sosyal yapi araŞtirmasi anketİnİn soru...
TRANSCRIPT
2
TR22 GÜNEY MARMARA BÖLGESİ SOSYAL YAPI ARAŞTIRMASI
Proje Yürütücüsü
Doç. Dr. Kadir CANATAN
Rapor Koordinatörü
Doç. Dr. Kadir CANATAN&Doç.Dr. Fahri ÇAKI
Araştırma Ekibi
Doç.Dr. Kadir CANATAN, Balıkesir Üniversitesi
Doç.Dr. Fahri ÇAKI, Balıkesir Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Barış ŞENTUNA, Balıkesir Üniversitesi
Öğr. Gör. Abdurrahman ÖZKAN, Balıkesir Üniversitesi
Doç. Dr. Şeref ULUOCAK, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Gökhan Gökulu
Yrd. Doç. Dr. Ünal BİLİR, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Saha Koordinatörü
Doç. Dr. Fahri ÇAKI & Yrd. Doç. Dr. Gökhan Gökulu
İstatistik Analiz Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Serkan PERKMEN, Balıkesir Üniversitesi
Veri Girişi Elemanı
Roza Süleymanoğlu,
BAÜ Sosyoloji Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi
Balıkesir 2013
3
ÖNSÖZ
Kalkınma, günümüzde tüm toplumlar için öncelikli hedefler arasında yerini alan sihirli
bir kavrama dönüşmüş bulunmaktadır. Geçmiş dönemlerde toplumlar arasında askeri ve siyasi
rekabet temel unsur iken, bugün toplumların artık bir kalkınma yarışı içinde oldukları
söylenebilir. Yakın bir zamana kadar bilimsel, teknolojik ve ekonomik kalkınma birçok
çağdaş toplumun bu kavrama yaklaşım biçimini belirlemiştir, ancak son birkaç onyıldan beri
sosyal ve kültürel kalkınmanın daha öne çıkmaya başladığı gözlenmektedir.
Her ne kadar bazı sosyal bilimciler ekonomik çatışmaların yerini uygarlık çatışmaları
aldığını ileri sürseler de, hızla gelişen küresel eylemler ve aktörler bu ikisinin birbirinden
tamamen ayrık olmadığına işaret etmektedir. Dolayısıyla ulusal politikaların oluşumunda
kalkınma hedefinin farklı versiyon ve türevleriyle hala belirleyici olduğu ileri sürülebilir.
Ülkemizde izlenen beş yıllık kalkınma planları genellikle merkezi planlama ve maddi
kalkınma hedeflerine odaklanan bir özellik göstermiştir. Bölgesel Kalkınma Ajansları’nın
kurulması ve yaygınlaşması bu bağlamda daha gerçekçi, yenilikçi, bölge ihtiyaçlarına
odaklanmış, yerel perspektifleri yansıtan hedefler ve projelerin yaratılmasında çok farklı ve
yararlı işlevler görmeye başlamıştır.
Güney Marmara Kalkınma Ajansı’nın örnek bir tavır geliştirerek Güney Marmara
Bölgesine ilişkin hedef ve stratejileri yukarıdan-aşağıya bir yaklaşımla değil, aşağıdan-
yukarıya bir yaklaşımla oluşturma yoluna gittiğini görmek sevindiricidir. Bu yaklaşım, hem
nesnel/bilimsel araştırma verilerine hem de bölge halkının sesine kulak veren interaktif,
yönetişimsel bir yaklaşımdır.
Balıkesir Üniversitesi olarak bu yaklaşım içinde aktif rol almaktan ve bilimsel destek
sunmaktan gurur duymaktayız. Sosyoloji Bölümü öğretim üyelerimizin, Çanakkale 18 Mayıs
Üniversitesi meslektaşlarıyla işbirliği içinde gerçekleştirdiği “Güney Marmara Sosyal Yapı
Araştırması”nın Bölgemizin geleceğine ışık tutacak stratejik planlamaların oluşumunda ciddi
katkıları olacağına inanmaktayız. Bu vesileyle bu araştırmanın gerçekleştirilmesinde emeği
geçen herkese teşekkür ediyor, hayırlı sonuçlara hizmet etmesini diliyorum.
Prof. Dr. Mahir ALKAN
Balıkesir Üniversitesi Rektörü
4
SUNUŞ
Sayın okuyucu,
Bilimsel bir araştırma için fazla sayılmayacak bir süre içinde gerçekleştirilen “TR22
Güney Marmara Bölgesi Sosyal Yapı Araştırması”nın raporu önünüzde durmaktadır. Bu
çalışma, bölgenin sosyal yapısı hakkında detaylı bilgi ve yorum içeren ilk saha araştırmasıdır.
Şüphesiz ki ilk olması sebebiyle de bazı sınırlılıkları ve eksikleri içinde barındırmaktadır.
Ama her şeye rağmen bu çalışma, esas amacı olan bölge plan çalışmalarına zemin
hazırlamakla kalmayacak, bölge halkının kendi sosyal coğrafyası ve yaşam koşulları hakkında
daha bilinçli bir tasarım geliştirmesine de katkıda bulunacaktır.
Bu araştırmanın yapılması ve araştırma raporunun ortaya çıkmasında birçok kişi ve
kurumun rolü olmuştur. Her şeyden önce bu araştırma, Güney Marmara Bölgesi Kalkınma
Ajansı’nın talebi üzerine, Balıkesir Üniversitesi’nin yüklenici olarak araştırmayı
üstlenmesiyle ortaya çıkmış bir projedir. Araştırma, ilgili üniversitenin Sosyoloji Bölümü
tarafından fiilen yürütülmüş olup öngörülen zaman dilimi içinde tamamlanmıştır.
Araştırmanın yürütülmesi ve tamamlanmasında, araştırma ekibinde yer alan meslektaşlarımın
her birinin ayrı bir katkısı ve emeği olmuştur. Bu nedenle her şeyden önce onlara teşekkür
etmem gerekiyor.
Doğal olarak bu araştırmayı kurumsal ve finansal bakımdan olanaklı kıldığı için talep
eden ve yüklenen kurumların üst düzey yöneticilerine araştırma ekibi olarak teşekkür ediyor,
gelecekte de destek ve yardımlarının devamını bekliyoruz.
Bu araştırma, Güney Marmara Bölgesi’nin diğer bilimsel kardeş kurumu olan
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’yle işbirliği halinde ve bu üniversitenin Sosyoloji
Bölümü’ndeki meslektaşlarımızın katkılarıyla yapıldı. Soru kâğıdının oluşturulmasından
uygulamaya, araştırma raporunun okunması ve gerekli öneri ve eleştirilerin alınmasına kadar
birçok aşamada destekleri oldu. Bu emek ve katkılarından dolayı onlar da teşekkürü hak
etmektedir.
Burada sayılan kişi ve kurumlar araştırmanın görünen sahipleri ve destekçileri olarak
işlev gördüler. Bir de araştırmanın görünmeyen kahramanları var. Anketör olarak görev yapan
5
ve bölgeyi karış karış dolaşan her iki üniversitenin sosyoloji bölümü öğrencileri başta olmak
üzere, araştırma bulgularını paylaşarak bize görüş ve düşüncelerini aktaran sektör temsilcileri,
anketörlerimizi kapılarında karşılayan ve hatta evine misafir olarak alan bölge insanları bu
araştırmaya destek vermeselerdi, böyle bir rapor gün yüzüne çıkmazdı. Tüm bu insanlara
yürekten teşekkür ediyoruz, sundukları bu emek ve çabaların boşa gitmediğini ve
gitmeyeceğini tekrar hatırlatmak istiyoruz.
Son olarak araştırmaya başından beri ilgi duyan ve takip eden Genel Sekreter
Yardımcımız İbrahim beye ve araştırma süresince bizi her zaman güler yüzle karşılayan ve
desteklerini sunan GMKA görevlisi Cansu hanıma teşekkür ve saygılarımızı sunarız.
Yapılan çalışmanın sadece rapor olarak kalmayacağına, bölgenin kalkınması ve bölge
halkının yaşam koşullarının iyileştirilmesi için stratejik bir işlev göreceğine yürekten
inanıyoruz.
Doç. Dr. Kadir CANATAN
Araştırma Yürütücüsü ve Rapor Koordinatörü
6
İÇİNDEKİLER TABLOSU
ÖNSÖZ................................................................................................................................................................. 3
SUNUŞ................................................................................................................................................................. 4
İÇİNDEKİLER TABLOSU................................................................................................................................. 6
TABLOLAR DİZİNİ........................................................................................................................................ 10
ŞEKİLLER DİZİNİ........................................................................................................................................... 11
KISALTMALAR............................................................................................................................................... 14
YÖNETİCİ ÖZETİ............................................................................................................................................ 15
1. GİRİŞ......................................................................................................................................................... 24
2. LİTERATÜRDE SOSYAL YAPI............................................................................................................ 31
2.1. Tanımı................................................................................................................................................. 31
2.2. Sosyal Yapıyla İlgili Kavramlar...................................................................................................33
2.2.1. Örgüt ve Kurum........................................................................................................................... 35
2.2.2. Toplumsal Rol ve Kültürel Rol............................................................................................... 36
2.2.3. Sınıf ve Statü................................................................................................................................. 39
2.2.4. Güç ve Otorite............................................................................................................................... 40
2.2.5. İşlevsel Rasyonellik ve Özsel Rasyonellik..........................................................................42
2.3. Sosyal ve Kültürel Değişme..........................................................................................................43
2.4. Sosyal Gruplar.................................................................................................................................. 46
2.5. Sosyal Yerleşme............................................................................................................................... 48
2.6. Sosyal Sermaye................................................................................................................................ 51
2.6.1. Yaşam Şansları............................................................................................................................. 56
2.6.2. Yaşam Tarzları............................................................................................................................. 59
3. GÜNEY MARMARA BÖLGESİ’NİN GENEL ÖZELLİKLERİ...........................................................62
3.1. Yerleşim Yeri Türleri ve Yüzölçümü.........................................................................................62
3.2. Nüfus Özellikleri.............................................................................................................................. 62
3.3. Göç Eğilimleri................................................................................................................................... 63
3.4. İşgücü, İstihdam ve İşsizlik Eğilimleri.....................................................................................64
3.5. İş Demografik Özellikleri............................................................................................................. 65
3.6. Genel Demografik Özellikler.......................................................................................................66
3.7. Sağlık Özellikleri............................................................................................................................. 67
7
3.8. Kültür Özellikleri............................................................................................................................ 68
3.9. Turizm Özellikleri........................................................................................................................... 69
3.10. Eğitim Özellikleri........................................................................................................................ 69
3.11. Enerji Özellikleri......................................................................................................................... 72
3.12. Ulaşım Özellikleri....................................................................................................................... 73
3.13. Adalet ve Seçim Özellikleri......................................................................................................74
3.14. Tarım Özellikleri......................................................................................................................... 75
3.15. Çevre Özellikleri.......................................................................................................................... 77
3.16. Dış Ticaret Özellikleri............................................................................................................... 78
4. ARAŞTIRMA METODOLOJİSİ............................................................................................................ 82
4.1. Araştırmanın Konusu ve Yaklaşımı..........................................................................................82
4.2. Araştırmanın Amacı ve Önemi....................................................................................................84
4.3. Araştırmanın Problemi................................................................................................................. 85
4.4. Araştırmanın Tasarımı ve Yöntemi.......................................................................................... 88
4.4.1. Örneklemin Seçimi..................................................................................................................... 88
4.4.2. Pilot Çalışması.............................................................................................................................. 89
4.4.3. Saha Çalışması ve Organizasyonu.........................................................................................90
4.4.4. Saha Çalışmaları Sırasında Yaşanan Sorunlar..................................................................91
4.4.5. Verilerin Analizi.......................................................................................................................... 94
4.4.6. Örneklem Grubunun Bazı Özellikleri..................................................................................95
5. GÜNEY MARMARA BÖLGESİ SOSYAL YAPI ARAŞTIRMASI: BULGULAR...........................100
5.1. GÜNEY MARMARA BÖLGESİNİN SOSYO-KÜLTÜREL YAPISI VE SORUNLARI.............100
5.1.1. Aile ve Hanehalkı Özellikleri................................................................................................101
5.1.2. Çocuk Karşısındaki Kanaat ve Tutumlar..........................................................................106
5.1.3. Aile İçi İlişkiler ve Toplumsal Cinsiyete İlişkin Tutumlar..........................................111
5.1.4. Evlilik ve Boşanma Karşısındaki Kanaat ve Tutumlar................................................117
5.1.5. Siyasal ve Dini Tutumlar........................................................................................................125
5.1.6. Serbest Zamanları Değerlendirme Biçimleri..................................................................132
5.1.7. Sosyal ve Kültürel Etkinliklere Katılım............................................................................137
5.1.8. Sivil Toplum Örgütlerine Üyelik ve Etkinliklerine Katılım........................................140
5.1.9. Aidiyet ve Hemşehrilik Bağları............................................................................................143
5.1.10. Sonuçlar....................................................................................................................................... 145
8
5.2. GÜNEY MARMARA BÖLGESİNİN SOSYO-EKONOMİK YAPISI VE SORUNLARI............147
5.2.1. Eğitim Yaşamına Katılım ve Eğitim Düzeyleri................................................................147
5.2.2. İş Yaşamına Katılım................................................................................................................. 151
5.2.3. Gelir Kaynakları ve Düzeyleri..............................................................................................155
5.2.4. Konut ve Oturma Biçimi.........................................................................................................162
5.2.5. Sosyal Güvence ve Sosyal Güvence Biçimleri..................................................................166
5.2.6. Borçlanma ve Tüketim Eğilimleri.......................................................................................168
5.2.7. Birikim ve Yatırım Biçimleri................................................................................................175
5.2.8. Yaşam Koşulları ve Memnuniyeti.......................................................................................179
5.2.9. Göç Eğilimleri............................................................................................................................ 183
5.2.10. Sonuçlar....................................................................................................................................... 186
6. BÖLGENİN SOSYAL YAPISINDA SORUNLAR VE KISITLAR....................................................188
6.1. Türkiye’nin Genel Sorunları..................................................................................................... 188
6.2. Bölgenin Spesifik Sorunları...................................................................................................... 189
6.2.1. Yerleşim Biriminin Sorunları ve Kısıtları........................................................................190
6.2.2. İllerin Sorunları ve Kısıtları................................................................................................. 193
6.2.3. Sosyal Dışlanma ve Ayrımcılık.............................................................................................197
6.3. Sonuçlar........................................................................................................................................... 198
7. BÖLGENİN SOSYAL YAPI VE KÜLTÜREL YAPI POTANSİYELLERİ.......................................200
7.1. BÖLGENİN GÜÇLÜ YÖNLERİ.......................................................................................................200
7.1.1. Aile Yapısına ve Algılarına İlişkin Güçlü Yönler............................................................200
7.1.2. Siyasal ve Dini Tutumlara İlişkin Güçlü Yanlar.............................................................202
7.1.3. Yaşam Tarzına İlişkin Güçlü Yönler...................................................................................203
7.1.4. Sosyal Sermayeye İlişkin Güçlü Yönler.............................................................................203
7.1.5. Eğitim Düzeylerine İlişkin Güçlü Yönler..........................................................................204
7.1.6. Ekonomik Yaşam ve Sosyal Güvenceye İlişkin Güçlü Yönler....................................204
7.1.7. Yaşam Koşulları ve Memnuniyetine İlişkin Güçlü Yönler..........................................205
7.2. BÖLGENİN ZAYIF YÖNLERİ........................................................................................................ 205
7.2.1. Aile ve Demografik Yapıya İlişkin Zayıf Yönler..............................................................205
7.2.2. Birey ve Toplum Güvenliğine İlişkin Zayıf Yönler........................................................206
7.2.3. Yaşam Tarzına İlişkin Zayıf Yönler....................................................................................206
7.2.4. Sosyal Sermayeye İlişkin Zayıf Yönler..............................................................................207
9
7.2.5. Eğitime İlişkin Zayıf Yönler...................................................................................................207
7.2.6. Ekonomik Yaşam ve Sosyal Güvenceye İlişkin Zayıf Yönler......................................207
7.2.7. Yaşam Koşulları ve Memnuniyetine İlişkin Zayıf Yönler............................................208
7.3. BÖLGENİN FIRSATLARI...............................................................................................................209
7.4. BÖLGENİN TEHDİTLERİ.............................................................................................................. 211
8. ÖNERİLEN STRATEJİLER VE ÖNCELİKLER................................................................................214
8.1. Sosyo-Kültürel Yapıya İlişkin Öneri ve Öncelikler............................................................214
8.2. Sosyo-Ekonomik Yapıya İlişkin Öneri ve Öncelikler........................................................218
9. GENEL DEĞERLENDİRME................................................................................................................221
10. SONUÇLAR VE ÖNERİLER........................................................................................................... 228
10.1. SONUÇLAR................................................................................................................................... 228
10.1.1. Sosyo-Kültürel Yapıya İlişkin Sonuçlar............................................................................228
10.1.2. Sosyo-Ekonomik Yapıya İlişkin Sonuçlar.........................................................................231
10.2. ÖNERİLER.................................................................................................................................... 235
KAYNAKÇA................................................................................................................................................... 238
EKLER............................................................................................................................................................ 241
Ek 1. Anket Formu..................................................................................................................................... 241
Ek 2. Anketörler Listesi........................................................................................................................... 253
Ek 3. Odak Grup Görüşmesine Katılan Katılımcıların Listesi.....................................................256
10
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 1: Ekonomik Yapı veKültürel Yapı Çizelgesi................................................................34
Tablo 2: Bölgenin Yerleşim Yeri Türü Ve Yüzölçümü Miktarı Özellikleri............................62
Tablo 3: Bölgenin Nüfus Özellikleri.........................................................................................63
Tablo 4: Bölgenin Göç Özellikleri............................................................................................64
Tablo 5: Bölgenin İşsizlik ve istihdam Özellikleri...................................................................64
Tablo 6: Bölgenin İş Demografik Özellikleri...........................................................................65
Tablo 7: Bölgenin Demografik Özellikleri...............................................................................66
Tablo 8: Bölgenin Sağlık Özellikleri........................................................................................67
Tablo 9: Bölgenin Kültür Özellikleri........................................................................................68
Tablo 10: Bölgenin Turizm Özellikleri.....................................................................................69
Tablo 11: Bölgenin Eğitim Özellikleri.....................................................................................71
Tablo 12: Bölgenin Enerji Özellikleri.......................................................................................72
Tablo 13: Bölgenin Ulaşım Özellikleri.....................................................................................73
Tablo 14: Bölgenin Adalet Özellikleri......................................................................................75
Tablo 15: Bölgenin Seçim Özellikleri......................................................................................75
Tablo 16: Bölgenin Tarım Özellikleri.......................................................................................76
Tablo 17: Bölgenin Çevre Özellikleri.......................................................................................78
Tablo 18: Bölgenin Dış Ticaret Özellikleri..............................................................................79
Tablo 19: Kesimlerarası Sosyo-Kültürel ve Sosyo-Ekonomik Farklılıklar Çizelgesi............222
11
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1: Araştırma Grubunun Cinsiyet Yapısı (%)...................................................................96Şekil 2: Araştırma Grubunun Yaş Yapısı (%)..........................................................................96Şekil 3: Araştırma Grubunda İllerin Payı (%)..........................................................................97Şekil 4: Araştırma Grubunda Kesimlerin Oranı (%)................................................................98Şekil 5: Şehirlere Göre Örneklemin Kesimsel Dağılımı (%)....................................................99Şekil 6: Bölge ve Şehirlere Göre Ortalama Hanehalkı Büyüklüğü........................................102Şekil 7: Kesimlere Göre Ortalama Hanehalkı........................................................................103Şekil 8: Hane Halkı Oranları (%)............................................................................................103Şekil 9: Bölge ve Şehirlere Göre Ortalama Aile Büyüklüğü..................................................104Şekil 10: Kesimlere Göre Ortalama Aile Büyüklüğü.............................................................105Şekil 11: Bölgede Aile Büyüklüğü Oranları (%)....................................................................105Şekil 12: Bölge ve Şehirlere Göre Ortalama Çocuk Sayısı....................................................107Şekil 13: Kesimlere Göre Ortalama Çocuk Sayısı..................................................................108Şekil 14: Çocuk Sayılarına Göre Aile Tipleri (%)..................................................................108Şekil 15: Bölge ve Şehirlere Göre İdeal Çocuk Sayısı...........................................................109Şekil 16: Yaş Gruplarına Göre Ortalama İdeal Çocuk Sayısı.................................................110Şekil 17: İdeal Çocuk Oranları (%)........................................................................................111Şekil 18: Aile İçinde Genellikle Kim Karar Alır? (%)...........................................................112Şekil 19: Bölge ve Şehirlere Göre Cinsiyetine Verilen Önem (%)........................................114Şekil 20: Kadının Ev Dışında Çalışmasına Ne Dersiniz? (%)................................................115Şekil 21: Evlenen Kadınların Kızlık Soyadlarını Kullanabilme İmkanı (%).........................116Şekil 22: Bölge ve Şehirlere Göre İlk Evlilik Yaş Ortalaması...............................................118Şekil 23: Kesimlere Göre Ortalama İlk Evlilik Yaşı..............................................................119Şekil 24: Evlilik Karşısındaki Bazı Önermeler (%)................................................................120Şekil 25: Resmi ve Dini Nikah Hakkındaki Tutumlar (%).....................................................121Şekil 26: Bölge ve Şehirlere Göre Akrabalık Evliliği (%).....................................................122Şekil 27: Şehirlere Göre Akrabalık Evliliği Hakkında Kanaatler (%)....................................123Şekil 28: Boşanma Hakkındaki Tutumlar (%)........................................................................124Şekil 29: Siyasette Kendinizi Hangi Görüşe Yakın Hissediyorsunuz? (%)...........................126Şekil 30: Şehirlere Göre Siyasal Eğilimler (%)......................................................................127Şekil 31: İnançlı Mısınız? (%)................................................................................................128Şekil 32: İbadetlerinizi Ne Kadar Yerine Getirebiliyorsunuz? (%)........................................129Şekil 33: İbadetlerinizi Ne Kadar Yerine Getirebiliyorsunuz?...............................................130Şekil 34: Dindarlık ve Siyasal Tercihler Arasındaki İlişki (%)..............................................131Şekil 35: Sıkça Yapılan Serbest Vakit Etkinlikleri (%)..........................................................133Şekil 36: Daha Az Sıklıkta Yapılan Serbest Vakit Etkinlikleri (%).......................................134Şekil 37: Hobi Alışkanlıkları (%)...........................................................................................135Şekil 38: Ne Kadar Sık Tatile Gidiyorsunuz? (%)..................................................................136Şekil 39: Kesimlere Göre Tatile Gitme Sıklığı (%)................................................................137Şekil 40: Sıkça Katılım Yapılan Sosyal Kültürel Etkinlikler (%)..........................................138Şekil 41: Daha Az Katılım Yapılan Sosyal Kültürel Etkinlikler (%).....................................139
12
Şekil 42: Bölge ve Şehirlere Göre Sivil Toplum Kuruluşlarına Üyelik (%)..........................141Şekil 43: Çeşitli Kuruluş veya Grupların Etkinliklerine Katılım (%).....................................141Şekil 44: Şehirlere Göre Etkinliklerine Katılım Sağlanan Gruplar (%).................................142Şekil 45: Aslen Balıkesir/Çanakkaleli Misiniz?(%)...............................................................143Şekil 46: Memleketiyle Bağı Olanların Oranı (%).................................................................144Şekil 47: Katılımcıların Memleketleriyle İlişkilerinin Niteliği (%).......................................145Şekil 48: Katılımcıların Eğitim Düzeyleri (%).......................................................................148Şekil 49: Ailede Çocukların Eğitimiyle En Çok Kim İlgileniyor? (%)..................................149Şekil 50: Ailede Çocukların Eğitimiyle En Çok Kim İlgileniyor? (%)..................................150Şekil 51: Temel Meşguliyetiniz Nedir?(%)............................................................................151Şekil 52: Kesimlere Göre Temel Meşguliyetler (%)..............................................................153Şekil 53: Hangi Sıfatla Çalışıyorsunuz? (%)..........................................................................154Şekil 54: Şehirlere Göre İşgücünün Dağılımı (%)..................................................................155Şekil 55: Birey Olarak Aylık Geliriniz Ne Kadardır? (%).....................................................156Şekil 56: Aylık Geliriniz Dışında Ek Geliriniz Var Mı? (%).................................................157Şekil 57: Ek Gelir Kaynakları (%)..........................................................................................158Şekil 58: Şehirlere Göre Sosyal Programdan Faydalanma Oranı (%)....................................158Şekil 59: İşsizlerin Geçim Kaynakları (%).............................................................................159Şekil 60: Ek Gelirlerin Aylık Miktarları (%)..........................................................................160Şekil 61: Hanehalkının Toplam Net Aylık Gelir Düzeyleri (%)............................................161Şekil 62: Evinizde Hangi Sıfatla Oturuyorsunuz? (%)...........................................................163Şekil 63: Kesimlere Göre Ev Sahibi ya da Kiracı Olmak (%)................................................164Şekil 64: Oturduğunuz Konut Kaç Odadan Oluşmaktadır? (%).............................................164Şekil 65: Kesimlere Göre Konutun Büyüklüğü (%)...............................................................165Şekil 66: Konutun Biçimi (%)................................................................................................166Şekil 67: Sosyal Güvence Biçiminiz Nedir?(%).....................................................................167Şekil 68: Kesimlere Göre Sosyal Güvence (%)......................................................................168Şekil 69: Herhangi Bir Kişi ya da Kuruma Borcunuz Var mı? (%).......................................169Şekil 70: Tüketim Araçları Sahipliği (%)...............................................................................170Şekil 71: Şehirlere Göre Tüketim Araçları (%)......................................................................172Şekil 72: Sigara ve Alkol Kullanım Oranı (%).......................................................................173Şekil 73: Gelir Gruplarına Göre Tatile Gitme Sıklığı (%)......................................................174Şekil 74: Az ya da Çok Tasarruf Yapabiliyor musunuz? (%)................................................175Şekil 75: Şehirlere Göre Tasarruf İmkanı (%)........................................................................176Şekil 76: Nasıl Tasarruf Yapıyorsunuz? (%)..........................................................................177Şekil 77: İleri Dönük Ne Gibi Planlarınız Bulunmaktadır? (%).............................................178Şekil 78: Genel Olarak Yaşamınızdan Ne Kadar Memnunsunuz? (%)..................................180Şekil 79: Genel Olarak Yaşamakta Olduğunuz İlden Memnun musunuz? (%).....................181Şekil 80: Oturduğunuz Mahalle veya Köyden Memnun musunuz? (%)................................182Şekil 81: Yaşadığınız Yerin Ulaşım Olanaklarından Memnun musunuz? (%)......................182Şekil 82: Daha Önce Hiç Göç Ettiniz mi? (%).......................................................................183Şekil 83: İl İçinde veya Dışına Göç Etmeyi Düşünenlerin Oranları (%)................................184Şekil 84: Kesimlere Göre Göç Etme Eğilimi (%)...................................................................185
13
Şekil 85: Hangi Amaçla Göç Etmeyi Düşünüyorsunuz? (%).................................................186Şekil 86: Yerleşim Biriminde En Fazla Eksik Görülen Olanaklar (%)..................................190Şekil 87: Yerleşim Biriminde Eksik Görülen Diğer Olanaklar (%).......................................191Şekil 88: Kesimlere Göre Eksikliği Hissedilen Olanaklar-I (%)............................................192Şekil 89: Kesimlere Göre Eksikliği Hissedilen Olanaklar-II (%)...........................................193Şekil 90: İlin En Önemli Sorunları (%)..................................................................................194Şekil 91: İlin Diğer Sorunları (%)...........................................................................................195Şekil 92: Şehirlere Göre İl Sorunları (%)...............................................................................196Şekil 93: Size Karşı Bir Dışlama ya da Ayrımcılık Söz Konusu mudur?..............................197Şekil 94: Dışlanma Gerekçelerinin Oransal Dağılımı (%)....................................................198
14
KISALTMALAR
KISALTMA AÇIKLAMA
DPT Devlet Planlama Teşkilatı
GMKA Güney Marmara Kalkınma Ajansı
İŞKUR Türkiye İş Kurumu
RTÜK Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
SEKAM Sosyal Ekonomik Araştırmalar Merkezi
SGK Sosyal Güvenlik Kurumu
SSK Sosyal Güvenlik Kurumu
STK Sivil Toplum Kuruluşu
TR22 Balıkesir ve Çanakkale
TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu
TÜSEV Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı
15
YÖNETİCİ ÖZETİ
Amaç ve Kapsam
Bu araştırmanın temel amacı, 2014-2023 dönemini kapsayan bölge plan çalışmaları
çerçevesinde Güney Marmara Bölgesi’nin sosyal yapısını ortaya çıkarmaktır. Araştırmada
temelde üç soruya cevap aranmaktadır. Balıkesir ve Çanakkale illerinin iç kesimleri, il
merkezleri ve kıyı kesimleri arasında ‘yaşam tarzları’ ve ‘yaşam şansları’ bakımından ne tür
farklılıklar ya da benzerlikler bulunmaktadır? Bu farklılıklar ya da benzerlikler nasıl
açıklanabilir? Ayrıca söz konusu farklılıklar ya da benzerlikler, ilgili kentlerin ve bölgenin
geleceğinde nasıl bir rol oynayabilirler?
