç duyduğumuz sorusu-nun cevabını da bu gerçeklikle bağlantılıdeğerlendirmek gerekmektedir. ÖzgürKadın Partisi olarak doğuşumuz çoksancılı ve zorlu mücadeleler sonucunda,gelişimimiz hep bir sözleşme temelindeolmuştur. Bu sözleşme en genel anlam-da özgürlükle sözleşmedir. Süreçlere,dönemlere göre değişik biçimler aldı, de-ğişik maddeleri oluştu. Ama özgürlüklesözleşmenin özüne hep bağlı kalındı. El-bette büyük bir emek, çaba ve zorlu birmücadele ile gelişti. Yüreğimizdeki öz-gürlük tutkuları Mezopotamya toprağın-da, çok şiddetli savaş ortamında maya-landı. Kürt halkı olarak karşı karşıya bu-lunduğumuz imha ve inkar siyasetini yık-mak için başlatılan silahlı mücadeledebizim de ilk sözleşme biçimimiz kadın or-dulaşması olarak somutlaştı. Bu yaklaşıkyirmi yıllık mücadele birikiminin örgütlen-dirilerek, çok değerli şehit kadın yoldaş-larımızın anılarını cevaplamanın adı ol-du. Kadın ordulaşmasının özü, özgürlük-le, örgütle, ülkeyle ve mücadeleyle evlilikbiçiminde formüle edildi; yani kadının enfazla uzaklaştırıldığı dört temel olguyla.Kadın ordulaşması bir anlamda kadınınkaybettiği her güzelliği, her anlamı yeni-den yaratmak ve kazanmak için çok eşit-siz koşullarda da olsa savaşmanın adıoldu. Bu en başta kadının kendisiylesözleşmesiydi. Yani “özgürleşinceye ka-dar özgürlüğüm önündeki tüm engellerekarşı, büyük yurtseverlik duygularıyla ör-gütlü mücadeleyi amansız geliştirece-ğim” sözleşmesiydi. Çok zorlu eşitsiz,şiddetli bir savaş ortamında olduk, çokbüyük bedeller ödedik, erkek egemenli-ğinin ve kadın köleliğinin zorlayıcı birçokyaklaşımıyla da karşılaştık. Bazen yeter-siz kaldık, güç getiremedik, ama asla öz-gürlük sözleşmemizi bozmadık, hiçbirgücün de bozmasına izin vermedik. Ka-dınla, erkekle, savaşla, örgütle ve Ön-derliğimizle bu temelde ilişkilendik, butemelde yaşadık. Bütün dünyaya mucizegibi gelen binlerce genç kız ve erkeğindağlarda, yıllarca birlikte yaşamasını dabu sözleşmeyle başardık. Daha sonra busözleşmemizin adı YAJK oldu. YAJK dabeş temel ilkeyi esas aldı: Yurtseverlik,özgür irade, örgütlülük, mücadele, güzel-lik ve estetik. Bu beş temel nokta, kadı-nın özgürlük mücadelesini yükselttiği il-keler oldu. Mücadele geliştikçe ve söz-leşmemizin sonuçlarını aldıkça bu müca-delemizin örgütlenme düzeyini yükselt-tik. Geri köle kadının ve egemen erkeğinsaldırılarını yaşadıkça, ideolojik, örgütselve siyasal olarak sözleşmemizi kapsam-lılaştırdık. Adımız PJA oldu.

Ve şimdi gelinen aşamada sözleşme-

mizi toplumla yapmak istiyoruz. Bu, biranlamda kadın eksenli sistemin bir söz-leşmesi oluyor. Ve toplumla yeniden öz-gür temellerde bir sözleşmenin gereğineinanıyoruz. PJA’yı var eden ideolojininher zaman temel yaklaşımında şu gerçek-lik oldu: Özgürlüğe en yüksek tutkuyubesleyen ve özgürlüğe en çok ihtiyaç du-yan kesimi özgürlükle sözleştirmek, öz-gürlüğün gelişimini garantiye almaktır.Özgürlüğe en tutkulu olanlar ve en çok ih-tiyaç duyan kesimler de kadınlar ve halk-lardır. Eğer bu iki güç özgürlük temelindesözleşirse, özgürlük kesindir. Ve biz yaşa-dığımız çok zorlu yıllara rağmen bağlı kal-maktan asla vazgeçmediğimiz sözleşme-mizi tüm kadınlara, topluma açmak, onlar-la paylaşmak ve yirmi birinci yüzyılın ka-rakterini dikkate alarak, yeni bir toplumsalsözleşmeye gitmek istiyoruz.

Sınıflı toplumun gelişiminden günümü-ze kadar, kadının kendi özgür iradesiyleölçülerini, kurallarını ve şartlarını belirledi-ği bir sözleşme gerçekleşmedi. Çünkü ye-nilenin, gasp edilenin dünyası, ruhu, dü-şüncesi ve bedeni işgal edilenin, diline,yüreğine ve beynine binlerce kilit vurul-muş olanın, bırakalım koşul, şart öne sür-meyi, önüne sürülen tüm şartları, koşulla-rı, bin bir türlü ölüm de olsa, kabul etmek-ten başka şansı yoktur. Sözleşmek enazından temel noktalarda eşit ve güçlü ol-mayı gerektirir. Gücün varsa sözünün birdeğeri vardır, gücün varsa söylediğin söz-ler koşul olarak, şart olarak esas alınır.Yaşamın tüm alanlarına, siyasete, asker-liğe, sanata, kültüre etki gücün varsa bü-tün bu alanları kapsayacak değişimler, il-keler önerirsin ve dikkate alınırsın. Dahabundan bir iki yüzyıl öncesine kadar ka-dınların okuma, seçme-seçilme hakları-nın, hatta bu hakların talep edilmesininşiddetle, işkenceyle bastırıldığını hatırla-mak bile kadının binlerce yıl içerisindegüçten, dolayısıyla yaşamın her sahasın-dan ne kadar uzaklaştırıldığını anlama-mız için yeterlidir.

Kadının binlerce yıllık sessiz direnişinin,neolitik anaların yarattığı sağlam kültürün,son iki yüzyıllık görkemli kadın direnişlerininürünü olarak söz ve eylem gücü doğdu. Di-line, düşüncesine ve ruhuna vurulan kilitler,mühürler birer birer açıldı. Ve şimdi yirmi bi-rinci yüzyılın ilk yıllarında kadınlar olaraktoplumsal sözleşmemizi yaratmayı, karar-laştırıp uygulamayı tartışıyoruz.

Kadın katliamı

halk katliamından daha tehlikelidir

Bu çalışma, öneminden dolayı kap-samlı araştırma ve inceleme konu-

su olmak kadar güçlü tartışma platform-larının gündemine girmelidir. Bunun içinçok geniş kadın kesiminin görüş ve öne-rilerini almak ve değerlendirmek önemli-

dir. Bu amaçla bugüne kadar gerçekleş-tirdiğimiz bazı girişimler çok sonuç alıcıolmadı. Bunun nedeni, bu çalışmanınanlamının yeterince kavranmamasıdır.Kadının özgür toplum sözleşmesininözü; üçüncü alanın mücadele esaslarını,yöntemlerini ve araçlarını belirlemektir.Adı sözleşme olsa ve karşılıklı taraflarıçağrıştırsa da mevcut durumda bu, tektaraflı bir sözleşmedir. Çerçevesinin ka-dın tarafından oluşturulacağı ve bu çer-çevenin yaşamsal kılınması, genel top-lum tarafından kabul edilmesi için yoğunmücadeleyi gerektiren bir sözleşmedir.Yani bir anlamda kadın değişmesini iste-diği, değiştirmeyi esas aldığı tüm olgula-rı nasıl ele aldığını bu sözleşmenin çer-çevesinde ortaya koymalıdır. Örneğinkadın nasıl bir toplum, siyaset ve devletistiyor? Bunları yaratırken hangi müca-dele yöntemlerini, araçlarını esas alma-lı? IV. Kongremizin hazırladığı bu bildir-ge en genel hatları ile bir yaklaşımı su-nuyor bizlere. Ama bunları sizlerle tartış-mayı istiyoruz; birçok kadın örgütleriyleve şahsiyetleriyle tartışarak oluşturmayıdaha doğru buluyoruz. Önümüzdeki ay-larda ulusal düzeyde yapmayı planladı-ğımız Toplumsal Sözleşme Konferansısonuçlarını da tüm dünya kadınlarınaulaştırmayı hedefliyoruz. Bu sonuçlarüzerinden daha geniş bir tartışmanın yü-rütüleceğine inandığımız, UluslararasıToplumsal Sözleşme Konferansı ile ek-sik, yetersiz sonuçlarını gidermek ve tümdünya kadınlarının “bizim” diyebileceğibir sözleşmeye ulaşmak hedefimiz. Bukonferansın hazırlıklarını birçok kadınörgütüyle birlikte planlamak ve gerçek-leştirmek de heyecan duyacağımız birçalışma olacak.

Bugün toplumda hiçbir hukuksal,sosyal, ekonomik, sağlık vb güvencesiolmadan yaşayan milyonlarca kadın var.En yakın örneği yanı başımızdaki Gü-ney Kürdistan gerçeğidir. Bir iki yıllık sü-reçte binlerce kadın kendisini yakarakintihar etti ve hala bu intiharları durdura-bilmiş değiliz. Yine Kuzey Kürdistan’daağırlıkta Batman’da yaşanan intiharlarvar. Kadın haklarının, kadın yaşamınınolmadığı yerde, kadın, hukukunu kendi-si belirliyor. Kadın, ataerkil sisteme veonun tüm kurumlaşmalarına “sen ölüm-den bin kez beter ettiğin bir yaşamı ba-na dayatırsan ben kendi elimle, iradem-le ve tercihimle bir kez ölürüm daha iyi”diyor. Kendisine göre yasa, kanun koyu-yor. Ama ölümden başka bir hükme gü-cü yetmeyen bir yasa. Kadını buna zor-layan yaşam, toplum, devlet, siyasetgerçeği var. Bunlardan bağımsız geliş-miyor. Başkan Apo, defalarca, “kadınkatliamını halk ve kültür katliamındandaha tehlikeli buluyorum. Kadın katliamıönlenmelidir” diyerek kadının toplumda-

ki bu zorlu durumuna dikkat çekti. PJAolarak toplumsal sözleşme ile ulaşmakistediğimiz; kadın dünyasını, ruhunu,güzelliğini, duygusunu çok pervasızcakatleden bu gerçekliğe dur demek. Bugerçeklik aynı zamanda; gençliği, çocu-ğu ve yaşlıları da katlediyor. Toplumunüçte ikisinden daha fazlasını oluşturanbu kesimlerin konumu böyleyken adil,mutlu, huzurlu, demokratik, barışçıl veözgür bir toplumdan, yaşamdan bahset-mek mümkün mü? O zaman yapılmasıgereken, bu kesimlerin lehine bir söz-leşme yapmak ve gerçekleşinceye ka-dar bunun mücadelesini vermektir. Top-lumsal sözleşmenin esası en özet biçi-miyle böyledir.

Tarihte ilk defa sınıflı toplum güçleri-nin, eşit koşullarda olmasa da, demokra-tik rejimin en kapsamlı işleyişiyle kendikaderlerini tayin edebilmede uzlaşma ko-şullarını yaratmaları, demokratik temeledayalı uygarlığın gerçeklik kazanmasınımümkün kılmaktadır. Bir yandan böylesibir gerçeklik yaşanırken, yaşlı dünyamı-zın diğer yarısında ise, hala kölecilik vefeodalizmle hesaplaşmasını tamamla-mamış halklar vardır. En başta, Ortadoğubu hesaplaşmayı beklemektedir. Ortado-ğu, sahip olduğu köklü, kapsamlı kültürelmirasıyla insanlığın geleceği açısındanantitez rolüne sahipken, bu kültürde çokgüçlü bir yeri olan dogma ve ütopya geri-ciliğini koruyarak yaşadığı çıkışsızlıkla,büyük toplumsal dönüşümlere en çok ih-tiyaç duyan zemin olmaktadır. Çok güçlübir eleştirel çözümlemeyle, bencilliğin,aşiretçiliğin, aileciliğin, karılığın, kocalı-ğın, milliyetçiliğin, dinciliğin, töreciliğin,zihni ve eylemsel uyuşukluğun reddi ge-lişmelidir. Bu toprakların en büyük zen-ginliği olan insaniyetçiliği canlandırıp, bü-yük aşkların yolunu açacak, toprağına,insanına, yarattığı büyük uygarlık değer-lerine bağlılıkla yaşamı geliştirmek ge-reklidir. Bu toprakların büyük yaşam ara-yışçılarına, direnişçilerine, acılarına enbüyük cevabı, tüm bunlar ışığında yeni-den şekillenecek bir toplumsal düzenle,Ortadoğu insanının kendi öz yaşam ger-çeğini yaratmasıyla vermek mümkündür.Bunun için gelişmesi gereken, çok kap-samlı reform, aydınlanma ve Rönesanssürecidir. Bu süreçleri geliştirecek olangerçek aydın ve bireyin ortaya çıkabilme-si, özgür bir toplum yaratmanın da en te-mel yoludur. Bunun için, cemaat, aşiret,kul kültürü, namus anlayışı ve dini dog-malarla çok köklü bir mücadele gerekli-dir. Ortadoğu kadını bu mücadeleyi yürü-tecek en temel dinamik güçtür. Kendi özkültürünün diyarında en büyük düşürül-meyi, dışlanmayı, kimliksizliği yaşarken,yeniden hayata dönüşün en güçlü gerek-çelerine ve gücüne bu topraklarda sahip-tir. Kadınlar ve halklar; tarihin bir döne-minde, zamanın dışında kalmış ve bugünmekanı yeni zamana taşımak isteyenadalet ve özgürlük arayışçılarıdır. Orta-doğu’nun en eski halklarından olan Kürt-ler, yurtları yıllarca işgale ve istilaya uğ-ramışsa da, sınıflı toplumu çoğunluklasadece izlemiş, topraklarında yaratılankültürün, değerlerin yaşatılacağı ilkeyiaramışlardır. Halkların ve kadınların halaözlem duydukları bu yaşayış biçimi, ya-zılmayan, ama varolan, insanı insan ya-pan bir yaşayış biçimidir. Tüm bunlar te-melinde, kültür geleneğini çağdaş de-mokrasinin değerleriyle bütünleştirerek,insanlık için en temel çözüm düzeylerinigeliştirme konumunda olan Ortadoğu, bugerçeğiyle tarihsel bir çıkışın ön günleriniyaşamaktadır. Bu gerçeklikten yola çıka-rak Ortadoğu’nun temel bir özgürlük gü-cü olan partimiz PJA, özgür toplum söz-leşmesini başta Ortadoğulu kadınlar ol-mak üzere tüm dünya kadınlarıyla birlik-te oluşturmayı hedeflemektedir. Tarihi birçalışma olduğuna inandığımız toplumsalsözleşmenin esasları olarak belirlediği-miz maddeler de bir taslaktır. Bu esaslardaha güçlü, zengin maddeleştirilebilir.Sunduğumuz bu maddeler sözleşmeninözünü belirginleştirmeyi ve somutlaştır-mayı hedeflemektedir.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 10:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Sayfa 10 SerxwebûnKasım 2002

Beritanlaşma Eğitim Devremizibaşlatıyoruz. Bu, VIII. Kongresonrası oluşturulan Mazlum

Doğan Kadro Okulu’nun ikinci eğitimdevresi oluyor. Yaz döneminde birincidevreyi üç şube biçiminde yürüttük ve200 civarında kadroyu eğiterek sürecegöre hazırlanmasını, yenilenmesini sağ-ladık. İlk devremiz önemli bir başlangıçoldu, örgütümüzün yürüttüğü düzeltmehareketini günü gününe yaşadı takip et-ti. Tartışmaları ile buna birinci elden sah-ne oldu. Yönetimimizin de katılımıylatartışma düzeyinde önemli bir seviye ya-kalandı. İkinci devreyi, birinci devrenindeneyimlerinin sonuçları üzerinden ger-çekleştiriyoruz. Bir süre birinci devreninsonuçları üzerinde tartışma yürüttük.Hatalarını, eksikliklerini, dolayısıyladerslerini bilince çıkartmaya, bu yenidevrede çıkardığımız sonuçlarla dahayeterli, daha derinlikli ve kapsamlı bireğitim çalışması yürütmeye çaba gös-terdik. Hem program olarak hem de eği-timin veriliş tarzı, sistemi olarak birincidevreden çıkarılan dersler temelindekendimizi yeniden düzenledik. Biraz da-ha geliştirdik, derli toplu kıldık.

Bu yeni devrede, hem tartışma düze-yinin hem de günlük yaşamın daha derlitoplu, daha derinlikli, daha eğitici olaca-ğına inanıyoruz. Bunun için elimizde ye-terince veri var. Hazırlıklarımız da iyidir.Ciddi bir çalışma yürütme açısından kü-çümsenmeyecek düzeyde, yaşadığımızdevrenin tecrübelerini, eğitim düzeyinitartışma ile açığa çıkartıp planlamaya,programlamaya da çalıştık. Bu konudada hazırlık düzeyimiz iyidir. Gerisi, bütünbunları başarıyla pratik çalışmaya dök-meye kalıyor. Önderliğimizin “yaşam fel-sefem” dediği bu çalışmayı böyle biryaklaşım temelinde başarıyla gerçekleş-tirmek istiyoruz. Bu bakımdan bu yenidevremiz daha avantajlı, program sis-tem olarak, tarz olarak belli bir oturmuş-luğu var.

Alt yapı bakımından, yine katılım bakı-mından önemli bir hazırlık düzeyimiz,tüm çalışmalardan, farklı alanlardan gelipkatılmış zengin bir bileşimimiz var. Nice-lik düzeyi olarak dolgun. Nitelik, gelişmeseviyesi bakımından önemli bir bilinci vetecrübeyi kendi içinde taşıyor. Bu temel-de bütün şubelerimizin her türlü tartışma-yı çok derinlikli, sağlam, kapsamlı bir bi-çimde yapabileceğine inanıyoruz. Hertürlü soruna düşüncede çözüm bulunabi-lir, her türlü konuyu aydınlatacak bir tar-tışma yürütülebilir. En ağır felsefik, ideo-lojik, siyasi, örgütsel, pratik konular ol-gun, seviyeli, derinlikli, kapsamlı tartışmadüzeyi ve çözümleyici bir üslup ile çözü-me kavuşturulabilir. Devremizin buna gü-cü ve yeterliliği var.

YYaaflflaamm››nn hheerr aann››nn›› bbiirr ookkuull hhaalliinnee ggeettiirrmmee

bbiizzddee eessaasstt››rr

Okul düzeninin ne ifade ettiğini ör-gütümüz, Önderliğimiz çokça ta-

nımladı. En son savunmalarda BaşkanApo, anlayışını, yaklaşımını, eğitimi elealış tarzını, eğitime verdiği önemi, eğiti-min kendi yaşamında yerini çok net bi-çimde çarpıcı olarak ortaya koydu. Var-lığını, yaşamdan sürekli çıkartılan ders-lerle kendini eğitmek, geliştirmek olarak

tanımladı. Hareketimizi de, kendini sü-rekli eğiten, yenileyen, düzelten, gelişti-ren, bunlar temelinde her türlü pratik veörgütsel çalışmayı ve eylemi gerçekleş-tiren bir hareket olarak ortaya koydu.Yaşamının her anını, her yeri; ev olsun,bir dağ parçası olsun, bir şehirde her-hangi bir yer olsun okul haline getirmeyiesas aldığını belirtti. Şimdi böyle bir Ön-derliğin ve örgütün günümüze cevap ve-recek kadrosunu yetiştirmek üzere birçalışma yürütüyoruz. Eğitime bu kadarönem veren, ona değer biçen, her şeyieğitim temelinde yaratan, geliştiren bir

Önderliğin, bir hareketin parçasıyız. Do-layısıyla bütün çalışmalarımızı bu ger-çeğe uygun olarak ele alıp yürüteceğiz.

En küçük bilgi kırıntısını araştırıpbulmaktan, en imkansız koşullarda hertürlü zorluğu yenerek tartışıp bazı so-nuçları açığa çıkartmaktan, giderekgrup çalışmasına, kamp düzenine, Mah-sum Korkmaz Akademisi gibi askeri, si-yasi eğitim okuluna, parti okulumuza veVIII. Kongre ile Mazlum Doğan KadroOkulu’na ulaşan bir eğitim seyri izleyentarihsel bir geçmişimiz var. Hareketimi-zin gelişimini, her alanda attığı gelişimadımları ile izah etmek mümkün olduğu

gibi, eğitimle de bunu izah etmek müm-kündür. Hareketimizin ciddi, güçlü bireğitim tarihi var. Belki de tarihinin kendi-si bir eğitim tarihidir. Bu hareket boşunaböyle şekillenmedi. Önderliğimiz boşyere ya da tesadüfen eğitime ciddi yak-laşmadı. Bu, tamamen içinde bulundu-ğumuz koşulların Kürdistan koşulları-nın, Türk toplumunun yaşadığı somutdurumun ortaya çıkardığı bir gerçeklikoldu. İçinde bulunulan çağda, yine için-de yaşanılan ülke ve toplumda, Kürdis-tan ve Kürt toplumu gerçeğinde kendinisürekli olarak eğitmeden, sorgulama-

dan, yenilemeden, geliştirmeden yaşat-mak, ayakta tutmak, bir gelecek çizmek,bundan da öteye gericiliğe, karşıtlarına,düşmanlarına alet olmaktan, kendini on-lara hizmet etmekten kurtarmak müm-kün değildi. Kürt insanını ve Kürdis-tan’da insanlığı geliştiren hareketimiz,bütün bunları eğitimle gerçekleştirdi.Bunun başka yolu da yoktu. Bu nedenleÖnderlik şekillenmesi, hareketin gelişi-mi böyle bir eğitim gerçeğine dayandı.Bu bir tercih değildi. Tersine Kürdis-tan’da ayakta kalmak, gelecek yarat-mak, kendi gerçeğini görmek, kendineihanet etmemek, kendine ters düşme-

mek, kendisi için var olup yaşayabilmek;yani biraz özgür, eşit, onurlu bir yaşamıyaratabilmek, geliştirebilmek ancakböyle bir eğitim gerçeği ile mümkün ol-duğu için hareketimiz ve Önderlik kendi-sini bir eğitim hareketi olarak şekillendir-di. Bunu iyi anlamak, bilince çıkarmakdurumundayız. Bugün, VIII. Kongre ileoluşturduğumuz eğitimimizin, sistemimi-zin böyle bir tarihsel temele dayandığı,güçlü bir eğitim anlayışına bağlı olduğuaçık; bunu görmeliyiz. VIII. Kongre ileaçığa çıkardığımız eğitim düzeyimiz bü-tün bunların zirvesi oluyor.

Önderlik gerçeğimize uygun olarak,stratejik değişim ve yeniden yapılanmadöneminde, eğitimin de buna göre ken-disini yenilemesi, yeniden düzenlemesigerektiğine inandık. Her gelişme adı-mında gelişmeye yön verecek, ön aça-cak temelde okul düzenimizi oluşturma-ya çalıştık. Toplantıların gündemine ge-tirdik, tartışmalar yürüttük, kararlar al-dık. Şimdi geçmişi kat kat aşan bir eği-tim sistemi ortaya çıkardık. Her alandakapsamlı bir biçimde, değişik programve yöntemler izleyerek büyük bir eğitselfaaliyet yürütüyoruz. Aslında eğitim, ha-reketimizin, örgütümüzün yürüttüğü en

kapsamlı çalışma diyebiliriz. En yoğun,en derinlikli çalışma olarak değerlendi-rebiliriz. Bazı dönemler bunu bu kadaranlamadık, zayıf yaklaşımlarımız oldu.Fakat şunu gördük: Eğitimi ciddiye al-mayan, doğru, kapsamlı olmayan her tu-tum pratikte başarısız oluyor, geri kalı-yor, zorlanıyor, sağa sola sapıyor. Dola-yısıyla her türlü zorluğu yenen, engeliaşan, her türlü soruna doğru ve yeterliçözüm bulan yol ve yöntemi eğitim ola-rak öngördük. Bu nedenle gittikçe zayıf-layan değil, güçlenen bir faaliyetimiz ol-du. Daha çok ciddiye alınıyor, daha kap-samlı yaklaşılıyor, daha büyük istek du-yuluyor eğitime.

Örgütümüz eğitim yapmakta istekli-dir. Örgütümüzün kadro ve çalışanları,militanları kendini eğitmeyi her zaman-kinden daha fazla ciddiye alıyor, ihtiyaçduyuyorlar. Şimdi kendimizi eğiten, ge-liştiren, Önderlik çizgisini daha iyiözümseyen, dolayısıyla onun daha yet-kin uygulayıcısı haline gelen bir düzeyiyaşıyoruz. Soyut, hayalci, kendini kan-dıran tutumlardan geçmişe göre dahafazla arınmış durumdayız. Onun yerinedaha gerçekçi, daha somut, ayaklarıyere daha sağlam basan, daha ciddi veistekli yaklaşan bir tutumun sahibiyiz.Tabii bu, çalışmalarımıza güç veriyor;teorik gelişme, bilinçlenme, kendimiziifade etme düzeyimiz artıyor. Bununla,felsefede, ideolojide, örgütte, pratikteve yaşamda Önderliğe ulaşma, Önderli-ğin daha başarılı uygulamalar yapantemsilcisi olma yönünde ilerliyoruz. Bu,bizi, örgüt olarak, kadrolar olarak hertürlü gerilik ve gericilik karşısında güç-lendiriyor. Daha çok ve başarılı iş yap-mamıza yol açıyor.

VVIIIIII.. KKoonnggrree’’nniinn pprraattiikklleeflflmmeessiinniinn yyoolluu

ggüüççllüü bbiirr ee¤¤iittiimmddeenn ggeeççeerr

Kadro okulumuzun ikinci devresiolan Beritanlaşma Devresi’nin

kendine has özellikleri, görevleri neler-dir? Bunu tanımlamak, nasıl bir eğitimyaptığımız, yapmakla yükümlü olduğu-muzu somutça belirlemek ve herkesi debu gerçeğe uygun davranmaya davetetmek yararlı olacaktır. Bu anlamda ön-celikle VIII. Kongre temelinde eğitimiele alış tarzımızı iyi anlamak gerekli.Değişik düzeylerde, kapsamlı eğitimleryapıyoruz. Okulumuz, teorik ve ideolo-jik yönü ağır basan, bütün örgüt ve mü-cadele sorunlarımızı bu temelde elealıp tartışan bir eğitim programına sa-hip. Buna bağlı olarak hemen her pratikmerkezimizin, kadroyu pratik görevleredaha somut hazırlamayı öngören aka-demik eğitim düzenleri var. Bu, halk ha-reketi çalışmalarımızda, gerilla faaliyet-lerimizde, özgür kadın çalışmalarımız-da, propaganda ve ajitasyon çalışmala-rımızda, kültür ve sanat çalışmalarımız-da da var. Okul ve eğitim düzenimiz bir-birini tekrarlamayan, ama birbirine bağ-lı programlar olarak oldukça gelişmiş,yayılmış durumda. Bunu dağda, ülkeninbütün parçalarında, yurt dışında yapı-yoruz. Her temel çalışma alanımızın,her kapsamlı yönetim merkezimizinokul ve eğitim düzeni mevcut durumdaoluşmuştur. Buna giderek yenileri ekle-niyor. Her alanda, günlük olarak yüzler-ce, hatta binlerce kişinin kendini değişik

KKüürrtt ggeerrççee¤¤iinnddee ee¤¤iittiimmyyaaflflaayyaabbiillmmeekk iiççiinn bbiirr zzoorruunnlluulluukkttuurr

Mazlum Do¤an Kadro Okulu Beritanlaflma E¤itim Devresi Aç›l›fl Konuflmas›

““ÖÖnnddeerrlliikk ggeerrççee¤¤iimmiizzee uuyygguunn oollaarraakk,, ssttrraatteejjiikk ddee¤¤iiflfliimm vvee

yyeenniiddeenn yyaapp››llaannmmaa ddöönneemmiinnddee,, ee¤¤iittiimmiinn ddee bbuunnaa ggöörree kkeennddiissiinnii yyeenniilleemmeessii,,

yyeenniiddeenn ddüüzzeennlleemmeessii ggeerreekkttii¤¤iinnee iinnaanndd››kk.. HHeerr ggeelliiflflmmee aadd››mm››nnddaa ggeelliiflflmmeeyyee

yyöönn vveerreecceekk,, öönn aaççaaccaakk tteemmeellddee ookkuull ddüüzzeenniimmiizzii oolluuflflttuurrmmaayyaa ççaall››flfltt››kk..

fifiiimmddii ggeeççmmiiflflii kkaatt kkaatt aaflflaann bbiirr ee¤¤iittiimm ssiisstteemmii oorrttaayyaa çç››kkaarrdd››kk.. AAssll››nnddaa ee¤¤iittiimm,,

hhaarreekkeettiimmiizziinn,, öörrggüüttüümmüüzzüünn yyüürrüüttttüü¤¤üü eenn kkaappssaammll›› ççaall››flflmmaadd››rr ddiiyyeebbiilliirriizz..””

““YYeennii bbiirr ssttrraatteejjiikk ççeerrççeevvee tteemmeelliinnddee

KKüürrddiissttaann’’››nn ddöörrtt ppaarrççaass››nnddaa vvee uulluussllaarraarraass›› aallaannddaa yyoo¤¤uunn bbiirr

iiddeeoolloojjiikk,, öörrggüüttsseell,, ppoolliittiikk bbiirr mmüüccaaddeelleeyyee ggiirriinnccee,, bbööyyllee bbiirr mmüüccaaddeelleenniinn

ggöörreevvlleerriinnii oommuuzzllaayy››pp bbaaflflaarr››yyllaa yyeerriinnee ggeettiirreecceekk mmiilliittaann››

oorrttaayyaa çç››kkaarrttmmaakk iiççiinn yyeennii bbiirr ee¤¤iittiimm ddüüzzeennii ggeerreekklliiyyddii.. DDee¤¤iiflfliikk aallaannllaarrddaa,,

ddee¤¤iiflfliikk ddüüzzeeyylleerrddee oorrttaayyaa çç››kkaann ee¤¤iittiimm ssiisstteemmiimmiizz bbuu ggeerrççee¤¤ii iiffaaddee eeddiiyyoorr..””

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 11:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Serxwebûn Sayfa 11Kasım 2002

biçimlerde eğittiği, yenilediği bir çalış-ma yürütüyoruz. Tabii bunlar günlükolarak sonuçlar da veriyor. Yurt dışı fa-aliyetlerimiz işi bu biçimde ele aldıkçakendisini ayakta tutabileceğini, çizgidoğrultusunu koruyabileceğini gördü.Dağda değişik düzeylerde çalışmalaryürüttük. Askeri ve siyasi temel eğitimçalışmalarımız değişik alanlarda sürü-yor. Kapsamlı bir faaliyet içerisindeyiz.Kürdistan ve Ortadoğu’da gericiliğekarşı mücadele ederek onu aşan, insa-nı ve toplumu özgürlük ve eşitlik yönün-de geliştiren bir düzey ancak bununlaortaya çıkabiliyor. Bu, Apocu hareketintarihi, Kürdistan’daki mücadelenin ger-çekliği ile kanıtlanmış bir durum. Bununnedenlerini başka yerde aramaya gerekyok. Bölge gericiliğinin, onun içinde yeralan çok katı Kürt gericiliğinin, yine gü-nümüzde bir dünya imparatorluğu kur-mak isteyen uluslararası gericiliğin bü-tün saldırılarına karşı ayakta duran birhareket bununla varoluyor. Kendinieğitme, yenileme ve örgütleme düzeyiile varoluyor. Bu olmadan gerici saldırıkarşısında bir gün bile ayakta kalmasımümkün değildir. Önemli bir neden bu.İkincisi; yeniden gerilik karşısında dire-nen değil de, ona karşı aktif mücadeleederek onu gerileten, parçalayan,mümkünse dağıtan, yenen bir mücade-leyi, çalışmayı başlatmış bulunuyoruz.VIII. Kongremiz açık, somut bir biçimdebütün dünyaya böyle bir düzeyi ilan et-ti. Böyle bir pratik çalışma, mücadele,kendisini bütün geriliği ve gericiliği yen-me hedefi ile aktif pratikleştirmiş bir ha-reket gerçeği, bunu başarmak için te-mel sorunlarını zamanında gündemleş-tirmeyi, eğitim faaliyetini daha kapsam-lı gerçekleştirmeyi gerekli kılıyor. Bunedenle de biz böyle bir dönemde eğiti-mi daha kapsamlı, daha ciddi ve dahayoğunluklu ele alıyoruz. Bu noktadaokulumuzun rolü ortaya çıkıyor.

Neden Mazlum Doğan Kadro Okuludiye yeni bir okul düzeni gelişti? Bu,VIII. Kongre’nin aldığı kararlar, yaptığıilan, önüne koyduğu hedeflerle, yaniVIII. Kongre gerçeği ile bağlantılıdır.Onun yeniden pratikleşme, yeni bir pra-tik hamle yürütme gerçeği ile bağlantılı-dır. Hareketin henüz başlangıç döne-minde örgütün teorik, ideolojik bilgilereihtiyacı olduğunda, kütüphanelerdearaştırmalar yapan, evlerde tartışan birsistemi esas aldık. Silahlı propagandayapmak, gericiliğin saldırılarına karşı di-renecek bir mücadeleyi ortaya çıkart-mak gerektiğinde, yani kendimizi asker-leştirmek, gerillalaştırmak gerektiğindedağa çıkıp, askeri kamplar, gerillakampları oluşturmaya karar verdik. Bu-nun en sistemli, örgütlü hali MahsumKorkmaz Akademisi oldu. Savaşı başa-rı ile, doğru çizgide geliştirebilmek, sa-vaştaki gerilikleri, zayıflıkları, sağa solayalpalayıp sapmaları önleyebilmek, bü-yüyen, gelişen devrimin ideolojik, felse-fik, teorik sorunlarını çözebilmek, başa-rılı bir siyasi ve askeri mücadele vere-bilmek için; siyaseti bilen, siyasi dona-nımını gerçekleştiren kadrolar ortaya çı-kartmak gerekli olduğunda, Parti Mer-kez Okulu kapsamında yoğun bir eğitimfaaliyeti yürütür hale geldik. Geçen dö-nemin stratejisinin sonuçlarını değer-lendirirken bütün örgüt bir tartışma sü-recine girdi. Örgüt yapımızın büyük ço-ğunluğu bu tartışmalara katıldı. Stratejikyenilenmeyi böyle bir tartışma ile sağla-dık. Geçmişin uzun ve kapsamlı müca-dele döneminin ortaya çıkardığı geliş-meleri, yaşadığı sorunları böyle bir tar-tışma içinde açığa çıkardık. Ona daya-narak içinde bulunduğumuz dünya, böl-ge ve Kürdistan koşullarını değerlendi-rerek, toplumsal ilerlemenin doğrultusu-nu anlamaya çalışarak kendimize yenibir strateji çizmeye çalıştık. Bunu so-mutlaştırmak için değişik düzeylerdetoplantılar yaptık. Bütün bunlar bir eği-tim çalışması, kendini yeniden yapılan-dırma çalışması idi. Eğitim düzenimizve tarzımız bunlara göre oluştu.

EE¤¤iittiimmiimmiizziinn aammaacc›› yyeennii ddöönneemmiinnmmiilliittaann››nn›› yyaarraattmmaakktt››rr

Bunları gerçekleştirmiş olarak ulusla-rarası komploya karşı her alanda ak-

tif mücadele yürütme, yeni bir stratejikçerçeve temelinde Kürdistan’ın dört parça-sında ve uluslararası alanda yoğun bir ide-olojik, örgütsel, politik bir mücadele içerisi-ne girince; böyle bir mücadelenin ihtiyacınıkarşılayacak, görevlerini omuzlayıp başa-rıyla yerine getirecek militanı ortaya çıkart-mak için de yeni bir eğitim düzeni gerek-liydi. Değişik alanlarda, değişik düzeylerdeortaya çıkan eğitim sistemimiz bu gerçeğiifade ediyor. Demek ki VIII. Kongre ile bir-likte okul düzenimizi yeniden ele almamızbir rastlantı, bir tercih değil, değişen döne-min gelişen yeni sürecin gereklerine cevapverecek bir eğitim çalışması oluşmuştur.Yeni dönem, yeni bir okul ve eğitim düze-nini gerektiriyor. Kadro okulumuz, onunlabütünlük arz eden akademik düzenimiz butemelde ortaya çıktı. Bu, önümüze ulusla-

rarası komployu yenilgiye uğratacak, yenidönemin başarılı mücadele yürüten milita-nı haline gelme görevlerini koydu. Bu gö-revi ve gerçeği iyi anlayacağız.

Demek ki mevcut okulumuzun eğitimçerçevesi geçmişte Merkez Okulumuzun,Mahsum Korkmaz Akademimizin veya de-ğişim dönemindeki stratejiyi tartışankamplarımızın çerçevesi ile sınırlı değil.Çünkü dönem, o dönemler değil. Görev,öyle bir görev yürütme değil. Mevcut du-rumda hareketimizin içinde bulunduğutaktik süreç, görev düzeyi farklı. Okulumu-zun ortaya çıkarmayı hedeflediği militanınözellikleri, yani okulumuzun görevleri, so-rumluluğu, çerçevesi bu nedenle farklılıkarz ediyor. Bunu görmek, anlamak gerek-li. Ne salt savaşta siyasi askeri mücadele-yi yürütecek bir militanı ifade ediyor ne destratejik dönemin sorunlarını çözmeklegörevli. Bütün bunlar geride kalmış, bizimiçin deneyim olmuştur. Zengin derslerledolu bir tarihsel geçmiş var. O dersleri

özümsememiz, yeni dönem için bize ışıktutan ilkeler haline getirmemiz gerekiyor.Yeni dönem, kendini yenilemiş ideolojik vesiyasi çizgi temelinde yeni bir stratejikdoğrultuyu oluşturmuş, onu planlamış,programlamış olarak her alanda aktif mü-cadeleye yönelme dönemi oluyor. VIII.Kongremiz hareketimizi böyle bir dönemesoktu. Yeni stratejiyi hayata geçirmenintaktik sürecini başlattı. Dolayısıyla yenistratejiyi, onun yeni taktik adımlarını başa-rıyla yürütecek, doğru anlayacak, kendinionlarla donatacak kadroyu, militanı yetiş-tirmek üzere bu eğitim düzenimiz ortayaçıktı. Mevcut okullarımızın böyle bir görevivar. Okulumuz, tamamen pratikleşmenin,yeniden örgütleşmenin, örgüt olarak büyü-yüp pratik mücadeleyi her alanda geliştir-menin militanını, kadrosunu yetiştirecek.Salt tartışan, bir şeyler anlamaya çalışankadrolar olmayacak. Kendini çok kapsam-lı stratejik görevlere göre hazırlayan, o gö-revleri pratikte başarılı yürütmeyi hedefle-yen bir kadroyu ortaya çıkartmayı hedefli-yor. Eğitimimizin çerçevesi, içeriği budur.

Biz sadece tartışan, teorik sorunlarla uğra-şan, biraz bilgi edinen bir eğitim yapmıyo-ruz, yapamayız. Böyle ele alırsak geriyedüşmüş oluruz. En azından geçen döne-min stratejik değişim dönemi içinde kalmışolur, onu aşamamış oluruz. Geride kalmakbizi taktik dışı kılar. Yeni dönemin görevle-rini anlamaktan, onları omuzlamaya hazır-lanmaktan uzak tutar. Bu da oportünizme,kaçkınlığa, geri çekilmeye götürür.

Uzun bir süre stratejik değişim çerçeve-sinde teorik ve ideolojik tartışma yaptık.Düşüncede kendimize yön çizmeye, bazısorunları çözmeye çalıştık. O durumdançıkma çabası içindeyiz şimdi. Yeni dönemisadece tartışma, düşüncede kendini yeni-leme, bazı şeyleri öğrenme olarak algıla-ma durumları gelişti. Tümden olmasa daböyle bir durum var. Bu bizi tutucu kılıyor,geri çekiyor, pratik görevlerden uzak tutu-yor. Pratik görevlerin sorunlarıyla, zorlukla-rıyla karşılaşınca geri adım atmaya götü-rüyor. Dolayısıyla kendimizi çizginin doğru-

larına, gereklerine göre yeterince pratik-leştiremiyoruz. Bir yılı aşkın süredir bu du-rumu aşmak, kendimizi pratikleştirmek içinyoğun bir mücadele yürütüyoruz. Konfe-ranslar yaptık, kongreler yaptık, yönetimtoplantıları yapıyoruz. Bir dizi kararlar al-dık, birçok anlayışı mahkum ettik. Belli öl-çüde bu durumu aştık, ama hala etkilerivar. Tümüyle aştığımız söylenemez. Pratikyaklaşım göstermeyen, kendini pratik gö-revlere hazırlamayan, eğitimi pratik çalış-ma yürütmeye hazır hale gelmek olarak al-gılamayan yaklaşımlar, tutumlar var. Eği-tim ortamı bu tutumlardan dolayı zorlanı-yor. Böyle bir durum gevşek yaklaşmayı,hantallığı, disiplinsizliği getiriyor. Eğitime,eğitim ortamına yanlış yaklaşımlara yolaçıyor. Dolayısıyla okul düzenimiz, eğitimortamımız zorlanıyor. Bir tartışma yürütmeortamı olmaktan çıkıp, kapsamlı mücadeleyürütme ortamı haline geliyor. Çeşitli anla-yışlarla, tutumlarla şiddetle mücadele et-mek zorunda kalıyoruz. Birinci devremizinpratiği bize bunu gösterdi. İkinci devre içinarkadaşlarımızı bu konularda uyarabiliriz.

PPrraattiikk mmüüccaaddeellee ddöönneemmiinnddeeyyiizz

Okulumuzun bu devre için de ge-çerli olan temel anlamı pratiğe

kadro hazırlamaktır. Her türlü teorik, po-litik, kültürel, siyasi, askeri çalışmayahazırlamak, yeni değerler yaratacak ör-güt çalışmalarımıza katkılar sunacakkadrolar ortaya çıkarmaktır. Biz pratikmücadele dönemindeyiz; salt teorik tar-tışmalarla yetinemeyiz. Militan kadro,pratik görevin başında olmak zorunda.Pratikten uzun süre kopuk kalamaz.Uzun süre pratikten kopuk kalmak kaç-mak demektir; en hafifinden oportünizmdemektir. Bazı şeyleri söyleyip de yap-mamak demektir. Söyleyen, öğrenen,ama yapmaya aynı tutku ile yaklaşma-yan eğilimler var. Bunları baştan mah-kum ediyoruz; bu eğilim yanlıştır. Süre-ce terstir, taktik dışılığı ifade ediyor herşeyden önce. Sorumsuz bir yaklaşımdır.Bunu iyi kavrayacağız. Demek ki tama-

men pratik görevlere hazırlama eğitimiyapıyoruz. Onun için de kendimizi pratiksorunlarla yüklü kılacağız. Tartışmalar-da daha çok pratiğin sorunlarını günde-me getireceğiz. Soyut tartışmalardançok, somut pratiğin sorunlarını gündemegetirip çözüm bulmaya, kendimizi pratiksorunlara çözüm bulan bir yoğunlaşmaiçinde tutmaya çalışacağız. Eğitime da-ha ciddi yaklaşacağız, zamanı daha iyideğerlendireceğiz. Kısa bir zamanı bilealtın değerinde göreceğiz, nasıl olsa za-man çok diye kendimizi gevşekliğe bı-rakmayacağız. Zamana ve çalışmalaraböyle yaklaşmamak, eğitime ve süreceyanlış yaklaşmak demektir. O bir sap-mayı ifade ediyor, dolayısıyla ciddi birmücadeleyi gerektirir. O nedenle sadecebir şeyler öğrenen değil de, kapsamlıpratik görevleri önüne koymuş olan birörgütün görevlerini omuzlayan, yürütenmilitanı haline gelen bir eğitim yapaca-ğız. Buradaki eğitim çalışmamızın kap-samı böyle olacak. Her arkadaşımız daeğitimi böyle anlayıp yaklaşacak, zama-nı iyi değerlendirerek gerekli sonuçlarıhızla çıkartıp kendini pratik görevler içi-ne sokacak. Unutmayalım; uzun sürepratik görevden uzak kalmak, örgütten,taktikten kopmak demektir. Bu, çizgidenuzaklaşmayı, sağa sapmayı ifade eder.Bir oportünizm olarak, kaçkınlık olarakkarşımıza çıkar. Onun kabul edilecekyanı yoktur.

Mevcut eğitimimizin kapsamlılaşmışpratik görevleri daha iyi bilince çıkarma,onları başarıyla yürütmek üzere kendinigözden geçirip yeniden hazırlama biçi-minde bir rolü var. Ama bir de eğitimi ken-dini kapsamlı pratik yürütmek için hazırla-mak değil de, pratik zorluklar, sorunlarkarşısında geri çekilme, ürkme, bir sığın-ma olarak anlama tehlikesi de var. İkinci-sini mahkum ediyoruz. Buna oportünizm,çizgiden sapma diyoruz. Eğitimimizin bueğilimi mahkum etme, bununla şiddetli birmücadele etme, aştırma görevi ve anlamıvar. Bu nedenle en başta bu tür yakla-şımlarla, anlayışlarla, ruh halleriyle, duy-gu düşünce durumları ile kapsamlı olarakmücadele edilecek. Okulumuzun ve onuneğitim devrelerinin böyle bir anlamı, mü-cadele yürütme görevi var.

Daha somut olarak bu ikinci devremi-zin karşı karşıya bulunduğu görevler ne-lerdir? Bir örgütsel düzeltme hareketiyürüttük. Yönetim Kurulumuzun İkinciToplantısı ile bunu bir çözüme kavuştur-duk. Şimdi de bütün örgüte yayıyoruz.Bütün örgütte başta yönetim anlayışı,tarzı ve yaklaşımı olmak üzere örgütseldüzeltme hareketi geliştiriyoruz. Örgütü-müzü bu biçimde yeniliyor, yeniden ya-pılandırıyoruz. İçinde bulunduğumuz sü-reç, böyle bir çalışmanın kapsamlı bir bi-çimde sürdürülüp tamamlanması süreciolacak. Demek ki mevcut eğitim devre-mizin kapsamlı örgütsel düzeltme hare-ketini yaşama ve başarı ile sonuca gö-türmeye katkı sunma, katılım sağlamagörevi, sorumluluğu var. ‘Örgüt nedir?Örgüt çizgisi nedir? Örgüt mücadelesinasıl yürütülür? Doğru yönetim anlayışıtarzı, üslubu nedir? Dolayısıyla örgütmilitanı, kadrosu nasıl olunur? Nasıl ça-lışır, nasıl örgütlenir? Örgüt kolektivizmineyi ifade eder?’ vb konularda doğru birörgüt anlayışını, Önderlik çizgisinin doğ-ru özümsenmesini gerçekleştirme, kad-royu böyle bir çizgi bilinciyle donatmagörevi var. Eğitim devremiz kendini bubiçimde yenilemiş kadroyu yetiştirecek.Örgüt çalışmalarında, yönetim ve örgütanlayış ve tarzında düzeltmeyi başarıyagötürecek bir katkı sunacak.

Diğer temel bir görev pratikleşmedir.Pratikleşmeyi hamle düzeyinde heralanda gerçekleştirebilmek için yoğunbir çabamız var. Önemli bir düzey tuttur-duk, fakat halen engeller de var. Birey-cilik, tutuculuk, ürkme, geriye çekilme,ikirciklik benzeri eğilimler, bunlardankaynaklanan tepkici tutumlar pratik ça-lışmayı örgütlü bir biçimde yaygın vekapsamlı geliştirmemizi engelliyor. Butür eğilim ve anlayışlarla mücadele edi-

““OOkkuulluummuuzzuunn tteemmeell aammaacc›› pprraattii¤¤ee kkaaddrroo hhaazz››rrllaammaakktt››rr.. HHeerr ttüürrllüü tteeoorriikk,,

ppoolliittiikk,, kküüllttüürreell,, ssiiyyaassii vvee aasskkeerrii ççaall››flflmmaayyaa hhaazz››rrllaammaakk,, yyeennii ddee¤¤eerrlleerr

yyaarraattaaccaakk öörrggüütt ççaall››flflmmaallaarr››mm››zzaa kkaattkk››llaarr ssuunnaaccaakk kkaaddrroollaarr oorrttaayyaa çç››kkaarrmmaakktt››rr..

BBiizz pprraattiikk mmüüccaaddeellee ddöönneemmiinnddeeyyiizz;; ssaalltt tteeoorriikk ttaarrtt››flflmmaallaarrllaa yyeettiinneemmeeyyiizz..

MMiilliittaann kkaaddrroo pprraattiikk ggöörreevviinn bbaaflfl››nnddaa oollmmaakk zzoorruunnddaa..””

““TTaammaammeenn pprraattiikk ggöörreevvlleerree hhaazz››rrllaammaa ee¤¤iittiimmii yyaapp››yyoorruuzz.. SSooyyuutt ttaarrtt››flflmmaallaarrddaann ççookk,,

ssoommuutt pprraattii¤¤iinn ssoorruunnllaarr››nnaa ççöözzüümm bbuullmmaayyaa,, kkeennddiimmiizzii bbööyyllee bbiirr yyoo¤¤uunnllaaflflmmaa iiççiinnddee

ttuuttmmaayyaa ççaall››flflaaccaa¤¤››zz.. EE¤¤iittiimmee ddaahhaa cciiddddii yyaakkllaaflflaaccaa¤¤››zz,, zzaammaann›› ddaahhaa iiyyii

ddee¤¤eerrlleennddiirreeccee¤¤iizz.. KK››ssaa bbiirr zzaammaann›› bbiillee aalltt››nn ddee¤¤eerriinnddee ggöörreeccee¤¤iizz..””

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 12:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Sayfa 12 SerxwebûnKasım 2002

yor, onları aşmaya çalışıyoruz. Bu anla-yışları ortaya çıkarıp mahkum ettikçe,kendimizi onlardan kurtardıkça pratikçalışmayı geliştirme düzeyimiz artıyor.Üretkenliğimizi arttırıyor, yeteneklerimizidaha iyi pratikleştirebiliyoruz. Bu çerçe-vede eğitimimizin, pratikleşen militanıortaya çıkarma, pratik becerisini, yete-neklerini geliştirmeyi sağlama görevivar. Kadroda, militanda gelişme yarat-tıkça, tüm örgütümüzün pratikleşmesinekatkı sunacak bir düzey ortaya çıkacak-tır. Bu devremiz gerçekten dönemin ge-rektirdiği çok yaygın, yoğun bir örgütselbüyüme ve pratikleşme görevine, eğiti-min başarı ile yürütülmesine katkı suna-cak. Pratikleşme önündeki engelleri aş-maya, bizi pratikleşmede zayıf bırakananlayış ve tutumları mahkum etmeye,dolayısıyla pratiği başarı ile geliştirecekbir örgütü ve kadroyu ortaya çıkartmayayol açacak, katkı sunacak.

Devremizin üçüncü olarak önemleüzerinde duracağı bir nokta da somutsiyasi-askeri durumla ilintilidir. Tüm ve-riler şunu gösteriyor; bu ikinci devremizçok normal koşullarda sürecek ve so-nuçlanacak bir eğitim devresi olmaya-cak. Siyasi gelişmeler ve askeri durumbize bunu çok açık gösteriyor. Oldukçafırtınalı, değişime açık bir döneme gir-dik. Türkiye’deki seçimler böyle bir du-rumu ortaya çıkardı. Türkiye eskiyi silipsüpürdü, kendini yeniden yapılandırmasürecine aldı. Dış ve iç çıkar çevreleriTürkiye’nin yeniden yapılanmasını ken-di çıkarları doğrultusunda yürütmek içinyoğun bir çaba harcıyorlar. Tabii bununkarşısında devrimcilerin, sosyalistlerin,demokratların, halktan yana olan herke-sin de Türkiye’nin yeniden yapılanmadöneminin demokrasi, özgürlük, barış,adalet ve kardeşlik yönünde olmasınısağlama görevi var. Yeni dönem müca-delesi, yeninin nasıl şekilleneceği üze-rinde yürüyecek. Gericilik, çıkar çevre-leri kendilerini örgütleyip donatarak yenisüreci kendi çıkarları doğrultusundayönlendirmeye çalışıyorlar. Demokratik,devrimci, halk güçlerinin de bu gerçeğigörüp onları boşa çıkartacak, yenidenyapılanmayı barış, demokrasi, özgür-lük, eşitlik ve kardeşlik yönünde gerçek-leştirecek bir mücadeleyi geliştirmelerigerekiyor. Türkiye’nin iç mücadelesibölgeyi etkiliyor. Bu mücadelenin so-nuçları Kürdistan’a, bütün Ortadoğu’yayansıyor. Ortadoğu toplumlarının geliş-mesinde ciddi bir rol ifade ediyor. Dola-yısıyla sadece Türkiye’ye özgü bir du-rum değil. Çıkar çevreleri, 3 Kasım se-çimleri ile ortaya çıkan mevcut mecliseve yönetime dayanarak Ortadoğu’dakendi çıkarlarını ifade eden bir değişimiinşa etmek istiyorlar. ABD’nin çıkarları-na hizmet edecek bir yeniden yapılan-mayı sağlatmak için Türkiye seçimlerielverişli bir sonuç ortaya çıkardı. Bumeclis, Türkiye’nin en Amerikancı mec-lisidir. Mecliste yer alan her iki parti açı-sından da kesinlikle böyledir. Dolayısıy-la bu partiler, bu meclis, ABD’nin isterTürkiye içine, ister Ortadoğu’ya dahil ol-sun her istediğine ‘evet’ diyecektir.Mevcut meclisin ABD’nin hiçbir isteğinekarşı çıkacak gücü yoktur. Bu, ABD açı-sından Türkiye siyasetinin daha elveriş-li hale geldiğini gösteriyor. Benzer du-rum ABD’nin iç siyaseti açısından dageçerlidir. ABD’nin kısmi yenilenme se-çimlerinde de mevcut hükümet kendinidaha çok güçlendirdi. Senatodaki ço-ğunluğu da ele geçirdi. Dolayısıyla hertürlü siyasi kararı almak için güç oluş-turdu. Artık önünde bir engel yok. Bushyönetimi istediği siyasi kararı alıp uygu-lamaya koyabilir. Bunun siyasi ortamıoluşmuştur. ABD’de yasal çerçevedebunun önünde engel oluşturacak güçkalmadı. Dünya ölçüsünde de karşıtları-nı azaltmada önemli bir gelişme sağla-dı. Örneğin Rusya’yı bypass etti. Çeçe-nistan olayı bunu gösteriyor. Bir oyunduherhalde. Çeçenler teşvik edildiler;’90’da Saddam’ın Kuveyt’e saldırı içinteşvik edilmesi gibi. Arkasından Putin

yönetimi bir katliama teşvik edildi. VeRusya, hiçbir yerde hiçbir çatışmayakarşı çıkamaz ülke haline getirildi. Orta-doğu’da çıkacak savaşa en çok karşı çı-kacak, ABD’nin askeri müdahalesinireddedecek bir ülke iken, bu durumdaartık hiçbir müdahaleyi, askeri girişimireddedemez. Çünkü reddetme gücü or-tadan kaldırıldı. Bu anlamda etkisizleş-tirildi denilebilir. AB nezdinde de benze-ri gelişmeler yaratmaya çalışıyor ABDAlmanya’nın, Fransa’nın karşı tutumu-nu çeşitli tavizlerle, zorlamalarla aşma-ya çalışıyor. Avrupa’da kısmen karşıtlıkvar, ama yeterli değil. Ortadoğu’dakikarşıtlıkları da Türkiye’deki seçim so-nuçları ile büyük ölçüde giderdi denile-bilir.

