sİnİr doku hİstolojİsİ ders notlari - tipfak.com°nİr-doku-hİstoloj... · buna karşın...
TRANSCRIPT
SİNİR DOKU HİSTOLOJİSİ DERS NOTLARI
Organizmada bulunan 4. tip doku sinir dokusudur. Bu doku elemanları organize olarak
sinir sistemimizi meydana getirir. Sinir dokunun iki ana fonksiyonu şöyle özetlenebilir:
1. Organizmanın iç ve dışında oluşan mekanik ve kimyasal değişimlerin meydana
getirdiği bilgileri almak , analiz etmek değerlendirmek ve iletmek,
2. Organizmanın motorik, otonom, endokrin ve zihinsel aktiviteler gibi birçok
işlevlerini direkt ya da dolaylı olarak organize ve koordine etmek.
Embriyolojik orijini: Sinir doku ve dolayısıyla sinir sistemi embryo yapraklarından
olan ektoderm’den orijin alır. Ektodermin farklılaşmasını kısaca üç başlık halinde şöyle
özetleyebiliriz:
Embriyonal gelişmenin erken döneminde (canlı taslağı trilaminar germ evresinde
iken) embryonal diskin dorsal yüzü (ectoderm’den oluşur) önden arkaya doğru kalınlaşır,
kalınlaşan bu ectoderm nöral plak (nöral plate) adını alır. İnsan embryosunda bu nöral plak
20. gün civarında çukurlaşır ve nöral oluğa dönüşür;
1. Nöral oluğun yan yüzlerinden alttaki mezoderme doğru üreyip çoğalan hücre
topluluğundan sağlı sollu krista nöralis (nöral krest) meydana gelir. (Krista nöralis daha
sonraki gelişmesinde; PSS gangliyonlarına, PSS Schwann hücrelerine ve satellite (uydu)
hücrelerine, kraniyal ve sakral gangliyonların nöronlarına, böbrek üstü bezi medullasındaki
kromaffin hücrelere, deri ve deri altı dokulardaki melanositlere, odontoblastlara, piamater ve
araknoid hücrelerine orijin verir,
2. Nöral oluğun dudakları üstte birleşir, kaynaşır ve nöral tüp meydana gelir. Nöral tüp
koparak nöral plaktan ayrılır ( nöral tüp; nöronları, gliya hücrelerinin, ependim hücrelerini
ve koroid pleksususun tüm epitel hücrelerini kapsayan MSS oluşturur).
3. Nöral plakdan geriye kalan yüzeyel ektoderm’den ise; derinin epidermisi, kıllar, yağ ve ter
bezleri, gözün lensi ve korneası, hipofiz ön lobu ( adenohipofiz), diş minesi (enamel) gelişir.
Diğer dokular gibi, sinir dokusu da hücreler ve hücreler arası maddeden oluşmuştur.
Ancak hücreler arası madde diğer dokularda tanımladığımızdan biraz farklıdır. Şöyleki: Sinir
dokusu ara maddesi MSS ve PSS’de farklıdır. MSS’de ara madde özel tip bir doku olan
nöyrogliya’dır. PSS ‘de ise ara maddeyi gevşek bağ dokusu oluşturur ve buna
endonöyriyum adı verilir. Anlattıklarımızı aşağıdaki gibi şematize edebiliriz:
SİNİR DOKUSU
Nörosit ( Nöron ):
Nörosit’ler sinir dokusunun yapısal ve fonksiyonel birimleridir. Çok özel hücrelerdir.
Uyarımları almak, iletmek, bilgi molekülerini salgılamak ve depo etmek, nörotransmitterleri
salgılamak ve iletmek gibi çok özel işler gerçekleştirirler. Nöronlar bir hücre gövdesi ile bu
gövdeden çıkan sitoplazmik uzantılardan oluşur.
Hücre gövdesi soma veya perikaryon adını alır. Sitoplazmik uzantıların çok sayıda
ve kısa olanları dendrit adını alır. Dendritler sinaptik yapılardır, diğer nöronlardan veya
çevreden gelen uyartıyı alarak perikaryona iletirler ( afferent ).
Daha kalın ve tek olan sitoplazmik uzantı ise akson adını alır, soma’dan akson
tepeciği (hillok) adı verilen kısımdan çıkar, bu da alınan uyartıya karşı beliren karşı etki ya da
tepkiyi diğer nöronlara veya hücrelere iletir. Aksonun dallanma gösteren terminal ucuna
telodendron adı verilir. Telodendronun her bir terminal dalı; sinaptik terminal veya sinaptik
buton adı verilen genişlemelere sahiptir. Hücre gövdesi (soma) ve dendrite membranı
2
(nöyrolemma) uyarımların alımı için özelleşmiştir. Akson membranı (aksolemma) ise sinir
impulse veya aksiyon potansiyeli şeklinde bilginin iletimi için özelleşmiştir.