Giriş bölümüyle birlikte araştırma on bölümden oluşmaktadır. Araştırmanın temel
kavramı olan sosyal yapı, kavramsal ve kuramsal boyutlarıyla ikinci bölümde
incelenmektedir. Üçüncü bölüm, istatistikî veriler temelinde bölgenin temel özelliklerini
sıralamaktadır. Dördüncü bölüm, araştırmanın konusu, temel problemi ve araştırma
metodolojisi yanında araştırma örnekleminin bazı özelliklerini tasvir etmektedir.
Araştırmanın bulguları, iki kısım olarak raporun beşinci bölümünde sunulmaktadır. İlk
kısımda Güney Marmara Bölgesi’nin sosyo-kültürel özellikleri, ikinci kısımda ise, Güney
Marmara Bölgesi’nin sosyo-ekonomik özellikleri sıralanmaktadır. Başka bir deyişle ilk
kısımda bölge halkının yaşam tarzları incelenirken, ikinci kısımda yaşam şanslarının bir
analizi yapılmaktadır.
Altıncı bölüm, yine bulgular temelinde Güney Marmara Bölgesinin sosyal, kültürel ve
ekonomik sorunlarını bölge halkının perspektifinden ele almaktadır. Yedinci bölüm, araştırma
bulgularının bölge halkının farklı kesimlerden gelen temsilcileriyle tartışılmasına dayalı
olarak bölgenin zayıf ve güçlü yanlarını, risk ve engellerini ortaya koymaktadır.
Sekizinci bölüm, Güney Marmara Bölgesi için öngörülen hedefleri ve öncelikleri
belirlemektedir. Son bölümde ise araştırmanın temel sorusu cevaplandırılmakta ve genel bir
değerlendirme yapılmaktadır.
16
Yöntem
Araştırmada, literatür taraması, saha araştırması ve odak grup görüşmesi gibi teknikler
kullanılarak veriler toplanmış ve analizler yapılmıştır. Toplam yedi ay içinde gerçekleştirilen
araştırmanın ilk aşaması, 2013 yılının ilk ayından itibaren sosyal yapı kavramına ve bölgenin
özelliklerine değin bir literatür araştırmasıyla başlatılmıştır. İkinci aşamada, TÜİK yardımıyla
bölgede bir örneklem çıkarılarak bu örneklem üzerinden bir anket uygulamasına geçilmiştir.
Bundan önce soru kâğıdı oluşturulmuş ve pilot çalışmayla soruların çalışıp çalışmadığı test
edilmiştir.
Mayıs ayı içinde gerçekleştirilen anket uygulamasının verileri SPSS paket programına
girilmiş ve analizler yapılmıştır. İlk taslak rapor yazıldıktan sonra bulgular hem araştırma
ekibi içinde hem de bölgenin resmi ve sivil kurumlarından davet edilen temsilcilerle
tartışılmış ve bulguların bölge için anlamı üzerinde durulmuştur. Üçüncü aşamada ise rapora
nihai şekil verilmiş ve rapor Temmuz ayının sonunda Güney Marmara Bölgesi Kalkınma
Ajansı’na teslim edilmiştir.
Örneklem
Örneklem oluşturulması için 2013 yılının Mart ayının başında Türkiye İstatistik
Kurumu’nun Bölge Müdürlüğü ve merkeziyle görüşmeler yapılmış ve bölgesel bir örneklem
çekilmesi konusunda bir anlaşmaya varılmıştır. Hane adresleri belirlenirken, bu araştırmada
amaçlanan rakamın (2.300 kişi) yüzde 15 fazlası bir miktarda çekim yapılmıştır. Bu yüzde
15’lik bir miktar anketlerin reddedilmesi durumunda iptal edilen hane adreslerinin yerine
ikame etmek üzere kullanılmıştır. Araştırma ekibi, TÜİK’in gönderdiği hane adreslerini ilgili
şehir ve ilçelere göre teorik bir model oluşturarak yeniden ayarlamıştır. Yani hane adresleri, il
ve ilçelerin toplam nüfus içindeki oranlarını dikkate alarak yeniden dağıtılmıştır.
Saha araştırmasında 77 anketör görev yapmıştır. Anketörler, Balıkesir Üniversitesi ve
Çanakkale Üniversitesi Sosyoloji bölümlerinin deneyimli öğrencilerinden seçilmiş ve anket
uygulamasına geçilmeden önce yarım günlük yoğun bir eğitim verilmiştir. Araştırma
grubunda erkek ve kadın dağılımı hemen hemen birbirine eşittir. Farklı yaş grupları (genç,
orta ve yaşlı) yeterince temsil edilmiş ve bunların dağılımında şehir ve coğrafi bölgeler esas
alınmıştır. Örneklemin kesimsel dağılımı sadece bölge bazında değil, şehirler bazında da
dağılımı eşit olarak gerçekleşmiştir.
17
Bulgular
Güney Marmara Bölgesi’nin sosyo-kültürel özellikleri ya da “yaşam tarzları” hane ve
aile yapısı, çocuk karşısında tutumlar, aile-içi ilişkiler ve toplumsal cinsiyete ilişkin tutumlar,
evlilik ve boşanma karşısındaki kanaat ve tutumlar, siyasal ve dini tutumlar, serbest zamanları
değerlendirme biçimleri, sosyal ve kültürel etkinliklere katılım, sivil toplum kuruluşlarına
üyelik ve etkinliklerine katılım, aidiyet ve hemşerilik bağları gibi göstergeler kullanılarak
tespit edilmeye çalışılmıştır.
Güney Marmara Bölgesi’nin sosyo-kültürel yapısına ilişkin veriler toplu olarak
değerlendirildiğinde, bölgede yaşam tarzları bakımından farklılıklardan ziyade ortak yönlerin
bulunduğu ve dolayısıyla büyük oranda homojen bir yapının olduğu söylenebilir. Bu
saptamayı haklı kılan şey, birçok alanda şehirlere ve kesimlere göre önemli farklılıkların
olmamasıdır. Homojenlik ya da türdeşlik, özellikle hane halkı ve aile yapısı, mevcut ve ideal
çocuk sayısı, toplumsal cinsiyet, evlilik tutumları, dini ve resmi nikâh, akrabalık evliliği,
boşanma tutumları, hobi ve bazı serbest vakit etkinlikleri alanlarında kendini belli etmektedir.
Bu konularda şehirlerarası farklılıklar, ya söz konusu değil, ya da sözü edilmeye değer bir
anlam ifade etmemektedir.
Öte taraftan bazı konularda kesimler arasında kısmi farklılıkların da bulunduğu ifade
edilmesi gereken bir gerçektir. Bu farklılıkları kısaca özetlemek gerekirse, aile otoritesi,
kadının ev dışında çalışması, kızlık soyadının kullanımı, ilk evlilik yaşı, dini uygulamalar,
boşanma ve bazı serbest vakit etkinlikleri ile sosyal kültürel etkinliklere katılım gibi
konularda iç kesimin, kıyı ve il merkezlerine kıyasla daha geleneksel bir yapı ve tutum
sergilemektedir. Dini ve siyasal tutumlar, hobiler, boşanma, sivil toplum kuruluşlarına üyelik
ve bazı serbest vakit etkinlikleri ile sosyal kültürel etkinliklere katılım gibi konularda da
şehirlerarası farklılıklar saptanmıştır. Ancak gerek kesimler arası gerekse şehirlerarası
farklılıklar, çok büyük farklılıklar olmayıp kısmi ve göreceli farklılıklardır.
Güney Marmara Bölgesi’nin sosyo-ekonomik özellikleri ya da “yaşam şansları” eğitim
yaşamına katılım ve eğitim düzeyleri, iş yaşamına katılım, gelir kaynakları ve düzeyleri,
konut ve oturma biçimleri, sosyal güvence ve sosyal güvence biçimleri, borçlanma ve tüketim
eğilimleri, birikim ve yatırım biçimleri, yaşam koşulları ve memnuniyeti ile göç eğilimleri
gibi göstergeler kullanılarak saptanmaya çalışılmıştır.
18
Sosyo-kültürel yapıya kıyasla Güney Marmara Bölgesi’nin sosyo-ekonomik yapısı daha
heterojen bir yapı arz etmektedir. Eğitim düzeyleri bakımından bölge halkının çoğunluğunu
ilkokul ya da ilköğretim mezunları oluştursa da kesimlere göre bakıldığında bazı farklılıklar
gözlemlenmektedir. Kıyı ve il merkezine kıyasla iç kesimde öğrenim seviyesi düşük
gözükmektedir. Temel meşguliyetler açısından hem şehirler hem de kesimler arasında
farklılıklar saptanmıştır. Balıkesir’de özel sektörde çalışan işçiler ile çiftçiler daha fazla iken,
Çanakkale’de kamuda çalışan memur ile esnaflar fazla gözükmektedir. İç kesimlere doğru
gidildikçe de esnaf ve çiftçiler ağırlıklı bir hale gelmektedir.
Gelir kaynakları ve düzeyleri bakımından bölgede düşük gelir grupları çoğunluğu
oluştursa da şehirlere ve kesimlere göre farklılıklar göze çarpmaktadır. En düşük gelir
grubuna Balıkesir il merkezinde ve iç kesimlerde daha yoğun olarak rastlanmaktadır. Bir
başka deyişle bölgenin yoksul kesimleri bu mekânlarda yoğunlaşmaktadır. Bu duruma zıt
olarak iç kesimlerde kişiler daha fazla ev sahibi iken, şehirlerde daha fazla kiracı olarak
oturmak zorunda kalmaktadır. Yine aynı şekilde şehirlerde meskenlerin oda sayısı az iken, iç
kesimde bu daha fazla olabilmektedir.
Bölgede halkın çoğunluğu sosyal güvenceye sahip bulunmaktadır. Sadece yüzde 14’lük
bir kesim sosyal güvenceden mahrum olarak yaşamaktadır. Sosyal güvenceye sahip olmayan
kesim daha çok iç kesimde yoğunlaşmaktadır. Buna karşın borçlanma eğilimleri açısından
şehirler ve bölgelere göre bir farklılık söz konusu değildir. Katılımcıların yüzde 46’sı şu veya
bu şekilde borçlanma yapmış bulunmaktadır. Bölgede en fazla sahip olunan popüler tüketim
araçları içinde bilgisayar, internet ve otomobil gelmektedir. Çanakkale şehri, bu bakımdan
daha tüketimci bir eğilime sahip iken, tüketim araçlarına erişimde iç kesimler dezavantajlı bir
pozisyona sahip gözükmektedir. Tüketim harcamaları içinde önemli bir yere sahip olan sigara
ve alkol tüketimi, kesimsel bir karakter göstermektedir. Sigara kullanımında bir fark
olmamakla birlikte, alkol kullanımı il merkezi ve kıyı kesimlere doğru gittikçe artmaktadır.
Yüzde 20 civarında bir kesimin tasarruf yaptığı bölgede, Çanakkale görece daha fazla
tasarruf yaparken, kesimler arası bir farklılığa rastlanmamıştır. Yapılan tasarrufların yatırım
alanı, genellikle üretken bir alan olmayıp tüketime ve spekülasyona dönüktür. Tasarruf edilen
paralar, en fazla konut, otomobil ve arsa alımında kullanılmaktadır. Ticari amaçlı veya işyeri
kurmaya yönelik yatırımlar hemen hemen yok denecek kadar azdır.
Her şeye rağmen bölge halkı genel olarak yaşamından, bulunduğu il, mahalle ve köyden
memnun olup ulaşım olanaklarını da yeterli ve memnuniyet verici bulmaktadır. Bu bakımdan
19
şehirlere ve kesimlere göre önemli bir farklılık bulunmamaktadır. Yaşadıkları bölge ve
hayattan memnun olan bölge insanı, yer değiştirme ve göç etme hususunda da temkinli
davranmaktadır. İl içinde ve dışına göç etmeyi planlayanların oranı yüzde 15 düzeyinde
kalmaktadır. İl merkezi ve kıyılarda göç etme dürtüsü daha fazla olup, göç etmek isteyenler
genellikle iş ve eğitim amaçlı olarak göç etmeyi planlamaktadır.
Bölgenin Sorunları
Bölgenin sosyo-kültürel sorunları, daha çok yerel bağlamda sorgulanmış olup fiziksel,
sosyal ve kültürel altyapının yetersizliği ve eksikliğiyle alakalı gözükmektedir. Katılımcılar,
daha önce de ifade edildiği üzere bisiklet yolu, yürüyüş parkuru ve otopark gibi sorunları ön
plana çıkarmışlardır. Bunun dışında sinema, spor tesisi, yeşil park alanları ve eğlence
merkezlerinin olmaması da ayrıca dile getirilen hususlar arasında yer almaktadır. Serbest
vakit etkinlikleri ya da sosyal ve kültürel faaliyetlere katılımın ilerletilmesi için bu alanlarda
altyapısal çalışmaların yapılmasını talep etmektedir.
Sosyo-kültürel yapı bağlamında kişilerin oturdukları lokal yerleşim biriminin sorunları
söz konusu edilmişken, sosyo-ekonomik yapı bağlamında genel anlamda ilin farklı türden
eksiklikleri sorgulanmıştır. Bu sorgulamaya göre en çok problem olarak deneyimlenen mesele
bölgede işsizlik olmuştur. Bunun akabinde ise kültürel ve sosyal imkânların olmaması, park
sorunu, trafik ve ulaşım ile birlikte alışveriş merkezlerinin olmaması şeklinde dile
getirilmiştir. Bu sorunların da şehirsel ve kesimsel olarak farklı algılandığı görülmektedir.
Balıkesirliler işsizliğe vurgu yaparken, Çanakkaleliler altyapısal sorunlara (trafik, park,
ulaşım ve alışveriş merkezleri) dikkat çekmektedirler. İl merkezinde can ve mal güvenliğine
vurgu yapılırken, iç kesimler bu konularda daha çekimser davranmaktadır.
Potansiyeller ve Riskler
“Bölgenin Sosyal Yapı ve Kültürel Yapı Potansiyelleri” başlığı altında (7. Bölüm) bir
SWOT analizi yapılarak bölgenin güçlü ve zayıf yönleri belirlenmiş ve bölgeye dışsal olan
fırsatlar ve tehditler tartışma konusu yapılmıştır.
Bölgenin aile yapısına ilişkin güçlü yönleri arasında, kadınlar aleyhine işleyen
geleneksel cinsiyetçi tutumlardan bazılarının (çocuk cinsiyetinin önemi, kadınların hane
dışında çalışmasına karşı çıkma vb.) bölge halkı arasında zayıflamış olması, akraba
20
evliliklerinin genellikle onaylanmaması, aile-içi demokratik karar alma eğiliminin yaygınlığı
zikredilebilir.
Yeterli siyasal görüş çeşitliliği ve inançsal homojenlik bölgenin siyasal ve dini
tutumlarına yönelik güçlü yönler olarak belirmektedir. Serbest zaman etkinlikleri arasında bir
yandan ev gezileri ve kahvehane ziyareti gibi geleneksel etkinlikler yer alırken diğer yandan
modern sayılabilecek bir çok etkinlik de bölge halkı arasında yaygın görünmektedir.
Bölge halkının STK’lara üyelik oranı ülke ortalamasının altında değildir ve bölgede
hemşehrilik ilişkileri güçlüdür. Bölgenin okur-yazarlık oranı ve eğitim seviyesi ülke
ortalamalarının üzerindedir. Bölge, istihdam oranları bakımından da ülke ortalamalarının
üstündedir, işsizlik ise nispeten düşüktür. İşsizler, güçlü bir sosyal dayanışma ağının
avantajlarından yararlanmaktadırlar. Bölge halkı içinde önemli bir kesim ek gelir
kaynaklarına sahiptir ve büyük çoğunluk belli bir sosyal güvenceye sahip olup kendi evinde
ikamet etmektedir. Bölge halkının ezici çoğunluğu kendi yaşamından ve yaşadığı kent, köy ve
mahalleden memnundur.
Öte yandan bölgenin önemli zayıf yönleri de mevcuttur. Kaba evlenme hızı bakımından
bölge ülke ortalamasının gerisinde ama kaba boşanma hızı bakımından ülke ortalamasının
önünde yer almaktadır. Yıllık nüfus artış hızı bakımından bölge Türkiye ortalamasının
altındadır.
Bölgede intihar ve suç sorunları önemli seviyededir. Bölge insanı göçe ve göçmenlere
sıcak bakmamaktadır, farklılıklara karşı hoşgörü bölgede nispeten zayıftır.
Bölge halkı çok fazla televizyon ve bigisayar ekranı karşısında zaman harcamakta, hobi
faaliyetleri sınırlı kalmaktadır. Bölge halkının dörtte biri hiçbir sosyal-kültürel etkinliğe
katılamamaktadır. Bölge halkının gönüllü hizmet faaliyetlerine katılımları ve STK’lara
üyelikleri ülke ortalamasının altında olmasa da yeterli değildir. Bu alanda kadınlar erkelerin
çok gerisindedir. Kadınların eğitim seviyeleri de genel olarak erkeklerin gerisindedir.
Bölge halkının çoğunluğu yoksulluk sınırında veya altında yaşamaktadır. Bölgede
sanayi gelişmemiştir. Bölgede ev dışında çalışmayan evhanımlarının oranı yüksektir. Bölge
halkının tüketimi seven ve bu nedenle de borçlu bir popülasyon olduğu söylenebilir.
Bölge halkı yaşadığı kentte “bisiklet yolu”, “yürüyüş parkuru”, “sinema”, “alışveriş
merkezi”, “park”, “eğlence merkezleri”, “spor tesisleri” ve “sağlık” ve eğitim kuruluşu” gibi
konularda kentlerinde ciddi yetersizlik hissetmektedir. İşsizlik, sosyal ve kültürel
21
imkanlarınbulunmayışı, park, trafik ve ulaşım yetersizlikleri bölge halkının en önemli
sorunları olarak belirmektedir.
Bölge önemli fırsatlara ve tehditlere de sahiptir. Yeni ulaşım projelerinin mevcudiyeti,
ulusal ve uluslararası öneme sahip tarihi mekan, olay ve kahramanların mevcudiyeti,
“keşfedilecek yeni yerler” arayan turistler, yatırımcıların beklentilerine uygunluk, emeksel,
eğitsel fırsatlar ve “emekli kenti” imgesi bölgenin sahip olduğu kendine dışsal fırsatlar olarak
değerlendirilebilir.
Buna karşılık, kentler ve bölgeler arasındaki genel rekabet, hızlı gelişme tehdidi, tarım
ve hayvancılığa yönelik olumsuz muhtemel ulusal politikalar, mezhepsel ve etnik gerilimler,
illegal göç güzergâhı üzerinde yer almak, büyük kentlere ve turizm merkezlerine ulaşım
güzergâhında yer almanın yarattığı trafik yoğunluğu ve nihayet deprem bölgesi olmak bölgeyi
tehdit eden başlıca faktörler arasındadır.
Hedefler ve Stratejiler
Bir sonraki bölüm (8. bölüm) ise bölgenin temel sorunları ve ihtiyaçlarına yönelik
stratejik öneriler, öncelik ve önlemler belirlenmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda;
Bölgenin demografik gelişimini temin için daha fazla çocuk sahipliğinin
özendirilmesi, eş-zamanlı olarak da seçici bir göçmen çekme yaklaşımı
benimsenmesi uygun stratejiler olarak sunulmuştur.
Kadınların güçlendirilmesine katkı maksadıyla;
o Kadınların eğitim seviyesinin yükseltilmesi,
o Ev hanımlarını iş yaşamının aktif aktörleri haline getirecek projelere destek
verilmesi,
o “Kaçarak/kaçırarak evlilik” yoluyla yaşadıkları olumsuz deneyimlerden
korumak maksadıyla genç kızlara yönelik bilinç/farkındalık yaratıcı, eğitici
projelere destek verilmesi,
o Aile-içi şiddetle ve gerçekçi olmayan kazanç, iş ve tüketim beklentileriyle
mücadeleye destek verici projelerin öncelenmesi,
o Modern bireyin evlilik ve aile yaşamında beceri ve başarılarını artırıcı
interaktif, deneysel öğrenme metotlarına dayalı “evlilik ve aile yönetimi”
eğitim kursları/seminerlerinin öncelikle desteklenmesi,
22
o Genel olarak tüm popülasyonda özel olarak da kadın ve gençler arasında
gönüllü hizmet çalışmalarına katılımı güçlendirecek girişim ve projeler
desteklenmesi,
Bölgede her türlü farklılığa saygı ve farklılıklara rağmen birlikte barışçıl
yaşam kültürünü geliştirip pekiştirecek projelerin desteklenmesi,
Bölgenin altyapı ihtiyaçlarını karşılamaya dönük projelerin geliştirilebilmesi
için yerel yönetimler ve işadamları arasında düzenli görüşmeler organize
edilmesi ve uygun teşvik programları oluşturulması,
Bölgenin en önemli sorunu olarak beliren işsizlik sorununu aşmak için yeni
yatırımlar ve yatırımcıların bölgeye çekilmesi ancak yeni yatırımların bölgenin
doğal yapısını tahrip etmeyecek, çevre kirliliği yaratmayacak, turizm, tarım ve
hayvancılık sektörlerindeki kapasitesini etkisizleştirmeyecek özellikler
taşımasına özen gösterilmesi,
Bölgenin ekonomik kapasitelerini profesyonelce tanıtıcı yenilikçi projelere
özel destek verilmesi,
Tasarruf sahiplerini kolektif yatırımlara ve üretime dönük alanlara özendirici
yenilikçi ve güven verici projelere destek sağlanması,
Bölgede yeni üniversiteler tesis edici projelere destek verilmesi,
Çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler, kadınlar, göçmenler, azınlık grupları,
yoksullar gibi imkanları kısıtlı olan ve güçlendirilmeye (empowerment)
gereksinim duyan spesifik sosyal gruplara odaklanmış bilimsel araştırmalara
ve uygulama projelerine de destek verilmesi, görüş ve önerileri dile
getirilmiştir.
Değerlendirme
Araştırmanın temel problemi bağlamında bir değerlendirme yapmak gerekirse, iç kesim
sadece eğitim düzeyi, gelir düzeyi ve tatile çıkma sıklığı gibi sosyo-ekonomik göstergeler
bakımından değil, boşanma, ailede otorite, dini ve siyasi tutumlar, sigara ve alkol kullanımı,
evlilik öncesi cinsel ilişki ve kadının ev dışında çalışması gibi sosyo-kültürel yapının
göstergeleri bakımından da diğerlerinden farklı bir tutum sergilemektedir. Başka bir deyişle
sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapı geleneksel ve kırsal ağırlıklı iç kesimlere gittikçe
23
farklılaşmakta, kozmopolit il merkezleri ve kıyı kesimlere doğru gittikçe daha fazla
benzeşmektedir.
Bölgede hakim trend benzeşme olmakla birlikte yukarıda saptanan farklılıklar iç
kesimin, il merkezi ve kıyıdan farklı bir yapı arz ettiğini göstermektedir. Her ne kadar bu
araştırmada kıyı, iç kesim ve il merkezi olarak belirlenen kesimler arasında farklılıklar olduğu
ve bu anlamda bölgenin üç farklı yüzü olduğu şeklinde bir beklenti ifade edilmişse de,
araştırma sonuçları, bölgede üç farklı sosyal yapı değil, iki farklı sosyal yapı bulunduğunu
ortaya koymuştur. İç kesim, sadece sosyo-ekonomik bağlamda yaşam şansları bakımından
değil, sosyo-kültürel bağlamda yaşam tarzları bakımından da il merkezi ve kıyı kesimden
daha az şanslı olup daha fazla geleneksel bir yapı göstermektedir.