AAvvrruuppaa TTüürrkkiiyyee ggiibbii bbiirr yyüükküü oommuuzzllaammaakk iisstteemmiiyyoorr

Sadece 3 Kasım seçimlerinin ortayaçıkardığı meclis Türkiye’yi ABD’nin

siyasetine açık hale getirmedi. Aynı za-manda ABD çıkarları doğrultusunda böl-gede çalışma yürütecek çok etkili bir si-yasi gücü de ortaya çıkardı. Hükümetikuracak parti, İran, Arap ülkeleri nezdin-de ABD siyasetini kabul ettirmek için yo-ğun çaba harcayabilir. İran’ın, Arap dev-letlerinin ABD’ye karşıtlığını törpüleyebi-lir, geriye çekebilir. Sözde İslami parti ol-ması nedeniyle böyle bir avantajı var.ABD bu partiyi bu doğrultuda kullana-cak. Zaten onun için iş başına getirdi.Türkiye’nin sermaye çevrelerinin de İranve Araplarla olan ticaretten önemli ka-zanç sağlama durumu var. Buna muh-taçlar da. Demek ki bu temelde iç ve dışçıkar çevrelerinin birliği sağlandı. AKParti, böyle bir çıkar birliği temelinde ge-lişti. Yoksa Tayyip Erdoğan şunun bunundehasının yarattığı bir gelişme değil.Yanlış anlamamak lazım. ABD’nin bölgeçıkarlarına en uygun hükümet AKP ileortaya çıkacak. Sözde muhalefet olanCHP de Türkiye’yi AB’ye sokma rolünüüstlenecek. Geçen hükümette bunuANAP yapıyordu. CHP, sosyal demokratgörünüm ile Avrupa demokrasisine söz-de açıklığını ifade ederek Avrupa ile iliş-kilerini düzeltmeye, Türkiye’yi Avrupa’yasokmaya çalışacak. Türkiye’yi Avru-pa’ya sokmak isteyen güçlerin başındaABD gelmektedir. Türkiye Avrupa’ya nekadar yamanırsa, yük Avrupa’ya biniyor;ABD, sorunlarını Avrupa’nın üzerine yık-mış olan bir Türkiye’yi kendi istediği

doğrultuda Ortadoğu’da, Kafkasya’dadaha iyi kullanıyor. Avrupa buna direni-yor aslında. Yoksa Türkiye’yi almama gi-bi bir durumu yok. Bir kurnazlık, bir oyunvar. Avrupa Türkiye gibi bir yükü omuz-lamak istemiyor.

ABD, Irak’a ve Ortadoğu’ya müdaha-le için kendini daha da güçlendirdi. Geç-mişte zayıftı, dolayısıyla müdahale ede-miyordu. Şimdi bu seçimlere dayalı ola-rak o zayıflıklarının bir kısmını aştı. Kuş-kusuz çok zayıf yönleri var, onlar ayrı birmesele, ama birçok karşıtlığı ortadankaldırma ya da engel olmaktan çıkartmaimkanı bulmuş oluyor. Bu anlamda Bushyönetiminin Ortadoğu müdahalesini ge-liştirmek için önü biraz daha açılmıştır.Bunu değerlendirecekler. Bush yönetimi-nin, Saddam Hüseyin yönetimi ile birlikteyaşaması mümkün değil. Buna son vere-ceğini ilan etmişti zaten. O zamanIrak’taki Saddam yönetimini değiştirmekiçin ABD, daha aktif, daha müdahalecihareket edebilir. Bunun verileri daha daarttı. ABD, bu güçlenme durumunu de-ğerlendirerek sonuç almak isteyecek.Önümüzdeki aylar bu temelde, yaniABD’nin daha yoğun müdahalesi teme-linde geçecek. Siyasi olarak da bir mü-dahaleyi geliştiriyorlar tabii.

ABD de savaştan çekiniyor aslında.Savaş olmadan, siyasi ve ekonomik zor-lama ile Saddam Hüseyin yönetimini de-ğiştirmek istiyor. O gerçekleşmezse as-keri müdahale de yapar. Siyasi ve eko-nomik müdahalenin daha da arttığı birsüreç gelişecek ve bir ihtimal bu askerimüdahaleye de dönüşecek. Siyasi mü-dahale Irak’ta yönetimi değiştirme sonu-cu doğurmazsa, savaşla bir sonuç al-mak için askeri müdahaleye başvurabi-lecek. Büyük olasılıkla önümüzdeki üçdört ay içerisinde Ortadoğu’da Irak yö-netiminden başlamak üzere ciddi siyasideğişiklikler gündeme gelecek. Irak, da-ha ileri bir mücadele alanı haline dönü-şecek. Irak’ın bu hale gelmesi, bütünOrtadoğu’nun kapsamlı bir mücadelesüreci içine girmesi olacak.

Türkiye siyaseti seçimle eski statüko-yu aşan bir sonuç doğurdu. Türkiye seçi-minin Türkiye için ortaya çıkardığı sonuçTürkiye ile sınırlı kalmayacak, peyder peyIrak’a ve Ortadoğu’ya yayılacak. Ortado-ğu, ciddi bir siyasi değişim sürecine gire-cek. Eğitim devremiz böylesi bir değişimsürecinde gerçekleşiyor. Normal bir or-tamda, siyasi istikrarın sürdüğü bir ortam-da eğitim yapamayacağız. Her an mev-cut siyasi istikrar ortadan kalkabilir, siyasi

alt üst oluş gündeme gelebilir. Tabii bu bi-zi de ilgilendiriyor. Görevlerimizi yerinegetirmez, böyle bir değişim ortamında öz-gürlük ve demokrasi çizgisini başarıylageliştirmek için pratik çalışma yürütmez-sek çizginin dışına çıkmış oluruz. Aynızamanda ortamı değerlendiren, kendiniörgütleyen, hazırlayan güçler, sağladıkla-rı gelişme ile saldırıya geçerler, bizim ya-şam ve çalışma ortamımızı ortadan kaldı-rırlar. Öyle bir lüksümüz yok. Her an altüst oluşlar, savaşlar gündeme gelebilir vebiz onun gerektirdiği pratik çalışma içinegirebiliriz. Bu nedenle bu devrenin hergününe bir devre gibi yaklaşmak duru-mundayız. Böyle değil de, olağan döne-min yaklaşımı ile ele alırsak kaybedebili-riz. Birden bire çok farklı durumlarla karşıkarşıya geliriz ki, o zaman zor durumlarlayüz yüze geliriz.

Şimdi tartışıyorlar; baskın seçim oldudiyorlar. Hazırlıklı değildik, birden bireseçim oldu, onun için cevap veremedikdiyorlar. Bunu söyleyene insanın gülesigeliyor, acaba ne söylediğinden haberivar mı? Sen ne biçim siyasetçisin ki ha-zırlıksız duruyorsun. Senin gibi hazırlık-sız olanı tutar, kulağında istediği gibi kul-lanırlar. Ben hazırlıksızım, hele siz durunhazırlayayım kendimi, eğiteyim, örgütle-yeyim, ne zaman hazır hale gelirsem si-ze haber vereceğim, ondan sonra müca-dele ederiz denebilir mi? Bu dünyada in-sanlar, toplumlar arası ilişkiler böyle misürüyor? Böyle sürmüyor, ama bazı sol-cular böyle yaşıyorlar, hem de kendileriniakıllı insan sanarak. İşte dogmatizm, ka-lıpçılık budur. Yaşamın gerçeğinden kop-mak, metafizik yaklaşım budur. Tehlikeliyaklaşım budur kısaca. Yaşam böyle de-ğildir ama. Biz o duruma düşmemeliyiz.Hiçbir arkadaşımız böyle yaklaşmamalı.Onun için iyi kavrayalım, kendimizi akın-tıya kaptırmayalım. Çok kalıpçı, dogma-tik, kuru yaklaşım içinde olmayalım. Ger-çekliğe gözümüzü kapamayalım, zayıflı-ğa kendimizi yatırmayalım. Hayallerle,niyetlerle hareket etmeyelim. Dünya, böl-ge, Kürdistan gerçeğini iyi görelim. Anıanına iliklerimize kadar onu yaşayalım.Son derece duyarlı, dikkatli olalım vekendimizi ona göre hazırlayalım. Militanböyle olur, yiğitlik bunu gerektiriyor. Eğiti-mimizin ortaya çıkartmak için önüne koy-duğu hedef budur. Kadroda yaratmak is-tediği düzey de budur. Bugün buna ulaşı-yorsak eğitim bitmiş demektir. Üç ay son-ra ulaşıyorsak, üç ay sonra biter. Bunaulaşamazsak, üç yıl burada eğitim yapa-lım, boştur. O nedenle eğitimimizin hede-

fi duyarlı, dikkatli, canlı yaşamı anlayan,günlük gelişmeleri gören, onlara göre öz-gürlük ve demokrasi çizgisinde yaşayıpmücadele etme gücünü, iradesini, iddia-sını kazanan, oldukça istekli, donanımlıolarak böyle bir mücadeleye giren insanıyaratmaktır. Okulumuzun ortaya çıkart-mak istediği insanın, kadronun temel ka-rakteri budur. Bunu bir günde de, üç ay-da da yapabiliriz, kendimizi vermezsekhiç yapamayabiliriz de. İçinde bulundu-ğumuz koşullar da devreyi zamana bağlıolmaktan çıkarıyor. Bu gerçekleri görerekyaklaşmamız gerekiyor. Sıradan yakla-şamayız; rahat, keyfi, hantal, gevşek du-ramayız. Kim ki öyle bir yaklaşım ve du-ruş sergilerse, olası tüm gelişmelere kar-şı günü gününe hazırlığını yapmazsa,kendini ruhen, fikren, pratik olarak yenile-yip, kendine mücadele gücü, azmi, irade-si, iddiası kazandırmazsa, yarın tabii ha-zırlıksız yakalanabilir. Hazırlıksızlık psi-kolojik bir durumdur. Kendimizi mücade-leye katma iddiamız, kararlılığımız geliş-mişse hazırız demektir. Eğer bu gelişme-mişse hiçbir gerekçe bunu maskeleye-mez, ortadan kaldıramaz. Hiçbir gerekçeile kendimizi aldatamaz, kandıramayız.Sorun esas olarak bu yönlüdür. Eğitimi-mizin önemli bir yanı da budur, bu yanınıen başta çözmeli, sona bırakmamalıyız.Yeni sürece aktif, iradeli katılmak için ge-rekli kararlılığı ve netliği ilk günde yarat-malıyız. Bunu yaratmayan, böyle bir yak-laşım göstermeyen yanlış yapar. Öyleyapmayan buradaki tartışmalardan hiçbirsonuç çıkaramaz.

EE¤¤iittiimm oorrttaamm›› ggeerriilliikklleerrllee mmüüccaaddeellee eettmmee oorrttaamm››dd››rr

Devrenin temel anlamı, gerçekleşe-ceği ortam budur. Temel görevleri,

kadroda ortaya çıkartmayı hedeflediğigerçekler bunlardır. Eğitimimizi bu temel-de sürdüreceğiz, tartışmalarımız bunauygun olacak. Somut olacak, güncelle,yaşamla bağlantılı olacak. Teorik konula-rı günlük gelişmeleri, kendi yaşamımızıgündeme getirerek tartışacağız. Yoksaçok soyut, gereksiz bilgilerle, sözlerlekendimizi uğraştırıp, kafamızı yormaya-cağız. Tutumlar ve davranışlar üzerindeyoğunlaşacağız. Onları mesele yapaca-ğız kendimize. Gerilikleri, gericilikleriüzerimizden atarak, kendimizi günlükolarak değiştiren, yenileyen, yeniden ya-pılandıran, dönem görevlerini kapsamlıbir biçimde en geniş çerçevede üstlenipbaşarı ile yerine getirmeye hazırlanan birmilitan durumuna getireceğiz. Eğitim or-tamımızın buna göre yürümesini sağla-malıyız. Fırsat oldukça tartışmaları kap-samlı bir biçimde yapmalıyız. Felsefik,ideolojik ve örgütsel sorunları kapsamlıbir biçimde gündeme getirip tartışmalı-yız, ama hepsi somuta bağlı olmalı. Pra-tikten kopuk olmamalı, hepsinden pratiksonuç çıkartmalıyız. Bizi pratikten uzak-laştıran bir yaklaşım içinde olmamalıyız.O yaklaşım eğitimi saptırma, sabote et-me olacak. Kimse bu tür yaklaşımlaradüşmemelidir. Bu tür davranış ve tutum-ların gelişmesine izin vermemeliyiz. Bun-larla mücadele etmeliyiz.

Demek ki eğitimimiz kapsamlı bir mü-cadele ile geçecek. Genel teorik sorunla-rı tartışırken bile kendi üzerimizdeki geri-likleri, olumsuz alışkanlıkları atmak içinyaşamımıza aktaracağız onu. Bundanöteye genel örgüt sorunlarımızı, pratiksorunlarımızı ayrıntılı bir biçimde tartış-ma gündemine getireceğiz. Bu noktadaadeta bir konferans, bir kongre gibi çokkapsamlı olarak pratik çalışmalarımızı,örgütümüzün içinde bulunduğu durumlarıtartışacağız, böylelikle hem bilgilenmedüzeyimiz gelişecek hem de hatalı, olum-suz anlayış ve tutumları açığa çıkartıpmahkum ederek, onları aşarak kendimizidoğru uygulayan hale getireceğiz. Bu te-melde kendimizi pratikte görevleri, çizgigereklerini başarılı ile yerine getiren birmilitan haline getireceğiz. Bunun içindoğru katılım önemli.

““EE¤¤iittiimmiimmiizziinn hheeddeeffii dduuyyaarrll››,, ddiikkkkaattllii,, ccaannll›› yyaaflflaamm›› aannllaayyaann,, ggüünnllüükk ggeelliiflflmmeelleerrii

ggöörreenn,, oonnllaarraa ggöörree öözzggüürrllüükk vvee ddeemmookkrraassii ççiizzggiissiinnddee yyaaflflaayy››pp mmüüccaaddeellee eettmmee

ggüüccüünnüü,, iirraaddeessiinnii,, iiddddiiaass››nn›› kkaazzaannaann,, oolldduukkççaa iisstteekkllii,, ddoonnaann››mmll›› oollaarraakk bbööyyllee bbiirr

mmüüccaaddeelleeyyee ggiirreenn iinnssaann›› yyaarraattmmaakktt››rr.. OOkkuulluummuuzzuunn oorrttaayyaa çç››kkaarrttmmaakk iisstteeddii¤¤ii

iinnssaann››nn,, kkaaddrroonnuunn tteemmeell kkaarraakktteerrii bbuudduurr.. BBuunnuu bbiirr ggüünnddee ddee,, üüçç aayyddaa ddaa yyaappaabbiilliirriizz,,

kkeennddiimmiizzii vveerrmmeezzsseekk hhiiçç yyaappaammaayyaabbiilliirriizz ddee..””

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 13:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

EE¤¤iittiimmeenn yyoo¤¤uunn mmüüccaaddeellee oorrttaamm››dd››rr

Buradaki yaşamın düzeni, disipliniönemli. Burası bir okul, yaptığımız

bir eğitimdir. Öyle diğer çalışmalarabenzemez. Bu çalışmanın kendine hasözellikleri var. Düzeni var, disiplini, sis-temi var, insandan istedikleri var. Herarkadaşımız bu gerçekleri görecek, dik-kate alacak görmezden gelmeyecek.Kendini bu ortama ve çalışmaya bunagöre katacak, oldukça katılımcı kılacak.Bu temelde hem kendisindeki gerilikler-le, gericiliklerle mücadele edecek hemde çevresindeki yoldaşlarında varolangeriliklerle, yetersizliklerle mücadeleedecek. Onları aşmayı, kendini bir bü-tün olarak geliştiren, yeniden yapılandı-ran militan haline getirmeyi bilecek.Böyle ele alınınca şu çıkıyor: burayı te-mel bir mücadele sahası olarak görece-ğiz. Pratiğin dışına çıktık, mücadele or-tamının dışındayız, istediğimiz gibi du-rabilir, istediğimiz gibi yaşayabiliriz biçi-mindeki yaklaşımlar yanlıştır. Gevşek,disiplinsiz, katılımsız duruşlar yanlıştır.Bu ortamın gereklerine terstir. Arkadaş-lar sorumlu bir yaklaşım ile nereye,hangi ortama geldiklerinin, ne ile yüzyüze olduklarının bilincine varacaklar.Sadece düşüncede anlamakla kalma-yacaklar. Ortaya çıkan doğruları pratik-leştirecekler. Bu anlamda kendileriniburadaki yaşama ve çalışmalara ileridüzeyde, aktif olarak katacaklar. Hiçkimse olumsuz yaklaşım içinde olmaya-cak, ters katılım sergilemeyecek, ‘banane’ demeyecek. Kendini tartışmalara vegelişmelere kapatmayacak. Tersine buçalışmaların kendi katılımı ile başarıyagideceğini bilerek katılım sağlayacak.Eğitime katılacak, yaşama katılacak, ör-güt doğrularını, Önderlik gerçeğini, çiz-gi gerçeğini özümseyecek, onunla çeli-şen ruh halleriyle, anlayışlarla, davra-nışlarla, duygularla, düşüncelerle, ya-şam ölçüleriyle, özelliklerle mücadeleedecek ve onları aşmaya çalışacak. De-mek ki burası en yoğun mücadele orta-mı. Bu mücadeleyi kararlılıkla, cesaret-le, güvenle yürüteceğiz. Böyle bir mü-cadeleyi kendi içimizde yaşamaktankorkmayacağız, çekinmeyeceğiz. Ken-dimizi mücadeleye açacağız. Kendimiz-de mücadele iradesi yaratacağız. Bunuyöntemli yapacağız tabii. Bunu yapar-ken örgüt doğrularını, çizgi doğrularınıesas olacağız; kendimizi değil. Çoğuzaman arkadaşlar kendi ölçüleri ile ko-nuşuyorlar. Kendi ölçülerine ve doğrula-rına göre davranış gösteriyorlar. Burasıeğitim ortamıdır. Kendimizi çizgi gerek-leri karşısında sorgulamaya alıp gerilik-lerimizi, çizgi dışılıklarımızı açığa çıkar-tıp aştığımız bir ortamdır. Bu ortamdane düşüncede, ne davranışta, ne tutum-da, hiçbir şeyde kendine görelik olmaz.Bana göre böyledir, ben doğru buluyo-rum demek, başlı başına yanlışın kendi-sidir. Kendimize göre olanları savun-mak, onları hakim kılmak için burayagelmedik. Örgüte, Önderliğe, çizgiyegöre olanları öğrenmek, özümsemek,onlarla çelişen yanlarımızı açığa çıkar-tıp da aşmak için geldik. O zaman ken-di durumumuzu sorgulamaya almamızgerekiyor. Duygularımızı, ruh halimizi,düşüncelerimizi, yaşam alışkanlıkları-mızı, ölçülerimizi sorgulamaya alaca-ğız, gözden geçireceğiz. Bunlardankuşku duyacağız, beğenmeyeceğiz.Bunlar beğenilecek olsaydı, doğru ol-saydı, bize başarı getirseydi bu okulu

kurmamıza gerek kalmazdı. Eğitimegelmemize gerek kalmazdı. Eğitim ihti-yacı varsa, Önderlik “benim yaşamımıntümü bir eğitimdir” diyorsa, bunu okuldüzeyinde gerçekleştiriyorsa; mevcutdüşünce, duygu ve davranışlarımızındoğrular içermediğinden, bizi başarıyagötürmediğindendir. Onları değiştirme-miz gerektiğindendir. Onlarla mücadeleiradesi ve bilinci kazanacağız. Onlarlamücadele etmenin gerekli olduğuna,doğru olduğuna inanacağız. Arkadaşlarbu mücadeleye karar vererek okula ka-tılacaklar. Ben bu mücadeleyi yürüt-mem, kendi doğrularımı esas alıyorum,dolayısıyla örgütü öğrenmek istemiyo-rum diyenler çıkıp gidebilirler. Birazsonra yemin edecekler, söz verecekler.Doğru yaklaşmayacaklarsa yemin et-mesinler, o riyakarlık olur. Ben örgüte,çizgiye katılacağım deyip de bunu esasalmamak, kendi bildiklerini okumakikiyüzlülük olur. O duruma düşmemeklazım. İnanıyor görünüp de gerçekteinanmamak, doğru bulmamak en kötüdurumdur. Onun için netleşeceğiz, doğ-ru karar vereceğiz. Doğru karar vermek,

net olmak için yarını beklemeyeceğiz.Bir karar sorunumuz, bir netleşme soru-numuz varsa, onu zamana yaymayaca-ğız. Zamana yaymak oportünizmdir,ikiyüzlülüktür. Farklı anlayış ve düşün-celeri bir arada yaşamak demektir. Ka-rar vermek, netleşmek anlık bir iştir. Sü-rece, bir şeyi öğrenip öğrenmemeyebağlı bir durum değil. Kendimizde birkabulü gerçekleştirip gerçekleştirmemedurumudur.

NNeeyyii iisstteerrsseenn oonnuu yyaappaarrss››nn

Katılım kararlılığının ve netliğininsözünü vereceğiz. Ondan sonra,

onu başarı ile uygulamanın gereklerini,tarzını, yöntemini, üslubunu eğitimdeöğreneceğiz. Baştan örgüte her şeyimi-zi vererek katılmaya söz verirsek, bu-nun kararlılığı ve netliğini oluşturursak,örgütün doğrularını esas alır, bizi pratik-te başarıya götürecek örgüt tarzını, üs-lubunu, temposunu öğrenmeye, onagöre kendimizi yeniden yapılandırmaya

çalışırız. Böyle bir kararlılık olmadan ki-şinin kendisini düzeltmesi, kendindekigerilikleri atıp onun yerine doğru, ileri,sosyalist Apocu özellikleri geçirmesimümkün olmaz. Kendinde her türlü ge-ri, gerici özellikleri şekillendir, onlarıdoğru bul ve yaşa, ondan sonra de ki“ben Apocu olacağım, ama olamıyo-rum.” Hayır, aslında olmak istemiyor-sun. Öyle olmak istesen, onunla çelişenher şeyi kaldırır atarsın, sarılmazsın on-lara. Apoculukla çelişen alışkanlıklara,özelliklere sarılıyorsan, onları yaşamakistiyorsundur. O açıdan istiyorum da ya-pamıyorum düşüncesi yanlıştır. Kendinikandırma en başta burada başlıyor.‘Çok iyi niyetliyim, çok istiyorum, çokçalışmak da istiyorum, ama gücüm yet-miyor, yapamıyorum’ demek yalan söy-

lemektir, yanlış söylemektir; gerçeklerleçelişmektir. Lenin “yapamıyorum deme-yin yoldaşlar, yapmak istemiyorum de-yin” diyor. Bu her zaman için geçerli. İs-teyen, istediği her şeyi yapabilir. Neyiyapıyorsan, gerçekte onu istiyorsun.Yani kendimizi bu noktalarda kandırma-yacağız, netleştireceğiz. Eğitime o te-melde katılacağız ki buradaki tartışma-lardan doğru sonuçlar çıkarabilelim.Kendini yenilemeyen, muğlak, netsiz,kararsız, ne olduğu, nereye gideceğibelli olmayan yapılarla mücadele ede-ceğiz. Bu okul, esas olarak bu eğitim, otür duruşlarla, anlayışlarla, davranışlar-la mücadele demektir. Arkadaşlar tu-tumlarını düzeltsinler. Mücadeleyi kendikendilerine yapsınlar, kendilerini doğrul-tuya soksunlar. Burası bir mücadelemeydanı; hiçbir geriliğe, gericiliğe izinvermemek gerekiyor, vermeyeceğiz de.Burası her türlü geriliğe, gericiliğe, çizgidışılığa karşı savaşın açıldığı yerdir.Okulu bir savaş meydanı, eğitimi bir sa-vaş eylemi olarak ele alacağız. En şid-detli savaşı vermeyi, bunu göze almayı

kabul edeceğiz. Kendimizi böyle bir mü-cadeleye açık tutacağız. Kendimizdegeriliklerimize karşı savaşma bilincini,iradesini ve kararlılığını yaratacağız.Onun kararına ulaşacağız, onun sözü-nü vereceğiz.

Geriliği, gericiliği, çizgi dışılıkları aşa-lım; onun yerine doğru militan özelliklerigeçirelim. Kendimizi yeniden yapılandı-ralım. Dönem görevlerini doğru anlaya-lım, onları başarı ile yerine getirecekdoğru militan özellikleri bilince çıkara-lım, özümseyelim. Eğitim böyle bir mü-cadeledir. Bu mücadele başarılı sürdü-rülüp başarılı sonuç alırsa eğitimin ba-şarısından söz edilebilir. Dolayısıylaokulumuzun eğitimi, devremizin başarısıörgüt dışılıklarla mücadele edip başar-mak düzeyi ile ölçülecek. Pratiğe gitme-

ye hak kazanılmış mı, kazanılmamış mıdiye herkesi tek tek değerlendireceğiz.Bu okulda nelerle mücadele ettin, neleriyanlış buldun, neleri esas aldın, yanlış-ları ne kadar aştın, doğruları ne kadarhakim kıldın, örgüt doğrularımızı, çizgidoğrularımızı pratiğe ne kadar aktarabi-leceksin, bunun garantisi nedir, işleridoğru, başarılı yürüteceğinin garantisinedir diye soracağız. İkna olursak pratikmücadele yürütme hakkı kazanılacaktır.Eğitime gelmenin böyle bir anlamı var.Arkadaşlar isteyerek geldiler, ama böylebir yere geldiklerini bilmelerinde yararvar. Gidelim, biraz da oraları görelim,neler var, neler yok öğrenelim, yine bildi-ğimizi yaparız demek için gelmediler. Buokula gelmek demek, bütün görevlerdensoyutlanmak demektir. Ondan sonra ör-güte yeniden katılacak mı, çalışmalarayeniden girebilecek mi, nasıl girecek; oburada tespit edilecek. Nasıl ve nereyegirileceğinin belirlenmesi burada alına-cak sonuçlara bağlıdır. Kendimizi düzel-tir, geliştirir, kendi geriliklerimizle etkinbir biçimde mücadele eder, dolayısıylakatılımımızı sağlar isek, yeniden pratikgörev yürütme hakkı kazanacağız. Öyleyapmaz da olduğu gibi kalırsak kendigeriliklerimize sevdalanır, onları eğitimortamına dayatırsak, zaten bizimle mü-cadele edilecek. Örgüt mücadele ede-cek, bu ortam mücadele edecek. Arka-daşlarımızın baştan bunu bilmelerindeyarar var.

O zaman işi baştan ciddiye alalım,sıkıya alalım, disiplinli yaklaşalım. İyi

katalım kendimizi. Nereye geldiğimizi,niçin geldiğimizi burada ne yapmamızgerektiğini doğru tespit edelim. Arka-daşlar geriliklerle, gericiliklerle müca-dele ederek, kendi kendilerine itirafederek yanlışlarını açığa çıkarıp aşma-ya çalışsınlar. Bu geriye çektirmez, za-yıflatmaz. Biraz zor gelebilir, ama geliş-me zorluklarla yaratılıyor. Gelişme zor-lukları göğüsleyerek, zor mücadeleleregirerek yaratılabilir. Başarı böyle birmücadele ile sağlanır. Bunun dışındakişinin kendini geliştirmesi, başarılı ha-le getirmesinin kesinlikle yolu yoktur.Örgütle, Önderlik çizgisiyle bütünleşmeböyle bir mücadeleden geçiyor. Onuniçin zorluklar karşısında ürkmeyelim,geriye çekilmeyelim, sağa sola yalpa-lanmayalım. Bunlar oportünist tutum-lardır. Oportünizme, onun her türlü gö-rüntüsüne karşı mücadele edelim.Açıktan edelim, kendi içimizden edelim.Önderlik, “açıktan söyleyemiyorsanızkendi kendinize itiraf edin ve düzeltin”diyordu. Kendi vicdanına ver hesabı,kendi kendine aş, düzelt, yeterli halegel. Örgütün yaklaşımı budur. Onuniçin kendi kendimizle çok yönlü, çok di-rayetli bir mücadele yürüteceğiz. Geri-liklerimizi açığa çıkarmada itirafçı ola-cağız, aşmada mücadeleci ve kararlıolacağız, daha fazla gücümüz varsa çı-kardığımız sonuçları yoldaşlara yansı-tacağız. Tartışmalara katılacağız, eleş-tirilerimizi açıktan, tartışma ortamındada yaparak ortaya çıkardığımız sonuç-lardan başka arkadaşların da yararlan-masını sağlayacağız. Doğru tutum bu-dur. Bu temelde katılım gösterirlersearkadaşlar gelişir. Gerilikleri ne olursaolsun aşılır, zayıflıklar kesinlikle gideri-lir. Yanlış, hatalı tutumlar ne olursa ol-sun düzeltilir, aşılır. Böyle bir çalışmave mücadele ile herkes kendini yenile-yebilir, en çok hata yapanlar, suç işle-yenler bile onları sağlayacakları geliş-meler ile telafi edebilirler. İnsani çalış-ma bunu gerektiriyor. Önderlik ve örgütçizgimiz bunu esas alıyor. O zaman bi-ze düşen bunun gereklerini yerine ge-tirmek, kendimizi buna yatırmak olmalı.Böyle olursa gelişme yaratır, güçlenir,duyguda, düşüncede, bakış açısında,davranışta Önderlik gerçeğini iyi özüm-seyen, onları uygulama gücü ve iradesikazanan, her türlü zayıflığı aşarak çokgüçlü, çok etkili, her ortama girmeyehazır, girdiği ortamda başarı yaratmagücü ve iradesi kazanmış militan halinegeliriz.

Çizgi temelinde kendimizi değiştir-me, yenileme, eğitmeyle her türlü geliş-meyi yakalayacağımıza, iyi bir Apocumilitan haline gelip başarıdan başarıyakoşacağımıza dair sonsuz inancımız vegüvenimiz olmalı. Kendimizi kof bir bi-çimde abartmamalı, beğenmemeliyiz.Başarının koşulu kendi gerilikleri ile butemelde mücadele edip onları aşmadır.O oldukça başarı gelecektir. Böyle yak-laştıkça, kendimizle çizgi doğrultusundamücadele ettikçe gelişeceğimize, güçle-neceğimize, başarı kazanacağımıza so-nuna kadar inanmalıyız. Çizgiyi iyiözümsemiş militan, Önderliğin iyi bir uy-gulayıcısı, şehitlerimizin iyi bir takipçisiolacağımıza sonuna kadar inanmalıyız,güvenmeliyiz. İstekle, coşkuyla, tutkuy-la böyle bir çalışmaya katılmalıyız. Butemelde hem okul çalışmalarına katkısunmalı hem de kendimizi örgütün ver-diği imkanlar temelinde, bu okul orta-mında güçlü bir biçimde eğitip yenileye-rek içinde bulunduğumuz yeni döneminpratik görevlerine çok yoğun ve etkili birbiçimde katıp, en başarılı çalışmalar yü-rüten, Önderliğimizin başarı çizgisindeyürüyen militanı haline getirmeliyiz.

Serxwebûn Sayfa 13Kasım 2002

““BBuurraass›› ee¤¤iittiimm oorrttaamm››dd››rr.. KKeennddiimmiizzii ççiizzggii ggeerreekklleerrii kkaarrflfl››ss››nnddaa ssoorrgguullaammaayyaa

aall››pp ggeerriilliikklleerriimmiizzii,, ççiizzggii dd››flfl››ll››kkllaarr››mm››zz›› aaçç››¤¤aa çç››kkaarrtt››pp aaflfltt››¤¤››mm››zz bbiirr oorrttaammdd››rr..

BBuu oorrttaammddaa nnee ddüüflflüünncceeddee,, nnee ddaavvrraann››flflttaa,, nnee ttuuttuummddaa,, hhiiççbbiirr flfleeyyddee kkeennddiinnee

ggöörreelliikk oollmmaazz.. KKeennddiimmiizzee ggöörree oollaannllaarr›› ssaavvuunnmmaakk iiççiinn ddee¤¤iill,,

ÖÖrrggüüttee,, ÖÖnnddeerrllii¤¤ee,, ççiizzggiiyyee ggöörree oollaannllaarr›› öö¤¤rreennmmeekk,, öözzüümmsseemmeekk,,

oonnllaarrllaa ççeelliiflfleenn yyaannllaarr››mm››zz›› aaçç››¤¤aa çç››kkaarrtt››pp ddaa aaflflmmaakk iiççiinn ggeellddiikk..””

““OOkkuulluu bbiirr ssaavvaaflfl mmeeyyddaann››,, ee¤¤iittiimmii bbiirr ssaavvaaflfl eeyylleemmii oollaarraakk eellee aallaaccaa¤¤››zz.. EEnn flfliiddddeettllii

ssaavvaaflfl›› vveerrmmeeyyii,, bbuunnuu ggöözzee aallmmaayy›› kkaabbuull eeddeeccee¤¤iizz.. KKeennddiimmiizzii bbööyyllee bbiirr mmüüccaaddeelleeyyee

aaçç››kk ttuuttaaccaa¤¤››zz.. KKeennddiimmiizzddee ggeerriilliikklleerriimmiizzee kkaarrflfl›› ssaavvaaflflmmaa bbiilliinncciinnii,, iirraaddeessiinnii vvee

kkaarraarrll››ll››¤¤››nn›› yyaarraattaaccaa¤¤››zz.. OOnnuunn kkaarraarr››nnaa uullaaflflaaccaa¤¤››zz,, oonnuunn ssöözzüünnüü vveerreeccee¤¤iizz..””

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 14:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Sayfa 14 SerxwebûnKasım 2002

Mazlum Doğan Kadro Okulu’nunVIII. Kongre Çizgisi Temelin-de Yeniden Yapılanma Eği-

tim Devresi’ni dört aylık bir eğitim ile ta-mamladık. Arkadaşlar dört ayda VIII. Kon-gre’nin ortaya çıkardığı yoğunlaşma ve net-leşme düzeyiyle önemli bir tartışma süreciyaşadılar. Kongremiz, özellikle uluslararasıkomplodan sonra yaşanan geçiş sürecini ta-mamlayarak Apocu hareketin doğrultusununpratikleşme olduğunu ortaya koymuştu. Bueğitim devremiz de kongrenin ortaya koydu-ğu pratikleşmeyi demokratik uygarlık çizgisive kongre planlaması doğrultusunda ger-çekleştirecek kadroların hazırlık çalışmasıoldu. Hatta VIII. Kongre’nin devamı, bir kad-ro kongresi biçiminde sürdürülme çalışmasıolarak nitelenebilir.

Başkan Apo en büyük öğretmen

olarak tarihte yerini aldı

Bizim açımızdan eğitimler her zamançizgimizin pratikte uygulayıcısı olan

kadrolarımızı hazırlama, böylece hareketetaze kan vererek yeni bir ivme kazandırmaanlamına geldi. Bizdeki eğitimler, her za-man mücadele sürekliliğini ve yenilenme-sini sağlayan bir rol oynadı. Eğer bugünApocu hareket bu noktadaysa; dünyadabirçok alt üst oluşlar yaşanır, egemen güç-lerin ezilen kesimlere, devrimcilere ve de-mokratlara karşı mücadelesi her taraftasürerken ayaktaysak, bunun en temel ne-deni sürekli kendini yenileyen bir hareketolmamızdır. Bunu yaratan da, her zamankadro eğitimleri olmuştur. Başkan Apo bü-tün yaşamı boyunca sürekli eğitim yaptı;en büyük Kürt öğretmeni ya da devrimcidemokratların öğretmeni olarak tarihtekiyerini aldı. Belki dağlara gelemedi, şehirle-re giremedi, ancak kadro okullarında yap-tığı eğitimler temelinde, arkadaşlarla ken-disini dağlara, şehirlere ve köylere her za-man taşıdı.

Eğitim ortamlarımız, kongrelerden sonraen kutsal ortamlarımızdır. Bütün partililerinkongre ortamında katılımları ve duruşlarıylahalka ve tarihe layık olma zorunlulukları gibi,kadrolarımızın da eğitimden sonra gittikleripratik alanlarda halka, devrime ve BaşkanApo’ya layık olmaları bir zorunluluktur. O açı-dan kadro okulumuzdan çıkan arkadaşları-mızı mücadelemize güç katacak, onu gele-ceğe taşıyacak, mücadelemizin bir dönemaçısından güvencesi olacak arkadaşlar ola-rak görüyoruz. Kuşkusuz eğitimlerimiz birzincirin halkaları gibi birbirini tamamlayarakdevam edecektir, ancak zincirin hiçbir halka-sının kopuk olmaması gerekir. Şu açıktır:Eğitimden çıkan arkadaşlarımız, dolayısıylaeğitimlerimiz rolünü oynamadığı taktirdeApocu hareketin yürümesi zordur. Bizim mü-cadeleyi sürdürüp sürdüremeyeceğimiz, ge-leceğe taşıyıp taşıyamayacağımız, her za-man kadro okullarının oynadığı rolle doğruorantılı olmuştur. Eğitimlerimiz, kadro okulun-dan çıkan yoldaşlar rollerini oynadığı müd-detçe, bütün gerici dünya güçleri üzerimizegelse de, hareketimizi etkisizleştirmek müm-kün olmaz. O açıdan kadro okullarımızdançıkan yoldaşlarımız, tarihi sorumlulukla karşıkarşıyadır. Bu arkadaşlar, partimizdeki yeni-lenme düzeyini ve iradesini, yeni dönem coş-kusunu ve heyecanını tüm çalışma alanları-na taşıyacak temel güç kaynağımızdır. Onlar,gittikleri her yerde partimizin dinamizmini de-vam ettirecek, coşku ve heyecanını geleceğetaşıyacak arkadaşlar olacaklardır. Kadrookulundan çıktıktan sonra ne duruş veya ba-

kış ne de tempo ve yürüyüş vasat olabilir. Başkan Apo’nun belki de en fazla heye-

can duyduğu dönemler, eğitim devreleri bi-ten arkadaşları ülkeye gönderdiği günler ol-muştur. Çünkü Başkan Apo, mücadeleninsürekliliğinin ve yenilenmesinin eğitilmişkadrolar tarafından sağlanacağını, kendiniancak böylelikle ülkeye taşıyabildiğini, yineApocu felsefeyi ancak kadroların sorumlu-luğuyla yürütebileceğini biliyordu. Bu açı-dan eğitimlere önem verdiği gibi, devre so-nunda arkadaşları yolculama günlerini deen önemli günler olarak görürdü. Tabii bu-rada bulunan arkadaşlar açısından başkaeğitim devreleri de oldu. O eğitim devrele-rindeki dağılma süreçleri de bütün arkadaş-lara önemli bir coşku ve heyecan verdi. Budevredeki dağılım da arkadaşlara aynı coş-ku ve heyecanı verecektir.

Bizim kadrolarımız, dünyadaki herhangibir devrimci harekette rol alan kadrolar de-ğildir. Bu bir abartma değil, işin gerçeğininifadesidir. Biz, bir kadro hareketiyiz. Kadrohareketi olarak başladık, kadro hareketiolarak mücadeleyi yürütüyoruz ve bu kadrohareketi ayakta durduğu müddetçe yalnızKürdistan’da değil, tüm Ortadoğu’da devri-mi sürükleyecektir. Başkan Apo, daha’98’de şunu söylüyordu; “şimdiye kadar kiçalışmalarımız bizim için hazırlıktır.” İşingerçeği de öyledir. Bizim mücadelemiz,bundan sonra daha fazla rolünü oynaya-caktır. Şimdiye kadar geçen mücadele sü-reci gerçekten hazırlıktı, bir zemin oluştur-maydı. Eğer amacımız Kürdistan’da ve böl-gede demokratik devrimi gerçekleştirerekhalkların özgür birliğini sağlamak, böyleceOrtadoğu’yu insanlık tarihinin başlangıcın-da olduğu gibi insanlığın öncü camiası hali-ne getirmekse, yine sosyalist ideallere, in-sanlığın büyük ideallerine gerçekten bağlıy-sak kendimizi sınırlayan veya önümüze kü-çük hedef ve amaçlar koyan bir hareket ol-mamız mümkün değildir.

Daha çok sayıda ve gelişkin kadroyaihtiyacımız var. Hiçbir devrimci hareketinkadro fazlalığından söz edilemez, çünküdevrimci bir hareketin sınırlı görevleri yok-tur. Devrimci hareketler veya devrimcilerinsanlığın moral dünyasıdır; insanlığınumudu, geleceğidir. Biz, kendimize böylerol biçmiş bir hareketiz. O açıdan bizimkadrolarımız, tüm Ortadoğu’yu değiştire-cek bir devrimi gerçekleştirmekle yüküm-lüdür, bunu başarma gücüdür. Bunu Kür-distan’da geliştirdiğimiz özgürlük devrimiy-le gerçekleştiriyoruz. Med İmparatorlu-ğu’ndan sonra Kürtler tarihte ilk defa Orta-doğu’da öncü halk haline gelmiş oluyor.Şunu da iddia edebiliriz: Yalnız Ortado-ğu’da değil, tüm dünyada öncü güç halinegelmiş bulunuyoruz. Kendimize böyle birrol biçiyoruz. Yani geçmişte olduğu gibiezik, horlanan Kürt değiliz; aksine, bütünhalkların umudu olmuş Kürtleriz, yine tümezilenlerin umudu olmuş devrimcileriz. Bubile bize büyük gurur veriyor. Kürt halkınınOrtadoğu’da özgürlük ve demokrasiyi ge-liştirmede öncü halk olması, bizim açımız-dan onur kaynağıdır. Bu onuru sürdürmekiçin her türlü bedeli ödeyebiliriz. BaşkanApo, bu bedeli ödedi. Eğer Başkan Apo, ilkortaya çıktığı dönemin koşullarında geli-şen özgürlük ve demokrasi ideallerinebağlı olmasaydı, sistemle belli bir uzlaş-maya girseydi, yine bugün dünyanın iste-diği Önderlik, onların istediği siyasetçi ol-saydı uluslararası komployla karşı karşıyakalmazdı. Başkan Apo ideallerinden, öz-gürlük düşüncesinden hiçbir zaman vaz-geçmedi, bunu kendisi için en büyük onurkaynağı olarak gördü ve şimdi bu onurluduruşunu zindanda sürdürüyor. BaşkanApo’nun dört duvar arasında olması, bizimgörev ve sorumluluklarımızı daha da arttı-rıyor; tempomuzu ve tarzımızı her zaman-kinden daha fazla arttırma sorumluluğunuomuzlarımıza yüklüyor.

Böyle bir hareketin ve böyle bir Önderliğinkadrosu olmak, tabii ki hepimize büyük so-rumluluklar yüklüyor. Böyle bir Önderliğin yol-daşı olmak demek; ona uygun devrimci duru-şu, ona uygun tempoyu ve amacı yaşatmakdemektir. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Bizinsanlığın umuduyuz, insanlığın temiz nefesi-yiz. Biz olmasak Kürt halkı da, Ortadoğuhalkları da ölmüştü. Biz olmasak Ortadoğuhalkları ve Kürt halkı, geleceğe karamsar ba-kacak durumda olurdu. Ama bugün bizimideolojik çizgimiz, örgütsel bağlılığımız, ya-rattığımız değerler ve ölçüler Ortadoğu’daumutsuzluğu yerle bir etmiştir. Halklar içinumut olacak her şey bizde kesinlikle vardır.Biz kendimizi küçümseyecek bir hareket ola-mayız; hatta tarz, tempo ve iddia konusundamütevazı da olamayız. Eğer tarih omzumuzaböyle bir sorumluluk yüklediyse –ki tarihteher zaman bazı topluluklara ve insanlaraböyle sorumluluklar yüklenir– bunu şereflicetaşımak, bizim için en büyük görevdir.

Devrimimizin büyüklüğü

yeni insanı yaratmasıdır

Çok şey yarattık. Mücadelemizin ya-rattığı değerler ve ölçüler dünyada

hiçbir devrim tarafından yaratılmadı. Bizimyarattığımız gelişmeler, ortaya çıkardığımızhalk gerçekliği devrimimizin derinliğini orta-ya koyuyor. Devrimlerin büyüklüğü, siyasaliktidarları devirmesinden ileri gelmez. Siya-sal iktidarlar her zaman devrilebilir; bir ikti-dar gider, diğer iktidar gelir. Devrimlerin bü-yüklüğü, yarattığı toplumsal ve kültürel de-ğişimdedir; ortaya çıkardığı yeni ölçülerdeve amaçlardadır. Bunlar dikkate alındığındaşu görülür: Kürdistan’da yaratılan devrim,içinde birçok devrimi yaşayan bir devrimcisüreçtir. Bizim devrimimiz, kendi içinde sü-rekli yeni devrimler yaratan bir enerjiye sa-hiptir. Bu devrim, her gün kendi içinde yenipatlamalar yaratarak yeni devrimlerin önü-

nü açmaktadır. Bu açıdan devrimimizi de-ğerlendirirken düz veya sıradan yaklaşmakdoğru olmadığı gibi, kendi rolümüze sıra-dan yaklaşmak da doğru değildir. Eğer De-mokratik Uygarlık Manifestosu sıradan birmanifesto değil; bütün tarihi birikimin yo-ğunlaşmış ifadesi, ezilen ve sömürülen ke-simlerin tarihsel birikimi ise, yine bütün mü-cadeleci insanların özlemleri ve umutları bumanifestoda en yoğun biçimde varsa, gele-ceği en yoğun biçimde bu manifestoda gö-rüyorsak bizim de buna uygun bir devrimciduruşu göstermemiz gerekiyor.

Mücadele çok şiddetli sürüyor. Türki-ye’de yaşanan seçim süreci değerlendirilir-ken, şu söyleniyor: İki parti savaşıyor; DE-HAP ve diğer on yedi parti. Dünya açısın-dan ise şunu söyleyebiliriz: İki çizgi savaşı-yor. Bir, bütün ezilenleri, sömürülenleri, de-mokratları ve devrimcileri temsil eden Apo-cu çizgi; bir de bunun karşısında ezen vesömürenlerin kendi hakimiyetlerini yerleş-tirdikleri egemenlik çizgisi. Bu iki çizgi ara-sındaki mücadele sürüyor. Sayımızın azolduğuna bakmayalım. Sayımız az, amaaz sayıdaki bu insanların, bu hareketin çiz-gisi, dünyada mücadele eden en temel çiz-gilerden biridir. İki karşı çizginin bir tarafınıApocu hareket temsil ediyor. Kuşkusuzdünyada ezilen sınıfların ve halkların deği-şik mücadeleleri var, ama bunların gelece-ğini temsil eden öncü güç Apocu harekettir.Egemenler karşısında mücadeleyi, gücünüen yüksek tutarak sürdürecek, bunu yapa-cak güç, bu çizgi ve onun temsilcisi olarakbu harekettir. Mücadelemiz önemli bir biri-kime, ideolojik ve örgütsel güce sahip oldu-ğu gibi, bunun karşısında mücadele ede-cek önemli bir cephe de var. Bunu hiç gözardı etmeyelim. Mücadelemizi tasfiye et-mek, Apocu hareketten kurtulmak isteyenbirçok çevre var. Yalnız uluslararası komp-lo içerisinde yer alan güçler değil, bunundışındaki güçler de Apocu hareketten kur-tulmak istiyorlar. Başkan Apo Roma’da enmakul çözümlerle devreye girerek taleple-rini ortaya koymasına rağmen uluslararasıkomployla karşılaştıysa, bunun nedeni sis-tem sahiplerinin bu çizginin ne olduğununbilincinde olmalarıdır. Bu çizgi, bundansonra da dünyada egemen güçlere karşıbütün dünyanın ideolojik ve siyasi doğrul-tusunu tespit edecektir.

Bugün inisiyatif sahibi olan tek hareket,Apocu harekettir. Dünyada ve Ortadoğu’dayaşanan sorunlara çözüm bulan, bu anlam-da yönünü netleştirmiş tek hareket Apocuharekettir. Ne büyük devletler ne de diğerdevrimci örgütler dünyanın geleceği konu-sunda bu kadar hazırlıklılar. ABD ve Avrupapolitikaları, bu kadar net değildir. Kendileri-ne göre politikaları, ideolojileri var, ama ek-lektik ve karışıktır ya da geleceği temsil et-mediğinden, dünya koşullarına uygun birideolojik ve politik konuma sahip olmadı-ğından dolayı zayıftır. Biz ise dünya ve böl-ge gerçeğini, insanlığın geldiği düzeyi en iyitespit eden kesim olarak, yaşanacak bütüngelişmelerde inisiyatif sahibi olabilecek,hatta onlara yön verebilecek durumdayız.İdeolojik politik durumumuz budur.

Bütün bunların pratikte gerçekleşmesiiçin Demokratik Uygarlık Manifestosu’nu uy-gulayacak kadroların olması gerekiyor. Bütünideolojiler ve politikaların hakimiyeti karşısın-da bu etkinliği sürdürecek olan, kadrodur. İş-te kadrolarımızın, Demokratik Uygarlık Mani-festosu’ndaki çizgiyi benimseyip kendindesomutlaştıran, örgüte ve eyleme dönüştüren,yalnız Kürdistan’da değil, tüm Ortadoğu’dave dünyada yaşanan siyasal gelişmelerde

‹‹nnssaannll››¤¤››nn tteemmiizz nneeffeessii oollaann AAppooccuullaarr

UMUDU GERÇEK KILIYOR

“Bizim aç›m›zdan e¤itimler her zaman çizgimizin pratikte uygulay›c›s› olankadrolar›m›z› haz›rlama, böylece harekete taze kan vererek yeni bir ivme kazand›rmaanlam›na geldi. Bizdeki e¤itimler, her zaman mücadele süreklili¤ini ve yenilenmesini

sa¤layan bir rol oynad›. Baflkan Apo bütün yaflam› boyunca sürekli e¤itim yapt›; en büyükKürt ö¤retmeni ya da devrimci demokratlar›n ö¤retmeni olarak tarihteki yerini ald›.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 15:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Serxwebûn Sayfa 15Kasım 2002

inisiyatif kazanan ve onlara yön veren duru-ma gelmesi gerekir. En temel görev budur.Eğitimin amacı da bunu ortaya çıkarmaktı.Demokratik uygarlık çizgisini benimseyip onupratik politikanın diline vurmak, pratik politi-kanın dilini konuşturmak için bu eğitimleriyaptık. Önümüzdeki dönemde bütün arka-daşların gittikleri alanlarda yapacakları iş, bu-rada aldıkları eğitimi pratikleştirmektir.

Moral gücümüzün yenilmezliği

ideolojimize dayanıyor

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Bizim eği-timlerimiz dünyanın en zevkli ve en

moral verici çalışmasıdır. İnsanlık açısındanmoral nedir? İdeolojidir, amacın varolup ol-madığıdır. Moral, amaç demektir; amacınvarolup olmadığı ya da bu amaç için müca-dele etme gücünün varolup olmadığıdır. Bunedenle eğitimlerimiz, bizim açımızdan herzaman moral ve güç depolayan çalışmalarolmuştur. Morali belirleyen ve onun düzeyineyön veren, ideolojik çalışmalardır. Onun içinBaşkan Apo dört duvar arasında olmasınarağmen çok güçlü bir biçimde ayaktadır, mo-ral gücü en yüksek olan konumundadır.Çünkü insanlığı çözdükçe, ideoloji ve politi-kada derinleştikçe moral düzeyi de yüksel-mektedir. O açıdan Başkan Apo kendisinidört duvar arasında moralli kılmak için herzaman yoğunlaşmakta, ideolojide ve politi-kada derinleşmektedir. Dört duvar arasındahiç kimseyi görmeden yaşamak, kolay değil-dir. Bizler de cezaevinde kaldık, ama Baş-kan Apo gibi kalmadık. Arkadaşlarla birlik-teydik, başka karşılaşmalarımız oluyordu.Başkan Apo dünyada görülmemiş bir biçim-de esaret altında tutuluyor, ama bu gerçeğiçok güçlü biçimde karşılayan, orada bile in-sanlığa yön verme moralini ve iradesini gös-teren bir konumdadır. Bırakalım iradesininkırılmasını ya da umutsuzluğa düşmesini;aksine, oradan tüm insanlığı yönlendirmeyeve insanlığa ilaç olmaya çalışıyor.

Bu yönüyle arkadaşlar ideolojik çalışma-nın eğitim değerini bilecekler. Burada önemlibir tartışma ve yoğunlaşma düzeyi oldu. Şu-nu rahatlıkla söyleyebilirim: Bizdeki ideolojikve örgütsel düzey, dünyadaki hiçbir devrimciharekette yoktur. Bizde en yeni olan, en azeğitim alan bir arkadaş bile birçok şey yapa-bilir. Çünkü bizim eğitim yöntemimiz ve biri-kim düzeyimiz, dünyanın birçok yerinde üni-versiteler bitirmiş insanlarda yoktur. En uygu-lanabilir bilinç, pratiğin bilincidir. Biz, eğitimlepratiği sürekli iç içe ve birlikte yürüten, eğitimide pratiği de birbirlerini sınayacak, doğrula-yacak ve birbirlerini düzeltecek biçimde kulla-nan bir hareketiz. O nedenle eğitimimiz de,pratiklerimiz de, ideolojimiz de hiçbir zamanyaşamdan kopuk değildir; tamamen yaşamayön verecek özelliklere sahiptir.

Buradan çıkan yoldaşlarımızın hepsiönemli roller oynayacaklar, böyle bir so-rumlulukla karşı karşıyalar. Eğer bu rolü-

müzü yerine getirirsek, dünya da üzerimizegelse, bu örgütü kimse yıkamaz. Uluslara-rası komplo bu örgütü dağıtmak istedi.Kendimizi ideolojik ve politik düzeyde yeni-lediğimiz, moral gücümüzü eğitimler ve tar-tışmalarla geliştirdiğimiz için yıkılmadık. Bi-zim ideolojik politik çalışmalarımız, yineeğitim faaliyetlerimiz karşısında her türlüsaldırı eridi. Burada kazandığımız tartışmave birikim düzeyini pratiğe yansıtırsak bu-gün de Apocu hareket üzerinde oynanmakistenen oyunları ve tasfiye hareketlerini ra-hatlıkla boşa çıkartabiliriz.

Şunu her zaman bileceğiz: Başkan esa-ret altına alınmadan önce bile hep “düşmanıher gün ve sürekli ensemde hissediyorum.Bunun için bu tempo, bunun için bu tarz, bu-nun için böyle çalışma yapıyorum. Eğer birgün bu tempoyu yavaşlatırsam, düşmanın

nefesini ensemde, elini boğazımda hissede-ceğim” diyordu. Ortadoğu dünya dengeleri-nin kurulduğu, dolayısıyla dünya güçlerininüzerinde savaştığı bir kurtlar sofrasıysa, yineOrtadoğu devletleri büyük tecrübeleriylehalklar üzerinde egemenlik kurmayı sürdü-rüyorlarsa, böyle bir coğrafyada ayakta kal-mak, tabii ki büyük duyarlılık ve tempo ister.Başka Apo’nun dediği gibi, büyük hassasiyetve sorumluluk gerektirir. Başka yerde so-rumsuzca yaşanabilir, ama Ortadoğu’da as-la öyle yaşanamaz. Afrika’da veya başka biryerde vasat devrimcilikle yol alınabilir, amaOrtadoğu’da asla. Eğer Apocu tarz denen birdevrimci tarz ortaya çıkmışsa, bunun nedeniKürdistan devriminin zorluğu ve Ortadoğucoğrafyasının gerçeğidir. Bu coğrafyadan,ülke gerçeğinden kopuk olarak devrimcilikveya örgüt militanlığı yapacağımızı sanırsakyanılırız. Burada ciddi ve hassas olmadan,kendimizi güç haline getirmeden politikayapmak mümkün değildir. Nitekim dışımızdabütün güçler yerle bir olmuş, ezilmiştir. DiğerKürt ve Türk örgütlerinin durumu ortadadır.KDP ve YNK bile bizim sayemizde yaşıyor.Bu, kesinlikle böyledir. Biz olmasaydık şim-diye kadar ne KDP ne de YNK kalırdı. Bun-lar, bize dayanarak bugüne kadar yaşadılarve hala yaşıyorlar.

