İsmaİl beŞİkÇİ rewsen - tirsik.nettirsik.net/danegeh/kovar/rewsen/ozelsayi1.pdf · bu...

8
TÜRK KÜRDiSTAN HALKININ DOSTU VE TÜRK AYDINININ TAViz VERMEZONURUDUR Türk sö- büzülüp Türk bilirnde ve gerçekleri savun- moda yaman ismoil Sömürge Kürdistan", "Bilim-Resmi ideoloji, Devlet-Demok- rasi ve Kürt Sorunu" ile "Bir Bir Örgüt ve Kürt Soru!lu/Belgeler" bilimsel nedeniyle yeniden zindona üç yasaklono- rak Her için 7,5 ila 15 hapis ce- istenmektedir. Buda toplam 25 bir ceza tehdidi demektir. üzere daha önceleride cezaevlerinde kadar hemen hemen dörtte birini Türk devletinin geçirdi. Sosyolog Doktor ismoil son olarak Mart günü, kitaplanndan do- ifade vermek üzere is- tanbul 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahke- mesi neo tutuklama mahkemeye sevkedildL DGM'ndeki ilk 18 Nisan 990 tarihinde ya- davaya esas hak- ono savunma kolmak üze- re, ön bilgileri mahiye- tinde bulundu. moda tutukluluk halinin ka- rar verilerek Cezaevi' ne konuldu. "Y ekiliye Rew- Welotporezen Kurdistan" - YRWK (Kürdistan Yurtsever hemen harekete geçerek, ismoil nin derhal serbest ve bir kampanya YRWK'nin leriyle yurtsever tara- kampanya · sü- rüyor. Türk devletini en sert biçimde protes- to etme do olon kampanya- YRWK olarak özel bir savunmaya ön ismoil ismoil çünkü; Türk resmi ideolo- jisi kemalizmin te- rörünü bilimsel zeminde yorumlayon ve . bir ... Kürt ve Kürdistan sorunu içinde ... Türk her zaman, sömürge bile olmayon Kürt çilesini, anan ve bunun resmi ideolojinin önüne dikile- rek egemen zincirleri porçalo- yon bir ... suçunun ifloh olmaz borazan sömürgeci burjuva Türk devletinin her türlü nun yazor-çizer fendini bilim soyon sahte profesörleri n içyüzünü ve tutumunu de- etmeye devam edendir ... Her türlü i- not; takipçisi, erdemlerini .. . Türk en güzel Türk Kürt ve kavga . Her nomuslu Türk izinde yürümeye, her vatansever Kürt ortak olmoya Her Türkiyeli ve Kürdistonli ilerici, yurtsever, demokrot-devrimciyi, O' nun- lo YRWK olarak bundan böylede ça- sürdürecek, her zaman is- mail YRWK Yekitiya Welatparezen Kurdistan "Herçi bire himmet lebtkir ji xwe re bi men dewlet ceng O cidal O tehewwir Oet mekin tesewwir" -EhmedA Xani- REWSEN 1.-DM Kürdistan Yurtsever Aydinlar Yay1n Organi 1990 ismail 18 Nisan 1990 tarihinde istanbul 2 Nolu Devlet Güvenli!< Mahkemesi'nde savunma: • • ''RESMI IDEOLOJIYI ELESTIREMEYEN • • BIR BILIM GELISEMEZ'' 2 NOLU DEVLET MAHKEMESi Esas No: 1990 1 143 Sömürge Kür- distan" (Alan bul, 1990) ilgili olarak ceza Bu dava ile ilgili olarak, esas hak- savunma kalmak üzere söyle- mek istiyorum. I- Bilim yöntemi kavram ve Kürt sorunu ile ilgili dan ilk kez yorum. 1967 beri tarihlerde ve mahkeme- lerde Bu larla ilgili olarak düzenlenen id- dianamelerin içerigi hiç ·di. be- ri iddialar kavramlar- la; terminoloji içinde tek- rarlarup duruyur. "Türkiye Cum- huriyeti Türk de- nilir. Türkiye'de Türk ulusundan . ayn bir ulus, Türk dilinden ayn bir dil yoktur. Türk'ten ayn bir ulusun, Türk dilinden bir dilin kabul edilemez. Türk Devletinin tabiyetinde olan, dev- lete olan herkes Türktür. Dil, din, cins, etnik köken gözetil- meksizin, etnik·kökeni ne olursa olsun herkes. Türktür. Anayasa- kabul temel ilke herke- sin Türk ... Bütün Türk- ler temel hak ve hürriyetler siyasi haklar dan Türk ulusundan bir ulusun, Türkçeden ayn bir dilin, Türk kültüründen ayn bir kül tü- rün var söylemek bu di- li ve kültürü savunmak suçtur." Türk Devleti, Türk resmi ideo- lojisi, Kürt ulusu'nun Kürt dilinin, Kürtçe'nin inkar etmektedir. Kürtler, Türk- lerin bir boyu Kürt-: çe · Türkçe'nin bir kabul edilmektedir. Böylelikle sosyo- lojik gerçek, somut gerçek, resmi ideolojiyle inkar edilmektedir. Yok Resmi ideoloji her- hangi bir ideoloji demek Resmi ideoloji cezai içer- mektedir. Gerçeklerin söylenme- si, incelenmesi, ce- za tehdidi tutulmakta- Resmi ideolojinin kabulleri- nin sorunlara, olgulara özgürce bi- limin cezaevinin yolu gösterilmektedir. üzerinde, resmi ideolojinin bu bilimin ge- engellemektedir. Bu bas- felç etmeK- te, zihinleri te, beyinleri ve yürekleri tirmektedir. Bilimin ve resmi ideo- lojinin bu nitelikleri son çok daha bir ortaya Yukanda, ve askeri ilgili id- hiç be- kav- ramlarla terminolojiyle ay- ni iddialar tekrarlarup tur. Halbuki nn konulann, top- lumsal ve siyasal kav- ve çok büyük tur. 1990 senesinde ve iddianarnelere konu olan ya- 1967 ya- benzernemek- tedir. 1990 çok daha dowudur, çok · daha Toplumsal ve siyasal çok daha tat- min edicidir. ren, dili tiren zincirlerin bu çerçeveye itibar görül- mektedir. sonla- nndan günümüze kadar gelen sü- recin en önemli yönlerinden biri budur. II- bu noktada ve · ka'vramlanna nin gerekli oldugunu rum. iddianamesinde ifa- desini bulan yorum. Çünkü bu resmi ideolojinin bir ifadesidir. Yalana ve inkara Sav- biriike için da yan- yukanda belirt- roege ka- bu riyorum, fakat, bütün da bir suçlama konusu gerekt@ni Anaya- sa'da Türk Ceza Kanunu'nda, Si- yasal Partiler Kanunu'nda, Kanunu'nda insania- nn ana dillerinin ne gös- teren kanunda ... vs. Türkiye'de herkesin Türk oldugu, Türkten ayn bir ulusun ileri Türk di- linin ve Türk kültürünün . bir dilin ve kültürün savunul- ifade edilebilir. Bunlar yasalda olabilir. Fakat bunlar ru Kürt ulusunun, Kürt dilinin, Kürt kültürünün inkar den mevzuat ister general ister 450 ya- hiç bir yoktur. Hukukta çok daha önemlidir. Kürt nüfusunun 30 milyonu Ve

Upload: others

Post on 03-Sep-2019

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İSMAİL BEŞİKÇİ REWSEN - tirsik.nettirsik.net/danegeh/kovar/rewsen/Ozelsayi1.pdf · Bu yargılama larla ilgili olarak düzenlenen id ... Dil, din, cins, ırk, etnik köken farkı

İSMAİL BEŞİKÇİ SÖMÜRGECİ FAŞİST

TÜRK DEVLETİ KARŞlSlNDA

KÜRDiSTAN HALKININ DOSTU VE

TÜRK AYDINININ BİLİMDEN TAViz

VERMEZONURUDUR

Anlamlı kavgası karşısında Türk sö­mürgeciliğinin büzülüp kohrolduğu, Türk halkının bilirnde ve gerçekleri savun­moda yaman oydını ismoil Beşikçi, "Devletlerarası Sömürge Kürdistan", "Bilim-Resmi ideoloji, Devlet-Demok­rasi ve Kürt Sorunu" ile "Bir Aydın, Bir Örgüt ve Kürt Soru!lu/Belgeler" adlı bilimsel oroşhrmo kitapları nedeniyle yeniden zindona alındı.

Yayınlanan üç kitobıdo yasaklono­rak toplonldı. Her kitabı için hakkında 7,5 ila 15 yıl orası değişen hapis ce­zaları istenmektedir. Buda toplam 25 yıla yakın bir ceza tehdidi demektir. Hohrlonocoğı üzere daha önceleride yıllarca cezaevlerinde kaldı. Şimdiye kadar yaşamının hemen hemen dörtte birini Türk devletinin zindanlarında geçirdi.

Sosyolog Doktor ismoil Beşikçi son olarak ı ı Mart günü, kitaplanndan do­layı ifade vermek üzere çağınldığı is­tanbul 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahke­mesi Savcılığı' neo tutuklama amacıyla mahkemeye sevkedildL DGM'ndeki ilk duruşma 18 Nisan ı 990 tarihinde ya­pıldı. Açılan davaya ilişkin esas hak­kındaki ono savunma saklı kolmak üze­re, savunmanın ön bilgileri mahiye­tinde açıklamalarda bulundu. Duruş­moda tutukluluk halinin devamına ka­rar verilerek Soğmolcılor Cezaevi' ne konuldu.

Tutuklanması ordındon "Y ekiliye Rew­şenbiren Welotporezen Kurdistan" -YRWK (Kürdistan Yurtsever Aydınlar Birliği)· hemen harekete geçerek, ismoil Beşikçi' nin derhal serbest bırokılması ve doyonışmo amacıyla uluslorOfosı bir kampanya boşloth . YRWK'nin girişim­leriyle Kürdistanlı yurtsever ki~eler tara­fındon boyutlandınion kampanya · sü­rüyor.

Türk devletini en sert biçimde protes­to etme anlamında do olon kampanya­nın kapsamında, YRWK olarak yayın orgonımız "REWŞEN"in özel bir soyı­sına savunmaya ilişkin ön açıklamoları alıp, ismoil Beşikçi'ye oyırdık.

ismoil Beşikçi, çünkü; Türk sömürgeciliğinin resmi ideolo­

jisi kemalizmin vohşetini, monhğını, te­rörünü bilimsel zeminde yorumlayon ve

. eleşiiren düşünce odomı bir yozordır ... Kürt ve Kürdistan sorunu karşısında

korarlı tavır içinde olondır ... Türk olmasına karşın her zaman,

sömürge bile olmayon Kürt halkının çilesini, cefosını anan ve bunun karşı­sında, resmi ideolojinin önüne dikile­rek egemen şoven zincirleri porçalo­yon bir istisnadır ...

DiişüıTce suçunun ifloh olmaz düş­manı borazan sömürgeci burjuva bosı·­nın, Türk devletinin her türlü kuruluşu­nun onursuzluğunu; yazor-çizer takı­mı, fendini bilim adamı soyon sahte profesörleri n içyüzünü ve tutumunu de­şifre etmeye devam edendir ...

Her türlü umursonmozlık tavrına i­not; aydın tavrının takipçisi, olgıloyıcısı erdemlerini taşıyıcı kıvılcımdır .. .

Türk şovenizmine en güzel yonıhn ustası, Türk aydının yüzokı, Kürt oydı­nıno yandaş ve kavga öğrencidir...

. Her nomuslu Türk aydınını izinde yürümeye, her vatansever Kürt aydınını davasına ortak olmoya çağırıyoruz!

Her Türkiyeli ve Kürdistonli ilerici, yurtsever, demokrot-devrimciyi, O' nun­lo dayanışmaya çağırıyoruz!

YRWK olarak bundan böylede ça­balarımızı sürdürecek, her zaman is­mail Beşikçi'nin yonında olacağız.

YRWK Yekitiya Rewşenbiren

Welatparezen Kurdistan

"Herçi bire şOr'i dest~ himmet lebtkir ji xwe re bi men dewlet Bö ceng O cidal O b~ tehewwir Oet v~ şixul~ mekin tesewwir"

-EhmedA Xani- REWSEN 1.-DM

Kürdistan Yurtsever Aydinlar Birliği Yay1n Organi ı Mayıs 1990 ı

ismail Beşil<çi'nin 18 Nisan 1990 tarihinde istanbul 2 Nolu Devlet Güvenli!< Mahkemesi'nde yaptığı savunma:

• • • • • ''RESMI IDEOLOJIYI ELESTIREMEYEN

• • • • BIR BILIM GELISEMEZ''

İSTANBUL 2 NOLU DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESi BAŞKANLIGI'NA

Esas No: 1990 1 143

Sayın Yargıçlar,

"Devletlerarası Sömürge Kür­distan" (Alan Yayıncılık, İstan­bul, Şubat 1990) kitabımla ilgili olarak ceza davası açılmıştır. Bu dava ile ilgili olarak, esas hak­kındaki savunma hakkım saklı kalmak üzere bazı şeyler söyle­mek istiyorum.

I- Bilim yöntemi kavram ve Kürt sorunu ile ilgili yazılanm­dan dolayı ilk kez yargılanmı­yorum. 1967 yılından beri çeşitli tarihlerde ve çeşitli mahkeme­lerde yargılandım. Bu yargılama­larla ilgili olarak düzenlenen id­dianamelerin içerigi hiç de~şme­·di. 1960'lı yıllann şoruanndan be­ri aynı iddialar aynı kavramlar­la; aynı terminoloji içinde tek­rarlarup duruyur. "Türkiye Cum­huriyeti vatandaşianna Türk de­nilir. Türkiye'de Türk ulusundan .ayn bir ulus, Türk dilinden ayn bir dil yoktur. Türk'ten ayn bir ulusun, Türk dilinden ayrı bir dilin varlı~ kabul edilemez. Türk Devletinin tabiyetinde olan, dev­lete vatandaşlık ba~yla bafUı olan herkes Türktür. Dil, din, cins, ırk, etnik köken farkı gözetil­meksizin, etnik·kökeni ne olursa olsun herkes.Türktür. Anayasa­nın kabul etti~ temel ilke herke­sin Türk olmasıdır ... Bütün Türk­ler temel hak ve hürriyetler ba~ kırnından siyasi haklar bakırnın­dan eşittir. Türk ulusundan ayrı bir ulusun, Türkçeden ayn bir dilin, Türk kültüründen ayn bir kül tü­rün var oldu~u söylemek bu di­li ve kültürü savunmak suçtur."

Türk Devleti, Türk resmi ideo­lojisi, Kürt ulusu'nun varlı~, Kürt dilinin, Kürtçe'nin varlı~nı inkar etmektedir. Kürtler, Türk­lerin bir boyu sayılmakta, Kürt-: çe · Türkçe'nin bir şivesi kabul edilmektedir. Böylelikle sosyo­lojik gerçek, somut gerçek, resmi ideolojiyle inkar edilmektedir. Yok sayılmaktadır. Resmi ideoloji her­hangi bir ideoloji demek de~dir. Resmi ideoloji cezai yaptırım içer­mektedir. Gerçeklerin söylenme­si, incelenmesi, araştırılması ce­za tehdidi altında tutulmakta­dır. Resmi ideolojinin kabulleri­nin dışına çıkanlara; sorunlara, olgulara özgürce yaklaşanlara, bi­limin kavramıyla yaklaşanlara,

cezaevinin yolu gösterilmektedir. Düşünce hayatı üzerinde, resmi ideolojinin bu baskısı bilimin ge­lişmesini engellemektedir. Bu bas­kı, düşünce hayatını felç etmeK­te, zihinleri kötürümleştirmek­te, beyinleri ve yürekleri körleş­tirmektedir. Bilimin ve resmi ideo­lojinin bu nitelikleri son yıllarda çok daha açık bir şekilde ortaya çıkmaya başlamıştır.