Eğer yaşam şanslarında bir değişme olmazsa iç kesim ve diğer kesimler arasındaki
çelişkiler gelecekte daha belirgin bir hale gelecektir. Sosyo-ekonomik çelişkilerin
keskinleşmesi, yaşam tarzları arasındaki benzeşme ve tozlaşmayı da zorlaştıracaktır. Bu
olumsuz senaryo, iç kesimdeki sosyal yapıda hiçbir değişme olmaması durumunda ortaya
çıkabilecek bir manzarayı dile getirmektedir. Oysa bölgenin sosyal yapısını dinamik kılan
etkenler hesaba katılırsa, o zaman daha olumlu bir senaryo çizilebilir. Yapılan analizlerde
kuşak değişkenin sosyal yapıda belirli bir dinamizmi temsil ettiği gösterilmiştir. Başka bir
deyişle genç kuşaklar daha yüksek seviyede eğitime katılarak iş ve yaşam şanslarını
zorlamaktadır.
Bu değişim sürecini hızlandırmanın bir yolu daha bulunmaktadır. O da yaşam şansları
zayıf ya da engellenmiş kesimlere Bölge Planı çerçevesinde destek veren projelerin yapmak
ve bu projelere öncelik vermektir. Bu bağlamda akla yoksullar, işsizler, kadınlar ve iç
kesimler gelmektedir. Yaşlılar ve özürlüler gibi spesifik gruplar hakkında da daha fazla veri
ve araştırmaya gereksinim duyulmaktadır.
24
GİRİŞ
Türkiye toplumu, tarihsel kökenleri, kendine özgü sosyal yapısı ve bu yapıda meydana
gelen değişmeleriyle Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana birçok sosyal bilimcinin dikkatini
çekmiş ve çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Sosyal yapı konusundaki çalışmalara
bakıldığında bu çalışmaların bazı genel özellikleri olduğu görülmektedir. İlk olarak bu
çalışmalar Türkiye toplumunun Osmanlı geçmişi ve bu geçmişle olan ilişkisini bir arka plan
olarak inceleme konusu olarak görme eğilimindedirler. Çünkü hiçbir toplum kendi tarihsel ve
kültürel geçmişinden bağımsız olarak ele alınamaz. Bu bakımdan pek çok sosyolog, “Bugünü
anlamak için dünü anlamak” gerektiğini düşünmektedir. Her toplum gibi Türkiye toplumu da
tarihsel bir toplumdur. Bugünkü yapısını analiz etmek için bu yapıya vücut veren tarihe ve
uzak sebeplere bakmak gerekir.
Türkiye toplumunun sosyal yapısını anlamanın bir başka yolu, sosyal yapının en önemli
unsuru olan demografik yapının çözümlenmesidir. Demografik yapı analizi, sadece nüfusun
gelişmesiyle ilgili bir çözümlemeyle yetinmez. Aynı zamanda nüfusun farklı kesimlerinin
(çocuk, genç, erişkin, yaşlı, kadın vs.) niteliklerinin araştırılmasını da konu edinir. Bu
nitelikler içinde eğitim düzeyi, işgücünün oranı, işgücünün sektörlere dağılımı, işsizlik ve
benzer olgular da bulunmaktadır. Sosyal yapı araştırmalarında tarihi arka plandan sonra
hemen nüfus yapısına ilişkin çözümlemeler gelmesi anlaşılmaz bir durum değildir.
Ekonomik yapı, sosyal yapıyı anlamanın olmazsa olmaz bir temelidir. Hatta kimi
sosyologlar onu toplumun “altyapısı” olarak ele alırlar ve toplumsal olayları ve süreçleri
tümüyle bu altyapıdan hareketle analiz ederler. Çağdaş sosyolojide artık toplumun tek
etmenle açıklanması gibi bir iddia geçersiz hale geldiği için ekonomik olduğu kadar başka
türden indirgemeci yaklaşımlar da ihtiyatla karşılanmaktadır.
Sosyal yapı araştırmalarda en ilginç nokta, ekonomik yapı ile kültürel yapı arasındaki
etkileşimin incelenmesidir. Yirminci yüzyılda tek etmenli, indirgemeci ve dogmatik
yaklaşımlardan vazgeçildikten sonra genel olarak ekonomik yapının kültürel yapıyı etkilemesi
kadar kültürel yapının da ekonomik yapıyı etkilediği genel bir kabul haline gelmiştir.
Ekonomik yapı ile kültürel yapı arasındaki etkileşimin incelenmesi, sosyal yapı konusunda bir
başka yolun kapısını da açmaktadır. O da şüphesiz ki sosyal değişmenin incelemesidir.
25
Sosyal yapı, durağan bir yapı olarak algılansa da aslında dinamik ve değişken bir
yapıdır. Bir kısım sosyolog, mevcut yapı ile bu yapıyı oluşturan unsurlar arasındaki ilişkileri
incelerken, toplumsal değişme konusunu göz ardı etmişlerdir. Oysa toplumsal yapı, kısa ve
orta vadede belirli bir süreklilik ve devamlılık arz etse de uzun vadede değişmek zorundadır.
Müslüman dünyada sosyolojinin kurucusu olarak karşılanan İbn Haldun, özellikle bu hususa
dikkati çekmiş ve tarihçilerin sosyal değişmeyi dikkate almamakla büyük bir yanılgı içinde
olduklarını ileri sürmüştür. Ona göre tarihçiler geçmişe bakarken tüm şartlar, bugünküyle gibi
aynıymışçasına geçmişe yönelmekteler ve günümüzde anakronizm denilen bir yanılgıya
düşmektedirler. Geleneksel toplumlarda değişme derecesi ve ölçeği düşük olduğu için fark
edilemeyen bu olgu, bugün çağdaş sosyolojinin toplumsal yapı analizinin merkezi teması
haline gelmiştir.
Türkiye’de sosyal yapıyı konuşurken dikkate alınması gereken en önemli noktalardan
biri de hiç şüphesiz Türkiye’nin farklı gelişme düzeylerine sahip bölgesel özelliklerinin
olmasıdır. Gelişme düzeyi esas alındığında Türkiye kabaca üç büyük bölgeye ayrılabilir:
Bilindiği üzere Batı bölgeleri (ki bunun içinde Marmara ve Güney Marmara Bölgesi de
bulunmaktadır) daha gelişmiş bölgelerdir. Hem sanayi ve hizmet sektörü hem de kentleşme
düzeyi bu bölgelerde oldukça yüksek seviyededir. Buna karşın Türkiye’nin Doğu ve Güney
Doğu bölgeleri gelişmiş Batı bölgeleriyle tam bir zıtlık oluşturmaktadır. Osmanlı zamanında
da devletin elinin fazla uzanmadığı ve dolayısıyla ihmal edilmiş olan bu bölgeler Cumhuriyet
döneminde yapılan tüm girişimlere rağmen hala geri kalmış ya da az gelişmiş bir yöre olarak
algılanmaktadır. Batı kesimine kıyasla burada geleneksel kültür, töre ve benzer alışkanlıklar
yoluyla önemli oranda yaşamaktadır.
Türkiye’nin geniş orta ve iç kesimleri, kuzeyden güneye kadar orta gelişmişlik
düzeyinde bir bölge olarak tanımlanabilir. Bir başka açıdan bu bölgeler az gelişmiş Doğu
bölgeleri ile gelişmiş Batı bölgeleri arasında bir geçiş bölgesidir. Bu bölgenin kalbini
oluşturan Kapadokya göresi, hem tarihi hem de turistik özellikleriyle yerli ve yabancı
turistlerin dikkatini çekmektedir.
Türkiye toplumu hem sosyal ve ekonomik bakımdan hem de sosyal ve kültürel
bakımdan büyük bir çeşitlilik arz etmektedir. Kabaca çizdiğimiz yukarıdaki fotoğrafı başka
bir şekilde de okumak mümkündür. Söz konusu bölgelerin kırsal kesimleriyle kentsel alanları
arasındaki farklılıklar, bazen Türkiye’nin doğusu ve batısı kadar zıtlık ve farklılık
göstermektedir. Kırsal alanlar tarıma dayalı ve nüfusun göreceli olarak seyrek yerleştiği
26
yerlerdir. Her ne kadar günümüz koşullarında içe kapanık oldukları söylenemezse de,
geleneksel kültürel kalıplar buralarda daha fazla kendini hissettirmektedir. Kentler, kendi
yörelerinde bir cazibe merkezi olduğu için çoğu zaman iç göç hareketlerini de tetikleyen bir
özelliğe sahipler. İç göçler, zincirleme bir şekilde önceden köyden kasabaya, sonra kasabadan
orta dereceli kentlere, oradan da büyük kentlere akan mekânsal ve demografik hareketlerdir.
Batılı gelişmiş ülkelerin kentlerinin aksine Türkiye’de büyük kent denilince akla mülti-
milyonluk kentler gelmektedir. Her bölge ve yörenin bir büyük kenti bulunmaktadır. Sadece
nüfusuyla değil, sosyal, kültürel ve ekonomik olanaklarıyla da zenginliği temsil eden bu
kentler, doğum ve sürekli akan insan kitleleriyle günbegün büyümekte ve büyüdükçe de
karmaşık ve içinden çıkılmaz sorunların kaynağı haline gelmektedirler.
Her bakımdan büyük bir beşeri laboratuar olan Türkiye toplumu ve coğrafyası,
Cumhuriyet’in kuruluşundan beri sosyolojik araştırmalara konu olmuş ve sosyal yapı
araştırmaları Türkiye sosyolojisinin ana temalarından biri olmuştur. Türkiye sosyolojisinde
sosyal yapı araştırmalarını inceleyen bir araştırmacı, bazı çarpıcı benzerliklere değinmektedir.
“İncelediğimiz çalışmalarda pek çok ortak nokta vardır. Hatta farklılıklardan çok benzerlikler
vardır diyebiliriz. Dikkat çeken ilk nokta kuramsal yaklaşımların ve tartışmaların yapıldığı
araştırmalar N. Nirun ve Ö. Bozkurt’un çalışmaları ile başlamıştır. Sınırlı sayıdaki saha
araştırması, köylerle, gecekondularla ilgilidir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile etnik gruplar
üzerine yapılan yapı çalışmalarında ise bir yoğunlaşma görülmektedir. Bu saha
araştırmalarında da kurumlar arası ilişkiler, temel hareket noktasını oluşturmuştur. Sosyal
bilimcilerimiz, yapı araştırmalarında en küçük birim olarak aileyi ele almışlardır. Yapı
araştırmalarında çoğunlukla benimsenen yapısal fonksiyonalist yaklaşımdır. Sosyo-kültürel
yapıyı oluşturan ilişki ağlarının başlatıcısı olan bireye odaklı ve sembolik etkileşimci
yaklaşımdan hareket eden çalışmalara rastlanmamıştır. Başta Boran ve Kıray, yapıyı kurumlar
arası ilişkiler ağı olarak kabul etmiş, bu kabul sonraki sosyal bilimcilerimizce de
benimsenmiştir. İncelemelerimizde dikkatimizi çeken bir başka nokta da, Türk sosyal
bilimcilerinin sayısal veri kullanmaya verdikleri önemdir. Pek çok çalışmada sayısal veriler
önemli bir yer tutmuştur. Bu durum, pozitivist bilim anlayışındaki nicelleştirme eğiliminin bir
yansıması olarak değerlendirilebilir. Demografik veriler sosyal bilimcilerin çalışmalarında
önemli bir yer tutmaktadır.” (Başak, 2005:54).
Diyebiliriz ki Türkiye sosyolojisinde ilk çalışmalar sonrakiler için de bir ilham kaynağı
olmuş ve hatta bir nevi sosyolojik gelenekler haline gelmişlerdir. Sözgelimi Ziya Gökalp’in
27
maddi kültür ile manevi kültür ya da kültür ile uygarlık arasında yaptığı ayrım diğerleri için
de yol gösterici olmuştur. Sol ve Marksist sosyologlar, maddi kültürü ya da uygarlığı sosyal
ve kültürel gelişmenin itici gücü olarak alırken, bunun tersine sağcı, islamcı ve yerli
sosyologlar da manevi kültürü toplumsal yapı ve gelişme için vazgeçilmez bir unsur olarak
görmüşlerdir. Fakat her iki kesimin de birleştikleri nokta, Batılılaşma denilen sürecin maddi
ve teknolojik bir süreç olarak algılanmasıdır. Bir farkla ki, ilk kesim hem kültürel hem de
teknolojik olarak Batılılaşmayı savunurken, ikinci kesim Türkiye toplumunun kendi kültürel
kodlarını muhafaza ederek Batı uygarlığını alması gerektiğini vurgulamışlardır.
Bir başka dikotomi, yapı ve eylem arasındaki ilişkide düğümlenmektedir. Türkiye’de
yapı araştırmalarında Marxist ve yapısal fonksiyonalist yaklaşımlar yaygın olmuştur. “Yapı
araştırmalarında sembolik etkileşimci yaklaşımın kullanılmayışının çeşitli sebepleri vardır. İlk
sebep, yapısal fonksiyonalist kuramın uzun yıllar ABD’de başat sosyolojik kuram oluşu ve
sembolik etkileşimci kuramın ortaya çıkışının geç bir döneme rastlamasıdır. ABD’deki
kuramsal yaklaşımlardan etkilenen Türk sosyolojisinde bu etki yapı çalışmalarında da
görülmüştür. Bütün bu açıklamaların yanı sıra sembolik etkileşimci yaklaşımın Türk
sosyolojisinde yaygınlaşmamasının en önemli sebebi, N. Çelebi’nin belirttiği gibi
kültürümüzde toplumun bireye öncel olmasıdır. Diğer bir deyişle sosyologlarımızın yabancı
literatür karşısında seçici algı mekanizması içinde tavır almaları dolayısıyla bireyi, aktörü
vurgulayan kavram ve kuramları (sembolik etkileşimcilik) dikkate almadıklarını
söyleyebiliriz. Türkiye’de yapı araştırmalarında Marxist ve yapısal fonksiyonalist kuramların
yaygın olmasının sebebi pozitivist paradigmanın egemenliğini sürdürüyor olmasıdır.
Hümanistik paradigmanın içinde yer alan sembolik etkileşimci kuramla, yukarıdaki
sebeplerden dolayı Türk sosyolojisi henüz tanışma aşamasındadır. Bu yaklaşımın yapı
kavramını sorguluyor olması da bir başka sebeptir.” (Başak, 2005:57-58).
“Türkiye’de 1960’lı yıllar ile 1970’li yılların ilk yarısı sosyoloji alanında bir
dönümnoktası olarak ele alınabilir. Bu yıllarda özellikle yurt dışında eğitim almış bir grup
araştırmacının (örneğin; Yasa, 1966; Kıray, 1964; Abadan, 1964; Gökçe, 1971; Keleş, 1971;
Kongar, 1972; vd.) Amerikan geleneği diye bilinen araştırma yöntemlerini sıkça kullanarak
Türk toplumunu anlama çabası içine girdiği gözlenmektedir. Bu gelenek içinde, bilgi
nesnelleştirilmek istenmiştir ve alan araştırmaları yurt çapında uygulanmış, istatistiğin
sunduğu olanaklara başvurulmuştur. Bu çabalar, aslında o yıllarda büyük toplumsal
28
hareketlilik içinde olan Türk toplum yapısını anlamak ve hatta bir ölçüde onu, örtük dahi olsa,
kontrol etme ve yönlendirme isteğinin bir işareti olarak okunabilir.”(Cirhinlioğlu, 2003:38).
Tematik konular bir tarafa bırakılırsa, Türkiye toplumunu ve toplum yapısını bir model
içinde açıklamaya çalışan çalışmalar pek fazla değildir. Az olan bu tip araştırmalardan biri de
şüphesiz ki Emre Kongar’a aittir. O, “İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal
Yapısı I-II” ve “21. Yüzyılda Türkiye: 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı” adlı
eserlerinde Türkiye’nin toplumsal yapısı ve değişmesini üç etkenle açıklamaya ve
yorumlamaya çalışmıştır. Bu etkenler dış dünya, ideoloji ve sınıfsal gelişme olarak
belirlenmiştir.
Bu modelde her bir öğe ötekileri büyük ölçüde etkilediği gibi, aynı ölçüde onlar
tarafından da biçimlenir. Modelin dış dünya öğesi, bağımsız niteliğine karşın, diğer iki
etkenin etkisi altındadır. Bir başka deyişle, dış dünyadaki siyasal, ekonomik ve ideolojik
oluşumların herhangi bir toplumun içyapısını etkilediğinde hiçbir şüphe yoktur. Fakat bütün
bu etkiler, içyapının değişme doğrultusundadır. Kongar’a göre, “Öğeler arasındaki yoğun
etkileşim ‘diyalektik’ bir nitelik taşır. Bir başka deyişle, öğelerden biri ötekini ya da ötekileri,
sürekli olarak kendi doğrultusunda değil, kimi zaman ters sonuçlar verecek biçimde etkiler.
Kimi zaman da ters yönlerde gelişen iki öğenin etkileşimi, hiç beklenmedik yeni bir
doğrultuya yönelir. Modelin işleyişinde hangi öğenin hangi öğeyi ne ölçüde etkilediği kadar,
bu etkileşimin yönü de önemlidir. Kimi zaman aynı yönlerdeki zıtların etkileşimi, aynı
yöndeki pekiştirme kadar güçlü sonuçlar doğurabilir.” (1998:681).
Geçmişse kıyasla sosyal yapı hakkında bugün sosyal bilimcilerin elinde daha fazla veri
bulunmaktadır. Verilerin sağlanmasında ve yayınlanmasında özellikle Türkiye İstatistik
Kurumu, Devlet Planlama Teşkilatı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önemlidir. Söz
konusu kurumlar istatistik veri türetme yanında saha araştırmaları da yaparak Türkiye
toplumunun sosyal yapısını betimlemeye ve devlet politikalarına yön vermeye
çalışmaktadırlar. TÜİK, ülkemizin ekonomik, sosyal, demografik ve kültürel yapısı ile ilgili
idari kayıt, sayım ve araştırmalardan elde ettiği bilgileri, başta kamu kurum ve kuruluşları ve
araştırmacılar olmak üzere kamuoyunun kullanımına sunmaktadır. TÜİK, Türkiye’nin genel
yapısıyla alakalı olarak sadece temel istatistik alanlarında veriler sunmakla kalmıyor, aynı
zamanda seçilmiş göstergeler temelinde bölgesel düzeyde ayrıntılı veriler de yayınlamaktadır.
Sözgelimi 2011 yılında Güney Marmara Bölgesi’nin iki ili olan Balıkesir ve Çanakkale
29
hakkında istatistikî yayınlar yapılmıştır. Bu kaynaklar, bu araştırmada mümkün olduğunda
kullanılmıştır.
Planlı kalkınmayı sağlamak üzere kurulan DPT, illeri gelişmişlik derecelerine göre
sıralamakta ve iller temelinde bölgelerin gelişmişlik düzeyleriyle ilgili çalışmalara da destek
vermektedir. Ayrıca Aile Araştırma Kurumu’yla işbirliği halinde Türkiye’de aile yapısı
araştırmalarına katkı vermiştir. En son 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı,
Türkiye Aile Yapısı Araştırması’yla aile, evlilik, boşanma, çocuk, yaşlılık ve akrabalık
ilişkileri gibi konularda aktüel gelişmeleri rapor etmiştir. Tüm bu çalışmalarla Türkiye; iller,
bölgeler ve ülkesel düzeyde önünü daha iyi görmekte ve kalkınmanın yerel dinamiklerini
daha iyi harekete geçirmektedir.
İller ve bölgelerle ilgili verilerde bir artış olmakla birlikte bölgesel araştırmalar yok
denecek kadar azdır. Bu Güney Marmara Bölgesi için de geçerlidir. Bölgenin gelişmesine
katkı sunmak amacıyla yapılan bu araştırma bölgenin sosyal yapısını ortaya koyan ilk
çalışmadır. Bu çalışma on bölümden oluşmaktadır. “Giriş” bölümünden sonra ikinci bölüm
araştırmanın temel kavramı olan sosyal yapıyı kavramsal ve kuramsal boyutlarıyla ortaya
koymaktadır. Üçüncü bölüm, istatistikî veriler temelinde bölgenin temel özelliklerini
sıralamaktadır. Bu iki bölüm, gerek anket formunun geliştirilmesi gerekse bölge ile ilgili
tasavvurun oluşumunda önemli bir zemin olarak işlev görmüştür.
Dördüncü bölüm, araştırmanın konusu, temel problemi ve araştırma metodolojisi
yanında araştırma örnekleminin bazı özelliklerini tasvir etmektedir. Araştırma hakkında hızlı
bilgi sahibi olmak isteyenler, bu bölümü gözden geçirdikten sonra diğer bölümlere
geçebilirler.
Araştırmanın bulguları, iki kısım olarak raporun beşinci bölümünde sunulmaktadır. İlk
kısımda Güney Marmara Bölgesi’nin sosyo-kültürel özellikleri bağlamında hane ve aile
yapısı, çocuk karşısında tutumlar, aile-içi ilişkiler ve toplumsal cinsiyete ilişkin tutumlar,
evlilik ve boşanma karşısındaki kanaat ve tutumlar, siyasal ve dini tutumlar, serbest zamanları
değerlendirme biçimleri, sosyal ve kültürel etkinliklere katılım, sivil toplum kuruluşlarına
üyelik ve etkinliklerine katılım, aidiyet ve hemşerilik bağları gibi pek çok konu ele
alınmaktadır.
İkinci kısımda ise, Güney Marmara Bölgesi’nin sosyo-ekonomik özellikleri
sıralanmaktadır. Bu çerçevede eğitim yaşamına katılım ve eğitim düzeyleri, iş yaşamına
katılım, gelir kaynakları ve düzeyleri, konut ve oturma biçimleri, sosyal güvence ve sosyal
30
güvence biçimleri, borçlanma ve tüketim eğilimleri, birikim ve yatırım biçimleri, yaşam
koşulları ve memnuniyeti ile göç eğilimleri gündeme gelmektedir.
Altıncı bölüm, Güney Marmara Bölgesinin sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlarını
incelemektedir. Burada bölgesel sorunlar bölge halkının perspektifinden ele alınmıştır.
Yedinci bölüm, araştırma bulgularının bir swot-analize tabi tutularak Güney Marmara
Bölgesi’nin zayıf ve güçlü yanlarını, risk ve engellerini ortaya koymaktadır.
Sekizinci bölüm, Güney Marmara Bölgesi için öngörülen hedefleri ve öncelikleri
belirlemektedir.
Araştırma raporu bir “Genel Değerlendirme” (9. Bölüm) ve “Sonuçlar ve Öneriler” (10.
Bölüm) kısmıyla sonlandırılmaktadır. Genel değerlendirme, araştırma temel sorusuna toplu
olarak bir cevap vermeyi hedeflemektedir.
Sonuç ve öneriler bölümünde ise araştırmanın bulguları maddeler halinde sıralanmakta
ve bunlarla ilgili olarak yapılan önerilere yer verilmektedir.
Araştırma raporu hakkında hızlı bir kanaate ulaşmak isteyenlerin raporun ilk
sayfalarında yer alan “Yönetici Özeti”ni okumaları yeterli olacaktır.
31
LİTERATÜRDE SOSYAL YAPI
Tanımı
Günlük yaşamın farklı alanlarına (aile, sokak, işyeri, pazaryeri vs.) hızla göz atan bir
gözlemci, toplumsal yaşamın ilk etapta kaotik bir görünüme sahip olduğunu düşünür. Çünkü
aynı anda evden çıkan kişilerin sokakta yürümesi, iş yerine gitmesi ya da pazarda alışveriş
yapması birbirinden ilgisiz ve bağımsızdır. Oysa sosyal yaşama ve insan davranışlarına biraz
daha yakından bakıldığımızda hayatta birtakım düzenliliklerin olduğunu hemen keşfederiz.
Sözgelimi sabah saatlerinde insanların aynı anda evlerinden çıkması ya da bazı insanların
haftanın belirli bir gününde pazara alışveriş için gitmeleri tesadüf değildir. Sabah saatlerinde
evlerinden çıkan insanlar, muhtemelen iş ya da okula gidiyorlardır ve günlük yaşam ritmi,
önemli oranda iş ve okulun başlangıç ve bitiş saatlerine ilişkin düzenleme tarafından
belirlenmektedir. Yine haftanın belirli bir gününde insan selinin bir mahalledeki pazaryerine
akması ve alışveriş yapması, pazarın kuruluş günüyle alakalıdır. Mahallede her gün pazar
kurulmaz, pazarın kurulduğu bir gün vardır ve insanlar bunu bilirler. Pazarın belirli bir günde
kurulması ve bu konudaki günlük bilgimiz bizi belirli bir şekilde hareket etmeye zorlar: O
gün, başka işlerimizi bir tarafa bırakarak alışverişe çıkarız.
Toplumsal yaşamdaki düzenlilikler, sosyolojide yapı kavramıyla dile getirilir.
“Toplumsal yapı kavramı, çeşitli toplumların yapısını, toplumsal olayları, toplumsal
gelişmeleri, toplumsal ilişkileri ortaya koymaya ve bu konularda yasalara ulaşmaya çalışan
sosyolojinin en temel kavramlarından biridir. Bu kavram, ilk kez Herbert Spencer tarafından
kullanılmıştır. Ancak, Spencer’in biyolojik benzetmelerinin aşırı etkisi ile pek açıklığa
kavuşamayan bu kavram, sonraki yıllarda birçok sosyolog ve antropolog tarafından değişik
anlamlarda kullanılmıştır. Radcliffe-Brown, toplumsal yapıyı kişiler arası tüm ilişkiler olarak
görmektedir” (Gökçe, 1996:2).