Biz nasıl yaşadık? Bunu bileceğiz. Mili-tanlar olarak her gün ve her saat “biz nasılyaşadık” sorusuna cevap bulmak zorunda-yız. Bu soruyu her gün kendimize sorarsak,hiçbir güç bizi yenemez. Bu sorunun ceva-bı Başkan Apo’nun tarzında, temposundave yaşamında vardır. En zorda ve sıkıntıdakaldığımız dönemde Başkan Apo’nun mü-cadele tarzı, bir günlük, hatta bir anlık çalış-ması bile aklımıza gelirse, en büyük güceulaşırız. Zorlanabiliriz, ama kesinlikle yıkıl-mayız. Mücadele her zaman şu veya buzorluklarla karşılaşabilir. Dün de karşılaştı,yarın da karşılaşabilir, ama bizim için zor-luklar her zaman daha ileri bir tempoya gir-menin, daha fazla çaba göstermenin gerek-çesidir. Bunu bileceğiz.

Değişimin yönünü

meydanlardaki halk gücü

belirleyecek

Dünya genelinde bir değişim yaşanıyorve sistem yeniden yapılanıyor. Ege-

men güçler, kendilerine uygun yeni bir dünyayaratmaya çalışıyorlar. Bu değişim bütündünyada olduğu gibi Ortadoğu, Türkiye veKürdistan’da da yaşanıyor. Böyle bir süreçtengeçiyoruz. Bu süreçte kim iyi siyaset yapar vegüç olursa, o, iyi bir yer alacaktır. O bakımdanbaşka zamanlar bazı fırsatların kaçması veyabazı kayıpların yaşanması fazla önemli olma-yabilir, ama dengelerin yeniden kurulduğu,Ortadoğu ve Kürdistan’ın yeniden düzenlen-mesinin gündemde olduğu, bu temelde bü-yük bir boğuşmanın yaşandığı bir süreçte her

günün, hatta her saniyenin büyük önemi var-dır. Bugünlerde gelecek, günlük çalışmaylakazanılacak. Çünkü herkes kendisini dünya-da ve bölgede etkin kılmaya çalışıyor. Etrafı-mızda büyük oyunlar oynandığını da görelim.Irak’a müdahale ihtimali yakınlaşıyor. BununKürdistan devrimci hareketi için ne getireceğişimdiden söylenemez. Değişim olacak, mev-cut statükolar mutlaka yerle bir olacak, amakimin lehine olacak? Kim bu statüden yarar-lanacak? Bu, tabii etkili mücadele yürütme,doğru politika yapma ve kendimizi sağlamtutma işidir. Başkan Apo, ABD ve diğer em-peryalist güçlerin bölgeyi değiştirme planı ol-duğuna ve değişimi kendi çıkarlarına göre ya-pacaklarına vurgu yapıyor. O zaman biz deezilenlerin çıkarlarını savunacak alternatif birduruşu sergilemek, böyle bir mücadele yürüt-mek durumundayız.

Türkiye’de de değişim yaşanıyor. Ege-menler Türkiye’yi kendilerine göre yenidenyapılandırmaya, oligarşik düzeni restoreederek kendilerini yaşatmaya çalışıyorlar.Bu da bir değişimdir, ama bizim asla kabuledemeyeceğimiz yönde bir değişimdir. Bizde Türkiye’deki egemen güçlerin değişimprogramı karşısında halklarımızın değişimprogramını dayatacağız. Türkiye’de iki çizgiarasındaki mücadele sürüyor. Bir taraftakendini restore edip yeniden yapılandıran,bu temelde Kürt halkı üzerinde egemenliği-ni farklı biçimde sürdürmek isteyen sistem;diğer tarafta Kürt ve Türk halklarının, emek-çi kesimlerinin çıkarları temelinde gelişendevrimci demokratik hareket var. Türki-ye’de halklar değişim istiyor. Egemenler,günümüz dünyasında kendilerini değiştir-

meden yaşayamayacaklarını biliyorlar, bu-nunla birlikte halkların özgürlük ve demok-rasiyi geliştirme isteğini de görüyorlar. Bu-nu frenlemek veya etkisiz kılmak için kendideğişim programlarını devreye sokuyorlar.

Onların Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu ken-dilerine göre yeniden yapılandırma politika-larını boşa çıkartacağız. Bu değişim sürecisonucunda kurulacak yeni Ortadoğu siste-mi ve yeni bir Türkiye’de Kürt halkı da, Or-tadoğu’nun bütün demokratik güçleri de et-kili biçimde yer alacaklardır. Bu, gerçekleş-mek durumundadır. Halklar bunu hak et-mişlerdir. Ortadoğu halkları da, Kürt veTürk halkları da az mücadele vermedi. Bumücadele, artık belirli bir sonuç almaya gi-decek potansiyele ve güce ulaşmıştır. Dev-rimci hareket bu kadar birikim yaratmış, budüzeyde gelişme ortaya çıkarmışken bizbütün ağırlığımızı ortaya koymalıyız. Geliş-meleri seyredemeyiz veya gelişmelerinkuyruğuna takılamayız. Başkalarının siya-setinin parçası olmak için değil, halkımızınözgürlüğünü kazanarak Ortadoğu’daki hertürlü gerici yapılanmayı ve rejimi ortadankaldırmak için mücadele ettik. Başkan Apo,bugüne kadar bunun için çalıştı. Ortado-ğu’da en büyük devrimci demokratik devri-mi Kürt halkı yapmıştır. Bundan daha bü-yük bir demokrasi devrimini hiçbir halk ya-şamadı. Demokratik devrimi bu kadar bü-yük yapmış bir halk, güç olmuş bir halk de-mektir. Bu gün kadınların tarih sahnesinebu düzeyde çıkması, devrimimizin gücünü,derinliğini ve yenilmezliğini gösteriyor, bü-tün Ortadoğu’yu değiştirme gücünü ortayakoyuyor. Değişim gücü budur. Kürdistan’da

ve Türkiye’de seçim meydanlarına yansı-yan halk gücü, değişimin gücüdür. Bu deği-şim gücüne öncülük yapacak olan, tabii kibiziz. Bu açıdan Apocu hareketin kadrolarıolarak rolümüzü göreceğiz.

Kadroları çoğaltmak, varolanı geliştirmekve derinleştirmek bu devrimi başarıya götür-mek demektir. Apocu hareketin meşru sa-vunmadaki sağlam duruşu bile Ortadoğu’da,Türkiye ve Kürdistan’da her gün yeni deği-şimlere yol açıyor. O açıdan meşru savunmadönemindeki çalışmalarımız en büyük dev-rimci çalışmadır. Varolmak, gücümüzü meş-ru savunma konumunda koruyarak geleceğehazırlanmak, ortaya çıkan siyasal süreçler-de, olası gelişmelere müdahale etme gücü-nü taşımak en büyük devrimci çalışmayıyapmaktır. Bu açıdan son üç-dört yıldakimeşru savunma durumumuzu en büyük dev-

rimci çalışma olarak görmemiz lazım. Nite-kim sonucunu aldık; bizi çürütmek isteyenlerçürüdü. Ecevit ve Bahçeli gibiler meclis dışıkalacaklar. Bu, bizim mücadelemizle oldu.

Biz olmasak umutlar sönerdi. Biz olma-sak Diyarbakır ve İstanbul’da yüz binlerceinsan ayağa kalkmazdı. Türkiye’deki dev-rimci demokratik hareket bizim varlığımızlacanlandı. Bütün eski devrimcilere yenidenheyecan ve coşku geldi; eski günlerini ha-tırlıyor, anılarını tazeliyorlar. Eski devrimcigünlerini ve heyecanlarını düşünerek dev-rimci mücadeleye yeniden atılmaya çalışı-yorlar. Nasıl ki demokratik mücadele ileKürt halkının yetmişlik dedeleri bile canlan-dıysa ve meydanlarda gençlerden dahacoşkulu katılım gösteriyorlarsa, umudu olsada örgütü ve gücü olmadığı için kendisini

pratikleştiremeyen Türkiye solundaki eskidevrimciler ve sosyalistler de canlanmışdurumdalar. Bunu yaratan Apocu harekettir,buradaki eğitim çalışmaları ve diğer dev-rimci çalışmalardır. Yani her gün rolümüzühatırlayacağız. Nasıl kazandığımızı, nedenkaybetmediğimizi hatırlayacağımız gibi, hergün kim olduğumuzu, kimlerin yüreklerinive beyinlerini bize çevirmiş olduklarını ha-tırlayacağız. Biz, vicdanlı insanlarız. Baş-kan Apo vicdan devrimi diyordu. BaşkanApo, başlangıçtan itibaren vicdan devriminiyapmış, tamamen vicdani bir önderdir. Bizde bu önderin yoldaşları isek, bütün Kürthalkına ve Ortadoğu’ya karşı vicdanlı ola-cağız; bize umut besleyenleri boşa çıkar-mayacağız. Bir insan için en kötü durum,kendisine bağlanan umutları boşa çıkar-maktır. Biz, tabii ki böyle insanlar olamayız.Bırakalım umudu boşa çıkarmayı, umuduyüksek tutacağız, umut bizdedir diyeceğiz.Dünyada en fazla değer verilen topluluk, enbüyük umutların bağlandığı topluluk bizimhareketimizdir. Hiçbir devlet başkanına veyöneticisine bu kadar saygı ve sevgi göste-rilmiyor. Bu açıdan eğitimden çıkarken, enönemli görevlerden birinin de bize değerveren ve saygı duyan bu halka layık olmakolduğunu bilmek gerekir. Bu çok önemlidir.

Apocu gerçeklik

örgütlü kazanma gerçeğidir

Arkadaşlar, burada kazandıkları tarzıgidecekleri alanlarda da sürdürmeliler.

Bu eğitimler ne için yapıldı? Otuz yıldır kaza-nılan tarzın, yine bu hareketin ideolojisinin,örgüt yaklaşımının ve felsefesinin ne oldu-ğunu anlamamız için, bunları yeniden hatır-latmak ve derinleştirmek için yapıldı. Çünkübize kazandıran örgüt ve yaşam tarzı buydu.Bu mücadele, her şeyi kazandırdı. Bu eğitimdevresini Apocu hareketin örgüt ve mücade-le tarzını, yine yoldaşlık ve yaşam tarzını al-mak, bunları pratikleştirmek için yaptık. Biziyaşatacak olan budur. Başka güç kaynağı-mız yoktur. Bizim tek güç kaynağımız, örgütgerçeğimizdir. Bir de doğru politikayı uygula-maktır. İdeoloji, politika ve örgüt dışında güçkaynağımız yoktur.

Biz öncü militanlarız; tarihin ve halkınöncüleriyiz, onlara söz verdik. Biz, halktaninsanlar değiliz. Onun için bize düşen görevve sorumluluklar, halka düşenlerden dahaağırdır. Halk da görevini yapıyor ve sorum-luluklarını yerine getiriyor, ama biz halktandaha fazla görev ve sorumluluklarımızı yeri-ne getirmekle yükümlüyüz. Bunu hiçbir za-man unutmayacağız. Kendimizi başkalarıy-la karşılaştırmayacağız. Kendimizi, sadeceBaşkan Apo ile karşılaştırabiliriz; onun örgüttarzı, ideolojisi, yaşam tarzı ve duygularıylakarşılaştırabiliriz. Tek ölçümüz budur. Bu-nun dışındaki her ölçü kaybetme ölçüsüdür,sahteliktir, yalandır, kendimizi kandırmadır.Eğitimden aldığımız Apocu ölçüler, yani de-

nenmiş sınanmış ve otuz yıldır kazandıranölçülerdir. Bu ölçüler, en zor dönemlerde bi-le başarmıştır. Uluslararası komplo karşı-sında tasfiye olabilirdik, ama başarı kazan-dık. Bazı tasfiyeci eğilimlere kalsaydı, şimdikırk defa dağılmıştık. Örneğin VII. Kon-gre’de “örgüte gerek yok. İlkeler birliği yapa-lım yeter” diyenler oldu. Bu, tasfiyecilikti.Neden? Mücadele etmek isteyenlerin örgü-te ihtiyacı olur. Onlarsa mücadele etmek is-temedikleri için bunu söylüyorlardı. OysaApocu hareket şunu biliyordu; kendi gerçe-ği, örgütlü kazanma gerçeğidir. Başkan Apoher zaman şunu söyledi: “Benim en büyüközelliğim iyi örgütçü olmam, iyi örgüt savaş-çısı olmamdır. Kazandıysam iyi örgütçü ol-duğum, iyi örgüt savaşçısı olduğum için ka-zandım.” Bu, Apocu hareketin en temel ger-

çeğidir. Bütün diğer gerçekler bununla var;ideolojik gerçekler, siyasal gerçekler ve di-ğer gerçekler örgüt gerçeği varoldukça var-dır ve anlam kazanır, yoksa hayaldir. Örgütolmadıkça her türlü laf, gevezelikten ve de-magojiden başka bir anlam ifade etmez.Demagoji değil, gerçekten devrimci demok-ratik düşünce savunuluyorsa şuna bakaca-ğız: Kim örgütçü, kim örgütten yana, kim ör-güt mücadelesi veriyor? Asıl gerçek budur.Bunun dışındaki bütün söylemler bizi kandı-ran, tuzağa düşüren söylemlerdir. Bu gerçe-ği önümüzdeki dönemde pratiğimize en iyibiçimde uygulamalıyız.

Tek varlık kaynağımız ve gücümüz ör-güttür. Burada zayıflık olduğu zaman herşey tehlikededir, boştur. Dolayısıyla bu dev-reden çıkan yoldaşlarımızın en önemli gö-revlerinden biri, gittikleri her yerde örgüt sa-vaşçıları olmaktır. Artık uzlaşma yok. Kav-ga etmeyeceğiz, ama uzlaşmayacağız da;doğruların mücadelesini vereceğiz, örgütsavaşçılığı yapacağız. Örgüte sahip çıka-cak, “bana ne” demeyeceğiz. Bu, en kötütutumdur; devrime, şehitlere en büyük say-gısızlıktır. Bu değerler şehitler tarafındanbize bırakıldı. Eğer şehitlere saygımız var-sa, onlara bağlılığın tek yolunun değerlere,dolayısıyla örgüte sahip çıkmak olduğunubileceğiz. Şehitlere sahip çıkmanın başkayolu yoktur. Bu açıdan arkadaşlarımızın git-tikleri her yerde örgüt mücadelesi vermele-ri, yönetimleri çalıştırmaları esastır. Bu,Apocu gerçeğin en temel ifadesidir. Baş-kan, “iki Kürt bir araya gelemiyordu. BenKürtleri bir araya getirdim ve çalıştırdım” di-yor. Başkan Apo’nun ulusal önder olarakifade edilmesinin nedeni, bir araya bile ge-lemeyen iki Kürt’e örgüt mücadelesi verdir-mesidir. Bu açıdan Başkan Apo’ya bağlılıkörgütü çalıştırmak ve örgüt mücadelesi ver-mektir. Bu devreye katılan arkadaşlar çokşey aldılar. Sadece böyle bir ortamda bu-lunmak bile arkadaşlara birçok ölçü kazan-dırdı. Bu devreden ayrılan arkadaşların bir-çok boşluğu dolduracaklarına, örgüt içindeyaşanan birçok gevşekliği –en çok da örgütmücadelesi ve örgüte sahip çıkma konu-sunda ortaya çıkan gevşekliği– giderecek-lerine, örgüt militanlığını ve örgüte sahip-lenmeyi en iyi biçimde kendilerinde somut-laştıracaklarına inanıyoruz.

Biz bir emek hareketiyiz. Bu kadar emekverildi, çaba gösterildi. Emeğe saygının, yineeğitimlerimizin itibarını yüksek tutmanın ge-reği eğitimlerden çıkan arkadaşların gittikleribütün alanlarda bu eğitimin kutsallığını temsiletmeleridir. Eğitim sahalarımız, en kutsal yer-lerimizdir. Eğitimlerimiz itibarını ve gücünükaybederse çok şeyimizi kaybederiz. Bütünarkadaşlar eğitim çalışmamızın itibarını vegücünü koruma, bunun saygınlığını pratiktegösterme sorumluluğuyla karşı karşıyadırlar.Bu, büyük bir görevdir. Arkadaşların bu göre-vi yerine getireceklerine inanıyor, bu temeldeönümüzdeki mücadele döneminde bütün ar-kadaşlara başarılar diliyoruz.

“En uygulanabilir bilinç, prati¤in bilincidir. Biz, e¤itimle prati¤i sürekli iç içe ve birlikte yürüten, e¤itimi de prati¤i de birbirlerini s›nayacak, do¤rulayacak ve birbirlerini düzeltecek biçimde kullanan bir hareketiz. O nedenle e¤itimimiz de,

pratiklerimiz de, ideolojimiz de hiçbir zaman yaflamdan kopuk de¤ildir; tamamen yaflama yön verecek özelliklere sahiptir.”

“Baflkan Apo vicdan devrimi diyordu. Baflkan Apo, bafllang›çtan itibaren vicdan devrimini yapm›fl, tamamen vicdani bir önderdir. Biz de bu önderin yoldafllar›

isek, bütün Kürt halk›na ve Ortado¤u’ya karfl› vicdanl› olaca¤›z; bize umut besleyenleri bofla ç›karmayaca¤›z. Bir insan için en kötü durum, kendisine ba¤lanan umutlar›

bofla ç›karmakt›r. Biz, tabii ki böyle insanlar olamay›z.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 16:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

PKKöncülüğünün hikayesi çokdeğişiktir. Halkımızda olduğugibi, onun öncüsündeki ilkel-

lik de başlangıçtan günümüze kadar, elbette dahaacılı ve yüzeysel olmaktan tutalım daha trajikomikbir biçimde olacaktı. Kendini unutmuş, daha bebek-ken asimilasyon ve yabancılaştırmanın cenderele-rinden geçmiş bu küçücük çocuklar, öncülük gibigüçlü sanat, edebiyat, bilim ve felsefe çalışması is-teyen ve kendisine yüklendikçe yüklenmeyi esasalan soylu bir meslekte başlangıçta ne yapabilecek-lerdir? Hele tanımadıkları, tanımak için çok az imka-na sahip oldukları bir topluma özgün bir önderliğinasıl oturtacaklardı? Bu açıdan başlangıçtaki dona-nımsızlık, ilkellik ve amatörlükten ötürü kimseyi suç-lamadık. Halkımızı suçlamadığımız gibi, bu işe elatan arkadaşları da suçlamaktan kaçındık, niyeböyledirler diye burun kıvırmadık, somurtmadık. Bubizim öz gerçekliğimizdir.

Bir öncünün, öncü olmak için yapacağı ilk şey,kendi gerçekliğini arifçe ve olgunca kavramasındangeçer. Ama savaş donanımsız ve ilkel oldu. Yeterin-ce örgütlenememe, eylemi tam planlı yapamama,halkımıza güçlü bir strateji, taktik ve siyasal organi-zasyon dayatamama, birçok darbe yeme ve büyükacılara uğrama söz konusuydu. Bu anlamda PKK'-de yaşanan şeyin yüzlerce yıllık tarihin bir kesiti ol-duğundan, birkaç yüzyılın birkaç yıla indirgendiğin-den bahsettik. PKK kuruluşunun çeşitli yıldönümle-rinde yapılan değerlendirmeler, bu süreçleri çok iyibir biçimde ortaya koymaktadır. PKK'den, onun ge-lişmesinin ve yorumunun nasıl yapılması gerektiğin-den bahseden değerlendirmelerdir bunlar.

Özetlersek, ’73'lerden beri, Kürdistan'ın öz ger-çekliği adına teoride ve pratikte geliştirilmek iste-nen ulusal-toplumsal gerçekliği çağımızınen modern, en devrimci biliminin ışığındave en devrimci bir tarzda dile getirmeçabalarından başka bir şey değildir.Tüm yetersizliğine rağmen, tüm im-kansızlıklara rağmen yapılan budur.Pratik bunun bir somutlanışıdır.

Halkımızın içinde bulunduğuözellikler, öncüye de adım adımyansıdı. Halkımızın çeşitliözellikleri, hem yabancı vehem de işbirlikçi güçlerinkendisine zorlad a y a t t ı ğ ıözellik-l e r

–ki örgütsüzlük, yabancılaşma, direnmeme özellikle-ridir bunlar– ve aynı zamanda kendisinin öfkeli, di-rengen çıkış yapmak isteyen kişilikleri öncüye yansı-dı. Kimisi ilk anlarda ihanete, teslimiyete yönelirken,kimisi direnmeyi korkunç boyutlara kadar götürebil-di. Bunlar ayrıştı ve birbirleriyle savaştılar. Belirtildiğigibi, PKK zamanla saflarında gelişen yeni mücadeleile –ki aydınlanma saflarıdır burası– “Gelişme So-runları ve Görevlerimiz”de dile getirildiği gibi, oli-garşik sistem ve işbirlikçi feodal değerlerden ötürü,toplumun bir türlü kendini formüle edemeyişi PKK'deaşıldı.

Özgür bir ortam sağlayan PKK ideolojisi, politi-kası, atmosferi çeşitli sınıf ve tabakaların hak, yer,mevki vb arayışlarına yol açtı. Ama ezilenler adı-na yola çıkan PKK öncülüğü, gerçek PKK sahiple-ri, en katıksız teslimiyetçilerden, en büyük hainler-den tutalım en ince işbirlikçi küçük burjuvalara ka-dar kendinden bahseden, mevkicilik peşinde ko-şan, kendisine yer arayan, PKK'nin omuzlarındayükselme, onun ortaya çıkardığı ürünleri kendi ki-şisel çıkarları, giderek kendi sınıfsal çıkarları içinkullanmaya çalışan açıkgöz tiplere kadar, her çe-şidini gördü. Fakat diğer kutupta da en fedakar, engözükara savaşçıya kadar birçok tipi tanıdı. Bizbunu şehitlerde, dağ ve zindan direnişçilerinde vedışarıda gördük; tüm benliğini, ruhunu ve beyninidirenmeye verenle, bunun çok azını vereni veyabunu sürekli kendisinde gizleyenleri, ince hesapyapanları, ihanet edenleri gördük. Kendini hızladeğiştiren, partinin öncülük özelliklerine adapteeden, uyarlayanları gördük. Bunun karşısındakendisini maskeleyen ve çok iyi bir PKK'li olarakgöstermeyi marifet sananları gördük. Kısaca top-

lumsal ve ulusal zeminin PKK'deyansıtılışını bir savaş biçi-

minde gördük. Ve PKK'-de halkın en özlü çı-

karlarının ulusal vetoplumsal kurtuluş-

ta ifadelenişini, pra-tik düzeyde ezici bir

zaferini gördük. Bununyanında kötü savaşçı-ları gördük. İyi savaşa-

mayanı, sınıf ve ulus düş-manlarına ideolojide, po-litikada ve eylemde, ge-

rekli yerde ve zamanındaiyi cevap vermeyen, iyi plan

yapmayan, iyi pratik koymayanıgördük. Yoldaşlarını, Önderliğive halkını zor durumda bırakanyetersiz devrimcileri gördük.Saf olan, politika yapamayanzavallı amatörleri gördük. Ha-inlerle birlikte, yaman direniş-çileri de gördük. Kısa bir za-man aralığı içinde, bir tarihinPKK'de altüst oluşunu, hal-kımızın tarihi kurtuluş zafe-rinin PKK öncülüğünde dilegetirilişini gördük.

Arif olanın bu sözcükle-rin bile neleri ifade ettiğini,kendi konumuna denk dü-şen tanımın ne olduğunuanlamaması için hiçbirneden yoktur. PKK öncü-lüğünün, bu öncülüğünönderlik fonksiyonununideolojide, politikada veaskerlikte, ulusal vetoplumsal düzeylerde,cephesel direnişte, ba-sit bir köy ayaklanma-sından genel bir halkayaklanmasına kadarbir önderliğe doğrunasıl tırmandırılaca-

ğı, dışta ve içtebu önderliği na-sıl dayatacağı,hangi sahte ön-

derlere karşı bunu

adım adım gerçekleştireceği, çağa kendisini nasıldayatacağı, ortaçağdan kalma kalıntılara, o sahtemezhepsel, aşiretsel ve feodal otoritelere karşıkendi modern, bağımsızlıkçı otoritesini, öncülüğü-nü nasıl dayatacağı, kısaca “PKK GerçekliğiniDoğru Kavrayalım ve Uygulayalım”da formüleettiğimiz çağ dayatmamızın ne anlama geldiğini,örgütsüzlüğün örgütlülüğe, eylemsizliğin eylemlili-ğe, hangi siyasal ve askeri stratejik-taktik çerçeveiçinde dönüştürüleceğini, bunların ne tip militanözeliklerle başarılacağı vurgulanmıştır. Bunlar pra-tikte ve düşüncede çok yapıldı, çok düşünüldü. Arifolan, biraz davasına samimiyetle bağlı olan için,işin anlaşılamayacak, anlaşılıpta yürütülemeyecekpek az yanının bulunduğu, durumun böyle bir açık-lığa kavuşturulması gerektiği açıktır. Ve bütünbunların bir sonucu olarak PKK'nin aşamalarını di-le getirdik, bu aşamaların ne gibi özelliklere sahipolduğunu, bir kez daha VII. Kuruluş Yıldönü-mü’nde PKK gerçeği olarak somutlaştırdık, netçedeğerlendirdik.

Geldiğimiz nokta, halk ve parti gerçekliğimiz açı-sından tarihi bir karar almaktan başka bir biçimdenitelendirilemez. Ve hiçbir sözcükle başka türlü gös-terilemeyecek bir karardır bu. Davasına, halk veparti gerçekliğine tutkuyla bağlı olmayı esas alan,sıradan bir parti militanının bile net bir biçimde, bi-lincinin ve yüreğinin derinliklerine ulaştırabileceğibir tanımlama düzeyine geldik. Şimdi bu aşamadageçmişten çıkarılacak derslerle geleceğe nasıl gidi-leceğini netleştirmiş bulunuyoruz. Biz, defalarca“PKK Önderliği doğru kavranmalı ve uygulan-malı” derken, bunu bir edebiyat sözcüğü geliştir-mek için yapmadık. Nefes nefese, bütün özlemleribastırılmış, acıyla, işkenceyle, sömürüyle sindiril-miş, ama hep yaşamak istemiş, hep tutkuyla topra-ğa, dağa yapışmış, umudunu kesmemiş, çocuğunabunu yansıtmış, çocuğunu umutla büyütmüş, hepondan kendisi için bir kurtuluş beklemiş, bunu aileidelolojisi biçiminde adeta zirveye ulaştırmış, öz-lemlerini, tutkularını hep geleceğe ertelemiş, böyle-likle büyüklerinden merhamet, aman dilemiş, amahep kahrolmuş, ama bunu hiçbir zaman kesintiyeuğratmamış olan bir halk gerçekliğimiz, giderekadeta bir ezgiye, bir türküye dönüşen mahrumiyet-lerin, acıların bir toplamından ibaret olan, ama biryürek çırpıntısı gibi sürekli çarpan bir halk gerçekli-ğimiz var. Ve PKK Önderliği, bu akıl almaz acılarınbir sonucu olarak ortaya çıktı.

Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların okahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının karşı-sında durma, onları kabul etmeme, ona halk yüre-ğiyle karşılık verme, onu halkın öz çıkarları biçimin-de bilince kavuşturma ve böylelikle milyonların bilin-cini Önderliğin bilinci haline dönüştürme, milyonla-rın yüreğini öncünün yüreğine dönüştürme, tek yü-rekte çarpan milyonların yüreği, tek beyinde dile ge-tirilen milyonların çıkarları, düşüncede ve irade bir-liği öncüde somutlaştı. PKK saflarında bulunan vehem de öncülük önderlik iddiasında olan bazılarınınkavrayamadıkları, lafta kavrayıpta pratikleriyle ser-gileyemedikleri gerçeğin ta kendisi burada. Halkıngerçekliği tüm özgünlüğüyle kavranılmak durumun-da ve PKK'de dile getirilen bu gerçeklik, tüm özellik-leriyle dile getirilmek ve sadece dile getirilmek değil,yürekle ve beyinle kaynaştırılmak zorundadır. PKKöncülüğünde direnecek her militan, yüreğini, beyni-ni böyle yapmazsa, oligarşinin ve ortaçağ kalıntıla-rının giderek basit ve tehlikeli olan bir tipi olmaktankurtulamayacaktır.

Peki öncülük nedir? Öncülük; halk düşmanları-nın, kökenleri binyıllar gerisine uzanan, şimdi de ça-ğın en gericileri olan mihrakların parçalama, sömür-me, kişilikten uzaklaştırma, küçültme, alçaklaştır-ma, yöntem ve uygulamalarına, felsefe ve ahlakınakarşı halkın öz çıkarlarının bir savunucusu, –yalnızilkel, amatör bir savunucusu değil– düşüncede in-celme, ahlakta olgunlaşma ve somutlaştırmaya dö-

nüştüren, bunu strateji ve taktikle birleştiren, strate-jik öngörü ile, taktik netice almaya doğru giden biröncülük olmalıdır. Öncülük yeterli keskinliğe, olgun-luğa ulaşmayı içerir. Öncü müsün, PKK'li misin, ohalde böyle olmak zorundasın. Halkı seviyor mu-sun, bağlı mısın, namuslu musun, dürüst müsün,ahlaklı mısın, ikiyüzlü bir yaratık olmak istemiyormusun, böyle olacaksın. Bunun anlaşılmayacak biryönü yoktur.

Peki, bu biçimde gelişme mümkün müdür? Evet,mümkündür. Tarih, bu tip öncülerle doludur. Tarih,bir halkın kurtuluşunun ön aşamasında, bir sınıfınayağa kalkışının böylesine görkemli, büyük yürekle-re, büyük beyinlere sayısız örnekler sunmaktadır.

PKK silahı, halkımızın susmayacak, direnme-den vazgeçmeyecek silahıdır. Evet belki iyi çalış-mıyor, belki müthiş rol oynamıyor şimdilik, ama gi-derek yetkinleşen ve böyle çalışması kaçınılmazolan bir silahtır bu. Daha PKK ilk ortaya çıktığındaideolojik, politik ve askeri olarak önderlik biçimin-de doğmuştur. Belki küçük bir doğum biçiminde-dir, ama çok güçlü direnme, ayaklanma ve yöne-tim vardır. ’73’lerden beri, sürekli genişleyen, gi-derek en derin ayrıntılarına kadar büyüyen bir Ön-derlik vardır. Ve büyük bir direnmedir bu. Şimdigüçlerimizin önemli bir bölümü atıl kalıyor denili-yor. Bunlara şunu söyleriz; PKK bir direnmedir;saldırı halinde bir direnmedir. Evet halkımız ge-nelde bir savunma konumundadır, ama PKK'ninsavunma içinde bir saldırı hareketi olduğu kesin-dir. Düşüncede ilk anda bir saldırıydı, politikada ilkadımlarını attığında bir saldırıydı, eylemlerde ilkadımı attığında bir saldırıydı. Hatırlatmak isterizhemen, Hakiler Antep’teyken hiç emir almadan,tek başına bizzat PKK ruhunun bir gereği olaraksayısını belki de bilemediğimiz birçok eylem yap-mıştır. O zaman PKK’nin askeri komitesi, politikorganizasyonu yoktu; grup aşamasıydı, ideolojikpropaganda dönemiydi, ama birçok eylemi düzen-ledi ve bundan haberimiz bile yoktu. Haki hata mıyaptı, komitesi belli olmadı diye acaba kuralları mıçiğnedi? Asla! Haki, partimizin aynı zamanda as-keri, siyasi ruhuydu ve bu ruhun bir gereğini yeri-ne getirdi. Hiç bize söylemedi, mektup yazmadı,karar var mı yok mu, komitesiz olur mu, olmaz mıdemedi. Tek başına yaptı, etti ve partimizin tari-hinde bir dönemi böylesine ortaya çıkarmak iste-di. Gerçek PKK’lilik, PKK’nin gerçek ruhu ve pra-tiği buydu. Kemal böyledir, sayısız böyle militanla-rımız vardır. Hiç bizden emir almadan direndiler,eylem yaptılar, örgüt kurdular. Fakat “komite yok-tur, duralım” demediler.

‹‹ddeeoolloojjiiddee iillkk ssöözzlleerrii kkuurrflfluunn ggiibbii ss››kktt››kk

Ohalde, PKK'nin derin bir özelliğini kesinlikledoğru kavrayalım: PKK, ilk doğuşundan gü-

nümüze kadar, halkımızın sürekli taktik bir saldırı si-lahıdır. Ve hem de en küçük imkanla egemen gücesaldıran bir silahtır. Haki ilk eylemleri nasıl düzenle-di? Kentlerde yaptı bunu, henüz dağların dorukları-na da yerleşmiş değildi. Biz, Haki’yi hareketimizinruhu diye boşuna tanımlamadık. O, PKK ideolojisi-nin doğal bir sonucunu yerine getiriyordu ve özelsavaş rejimi de O’nu boşuna imha etmedi, bu özel-liğinden dolayı imha etti. O halde PKK'nin saldırı ru-hu, tüm özellikleriyle iyi kavranmalı ve doğru uygu-lanmalıdır diyoruz.

Hayrileri hatırlatırız. Onlar hangi koşullarda,neyi, nasıl temsil ettiler ve bunu nasıl formüle etti-ler? En gelişmiş kadro adayları ile iki saat bile ilgi-lenmesini bilmeyenlere söylüyoruz: Kemal Pir“Gerekirse 300 saat ilgileniriz, davamızın adamıyaparız” diyordu. 300 saat değil, 3 günde, 3 saat-te, 3 dakikada izah edilecek, sonuç alınacak şey-ler var. Davamızın konuşma ve ilgilenme ahlakı daböyledir. Ve bunlar öyle göstermelik olsun diye, is-tisna olsun diye sergilenmemiştir. PKK’nin temel

16M‹LYONLARIN YÜRE⁄‹ ÖNCÜ

“PKK bir direnmedir; PKK sald›r› halinde bir direnmedir. Evet halk›m›z genelde bir savunma konumundad›r, ama PKK'nin savunma içinde birsald›r› hareketi oldu¤u kesindir. Düflüncede ilk anda bir sald›r›yd›, politikada ilk ad›mlar›n› att›¤›nda bir sald›r›yd›, eylemlerde ilk ad›m›n› att›¤›nda bir sald›r›yd›.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 17:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

değerleridir bunlar. Evet, bu temel değerler karşı-sında küçük burjuvaların kendilerine sevdalı tutkusahiplerine biz PKK’de dilediği gibi yaşama vedevrimciliği sürdürme imkanı mı vereceğiz? PKK'-nin görkemliliğinden taviz mi verilecek, anlaşmayamı oturulacak? Hayır, hayır! Eylemsizliklerine ör-gütsüzlüklerine böylelikle kılıf bulacağını sananlarmüthiş yanılıyorlar.

Biz, ideolojide ilk sözcükleri kurşun gibi sıktık,ama müthiş bir tutkuyla, muazzam bir gizlilik ve atıl-ganlıkla bunu yaptık. Çok iyi biliriz, o dönemde bur-juvazi duydu, “üç ayda işinizi bitirir” dediler. Böylebir ideoloji, böyle bir saldırı olur mu dediler. Amahepsi boş çıktı. İşte PKK budur. Bazı arkadaşlarınpasif savunma anlayışlarına karşı elbette söylene-cek çok şey var. Bazı arkadaşların değil, çoklarınındurumu budur. Hiç köle bir halkın, savunma taktiğiizleyen bir hareketi olabilir mi? Bu, somut gerçeklik-ten, devrimci bilimden hiçbir şey anlamamak de-mektir. Bir hazırlık edebiyatıdır çıktı, nedir bu hazır-lık? İlk anda, iki sözcükle işe başlandığında hazır-lık ne kadardı? Ama ne kadar iş yapılıyor, örgüt ku-ruluyordu. Halbuki hazırlık bizde eylemdir, örgüttür,saldırıdır. Bu, Kürdistan devriminin derin bir özelli-ği, PKK ruhunun sapmaz gerçekliğidir. Ve PKK'nindirenen kadrolarının sergilediği ve sergileyeceğiözellik budur.

PPKKKK’’nniinn bbaaflflllaanngg››cc›› ddaa ttaarriihhtteekkii ssooyylluu ddaavvaallaarr ggiibbiiddiirr

PKKhareketi, bir direniş hareketi olarakdoğdu. O'nun doğuşundan bugüne

kadar mücadelesine damgasını vuran da, yine di-renişçi bir ruhtur. Bu ruh, yüzyıllardır toplumumuz-da egemen kılınmak istenen yabancılaşma ve iha-nete rağmen, onları yerle bir ederek yükselen vebu temelde de toplumumuzun yeniden doğuşunadamgasını vuran, yüce bir ruhtur. Bu ruh, partimi-zin silahlı direnişi ile daha da billurlaşan ve 15Ağustos Atılımı’yla zirveye ulaşarak, mücadelemi-zi dönülmez bir noktaya ulaştıran bir ruhtur ve ta-rihsel anlama sahip bir yüceliğe ulaşmıştır. Bu te-melde gelişen ve tüm toplumumuza dalga dalgayayılan silahlı direniş mücadelemiz, yüzyıllarasığmayacak değerler yaratarak halkımızın kaderi-ne damgasını vurmuş ve tarihsel bir rol oynamış-tır.

PKK'nin bu direnişi yeniden yükseltirken, tekbaşına ve çok sınırlı bir donanımla hareket ettiği

doğrudur. Fakat bu neyi değiştirir? Eğer bir davahaklıysa, başlangıçta belirleyici olanın sayı ve tek-nik donanım olmadığı açık değil midir? Tarihtekiher soylu dava, başlangıçta en az donanımla vebirkaç kişi tarafından başlatılmamış mıdır? PKK'-nin direnişinin salt bununla da kalmadığı, dahaşimdiden milyonlara mal olduğu gözler önündedir.Evet bu direniş gücünün nasıl geliştiği, nasıl geli-şeceği ve ardında haksızlık olan üstün bir tekno-lojinin ve sayısal üstünlüğün nasıl aciz kalacağı,geçmiş bir yıllık direniş sürecinde açık bir şekildesergilenmiştir.

O halde, gerçekler örtbas edilmemeli, çarpıtıl-mamalı, Sezar’ın hakkı Sezar’a verilmelidir. PKKbaşlangıçta, çok güç koşullarda siyasetini inşa edipuygularken, birçok hatalar yaptı, kendisini bir türlüuygulama noktasına getiremedi. Ve 15 Ağustos’agirildiğinde de bunlar önemli oranda devam ediyor-du. Ancak bütün bunlara rağmen, yaratılan sonuç-ları hiç bizim iddia etmemize gerek kalmadan, TAZ(Tageszeitung)’a, Avrupa’daki çeşitli güçlerin, birara PKK’ye karşı çok iyi kullandıkları bu gazeteyebaşvurarak görelim. Serge Arnold imzası ile 19Temmuz 1985 tarihli Tageszeitung’da yayınlananbir makalede şu görüşlere yer verilmektedir:

“...Güney’den bölgeye doğru gelen biri için, du-rumun ciddiyeti henüz Dicle kenarında bulunanCizre ilçesinde başlamaktadır. Halkın ezici çoğun-luğunu Kürtlerin oluşturduğu Muş ve Bitlis dışında,tüm bölgelerde sıkıyönetim hükümünü sürdürür-ken, burada ise savaş hali yaşanmaktadır. Mevcutasker sayısı, diğer bölgelere nazaran çok daha ka-barıktır, askerlerin ruh hali çok daha asabi, endişe-li, tehditkar ve baskıcıdır. Yapılan kontrol, aramave taramalar gittikçe yoğunluk kazanmaktadır.‘Aşağı in, sıraya geç, kimliğini ver, ellerini kafa üs-tüne koy, bacağını yana doğru aç’ vb hitap etmebiçimleri, günlük yaşamın birer görüntüsü halinde.Erkekler, tepeden tırnağa kadar çok sıkı bir arama-dan geçirilmekte. Kadın ve çocuklar şimdilik erkek-ler için kural haline gelen bu uygulamaların dışın-da kalmaktadır. Tek sıra halinde dizilmiş kişilerinüzeri iyice arandıktan sonra, aramada bulunan gü-venlik güçleri, tekrardan sıranın başına gelerek,arananların kimliklerini alıp ellerinde bulunan çoksayfalı arananlar listesi ile karşılaştırmaktadırlar.Birkaç kilometre ileride, aynı muamele yenidenbaşlayarak durum öyle sürüp gitmektedir. BuradanŞırnak ve Uludere yörelerine geçerken, iki yeni ge-rilla kalesiyle karşılaşılmaktadır. Şırnak ve Ulude-re’de yol sona ererken, 3000 metre yüksekliğinde-ki dağlara doğru yükselen korkunç engebeli veinanılmayacak zorluklarla dolu, yeni bir alan başla-maktadır. Dağ tepelerinin en yüksek geçit noktala-rına kurulan jandarma karakolları, gerçek bir sa-vaş durumunun yaşandığı izlenimini vermektedir.Askeri karakolların hemen çevresinde kazılanmevzilerde saklanan askerler, kafalarında II. Dün-ya Savaşı’ndan kalma miğferler olmak üzere, oto-matik silahlarını vadilere ve dağ sırtlarına uzatmışbeklemektedirler. Hemen hemen tümü, Türkiye’nindiğer bölgelerinden geldiklerinden, sanki cehen-nemden farksız bir yaşam içinde gibidirler...

Beytüşşebap tam bir yıldan beridir Güneş Ope-rasyonu’nu her saat yeniden yaşamaktadır... Yöre-de bulunan tek yol üzerinde devriye gezen özel as-keri birlikler, otomatik silahlar ve telsizler elde olmaküzere, mütemadiyen üç sıra halinde nişan almış va-ziyette, hazır ve ateş açmak için tam siper saldırıdurumunda beklemektedirler. Her birinde tepedentırnağa kadar silahla donanmış onar asker bulunanve kum torbalarıyla korunmaya çalışılan, üstü açıkküçük askeri araçlar sürekli dağlara doğru harekethalindedirler.

Konuşma imkanı bulduğumuz Yavuz adında bir

köylü, bir yıldan beridir her gün tekrarlanan bumanzaraları, soğuk ve asık bir çehre ile izlemek-teydi. Bu duruma katlanamayacağını ve katiyenalışamayacağını belirtiyordu. Bu süre zarfındaköy halkının çoğunluğu gibi, kendisinin de Apocu-ların davasına kazanıldığını, hiç gizlemeden ifadeediyor ve şöyle diyordu: “Onlar, Apocular çok güç-lüdür. Dağlarda Türk askerleri onlara karşı hiçbirşeydir.” Bölgede yaşayan halkın büyük çoğunlu-ğu, Kürdistan’ın bu kesitinde bulunan köylerde,pratik bir savaşın yaşanmakta olduğu düşünce-sindedir. Parlamenter, sol muhalefette olan HalkçıParti’nin Mardin’deki bir temsilcisi şu açıklamadabulunuyordu: “Kürtler ve Türkler arasında, artıkdönüşü olmayan bir noktaya varılmıştır.” Yine Tür-kiye’nin batısından gelen ve şu anda Van çevre-sinde görev yapan bir doktor, bugün kesinlikle şuinanca vardığını söyleyebilmekteydi; geçmiştehalkın büyük çoğunluğu isyancılara karşı idi; çün-kü halk, mücadelelerinin Kürtler arasındaki iç ça-tışmaları da yansıttığını göz ardı etmemekteydi.Ancak özellikle Güneş operasyonu başlatıldığın-dan bu yana, sadece Apocular Türk ordusuna kar-şı savaştıklarından, halkın PKK’ye olan sempatisihızla güçlenmektedir.”

Evet, alıntıdan da açıkça görüldüğü gibi, diğergüçler kalmadı ve direnen, bu temelde de halkındesteğini kazanan tek güç olarak PKK varlığınısürdürmektedir, hem de her geçen gün oligarşiksistemin aleyhine dönüşen bir savaşı yaratarak.Geçmişten bu yana PKK’yi diğer sol güçlere kar-şı saldırılar düzenlemekle, hep solcuları vurmak-la suçladılar. Şimdi nerede o solcular, devrimciler

neye karşı, kiminle mücadele ediyor, kime karşı it-tifaklar oluşturuyorlar? PKK’nin geçmişten bu ya-na, kimlere karşı mücadele ettiği, hangi güce dar-be vurduğu, artık hiçbir çarpıtmaya ve demagoji-ye yer bırakmayacak kadar açık değil midir? Evet,PKK geçmişten beri oligarşik sisteme karşı müca-dele etmektedir. İnkar etmeye gücünüz var mı bu-nu? Eğer namussuzluğun doruk noktalarında de-ğilseniz itiraf edin; daha ne yapılabilir? Bu kadarvahşi bir yok edişe karşı, insanoğlunun yapabile-ceği ne ise o yapılmıyor mu? Bu da mı provokas-yon oluyor?

PPKKKK bbiilliinnççlleenneenn bbiirr ttaarriihhee uullaaflflmmaa hhaarreekkeettiiddiirr

PKKKürdistan’da silahlı mücadeleyi esasalır ve geliştirirken, bunun her şeyden

önce ulusal gerçekler ve doğru bir sınıfsal tahlil te-melinde ele alınması, parti siyasetinin bunu esas al-ması, Türkiye’nin sosyoekonomik ve ulusal koşulla-rıyla, Kürdistan’ın koşullarının birbirinden ayırt edil-mesi ve Kürdistan’ın diğer parçalarıyla Kuzeybatıparçasının aralarındaki farkın göz önüne getirilerekbir mücadele hattı oluşturulması gerektiğini ilan et-miş, pratiğini bu doğrultuda geliştirmiştir. Böylesinesağlam bir ideolojik politik temele dayandığındanyetersizliklerine, özellikle de silahlı mücadele konu-sunda deneyimsiz olmasına rağmen, giderek geliş-meleri hızlandırmayı bilmiştir. Bizde partimizin güç-lü bir ideolojik-politik etkinliği olduğundan çokça sözedilir. Bu etkinlik onun doğru olmasından kaynak-lanmaktadır. Gerçeklerimizin doğru dile getirilmesipratikteki gücünün de esas nedenidir.

PKK olgusunu, sadece bazı eylemler ve bu ey-lemleri yapanların bir toplamı olarak görmek, bilinçlibir saptırma ve inkar değilse, büyük bir kavrayışsız-lık ve yanılgıdır. PKK, bilinçlenen bir tarihe, bir ülke-ye ve halkın en ters ve haksız bir biçimde dayatılanbir çağa, ilerici ve haklı bir bilinçle karşı koyma, mü-cadelesiz bir halk gerçeğinden savaşan bir halk ger-çeğine ulaşma, bitmiş tükenmiş bir insan tipini en sa-vaşkan bir tipe, militanlığa ulaştırma hareketidir.Bunların toplamı ve bileşkesidir. Bunu derinden kav-rayamayanların her gün sapır sapır döküldüğü, birkısmı soluğu TC’de alırken, diğer bir kısmının ayak-lar altında bulunduğu bilinen bir gerçektir. PKK, tümbunları dışlayarak, yerle bir ederek, görkemli ve in-sanlık tarihinde ad bırakacak abidesel bir gelişmesergilemektedir. Bu onun için vazgeçilmezdir. O ada-letin, haklılığın ve daha da ötesi insanlığın genel ile-rleme ve gelişmesinin en iyi özeti olmak zorundadırve böylesine geri özellikler ile mücadele etmesi ge-reken bir harekettir.

PKK halk temeliyle, acılarıyla, işkenceleriyle,şehitleriyle, yaşayan militanlarıyla, çizgisi ve biriki-miyle büyük bir olaydır. Dolayısıyla bu olayı iyiözümsemek gerekir. Eğer bu gerçek iyi özümsenir-se hiç kuşku yok ki, bunu başaranlar büyük insan-lar olurlar. Ama eğer her kim ki kendi yetmez yara-maz kişiliğini, bu kocaman gerçeğe dayatırsa ve“ben şöyle yaptım, ben böyle yaptım” derse, o sa-dece bir ukala olduğunu kanıtlamakla kalmaz,PKK’ye en çok zarar veren öğelerden biri olduğu-nu da ortaya koymuş olur. PKK’de böylesi kişiliklerkabul görmez ve yoktur. PKK’de yalnızca onungerçekliğine kendisini katık etme vardır, yine karın-ca kararınca iş yapma vardır. Bunlara yer vardır,ama “ben şöyle düşündüm, şöyle olacaktır dedim,

şöyle doğru yaptım, hiç hatam yoktur” gibi her ge-lişmeye ve kuruma, yine kadrolara kendini daya-tan, kendini ve gerçeği yerli yerince tanımayan, ta-nımak istemeyen kişiliğe ve mantığa yer yoktur.Hiç kimse kendi sübjektif niyetleri ile kocaman par-ti binamızla oynayamaz. Evet itiraf etmeseler de,birçok öğede görülen durum budur. Bu öğeler yagelişmeleri hiç duymuyor, ya da istedikleri gibi du-

yup yön vermek istiyorlar. Mutlaka tarihe geçmesigereken bir PKK kurucusu olmak istiyorlar. PKK’deböylesi iddialara yer yoktur.

PKK, gerçekte kolektif emeğin, sonsuz iyilik içinçarpan yüreğin ve en ilerici beyinin ürünüdür. En te-miz yürekle kazanılan, benlik iddialarının kemirmeyeçalıştığı, fakat başarılı olamadığı bir olgunun adıdır.Bu konuda ortaya çıkan olumsuzluklar ve ibret doluolaylardan ders çıkarılmalı, hiç kimse bir küçük bur-juva benlik iddiasına kapılmamalı, bunun en küçükemareleri bile hızla, dikkatle ve samimiyetle uzaklaş-tırılmalıdır. Biz ilk günden bugüne kadar, içinde vedışında yer aldığımız bu oluşuma, içten ve dıştankaynaklanan muazzam dalgalanmalar ve yıpratma-lara rağmen, büyük hizmet verdik, çok şeyi PKK’yehizmet ettirdik ve ettirmeye devam ediyoruz. O hal-de madem ki PKK’nin tanımı budur ve Önderliği deböyledir, ona bağlı, dürüst militanlarının da aynı ru-hu, anlayış ve davranış içinde olması, her şeydenönce ve sadece hizmet vermeyi düşünmesi ve uygu-laması gerekir. Gerçekten PKK’li olmak ve gerçek-ten inanmak başka ne anlama gelir? Onun gelişimi-ne, çizgisine ve bu çizgiye önderlik eden oluşumainanmak, onun yılmaz bir savaşçısı olmak demektir.Bu olguya işine geldiği zaman yararlanılacak, işinegelmediğinde ise başka türlü gösterilecek bir nesnegibi yaklaşılmaz. İnsan PKK’ye dayanarak büyüyebi-lir, onur ve şeref kazanabilir, ama onu bir köylü kur-nazlığı, ya da küçük burjuva ukalalığı ile, benliğinibüyütmek için kullanamaz.

Gerçekte hiçbir örgüte nasip olmayacak kadar,PKK’de bir halkı yaşamak, teneffüs etmek, onun içinkonuşmak ve onun için yaşamak olanağı vardır. Veyine hiçbir örgüte nasip olmayacak kadar PKK’de ko-lektivizmi ve bireyin ilerici inisiyatifini uygulama ola-nağı vardır. Gerçeğimizi böyle kavramak gerekir. Bu-nun bir gereği olarak, her arkadaş tanımını doğruyapmalıdır. Bu konuda tepeden tabana kadar, kap-samlı eleştiriler yapılmıştır. Başarıya götüren yol yön-tem, adabı erkan belirtilmiştir. Bunları kavramak veözümsemek dururken, falsolu sesler, çarpık yürüyüş-ler, anlayış kıtlıkları ve hepsinin üstünde de bireyselkendine sevdalanmalarla tanınmaz hale getirmek, yada çaptan düşürmek, en iflah olmaz bir durumdur. Bizküçük olabiliriz, ama yapıyı küçük düşürmeye çalış-mayalım ve haddimizi bilelim. Herkes, nasıl iyi bir ya-pı taşı olacağını kestirebilmeli ve böyle olmayı mutla-ka başarabilmelidir.

Gerçekler henüz bu düzeyde seyrederken, heletüm binanın bizim omuzlarımızdan yükseldiğini iddiaetmeyelim. Böyle iddialarla ortaya çıkılırsa, bu birkompleksten fazla bir anlam ifade etmez. Kişileritemsil edelim, yönetici ve yürütücü olalım, ama bü-rokrat bir yönetici değil, mevcut değerlerimizin birtoplamı ve bileşkesi olmak zorunluluğunu hiçbir za-man hatırdan çıkarmayalım. PKK’de önder demek;genelde halkın, özelde ise militanların, özlü düşünceve soylu yüreklerin bileşkesi demektir. PKK’de ön-derlik demek; fazla sağa sola yalpalamadan, her tür-lü teslimiyete ve ihanete karşı ilerici yolda anlamlıyürümeyi bilmek ve buna elden geldiğince birçok ki-şiyi katabilmek demektir. PKK’de önderlik, yöneticilikdemek; herkese kendi gerçekliği dahilinde, hakkını,yerini ve savaşçılığını göstermek ve vermek demek-tir. Ve nihayet PKK’de önderlik demek; halkın vedevrimin çıkarlarını, içten ve dıştan gelebilecek hertürlü engellemeye ve hatta bizzat kendisinden kay-naklanan her türlü yetmezliğe rağmen, yücelmesinibilerek savunmak demektir.

17ÜNÜN YÜRE⁄‹NE DÖNÜfiTÜ

“PKK, gerçekte kolektif eme¤in, sonsuz iyilik için çarpan yüre¤in ve en ilerici beynin ürünüdür. En temiz yürekle kazan›lan, benlik iddialar›n›n kemirmeye

çal›flt›¤›, fakat baflar›l› olamad›¤› bir olgunun ad›d›r. Bu konuda ortaya ç›kanolumsuzluklar ve ibret dolu olaylardan ders ç›kar›lmal›d›r.”

“Halk›n gerçekli¤i tüm özgünlü¤üyle kavran›lmak durumunda ve PKK’de dile getirilen bu gerçeklik, tüm özellikleriyle dile getirilmek ve sadece dile getirilmek

de¤il, yürekle ve beyinle kaynaflt›r›lmak zorundad›r. PKK öncülü¤ünde direnecek hermilitan, yüre¤ini, beynini böyle yapmazsa, oligarflinin ve ortaça¤ kal›nt›lar›n›n giderek

basit ve tehlikeli olan bir tipi olmaktan kurtulamayacakt›r.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 18:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

PPaarrttiimmiizziinn oolluuflfluumm ttaarrzz››nn››bbuu oolluuflfluumm aalltt››nnddaakkii yyüürree¤¤ii

iiyyii aannllaammaakk ggeerreekkiiyyoorr

PKK’de büyük bir mücadele gü-cü var. O, kendi içine ve dı-

şına karşı büyük bir mücadele gücü de-mektir. Bu gerçeği çok iyi bilince çıkarmakgereklidir. PKK’de yoğunlaşan mücadelegücünün tüm muhtevasını, bu muhteva-nın biçimlenişini büyük bir dirayet ve de-rinlikle görmek gerekmektedir. O ara ta-bakaya özgü, günümüzde de küçük bur-juvazide somutlaşan sıradan, sığ ve düzyaklaşım, burada hiçbir şeyi izah edeme-yeceği gibi, kurtaramaz da. Her zaman-kinden daha fazla, olağanüstü yenileyicigücü yüksek, tarihsel boyutu derin bir ge-leceğe ilerleme sağlamadıkça ve umutkapasitesi bu nedenle sonsuz diyebilece-ğimiz bir derinlikle ele alınmadıkça, böyle-si bir mücadele gerçeğine dayanmak vebu mücadele gerçeğini yaşamak pek ola-sı değildir. Yanılmamak ve başkalarını dayanıltmamak gerekiyor.