Yukanda, savcılann ve askeri savcılann, yazılanmla ilgili id­dialannın hiç de~şmedi~ni be­lirtmiştim. Aş~ yukanaynı kav­ramlarla aynı terminolojiyle ay­ni iddialar tekrarlarup durmuş­tur. Halbuki yazılanmda, yazıla- .

nn içeri~nde, konulann, top­lumsal ve siyasal ilişkilerin kav­ramlmasında ve anlatılmasında çok büyük de~şiklikler ohriuş­tur. 1990 senesinde yayınlanan ve iddianarnelere konu olan ya­zılar, örne~, 1967 Yılında ya­yınlanmış yazılara benzernem ek-

tedir. 1990 yılına ilişkin yazılar, kuşkusuz, çok daha dowudur, çok ·daha aydınlıktır. Toplumsal ve siyasal ilişkilerin kavranılması, anlatılması çok daha açıktır, tat­min edicidir. Düşünceyi körleşti­ren, kötürümleştiren, dili köleleş­tiren zincirlerin parçalandı~ bu çerçeveye itibar edilm~ görül­mektedir. 1960'lı yılların sonla­nndan günümüze kadar gelen sü­recin en önemli yönlerinden biri budur.

II- İşte bu noktada yasallık ve · meşruluk ka'vramlanna de~e­

nin gerekli oldugunu düşünüyo­rum. Savcının iddianamesinde ifa­desini bulan görüşlere katılmı­yorum. Çünkü bu görüşler resmi ideolojinin bir ifadesidir. Yalana ve inkara dayanmaktadır. Sav­cıyla biriike aynı şeyleri düşün­merli~ için suçlanınam da yan­lıştır. Savcının, yukanda belirt­roege çalıştı~ görüşlerine ka-

tılmıyorum, bu görüşleri eleşti­riyorum, fakat, bütün bunların da bir suçlama konusu olmaması gerekt@ni düşünüyorum. Anaya­sa'da Türk Ceza Kanunu'nda, Si­yasal Partiler Kanunu'nda, Sı­kıyönetim Kanunu'nda insania­nn ana dillerinin ne oldu~u gös­teren kanunda ... vs. Türkiye'de yaşayan herkesin Türk oldugu, Türkten ayn bir ulusun varlı~­nın ileri sürülemeyece~, Türk di­linin ve Türk kültürünün dışında . bir dilin ve kültürün savunul­mayaca~ ifade edilebilir. Bunlar yasalda olabilir. Fakat bunlar meş­ru de~dir. Kürt ulusunun, Kürt dilinin, Kürt kültürünün varlı­~ inkar den mevzuat ister beş general tarafından yapılsın, ister 450 ~illetvekili tarafından · ya­pılsın, hiç bir meşruiyeti yoktur. Hukukta meşruiyet yasallıktan çok daha önemlidir.

Kürt nüfusunun Ortadoğu'daki varlı~ 30 milyonu aşkındır. Ve

Page 2: İSMAİL BEŞİKÇİ REWSEN - tirsik.nettirsik.net/danegeh/kovar/rewsen/Ozelsayi1.pdf · Bu yargılama larla ilgili olarak düzenlenen id ... Dil, din, cins, ırk, etnik köken farkı

REWSEN- Özel Sayı 1 e May1s 1990 e sayfa 2

• ısmail Beşikçi

Biyografisi 1939 : Çorum - İskilip'te dogdu. 1962: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni

bitirdi. Kısa bir süre maiyet memurlugu yaptı. Bitlis'te yedek subay ol~ askerligi bitirdi. Bit­lis ve Hakkari'de Kürtler üzerine araştırmalarda bulundu. Dersim'de Hozat KaymakamY ardımcı-J.ıgı yaptı. _

1964 :. Erzurum Atatürk U niversitesi'nde sosyoloji asis­tanı olarak çalışmaya başladı. Kürdistan'ı ve Kürt toplumunu daha yakından tanıma olanagını buldu. '

1967: Doktorasını tamamladı. "Göçebe Alikan Aşireti" üzerine hazırladıgı tezle sosyoloji doktoru ünva­nını aldı. Kürdistan'da çeşitli merkezlerde yapı­lan. "Dogu Mitingleri"ne katıldı. Bununla "ilgili "Dogu Mitingleri'nin ·AnaliZi" adlı bir çalışmayı yaptı.

1969: "Dogu Anadolu'nun Düzeni, Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller" kitabını yayınladı. Kitabı sakın~ calı ilan edildi ve Erzurum Atatürk Üniversite­si'ndeki asistanlık görevine son verildi.

1971 : Ankara'da Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde çalış­maya başladı. Aynı yıl 12 Mart Askeri Darbesi ·döneminde tutuklandı. Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'nce yargılandı. 12 yıl 10 ay agır hapis cezasına çarptırıldı. Üç yılı aşkın bir süre cezaevinde kaldı. ·

1974: Çıkarılan Genel AfYasası'yla tahliye oldu. Fakat, Türkiye'de hiç bir üniversiteye kabul edilmedi. Resmi ideolojiye karşı çıktıgından "afaroz" edil­mişti. Sonraki yıllarda serbest araştırmacı olarak çalıştı. Bilim yöntemi kavramı ve bu yöntemin Türkiye' de uygulamasıyla ilgili çalışmalarında, . konlllann tümünü Kemalizmiri Kürdistan'daki örneklerinden seçti.

1979: Kitaplardan biri ile ilgili malıkurniyet kararı ke­.s4tleştj., 'Yılın sonlarında 3 yıl -hapis .~ezasıqa ' '1_~- ;o,_ '-.. '~ ...... -~t,,,..,,...,.ı,~~

çarptıolarak cezaevine konuldu. 19SÖ : Toptaşı Cezaevi'ndeykenisviçre Yazarlar Birligi -

PEN Klüp Başkanı Madamme Boulanger'e yazdı~ bir mektup nedeniyle, 12 Eylül döneminde Sıkıyö­netim Askeri Mahkemesi'nce yeniden tutuklandı ve yargılandı. ·1 O yıl agır hapis cezasına çarptı­nldı. Öteki kitaplada ilgili davalarda birer birer kesinleşti. Aynca, yaptı~ savunmalardan dolayı da yargılandı, cezalandınldı.

1981 : Bu yıldan itibaren 1987 yılının MaYıs ayına kadar toplam 6 yıl daha cezaevinde kaldı. 13 yıllık cezayı bitirdikten sonra Mayıs 1987'de tahliye oldu.

1989 : Bir dergide yayınlanan bir açıklamasından dolayı tekrar yargılandı ve beraat etti.

1990: "Devletlerarası. Sömürge Kürdistan, Cilt-l" ki­tabı nedeniyle Mart ayında tekrar tutuklandı. Bu ve son olarak yazdıgı "Devletlerarası Sömürge Kürdistan, Cilt-2 1 Bilim-Resmi İdeoloji, Devlet­Demokrasi ve Kürt Sorunu" kitabı ile "Bir Aydın, Bir Örgüt ve Kürt Sorunu/ Belgeler" araştırma­sından dolayı, şu anda Sagmalcılar Cezaevi'nde­dir. Hakkında, toplam 25 yıla yakın ceza anla­mına gelen 7,5 ila.l5 yıl arası degişen çeşitli hapis cezalan istenmektedir.

Yayınlanan yapıtlan

e Dogu Mitingleri'nin Analizi, 1967 e Dogu Anadolu'da Göçebe Kürt Aşiretlerinde Toplumsal De­~me, 1968

e DoAu'da De~im ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Alikan Aşi­reti), 1969

e Dogu Anadolu'nun Düzeni, Sosyo-Ekonomik ve Etnik Te­meller, 1969

e Bilim Yöntemi, 1976 e Bilim Yöntemi 1 Türkiye'deki Uygulama I 1 Kürtlerin Mec­

buri İskanı, 1977 e Bilim Yöntemi 1 Türkiye'deki Uygulama II 1 Türk Tarih Tezi,

Güneş-Dil Teorisi ve Kürt sorunu, 1978 e Bilim Yöntemi 1 Türkiye'deki Uygulama III 1 Cumhuriyet

Halk Fırkası Tüz~ (1927) ve Kürt Sorunu, 1978 e Devletlerarası Sömürge Kürdistan 1 Cild-1, 1990 e Devletlerarası Sömürge Kürdistan 1 Cild-2, Bilim-Resmi

İdeoloji, Devlet-Demokrasi ve Kürt Sorunu, 1990 e Bir Aydın, Bir Örgüt ve Kürt Sorunu 1 Belgeler, 1990

Kürtler 4 bin yıldır bu toprak­larda, kendi yurtlarında yani Kür­dist~n' da yaşamaktadırlar. Hal­buki Türklerin Orta Asya'dan Ho­rasan'a, İran'a, Kürdistan'a, Irak'a, Suriye'ye, Anadolu'ya akınlar yap­maya ve yerleşmeye başlama­lan, ll. yüzyılın ikinci yansına rastlamaktadır; Böyle bir ulusu, bu ulusun dilini ve kültürünü yani Kürt dilini ve kültürünü tarihten ve yeryüzünden silmek büyük bir barbarlıktır. Böyle bir sürecin kamu vicdanı tarafından onay­lanmasının hiçbir olana~ yok­tur. Bunun ötesinde, Kürt ulusu­nu, Kürt dilini ve kültürünü ta­rihten ve yeryüzünden silmeye ça­lışmak, bunu gerçekleştirmeye çalışanlar için de bir övünç ve gu­rur kayna~ olamaz. Türk ulusu da böyle bir barbarl.ı.gın öznesi ol­maya, böyle bir barbarlıgı gerçek-

leştiren bir ulus olarak anılmaya layık degildir. Bu bakımdan Kürt sorunu konusunda yasallıkla meş­ruiyet birbirlerinden çok çok ay­n yerlerde durmaktadır. Günü­müzde, bu farklılık, bu zıtlık, çok

. daha çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır, kamuoyunun bilin­cine çarpmaktadır. Dünyada, öz­gürlük mücadeleleri, insan hak-· ları, ulusların eşitligi, uluslarin kendi kaderlerini kendilerinin ta­

. yin etmeleri gibi siyasal ve top­lumsal akımlar günden güne güç­lenmekte, ete ke~e bürünmek­tedir. Dünyadaki bu gelişmeler kuşkusuz, Kürt toplumunu da et­kilemektedir. Son yıllarda Kürt toplumu büyük bir ayma süreci içine girmiştir. Bu ayma süre­cinde, Kürtler farketmişlerdir ki Kürt toplumu dünyada, eşi-me­nendi bulunmayan köle bir top­lumdur. Kürtlere emperyalist dev­letlerin ve emperyalist devlet­lerle işbirligi içinde olan Türkle­rin, Araplann ve Farslann layık

gördükleri düzen bir kölelik dü­zenidir. Böyle bir düzenin dün­yada bir eşi daha yoktur. Adı yasaklanmış bir ulus ... Üzerinde 4.000 senedir yaşadı~ toprakla­nn adı yasaklanmış bir ulus ... 30 milyonu aşkınbir ulus ... Namu-su gasp edilmiş bir ulus ... Kendi kendine ihanet etmesi saglanmış, horlanmış, korkunç derecede aşa­~lanmış bir ulus ...

Kürtler, sadece bu ilişkileri kav­ramadılar, kendilerine layık görü­len statünün ne kadar olumsuz. oldu~unu fark etmediler, bunun bilincine varmadılar ... Bu bilinç­le birlikte kendi toplumlanndan, kendi köleliklerinden utanç duy­maya da başladılar. O halde, bu utancı silmek gerekir. Onurlu ya­şamanın yollannı aramak gere­kir. Bütün halklarta birlikte, bü­tün uluslarla birlikte eşit yaşa­manın, eşit koşullar içinde yaşa­manın yollannı aramak gerekir. İşte bugünkü mücadele bunlar için bir mücadeledir. Ve bu mü­cadelede dünya kamuoyu Kürt sorununu daha yakından ögren­meye ve kavramaya başlamıştır. Dünyanın demokratik kamuoyu, Kürtlerin, demokrasi, özgürlük ve eşitlik mücadelelerini yakın­dan izlemektedir. Destek verme­ye çalışmaktadır. Türkiye'nin dev­rimci ve demokratik kamuoyu da öyle.

III- O halde burada çok önem­li bir konunun yeniden ele alın­ması ve incelenmesi gerekir. Nü­fusu 30 milyonu aşkın bir ulus, 4.000 yıldır bu topraklarda, ken­di topraklarında yaşayan bir ulus. Neden kendi kendine bunca iha­net etmesi saglanmış? Neden hor­lanmış, korkunç derecede aşagı­lanmış? Ulus, •· keridf · toprilklan üzerinde bunca · kölel~e; 'biıric'iı. onursuz yaşamaya nasıl razı ola­bilmiş, nasıl razı edilebilmiş? Bu saptarnalann yapılması elbette çok önemli. Düşünelim ki Türk­ler OrtadoAll'ya ll. yüzyılın ikin-

. ciyansmdageldiler. Binyıldır bu • topraklarda yaşıyorlar. Bu top­, raklann esas sahiplerini, 4.000 yıldır buralarda yaşayanlan bu kadar horlayabilmişler, sonsuz derecede aşagdayabilmişler ... Dün­yada nüfusu 10 bin olan ba~m­sız devletler bile varken, 30 mil­yonun üzerinde bir nüfusa sahip Kürtler bu kadar onursuz, bu ka­dar sefil bir yaşamaya nasıl razı edilebilmişler, nasıl razı olabil­mişler ... Bu konuların, elbette sa.Jl­lıklı bir şekilde, sabırlı ve soAuk­kanlı bir şekilde incelenmesi ge­rekir.

Bugün Türkiye'nin bir Kürdis­tan'ı var, Irak'ın bir Kürdistan'ı var, İran'ın bir Kürdistan'ı var, Suriye'nin bir Kürdistan'ı var. Fakat Kürtlerin bir Kürdistan'ı . yok, neden? Sovyetler Birli.gi'nin çeşitli cumhuriyetlerinde de Kürt­ler yaşıyor. Ermenistan'da, Gür­cistan'da,Azerbaycan'da, Kırgı­zistan' da, Kazakistan'da, Türk­menistan'da, Pamir l>agJ.annm . eteklerindeki köylerde Kürtler yaşıyor, neden? Kürtler oralara nasıl gidebilmişler. Kürt sürgün­lerinin nedeni nedir? Böl-yönet politikası neden Kürtler için uy­gulanmış?