Sosyoloji disiplinine biyolojiden geçen yapı kavramı, sosyolojinin ilk günlerindeki fen
bilimlerinin egemenliğine de işaret etmektedir. “Yapı ve bundan türeyen yapısal kavramları
çokça kullanılan ama her zaman aynı anlamda olmayan terimlerdir. Sözgelimi yapı
çoğunlukla çok statik ve hemen hemen değişmez bir şey, uzun bir süre için durağan olan bir
şey ve sadece yıkım, şiddet veya uzun bir süre uğraşla değişebilecek bir şey olarak telakki
edilmektedir. Bu değişmezlik fikri, kavramın Latin kökeniyle bağlantılıdır. Yapı (structuur)
32
kelimesi “struere” (yapmak, inşa etmek) ve “structura” (yapı) kökünden gelmektedir. Bunu
konstrüksiyon (inşaat) ve de-konstrüksiyon (yıkım, yapısöküm) kelimelerinde de bulmak
mümkündür. Bir bina, birbirleriyle ayrışmaz bir bütün oluşturan taşlar, çimento, beton, çelik,
tahta, cam vs. malzemelerden yapılmaktadır.” (Jager&Mok, 1983:148).
Kavramın kökeni ve çağrışımları değişmezlik ve katılık ifade etseler de sosyolojide,
sosyal bir birimin yapısı bir binanın yapısından farklıdır. Çünkü sosyal yapıyı meydana
getiren insanlar eylem yapan öznelerden oluşmaktadır. Onlar eylemleriyle bir yapıyı ayakta
tutabilecekleri gibi bir yapıyı bozma iradesine de sahiptirler. Üstelik “inşa etmek”, amaçsal
bir faaliyet iken, sosyal yapılar kendiliğinden ortaya çıkabilir ve niyetlenmemiş ve
öngörülmeyen sonuçlara da yol açabilirler.
“Bir toplumun yapısı hakkında konuşurken dikkatlerimizi birbirleri karşısında belirli –
az ya da çok sabit- ilişkiler içinde bulunan insanlara ve gruplara çeviririz. Sadece gruplar
değil fakat toplumlar ve örgütler de bazen hızlı bazen de yavaş değişen ilişkiler ağı olarak
telakki edilebilir. Sosyal yapı kavramı altında, pozisyon ve grupların bütünü ile bu pozisyon
ve grupları birbirine bağlayan görece dayanıklı ilişkileri anlamaktayız.” (Jager&Mok,
1983:148). Bu tanımda dikkatimizi çeken ve daha detaylı olarak incelenmesi gereken bazı
kavramlar bulunmaktadır: Pozisyon, gruplar ve dayanıklı ilişkiler. Pozisyon kavramı, bir
kimsenin grup ve toplum içindeki yerine ve konumuna işaret eder. Gruplar, yüz yüze
ilişkilerin hâkim olduğu somut sosyal birimlerdir. Grup içindeki ilişkiler gelip geçici değil,
görece dayanıklı ilişkilerden oluşur ve uzun sürelidirler.
Sosyal yapının bu şekilde ve bu kavramlarla tanımlanması, sadece sosyologların değil
antropologların da tercihidir. Sözgelimi Radcliffe-Brown sosyal yapıyı benzer şekilde
tanımlar. Ona göre sosyal yapı süreklilik arz eden mevcut sosyal ilişkiler ağıdır. Bu ağ içinde
sosyal pozisyonlar ve roller, somut gerçeklik olarak sosyal yapının ifade biçimidir. Uzun
vadede sosyal ilişkiler dinamik bir yapı gösterir (Kloos, 1995:150).
Fransız sosyolog Gurvitch, sosyal yapının özelliklerini beş madde halinde özetlemiştir.
Ona göre sosyal yapı;
1) Aralarında rekabet olmasa da çoğunlukla gerilimin olduğu çeşitli
hiyerarşilerden oluşmaktadır;
2) Sürekli şekilde bir çaba ve eylem gerektiren açık ve aynı zamanda
değişken bir dengeye sahiptir;
33
3) Açık bir kolektif bilince sahip oldukları gibi bu çok çeşitli hiyerarşiler
arasında değişken bir denge de bulunmaktadır;
4) Bu dengeyi korumak ve değişken karakterine karşı koymak için
güçlendirici öğelere sahiptir;
5) Yapı oluşum hareketlerini, çözülme, yeniden yapılanma ve yapıların
çöküşünü “toplumun işleyişi” ile bağlantılı kılar (1973:330).
Her sosyal yapı az ya da çok bu özelliklere sahiptir. Bu özellikler, sosyal yapıyı
oluşturan ilişkiler ağının sürekli olarak denge arayışı içinde olan dinamik bir yapı olduğunu
göstermektedir. Sosyal yapı kavramını paradoksal kılan da budur. Bir yandan istikrarlı bir
ilişki düzeni, diğer yandan da değişen ve kırılgan bir yapıdan bahsediyoruz.
Sosyal Yapıyla İlgili Kavramlar
Şu ana kadar hep sosyal yapıdan bahsettik. Oysa sadece sosyal ilişkiler değil, kültürel
değer ve normlarda da bir yapılaşma söz konusudur. Daha doğrusu sosyal ve kültürel yapılar
birbirinden bağımsız değildir. İkisi aynı madalyonun iki yüzü durumundadır. Şimdi söz
konusu kavramlara daha geniş bir perspektiften ve birbirleriyle ilişkileri açısından bakabiliriz.
Hollandalı sosyolog Zijderveld, sosyal ve kültürel yapıyı tanımlayan kavramları
gruplandırmayı ve bu temelde sosyolojinin farklı uzmanlık arasında işbölümünü yeniden inşa
etmeyi önermiştir. Ona göre sosyolojinin iki temel kavramı olan toplum ve kültür kavramları,
aynı gerçekliğin iki farklı boyutunu ifade etmektedir. Toplumsal yapı denilince, örgüt,
pozisyon, sınıf, güç ve işlevsel rasyonellik akla gelmektedir. Bu kavramlar grubu, örgüt
sosyolojisinin analitik kavramlarıdır. Buna karşın kurum, kimlik, statü, otorite ve özsel
rasyonellik kavramları, kültürel yapıyı dile getirir ve kültür sosyolojisinin analitik araçlarıdır.
Toplumsal yaşamda, işbölümüne dayalı örgütleşme, değer ve normların oluşum sürecini
ifade eden kurumsallaşmayla birlikte yürümektedir. “Güncel yaşamda iç içe girmekle birlikte
analitik olarak eylemlerde iki boyut ayırt edebiliriz: Örgütlenme ve kurumsallaşma. Her
ikisinin de temelinde farklılaşma süreci yatmaktadır. Fakat örgütlenmede, ilk etapta,
verimlilik ve etkinlikten ibaret olan işlevsel rasyonellik geçerlidir ve farklılaşma, bu düzlemde
sınıfların toplumsal katmanlaşmasıyla (eşitsizlikle) sonuçlanmaktadır. Buna karşın
kurumsallaşmada öncelikli olarak eylem ve gerçekliği anlaşılır kılan değer, norm ve
anlamların özsel rasyonelliği söz konusudur. Bu düzlemde farklılaşma, statülerin toplumsal
34
sıradüzeni (eşdeğersizlik) olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal katmanlaşmada güç
farklılıkları söz konusu iken, kültürel katmanlaşmada otorite farklılıkları söz konusudur. Güç
ve otorite, etkinin analitik olarak ayrımlanmış iki farklı biçimidir. Güç, fizik güce dayalı
toplumsal bir etki iken, otorite ahlaki ikna gücüne dayalı kültürel bir etkidir.” (Zijderveld,
2007:87).
Tablo 1: Ekonomik Yapı ve Kültürel Yapı Çizelgesi
Sosyal ve Kültürel
Gerçeklik Olarak Toplum
Toplumsal Yapı Kültürel Yapı
Örgüt
Toplumsal rol (pozisyon)
Sınıf
Güç
İşlevsel rasyonellik
Kurum
Kültürel rol (kimlik)
Statü
Otorite
Özsel rasyonellik
Örgüt sosyolojisi Kültür sosyolojisi
Genel sosyoloji
Kaynak: A. Zijderveld (2007), Sahnelik Toplum, Pınar Yayınları, İstanbul.
Burada ifade edilen süreçler ve kavramları, biraz daha detaylı olarak ele almak, sosyal
ve kültürel yapıyı daha iyi çözümlememize imkân tanıyacaktır.
Örgüt ve Kurum
35
Örgüt ve kurum, sosyal ve kültürel gerçekliğin iki farklı yüzünü oluşturmaktadır. Bu
kavramların analitik kavramlar olduğu unutulmamalıdır. Bu açıdan örgüt ayrı bir şey, kurum
ayrı bir şey değildir. Bilakis aynı olgunun iki farklı yüzünü ifade etmektedir. Gerçeklik,
gözümüze bazen örgütsel, bazen de kurumsal boyutuyla görünür. Araştırmada odaklandığımız
nokta hangi boyut ise onu ‘görür’ken, diğer boyutunu ihmal ederiz.
Örgüt, bir grup insanın organizeli bir şekilde yaptığı etkinliklerin tümünü ifade eder.
“Örgütü tanımlayacak olursak, en genel anlamıyla, toplumsal bir gereksinimin
karşılanabilmesi için, birden fazla kişinin bir araya gelerek birlikte çalıştıkları toplumsal açık
sistemdir.” (Aydın, 2002:147). Örgütlenme, verimlilik ve etkinliği sağlamak amacıyla yapılan
işbölümüyle alakalıdır. İnsanlar, toplu olarak ihtiyaç duydukları şeyleri tek tek yerine
getirmede zorlanırlar, bu nedenle kendi aralarında bir işbölümünü amaca ulaşmada daha etkin
bir yöntem olarak görürler ve işbirliği yaparlar. Bu şekilde toplumda farklı meslek grupları
oluşur ve bu meslek grupları farklı ürünleri üretir ya da hizmetleri sunarlar.
Toplum ve toplumsal gruplar, işbölümüne dayalı işbirliği ve dayanışmadan daha fazla
bir şeydir. Birden fazla insan etkileşime girdikleri ve işbölümü çerçevesinde birlikte
çalışmaya girdikleri andan itibaren belirli değer ve normlar da üretmeye başlarlar. İşte, bu
boyutu adlandırmak üzere kurum sözcüğünü kullanıyoruz. “İnsanlar, bu değer ve normları her
gün yeniden keşfetmek zorunda değildirler. Tam tersine, eğer normlar yıldan yıla, hatta
kuşaktan kuşağa geçerlilik kazanmışlarsa ancak o zaman geçerlilik ve ikna gücüne sahip
olurlar. Eğer değer ve normlar zamana karşı dayanıklı iseler ve bir gelenek oluşturuyorlarsa
daha fazla geçerlilik gücüne sahip olurlar. Bu demektir ki bunlar geleneksel düşünme,
hissetme ve yapma biçimleri haline gelirler. Sosyolojide kuşaktan kuşağa aktarılan böyle
davranış kalıplarına kurumlar (instituties) diyoruz. Bu demektir ki, örgütlenme süreciyle
kurumsallaşma süreci birlikte yürümektedir!” (Zijderveld, 2007:85).
Örgüt, sosyal yapıyı; kurum ise kültürel yapıyı temsil etmektedir. Eğer örgüt ve kurum
aynı gerçekliğin iki yüzünü ifade ediyorsa, o zaman toplumsal ve kültürel yapılar birbirinden
farklı şeyler değildir. Bilakis aynı yapının iki yüzünü dile getirmektedir. Bir sosyal yapıyı
incelemeye kalktığımızda işbölümü ve bundan kaynaklanan ilişkileri inceleriz, bir kültürel
yapıyı incelemeye başladığımızda ise bu ilişkileri düzenleyen değer ve normları dikkate alırız.
“Değerler, insanların cazip, güzel ve iyi olanın ne olduğuna karar verirken kullandıkları
kültürel olarak belirlenmiş standartlardır ve genel biçimde sosyal yaşamın anahatlarını
oluşturmaktadır. Bir kültürü paylaşan insanlar değerleri kullanarak, nasıl yaşayacaklarına
36
ilişkin kararlar vermektedirler.” (Macionis, 2012:66). Her ne kadar değerler bizim iyi ve kötü,
önemli ve önemsiz dediğimiz ölçütler ise de bunlar oldukça soyut tanımlamalardır. Bu soyut
fikirlerin toplumsal hayatta etkin olabilmeleri için normlara, yani kurallara gereksinim
duyulmaktadır. Normlar, verili toplumsal bağlamlarda uygun davranışını belirleyen
kurallardır. Bir norm, ya verili bir davranış biçimini buyurur; ya da onu yasaklar (Giddens,
2000:618). İnsan davranışlarını teşvik eden ve ödüllendiren kurallara olumlu normlar,
yasaklayan kurallara ise olumsuz normlar denilmektedir.
Bir toplum ya da toplumsal grubun örgütsel ve kurumsal boyutları arasındaki ilişkilerin
en ilginç yanı, modernleşme sürecinde örgütsel boyut öne çıkarken, kurumsal boyutun geri
plana itilmesidir (Zijderveld, 2007:89). Bir başka deyişle toplumsal yapı, kültürel yapının
önüne geçmektedir. Bu durumda insanlar arasındaki ilişki, işlevsel bir ilişki haline gelmekte
ve bu ilişkileri düzenleyen değer ve normlar etkinliğini yitirmektedir. Çok farklı ortamlardan,
bölgelerden, mesleklerden ve kültürlerden gelen insanlar birlikte iş yapmaktadırlar, ama iş
hayatına hükmeden fonksiyonel ilişkilerin dışında çok az ortak değer ve normları
paylaşmaktadırlar.
Toplumsal Rol ve Kültürel Rol
Toplumsal konum/pozisyon ve rol kavramları birbirine bağlı olarak tanımlanır.
Toplumsal konum, toplumsal yapı (örgüt) içindeki işgal ettiğimiz yere işaret eder. “Ve
hakikaten, bir sosyal konum en iyi bir şekilde bireyin merkezi oluşturduğu bir toplumsal
ilişkiler ağı olarak tanımlanabilir. Ancak böyle bir ağı, çok bireycil olarak görmemeliyiz.
Sosyolog, bir toplumda bileşimi oldukça sabit olan görece sınırlı sayıda sosyal konum
olduğunu hızla keşfetmektedir. Onlar toplumsal davranışın sosyolojik olarak kurgulanmış
sabitelerini oluşturmaktadır. Kesinlikle sosyal konum, eylem yapan insanın içinde olduğu
toplumsal bir örümcek ağıdır: Ağ, sosyolojik olarak tanıdık gelen bir yapı oluşturan tellerden
–sosyal ilişkilerden- meydana gelmektedir.” (Zijderveld, 2007:109). Toplumsal konumumuz,
belirli roller üstlenmeyi ve yapmayı beraberinde getirir. Evlendiğimizde “karı-koca”
anlamında eş oluruz ve bunun gerektirdiği rolleri (karılık-kocalık) yerine getiririz. Yine aynı
şekilde anne ve baba olduğumuzda (ki ilk çocukla birlikte bu konumu elde ederiz)
çocuklarımız karşısında belirli roller üstleniriz.
Sosyal rolü, kollektif olarak kabul edilmiş bir beklenti kalıbı olarak tanımlayabiliriz.
Oynuyorum, çünkü bu benim sosyal konumumun bir parçasıdır; eğer eğitimde bir öğretmenin
37
rolünü oynuyorsam benden spesifik bir davranış türü beklenmektedir ve bu beklenti,
kaçınılmaz olarak benim davranışıma belirli, toplumsal olarak üzerinde anlaşılmış bir
sınırlama getirmektedir. Aynı zamanda bu rol davranışı, başkalarının nispeten basit bir şekilde
davranışlarını benimkisine ayarlamasını sağlamaktadır, böylece toplumsal yaşamda belirli bir
düzen ortaya çıkmaktadır (Zijderveld, 2007:110).
İnsanlar, toplumdaki pozisyon ve dolayısıyla rollerini ya doğumla elde ederler ya da
kazanarak elde ederler. Doğumla elde edilen pozisyona atfedilen statü, kazanılarak elde edilen
pozisyona ise başarılan statü denilmektedir (Fichter, 1997:31). Modern toplumda başarılan
statü daha önemli bir hale gelmiştir. Geleneksel toplum tipine kıyasla modern toplum
statülerin görece herkese açık olduğu bir toplum tipidir. Bazı toplumlarda, sözgelimi
geleneksel Hindu toplumunda toplumsal konum ve roller doğumla belirlenmiştir ve hatta
bunlar önemli oranda sabittir.
Kişi ne denli çok sayıda gruba katılırsa o denli çok statüye (yani pozisyona) sahip olur.
Ama her kişi yine de temel bir statüye sahiptir. Bu anahtar statüdür. Anahtar statünün
belirleyicileri sadece bireyin başardığı ve üstlendiği statüye dayanmaz, aynı zamanda
toplumda geçerli olan değerlere de dayanır (Fichter, 1997:36). Modern toplumda iş ve meslek,
anahtar bir statü konumuna gelmiştir. Bu statünün öncesinde eğitim ve iş bulma şansı,
akabinde ise gelir ve yatırım imkânları bulunmaktadır. Bu konuya daha sonra tekrar
döneceğiz.
Toplumsal konum ve bunun öteki yüzünü ifade eden rollerin ne kadar bağlayıcı olup ya
da olmadığı temel bir tartışma konusudur. Rolleri, en iyisi bireylerin performansı olarak
tanımlayabiliriz. Her doktor, bu statüsünü aynı şekilde ifa etmez. Bu nedenle toplum nezdinde
iyi ve iyi olmayan doktor söz konusudur. İyi doktor, mesleki statüsünü ve rolünü en iyi
şekilde, yani beklentilere göre yapan kişidir. Bu beklentilere cevap veremeyen doktor ise iyi
bir doktor değildir. Ama hiçbir doktor kültürel olarak belirlenmiş doktorluk kimliğinin dışına
çıkamaz.
Toplumsal konum ve bunun gerektirdiği “toplumsal roller, doğal olarak kültürel bir
boyuta sahiptirler, çünkü onlar deyim yerinde ise değer ve normlar yüklenmişlerdir: Onlar
yükümlülükler içeren beklentilerdir. Erkek ve kadın, baba ve anne, öğretmen ve öğrenci
rolleri konusunda ateşli tartışmalar yapılabilir ve bu tür tartışmalarda normatif düşünceler her
zaman rol oynamaktadır. Bu düşünceler, düşündüğümüzden daha az özel ve bireyseldir. Her
toplum, ‘kişi’nin nasıl davranacağıyla alakalı olarak belirli rol tanımlarına sahiptir. Birlikte
38
kültürün önemli bir parçasını oluşturan rol modellerinden bahsedebiliriz. Hızla
modernleşmekte olan toplumların zıddına sıkı bir geleneğe sahip bir toplumda bu rol
modelleri pek tartışmaya açık değildir. Modern toplumlarda rol modelleri sürekli olarak
yeniden gözden geçirilmekte ve köklü değişimler de geçirebilirler. Sözgelimi ülkemizde
(Hollanda, Çev.) kadının ve bununla birlikte annenin rolü ve pozisyonu son otuz yıl boyunca
kökten değişmiştir.” (Zijderveld, 2007:129).
Toplumsal kimlik, “Ben kimim?” ya da “Biz kimiz?” sorularına verilen yanıtlarla
belirlenir. Geçmişte belirli bir kimliğimiz (sözgelimi “Müslüman”, “Türk” vs.) varken, bugün
kimliklerimiz çoğullaşmıştır. Üstelik “Biz kimiz” sorusuna cevap bulmak oldukça zordur.
Bireyselleşen bir toplumda “biz duygusu” azalmakta ve kolektif kimlikler geri plana
atılmaktadır. Fakat buna rağmen bu soruya bir cevap bulmak zorunda kalırız. Bu durumda
içinde bulunduğumuz bağlam kim olduğumuza karar vermemizde bize yardımcı olur.
Sözgelimi akademik bir ortamda mesleki kimlik (akademik kimlik) önem kazanırken,
yurtdışında başka meslektaşlarımızla bir araya geldiğimiz inter-kültürel ortamlarda “Türk”
akademisyen olduğumuzu vurgulamak önemli bir hale gelebilir. Politik söylemlerin yarıştığı
ortamlarda da siyasal kimliklerimizle konuşuruz. Demek ki modern dönemde tek ve statik bir
kimlik değil, çoğulcu ve bağlamsal bir kimlik söz konusudur.
Tümüyle modern bir toplum ve kültürde kimlik, geleneksel toplumda olduğundan daha
belirsiz bir şekilde tanımlanmıştır. Anlaşılır bir şekilde böyle bir ortamda kimlik sorunu
ortaya atıldığında kişi ‘içe doğru’ dönmektedir. İşte, bu belirsizlik dolayısıyla da sürekli
olarak bu sorun ortaya çıkmaktadır. ‘Ben kimim?’ sorusuna verilen cevap ‘nesnel’ toplumsal
konumlar ve rollerde değil, daha fazla ‘öznel’ deneyimler, coşkular ve ruhsal yaşamda
aranmaktadır. Gerçekte geleneksel kimlik, birincil olarak sosyolojik nitelikli iken modern
kimlik daha fazla psikolojik bir karakter taşımaktadır. Bu yapısal bir sürecin sonucudur:
Modern rol paketi çoğul (pluriform) ve belirsiz tanımlanmıştır; bu şekilde modern birey,
kimlik sorusunu cevaplayabilmek için ‘içsel’ bir müzakereye zorlanmaktadır. Bu nedenle
kimlik öznelleştirilmektedir. Varoluşsal bir gerekçelendirmeyle daha fazla ‘gerçek’ olmakta,
fakat aynı zamanda sosyolojik açıdan daha az emin ve istikrarlı olmaktadır. Böyle bir ortamda
sürekli olarak bir kimlik krizi yaşanmaktadır (Zijderveld, 2007:130-131).
Modern kimlik krizi, yeni ve alternatif kimliklerin doğmasına ve neşvünema bulmasına
olanak tanımaktadır. Günümüzde bazı etnik, kültürel ve dinsel kimliklerin yeniden
39
canlanması bu ışık altında incelenmelidir. Genel ve bağlayıcı kimliklerin ortadan kalkması,
insanları bir kimlik arayışına sevk etmektedir.
Sınıf ve Statü
İnsanlar farklı pozisyonlara sahip oldukları için toplumda hem ekonomik hem de sosyal
ve kültürel bakımdan farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bu farklılıkları tanımlayan kavramlar
olarak “sınıf” ve “statü grupları” farklı boyutlara işaret etmektedir. “Sınıfsal pozisyonumuz,
pazardaki yerimiz tarafından -emek ve mallar pazarı yanında, refah devletinin aktif olduğu
hizmet piyasasındaki yerimiz tarafından-belirlenmektedir. Sınıfsal pozisyonu, niceliksel
olarak ayırt etmek istiyorsak meslek ve gelir çoğunlukla en önemli göstergeler olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu iki gösterge, modern toplumda önemli oranda okul ve profesyonel
eğitim tarafından belirlenmektedir. Okul, meslek eğitimi ve üniversite eğitimi sınıf yapısını
oluşturan kanallardır. Oysa statü kavramı daha çok tarihsel ve kültürel bir kategoridir. Burada
ilk etapta söz konusu olan yaşam stili, prestij ve otoritedeki farklılıklardır. Statü farklılıkları
özellikle dil kullanımında (yapay/nazik aksan veya tam ‘kaba’ telaffuz), tüketim davranışında,
beden dilinde, kıyafette, serbest vakit davranışında ve ev döşemesinde tezahür etmektedir.
Belirli bir statüye yüksek veya düşük bir prestij yüklenmektedir. Sözgelimi bir kimse ticaret
yoluyla zengin olabilir ve sınıfsal yapının toplumsal ve ekonomik merdiveninde yükselebilir,
fakat statü yapısının kültürel merdiveninde (ki burada ailevi köken ve aile ismi önemli tarihsel
göstergelerdir) görece düşük itibarlı değerlendirilebilir. Güçlü bir statü yapısının geçerli
olduğu bir toplumda böyle biri, görgüsüz (parvenu) veya sonradan görme (Empörkommling)
olarak adlandırılmaktadır.” (Zijderveld, 2007:123-124).
Sınıf ve statü grupları arasındaki fark, Max Weber tarafından basit bir şekilde şöyle
ifade edilmiştir. “Sınıf tabakalaşması, üretim ve mülkiyet ilişkilerine, statü tabakalaşması ise
özel hayat tarzlarının temsil ettiği tüketim biçimlerine göre belirlenir.” (1993:286). Bu
kavramlarla Weber, toplumdaki eşitsizliklerin sadece ekonomik bir temele
bağlanamayacağını, eşitsizliğin yaşam biçimleriyle de alakalı olduğunu vurgulamıştır. Bu
anlamda sınıf kavramı sosyal yapının, statü kavramı ise kültürel yapının boyutlarını
anlatmaktadır.
Sınıflar ve statüler, her zaman ayrı sosyal kategoriler olarak düşünülmemelidir. Weber’e
göre “Hem mülk sahipleri hem de mülksüzler aynı statü grubuna mensup olabilirler; sık
rastlanan bu durumun çok somut sonuçları vardır. Ancak sosyal saygınlıktaki bu “eşitlik”
40
uzun vadede korunamayabilir.” (1993:278). Weber statü eşitliğine bir örnek olarak
Amerika’daki patronların akşamüstü kulüpte bilardo oynarken çalışanlarıyla karşılaşmasını
verir. Bu iki grup farklı sınıflarda olmakla birlikte, yaşam tarzları bakımından birbirine benzer
alışkanlıklara sahiptir. Boş vakitlerinde ve tüketim kalıplarında benzerlikler görülmektedir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomik farklılıkların giderek ortadan kalkacağı ve
sınıfsal eşitlenmenin statüsel eşitlenmeyi beraberinde getireceği iddia edilmiştir.
“Modernleşmenin etkisiyle –özellikle refah devleti bağlamında- statü yapısı içinde hakikaten
kültürel bir eşitlenme/benzeşme söz konusudur. Başka bir deyişle burjuvazi, orta sınıf için
belirleyici olmuştur. Kesinlikle gerek soylular gerekse işçiler statü bakımından
burjuvalaşmışlardır. Öte taraftan bu, tipik statü özelliklerinin tümüyle kaybolduğu anlamına
gelmemektedir! Fakat bütün bunlar henüz sınıf yapısının eşitlendiğini ifade etmemektedir.
Refah devletinin etkisiyle yaşam şanslarının eşitsizliği azalmıştır. Sosyal güvenlik, okul ve
eğitimin herkese açık olması, iyileştirilmiş sağlık bakımı vesaire alt sınıfların sınıfsal
konumunu görece düzeltmiştir. Fakat bu, henüz sınıf yapısının tümüyle eşitlendiği anlamına
gelmemektedir.” (Zijderveld, 2007:127). Sınıf yapısı eşitlenmediği gibi statü farklarının da
tamamen ortadan kalktığı söylenemez. Orta sınıflaşma ile birlikte statü farklılıklarında bir
azalma ya da bir benzeşme olmuşsa da, yeni fırsatlar yeni farklılıkları da beraberinde
getirmiştir.