PKK mücadele gerçekliğini, sosyalistsistemin şu ya da bu kanadının, ya dagünün geçerli ideolojik-politik kurumlaş-malarının bir izahı veya kopyası olarakgörmek, yapılabilecek en ciddi hatalar-dan birisi olacaktır. Gerek bu mücadelegerçeğinin sorumluluğunu, yetkisini vegörevini kendilerinde görenler açısındanve gerekse buna karşı direnen ve sava-şanlar açısından olsun, eğer yaşam vesavaşı daha da anlamlaştırmak istiyor-larsa, savaşın taraflarını, doğasını vemetotlarını çok iyi anlamaları gereklidir.Partimizin oluşum tarzını, bu oluşum al-tındaki yüreği, çabayı, anlayışın, kavra-yışın ve bilincin yüceliğini yerli yerineoturtmadıkça, bundan da öteye bunuduymadıkça, yaşamında somutlaştırma-dıkça, düz, sığ veya art niyetli komplocukişiliğin, bu yapı içinde beyhude dolaştı-ğını, kendisine yaşamı anlamsız kılındı-ğını ve nitekim birçok örneklerinde degörüldüğü gibi, sonucun bundan başkatürlü olamayacağını artık yeterince gör-meleri gerektiğini söylemekteyiz. Partiiçinde birleşen öncünün, kendisini çağınbirçok yetmezliğinden kurtarması yet-mez. Sözünü ettiğimiz yetmezlikler, ah-laki, kültürel, ideolojik ve siyasi düzeydeolabilir, emperyalizmin dayattığı son de-rece gerici, şovenist kılıflarla, çeperlerledonanmış, her türlü kurumun dayattığıpolitikalar şeklinde ortaya çıkmış olabilir,bu sosyalist sistemin içindeki tıkanıklık-ların ve çözümsüzlüklerin, ideolojik-poli-tik kültürel ve ahlaksal ifadesi çok dahatehlikeli olabilen, sistemin o gerici bü-rokratik kurumlarında kendisini en iğ-renç bir tarzda gösteren sapmaların da-yatmalarında ortaya çıkabilir.

Evet, bütün bunlardan kendisini kopar-mak, bunlarla hesaplaşmak yetmez. Kişiaynı zamanda kendi öz programını, buprogram temelindeki öz eylemini, ahlaki vekültürel temellerine kadar derinleştirerekve bunu bağımsız bir yaşam gücüne dö-nüştürecek cesareti kendisinde bularak,onun yaşam örneğini kendi kişiliğinde ser-gileyerek, bunun artık bir öncülük karakte-ri olduğunu, öncüde bir savaş tarzı olduğu-nu, bir yaşam tarzı olduğunu kanıtlayarakve geleceğe böyle yönelerek, bu mücade-le gerçeği içinde tutunabileceğini ve yaşa-yabileceğini anlamalı, anlamaktan da öte-ye bunun böyle olduğunu kanıtlamalıdır.Öncüde, PKK’de olumlu bir somutlaşmabu biçimde olmadıkça, samimi, dürüst veöncü sıfatlarını kendimize kolay kolay ya-kıştıramayacağız. Yakın geçmiş parti tari-hinin örnek bilinç ve eylem kapasitesi can-landırıldığında yaşama dönüştürüldüğün-de ve özellikle şehitlerin anıları yaşamın ta

kendisi haline getirildiğinde, bundan başkabir sonucun çıkamayacağını, bunun bir ka-nı olmaktan öteye, doğal yaşamın kendisiolduğunu kabul etmek gerekiyor.

PKK hareketi, tüm olumsuzluklara rağ-men, gerçek halk önderliğinin mensubu vesavunucusu bir harekettir. Her şeyden ön-ce bu özelliğimizi yetkin bir şekilde kavra-yalım ve uygulamasını da en az bunun ka-dar ustaca gerçekleştirelim. PKK’nin gü-nümüze kadar mücadelesi, denilebilir kihem teorik hem de pratik olarak gerçekhalk önderliği düzeyine ulaşmaktır. Biz bu-gün parti hareketi olarak, böylesi bir Ön-derliği, siyasal örgüt gücü olma ve sistem-li bir eylemliliğe kavuşturma konusundayoğun bir mücadele veriyoruz. Bu duru-mun izahını çok çeşitli örneklerle yaptık.Örneğin; lafın öze ve pratiğe uygun bir te-melde söylenerek ve bunların iç içe geç-mesi temelinde geliştirilmesinin önemi bü-yüktür. İşte mücadelemizin bir de bu yönüiyi kavranılmak durumundadır. Şu iyi bilin-melidir ki, ancak ileriye atılım durumundaolan sınıfın temsil ettiği çıkarlar, halkı ça-ğın seviyesine yükseltebilir. İşte bu önder-lik, önünde en fazla eğilinmesi ve saygıduyulması gereken bir önderliktir. Yine buönderlikte halkın çıkarları, düşünceleri so-mutlaşmıştır. Meşru kabul edilmemesi ge-reken bir önderliğe, –stratejik veya taktik

olarak da olabilir– birçokları bağlı kalabili-yorlar. Bu güçlere destek verilebiliyor, ya-şamasına olanak sağlayabiliyor ve hattabunların düşmanın yanına gitmesine bilegöz yumabiliyor. Bu durum nedir? Bu, bi-limsel olarak ispatlanmış önderlik kavra-mına ters düşmektedir.

PKK olayı Kürdistan’ın tarihinden gelen,boşluğu dolduran ve bunun her alandakitemsilini yapan bir olaydır. Bugün herkesbu bayrak altında yer almak ve yaşamınıbu şekilde sürdürmek ve bu temelde düş-mana karşı mücadele etmek durumunda-dır. Zaten biz böylesi bir gelişmeyi yarat-mak için, her şeyimizi ortaya koyuyoruz.Eğer biz böylesine tarihsel bir ihtiyacın ge-rekliliğine inanmasaydık ve bunun için yo-ğun bir çaba harcamasaydık, değil halkımı-zın en seçkin öğelerini bir araya getirmek,iki kişiyi bile birleştiremezdik. Bunun içinamacın büyüklüğünden, çabanın soylulu-ğundan bahsediyoruz. PKK olayının anla-mı, işte budur. Böylesi bir büyüklük için ger-çekten ne kadar ser veriliyor? Bunu ayırtedebilmek için pratiğe bakmak gerekir.

Sahteliklerle gerçeği birbirinden ayırt ede-bilmek için mutlaka pratiğin nasıl yürütüldü-ğünü değerlendirmek gerekir. Bu konular-da gerçekten her biri abideleştirilmesi gere-ken şehitlerimiz, yine zindan direnişçiliğivardır. Bunların yanı sıra, hainlerin kimlerolduğu da biliniyor. PKK, bugün ülkemizinen özgür iradesine dayanarak hareket edi-yor. Yine PKK bireyin açıklanmasını ve açı-ğa çıkmasını sağlayan bir harekettir. Endemokratik, en gönüllü birliği yaratan birharekettir. Böylesi özellikleri olan bir hare-ket içerisinde, bu türden irade çarpıtmalarıolmaması gerekir. Bu konu da bizi uğraştır-dı. Kısaca, bunu çok çeşitli biçimlerde ge-liştirdiler. Hatta bazıları hiçbir çalışma yü-rütmeden fahri başkanlık peşinde koşuyor-lar. “Ne de olsa reislik bana yakışır” diye-rek, kendisine böylesi roller atfediyor. Bir ikikelime bile söyleyemediği halde, akıl hoca-lığı rolüne soyunuyorlar. Halbuki bunlar, biriki koyunu güdemeyecek durumdadırlar.Ucube bir çıkışı olan bu öğeler, istiyorlar kiparti gemisini kendileri kumanda etsinler.Hiçbir emeğin sahibi olmadıkları halde,partinin bütün emeğini gaspetmek istemek-tedirler. Bunlar açık olarak hareket etseler-di, işler kolay olurdu. Ama bunlar her şeyikarmakarışık ederek ortaya çıkıyorlar. İşte,bizde partinin önderliksel gelişimini zorla-yan önemli bir iç engel ise, bu şekilsizliktir.

PPKKKK’’ddee,, öözzsseell ggeelliiflfliimm eessaasstt››rr

PKK’nin Önderlik gerçeğini iyitanımak zorundayız.

PKK’nin doğuşunun tarihi anlamını, hangigüçlerle savaş içinde şekillendiğini ve neyiesas aldığını iyi bir şekilde ortaya koymakgerekiyor. Bunun kavranamaması birçokönemli hatanın kaynağını oluşturmaktadır.Bütün bunları partimize yürekten bağlı, dü-rüst öğelerin kavrayacağına ve uygulama-sını başarıyla yerine getireceğine inanıyo-ruz. Böylesi bir görevin yerine getirilmesi,sadece bizim için değil, militanlık göreviyleçelişmemek için arkadaşların da önem ver-mesi gereken bir husustur.

PKK eylem gücü olarak bazı tarihseltemelleri, felsefik, ahlaki birikimleri temelaldığı gibi, günümüzde de bazı değerleriesas almakta, bazılarını ise karşısınaalarak savaşmaktadır ve bu özellik vaz-geçilmez maddi bir olgudur. Bu noktadaaklımıza sistemin baskısı altında kural vekaideden koparılmış, köle gibi çalıştırılan,bazen ajan, bazen işbirlikçi olarak ortaya

sürülen, emeğinden ve toprağından isti-fade edilen bir halk gerçekliğini yaşadığı-mızdan dolayı, kuralları bir türlü anlamakistemediğimiz gelmektedir.

Politikanın kendisine has kuralları var-dır. Sosyalizmden olsun, genel politika-dan olsun fazla nasibimizi almamışız.“Ne de olsa bize hakim olan kuralsızlık-lardır” diyerek insanlığın bu gelişim özel-liklerini anlamak istemeyiz. Ama PKK ha-reketi, bütün bu olumsuz gidişi durdurmahareketidir. İlkel klan ve kabilelerin bilekendisine has özellikleri vardır. Bunlarıbüyük bir saygıyla anmak gerekir. Amabizde öyle bir durum yaratılmış ki, top-lumsal yapımız normal gelişme kanunla-rının dışına itilmiştir. Esaret kanunları dabize olumsuz yönleriyle yansımıştır. Buanlamda örgüt kanunları karşısında daduyarsızlık kendisini göstermektedir.

İlk dinler ortaya çıktığında, ilkelerini çokyalın bir şekilde ortaya koyarlar. Eğer dinikurallarına uyarsan mümin, uymazsan ka-fir olursun. Kafirlerin boynunun uçuruldu-ğu bilinmektedir. Sosyalizm bunu daha uy-gar bir hale getirdi. Karşısına çıkanlara sı-nıf düşmanları dedi. Sınıf düşmanlarınıniçteki uzantılarına ise, oportünist denilirdi.Yani sosyalizmin de kendisine has kanun-ları vardır. Kısaca, insan toplumunun çokdeğişik gelişme evrelerinde ortaya çıkan

kurallı yaşamı biz de benimsemek zorun-dayız. Elbette bize hakim olması gerekenkaide ve kurallar, devrim örgütlerine hakimolan kaide ve kurallardır. Militanlarımızbunların içinde yaşıyor. Önemli orandabunlara uyuyor, ama bunu tam yeterlilikleve olgunlukla yerine getirmiyorlar. Özellik-le de yaratıcı ve usta bir şekilde yapma-maktadırlar. Şimdi böylesi bir tutumu ka-sıtlı olarak sürdürdüklerini söylemiyoruz,ama eğitim tecrübe ve öğrenmeyle mutla-ka yetkinleştirilmesi gereken bir hususuoluşturmaktadır. Çünkü kuralsız bir ortam-da hain, fesatçı ve bozguncu çok iş yapar.Buna karşı kuralların bütünlüğünü uygula-yan bir devrimcilik, bunların zararlarını as-gariye indirdiği gibi doğruları hakim kılarve gelişmeleri normal seviyesinde ilerletir.O halde, PKK’nin kurallarını tüzükte ifadeedildiği gibi, biçimsel değil, özsel gelişimi-ni esas almak zorundayız.

PKK yeniden çıkış olayıdır. Bu tanımıgeliştirmemizin nedeni; oligarşinin, ağalı-ğın, aşiret kültürünün, köylülüğün, esnaf-lığın vb daha birçok gücün etkisini taşı-yan kişiliğin, hatta bizi bile işlemez kılmakiçin çıkardığı sesleri kesmek içindir. Esasolarak dinlenmesi gereken ses, örgütünve halkın sesidir. Uygarlığın gelişimine,normal insani yollarla katılmak istiyoruz.Saptırılmış ve çığırından çıkarılan top-lumsal irademizi yine doğru yoluna koy-mak istiyoruz. Bu açıdan da toplumun

öncüsü olarak kendimizi yetkinleştiriyorve biçimlendiriyoruz. Ne pahasına olursaolsun, kaide ve kuralları uygulamak vegeliştirmek öncünün görevidir. Böylesi birgörevin yerine getirilmesi, gerçek yiğitlikve erdemliliktir. Bundan başka yiğitlik veerdemlilik özellikleri yoktur.

O halde, PKK’nin dayattığı gerçek ne-dir? TC’nin gelişiminde PKK neyi ifadeediyor? Yüzyıllardan beri gelişen halk ha-reketlerinin en son temsilcisi, Kürdistanhalkını kendi öz kimliğiyle ulusal ve sosyalkurtuluşu uğruna savaşa kaldıran, dire-nişçi mirası muhtevasına katan, halkımı-zın yurtsever özelliklerini modern bir içeri-ğe kavuşturarak bu temelde çıkış yapanbir güçtür. PKK hareketi Anadolu halkları-nın tarihinde en tehlikeli bir baskı ve sö-mürü rejiminin kurulduğu ve bu rejimintoplumsal çözülüşü en son sınırına kadarilerlettiği, dizginsiz bir işkence sisteminiyasallaştırdığı, muhalefeti ezerek ekono-mik, sosyal, siyasal ve askeri alanlardaemperyalizmle en pervasızca ittifaklarıgeliştirdiği, Ortadoğu halklarına ve sosya-lizme karşı en büyük saldırı üssü halinegelmeyle övündüğü bir aşamada çıkış ya-pıyor. Bu çıkış, faşist rejimin politikalarınıboşa çıkaran ve geçmiş çıkışlarla çok be-lirgin ayrılıkları olan bir özelliğe saphiptir.

PKK hareketi direnişin sürekliliğinisağlayan, amaçlarını netçe ortaya koyan,bu amaçlara ulaşmak için yol ve yöntem-lerini halkın direnişine en uygun tarzdazenginleştiren, kurtuluş yolunu gündem-leştiren, bu yolda yürümenin pratik hazır-lıklarını yapan, sadece bir program vetaktik hat haline gelmeyle yetinilemeye-ceğinin bilincinde olarak, maddi bir güçhalinde bu yolda yürümeye çalışan, bunuhem kendi bilinçli çabasıyla ve hem deartık tarihin bu dönemde bahşedebilece-ği en önemli onurlu bir devrimci atılımolarak karşımıza çıkıyor. PKK birçok ta-rihsel gelişmenin kendisinde somutlaştığıbir önderlik olarak ortaya çıkarken, diğeryandan çağın emperyalist ve bölgedekitüm işbirlikçilerinin ittifaklarının da kendi-sine yönelik olarak gelişmek durumundaolduğu bir aşamanın gerçeğidir. Halklarınkendi öz çıkarları temelinde bir çözümle-nişi olduğu kadar, halk düşmanlarının dabu gerçeğimize karşı çıkarlarını yenidenbiçimlendirerek girdiği bu aşama, devrimile karşıdevrimin yeni bir diyalektik gelş-meye bürünerek, yüzyılların çelişkisininbu kez bir PKK ve bir de onun karşısındatüm egemenlik sisteminin somutluk ka-zanmasıdır. Güç dengesizliğinin yaşandı-ğı bir ortamda olsa da, böylesi bir kavga-nın bu tarafların bağrında sürdürüldüğüve tarafların yenilmemek için her şeyleri-ni ortaya koydukları tarihi bir dönemin ya-şanması, yoğun mücadele ortamının ge-lişmesi anlamına gelmektedir.

Tabii ki parti gerçeğimizi tüm yönleriy-le kavrayalım derken, bunun zıddını oluş-turan gerçeğin de tüm yönleriyle kavran-masının gereğine de işaret etmekteyiz.Mücadelemizin zıt kutbunu oluşturangüçleri de kavramak durumundayız. Ön-derlik sanatında, mücadele ettiği gücüntüm yönleriyle kavranmasına dayanma-yan bir tahlil ve bundan yola çıkarak tak-tik belirleme mümkün değildir. Yalnızkendi gücünü tahlil etmeyle yetinme, bir-çok sakıncayı da bağrında taşır. Bu du-rum bizim gibi sınırlı sayıdaki bir güç içinbir o kadar daha geçerlidir. Örneğin; sa-vaşın sınırlı bir güce dayandığı bir bölge-de, tek taraflı sübjektif abartmalı bir de-ğerlendirme, bir yandan pasifizmin kay-nağı haline gelirken, diğer yandan aşırısol çıkışların da bir kaynağı durumunda-dır. Yani sübjektivizm ve kendine abartılıyaklaşımın gideceği nokta budur. Halksavaşında bu abartmalı ve sübjektif yo-rumla hareket eden ve parti gerçeğimizleörgütlülük anlayışını yeterince yaşama-yan bir önderlik ister genel ister mahalliolsun daha işin başındayken, büyük ha-talar yaşama tehlikesiyle yüzyüzedir.

* Parti Önderliği’nin 1985-86-87 çözümlemelerinden derlenmiştir

Sayfa 18 SerxwebûnKasım 2002

“E¤er biz böylesine tarihsel bir ihtiyac›n gereklili¤ine inanmasayd›k ve bunun için yo¤un bir çaba harcamasayd›k, de¤il halk›m›z›n en seçkin ögelerini bir araya getirmek,

iki kifliyi bile birlefltiremezdik. Bunun için amac›n büyüklü¤ünden, çaban›n soylulu¤undan bahsediyoruz. PKK olay›n›n anlam›, iflte budur.”

“PKK’de önderlik, yöneticilik demek; herkese kendi gerçekli¤i dahilinde, hakk›n›, yerini ve savaflç›l›¤›n›göstermek ve vermek demektir. Ve nihayet PKK’de önderlik demek; halk›n ve devrimin ç›karlar›n›,

içten ve d›fltan gelebilecek her türlü engellemeye ve hatta bizzat kendisinden kaynaklanan her türlüyetmezli¤e ra¤men, yücelmesini bilerek savunmak demektir.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 19:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Medya savunma topraklarındakadın ordusu olarak 22 Ekim-1 Kasım tarihleri arasında

HPG I. PJA Konferansı’nı büyük bircoşku ve heyecanla gerçekleştirdik.“Meşru savunma çizgisinde askerleş-me, Zilan ve Beritan çizgisinde öz-gürleşme” şiarıyla gerçekleştirdiğimizkonferansa 153 delege, 17’si erkek ar-kadaşlardan olmak üzere 51 dinleyicikatılmıştır. Kadın ordulaşmasına gidil-mesinde çok önemli bir yere sahip olanŞehit Beritan arkadaşın şehadet günüolan 25 Ekim’in konferansın açılış günüolarak alınması, konferansa damgasınıvuran çizginin ne olması gerektiğini debelirlemiştir. Birlik mücadelesine adımatan Kürt kadını savaşta yer alabilmekiçin büyük bir fedakarlık, cesaret vekahramanlık sergileyerek kadın ordu-laşmasının zeminini yaratırken, özellik-le ’92 Güney Savaşı’nda emperyalizminişbirlikçisi ve TC ordusunun saldırısınakarşılık, çoğu yeni ve tecrübesiz olanyüzlerce kadın gerillanın gösterdiğiamansız direniş ve savaşma ruhu, or-dulaşmaya geçmede önemli bir rol oy-namıştır. Özelde de bu savaş sahasın-da destansı bir direniş örneği sergileyipteslimiyetçi ve ilkel milliyetçi çizgiye,kendisini uçurumlardan atarak cevapveren Gülnaz Karataş’ın şehadeti, ka-dın ordulaşmasında bir kilometre taşıolmuştur. Kadında özgünleşme, bununyanı sıra gerillada gösterdiği iddia,özveri, direniş ve şehadetler, PartiÖnderliği’nin ’93 Kasım ayında gerçek-leştirdiği kadın ordulaşması perspektifi-ne güçlü bir cevap niteliği taşımıştır.

Kadın ordulaşması böylesi derin vetarihi bir anlam taşımaktadır. Kürtkadınının öncü gücü PJA HPG gücü,gerçekleştirdiği I. Konferansı’yla taşıdığıderin anlamı bilince çıkarma, üzerindeyeşerdiği mirasa sahip çıkma ve gelece-ğe taşırma misyonunu başarıyla yerinegetirmiştir.

Ordu konferansımız

Başkan Apo’nun emeklerine

verilen bir cevaptır

Bu konferans en başta kadının herkoşul altında özgürlük yoldaşı ve

destekçisi olan Başkan Apo’nun büyükemeklerinin bir ürünü iken, kadının asker

olabileceğini, savaşabileceğini hatta sa-vaşın her sahasında aktif yer alabileceği-ni ispatlarcasına savaşa katılarak şehitdüşen binlerce kahramanın çabasının dabir ifadesi olmuştur.

Bu anlamda konferans savaşın içindebile kadının savaşma hakkını elde etmekiçin mücadele veren, bunun için erkeğingüvensiz, kadını katmayan, geri gören,ikinci planda ele alan tüm geri yaklaşım-ları ve kendi köle özellikleriyle amansızsavaşarak ordulaşma düzeyini yaratan,önüne çıkan tüm engelleri gerektiğindebedenini ateşe vererek, bomba yapıpdüşman kalelerinde patlatarak, pa-ramparça ederek ortadan kaldıran ka-dınların özgürlük iddialarına, özlemlerinebir cevaptır. O kadınlar ki, her birisi öz-gürlük aşkıyla yanan halkımızın ve kadı-nın özgürlük tarihine bir daha unutulma-macasına geçen kahramanlar oldular.Konferans, tüm bunların meyvesi olma-nın anlam ve önemiyle kadının savaş ta-rihini değerlendirip, geleceğin görev vesorumluluklarını netleştirmiştir. Önderli-ğimizin Demokratik Uygarlık Manifes-tosu’nda ortaya koyduğu özgürlük çizgi-sini, kadının gerilla mücadelesi özgülün-de ilk defa bu toplantıyla bu kadar derin-likli ve özgün ele alıp, hataları yetmezlik-leri ve ulaştığı düzeyi detaylı bir biçimdedeğerlendirerek, ortaya çıkan gerçeklertemelinde önemli bir kararlaşma düzeyi-ne ulaşmıştır. Buna göre orduda meşrusavunma çizgisinin ideolojik esaslarınıgüçlü oturtma, başta Medya SavunmaBölgeleri olmak üzere diğer tüm sahalar-da mevzilenme ve örgütlenmeyi geliştir-me ve bunun için modern gerilla ordusudüzeyine ulaşmak için, donanım ve ha-zırlık hususlarında güçlü kararlaşmalaragidilmiştir. Kadın ordusu bu temel esas-lar üzerinden tecrübe düzeyi donanımıve sahip olduğu tarihi miras ile bu karar-lar ve planlamaları hayata geçirme iddia-sını gösterecektir.

Konferans kadın ordulaşmasını meş-ru savunma temelinde bir gereklilik ola-rak ortaya koyarken, bunun doğru anla-şılmasının üzerinde de özenle durmuştur.İnsanlığın sorunlarına çözüm geliştirme-de kadının iradesini ortaya koyması ideo-lojik, siyasi örgütlülük kadar askeri örgüt-lülüğü de gerekli kılmaktadır. Ayrıca ka-dın cinsinin üzerindeki mevcut baskı vesaldırıları kırmak, kendisini buna daya-nan geriliklerin etkisinden kurtarmak içinde böyle bir güce sahip olması gerekiyor.Elbetteki sahip olacağı bu askeri örgüt-lenmenin özü egemenliğin uyguladığışiddet anlayışından farklı olacaktır. Buesas üzerinden ortaya çıkan kadın ordu-laşmamız örnek bir model olurken varo-lan ordulara alternatif olmayı da esasalmaktadır. Bu anlamda kadın ordusu,karakteri itibariyle meşru savunma çizgi-sinin temsili olup, sistemin halklaradayattığı zor ve şiddet anlayışının daalternatifidir. Konferans bu yönüyle de or-dumuzun tarihi rolünü değerlendirip meş-ru savunma çizgisini aşan her türlü anla-yışla güçlü mücadele etme kararlılığınaulaşmıştır. Bu esaslar üzerinde ordulaş-manın geliştirilip, süreklileştirilmesi sonu-cuna varmıştır.

Medya Savunma Bölgeleri özgür

yaşam stratejimizin zeminleridir

Meşru savunma çizgisi temelindeilan edilen Medya Savunma

Bölgelerinde kadın ordusuna düşen gö-

rev ve sorumluluklar da konferansınüzerinde durduğu temel konulardan bi-risi olmuştur. Medya Savunma Bölgele-ri özgür yaşam stratejimizin yaşam te-mellerinin güçlendirildiği zemindir. Buzeminde kadın kurtuluş ideolojisi teme-linde yaşamı örgütleme gibi ordumuzakapsamlı görevler düşmektedir. Bualanda ulusal demokratik temelleri ya-şamsallaştırma, buna yönelik tehditleriortadan kaldırarak demokratik ve özgürbirliğin güvencesini oluşturuncaya dekmeşru savunma çizgisini yaratıcılık veısrarla uygulama en temel bir görevdir.Güney’de Meşru Savunma Bölgeleri,demokratik çözüm mücadelesini geliş-tirmenin ve korumanın temel gücükonumundadır. Bunu sağlamak için deaktif bir mücadele içerisinde olmakönem taşımaktadır.

Medya Savunma Bölgeleri kadın or-dusunun kendisini daha güçlü örgütlen-dirip konumlandıracağı bir zemini desunmaktadır. Bu anlamda ‘özgür bölge-ler’ olarak adlandırdığımız bu alanlarınkadın açısından oldukça tarihi bir anlamve misyonu vardır. Hem bu alanlardauzun yıllar savaş yürütmüş olmamız vehem de neolitik devrimin ilk boy verdiğitopraklar olması bu anlam ve misyonudaha derinlikli kılmaktadır. Neolitiktensonra ilk talan ve sömürünün geliştirildi-ği bu sahalarda neolitiğin özü temelindeyaşamı inşa etme, özgürlüğü geliştiripegemen sistemde buradan bir gedik aç-ma ve bunu adım adım Ortadoğu top-raklarına yayma tarihi öneme sahiptir.En fazla da tarihin yeniden insanlık içinyaratıldığı bu mücadelede kadının heranlamıyla öncülük etmesi, tarihin yeni-den yazılışının en büyük eylemidir. İştebu nedenle de tarihin ve insanın özgüryaşamının yeniden yazıldığı bu toprak-ların, devrimimizin bir ürünü olan Medya

Savunma Alanlarının yaratılan değerle-rin toplandığı, korunduğu bir alan olarakgörülmesi bir tarihsel sorumluluktur.Kendisini bütün sahalarda özgüryaşama yönelen tüm saldırıları kırabile-cek pozisyonda tutma, onun bilincinesahip olma kadın ordusunun birincilgörevidir ve bu husus konferansımızınen yoğun tartışmalarına da konuolmuştur. Bu alanlarda tabur düzeyin-den başlayarak tim düzeyine kadar ör-gütlenen mevzilenen kadın ordusu, ge-rilla tarzını daha da geliştirerek, tüm yö-nelimleri güçlü karşılama iddiasını kon-feransla bir kez daha ortaya koymuştur.Bunun için ideolojik boyuttan askeri tak-tik, pratik hareketlilik ve tempoya, teknikboyuta kadar kendisini çok yönlü geliş-tirme kararlılığını hayati önemdedeğerlendirmiştir.

HPG I. PJA Konferansımızın stratejikdeğişimleri takiben yapılması da onunözgün yanlarından bir diğeridir. Barış sü-recinde temel mücadele stratejisinin siya-sal olması, içimizde ve dışımızda bazıkesimlerde adeta ordunun rolününtamamlandığı veya tali plana düştüğü ya-nılgısını doğurmuştur. Bu anlamda kon-ferans, sistemle birleşen yanılgılıanlayış ve yaklaşımlara da önemli biryanıt olmuştur. Ordumuza dönük yanlışbütün eğilimleri konferansımız mahkumetmiş ve kadrolarda ortaya çıkan bu eği-limlerin sonuçta sistemin anlayışlardadevamının ifadesi olduğu belirlemesiniyapmıştır. Bu anlamda bu tür anlayışlarlagüçlü mücadele etmek militan olmanınölçüsü olarak konulmuştur.

Özgürlük mücadelesini başlatma ge-rekçemiz ortadan kalkmadığı sürecemeşru savunma mücadelemizin bir anla-mıyla varlığını koruyacağından, demok-ratik mücadele stratejimizde bu anlayışdoğru kavranılmak durumundadır. Elbet-

teki 30 yıllık mücadelemiz, 18 yıllık silahlısavaşım ve ulusal uyanış, bilinci, örgüt-lülüğü, iradeyi açığa çıkarmış ve siyasalbir mücadele için zemin hazırlamıştır.Ama varlığımızı inkara dönük ve siyasalmücadele yürütmenin önündeki engeller,tehlikeler tümden ortadan kalkmış değil-dir. Barışa dayalı başlattığımız yeni dö-nem, serhildan taktiğini ön plana çıkarır-ken, her an tıkanabilecek olan siyasalmücadelenin önü gerektiğinde meşru sa-vunma çizgisiyle açılacaktır. Üçüncü alanteorisi ve sivil toplum kuruluşlarına dayalımücadeleye dönük herhangi bir yönelimekarşı meşru savunma kaçınılmazdır. Dörtyıllık demokratik siyasal mücadeledekiısrarımıza rağmen somut adımlarınatılmaması, koşulların değişime açık ol-maması her an bir savaşın tekrardevreye sokulabileceği ihtimalini de gün-demde tutuyor. Bugün Türkiye’de mevcutsistemin, tüm iyi niyet yaklaşımlarımızarağmen Kürt sorununun kalıcı çözümünekapalı duruşu ve Önderliğimize olan yak-laşım bunu göstermektedir. Özellikle Ön-derliğimizin yaşamının ve özgürlüğününteminatı olan ordumuz elbetteki Önderli-ğimize yönelik her hangi bir yanlış yakla-şım karşısında, üzerine düşen rolünü oy-nayacaktır. Konferansımız buna dönükHPG PJA gücünün Önderliğimizin yaşa-mının teminatı olarak kendini fedai ruhlaörgütlemesi kararını bir kez daha vermiş-tir. Yine rejimin ‘ne savaş ne de barış si-yaseti’ ile gerillayı çürütme yaklaşımıgöstermesi uzun vadede savaşı yenidengündeme sokacaktır.

Ortadoğu’da istikrarsızlığın hakimkılınmaya çalışıldığı, emperyalist müda-hale ile savaş rüzgarlarının estirildiği birsüreçte meşru savunma güçlerimiz enönemli güç konumundadır. Kendi amaç-ları doğrultusunda Ortadoğu’yu düzenle-meye yönelik yeni bir planlamayı hayata

Serxwebûn Sayfa 19Kasım 2002

KKAADDIINN OORRDDUULLAAfifiMMAASSII ÖÖZZGGÜÜRRLLÜÜKK OONNUURRUUMMUUZZDDUURR

“Medya savunma bölgeleriözgür yaflam stratejimizin yaflam temellerinin güçlendirildi¤i zemindir. Bu zeminde kad›n olarak kad›n kurtulufl ideolojisi temelinde yaflam› örgütlemekgibi ordumuza kapsaml› görevler düflmektedir. Bu alanda ulusal demokratiktemelleri yaflamsallaflt›rmabuna yönelik tehditleri ortadan kald›rarak özgürbirli¤in güvencesini oluflturuncaya dek meflrusavunma çizgisini yarat›c›l›kve ›srarla uygulama da en temel bir görevdir.”

“HPG I. PJA Konferans›m›z stratejik de¤iflimlerden sonra yap›lmas› da ayr›ca bir önemesahiptir. Bar›fl sürecinde temel mücadele stratejisinin siyasal olmas› adeta baz› çevrelerde

ve içimizde baz› kesimlerde ordunun rolünün kalmad›¤›n› veya tali plana düfltü¤üyan›lg›s›na da götürmüfltür. Bu anlamda konferans bu ve buna benzer yan›lg›lar›n yanl›fl

de¤erlendirmelerin sistemle birleflen yönlerini, dolay›s›yla ordu karfl›tl›¤›n› ele alm›flde¤erlendirmifl, bu yaklafl›mlara önemli oranda darbe olmufltur.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 20:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

geçirmek isteyen emperyalist sistemekarşı ezilen halkların ve kadının örgütlümücadelesinin temel çözüm gücü hedefive amacını taşımaktadır. Bu gerçekler or-dunun henüz öneminin kalkmadığını gös-terirken, meşru savunmanın gereklerinehazırlıklı olmayı gerektirmektedir. Bunagöre kadın ordusu genel ordumuzla birlik-te Kürt halkının kaderini tayin edecek birgüç olma misyonunu bir kez daha güçlüsahiplenmiştir. Bunların yanı sıra kadınınşiddete maruz kalması ve kazanımlarınıhenüz garantileştirmemiş olması da ordu-laşmanın önemini arttırmaktadır.

Gerilla kadının sıfır noktasından

çıkmasının zemini oldu

Kimliğimiz, kişiliğimizin var edildiğiyeniden yaratıldığımız ve özgür-

leştiğimiz zemin olarak ordumuz bizimiçin özgürlük onurudur. Bu anlamda kut-sal bir şeyden önce ilk defa cins bilinciy-le sevgisiyle özgücü ile tanıştığımız veörgütlü güce kavuştuğumuz bir olgudur.Örgütlülüğümüze dair aydınlanmayı ya-şadığımız, sıfır noktasından çıkıp, yü-celdiğimiz bir mekandır. Bu mekan ken-dimizi gerçekleştirdiğimiz dayatılan kir-lerden arındığımız kendimizi özgür his-settiğimiz kutsal bir değerimizdir. Bu ka-dar derin ve yüce anlama sahip olan or-dumuzu yanlış tüm anlayışlardan vetüm tasfiyeci etkilerden arındırmak,konferansımızın attığı çok önemli biradım olmuştur.

Konferansımızın tartışarak ele aldığıen önemli hususlardan biri de, ordumu-za yönelik mevcut saldırılar ve bunu bo-şa çıkarmaya yönelik yürüteceğimiz mü-cadele olmuştur. Kürdistan’da silahlımücadeleyi başlattığımızdan bu yana,ordumuz her zaman büyük saldırılaramaruz kalmıştır. Mücadelemizi zayıf dü-şürmek veya bitirmek isteyen her gücünilk yöneldiği sahanın gerilla olması bugerçeklikle bağlantılıdır. Kapsamlı ope-rasyonlar, saldırılar ve bununla bağlan-

tılı iç tasfiyecilik temel güç kaynağımızolan Önderliğimize yönelik bilinen kom-ployu yürütürken, diğer yandan da geril-layı bitirmeyi hedeflemiştir. Önderliğinesaretiyle birlikte komplonun birinciderecede etkisizleştirmek dağıtmak iste-diği ordu güçlerimiz olmuştur. Oligarşiksistemin ve rantçı güçlerin kısa vadedeplanlarının yanı sıra uzun vadeli kon-septleri de bu amaçla hazırlanmıştır.Tasfiyeci çizgi ise stratejik değişiklikleberaber ordunun varlığını barışın önün-de engelmiş gibi yansıtarak teslimiyetçizgisini dayatmışlardır. Bu süre içerisin-de çok ciddi askeri yönelim içerisine gi-rilmemiş olsa da, bir yandan işbirlikçigüçler üzerimize saldırtılırken öte yan-dan ajan provokatörlerle, tasfiyeci eği-limler örgütlendirilmeye çalışılmıştır. Or-du içerisinde bölücülük, parçacılık, grup-çuluk eğilimlerini geliştirme faaliyeti yü-rütülmüştür. Bu anlamda özel savaş reji-mi çok yönlü karşıt faaliyet içinde olur-ken, işbirlikçi tasfiyeci unsurlarla da sal-dırılarını orduyu bozmaya yönelik yo-ğunlaştırmışlardır. Tüm bu saldırılarınbilincinde olmak boşa çıkarmak Önder-lik ve Zilan çizgisinde yürümeyi gereklikılmaktır. Konferans bu çizgide yenidenkararlaşma anlamı taşırken, kadına dü-şen sorumluluğu da daha net ortayakoymuştur. Bu anlamda konferansordumuza dönük tüm düşmanca saldırı-lara karşı amansızca durmanın karar-laşması, bu saldırıları ortadan kaldırma-nın da teminatı olmuştur. Bu doğrultudaMedya Savunma Bölgeleri’ndeki PJAgücünün kendisini yeniden dönemedenk güçlü örgütlemesi, eğitmesi ve çokyönlü hazırlaması için konferansımızönemli bir adım olmuştur.

HPG I. PJA Konferansı aynı zamandahalkla güçlü buluşmanın da konferansıolmuştur. Hem içinde bulunduğumuz dö-nem hem de gelecek süreçler açısındanönemini devam ettiren ordumuz modernanlamda bir halk ordusu olma görevinitaşımaktadır. Bu görevin layıkıyla yerine

getirilmesi için ordunun kendisini bunadenk bir düzeye ulaştırması bir zorunlu-luk iken gerilla mücadelemizin ilk günler-inden bugünlere en fazla sahip çıkıpdestek veren halkımızın da aynı sorum-luluk ve fedakarlıkla ordu karşısındakigörevlerini yerine getirmesi gerekmekte-dir. Halkların özgürlüğü için kurulan vedolayısıyla bir halk ordusu olan ordumuzo amaç doğrultusunda varlığını koru-maktadır. Bu nedenle onu ayakta tutan,güçlendiren temel faktör halkın kendisi-dir. Ona karşı yönelimlerini de, ancakhalkın orduyu güçlü yaşattığı sürece bo-şa çıkarmak mümkün olacaktır.Egemenlikli sistem gerilla ve halkın kop-maz bağının önemini bildiği için gerillayıhalktan izole etmek amacıyla köyleri bo-şaltmış, halka ambargo uygulamış, katı-lımları durdurmak ve destekleri engelle-mek için çok yoğun baskılar, işkencelerkatliamlar gerçekleştirmiştir. Böylece or-du, güç aldığı temel zeminden halktankopartılarak bitirilmeye çalışılmıştır. Bugerçekliği hem halkımız hem de gerilla-mız yaşadığı zorlu dönemlerden bilmek-tedir. Şu anda da bu uygulamaları oldu-ğu gibi devam ettirmese de, aynı amacadönük çalışmalar yürütülmektedir. Halkınorduya verdiği desteği azaltmak ve katı-lımları engellemek için farklı propagan-dalar geliştirmektedir. Bir yandan savaşyürütülmediği için ordunun rolünün artıkkalmadığı, bu nedenle de desteğinanlamsız olduğu; diğer yandan da bu sü-reçte orduya katılmanın gereksiz olduğusöylentilerini dillendirmektedir. Halbukiyeni stratejinin bir gereği olarak, Önderli-ğin de son notlarında dile getirdiği gibiordunun yüz bine ulaştırılması bir gerek-liliktir. Nicel ve nitel anlamda güçlü bir or-du bizim için hedeftir. Ve böyle bir ordubarışta da, savaşta da halk lehine geliş-meyi zorlayabilecek temel itici güçtür. Bunedenle önümüzdeki süreç için halkımı-zın, demokrasi ve barış mücadelesiningarantisi olarak ordunun büyütülmesikonferansımızın önemli kararları arasın-

dadır. Bunun için varolan yanlış yakla-şımları ve karşıt faaliyetleri boşa çıkar-mak önemlidir. Ülkesine toprağına bağlıolan her bireyin her genç kızın veerkeğin kendi özgürlük öncüsüne karşıgörev ve sorumlulukları vardır. Bunun bi-linciyle hareket etmek, üzerine düşengörevleri yerine getirmekle ancak ulusu-na layık olunabilir. Kaldı ki askerlik mes-leği en onurlu ve şerefli meslektir. Kendi-sini en üst düzeyde davasına çıkarsız veödünsüz adamayı gerekli kılan bu mes-leğin kutsal şerefine ulaşmak tarihteonurluca anılmaya hak kazanmak de-mektir. İşte konferans kadının ve erkeğinbu görevine daha güçlü sahip çıkmasınısağlama kararlılığına ulaşmıştır.

Güçlü bir ordu

Beritan ruhu ile yaratılır

Orduyu büyütmek için savaşçı katı-lımlarını arttırma kararına ulaşan

konferans, katılımların da yüce iddialarve özgürlük arayışı temelinde olmasınınönemini ortaya koymuştur. Gerilla saflarıdüzenin çarkı arasında sıkışıp kalan budüzenin dişlisinin iyi bir kölesi işçisi vememuru olan binlerce gencin umutlarınakavuşacağı tek kurtuluş seçeneğidir.

Özelde kadın için bu daha fazla ge-çerlidir. Ve kadının kendisini ifade edebi-leceği tüm baskılardan kurtarabileceği,mücadele gücüne kavuşabileceği roldür.İnsanlık ve Kürt halkı için, cinsi ve kendi-si için kurtuluşu özgürlük temelinde sağ-lamanın yolunda yürüme ve bunun içinemek verme, arayışlarında yüce olanaulaşmaktır. Bu temelde konferansımızgençliğe özelde de kadına çözümsüzlükçemberinden kurtulup saflara katılma,kurtuluşla buluşma çağrısını da gerçek-leştirmiştir. Yine halkın kendi ordusuna,Önderliğin yaşam ve özgürlüğü yine bu-nunla bağlantılı kendi özgürlüğü veşimdiye kadar gösterdiği fedakarlığınyeni dönem için de geçerli olduğu bilin-ciyle üzerine düşen tarihi görev ve so-

rumlulukları yerine getirmesi bir gerekli-liktir. Emperyalizmin geliştirdiği ve bazıkesimlerin dillendirdiği ordumuza ve par-timize yönelen çıkarcı söylentilere inan-mayıp boşa çıkarması, temel değeri olanordusunu koruyup geliştirmesi önemlidir.Gerilla ordumuz tüm yetmezliklerine rağ-men halk için mücadele ettiği gibi halk-ımızın da orduyu kendi varlığının bir par-çası olarak görmesi ayakta tutması ya-şatması ve güçlendirmesi ona dönüktüm saldırıları gücü oranında boşa çıkar-ması oldukça önemlidir. Konferansımızbu temelde halk ve ordunun el ele güçlübir biçimde demokrasi ve barış mücade-lesini yükseltmenin kararlılığına ulaşmış-tır. Kadının özgürlük savaşımındaulaştığı düzeyin bir sonucu olarak ger-çekleşen PJA HPG I. Konferansı kadınaçısından bir ilki temsil ederken tarihi birmisyon taşımıştır. Kadın bir kez daha or-dunun kendi özgürlüğünde oynadığırolü, kazandırdıklarını güçlü ele alırkengelecek perspektifini ortaya koymuştur.Bu temelde güçlü bir ordulaşma içindeDemokratik Uygarlık Manifestosu çizgi-sinde yapılanma sonucuna ulaşmıştır.Bu da ancak Şehit Beritan gerillacılığınınruhu ile buluşma ve bu çizgiye aşk dere-cesinde bağlı kalarak gerçekleştirilebile-cektir. Ordumuz sayesinde onurlu bir ka-dın misyonu ve özgürlüğünü yaratan, bu-nun için örgütlenen bir hareket olarak ta-rih sahnesinde yerimizi alırken, bununbilinciyle orduyu ele almak, orduya yak-laşmak, kendine de rolüne denk bir mis-yon biçmenin geleceğe güven ve sağlamyürümenin teminatı olduğunu konfe-ransımız güçlü bir şekilde ortaya koy-muştur.

Bu görevlerin bilinciyle döneme yük-lenme onurlu olmanın ve özgür yaşamıngerekliliğidir. Başkan Apo’nun ideolojisi,Zilan ve Beritan’ın mücadele tarzıylatüm PJA militanları bir kez daha bu kon-feransla geleceğe özgürlük temelinde,güçlü yürümenin kararlılığına büyük birmoral ve coşkuyla ulaşmışlardır.

Sayfa 20 SerxwebûnKasım 2002

Her halkın kendini var etme veözgür kılma mücadelesininöncü gücünü oluşturma kara-

rını aldığı zamanlar, halkların tarihindebüyük dönemeçler oluşturur. Her halk,oluşturduğu bu güçle ilerlediği süreceçok temel özgürlük değerlerini yaratarakbüyür. Tarihin kullu zamanlarında, eme-ğin ve yaratıcılığın kutsallaştırdığı top-raklarda köklerini salan bir halkın isekendisine yaşatılan acımasız imha, in-kar asimilasyon ve her türden baskıyakarşı varlığını, onurunu korumak ve öz-gür bir gelecek yaratmak için yürüteceğimücadelenin en ilerici

karakteriyle, çok daha büyük özgür-lük değerleri yaratmaya dönük kararlaralıp adımlar atması kaçınılmazdır.

27 Kasım 1978’de Kürt halkınınonurlu öncüleri PKK’yi kurma kararıalırken, hiç şüphesiz böyle bir anlamlatarih yazıyorlardı. Bu kararlılıkla 24 yıl-dır yürütülen mücadele güçlü bir çizgidoğrultusunda binleri ordulaştırarak,milyonları siyasallaştırarak, son nefes-ten en devingen bir yaşamı yaratma-nın çok büyük bir kavgasıydı. PKK, bukavganın derinliğinde ve çözümleyicili-ğinde oluşan bir yaşam gerçeğiydi.Ulusal inkarın, imhanın, sosyal tükeni-

şin lanetli bir kader gibi dayatılmasınakarşı, özgürlük olanaklarını yaratmak,yaşamda ve kişiliklerde özgür gelişimyolunu açmak, ideolojik, felsefik, siya-sal, sosyal, örgütsel, askeri, kültürel,sanatsal topyekün bir gelişimin öncü-lüğünü başlattı. Bu nedenle PKK Kürthalkının diriliş, kurtuluş ve özgür ya-şam gerçeği oldu.

Elbette ki bu kadar kapsayıcı bir roloynamak, çok büyük bir iç ve dış sava-şımla karşı karşıya gelmek demekti.Bu savaşımın derin tarihsel hesaplaş-maları en köklü şekilde gerçekleştir-meden başarılamayacağı ise kesindir.İşte bu hesaplaşmalar Başkan Apoşahsında daha yedi yaşında başlatıl-mış ve Kürt halkı, Ortadoğu ve insan-lık için en soylu bir özgürlük mücadele-sinin yaşam tarzı olarak şekillenmiştir.Bu nedenle PKK her şeyden önce birönderlik hareketi olma özelliği taşıdı.Ve önderliğiyle özdeşleşti. Böyle birmücadele çok acımasız düşmanlar vetükenişi yaşayan bir ulusal-toplumsalgerçeklik karşısında çok büyük imkan-sızlıklarla yürütüldü ve ağır bedellerödeyerek ilerledi. Tarihin en kahramanhalkı Kürt halkı ölümü özgür yaşamınbasamağı yapmak üzere canlarını ver-

di. Böylece PKK bir şehitler hareketiolarak gelişti.

PKK’nin mücadele amacında ve gü-cünde kendi özgür geleceğini görenKürt halkı “Biz PKK’liyiz” diyerek onunaydınlattığı yola milyonlarla aktı. 24 yıl-dır tüm varlığıyla mücadele etmeye de-vam eden bu halkın fedakarlığı ve sa-hiplenişi ile PKK en başından itibarenbir halk hareketi oldu.

Kadınlar ise Başkan Apo’nun vePKK’nin özgürlük anlayışının çağrısınaen güçlü cevaplardan birini verdi. Kendiözgür kimliği ve özgür, eşit bir yaşamgerçeğini yaratma mücadelesine aktı.PKK; özgürlükle, onurla, sevgiyle yaşa-mın doğru esaslarını kadın ideolojisi ek-seninde geliştirdi. Kadının partileşme dü-zeyinde örgütlülüğe ulaştırarak bir kadınhareketi olarak en geniş kapsamda birmücadeleciliğe ve çözümleyiciliğe ulaştı.

Yurtsever Halkımıza!Çok iyi bildiğiniz gibi Kürt halkının,

bölgenin, insanlığın en temel sorunları-na getirdiği çözümlerle tüm egemenlikgerici, statükocu güçlerle mücadeleeden PKK, Önderliği şahsında uğradığıkomplo ile bitirilmek istendi. Ancak ken-disini emek, özgür bilinç, özveriyle çok

köklü değerler üzerinde yükseltmiş böy-le bir hareket, dünyayla da boğuşabile-ceğini Önderliğimizin öncülüğüyle, halkıve militan yapısıyla birlikte kanıtladı. VI-II. Kongresi’nde tarihsel misyonunu ba-şarıyla tamamlamanın onuruyla, Kürthalkının özgürlük ve demokrasi çizgisi-nin öncülüğü temelinde oluşan KADEK’-e güçlü bir miras devretti. Bu anlamdaPKK’nin yarattığı kazanımlarla Kürt hal-kının tarihinin kalıcı değerlerinin en bü-yüğü olarak yaşamaya devam edecektir.

Bu nedenle PKK’nin yarattığı tüm de-ğerlerin yaşaması; özgürlük, demokrasive barış mücadelesiyle büyütülmesionun militanlığı yapmış, aydınlattığı yol-da yürümüş herkes için çok onurlu birgörevi ortaya çıkarmaktadır. Bunun içinözgürlük, demokrasi ve barış mücadele-sine daha yüksek bir bilinçle ve sorum-lulukla, daha kapsamlı örgütlülüklerledeğiştirici etkisi büyük her türlü demok-ratik eylemlerle katılarak sürecin gelişi-mini sağlamak son derece önemlidir. Butemelde, PKK’nin yarattığı en temel de-ğerlerden biri olan Özgür Kadın Hareke-ti PJA’nın militanları olarak mücadele-mizin önümüze koyduğu görevleri başa-rıyla yerine getirme sözümüzü 27 Ka-sım kuruluş günü dolayısıyla yineliyor,

tüm halkımızı özgürlük, demokrasi vebarış mücadelesine katılımını güçlendir-meye çağırıyoruz.

Yurtsever Kürt Kadınları!PKK’nin bağrından yeşermiş olan

PJA olarak, Önderliğimizden ve PKK’-den öğrendiğimiz kadının toprağa bağ-lılığının özüyle, özgürlük ihtiyacınıntutkusuyla, sosyalizm özünün temsili-nin bilinciyle eş bir PKK’lik temsilini,onun yarattığı değerleri özgürlük mü-cadelemizi büyüterek gerçekleştirece-ğiz. Özgürlük mücadelesi veren tümkadınlara sözümüzü bu temelde yine-lerken, başta Kürt kadınları olmak üze-re, tüm kadınları PKK’nin kadın özgür-lüğü için yarattığı değeri sahiplenme-ye, büyütmeye ve mücadelemize katıl-maya çağırıyoruz.

- Yaşasın Başkan Apo!- Yaşasın Kürt halkının yenidendoğuş hareketi PKK!- Yaşasın demokrasi ve özgürlükmücadelesini devralan KADEK!- Yaşasın çağdaş neolitik devriminöncüsü PJA!- Kahrolsun her türden zorbalık vegericilik!

KAMUOYUNA VE YURTSEVER ÖZGÜRLÜKÇÜ HALKIMIZA

● PJA Parti Meclisi

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 21:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Türkiye’de statükoculuk aşılmıştır

3Kasım seçimleri Türkiye açısındanyeni bir başlangıca işaret ediyor.Henüz tam netleşmemiş, sonucu-

nun nasıl olacağı kesinlik kazanmamış, yinemevcut başlangıç içinde birçok gelişme et-keni yan yana bulunuyor olsa da, ortaya çı-kan sonucun geçmiş süreci tamamlayarakyeni bir başlangıç oluşturduğu açıktır. Çeşit-li çevreler cumhuriyet siyasetinin yenidenyapılanmaya başladığını, seksen yıllık siyasiyapının tümden aşıldığını söylüyorlar. Yineson elli yıllık çok partili sistemin yeni bir dö-neminin başladığı dile getiriliyor. Çok yönlütartışmalar var, fakat 3 Kasım seçimleri ileTürkiye’nin yeni bir döneme girdiği bir ger-çektir. Bu beklenen bir sonuçtu. Belirsizlikleriçerisinde karar veremeyen ve ciddi müca-delelere sahne olan Türkiye’de bir yön çiz-menin gerçekleşmesi zorunluydu. Bu yöndebir adım atıldığı belirtilebilir. Esasında şugerçekleşti: Eski olan, dolayısıyla gelişmekarşısında ayak bağı olan güçler aşıldı. Aşı-lanlar içerisinde son elli yıl içerisinde ortayaçıkan, hatta cumhuriyet tarihi boyunca varo-lan oluşumların bazı parçaları da var. Onlarsilindiler, hem de bu silinme ağır bir hezimet-le oldu.

Yaşanan gelişme, biraz da ’80’ler süre-cindeki Sovyetler Birliği’nin durumuna benzi-yor. Bilindiği gibi Sovyet sistemi de böyle birhareketle kendini eski yapıdan kurtarmak is-tedi. Fakat yenilenmek isteyenler başarılıolamadılar, hakim bir konumda bulunamadı-lar. Sonuçta Sovyetler Birliği’nde çok dahafarklı bir çözülme ve yeniden yapılanma ger-çekleşti. Türkiye de eskiyi aşarak kendi iç ge-lişmelerine, yine bölgedeki ve uluslararasıalandaki gelişmelere uygun bir yeniden yapı-lanma ortaya çıkarma mücadelesi veriyor.Böyle bir mücadele çizgisi ve yeniden yapı-lanma süreci içerisinde 3 Kasım seçimlerininönemi ve yeri, eskiyi aşmaktır. Bu bakımdaneski sistemin sandığa gömüldüğü değerlen-dirmeleri doğrudur.

Ancak yeninin de aynı oranda oluştuğunubelirtmek mümkün değil. Yeniyi kurma yö-nünde bazı çıkışlar oldu. Bunu gerçekleştir-me rolü AKP ile CHP’ye verildi. Bazı güçler,bu iki parti ile bir sistem oluşturmaya çalışı-yorlar, fakat bunun ne kadar kurumlaşacağı,Türkiye’yi kendi objektif temelleri üzerinde nekadar yeniden yapılandıracağı belli değildir.Böyle olma ihtimali var, fakat bu süreç içeri-sinde yeni parçalanmaların yaşanarak yenigüçlerin ortaya çıkma ihtimali de fazlasıylavar. Bu bakımdan yeniden yapılandırmayısağlamada ortaya çıkan bu düzeyin de aşıla-bileceğini görmek gerekir. Sovyetlerde oldu-ğu gibi yeni dinamikler ortaya çıkarak Türki-ye’yi yeni bir yapıya kavuşturabilir. Gelişme-lerin nasıl olacağı biraz mevcut siyasi yapınınkendini örgütleme ve gerçekçi olma düzeyi-ne, biraz da Türkiye içinde yaşanacak müca-delenin sonuçlarına bağlıdır. Mevcut düzey,iç mücadelenin bittiği anlamına gelmiyor; ter-sine mücadelenin yeni bir düzey kazanması-nı, yeni yöntemler esas almasını ifade ediyor.Bu bakımdan yeni bir düzeydir, fakat yenidenyapılanma noktasında sonuca gidilmiş, sonnokta konulmuş değil. Bu mücadele bir süredaha devam edecek ve sonucu, mücadeleeden güçlerin çabaları belirleyecektir.