I. Nöronlar bu anılan iki tip uzantının sayı, boyut ve biçimlerine göre şöyle
sınıflandırılırlar:
1. Ünipolar nöronlar: Bu tür nöronlar aşağı sınıf canlılarda bulunur. Hücrenin
pirizmatik epitele benzeyen gövdesi vücudun yüzeyinde ( epitel içinde ) bulunur. Bunun bazal
yarımı incelerek aksona dönüşür, gövde ile alınan uyartı aksonla merkeze iletilir. Anlaşılacağı
gibi bu tip nöronlar sensorik olarak çalışır.
2. Psöydoünipolar nöronlar: Dendrit ve akson hücre gövdesinden tek uzantı halinde
çıkar daha sonra bu T şeklini andıraraktan iki uzantıya dönüşür. Uzantılardan biri dendrit
diğeri akson görevi yapar. Serebro-spinal ganglionların nöronları bu tiptir. Hücre gövdesi
yuvarlaktır. (bu tip nöronların; çevresel liflere göç eden nörotransmitterler dahil bir çok
molekül sentezlemelerine karşın uyartı iletisinde görev almadıkları düşünülmektedir).
3. Bipolar nöronlar : İki ucu sivri olan bu nöronlarda ( hücre gövdesi oval veya
mekik biçimlidir) , hücrenin bir kutbunda bulunan birkaç küçük uzantı (anten ) dendrit görevi
yapar. Diğer kutupdaki tek ve uzun uzantı ise aksondur, alınan uyarımları merkeze iletir. Göz
retinasında , işitme, koku alma ve tad alma organlarında bu tip nöronlar vardır.
4. Multipolar nöronlar : Vücudumuzdaki nöronların çoğunluğu bu tiptir. Çok uzantılı
olan bu nöronlarda uzantılardan sadece bir tanesi akson’dur diğerleri dendrit’tir. Dendritlerin
herbiri ayrıca tali dallara ayrılır. MSS organlarında ve otonom gangliyonlarda bu tip nöronlar
bulunur. Multipoloar nöronların hücre gövdesi yıldız, piramid ya da armut biçimindedir.
5. Anaksonik nöronlar : Göz retinasındaki amakrin nöronlar aksonsuzdur. Amakrin
hücreler: Bipolar hücreden ganglion hücresine yadaBipolar hücre aksonlari, ganglion hücre dentriti ve amakrin hücreler arasinda iletilir.
3
II. Nöronlar ayrıca aksonlarının kısa ya da uzun oluşuna göre de ikiye ayrılırlar:
1. Golgi I tipi nöronlar: Bunların aksonları uzundur, nöron gövdeleri ise büyüktür.
Aksonları dendrite ağacının sınırlarının ötesine kadar gider (örnek: MSS deki pyramidal
nöronlar, Pürkinje nöronları vs).
2. Golgi II tipi nöronlar: Bunların aksonları kısadır, nöron gövdeleri küçüktür.
Aksonları dendrite ağacının ötesine geçmez (örmek: mss organlarındaki küçük stellat
hücreler, nöron gövde ve uzantıları substansiya grizea içerisindedir).
III. Nöronlar fonksiyonlarına göre de iki grupta kategorize edilebilirler:
1. Motor nöronlar ( efferent nöronlar, götürücü nöronlar ): Kas hareketlerini
kontrol ederler, iç ve dış salgı bezlerinde sekresyon gibi sitimülatif bir etki üretirler.
2. Sensorik nöronlar ( afferent nöronlar, getirici, duyusal nöronlar ): İç ortamdan
(doku ve organlardan) veya çevreden uyarımları alır ve naklederler.
3. İnternöronlar : Çeşitli nöronlar arasında ara bağlantı sağlayan, Golgi II tipi,
nöronlardır.
Nöron gövdesi ( perikaryon ) :
Nöronlar genelde vücudumuzun en büyük hücrelerindendirler, örneğin beyincikdeki
Pürkinje hücreleri , omuriliğin motor hücreleri 130- 150 mikronmetre büyüklüğündedir.
Buna karşın vücudumuzdaki en küçük hücreleri de bazı nöronlar oluşturur, örneğin
beyincik stratum granülozumundaki granüler nöronlar (4-5 mikronmetre) gibi ( büyüklük
4
tanımına esas olan kriterin sadece hücre gövdesi (soma) büyüklüğü olduğunu gözden ırak
tutmamalıyız, dendrite ve akson uzunlukları büyüklük tanımında istisna tutulmaktadır).