Böl-yönet politikasuun hedefi olan bir ulusun kuşkusuz çok bü­yük zaaflan vardır. Kürtlerin zaa­fı nedir? İşte bütün bu konu ve benzer konutann etraflı bir şe­kilde incelenmes~ irdelenmesi gere­kir. Saglıklı ve kalıcı bilgilere ulaş­manın yolu da elbette bilim yön­temini kullanmaktır. Resmi ideolo­jinin eleştirilmesi, resmi ideolo­jinin ürettigi bilgilerin kabul edi-

-lemez oluşu bu bakımdan da önem-

lidir. Devletin çıkan, bilimsel ge­lişmeyi engellemekte, resmi ideo­lojiyi topluma egemen kılmakta degü, bilimin gelişmesi için gerek~ li ortamı hazırlamakta durur.

IV- Devletin iç ve dış politika­sının eleştirilebilir olması, devletin itibarı, devletin çıkarları açısından da çok önemlidir. Hem kısa, hem de uzun vadeli çıkarlan açısından bu böyledir. Bu düşünceyi bir ör­nekle açıklamakta yarar vardır. Ermeni sorununu ele alalım.

Bilindigi gibi Ermeni sorunu ile ilgili olarak Türk tezleriyle Er­meni tezleri birbirlerinden çok farklıdır. Ermeni tezlerine göre Osmanlı yönetimi 1915 yılmda ve sonrasında Ermenilere karşı yogun ve yaygın bir soykınm uy­gulamıştır. Bu soykınm sırasm­da 1.5 milyon Ermeni'nin fizik varl.ıgı yok edilmiştir. Ermeni so­rununa ilişkin Türk tezleri ise Ermeni tezlerinin tam zıddıdır. Türklerin Ermenileri soykıruna ugratması şöyle dursun, bilakis Ermeniler Müslüman Türkleri kat­letrnişlerdir. Ermeniler Osmanlı ordusunu arkadan vurmuşlardır. Savaş sürecinde Ermeniler ve 1ürk­ler birbirlerini karşılıklı olarak öl<lürmüşlerdir. Bu sırada karşı­lıklı olarak üzücü olaylar yaşan­mıştır.

Görüldü~ gibi Ermeni sorunu ileilgili açıklamalar, Türkler ve Ermeniler tarafından çok farklı yapılmaktadır. Birbirlerine zıt gö­ııişler ifade edilmektedir. Son 17-18 yıldır görülen süreç ise şudur: Ermeniler, Ermeni sorununu bü­tün uluslararası kurumlara, ulu­sal parlamentolara götürmeye, oralarda Ermeni soykınmına iliş­kin karar tasanlan çıkartm~ya

, çalışmak~,., Uhislararası ku'­. rumlar, insan haklarıyla ilgili>ku­riımlar sorunu yogun bir şekilde ta.rtışma.ktadılar. Uluslararasıha­ber ajapsları, radyo ve TV şir­ketleri, gazeteler Ermeni soru­nuna yogun bir ilgi duymaktadır. Günden güne Ermeni tezleri d~­ha faZla benimsenmektedir. Ame­rikan Kongresi'nde ve Avrupa Parlamentosu'nda yapılan görüş­meler, Türk basınında, radyo ve TV' de çok geniş bir yankı yarat­maktadır. Türk üniversitelerin­de, Türk işçi kuruluşlanna, Türk siyasi partilerinden, Barolar Bir­ligi gibi Türk hukuk kuruluşla­nna, Türkiye Diyanet İşleri Baş­kanlı~'dan, Türk spor kulüple­rine kadar çeşitli kurum ve ku­ruluşlarda Ermeni sorunu ile il­gili tartışmalar çok büyük bir etki yaratmaktadır.

Bu koşullarda devletin basın politikası ne olmalıdır? Resmi gö­rüşün antatılmasına olaganüstü bir serbestlik verip resmi görü­şün yayılmasını teşvik edip, bu görüşü eleştiren yazılan yasak­larsa resmi görüşün hiç bir fuan­dınc~ olmaz. Resmi görüşü ala­bildigine teşvik etmek, yaygınlaş­tınnak, fakat bu görüşü eleşti­ren yazılan cezai müeyyide ile tehdit etmek... Böyle bir tutum ve davranışm inandıncı olmaya­~ açıktır. İşte Türkiye'nin Kürt sorununa ilişkin politikası ve Er­meni sorununa ilişkin politikası budur. Resmi görüşü alabildigine geliştirmek, teşvik etmek, fakat bunu eleştiren göiiişleri ceza teh­didi altmda tutmak ... Bu bakım­dan Türk resmi görüşlerininin hiç bir inandıncılıgı yoktur. İnanılır, güvenilir bulunmamaktadır. Çün­kü bilimsel degildir. Aksi iddia edilemeyen, eleştirilemez, doku­nulmaz görüşlerdir. Eleştirilme­si, aksinin iddia edilmesi ceza yaptınmı altında tu~ulan görüş­lerdir. Gerek Türkiye'de gerek

Page 3: İSMAİL BEŞİKÇİ REWSEN - tirsik.nettirsik.net/danegeh/kovar/rewsen/Ozelsayi1.pdf · Bu yargılama larla ilgili olarak düzenlenen id ... Dil, din, cins, ırk, etnik köken farkı

REWSEN -~Özel Sayı 1 e May1s 1990 e sayfa 3

, uluslararası kurumlarda, resmi görüşün arilatınunda profesörie­tin kullanılması sadece o profe­sörlerin bilimsel düşüncede bi­lim yönteminden ne kadar uzak durduklannı resmi ideoloji ile ne kadar yo~ ve ne kadar kolay bütünleştiklerini gösterir.

Resmi görüşün teşvik edilmesi ama resmi görüşü eleştiren gö­rüşlerin cezai yaptınınlar altın­da tutulması, başka bir açıdan yine devlete itibar kazandırma­maktadır. Devletin itibarı resmi görüşü eleştiren görüşlerin de hiç bir cezai yaptınin karşısında kal­madan kendisini ifade etme ola­naklarına kavuşmasında bulur. Devletin sadece uzun vadeli çı­karl~n degil orta vadeli ve kısa vadeli çıkarlarıda bu tutum ve davranışta yatar.

V- Türk üniversitelerinin, Türk profesörlerinin, Türk yazarları­nın, Türk siyasal partilerinin, Türk basınının çok kabul görmüş çok yaygın bir arilayışı var. Bu, sav­cının iddianamesinde de vurgu­lanıyor. Buna göre Türkiye! de her­kes eşittir, kimse dilinden ve kül­türünden dolayı farklı bir mua­meleye tabi tutulnıamaktadır. Her­kes kamu yönetiminde en üst se­viyelere kadar yükselebilmekte­dir. Hiç kimseye bir engelleme yapılmamaktadır. Örnegin, her­kes, milletvekili, bakan, vali, yar­gıç, savcı, subay, profesör, iş­adamı, tüccar vs. olabilir. Bu ko­nuda en ufak bir kısıtlama yok­tur. Bu gorüşü ifade eden örnek­leri şu şekilde sıralamak tnüm­kündür;

" ... Türkiye'niıl yönetiminde ve uygulamasında ne eskiden, ne de

bugün, etnik köken aynmcıJıAı­na dayanan bir dışlama bulun­mamaktadır. Kimse, 'Kürt kö­kenlidir' diye parlamentoya gir­mekten, devletin en yüksek mev­kilerine yükselrnekten alıkonma­nuştır." (Prof. Dr. Mümtaz Soy­sal, Aynlıkçılık, Milliyet, 14 Mart 1990).

. " ... Kürtler hiç bir haktan mah­rum degil. Türkiye'de hiç kimse, azınlık oluşu öne sürülerek yük­sek mevkilere çıkmak hakkın­dan mahrum edilmiş degndir." (Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Milli­

' yet, 1990, Kopenhaag'da, 30 Mart ve 1 Nisan tarihleri arasında dü­zenlenen Güney Dogu Avrupa'da Azınlık Hakları Konferansı'nda

yapılan konuşma). " ... Kürtlere gerek Osmarilı, ge­

rekse Cumhuriyet dönemlerinde bir azınlık olarak bakılrnanuştır. Kürt kökenli yurttaşlar tüm ka­mu ve özel kuruluşlarda eşit ola­rak yer alabilmişlerdir." (Prof. Dr. Dogu Ergil, Dogu Sorunu, Mil­liyet, 23 Mart 1990).

" ... Türkler ile Kürtler çaAtar boyu birbirleriyle kaynaşmışlar­dır. Askeri ve sivil bürokraside, ticarette ve siyasette, Kürt kö­kenli yurttaşlar hiç bir engelle karşılaşmadan tıWaş alanlann­da ve mesleklerinde doruk nok­talara kadar tırmanıyorlar.

Bugün ANAP Hükümetinde bir d~ bir kaç 'Kürt Kökenli' ba-kan var. '

Kürt kökenli milletvekilleri ise çeşitli partilere da~ş durum­dadırlar. Ankara ve İstanbul gibi büyük kentlerin 'Kürt kökenli' milletvekilleri de var." (Ugur Mum­cu, Sorun Nerede, Cumhuriyet, 28 Mart 1990). :

, . ~·:·P~~·~_xa~dMla Tür-, kiye'nin herhangi bir bölgesinde yaşayan vatandaş arasında hiç fark yok. .. Demolmisi oya dayan­dıgı için her türlü nimetin payla­şılması neticesini getiriyor ... Türk veya Kürt ayıv. kaderi paylaşı­yor, fakir bir ~ede yaşamak külfetini birlikte taşıyoruz. Kim­se Dogulu vatandaşa ikinci sınıf muamelesi yapmıyor ... Kürt-Türk teftiki yok." (Nazlı Dıcak, Köşk' de Basın Zirvesi, Tercüman, 8 Ni-san 1990). 1

" ... Türk toplumu ırkçılık güt­mez. 'Ben Türküm' diyeni ken­dinden sayar. Anay8,sanın tarifi tl böyledir. Atatür~ 'Ne Mutlu Türk Olana' demem~, 'Ne Mutlu TürkümDiyene' demiştir. Safırk yoktur. Herkesin geçmişinde Türk, Laz, Gürcü, Çerkez, Kürt ve baş­ka bir unsur vardır. Kanşmıştır. Anadili farklı olanlar içimizde ya­şıyor. Girit muhacirleti arasında Türkçe bilmeyenlere rastlamak mümkündür. Bizden olmalanna mani teşkil etmez.

Toplumumuzdaki Kürt asıllı

Türkler'den kumandan, hakim, milletvekili, bakan, başbakan, hat­ta cumhurbaşkanı çıknuştır. Sa­yıları da genel nüfusdaki oralıla­nndan üstündür. Hiç bir aynca­lık yoktur. Durum böyle iken Gü­neydogtı'daki gizli bir mücadele karşısındayız.

Türkiye'de müslüman azınlık yoktur. Konuşulan dil Türkçe'dir. Bu dili herkes ö~enmek zorun­dadır. İlk ögretim mecburidir. Bil­meyenler varsa kusur ~tme­yende veya ögrenmeyenlerdedit." (İhsan Sabri Ç~ayangil, Tür­kiye'nin Güvenligi ve Bir Deger­lendirme, Güneş, 10 Nisan 1990).

Profesörlerin, yazarların, ga­zetecilerin, bürokratların düşün­celetinin hiç bir isabeti olmadı­~nı belirtmek gerekir. Profesör­ler, yazarlar, gazeteciler, bürok­ratlar, Türklerle "Kürt kökenli­ler"in eşit oldugunu, "Kürt köken-

liler"inde en yüksek devlet gö­revlerine yükselebildiklerini vurguluyorlar. Ama, bu "eşitlik"in temel koşulunu bilmezden, gör­mezden geliyorlar. Bu tür "eşit­lik"in elbette bir koşulu var. Te-· mel bir koşul.

Türkiye'de, kendi kimligini in­kar eden, Türkleşen, Türkçülük propagandası yapan "Kürt kö­kenli" biri herşey olabilir. Kendi kimligini, kişiligini inkar eden bir "Kürt" herşey olabilir. Milletve­kili, bakan, vali, yargıç, kuman~ dan, profesör vs. Bundan hiç bir kuşku yok .. Fakat, bu, eşitlik de­~ dir. Bu toplumu köleleştirme­nin, onu yok etmenin, onun kendi kendine ihanet etmesini ~a­manın, ulusu aşaAılam8Jllll, hal­kı horlamanın adıdır. Türk üni­versitesine göre, Türk profesör­lerine göre, Türk basınına, Türk diplomatlanna, Türk yazarları­na göre "eşitlik" böyle oluyor ... Köleleşen bir kimsenin köleleşe­relç, kendini inkar ederek, benze­rneye çalışt$ kişiyle, ulusla eşit oldugu hiç bir zaman ileti sürüle­mez. Demoknisi, demokrasinin te­mel koşulu olan eşitlik elbette evrensel bir kategotidir. Fakat, yukarıda sözkonusu edilmeye ça­lışılan ise, "Türk'e göre, eşitlik", "Türk' e göre demoknisi" olabilir.

Dogu'dan, yani "Kürt kökenli­ler" arasından da milletvekili ola­bildigi vurgulanıyor. Bununla il­gili olarak bunlan görmek gere­kir: Bu insanlar Kürt olarak se­çime girmiyorlar, Kürt oldukları için seçilmiyorlar ki! Türkiye'de Kürtler kimi~. gasp edilmiş bir. ulustur. Objektif olarak Kürt do­gan, yani Kürt anadan ve Kürt babadan dagan bir çocuk dogar doAmaz Türk olarak nüfusa ka­yıt edil:riıektMjr: Ta Ariayasa'dan başlayarak Türk mevzuatı yasa­lar, yönetmenlikler, tüzükler Kürt kimligini gasp etmektedir. Ço­cuAa dogar dogmaz Türk kiınligi vetilrnektedir. Onun objektif ola­rak Kürt olması inkar edilmek­tedir. Böylesine bir inkardan ve Türkleştirme operasyonundan son­ra, bütün Türklerin ırk, dil, din bakımlanndan eşit olduklannın söylenmesi, herkesin eşit oldugu anlamına gelmez. Bu ~kusuz, nesnel bir eşitlik de~ dir. Ideolo­jik bir eşitliktir. O halde Kürtle~ tin, "Kürt kökenliler"in Türk ol­ması Anayasa geregidir, kanun geregidir, yönetmenlik ve tüzük geregidir. Başka türlü olamaz. Herkesin bu yolla da, dogar dog­maz Türkleştirilmesi saglandık­tan sonra milletvekili seçimle­rine katılması da dogaldır, me­mur olması da. Memutiyette en yüksek kadernelere çıkması da.

Bir kişinin Kürt kimliginin gasp edilmesi, mevzuat geregiTürk ya­pılması, kamu hizmetlerinde gö­rev alab,ilmesi içiiı kuşkusuz ye­ter bir koşul degildir. Bu kişinin Kürt toplumu olma öıellikletini inkar etmesi, Türk olduAtınu söy­lemesi, bunları düşünceleriyle, ta­vır ve dav'ranışlarıyla açık ve inandırıcı bir şekilde ortaya koy­ması gerekir. Türkiye'de, kendi öz kimligini, yani Kürt kimligini savunanlar, Kürt toplumu olma özelliklerini savunanlar hiçbir şey olamazlar. Degil milletvekili, ba­kan, bir resmi dairede kapıcı, müs­tahdem bile olamazlar. Bu kişilerin olabilecekleri tek bir şey vardır: Sanık olmak, mahkum olmak ...