AKP, yeni dönemin

Özal çizgisi olarak örgütlendi

Ortaya çıkan tablo nedir? Bu durum ne-den ortaya çıktı? Ecevit “bizimki bir si-

yasi intihardı” diyor. Demirel de; mevcut ikti-darın inatçı davrandığını, seçime gitmektegeç kaldığını, bu kadar ağır bir sonucun bu

nedenle ortaya çıktığını ifade ediyor. Güncelgelişmeler açısından bakıldığında gerçektende iktidarın sandığa gömüldüğü belirtilebilir.Bir de son kırk yılın siyasi yapılanmaları ezil-miştir. Erbakancılık, Ecevitçilik, hatta Demi-relcilik ezildi. MHP, gerçek sınırına çekildi.Aslında 18 Nisan seçimlerinin sonuçları,uluslararası komplo ile bağlantılı olarak orta-ya çıkan bir şişirme idi. MHP’ye bir rol oynat-mak için böyle kritik bir dönemde bu sonuç-ların ortaya çıkması, bazı güçler tarafındanyapılan pompalamanın sonucuydu. Mevcutdurumda ona gerek kalmadığı için kendi sı-nırına çekildi. Sistemin artık Ecevit’e, Erba-kan’a ve Demirel’e ihtiyacının kalmadığı or-taya çıktı ve siyasi gerçeklik onları acı bir bi-çimde ezip geçti.

AKP, kendisini aslında yeni döneminÖzal çizgisi olarak örgütledi. Yani AKP yapı-lanması, tümüyle aynı olmasa bile ’80’lerde-ki Özal’ın çıkışına benziyor. İç yapılanmasıve eğilimleri benzerdir. Özal’ın ANAP’ı, solabiraz yer vermiş veya teslim olmuş solu da

alarak kendi iç yapısını daha geniş bir yelpa-zeye kavuşturmuştu. AKP’de bu kesim sınır-lıdır, ama diğer eğilimler benzer biçimde var.Bu anlamda AKP, bir blok olarak çıkış yaptı.CHP’nin de sol açısından benzer bir bloğuifade ettiği belirtilebilir. Değişik güçler birleş-tirilerek sistem için bir yama haline getirildive sonuçta bu parti ABD’ye daha açık halegeldi. Cumhuriyeti kuran, yani sistemi oluş-turan parti olarak CHP, geçen dönemde rol-süz kalmış, dolayısıyla yıpranmamış bir güçolarak tutulmuştu. Bazı güçler bu durumu öl-çüp biçtiler ve sonuçta iktidarı farklı güçlereverirken, sistemin güvenliği olarak CHP’yi deelde tutmayı, ona böyle bir rol oynatmayı sis-tem açısından daha isabetli gördüler. So-nuçta böyle bir tablo ortaya çıktı.

İki partili meclis, aslında ’12 Eylül askeridarbesinin arayışıydı. Kenan Evren, adetayana yakıla iki partili sistem özlemini dile ge-tirmişti. 12 Eylül sistemi, tümüyle böyle bir-iki parti sistemi üzerine kurulmuştu. Çokpartililiğin Türkiye’de işletilemediği değer-lendirmesi yapılıyor, bu biçimde biraz daABD sistemine öykünülüyordu. FakatÖzal’ın çıkışı, askeri rejimin yaklaşımlarını

bozdu ve Türkiye’de bir iç mücadele yaşan-dı. Aslında askerlerin dar yaklaşımlarını,sermayenin ve onun ABD ile ilişkilerinin ge-niş yaklaşımları düzeltti ve iki partililik yerineüç partili bir meclis ortaya çıktı. Üçüncü par-ti, yönetimi üstlenerek 12 Eylül sistemini ör-gütleyen ve yürüten parti haline geldi. Busisteme daha sonra Kürdistan’dan silahlımücadele ile müdahale edildi. Kürdistan’dagelişen Ulusal demokratik mücadele, siste-min oluşumunu parçaladı. Geçen süreç, as-lında bu mücadele tarafından sistemin par-çalanarak işlemez hale getirilme süreciydi.Eski sistemin aşılmasını sağlayan, PKK’ninyürüttüğü ulusal devrimci direniş mücadele-si oldu. Bu gerçeği böyle tanımlamak lazım.Günümüzde ortaya çıkan sonuçlar, 12 Eylülsistemi, ona karşı gelişen Kürt ulusal de-mokratik mücadelesi ile bire bir bağlantılıdır.3 Kasım seçimlerinin ortaya çıkardığı tablo,bunu noktaladı. Yani geçmiş silahlı mücade-le ile sistemin parçalanma ve aşılma duru-munu noktalayarak sistemi yeni bir siyasi

yapıya kavuşturdu. Yoksa mevcut sonuçgeçmişi aştırtan ve yeni bir güç ortaya çıka-ran bir özelliğe sahip değildir.

Erbakan’ın İslami hareketi, rejim açısın-dan tehlike oluşturdu, ona karşı bir mücade-le de yürüttü, ama onu yıkan bir özelliğe sa-hip olmadı. Dolayısıyla onun içinden çıkanAKP’nin rejimi aştığı, silip süpürdüğü biçimin-de bir değerlendirme yapmak, Tayyip Erdo-ğan’a ve AKP’ye hak etmediği bir rolü atfet-mek olur. Aslında payı sınırlıdır. Esas olan,Kürdistan’daki mücadeledir. AKP’nin yaptığı,onun sonuçlarını iyi görmek, şimdiye kadar kiyaklaşımıyla bir tür rantçılık yapmaktır. Bun-dan sonra yaklaşımının nasıl olacağını bile-meyiz, bunu göreceğiz, ama mevcut duru-mun eskiyi aşan bir mücadelenin sahibi ol-maktan çok, ortaya çıkan elverişli durumdanyararlanmak olduğu açıktır. Zaten milli görüşçizgisinin ciddi bir mücadelesi yoktur. AKP deon-on beş aylık bir hadise; oluşan boşluğubaşka güçlerin doldurmasını engellemek içinsistemin belli güçleri tarafından ortaya çıkar-tılan bir oluşumdur. Henüz kendine has birmücadelesi ve gerçek anlamda bir örgütlen-mesi yoktur. Aldığı sonuç ise fazlasıyladır.

12 Eylül darbesi temelinde arzulanıp dagerçekleştirilemeyen iki partili sistem, 3 Ka-sım seçimleri sonucunda ortaya çıktı. Busonuç, 28 Şubat ile de ilişkilidir. Buradanbakınca, 28 Şubat müdahalesini, yine çe-şitli çevrelerin “sivil darbe yaşanıyor” ya da“post modern darbe oluyor” biçimindeki de-ğerlendirmelerini yabana atmamak gerekti-ği görülüyor. Türkiye siyasetine ciddi birmüdahale yapıldı. Aslında 1997-98 yılların-dan itibaren gelişen kontrol, 12 Eylül darbe-sinin Türkiye siyaseti üzerinde sağladığıkontrolden daha güçlüdür. 12 Eylül’de orduyönetimi ele geçirdi ve kendine göre bir sis-tem oluşturmak istedi, bir kontrol sağladı.Ama başlangıçtaki kontrol düzeyi, siyasisüreci istediği gibi götürecek düzeyde de-ğildi. Mevcut durumda, geçen savaş süre-cinde bu kontrolün çok daha fazla gelişmişolduğu anlaşılıyor. Bu anlamda ’99 seçim-lerini de, son seçimi de herkesin katıldığı,özgür ve eşit koşullarda gerçekleşen se-çimler olarak görmek yerine, bazı etkili güç

odaklarının çok daha ileri düzeydeki kon-trolü altında geçen seçimler olarak görmekgerekir. Demek ki bazı güçlerin Türkiye si-yaseti üzerindeki kontrolü, ’83’teki ordukontrolünden daha güçlü ve ileri düzeyde-dir. Bu bir gerçektir. Buradan bakarak Tür-kiye sisteminin iç yüzü daha doğru değer-lendirilebilir. Bu noktada yanılgı olmamalı-dır. Bir bakıma bazı demokratik açılımlaroluyor, ama bu, sistem üzerindeki kontrolünazaldığı anlamına gelmiyor; tam tersine de-mokrasi, diğer yüzüyle kontrolün daha faz-la gelişmesi demektir. Bütün demokratiksistemler böyledir. Bir siyasi erkin güçlülü-ğü oranında başkalarına yönelik açılımcı vedemokratik davranacağı gerçeğini şimdidaha iyi görüyoruz. Türkiye’de sistem bakı-mından böyle bir gelişme yaşanıyor.

Komplo döneminin yapılanmaları

sandığa gömüldü

Bazı güçlere savaşta rol vererek onlarıkirli savaşta kullandılar. MHP kullanıl-

dı, ANAP zaten savaşın esas gücü yapıldı,yine DYP, SHP ve Refah Partisi bir biçimde

kullanıldı. Savaşın önünün alınmasında isedaha çok Ecevit’e rol biçildi. DSP’nin ’90’larsonunda Türkiye siyasetine damgasını vu-ran bir parti haline gelmesi böyle gerçekleş-ti. Milliyetçi sağ ile milliyetçi sol ittifakı, aslın-da uluslararası komplonun görevlerini yürüt-me ittifakı oldu. Sistem, savaş içerisinde rolbiçilen ve belli bir etkileme gücüne sahipolan MHP’ye, savaştan çıkış sürecinde derol vermek, onu da sorumluluk altına sok-mak zorunda kaldı. Diğer yandan savaş içe-risinde çok rol oynamamış olan DSP’ye sa-vaştan çıkışta rol oynatmak istedi. ANAP’ıda yedekledi. Geçen dönemin iktidarı ulusla-rarası komplonun sonuçları üzerinde oluştuve uluslararası komployu yürütmekle görev-lendirildi. Bir tür geçiş döneminin hükümetioldu. O hükümete, savaştan çıkma nokta-sında bazı temel kararlar aldırttılar. Örneğinsavaşı durdurma kararı aldırttılar, bu kararıidamın kaldırılmasına kadar götürdüler. Sa-vaşa en fazla gönüllü katılan güç olanMHP’nin de bu kararın altında imzası var.Her ne kadar Anayasa Mahkemesi’ne gide-rek karşı çıktığını söylediyse de, bunlar as-lında hikayedir. Bu, MHP’nin içerisinde yeraldığı hükümetin icraatıdır ve o da imzala-mıştır. 2-3 Ağustos kararları ile Kürtleri vedeğişik halk topluluklarını inkar eden bir sis-temden kısmen kabullenen bir yapıya geçiş,MHP ve DSP’ye yaptırıldı.

Bu dönem, 2001 yılının başında ta-mamlanmıştı. Eğer o zaman hükümet ger-çek durumu görüp çekilseydi, bu düzeydeezilmeyebilirdi. Burada Demirel’in söyledi-ği, haklılık kazanıyor. Onlar, bunun kendigüçleri olduğunu sandılar. Devlet Bahçelibile istifa ederken, ortaya çıkan tabloyu hiçbeklenmeyen bir sonuç olarak tanımladı.Demek ki bu kadar hayalcidir. Çok akıllıgörünüyor, ama siyasi süreci doğru ve ob-jektif olarak tahlil etmekten çok uzaktır.Yüzde on sekizlik oyun kendi oyu olduğu-nu, kendi gücünün bunu yarattığını sanı-yordu. Halbuki 18 Nisan seçimleri, tam se-kiz ay önce kararlaştırıldı. Dünyada sekizay öncesinden seçim kararı alan demokra-tik bir rejim var mıdır? Türkiye bunu yaptıve o sekiz aya uluslararası komployu sığ-dırdı. Dolayısıyla süreci yürüten ne ANAPve DSP iktidarı, ne de MHP’nin etkinliğiydi.Bu iş, devlet yönetimini elinde tutan güçlertarafından çok kontrollü olarak yürütülmüş-tü. Sonuçta 18 Nisan seçimleri ile Ecevitbirinci, MHP ikinci parti yapıldı ve koalis-yon kuruldu. Hiç kimsenin böyle bir sonuççıkacağına yönelik beklentisi yoktu,MHP’lilerin kendileri bile aldıkları yüzde onsekizlik oy oranı karşısında şaşkınlığa düş-tüler. AKP’nin şimdiki şaşkınlığı da bunabenzerdir. Hiçbir anket bunu göstermediğihalde %34’ü aşan bir sonuç ortaya çıkınca18 Nisan ’99 seçimlerinde MHP’nin yaşa-dığı şaşkınlığı, şimdi AKP yaşıyor.

Aslında 2001 yılından itibaren ne Ecevitne de Bahçeli siyasi süreci doğru okuyabil-di. Gelişmeleri gerçekçi bir biçimde değer-lendiremediler, kendilerini çok abarttılar.Seçimle ortaya çıkan güce dayanarak çokfazla iktidarda kalmak istediler. Ecevit,CHP karşısında kişi olarak bile kendisininne kadar güçlü olduğunu, dolayısıyla birin-ci parti haline geldiğini sandı. Halbuki seçi-me karar verdikten sonra hükümeti değişti-rip Ecevit’i getirdiler, uluslararası komployutezgahladılar ve Ecevit seçime girerek yüz-de yirmi bir oy aldı. Bunun, Ecevit’in şah-sıyla alakası yoktu, tamamen bu işi yapan-larla alakası vardı, ama o, gücü kendisindesandı ve bunda sonuna kadar ısrarlı oldu.Bu yanılgı, sonunda yüzde bire düşmesineneden oldu. Türkiye siyasetine bu denlikatkı sağlamış, sözde bu kadar düşünen,tartışan, hatta Türkiye’nin en akıllılarından

Serxwebûn Sayfa 21Kasım 2002

3 KASIM SEÇ‹MLER‹YLE TÜRK‹YE YEN‹ B‹R DÖNEME G‹RD‹

3 KASIM SEÇ‹MLER‹YLE TÜRK‹YE YEN‹ B‹R DÖNEME G‹RD‹

“Türkiye sistemi, bizim bafllat›p gelifltirdi¤imiz yeniden yap›lanma süreci içerisine çekiliyor. Eski hükümet, bir bak›ma onun temel kararlar›n› ald›, ama uygulamaya geçecek gücü ve

yap›s› olmad›¤› için bunu yapacak bir iktidar ortaya ç›kar›ld›. Sistem, mevcut iktidara böyle bir rol biçiyor. Bu bak›mdan Türkiye, 3 Kas›m seçimleri ile

yeniden yap›lanma sürecine bir ad›m daha çekilmifl oluyor.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 22:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

sayılan biri, seçimden yüzde birle çıktı. Sı-fırı tüketmek diye buna denir. Aklın yerinekendini abartmanın geçtiği, ortadadır.

Dolayısıyla sistem zorlandı. Aslında budüzeyde bir silip süpürmenin yapılabilmesiiçin bazı güçlerin bu durumun ortaya çıkma-sını kışkırttıkları düşünülebilir. 3 Kasım se-çimleri, adeta damdan düşer gibi gündemegeldi. Hiç kimsenin hazırlığı yoktu. Aslındarolünü tamamlayarak artık gereksiz hale ge-len, ama kendi haliyle iş başından gitmeyenhükümet, etkili güçler tarafından seçime zor-landı. Bu güçler, hiçbir şey yapamayınca,DSP’yi dağıttılar. Hükümet, meclisteki ço-ğunluğuna dayanıyordu. Bunu ortadan kal-dırdılar ve seçime gitmek zorunda kalındı.Ecevit “intihar ettik” diyor, ama aslında inti-har etmedi. Kendi gönül rızası ile seçim ka-rarı alamamıştı. Türkiye’yi asıl yöneten güç-ler bu durumu ortaya çıkardılar. MHP açısın-dan da durum böyledir. Bütün veriler, çok ge-

ride olduğunu gösterdiği halde, Devlet Bah-çeli biraz da kabadayı yaklaşımıyla ve iktidargücünü kullanarak seçimden başarı elde et-meyi umut etti. Eğer öyle yapmazsa, dahaçok kaybedeceğini düşünüyordu. Yani birazda oldu bitti ile durumunu kurtarmak istedi.

3 Kasım seçimleri de tıpkı 18 Nisan se-çimleri gibi kontrollü bir seçimdir. İktidar vemuhalefet aslında seçimleri istemedi. Tür-kiye’nin içinde ve dışında bunu isteyen ba-zı çevreler vardı. Seçim, bu doğrultuda ka-rarlaştırıldı ve bu sonuç çıkartıldı. Dikkatedilirse, bazı çevrelerin ’83 seçimlerindeTurgut Sunalp’i başbakan, Necdet Calp’ımuhalefet yapmak istemelerine benzer birbiçimde; Tayyip Erdoğan’ı hükümet, DenizBaykal’ı muhalefet yapmak da seçimdenönce kararlaştırılmıştı. Bunun hazırlıklarıyapıldı ve topluma lanse edildi. Sonuç daonların istediği doğrultuda çıktı. Türkiyetoplumunun nabzı bu biçimde elde tutulu-yor. Seçimdeki asıl adaletsizlik buradadır.Meclise bazı partilerin giremediği, bu yönlübir adaletsizliğin ortaya çıktığı dile getirili-yor. Elbette bu hususlar da adaletsiz birseçime işaret ediyor, ama esas adaletsizlikburadadır. AKP ne zaman parti olup örgüt-lendi de, Türkiye gibi bir ülkede yüzde otuzdört oy aldı? Bu gücü nereden aldı? Böylebir gücü yoktur. Demek ki bu gücü sağla-yan etkili güçler var. Bunu görmek gerekir.

Türkiye

yeniden yapılanma sürecine

bir adım daha çekildi

Ortaya çıkan sonuç, iç yapılanmadayeni bir aşamayı ifade ediyor. Gerek-

siz hale gelen eski yapılar aşıldı. Özellikle’50’den bu yana gelişen ve şimdi silinip sü-pürülen yapıları, oligarşinin egemenliğinisağlama mücadelesini yürütenler olarakdeğerlendirmek lazım. Oligarşi, artık kendi-sini o biçimde götüremiyor, onu aşmak iste-yen büyük bir mücadele dayatılmıştır. Bumücadele basit bir mücadele değil, güçlü-dür ve gerçekten parçalatmıştır. Oligarşiksistemi eskisi gibi sürdürmenin mümkün ol-madığı seçimle ortaya çıktı. Bazı değişiklik-ler yaparak, kendini bir biçimde yenileyerekoligarşik sistemin süreceğini öngören güç-ler var. Şimdi onlar iktidara geldiler. Bu,Türkiye siyasi yapısında ciddi bir aşamayı,aslında yeniden yapılanmanın başlangıcınıifade ediyor. Kuşkusuz bu durum yeni baş-lamadı. Ulusal demokratik hareket yenidenyapılanmayı ’99’un yazında başlatarak2000 yılında daha sistemli bir biçimde for-müle etti, kendi cephesinden onun adımla-rını kararlılıkla attı ve Türkiye’yi böyle biryeniden yapılanmaya mecbur kıldı. Yeni-den yapılanmayı sağlayacak ara dönemkararlarını geçen hükümet aldı, ama bunudevam ettiremedi. Önderlik “aslında onlar

için de çıkış yolunu gösterdim, ama anlaya-madılar, kabullenmediler” dedi. Eğer anla-salardı, kendilerini daha güçlü kılarlardı.DSP ve MHP açısından durum böyle olsay-dı bir AKP ortaya çıkmayabilirdi.

Türkiye sistemi, bizim başlatıp geliştirdi-ğimiz yeniden yapılanma süreci içerisineçekiliyor. Eski hükümet, bir bakıma onun te-mel kararlarını aldı, ama uygulamaya geçe-cek gücü ve yapısı olmadığı için bunu ya-pacak bir iktidar ortaya çıkarıldı. Sistem,mevcut iktidara böyle bir rol biçiyor. Bu ba-kımdan Türkiye, 3 Kasım seçimleri ile yeni-den yapılanma sürecine bir adım daha çe-kilmiş oluyor. Acaba ortaya çıkan sonuç,yeniden yapılanmayı başlatan güç olarakApocu hareketin demokratik değişim-dönü-şüm ve yeniden yapılanma çizgisine denkmidir? Kuşkusuz onun gerektirdiği bir siya-si yapılanma değil; tam tersine, onun zorla-masıyla ortaya çıkan, bazı değişiklikler

yapmayı öngören, ama esas itibariyle ya-pacağı sınırlı değişikliklerle hareketimizindayattığı köklü demokratik dönüşüm ve ye-niden yapılanma gerçeğini boşluğa düşür-meyi öngören bir yapılanmadır. Ortaya çı-kan sonuçlar geri görülmemelidir. Elli altmışyılda oluşmuş bir yapının atılması kolay de-ğildi ve bu gerçekleşmiştir. Ancak ortaya çı-kanın demokratik bir sistem olduğunu, Tür-kiye’yi köklü demokratik değişimlere götü-receğini söylemek, gerçek dışı olur. Bu ikti-dar bazı adımlar atacak. Sistem, geçen hü-kümete oynattığı rol gibi bir rolü AKP iktida-rına da oynatacak, demokratikleşme yö-nünde, görüntü kabilinden bazı adımlar atı-lacak, fakat bu adımlar köklü ve özlü olma-yacak. Görüntü düzeyinde alınacak birçokdeğişim ve demokratikleşme kararı ile Kürthalkının, Türkiye’deki emekçilerin, gençle-rin, kadınların istediği demokratik değişimarayışı boşa çıkartılmak istenecek.

Sistem, bu noktada ne kadar başarılıolabilir? Sistemin kendi etkinliği ile ona kar-şı yürütülecek mücadele; halkların, demok-ratik güçlerin geliştirecekleri politikalar veörgütlenmeler sonucu belirleyecek. De-mokrasi güçleri zayıf olur, bir adım daha ile-ri gitmiş olan yeniden yapılanma süreciniköklü demokratik değişim yönünde ilerlete-mezlerse, sistem etkili hale gelir. Akıllı poli-tikalar yürütür, etkili bir demokrasi mücade-lesi ortaya koyarlarsa ortaya çıkan yapıyıaşabilirler. Eğer öyle olursa, yeni iktidar 18Nisan seçimlerinin ortaya çıkardığı ve birdönem rol oynayan hükümet gibi kalır; birdönem bazı görevler icra eder, arkasındanaşılarak yerini daha demokratik, ilerici veTürkiye’yi demokrasi, özgürlük, kardeşlik

ve adalet yönünde ileri götürecek bir iktida-ra ve siyasi yapıya bırakır.

Aşılan yapılar

muhalefet gücü olamaz

İçerisine girdiğimiz süreçte Türkiye’de buyönlü bir mücadele yaşanacak. Bu ba-

kımdan görüntü biçimindeki bazı değişimadımları atarak veya sistemi biraz rötuşla-yarak köklü demokratik değişimlerin önünüalmak isteyen iktidar ile –ki meclis ve siyasiyapı bunu ifade ediyor– bu siyasi yapı dışın-da kalan demokratik halk güçleri arasındakimücadele, önümüzdeki süreci belirleyecek.Mevcut durumda aslında mecliste muhale-fet yoktur. İktidarı ve muhalefeti ile ortaya çı-kan meclis, görüntüde bazı değişiklikler ya-parak mevcut sistemi koruma meclisidir.Onun için Baykal “muhalefet etmeyeceğiz,

iktidarın yapmak istediklerinin bir parçasıolacağız” diyor. Doğrudur, CHP’ye muhale-fet etme değil, muhalefet görüntüsünde olupiktidarı koruma görevi bahşedilmiştir. Bu ba-kımdan iki parti ile ortaya çıkan meclis, as-lında muhalefetsiz bir meclistir.

Muhalefet meclis dışındadır. Meclis dı-şında kalan güçlerden MHP, gerçek sınırınaçekildi. Kendini yenileyebilir, ama artık 18 Ni-san sonrası gibi bir rol oynaması mümkündeğildir. Belli bir tabanı zaten var, dolayısıy-la kendi sınırına çekilmiş olarak kalacak.DYP de kendini yenilemeye çalışabilir. Muh-temelen ANAP ile birleştirecekler. Mesut Yıl-maz’ın açıklamaları buna işaret ediyor. As-lında eskisini düzenleyerek değil; ancakAKP artık görev yürütemez, kendisine biçi-len rolü oynayamaz duruma düşerse, onaalternatif olarak DYP ve ANAP bileşimi içeri-sinden yeni bir yapı çıkarılmaya çalışılacak.Bu, yedek hazırlama gibi oluyor. Bu, kesin-likle eskinin toplamı olmayacak, yeni bir ya-pı ortaya çıkacak. Mevcut durumda neANAP, ne de DYP kendisini kolayca yenile-yebilir. Demirel’in başa geçeceği söyleniyor,yine başkaları öngörülüyor, ama bunu ger-çekleştirmek kolay değildir, çünkü aşılmışlar-dır. Dolayısıyla yeni bir yapı gelişebilir. Saa-det de tümden aşılmıştır. Dolayısıyla o kad-

ronun da bu haliyle muhalefet etmesi zordur. Genç Parti denen güç bu seçimle ortaya

çıkan ve dikkatle incelenmesi gereken birgüçtür. Seçimin nasıl bir seçim olduğunu, yi-ne sistemin özünün ne olduğunu anlamakaçısından bu partiyi anlamak önem taşıyor.Genç Parti, MHP ile DYP’yi meclis dışına çı-karma rolü oynadı. Bu partiyi gündeme geti-ren güçler, DYP ve MHP’yi meclis dışına it-mek isteyen güçlerdi. Bu iki yapının belli et-kinlikleri vardı, ama 3 Kasım’dan sonrakiTürkiye siyasi yapılanması içerisinde yerleri-nin olmaması gerekiyordu, çünkü Türkiye’yigeriye çekiyorlardı. Biraz karşı propagandaile veya iktidar yükünü üzerlerine yıkarak ge-rilettiler, ama esas olarak Genç Parti’yi orta-ya çıkartarak onları gerilettiler. Dikkat ede-lim: DYP, çetecilikle suçlandı. Tansu Çiller, oyapı ile yürüdükçe ağır bir yük altında olaca-ğını gördü, kendisini oradan kurtarmak iste-di ve çetebaşları gibi bazı güçlerden ayrı se-çime girmeye çalıştı. Eğer bu kesimlere da-yanarak seçime girseydi, barajı rahatlıklaaşardı, ama o konuda uyarıldı ve o yüktenkurtulmaya zorlandı. Bazı güçler, DYP’yi obiçimde daralttılar. Bu da yetmeyince GençParti devreye girdi. Bu seçimlerde ne kadarkontrollü bir gelişim olduğu bir kez daha or-taya çıkıyor. Türkiye’deki seçmen tercihlerive partilerin durumları, kendilerinden bağım-

sız geliştirildi. Nitekim ortada böyle bir partiyoktu. Genç Parti, son bir-iki ay içerisinde çı-kartıldı ve mevcut sonucun ortaya çıkmasın-da önemli rol oynadı. Bu partinin Türkiye sis-teminde daha fazla rol oynama, örneğin mu-halefet etme durumu yoktur. Sadece 3 Ka-sım seçimleri ile mevcut iktidarın yaratılma-sını sağlayan bir partidir.

Sistemin muhalifi

demokratik halk hareketidir

3Kasım seçimleri ile ortaya çıkan iktida-ra muhalefetin meclis dışında olduğu-

nu ortaya koyduk. Kuşkusuz muhalefet,saydığımız güçler içerisinde değildir. Onla-rın muhalefet etme imkanları olmadığı gibi,bunu yapacak pozisyonları da yoktur. Ken-dilerini muhalefet olacak bir güç haline gele-cek şekilde yenileme durumları yoktur. Bu-nu ancak 3 Kasım seçimleri ile ortaya çıkandemokratik halk hareketi yapabilir. Seçim-lerde geliştirdiği kampanya ile DEHAP bu-nun ilk adımını attı, güçlü bir başlangıç orta-ya çıkardı. Bundan sonra doğru bir çizgi ilegerçekçi politikalar üretip kendisini her alan-da örgütleyerek bir halk muhalefeti geliştire-bilir. Türkiye için yeniden yapılanmayı daya-tan esas güç ve dinamizm buradadır. 3 Ka-

sım seçimleri ile ortaya çıkan sistemin aşıl-masını ve demokratik değişim yönünde iler-letilmesini sağlayacak güç DEHAP ile orta-ya çıkan demokratik halk hareketidir. Bu ba-kımdan sistemin muhalefeti, halk muhalefe-tidir. Bunun gücü de Kürt ulusal demokratikhareketi ve Türkiye’nin demokratik halk ha-reketidir; sosyalist, ilerici ve demokrat güç-lerin merkezinde yer alacağı geniş bir de-mokrasi, özgürlük ve kardeşlik hareketi, soldemokrasi bloğudur. 3 Kasım seçimleri, birde bunu yarattı; eskiyi aştı, bazı çevrelerindeyimiyle silip süpürdü; AKP ve CHP’li mec-lisi, bir de DEHAP’lı halk hareketini ortayaçıkardı. 3 Kasım seçimlerinde ortaya çıkanbu iki gerçekten biri egemen sistemin ger-çeği ve onun kısmi değişikliklerle kendiniyaşatma çabasıdır; ikincisi ise halkın de-mokratik iktidarını, yaşamını, köklü demok-ratik değişim-dönüşüm ve yeniden yapılan-mayla sağlama hareketidir.

Bu iki güç arasındaki mücadele sürüyor.Seçimlerle birlikte bu mücadelede bir deği-şiklik olmamıştır. Bundan önce de biri iktidargücünü kullanıyordu, meclisti, hükümetti,arkasında sermaye vardı; ikincisi ise bunlar-dan yoksun olarak halkın içinde ve halkıngücünü kullanarak mücadele ediyordu. Budurum devam ediyor. Fakat daha önce birboşluk vardı. Egemen yapı eskiyi aşıp yeni-yi yaratırken güçsüz ve sistemsizdi, durgun-luk vardı, tercihler netleşmemişti. Bu durum,demokratik halk güçleri için ileri çıkma vegücünü arttırma fırsatı veriyordu. Bu, dahaileri düzeyde değerlendirilebilirdi, ancak ya-pılamadı. Mesela DEHAP, çok daha büyükbir güç haline gelebilirdi. Halk serhildanınıgeliştirme anlamında böyle bir gücü ortayaçıkardı. En canlı, büyük ve güçlü seçimkampanyasını DEHAP yürüttü. Halkın de-mokratik dinamizmini güçlü bir biçimde ge-liştirdi. Ortada iki milyon bilinçli seçmeniolan, onun etrafında milyonlarca insanıntoplandığı güçlü bir demokratik halk hareke-ti var. Hiçbir yerde bu kadar güçlü bir de-mokratik halk gücü ortaya çıkmış değildir.Örneğin 20. yüzyıl devrimlerinin hiçbiri bukadar halk gücüne dayanmadı. Ekim Devri-mi, I. Dünya Savaşı’nın siyasi güçleri tüket-mesine dayanarak ortaya çıktı. Daha sonra-ki devrimler de Ekim Devrimi temelinde or-taya çıkan Sovyet Sistemi’nin yarattığı dün-ya durumuna, o temelde ortaya çıkan kon-jonktüre dayanarak başarıya gittiler.

Bizdeki demokratik halk hareketi ise on-ların çok ilerisindedir. Onlar gibi bir iktidarolamaması, iki nedenden ötürüdür: Birinci

olarak, bu halk hareketini yaratan çizgi öylebir iktidarı öngörmüyor, çünkü o tür iktidarlarkalıcı olmadılar. Bu hareket, onun eleştirisiüzerinde yeni bir mücadele ve örgüt sistemiyaratıyor. İkinci olarak, günümüzde öyle birdünya konjonktürü yoktur. Dolayısıyla o türsonuçlara gitme imkanı yoktur. Demokratik,sosyalist gelişme çizgisini oluşturmak, yenimücadele yöntemleri yaratmak gerekiyor.Bu hareket, onu da yaratıyor. Bu bakımdanaslında Türkiye’nin ikili durumunun devamettiği görülmelidir. Egemen sistemle onunmuhalefeti daha fazla netleşmiştir. Yine mü-cadele yöntemleri netleşmiş, geçmişin kördövüş olmuş çatışmalı durumu aşılmıştır. Ar-tık demokratik yöntemleri kullanan bir müca-dele daha fazla sürdürülebilecektir. Demok-ratik halk hareketi kendisini böyle bir müca-dele çizgisine çekmiştir. Bizdeki stratejik de-ğişim ve yeniden yapılanma, bunu ifade edi-yor. Sistem de ortaya çıkardığı yeni yapısı iledaha barışçıl bir mücadeleyi esas alacaktır.Bunu hem Tayyip Erdoğan, hem de DenizBaykal deklare ediyor. Zaten öyle eğitildilerve öyle bir yapıya çekildiler.

Türkiye’deki bu gelişmelerin Ortadoğuaçısından ne ifade ettiği konusu önemlidir.Buradan bakmak, bazı gerçeklerin daha iyigörülmesine hizmet eder. Türkiye’deki se-

Sayfa 22 SerxwebûnKasım 2002

“Mevcut Türkiye siyaseti nas›l bir duruma geldi? 3 Kas›m seçimlerinin galibi ABD ve Türkiye’deki iflbirlikçileridir. Asl›nda Avrupa, 3 Kas›m seçimleri dolay›s›yla Türkiye üzerinde

yürüttü¤ü mücadeleyi kaybetti. Ekonomik kriz ad› alt›nda gelifltirilen süreçle birlikte ABD’nin, yürüttü¤ü operasyonda bir sonuca gitti¤i belirtilebilir. 3 Kas›m seçimleri, ABD aç›s›ndan böyle bir sonuç yaratt›. AKP, asl›nda bir ABD yönlendirmesidir.”

3 Kas›m seçimleri ile ortaya ç›kan sistemin afl›lmas›n› ve demokratik de¤iflim yönünde ilerletilmesini sa¤layacak güç DEHAP ile ortaya ç›kan demokratik halk hareketidir.

Bu bak›mdan sistemin muhalefeti, halk muhalefetidir. Bunun gücü de Kürt ulusal demokratikhareketi ve Türkiye’nin demokratik halk hareketidir; sosyalist, ilerici ve demokrat güçlerin

merkezinde yer alaca¤› genifl bir sol demokrasi blo¤udur.

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 23:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

çimler, krizin ortaya çıkardığı siyasi mücade-le iç yapıyla olduğu kadar, dış yapıyla dabağlantılıydı. Bu durumun ortaya çıkmasındadış etkilemenin payı çok fazlaydı. Bu durum,son olarak ABD’nin Irak’a müdahalesi ileodaklaştı ve herkes şu gerçeği teslim etmekdurumunda kaldı: ABD’nin Irak müdahalesiTürkiye’nin tutumuna, Türkiye’nin tutumu da3 Kasım seçimlerinin sonuçlarına bağlıdır. Bunedenle 3 Kasım seçimleri sadece iç güçlerarasındaki mücadeleyi ifade etmiyor; dışgüçlerin de Türkiye üzerindeki mücadelesininifadesi oluyor. Ortaya çıkan sonuç da bu mü-cadelenin durumunu yansıtıyor.

Bu mücadele ne tür sonuçlar doğurdu,kim ne denli etkili oldu? Bu bakımdan mev-cut Türkiye siyaseti nasıl bir duruma geldi?3 Kasım seçimlerinin galibi ABD ve Türki-ye’deki işbirlikçileridir. Aslında Avrupa, 3Kasım seçimleri dolayısıyla Türkiye üzerin-

de yürüttüğü mücadeleyi kaybetti. Ekono-mik kriz adı altında geliştirilen süreçle birlik-te ABD’nin yürüttüğü operasyonda bir so-nuca gittiği belirtilebilir. 3 Kasım seçimleri-nin, ABD açısından böyle bir sonuç yarat-ma durumu var. AKP, aslında bir ABD yön-lendirmesidir. Çeşitli çevreler Erdoğan’ıeleştirirken “Amerika onaylı lider” ifadesinikullanıyorlar. Tıpkı Özal gibi Tayyip Erdo-ğan’ı da ABD’nin etkili çevreleri hazırlayıpTürkiye’de piyasaya sürdü. ’83’te TurgutÖzal da böyle ortaya çıktı ve kazandı. Tay-yip Erdoğan’a yeni dönemin Özal’ı demeklazım. ABD’ye bu düzeyde bağlıdır.

Milli görüşün ikiye bölünmesiyle birlikteAlman yanlısı kanat olan Saadet Partisi ileABD yanlısı AKP ayrıştı. Bu ayrışma, kuşku-suz tümüyle dışarıyla ilişkili değildir, esasolan içteki siyasetler ve Türkiye’deki sosyalkesimlerle olan bağlantısıdır, ama Türkiye’deher iç yapının bir de dış bağlantısı vardır.Türkiye, dışa çok bağımlı bir ülkedir. Bu ne-denle Fazilet Partisi’nin bölünmesinin iç ol-duğu kadar dış bağlantıları da var. Bunun dışanlamı, ABD ile Avrupa’nın ayrışmasıdır. Fa-zilet Partisi, tam zamanında kapatıldı. Bu ka-patmaya dış güçler tepki göstermediler, tersi-ne razı oldular. AKP’nin başarısını ilk kutla-yanlardan biri de ABD yönetimi oldu. Bu ba-kımdan aslında ekonomik kriz süreci ile eskisiyasi yapıyı tümden aştırma çabasına girilir-ken, içte de bir siyasi operasyon gelişti. Sağ-da siyasi operasyon, Fazilet Partisi’nin kapa-tılıp dinamik bir güç olarak AKP’nin onuniçinden çıkarılması ve hazırlanmasıydı. On-dan sonra ANAP DYP, hatta MHP’nin bir par-çası orada toplandı ve 3 Kasım’a böyle birblok hazırlanarak gidildi. Bu blok üç yüz alt-mış üç milletvekili ile Türkiye’de en büyük si-yasi gücü ortaya çıkardı. Bu, aslında iç bağ-lantıları da olan, ama çok fazla dışarıdanyönlendirilen bir siyasi operasyondu.

Siyasi enkaz

Ecevit’in üzerine devrildi

Buna benzer ve daha fazla gözle görü-nen bir operasyon, sol üzerinde uygu-

landı ve üç ay içerisinde sonuca gidildi.DSP, krizle iyice aşındırıldı. Olumlu hiçbirşey yapmadığı, hatta krizi daha da derin-leştirdiği halde Kemal Derviş popüler kılındıve Türkiye toplumuna sunuldu. Bunu ABD,yani uluslararası sermaye yaptı. O tam yer-li yerine oturduktan sonra, kendileri için ha-rekete geçme zamanı geldiği anda hareke-te geçirdiler. DSP bir haftada darmadağınedildi, ikinci hafta içerisinde seçim kararıalındı. DSP’den yeni bir iktidar partisi çıka-rılırken, kendisi sıfıra götürüldü. Yani sosyaldemokrat kanat eritildi, ardından CHP’detoplandı ve CHP bir blok oldu. Bu, ekono-mik kriz ile birlikte geliştirilen bir operasyon-

dur. Çok tuhaf: Krizi bir MGK toplantısındaEcevit ile Hüsamettin Özkan yarattı. Amasonuçta Ecevit ile Özkan, yaptıkları işin al-tında ezildiler, enkaz en fazla onların üzeri-ne devrildi. Operasyonu yürütenler ise çokkatı ve dogmatik olan, hala dışa karşıt gö-rünen, ama köksüz olan CHP’yi ele geçirip,sistemi kuran parti olarak yeni oluşan siste-me bağlı bir güç haline getirdiler. CHP, bubiçimde AKP gibi bir blok haline getirildi, ya-ni kazanıldı. Üç-beş ay öncesinin CHP’siolmaktan çıktı. Bazı güçler gidip CHP’yekatılmadılar; CHP, bir operasyonla ele geçi-rildi. Türk-İş Başkanı Bayram Meral bu olu-şuma götürüldü. Türk-İş’in sendikacılıktabir ABD yönlendirmesi olduğu iyi biliniyor.Böylece sosyal demokrasiye, o temelde so-la bir operasyon yapılarak CHP ortaya çı-kartıldı. Sonuçta tamamen ABD’nin operas-yonu ile hazırlanan iki güçten biri iktidar, di-

ğeri ise muhalefet oldu. Bu bakımdan mec-lis, ABD’nin istediği gibi oluşmuş bir meclis-tir. Bu kadar ABD’ye açık bir Türk siyasi ya-pısı, kolay kolay ortaya çıkmazdı.

Bu anlamda Türkiye’de yaşananın birdeğişim olduğu doğrudur, ama bu değişi-min yönü egemen yapı olarak 3 Kasım’daortaya çıkan ABD’nin değişim yönüdür. Se-çim öncesi süreci şöyle değerlendiriyor-duk: Bir, eski statükoyu korumak isteyenlervar; iki, değişimi isteyenler var. Değişimi is-teyenler arasında da bir, demokratik deği-şim isteyen halk güçleri var; iki, ABD’ninkendi çıkarları yönünde Türkiye’ye ve Orta-doğu’ya yeniden şekil verme çabası var.ABD de bir tür değişiklik istiyor, ama kendiçıkarları doğrultusunda bir yeniden yapı-lanma yaratmak istiyor. 3 Kasım seçimle-riyle ortaya çıkan sonuç, statükoculuğunaşılmasıdır. Eski statüko yerle bir oldu vedeğişim yönünde bir adım atıldı. Değişim-de etkili olan, siyaseti egemen olarak elegeçiren, ABD yönüdür. Onun karşısında,demokratik değişim ve dönüşüm yönündehalk cephesi demokratik halk hareketi ola-rak ortaya çıktı. O da önemli bir adım attı;bu bir ilandı. Yani bu da bir başlangıçtır.Ama kendisini meclis düzeyinde siyasetegirebilecek bir güce ulaştıramadı.

Bu bakımdan Türkiye’de ortaya çıkan si-yasi yapı ABD’nin istemlerine göre hareketedecektir. Savaşa karşı olduğunu ve barış-tan yana olduğunu dile getirse de, bunainanmamak lazım. O sözü her zaman söy-leyecek, fakat gerçek farklı olacaktır. ABDne isterse, meclis ona karar verecektir. Tür-kiye siyasi yapısı iktidarı ve meclisi ileABD’nin çıkarları doğrultusunda Ortado-ğu’ya savaş düzeyinde bir müdahale içinhazır hale geldi. Bundan sonrasını,ABD’nin kararları belirleyecek. Şöyle birdurum ortaya çıkıyor: Nasıl ki geçen dö-

nemde idamın kaldırılmasını, Kürtçe eğitimve yayın hakkını buna en çok karşı çıkangüç olarak MHP’ye imzalattılarsa, şimdi deMüslüman Ortadoğu’ya ABD müdahalesinive Ortadoğu’nun bu temelde ABD çıkarları-na göre yeniden düzenlenmesini Müslü-man parti olan AKP’ye yaptıracaklar. Bu,ABD için daha iyidir. ABD, böylelikle hemİslam alemini yeniden düzenleme işini birİslami güce yaptıracak, yani İslami gücü is-tediği gibi kendi çıkarları için kullanmış ola-cak, hem de bunda başarı şansı elde ede-cektir. Bunu DYP, MHP veya DSP ile yaptır-maya çalışsaydı, durum daha farklı olurdu.AKP bu konuda ABD için başarı sağlamadaçok daha avantajlı bir güçtür. Yapılacak mü-dahaleyi Saddam diktatörlüğüne bir Hıristi-yan müdahalesi veya emperyalist bir mü-dahale değil; demokratik İslami gücün mü-dahalesi şeklinde tanımlayabilecek ve bir-

çok çevreye kabul ettireceklerdir. AKP ikti-darlı bir Türkiye, İran Suriye ve Suudi Ara-bistan ile daha iyi ilişki kuracak, dolayısıylaIrak’a daha etkili müdahale edilmesini sağ-layacaktır. 11 Eylül ardından Bush gaf ya-parak “Haçlı Seferleri aklıma geliyor” dedi,ama bu söz büyük tepki aldı. Biraz da oyaklaşım nedeniyle geçen süre içerisindeOrtadoğu’ya müdahale edemediler. Orta-doğu aleminde ABD’ye karşı müthiş bir di-renç gelişti. Türkiye’de böyle bir iktidarı or-taya çıkartarak bu durum telafi edilmiş olu-yor. AKP eliyle ABD, İslam alemine daha iyimesajlar verecek, Araplarla daha iyi ilişkikuracaktır. Clinton yönetimi Türkiye-İsrail it-tifakına dayalı olarak hareket ederken,Bush yönetimi AKP iktidarlı Türkiye ile hemİsrail’in, hem de Arapların ilişkisine dayana-cak, böylelikle önemli bir Arap gücünü ye-değine çekecektir. Mevcut durumda bütünArap yapısında ABD’ye karşı bir dirençoluşmuştur. Ona en yakın olan Suudi Ara-bistan’la bile karşı karşıya geldiler. ÜrdünABD müdahalesine ortak olamayacağınıaçıkladı. İran, büyük bir tedirginlik duyuyor.Bütün bu engelleri aşmada Baykal’ın des-teklediği AKP hükümeti ve böyle bir hükü-mete sahip olan bir Türkiye, ABD için pahabiçilmez bir müttefiktir. Türkiye, ABD’nin is-teklerini başarıyla yerine getirecek bir önkarakol haline geldi.

Güneyli işbirlikçilerle

tablo tamamlanacak

3Kasım seçimlerinin sonuçları çerçeve-sinde Ortadoğu ve Irak’ta yaşanacak

gelişmeleri değerlendirip, bu durumun Gü-ney’e yansımalarını ele alırken ABD politi-kaları doğrultusunda böyle bir hazırlığın ya-pıldığını görmek gerekir. Talabani, Türki-ye’ye geldiği zaman bir Çiller ile, bir de AKPile görüşüyordu. O da bir Amerikan yönlen-dirmesiydi. Dolayısıyla Güney’de de ABDyanlısı bir gelişme yaratılmaya çalışılacak.Güney’deki işbirlikçiler AKP hükümeti ile da-ha sıkı ilişki kuracak gibi görünüyor. Geç-mişte Özal-KDP-YNK ittifakı ile Körfez Sa-vaşı’nda tüm Irak’a müdahale etmeyi öngör-müşlerdi, ancak ABD’yi razı edemediler.Özal, biraz aceleci davrandı. Günümüzdede benzer biçimde AKP ile KDP ve YNK itti-fakı gelişecektir. Bu ittifak, Türkiye yönetimi-nin ABD’nin çıkarları doğrultusunda geliştir-diği bir ittifak olacaktır.

3 Kasım seçimleri, ABD müdahalesininönünü daha çok açtı. Önümüzdeki dönemdegelişmeler, bu doğrultuda olacak. Dolayısıy-la bölgeye dış müdahale ihtimali artıyor. Ye-ni hükümet, Türkiye’yi Ortadoğu’ya yönelte-cektir. ’80’li yıllarda Özal hükümetleri İran,

Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan ile en ileri iliş-kileri ortaya çıkarmıştı. ’90’ların başından iti-baren DYP ve SHP’li hükümetler bu ilişkilerisınırlandırdılar ve Türkiye, biraz Orta Asyave Kafkasya’ya, biraz da Avrupa’ya yöneldi.AKP iktidarı, Türkiye’yi yeniden Ortadoğu’yayöneltecek. Türkiye Ortadoğu’ya yönelirkenortaya çıkan yükünü Avrupa’ya yüklemekiçin çaba harcayacak, yani AB’ye girmeyeçalışacak. Türkiye’nin AB’ye girmesini, ABDde istiyor. Hatta Türkiye ve AB içerisindekideğişik güçlerden daha fazla istiyor. ÇünküABD açısından, kendi çıkarları doğrultusun-da kullanılan bir Türkiye’nin ekonomik yükü-nü Avrupa’ya yıkmaktan daha yararlı bir du-rum olamaz. ABD, böylelikle İngiltere ile bir-likte AB’yi dev ABD siyaseti doğrultusundaiçten daha fazla zorlayacağını biliyor. ABD,AB içinde güç kazanmış olacak. Bir de Avru-pa Türkiye’nin yükünü taşırken, ABD de Tür-kiye’yi Orta Asya ve Ortadoğu’da kendi poli-tikaları doğrultusunda değerlendirecek. Tür-kiye’nin AB’ye yöneltilmesinin iç gücününCHP olacağı şimdiden ortaya çıktı. CHP, bukonuda üzerine düşecek her türlü göreviyapmaya hazır olduğunu ilan etti. Böyleceyüklerini AB’ye yükleyerek oradan alacaklarıgüç ile Amerikan siyaseti doğrultusunda Or-tadoğu’ya yönelecekler.

Türkiye’nin Ortadoğu’ya girişi kuşkusuzdemokrasi götürme, halkların kardeşliğini

ve birliğini sağlama şeklinde değil; süpersermayenin çıkarları doğrultusunda vehalkları birbirine düşüren, bu anlamda ABDsiyasetini öngören bir giriş olacak. Türki-ye’nin çeşitli çevreleri de böyle bir ilişkidenyararlanarak daha çok ekonomik kazançsağlayacaklar. Özal döneminde de Türkburjuvazisi Ortadoğu ülkeleri ile kurduğuekonomik ilişkiler sayesinde müthiş palaz-landı. Türkiye burjuvazisi için yeniden böy-le bir palazlanma yolu açılacak. Bunun içinAKP iktidarının Ortadoğu ile ilişkileriniönemli bir kesim destekleyecek, ama esasyön ABD çıkarlarını tesis etme, onun siya-setini izleme olacak. Türkiye mevcut iktidarile Ortadoğu’ya ve Arap alemine, bu temel-de yönelecektir. Bu, Ortadoğu’nun ABD si-yaseti doğrultusunda yeniden şekillenmesi-ne kadar gidecektir.

Bunlar içinde en önemli konu, Irak’ın şe-killenmesidir. İsrail’in güvenliğini garanti altı-na alacak, Türkiye burjuvazisine ekonomikgüç katacak, yine Türkiye’yi Kürt sorunundagüvenliğe alacak, Arap petrolü üzerindeABD denetimini geliştirecek şekilde, Irak’ıyeniden düzenleyecekler. Bütün bunlara el-verecek bir Irak’tan yana olacaklar. O ne-denle İsrail’in Irak’ı parçalama yönündekidayatmaları aşılıyor. İsrail’de İşçi Partisi’ninhükümetten çekilmesi ve erken seçim kara-rının alınması, bununla bağlantılıdır. Şaronhükümeti değişecektir. Bu hükümet, geçendönemde rolünü oynadı. Aslında Irak’ın par-çalanmasını dayatarak bir yönüyle bunungerçekleşmeyeceğini ortaya çıkardı; diğeryönüyle Türkiye’yi ve diğer güçleri ABD, İsra-il, Türkiye ve Arap egemenlerinin ortak ittifa-kının çıkar birliğini yaratacak bir çizgiye çek-ti. Mevcut durumda bu da aşılmıştır, dolayı-sıyla o iktidar da değişecek, birleşik bir Iraksistemi gelişecektir. ABD de giderek böylebir siyasete kaydı. İsrail’de Irak’ın parçalan-masını öngören siyaset geriye itilecek, kon-trollü işbirlikçi bir rejim altında birleşik birIrak’a razı olan İsrail hükümeti geliştirilecek-tir. Türkiye, böyle bir çizgiye çekilecektir. So-nuçta Irak, içte değişik güçlerin çıkarlarınahizmet edecek şekilde pay edilirken, dıştaIrak’ın birliği korunacak. Türkiye, İsrail veABD’ye hizmet eden, onların hassasiyetleri-ni gözetip Irak birliğini koruyan ve Irak’ı de-netim altında tutan bir iktidar yaratılacak. Butemelde bir siyasi yapı ve yönetim ortaya çı-

kartılmak istenecek.Bu sistemi yaratmada İsrail etkili ola-

maz, en etkili güç Türkiye olur. Çeşitli Araprejimleriyle ilişki kurarak onları böyle bir po-litikaya razı eder. AKP yönetimi Suriye, Ür-dün, Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleriile ilişki kurarak onları böyle bir Irak yapı-lanmasına razı etmeye çalışacaktır. Gelişti-receği ilişkilerle İran’ı da buna açık hale ge-tirecektir. Diğer yandan Kürt egemenlerinibuna razı etmek için çalışacaktır. Onun için,yukarıda belirttiğimiz gibi YNK ve KDP iledaha sıkı bir ilişki kurabilirler. Kürtlerin hi-maye altına alınması temelinde Türkmenleretkili bir güç haline getirilerek, Arap alemi-nin de onayı alınarak Irak’ta işbirlikçi bir re-jim oturtulabilir.

Bu biçimde Ortadoğu’da demokratik de-ğişim arayışları boşa çıkartılmaya çalışıla-cak, Ortadoğu yeni bir kimlik kazanma, yenibir uygarlık geliştirme ve dünya ölçüsündeyeniden bir güç haline gelme sürecine gir-mekten alıkonulmaya çalışılacaktır. Önderli-ğimizin Demokratik Uygarlık Manifesto-su’nda ortaya koyduğu stratejik çizginin boşaçıkartılması, bu doğrultuda gelişmelerin en-gellenmesi amacını güden bir siyasi yapı or-taya çıkarılmaya çalışılacak. Bu nedenle böl-ge düzeyinde de ikili bir mücadele sürecektir.

Bütün bunları görerek savaşa karşı olmakönemli bir etkendir. Onun yanında Ortadoğu

Serxwebûn Sayfa 23Kasım 2002

“Türkiye’de yaflanan›n bir de¤iflim oldu¤u do¤rudur, ama bu de¤iflimin yönü egemen yap› olarakseçimlerle ortaya ç›kan ABD’nin de¤iflim yönüdür. Ayn› zamanda statükoculu¤un afl›lmas›d›r.

Eski statüko yerle bir oldu ve de¤iflim yönünde bir ad›m at›ld›. De¤iflimde etkili olan, siyaseti egemen olarak ele geçiren, ABD yönüdür. Onun karfl›s›nda, demokratik de¤iflim ve

dönüflüm yönünde halk cephesi demokratik halk hareketi olarak ortaya ç›kt›.”

“3 Kas›m seçimleri, ABD müdahalesinin önünü daha çok açt›. Dolay›s›yla bölgeye d›fl müdahale ihtimali art›yor. AKP iktidar›, Türkiye’yi yeniden Ortado¤u’ya yöneltecek. Türkiye Ortado¤u’ya yönelirken

ortaya ç›kan yükünü Avrupa’ya yüklemek için çaba harcayacak, yani AB’ye girmeye çal›flacak. Türkiye’nin AB’ye girmesini, ABD de istiyor. Çünkü ABD aç›s›ndan, kendi ç›karlar› do¤rultusunda

kullan›lan bir Türkiye’nin ekonomik yükünü Avrupa’ya y›kmaktan daha yararl› bir durum olamaz.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 24:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

halklarının demokratik güçlerini geliştirmekve bu güçlerin ittifakını yaratmaya çalışmak,büyük önem taşıyor. Ortadoğu halklarının de-ğişik düzeylerde ilişki, ittifak ve birliğini yarat-mak şarttır. Bunun için aydınlar, sanatçılar,gençler, kadınlar, işçiler ve sendikalar ile Or-tadoğu toplumlarını daha ilişkili kılmak vehalkların kardeşliği temelinde bir demokratikdeğişim çizgisini bölge düzeyinde geliştirme-ye çalışmak, bölgeye dayatılan ve dış çıkar-ları gözeten müdahaleye karşı durmanın tekyoludur. İşbirlikçiliği daha çok teşhir etmek veaşmak gerekiyor. Yine birtakım değişiklikleryapıyormuş ve halklara nefes alma imkanıveriyormuş gibi görünüp de, gerçekte onlarıboğmaya çalışan politikaları teşhir etmek ge-rekiyor. Bu da, daha fazla yoğunlaşmayı, da-ha örgütlü bir propaganda faaliyetini gerekti-riyor. Bütün bu gerçekleri açığa çıkartmak veteşhir etmek, yine değişik demokratik çevre-leri uyarıp birlik yaratmak kolay değildir. Tür-

kiye’deki demokratik halk hareketi ile ABDdestekli oligarşiyi cilalayarak yeni bir sistemleayakta tutmak isteyen yapı arasındaki müca-delenin bir benzeri de Ortadoğu çapında sü-recektir. Türkiye’nin iç mücadelesi, kendisiniolduğu gibi dış mücadeleye de yansıtacaktır.