Nöronların çekirdeği iri (20 mikronmetre), yuvarlak, merkezi konumlu ve
ökromatiktir. Çekirdekcik de iyi belirgindir. Kromatin maddesinin ince tanecikli görünümü,
bazı nöronlarda çift çekirdek (duyusal ve sempatik gangliyonlarda ) bulunması, bazılarında
ise kromatin maddesinin tedraploid ( 4 n ) olması gibi özellikler sinir hücrelerinde
transkripsiyonun ve sentez olaylarının yüksek düzeyde olduğunun göstergesidir.
Sinir hücrelerinde hücre membranı nöyrolemma , sitoplazması da nöyroplazma
adını alır ( bazı yazarlar perikaryon sözcüğünü sitoplazma karşılığı olarak kullanırlar, peri:
etraf, karyon : çekirdek ) . Nöyroplazmanın akson içindeki devamı aksoplazma adını alır.
Nöyroplazma bazı organeller yönünden oldukca zengindir. Bu organeller ergastoplazma,
Golgi, mitokondriumlar, lizozomlar ve ipliksel organellerden nörofibrillerdir.
Ergastoplazma ribozomlar ve granüllü ER ‘dan oluşmuştur. Oldukca bol olduklarından
dolayı boyaları iyi alırlar ve ışık mikroskopta granüller halinde gözlenirler, bunlara Nissl
cisimcikleri (tigroid cisim, kaplan sırtı görünümü!!) adı verilir. Nissl cisimciklerine
dendritler içinde de raslanır, fakat aksonlar içinde bulunmazlar. Buralarda protein, enzim gibi
bir seri maddelerin aktif sentezi yapılır. Sitoplazmik onarım için gerekli yapısal
proteinler(yeni organel yapımında ve ayrıca bilgi depolama işleminde kullanılırlar), çeşitli
nörotransmitterler ve hücre yüzeyine verilen bazı reseptör maddeler bunlardan sayılabilir.
5
Golgi kompleksi iyi gelişmiş olup çekirdeği çepeçevre sarmıştır, bazı yerlerde
granüllü ER ile bağlantıları gözlenir. Proteinlere karbonhidratların eklenmesi, sinaptik
veziküllerin paketlenmesi burada yapılır.
Lizozomların sayıları yaşa paralel olarak artış gösterir. İçlerinde lipofuscin granülleri
biriktirirler. Mitokondriyonlar her tarafa dağılmışlardır. Hücre iskeletini sağlayan
nörofibriller hem perikaryonda hem de dendritler ve akson içerisinde bulunurlar.
Sitoplazmada gözlenen ipliksel organeller; nöyrofibriller ve nöyrotüplerdir.
Gümüşnitrat boyamalarında iyi seçilirler. Hücreye destek sağlar ve madde iletiminde görev
yaparlar (eskiden uyarımların flamanlar üzerinden gönderildiği sanılıyordu, şimdi ise
uyarımların sadece hücre membranı üzerinden gönderildiği kesin olarak anlaşılmıştır).
Sentriol sadece embryonal dönemdeki nöroblastlarda mevcuttur, olgun nöronlarda bu organel
bulunmaz, bu nedenlede nöronlarda hareket ve bölünme gibi sentriola bağlı fonksiyonlar
görülmez.
Dendritler (dendron, ağaç dalları ):
Çoğu nöronlar dallanmış dendritlere sahiptir. Primer ve sekonder dallanmalar
görülebilir. Dendritlerin perikaryona bitişik kısımları ribozom, granüllü ER, gibi organeller
içerir. Bu organellerin mevcudiyeti dendritlerin aksonlardan ayrılmasını sağlar. Dendritler
içinde mikrotubuller ve mikrofilamentler de bulunur. Çoğu dendritler üzerinde özelleşmiş
sinaps bölgeleri bulunur.
Akson (eksen ):
6
Nöronların çoğu tek bir aksona sahiptir, aksonu bulunmayan nöron çok az sayıdadır.
Akson nöronun tipine gore değişen uzunluk ve çapta silindirik bir yapıdır. Aksonların
başlangıcı piramid şeklindedir, bu kısım akson tepeciği (hillok, initial segment) adını alır.
Aksonların membranına aksolemma, sitoplazmasına da aksoplazma denir. Aksoplazma;
granüllü ER, ribozom , Golgi gibi organellerden yoksundur ( dendrit ile farkı ), bu nedenle
açık renkte görünür. Bir kaç mitokondriyon, mikrotüpler ve nörofilamanlar akson içinde
paralel bantlar oluştururlar, az miktarda granülsüz ER da bulunur.
7
Myelinli aksonlara sahip nöronlarda, akson başlangıcı ile myelinleşmenin başladığı
yer arasında kalan bölüm başlangıç parçası (initial parts) adını alır. Bu kısım sinir uyarımının
(aksiyon potansiyeli) üretildiği yerdir. Bu kısımda bir kaç tip iyon kanalı yer alır, bu kanallar
aksiyon potansiyelini oluşturan elektriksel potansiyel farkının sağlanmasında önemlidir.