Bugünkü hükümette bile bir kaç tarie "Kürt kökenli" bakanın bulunduAtı söylenmektedir. Bun­lar elbette do~dur. Fakat bun­lar o mevkilere, nasıl köle bir unsur haline geldiklerini ispatla­dıklannı, ulusal kimliklerini, ki­şiliklerini tamamen inkar ettik·

leri için gelmişlerdir. Bu bakım­dan, örnegin, Bulgaristan Türk- -lerine, Batı Trakya Türklerine,

· Kıbns Türklerine, Azerilere vs. en ufak bir ulusal baskı söz ko­nusu olduAtı zaman bu "Türkler" konuşmaktadırlar. Bu Türk top­lumlannın haklannı bunlar sa­vunmaktadırlar. Sorunu uluslar­arası kurumlara bunlar götür­meye çalışmaktadır. Türklerin hak-

mi ideolojinin bilimi nasıl çekip çevirdigini, nasıl biçimlendirme­ye çalışt$ açık bir şekilde gös­termektedir. Resmi ideolojinin böylesine hizmetine koş~, res­mi ideolojiyi eleştirmeyen, onu haklı ve bilimselmiş gibi göste­ren bir bilim arilayışı saygınlık kaıanamaz. Resmi ideolojiyi eleş­tiremeyen bir bilim gelişemez.

lanın o kurumlarda savunmak- VI- Türk profesörletinin, ba-tadırlar. Halbuki Kürdistan'da sının, yazarların çifte standartlı Kürtlere karşı sürdürülen en yo- düşünce yapılanın görmek son gun baskılar ve zulümler karşı- , derece kolaydır. Bunlar Bulgaris-sında bunlar susmaktadırlar. Bu tan'daki Tür.klerin Türk toplu-zul~eri. görmezden, duymazdan mu olma hakları konusunda kuş-gelmektedirler. kusuz böyle söylemiyorlardı. Bul-

1980'liyıllarda, Diyarbakır zin- garistan devletinin, "Bulgaristan'da danlarında kırk'ın üzerinde genç Türk diye bilinen bir etnik grup insan "Türküm, mutluyum" de- yoktur. Bunlar Osmanlılar tam-medikleri için, kendi kimliklerini fından Türkleştirilen Bulgarlar-ısrarla savundukları için, İstik- dır. Bulgaristan'dayaşayan her-lal Marşı söylemedikleti, Ata- kes etnik köken bakımından Bul-türkçülük egitimi yapmadıkları gardır. Bütün Bulgar vatandaş-için işkencelerle katledilmiştir. ları ırk, dil, din ve cins bakınun-"Kürt kökenli" bakanlar bu zu- ' . dan eşittir." biçimindeki propa-lümlere, bu ezmelere ve yok et- gandalanna şiddetle karşı çıkı-rnelere karşı en ufak bir şekilde yorlardı. Bunun, dünyada eşi-me-müdahale etme geregini duyma-nuşlardır. Güney Kürdistan'da, Kürtlere karşı yaygın ve yo~n bir şekilde kimyasal silahlar kul-lanılmıştır. Kürtler çok geniş kit­leler halinde soykırıma u~atıl­mıştır. Binlerce insan öldürül­müş, on binlereesi yaralannuş, sakat bırakılmıŞ, yüzbinlerce Kürt insanı büyük bir perişanlık için­de Türkiye'ye sı~ak zorunda kalnuşlardır. Dikenli teller ara­sına alınmış, esir muamelesi gör­müşlerdir. Kendilerine siyasal mül­teci sıfatı tanınmamıştır. "Kürt kökenli" oldukları vurgulanan ba­kanlar kuşkusuz bunlarıda so­run yapmariı.iş1afdır.

Durum bu kadar açıkken bu· profesörletin, basının, yazarla­nn, herkesin eşit oldugunu, mil­letvekili ve bakan bile olabildik­lerini ileti sürmeleti, Kürt insa­nına layık görülen köle statü­sünü onaylamalarından başka bir arilama gelmez. Fiili planda eşit­lik çarpıcı bir şekilde ortada du­rurken, herkesin eşit olduAtınun söylenmesi sadece resmi ideolo­jinin düşünceyi nasıl köreltti­gini, zihinleri nasıl kötürümleş­tirdigini gösterir. Eşitsizlik bu kadar çarpıcı bir şekilde ortada dururken Kürt toplumu emirler­le, buyruklarla, kararnamelerle yönetilirken, Kürtler ve Türkler arasında bir fark gözetilmedi.gi­nin söylenmesi resmi ideolojinin hizmetine koşulan, insanların be-yinletiyle birlikte yüreklerinin de körleştigini, yüreklerinin de baglandı~ göstermektedir.

Bütün bunların, toplum billın­Ieti okutan, siyaset bilimleri ve hukuk okutan profesörler tara­fından il~ti sürülmesi elbette ü­zerinde aynca durulması gere­ken bir konudlır. Bunlar da res-

Yasaklandı •.•

:~-·~ ·:' ~ .. : .. : . . . . .

nendi bulunmayan bir ırkçılık, bir emperyalizm, çag dışı bir an­layış oldugunu ileti sürüyorlar­dı. Bulgarların herkesi Bulgar sa­yan, böylece Türklerin haklannı inkar eden politikalanın şiddetle eleştiriyorlardı. Orada da Bul­garlaştı~nı söyleyen, Türklügü­nü inkar eden insanlar gerek dev­let kademelerinde, gerek parti kademelerinde yükselebiliyorlar-

. dı ... Fakat bunlar, Türklerle Bul­garların eşitligini göstermiyordu. Bulgaristan Hükümeti'nin politi­kaları, insan haklarıyla ilgili ulus­lararası sözleşmeler de gösteri­lerek a~ bir şekilde yargılanı­yor. Bulgartarla Türkler arasın­daki eşitsizlik vurgulanıyor. Kürt­lerle Türklerin, çok daha geti dü­zeylerde duran, çok daha çarpıcı bir şekilde _görülen, sadece son

Page 4: İSMAİL BEŞİKÇİ REWSEN - tirsik.nettirsik.net/danegeh/kovar/rewsen/Ozelsayi1.pdf · Bu yargılama larla ilgili olarak düzenlenen id ... Dil, din, cins, ırk, etnik köken farkı

REWSEN --Özel Sayı 1 e May1s 1990 e sayfa 4

yıllarda· degil 70 yıla yakın bir zamandır görülen ilişkilerine ise eşitlik diyorlar. "Türkler tarihle­rinde hiç kimseye etnik kökenie­rinden dolayı farklı muamele yap­madı." diye övünüyorlar. işte ırk­çılık budur. Kendi halkı, kendi

. ulusu için layık gördügü hakları, başkaları için layık görmemek.,. Hem de bu ırkçılık iyice kurum­laşmıştır. Örne~n, Bulgaristan, Türklerle ilgili politikalarından dönüş yapabilmektedir. Türkiye ise, bunu, düşünmeye dahi cesa­ret ~ememektedir.

Irkçılıgı her zaman yerleşme mahallelerine ayırmak, lokanta­ları, eglence yerlerini, okulları, plajları vs. ayırmak biçiminde kav­ramamak gerekir. Türk usulu ırk­çılık da böyle oluyor: Kürt dilini, Kürt kültürünü, Kürt olan her­şeyi yani Kürt toplumu olma ö~ zelliklerini horlamak, sonsuz de­recede aş~amak; Kürtlere, Türk dilini, Türk kültürünü, Türk kim­li~ni dayatmak Bütün bu sü­reçte devlet terörünü en etkili bir araç olarak kullanmak.

Türkiye'de profesörler, yazar­lar, diplomatHır hem yo~n bir ırkçılık yapmakta, hem de yazı­larına "Türkler ırkçılık gütmez" diye başlamaktadırlar. Türkler "Ben Türküro" diyeni kendinden sayarmış ... Sorun burada de~. Sorun, "Kürdüm" denil~ zaman ortaya çıkmaktadır. İşte devlet terörü burada kullanılmakta, a­maç da Kürtleri "Türk' e benzet­mek" olmaktadır.

Bu ırkçı ve çifte standa.rth yak­laşım sadece bu profesörlere, bu yazariara has bir düşünce, tavır ve davranış de~dir. Türk üni­versitesinin bütünü tarafından, Türk basının çok büyük bir ço-~~ ~ saVtınuirniış-tur. Bunların dışında Türk siya­sal partileri, Türk işçi kuruluş­lan, Barolar Sir~, gibi Türk hu­kuk kurumları, Diyanet İşleri Baş­kanlıgı, Türk spor kuruluşları hep bu düşüncede, bu tavır ve dav­ranış içinde olmuşlardır.

Bunların dışında pek çok yar­gıç Bulgaristan'ın Türklerle ilgili politikalarpu eleştiren, insan hak­larını savunan yazılar yazmışlar­dır. Yargıtay Başkanları, Ada­let Yılı'nı açış konuşmalarında;

. Danıştay Başkanları, Danıştayın kuruluş yıldönümlerinde, Bul­garistan'ın asimilasyon politika­larını eleştirmişler, dünya hukuk­çularını Bulgaristan'abaskı yap­maya ça~mışlardır. "Kürtlere büyük bir baskı yapılıyor, Kürt­lere devlet terörü uygulanıyor, Kürtler asimile ediliyor" de~­miz için bizleri yargılayan yar­gıçların düşüncelerindeki, tavır ve davranışlanndaki çüte stan­dart elbette dikkati çekmekte­dir. Çifte standartlı bir adalet uygulaması ise adalet duygusu­nu kökünden zedelemektedir.

VII- Olaylara çifte standartla yaklaşmak, bu kadarla da kal­mamaktadır. Şu yazıya bakalım:

" ... Bu günlerde 'Kürt sorunu dolayısıyla kendini belirleme hak­kının tehdidi altında bir Türkiye, Kıbrıs konusundaki tezini hangi . cesaretle, aynı hak üzerine kura­bilir?' cinsinden sözleri sık sık duymuşsunuzdur.

Cesaret, Türkiye'niri yönetimin­de ve uygulamasında, ne eskiden ne de bugün, etnik köken aynm­cılıgma dayanan bir dışlamanın bulunmayışından kaynaklanıyor. Kimse 'Kürt kökenlidir' diye par­lamentoya girmekten, devletin en yüksek merciierine yükselmek­ten a:Iıkonmamıştır.

Yani Kıbrıs'ta Türklere yapı­lanların tam tersi.

Evet, sorunlar vardır ve özel­likle anadilini kullanma özgür­lügü bakımından atılması gere­ken adımlar bulundu~ kesindir. Ama bunlar etnik köken aynm­c~a dayanan, dışlanmanın bu­l~ bir zeminde sagduyuy­la çözüme baglanmayacak cins­ten sorunlar degildir.

Dolayısıyla Türkiye'de Kürt kö­kenli vatandaşların durumuyla, Kıbrıs'daki dışianmış Türklerin duruinu arasında paraleller çiz­mek, ya Türkiye'de gereksiz bir aynlıkçılıgı körüklemenin ya da Kıbrıslı Türkleri Rum sultası al­tına sokmanın bahanesi olarak kulanılabilecek kötü niyetli bir tutumdur.

Ya da haklı tezimizi kendi eli­mizle zayıflatmarun bir başka çe­şidi." (Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Aynlıkçılık, Milliyet, 14 Mart 1990).

Burada üzerinde dikkatle du­rulması ve irdelenmesi gereken bir zihniyet vardır. Kıbrıs Türk­leriyle Kürtler arasında bir kar- · şılaştırma yapılmakta, Kürtlerin çok olumlu koşullar altında ya­şa~, Kıbrıs Türklerinin içinde bulundu~ koşulların çok olum­suz oldu~ vurgulanmaktadır. Ya­ni, Türk-Kürt ilişkilerinin çok de­mokratik bir mevzuat çerçeve­sinde, Rum-Türk ilişkil,erinin ise çok anti-demokratik bir mevzu­at çerçevesinde yürütüldüğü vur­gulanmaktadır. Bu sadece, Prof. Dr. Mümtaz Soysal zihniyeti de­gildir. Türk yazarlarının, Türk basınının ortak zihniyetidir. Gi­derek devletin resmi ideolojinin zihniyetidir. Bu bakımdan ciddi bir şekilde ele alınması gerekir.

1- 20 yılı aşkın birzamandır Kür­distan'da halka karşı yo~un ve yaygın bir zulüm yapılmaktadır. Devlet terörü temel bir politika olarak benimsenmiştir. Koman-

do, jandarma-polis, Özel Tim gi­bi Türk güvenlik güçleri sık sık köy basmakta, toplu köy ara­maları yapmaktadır. Köyün bü­tün halkı köy meydanında top­lanmaktadır. Çocuklar ve kadın­lar bir tarafa, yetişkin erkekler başka tarafa dizilmektedir. Er­kekler çırılçıplak kalmak üzere soyulmaktadır. Erkeklere kadın­larının ve çocuklarının gözleri ö­nünde işkence yapılmaktadır. Er­keklerin erkeklik organlarına ip baglanıp kadınların eline veril­mektedir. Köy içinde dolaşma­ları istenmektedir. Dipçik zoruy­la köy içinde dolaştınlmaktadır. Bu, kuşkusuz insan onurunu ze­deleyici, aşa~layıcı, horlayıcı,

· PKK'nin üadesiyle "İnsanı düşü-rücü" bir olaydır; .

Acaba, Kıbrıs Türkleri bu tür muameleleri e karşılaştılar mı? Ge­rek 1974'dengerek 1964'den, ge­rekse 1958'de,n önce. O halde, Türk-Kürt ilişkilerini düzenleyen mevzuatın çok demokratik oldu­~. Rum-Türk ilişkilerini düzenle­yen mevzuatın ise çok anti-de­

. mokr'atik oldu~ nasıl söylene­bilir?

2- Bugün Kürdistan'da insan­lar, sorgusuz sualsiz, gayet rahat bir şekilde, güvenlik güçleri ta­rafından öldürülebilmektedir. İn­sanlar bazen intikam almak için öldürülmektedir, bazen halka göz­da~ vermek, korkutmak, sindir­rnek için öldürülmektedir. Ba­zende birlik komutanları "kelle getirin izine gidin" demektedir. Yüksekova'nın İran sının yakın­larındaki bir köyde karakol ko­mutani® yapan tutuklu aste~­men şunları anlatmaktadır:

" ... 1987-1988 tarihleri arasın­da 9 ay. karakol k.oim:ıtanlı~ ya­pan astegınen Rıza Parlak SHP Hakkari Milletvekili Cumhur Kes­kin'e gönderdi~ mektupta 8. Bl. K. Üst~. Zahit Engin'in emrin­deki askerlerine 'kelle getirin izi­ne gidin' dedi~ini ileri sürerek, yoksul insanların başlarına ödül konulmuştu. Güvenli köyünde iki köylüyü vuranjandarma eri Nuri Koçak 15 gÜn izinle ödüllendiril­di." dedi (Güneş, 14 Mart 1990).

Öldürülen kişilerin yakınlan il­gili makamlara şikayet ettikle­rinde hiç bir sonuç alamamakta­dırlar. Öldürme emrini veren ko­mutan hakkında, öldürülenler hak­kında hiç bir soruşturma açıl­mamaktadır. Çavuş Faik Can­dan'ın anlattıkları bu bakımdan üzerinde dikkatle durulması ge­reken bir örnektir. (Bk. 2000'e Do~u, sayı 4, 21 Ocak 1990).