Güç ve Otorite
İnsanın sosyalliği, onun toplum yaşamında etkileyen ve etkilenen bir varlık olduğunu
dile getirmektedir. Etki, toplumsal bir dinamiktir. Etkileşim sürecine giren insanlar hem
içinde bulundukları grubu etkilerler, hem de o gruptan etkilenirler. Güç ve otorite kavramları,
işte bu etkileme biçimleriyle alakalıdır. “Toplumsal etkiyi güç (macht), kültürel etkiyi de
otorite (gezag) olarak adlandırıyoruz.” (Zijderveld, 2007:139).
Bu ayrım da, sosyolojide Weber’e ait olup etkilemenin iki farklı boyutunu ifade etmek
üzere kullanılmıştır. “Kısaca özetlemek gerekirse güç, bir kişi veya grubun, kendi iradesini
gerekirse başkalarının iradesine rağmen gerçekleştirme şansı olarak tanımlanabilir. Demek ki
güç, bir kısım insanda ve toplumda mevcut olan, ama bir kısmında hiç olmayan gizemli bir
kudret değildir. Güç, Weber’e göre ilk etapta gerçeklik olmaktan ziyade daha çok bir imkân
ya da bir şanstır. Üstelik güç, insani iradenin bir ifadesidir. Bir kişi kendi isteklerini
gerçekleştirmek ister ve hangi nedenle olursa olsun bunu gerçekleştirme şansı yüksek olursa,
41
hatta başkalarının iradelerine rağmen, bu bir güçtür. Burada isteklerin fiili olarak gerçeklik
olması da önemli değildir.” (Zijderveld, 2007:140).
Weber, otoriteyi gücün bir biçimi, yani meşru güç olarak tarif etmektedir. Her ne
nedenle olursa olsun insanlar itaat etmeye hazırsalar, o zaman burada güç meşrudur. Başka bir
deyişle bu itaat şiddet temelli değil, gönüllü bir itaattir. Weber, güce itaatin üç tipik nedenini
ve otoritenin temeli olarak üç tipini ayırt etmektedir: Gelenek, karizma ve yasallık. Bu
demektir ki, bir kimse güç sahibini izlemektedir, çünkü bu yıllar ve kuşaklar boyunca
yapılmaktadır. Demek ki bu bir gelenek olmuştur. Veya bir kimse kişisel, ayrıcalıklı, esin
kaynağı olan bir yeteneğe –karizmaya- sahip olduğu için birini izlemektedir. Veya bir kişi
gönüllü olarak itaat etmektedir, çünkü güç akılcı kurallar ve legal prosedürlere bağlı kaldığı
için keyfilikten uzak kalabilmektedir. (Zijderveld, 2007:140-141).
Güç ve otorite arasındaki ilişki akışkandır. Başka bir deyişle güç, otoriteye; otorite ise
güce dönüşebilir. Eğer bir kimse otoritesiyle bir başka kişiye bir işi yaptırabiliyorsa güç
kullanmaya gereksinim duymaz. Ama böyle bir otoritesi yoksa o zaman güç kullanmaya
kalkabilir. Hiçbir güç sürekli olarak varlığını devam ettiremez, bu nedenle meşru güç
kullanımına, yani otoriteye ihtiyaç duyar.
Güç ve otoriteyi toplumsal grupların bir özelliği olarak aldığımızda, toplumsal yaşamda
bunun işlevsel olacağı açıktır. “Güç, sosyal ve ekonomik sınıf mücadelesi olarak temelde bir
çıkar çatışması şeklinde toplumda karşımıza çıkar. Bu mücadelenin amacı, yaşam şanslarında
daha büyük sosyal ekonomik eşitlik sağlamaktır. Otorite, yaşam şanslarında eşitlik yoluyla
toplumsal eşitlik ve adalete ulaşmak için bu mücadeleye ahlaki bir derinlik katmaktadır. Bir
kez daha söyleyelim, bu değer ve normların içlerinin doldurulması etik olarak bütün yönlere
çekilebilir. Çoğumuza ne kadar iğrenç gelirse gelsin Hitlerin saçma ırkçılığı nasyonal
sosyalizmin eşitlik idealini (Gleichschaltung) ahlaki olarak derinleştirmeye yönelikti. O, kitle
katliamları yoluyla insanlık tarihinde eşitlik ve insanlık idealini gerçekleştirmek isteyen ilk
kişi değildi. O, parti yandaşlarıyla ellerindeki tüm güç araçlarını bunun için kullanmıştı.
Gerçekten güç ve otoritenin dinamikleri hakkında nayif düşünmemeliyiz.” (Zijderveld,
2007:146).
İşlevsel Rasyonellik ve Özsel Rasyonellik
42
Sosyal ve kültürel yapının temel kavramları olan örgütlenme ve kurumlaşma, rasyonel
eylemlerin bir sonucudur. Fakat ilkine hâkim olan rasyonellik, ikincisine hâkim olan
rasyonellikten farklıdır. Weber’in izinden giderek Zijderveld rasyonel eylemi, işlevsel ve
özsel rasyonellik olmak üzere iki türe ayırt etmiş ve örgütlenme ile kurumlaşmayı bu iki tür
rasyonelliğin gerçekleşimi olarak telakki etmiştir. “Güncel yaşamda iç içe girmekle birlikte
analitik olarak eylemlerde iki boyut ayırt edebiliriz: Örgütlenme ve kurumsallaşma. Her
ikisinin de temelinde farklılaşma süreci yatmaktadır. Fakat örgütlenmede, ilk etapta,
verimlilik ve etkinlikten ibaret olan işlevsel rasyonellik geçerlidir ve farklılaşma, bu düzlemde
sınıfların toplumsal katmanlaşmasıyla (eşitsizlikle) sonuçlanmaktadır. Buna karşın
kurumsallaşmada öncelikli olarak eylem ve gerçekliği anlaşılır kılan değer, norm ve
anlamların özsel rasyonelliği söz konusudur. Bu düzlemde farklılaşma, statülerin toplumsal
sıradüzeni (eşdeğersizlik) olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal katmanlaşmada güç
farklılıkları söz konusu iken, kültürel katmanlaşmada otorite farklılıkları söz konusudur. Güç
ve otorite, etkinin analitik olarak ayrımlanmış iki farklı biçimidir. Güç, fizik güce dayalı
toplumsal bir etki iken, otorite ahlaki ikna gücüne dayalı kültürel bir etkidir.” (Zijderveld,
2007:87).
Bu iki tip rasyonelliğin her zaman yan yana gittiği açıktır, ama her zaman barış içinde
oldukları söylenemez. İşlevsel rasyonellik verimlilik ve etkinliği temel aldığı için bazen özsel
rasyonellikle çatışma içine girebilir. Çünkü özsel rasyonellikte başka bir kriter (anlamlılık)
söz konusudur. Gerçekliği anlamlı kılan şey ise değer, norm ve anlamlardır. İşlevsel
rasyonellik teknik ve pragmatik bir tavırdır, özsel rasyonellik ise değersel ve kültürel bir
tavırdır.
Modernleşme, sosyolojide genel olarak rasyonelleşme olarak tanımlanmıştır, ama
burada hangi rasyonellikten söz edildiği pek açık değildir. Weber’e ve onun izinden giden
Zijderveld’e göre modernleşme işlevsel rasyonelliğin özsel rasyonellik aleyhine geliştiği bir
süreçtir. Hatta genel anlamda sosyal yapının kültürel yapının önüne geçmesi modernleşme
sürecinin tipik bir özelliğidir: “Bir kültür yasası olarak şunu gözlemliyoruz: Toplumumuz
modernleştikçe ilk boyut (örgüt, toplum, işlevsel rasyonellik, güç) ikinci boyutu (kurum,
kültür, özsel rasyonellik, otorite) ortadan kaldırmasa da daha baskın hale gelmektedir.
(Zijderveld, 2007:90). İşte, bu noktada toplumsal ve kültürel değişme meselesine gelmiş
bulunmaktayız.
Sosyal ve Kültürel Değişme
43
Şu ana kadar sosyal ve kültürel yapı, durağan (statik) bir şekilde ele alındı. Oysa
toplumsal ve kültürel yapılar, özellikle günümüzde hızla değişmektedir. Bu özgül değişim
sürecine modernleşme adı verilmektedir. Şimdi sosyal değişme ve modernleşme kavramları
ele alınarak sosyal yapının değişme boyutu tasvir edilebilir.
Toplumsal değişme, sosyolojide bazen toplumu oluşturan özneden hareketle, bazen de
toplumsal yapıdan hareketle tanımlanır. İlk yaklaşıma göre toplumsal değişme yerleşik insan
ilişkileri ve davranış kalıplarındaki farklılaşmadır (Bozkurt, 2006:332). İkinci yaklaşıma göre
toplumsal değişme bir toplumsal grup ya da toplumun temel yapısındaki değişim olarak
tanımlanmaktadır (Giddens, 2000:621). Perspektifler farklı olsa da her iki yaklaşımda da ortak
olan nokta, önce ile sonraki durumlar arasındaki başkalaşmayı tespit etmek ve sabiteler
karşısında değişen davranış ve yapıları ortaya koymaktır. Toplumsal değişmenin
özelliklerinden biri, bunun süreklilik arz etmesidir. Geleneksel toplumlarda yavaş olmakla
birlikte değişim her zaman ve her yerde mevcut olmuştur. Günümüzdeki toplumsal ve kültürel
değişmenin özelliği, hızlı ve dikkat çekecek ölçüde köklü boyutlar içermesidir. İkinci olarak
sosyal değişim bazen kasıtlı ancak çoğunlukla da plansızca gerçekleşir. Kasıtlı değişime
örnek, politik yapının ve iktidarın toplumda değişim yaratmak isteyen etkinlikleri verilebilir.
Bunlar genellikle reform olarak adlandırılır. Üçüncü olarak sosyal değişme karşıtlıklar içerir.
Bir gelişme, toplumun bir kesiminde destek alırken diğer kesiminde direnişle karşılanır ve
dolayısıyla hızla değişen toplumlarda karşıtlıklar ve kutuplaşmalar fazladır. Son olarak bazı
değişmeler diğerlerinden daha önemlidir (Macionis, 2012:627). Toplumdaki her değişim aynı
ölçekte ve değerde değildir. Bazıları makro düzeyde ve toplumun temel yapısında farklılıklar
yaratır, bazıları da mikro düzeyde ve daha sıradan gelişmelerdir. Sonuncusu bazı kesimleri
etkiler ve etki alanı o kesimle sınırlıdır.
Sosyal değişmeye etki eden faktörler çok çeşitlidir. Giddens, bu etkenleri fiziksel çevre,
politik örgütlenme ve kültürel etmenler olarak üç grupta değerlendirir (2000:552-553).
Macionis ise, bunları biraz daha ayrıntılı bir şekilde ele alır ve kültürel etkenler içinde icat
(buluş), keşif ve yayılma gibi mekanizmaları önemli bulur. İkinci olarak toplumda eşitsizlik
ve çatışmalar da değişime neden olurlar. Çatışma sürecinde sadece maddi etkenler değil
fikirler de önemli rol oynar. Bu faktörlerin dışında demografik yapıdaki değişimi de başlı
başına bir faktör olarak ele alır (Macionis, 2012:628).
Toplumsal değişmenin alanları ve bu alanlar arasındaki ilişkiler de önemli bir tartışma
konusudur. Bilindiği üzere Karl Marx, ekonomik altyapının üstyapıyı belirlediği fikrini ileri
44
sürerken değişme konusunda da altyapıda meydana gelen değişmelerin üstyapıda belirleyici
olduğunu iddia eder. Buna karşıt olarak Max Weber, “Kapitalizm Ruhu ve Protestanlık
Ahlakı” adlı çalışmasında ekonomik yapıda meydana gelen değişmeleri bir üstyapı kurumu
olarak telakki edilen din ve ahlakın da motive ettiğini ortaya koymuştur. Bir başka sosyolog,
William Ogburn, maddi kültür unsurlarının (özellikle teknolojik değişime) değişmesi
karşısında kültürel unsurların geç tepki verdiğine dikkat çeken bir kuram geliştirmiştir. Buna
günümüzde verilecek en tipik örnek cep telefonlarının yaygınlaşmasına rağmen bu araçların
kullanımı konusunda ortak bir kültürün oluşmamış olmasıdır.
Modernleşme, sosyal değişmenin özgün bir biçimidir. Modern, sözcük anlamıyla “en
yeni ya da en son” anlamına gelir. “Sosyal bilimciler bu kavramı sadece en yeniye işaret eden
boyutuyla kullanmakla yetinmezler. Onlar sadece sosyal gerçekliği betimlemekle kalmazlar,
aynı zamanda bizi kuşatan pek çok değişim sürecinde de bir yön saptamaya çalışırlar. Sosyal
bilimlerde modernleşme kavramı, genellikle (Batılı) toplumun çok iyi betimlenmiş tarihsel
gelişme çizgisiyle alakalı olarak kullanılır. Modernleşme, geçen yüzyıllarda kristalize olmuş,
bugünkü yaşam tarzımızı şekillendirmiş ve bizi hala belirli bir yöne sevkeden, birbirleriyle iç
içe geçmiş yapısal, kültürel, psişik ve fizik değişimlerin karmaşasını dile getirmektedir. Söz
konusu gelişmeler, uzun vadeli bir süreç olarak ilk önce Batı-Avrupa’da ortaya çıkmış; daha
sonra ise dünyanın bütün geri kalan kısmına yayılarak geleneksel toplum düzenini peyderpey
ortadan kaldırmış ve onu köklü bir şekilde dönüştürmüştür.” (Van der Loo & Van Reijen,
2003:13-14).
Bu tanımda açıkça ifade edildiği üzere modernleşme başlığı altında dile getirilen
değişim süreçleri Batı-Avrupa’ya özgü olaylar dizisidir. Bir Batılı gözüyle “Modern olma”,
“bizim gibi olmak” anlamına gelmekte ve dolayısıyla bizim gibi olmamak çağdışı ve ilkellik
olarak karşılanmaktadır. Bu kavram sadece etnosantrik değil, başka toplumların bize
benzemek için değişmesi gerektiği fikrini de işlemektedir. (Haviland, 2002:491).
Modernleşmenin bu niteliği onun Batılılaşma olarak algılanmasına da yol açmıştır. Çünkü
modernleşme salt sanayileşme ve sonrasında meydana gelen değişmeyle karakterize edilecek
salt teknik veya teknolojik bir değişme değildir. Batı toplumlarının tarihsel ve kültürel
bağlamında şekil kazanmış çok yönlü bir değişim olayıdır.
Modernleşmenin hangi olgu ve süreçleri kapsadığı konusunda tartışmalar olmakla
birlikte, bazı karakteristik özellikleri konusunda az çok bir fikir birliği sağlanmıştır. Sosyoloji
literatürünü tarayan Van der Loo ve Van Reijen (2003:36), modernleşmenin dört temel
45
boyutu olduğunu ortaya koymuşlardır. İlk olarak modernleşme değişen davranış kalıpları ve
etkileşim biçimlerini ifade eden bir farklılaşma süreci olarak görülmüştür. İkinci olarak
kültürel bakış açısından modernleşme bir akılcılaşma süreci olarak tanımlanmıştır. Üçüncü
olarak modernleşme daha kişisel bağlamda bireycilleşme olarak telakki edilmiştir. Sonuncu
boyut ise, fiziksel çevre ve doğa ile ilgili olup insanların gittikçe çevresindeki hayvan
türlerine ve doğa güçlerine hâkim olmasını ifade etmektedir. Bu sürece evcilleş(tir)me adı
verilmiştir.
Toplumsal farklılaşma, homojen bir bütün olarak toplumun parçalanma sürecini ifade
eder. Daha önce pek çok işlevi üstlenmiş olan bir birim ya da kurum (sözgelimi aile ve din
kurumu) işlevlerinin bir kısmını başka ve yeni kurumlara bırakmıştır. Başka bir deyişle
modernleşme sürecinde toplumda giderek uzmanlaşma artmış ve toplumsal hayat, farklı
uzmanlık alanlarına sahip olan kurumlar tarafından yönlendirilmeye başlamıştır. Geleneksel
toplumsal yapının çözülmesiyle bireycilleşme ele ele yürümüştür. Bireycilleşme
topluluklardan kopan ve bağımsızlaşan bireyin değerine göndermede bulunmaktadır.
Bireycilleşme belirli toplumsal birimlere sadakati azaltmıştır, çok değişik kurumlarla irtibatlı
olan modern bireyden fazla sadakat beklemek gerçekçi değildir. Modernleşme sadece
toplumsal yapıyı çözmekle ve bireyi kendi başına bırakmakla kalmamıştır. Kültürel bakımdan
daha önce din ve geleneklerin belirlediği toplumsal yaşamı, şimdi akılcılık yönetmeye
başlamıştır. Akılcılık ya da rasyonelleşme, daha önce belirttiğimiz üzere araçsal bir mahiyet
kazanmıştır. “Akılcılaşma kavramı, önceden bildirmek ve denetlemek amacıyla gerçekliği
düzene koymayı ve sistemleştirmeyi dile getirmektedir. Akılcılaşma, düşünce ve
davranışlarımızın gittikçe daha hesaplanabilir, izah edilebilir ve denetlenebilir olmasını ifade
etmektedir. Akılcı davranış, tartılıp-düşünülmüş bir eylemdir; sonuçları itibariyle amaca daha
uygun ve verimli olabilecek yöntem ve araçların seçilmesidir. Çevremizdeki gerçekliğin
denetlenebileceği fikri, bütün düşünce ve davranışlarımıza nüfuz etmiştir.” (Van der Loo &
Van Reijen, 2003:37).
Akılcılık sadece toplumun ve kültürün değil doğanın da denetlenmesini beraberinde
getirmiştir. Modern bilim ve teknoloji sayesinde doğa üzerindeki egemenlik sürekli bir
biçimde artmıştır. Daha önce doğa kendisinden korkulan ve gizemli güçlerin hâkimiyetinde
olan bir olgu olarak algılanırken, şimdi insanın denetleyebileceği ve “büyüsünün bozulduğu”
bir alan haline gelmiştir. İnsan, tarihsel süreç içinde önce hayvanları ve bitkileri, sonra da tüm
doğayı evcilleştirmiştir.
46
Özetle modernleşme, her bir yüzü ikiye bölünmüş bir madalyona benzemektedir.
Madalyonun bir yüzünde farklılaşma ve bireycilleşme; diğer yüzünde ise akılcılaşma ve
evcilleşme bulunmaktadır. Farklılaşma ve bireycilleşme nedeniyle toplumsal yapı
parçalanırken, akılcılaşma ve evcilleşme süreçleri parçalanan bu yapıları denetleme ve
düzenleme isteğini ifade etmektedir.
Sosyal Gruplar
Toplum, somut ve gözleme konu olabilecek bir kavram değildir. İnsan ve grupların
soyutlaştırılmasıyla elde edilmiş bir kavramdır. Toplumda gerçek (yani somut ve
gözlemlenebilir) olan insanlardır ve insanlar da gruplar halinde sosyal hayata katılırlar. Bir
başka şekilde söylersek toplum, farklı türden somut gruplardan ibarettir. Toplumsal grubun
temeli etkileşimdir. Etkileşim yoluyla insanlar bir araya gelmekle kalmazlar, aynı zamanda
ortak paydalar oluştururlar. Grup özelliklerini maddeler halinde şu şekilde sıralayabiliriz
(Bozkurt, 2006:153-154):
a) Grup olarak adlandırılan sosyal birim, hem üyelerince hem de
dışarıdaki gözlemciler tarafından tanınabilmelidir.
b) Gruplar, toplumsal yapılardır. Her grup içinde bir tabakalaşma ve statü
dağılımı mevcuttur.
c) Gruptaki her üye kendi sosyal rolünü oynar. Üyeler rollerini
oynamaktan vazgeçerlerse grup ortadan kalkar.
d) Grubun sürekliliği için karşılıklı ilişkiler son derece önemlidir. Bir
başka deyişle grup üyeleri arasında iletişim ve temas olmalıdır.
e) Her grup içinde rollerin oynandığı yolları etkileyen davranış normlarına
sahiptir.
f) Grup üyeleri belirli ortak ilgi/çıkar ve değerleri paylaşırlar.
g) Grup eyleminin yöneldiği bazı toplumsal hedefler bulunmalıdır. Her
grubun bir veya birkaç amacı vardır. Bu amaçlar grubun varlık gerekçesidirler.
h) Bir grubun göreli olsa da bir sürekliliği olmalıdır. Bu grubu, yığından
ayıran en önemli işarettir.
47
Toplumsal gruplar, büyüklük, üyelerinin özdeşim düzeyi, grup içindeki sosyal kontrol,
amaç ve temelleri bakımından çeşit çeşittir. Toplumdaki çok farklı türden grupları
sınıflandırmak için kullanılan en önemli ayrımlardan biri, C. H. Cooley tarafından yapılan
birincil ve ikincil gruplar sınıflandırmasıdır (Bottomore, 84:98). Birincil gruplar terimiyle
yüzyüze yakın ilişkilere dayanan topluluklar ve birlikte çalışma, birlikte işgörme toplulukları
ifade edilmektedir. Böylesi gruplarda tek tek bireylerin benleri kaynaşarak “biz” kelimesiyle
ifade edilen karşılıklı sempati ve karşılıklı özdeşim söz konusudur. Birincil grup oluşumu,
fiziksel yakınlık, grup küçüklüğü ve süreklilik arz eden duygusal ilişkilerle sağlanır. Bu
koşulların sağlanamadığı durumlarda ikincil gruplar karşımıza çıkar. İkincil gruplar, iki ve
daha fazla insanın belli bir amacı gerçekleştirmek için kişisel olmayan bir tarzda etkileşimde
bulunmalarıyla oluşurlar. İkincil gruplar içindeki ilişkiler sınırlı ve kurallar önemlidir. İlişkiler
belirli rollere göre biçimlenir. İkincil gruplar büyük de olabilir, küçük de olabilir, ama grup
büyüklüğü arttıkça ikincil grup eğilimleri güç kazanır.
Birincil ve ikincil grup kavramları analitik tipler olarak alınmalıdır. Toplumda saf
birincil grup ve ikincil grup aramak doğru değildir. Biz bu analitik tipler yoluyla grupları ve
gruplar aracılığıyla da toplumları betimlemekteyiz. Alman sosyolog Tönnies, geleneksel
toplumu “cemaat” (topluluk), modern toplumu ise “cemiyet” (toplum) olarak tanımlamıştır.
Grup türleri ile bu toplum sınıflandırması arasında bir ilişki kuracak olursak, cemaat veya
topluluk daha fazla oranda birincil grupların ve ilişki biçimlerinin hâkim olduğu bir toplumsal
örgütlenmedir. Toplumlar modernleştikçe ikincil gruplar ve ilişkiler önem kazanmaktadır.
Ama bu, birincil grupların (aile, arkadaşlık vs.) tümüyle ortadan kalktığı anlamına
gelmemelidir. Peter Berger, “küçük geleneksel toplulukların azalması”nı modernleşme
sürecinin dört boyutundan biri olarak tanımlamıştır. Peter Berger gibi Tönnies de
modernleşmenin topluluk ruhunu ya da insan topluluklarını hızlı bir şekilde ortadan kaldırdığı
görüşündedir. Tönnies’in de belirttiği gibi, Sanayi Devrimi toplumsal olaylarda verimlilik ve
para konusunu ön plana çıkararak aile bağlarını ve gelenekleri zayıflatmıştır. Avrupa ve
Kuzey Amerika toplumları gün gittikçe, insanların kişisel istek ve çıkarlarını ön planda
tuttuğu köksüz ve kişiliksiz bir hale –Tonnies bu durum için Gesellschaft (toplum) kavramını
kullanır- dönüşmektedir (Macionis, 2012:629-631).
Modernleşme sürecinde en fazla etkilenen grup aile olmuştur. Geniş aile, iç göç ve
kentleşme sürecinde ikiye bölünerek çekirdek aileye dönüşmüştür. Geniş aile geleneksel
toplumun, çekirdek aile ise modern toplumun aile modelidir. Ama ailenin modernleşmesi
48
daha fazla bir şeydir. Anthony Giddens, ailenin değişim yönlerini (modernleşmesini) şöyle
özetlemektedir:
a) Geniş aileler ve diğer akraba grupları etkilerini kaybetmektedirler;
b) Özgürce eşini seçmeye yönelik bir trend bulunmaktadır;
c) Kadın hakları geniş bir biçimde benimsenmeye/tanınmaya başlanmaktadır;
evlilikte ve aile içinde karar vermede bu geçerli olmaktadır;
d) Akraba evliliği azalmaktadır;
e) Yüksek düzeydeki cinsel özgürlük kısıtlayıcı nitelikteki toplumlarda
gelişmektedir;
f) Çocuk haklarının genişletilmesi konusunda genel bir trend vardır (Giddens,
2000:143).
Modernleşme, Batılı bir değişim sürecidir; ama bu süreç giderek yaygınlaşmakta ve tüm
dünya toplumlarında kendini duyurmaktadır. Modernleşme ve küreselleşme sürecinde
geleneksel yapılar çözülmekte ve toplum yeniden şekillenmektedir.
Sosyal Yerleşme
Nüfusun toplumsal gruplar içinde dağılımı ve bu tür grupların büyüklükleri, sayıları ve
karakteristikleri toplum yapısının önemli bir yanı olduğu kadar nüfusun mekânsal dağılımı ve
mekân-toplum ilişkileri de önemli bir başka boyutudur. Her ne kadar sosyoloji, başlangıçta
toplumun dışsal bir dinamiği olarak coğrafya ve fiziksel şartları sosyolojik perspektifin
dışında bırakmışsa da bugün hem sosyologlar hem de coğrafyacılar, “sosyolojik muhayyile”
ile “coğrafi muhayyile”yi birleştirmek gerektiği fikrindedirler (Harvey, 2006:28). Amerikalı
sosyolog Mills’ten bu yana sosyolojik muhayyile bireysel öykülerin tarihsel ve toplumsal
bağlamına yerleştirilmesine özen göstermektedir. Benzer şekilde coğrafi muhayyile de bireyin
kendi yaşam öyküsündeki mekan ve yerin rolünü anlamasını, etrafında gördüğü mekanlarla
ilişkilendirmesini, bireyler ve çeşitli örgütlenmeler arasındaki işlemlerin onları ayıran mekan
tarafından nasıl etkilendiğini anlamasını sağlamaktadır (Harvey, 2006:28). Mekândan
soyutlanmış sosyolojik bir analiz nasıl eksikse, toplumsaldan soyutlanmış bir coğrafi analiz de
eksiktir.