Dar yaklaşımlarla

demokrasi öncülüğü yapılamaz

Seçimlerle ortaya çıkan gelişmeyi gör-memenin, mevcut duruma çok reel

politika açısından bakmanın hatalı olduğu-nu belirtmek gerekiyor. Bazı çevreler böy-le yaparak umutsuzluk ve karamsarlıkyaymaya çalışıyorlar. Her şeyi meclis veiktidar olarak göstermek istiyor, kazanımısadece milletvekili olmakta görüyorlar. Et-rafta bunu angaje eden bir çevre olduğugörülüyor. Demirel’in “kendim için bir şeyistiyorsam namerdim” demesine benzerbir biçimde “biz de bu mücadeleye hizmetediyoruz” diyerek aslında kişisel etkinlikpeşinde koşan insan, epey var. Bunlar,şimdi daha iyi açığa çıkıyorlar. Günümü-zün karamsarları ve umutsuzları aslındabunlar oluyorlar. Bu, tehlikeli bir eğilimdir.Özgürlükçü, demokratik, mücadeleci de-ğil; bireyci, bencil ve çıkarcıdır, bir yönüy-le de rantçıdır. Bunu yapanlar binlerce şe-hidin, milyonlarca insanın emeğiyle ortayaçıkan değerleri, kendi kişisel çıkarlarınakanalize etmek isteyen çevrelerdir. Bu ko-nuda oldukça mücadeleci olmak gereki-yor. Hareketimizin mücadele çizgisini doğ-ru bir biçimde ele alıp geliştirmek ve süre-ce hakim kılmak gerekiyor.

Seçimler bizim açımızdan bazı temelgerçekleri ortaya çıkardı:

Birinci olarak, Önderliğin çizdiği Kürdis-tan, Türkiye ve Ortadoğu açısından geliş-me ifade eden stratejimizi uygulamadakihata ve eksikliklerimizi ortaya çıkardı. Şunugördük: Bir stratejik tahlil yapıyor, plan orta-ya koyuyoruz, ama uygulamada ondan sa-pıyoruz. Savaş sürecinde olduğu gibi, mev-cut durumda da böyle bir hata yaşanıyor.Bu konuda kendi stratejisini pratikleştirmek-te zayıf kalan bir gerçekliğin varlığı ortayaçıkıyor. Aslında strateji değişikliğinin ne ka-dar anlaşıldığı tartışmalıdır. Ruhsal, psiko-lojik ve anlayış olarak stratejik değişiklik nekadar özümsenmiştir? Değişik bir stratejikyaklaşımla mevcut siyasi gündeme girmedurumu gerçekleşmiyor. Bu noktada birterslik var. Önderlik stratejisini onun ruhunauygun ve doğru yöntemlerle pratikleştirenbir gelişme yakalanmamıştır. Bu bakımdanstratejinin gerektirdiği politikalar pratikte yü-rütülemiyor, onun gerektirdiği açılımlar ya-pılmıyor, ittifaklar kurulmuyor.

İkinci olarak, bundan sonrasının başarı-sı için her türlü dar yaklaşıma karşı savaşaçmak gerektiği sonucu ortaya çıkıyor. Dar

ve mahalli yaklaşım fazlasıyla var. Türki-ye’deki solculukta ve Kürt demokratik ha-reketinde varolan bu iki yaklaşım birbirinibesliyor, dolayısıyla halkın demokratik bir-liğini ortaya çıkartacak bir siyasi hareketingelişmesini önlüyor. Türkiye’deki sözümona sosyalist partilerin durumu da öyledir,HADEP’çiliğin durumu da öyledir. Türki-ye’deki inkarcı, daralmış, dogmatik ve ka-lıpçı solculukla Türkiye halkı demokratiközgür gelişme çizgisine giremez. O solcu-luk, böyle bir halk gelişmesine öncülükedemez. Bu, açığa çıkmıştır. Fakat sadeceTürkiye genelindeki Kürt halkına, hattaKürdistan’daki Kürt halkına dayanarak KürtUlusal demokratik hareketini başarıya gö-türmenin, Kürtlerin bölgede işgal ettikleriyere göre ekonomik, siyasi ve kültürel roloynamalarını sağlamanın imkansız olduğuda bu seçimlerle bir kez daha ortaya çıktı.Böyle bir eğilim Kürt demokratik hareketin-

de de var. ’99’da stratejik değişiklik kararıile birlikte HADEP’çiliğin bittiği, Türkiye’dedemokratik halk hareketini yaratacak bir si-yasi yapılanmanın geliştirilmesi gerektiğiortaya konulmuştu. Ama sonuçta bu geliş-medi ve pratikte varolan sürdü. Birden bireseçim gündeme gelince adeta “HADEP ol-maz, öbürü olmaz. Gelin, bunları bir arayagetirelim. Taşları toplar gibi birlik yaratıphalkın önüne sunalım” dedik. Tabii yeteribir birlik yaratamadık, varolan da inandırıcıolmadı.

Bir tartışma konusu olarak gündemegelen şu çelişkiyi çözmemiz gerekiyor: Mi-tingler oldukça güçlü olduğu halde, nedenoy oranı bu kadar düşük kaldı? Neden mi-ting meydanlarındaki etkinlik, sandığa ge-rektiği kadar yansımadı? Herkes bunu so-ruyor. Tabii bazıları da düşünmeden çeşit-li biçimlerde ahkam kesiyor, kendine göreyanlışlığı çeşitli yerlerde buluyorlar. Örne-ğin kimileri “kadınlara çok yer verilmiş, ka-dından bu iş olmaz” derken, başkaları“Türklerle bu iş olur mu! Gidilmiş, onlarlaittifak yapılmış” diyor. Bu eğilimler tehlike-lidir. Sorun bu değildir. Sorunu şöyle orta-ya koyacağız: 4 Kasım’da ne olacağı, ne-reye gideceği ve ne yapacağı belli olma-yan bir bloğa halk neden oy versin? Halko kadar duyarsız, anlayışsız ve geri midir?Kitlelere saygılı olmak lazım. Türkiye’dedemokrasi savaşı otuz beş yıldır sürüyor.Kürdistan, bunun en şiddetlisini yaşadı.Kürt toplumu da, Türk toplumu da bu mü-cadele içerisinde eğitilerek bilinçlendirildi-ler. İnsanlar artık feodal dönemin insanla-rı değiller. Öyle olanlar, hala o etkide ka-lanlar var, ama toplumun büyük kesimi o

etkiden çıktı. Güçlü bir demokratik devrimive özgürlüksel açılımı yaşadılar, büyük birbilinçlenme oldu, kültür devrimi gelişti. Buyaşanıyor ve içerisinde yaşadığımız de-mokratik halk devriminin yarattığı bir ge-lişme olarak ortaya çıkıyor. Yani bu, kendiyarattığımız bir gelişmedir. Herhalde neyiyarattığımızı bilmeyecek kadar ahmakolamayız. Kendimiz bir şeyler yaratıp han-gi sonucun ortaya çıktığını göremezsek,tabii ki çok sübjektif bir konuma düşmüşoluruz.

Mevcut seçimlere hazırlıklı ve güçlü giri-lemedi. Aslında Türkiye’de yürütülen müca-delede, ’99’dan önceki örgütlenme, çalışmave hareket tarzı korundu. Bu, bütün çalış-ma alanları açısından geçerlidir. Demokra-tik Uygarlık Manifestosu’nun öngördüğüstratejik değişimi, yine sürecin gerektirdiğideğişim mücadelesini, onun ruhuna ve si-yasetine uygun bir kararlılıkla yürütüp ba-

şarıya götürmedik. Bu bakımdan çalışma-lar, eskiyi aşan bir düzeye ulaşmadı. Bugerçek, seçimlerle net ortaya çıktı. Bu bi-çimde sonuç alınmaz. CHP’yi bile bu halegetirebilmek için ABD, Şubat 2001’den baş-layarak çalışma yürüttü. Ecevit’i düşürüphastaneye koydular. Sapasağlam adamı si-yasetin çıkarı için öldüreceklerdi, neredey-se. Kemal Derviş’i getirdiler, DSP ve YTP’yisüpürdüler, CHP’ye yüzde yirmi oy aldırdı-lar. AKP’yi bu düzeye getirmek için yenilikçidiye aylarca propaganda yaptılar. Bir buçukyıl önce Fazilet’i kapatarak Erdoğan’ın önü-nü açtılar. Ondan sonra da her taraftakiadamlarına talimatlar verdiler; “Gidin, orayakatılın” dediler. Sonuçta bir AKP bloğu oluş-tu ve kazandı.

Kürt demokratik güçleri ve Türkiye’nindemokratik güçleri ne yaptılar? Ne tür çalış-malar yürüttüler? Siyasetleri neydi? Ciddibir şey yapmamışlardır. Herkes kendi kulü-besinde kaldı, kendini överken öbürünüsuçladı. Türkiye’nin solculuğu da bunu yap-tı, Kürt demokratik güçleri de bunu yaptı.Bu yanlıştır. Bu, bazı sözlerle kendini rahat-latmak oluyor, ama politik gerçekliklerle, bi-zim ideolojik çizgi gerçeğimizle alakası yok-

tur. Apocu çizginin pratikleşmesi böyle ol-maz. Önderlik, zaten bu tür pratikleşmeyerazı olmadığını, bunu doğru görmediğinikendisini ne PKK’nin ne de HADEP’in ve di-ğerlerinin anladığını, bu anlamazlık devamederse tehlikeli durumların ortaya çıkacağı-nı defalarca ifade etti. Artık bu gerçeği gör-memiz, buradan ders çıkarmamız gereki-yor. Seçim konusunda, hiçbir ciddi hazırlıkyoktu. Seçim gündeme gelince sağa solagidildi, arayışlara girildi, mevcut anlayış vehazırlıksızlık nedeniyle ittifak yapmaya güçgetirilemedi.

DEHAP, öncü çekirdeğin birliğidir

Sonunda DEHAP bloğu ortaya çıktı.Bu, aslında bir seçim ittifakı değildi.

DEHAP bloğu, her zaman ve her koşuldaolması ve çok önceden kurulması gere-ken; Kürt’ü, Türk’ü ve diğer halklarıyla bir-likte Türkiye’nin sosyalist, tutarlı demokratve devrimci güçlerinin birliği ve bütünlüğü-dür. Bu, bir seçim bloğu olarak görülemez,öncü çekirdeğin birliğidir. Bunun bir birlikolmaması, aslında çok geride olmak de-mektir. Böyle bir öncü birlik olmadığı için,ittifak yapılamadı.

Öte yandan seçim sonuçları açısındanolumlu olarak değerlendirilecek boyutlar davar. Seçimler iki halkın demokratlarını böy-

le bir birliği bir gün daha gecikmeden yarat-maya zorladı, o yönlü adımlar atıldı. Ortayaçıkan durum bu bakımdan bir kazanımdır,ama çok geride kalmışı telafi etmeye yöne-len bir kazanımdır. Eğer bu daha önce ya-pılsaydı, sosyal demokrat ve değişik çevre-lerle geniş bir seçim ittifakına girilebilseydi,3 Kasım seçimlerinde sandıktan bu sonuççıkmayacak, demokratik halk güçleri üçün-cü güç ve esas muhalefet olarak meclisegirebileceklerdi. Ama bu olmadı. Böyle birseçimle ancak sosyalist devrimci çekirde-ğin birleşmesi sağlanabildi. Onun da ne ka-dar köklü olduğu, bundan sonra ne olacağıbelli değildir. Mevcut tartışmalara bakılınca,bu işin içine girenlerin ne yaptıklarını anla-dıkları fazla görülmüyor. Çok anlamadıkları,derin bir bakış açısına ve köklü yaklaşımla-ra sahip olmadıkları görülüyor. Bu yanlıştır,bu durumun eleştirilmesi gerekiyor.

Zaten bir seçim ittifakı yoktu. Her za-man olması gereken sol çekirdek ise sağ-lam bir biçimde oluşmamıştı. Halka güvenvermedi, 4 Kasım’da nereye gideceği belliolmayan bir görüntü verdi. Belki de herkestekrar kendi kulübesine çekilecekti. Bu ka-dar parçalı, kopuk, birlikten ve gücünü bir-

leştirmekten uzak bir konumda olursan,kim güven duyar, kim oy verir, iktidarını,yaşamını sana emanet eder? Etmez tabii.Dolayısıyla etmemiştir.

Bundan sonra yapılması gerekenleri doğ-ru tespit etmek gerekiyor. Seçimle birlikteönemli gelişmeler ortaya çıktı. Stratejiye yak-laşımda, özellikle onu pratiğe aktarmada or-taya çıkan hataları düzetmek lazım. Strateji-nin ruhunun özümsenmesi lazım. Apocustrateji ilkel milliyetçilikten ve reformist milli-yetçilikten ayrıdır. Bunu iyi görmek, Apocustratejiyi özümseyerek diğerlerinden kop-mak, onlara karşı çıkmak gerekiyor. Bununpratikteki anlamı her türlü dar, mahalli ve mil-liyetçi yaklaşımlardan uzaklaşmaktır. Kürtler,dar bir yaklaşımla Ortadoğu’da rol oynaya-mazlar; ne kendilerini geliştirebilirler ne deOrtadoğu halkları ile gelişime dayalı bir ittifakkurabilirler. Dar yaklaşımlar, tarih boyuncaKürt ağalarını ve beylerini korumuş, günü-müzde de Barzani krallığını ortaya çıkarmış-tır. Geniş açılımlar ise Kürtleri Ortadoğu’nunen eski halkı haline getirmiştir. SelahaddinEyyubi, bunun en önemli örneğidir. İlkel milli-yetçilik onu Kürt bile saymaz, çünkü ayrı birçizgi ve politikanın sahibidir; bölge düzeyindeayrı bir duruşu temsil etmiştir. Selahaddin,dünyada İsa’nın iki bininci yılının en büyük onkomutanından biri kabul ediliyor. Bir Ortado-ğu imparatorluğu yarattı, Sultan Selahaddinoldu. Barzani ise Molla Barzani’dir, onun öte-sine gidemedi. Demek ki darlık ve mahalliduruş pratikte gelişme yaratmıyor. Kürt şeyh-lerini, ağalarını, beylerini güçlendiriyor, onla-rın halk üzerindeki egemenliğini güçlendiri-yor, ama Kürt halkının gelişmesini sağlamı-yor, Kürt sorununu çözmüyor. Kürt sorununuçözecek, Kürt halkını komşu halklarla kay-naştıracak, onların öncüsü haline getirecekçizgi Demokratik Uygarlık Manifestosu’ndaortaya konulan çizgidir. Önderlik o nedenleManifesto’yu ne kadar anlayıp anlamadığı-mızı hep soruyor. Anlamamız, diğer toplum-lara da hakim kılmamız gerekiyor. Böyle yak-laşarak Türkiye’deki daraltılmış, kendini hap-setmiş solculuğun, yine Arap ve Fars milliyet-çiliğinin bu toplumlara hiçbir şey kazandıra-mayacağını ortaya koyabiliriz.

Seçim süreciyle birlikte oluşturulan çe-kirdeği güçlendirmek gerekiyor. Türkiye sı-nırları içerisinde halklara ve değişik kesim-lere hitap eden, onların demokratik çıkarla-rını ortak bir programda birleştiren ve onla-rı ortak bir örgüt içerisine çeken bir çalışmayürütülmelidir. Bu, zorunludur. Herkesinkendi kulübesine çekildiği bir yaklaşıma gir-mek yerine, Türkiye sınırları içerisinde ger-

çek bir demokratik halk hareketini örgütle-mek lazım. Bu, yasal siyaset olarak örgüt-lenmeli; kadın hareketini ve gençlik hareke-tini aktif olarak geliştirmeyi öngörmeli,emekçi hareketini geliştirmelidir. Herkes,kendi kimliği ile ve kendi çıkarlarını progra-mına koydurtmak üzere bu hareket içerisin-de yer almalıdır. Hareketin kendisi, bunlaraimkan tanımalıdır. Bu denli demokrasi veözgürlüğü içermelidir. Anlayışımız bunayatkındır ve bunu yapabiliriz. Bunun için ay-rı kalmaya veya parçalanmaya gerek yok-tur. Herkesin kendi tekkesini kurması değil,büyük bir hareket yaratmak başarı sağlar.Sosyalistliğin de, Kürt özgürlükçülüğününde özü budur. Apocu çizgi, tamamen böylebir gelişmeyi öngörüyor. Bunun için mevcutittifakı tartışmak değil, bir başlangıç olarakgörüp anlayış ve program olarak buna ya-kın güçleri içine alan bir sol demokratik bir-lik ortaya çıkarmak gerekiyor. Buna demok-ratik halk hareketi diyelim. Şimdiden bunael atmak gerekiyor. Seçim zamanı olursafarklı ittifaklar kurabilir, ama böyle bir birliğibugünden itibaren mutlaka yaratmalıyız.

Sayfa 24 SerxwebûnKasım 2002

Devam› sayfa 28’de

“Seçim boyunca kad›n hareketi herkesi en çok zorlayan tart›flma konusu oldu. Bunu DEHAP gündemegetirdi. Adeta birçok çevrenin suçlulu¤unu ortaya koydu ve toplumu da bu temelde etkiledi.

Kad›n özgürlü¤ü, toplumsal demokrasinin ve özgürlü¤ün geliflmesinin esas›d›r, bunlar›n düzeyinibelirliyor. Kad›n sorununu bu denli gündemlefltirmek, gerçek demokrasi ve özgürlük olgusunun

Türkiye gündemine ne denli girdi¤inin göstergesidir. Bu devrimci bir etkilemedir.”

“Mecliste ve hükümette olmak çok de¤erli de¤ildir, esas olan bilinci, ruhu ve yaflam›yla insanlar›n etkilenmifl olmas›d›r. Devrimci olan, dolay›s›yla de¤er tafl›yan etkileme budur.

Bu seçim sürecindeki kampanya ile Kürt toplumu daha ileri düzeyde özgürlük ve demokrasi yönünde etkilendi. En önemlisi de Kürt toplumunda ortaya ç›kan demokratik

özgürlükçü çizgideki de¤iflim rüzgarlar›,Türkiye toplumuna tafl›nd›.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 25:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Bu Kürdistan’ın özgünlüğünden kay-naklanan bir sorundur. Kürt halkı tarihteyok olmayla karşı karşıya bırakılmıştır. İlkkez Başkan Apo ile PKK hareketi, “biz buyok oluşu durduracağız” demiştir. Adetayaşama emaresi bırakılmamış, ülke me-zarlıklara dönüştürülmüştür. ‘Kürt ulusuvar mı, yok mu?’ tartışmasının yürütüldü-ğü, hatta yoktur diyenlerin bunu kanıtla-mak için epey yol aldığı, çaba sarf ettiği or-tadayken, böylesi koşullarda bu hareketiortaya çıkarmak tabii ki önemliydi. Kürtlervardır hakları vardır, demek yetmiyordu.Bütün bunları söylemenin yanında Kürtle-rin doğru değerlendirilmesi gerekiyordu.Bu anlamda dünyanın, Ortadoğu’nun vesosyalizmin doğru değerlendirilmesi ve çö-zümlenmesi gerekiyordu. Bundan hareket-le Doğu ile Batı’nın bir sentezi olarak PKKgeliştirildi ve ilk çıkış şüphesiz büyük gü-rültülere, adeta alaycı yaklaşımlara nedenoldu. Şu deniliyordu: “siz yok edilmeye bı-rakılmış bir halksınız.” Bunun adına bir öz-gürlük eğilimi ortaya çıkarmak, düşüncesöylemek, ideolojik kimlik ortaya koymak,bir aydınlanma hatta örgüt yaratmak, gide-rek bunun adına bir halklaşma, uluslaşmayaratmak gülünç ve alaycı görülüyordu. Buaçıdan egemen sistemden tutalım, onundestekleyicilerine ve ideolojik egemenliğialtında olanlardan onu kırmamış olanlarakadar büyük bir baskı ve kuşatma hareke-tinin geliştiğini söylemek mümkündür. Bu-güne bakılarak sorunlar değerlendirilme-melidir. Bugün PKK’nin yarattığı miras, ge-liştirdiği mücadele ve oluşturduğu birlik sa-yesinde bir birleşme ve çözüm, demokra-tikleşme, yeniden yapılanma hareketi bü-yük ölçüde gündeme konulmuş ve bununiçin çalışılmaktadır. Şüphesiz bugünkü ko-şullarda daha kapsayıcı, daha birleştiriciolan, Türkiye’yi ve bölgeyi çözüme götürenÖnderliğin, Uygarlık Manifestosu yakla-şımlarının böyle bir mücadele, direniş, ör-gütlenme ve şehitlerin yürüttüğü büyükmücadele ve kahramanlık sonucunda bu-raya geldiğini görmek ve bunların altınıçizmek gerekiyor. Bu açıdan PKK’nin tarihimisyonunu, diğerlerinden farkını da bu yö-nüyle belirtmek büyük önem taşıyor. Di-ğerleri böyle bir birliktelik, kapsayıcılık veblok yaklaşımını ortaya koyacak güçte de-ğillerdi. Başta da değillerdi, bugün de de-ğildirler. Dikkat edilirse, 20-30 yıl önce debenzer hareketler adeta daha ters bir du-rumdaydılar. Bu ters durumlarından dolayıbazıları silindiler. Esamesi bile okunmadı.Ama özgürlük eğilimi ve Özgürlük hareke-tine karşı bazı olumsuz yaklaşımlar vedavranışlar içinde de bulundular. Bugüngeldiğimiz aşamada, az da olsa benzer tu-tum ve davranışları gösteren bazı kesimlerhala vardır. Ama bazı kesimlerin bunlarıaşmış olmasını da sevindirici bir gelişmeolarak görmek gerekir. Çünkü mücadelebunu kanıtladı ve ortaya koydu. Özgürlükhareketi birliğin, demokratikleşmenin, Kürtkimliğinin, ideolojik kimliğin, eşit ve özgürtemelde kendisini temsil etmenin bütün im-kanlarını ortaya koydu ve bunun örgütle-me düzeyini yarattı. PKK’yi bunlarla ve bumücadeleyle görmek, bununla tanımlamakgerekir. Böyle değerlendirilirse PKK’nin di-ğer örgütlerden, özgürlük hareketini veeğilimini temsil etmeyen, halkla birleşme-yen bunun mücadelesini ciddi sahiplenme-yenlerden farkını insan rahatlıkla ortayakoyabilir. İlkel milliyetçilikle, reformizmle,yine sosyal şovenizmle, burjuva milliyetçi-liğiyle, dar yaklaşımlarla farkını daha rahatortaya koyabilir.

Uluslararası komplo

yumuşak bir biçimde

sürdürülmektedir

Belirlenen bütün bu yaklaşımlardandolayı PKK kendisini yeniden yapı-

landırabilecek, misyonunu tamamlayabile-cek bir konum ve düzey yakaladı. Onun içinyeni bir sürece ve döneme girmesinin, tari-hi rolünü tamamlamasının da alt yapısını,mücadelesini ve sınavını ortaya koydu. Enbüyük farkını ve değerini de burada görmekgerekiyor. Önderlik ve PKK Kürdistan’daözgürlük eğilimini temsil ederken, Barzanive Talabani çizgisinin de işbirlikçi eğilimitemsil ettiğini belirtmek yerinde olur. Deni-

lebilir ki, Kürt özgürlük hareketi bölge düze-yinde evrenselleşti, dünyanın gündeminegirdi. PKK bunu yarattı ve Kürt halkı bunakatıldı. Fakat öte yandan işbirlikçi çizgi,özellikle Güney’de özgürlük ve demokratikharekete karşı ayakta tutulmaya, diğer par-çalara karşı da kullanılmaya çalışıldı. İranKDP’sinin, yine diğer hareketlerin tasfiyeedilmesinde bunun büyük rolü oldu.PKK’nin de tasfiye edilme çabalarında iş-birlikçi merkez önemli roller üstlendi. ’92Güney savaşına, yine Önderliğimize karşıyapılan ’99 komplosu başta olmak üzerebuna benzer çeşitli komplolara ve Kürt hal-kı açısından trajik sonuçlara yol açabilecekdavranışlara katıldılar. Talabani ve Barza-ni’nin değişik versiyonları Kuzey’de ve de-ğişik yerlerde görüldü. Bugün de işbirlikçili-ğin merkezi Güney Kürdistan yapılmak is-teniyor. Özgürlük hareketinin ya da Önder-liğinin yarattığı ideolojik kimliğin burada et-kili olmasını bu çevreler engellemek istiyor-lar. Kürt barışı ve Kürt demokrasisine gel-miyorlar. Bu da gösteriyor ki, bu mücadelebaştan bugüne kadar sürmüş, işbirlikçi-iha-net çizgisi önemli oranda geriletilmiştir. Bu,PKK’yi PKK yapan özelliklerden biridir. De-nilebilir ki, ulusal birlik, işbirlikçi ve ihanetçiçizginin geriletilmesi, büyük darbe yemesi,egemen ulusa dayalı ideolojik hegemonya-nın yıkılması, örgütsel ve siyasal kabukla-rın parçalanmasıyla ortaya çıktı. PKK, ken-di farkını böyle bir mücadele yürüterek,

Kürt halkının da böyle bir mücadeleye sa-hip çıkmasını, bir örgütlülük ve ulusal ku-rumlaşma içine girmesini sağlayarak kanıt-ladı. Geldiğimiz aşamada PKK’yi diğer bü-tün hareketlerden, özgürlük eğilimi ve de-mokratik olmayan hareketlerden ayıran enbüyük ve temel özellik budur. Ve bunu mü-cadelesiyle, davranışıyla, bir halkı halk ya-parak, yine bölge halkları ve içinde bulunu-nan devletin halklarıyla birlik ve demokratikçözüm yaratma noktasına gelerek ortayakoymuştur. Farkını 20. yüzyıl koşulları veson 30 yılın zaman ve mekan koşulları, mü-cadele süreci içerisinde görüp değerlendir-mek gerekiyor. Sadece bugüne göre değil,geçmiş koşulları içinde ele alıp bugüne ka-

dar getirmek PKK’yi daha anlaşılır kılacak-tır. Neleri nasıl yaptığını, ne kadar yaptığı-nı, neleri ne kadar eksik bıraktığını diğerle-rinden ideolojik, siyasal, örgütsel bir halkhareketi olarak, özellikle tarihte hizmeteden, fedakarlık yapan, cesaret, direngen-lik gösteren, bütün komplo ve baskılararağmen direnebilen, bu anlamda özgürlükdeğerlerine her zaman önem veren bir ha-reket ve bunun PKK’yi PKK yapan ruh, dav-ranış olduğunu, temelinde yatan bu özellik-lerle PKK’nin PKK olduğunu söyleyebiliriz.Kürtlerin ne ekonomik imkanları vardı ne deuluslararası destekleri güçlüydü. AmaPKK’yi PKK yapan bazı ruhsal özellikler,davranışlar, bağlılıklar vardı. Özellikle ideo-lojik kimliği ciddi sahiplenme, bu konuda bi-linçlenme ve örgütlenme, büyük bir feda-karlık ve cesaret gösterme bunu da çizgi te-melinde yapma; kendisini bu konuda aydın-latarak, her düzeyde kendisini ortaya koya-rak, kendisini feda etme ve adama, yaşamıözgürlük için yaşama yaklaşımları PKK’yibüyüttü, bir yönetim ve kadro anlayışınakavuşturdu. PKK’yi parti ve örgüt yaptı. Gi-derek Kürt halkı bir halk, Kürt ulusu bir ulusoldu. Artık bölge ve komşu halklarla bera-ber nasıl yaşayabileceğinin, nasıl çözümegidebileceğinin, koşullarını ve gündeminiyarattı. Bugün yeniden yapılanma, demok-ratikleşme adımları ve çözümü bu temeldeatılmaya ve bunun mücadelesi verilmeyeçalışılmaktadır.

– PKK VIII. Kongresi sonrasında AB’ninPKK’yi terör listesine alma durumu yaşan-dı. Aynı süreçte Kürt halkı her yerde geliş-tirdiği eylemliliklerle PKK’nin Kürt halkınınözgür iradesi olduğu gerçeğini vurguladı.Bunun nedenleri nelerdir?

– İnsanlık tarihine baktığımızda insan-lar yerini başka insanlara, siyasal organi-zasyonlar, örgütlenmeler yerini başka or-ganizasyon ve örgütlenmelere bırakırlar.Şüphesiz çatışmalı bırakanlar olduğu ka-dar, kendi rolünü ve misyonunu tamamla-yarak bırakanlar da vardır. Ama egemeneğilim olarak çatışmalı bıraktıklarını söyle-mek çok abartılı olmayacaktır. Bu noktada

PKK’nin diğerlerinden farkını şu noktadagörmek gerekir: PKK Önderliği’nin özgündurumu ve PKK’nin bir Önderlik hareketi,Önderlik kurumlaşması oluşu, yine PKKÖnderliği’nin çağı ve dünya gerçekliğineyaklaşımının ileri, herkesin ve her kesiminönünde olmasıdır. Bundan dolayı PKK bu-nu çatışmalı olarak yapmamıştır. Özellikleuluslararası komplonun dayatmasına içeri-den cevap vermek isteyen az da olsa birkesim olmuştur. Yine Kürt ulusu içinde bili-nen eğilimler biraz cesaret vermeye çalış-mışlardır.

PKK’nin özgürlük eğilimi, yine Önderli-ğimizin doğru tutumu; PKK’nin kendi ta-rihsel misyonunu doğru belirlemesine yolaçmış ve VIII. Kongre ile birlikte kendimisyonunu tamamladığını ilan etmiştir.21. yüzyıla Demokratik Uygarlık Manifes-tosu’yla girişin daha doğru olduğunu be-lirtmiş ve geçmişte yaptığı olumlu şeyleryanında, PKK’nin hak etmediği veyaPKK’ye mal edilmeyecek, PKK içine girençeteci veya eski zihniyet ve anlayışlarınyaptıklarının da mahkum edilmesi teme-linde bir yenilenmeye gitmesi söz konusu-dur. Bu yenilenme, her yönüyle Demokra-tik Uygarlık Manifestosu’yla ilan edilmiştir.Yeni bir ideolojik kimlik olduğu vurgusuyapılmıştır. Siyasal, örgütsel olarak yeni-den yapılanmanın gerektiği, komşu halk-larla birlikte yaşamanın projeleri ve prog-ramları ortaya konulmuştur.

VII. Kongre ile başlayan yeni bir tarihisüreç, VIII. Kongre ve KADEK’in ilan edil-mesi ile tamamlanmıştır. Bunu yaparken el-betteki, KADEK’in böyle büyük bir çıkışıyapmasını engellemek isteyen güçler,PKK’nin oynamak istediği bu olumlu tarihirole PKK’yi terörist ilan ederek karşılık ver-meye çalışmışlardır. KADEK’in kuruluşu,yeni bir sürece girişi, Demokratik UygarlıkManifestosu temelinde hem ideolojik kimli-ğini, örgütsel yapılanmasını hem de siyasalyaklaşımını, mücadelesini ortaya koyması-na karşın, özellikle Türkiye’nin mevcut yak-laşımlarına, –ki ABD zaten bunun içerisin-dedir– AB de PKK’yi terörist olarak ilanederek cevap vermiştir. Burada emperyalistve bencil çıkarların birinci derecede belirle-yici olduğunu söylemek gerekiyor. Türki-ye’yi pazarlığa çekmek, Türkiye üzerindekihesapları sürdürmek için eskiden de PKKfeda edilmeye çalışılmıştı. Yine benzer biryaklaşımın sürdürüldüğünü görmek müm-kün. Bunun yanında KADEK çıkışının gücügörülmüş ve bu çizgiye, felsefeye, ideolojikyaklaşıma karşı PKK terörist ilan edilerekönlem alınmak istenmiştir. Yine terörizmsopası sallandırılmak istenmektedir. Bu yö-nüyle yeni doğan, güçlü olan ve demokratikçözüm yolunda ilerleyen, demokratik mani-festosunu hem Türkiye koşullarına hem Or-tadoğu koşullarına uygulamak isteyen birhareketin çıkışını engellemek için bu yenitarihsel role baştan beri gölge düşürmeyeçalışmaktadırlar. Burada çamur atma yak-laşımları egemendir. Bir yönüyle de yumu-şak biçimiyle komplo sürdürülmektedir. Bu-nu böyle değerlendirmek en doğrusudur.Şüphesiz Kürt halkı bu tehlikeyi anladı, gör-dü ve buna karşı mücadele etti. “BenPKK’liyim, PKK de benim” şeklinde slo-ganlar attılar. Kimlik bildirimlerinde bulun-dular. “Başkan Apo’ya özgürlük” diye so-kaklara çıktılar. Türkiye’de serhildan vegençlik hareketi bunu yoğun olarak yaptı.Avrupa’da büyükten küçüğe kadar herkes“ben PKK’liyim, PKK’de benim” diyerek,ulusal varlığına, siyasal kimliğine sahip çık-tı. Aynı duygular Kürt halkının yaşadığı bü-tün yerlerde gündeme geldi ve gündemleş-tirildi. Burada şüphesiz halkın refleksinigörmek mümkündür.

Apocu hareket yaşadığımız çağa

en doğru cevabı veriyor

Geçmişte de özgürlük hareketi ve mü-cadelesini geliştiren PKK’ye karşı ki-

mileri terörizm damgasını vurarak, NATO’yuPKK’ye karşı harekete geçirdiler. Türkiye’ninarkasında NATO, ABD vb uluslararası em-peryalist güçler yer aldılar. Terörizm damga-sı vurularak yürütülen inkar imha politikasınımazur ve haklı göstermeye çalıştılar. Türki-ye’nin demokratikleştirilmesi, yeniden yapı-landırılması, Demokratik Uygarlık Manifesto-su’nun Türkiye ve Ortadoğu’da yaşamsallaş-masını isteyen KADEK’in de önü bu yönüylealınmaya çalışılıyordu. Bu da şunu gösterdi;çokça insan haklarından söz eden AB’ningerçekte insan hakları konusunda çifte stan-dartlı davrandığını, bunlardan yana olmadı-ğını ortaya koydu. Yine sürekli demokrasidensöz eden AB’nin KADEK’in başlattığı demok-ratikleşme hareketine gölge düşürmeye ça-lıştığını ve Türkiye’nin demokratikleşmesiniçok fazla istemediğinin önemli bir göstergesiolarak ortaya çıktı. Bunu Türkiye’ye ve Kürthalkına karşı bir pazarlık konusu ve şantajunsuru olarak kullanacaklardı. Bir taraftanTürkiye’yi yanına almak isterken, diğer taraf-tan da Kürt halkına, “biz PKK’ye söyledik KA-DEK’e söylemiyoruz” diyerek, hem iki tarafüzerinde şantaj yapmak istediler hem de iki

Serxwebûn Sayfa 25Kasım 2002

PKKPKK Türkiye sosyalist hareketininKürdistan’da yaflayan özüdür

KKAADDEEKK GGeenneell BBaaflflkkaannll››kk KKoonnsseeyyii ÜÜyyeessii CCeemmiill BBAAYYIIKK iillee PPKKKK vvee ooyynnaadd››¤¤›› rrooll üüzzeerriinnee yyaapp››llaann rrööppoorrttaajj

“PKK’nin özgürlük eğilimi, yine Önderliğimizin doğru tutumu; PKK’nin kendi tarihsel misyonunu

doğru belirlemesine yol açmış ve VIII. Kongre ile birlikte kendi misyonunu tamamladığını

ilan etmiştir. Bu yenilenme, her yönüyle Demokratik Uygarlık Manifestosu’yla

ilan edilmiştir. Yeni bir ideolojik kimlik olduğu vurgusu yapılmıştır.”

Bafltaraf› sayfa 32’de

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 26:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

tarafı yanına çekmek isteyen bir yaklaşımlayeni pazarlıklar içine girdiler. Fakat gördülerki Kürt halkı Avrupa ve değişik yerlerde bunuboşa çıkaran önemli bir mücadele ortayakoydular. Halkımız da KADEK’in çıkışını, 21.yüzyılın kongresi ve partisinin demokrasi veözgürlük hareketi olarak kendisini ilan etme-si, dönüştürmesi olarak algıladı; bunu frenle-menin mümkün olmadığını, mücadelesiyleortaya koydu. Şunu gördüler; örneğin Avru-palılar bir toplumdan diğerine geçerken çoksancılı geçtiklerini çok iyi bilirler. Hatta birparti yerini başka partiye bırakırken, bununiçin kanlı savaşlar yaşanır. PKK, bir özgürlükhareketiydi ve 20. yüzyılda şekillenen özgür-lük eğilimini 21. yüzyılda sürdürmek istemi-yordu. Bu konuda katı davranışlar içerisindede değildi. Kendi içinde bile çatışmalı ve ge-riye çekici yanları tercih etmedi. Daha de-mokratik ve çağın gereklerine uygun bir De-mokratik Uygarlık Manifestosu’yla demokra-tik uygarlığını sol yorumunu yaparak 21. yüz-yıla cevap vermek istedi. Bu yönüyle PKK ta-rihi misyonunu tamamladığını, KADEK deyeni süreçte yeni tarihi misyona sahip çıktığı-nı ilan etti. Bir yönüyle 20. yüzyılda sürdürü-len özgürlük eğiliminden 21. yüzyılın koşulla-rında yeni süreci yürütecek olan KADEK’ebir bayrak devir teslimi yapıldı. Bazıları bunumemnuniyetsizlikle karşıladılar. Üç kuşakhaklarından bahseden, demokratikleşme-den, insan haklarından yana olduklarını söy-leyenlerin bunu memnuniyetsizlikle karşıla-dıkları görülmekte; özünde savunduklarınındavranışla, söylenenle ilgisinin olmadığı,bencil emperyalist çıkarlarla, halkları birbiri-ne karşı pazarlayan yaklaşımlarla ilgisinin ol-duğunu görüp değerlendirmek ve mahkumetmek gerekiyor. Halkımız da bunu gördü,değerlendirdi ve mahkum etti. Bu yüzden dePKK’ye, onun özgürlük eğilimine, Kürt ulusu-nu ulus yapan yaklaşımına, özgürlük değer-lerinin temelini atan mücadeleye sahip çıktı.Doğal olarak bu sahiplenmeyi farklı, 21. yüz-yılın koşullarına uygun yürüteceklerdi. Fakat20. yüzyılın koşullarında ortaya çıkan değer-lere de bu yönüyle sırt çevirmeyeceklerdi.Buna küfür edenlere karşı halkımız gerekencevabı ve yaklaşımı göstererek, hem kendiönderine hem geçmiş mücadeleyi yürüten veonunla birleşen PKK’ye sahip çıktılar. Dolayı-sıyla belirtmek istediğimiz, geçmişte dePKK’yi PKK yapan halktı. Terörist ilan edilir-ken de AB’nin bu yaklaşımına karşı çıkan, ta-vır koyan halk oldu. Halkımızın mücadelesiy-le kendi öncüsüne sahip çıktığını gördük, buyaklaşımını takdirle karşıladık ve kutladık.

– KADEK PKK’nin mirasını devralan veKürt halkının mücadelesini sonuca götüre-cek bir yapılanma olarak ortaya çıktı. İsimdeğişikliğine giderken özellikle PKK’ninkuruluşundan itibaren varolan arkadaşlarneler hissetti? Yine PKK’deki Apocu ruh,Önderlik çizgisi bundan sonraki süreçtedaha fazla nasıl yaşamsallaştırılacak?KADEK’in bu konuda nasıl bir perspektifivar? Bundan sonrası için başta Kürt halkıolmak üzere Ortadoğu, dünya kamuoyu vedevletler, tarihte oynadığı rol eksenindePKK’ye nasıl bir bakış açısıyla yaklaşma-lıdır?

– Önderlik, partilerin geçici ve hizmetiçin varolduklarını, bir döneme hitap ettiğini,bu dönemin aşılmasıyla beraber yeni parti-lerin farklı dönemlere cevap olabileceğini,dönemi de kendisini değiştiren, dönüştürenorganizasyonların karşılayabileceğini hersüreçte vurgulamıştır. Kendisini değiştiripdönüştürmeyenlerin tarihten silinip gidebile-ceği bilincini PKK hareketi içinde etkili kıl-mıştır. Bu temel gerçeklik doğal olarak isimdeğişikliğine gidilirken bilinmekteydi. Elbet-teki, tarihte isimlerini değiştiren siyasal par-tiler görülmüştür. Ama program ve stratejile-rini değiştirmemişlerdir. Bir dönemi veya birsüreci ifade ettiği, 20. yüzyılın mücadelesinikarşıladığı için PKK ismi o döneme cevapoluyordu. O dönemin mücadelesini ve öz-gürlük eğilimini karşılıyordu, ancak Demok-ratik Uygarlık Manifestosu’nun kapsamınıveya 21. yüzyılı, demokrasi çağını karşıla-yacak durumda değildi. Strateji ve taktik ola-rak aşılması gereken noktalar vardı. Prog-ram olarak düzenlenmesi gereken hususlar

vardı. Bu açıdan yeni bir programa, taktiğeve stratejiye denk düşen yeni bir isimle siya-sal örgütlenmeyi tanımlamak gerekiyordu.Bu açıdan PKK’nin tarihi misyonunu oyna-dığı, misyonunu hakkıyla yerine getirdiği,egemen olanın olumlu yönler olduğu, içindeolumsuzlukları yaşatanlar olduysa da bunla-rın mahkum edildiği görüldü. Ve KADEK’inilanına gidildi.

KADEK 21. yüzyıl ihtiyaçlarına veya ça-ğın gereklerine cevap olması açısından ku-rulan yeni bir özgürlük ve demokrasi hare-ketidir. Elbetteki, PKK’de mücadele edenlerve PKK’nin kuruluşundan KADEK’in kurulu-şuna kadar yer alan kadrolar da PKK’ye bü-yük emek vermeye, hizmet etmeye çalıştı-lar. PKK’nin ideolojik kimliği ile mücadele et-tiler. Bütün her şeyini bunun için vermeyeçalıştılar. Bazı yanlışlıkları olsa da PKK çiz-gisi temelinde yürüyerek bugünlere geldiler.Elbette yeni partinin oluşumuna gidilirkenhem yüzlerinde burukluk vardı hem de yeni-ye yürümenin de kendisine nasip olmasın-dan dolayı büyük sevinç de görülüyordu. Buaçıdan kongre esnasında bile isim değişikli-ği ile beraber yeni bir kuruluşa duyulan bü-yük bir sevgi vardı. PKK’nin kendi tarihi rolü-nü oynadığı belirlemesiyle KADEK’in kurulu-şu ilan edilirken yoğun alkışlarla bunun duy-

gusal atmosferi yaşandı. Fakat bu aynı za-manda yeni bir tarihsel kuruluşa, bir sürecikarşılayacak örgütlenmeye duyulan sevincide ifade ediyordu. Dogmatizme ve kalıbasapan, kendisini değiştirmeyen partiler yabölünmüş, ortadan kalkmışlardır ya da bö-lünmese de marjinalleşip tarihten silinmiş-lerdir. PKK’nin eski kadroları da bunu gören,bilen ve Önderlik değerlendirme ve çözüm-lemeleri temelinde bunu anlayan, bu anlam-da Apocu çizgi ve davranışa sahip çıkan biranlayışın sahibiydiler. Bundan dolayı daşüphesiz PKK bir hizmet partisiydi. Bir döne-me hizmet eden bir örgütlenmeydi. 30 yıllıkbir süreçte Kürt halkını var etti, özgürlük eği-liminin Kürdistan’da yeniden boy vermesinisağladı. İnsanlık hareketi olarak Kürt ulusu-nu yok oluşun eşiğinden kurtarıp diriliş veçözümün eşiğine getirdi. Örgütlenme ve ku-rumlaşmasını yarattı. Önderlik ve öncülüğekavuşturdu. Bütün bunlar şüphesiz PKK ilevaroldu.

Önderlik çizgisi de

Apocu ruh da büyüyor

İnsanlığın, özgürlük, eşitlik ve kardeşliğinbeşiği olan bu mücadelenin sahnelendiği

yerlerde PKK hareketi de 20. yüzyılın sonçeyreğinde ortaya çıkan Ortadoğu’nun en

ilerici özgürlük hareketi ve eğilimi idi. 20.yüzyılın programına, o zamanın koşullarınagöre mücadele yürüttü. Doğu ile Batı’nınsentezini bu temelde gerçekleştirdi. PKKkadroları da bunu görecek ve katılacak dü-zeydeydi. Özellikle ilk arkadaşlardan birço-ğu mistik düzeyde de katılmışlardı. Bu Do-ğu’nun bir özelliğidir. Ama PKK her ikisininözelliklerinden de yararlanmıştır. İşte ilkkadrolar her zaman PKK Önderliği’ne güve-nip, O’nu izlemişlerdir. Bunun da birçok pra-tik, sınav ve tecrübeyle kazandırıcı olduğu-nu görmüşlerdir. Bu konuda duyguları ve bi-linçleri netti. Demokratik Uygarlık Manifesto-su 21. yüzyılın ideolojik kimliğini ortaya ko-yarken, Ortadoğu’nun antitez rolüyle yeniuygarlığı gerçekleştirecek alan olarak konul-ması ve KADEK’in de bu misyona sahip çık-ması, PKK’nin eski kadroları açısından dasevindirici bir durumdu. Bir taraftan PKK ileberaber başlayıp PKK’yi var eden koşullar-da mücadele etmiş, bununla yaşamış, büyü-müş, yatıp kalkmış, gülmüş, üzülmüşlerdi.Bunun yarattığı atmosfer şüphesiz söz ko-nusuydu. Fakat buna rağmen yeni strateji,taktik ve programa uygun Demokratik Uy-garlık Manifestosu’nu yürüten veya bunuüstlenen KADEK örgütlenmesi PKK’nin isimdeğişikliğinden çok, PKK’nin kendi tarihi ro-

lünü oynamış ve bu eski kadrolara en büyükonuru yaşatmıştır. Bundan sonra bu tarihirolü KADEK oynayacaktır. Fakat bunu,PKK’nin yaratmış olduğu tarihsel mirası,onun tecrübelerini ve Kürt halkına yaptıkları-nı devralarak yapacaktır. PKK kadroları bun-ları bilmekte ve kavramaktadır. Bu yönüyleApocu ruhu, Apocu çizgiyi yeni koşullardasürdürmenin gereğine inanmaktadırlar.

Dikkat edilirse eşitlik, özgürlük, kardeşlik,iradeye sahip olmak bu anlamda kimlik sahi-bi olmak, bağımsızlığı da yeni koşullara gö-re değerlendirmek, halklarla bu anlamda bir-likte yaşamak çağımızın temel gerekleri du-rumundadır. İnsanlık beşiği olan Ortado-ğu’da, özgürlük, kardeşlik, eşitlik için epeymücadele edilmiştir. Neolitik dönem buralar-da yaşanmıştır. Özgürlük, eşitlik, kardeşlikdeğerleri buralarda ortaya çıkmıştır. Dahasonrasında Sühreverdilerin, Pir Sultanla-rın, Nesimilerin, Denizlerin, Mahirlerin vbözgürlük eğilimi olanların çıktığı topraklarburalardır. PKK bütün bu tarihi mirası devra-lıp bir özgürlük eğilimi ve hareketi olarak Or-tadoğu çapında 20. yüzyılın programına vekoşullarına göre kendisini gündemleştirip,mücadele yürütmüştür. KADEK 21. yüzyılınprogramı, koşulları ve sürecine özgürlük,eşitlik ve kardeşlik değerlerini PKK’den dev-ralmıştır. Bunların biçimi, kapsamı, yeni sü-

rece göre değerlendirilmesi elbette değiş-miş, ilerlemiştir. Nasıl insanlık değişip ve ge-lişiyorsa özgürlük, kardeşlik, eşitlik değerle-rinin de içeriği ve biçimi değişmektedir. Yenitoplumsal koşullara göre, yeni biçim ve içe-riğe sahip olurlar. Bu anlamda 21. yüzyılıngereklerini KADEK temsil etmektedir. Buaçıdan Apocu ruh temelinde bu değerlerebüyük bir bağlılık, özgürlük çizgisi ve onunmücadelesine bir bağlılık söz konusudur.Geçmişte nasıl ki özgürlüğe, kardeşliğe, ira-deye, bir kimlik yaratmaya Apocu ruh teme-linde yaklaşıldı ve Apocu ruhun harcı bunlarolduysa; günümüz koşullarında da kardeşli-ği ve demokratikleşmeyi yaratmak, özgürbirliğe gitmek, eşit temellerde DemokratikUygarlık Manifestosu’nun diğer gerekleriniyerine getirmek, yeni ideolojik kimliğimizi ör-gütsel, siyasal ve çözüme giden duruşu-muzda temsil etmek Apocu ruhun gerekle-rinden olmaktadır. Önderlik çizgisi de Apocuruh da değişim ve büyüme göstermektedir.Nasıl ki onun ilk çizgisi, ideolojik hareketle,gruplaşmayla başlayıp, PKK çizgisi ile sür-dürülmüşse; daha sonra bu yeni stratejiprogram ve Demokratik Uygarlık Manifesto-su’yla, yeni bir ideolojik kimlik ve programlataçlandırılmıştır. Nasıl ki PKK’nin mücadelemirası temelinde veya ona dayanılarak De-

mokratik Uygarlık Manifestosu’na ulaşılmış-sa Apocu ruhun da bu temelde gelişip büyü-me göstermesi, bu fedakarlığın, bağlılığın,cesaretin, çalışma başarma azminin bu te-melde birlik olmanın yeni ideolojik kimlik veçizgi temelinde geliştirilmesi gerektiği açıktır.O anlamda Apocu ruhun böyle bir seyir izle-diğini, böyle bir gelişme gösterdiğini ve Apo-cu ruhun bu anlamda her yönüyle, eşitlik,özgürlük, kardeşlik için her dönemde gerek-li olduğunu vurgulamak doğru ve yerinde ol-maktadır. PKK tarihsel rolünü oynadı der-ken, 20. yüzyıla göre tarihsel rolünü oyna-mıştır. 21. yüzyıla göre de tarihsel rolünü oy-naması gereken KADEK’tir. PKK çizgisi birÖnderlik çizgisiydi. Dolayısıyla KADEK çiz-gisi PKK’nin yürüttüğü mücadele, ideolojikörgütsel ve siyasal olarak gerçekleştirdikleritemelinde ortaya çıkmıştır. PKK’nin yarattık-ları olmasaydı, Demokratik Uygarlık Mani-festosu’na PKK Önderliği’nin ulaşmasımümkün değildi. KADEK 21. yüzyılda öz-gürlük eğiliminin devamıdır demek, hem ye-rinde hem de en doğru olanıdır. Nasıl ki,PKK 20. yüzyılın son çeyreğindeki özgürlükeğiliminin bir tarihsel devamı ise KADEK de21. yüzyılın başlarında özgürlük eğilimi vehareketinin bir devamıdır. Ve DemokratikUygarlık Manifestosu’nun gereklerine görebunu uygulamaktadır. Demokratik Uygarlık

Manifestosu da denilebilir ki, hem bu çağdahem de dünyadaki gelişmelerin, hem dePKK’nin 20. yüzyılın son çeyreğinde yürüttü-ğü mücadeleyle büyümüş ve gelişmiştir. Te-melinde bu mücadele mirası yatmaktadır.PKK Önderliği de böyle bir mirasa dayana-rak Demokratik Uygarlık Manifestosu’na yada onun ideolojik kimliğine ulaşmış, bununörgütsel, siyasal ve programsal, çözümselduruşunu ve pratiğini uygulamaya koymuş-tur. KADEK, Apocu ruh anlayış ve yaklaşım-la hala kendisini değiştiren, dönüştüren kad-rolar tarafından başarıyla temsil edilmekte-dir. Örgütlendirilen ve geliştirilmek istenen21. yüzyılın siyasal bir organizasyonu olarakkendisini ilan etti ve ortaya koydu. Denilebi-lir ki, burada özgürlük hareketi ve eğilimindebir devamlılık vardır. Ve yine Apocu ruhta, yi-ne çizgiyi sahiplenmede bir devamlılık var-dır. PKK’nin tarihsel misyonunu oynadığınıbu şekilde değerlendirmek ve kabul etmekgerekir. ‘PKK’nin zamanı bitti, işte KADEKbirden bire ortaya çıktı’, denir o zaman kök-süz bir şekilde KADEK yürütülmeye çalışılır-sa biçiminde elbette doğru olamaz ve böylebir yaklaşım başarı da sağlayamaz. Geçmi-şi ve geleceği ile hareketler vardır. Geçmişinolumlu özellikleri üzerinden, insanlığın olum-lu hareket ve davranışları üzerinden yürü-yen hareketler başarı kazanırlar. KADEK dehem bölgede hem Kürdistan’da geçmişin,PKK’nin olumlu özellikleri üzerinde yürüyor.Dolayısıyla Kürt halkının yarattığı özgürlükdeğerleri, şehitlerin verdiği büyük mücadele-ler, yarattığı büyük değerler ve tecrübelereşliğinde kendisini örgütleyip geliştirmek vebu mirası temel yaparak büyümek ve kendi-sini büyütmek zorundadır. Büyümenin temelharcı buraya dayanmaktadır. Apocu ruh ola-rak da bunu ifade edebiliriz. Bu devamlılığı-nı yeni koşullarda da sürdürmekle yüz yüze-dir. Program ve strateji olarak 21. yüzyılınçizgisini ve ideolojik kimliğini benimsemekve bunu Apocu ruhla sürdürmek en doğrusuve yerinde olanıdır. Başka türlü değerlendir-mek ve tanımlamak, birini koparıp atıp diğe-rine başladık demek ya da diğerine başlaya-lım derken, eskisini her şeyin önüne koymakelbetteki, yanlış değerlendirme ve yaklaşım-lardır. Hiç kimsenin öyle görüp öyle değer-lendirmemesi gerekir.

KADEK 21. yüzyıla göre

ortaya çıkan bir özgürlük eğilimidir

Yeniye yürürken eskiyi getirip her şeyinönüne koymak doğru olmadığı gibi,

yeniye yürürken eskiyi bir tarafa bırakmaktadoğru değildir. Bunlar inkarcı ve kaba yakla-şımlardır. Birisi mücadele tecrübelerini, Apo-cu ruhu, birlik harcını, çizgi anlayışı ve yak-laşımını reddederken; bir diğeri de, yeniyeulaşmanın zorluklarını görüp eskiye kalıpsalve dogmatik yaklaşarak eskiyi yeni gelişme-lerin önüne koymaktadır. Böylesi çatışmalarve böylesi yaklaşımlar şüphesiz ki, gelişme-ye yol açmayacaktır. İnsanlık açısından daolumlu değerleri ortaya çıkarmayacaktır.PKK’nin eski kadroları da bunun bilincinde-dir. Bu anlamda isim değişikliği bir buruklu-ğa yol açsa da, yaratılmak istenen, geliştiril-mek istenen Demokratik Uygarlık Manifes-tosu insanlık açısından büyük değer ifadeetmektedir. Bu değere karşılık verecek siya-sal örgütlemelerin geliştirilmesi de bir zorun-luluktu. KADEK bu zorunluluğun bir ifadesiolarak ortaya çıkmıştır. O anlamda baştasöylediğimiz gibi KADEK’in ilanı yapılırken,PKK tarihi rolünü oynadığı için alkışlandı.PKK’nin tarihsel rolüne büyük alkış çalınır-ken, KADEK’in kuruluşuna ve yeni bir tarih-sel rol üstlenmesine de müjdeleyici tavırgösterildi. Bu anlamda ikisinin beraber alkış-landığını vurgulamak en doğrusudur. Hislerbiraz bu yönlüydü iç içeydi, bu yönüyle birazbirbirine karışmıştır. Doğal olarak yeni kuru-luşa gidilirken bir hayıflanma söz konusudeğildi. Mutluluk ve sevinç söz konusuydu.Apocu ruh ve bağlılık temelinde yeni çizgi-nin uygulanması için kendini adama elbettesöz konusuydu. Denilebilir ki, tarihte hiçbirparti PKK kadar kendi rolünü tamamladığınısöyleyip yerini yeni bir kuruluşa başarıyla bı-rakmamıştır. Hangi partiye bakarsak baka-lım ya bölünmüşlerdir ya parçalanmışlardırya da direnip marjinalleşmişlerdir. PKK ve

Sayfa 26 SerxwebûnKasım 2002

“KADEK’in ilan› yap›l›rken, PKK tarihi rolünü oynad›¤› için alk›flland›. PKK’nin tarihsel rolüne büyük alk›fl çal›n›rken, KADEK’in kurulufluna ve yeni bir tarihsel rol üstlenmesine de müjdeleyici tav›r gösterildi.