(Aksiyon potansiyeli nasıl oluşur : Nöronların membranlarında iyon giriş-çıkışına
olanak veren kanallar bulunur. Dinlenme durumunda, aksoplazma içinde K , aksolemmanın
dışında ise Na iyonları yoğundur (nöron içindeki K yoğunluğu dışındakinden 20 kat fazladır,
buna karşın; nöron dışındaki Na yoğunluğu içindekinden 10 kat daha fazladır ), bu yüzden
akson zarının dışı ile içi arasında -65 mV ‘luk bir potansiyel farkı vardır. Buna dinlenmedeki
zar potansiyeli adı verilir.
Nöron uyarıldığında; iyon kanalları açılır, Na içeriye K ise dışarıya pompalanır,
dinlenme potansiyeli -65 mV ‘dan + 30 mV’a yükselecek şekilde değişir, işte bu değişim
aksiyon potansiyelini (membrane depolarizasyonu) oluşturur ve milisaniyeler içinde
tekrarlanarak akson boyunca yüksek bir hızla ilerler. Aksiyon potansiyeli aksonun ucuna
ulaştığında hedef hücreyi ( bir başka nöron, kas, bez ) uyaran ( ya da engelleyen) depolanmış
durumdaki nörotransmitterlerin boşaltılmasını sağlar ).
Aksonal taşıma :
Aksonlar üzerinden iki yönlü madde taşımacılığı yapılır :
1. Perikaryonda üretilen moleküller (organel veya transmitterler) çoğu zaman burada
biriktirilir ve buradan sinaps bölgelerine taşınırlar (anterograd aksonal taşınma ). Bu tür
8
taşınma işlemi, mikrotubullerde bulunan ve ATPaz aktivitesi sergileyen bir motor protein olan
kinezin aracılığıyla gerçekleşir.
2. Akson terminalinden hücre gövdesine doğru, tekrar kullanılmak üzere akson
içeriklerinin ve bazı büyüme faktörlerinin taşınması ise retrograde aksonal taşınma olarak
adlanır. Bu tür taşınmada ise yine ATPaz etkisi olan bir protein olan dinein etkilidir.
Retrograde aksonal taşınma nörolojik enfeksiyonların yayılmasında önemlidir. Örneğin kuduz
virusu; ısırma olayından sonra kas dokusunda replike olur, çoğalır ve oradan asetil kolin
reseptörlerine bağlanarak ilgili kası uyaran akson aracılığıyla nöron gövdesine iletilir.
Burada çoğalmasına devam eden virus diğer bitişik nöronlara, dolayısıyla tüm MSS
organlarına dağılır, buradan da anterograd taşınma yoluyla periferik sinirlerden tükrük
bezlerine aktarılır, kişinin tükrüğüne geçer ve bu kişinin ısırmasıyla diğer kişilere
bulaştırılabilir.
Sinir teli:
9
Aksonlar perikaryondan çıktıktan sonra kısa bir mesafede çıplak olarak seyrederler,
daha sonra bulundukları yere göre bir veya iki kılıfla sarılırlar ve sinir teli adını alırlar. Bu
kılıflardan içte olanı miyelin kılıfı, dışta olanı Schwann kılıfı ( nörolem ) diye adlandırılır.
Bazı sinir telleri miyelinsizdir, bunlar sadece Schwann kılıfı ile örtülmüşlerdir.
Myelin kılıfı yer yer kopuntular gösterir, buraları Ranvier boğumları adını alır.
Ranvier boğumları hizasında akson biraz kalınlaşmıştır, buraları bol mitokondriyon içerir.
10
Miyelin kılıfı Schwann hücrelerinin plazma membranlarının akson etrafına sarılması ile
oluşur. Bu sarılmanın sayısı miyelin kılıfının kalınlığını belirler. Schwann hücrelerinin
bulunmadığı MSS de ise myelin kılıfını oligodendrositler oluşturur (oligodendrositlerin
yaptığı myelin kılıfında Ranvier boğumları görülmeyebilir, ayrıca Schmidt-Lanterman
yarıkları da bulunmaz). Myelin kılıfı %80 lipid ve %20 protein içerir. Bu kılıf akson
membranından (aksolemma) geçmekte olan uyarımların zayıflamadan iletilmesini sağlar.
Bundan dolayı myelinli sinir telleri uyarımları daha hızlı iletirler. Myelin kılıfı içinde yer yer
az miktarda Schwann hücre sitoplazması artıkları bulunabilir. Bu bölgelere Schmidt-
Lanterman yarıkları denir. Rutin preparasyon sırasında myelin’in lipid kısmı erir geriye
nörokeratin adı verilen proteinden ibaret bir çatı kalır.