Durum bu kadar açık iken, bu kadar çarpıcı bir şekilde ortada dururken, Kıbrıs Türk toplumu ile Kürdistan'daki Kürt toplumu nasıl birbiriyle karşıll}ştırılabi­lir? Acaba, Rumlar Türkleri sor­gusuz sualsiz keyfi bir şekilde öl· dürmüşler mi?

3- Devletin ÖZel Timleri ken­dilerine sık sık gerilla süsü vere­rek katliam yapmaktadırlar. 21 Ocak 1990 tarihinde Yükseko­va'nın Sete (İkiyaka) köyünde meydana gelen ve 28 Kürt insa­nının katledilmesiyle sonuçlanan olay bunlardan biridir. (Bk. 2000' e Do~u, sayı 13, 25 Mart 1990, s.26, Kozakçıoglu'nun İkiyaka iti­rafçısı mahkemede: "Ben yapma­dım, döve döve TV'ye çıkardılar").

Bazen de korucuların gerilla görüntüsü içinde yurtsever Kürt ailelerini öldürmeleri teşvik e­dilmektedir. 1990 yılı Mart ayı sonlannda Hakkari'de meydana gelen ikisi bebek üç kişinin kat­ledilmesiyle sonuçlanan olay yi­ne böyle bir olaydır. Olay günlük

basma "Bebek katili PKK" (Mil­liyet, 31 Mart 1990.) diye yansı­mış, sonra, cinayetin korucular tarafından işlendi~ ortaya çık­mıştır. (2000'e Do~, sayı 14, 1 Nisan 1990).

Kıbrıs'ta Rumlar ve Türkler a­rasında bu tür olayların cereyan etmesini saglayacak bir mevzuat var mıydı?

4- Kürdistan'dazulümola~an­üstü boyutlardadır. Köy baskın­larında yetişmiş erkekler, dede­ler bir duvarın dibine dizilmek­tedir. Karşıdaki evin duvarının dibinede çocuklar ve kadınlar di­zilmektedir. Ve çocukların gözle­rinin önünde babalar, dedeler çı­nlçıplak soyulmaktadır. Baba­lara, dedelere binbir türlü haka-

retler edilmektedir. Yine çocuk­ların . gö~ritdti · ·üniin<HVfmba'­ıara, dedelere işkence yapılmak­tadır . .Dedeler sakanarından tu­tulup yere çarpılmakta ve· üzer­lerinde tepi:niln)ektedir. Bütün bun­ları güvenlik güçleri gerçekleş-tirmektedir. •

1

·

Bu manzara karşısında ba~­ran, korkan, feryat-figan eden çocukların üzerine dipçikle gidil­mektedir. "Sustur şu piçi!" diye kadınların üzerine yürünmekte, kadınlar saçlanndan sürüklene­rek götürülmektedir.

Eli kolu baglanan, işkence al­tında tutulan erkeklerin gözleri önünde kadıniarına işkence ya­pılmaktadır. Ve bu bir devlet po­litikasıdır. Her yerde görülmek­tedir, yaygın olarak gorülmekte­dir. Durum bu kadar açıktır. Be­lirgindir ve çarpıcıdır.

5- Buna ragmen Prof. Dr. Müm­taz Soysal Türk-Kürt ilişkileri­nin çok demokratik, Rum-Türk i­lişkilerinin çok anti-demokratik old~u söyleyebilmektedir. Çün­kü Türkiye'de kimli~ gasp edi­len, Türkleştirilen, özbenli~ in­kar edilen "Kürt kökenliler" mil­letvekili seçilebiliyormuş. Bir de Kürtçe türkü söyleyebilseler he~­şey güllük-güllistanlık olacakmış. Halbuki Kıbrıs'ta Türkler 1974'den öncede, 1964'denöncede, 1958'den­önce de Türk olarak Kıbrıs Par­lamentosunda görev alabiliyor­du. Türk olarak Kıbrıs'da bakan olabiliyorlardı. Kıbrıs Cumhur­başkanı Yardımcısı bir Türk idi. Kıbrıs Türklerinin dışlanmış~ bir durum zaten söz konusu de~di.

Bu profesörlere sormak ~ere­kir: Türkiye'de Kürtler parlamen­toya Kürt olarak girmiyorlar, se­çimlere Kürt olarak katılmıyor­lar. Çünkü do~ar do~az zaten nüfusa Türk diye yazılmışlar. "E­şitlik" böyle bir gasp olayından sonra baŞlıyor. Bu da yetmiyor ... Fiili olarak Kürt olduklannı in-

kar etmeleri, Türk olduklannı söy­lemeleri, "hassas çevreler"i buna inandırmalan gerekiyor. Bu el­bette eşitlik de~ldir. Çünkü de­mokrasinin temel prensibi olan eşitlik evrensel bir kategoridir, gerçekleşmesi için hiç bir koş~ aranmamaktadır. Bu profesör­lere, bunları, Bulgaristan Türk­leriyle iligili olarak yazdıklarını, çifte standartlı düşünce yapıla­rını tavır ve davranışlarını .an­lattı~ zaman, size verecekleri hiç bir cevapları yoktur. En iyisi kendileri hakkında yapılan eleş­tirileri görmezden, duymazdan gel­mektir. Çünkü siz iki kere ikinin dört etti~ni söylüyorsunuz. Hal­buki devlet, iki kere ikinin beş etti~ni söylemenizi istiyor. İşte profesörler bu süreçte resmi ideo­lojiye yardım ediyorlar. İki kere ikinin dört etti~ni elbette bili­yorlar. Fakat bu bilginin do~­l~u konsunda devleti ikna et­me~e çalışmıyorlar. "İki kere iki yine beş etsin, fakat bunun Türk kamuoyuna ve dünya kamuoyu­na çok ters gelmeyecek bir açık­lanmasını yapmaya çalışalım. İki kere ikinin beş ett@ni söy­leyelim, buna göre tavır ve dav­ranışlarda bulunalım, fakat iki kere ikinin dört ett®ni söylü­yormuş gibi gözükelim" diyorlar ...

Bütün bu incelemelere, eleme­lere ra~en bazı milletvekilleri Kürt olduklarını söylemeye, Kürt sorunuyla ilgilenmeye, Kürt di­lini savunmaya başlıyorlarsa, o zaman da hemen partinin disip­lin kurulları çalışmaya başlıyor. Örne~n son yıllarda SHP'nin di­siplin kurulu belli başlı dört kere toplanmıştır. Dördünde de böyle milletvekilierini cezalandırmak, ihraç etq:ıek için toplanmış,\ır. 14-15 Ekim HJ89 tarihleri ara­sında, Paris' de toplanan, "Kürt­ler, İnsan Hakları ve Kültürel Kimlik" konferansına katılıp ko­nuşmaları dinledikleri için 7 mil­letvekili partiden ihraç edilmiş­tir. Daha önce de Türkiye-Avnı­pa Toplulu~u Karma Parlamen­to Komisyonu'nda, Kürtlerle il­gili bir konuşma yapan bir SHP Milletvekili yine ihraç edilmişti. Son aylarda benzer milletvekil­lerinin dokunulmazlıki.annın kal­dırılması konularında da yo~n bir çaba göze çarpmaktadır .

Kıbrıs'ta Türk oldukları için veya Türk olduklannı söyleyen milletvekillerinin dokunuılnazlık­larının kaldırılmasını isteyen­ler bunun için çaba harcayanlar var mıydı, acaba?

6- Kıbrıs Türklerinin çocukla­n her yıl Türkiye'ye gelip 23 Ni­san Haftası eglencelerine ·katıl­maktadırlar. 23 Nisan'larda dün­ya çocuklarına bayram arma~an edenler, "Biz çocuklan çok seve­riz, dünyada çocuklara bayram arm~ eden ilk devlet biziz" di­ye övünenler, Kürt çocuklarına dipçik göstermektedirler ... On­ları korkutmak, panik içinde ya­şatmak, ana:larını, babalarını, ebe­lerini, dedelerini, •beylerini, ab­lalarım ... m~dur etmek için el­lerinden gelen herşeyi yapmak­tadırlar.

7- Arama bahanesiyle evlere girilmekte, pekmez ve sirke küp­lerine toprak atılmaktadır, içle­rine tükürülmektedir. Su bidon­lanna, ya~ ve sirke bidonlanna bıçak atılmaktadır. Yataklar, yor­ganlar didik didik edilmektedir. Pamuklar, yünler ortalı~ 'Saçıl­maktadır.'Ya~, şekere, tuza, u­na deteıjan karıştırılmaktadır. Şe­ker, ya~, un, bulgur, tuz herşey dökülüp saçılmaktadır. Birbiri­ne~. Aileleriı:nag-

Page 5: İSMAİL BEŞİKÇİ REWSEN - tirsik.nettirsik.net/danegeh/kovar/rewsen/Ozelsayi1.pdf · Bu yargılama larla ilgili olarak düzenlenen id ... Dil, din, cins, ırk, etnik köken farkı

REWSEN -Özel Sayı ·ı e May•s 1990 e sayfa s

dur etmek için her yöntem uygu­lanmaktadır. Bu arada, .'>ık sık para, altın gibi yükte hafif fiat olarak de~erli mallar gasp edil­mektedir. Devlet gücü bu işler için seferber edilmektedir. Yo­gun bfr devlet terörü uygulan­maktadır. Ailelerin bulundukla­n yerleşim merkezlerini, köyle­rini terk etmeleri için herşey ya­pılmaktadır. Ve bu bir devlet po­litikasıdır. Bwllann hangileri Kıb­rıs'ta Türklere yapılmıştır, aca­ba? Kıbns 'lürkleriyle '!ürkiye' deki

Kürtlerin karşılaştınlması nasıl yapılabilmiştir? Bu karşılaştır­ma neye hizmet etmektedir?

8- Kürdistan karamamelerle, emirlerle, buyruklarta yönetilrnek­tedir. Valilerin, kaymakamların hiç bir etkinlikleri yoktur. İller­deki ve ilçelerdeki tek yönetici askerlerdir, komutanlardır. Kür­distan'da insan haklarının kırın­tısı bile yoktur. Rum-Türk ilişki­lerinin geçmişten bugüne gelişi­mi incelendigi zaman, benzer özel­likleri Kıbns'da da görmek müm­künmüdür?

9- Kürdistan'da devlet terörü yaygın bir şekilde kullanılmak­tadır. İnsanlara bok yedirilmek­tedir. Bu yolla insaniann devlete itaatının ve sadakatının sa~an~ ması amaçlanmaktadır. Kıbns'da bu tür hukuk dışı, ahlak dışı,

insanlık dışı şeyler olmuş mu­dur? Orada, bu tür süreçlerin ya­şanmasına elverişli bir ortam ha~ zırlayan, bir mevzuat, bir zih­niyet var mıdır?

Kürdistan'da insanlar, PKK mi­litanıdır diye keyfi bir şekilde öldürülmektedir. Yetkili kurum­lara yapılan şikayetlerden sonra da, suç delillerinin ortadan kal­dırılması endişesiyle, cesetler ya­kılmaktadır. Bütün bunlar Kıb­rıs'da da görülen olaylardan mı­dır? O halde bu karşılaştırma na­sıl yapılabilmiştir? Türk-Kürt iliş~ kilerinin çok demokratik bir çer­çevede yürüdügü, Rum-'lürk ilişki­lerinin ise nasıl demokratik bir mevzuat çerçevesinde yürüdü~ sonuelina nasıl vanlmıştır?

10- Bugün hiç bir topluma karşı kuJ].anılmayan silahlar Kürtlere ~rahatça-kuUamlabilmekte­dir. Kimyasal silahlar Amerika Birleşik Devletleri tarafından Viet­nam'da kullanılamamıştır. İsrail bu silahlan Filistinliler~ karşı kul­lanmayı hiç düşünemez. Kuşku­suz, Kıbrıs'da da bu silahların kullanılması hiç bir zaman kim~ senin aklının ucundan bile geç­memiştir. Afganistan'da veya dün­yanın başka yerlerinde de böyle bir sürecin yaşandıgı gözlenme­miştir. Buna ragmen Kürdistan'da çeşitli yerlerde, çeşitli zamanlar­da bu silahlar kullanılmaktadır. Durum bu ikEm Türk-Kürt ilişki­lerinin demokratik bir mevzuat çerçevesinde gelişti.gi nasıl söy­lenebilir?

ll- Kürdistan, bok yedirme­ler, kimyasal silahlar vs. yanın­da sürgünlerle yönetilmektedir. İç sürgünler, dış sürgünler bir devlet politikası olarak uygulan­maktadır. Kitleleri bulunduklan yerleri terke zorlamak için her türlü m~duriyet yaratılmakta­dır. Kitleler bu ma~duriyetlere ra~an yerlerini yurtlannı hala terk etmiyorlarsa, o zaman res­mi olarak sürgün edilmektedir. Bu olgulann hangisi Kıbns'da ya­şanmıştır? Rum-Türk ilişkilerin­de bir sürgün olayı var mıdır?

12- Batman esnati.nın tamamı, Nusaybin'deki ve Cizre'deki dev­let terörünü protesto etmek için, 3 Nisan 1990 gününde kepenkle­rini kapatmıştır. Kepengini indi­ren, dükkanının önünde oturma­ya başlamıştır. Devlet yetkilile­rinin ısranna ra~en kepenkle­rini açmamıştır. Bunun üzerine özel timlere mensup devlet gü­venlik güçleri balyozlarla, tek­melerle kapatılan kepenkleri, ka­pılan, kilitleri, camlan ~ırmış­lardır. Kepenkleri bu yolla aç­ınaya çalışmışlardır. Bundan daha büyük bir devlet terörü olur mu?

13- Kürdistan devletlerarası bir sömürgedir. Kürdistan, İngiliz ve Fransız emperyalizminin Kema­listlerle, Arap ve Fars monarşile­riyle yaptıgı işbirligi sonucu bö­lünmüş, parç~anmış, paylaşıl­mış bir ülkedir. Böl-yönet politi­kası elbette emperyalizmin poli­tikasıdır. Fakat, bölünen, par­çala.tlan ve paylaşUan ,Kürt ulu­-sudtır,·Kiirdistan'dır.·VeKürtu-­lusu yok edilmek, tarihten ve yer­yüzünden silinmek üzere bölün­müş, parçalanmış ve paylaşılmış bir ulustur. Kürdistan sömürge bile olmayan bir ülkedir. Kürt ulusu sömürge bile olamayan bir ulustur. Kimliksiz bir ülke, kim­liksiz bir ulus. Kimligi gasp edil­miş bir ulus. Kimliksiz bırakıl­ması için kendi öz ben~ne, iha­nete zorlanması için horlanmış, sonsuz derecede aşa~anmış bir ulus. Serxwebün'un ifadesiyle "dü­şürülmüş" bir ulus. Bu bakım­dan Kürdistan'ı klasik sömürge­lerle karşılaştırmamak gerekir. ömegın, İngiltere'nin Hindistan'ı yönetmesi ile Türklerin Kürdis­tan'ı yönetmesi arasında çok bü­yük farklar vardır. Öme~, İn­giltere sömürgesine vali veya yük­sek dereceli memurlar tayın eder­ken, bunların, yerli dili bilmele­rini, yerli kültüre aşına olmala­rını bir tercih nedeni glarak kul­lanmaktadır. Kürdistan'a tayın edilen memurlann Kürtçe bilme­leri, Kürt diline ve kültürüne a­şına olmaları kuşkusuz aranma­ınaktadır. Çünkü, Kürtler dilleriy­le-kültürleriyle, adlanyla-sanla­nyla yok edilmek istenen bir u­lustur. Bu da Kürtlerin siyasal ve toplumsal statüsünü sonsuz derece aşagılamak anlamına gel­mektedir. Bu çok küçücük ve ö­nemsiz bir fark bile Kürdistan'ın çok de~şik özellikler gösterdi­~ni ortaya koyınaktadır.