49
Mekân kavramı, Arapça’dan dilimize geçen ve “kevn” yani olmak kökünden türeyen bir
kelimedir. Genellikle oturulan bir yer anlamında kullanılmakla birlikte, bulunulan çevre,
ortam, yaşanan dünya ve kâinat anlamlarını da içeriyor. Gerçekten de kelimenin sözlük
anlamı biraz zorlanıp, ayrıntıya girildiğinde “mekân bir bakıma varolmaktır” denilebilir
(Göka, 2001:8). Mekân, oluşun meydana geldiği yer olarak tüm varlıkların varoluşu için bir
öngerekliliktir. Bununla birlikte sosyologlar coğrafi determinizm tuzağına düşmemek ve bu
yönde suçlamalara maruz kalmamak için coğrafya ve mekanı sosyolojinin dışına itmişlerdir.
Bugün sosyal olguları mekânsal bir bağlama koymak için yeni bir tanımlamaya gerek
duyulmaktadır. Bu bağlamda mekân (space) ile yer (place) arasında bir ayrım yararlı olacaktır
(Güçlü, 2012:264). Sosyologlara göre yer, sosyal aktörün belirli bir yerleşim için “yer
duygusu”na sahip olduğu, sembolik bir anlam ve duygusal aidiyet içeren bir kavramdır.
Mekân ise soyut, insansız bir çevre olarak tanımlanmaktadır. Bu ayrıma göre mekânı,
sosyologlar yer olarak mekân olarak anlamaktadırlar. Buna “sosyal mekân” da diyebiliriz.
“Mekân sosyolojisi, mekân ile sosyal süreçler arasındaki karşılıklı ilişkinin doğasını açmaya
yönelir. Burada hareket noktası, toplumun, toplumsalın mekânda yayılışı, mekânın üretim
süreçleri, mekân üzerindeki iktidar ilişkileri, mekânın toplumsal ontolojisi ve de toplumsalı
kavrayışımızda mekânın ne ölçüde kılavuzluk edeceği sorunudur. Mekân, toplumsallığın,
politik olanın, kültürel ve düşünsel imgelerin sindiği, vücut bulduğu bir gerçekliğe karşılık
gelir. Mekân bu açıdan sosyolojik bir formdur, tıpkı gruplar, cemaatler, yaşamsal pratikler
kadar sosyolojinin ilgi alanı içindedir” (Aytaç, 2006:881).
Sosyolojide mekânsal anlamda toplumların sınıflandırılmasında en önemli ayrım, kırsal
alanlar ile kentsel alanlar arasında yapılmaktadır. Genellikle bu iki alan birbirinin uzantısında
ama birbirileriyle karşıtlık içinde ele alırlar. Kırsal alanlar sosyolojisi ilk alanı, kentsel alanlar
sosyolojisi ise ikinci alanı kendisine uğraş konusu edinmişlerdir. Bu ayrım, büyük İslam
düşünürü İbn Haldun’a kadar geri gider. O, kırsal ve kentsel toplulukları birbirinden ayırt
etmek üzere “bedevi toplum” ve “hadari toplum” ayrımı yapmakla kalmamış, bu toplum
tiplerinin örgütlenme temeli olarak “nesep asabiyeti” ve “sebep asabiyeti”nden bahsetmiştir.
Onun sosyolojisinde asabiye kavramı en temel kavram olup grup aidiyetine ve dayanışmasına
göndermede bulunur. Bedevi toplumun örgütlenme temeli soy ve akrabalığa dayalı nesep
asabiyetidir. Kentleşme sürecinde nesep asabiyeti çözülür ve bunun yerine yeni bir aidiyet
türü (sebep asabiyeti) ortaya çıkar. Bu ikinci aidiyet biçiminin temelinde menfaatler
50
yatmaktadır. Şehirde insanlar belirli menfaatler için bir araya gelirler ve menfaatler grubu
oluştururlar (Canatan, 2009).
Geleneksel olarak kırsal mekân bir ülkedeki en geniş alanı oluşturur. “Kırsal mekan,
yoğun olmayan arazi kullanışıyla tarım ve orman alanları, rekreasyon alanları, çok küçük
orandaki yerleşim alanları ve şehirdekilere oranla düşük bir nüfus yoğunluğuyla karakterize
olur” (Tümtekin & Özgüç, 2005:116). Bu tanıma göre kırsal yerleşim alanı, kırsal mekanın
sadece bir kısmını oluşturmakta ve bu kısımda insan kümeleri toplanmaktadır. Bugün
sosyolojide “Köy Sosyolojisi” yerine “Kırsal Alanlar Sosyolojisi” teriminin tercih edilmesinin
nedeni, kırsal yerleşim fikrinden kırsal alan (ya da mekan) fikrine doğru bir geçişin yaşanmış
olmasıdır. Tersinden bir bakışla kırsal alan, bazen şehirsel alanlara ait olmayan yerler şeklinde
de tanımlanmaktadır.
Kırsal alanların zıddına kentsel alanlarda arazi kullanımı daha yoğun olup hem büyük
nüfus kitleleri hem de sanayi ve hizmet etkinlikleri yoğunlaşmaktadır. Arazi üzerinde büyük
nüfus baskısının olmasının en önemli sonuçlarından biri, toprağın kıt ve değerli ve dolayısıyla
da pahalı bir hale gelmesidir. Kentte sadece toprak değil, istihdam, mal ve hizmetler
konusunda da bir darlık söz konusu olup bunlar üzerinde bir rekabet ve mücadele sürüp
gitmektedir. Sosyal ve politik hareketlerin de kentte ortaya çıkmalarının ardındaki dinamikleri
burada aramak gerekir.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son yüzyıl içinde nüfusun kır ve kent
arasındaki dağılımı kökten değişmiştir. Cumhuriyet kurulduğunda toplam nüfusun yüzde
20’si kentlerde, geri kalanı kırlarda yaşarken, bugün bu dağılım tam olarak tersine dönmüş
olup yüzde 20’si köylerde, yüzde 80’i kentlerde yaşamaktadır. İç göç ve kentleşme süreci,
ellili yıllarda başlamış ve sonraki yıllarda, bazen artarak bazen azalarak, bazen de yön
değiştirerek devam edip gelmiştir. Genel olarak bakıldığında göçün yönü büyük kentlere ve
Doğu bölgelerinden Batı bölgelerine doğru olmuştur. Bunun temelinde yatan bölgeler arası
gelişme farklılıkları olup, eşitsiz gelişme en temel dinamiktir. Kır ve kent karşıtlığını da bu
perspektiften okumak mümkündür.
Yakın zamanlara kadar kır ve kent arasında hep karşıtlıklar olduğu vurgulanagelmiştir.
Bu bağlamda köyler, dünyaya kapalı ve yalıtlanmış birimler olarak tanımlanmıştır. Bugün bu
vurgunun zayıflatılması gerektiği açıktır. Çünkü gelişen ulaşım ve iletişim araçları sayesinde
köyler ile kasabalar, kasabalar ile kentler arasındaki farklılıklar hem sosyal ve ekonomik
anlamda hem de sosyo-kültürel anlamda azalmaktadır. Özellikle kent merkezine yakın ve
51
kentle yoğun ilişkiler içinde bulunan köyler ve kasabalar kentle bütünleşmekte ve kent kültürü
tarafından özümsenmektedir. Televizyon ve son yıllarda da internet imkânları, siyaset ve
popüler kültür noktasında hem kırsalda hem de kentsel alanlarda yaşayan insanlar arasında
ortak bir gündem oluşturmaktadır.
Bütün bu gelişmelere rağmen kır ile kent arasındaki farklılıklar tümden ortadan kalkmış
değildir. Tarımsal üretim alanında girdilerdeki fiyat artışları çiftçileri zor durumda bırakırken,
özellikle gençler eğitim amaçlı olarak gittikleri kentlerden bir daha kendi köylerine
dönmemektedirler. Köye geri dönüş, daha çok kentlerde tutunamayan ya da emekli
olduklarında gelirleri düşen insanların bir davranışı olmaktadır. Daha kreatif olan köylerde
tarım ürünleri, pazara yönelik ve ticari amaçlarla üretilmekte ve satılmaktadır. Hatta tarım
ürünleri üretilmekle kalmamakta, sınaî mamul haline getirilmek üzere tarım sanayi
işletmelerinde bizzat veya dolaylı olarak işlenmektedir. Bu anlamda geleneksel, kendi
kendine yeterli ve kendi ihtiyaçları için üretim yapan köy tipi, pazara dönük üretim yapan
ticari köy tipine doğru evrilmektedir. Ayrıca köyler kendi ürünlerini pazarlamak için birlikte
hareket etmeyi tercih etmekte ve tarım kooperatifleri yoluyla toplu olarak pazara sevkiyat
yapmaktadır. Bu şekilde kentli tüccarlar ve işletmeler karşısında rekabet ve pazarlık gücünü
artırmaktadırlar.
Sosyal Sermaye
Belirli bir sosyal yapı içinde yer alan insanların bir kısmı toplumsal piramidin tepelerine
doğru çıkarken, bir kısmı da yerinde saymakta ve hatta bazen de daha aşağı basamaklara
doğru düşmektedir. Bunun nedenlerini araştırmaya kalktığımızda, insanların sahip olduğu
sermaye biçimlerinin burada önemli bir rol oynadığını görmekteyiz. Sosyal sermaye kuramı,
sermaye çeşitlerinden sadece birisini ifade etmek etmekte ve burada açıklayıcı bir çerçeve
olarak işlev görmektedir. Bu kavramın ne ifade ettiğine daha yakından bakmadan önce farklı
sermaye biçimlerini birbirinden ayırt etmek yararlı olacaktır.
Sosyal bilim literatüründe sermaye denilince, bugün sadece ekonomistlerin bahsettiği
“ekonomik sermaye” anlaşılmamaktadır. İktisatta sermaye, üretim faktörlerinden biri olup
üretimi verimli kılacak ve insan emeğini daha çok değerlendirebilecek malları
adlandırmaktadır. İnsan emeğinin verimliliğini artıran her türlü alet, makine, teknik teçhizat,
malzeme ve bina sermaye kavramı kapsamına girmektedir (Pekin, 2006:20). Sermayeyi diğer
52
üretim faktörlerinden (doğa, emek, girişimcilik, teknik bilgi) ayıran en önemli özellik bu
faktörün insan yapısı olmasıdır.
Sosyal bilimlerde, iktisatçılarla birlikte ayırt edilen bir diğer sermaye biçimi şüphesiz ki
beşeri sermayedir. Beşeri sermaye, emek ve işgücünün bir özelliğidir. İktisatta fiziksel ve
fikri çabaların tümüne emek faktörü denilmektedir. Ancak üretim sürecinde birlikte
kullanılmakla birlikte beşeri ve fiziki sermaye arasında önemli farklılıklar mevcuttur. Beşeri
sermaye kavramının tam olarak anlaşılabilmesi ve öneminin kavranabilmesi açısından bu
farklılıklara değinmek anlamlı olacaktır. Beşeri sermaye, kısaca üretime katılan işgücünün
sahip olduğu bilgi ve becerilerin toplamı olarak tanımlanmaktadır. Başka bir deyişle, üretim
sürecine katılan bireylerin sahip olduğu ve insanın niteliğini vurgulayan bilgi, beceri, tecrübe
ve dinamizm gibi pozitif değerler beşeri sermaye olarak kabul edilmektedir (Atik, 2006:6).
Beşeri sermayenin en önemli göstergesi okur-yazarlık oranı, eğitim düzeyleri ve eğitime
yapılan harcamalardır. Ülkelerin sahip oldukları beşeri sermaye bu göstergelerden hareketle
ölçülmektedir.
Bilgi ve bilgi üretiminin giderek önemli hale geldiği (bilgi) toplumlar(ın)da beşeri
sermaye, fiziki sermaye ve doğal kaynaklardan daha önemli hale gelmiştir. Beşeri sermaye
gelişmişliğin önemli bir göstergesi olduğu gibi, ekonomik gelişmeye de etki eden bir faktör
olarak görülmektedir. Ülkeler sadece mevcut işgücünü eğiterek nitelikli hale getirmek için
uğraş vermekle kalmıyor, aynı zamanda beyin göçünü teşvik ederek mekânsal ve toplumsal
hareketliliği hızlandırmaktadır. Günümüzde pek çok gelişmekte olan ülke nitelikli işgücünü
yurtdışına kaçırmakta ve gelişmiş ülkeler, fazla harcama yapmadan yüksek nitelikli
işgücünden faydalanmaktadır. Bu, gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelere “gelişme
yardımı” olarak yorumlanmaktadır.
Fiziksel sermaye ve beşeri sermayeden farklı olarak sosyolojide üç farklı sermaye
türünden bahsedilmektedir. Bunlardan biri sosyal sermaye, diğer ikisi kültürel ve sembolik
sermayedir. Bu kavramları Fransız sosyolog Bourdieu yetmişli ve seksenli yıllarda
kullanmaya başlamış, daha sonra sosyal sermaye konusundaki fikirler James Coleman ve
Robert Putnam gibi kişiler tarafından geliştirilmiştir. “Sosyal sermayenin ana fikri, sosyal
iletişim ağlarının değerli bir servet olduğudur. İletişim ağları, sosyal bağlılık için bir temel
oluşturur; çünkü sosyal bağlılık, karşılıklı avantajlar için –yalnız insanların doğrudan
tanıdıklarıyla değil- bir kişinin diğeriyle ortaklaşa çalışmasını sağlar.” (Field, 2006:16).
Burada serdedilen fikirlerin sosyal yapıyla ilişkisi meydandadır. Sosyal sermaye, sosyal
53
yapının insanlara sunduğu bir imkândır. Sosyal yapıyla ilişkisini açmadan bu kavramın farklı
kişilerce nasıl tanımlandığını ve kapsam alanının ne olduğunu bilmek gerekir.
Sosyal sermaye fikrine, Bourdieu, Coleman ve Putnam farklı açılardan ilgi
duymuşlardır. “Kısaca Bourdieu, Marksizm’in, kaynaklara ulaşmadaki eşitsizlik ve iktidarın
sürdürülmesi sorununu paylaşmaktadır; Coleman, başlangıç noktası olarak bireylerin, kendi
çıkarlarını sürdürebilmek için rasyonel olarak davrandıkları fikrini kabul etmiştir; Putnam,
dernek ve toplumsal faaliyet fikirlerini toplumsal bütünleşmenin ve refahın temeli olarak
devralmış ve geliştirmiştir. Bütün bu farklılıklara rağmen, üçü de sosyal sermayenin kişisel
bağıntılardan, kişilerarası etkileşimin yanı sıra bu ilişkilerle bağlantılı olan birtakım ortak
değerlerle birlikte oluştuğunu belirtmişlerdir.” (Field, 2006:18).
Bourdieu, sosyal sınıfların sürekliliği ve eşitsizlik temalarıyla ilgilenen Avrupa
sosyologu olarak sosyal sermayenin rolüne dikkat çekmiştir. Ona göre sosyal sermaye,
karşılıklı tanışıklık ve tanımaya dayalı olarak az ya da çok kurumsallaşmış, uzun ömürlü
iletişim ağına sahip olması nedeniyle bir birey ya da grubun hissesine düşen kaynakların
toplamıdır (Field, 2006:20). Özellikle eğitim alanında sosyal ve kültürel sermaye, çocukların
farklılık yaratmasına yol açmakta ve eşitsizlik okullar tarafından yeniden üretilmektedir.
Bourdieu, okulun eşitleyici olduğu fikrine karşı ayak diremiş ve Fransa’da ampirik çalışmalar
yoluyla bu fikri yıkmaya çalışmıştır. Bourdieu, sosyal sermayeyi elitlerin kendi üstün
konumlarını sürdürmek için tasarlanmış bir nitelik olarak görmüştür.
Coleman, Bourdieu’nün aksine, sosyal sermayenin sadece güçlülerle sınırlı olmadığını,
aynı zamanda toplumsal olarak zayıf kesimlere de yararlar sağladığını göstermiştir. Fakat
tıpkı onun gibi ilgisi, okuldaki akademik başarı ya da başarısızlığı açıklama kaygısı
yüzündendir. Coleman, sosyal sermayeyi çocukların gelişimi açısından şöyle tanımlamıştır:
“Normlar, sosyal iletişim ağları ve yetişkinlerle çocuklar arasındaki ilişkiler çocukların
gelişiminde önemlidir. Sosyal sermaye, aile içerisinde olduğu gibi aile dışında, topluluk
içinde de varolabilir.” (Field, 2006:33). Görüldüğü gibi sosyal sermayeyi Coleman daha çok
çocukların dayandığı sosyal ve kültürel destekler şeklinde anlamaktadır. Aile ve topluluğun
verdiği bu destekler çocukların okulda fark yaratmasına vesile olmaktadır. Sosyal sermaye
sadece güven kazanımında değil, bilişsel gelişimde de önemlidir.
Putnam, zaman içinde sosyal sermayeye değişen anlamlar yüklemiştir. İlk önce sosyal
sermaye kavramını yurttaşlık katılımındaki farklılıkları aydınlatmak için kullanmıştır. Ona
göre sosyal sermaye güven, normlar ve iletişim ağları gibi toplumun etkinliğini koordine
54
edilmiş eylemlerle kolaylaştıran sosyal organizasyonların özelliklerine gönderme yapar. Bu
haliyle sosyal sermaye Coleman’ın tanımının genişletilmiş şeklidir. Daha sonra sosyal
sermaye için kullandığı üç bileşen –güven, normlar ve iletişim ağları- değişmemiş olmakla
birlikte sosyal sermayeden yararlananların toplum değil, katılımcılar olduğuna vurgu
yapmaya başlamıştır. Ayrıca Coleman sosyal sermayenin iki temel biçimini ayırt etmiştir:
Köprü oluşturan (içeren) ve bağlayıcı olan (dışsallaştıran). İlk biçimi farklı kesimleri bir araya
getiren bir özelliğe sahip iken, ikincisi seçkin kimlikleri desteklemek ve homojenliği
sürdürme özelliği gösterir (Field, 2006:43-45).
Sosyal sermaye kavramı, sosyal ilişkilere ve ağlara vurgu yaparken, kültürel sermaye
değer ve normların toplumsal eşitlik ya da eşitsizliği sürdürmedeki rolüne odaklanmaktadır.
Bu konudaki temel varsayım şudur: “Eğer ortak değerleri paylaşıyorlarsa, karşılıklı hedeflere
ulaşmak için birlikte hareket etme olasılıkları daha yüksektir.” (Field, 2006:3). Bu noktada
sosyal ve kültürel sermayenin içleyici olduğu kadar dışlayıcı da bir işlevi olduğu belirtilmiştir.
Sosyal ve kültürel sermaye nasıl topluluk üyelerinin çıkarı için karşılıklı işbirliği ve güven
ortamı yaratırsa, aynı şekilde olumlu maksatlar kadar olumsuz maksatlar içinde işbirliği fırsatı
yaratır. Sözgelimi organize suç çeteleri, sosyal ve kültürel sermayenin olumsuz amaçlar için
kullanıldığına değin tipik bir örnek oluşturur. Çeteye mensup kişiler arasında sıkı işbirliği,
güven ve kendini feda etme şeklindeki duygu ve düşünceler onların önemli bir güç
kaynağıdır.
Sosyal ve kültürel sermayenin içleyici ve dışlayıcı mekanizma olarak çalışmasında
sembolik sermaye önemli bir rol oynar. Çünkü biz, hangi kişi ve grupların bize yakın ya da
uzak olduğunu simgeler yardımıyla tanırız. Simge, toplumdaki farklılıkların dışsallaşmasına
ve görünür hale getirilmesine hizmet eden bir belirtidir. Bourdieu’ye göre “simgesel sermaye,
onaylanan ve tanınan ekonomik veya kültürel sermayeden başka bir şey değildir” ve bu daha
sonra “toplumsal alanın yapısını oluşturan güç ilişkilerini takviye eder.” (Wallace & Wolf,
2004:133). Başka bir deyişle simgesel sermaye, bir yandan mevcut güç ilişkilerinin ve
eşitsizliklerin tescil edilmesidir, diğer yandan da bu farklılıkların sürdürülmesine imkan
sağlar. Bir sebep değil bir sonuçtur; ama bir kez varolduktan sonra kendisi de bir sermaye
kaynağı olarak işe yarar hale gelir.
Sosyal, kültürel ve simgesel sermaye kavramları, sosyal yapıyı oluşturan ilişki ve
iletişim ağlarının başka bir ışık altında görmemizi sağlayan analitik araçlardır. Giddens’a göre
sosyal yapı, bireylere dışsal değildir: Bellek izleri ve toplumsal pratiklerde örneklenmiş olarak
55
yapı, bu etkinliklerin Durkheimcı anlamıyla dışında olmak yerine, söz konusu etkinliklere
belirli bir anlamda daha “içseldir”. Yapı, kısıt ile eşitlenmemelidir; o her zaman hem
kısıtlayıcı hem de olanak vericidir.” (1999:69). Sosyal yapının bu ikili yüzü dikkate
alındığında sosyal sermaye, buna sahip olanlar açısından bakılınca bir olanak ve kaynaktır,
ama buna sahip olmayanlar açısından bakılınca bir kısıttır. Demek ki sosyal yapı bireyler
açısından hem kaynak sunucu hem de kaynaklara erişimde engelleyici bir işlev
üstlenmektedir.
Sosyal sermaye, sahip olanların bir kez elde ettiği; sahip olmayanların ise hiç elde
edemeyeceği bir şey değildir. Her şeye rağmen sosyal sermaye kazanılan bir imkândır. Bazı
kişiler doğarken, anne-babalarından devr aldıkları sermayelerle şanslı doğsalar bile bu onların
bu şansı her zaman ellerinde tutacakları anlamına gelmediği gibi bu şansa sahip olmayanlar da
hayatta hiç şanslı olmayacaklar anlamına gelmez. Çağımız, geçmiş dönemlere kıyasla
mekânsal ve toplumsal hareketliliğin arttığı ve bu bakımdan insanların şanslarını zorladığı bir
çağdır. Geçmişte çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen bir kimse çoğunlukla çift
oluyor ve anne-babasının köyünde yerleşik yaşıyordu. Oysa günümüzde pek çok köylü
çocuğu, iç göç yoluyla mekân değiştirdiği gibi toplumsal statülerini de değiştirme şanslarına
sahip olabilmektedir. Toplumsal şansı artıran en önemli etken olarak eğitim karşımıza
çıkmaktadır. Eğitim, iki “yüz”lü sosyal yapının bir kurumu olarak hem eşitleyici hem de
eşitsizlikleri yeniden üretici bir özelliğe sahiptir. Bourdieu, yerleşik yapı ve Fransız okul
sistemi içinde Grand Ecole’e girenlerin toplumsal kökenini incelerken, hiç şüphesiz sosyal
yapının imkân tanıyan boyutuna odaklanmış ve sosyal-kültürel sermayesi olanların burada
büyük bir yekûn oluşturduğunu tespit etmiştir. Bu doğru olmakla birlikte aynı eğitimin sosyal
statüsü düşük pek çok ailenin çocuklarını da dikey sosyal hareketliliğe kattığını her yerde
gözlemlemekteyiz. O halde olanak tanıyıcı ve engelleyici mekanizma olarak sosyal
sermayenin her zaman yerleşik elitlere değil, düşük toplumsal statüdeki kişileri yukarıya
taşıyıcı rolüne de işaret etmek gerekir.
Yaşam Şansları
Yaşam şansları, kavram olarak Max Weber’e aittir ve o, bunu insanların sınıfsal
konumlarıyla sıkı sıkıya bağlantılı görür. Onun terminolojisinde “sınıflar”, “sosyal
topluluklar” değildir, yalnızca toplumsal eylemin mümkün ve muhtemel temellerini temsil
eder. “(1) Bir grup insanın yaşam olanaklarının belli bir nedensel öğesi ortak ise, (2) bu öğeyi,
56
mal sahibi olmak ve gelir sağlamak gibi salt ekonomik çıkarlar temsil ediyorsa, (3) bu öğe,
meta ve işgücü piyasalarının koşullarında temsil ediliyorsa, “sınıf”tan söz edilebilir. Sınıf
konumuna ilişkin bu noktaları kısaca şöyle ifade edebiliriz: Sınıf konumu, kişilerin mal,
yaşam koşulları ve kişisel yaşantılar için sahip oldukları tipik olanaklar demektir. Bu
olanaklar ise verili bir ekonomik düzen içinde gelir sağlamak üzere mal ya da beceri harcama
gücünün derecesi ve türü ya da bu gücün yokluğu tarafından belirleniyor olmalıdır. “Sınıf”
terimi, aynı sınıf konumunda bulunan insanlar grubu anlamına gelir.” (Weber, 2003:269-270).
Demek ki yaşam şansları kişilerin sahip oldukları ekonomik imkânlarla alakalı olup, özellikle
piyasa koşullarınca belirlenmektedir. Piyasadaki şans sabit olmadığı için bu, kişilerin elinde
bulundurduğu ekonomik imkânlar için sürekli bir biçimde mücadele etmesi anlamına
gelmektedir.
Karl Marx, sınıfsal konumun ortak bir sınıf bilincine ve sınıfsal mücadeleye yol açacağı
düşüncesindedir. Max Weber’a göre, “… yaşam olanakları arasındaki fark ne denli büyük
olursa olsun, bu olgu tek başına, tüm deneyimlerin gösterdiği gibi, “sınıf eylemi”ne (bir
sınıfın üyelerinin toplu eylemi) yol açmaz.” (Weber, 2003:2703). O, ortak sınıf eyleminin
sadece “sınıf durumu”nun nedenleri ve sonuçları arasındaki bağlantıların saydam olduğu
zaman ortaya çıkacağını savur (Coser, 2010:211).