Sinir tellerini saran diğer kılıf nörolem (Schwann kılıfı) adını alır ve bunu Schwann
hücreleri oluşturur. Tek katlı yassı olan Schwann hücrelerinin boyu Ranvier boğumu kadardır,
yani her Ranvier boğumu bir adet Schwann hücresi tarafından örtülmüştür. Komşu Ranvier
boğumları arasındaki Schwann hücreleri arasında dar bir aralık kalır , bu aralık hizasında
aksolemma tamamen çıplaktır, buralardan sodyum iyonları kolaylıkla girerler ve işleri bitince
çıkarlar ( uyarımların akson boyunca akışında rol alırlar , buralarda mitokondriyonların bol
oluşunun nedeni de budur ).
Aksonlar ranvier boğumları hizasında yan kollar verebilirler, bu sayede bir sinir teli
birbirinden uzak birçok hücre üzerinde sonlanabilir. Nöronların doğumdan sonra
bölünebilme güçleri yoktur ( aşağı sınıf canlılarda vardır ). Kesilen bir akson ise bir dereceye
kadar rejenere olabilir. Kesilen aksonun perikaryon tarafında kalan sağlam kısmı rejenere
olup, kılıfların içinde çevreye doğru uzanır.
MSS ( substansiya alba’da ) deki aksonlarda Schwann kılıfı bulunmaz, bu bölgedeki
sinir telleri sadece oligodendrositlerin uzantıları tarafından yapılan myelin kılıfı ile sarılıdır.
Buna karşın otonom sinir sistemine ait postganglionik sinir tellerinde ise myelin kılıfı
bulunmaz, sadece Schwann kılıfı vardır. Myelinli fibrillerde bir Schwann hücresi bir aksonu
kuşatır. Myelinsizlerde ise birkaç akson bir Schwann hücresinin hücre membranındaki
çöküntüler içine girer. Myelinsiz sinir liflerinde Ranvier boğumları bulunmaz. Her iki kılıfın
birlikte bulunduğu sinir tellerinde myelin daima içte Nörolem (Schwann) dışta yerleşiktir.
Myelinsiz sinir lifleri; PSS’ de Schwann hücreleri içine gömülürken, MSS’de ise
oligodendrositler tarafından değil, astrositler tarafından kaplanmıştır. MSS’de bir
oligodendrosit uzantılarıyla 40-50 adet aksonun myelinini oluştururken, PSS’de bir Scwann
hücresi sadece bir aksonun myelin kılıfının bir segmentini oluşturur.
Sinapslar:
11
(i
nternet’ten alınmıştır)
Uyarımların hücreler arası geçiş noktalarına sinaps adı verilir.
(internet’ten alınmıştır)
Bir hücreden diğerine bilgi aktarımı iki şekilde olur: 1. Araya kimyasal bir uyarıcı
girmeksizin, direkt olarak bilgi aktarımı , bu tür sinapslara elektronik sinapslar denir ( gap
junction yapısında olan hücre bağlantıları ). 2. Asıl sinapslar : Burada bilgi aktarımı
12
nörondan nörona veya nörondan başka bir hücreyedir. Bu temas bölgesindeki akson ucu
membranı presinaptik membran, uyarımı alacak hücre membranı da postsinaptik membran
adını alır. Her iki membran arasında genellikle 200 nm genişlikte bir aralık bulunur, buna
sinaps aralığı adı verilir. Bu aralığı bazal membrandakine benzer bir madde doldurur.
Nöronlar arasındaki sinapslar ; bir nöronun aksonu ile diğer nöronun dendriti arasında
ise buna aksodentrik sinaps , bir nöronun aksonu ile diğer nöronun gövdesi arasında ise
buna aksosomatik sinaps adı verilir. Ayrıca dendritler arası ( dendrodendiritik ) ve aksonlar
arası (aksoaksonik ) sinapslar da vardır.
Sinaps bölgelerinde akson sonları bir genişleme yapar, buna akson buttonu, akson
terminali gibi adlar verilir. Bunların içinde çok sayıda mitokondriyonlar ve nörotransmitter
maddeler ile dolu veziküller bulunur, bu veziküllerin çapı 200-800 angstron arasında değişir.
Bu veziküllerin çap ve içeriğine göre sinapslar iki gruba ayrılır:
a. Kolinerjik sinapslar: Sinaps vezikülleri küçüktür ( 200-500 angstron ), veziküller
içinde asetilkolin bulunur. İskelet kaslarını innerve eden motorik sinir sonları ile ,
parasempatik sinir sonları ve sempatik preganglioner sinirler bu tiptir.
b. Aminerjik sinapslar :Sinaps vezikülleri büyüktür ( 600-800 angstron ), veziküller
içinde nörotransmitter olarak epinefrin, norepinefrin ve dopamin gibi maddeler bulunur.