Bu anlamda ikisini beraber alk›flland›¤›n› vurgulamak en do¤rusudur. Hisler biraz bu yönlüydü iç içeydi, bu yönüyle biraz birbirine kar›flm›flt›r. Do¤al olarak yeni kurulufla gidilirken bir hay›flanma söz konusu de¤ildi.

Mutluluk ve sevinç söz konusuydu.”

“Tarihte hiçbir parti PKK kadar kendi rolünü tamamlad›¤›n› söyleyip yerini yeni bir kurulufla baflar›yla b›rakmam›flt›r. Hangi partiye bakarsak bakal›m ya bölünmüfllerdir ya parçalanm›fllard›r ya da direnip

marjinalleflmifllerdir. PKK kadrolar› bunu Önderlik çizgisi, Demokratik Uygarl›k Manifestosu’nun yaklafl›m›n› izleyerek, benimseyerek baflar›yla yerine getirdiler. Tarihte çok az partinin yapt›¤›n› bütün olumsuz

komplo dayatmalar›na ra¤men, PKK Önderli¤i’nin cesaretine ile PKK gerçeklefltirmifltir.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 27:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

eski kadrolarının bunda büyük rolü vardır.Bunun Önderlik çizgisi, Demokratik UygarlıkManifestosu’nun yaklaşımını izleyerek, be-nimseyerek başarıyla yerine getirdiler. Tarih-te çok az partinin yaptığını bütün olumsuzkomplo dayatmalarına, PKK Önderliği’nincesareti ile, PKK gerçekleştirmiştir. Aradangeçen süreye baktığımızda bunu görmek ensevindirici ve kazandırıcı olandır. Bu da şu-nu gösteriyor, PKK kadroları hizmet kadro-larıdır. Kendisini değiştiren dönüştüren kad-rolardır. Çizgide, çizginin büyümesi temelin-de ilerleyen kadrolarıdır. Önderlik PKK çizgi-si temelinde yeni uygarlık çizgisini ortayakoymuştur. Dolayısıyla PKK de özgürlük ha-reketi ve eğilimiydi. KADEK 21. yüzyıla göreortaya çıkan bir özgürlük hareketi ve eğilimi-dir. 20. yüzyılın son çeyreğinde yapılmasıgerekenleri PKK yapmaya çalışmıştır. Buanlamda tarihsel rolünü oynamıştır. 21. yüz-yılda yapılması gerekenleri de KADEK ya-pacaktır. Dolayısıyla özgürlük hareketini,demokrasi ve özgürlük eğilimini 21. yüzyılındemokratik uygarlık çağının gereklerine gö-re, Demokratik Uygarlık Manifestosu teme-linde KADEK yapacaktır. Perspektif tama-men bu temeldedir, yaklaşım tamamen butemelde olmalıdır. Apocu ruh bu temeldekendisini geçmişte olduğu gibi bugün de ha-rekete geçirmelidir. Önderlik çizgisi, Önder-lik bağlılığı bu temelde gerçekleşmelidir. Na-sıl ki, geçmişte ideolojik kimliğimize sahipçıktıysak, yeni ideolojik kimliğimize de aynıanlayış ve aynı Apocu ruhla sahip çıkmakgerekmektedir. Büyük komplolara karşı, bü-yük ihanet dayatmalarına, inkar ve imhayakarşı nasıl büyük mücadele, fedakarlık, ça-lışma ve azim gösterildiyse, Demokratik Uy-garlık Manifestosu ışığında yeni ideolojikkimliğimizi, bunun siyasal, örgütsel gerekle-ri için de aynı yaklaşım, aynı Apocu ruhla,aynı birlik anlayışı, fedakarlık ve cesaret an-layışıyla, aynı direngenlik, sabırla mücadeleetmemiz ve böyle bir tarzı egemen kılma-mız, Apocu ruhun kendisi oluyor. Bu son üçyılda çok yoğun tartışıldı, netleştirilmeye ça-lışıldı, bunun stratejisi ve programı oluşturul-du, taktiği belirlendi. VIII. Kongre ile beraberbunu karşılayabilecek örgütsel yaklaşımlarve KADEK kuruluşuna gidildi.

Elbetteki, yeni dönemde Apocu ruh teme-linde yapılması gereken örgütlenme, çalış-maktır. Demokratik Uygarlık Manifestosu’nundoğruluğunu tespit etmek, buna göre prog-ram ve strateji belirlemek önemli oranda ya-pılmıştır, gerçekleştirilmiştir. Bunları söyle-mek tek başına yeterli değildir. Yapılması ge-rekiyordu ve yapılmıştır. PKK’yi ilk çıkışındanbugüne kadar diğerlerinden ayıran önemlinoktalarından biri de, PKK kadroları doğru-dan halka gitmişlerdir, doğrudan halka hiz-met etmişlerdir. Her şeyi bir kenara koyarak,özellikle hedefi ve amacı temelinde mücade-le etmişlerdir. Bu Apocu ruhun önemli gerek-lerinden ve şartlarından biridir. Ve her zamangeçerli olan bir ölçüdür.

Apocu ruhun en önemli özelliği

özüyle sözünün bir olmasıdır

Bugün de yapılması gereken Demokra-tik Uygarlık Manifestosu temelinde ça-

lışmak, örgütlemek, kitlelere ulaşmak, kitle-leri buna ikna etmek, sivil toplum örgütlerinidemokratik siyaseti geliştirmek, bunun tarzı-nı ve temposunu yakalamaktır. Kadro duru-şunu, yönetim tarzını hayata geçirmektir.Denilebilir ki, biz programını yaptık, strateji-sini gerçekleştirdik. Önderliğimizin geliştirdi-ği Demokratik Uygarlık Manifestosu ile ideo-lojik kimliğe kavuştuk. Şimdi geriye yapılma-sı gereken bunu pratikleştirmektir. Bunu be-nimsemek, kabul etmek, doğru olduğunusöylemek işin bir yanıdır. Apocu ruhu diğer-lerinden ayıran en önemli özelliklerinden bi-risi, özüyle sözünün bir olması, söylediğiniyapmasıydı. Yaptığına sahip çıkması ve onusavunmasıydı. Halk içerisinde de böyle de-yimler yaygındır. Halk siyasetin demokratikahlaki ölçüler çerçevesinde yapılmasını vesöylenenlerin gerçekleştirilmesini ister. Buanlamda Demokratik Uygarlık Manifesto-su’nda program ve stratejisiyle belirlenen,taktik olarak çerçevesi ortaya konulanların,örgütleme, pratikleşme ve mücadele düze-yiyle ancak hayat bulacağı çok açıktır. PKK

ilk dönemde bunu yaptı, diğerlerinden enönemli farkı buydu. PKK hem söylüyorduhem yapıyordu. PKK kadrosunu sevdiren,beğendiren hatta bütün kadrolarını bilinç dü-zeyi ve örgütleme düzeyiyle yönetim düzeyizayıf olsa bile ayakta tutan böyle bir olumluözelliktir. Yani düşündüğünü yapmak isteme-siydi, bunun için çaba harcamasıydı, bununyol ve yöntemlerini öğrenmek için kendisiniortaya koymasıydı. Şüphesiz oluşan büyüktecrübeler vardır. Kadro, örgüt mücadeletecrübesi vardır, bunlar küçümsenemeyecekdeneyimlerdir. Bugün de yapılması gereken,yeni ideolojimiz, programımız ve stratejimiztemelinde belirlenen taktiği uygulamak içinherkesin kendisini ortaya koymasıdır. Bununyönetim tarzını, belirlenen yönetim tarzınıngerçekleştirilmesidir. Denilebilir ki, son üç yıl-da birçok şeyi netleştirdik. Fakat uygulamadüzeyi, pratikleştirme tarzı yetersiz kaldı.Sorunlar istenilen düzeyde yakalanmadıysabundan kaynaklanıyor. Şu anlayışı yıkma-mız gerekiyor, savaşta her şey yapıldı. Barışsürecinde demokratikleşme sürecinde isebiraz katılarak yapılır anlayışı doğru değildir.Savaşta yapılanın daha fazlasını yapmakdestekçi konumdan çıkmak sorunun doğru-dan katılımcısı, yapanı olmak, demokratik-

leşme ve yeniden yapılanmaya doğrudankatılmak, bu her bireyin, topluluğun, sivil vedemokratik toplum örgütlenmesinin gerekle-rinden olmaktadır. Böyle bir katılım düzeyi ileberaber Apoculuğun temelinde, söylediğinekendini katma ve özeleştiri verdiği noktayıbaşta kendisi gerçekleştirme duygusu, yak-laşımı ve ruhu vardır. Yeni süreçte çizgininpratikleşmesi sağlanırken, herkesin kendinibu temelde ele alması, her kuruluşun her si-vil toplum örgütünün örgütlenme düzeyini–siyasal partiden tutalım, sivil toplum, de-mokratik toplum örgütlenmelerine, halk inisi-yatiflerine kadar– herkesin bu temelde ken-disini yeniden yapılandırması, harekete ge-çirmesi elbette Demokratik Uygarlık Mani-festosu’nun yaşam bulmasının temel araçla-rından biri olmaktadır. Böyle yapılırsa, bu-nun için büyük sabır, büyük mücadele, bü-yük direngenlik, uygun örgütlenmeler ve bu-nun için yürütülecek mücadeleler gerçekleş-tirilirse, büyük bir atılım ve kazanım sağlana-cağı açıktır. Geçmişte yaratılanlar üzerindekonuşmak, bunun üzerinde Demokratik Uy-garlık Manifestosu’nu kabul etmek, ortayaçıkan kitle mücadelesini çok fazla geliştirme-den ona dayanmak, söylemlerde bulunmak,Demokratik Uygarlık Manifestosu’nun Ön-derlik çizgisine, ruhuna, davranışına, yeniçalışma tarzına ve yöntemine aykırılık arz

eder. Bu tür yaklaşımlar ne benimsenebilirne de kabul edilebilir. Benimsemek, kabul et-mek; demokratikleşme mücadelesi verildi,Demokratik Uygarlık Manifestosu ile yeni-den yapılanma sağlandı anlamına gelmez.

Geçmişte ideolojik mücadele, komployuboşa çıkarmak için ayakta kalma önemliydi.Yeni stratejiyi ve onun programını kavramak,özümsemek önemli idi. Bunlar önemli kaza-nımlardı ve büyük oranda başarıldı. Şimdiideolojik mücadele ve çizgi mücadelesi ver-mek kadar, bunun örgütünü ve pratiğini yap-mak, temel görevlerden biri durumuna gel-miştir. Artık diğer tüm şeyleri yapmak yanın-da, pratikleşmeyenin örgütlenmeyenin deyeni süreçte kabul edilmeyeceğini, kendinipratikleştirmeyenin başarı sahibi olmayaca-ğını görmek ve altını çizmek önem taşıyor.Artık pratikleşen, yaşamsallaşan bu anlam-da özgürlük ve örgütlenme alanını genişle-ten, başarıdan başarıya koşan, kendi alanı-na ve özgünlüğüne göre Demokratik Uygar-lık Manifestosu’na katkı sunan, katılım gös-teren her örgütleme, bireyin değer ürettiğioranda başaracağı bir gerçekliktir. Başarınınölçüsü tamamen buna göredir. Apocu ruh veçizgiye bağlılıkta başarmak esastır. Yeniyigerçekleştirmek büyütmek esastır. Kitleyi

katmak kitle siyasetini uygulamak ve büyüt-mek esastır. Hangi alanda olursa olsun, se-çimden tutalım serhildanlara kadar demok-ratik halk inisiyatiflerini oluşturmaktan tuta-lım, siyasal kitle partisini, çizgi partisini oluş-turmaya ve KADEK örgütlenmesini her yer-de gerçekleştirmeye kadar, sivil toplum alan-larını ve onun örgütlenmesini her alanda bü-yütmeye kadar pratikleşmek, başarının te-mel ölçüsüdür. İki ve üç yıl öncesinin yakla-şım, davranış ve duruşuna göre sorunun ba-şarılacağını söylemek yanlıştır. Zaman vemekan içinde gelişmeler var. Her KADEKüyesi, yurtsever, demokrat her genç, her ka-dın, kendi çalışma alanını büyüterek, örgüt-lenme yaparak yeni döneme cevap verebilir.Demokratik Uygarlık Manifestosu’na, de-mokratik siyasete, sivil toplum, üçüncü alanörgütlemesine katkı sunabilir. Bunlar gerçek-leştiği oranda her alanın kişinin ya da kuru-mun başarılı olduğu söylenebilir. Bunun dı-şında başarı aramak; Apocu ruha, Önderlikçizgisine, Demokratik Uygarlık Manifestosuve yeni ideolojik kimliğe bağlılığa ters düşer.Bu tür arayışlar içine girmek, niyetlerle hare-ket etmek doğru olmadığı gibi insanları pra-tikleştirmez. Doğru olan pratikleşmek, işleriyürütmek ve büyütmektir. PKK’nin ilk kurulu-şunda, mücadele tarihinde de bu vardı. KA-DEK 21. yüzyılın programını ve stratejisini

üstlenmiş ve ona göre mücadele ediyor. Busağlandığı oranda başarı kaçınılmazdır. Altı-nın çizilmesi gereken en önemli noktalardanbiri de bu olmaktadır.

PKK Ortadoğu’da

özgür birliğin köprü rolünü oynadı

Şimdi ‘PKK özgürlük eğilimi olarak ta-rihteki rolünü oynadı ve bunu ta-

mamladı’ belirlemesi, tanımlaması yapılmış-tır. Bu doğru bir belirlemedir, mücadele saf-larındaki bazı olumsuzluklar, PKK’nin yarat-tıkları ve Kürt halkının ortaya çıkardığı olum-lu gerçeği değiştiremez. Yaşanan bazı olum-suzluklar mahkum edilmiştir. Rantçı, işbirlik-çi, ihanetçi yaklaşımlar PKK mücadelesinedayatılmış hatta komplolarla bazıları PKK’yiparçalamak istemişlerdir. Bütün bunlara kar-şı PKK’nin yürüttüğü bu yönlü mücadele var-dır. Kürt halkı mücadeleye katılarak kendisi-ni PKK’nin amacı ve çizgisi doğrultusundaelbetteki halklaştırmıştır, birleştirmiştir. Böy-lesi bir rol kazanmıştır. Komploya karşı daherkesten çok halk bilinçli veya bilinçsiz ce-vap vermiştir. Bu açıdan PKK, misyonunu ta-mamladıktan sonra PKK üzerine olumsuz

yorumlar yapmak, PKK’yi terörist ilan etmek,PKK’nin misyonuna ters düşecektir. HemTürkiye’de, hem Irak’ta hem İran’da, hem dediğer yerlerde demokratikleşme temelindebir özgür birlik hedefi söz konusudur. Dolayı-sıyla bunu PKK’nin mücadelesinin yarattığı-nı halk ve kamuoyu görüyor, buna olumlucevaplarını geliştirdiğini söylemek de müm-kündür. KADEK; Türkiye’de Türkiyelileşmek,Irak’ta Iraklılaşmak, İran’da İranlılaşmak isti-yor ya da Suriye’nin demokratikleşmesini is-tiyor. Ortadoğu’nun bir bütün demokratikleş-mesini istiyor. Ortadoğu’nun tarihsel, kültürmirasına dayanarak, Ortadoğu’nun anlam-sız fanatik, milliyetçi ya da radikal İslamcı,emperyalist böl yönet politikalarından arındı-rılarak, bütün halkların ulusların çıkarlarınadenk düşecek bir kardeşçe birliği istemekteve bunun için mücadele etmektedir. PKKşüphesiz bunun temelini oluşturmuştur vekoşullarını yaratmıştır. Herkes tarafından gö-rülmesi ve değerlendirilmesi önem taşımak-tadır. Ortadoğu’nun birliğine giden yoldaPKK’nin misyonu ve rolünün görülmesi gere-kiyor. PKK bakış açılarını, bu anlamda Türki-ye’de demokratikleşme, özgür birlik köprü-sünü açtığı için takdire değer görülmelidir.Suriye’de demokratikleşme takdire değergörülmelidir. İran’ın reforme edilmesi ve ye-niden yapılandırılmasında olumlu katkı su-

nacağı için taktir edilmelidir. Irak’ta anlamsızşiddet dışında Irak’ın demokratik federasyo-na kavuşturulması, ulusal barışın, iç barışın,kardeşliğin sağlanması temelinde anlam ve-rilmelidir. Bütün bunların da PKK’nin geçmiş-te yürüttüğü mücadelenin bir temeli olduğu-nu görmek gerekir. PKK 21. yüzyılın progra-mına göre halkların, kardeşliğin birliğin te-mellerini atmıştır. Ayrıca 21. yüzyıl stratejisi-ne giderken de, PKK’nin birden bire bunaulaşmadığı, geçmiş tarihsel mücadelesi içe-risinde Önderlik çözümlemeleri ve yaklaşım-larıyla da bunun bazı ön koşullarını gerçek-leştirdiğini, uyguladığını görerek doğru biryaklaşımın sergilenmesi gerekir. En doğruolan AB’nin de PKK hakkındaki terörist dam-gasını kaldırmasıdır. PKK, dostlar ve kardeşhalklar tarafından insanlığa, Kürt halkına,dolayısıyla da Ortadoğu’ya hizmet eden birhareket olarak görülüyor. Eskiden düşmanlıkyapanlar tarafından da önemli oranda böylegörülmesi ve böyle değerlendirilmesi, yineinsan hakları ve demokrasiyi savunduğunusöyleyenlerin PKK’yi bu noktada görmesibüyük önem ve yarar taşımaktadır. PKK’yetarihsel zaman ve mekan içindeki hakkı tes-lim edilirse, Kürt halkına ve Ortadoğu’ya kar-şı yapılan haksızlıkların düzeltilmesinin deönünü açılacaktır. Denilebilir ki, Kürtlere vePKK’ye ne kadar haksızlık yapılmışsa, bun-lar düzeltildiği oranda Türkiye’deki demokra-tikleşmenin önü de açılabilir. Ortadoğu’dakihaksız uygulamalar da bu şekilde düzeltile-bilir. Bununla doğrudan bağlantısının oldu-ğunu vurgulamak gerekir. Bu temeldePKK’ye bakış açısının da yeniden gözdengeçirilmesi gerektiği çok açık ve nettir.

Şüphesiz, PKK salt kurtuluş hareketi de-ğil, bir insanlık hareketidir. Ortadoğu’da çe-şitli dönemlerde özgürlük hareketleri ve eği-limleri ortaya çıkmış, bunlar bütün Ortado-ğu’yu ve insanlığı etkilemiştir. PKK’nin yap-tıkları ve bugün çözüm için ortaya koydukla-rını göz önüne getirdiğimizde, bir insanlık ha-reketi olduğunu, 20. yüzyılın son çeyreğindebu rolü oynadığını görmek mümkündür. Bun-ların tabii ki herkes tarafından temsil edilme-si gerekiyor. Bu temsil edildiği oranda, Orta-doğu birliği ve Ortadoğu’daki insani hareket-ler ve sivil toplum örgütlenmeleri ya da halkhareketlerinin geliştirilmesinin gerçeği dahaiyi anlaşılır ve pratikleştirilmesi önünde dahaciddi çaba sahibi olunabilir. Zaten Kürtleri di-ğer komşu halklardan ayırmak zordur, ayrıbir coğrafyada homojen bir nüfus da değildir,bu yönüyle parçalanmış dört devlet sınırlarıiçerisinde kalmış değişik alanlara dağılmışbir yapı söz konusu. Yine bölgenin çeşitliözellik ve özgünlükleri vardır. Kürt halkı buözellik ve özgünlükleri birlikte yaşıyor, kendi-si fazlasıyla bunları baskı ve ezilme yönüyleyaşıyordu. Bütün bunlar PKK’yi PKK hareke-ti yapmaya, çelişkilerin yoğun oluşundan do-layı insani ya da kurtuluşçu, birlik özellikleridaha yoğun yaşamaya götürdü. Yine çözü-me gitmesini daha fazla gündemine koydu.PKK’nin zor koşullarda mücadele etmesi veözgürlük eğilimini temsil etmesi –Kürtlerinyaşadığı koşullar göz önüne getirildiğinde–daha ileri bir düzeyi, bir insanlık düzeyini or-taya çıkarmıştır. Dolayısıyla Araplarla, Türk-lerle, Farslarla ve diğer halklarla nasıl yaşa-nılacağını kendi mücadelesiyle ortaya çıkar-mış ve bunun mirasını KADEK’e bırakırken,KADEK bunu daha net ve somut olarak for-müle etmiştir. Özgür birliği ortaya koymasıda tamamen bununla bağlantılıdır.

– PKK hareketinin Türkiye halkları vesosyalistleri için anlamı nedir? Nasıl anla-şılmalıdır?

– İster anlaşılsın ister anlaşılmasın PKKhareketinin Türkiye halkları açısından, Tür-kiye’nin demokratikleşmesi, Türkiye sosya-list hareketinin gelişmesi için yarattıkları,tartışma götürmez bir şekilde ortadadır. Ha-len de anlaşılmayan bazı noktalar tartışıl-maya devam edecektir, anlaşılması sağla-nacaktır. Önderliğimiz Mahirlerin, Denizlerindevamı olduğunu vurguladı. Bunun bir anla-mı vardı. PKK ortaya çıkarken çıkış gerek-çesini, sosyalizm, ulusal kurtuluş hareketle-rinin ve Türkiye’deki devrimci demokratikhareketin etkisi olarak koydu. Mahirlerin,Denizlerin, İbrahimlerin mücadelesinin

Serxwebûn Sayfa 27Kasım 2002

“fiüphesiz, PKK salt kurtulufl hareketi de¤il, bir insanl›k hareketidir. Ortado¤u’da çeflitli dönemlerde özgürlükhareketleri ve e¤ilimleri ortaya ç›km›fl, bunlar bütün Ortado¤u’yu ve insanl›¤› etkilemifltir.

PKK’nin yapt›klar› ve bugün çözüm için ortaya koyduklar›n› göz önüne getirdi¤imizde, bir insanl›k hareketi oldu¤unu, 20. yüzy›l›n son çeyre¤inde bu rolü oynad›¤›n› görmek mümkündür. Bunlar›n tabii ki

herkes taraf›ndan temsil edilmesi gerekiyor.”

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 28:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Sayfa 28 SerxwebûnKasım 2002

kendi üzerinde de etkisi olduğunu, PKK’ninortaya çıkış gerekçelerinden birisi olduğunuvurgulamıştır. PKK ortaya çıkarken, Mahir-leri, Denizleri kendilerine yakın görmüştür.Önderliğimiz özellikle de Denizlerin devamıolduğunu, onların mücadelesini yaşattıkları-nı ve devrimci demokrasiyi geliştirdikleriniısrarla vurgulamıştır. Bunu hem PKK müca-delesiyle hem de kendi yaptığı bazı çözüm-lemelerle ortaya koymuş, bütün bunlar de-ğerlendirilmiş ve mücadelesi verilmiştir.Tüm değerlendirme ve yazılarında bunlarmevcuttur. O açıdan PKK’nin, Türkiye sos-yalist hareketinin bir devamı, onu devam et-tiren, onu kendi koşullarında yaşatan bu an-lamda Türkiyelileşmek istediğini ısrarla vur-gulayan bir hareket olduğunu ve bunun içinmücadele ettiğini görmek gerekiyor. 12 Ey-lül’de cunta gelirken, Faşizme karşı Birle-şik Direniş Cephesi, ‘Demokratik Türki-ye, Özgür Kürdistan’ı formüle etmişti. As-lında bu programlar, söylenenler, belirtilen-ler 20. yüzyıl programına göre olsa da,–ki’82’de vurgulanmıştı– bugün demokratikçözüm için formüle edilen ‘DemokratikTürkiye, Özgür Kürdistan’ birlik anlayışı-na yakındır. Böyle bir birliği içermektedir.

PKK

Türkiye sosyalist hareketinin

Kürdistan’da yaşayan özüdür

Türkiye sosyalist hareketini devam et-tirmek isteyenlerin Mahirlerin, Deniz-

lerin hedeflerini yeteri kadar devam ettire-medikleri ortaya çıkmıştır. Faşizme KarşıBirleşik Direniş Cephesi’nin hedefi, “Bağım-sız Türkiye Özgür Kürdistan” olmakla bera-ber, bunun için ciddi bir mücadele vermedi-ği açıktır. PKK hareketi ise daha çok Kürtle-rin ağırlıkta olduğu alanlarda mücadele yü-rüttüğü ve buraya dayandığı için Özgürlükmücadelesinin Türkiyeleştirilmesi zayıf kal-dı. Türkiye sosyalist hareketi diğer cepheyitamamlamadı. Program ve stratejileri Türki-ye’nin genelini kapsayacak bir durumda de-ğildi. Asıl görev Türkiye sosyalist hareketiile Kürdistan’daki Kürt sosyalist hareketinin

birliğiydi. Demokratik Türkiye, Özgür Kür-distan’ın somut anlamı da buydu. Türk veKürt halklarının birleşmesi, bunun siyasalve örgütsel öncülerinin bu temelde birleş-mesi anlamını taşıyordu. Bunu şunun içinbelirtiyoruz; PKK baştan bugüne kadarKürtlerin kimliği, ulusal diriliş için ortaya çı-karken, bunu formüle etmeye çalışırken,sürekli Türkiye ile birleşmek için hareket et-miştir. Önderliğimiz 15 Ağustos Atılımı baş-ladıktan sonra ’88’lerde Türkiye ile birlik ol-mak istediğimizi, özgür birliğin kurulmasıgerektiğini, ’90’lardan sonra da siyasal vedemokratik çözüme açık olduğunu, bununiçin çeşitli çalışmaların yapıldığını, amapratiksel ve örgütsel birçok şeyin yeterinceyerine getirilmediğini vurgulamaktadır. Bu-rada şunu görmek gerekiyor; Türkiye halk-ları ve Türkiye sosyalist hareketi için hemözgür birliğin ve eşit koşulların zeminininoluşturulması hem de Türkiye’nin –kısmi deolsa– demokratikleşmesi PKK hareketininmücadelesi sonucudur. PKK’nin mücadele-si, Türkiye’de demokrasinin, çok kültürlü,renkliliğin geliştirilmesi gerektiğini Türkiyeortamına ve gündemine dayatmıştır. Yineyürüttüğü mücadele ile Türkiye sosyalisthareketinin de mirasını devraldığını ve bu-nu yaşattığını göstermiştir.

PKK hareketi, ezilenlerin hareketidir,emek hareketidir. Ulusal kurtuluş hareketi ol-sa bile sosyalizm mücadelesini içermektedir.Kürdistan’ın ağırlıklı olarak ezilenlere, yok-sullara dayanmaktadır. Böyle bir içerik veanlamı vardır. PKK Önderliği bundan hare-ketle Demokratik Uygarlık Manifestosu’nuoluştururken, demokratik uygarlığın sol yo-rumunu; sosyal adalet, eşitlik, özgürlük, de-mokratikleşme, üç kuşak hakların herkesiçin gerçekleştirilmesini esas almıştır.PKK’nin çıkışı ve mücadelesinde emek vesosyalizm boyutunu görmek, bunları yoğun-ca tanımak mümkündür. Türkiye birliği açı-sından PKK hareketinin mücadelesi bu yö-nüyle görülmelidir. Kürt kimliği ve mücadele-si için ortada yoğun mücadele yürütmekleberaber, Türkiye halklarının birliği, kardeşliğidemokratikleşme ‘özgür birlik’ çözümününgerekliklerini de, PKK kendi mücadelesinde

ortaya koymuş ve geliştirmiştir. Kürt sorunuve diğer tüm sorunların ortaya konulmasıböyle bir mücadele sayesinde olmuştur. Bumücadele olmasaydı Kürtler şüphesiz ki red-dedilecekti. Türkiye’de demokratikleşme budenli tartışılmayacaktı. Yine sosyalist hare-ketin ’80’lerden sonra kesintiye uğramasınedeniyle PKK hareketi, sosyalizmin kendi-sini de temsil etmiştir. Denizleri, Mahirleri buanlamıyla da devam ettirmiştir. Daha sonrada Türkiyelileştiğini dost ve kardeş güçlerle,sosyalist kardeş örgütlerle birleşerek, blokoluşturarak göstermiş, Türkiye’deki sorunla-rın çözümünü böyle bir blokla gündemleşti-rerek kanıtlamıştır. Bu açıdan denilebilir kiPKK Türkiye sosyalist hareketinin Kürdis-tan’da yaşayan özüdür. Mücadele eden özü-dür. İster görülsün ister görülmesin, ister ba-zıları tarafından kabul edilsin ister edilmesin,hatta şimdiye kadar hakkı ister teslim edilsinister edilmesin, PKK hareketinin Kürdis-tan’da ve Türkiye’de böyle bir gerçeği vardır.PKK hareketi Kemaller ve Hakileri baştanberi içinde barındırdığından dolayı enternas-yonal öze sahip olduğu için, 21. yüzyıla gö-re de bir birlik enternasyonalizminin özü veiçeriğini geliştirmiştir. Bunları PKK’de gör-mek ve bulmak mümkündür. Pratik olarak bircephe kurulmamış olsa da bunun bütün ne-denleri PKK’ye dayanmamaktadır. Hatta çokaz bir kısmı dayandırılabilir. Türkiye sosya-list hareketinin yeterli cevabı vermemesi,Türk halkı ve diğer halk kesimleri için de ye-terince bir örgütlenmeye sahip olmaması-nın, 12 Eylül’den sonraki baş aşağı gidiştebüyük etkisi olmuştur. Diğer yandan PKKhareketinin Kürt halkını ayağa kaldırdığı gibiTürk halkının da ayağa kaldırılmasında bü-yük yararı olmuştur. PKK hareketi emek vesosyalizmi temsil ettiği için Türkiye’deki sos-yalist hareketin de ayakta kalmasının ve yü-rümesinin, birliğe katılmasının güçlü koşulla-rını yaratmıştır. Bu açıdan Türkiye halkları-nın demokratik ‘özgür birlik’ çözümüne git-mesini, PKK hareketinin yarattığını vurgula-mak önem taşımaktadır. Türkiye sosyalisthareketinin de konumunun etkisiyle 12 Ey-lül’den sonraki baş aşağı gidişi durduranPKK hareketinin kendisi olmuştur. 15 Ağus-

tos Atılımı, ile başlatılan mücadele ve sava-şın Kürt halkında ortaya çıkardığı irade vedemokratik mücadelenin, Türkiye’deki de-mokratik ve sosyalist hareketi de ayağa kal-dırdığını, onlara güç verdiğini, onlara konuş-ma ve mücadele etme imkanı sağladığını,bu yönlü güçlü imkanlar sunduğunu görmekve belirtmek gerekiyor. Bundan dolayı nasılki Başkanımız Denizlerden, Mahirlerden, İb-rahimlerden büyük güç almışsa, buradanhareketle Ulusal kurtuluş hareketinin geliş-mesinin zeminini, gücünü ilişkilerini, ideolojikkimliğini ve örgütünü yaratıp mücadele et-mişse, Mahirleri, Denizleri kendi mücadele-sinde sürdürdüğünün vurgusunu her zamanyapıp, onların mücadelesine sahip çıkmış-sa; Türkiye sosyalist ve demokratik hareketide PKK’nin veya Kürt halkının yaptıklarınasahip çıkarak, bunları hem güncel plandahem de önümüzdeki mücadele sürecindeyaşatması, birlik ve demokratik çözüm içinbüyük bir güç kaynağı olarak görmesi gerek-tiği ortadadır. Buradan beslenmek ve burayıgörmek hem PKK hareketinin doğru değer-lendirilmesi hem de Türkiye’deki demokratikve sosyalist güçlerin yürüyüşünü güçlendir-meleri için gerekli ve zorunlu olmaktadır. Di-ğer önemli bir nokta da 21. yüzyılın kutup-laşmalarına, yaklaşımlarına, çatışmalarınagöre değerlendirmeler aşılmıştır. PKK kendipratiği ile yaptığı değerlendirmeleriyle bunuaştığını göstermiş ve Türkiyelileşmeyi her-kesin gündemine koymuştur. Sosyalist vedemokratik hareketin içinde uzlaşma kültü-rünün geliştirilmesini, blok temelinde birliğinyaratılmasını herkesin gündemine getirmiş-tir. İnanıyoruz ki, Türkiye’nin sosyalist ve de-mokratik halkı da, 20. yüzyılın son çeyreğinedayanan anlamsız kutuplaşma, çekişme ça-tışmaları ve önyargıları aşarak, PKK hareke-tini daha doğru ve daha anlaşılır değerlendi-rebilir, tecrübelere ve deneyimlere daha iyisahip çıkabilir, daha iyi yerli yerine koyabilirve bundan güç alarak Türk ve Kürt halkınınTürkiye’deki sosyalist ve demokratik hare-ketlerle KADEK’in daha güçlü birliğini, kar-deşliğini, dostluğunu pekiştirebilir. Biz bu an-lamda KADEK olarak üzerimize düşeni, bir-lik olarak yapılması gerekeni yapacağız.

Blok için yapılması gerekenleri yapacağız.Bir uzlaşma kültürünün demokratik ve sos-yalist hareketler için de gelişmesini sağlaya-cağız. Bugün Türkiye halkı sistemin çöktü-ğünü ilan etmiştir. Yapılan seçimlerle sistemkaybetmiştir. Bütün eski milliyetçi, şovenistpartiler kaybetmişlerdir. Türkiye halkı değiş-me kararını vermiştir. Eskiyi yıkmıştır. Bu ko-nuda AK Parti’yi yoğun olarak tercih etmiştir.AK Parti kısmi oranda değişiklikler yapabilir,ama Türkiye’yi yeniden yapılandıramaz,Türkiye’yi demokratikleştiremez, bu anlam-da Kürt sorununu çözemez. Denilebilir ki,Türkiye’de işin yarısı gerçekleştirilmiştir.Halk ancak değişimin yarısının gerçekleşti-rilmesinin kararını vermiştir. Değişimi yarat-mak, değişimi örgütlemek, yapılandırmak,siyasi, idari, örgütsel, hukuki anlamda Türki-ye’nin demokratikleşmesini sağlamak, sos-yalist ve demokratik güçlerin üstlenmesi ge-reken bir görevdir. Liberal demokratlara,sosyal demokratlara, Türkiye’nin gelişmesiniisteyen insanlara düşen bir görevdir. Baştada demokrat ve sosyalist güçlere düşen birgörev olmaktadır. Biz KADEK olarak demok-ratik ve sosyalist güçlerin siyasal hareketolarak birlikteliğinin, bu anlamda Türkiyeli-leşmesi için siyasal bir blok, asıl ana muha-lefet partisi, kitle partisi olarak sosyalist, de-mokratik-sosyal demokrat, liberal demokratve hatta İslamcı buna benzer alevi demok-ratları da kapsayan bütün sivil toplum örgüt-lerini içinde barındıracak bir bloklaşma ve si-yasal kitle partisinin gerekli olduğuna inanı-yor ve gereklerinin yapılması konusunda eli-mizden geleni yapacağımızı belirtiyoruz. Buseçimler DEHAP’ın ilk provasıydı hatta ye-tersiz provası olarak da kabul edilebilir. Siya-sal kitle örgütlemesini hatta ana muhalefetibu eksene oturtup, Türkiye’de halkın verdiğideğişim kararını, Türkiye’nin yapılanmasınave demokratikleştirilmesine götürme hazır-lıklarını hemen tamamlayıp bunun mücade-lesini ve alternatifini ortaya çıkarmak önemtaşımaktadır. Bunu kısa sürede yapmak el-bette geçmişte yapılan anlamlı ve doğru mü-cadeleyle cevap olacaktır. Geçmiş mirasısahiplenmenin de yolunun buradan geçtiğinibir kez daha vurgulamak istiyoruz.

Kadın sorunu

DEHAP mitingleriyle

toplumun ruhuna ulaştı

Bu seçimlerden hangi kazanımlarsağlandı? Birinci olarak, bu tür geliş-

melerin zorunluluğunu gördük. İkinci ola-rak, çekirdek ittifak ortaya çıktı. Üçüncüolarak, güçlü bir seçim kampanyası yürü-tüldü. Meclise girmedik, ama toplumu bi-rinci düzeyde etkiledik. En coşkulu, insan-ları, toplumu en çok etkileyen, dolayısıyladeğiştiren mitingleri DEHAP yaptı. Bunuherkes kabul ediyor. Sonuçlar, herkesi şa-şırtmış durumdadır. Yürütülen kampanyainsanları o kadar etki altına aldı ki, herkesmevcut gücün bunun kat kat ilerisinde ol-duğunu sandı. Sandıktan farklı bir durumçıkınca şaşırdı. Demek ki etkileme gücübu düzeydedir. Bu etki geçici değildir. İn-sanların ruhunu, düşüncesini ve duygula-rını etkilemiştir. Hareket, Türkiye’ye yayıl-ma imkanı buldu ve tüm demokratik vesosyalist güçlerin birliğini yaratma koşulla-rını oluşturdu. Bir devrim gerçekleştirdi.

Seçim boyunca kadın hareketi tartışmakonusu oldu. Basında “meclis yine erkekoldu” veya “kadına yine kapılar kapatıldı”şeklinde ifadeler kullanıldı. Kadın sorunuen çok tartışılan, herkesi en çok zorlayankonu oldu. Bunu DEHAP gündeme getirdi.Adeta birçok çevrenin suçluluğunu ortayakoydu, onları suçluluk psikolojisine çekti vetoplumu da bu temelde etkiledi. Kadın öz-gürlüğü, toplumsal demokrasinin ve özgür-lüğün gelişmesinin esasıdır, bunların düze-yini belirliyor. Kadın sorununu bu denli

gündemleştirmek, gerçek demokrasi veözgürlük olgusunun Türkiye gündemine nedenli girdiğinin göstergesidir. Bu devrimcibir etkilemedir. Mecliste ve hükümette ol-mak çok değerli değildir; esas olan bilinci,ruhu ve yaşamıyla insanların etkilenmiş ol-masıdır. Devrimci olan, dolayısıyla değertaşıyan etkileme budur. Bu seçim sürecin-deki kampanya ile Kürt toplumu daha ileridüzeyde özgürlük ve demokrasi yönündeetkilendi. En önemlisi de Kürt toplumundaortaya çıkan demokratik özgürlükçü çizgi-deki değişim rüzgarları, Türkiye toplumunataşındı. Bunun etkileri önümüzdeki süreçtedaha açık görülecektir.

Bu anlamda önemli bir düzey yakalandı.Bundan sonrası için birçok yanlış ve doğruortaya çıktı, veri oluşturuldu. Bunlar doğrudeğerlendirilir, gerekli politikalar oluşturulurve örgütsel adımlar atılır, örgüt çalışmasıyürütülürse; bundan sonraki süreçte oluşanmeclise, ABD patentli yeni Türkiye yarat-maya karşı halkların demokratik ve özgürbirliğini öngören yeni bir Türkiye yaratmamücadelesini halk serhildanı temelinde ge-liştirmek mümkün olur. Bunun koşulları faz-lasıyla var. Bu anlamda iki Türkiye gerçeğidevam ediyor: Egemen gerçek ile halklarıngerçeği. Halkların mücadele etme, birleş-me, örgütlenme, bu değişim ve yeniden ya-pılanma sürecini kendi çıkarları doğrultu-sunda yürütme şansları var. Eğer bu yapı-lır, böyle bir demokratik halk mücadelesiönümüzdeki sürece çok zengin eylem bi-çimleriyle dayatılırsa, ortaya çıkan meclisuzun ömürlü olmaz. CHP destekli AKP ikti-darı bazı adımlar atan geçici bir dönem ikti-darı olacak, yerini yeni iktidarlara, daha de-mokratik ve özgürlükçü bir Türkiye’yi tesiseden iktidarlara bırakacaktır.

Bunun gerçekleşmesi doğru anlayışave gerekli çabayı harcamaya bağlıdır.Kendiliğinden olmaz, mücadele dönemidevam ediyor. Kim doğru politikalar izler,örgüt çalışmalarını geliştirir, kendini başa-rıyla pratikleştirirse Türkiye’nin yenidenyapılanmasını o belirleyecektir. Ortaya çı-kan sonuçla birlikte egemen güçler yeni-den yapılanma yönünde bazı adımlar ata-caklar, ama bunları aşmak, halkların de-mokratik ve özgürlükçü yaşamını geliştire-cek bir yeniden yapılanmayı tesis edeceksüreci geliştirmek mümkündür. Her şeyegemenlerin elinde değildir. Bu seçimler-de bir yandan böyle bir siyasi yapılanmaortaya çıktı, diğer yandan DEHAP ile ken-dini ortaya koyan demokratik halk hareke-ti ortaya çıktı. Diğer güçler tümden oy kay-bederken DEHAP –istenilen düzeyde ol-masa bile– oy kazandı. Önümüzdeki süre-cin siyasi mücadelesi bu güçler arasındagerçekleşecek. Sonucu, doğru ve etkilimücadele edenler belirleyecek. Bu bakım-dan halkın köklü demokratik değişimler te-melinde özgürlükçü bir siyaset ve yaşamtesis etme imkanı hala var. Seçimler, öylebir sürecin gelişmesi için bir adım ileri at-mak olmuş; eskiyi silip süpürerek, statüko-culuğu aşarak daha etkili mücadele edile-cek bir siyasi ortam yaratmıştır. Bu gerideğil, ileri bir durumdur. Demokratik halkmücadelesini geliştirmek için zayıf değil,güçlü bir durumdur. Daha çok imkan su-nan, fırsatlar içeren, elverişli koşulları ifa-de eden bir durumdur. Bunu iyi görmek,Demokratik Uygarlık Manifestosu çizgisin-de gereklerini yerine getirerek pratikte yü-rümek, bizi başarıya götürecektir.

Dar düşüncelerden uzak durmak gere-kir. Eleştiri ve özeleştiri yapılmalıdır. Ger-

çeklerin neler olduğunu ortaya çıkan so-nuçlara dayanarak öğrenmek esas alın-malıdır. Yararlı olan budur. Onun dışındakiyaklaşımlar doğru değildir. Dar siyasi yak-laşımlar, hayali anlayışlar aşılmalıdır. Mo-ral olarak kendini geri çekme durumu ol-mamalıdır. Ortaya çıkan sonuçları bütüntoplum tartışıyor. Önümüzdeki süreçte da-ha fazla tartışılacaktır. Her adım atıldığın-da bu durumlar yeniden yeniden değerlen-dirilecektir, ama bunu yaparken gerçekçiolmak, doğru ve derinlikli bir bakış açısınasahip olmak esastır. Sığ ve yüzeysel yak-laşımlarla kendini karamsarlığa hapset-memek lazım. Tarihsel bakmak, olaylarıderinlikli ve kapsamlı ele almak önemlidir.Öyle yapılırsa, gelişme imkanlarının nekadar fazla olduğu görülür. Öyle bakılmaz,dar siyasi yaklaşımlar esas alınırsa, tartış-malar neden meclise girilmediği noktasın-da kilitlenir, ki bu da mevcut gelişme po-tansiyelini doğru görmeyi, dolayısıyla gö-revleri doğru ve yeterli tespit etmeyi engel-ler. Sonuçta gerekli pratik çaba içerisinegirilemez. O nedenle öylesi yaklaşımlar-dan uzak durulmalıdır.

Süreç, Önderliğin çizdiği doğrultudailerliyor. Kaybedenler, Önderlik çizgisinegirmeyenlerdir. Gelişmeleri yönlendiren,Önderliğin Demokratik Uygarlık Manifes-tosu ile çizdiği çizgidir. Türkiye, bununpolitik kararlarını aldı ve hala bu adımlarıatıyor. Mevcut adımlar da bu temelde ge-lişen adımlardır. Seçimle birlikte aşılanyapılar, buna ters olan yapılardır ve ezilipgeçiliyorlar. Bu nedenle eleştiri ve öze-leştiri yapmak, kendini yenilemek esastır.Düzen içerisinde olduğu gibi, demokratikhalk hareketi içerisinde de bunu yapma-yanlar aşılacaktır. Eleştiri ve özeleştiriyi

geliştirmeyen, rantçı yaklaşan, bireyselçıkarlarını öngören, dolayısıyla gelişme-nin önünü tutan çevreleri ayıklayarak se-çimlerle ortaya çıkan ve tüm Türkiye top-lumuna bir buçuk ay içerisinde bayramhavası yaşatan dinamizmi büyük ve kalı-cı bir hareket haline getirecek gelişmele-ri ortaya çıkartacağız. Doğrusu budur,çizginin gereği budur.

Seçim sonuçları gelecek için dahadoğru ve yeterli hazırlanmamız gerektiğinigösterdi. Bunu yapabilmeliyiz. Önderlikönceden bu konuda uyararak hayalciolunmaması gerektiğini belirtmiş, yine ör-güt çalışmasının önemi üzerinde durmuşve “meclis değil, demokrasi hareketini ya-ratmak esastır” demişti. Bu seçimde önplanda olan buydu. İkinci planda olan,meclise girecek bir ittifakı yaratmaktı, çün-kü onun da koşulları vardı. Biz, demokrasihareketini yaratma yönünde adım attık,ama meclise girecek bir ittifak yaratama-dık. Bu bakımdan doğru yaptık, yani de-mokrasi hareketi doğrultusunda değil, ba-zı güçleri meclise götürme yönünde adım-lar atsaydık, meclise milletvekili sokardık,ama bize hizmet etmeyebilirdi. Önemliolan, birkaç milletvekili ile mecliste söz sa-hibi olmak değil birinci olarak, toplumsaldeğişimi yönlendiren; ikinci olarak, siyasiyapılanmayı değiştirecek bir gücü ortayaçıkartan bir hareketi yaratmaktı.

Böyle bir hareketi yaratma yolunda iler-ledik. Bu, doğru bir yoldur. Bu sonuçlardançıkaracağımız derslerle yetersizlikleri tela-fi edersek önümüzdeki süreçte kendimizi,siyasi olarak yönlendirici konuma ulaştıra-bilir, gelecek seçimlerde çok daha farklısonuçlar ortaya çıkaracak bir hareket ge-liştirebiliriz.

Bafltaraf› sayfa 21’de

3 KASIM SEÇ‹MLER‹YLE TÜRK‹YE YEN‹ B‹R DÖNEME G‹RD‹3 KASIM SEÇ‹MLER‹YLE TÜRK‹YE YEN‹ B‹R DÖNEME G‹RD‹

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 29:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

PPKKKK’’nniinn bbaannaa kkaazzaanndd››rrdd››kkllaarr››nnaa ddaaiirr

BBu konuda tek birşey söylemengerekiyor denilse ilk söyleyece-ğim şey “PKK bana sevmeyi

öğretti” olur. Yüreğimin büyümesi, bu özgürlük dağ-

larının görkemiyle yarışan gerillanın göz-lerindeki emeğin huzuru ve hazzıyla ger-çekleşti. Sevgi ne yalan, ne de ulaşılmaz-dır. Ama sevgi kapasitesinin oluşabilmesiiçin köhneleşmiş yüreğimizi parlatacak birbedel mutlak ödemek gerekiyor. İşteMêm’in, Mecnun’un, Ferhat’ın ödediği be-del onların sevdasını yücelti.

Sizler de dağların zirvelerine çıktıkçayüceldiniz ve tüm dünyaya sevgi haykırdı-nız Mazlumlarla, Zîlanlarla... Onların yü-reklerinin atışını Kürdistan’da çağlayansuda, bir çiçeğin güzelliğinde ve yoldaşla-rın emek tablosu ellerinde, gözlerindekiparıltıda buldum. Bugün gönülleri ayrılıkyakıyorsa bu sevgi pınarlarının, şahlandı-ran mücadelenin ürünüdür. Sevgi; artıkbedellerle yaratılan Kürdistan’da yeşeri-yor, artık bedellerle özgürleştirilen dilKürtçeyle anlatılacak. Ama benim yüreği-mi yakan birşey var ki, bu sevgi gücü, be-nim ülkeme de taşırılmalı ve işte bu yüz-den mutlak Anadolu da bedellerle sulan-malı. 1970’lerden alınan tohumları, Zîlan-larla aşılayarak Türkiye’de sevgiyi yeşert-mek için yola çıktım ve sadece bu sevdayaktı yüreğimi. Benim de anlatamayaca-ğım kadar çok ayrılık sahnesi dışında!Ama direniyor yüreğim!

Özgür Kürdistan ve kardeş Türkiye’debuluşabilmek için tüm sevdiklerimle...

Devrimci selam ve saygılarımla.

21.06.1999 /Haftanîn

KKiibbaarr gguuyyii

BBugün güneşli bir yaz günü.

Sıcak! Ben ve Berîvan arkadaş ekmekçiyiz.

Fakat o yıllardır takım komutanı ve bu türişler yapmamış, şimdi de yapmak istemi-

yor. Henüz mangadaki arkadaşlarla dakaynaşamamış. İlişkiler soğuk olduğu içinmanga ve manga yönetimi ona dıştalayı-cı yaklaşıyor. Arkadaşlar durumu bildiğiiçin Jînda, Dîcle Guyî ve benim mutfakçıolmamızı istediler.

Hemen işe koyulduk. Yakın bir nokta-dan un ve saç getirdik. Küçük bir çukur içe-risine serdiğimiz naylon parçası içerisindehamurumuzu yoğurduk. Naylon gerillanınleğeni, çadırı, poşeti, velhasıl her şeydekullanılan en temel eşyası. Bir naylon par-çasının bu kadar işe yarayacağını hiç dü-şünmemiştim. Sonra kül ve tuz ile saçınüzerine gerilla çimentosu yaptık, (bu karı-şım ekmeklerin yanmamasını sağlıyor.)Taşlardan ocak yaptık. Yüzeyi düz olantaşları kenarlara koyup, ekmeğin bir yüzü-nü saçın üzerinde diğer yüzünü bu taşlaradayayarak pişiriyoruz. Ekmeğin tersi, düzüvar. Gerillanın her işinde bir incelik var. Külde naylon gibi her şeyde kullanılıyor. Hemkamufle aracı, hem deterjan, hem ekmek-ler yanmasın diye sacın üzerine, hem demanganın çevresine dökerek haşereleringelmemesi için kullanılan bir ilk yardımmalzemesi sanki...

Ekmek yaparken sempatik bir insanolan Dîcle Guyî ile şakalaşıyoruz. O “lüt-fen,” “rica ederim,” “yapar mısın?” gibisözcükler kullanarak kibar konuşma taklit-leri yapıyor, bizleri güldürüyor. “Böyle dilkırmayı nereden öğrendin kibar Guyî?” di-yorum.

Çalışırken Jînda yoldaşı izliyorum. Jîn-da, Kürtlerde bilinen bir aşiret olan Geve-rî’dir. Geverîlerin çok hoş kıyafetleri var.Ben Etruş’ta iken giyinmiştim. Boyumunkısalığına rağmen beni alımlı bir genç kızgibi göstermişti. Geverî kadınları geneldeince uzun oluyorlar. Jînda da öyle. OnuGeverî kıyafetleri içinde düşünüyorum,içim burkuluyor. “Ne kadar güzel bir ba-yan!” diye aklımdan geçiriyorum.

Gerilla’da her şey o kadar pratik ki,190 ekmeği 2 saatte bitirdik. Tabii su ka-tırlarla getirilmişti. Çünkü bulunduğumuznokta suya çok uzak.

Mangaya gittiğimizde Şevîn, Jiyan veAmed arkadaşların döndüğünü gördüm.Amed arkadaş uyuyordu. O çok uyuyor.Günün 25 saati olsa uyur. Çevrenin ısrar-la “Amed erkek ismidir” demesine rağ-men, nuh demiş peygamber dememişti.

İsmini değiştirmemekte bu kadar inatçıolan Amed arkadaşın yüzüne bakıyorum.Yüzünde çocuk masumiyeti vardı. Kafam-dan şeytani planlar geçiyor, ama uyandır-maya kıyamıyorum.

Amed arkadaş ismini değiştirmeyi red-dettiği gibi çok uyuduğunu da ısrarla red-dediyor. Ta bölükteyken ona espiri yolluçok uyuyorsun dediğimde bana ateş kus-muştu.

Metîna’da bir grup arkadaş kontralarınpususuna düşmüş. Şimdi ise çatışma sü-rüyor ve gün boyu da çatışma sesleri din-medi. Tank-top sesleri geldikçe arkadaşlar“bu havan, bu kazan, bu tank, bu roket” vsdiyorlar. Ben henüz sesleri ayırt edemiyo-rum. Her seste soruyorum: “Bu neydi!”

YYaaflflaammaakk

ÖÖğleden sonra Hevala Mêrdîn ile çö-zümleme okudum. Soran olmasına

rağmen Türkçe’yi çok güzel okuyor. Ken-dini geliştirmekte oldukça istekli. Arkadaş-lar ona “manganın en kibarı!” diye takılı-yorlar. O gittikten sonra bir bölümü de yal-nız okudum.

“Yaşam ve ölüm” üzerine idi. “Yaşamak!” Nazım ustanın şiirini içimden geçirdim. Partide gereksiz ölümlere karşı Parti

Önderliği ısrarla yaşamayı dayatıyor. Uzun uzun düşündüm “yaşamdam an-

ladığım nedir?” diye. En son “yaşam yaşatmaktır!” diye

içimden geçirdim.

ÇÇookk sseevvddii¤¤iimm ssiillaahh››mm vvee bbooflfl ddeefftteerr

BBölüğün lojistikçisi Merdan arkadaşbana defter getirdi. Öyle sevindim ki!

“Uçuyorum!” desem anlatmış olur muyumacaba? Yeni, çok güzel, çok sevdiğim sila-hım ve boş bir defter. Bir gerilla için başkane gerekir ki! Şu an en zengin gerilla sayı-yorum kendimi. Defteri Şexmus arkadaşaverdim. Daha kolay taşımak için katlanırhale getirecek. Yazmak için sabırsızlanıyo-rum. Gidip istedim, henüz bitirmemiş. Ozaman içimden “Amed, Şiyar ve benim içinyazdığı şiirini belki deftere yazar” diye ge-çirdim. Akşam ben kaybolduğumda Îsken-

der arkadaş defteri mangaya getirdi. Bu kaybolma meselesi ilk yaşanmıyor.

Arkadaşlar beni aşağıya gönderdi. Tekrarnoktaya giderken ormanın içinde yolumuşaşırdım. “Heval, heval!” diye telaşla ba-ğırıyorum. Neyseki arkadaşlar sesimiduydular. Birgün böyle kaybolup, KDP’li-lerin arasında kalırım diye korkuyorum.

Mangaya gelince “devrimden sonraKürdistan’ın bütün ormanlarına yön tabe-laları asacağım. Meğer o küçük mavi şey-ler ne kadar çok işe yarıyormuş! Şehirdeinsan asla kaybolmaz” diyorum, arkadaş-lar gülüyor. Gerçekten her ağaç birbirininaynısı. Sohbete kendimi o kadar kaptırı-yorum ki, “kayboluşlarımı” sanki oynadığı-mız bir oyunun parçaları gibi anlatıyorum.Ama bir taraftan da yüreğim acıyor! Ca-nım yanıyor! İyi bir savaşçı olabilmek içiniyi yürümek ve araziye hakim olmak gere-kir. İçimden “keşke Şexmus arkadaşın de-diği gibi Guyî olsaydım” diye geçiriyorum.Ama hemen ardından “hayır, ben Guyîdeğil Geverî olmak isterdim. O güzelim,insanı güzelleştiren kıyafetleri asla üze-rimden çıkartmazdım.”