Bunlar Kıbns'daki Rum-Türk ilişkilerinde şüphesiz görülmeyen özelliklerdir.

14- Kıbns 'lürk toplumunun ar­kasında, Türkiye gibi bir devlet vardır. Türkiye Kıbrıs Türk top­lumunun siyasal, toplumsal. ve ulusal haklarına fiili olarak ve hukuksal olarak garanti altında tutmaktadır. Kıbns Türk toplu­munun haklan uluslararası ant-

laşmalarla da garanti altına a­lınmıştır. Kıbns Türk toplumu­nun siyasal, toplumsal ve ulusal hakianna bir baskı oldugu za­man, Türkiye hemen diplomatik yollarla, gerekirse askeri yollar­la müdahale etmekte, ihlal edi­len, çigıtenen haklan kullanılır hale getirmektedir. Öteki ülke­lerdeki toplumlan içinde durum aynıdır. Batı Trakya Türklerine, Bulgaristan Türklerine, buralar­daki Türklerin Türk toplumu ol­ma haklarına bir baskı oldugu zaman Türkiye hemen, diploma­tik yollarla bunu protesto etmek­tedir. İhlal edilen ve çignenen hak­lar konusunda daha özenli. dav­ranılmasını istemektedir. Dışiş­leri bakanı devreye girmektedir. Notaler verilmekte, Türk diplo­Inatlan çeşitli devletlerle yaptık­lan ikili görüşmelerde bu soru­nu dile getirmeye çalışmakta, Yu­nanistan veya Bulgaristan hükü­metlerine baskı yapılmasını, bu devletlerin Türk toplumuna yap- · tıgı baskılardan dolayı kınanma­

sını istemektedir. Sorunu ulusla­rarası kurumlara götürmekte, bu kurumlarda, bu devletleri kına­yan karar tasanlannın kaleme· alınmasını ve oylanmasını sa~a­maktadır. İnsan haklanyla ilgili uluslararası kurumlan harekete geçirmektedir. . Kürtler için durum kuşkusuz

böyle d~ldir. Kürtler Ortado­SU'da 30 milyonu aşkın bir ulus­tur. Fakat Kemalistlerin, İngiliz ve Fransız emperyalizmiyle, A­rap ve Fars monarşileriyle yap­tıklan işbirli.gi ve güçbirligi so­nucu bölünmüş, parçalanmış ve ,paylaşılmış bir ulustur. Kürdis­tan'a, Kürt ulusuna uygulanan böl-yönet ppl\tikası, Kürt ulu-· sunu yönetenlere büyük kolaylık­lar sa~amaktadır. Çünkü, Kürt­ler emperyalist ve sömürgeci po­litikalarla bölünmüş, parçalan­mış ve paylaşılmış, b~ız dev­let kurma hakkı gasp edilmiş bir ulustur. Böyle olunca Kürt top­lumuna karşı sürdürülen bu bas­kılar karşısında, ilgili devlet nez­dinde bunlan protesto eden bir makam olmayacaktır. İlgili dev­lete, insan haklarına aykırı bir faaliyet içinde bulundugu hatır­latılamayacaktır. İnsan haklan kurumlarının protestolarını ve kı­namalarını ise, resmi olmadıgı i­çin Kürtlere baskı yapan devlet­ler kulak ardı edeceklerdir.

1988 yılı içinde, Güney Kürdis­tan'da Kürtlere karşı çeşitli za~ ınanlarda ve çeşitli yerlerde kim­yasal silahlar kullanılmıştır. Sa­dece, Halepçe'de 5 binin üzerin­de Kürt insanı bu soykırım sıra­sm$ katledilmiştir. Onbinlerce insan yaralanmış, sakat kalmış­tır. 1988 .Agustos'unda kimyasal silahlar çok daha yoAun ve yay­gın bir şekilde kullanılmıştıı:: Bu soykınm Sll'a5lllda, Behdinan, lma-

Yasaklandı •••

diye bölgelerinde onbinlercesi ya­ralanmış, sakat kalmıştır. Yüz­binlercesi yerinden yurdundan sö­külüp atılmış, Kürtlere dost ol­ınayan devletlere sıgırunak zorun­da bırakılmıştır. Köyler yıkılmış, evler yakılmıştır. Köprüler uçu­rulmuş, ormanlar yakılmış, hay­vanlar öldürülmüştür. Yüzbinler­ce insan, Kürdistan'da devlet te­rörüyle Arap çöllerine sürgün e­dilmiştir. Kürdistan'da taş üze­rinde taş bırakılmamıştır. (Bk. Halepçe'den Kamplar'a Kürtler, İnsan Haklan Dem~ İstanbul Şubesi, Mart 1990).

Kıbns'da bu tür olaylar ya­şanmış mıdır? Orada bu tür olay­

. ların yaşanmasına elverişli bir mevzuat, bir zihniyet, var mıdır?

Bu, 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki'de uygulanan soykınm­dan sonraki en büyük soykınm­dır. Fakat dünyada hiçte büyük tepki yaratmamıştır. Irak'ın Kürt­lere uyguladıgı bu soykınm, bu cinayet kınanmamıştır. Irak Sad­dam Hüseyin yönetimi son de­rece rahattır. Za:ten güçlü bir pro­testo ile karşılaşmayacagı için böylesine cinayetlere, soykınm­lara cesaret edebilmektedir.

Halepçe'de uygulanan soykı­rım 16 Mart 1988 tarihinde ger­çekleştirilmiştir. İslam Konferan-· sı Zirvesi ise 20 Mart 1988'de Kuveyt'de toplantı halindedir. Fa­kat İslam Konferansı Zirvesi Kürt­lere karşı uygulanan soykırımı ko­nuşmamak için elinden gelen her­şeyi yapmıştır. İslam Konferansı Zirvesi'nde Türklerin isimlerini d~ştir~, Türklere BUlgar i­simleri verdigi için Bulgaristan hükümeti kınanmaktadır. Filis­tiniiiere baskı uyguladı~ için İs­rail kınanmaktadır. Kuzey Kıb­rıs Türk Cumhuriyetini tanıma­dıgı i§in Kıbns Rum Hükümeti kınanmaktadır. Afganistan'daki varlıgından dolayı Sovyetler Bif­ligi kınanmaktadır. Fakat Kürt­lere soykırım uygulayan Irak yö­netimi hakkında en ufak bir ko­nuşma yapılmamaktadır. 42 is­lam ülkesinin katıl~ İslam Kon­feransı Zirvesi'nde hiç bir lider bu konuyu gündeme getirmek ge­regini duymamıştır. İşte, Saddam Hüseyin yönetimi Kürtlere karşt cinayetlerini işlerken, soykırım uygularken böyle bir rahatlık i­çindedir. Herhangi bir uluslara­rası kurumda bu· konuyu gün­deme getirebilecekher hangi bir

Page 6: İSMAİL BEŞİKÇİ REWSEN - tirsik.nettirsik.net/danegeh/kovar/rewsen/Ozelsayi1.pdf · Bu yargılama larla ilgili olarak düzenlenen id ... Dil, din, cins, ırk, etnik köken farkı

REWSEN- Öze! Sayı 1 e May•s 1990 e sayfa 6

üyenin varolabilecegi. düşünülse, bu kadar rahat ve pervasız bir şekilde hareket edemez. Bütün bunlar Kürdistan'ın bölünmesi­nin, parçalanmasının ve payla­şılmasının ortaya çıkardıgı so­nuçlardır.

Kimyasal silahların hiç bir dev­let tarafından hasımlanna karşı kullanılamadıgım belirttik, örne­Ai-n İsrail'in Filistiniiiere karşı bu tür silahlar kullan8ma.dıgım, kul.: lanmayı düşünmediAini belirttik.

· Kısa bir an, böyle bir silahın İsfan tarafından Filistiniiiere karşı kul­lanıldJAım, binlerce Fi&tinlinin soy­kınma. ugı-atıldıgını düşünelim.

·O zaman ne olur? Yer yerinden oynar. Dünya ölçüsünde İsrail'e karşıl'ogun bir kampanya açılır. Arap dünyasında, İslam ülkele­rinde, Avrupa'da, Asya'da, Afri­ka'~, Amerika'da, Avustural-

ya'da çeşitli başkentlerde hafta­larca, aylarca gösteriler yapılır. Mitingler düzenlenir. Konferans­lar, paneller gerçekleştirilir. Kuş­kusuz bu gösteriler, bu mitingler İsrail'de de gerçekleştirilir. Zira İsrail'in demokratik bir toplum oldugunu, hükümet politikalan­na karşı yogun bir kamuoyu tep­kisinin oluşabil~ de unutma­mak gerekir.

İsrail kınanıt, uluslararası top­lumdan tecrit edilmeye çalışılır. Uluslararası kurumlarda, ulusal parlamentolarda, arka arkaya ka­rar tasanlan hazırlanır ve oyla­nır. İşte bütün bunlar İsrail tara­fından bilindigi. ve fark edildigi. için böyle bir silahı kullanamaz, kullanmayı düşünemez. Bütün bun­ıa.rln ötesinde İsrail'in demokra­tik bir toplum oldugunu da unut­mamak gerekir.

düşünce ve bilim tezleriniz karşısında güçsÜZ ve aciz kalanların başvurduğu yöntem. her zaman olduğu gibi yine Sizi tutuklamak olmuştur. Kitaplarınız toplatılmak ve yasaklanmak süretiyle dÜşüncelerinizin halk kitlelerine ulaŞ, ması engellanrnek istenmektedir. Bu nedenle. birçok kere özgürlüğünüz gaspedilerek cezaevlerine kondunuz. çeşitli tehditlere ve işkencelere maruz· bıralddınız. ağır cezalara çarptırıldınız.

Ama, gerçek bilim adamı tavi'ınızdan bir milim bile şaşmadan. mağrur ve ·. başı dik olmasını hep bildiniz. Her zaman "dünya dönüyor!" diye haykırdınız.

Sizi yeniden özgürlüğünüzden mahrum bırakan çağdaş tiranların gücü yetiyorsa. düny~nın dönmediğini kanıtlasınlar.

Bılimi, bilimsel yöntemi her şeyin üzerinde tutan. gerçek bir bilim adımı. yürekli ve onurlu kişiliğinizi selamlar. mücadelenizde başarılar dileriz.

Fakat bu silahlar Kürdistan'da kullanılmıştır. Çeşitli zamanlar­da ve çeşitli yerlerde kullanılmış­tır. Yaygın bir şekilde kullanıl­mıştır. Fakat yer yerinden oyna­mamıştır. Hiç bir şey olmamış­tır. Bütün bunlar, Kürdistan'ın bölünmesinin, parçalanmasının, paylaşılmasının ortaya çıka~ sonuçlardır.

Halbuki batılı devletler, Ba­zof isimli bir İngiliz gazetecisinin BaAdat'da idam edilmesini çok şiddetli bir ~ekilde protesto et­mişlerdir. Bu protestolar günler­ce, haftalarca sürmüştür. (Bk. Güneş, 17 Mart 1990. Bazorun İdamEdilmesi Londra-~dat İliş­kilerini Darbogaza Soktu. Batı Saddam'a Kızgın).

Durum bu kadar çarpıcı bir şekilde ortadayken Prof. Dr. Müm­taz Soysal, Rum-Tür~ ilişkileriyle

ı

TürkJKürt ilişkilerini biribiriyle karşılaştırabilmektedir. Ve Türk­Kürt ilişkilerini çok daha demok­ratik mevzuat çerçevesinde yürü­tüldügünü Vurgulayabilmektedir. Halbuki Kürdistan'da uygulanan, baskıların, zulümlerin, soykırım­ların çok küçük bir kısmı, bir kı­nntısı bile Kıbrıs'da Türklere uy­gulansa Türk hükümeti, Türk si­yasal partileri, Türk .üniversite­leri, Türk basını, Türk işçi kuru­luşlan, Diyanet iŞieri Başkanlıgı gibi kurumlar, Prof. Dr .. Mümtaz Soysal, Çoşkun Kırca, Rauf Ta­mer gibi kişiler dünyayı ayaga ka,ldırırlar. Bir profesörü, bir ya­zan, bir gazeteciyi vs. ezilen hak­lann, ılıazıuro ve maAdur olania­nn yanında yer almıyor, zulmiin

· sözcülügünü yapıyor, zulmü ör­gütlemeye çalışıyor diye eleştir­rnek yanlış bir tutumdur. Çünkü,

DEMOKRAT TÜRK AYDINI; 1

ı

Azg1n Türk Şövenizmini Yikmak Senin Asli Görevindiri

ı

Kalemini Özgürleştirmek için Önce Düşünceyi Özgürleştir.rriek Gerekir!

• ! • • • •

Onur ve Ilham Kaynağin 1.· BEŞIKÇI'yi Izle! ı ı

YRWK (Kürdistan Yurtsever Aydınlar Birliji) ~ i<".-'.,: < .' ·~)< ' ' ' < :, J '.of ~ \ • J:

İsmail Beşlkçi'yle dayanışma kartlannı Sagmalcılar Cezaevi Bayrampaşa - İstanbul/ Türkiye adresine; sömürgeci faşist Türk devletini protesto kart:mrını Oltan Sungurlu, Adalet Bakam, TBMM, Ankara 1 Türkiye lle Yıldınm 1\kbulut, Başbakan, TBMM, Ankara/ Türkiye adreslerine; Birleşmiş Milletler İnsan Haklan Komisyonu Başkaniıtı, UNESCO - Başkanlı#ı, Avrupa Parlamentosu İnsan Haklan Komisyonu B&şkanJıb, Tüm devletlerin hükümet ve parlamen­tolan, Tüm uluslararası bilim kuruluşlan, Tüin uluslann sendikalannın sorumlu organlan ve Uluslararası Af Örgütü'ne gönderilmek üzere başlatılan imıa kampanyası sonuç mater­yallerini de YRWK- Yekitiya Rewşenbiren Welatparezen Kurdistan, Max Str. 50-52, 5300 Bonn 1/ BRD adresine postalayın. Çıkanlan afiş, pul ve di#er kampanya araçlannı en geniş kitlelere ulaştırma çalışmalanna

katılın.

ezilen halkların mazlum ve ma#­dur olanlann yanında yer almak veya almamak ahlaki bir sonın­dlir. Fakat böyle bir zihniyet in­sanlara hergün, demokrasi ders­leri vermeye kalkışırsa bu silrecin de deşifre edilmesi gerekir. Çifte standartlı düşüncenin, ırkçı ve sö­mürgeci taVlr ve davranışın or­taya. konulması gerekir. İşte öz­gürlüklere bu noktada ihtiyaç var­dır. Devlet profesörleriyle, rad­yosuyla, TV'siyle, gazeteleriyle, si­yasal partileriyle, egitim kurum­lanyla, Diyanet İşleri Başkanlı­gıyla, spor kulüpleriyle vs. kendi propagadasını, resmi ideolojinin propagandasını yapıp durmak­tadır. Bu politikayı eleştireniere ise ceza vermektedir. Bu süreçte

·Türk profesörlerine, Türk bası­nına ve Türk yazarianna düşen tek görev ise Voltaire'i hatırla­maktır.