Yaşam şansları, “Sosyolojide, özellikle Max Weber’in etkisiyle kullanılan, sosyal
grupların pozitif değer taşıyan eşya ve ödülleri elde etme ve negatif değer taşıyan şeylerden
kaçınma konusunda sahip oldukları fırsatlar anlamına gelen bir terimdir. Bu bakımdan yaşam
şansları sadece görünür ekonomik ürün ve faydaları (mesela servet, gelir ve maddi eşyaları)
kapsamaz, fakat aynı zamanda kültürel ürün ve faydaları (eğitim fırsatları ve sanatsal tüketim
veya katılım dâhil), sağlık ve suç vakaları gibi alanları da içine alır. Yaşam şansları tipik
olarak kişinin ekonomik sınıfıyla ilişkili olacaktır; öyle ki, sınıf hiyerarşisi yükseldikçe
kişinin yüksek bir gelir, uzun ve kaliteli bir eğitim elde etme ve hastalık ve erken ölümden ve
cezai kovuşturmadan uzak kalma şansı artacaktır.” (Edgar & Sedgwick, 2007:206).
Günümüzde yaşam şansları kavramı daha geniş ve pek çok kavramla bağlantılı olarak
ele alınmaktadır. Bu bağlamda toplumsal tabakalaşma, toplumsal hareketlilik, dışlanma,
eşitlik veya eşitsizlik, sosyal sermaye, sosyal yerleşim, ırk-etnisite ve toplumsal cinsiyet gibi
gibi konular başta gelmektedir. Daha da önemlisi yaşam şansı kavramı yeniden
tanımlanmakta ve yaşam şansını sağlayan kaynaklar ampirik araştırmalar için işlemsel
anlamda sınıflandırılmaktadır.
57
Weber’in izinden giden Hollandalı sosyolog Albert Benschop, “sosyal yaşam
şansları”nı çok çeşitli insan ihtiyaçlarını karşılamak amacı güden toplumsal yapılandırılmış
tüm şanslar olarak tanımlamaktadır (2013). Ona göre bu tanımda birçok mesele gizlidir. İlk
olarak yaşam şansları kavramı geniş bir şekilde tanımlanmıştır. Yaşam şansları sadece
fizyolojik-biyolojik varolma şanslarıyla sınırlanmamıştır. İkinci olarak sadece toplumsal
olarak üretilmiş yaşam şanslarıyla sınırlı değil, doğal fakat toplumsal olarak etkilenebilir ve
yapılaşmış şansları da dikkate almaktadır. Üçüncü olarak yaşam şansları sadece tüketim
şanslarıyla da sınırlandırılmamalıdır. Kişilerin bireysel olarak kendilerini gerçekleştirmek
amacıyla sahip oldukları ya da olmaları gereken şansları da kapsamaktadır. Dördüncü olarak
yaşam şansları öyle geniş anlaşılmalıdır ki sadece maddi ve düşünsel malları değil, sosyal
ilişkiler ve prestij şanslarını da içine almalıdır.
Yaşam şanslarının bolluğunu sınıflandırmak üzere çoğunlukla iki ve üç-bölümlü
tipolojiler geliştirilmiştir. İkili sınıflandırmalarda çokça maddi ve maddi olmayan şanslar ya
da objektif ve sübjektif şanslar ayrımı yapılmaktadır. Üçlü bölümlendirmeye de örnek olarak
ekonomik, sosyal ve kültürel şanslar ayrımı verilebilir. Ralf Dahrendorf kurumsal alanlara
göre basit bir sınıflandırmanın yerinde olacağını söyleyerek beş kurumsal şans alanı ayırt
etmiştir: Akrabalık şansları, siyasal şanslar, ekonomik şanslar, askeri şanslar ve dinî şanslar.
Bu tür basit sınıflandırmalar spesifik bazı temalara dikkat çekmek için yararlı olmakla birlikte
oldukça yetersiz ve ayrıştırması eksiktir. Sözgelimi bu listeye güvenlik şansları, erotik şanslar
ve eğitim şanslar gibi yeni kategoriler eklenebilir. Benschop’a göre yaşam şansları kişi olarak
bireylerin ihtiyaçlarına göndermede bulunmaktadır. Bu bakımdan ihtiyaç temelli bir
sınıflandırma yerinde olacaktır, ancak yaşam şanslarının farklılığı toplumsal ilişkiler
bağlamında ve dolayısıyla tarihsel olarak belirlenmiş insan ihtiyaçları analiz edilerek
saptanmalıdır.
En çok sorunlu olan nokta, toplumsal kaynakların belirlenmesidir. Toplumsal
eşitsizlikle ilgili tartışmaların da çoğu bu noktada düğümlenmektedir (Benschop, 2013). Bu
noktada Veit Bader doğrudan ve dolaylı kaynaklar arasıda bir ayrım yapmıştır. Doğrudan
kaynaklar, ona göre toplumsal kullanım mallarını üretmek için doğrudan kullanılan
kaynaklardır. Tipik doğrudan kaynaklar; 1) Maddi kaynaklar veya maddi iş koşulları, 2)
spesifik nitelikli işgücünün başarı nitelikleri ve 3) işbirliği ve organizasyon biçimleridir. Diğer
tüm kaynaklar dolaylı kaynaklar olup doğrudan iş süreçlerinde kullanılmazlar, fakat doğrudan
kaynakların dağılımını ve dolayısıyla güç pozisyonlarını etkilerler; belirli toplumsal iş ve
58
yaşam ilişkilerine erişimi engeller, dışlar ya da açık tutarlar ve toplumsal iş süreçlerinin
sonuçlarının dağılımını sağlarlar. Kısacası dolaylı kaynaklar elde etme/erişim ve dışlama
araçlarıdır. Dolaylı kaynakların örnekleri maddi zenginlik, soy, diploma, bilgi, siyasal
meşruiyet ve şiddet, para, serbest zaman, örgütlerde yöneticilik pozisyonları, sosyal ilişkiler
ve patronaj ile çeşitli prestij kanallarıdır.
Yaşam şanslarının her toplumda aynı olmadığı, toplum tiplerine göre değiştiği
bilinmektedir. Bu konuda ideal-tipik iki modelden bahsedilebilir: Bir sınıftan diğerine geçiş
imkânı olmayan kast toplumları ve sosyal hareketliliğe açık sınıf toplumları. Kast sisteminin
geçerli olduğu toplumlarda sosyal statü doğumla belirlenir ve kast sosyal geçişliliğe izin
vermez veya çok az yer verir. Meslek ve evlilik dâhil olmak üzere bireyin tüm yaşamını
biçimlendirir. Geleneksel ve tarım toplumlarında kast sistemlerine rastlanır. Tipik örneği
geleneksel Hint toplumudur. Kast sisteminin tersine sınıf sistemlerinde hem doğumla hem de
başarı temelinde statüler elde edilir. Bireyin başarısına dayanan sosyal geçişlilik yüksektir.
Modern sanayileşmiş ve sanayi sonrası toplumlarda yaygındır.
Sosyologlar, sosyal statüye ilişkin kısa dönemli ve uzun dönemli değişimler arasında bir
ayrım yapmaktadırlar. Kuşak içi sosyal hareketlilik, bir kişinin yaşamı boyunca ortaya çıkan
sosyal statü değişimidir. Kuşaklar arası sosyal hareketlilik, anne-babaya göre çocukların
yukarıya ya da aşağıya doğru sosyal hareketliliği olup, endüstrileşme gibi toplumda herkesi
etkileyen genellikle uzun dönemli değişimleri meydana getirdiği için önemli olmaktadır.
ABD’de yapılan bir sosyal hareketlilik araştırması dört genel sonuca işaret etmektedir
(Macionis, 2012:283-284):
a) Geçen yüzyılda sosyal hareketlilik oldukça yüksek olmuştur.
b) Tek bir kuşak içinde sosyal hareketlilik genellikçe küçüktür.
c) Sosyal hareketliliğin uzun dönemli eğilimi yukarıya doğru olmuştur.
d) 1970’lerden beri sosyal hareketlilik istikrarsız olmuştur.
Sosyal hareketliliğin fazla olması okullaşma, mesleki formasyon ve endüstrileşme ile
ilgili iken, sosyal hareketlilikteki istikrarsızlık ekonomik krizlerle alakalıdır. Modern
toplumda sosyal hareketlilik artmakla birlikte, bu her grup ve kesim için geçerli değildir.
Sözgelimi Amerika ve Avrupa’da siyahlar ve göçmen gruplara mensup bireyler daha az ve
daha yavaş yükselirken, beyazlar daha kolay sınıf atlamaktadırlar. Irk, etnisite ve cinsiyet gibi
59
etkenler hala sosyal hareketlilik sürecinde olumsuz bir faktör olarak algılanmakta ve bazı
gruplar ayrımcılıkla yüz yüze kalmaktadırlar.
Yaşam Tarzları
Yaşam şansı kavramını sınıf kavramıyla irtibatlı olarak kullanan Weber, bunun aksine
yaşam tarzları kavramını statü gruplarıyla bağlantılı olarak kullanmıştır. İlkinde üretim
sürecindeki konum belirleyici iken, ikincisinde tüketim kalıpları öne geçmektedir. “İnsanların
bu tür gruplarla (statü grupları, K.C.) sınıflandırılması piyasadaki veya üretim sürecindeki
yerlerinden çok onların tüketim tarzlarına dayanır. Weber, Marks’ın dikkati tamamıyla üretim
safhasına vermesi nedeniyle bu tür sınıflandırmanın önemini gözden kaçırdığını düşündü.
Topluluk özelliği gösteren gruplaşmalar olabilen veya olmayabilen sınıfların tersine statü
grupları, normalde, kendilerine ait yaşam biçimlerinin kanıları vasıtasıyla ve kendilerine
başkalarının uygun gördüğü itibar ve onur vasıtasıyla birlik içinde olan topluluklardır. Bu
çevreye ait olmayanlarla toplumsal etkileşime konulan sınırlandırma beklentileri ve
aşağıdakilere yönelik kabul edilen toplumsal mesafe bununla ilişkilidir…. Bir statü grubu,
yalnızca üyelerini toplumsal eyleyenlerin geri kalanından uzaklaştıran ve “onlar” ve “biz”
arasında gerekli toplumsal mesafeyi kuran, başkalarının onun üyelerine uygun gördüğü
saygınlık veya küçümseme derecesinde var olabilir.” (Coser, 2010:211).
Yirminci yüzyıl boyunca da bu kavram, Weber’in etkisinde kullanılmaya devam
etmiştir. “1960’lar ve 1970’lerin sosyolojisinde geliştiği şekliyle “yaşam tarzı”, farklı sosyal
grup ve sınıflarla irtibatlı maddi ve sembolik ürünleri tüketme ve kullanma kalıplarını ifade
eder. Yaşam tarzları, kültürel araştırmalarda ele alındığı üzere, birey kendisini
ihtimaller/imkânlar çokluğu açısından sembolik kodlar olarak belli ürün veya davranış
kalıplarının anlamlı tercihi yoluyla ifade ettiği sürece, grup veya birey kimliğinin odaklanması
olarak anlaşılabilir. Yaşam tarzına ilişkin tercih, hâkim sosyal düzene direniş yöntemi olarak
görülebilir. Bununla beraber yaşam tarzlarına dair analiz, yaşam tarzı tercihinin ne ölçüde
gerçekten özgür ve yaratıcı bir tercihi temsil ettiği ve ne ölçüde reklâmcılık ve diğer kitle
iletişim araçlarının gündelik hayata etkisini ve dolayısıyla bireyin hâkim sosyal düzene dâhil
edilişini temsil ettiği meselesini ele almak zorundadır.” (Edgar & Sedgwick, 2007:206).
Günümüzde yaşam biçimleri, insanları birbirinden farklı kılan davranış kalıplarıdır.
Toplumsal yapı bağlamında, kültürel yapılara bağlı olmakla birlikte, her biri bir biçim, bir
tavır ve bir gruba ait bazı eşyaları, yerleri ve zamanları kullanış biçimi olarak
60
kullanılmaktadır. Yaşam biçimi, grubun toplumsal deneyimlerinin bütünü değildir. Özel
bağlamlarda anlam kazanan uygulama ve davranış dizileridir. Bu biçimlerden, bir şeyler
üretmekten çok, bir şeyleri kullanma yolları olarak söz edilmektedir (Chaney, 1999:14-15).
Kendini farklı kılma, kitle toplumunun bir özelliği olarak görülebilir. Kitle toplumlarında
birey, anonim bir ortamda ve giderek türdeşleşen bir toplumsal düzen içinde kaybolup
gitmektedir. Böyle bir toplumda kaybolmaktan kurtulmanın yolu, kişilerin kendilerini
başkalarından veya özellikle kitleden farklılaştırma çabasıdır. Bu farklılaştırma çabasının en
önemli boyutu, yine aynı toplumun bir özelliği olan tüketimcilikle ilgilidir. Çok farklı
seçeneklerin olduğu tüketim toplumunda birey, kendini tüketim malları ve ürünleri üzerinden
ayırt etme yarışındadır.
Sosyal teorisyen George Ritzer, tüketim toplumunun bireylere sunduğu olanakları yeni
tüketim araçları olarak tanımladığı “tüketim katedralleri”nin işlevlerine yoğunlaşarak ifade
eder. Ona göre fast food restoranlar, zincir mağazalar, kataloglar, elektronik alışveriş
merkezleri, indirimli mağazalar, süper mağazalar, yolcu gemileri, kumarhaneler, konulu
restoranlar zinciri (yemeeğlence olarak anılırlar), spor merkezleri, lüks girişli siteler, eğitim
ortamları, tıp ve hastaneler, müzeler ve hayır kurumları ve megakiliseler çağımızın tüketim
katedralleridir ve geçmişteki dini katedrallerin pek çok işlevlerini üstlenmişlerdir. “Alışveriş
merkezleri, insanların tüketim dinleri”ni yerine getirmek için gittiği yerler olarak tarif edilir.
Alışveriş merkezlerinin ticari ve mali girişimlerden daha fazla bir şey olduğu; geleneksel
uygarlıkların din merkezleriyle ortak çok yanları olduğu ileri sürülür. Bu tür din merkezleri
gibi alışveriş merkezleri de, insanların festivallere katılma ihtiyaçlarının yanı sıra birbirleriyle
ve doğayla (ağaçlar, bitkiler, çiçekler) ilişki kurma ihtiyacını karşılayan yerler olarak görülür.
Alışveriş merkezleri, geleneksel olarak tapınakların sağladığı türde bir merkezilik sağlar ve
benzer bir denge, simetri ve düzene sahip olacak şekilde inşa edilirler. Atriumlar genellikle su
ve bitkiler aracılığıyla doğayla bağlantı sunar. İnsanlar kendilerine özel cemaat hizmetlerinin
yanı sıra bir topluluğa dâhil olma duygusu da edinirler. Oyun, din pratiğinin neredeyse
evrensel ölçüde bir parçasıdır ve alışveriş merkezleri de insanlara eğlenmeleri için bir yer
sağlar. Aynı şekilde alışveriş merkezleri insanlara tören yemeklerine katılabilecekleri bir
ortam da sunar. Alışveriş merkezleri, tüketim katedralleri adını hak eder.” (2011:26-27).
Teknolojik değişimlere bağlı olarak tüketimi kolaylaştırıcı araçlarda bir çoğalma olmuş
ve alışveriş basit bir işlem haline gelmiştir. Bunların başında bilgisayar, internet ve kredi
kartları gelmektedir. Ayrıca smart kartlar, bankamatik kartları ve bankamatikler para
61
kullanımını, alışverişi ve dolayısıyla tüketimi kolaylaştırmıştır. Bu araçların yaygınlaşması ve
bunlara sahiplik artık yeni bir statü simgesi olmuştur. Medya ve medyada her zaman önemli
bir yer tutan reklâmlar kapitalizmin tüketim manivelası olmaya devam etmektedirler. Bunlara
moda etkinlikleri, diziler ve sinema ve hatta çağdaş havalimanları da dâhil edilmelidir. Tüm
bu imkânlar ve araçlar, sürekli olarak insanların arzularını kamçılamakta ve tüketim
yapmalarını sağlamaktadır.
Fransız sosyolog Jean Boudrillard, tüketim toplumunda nesnelerin göstergesel özellikler
kazandığına işaret etmiştir. Ona göre insan etkinliklerini ihtiyaçların belirlediği fikri bir mit
haline gelmiştir. Toplumsal yaşamın temeli, ekonomik ihtiyaçlar değil, yaşam tarzı ve
değerleridir. “Burada vurgulanması gereken şey, nesnelerin, tüketim toplumunda tüketilmekle
kalmadıklarıdır; bir ihtiyacı doyurmaktan çok bir statüyü göstermek için üretilirler ve bunun
mümkün olmasını sağlayan tek şey de nesneler arasındaki farksal ilişkidir. Dolayısıyla tam bir
tüketim toplumunda, nesneler göstergeler haline gelir ve ihtiyaç alanı çoktan geride bırakılmış
olur.” (Lechte, 2006:407). Gösterge değerine karşılık gelen mantık, farklılık mantığıdır.
İnsanlar, tüketim nesneleriyle farklı olduklarını vurgulayarak statülerini ifade ederler.
62
GÜNEY MARMARA BÖLGESİ’NİN GENEL ÖZELLİKLERİ
Yerleşim Yeri Türleri ve Yüzölçümü
Güney Marmara Bölgesi (GMB)’inde yer alan Balıkesir ili, Türkiye’de en çok ilçe
sayısına sahip illerden birisidir.1 Balıkesir ilçe sayısı bakımından ülkede 7. sırada yer alırken
Çanakkale 30. sırada yer almaktadır. Belediye sayısı bakımından da Balıkesir ilk sıralarda
(15.), Çanakkale ilse 31. sırada yer almaktadır. Balıkesir ili aynı zamanda Türkiye’de en fazla
köye sahip illerden birisidir. Bir bütün olarak GMB’inde toplam 1.457 köy bulunmaktadır ki
bu rakam bölgenin kırsal ve tarımsal öneminin ilk dikkat çeken özelliğidir. Bölge, toplamda
24.423 km2’lik bir yüzölçümüne sahiptir (Bkz Tablo 1).
Tablo 2: Bölgenin Yerleşim Yeri Türü Ve Yüzölçümü Miktarı Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı Türkiye Balıkesir Çanakkale
81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALE
İlçe Sayısı2012 957 19 12 7 30
Belediye Sayısı
2012 2 934 53 34 15 31
Köy Sayısı2012 34 434 892 565 6 18
Yüzölçüm (km2) (göl dahil)
2002 783 562 14 473 9 950 12 30
Kaynak: TUİK verileri
Nüfus Özellikleri
Bölgenin toplam nüfusu 2012 yılı verilerine göre 1.654,422’dir. Balıkesir ili 1.160,731
kişilik nüfusuyla Çanakkale nüfusunun (493.691) iki katından fazladır. Şehir nüfusunun
toplam nüfus içindeki oranı bakımından bölge Türkiye ortalamasının (yüzde 77,28) önemli
ölçüde altındadır. Bu bakımdan Balıkesir’de kentsel nüfus yüzde 61,32, Çanakkale’de ise 1İstanbul (39), İzmir (30), Konya (31), Ankara (25), Erzurum (20)’dan sonra 19 ilçeye sahip 3 ilimizden birisi Balıkesir’dir.
63
yüzde 56,32’dir. Bu veriler de bölgenin kırsal ve tarımsal karakterine işaret etmektedir. Nüfus
özellikleri bakımından en dikkat çeken bir özellik de yıllık nüfus artış hızı bakımından
Balıkesir’in Türkiye ortalamasının çok altında olmasıdır. Tablo 2’nin gösterdiği gibi, Türkiye
ortalaması ‰ 12,01 olduğu halde bu oran Balıkesir’de ‰ 5,54, Çanakkale’de ise ‰ 14,79
olarak görülmektedir. Yıllık nüfus artış oranındaki bu düşük eğilim, bölgenin ekonomik
kalkınma çabalarına olumsuz etki edebileceği düşünülebilir.
Tablo 3: Bölgenin Nüfus Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı
Türkiye Balıkesir Çanakkale81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALE
Toplam Nüfus2012 75627384 1 160731 493 691 17 41
Şehir Nüfusunun Toplam Nüfus İçindeki Oranı (%)
2012 77.28 61.32 56.32 49 61
Nüfus Yoğunluğu
2012 98 81 50 30 53
Yıllık Nüfus Artış Hızı (‰)
2011-2012 12.01 5.54 14.79 51 23
Cinsiyet Oranı (%) (Her 100 kadın için erkek sayısı)
2012 100.76 100.28 103.12 39 20
Kaynak: TUİK verileri
Göç Eğilimleri
Yıllık nüfus artış oranının düşüklüğü bölgenin dışarıya çok göç verdiği düşüncesini akla
getirebilir. Fakat Tablo 3’deki veriler bu düşünceyi pek desteklememektedir. Bölgenin
dışarıya verdiği göç sayıları ile dışarıdan aldığı göç sayıları arasında çok büyük bir
dengesizlik görülmemektedir. 2012 yılı verilerine göre, Balıkesir’de net göç -393,
Çanakkale’de ise 8.878’dir. Bu rakamlar dışarıya verdikleri göçe kıyasla Çanakkale’nin
Balıkesir’den daha fazla göç aldığını göstermektedir.
Tablo 4: Bölgenin Göç Özellikleri
64
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı Türkiye Balıkesir Çanakkale
81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALE
Net göç2012 --- - 393 8 878 43 8
Net göç hızı (‰)
2011-2012 --- 0.34 18.15 37 4
İllerin aldığı göç
2012 2 317 814 34922 23 252 14 29
İllerin verdiği göç
2012 2 317 814 35 315 14 374 15 49
Kaynak: TUİK verileri
İşgücü, İstihdam ve İşsizlik Eğilimleri
İşgücü, istihdam ve işsizlik verileri, bir bölgede halkın çalışma yaşamına katılımı
hakkında fikir verdiği gibi bölgenin ekonomik gelişme düzeyi hakkında da bilgiler verir.
Tablo 5: Bölgenin İşsizlik ve istihdam Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı Türkiye Balıkesir Çanakkale
81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALE
İşsizlik oranı (%)
2011 7.90 7.20 5.40 42 25
İşgücüne katılma oranı (%)
2011 47.50 48.70 47.30 38 21
İstihdam oranı (%)
2011 43.70 45.20 44.70 37 18
Kaynak: TUİK verileri
İşsizlik oranları bakımından bölgenin Türkiye ortalamasına göre (yüzde 7,90) nispeten
daha iyi durumda olduğu (Balıkesir’de yüzde 7,20, Çanakkale’de yüzde 5,40), işgücüne
katılma oranları bakımından yüzde48,70’lik bir oranla Balıkesir’in Türkiye ortalamasına
(yüzde 47,90) biraz üstünde, Çanakkale’nin ise Türkiye ortalamasına çok yakın (yüzde 47,30)
olduğu gözlenmektedir (Bkz. Tablo 4). İstihdam oranı bakımından da benzer bir görünüm söz
konusudur. Bu bakımdan Balıkesir de Çanakkale de Türkiye ortalamasının biraz üstündedir.
65
İş Demografik Özellikleri
Bölgenin iş demografik özelliklerinin düzensiz eğilimler gösterdiği söylenebilir (Bkz.
Tablo 5). Örneğin, ticaret unvanlı kurulan işyeri sayısı bakımından Balıkesir ve Çanakkale
toplam nüfus sayılarına oranlı bir eğilim gösterirken kapanan ticaret unvanlı işyeri sayısı
bakımından nüfuslarına göre oransız eğilimler göstermektedir. Bu bakımdan 2009 yılı
verilerine göre Balıkesir 1.049 kapanan işyeri sayısıyla 81 il içinde 5. sırada yer almaktadır.
Tablo 6: Bölgenin İş Demografik Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı Türkiye Balıkesir Çanakkale
81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALETicaret ünvanlı işyeri sayısı (kurulan)
2009 44 050 595 253 12 28
Ticaret ünvanlı işyeri sayısı (kapanan)
2009 32 419 1 049 200 5 33
Açılan şirket ve kooperatif sayısı
2009 44 472 383 218 20 30
İş kayıtlarına göre girişim sayısı
2011 3 422 163 59 293 27 414 13 30
Kaynak: TUİK verileri
Açılan şirket ve kooperatif sayıları bakımından ise iki ilin toplam nüfuslarına göre
oransız rakamlar göze çarpmaktadır (Balıkesir’de 383, Çanakkale’de 218). Her iki durum da
özellikle Balıkesir’de ekonomik istikrarsızlığa işaret ettiği yönünde yorumlanabilir. İş
kayıtlarına göre girişim sayıları bakımından Balıkesir 81 il içinde 13. sırada yer alırken
Çanakkale 30. sırada yer almaktadır. Genel olarak iş demografik özellikleri itibariyle çok
daha küçük sayılara sahip olsa da Çanakkale’nin Balıkesir’e göre daha istikrarlı olduğu
söylenebilir.
Genel Demografik Özellikler
66
Bölgenin genel demografik özellikleri incelendiğinde birkaç önemli husus dikkat
çekmektedir. Birincisi, kaba evlenme hızı bakımından bir bütün olarak GM Bölgesi (hem
Balıkesir hem Çanakkale) Türkiye sıralamasında önemsenecek derecede geride yer
almaktadır. Buna karşılık kaba boşanma hızı bakımından bir bütün olarak GM Bölgesi ilk 20
sırada yer almaktadır. Diğer bir deyişle, bölge insanı az evleniyor ve fazla boşanıyor. Nitekim,
boşanma hızı bakımından özellikle Balıkesir (yüzde 1,99) Türkiye ortalamasının (yüzde 1,64)
üstünde bir orana sahiptirler (Bkz. Tablo 6).
Tablo 7: Bölgenin Demografik Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı Türkiye Balıkesir Çanakkale
81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALE
Kaba evlenme hızı (‰)
2012 8.03 7.05 6.43 66 77
Kaba boşanma hızı (‰)
2012 1.64 1.99 1.66 12 24
Kaba intihar hızı (%ooo)
2012 4.29 4.41 5.92 35 16
Doğum sayısı (ikametgah yerine göre)
2012 1 279 864 12 852 5 401 28 52
Ölüm sayısı2012 374 855 9024 4 002 7 30
Bebek ölümleri2012 14845 173 73 25 52
Kaynak: TUİK verileri
İkinci olarak, intihar hızı oranları bakımından da GM Bölgesi, özellikle Çanakkale,
Türkiye ortalamasının üstünde yer almaktadır. Bu bakımdan Balıkesir 81 il içinde ortalarda
(35. sırada) yer alırken, Çanakkale binde 5,92’lik bir oranla 16. sırada yer almaktadır. Bu
durum Çanakkale’de özel bir sorun olduğuna ve intihara ilişkin önleyici hizmetlere
gereksinim duyulduğuna yorulmalıdır.