Epinefrin ve norepinefrin sinir hücrelerinden başka adren medullasında da yapıldığından bu
iki maddeyi içeren sinapslara adrenerjik sinapslar da denir. Sempatik post ganglioner sinir
sonları bu tiptir.
Perikaryonda üretilerek presinaptik membrana ulaşan uyarımlar ( bakınız aksiyon
potansiyeli oluşumu) membran geçirgenliğini artırır, sinaps aralığından akson ucuna Ca
iyonları girer, Ca iyonlarının etkisiyle nörotransmitter madde içeren veziküller presinaptik
membranla birleşir içeriklerini ekzositoz yoluyla sinaps aralığına boşaltırlar. Boşaltılan
nörotransmitterler postsinaptik membrandaki reseptör proteinlere bağlanınca postsinaptik
membrandaki iyon kanalları açılır , hedef hücreden içeriye Na iyonları girerken K iyonları
da dışarı pompalanır. Böylece postsinaptik membranın elektrik dengesi değişir, membran
depolarize olur ve hedef hücre membranında uyarımlar meydana gelir.
Sinaps bölgesine gelen uyarımlar kesildiğinde sinaps aralığına madde verilmesi durur,
nörotransmitter maddeler enzimler tarafından parçalanır ve hedef hücrenin uyarılması son
bulur. Nörotransmitter madde asetilkolin ise asetilkolin esteraz, katekolamin grubu madde ise
monoamin oksidaz enzimi parçalama işini gerçekleştirir. Açığa çıkan alt ürünler pinositoz
yoluyla tekrar akson ucuna alınır ve burada yeni sentezlerde kullanılırlar ( nörotransmitter
maddeler genelde perikaryonda sentezlenip akson ucuna taşınırlar ancak, perikaryondan
13
buraya ulaştırılmış ER kesecikleri ve bazı enzimler sayesinde akson ucunda da transmitter
madde sentezi yapılır).
Bazı hücreler üzerinde farklı nörotransmitter içeren sinirler sonlanabilir. Bunların bir
kısmı uyarıcı ( eksite edici ) etki yaparken , diğerleri durdurucu ( inhibe edici ) etki yapabilir.
Bazen de aynı nörotransmitter bir hücrede uyarıcı diğerinde durdurucu etki yapabilir. Bu
duruma hücre membranınlarında farklı reseptörlerin bulunuşu neden olabilir.
Nöyrogliya
PSS de ara madde gevşek bağ dokusudur ve endonöriyum adını alır. MSS de ise ara
madde özel bir dokudur, nöyrogliya ( gliya: yapıştırıcı ) adını alır, nörogliyayı oluşturan
hücrelere de gliya hücreleri denir. Nöronlar çoğalmadığı halde aralarını dolduran gliya
hücreleri çoğalırlar. MSS hasarlarında , hasarlı bölgeyi temizleyerek gliyal skar dokusu
(gliosis )oluştururlar.
Gliya hücreleri aksiyon potansiyeli oluşturmazlar, uyarımların üretilmesi ve iletilmesi
gibi işlerle ilgileri yoktur. Ancak bu işlerle görevli nöronların fonksiyonlarını yapmalarına
uygun ortam sağlar ve destek sağlarlar. Görevleri şöyle sıralanabilir: a. Nöronların gövde
kısımları birbirinden oldukca uzaktırlar, bunlar arasındaki alanları sıkı şekilde doldurarak
destek görevi yaparlar. Gliya hücreleri ufak olduklarından sayıca nöronlardan daha fazladırlar
( her sinir hücresine ortalama 10 adet gliya hücresi düşer ). b. Kapiller damarlardan aldıkları
besleyici maddeleri nöronlara aktararak beslerler, aynı şekilde onların metabolizma artıklarını
kapillarlara iletirler. c. Bazıları fagositoz yapar. d. Bazıları aksonları saran myelin kılıfını
14
oluştururlar. e. Nöronlardan farklı olarak bölünme yetenekleri bulunur, bu sayede ölen
nöronların yerlerini çoğalarak doldururlar.
MSS organlarında 4 türlü gliya hücresi bulunur:
1. Astrositler :
Gliya hücrelerinin en irileridirler. Yıldız şekillidirler. Yuvarlak, açık renk, merkezi
konumlu çekirdekleri vardır. Yapılarını güçlendiren glial fibrillary acidic protein (GFAP)’
den yapılmış ara filamanlar içerirler. Etrafa doğru yayılan sitoplazmik uzantıları vardır. Bu
sitoplazmik uzantılar damarlar etrafında ayaklar oluşturarak damar etrafındaki bağ dokusu ile
sinir dokusunun arasında bir set ( membrana limitans gliya perivaskularis ) oluştururlar.