15- Sosyal Demokrat Halkçı Par­ti Başkanı Erdal İnönü, Do#ru Yol Paı:tisi Başkanı Süleyman ne;. mirel, hükümete, güvenlik güç- . lerine güvence veriyorlar: İste­di#ini yap, bu "bela "yı durdur, hiç bir hesap sormayacagız en­dişe etme, diyorlar (Örnegi.n Bk. Milliyet, 6 Nisan 1990).

Bu sözleri bir ironi olarak de­#erlendirmek gerekir. Hesap sor­mak bir güç sorunudur. Türki­ye'de siyasal partili~rin böyle bir gücü yoktur ki! Siyasal partile­rin, arkasındaki milyonlarca oy des~e ra#men en ufak bir güç­leri yoktur. Birkaç general gelip iktidara el koymakta, siyasal par­tilerin işine son vermektedir. Si­yasal parti liderlerini bir müddet gözaltında tutmakta, sonra ser­best ·bırakmakta, evlerine gön­dennektedir. Tütk siyasetinde dar; belere karşı direrunek, darbelere karşı mucadele etmek diye bir sorun yoktur. Askeri darbelere kolay ve hemen teslim oiiTiakTürk siyasetinin önemli bir gelenegi.­dir. Türk siyaseti böyle korkak ve dalkavuk bir siyasettir ... Ne­rede kaldı milyonlarca oy deste­~ne sahip olmak?. Böyle korkak bir zlhniyet kime hesap sorabilir ki? .. Bunların, Kürdistan'da uy­gulanan baskı ve zulüm politika­larını, sindirme politikalanın o­naylamaktan başka hiç bir dav­ranış özgürlükleri yoktur. Zira Türkiye'de Kürdistan politikala­n hükümet politikalan deAiJ.dir. Yani hükümetlerin düşündükle­ri, tartıştıklan, oluşturduklan, kamuoyuna sunulan pQlitikalar d~dir. Bunlar ordunun ve MiT'in politikalandır. Yani devlet poli­tikalarıdır. Kürdistan politika­lan Milli Güvenlik Kunılu tara­fından oluşturulur. Hükümet bu politikalan tartışma özgüriligüne bile sahip d~dir. Politikalar kuş­kusuz kamuoyunun bilgisine ve tartışmasına da sunulmazlar. Hü­kümetin görevi bu politikayı uy­gulamaktır.

Bu politikalar devlet politika­sı oldugu için muhalefetin de ka­yıtsız şartsız desteklemesi gere­kir. Milli Güvenlik Kurulu tara­fından oluşturulan politikalann parlamentoda konuşulması, tar­tışılması elbette gerekli d~dir.

Türkiye' de gerek hükümet, ge­rekse muhalefet, parlamento, si­yasal partiler sanıldıklanndan çok daha güçsüzdürler, çok daha cı­lızdırlar. Türkiye'de devletin il­legal bir yönü, illegal bir fonk­siyonu vardır. Güçlü olan bu yön­dür. Türkiye Büyük Millet Mecli­si'ne egemen olan devletin bu il­legal fonksiyonlandır. Türk siya­seti günümüze kadar devletin bu illegal nitel®m bile deşifre ede­memiştir.

Page 7: İSMAİL BEŞİKÇİ REWSEN - tirsik.nettirsik.net/danegeh/kovar/rewsen/Ozelsayi1.pdf · Bu yargılama larla ilgili olarak düzenlenen id ... Dil, din, cins, ırk, etnik köken farkı

REWSEN - Özel Say ı 1 e May1s 1990 e sayfa 7

VIII- Yukanda, Kürdistan'da uy­gulanan devlet teröründen örnek- ' ler vermeye çalıştık. Devlet te­rörünü sadece fızik baskı olarak düşünmemek gerekir. Devlet te­rörü sadece insaniann fızik var­lıgtru zedelemek, onurlanru kır­mak, aşa~amak, "düşürmek" o­larak degerlendirilemez. Bu dev­let terörünün, işkencenin, fizik baskının gerisindeki zihniyeti de hiç ihmal etmemek gerekir. Bun­lan da incelemek, irdelernek ge­rekir. Kanımca "Türk' e has bilim anlayışı", "Türk'ehas demokrasi anlayışı", "Türk' e has eşitlik an­layışı", "Türk' e has milliyetçilik anlayışı", "Türk'e has yurtsever­lik anlayışı", "Türk'e has basın ve habereilik anlayışı", bu zih­niyeti oluşturan önemli boyut­lardandır.

"Türk'e has bilim" anlayışında · gayet rahat bir şekilde yalan söy­

lenebilir. Önemli olan "yurtse­verlik"tir. "Yurtseverlik" ger~ gerçekler görmezden gelinebilir, çarpıtılabilir. "Milli rnenfaatler" bunu gerektirir. Türkler için de­mokrasi elbette gereklidir. "De­mokrasi, Türklerin vazgeçerne­yecekleri bir hayat tarzıdır," de­nir. Fakat bu demokraside iş­kence de olacaktır. "Yurtsever" olanlar, "yurtsever" olmayanla­n, "hainler"i başka türlü nasıl yola getirebilirler?

Yurtsever olmak elbette gere­kir. Fakat yurtseverli~ en ö­nemli bir ger~ başkalarının yur­dunu da sevmektir. Başkalannın yurdunu da o kadar çok sevrnek

' gerekir ki, orada topla tüfekle, hatta onlan kovarak sürgün ede-rek oturmak gerekir. 1

Milliyetçilik Türklerin elbette vazgeçerneyecekleri bir özellik­leridir. Fakat başkalannın milli özelliklerini yok etmek, kendi mil­li özelliklerini onlara dayatmak, onlan da kendine benzetrnek ge­rekir.

Eger herhangi bir olay, o olay ile ilgili haber, ne kadar önemli olursa olsun, milli rnenfaatler ile çelişiyorsa, o haber kamuoyuna duyurulrnarnalıdır. Türk basını­nın en önemli grövlerinden biri bu olmalıdır.

Devlet terörünün, işkencenin, baskının, zulrnün gerisinde böyle

bir zihniyet vardır. Böyle bir bi­lim anlayışı, böyle bir demok­rasi, böyle bir milliyetçilik ve böy­le bir yurtseverlik anlayışı var­dır.Bu,zulünlieri, baskılan,~­kenceleri haklı gösteren bir zih­niyettir. Zulümleri, baskılan ve ~kenceleri örgütleyen bir zihni­yettir. Zulüm ve ~kencenin söz­cülügü yine bu zihniyet tarafın­dan yapılmaktadır. Zulrnün, bas­kının ve ~kencenin avp.katı yine bu zihniyettir. Hem Türkiye için­de, hem de Türkiye dışında ...

Bu bakırndan Kürdistan'daki devlet terörü Türk üniversitesi­nin, Türk basınının, Türk siyasal partilerinin, Türk hukuk kurum­lannın da yardımıyla oluşturul­rnakta, yeniden üretilmektedir.

IX- İ ddianarnede vurgulanan kavramlardan biri de "milli se­vinç.ve kederlerde ortaklık" an­layışıdır. Buna göre bütün va­tandaşlar arasında, acıda, tasa­da, kederde, sevinçte, kıvançta aynlmaz organik bir birlik var­dır. Önce, Türkiye'de yaşayan herkesin Türk oldugu vurgulan­makta, sonra da bütün Türklerin acıda, tasada, kederde, sevinçte, kıvançta ortak duygular içinde olduguna ~aret edilmektedir. . Fiili olarak ise durum hiç böy­le degildir. Bu 70· yıla yakın bir zamandır her yerde her zaman karşılaşılabilinen bir olaydır. Tür­kiye, Batı Trakya Türkleri'ne, Bul­garistan Türkleri'ne, Kıbrıs Türk­leri'ne, Azertlere vs. herhangi bir milli baskı mı oldu, bunu hemen dünyaya duyurmakta, bütün dün­yanın, Türkiye'nin bu acılanın paylaşmasını istemektedir. Her­kesin bu baskılan ifade etmesi, · bunlann önlenmesi için gerekli önle~ J'irl\'a.Sı, b~· öruernlerin alınmasına katkıda bulunması is­tenmektedir, Ömegin, Kıbrıs sa­vaşında herkes Türkiye'ye yar­·dım etmelidir. Bu yardımı hem maddi hem manevi yanlardan gös­termelidir. Türkiye'nin ne kadar haklı oldugunu, her yerde, her zaman anlatmalıdır. Veya Bul­garistan'da bir baskı söz konusu oldugu zaman, herkes Türkiye'yle birlikte Bulgaristan'ı kınama kam­panyasına katılmalıdır. Bütün u­ltV~Iararası kurum1arda Türkiye'nin h~ vurgulamalı, Bulgaris­tan'ı eleştirmelidir. Fakat Siirt'te, Hakkari'de oturan herhangi bir Kürt, Güney Kürdistan'da, Kürt­lerin Irak'la yaptıgt savaşta, on­lara yardım etmeye, öme~ ilaç göndermeye çalışıyorsa, bu he­men yakalanmalı, cezalandınl­rnalı, zindana atılmalıdır. Irak'ın Kürtlere karşı başarı elde etme­mesini saglamak için, her türlü yardım yapılmalıdır. Irak destek­lenmelidir. İşte, kederde, tasa­da, sevinçte, kıvançta ortaklık böyle yürürnektedir.

Bu durum Güney Kürdistan'dan Türkiye'ye s$nmak zorunda ka­lan Kürtlere ve Bulgaristan'dan gönderilen Türklere karşı göste­rilen tavır ve davranışlardan a­çıkça görülmektedir. 1988 yılı A­gustos ayı sonlarından itibaren, Güney Kürdistan'da kul1arnlan kim­yasal silahlar sonucu yüzbine ya­kın Kürt Türkiye'ye s$nmak zo­runda kalmıştır. Türkiye, önce, bu Kürtleri mülteci olarak kabul etmek isteme~, hatta can hav­liyle s~anların bir kısmını ya­kalayarak Irak'a iade etmiştir. Daha sonra, çeşitli nedenlerin et­kisiyle, bu Kürtlerin Türkiye'ye sı~asına izin verm~, bu sefer de onlara siyasal mülteci hakkı ve sıfatı vermeyerek tel örgüler içine almıştır, onlara esir mua­melesi yapmaya başlamıştır. Bul­garistan'dan gönderilen Türkle-

re karşı gösterilen tavır ve dav­ranış kuşkusuz böyle d~dir. Bul­garistan'dan gönderilen Türkler "soydaşlarırnız" anlayışıyla kar­şılanmıştır, kendilerine her türlü maddi ve manevi yardım yapıl­mıştır. Akrabası olanlar akra­balannın yaruna gönderilmiştir. Duygularını, düşüncelerini açık­

layabilmeleri için radyo, TV, ya­zılı olanaklar en geniş ölçüde hiz­metlerine sunulmuştur.

Kürtlere karşı yapılan mua­mele ise, "ha bir Kürdü öldür­rnüşsün, ha bir iti!" söylemi ile ifade edilmektedir. Kürtler ak­rabalannın yaruna gönderilrne­di~ gibi, akrabalanrun, yani Ku­zey Kürdistan'da yaşayan Kürt­lerin maddi ve manevi yardımlar yapmalanna bile engel olunmuş­tur. Bu Kürtlere yogun ve yaygın bir şekilde kimyasal silahlar kul­laruldıgt halde Türk Hükümeti, "Doktorlanm:ız.gerekli incelerne­leri yapmışlardır, gelenler üze­rinde yapılan araştırmalarda kim­yasal silah kullanıldıgina dair bir ize rastlanmarnıştır." biçiminde açıklamalar yapmıştır. Soykınrn uygulayan lrak'ı korumuş, Kürt­lerin rnagdur olmalanru saglarnış­tır. Birleşmiş Milletler Uzmanlar Heyeti'nin kimyasal silahların hış­mına ugrayan Kürtler üzerinde incelerneler yapmalanna engel o­lunmuştur. Uzmanlar Heyeti'nin gerek Irak'a gerek Türkiye'ye gi­rişine izin verilmemiştir. Halbu­ki, aynı Türk hükümeti Bulgaris­tan'dan gönderilen Türklere ya­pılan aşının rnahiyetini araştır­mak için Birleşmiş Milletler Uz­manlar Heyeti'ni Türkiye'ye biz­zat kendisi davet etmiştir.

Kederde, tasada, sevinçte, kı­vançta ortaklık böyle mi olur? Türk' basım 'Kürtlere uygulanan

· bu soykınmin "Türkiyenin yük­sek çıkan"na çok uygun düştü­günü bile yazmıştır. Irak ajania­nnın Türk gizli servisleriyle yap­tıklan işbirli~ sonucu Kürtlerin kamplarda zehirlenmeleri saglan­mıştır. Kürtler için p~irilen ek­me~ içine konulan zehir bin­lerce Kürdün zehirlenınesini sag­lamıştır.

Kürtlere uygulanan bu soykı­nın karşısında Türk hükümeti, Türk basını, Türk güvenlik güç­leri son derece rnernnundur. Fa-, kat Kuzey Kürdistan' da yaşayan ve ulusal bilince ulaşmış Kürtler derin bir üzüntü keder ve kaygı içindedirler. Akrabalanna, kar­deşlerine gerekli yardımlan ya­parnamaktadırlar. Kürt mülteci­lerio asgari ihtiyaçlan.bile karşı­lanrnamaktadır. Kürtlere siyasi mülteci hakkı verilmedi~ için, Birleş~ Milletler Mülteciler Yük­sek Komisyonu tarafından, çe­şitli devletler tarafından yapıl­mış yardırnlar da kabul edilme­mektedir. Türk devleti "yardım­lanruzı bana ulaştınn, ben ih­tiyacı olanlara dagıtınm" dernek­tedir. Devletler de Türk devletini inanılır ve güvenilir bulmadıkla­n için yardımlan Türkiye'ye tes­lim edernernektedirler. Yapacak-

, lan yardımların Kürt mülteci­lere ulaşacagından emin degil­dirler. Zira Varto, Lice, Vandep­remlerinde felaketzedelere ya­pılan yardımlar onlara ulaşama­mıştır. Bu yardımiann hepsi de başka yerlerde, başka amaçlar i­çin kullanılmıştır.

Türk devleti mülteci Kürtlere, hem kendisi gerekli yardımlan yaprnamakta hem de akrabala­nnın, kardeşlerinin yardımlan­

na engel olmakta, hem de uluslar­arası kuruluşlann yardımlanın engellemektedir .. Fakat, "Kürt­lerin getir~ mali külfet"i an­lata anlata bitirernemektedir. Bir

lokma ekmek vermekte, onunla da Kürtlerin başına kakmaktadır.