Ben bunları içimden geçirirken arka-daşlar “defterin geldi” dediler. Bu kaybo-luş psikolojisine rağmen hemen defteriaçıp şiir inceliğinin yaşam bulup bulmadı-ğına bakıyorum. Hayır! Defter tertemiz,bomboş!

Yazmak için acele ediyorum. Sinek vesivrisineklere karşı duman çıkarması içinyanan bir odun parçasının alevini söndü-rüp başucuma koydum. Bin bir türlü haşe-reye karşı etkisiz, ama en azından sayısı-nı azaltıyor. Sonra yazmaya başladım.Öyle çok şey geçiyor ki aklımdan, yetişti-remezsem sabaha hepsi uçar gider diyekorkuyorum. Nitekim öyle de oldu. Havakararana kadar yazdım. Ama bir türlü bit-miyordu anlatacaklarım. Artık yazdıkları-mı göremiyordum. Bu yüzden mecburendefterimi cebime yerleştirdim. Uzandım,dolunaylı yaz gecesini dinliyorum.

Biraz ilerde Jînda arkadaş yanık birKürtçe ezgi mırıldanıyor. Ondan birazuzakta radyo sesi geliyor. Sevdiğim şarkı-lara kulak kabartıyorum. Bir iki arkadaşhala sohbet ediyorlar. Ve cırcır böcekleri-nin sesi...

Bu muhteşem tablonun dikeni ise beynitırmalayan sivrisinek sesleri. Uzandığımyerden habire odun parçasına üflüyor, da-ha fazla duman çıkması için uğraşıyorum.Tekrar ateş yakamam. Çünkü gece ateşyerimizi deşifre eder. Bu yüzden gerilla içingece ateş yakmak tehlikelidir. Gündüz iseduman bu görevi ateşten devr alır. Gerilla-nın hem dostu hem düşmanıdır ateş veduman. Sonunda bir köz parçasının boy-numdan yuvarlanarak ta göğsüme kadarinmesi sebebiyle bıraktım bu işi. Artık siv-risineklere teslim olmuştum. Kafamı tekrargökyüzüne dikerek yaprakların arasındanzorla görünen aya bakmaya çalışıyorum.Güneşi engellemeye gücü yetmeyen yap-raklar aya karşı nasıl da direniyorlar!

Metîna’daki yoldaşları tek tek düşün-düm. Genç Ruken, anarşist Dîlan, hantalZelal, Hınıslı Hüseyin, maviş gözlü Çîçek,Avusturalyalı Tolhildan vb... Şimdi kendi-lerini güvenli bir yere ulaştırmak için geç-mişlerdir.

Uzaktan tank sesleri geliyor. Bir, iki,üç, dört, beş... Beşten sonra saymadım.Şalımı başıma çekip uzandım. Avesta ar-kadaş beni gece nöbeti için çağırdı. Saaterken olduğu için daha henüz uyumamış-tım ve dolunayda nöbet tutmak oldukçaçekici geliyor bana.

Nöbet noktasına 15 dakika öncedengidip bir kayanın üzerine oturdum. Gök-yüzünde koskocaman bir top bana gözkırpıyor. Uzaktaki dağlar cayır cayır ya-

nıyor. Burası Metîna dağları. Mermi vehavanlardan arazi tutuşmuş. Barut ko-kusu ve keskin kükürtlü duman genzimiyakıyor. Hem berrak ayı hem alevleşenMetîna’yı görebileceğim bir kayaya otur-dum. Gece nöbetinde yasak olduğunubildiğim halde bir sigara yakıp kuralsız-lık hakkımı kullandım. Bu benim için debir ilkesizlik. Çünkü dişlerimi fırçaladık-tan sonra hiçbir şey yiyip içmem. Hemaskerliğin hem ilkelerimin perdesini ara-layan ay ışığına baktım. “Söndürebilirmisin Metîna yangınını? Haydi onu sön-dürebildin bakalım, peki yanan onca yü-rekleri söndürebilmeye gücün yetebile-cek mi?” diye seslendim aya. Silahımıağacın yanında göğsüme bastırdım.

Bugün haberler Önderliğin idam kara-rının temyize götürüldüğünü söyledi.

Ey ay! Işığın yetmez ki bu karanlığı ay-dınlatmaya!

Birkaç ezgi mırıldanıyorum. Özlem,hasret ve sevgi kokan. İçimde “Ayın 29’un-da da dolunay istiyorum!” diyorum. Bir ayabir de uzaktaki alevlere yeniden bakıyo-rum. Ay yaşam, ay sevgi, alev yok etme!Yarışır gibi işlerine devam ediyorlar...

Sabah henüz “rojbaş!” çekilmedenuyandım. Alaca karanlıktı. O, berrak ayşimdi kıpkırmızı bir top oluvermişti. Öyle-sine tatlı pembe-kırmızı karışımı bir gö-rüntüsü vardı ki, tıpkı güneşin batışınabenziyordu. Biraz sonra aşağıdan geçensürü sesleri geldi. İçimden Nazım ustanınyaşama dair şiirini söyleyerek, kırmızı topkütlesini seyredebilmek için biraz dahayukarı çıktım. Nöbetçi değişti. Ben saçımıtaradım. Bir baktım ki kırmızı top kütlesikendisini dağın öteki tarafına gizleyiver-miş. Doğan güneşten, utangaç bir sevgiligibi kaçıyor. Asla buluşamayan iki sevgili;hasretlik ve çaresizlik. Yani imkansızlık!Güneş yüzünü yavaş yavaş gösterdi. Bende ışıyan ortamla yazmaya başladım. Birsüre sonra yine nöbetçi değişti ve subaysonunda “roj baş!”ını çekti.

Gerilla yeniden yaşama başlıyor. Ve sabah sorulacak ortak soru: Metîna

gelişmeleri!Mangaya doğru ilerlerken bu geceki

rüyamı düşünüyorum: Zîlan Dersîm’dehalay çekiyor. Ben O’nunla selamlaşıyo-rum, sımsıkı sarılıyorum.

Metîna’dan haber geldi. 17 katırlık lo-jistik düşman eline geçmiş. 1 arkadaş ya-ralı. Cihazda kim olduğu söylenmemiş.Buradaki bölük eylem yapıyor. Bir B-7güllesinin sesiyle irkildim. Bölük komutanıbir not göndererek Metîna’daki operasyo-nun bu taraflara kaydırılma ihtimaline kar-şı “her an intişar halinde olun!” diye yapı-yı uyarıyor.

Jiyan arkadaş, yönetimdekiarkadaşların yanından geldiğinden beri dü-şünceli gözüküyor. “Bugün hastayım” dedi.Bazı insanlar rahatsızlıkları, duyguları has-talıkla anlatır ve gerçekten de ağrı hisset-tiklerini duyumsarlar. Jiyan için de bu ge-çerli. Aslında yoğunlaşması çok iyi olur.

Gündüz nöbetinde sincapları seyrettim.Minicik hayvanlar, fareden biraz daha bü-yük. “Sincap!” diye sevdiğim Rozerîn (Av-rupa’da bir yurtseverin küçük kızı) geldi ak-lıma. O tombul yanaklarıyla sincap olma-yacak kadar şişkoydu. Sonra onun ablasıBerîtan, ona da “Tavşan” derdim.

DDoo¤¤aa!!

VVe ben yaşamımda ilk defa belgeselseyretmediğim için hayıflanıyorum.

Hayvanlarla ilişkim hep korku düzeyindeoldu. Şimdi bunu biraz aşıyorum ve on-ların dünyası bana ilginç geliyor. O min-nacık sincapları köylüler kuş sapanlarıy-

Serxwebûn Sayfa 29Kasım 2002

AAyy mmeehhttaabb››nnddaa ddaa¤¤ rrüüzzggaarr››✍ ✍Şehit Leyla Avaşin (Kezban Mavi) arkadaşın günlüğü

Seresulan eteklerinde

bir parça ekmek savafl›nda

zaman utanç içinde

Ama gülümseyen gözlerle

eskisi gibi

yürekleri kin intikam

ve

öfke dolu

Umut gülleri

Y›k›lm›fl köylerini

postallar alt›nda

tar u mar olmufl

bahçelerini düfllüyorlar

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 30:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

la avlamaya çalışıyorlar. Onları ne ya-parlar, bilmiyorum. Bu bölgede çok karvar. Kışın buradan geçerken karın üze-rindeki izler, bana küçük bir taşın karüzerinde yuvarlanarak bıraktığı izler gibigeliyor. Öyle çevik hayvanlar ki bir bakı-yorsun şu ağaçta, bir bakıyorsun buağacın tepesindeler. Sarı, kahverengitüyleri ve en az kendileri kadar kuyrukla-rı var. İlk tilkiyi gördüğümde hayretle“aa! Tilki denilen şey bu mu?” demiştim.Çocuk kitaplarında çizilen tilkiler koca-mandır. Bu ise kediden büyük, köpektenküçük sıska bir şey. Sadece kuyruğugösterişli. Çakal sesi aynen çığlıklarlaağlayan bir annenin haykırışları gibi. Bu-rada fazla kuş yok. Ama Haftanîn’de, şa-fakla birlikte kuş seranatlarıyla uyanır-dık. Çok güzel bir melodiydi her sabahdinlediğimiz. En ilginç olan ise ayılardı.Geldim geleli hiç görmedim. Ama gerilla-ya ulaştığım günden bu yana eylem anı-sı kadar ayı anıları dinledim.

Saîd yoldaş beni hep yılanla, kaplum-bağa ile korkutmak istiyor. Henüz 16-17yaşında, kurnazlıklarıyla meşhur, ön diş-leri olmayan, sarışın, uzun, zayıf, askerikanunla katılmış bir köylü delikanlısı...Bir keresinde benzer bir şakayı Şemdînarkadaş da yaptı, ondan hiç beklemez-dim. Yaşına göre oldukça olgun, ideoloji-ye hakim, herkes tarafından sevilen, ma-viş gözlü, parti içinde büyümüş biri. Okaplumbağayı çuval içinde getirdi, önü-müze koydu. Saîd de gelip, kaplumbağa-yı canlı canlı ateşe atıverdi. Hayvancağı-za öyle acıdım ki!.. Can çekişiyordu.“Çabuk onu ateşten alın!” diye bağırıyo-rum. Çığlıklarım o kadar abartılı çıkmışki, arkadaşlar şaşkınlıkla yüzüme bakı-yorlar. Bense onların yaptıkları bu acaipişe şaşkınlıkla bakıyorum. Ne kadar daduygusuz görünüyorlar gözüme. Amaişin aslını öğrendiğimde daha fazla şa-şırdım. Meğer kaplumbağa evinden –ka-buğundan– zor çıktığı için, hayvanı hepböyle pişirip yerlermiş. Mazeretleri kaba-hatlarinden daha büyük. Hele hele bunu,17 yaşında iki delikanlının yapabilmesidaha da dehşet verici bir şey!

Serkeftin heval saçımı örmek istiyor.Bu da bir iletişim kurma yöntemidir. Arka-daşların bu tarz jestleri öyle hoşuma gidi-yor ki! Serkeftin “gençsin!” diyenlere öfke-lenen, henüz 16-17 yaşlarında, bir Botankızı. Oldukça kaba bir ses tonuyla Türkçekonuşuyor. Ne yapsın Türçeyi ancak kabakaba bağıranlardan –öğretmen, polis, as-ker vb– öğrenmiş.

Karşıda Metîna dağlarından dumanlarhala yükseliyor. Üzerimizden devamlıuçaklar geçip duruyor, ya TC ya da ABDuçakları. Bugünlerde yine –onların deyi-

miyle– Kuzey Irak bombalanıyor. Bu uçak-lar, bu ölüm kuşları ne kadar da çirkin ge-liyor gözüme. Bir tarafta sesten hızlı gidenuçak sesleri, diğer tarafta ise arkadaşlarıneylem sesleri...

Savaş ve ben... Ölüm ve insan... Sevgi ve nefret... hepsi yanıbaşımda.

Kafasını kaldırmış bana bakıyorlar...Bir bidon suyu yanlışlıkla yuvarladım;

içi hep toprak doldu. Öyle üzüldüm ki! Za-ten nokta sudan çok uzak. “Şutik”ten ikidefa geçirerek suyu temizlemeye çalışıyo-rum. Arkadaşlar mütevazı davranıp ses çı-kartmadılar. O haliyle bile suyu içtiler.

Ayaklarımdaki yaralar azdı. Bir-iki arka-daşla ayakkabı değiştirmenin de etkisi var.Bütün arkadaşların ayakları yanmış ve ya-ralar var. Gerillaya gelmeden ayakları ya-nan her arkadaşın ayağı kesilir sanıyor-dum. O yanık ayaklarla günlerce yürüyenyoldaşlar var. Ben de hem bu ayaklarla yü-rüyemem hem de operasyon buralara sıç-rarsa yolculuğumuz gecikir diye korkuyo-rum. Zaten Önderliğin davası temyize veril-di, geç kalmak istemiyorum. Aynada kendi-me baktım, Hevala Mêrdîn’in dediği gibi,suratım olduğu gibi sivilce! Kendimi öyleçirkin hissediyorum ki! Yakında bir yaş da-ha büyüyeceğim; ihtiyarlamak da istemiyo-rum, çirkinleşmek de... Oysa saçlarım azal-dı ve beyazladı. Bel ağrılarım arttı, bir dişimdaha çürüdü. Bir diş dolgum da düştü veben hala bir çocuk gibi davranıyorum. Vehenüz doğayla, savaşla yani yaşamla yeniyeni tanışıyorum!

İki-üç haftadır sabahları ayaklarım buzgibi kalkıyorum. Yazın ortasında bu neüşümesidir. Yoksa, o da ihtiyarlığın belirti-leri mi?

Akşama doğru bütün arkadaşlar köy-den erzak çıkarmak için göreve gittiler.Biz 5 bayan kaldık. Sempatik “guyî” yinebize şakalar yapıp bizi güldürüyor. Ben birara “mutluluk topu”nu, ayı, seyretmek içinortadan kayboldum. Kurye Hamza arka-daş, 4 milis ve 2 “yeni katılım” arkadaşgeldiler. Birkaç saat sohbet ettik. “Yeni ka-tılım”lardan biri Antalya’da liseyi okumuş.Orada işçilerin de Önderliğin yakalanma-sıyla protestolara katıldığını söyledi. Hal-kın tavırlarına ilişkin çok güzel şeyler an-lattı. Antalya’da gerillanın varlığı hissedili-yormuş ve yerel halk ne devletin şovenkışkırtmalarına ne de gerillaya destek ver-miyormuş. Öğrenci gençlik içinde de bellibir hareketlilik varmış. Med TV seyretmeoranı yüksekmiş. Türk solu da Önderliğinyakalanmasından sonra PKK’ye yakınlaş-mış. Öyle sevindim, coşkulandım ki!Memleketimden bir esinti getirdiler. Mem-leket özleminin depreşmesinin yanı sıra,bu haberler beni çok mutlu etti.

AAnn››llaarr yyüürree¤¤iimmiinn ssaahhiilliinnee ddeemmiirr aatt››yyoorr

BBugün ayın 29’u. Anılar yüreğimin sa-hiline demir atıyor. Yüreğim ağırlaş-

tıkça ağırlaştı. Özlem, imkansızlığa karşınfutursuzca yüreğimin sahilini aşındırıyor!

Bu gece istediğim gibi muhteşem biray var.

29.07.1999, Perşembe

““ AAppoonnuunn mmuuhhaabbbbeett kkuuflflllaarr››””

YYeni katılım ve milisler yanımızdangittiler. Öğrenciler için her zaman

varolan ve var olacak oportünist yanlarhakkında espiri yapıyorlar. Parti Önderli-ği’nin yakalanmasından sonra “APO’nunıntikam Şahinleri” adında eylem yapanla-ra karşı sadece laf yapan öğrenci kesim-lerine “APO’nun Muhabet Kuşları” adınıtakmışlar. Eee, gençlik yaratıcıdır!

Amed’e gidecek grup da yola çıktı.Umarım biz de çok beklemeyiz.

HHeerr iinnssaann bbiirr rroommaanndd››rr

BBugün bayan arkadaşların “katılım”öyküsünü dinledim.

Her insan gerçekten bir roman. Henüz 16 yaşında olan Serkeftin’in ai-

lesinde 8 şehit var. Serkeftin de daha 11yaşındayken partiye katılmak istiyor. Ailesipartiye tepkilenip –o zamanlar Etruş’talar–KDP’ye kaçıyorlar. Şimdi Zaxo’da yaşıyor-larmış. Partide bir kardeşi daha varmış.Kendisi çok küçük olduğu için Etruş’ta faa-liyetlerde kalmış şimdi ise 2 yıllık gerilla!Şehitlerine anlam verip güçlü bir insan ol-masını çok istiyorum, ama kendisi o kadarözentili biri ki! Gözü hep maddi şeylerde veoldukça da kurnazlaşmış. İnsan bu yaşınarağmen böyle bireysel çıkarları için bin birtürlü dolap çevirmesine hayret ediyor. As-lında Parti’nin güzel bir çocuğu olabilir.Ama böyle ayakları havada olursa Partikarşıtı olarak da yetişebilir.

Şevîn manga komutanı, 22 yaşında,ama oldukça gelişkin. O da küçük yaştakatılmış. İlk “katılım” için evden çıktığın-da ailesi şehri birbirine katmış. Ailedekiilk bayan “katılım.” 10 kardeşler. Milislermecbur ailesine geri teslim etmişler. Evegittiğinde açlık grevine girmiş. O zaman-lar tombulmuş. Dayısı ve amcası “tom-biş” diyerek severlermiş. Şimdi ise birderi bir kemik, çok zayıf. 4 ay evde kim-seyle konuşmamış. Annesi yumuşak po-litikalarla kendine bağlamaya, partidenuzaklaştırmaya çalışmış. Ama o yinepartiye kaçmış. Ailesi onu ev ev aramış.

Hatta polislerle birlikteonu tam göreceklerkenkıl payı kendini gizlemeyibaşarmış. Sonra babasıtek bir kez görüşmek içinmilislerle anlaşmış. Kızlayalnız konuşmak için birarkadaşla birlikte bir milisailesinin evine gitmişler.“Erkekler ayrı, bayanlarayrı otursun!” demişler. Okabul etmemiş. Tüm ailecemaati orada olmasınakarşın babası tıpkı çocukgibi ağlamış. “Şimdi olsadayanamam, duygusalyaklaşırım” diyor. Ama ozaman çok sert bir tavırsergilemiş. Annesi kızınınkararlı cevaplarına hayretetmiş. İki de bir “sana ilaçvermişler!” diyormuş. Ev-de kaldığı 4 ay içinde onuisteyenler de olmuş. Ev-lenmesi için değişik politi-kalar yürütmüşler. Saat-lerce onu ikna etmeyeçalışmalarına rağmen oısrarlı olduğunu göster-miş. Babası “eğer senpartiye gidersen ben deçetelere katılacağım!” di-yerek tehdit bile etmiş. O

zamana kadar partiye her türlü maddiyardım yapan bir baba bu! Babası mut-lak gideceğini anlayınca “bize mal olma-dın, gideceğin yere mal ol!” diyerek ba-şarılı bir militan olmasını dilemiş. SonraArabistan’dan gelen saati vermek iste-miş, Şevîn heval kabul etmemiş. Baba-sıyla tokalaşıp evden çıkmışlar. Hangitarafa gideceklerine bakmak isteyen ai-lesine karşı bahçe kapısını yüzlerine ör-terek yürümüş. Partiye katılış öyküsünüböyle anlattı.

BBiirr kköökktteenn iikkii rreennkk

BBizim kaldığımız noktada bir ağaçvar; iki gövde bir kökten çıkmış. Bir

tanesi ta göklerde, bir tanesi de eğilipneredeyse yere değecek; sanki bir çar-dak gibi. “Gel! Burası geçiş kapısı” diyoryolları ayrılan iki ağaç.

Bölüğün dün yaptığı eylemde “BüyükGüney” katılımlı genç Mazlum büyük birolasılıkla şehit düşmüş. Cesedi bulunamı-yor. İşte başı göklere değen bu ağaç Maz-lum, başını eğerek tekrar toprağa gömü-lerek emperyalizme kapı olan ağaç ise ai-lesi: Bir kökten iki renk fışkırıyor.

Bugün yine gün boyu tepemizdenuçaklar geçti. Metîna’da “Orta tepe” deni-len bir yer var. Türk ordu güçleri oraya in-dirme yapıyor. Önümüzdeki günlerdeoperasyon ihtimali var. Skorsky sesiniayırtedebilmem için Jiyan arkadaş uçak-ları anlattı: Hangisi kazan bombası bıra-kır, hangisi keşif yapar!

Hakî arkadaşlar bölüğe geldiler. Ba-na Şervan’la defter göndermiş, amaulaşmadı. Üzüldüm. Ne güzel, defteribana hatıra kalırdı.

Şervan hakkında herkes olumlu şey-ler söylüyor. Hakî de ona ilişkin benzerşeyler söyledi. Silahımı vereceğim kişiyiiyi seçmişim yani!

Bugün benim doğum günüm(31.07.1999).

Sabah kalktığımda Avrupa’daki yurtse-verlerimizden Zeynep’in dünya tatlısı ikikızı Gulan’la Dîlan aklıma geldi. Rüyamdamı gördüm bilemiyorum, ama içimden on-lara sevgilerimi gönderdim. Sonra teyze-min kızlarını düşündüm, hepsi genç kızolmuştur. Filiz, Figen... Bense bugün biryaş daha ihtiyarlıyorum!

Nokta değiştireceğiz. Suyun yakınınageldik; gündüz burada kalıp, gece ilerle-yeceğiz. Köylülerin çocukları geldi. Hep-sini sevdim. Ama içlerinden bir tanesinikendime daha yakın hissediyorum. Oçocukla daha önce de karşılaşmıştık. Gi-dip onu öptüm. Yanlarında kendileri gibiminicik oğlaklar, kuzular var; çok şirinler.

Bir arkadaşım “oğlakları çocukluğumdaberi çok severdim” demişti. Evet, çok şi-rinler bu hayvanlar. Ama ben yine de ço-cukları daha çok seviyorum: Geleceğinumutları! O çocuğu ilk gördüğümden be-ri birilerine benzetiyordum. Bugün çıkar-dım: Evet, bu çocuk C. yoldaşın oğluUmut’a benziyor. İçimde “Umut’un umu-dumuzdur C. yoldaş, ona iyi bak!” diyo-rum. Ama o çocuk da ülkemizdeki sava-şın getirisi olarak baba sevgisinden uzakbüyüyecek; tıpkı binlerce yaşıtı Kürdis-tan çocuğu gibi. O Avrupa’da, bu küçükafacan ambargo diyarında. Dünyalarıçok farklı, ama ortak yanları savaşın ge-tirilerinden etkilenmeleridir!

Bugün Serkeftin arkadaşı eleştirdim.Onunla birlikte saçımızı yıkamaya gittik.Bana yardımcı oldu. Bana yardımcı olma-sından ziyade eleştirilerimi doğru algıla-masını isterim. Manga komutanı Şevînheval bana yardımcı olmaya çalışıyor.Onunla sohbetimiz oldukça anlamlı. Fa-kat her şeye rağmen içim sıkılıyor. Bir anönce hedefimize gitmek istiyorum.

Arkadaşlar gümrükten koyun getiripkestiler. Günlerdir sabah-öğle-akşambulgur pilavı yiyoruz. Ben yine bulgur pi-lavını tercih ederdim. Taze et bana do-kunuyor ve eti sevmiyorum. Ama tüm ta-kım eti iştahla yedi.

Akşama doğru Hevala Serkeftin’le am-casının kızına kısacık bir not yazdık. Hali-miz çok komikti. O Türkçe bilmiyor; tercü-manlığımızı çok az Türkçe bilen, manga-nın en olgun, çekici üyesi Jînda yapıyor.Arada bir ben kendime göre cümleler ek-liyorum, onun da hoşuna gidiyor. “Siyasi-leştim” diyor, gülüşüyoruz. Serkeftin man-ganın BKC’cisi, çantası olduğu gibi BKCmermisi dolu. Öyle ağır ki, acıyorum ona.Ondan söz aldım; kış eğitiminde mutlakaokuma yazma öğrenecek. İkna için pekçok dil döktüm: “Yarın komutan olarak kö-ye indiğinde üzerinde 5 dinar yazan birşey alırsın köylü sana 1000 dinara satar.Köylünün yanında en ufak notu yanındaki‘şervanına’ (savaşçına) okusun diye uza-tırsan komutan havan bozulur” diyorum,daha bir sürü şey, ikna oluyor. AyrılırkenŞevîn arkadaş bana bir mendil hediye et-ti, rengi mavi! Mavi renk bana huzur veri-yor. Mavi rengi çok seviyorum. Doğumgünümde mavi bir mendil sahibi oldum.Fatma’nın (kız kardeşim), annemin vesevdalımın mutlaka doğum günümü kut-ladıklarından emin olarak, onların selam-larını bana getiren gecenin soğuk yeliniiçime çekiyorum.

BBuu kkaaddaarrcc››kk ddaa ggüüllsseenn yyeetteerr

AAy, “bir yaş daha ihtiyarlamış birininromantizme ihtiyacı az olur” dercesi-

ne küçültüvermiş kendini; cimrice göz kır-pıyor. Biz yürürken ve ben doğum günühediyelerimi ve en çok da kocaman muh-teşem güllerin hatırına ‘bu kadarcık dagülsen yeter bana ey mutluluk topu!’ diyo-rum. Artık alaca karanlıkları yararak gelenyeni günle birlikte yeni noktamıza ulaştık.İngiliz asilzadeleri(!) gibi kahvaltımızı erik,üzüm, elma ve cevizle yaptık. Üstüne debir gerilla çayı ve sigara!

Gece hareketliydi. Hakî arkadaşlarmayın döşemek için yola çıktılar. Nöbe-timde tank sesleri geliyordu. Sabahakarşı da Mêrdîn grubu noktamıza geldi,bir de gecenin soğuğu bunlara eklenin-ce bana uyku haram oldu. Mêrdîn gru-bunda Şahîn, Tahîr, *Faka heval de gel-diler (milislerimiz). Onları görünce se-vindim. Welat ve Akîf arkadaşlar da bugrubun içindeler. Bu grupta da Karade-niz grubu gibi bayan arkadaş yok. Welatkendine şehit düşen Sînan arkadaşınadını koymuş. Beni duygulandırdı. Amabunu belli etmemek için “insanlar kendi-lerini ve yaşamlarını değiştirmek istedik-lerinde isim değiştirirler” dedim. Sonrabu sözümden dolayı kendimi çok anla-yışsız buldum.

Sayfa 30 SerxwebûnKasım 2002

Devam edecek...

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 31:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

Adı soyadı: Mehmet YILDIZKod adı: SametDoğum yeri ve tarihi: Cobur köyü- Karakoçan, 1958Partiye katılım tarihi: ... Şehadet tarihi ve yeri: 3 Kasım 2002

Ay tuzakta Biz de ayın tuzağında

Yıldızlar ise yüreğimizdeki mayınlara bastı...

İlkbaharın aşk yağmurlarındansonra gökyüzünü ikiye bölen sarılı,

kırmızlı ve yeşilli gökkuşağının altındatilkilerin düğünü başlar derdi büyükleri-miz. Ardından doğanın giysisi olan renkcümbüşü başlardı dağlarımızda, vadi-lerimizde...

Ve yaylacıların doğa ile buluşmasıbaşladığında gökyüzünün başka renkle-ri altında da bir başka hayat başlardı.Yüreğimizin acılı pınarlarına düşen ta-kım yıldızlarının altında yatağını bulmuşçılgın sular gibi dinmeye başlardı hayat.

Ve acısı, tatlısı, sevgisi, nefreti, kiniöfkesi, özlemi ve hasreti ile çoban sofra-larında kavalın haykırışı yükselirdi bircümle civara.

İşte yaşama dair tüm duyguların dur-durulduğu bu coğrafyada yaşamınözsuyu olan bir mücadele boyvermeye

başladığında, Samet yoldaşta bumücadelede bulmuştu kendisini.

Yoksul bir ailede dünyaya gözleriniaçan Samet yoldaş, henüz küçükyaşlarda tanışmıştı çelişkilerinyakıcılığıyla. Liseye kadar devam edenöğrenim hayatı boyunca, boş vakitlerin-de çalışarak ailesine yardımcı olmayaçalışırdı.

1970’lerden sonra gelişen devrimcidemokratik mücadele her onurlu Kürtgenci gibi O’nu da etkilemişti. Belki deO’nun bu arayışı gökkuşağınınardındaki umudu arayıştı. Yıllar boyun-ca arayıpta bulmadığı bir gerçekliği bul-manın umuduyla sarılmıştı mücadeleye.Bu yüzden defalarca gözaltınaalınmasına ve işkencelerden geçmesinerağmen özgürlüğe kilitlenen yüreğindirengenliği O’nun sessiz yoldaşıolmuştu. ’77’lerden sonra ise artık dur-mak bize yakışmaz diyerek, çağdaşözgürlük mücadelesine katılımsağlamıştı.

Özgürlük kervanı omuzlarına, onungibi bu topraklarla yoğrulmuş olan tüminsanlara ulaşma görevini yüklemişti.Belki de en fazla kutsal topraklardankoparılan insanlarımıza ulaşmak gere-kiyor diye düşünüyordu. Ama kendisi desürgün ikliminin sert rüzgarlarının ka-natlarına binerek, terk etmek zorundakalmıştı, ülkesini. Evet Samet yoldaşgeride gökyüzünü karalara boğan siyahdumanlarıyla koca yangınlardan arta

kalan Karakoçan’dan gözünde yaş,yüreğinde hüzünle ayrılmıştı.

1983’lerde çıktığı Avrupa’dakiçalışmalara aktif biçimde katılmıştı,Samet yoldaş. Çeşitli sorumluluklaralmış, aldığı bütün görevleri başarıylayerine getirmek için bütün gücüyleçalışmıştı.

1990’lı yıllarda serhildanlarla ayağakalkan binlerce Kürt insanı gibi, O’nuniçin de saf tutma zamanı gelmişti ve bül-bülün güle olan sevdası misali gerillayaolan hasretiyle yanıp tutuşan yüreğiniulaştırıvermişti, olması gereken yere.

...Ve zamanı gelip çattı!Yüreklerine yıldızların ekildiği, yolları-

na türkülerin okunduğu özgürlük mekanıdağların yolunu, naylon kentlerin beton-larını aşındararak tutmuştu. Üzerinde ayışığının yakamozlandığı bir nehir gibiakıp dönmüştü, kaynağına.

Evet Samet yoldaş. Öz olarakhayatını böyle anlatıyordun bizlere.Bütün ayrıntıları aklımızda tutamasakta,anlatımındaki sadelik, mütevazılık,yaşamadığımız günleri bize yaşatmıştı.

Nasıl anlatmalı ki, Mezopotamya’nınen güzel yerlerinde yaşanan en güzelgünleri...

Uzun mücadele sürecinde yolları tü-kettin. Yılları tükettin. Ölümü ve ölümlü-lerin korkularını yendin. Dağın selamınıdağlılara gönderdin. Oğul hasreti çektin.O bir başka sevgiydi. Ama bir gün bileondan söz etmedin. Uzaklara çok çokuzaklara dalıp giden gözlerinin nereyegitttiğini merak ederdim. Meğer uzaklar-da bırakmış olsan da hep yanıbaşındaolan oğul ile buluşmaya gidermiş mağ-rur bakışların.

Ateşe türküler yaktın. Ateşi acılarlaharlanan isyan olan türküler yaktın.Oğula ve özgürlüğe özlemin türkülerinimırıldandın.

Hep dağ türkülerini söyledin. Dağ la-lerini, dağ sümbüllerini ve dağ tebessü-münü yolladın hasretliklerine.

Ya papatya falına baktığın bahargünleri!.. İşte haykırışlarla süren hayat.Çağlayan suların hayatıydı bizim hayatı-mız. Akıp giden hiçbir bende takılma-yan, hiçbir yatağa ölümün bile yatağınasığmayan bir hayat.

Sular kabarmıştı. Gök sisleri, topra-ğın narin göğsüne bir kara hançer gibisaplanarak çökmüştü. Yıldızları bulutlarsaklamıştı bizden. Beden rahatlatan ba-

har yağmurları ile ıslanmıştın. Kabaransuların sağır edici çağıltılarının olduğubir gündü. Üç yıl önceydi. Dola Ayşe’de-ki eğitim okuluna gelip bir köşeye otur-muştun. Sessiz sakin duruluğunla dikka-timi çekmiştin. Yedi aylık bir birlikteliktensonra duruş, yoğunlaşma ve davranı-şlarınla, örgüt çizgisine olan hakimiye-tinle Apocu militan kişiliğiyle yüzleştir-miştin beni...

Sonra zor zamanlar gelip çattı. Parti-nin değişim süreciydi. Baharda yeryüzügüzelliklerinin bütün çekiciliğiyle ışılda-ması gibi, partimiz de yeni bir sürece da-ha da güzelleşerek başlamanın arifesin-deydi.

Güneş dağlardan yükselince, karanlığısinsi bir korku sarar. Karanlık saldırganla-şır, ama güneşin soylu ışığı karşısında er-ken pes eder. İşte böyle bir süreçte gerici-lik her taraftan şahlanmış, güneşin önünekaranlıktan bir bulut çekmek istiyordu.Ama Apocu rüzgar dağlardan eserek bu-lutları dağıtıvermişti. Sen bu rüzgarın ensert dalgasıydın.

Aradan aylar geçti. Uzun yolculuğu-muz başladı. Atalarımızın yurt edindikle-ri, yerleştikleri topraklardan geçiyorduyolumuz. Dağdaki özgürlüğümüz sonbulmuştu bir nevi. Çünkü yolculuğumuzboyunca üç ülkenin sınırlarından geç-miş, asker ve polisleriyle tanışmış, sor-gularından geçmiştik. Onların da neza-rethanelerini öğrenmişti, diğer ülkelergibi, (hepsi de birbirine benziyordu nehikmetse.) En sonunda ulaşmamız ge-reken yere, belirlenen hedefeulaşmıştık. Üç koca yıl... Otuz altı ay.Tam bin doksan beş gün ışığını ihtiyar-latmıştık birlikte, (sanki daha dünmüş gi-bi geliyor bana.)

Ey sesssiz kararlılığın abidesi! Karabulutlara rağmen yükselen dolunay. Uf-ka zamansız dalışınla bizi nasıl da hüz-ne boğdun. “Her şeye rağmen güven”diyordun. Sol yanına saplanan Krokodildişlerini gördüğünde ne de umarsızdın?Neden yoldaş neden? Neden bu erkengöç?

Hiç haber vermeden, selamsızsabahsız çekip gitmekle hüzne boğdunhepimizi. Daha dün doğan bir çocuğasenin adını verdiler. Seni sonsuza dekyaşatmak için.

Nasıl anlatsam bilemiyorum. Her şeye rağmen seni senden aldık-

larımla anlatacağım. Çünkü kelimelerimseni anlatmaya yetmiyor.

Hep şöyle derdin: “Her çalgının ayrıbir işleve sahip olduğu çok sesli bir orkes-traya benzer hayat. Aletlerden biri dursabile geri kalanlar o aletin yokluğunu his-settirmeden çalmaya devam eder. Eğerbir gün yok olursam yoldaşlarımın yoklu-ğumu hissettirmeyeceklerine eminim.”

Ama böyle bihaber çekip gideceğinibeklemiyorduk. Hoşçakalın deyişin dekişiliğin gibi sessiz, ama binlercemesajı içinde taşıyordu.

Binlerce ayrılık yaşadım, ama hiçbiribu kadar zor gelmedi bana. Çünkü se-ninki bir daha görüşmemenin ayrılığıydı.Denenmiş bir evre olarak geride bıraktı-ğımız onca acı, tatlı, zorlu günlerden ge-celerden sonra, ilk defa kendi hesabınabir bencillik yaptın.

Ben daha uzakların yollarını tutarkensen Doğu’da Tengri’nin yeryüzünü ay-dınlattığı yerde kaldın. Her sabah Ten-gri’yi karşılamak için kaldın. Ülkemizdeyaşlı ninelerimizin her sabah ellerinde

bir tas su ile karşıladıkları güneşi karşı-lamaya kaldın. Ben karanlığın başladığısessiz steplerin batısına, sen ise Ten-gri’nin sıcaklığıyla kavrulan doğu bozkır-larına...

Ay doğdu. Büyüdü. Güzelleşti. Veçember daraldı. Kaçınılmaz son oradadayandı kapına... Tıpkı bir step sessizli-ğinde... Step yalnızlığında...

Ey asaletin sessiz sureti! Ey sevgişelalesi. Kutsal bekleyiş tapınağı sabırtaşı... Böyle mi olacaktı ayrılığımız.

Ay döndü. Gün karardı. Umut, yaralıserçenin kanadında. Ama yaralı serçe-nin umut uçurduğu bu topraklardabinyılların kışının dolu vurgunları yerinibaharlara bırakıyor, badem çiçeklerininyeşermesi gibi insanlarımızda umutlarhem de bugünden yaşanan bir gerçek-liğe dönüşerek yeşeriyor.

Güle güle Mamoste! Hayatta iken gi-demediğin köyündeki sıcak toprağın al-tında rahat uyu. Gözün arkada kalma-sın. Nöbeti biz devraldık. Sonsuzluk ül-kesinde buluşuncaya kadar güle güle...

Mücadele arkadaşları adına Fırat Serhad

Serxwebûn Sayfa 31Kasım 2002

““HHeerr flfleeyyee rraa¤¤mmeenn ggüüvveenn””

üüllkkeeyyee sseesslleenniiflfl

DDüünn ggeeccee yyiinnee ssaaççllaarr››mm››ookkflflaadd››mm..

SSeennii yyiinnee dduuyyuummssaadd››mm..DDaahhaa nnee kkaaddaarr

ssüürreecceekk iinnssaann›› uuttaanndd››rraannuummuurrssaammaazzll››¤¤››nn??

SSuuççlluu ssaaddeeccee bbeenn mmiiyyiimm?? aannllaayyaabbiilleecceekkkkeenn,,

bbiilliinncciimmii hhaaiinnccee dduummuurraauu¤¤rraattaannllaarr,,

oonnllaarr ssuuççlluu ddee¤¤iill mmii?? NNaass››ll bbiilleebbiilliirrddiimm sseennii,, nnaass››ll hhiisssseeddeebbiilliirrddiimm??

YYaa flfliimmddii......DDaa¤¤llaarr››nn ddoorruukkllaarr››nnaa uuzzaannmmaakk ssuullaarr››nn›› yyüürree¤¤iimmee aakk››tt››rrccaass››nnaa

››rrmmaakkllaarr››nnddaa yy››kkaannmmaakk sseemmaallaarr››nnddaa

aayydd››nnll››¤¤aa kkööpprrüü oollmmaakk......HHeemm ddee ttüükkeettiirrcceessiinnee

kküüsskküünnllüü¤¤üü......

TTaamm hhaallaayyllaarraa ttuuttuuflflmmaa zzaammaann››,, bb››rraakk iinnaadd››..

GGeeçç kkaallmm››flflll››¤¤››mmllaa ggeeççmmiiflfliinnkkuuccaa¤¤››nnaa

bbaakk ggöözzlleerriimmee.. KKaavvuuflflmmaamm››zzaa iinnaanncc››nn ppaarr››lltt››ss››

vvaarr.. SSeenn ggöörreessiinn ddiiyyee

uuyyuummaazz,, kkaappaannmmaazz oolldduullaarr.. KKooyynnuunnddaa yyeeflfleerreenn ggüülllleerrii

ddaahhaa ttoommuurrccuukkkkeenn kkookkllaammaakkiisstteerriimm..

OOnnllaarraa aaçç››llmmaakk iisstteerriimm.. UUmmuudduunnaa

yyoollddaaflfl oollmmaakk iisstteerriimm ttaann›› bbeennii KKüürrddiissttaann’’››mm.. BBeenn sseennii ddüüflflüünncceemmllee

sseevvmmiiflfliimm..

fifieehhiitt RRoojjbbîînn SSEERRHHAATT

www.ars

ivaku

rd.o

rg

Page 32:  · SERXWEBÛN Yıl: 21 / Sayı: 251 / Kasım 2002 Doğanın ve toplumun, yabancının ve uşakların o kahrolası uygulamalarının ve anlayışlarının kar-şısında durma, onlar

PKK Türkiye sosyalist hareketininKürdistan’da yaflayan özüdür

KKAADDEEKK GGeenneell BBaaflflkkaannll››kk KKoonnsseeyyii ÜÜyyeessii CCeemmiill BBAAYYIIKK yyoollddaaflfl iillee PPKKKK’’nniinn kkuurruulluuflfl yy››llddöönnüümmüü vveessiilleessiiyyllee PPKKKK’’nniinn ooyynnaadd››¤¤›› rrooll vvee mmiissyyoonnuu üüzzeerriinnee ttaarrtt››flfltt››kk

Sexwebûn: Kürt halkı ve ‘Kürt özgür-lük mücadelesi’ adına hareket ettiğini söy-leyen birçok hareket çıktı. Kürdistan’daPKK’nin kuruluşundan itibaren PKK’yi di-ğer örgütlerden ayıran, halklarla bu kadarbütünleştiren yönleri nelerdir? PKK Kürthalkının tarih sahnesine yeniden çıkışındanasıl bir rol oynadı?

Cemil Bayık: Her şeyden önce PKKhareketi bir Önderlik hareketidir. Bununböyle bilinmesi ve altının çizilmesi gere-kir. Kürtler çok isyan etmiş, başkaldırmış;ama başarısız isyanları ardından da su-sarak kabuğuna çekilmiş bir halktır. Cid-di örgütler, örgütlenmeler ortaya çıkara-mamalarının sonucu olarak, bütün dire-nişleri bir saman alevi gibi yanıp sön-müştür. Çok kalıcı etkilere dönüşmemiş-tir. Sorunu temelinden ele alırsak,PKK’den önce de Kürdistan’da ortaya çı-kan çeşitli hareketler vardı. Bunlar dün-yayı, Kürt tarihini ve mevcut içinde bulun-duğu durumu, doğru ve gerçekçi bir şe-kilde değerlendirecek durumda değiller-di. Klasik yapılanmanın, yaşanan Kürtkapanının ve trajedisinin bir devamı ola-rak ortaya çıkmış, günümüz koşullarınakendilerini uyarlamaya çalışmışlardı.Şüphesiz ki, işbirlikçi, reformist ya daihanetle tüm bağlarını koparmamış hare-ketlerin Kürdistan’da bir çıkış yapmasımümkün değildir.

PKK Önderliği’nin ve PKK’nin bu ko-nuda ayırıcı bir özelliği vardır. Bir kere birret hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Dün-yayı değerlendirmiş, ulusal kurtuluş ve in-sanlık hareketlerinden etkilenmiş, onlarıdeğerlendirmiştir. Kürt tarihini ve sosyaliz-mi değerlendirmiştir. Bütün bunların birsentezi olarak PKK Önderliği’nin, PKK’yiideolojik grup veya parti olarak örgütlen-dirmesi diğerlerinden farklı bir şekillendir-meyi ortaya çıkarmıştır. Birincisi; tarihtekiKürt kapanından, trajedisinden, isyanları-nın yenilmesinden büyük dersler çıkar-mıştır. Bu konuda Kürt tarihinin yeniden

değerlendirilerek doğru bir temele oturtul-ması gerekmekteydi. Yine sosyalizmdençıkarılan dersler, kemalizmin, devletin yo-ğun eleştirisi mevcut ideolojik egemenli-ğin, hegemonyanın reddedilmesi temelin-de ortaya çıkan bir özgürlük eğilimi ve ha-reketi söz konusuydu. Denilebilir ki,PKK’yi PKK yapan, diğer hareketlerdenayıran özelliklerden birisi de, bağımsız birduruş sahibi olması, yaptığı çözümleme-lerle ideolojik bir kimliğe kavuşması, 20.yüzyılın koşulları içinde doğru bir progra-ma ulaşması ve mevcut dünya koşullarıiçinde mücadelesini direngenlikle, direniş-le ve büyük bir sabırla sürdürüp geliştir-mesidir. Burada özgüce, ideolojik olarakbağımsız olmaya büyük önem verilmiştir.Ruhta ve beyinde karakolların yıkılmasıve bir Kürt iradesinin, direnişinin ve hare-ketinin siyasal örgütlenmesinin ortaya çık-masına büyük özen gösterilmiş ve müca-dele bu temelde yürütülmüştür. Örneğindevlet ve kemalizme karşı, reddediş te-melinde büyük mücadele yürütürken, sos-yal şovenizme, ilkel milliyetçi ve reformiz-me karşı da büyük bir ideolojik duruşlahareket edilmiş ve bu, PKK’yi PKK yapantemel gerçeklerden biri olmuştur. Diğerle-ri gibi uzlaşmacı yaklaşımlar sergileseydiveya Kürt isyanlarının klasik yaklaşımları-nın peşine takılsaydı, onları överek diğer-

leri ile pazarlıklı ilişkiler içine girseydi,PKK, kendi varoluş gerçeğine ters düşe-cek, farkını ortaya koyamayacak, diğerle-rinin başına gelen PKK’nin de başına ge-lecekti. PKK ve Önderliği doğal olarak enzor olanı seçti, hatta o zamanki koşullariçinde herkes normal düşündüğü veyamevcut ideolojik hegemonyayı parçalaya-madığı, işbirlikçiliğe, ihanetçiliğe, Kürt ka-panı ve trajedisine karşı ciddi bir mücade-le yürütemediği ve Kürt isyanlarının başa-rısızlığının nedenlerini ortaya çıkaramadı-ğı için yaptığı yürüyüşlerle yine başarısızbir çıkışın sahipleri olacaklarını baştanberi ifade ediyordu. Fakat PKK Önderliğive PKK hareketi, yalnız da kalsa, büyükbaskılar, kuşatmalar altında da olsa, he-nüz yeni ortaya çıkan ve kendisini yaşat-mak, büyütmek isteyen bir güç de olsa,ideolojik, siyasal örgütsel olarak büyük birdirenişin sahibi oldu.

Birleşmek için ret çıkışı gerekiyordu

Dikkat edilirse bütün özgürlük hare-ketleri tarihte böyle ortaya çıkma-

mışlardır. Spartaküslerde, Fransız İhtila-li’nde, yine sosyalist ve demokratik hare-ketlerin ilk çıkışlarında bunu görmek müm-kündür. PKK’de bu zorluklar daha fazlasöz konusuydu ve PKK Kürdistan’da biraydınlanma, ideolojik kimlik hareketi ola-rak ortaya çıktı. Kürtlerin yaşaması, Kürthalkının dirilişinin gerçekleşmesi için, ken-disini katık yaptı ve günümüze kadar geldi.İkincisi, şüphesiz PKK 20. yüzyıl program-larına göre enternasyonalist bir hareketolarak ortaya çıktı. Baştan beri Kemal Pirve Haki Karer arkadaşlar bu hareket içeri-sinde yer aldılar. Aslında, hem Önderliği-miz hem de PKK hareketi, Türkiye’yle ay-rılmak da istemiyordu. Kürdistan’daki Kürtulusunun dirilişini ortaya koyarak, Türk hal-kıyla onurlu bir birlik temelinde birleşmeyiortaya koyuyordu. Şüphesiz o günkü ko-şulların zorlukları vardı. Kürt hareketininkendi özgünlüğünü, gelişimini, örgütünüve ideolojik kimliğini ortaya koyması, siya-sal gelişimini yaşaması gerekirdi ki, diğer-leriyle eşit ve gerçek birliktelikler kurabil-sin. Kölelerin başkalarıyla birlik kurmalarımümkün değildir. Ciddi bir örgütlenme veideolojik kimliğe sahip olmayanların, baş-

kalarıyla birlik kurmaları mümkün değildir.Bu ne birlik ne de kardeşlik olabilirdi. Oaçıdan PKK’nin ilk çıkışında enternasyo-nalist bir yaklaşımı vardır. Kemal Pir arka-daşın deyimiyle “Türkiye devriminin yoluKürdistan’dan geçmektedir” tanımlamasıyapılmaktadır. Daha sonraki yaklaşımlar-da da, Türkiye’nin demokratikleşmesininKürt sorununun çözümünden geçtiği hepvurgulanmıştır. Bu günümüzde kanıtlan-mış ve hala geçerli olan bir noktadır. Örne-ğin Kürt demokratik hareketinin Türki-ye’deki demokratikleşmenin önünü açtığı,önemli ve belirleyici bir rol oynadığı tartış-ma götürmez bir şekilde gün yüzüne çık-mıştır ve aşağı yukarı herkes de bunu ka-bul etmektedir. Bugün demokratikleşme-nin Kürt sorununun çözümünden geçtiğinoktası açıkça kabul edilmekte, herkes ta-rafından hakkı teslim edilmektedir. O za-man da PKK enternasyonal bir hareket

olarak, diğer halkların da birliğine önemvererek ortaya çıktı. Daha sonra PKK ha-reketinin Ortadoğu’ya taşınmasıyla bera-ber, geri çekilme sürecinde giderek müca-delesini yaygınlaştırıp, Kürdistan ulusalbirliğini ve dirilişini sağladığı oranda Orta-doğu birliğine yönelik değerlendirmelerisöz konusu olmuşdu. Ortadoğu HalklarFederasyonu’nun gerçekleşmesi yönün-de mücadele edilmesi gerektiğinin altınıçizmişti. Bugün Demokratik OrtadoğuBirliği’ni ne kadar savunuyorsa, geçmiştede Ortadoğu Federasyonu ve halklar ara-sında özgür birlikteliğin kurulmasını o ka-dar savunuyordu.

Bu açıdan Kürt sorununu diğer halkla-rın, bölgenin sorunlarından ayırmadan yada bir devletin iç sorunu görmekten çıkar-arak bölgedeki tüm halkların sorunu, Kürt-lerin parçalanmış konumundan dolayı bü-tün halkların sorunu olarak ele almıştı. Ön-derliğimiz baştan beri emperyalizmin böl-yönet politikasını ve parçalanmış Kürt ger-çeğini bildiği için, komşu halklarla ilişkilerinkurulamaması halinde gelişim ve başarı-nın mümkün olamayacağını gördü ve altı-nı çizdi. Bu açıdan bir özgürlük hareketiolarak savunduğu görüşler, yürüttüğü mü-cadele ile hem Arap, Fars hem de Türkhalkına belli mesajlar vermişti. Onlarla bir-leşmek istediğini bugün daha net ve somut

olarak herkesin önüne koydu. Bu, PKK’ninsadece günümüzde değil, geçmişte de en-ternasyonal bir yaklaşımı olduğunu, pratik-te çeşitli sorunları ve eksiklikleri olmuşsada bu yönlü mücadele ettiğini, Ortado-ğu’nun bir özgürlük hareketi olduğunu, Do-ğu ile Batı’nın sentezini muazzam gerçek-leştirdiğini ortaya koymaktadır.

Dikkat edilirse, tarihte rüştünü ispatla-mayan, ‘ben buyum, ideolojik kimliğim bu-dur, örgütsel ve siyasal duruşum budur’demeyen halkların, onların örgütlü güçle-rinin başkalarıyla birlik kurmaları ve çö-züm getirmeleri mümkün olmamıştır. Buaçıdan PKK bir aydınlanma ve ideolojikkimlik hareketi olarak ilk planda kendisiniortaya koymuş ve diğerlerinden farkını dabelirgin çizgilerle vurgulamıştır. Birleşmekiçin şüphesiz bir ret çıkışının olması gere-kiyordu. Belki bugün bu yönüyle anlaşıl-mayan noktalar vardır. Yani PKK’nin işleri

çok ayırdığını, farklı noktalara götürdüğü-nü söyleyen ve düşünenler şüphesiz var-dır. Bütün bunlar, kendi zaman ve mekanıiçerisinde değerlendirildiğinde o gününkoşullarında yapılması gerekenlerdi. Böy-le bir çıkış ve adımla beraber PKK hare-keti PKK olabilirdi. Bir önderlik hareketiolarak kendisini ortaya koyabilirdi. PKK,

Ortadoğu’nun insanlık hareketi olarakkendisini, mücadelesini gündemleştiripkanıtlayabilirdi. Yine diğer reformist, ilkelmilliyetçi ya da emperyalizmle işbirliği ya-pan kesimlerden kendi çizgisini ayırabilir-di. Egemen ulus şovenizminden ayrılma-yan örgütleme ve davranışlardan kendifarklılıklarını ortaya koyabilirdi. Bütün bun-lar, ayırt edici çizgilerin ispat edilmesi, bu-nun yoğun mücadelesini vermekle müm-kündür. Elbette en başta Önderliğimizedeli diyenler de oldu. Çünkü herkes ola-ğan düşünüyordu; olağanüstü düşünen,farklı düşünen herkesten ayrı düşünen el-bette Başkan Apo’ydu. Bundan hareketleherkesin taşlamaya, üstüne yürümeyebaşladığı Önderlik ve hareket durumun-daydı. Özgürlük hareketi ve eğilimi olaraktarih sahnesine çıkan büyük ve etkileyicihareketlerin çıkışında da bu tür davranış-ları görmemiz mümkündür. Spartaküs’ünezilenlerin özgürlük hareketi olarak baş-kaldırısına duyulan öfkede de, İsa’nın çı-kışında da bunları görmek mümkündür.

PKK Doğu ile Batı’nın sentezi

olarak geliştirildi

Kürdistan, ne kapitalizm ne de emper-yalizm tarafından statüsü tanınan bir

yerdir. ‘Siz kölesiniz, işbirlikçisiniz’ bile de-nilmiyor, hatta reel sosyalizm tarafından bi-le ‘siz halksınız, ulussunuz veya özgürlükhaklarınız vardır’ denerek, sahipçıkılmıyordu. Bütün bunlardan dolayı I.Dünya Savaşı’ndan sonra Lozan Antlaş-ması’yla Kürt halkı adeta tarihten silinmesürecine girmiş halklar statüsüne alınmış,emperyalizm de, reel sosyalizm de bunuböyle kabul etmiştir. Türkiye’deki kemalizmve devlet bunu böyle kabul ediyor. İnkarcı-lık bu yönde yoğun uygulanıyor. Bölge dev-letleri de böylesi yaklaşımlar içerisindedir.Şüphesiz ki, böyle koşullarda bir Önderlikhareketinin ortaya çıkması, bütün diğer öz-gürlük hareket ve eğilimlerinden daha fazlataşlanmasına, komplolarla karşılaşmasına,bastırma çabalarıyla, sindirmeyle yüz yüzegelmesine neden olacaktır.

“PKK’yi PKK yapanözelliklerden birisi de, ba¤›ms›zbir durufl sahibi olmas›, yapt›¤›çözümlemelerle ideolojik birkimli¤e kavuflmas›d›r. Burada özgüce, ideolojikba¤›ms›zl›¤a büyük önem verilmifltir. Ruhta ve beyinde bir Kürt iradesinin, onun siyasal örgütlenmesinin ortaya ç›kmas›na büyük özen gösterilmifl ve mücadele bu temelde yürütülmüfltür.”

“PKK 20. yüzy›l programlar›na göre enternasyonalist bir

hareket olarak ortaya ç›kt›.Ama Kürt hareketinin kendi

özgünlü¤ünü, geliflimini, örgütünü ve ideolojik

kimli¤ini ortaya koymas›, siyasal geliflimini yaflamas›

gerekirdi ki, di¤erleriyle eflit vegerçek birliktelikler kurabilsin.

Ciddi bir örgütlenme ve ideolojik kimli¤e sahip

olmayanlar›n, baflkalar›yla birlikkurmalar› mümkün de¤ildir.”

Devam› sayfa 25’te

www.ars

ivaku

rd.o

rg