Ayrıca piamater ve ependim hücreleri ile sinir dokusu arasında da bir ayırıcı membran
(membrana limitans gliya süperfisialis) oluştururlar. Astrositler MSS hasarlarında çoğalarak
ölen sinir dokusunun yerini doldururlar. Nöronlara desteklik sağlarlar. Uzantılarıyla bir
taraftan nöron gövdesine diğer taraftan kan damarlarına yakın olduklarından bunlar arasında
çeşitli madde ve iyon alış verişini sağlarlar. Uzantılarının özelliğine göre iki tip astrosit
vardır:
- Fibröz astrositler : Sitoplazmik uzantıları ince, az sayıda ve uzundur. Hem boz hem
de ak madde içinde bulunurlar.
- Protoplazmik astrositler: Uzantıları kısa ve kalındır, daha fazla dallanmalar gösterir.
Sadece boz madde içinde bulunurlar.
15
2. Oligodendrositler :
Astrositlerden daha küçüktürler. İsimlerinden anlaşılacağı gibi uzantıları az sayıda ve
kısadır. Hem boz maddede hem de ak maddede bulunurlar. Tüm gliya hücrelerinin %75 ni
oluştururlar. Nöronlar etrafında toplanarak sitoplazmik uzantıları ile bu hücreleri örterler.
Astrositlerden aldıkları besleyici maddeleri nörona aktarırlar. Akmaddede bulunan
oligodendrositler akson kılıfı olan myelin’in yapımına katılırlar. Bunlar periferik sinirlerde
aynı işi yapan Schwann hücrelerinin analogudurlar.
3. Mikrogliya hücreleri :
Sayıca azdırlar, hem ak madde hem de boz madde içinde bilhassa damarlar civarında
bulunurlar. Beyinin ve omuriliğin immun koruyucuları olarak adlandırılırlar, nöron ve diğer
gliya hücreleriyle yakın temas halindedirler, ölü hücreleri fagosite ederler, embryo histogenezi
sırasında apoptozla canlılıklarını yitirmiş olan nöron ve gliya hücrelerini ortadan kaldırırlar.
Oval şekillidirler, uzantıları kısa, ince ve fazlaca dallanmıştır. İğ biçimli ve koyu
boyanan çekirdekleri (diğer gliya hücrelerinin çekirdekleri yuvarlak !!) vardır. Sitoplazma
azdır, bol lizozom taşır. Bunlar monosit kökenlidirler, yani makrofajlardır. Sinir doku
enfeksiyonlarında veya zedelenmelerinde aktifleşince yuvarlak şekil alırlar, çoğalarak
sayılarını artırırlar, zedelenmiş dokuyu fagosite ederek şişip irileşirler ve dolaşıma geçerler.
Diğer gliya hücreleri ektoderm orijinli oldukları halde bunlar mezoderm orijinli olduklarından
mezogliya hücreleri adı da verilir.
Kazanılmış immun yetersizlik sendromu’na (acquired immunodeficiency syndrome=
AIDS ) yakalanmış hastaların beyinlerinde mikrogliya hücrelerinde aktiviteler
gözlenmektedir. İnsan immun yetersiz tip I virusu (HIV-I) nöronlara saldırmayıp, sadece
mikrogliya hücrelerini enfekte ederek nöronlar için toksik etki gösteren sitokinler
sentezlemelerine neden olmaktadır.
4. Ependim hücreleri:
Bu tür gliya hücreleri sadece MSS içindeki boşlukların duvarında bulunurlar. Alçak
prizmatik şekillidirler, tek sıra halinde boşluk duvarına dizilmişlerdir. Sinir dokusunu
boşluklarda bulunan sıvıdan ( BOS) ayırırlar. Apikal yüzleri mikrovilluslar ve hareketsiz
silyalar taşırlar, bu hücrelerin bazal bölgesi astrositler ile temastadır ( bazı ependim
hücrelerinin bazal uzantıları vardır -ki bunlara tanisit adı verilir-, bu uzantılar astrositler
arasından geçerek kan kapillarları üzerinde sonlanmaktadır. Tanisitler beyin
ventrikuluslarının duvarlarında vardır, omuriliğin kanalis sentralisi duvarında görülmezler ).
16
PSS deki aksonları saran Schwann hücreleri ile ganglionlardaki nöronları çevreleyen
satellit ( uydu ) hücreler de gliya dokusundan sayılırlar.