Ömegin Almanya'da "Türkler defol un! " biçiminde gelişen bir akım var. Bu, gerek Türkiye'deki gerek ytlrtdışıı\daki Türklerin mil­li duygularını incitebilir, fakat, Kürtler için özgürlükler istenme­si Türklerin milli duygularını ne­den zedelesin? Veya Federal Al­rnanya'da çalışan 15 Türk diplo­matının ajanlıkla suçlanması ve haklannda tutuklaruna istemiy­le Alman savcılıgı tarafından Al­man mahkemelerine başvurulrna­sı, Türkiye'den bu görevlilerin çe­kilmesinin istenmesi, 1ürklerin mil­li duygularını yine zedeleyebilir. (Sabah, 7 Nisan 1990). Bütün bunlara ragrnen Türkiye'nin Fe­deral Almanya'ya karşı misille­me yapamaması, bunu sineye çek­mesi, aynca Türklerin milli duy­gulanru yine zedeleyebilir. Fakat Kürtler için eşitlik ve özgürlük istenmesi, Türklerin milli duygu­larını neden incitsin, neden zede­lesin?

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komisyonu gibi kuruluş­lar, bazı devletler, kamplarda ya­şayan mülteci Kürtlere yardım etmek istemektedirler. Maddi ve manevi yardım. Fakat TI)rkiye bu Kürtlere siyasal mülteci sıfa-

Kederde, tasada, sevinçte, kı­Y~ortako~K~K~~~#q'':e~"~~ le olmaz. Bu, sadece t<le!OlCJ!Ilk slogandır, hiçbir inandıncılıgı yok­tur. Böyle bir slogana inanma­dıgı için ~llerin yargılanması da dogru de~dir.

X- Burada üzerinde durulması gereken kavramlardan biri de "mil­li duygu" kavrarnıdır. Kürtlerin özgür olmasını, Türk halkıyla Kürt halkının eşit koşullar içinde ol­masını istemenin Türklerin milli duygulanm zedeleyici bir propa­ganda oldugu kabul edilmekte­dir. Kürt dili, Kürt kültürü üze­rindeki baskılar kaldınlmalıdır gibi sözlerin Türklerin milli duy­gulanru zedeledi~ belirtilmekte­dir. Halbuki Kürt halkının Türk halkıyla eşi~ istenmesi, Kürt dili ve Kürt kültürü üzerindeki haskılann kaldırılmasının isten­mesi, Türklerin milli duygulanru kesin olarak zedelernez. Bilakis güçlendirir. Çünkü çagdaş dü­şünceyi savunan, insan hakla­nın savunan,, özgürlükleri savu­nan bütün akımlar, o toplurnların milli duygulanru güçlendirir.

Yasaklandı ...

tını ve hakkını tarumadıgt için, yapmayı tasarladıklan yardım­

lan gerçekleştirernernektedirler. Türk Devleti'nin "yardımları dev­let kuruluşlarına yapın, gerek­~ şekilde dagttılır." sözlerinin de inanılır ve güvenilir bulunma­ması, Türklerin milli duygularını zedeleyebilir, incitebilir. Fakat Kürt­lerin Türklerle, öteki halklarla e­şitligini isteyen, bunun için mü­cadele eden bir anlayış, Türklerin milli duygularını hiç bir zaman incitmez.

Bu bakırnlardan, iddianame­nin bu konudaki görüşlerinde, id­dialarında isabet bulmak olanak-

Page 8: İSMAİL BEŞİKÇİ REWSEN - tirsik.nettirsik.net/danegeh/kovar/rewsen/Ozelsayi1.pdf · Bu yargılama larla ilgili olarak düzenlenen id ... Dil, din, cins, ırk, etnik köken farkı

REWSEN -Özel Sayı l e May•s 1990 e sayfa s

lıdegtld[r. İdCtlaname, resmi gö­rüş, milli duyguların zedelenıne­si sürecini çok yanlış yerlerde araınaktadır. Gerekli yerlerde, ge­rekli tepkiyi göstereınernektedir. Ömegin, '!ürkler A1nıanya'dan ko­vulurken, bununla ilgili geniş karn­panyalar açılırken, fıkralar üre­tilir~en Türkiye ne yapabiltniş­tir? Incinen, zedelenen Iniili duy­guları tamir edebiltniş Inidir? Mil-

li duygulann zayıftatılması olayı­nın yanlış yerlerde aranınasının bu tür sonuçlan ortaya çıkar­ması kaçınılınazdır.

UYGARLlK, DEVLETİNİÇ VE DIŞ POLitİKASINI ELEŞTİREBİLMEKTİR

BU ELEŞTİRIDEN DOLAn CEZAİ MÜEYYİDEYLE KARŞlLAŞMAMAKTIR

a) Yazılanında Türk üniversi­tesini, Türk profesörlerini eleş­tiriRege çalıştıın. Onlann KürCtls­tan sorunu ile iJ.gili konularda, billinin kavratnlanyla düşünrne­Ctlklerini, bilitn yöntemine uygun tavır ve davranış sergilerneCtlk­lerini, Milli istihbarat Teşkila­tı'na bagb bir büro gibi ve bu teşkilata ba~ elernanler gibi ça­lıştıklannı belirtmeye çalıştıın. Bu düşünceleritnde,ı, bu eleştiri­leriiRden dolayı yargılanıyorum. Bu çabalarıından, düşünceleritn­den dolayı yargılanmam devle­tin eleştiri sürecini kesrnesi, bu­na engel olması anlamına gel­rnekted[r. Polisin, savcının k<;ıru­rnası altında bilinlin gelişip ser­pilerneyecegi açıktır.

Öte yandan burada, Türk üni­versitesine, Türk profesörlerine büyük bir haksızlık yapıl~ da düşünüyorum. Türk üniversi­tesi, Türk profesörleri kenCtl dü­şüncelerini, tavır ve davramşla­nnı savuruna yetenegine sahip olmalıdırlar. Bunun için polis ve savcının koruyucu şemsiyesine ihtiyaç duyınaınalıdırtar. Türkü­niversitesinin, 'Iürk t>tufesörleri~ nin düşüncelerinin, tavır ve dav­ranışlanmn ancak, polisler ve sav­cılar tarafından korunabiliyor ol­ması, onlann bu yetenege sahip olmadıklan anlamına gelir. Bu

İSMAİL BEŞİKÇİ İLE DAYANIŞMA YÜKSELİYOR

KürCtlstan'da gerçekleşen Halk Ayaktanınası ertesinde Türk sörnürgecileri, 413 sayılı Kanun Kuvvetinde Kararname çıka­rarak halkıınıza saldınya geçti. Bunun üzerine, Avrupalı ilerici ve demokrat Inilletvekilleri, hukukçu ve insan haklan kuruluş­lan temsilcilerinden oluşan delegasyonlar gözlem ve incelerne­lerde bulunmak, yeni durumu ve gelişmeleri yerinde tespit et­rnek amacıyla Orta-KürCtlstan'a gitmeye başladı. Delegasyon­lann ilki olan bir FAC delegasyonu, 5-10 Mayıs tarihleri ara­sında Orta-KürCtlstan'ı gezen. Kürdistan'a gidecegi gün İsmail Beşikçi'ye aşagıdaki dayanışma mektubunu gönderen:

"Sayın İsmaü Beşikçi,

FAC'nden gelen bir delegasyon olarak T-Kürdistan'ına gitme yolu üzerindeyiz.

Dün ve bugün, Size karşı açılan dava üzerine Ankara'da Avukat M. Geladet Elçi üe konuşmafırsatını bulduk.

Bu yolla, Size olan her yönlü dayanışmamızı düe getir­mek istiyoruz.

Yayınlanan kitaplarınız nedeniyle Size karşı açılan siya­sal amaçlı davanın düşünce özgürlüğü, büim özgürlüjjü ve in­san hakları üe Helsinki Kararları gibi temel hakları ihlal et­tiği inancıyla, derhal serbest bırakılmanızı ve kitaplarını­zın yeniden yayınlanabümesini içeren istemi destekliyoruz.

15 Mayıs 1990'da yapılacak mahkeme oturumu, serbest bırakılmanız üe sonuçlanmak zorundadır.

· Büimsel araştırmalarınız sonuçlarının cezaevini, şoveniz­mi ve sömürgeciliği yenügiye uğratacağına inanıyoruz.

Dayan~ selamlarımızla. ..

Angelik,a Beer, Yeşüler Partisi Mületveküi Jutta Oesterle-Schwerln, Yeşüler Partisi Mületveküi Alisa Fuss, İnsan Hakları Liga 'sı Temsilcisi Dona Hepp, Berlin-AlternatifListe Temsücisi Eberhard Schulz, Düsseldorf PKK-DavasıAvukatlarından Ralner Ahu~ Cumhuriyetçi Avukatlar Derneği Temsücisi

Ankara, 06.05.1990"

da onlar için büyük bir haksız­lıktır. Halbuki, profesörler ken­dilerini eleştirenlere gerekli ce­vaplan verebiltnelid[rler. Düşün­celerini, tavır ve davramşlarını savunabilmelid[rler.

b) Y azılarıtnda, eleştirtne~e ça­lıştıgıın bir kategori de Türk ba­sınıdır. Türk basını da, KürCtls­tan'la ilgili ha~rlerini objektif olarak vermernekted[r. Bütün ha­berler "milli rnenfaatlere u'ygun­luk" ölçüsüne göre verilrnekte­d[r. Bu ise, basım da, Milli İstiha­barai Teşkilatı'nın bir bürosu, gazetecileri de bu büronun ele­manlan haline getirmektedir. Yar­gılama süreci bu eleştirllerin ö­nünü kesmeye çalışmaktadır. Hal­buki, Türk basını polislerin ve savcilann kenCtllerini koruması­na gerek duyınamalıdır. Düşün­celerini ve eylemlerini savuna- , biltnelid[r. Kendilerini eleştiren­Iere gerekli ve yeterli cevabı vere­bilrnelid[r.

c) Uygarlık sadece caıniler, köp­rüler, hanlar, harnarnlar yapmak degildfr. Uygarlık, devletin iç ve dış politikasım, yerleşik deger yar­gılarını eleştirebilmektir. Bu eleş­tirileri özgürce, hiçbir baskı kar­şısında kalmadan yapabiltnektir. Bundan dolayı devletin cezai yap­tırıınlanyla karşılaşamamalıdır. Batı rnedeniyeti, Batı uygarlığı de­Ctlgitniz kategorilerin temelinde bu zihniyet vardir. Aydınlanına­yı başlatan ve sonuca ulaştıran bu zihniyettir.

d) Camiler yaptık, halılar do­kuduk, Kuran'lar yazdık Ctlyerek Kanuni Sultan Süleyman' ı dolaş­tıriRakla '!ürkiye yurtdışında ta­mtılamaz. Türkiye'yi yurtdışın­da tarotacak olanlar paşta bu tür davalardır, benzer' davalar­dır. '!ürkiye' de, uzun unvanlı pro­fesörler, kocaınan kocaınan pro­fesörler Türk uygarlıgının kadı­na çok büyük saygı gösterCHAini, çok büyük deger verCHAini anla­tıp durmaktadırlar. Biz, Kürdis­tan'da sık sık yaşanan olgular­dan söz eCtlyoruz. KürCtlstan'da eli kolu baglanmış işkence altın­da tutulan erkeklerin gözlerinin önünde kadınlara işkence yapıl­ınaktadır. Kadınlar, çırılçıplak so­yulınakta, saçlarından sürükle­nip götürültnekte, binbir türlü ha­karete ve işkenceye maruz kal­rnaktadırlar. Uzun unvanlı pro­fesörler, devletin de teşvik ve destegiyle, Türk uygarl$nın ka­dına verCtlgi de~eri anlata dur­sunlar, KürCtlstan'da fıilen yaşa­nan olay budur. Türk güvenlik güçlerinin Kürt kadınianna reva gördügü muamele budur. Devle­tin yetkili nıakamlanmn bu olay­lan, benzer olaylan inkar etmesi gerçekleri hiç degiştirn\tez.

Uzun unvanlı profesörleri teş­vik ederek, onlan rnadCtl ve ma­nevi bakımlardan destekleyerek, fakat o profesörleri eleştirenleri cezaevine koyarak, o profesörie­rin kitaplannı daha çok ço~alta­rak, dagıtarak, onlan eleştiren düşüncelere daha sıkı bir baskı uygulayarak, uygar oldugunuzu köklü bir uygarlığın sahibi oldu­gunuzu hiç kimseye anlataınaz­sınız. Uygarlık o profesörterin dü­şüncelerini, Türk güvenlik güçle­rinin Kürt kadınianna karşı sür­dürdükleri işkence politikalanın eleştirebilrnektir. Bu eleştirileri özgürce, hiçbir enCtlşeye kapıl­ınadan yapabilmektir. Ve bu eleş­tiriden dolayı cezai yaptırıınlar­la karşılaşrnarnaktır. işkenceler görmezden gelinerek uygar olu­namaz. İşkenceyi önlemenin tek yolu budur. Böylesine bir açiklık politikasının, hassas bir kornu­oyunun oldugu yerlerde işkence olmaz.

'lürk egemenleri sık sık çocuk­lan çok sevCtlklerini, dünyada, çocuklara bayram arınagaD eden devletin Türkiye oldugunu anla­tıp durmaktadırlar. Her yıl 23 Nisan'da tüm dünya ülkelerinden çocuklan Türkiye'ye davet et­rnekteCtlrler .. Bir hafta boyunca, "Biz çocuklan çok severiz. Çocuk­lara çok de~er veririz. Dünyada çocuklara bayram arın$n eden tek devlet biziz" Ctlye övünınek­teCtlrler. Kürdistan'da fiilen ya­şanan ise Kürt çocuklannın göz­lerinin önünde babalanna, dede­lerine, aıncalanna, a~beylerine, analanna, ebelerine, ablalanna işkence yapıldıgıdır. Ve bu tür olaylar sık sık yaşanınaktadır. Her yerde yaşanınaktadır. Dev­letin bu tür olaylar karşısındaki tek savuruna yöntemi inkardır.

Türkiye'yi dünyaya tarotacak olan 23 Nisan Haftalan düzen­leyip dünya çocuklarını davet et-

rnek degilCtlr. KürCtlstan'ın kırsal kesimlerinde çocuklara yapılan işkenceCtlr. Analan, babalan iş­kence altında tutulan Kürt çocuk­larını Ctlpçik darbeleriyle sustur­maya çalışmaktır.

Türkiye, KürCtlstan sôrnürge­siyle, elbette Batı'nın demokra­tik devletler toplulugu içinde yer alamaz. Türkiye'nin bir sömürge yönettigi burada, dünyada, bir eşi de bulunmayan bir politika uyguladıgı, günden güne çok da­ha açık, çok daha etrafl.ı bütün olgusal zenginlikleriyle aniaşılmak­tadır. Bu koşullarda Türkiye'nin bizzat kendisi Batı'dan, AYnı­pa'~ uzaklaşacaktır. Zira ka­tıldıgı her forumda, her toplan­tıda kenCtlsine artık KürCtlstan sömürgesiyle ilgili sorular soru­lacaktır. 'Türkiye'nin ise bu ko­nularda alın ak degild[r. Ayıbı büyüktür. Bu tür sorulara rnu­hatap olmarnanın tek yolu ise, o forutnlardan, o toplantılardan ö­zenle Uzak durmaya çalışrnaktır.

Sayın Yargıçlar,

Yargılamanın bu aşamasında söyleyeceklerim bundan ibarettir.

.Saygıyla sunuyorum.

İsmail BEŞİKÇİ

Sagrnalcılar Cezaevi, C-13 Bayrampaşa 1 İstanbul

18 Nisan 1990