SİNİR DOKUSUNDA DEJENERASYON VE REJENERASYON
Memelilerde sinir hücreleri postnatal dönemde bölünmezler (aşağı sınıf canlılarda ve
kanatlılarda bölünebildiği gösterilmiştir ), bu nedenle nöron hasarları ve ölümleri kalıcı kayıp
anlamına gelir. Ölen nöronların bıraktığı boşluklar nöyrogliya dokusunun (bilhassa astrositler’in)
çoğalmasıyla doldurulur. Bir nöron öldüğünde, buna bağımlı bir nöron varsa yani tek bağlantısı bu
ölen nöronsa, o da ölüme yüz tutar ( transnöronal bozulma ). Çoklu bağlantıları olan bir nöronun
ölümünde ise genellikle diğer nöronlar etkilenmezler.
Nöronların aksine MSS’deki nöyrogliya hücreleri, PSS’deki Schwann hücreleri,
ganglionlardaki satellite hücreleri mitozla çoğalma yeteneğine sahiptir.
Nöron uzantılarından dendritlerin hasarı; perikaryonun sentez faaliyetleri sayesinde
yenilenebilir.
Periferik sinir yaralanmalarında, önce aksonal hasar (akson dejenerasyonu ) sonra onarım
değişiklikleri (akson rejenerasyonu) gözlenir. Akson dejenerasyonu ilgili motor ünitenin işlevsizliğine
bağlı olarak kas paralizine ve atrofisine neden olur. Sinir lifi tamamen hasarlanmışsa sinir segment
grefti yapılmadığı sürece iyileşme şansı yok gibidir. Sinir lifi hasarı sınırlı bir düzeyde ise doğal akson
rejenerasyonu olasıdır. Şöyleki:
Yaralı aksonun proksimal parçası perikaryon ile bağlantısını sürdürür ve çoğunlukla onarılır.
Distal parçası ise bozunmaya yüz tutar. İlgili perikaryonda değişiklikler olur; kromatoliz görülür
( Nissl maddesi dağılır, bazofili azalır), perikaryon hacmi artar, çekirdek kenara çekilir. Perikaryonda
üretilen onarım maddeleri antregrad taşınma yoluyla hasar bölgesine doğru yönlendirilir. Aksonun
hasarlı uçları makrofajlar tarafından temizlendikten sonra onarım başlar. Makrofajlar temizlik işini
bitirdikten sonra, endonöyriyum içindeki Schwann hücrelerinin çoğalmalarını ve büyüme
kolaylaştırıcı maddeler sentezlemelerini teşvik eden interlökin-1 üretirler. Hızla çoğalan Schwann
hücreleri hedefe doğru sütünlar oluşturarak tomurcuklar halinde üreyerek uzanan akson filizlerine yol
gösterirler. Akson filizlerinden sadece Schwann hücre sütünları arasına girenler uzamaya devam
ederken diğer filizler kaybolur. Akson rejenerasyoonu çok yavaş gelişen bir olaydır, hasar
oluşumundan yaklaşık iki hafta sonra başlar ve rejenerasyona uygun bir vaka ise bir kaç ay sonra
tamamlanır. Böylece hasarlı uçların ilişkisi sağlanınca Schwann hücreleri miyelin kılıfını yapar ancak
boğumlar arası miyelin kılıfının mesafesi (interdodal aralıklar) diğer kısımlara gore daha kısadır.
MSS’deki sinir lifi hasarlarında rejenerasyon görülmez. Çünkü; endonöyriyum bulunmaz,
oligodendrositlerin çoğalma yetenekleri sınırlıdır ve tek bir oligodendrosit birçok akson sarar ve
nihayet astrositler ilgili yerde skar dokusu oluşturarak hasarlı yeri kapatır.
Yararlanılan kaynaklar:
17
1. Genel Histoloji : Mahmut Sağlam, Reşat Aştı, Aytekin Özer, Yorum Matbaacılık Sanayii,
Ankara 1997.
2. Histoloji : Permin Paker.
3. Textbook of Histology: Leeson & Leeson & Paparo
4. Temel histoloji : Junqueira & Carnerio(Çev.Edit. Yener Aytekin, Nobel Tıp Yayınevi, 2006
5. Genel Histoloji : Aliye Erkoçak.
6. Tıbbi Histoloji . Meral Tekelioğlu.
7. Microscopic Anatomy Part 1, E.J. Spring-Mils, Department of Anatomy and Cell Biology
State Univesity of New York, 1992.
8. Histology, A text and Atlas, Michael H. Ross, L.J. Romrell, G.I. Kaye,1995.
9. Lecture Notes on Histology, William A. Bresford, School of Medicine University of West
Virginia, 1977.
10. Histology and Cell Biology, Kurt E. Johnson, George Washington University Medical
Center, Washington, 1991.
11. Histoloji ve Hücre Biyolojisi, A. L. Kierszenbaum, (Çeviri Ed. Ramazan Demir),
Palme yayıncılık, 2006
12. Gartner, L.P., Hiatt, J.L., Color Textbook of Histology, Third Ed., Saunders, 2007.
18