Sağlık Özellikleri
67
GM Bölgesinin sağlık özellikleri bakımından vasat bir yerde durduğu ileri sürülebilir.
Kişi başına düşen hastane yatak sayısı hemen hemen Türkiye ortalamasıyla aynıdır (Bkz.
Tablo 7). Hastane sayısı, hastane yatak sayısı ve uzman hekim sayısı bakımlarından Balıkesir
81 il içinde ilk 20 içinde yer alırken Çanakkale ilk 40 içinde yer almaktadır. Ancak Tablo 7’de
yer alan veriler kendi başına sağlık hizmetlerinin yeterliliği hususunda çıkarımlarda
bulunmaya elverişli değildir.
Tablo 8: Bölgenin Sağlık Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı Türkiye Balıkesir Çanakkale
81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALEYüzbin kişi başına hastane yatak sayısı
2011 252 251 243 36 39
Hastane sayısı (Kamu+Özel)
2011 1 410 28 13 8 38
Hastane yatak sayısı (Kamu+Özel)
2011 188 047 2 899 1 180 18 41
Uzman hekim sayısı2011 66 064 767 337 21 38
Kaynak: TUİK verileri
Hastane sayısı, hastane yatak sayısı ve uzman hekim sayıları genel nüfus içindeki
yerlerine göre değerlendirilirse daha somut bir karşılaştırma ortaya çıkabilir. Buna göre,
örneğin hastane sayısı açısından hesaplandığında Türkiye’de yaklaşık 52.000 kişiye bir
hastane düşerken, GM Bölgesinde yaklaşık 41.000 kişiye bir hastane düştüğü anlaşılacaktır.
Aynı mantıkla hesaplandığında, Türkiye’de yaklaşık 407 kişiye bir hastane yatağı düşerken,
GM Bölgesinde yaklaşık 390 kişiye bir hastane yatağı düşmektedir. Son olarak, Türkiye’de
yaklaşık 1.180 kişiye bir uzman hekim düşerken, GM Bölgesinde yaklaşık 1.500 kişiye bir
uzman hekim düşmektedir. Bu hesaplamalar göstermektedir ki GM Bölgesi, hastane sayısı ve
hastane yatak sayısı bakımından Türkiye ortalamalarından daha iyi durumda fakat uzman
hekim sayısı bakımından Türkiye ortalamasının altında (yetersiz) yer almaktadır.
Kültür Özellikleri
68
Kültür özellikleri bakımından TÜİK 4 gösterge kullanmıştır. Bu göstergeler içinde
Tablo 8’de dikkat çeken çarpıcı husus, halk kütüphanesi sayısı bakımından Balıkesir’in ilk 10
il içinde yer almasına rağmen bin kişi başına halk kütüphanesinden yararlanma sayısı
bakımından Balıkesir’in oldukça gerilerde (48. sırada) yer almasıdır. Bu veriler Balıkesir
halkının okuma alışkanlığının zayıflığına işaret etmektedir. Buna karşılık Çanakkale ili halk
kütüphanesi sayısı bakımından 81 il içinde ortalarda (43. sırada) olmasına rağmen
kütüphanelerden yararlanma sayısı bakımından bu ilin Balıkesir’den çok daha iyi durumda
(27. sırada) olduğu görülmektedir. Öte yandan, sinema salonu sayısı bakımından Balıkesir
(29 salon) Çanakkale’ye (9 salon) göre çok daha iyi durumda görünmektedir. GM Bölgesinde
tiyatro salonu bulunmaması dikkat çeken diğer bir husustur.
Tablo 9: Bölgenin Kültür Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı Türkiye Balıkesir Çanakkale
81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALE
Halk kütüphanesi sayısı
2011 1 118 22 11 10 43
Bin kişi başına halk kütüphanelerinden yararlanma sayısı
2011 252 308 447 48 27
Sinema salonu sayısı2011 1 917 29 9 11 37
Tiyatro salonu sayısı2011 511 --- - --- -
Kaynak: TUİK verileri
Bu verilerden hareketle özellikle Balıkesir’de okuma alışkanlığını yaygınlaştırma
amaçlı kampanya ve programların gerekli olduğu, bu yönde faaliyet gösterecek sivil toplum
kuruluşları ve resmi kuruluşlara hibe desteklerinin yararlı olacağı çıkarımında bulunulabilir.
69
Turizm Özellikleri
Ülke çapında belediye belgeli konaklama tesislerine gelen yerli ve yabancı turist sayısı
22.411,589 iken GM bölgesinin (Balıkesir ve Çanakkale birlikte) bu rakam içindeki yeri 2
437.740’dır (Bkz. Tablo 9). Diğer bir deyişle GM Bölgesi, ülke çapında belediye belgeli
konaklama tesislerine gelen yerli ve yabancı turistlerin yüzde 10,87’sini ağırlamaktadır ki bu
da bölgenin önemli bir turizm potansiyeli taşıdığını göstermektedir. Öte yandan, Turizm
İşletme belgeli konaklama tesislerine gelen yerli ve yabancı turist sayısı Türkiye çapında 33
614.187 iken GM Bölgesinin bu rakam içindeki yeri 986.914, diğer bir deyişle sadece yüzde
2,94’dür.
Tablo 10: Bölgenin Turizm Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı
TürkiyeGM
Bölgesi Balıkesir Çanakkale81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALEBelediye belgeli konaklama tes.geliş sayısı (Yerli-Yabancı)
2011 22 411 589
2 437 740
1 485 332
952 408 4 7
Turizm İşl.belgeli konaklama tes.geliş sayısı (Yerli-Yabancı)
2011 33 614 187
986 914 542 024 444 890 10 11
Kaynak: TUİK verileri
Özetle, GM Bölgesi belediye belgeli konaklama tesislerine gelen turist sayısı
bakımından toplam payın yüzde 10,87’sini alırken turizm işletme belgeli konaklama
tesislerine gelen turist sayısı bakımından toplam payın sadece yüzde 2,94’ünü almaktadır. Bu
veriler göstermektedir ki GM Bölgesi önemli bir turizm potansiyeli taşımaktadır ama özellikle
turizm işletme belgeli konaklama tesisleri bakımından daha fazla yatırıma ihtiyaç
duymaktadır.
Eğitim Özellikleri
Eğitim özellikleri bakımından GM Bölgesinin verileri incelendiğinde dikkat çeken
birkaç temel husus görünmektedir. Birinci husus, okuma yazma bilen nüfus oranları
bakımından Çanakkale’nin Balıkesir’e göre daha iyi durumda olduğudur. Çanakkale’de
70
okuma yazma bilen nüfus oranı (6 yaş ve üzeri) yüzde 97,86 ile Türkiye ortalamasının
üzerinde iken Balıkesir bu bakımdan Türkiye ortalamasıyla hemen hemen aynıdır
(yüzde98.80). Bu açıdan bakıldığında Çanakkale’nin 81 il içinde 5. sırada Balıkesir’in ise 20.
sırada yer aldığı görülmektedir (Bkz. Tablo 10).
İkinci husus, cinsiyete göre okuma yazma bilenlerin oranıyla ilgilidir. Okuma yazma
bilen kadınların oranı Türkiye’de yüzde 93.00, Balıkesir’de yüzde 94,93, Çanakkale’de ise
yüzde 96,68’dir. Dolayısıyla bu bakımdan da Çanakkale Türkiye ortalamasının üzerinde ve
Balıkesir’den biraz daha iyi durumdadır.
Üçüncü husus, ilk ve orta öğretimdeki okullaşma oranları bakımından da Çanakkale’nin
Balıkesir’den daha iyi olmasıdır. İlköğretimde brüt okullaşma oranı,hem Balıkesir’de hem de
Çanakkale’de yüzde 104 civarındadır. Bu açıdan her iki il de Türkiye ortalamasının (yüzde
107.52) altında görünmektedir.
Ortaöğretimde okullaşma oranları açısından ise tersi bir durum söz konusudur.
Ortaöğretimde brüt okullaşma oranı Türkiye’de yüzde 96.77, Balıkesir’de yüzde 98.47,
Çanakkale’de ise yüzde103.97’dır. Bu durum her iki ilde de ortaöğretimde brüt okullaşma
oranlarının ilköğretimde brüt okullaşma oranlarına göre tüm Türkiye oranlarında olduğu gibi
daha yavaş olduğunu göstermektedir.
Dördüncü husus, hem ilköğretimde hem de orta öğretimde öğretmen başına düşen
öğrenci sayıları bakımından Balıkesir’in de Çanakkale’nin de Türkiye ortalamasına göre daha
iyi durumda olduğudur. Nitekim ilköğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı
Türkiye’de 20 iken Balıkesir’de 16, Çanakkale’de 14’dir. Ortaöğretimde de öğretmen başına
düşen öğrenci sayısı Türkiye’de 16 iken Balıkesir’de 13, Çanakkale’de 12’dir.
Beşinci husus, GM Bölgesinin yüksek öğrenim potansiyeliyle ilgilidir. GM Bölgesinde
özel yüksek öğrenim kurumu bulunmamaktadır. Yüksek öğrenimde okuyan öğrenci sayısı
2011-12 akademik yılı itibariyle Balıkesir’de37.440 iken Çanakkale’de 29.444’dür. İki il
birlikte yaklaşık 67 bin yüksek öğrenim öğrencisine ev sahipliği yapmaktadır.
71
Tablo 11: Bölgenin Eğitim Özellikleri
Temel GöstergelerGüncel Veri Yılı Türkiye Balıkesir Çanakkale 81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALE
Okuma Yazma Bilenlerin Oranı (%) [6+yaş]
2012 95.78 98.80 97.8620
5
Okuma yazma bilenlerin oranı [erkek] (%) [6+ yaş]
2012 98.56 98.67 99.0033
16
Okuma yazma bilenlerin oranı [kadın] (%) [6+ yaş]
2012 93.00 94.93 96.6818
3
Toplam Okul Sayısı [okulöncesi,İlk ve ortaokul, Ortaöğretim]
2012/'13 83771 1 408 55418
52
Brüt okullaşma oranı (%) [ilköğretim]
2012/'13 107.52 104.84 104.2662
72
Brüt okullaşma oranı (%) [ortaokul]
2012/'13 107.64 105.55 106.8346
27
Brüt okullaşma oranı (%) [Ortaöğretim]
2012/'13 96.77 98.47 103.7442
30
Toplam Öğrenci sayısı [okulöncesi,İlk ve ortaokul, Ortaöğretim]
2012/'13 17234452 204132 79 58820
52
Toplam Öğretmen sayısı [okulöncesi,İlk ve ortaokul, Ortaöğretim]
2012/'13 869630 13103 5 47919
46
Derslik (Sınıf) Sayısı [okulöncesi,İlk ve ortaokul, Ortaöğretim]
2012/'13 538442 8 045 3 80619
45
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı [İlköğretim]
2012/'13 20 16 1453
73
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı [ortaokul]
2012/'13 19 15 1552
52
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı [Toplam Ortaöğretim]
2012/'13 16 13 1252
71
Önlisans ve lisans düzeyinde öğrenci sayısı (yeni kayıtlı)
2011/'12 813 580 11 925 8 93311
25
Yüksek öğretimde okuyan sayısı
2011/'12 4 112 687 37 440 29 44414
24
Yüksek öğretimde mezun toplamı (bir önceki dönem mezunları)
2011/'12 496 794 8 011 5 2929
21
Üniversitelerde profesör sayısı 2011/'12 16 783 89 7829
32
Üniversitelerde doçent sayısı 2011/'12 9 257 75 8232
29
Üniversitelerde öğretim elemanı sayısı 2011/'12 118 839 1 092 1 085
2829
Kaynak: TUİK verileri
72
İstanbul, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlere yakınlıkları itibariyle ve nispeten daha
ekonomik yaşam koşullarına sahip olmaları bakımından Balıkesir ve Çanakkale yüksek
öğrenim için daha fazla bir çekim alanı olma potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla, turizm
açısından olduğu gibi yüksek öğrenim açısından da GM Bölgesi olduğundan çok daha fazla
önem, ilgi ve yatırım merkezi haline gelebilir.
Üniversitelerde öğretim elemanı sayısı bakımından Balıkesir ve Çanakkale neredeyse
aynı sayıya sahiptirler (Balıkesir 1.092, Çanakkale 1.085) ve 81 il içinde Balıkesir 28. Sırayı
Çanakkale ise 29. Sırayı paylaşmaktadırlar. Balıkesir’de yüksek öğrenimde okuyan öğrenci
sayısı Çanakkale’ye göre yaklaşık 8 bin kişi daha fazla olduğu dikkate alındığında
Balıkesir’deki üniversite öğretim elemanı sayısının aslında Çanakkale’den geride olduğu
çıkarımında bulunmak mümkündür.
Enerji Özellikleri
GM Bölgesinin enerji üretim ve tüketim özellikleri bağlamında dikkat çekici husus
Balıkesir ile Çanakkale arasındaki bariz farklılıktır. Elektrik üretim kapasitesi bakımından
Çanakkale 81 il içinde 20. sırada yer alırken Balıkesir 43. sırada yer almaktadır (Bkz. Tablo
11).
Tablo 12: Bölgenin Enerji Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı
Türkiye Balıkesir Çanakkale81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALE
Elektrik üretim kapasitesi (MW)
2005 38 843,50 52 552 43 20
Kişi başına toplam elektrik tüketimi (Kwh/kişi)
2011 2 490 2 174 7 621 33 1
Kişi başına sanayi elektrik tüketimi (Kwh)
2011 1 177 837 6 237 34 1
Kişi başına mesken elektrik tüketimi (Kwh)
2011 592 628 606 16 18
Toplam elektrik tüketimi (Mwh)
2011 186 099 551 2 509 114 3 707 273 19 12
Kaynak: TUİK verileri
73
Bu bariz faklılık kişi başına düşen toplam elektrik tüketiminde de kişi başına düşen
sanayi elektrik tüketiminde de kendini göstermektedir. Örneğin kişi başına düşen sanayi
elektrik tüketimi Çanakkale’de 6.237 Kwh iken Balıkesir’de bu rakam sadece 837 Kwh’dir.
Nitekim Çanakkale kişi başına toplam elektrik tüketimi bakımından da kişi başına düşen
sanayi elektrik tüketimi bakımından da 81 il içinde 12. Sırayı alırken Balıkesir bu kapsamda
19. sırada yer almaktadır.
Bu veriler Çanakkale’nin Balıkesir’e göre çok daha fazla sanayi tesislerine sahip
olmasının göstergeleridir. Nitekim kişi başına düşen mesken elektrik tüketimi bakımından iki
il arasında önemli bir fark görülmemektedir. Fark, sanayi elektrik tüketim miktarlarındadır.
Balıkesir’in bu özel durumu farklı yönlerden değerlendirilebilir. Bir açıdan Balıkesir’in daha
fazla sanayi yatırımına özendirilmesi gerektiği düşünülebilir. Ama başka bir açıdan ise,
Balıkesir’in nispeten düşük sanayileşme durumu ona başka avantajlar sağlayabilir ve hatta
sanayileşmeden uzak kalması gereği savunulabilir.
Ulaşım Özellikleri
Ulaşım özellikleri bağlamında önemli bir gösterge otomobil sayılarıyla ilgilidir. 2013
(Haziran ayı sonu) itibariyle Balıkesir 150.109 otomobil ile 81 il içinde 13. sırada yer alırken
Çanakkale 61.885 otomobil ile 30. sırada yer almaktadır (Bkz. Tablo 12).
Tablo 13: Bölgenin Ulaşım Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı Türkiye Balıkesir Çanakkale
81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALEOtomobil sayısı (Haziran ayı sonu itibarıyla)
2013 8 953385 150109 61 885 13 30
Trafik kaza sayısı2012 153552 3177 1 279 13 35
Kazalarda ölü sayısı
2012 3 750 70 41 8 31
Kaynak: TUİK verileri
Ancak bu verilerin daha anlamlı olması için her bir ilin kendi toplam nüfusu içinde
değerlendirmek gerekir. Bu açıdan hesaplandığında Türkiye’de ortalama 8.45 kişiye bir
74
otomobil düştüğü, Balıkesir’de ortalama 7.73 kişiye, Çanakkale’de ise ortalama 7.98 kişiye
bir otomobil düştüğü görülecektir. Dolayısıyla, her ne kadar Balıkesir daha fazla otomobile
sahipse de nüfusuna oranlandığında aslında Çanakkale’den çok da farklı olmadığı
anlaşılmaktadır.
Öte yandan GM bölgesinin büyük şehirlere ulaşım yolları üzerinde bulunması bu
bölgede yoğun bir trafiğin olmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Nitekim, 2012 yılı içinde GM
Bölgesinde toplam 4.456 trafik kazası yaşanmış, bu kazalar çerçevesinde bölgede toplam 111
kişi yaşamını yitirmiştir. Bu verilerin anlamı nedir? Acaba Balıkesir ve Çanakkale illeri
birbirlerine ve Türkiye ortalamasına göre daha fazla mı daha az mı trafik kazası
yaşamaktadır? Bu soruyu yanıtlayabilmek için de her bir ilin trafik kazası sayısını toplam
nüfusu veya toplam otomobil sayısı ile orantılamak gerekir. Örneğin otomobil sayılarıyla
orantılandığında Türkiye’de her 58 otomobil başına 1 kaza düşerken hem Balıkesir’de hem de
Çanakkale’de yaklaşık her 48 otomobil başına bir trafik kazası düştüğü anlaşılmaktadır. Bu
demektir ki Balıkesir’de de Çanakkale’de de Türkiye ortalamasına göre daha fazla trafik
kazası yaşanmaktadır. Bu önemli bir bilgidir ancak söz konusu kazaların tamamının ilgili
illerin sakinleri tarafından işlendiği kesin değildir. Diğer bir deyişle diğer illerden bölgeye
gelen ve/veya bölgeden geçen araç sahiplerinin de bu kazalara dâhil olmuş olabileceği dikkate
alınmalıdır. Bununla beraber, bu bölgede Türkiye ortalamasına göre daha sıklıkla trafik
kazasının yaşanıyor olması bilgisinden hareketle bölgede daha güvenli bir trafik akışı
sağlamaya yönelik faaliyetler ve önlemler gerekli görülmektedir.
Adalet ve Seçim Özellikleri
Suçun işlendiği ile göre ceza infaz kurumuna giren hükümlü sayısı 2011 yılı verilerine
göre Balıkesir’de 2.024, Çanakkale’de ise 1.026’dır. Bu açıdan Balıkesir 81 il içinde 11.
sırada, Çanakkale ise 22. sırada yer almaktadır. Bu veriler GM Bölgesinde, özellikle de
Çanakkale ilinde, ciddi bir suç sorunu olduğuna işaret etmektedir.
Seçim istatistikleri bakımından incelendiğinde ise gerek belediye başkanlığı seçimlerine
katılım oranları gerekse halk oylamasına katılım oranları bakımından GM bölgesinin Türkiye
ortalamasının biraz üstünde yer aldığı, Balıkesir’in bu bakımdan Türkiye (yüzde 85)
ortalamasıyla aynı, Çanakkale’nin ise Türkiye ortalamasının az bir miktar üstünde (yüzde 87)
olduğu görülmektedir.
75
Tablo 14: Bölgenin Adalet Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı
Türkiye Balıkesir Çanakkale
81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALESuçun işlendiği ile göre ceza infaz kurumuna giren hükümlüler
2011 80096 2 024 1 026 11 22
Ceza infaz kurumu sayısı
2011 371 12 6 4 19
Kaynak: TUİK verileri
Öte yandan 2011 yılındaki milletvekili genel seçimine katılım oranı, 2009’daki
belediye başkanlığı seçimlerine ve 2010’daki halkoylamasına katılım oranlarına göre her iki
ilde de yaklaşık yüzde 4- 5 oranında daha fazladır.
Tablo 15: Bölgenin Seçim Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı
Türkiye Balıkesir Çanakkale
81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALEBelediye Başkanlığı-Toplam kayıtlı seçmen sayısı
2009 39 809 274 584 103 223 949 15 42
Belediye Başkanlığı-Oy kullanan seçmen sayısı (sıralama : katılım oranı)
2009 33 510 343 501 206 196 360 85.80 87.7
Halkoylaması- kayıtlı seçmen sayısı
2010 52 051 828 859 259 360 770 14 38
Halkoylaması- Oy kullanan seçmen sayısı (sıralama : katılım oranı)
2010 38 369 099 735 639 314 284 85.60 87.1
Milletvekili Genel Seçimi-Toplam kayıtlı seçmen sayısı
2011 52 806 322 866 739 366 267 15 38
Milletvekili Genel Seçimi-Oy kullanan seçmen sayısı (sıralama : katılım oranı)
2011 43 914 948 781 410 333 317 90.20 91.0
Kaynak: TUİK verileri
Tarım Özellikleri
2012 yılı itibariyle Balıkesir’de işlenen tarım alanı 349.193 hektar, Çanakkale’de ise 2
750.000hektardır. Bu özellikleriyle Balıkesir 81 il içinde 17. sırada, Çanakkale ise 36. sırada
76
bulunmaktadır. Dolayısıyla, Balıkesir’de tarımsal üretimin Çanakkale’ye göre çok daha ileri
bir düzeyde olduğu rahatlıkla görülmektedir.
Tablo 16: Bölgenin Tarım Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Yılı
Türkiye Balıkesir Çanakkale81 İl içindeki sırası
BALIKESİR ÇANAKKALETarım Alanı (dekar)(Son yıl verileri geçicidir.)
2012 237949 637 4 424243 2 750 000 13 39
İşlenen tarım alanı (hektar)
2012 20581975 349 193 223 323 17 36
Büyükbaş hayvan sayısı
2012 14022347 545 117 202 295 3 23
Büyükbaş süt üretimi (ton)
2012 16024827 704 471 301 471 2 15
Küçükbaş hayvan sayısı
2012 35782 519
883 359 619 406 11 20
Küçükbaş süt üretimi (ton)
2012 1 376 436 35 633 28 883 8 12
Kümes hayvan sayısı (bin baş)
2012 257505 27 329 5 006 2 15
Kişi başına bitkisel üretim değeri (TL)
2012 1 162 1 824 3 866 27 2
Kişi başına canlı hayvanlar değeri (TL)
2012 840 2 118 2 309 17 13
Kişi başına hayvansal ürünler değeri (TL)
2012 652 600 715 22 16
Organik bitkisel üretim (üretim - ton)
2012 1750127 2 632 22 122 43 18
Kaynak: TUİK verileri
Öte yandan hayvancılık açısından verilere bakıldığında ise Balıkesir’in ayırt edici
karakteri hemen anlaşılmaktadır. Nitekim büyükbaş hayvan sayısı bakımından Balıkesir 545.
117 hayvan ile 81 il içinde 3. sırada, büyükbaş süt üretimi bakımından da 704.471 ton ile 2.
sırada yer almaktadır. Büyükbaş hayvan sayısı bakımından Çanakkale ise 202.295 hayvan ile
81 il içinde 23. sırada, büyükbaş süt üretimi bakımından da 301.471 ton ile 15. sırada yer
almaktadır.
77
Küçükbaş hayvan sayısı bakımından Balıkesir 883.359 hayvan ile 81 il içinde 11.
sırada, Çanakkale ise 619.406 hayvan ile 20. sırada yer almaktadır. Kümes hayvanları sayısı
bakımından da Balıkesir’in dikkat çekici karakteri bulunmaktadır. Balıkesir 2012 yılı
itibariyle yaklaşık 27.329milyon kümes hayvanıyla 81 il içinde 2. sırada yer almış, Çanakkale
ise yaklaşık 5 milyon kümes hayvanıyla 15. sırada yer almıştır.
Dolayısıyla Balıkesir hem GM Bölgesi içinde hem de Türkiye içinde tarım ve
hayvancılık alanlarındaki yüksek kapasitesiyle öne çıkmaktadır. Balıkesir’de sanayinin
nispeten daha düşük, tarım ve hayvancılıktaki performansının ise daha yüksek olması onun
turizm sektöründeki performansına olumlu katkı sağlayabileceği söylenebilir.
Çevre Özellikleri
Çevre istatistikleri bağlamında dikkat çeken bir husus, belediyeler tarafından temin
edilen içme ve kullanma suyu miktarı bakımından Balıkesir’in Çanakkale’ye göre 2,5 kat
daha fazla su temin ediyor olmasıdır. Nitekim, bu bakımdan Balıkesir 81 il içinde 19. sırada,
Çanakkale ise 42. sırada yer almaktadır. Doğal olarak Çanakkale’de su temini işleri ve
hizmetleri çevresel yatırım harcamalarına daha fazla gereksinim duymaktadır. Bu yüzden
2010 yılı itibariyle Çanakkale’nin bu kapsamdaki yatırım harcamalarının 2.547,000 TL ile 81
il içinde 23. sırada, Balıkesir’in ise 827.000 TL ile 45. sırada olduğu görülmektedir (Bkz.
Tablo 15).
Öte yandan, çevre istatistiklerinin önemli bir başka göstergesi de ortalama kükürtdioksit
(SO2) değeridir. Balıkesir, metreküp başına 10 mikrogram kükürtdioksit oranıyla 81 il içinde
66. sırada yer alırken, Çanakkale metreküp başına 21 mikrogram kükürtdioksit oranıyla 33.
sırada yer almaktadır. Diğer bir deyişle Çanakkale’de çevre kirliliği Balıkesir’dekinden iki kat
daha fazladır. Bu durum iki il arasındaki sanayileşme oranlarındaki farklılıkla
ilişkilendirilebilir.
Tablo 17: Bölgenin Çevre Özellikleri
Temel Göstergeler Günce Türkiye Balıkesir Çanakkale 81 İl içindeki sırası
78
l Veri Yılı
BALIKESİR ÇANAKKALE
Belediyelerde kişi başı temin edilen günlük su miktarı (litre/kişi-gün)
2010 217 233 229 36 39
Belediyeler tarafından temin edilen içme ve kullanma suyu miktarı (1000 m3/yıl)
2010 4 795 234 67 447 27 084 19 42
Su temini işleri ve hizmetleri çevresel yatırım harcamaları (Bin TL)
2010 1 099 612 827 2 547 45 23
Ortalama kükürtdioksit (SO2) değeri (mikrogram/metreküp)
2010 --- 10 21 66 33
Ortalama partiküler madde değeri (PM10) (mikrogram/ metreküp)
2010 --- 75 30 31 80
Kaynak: TUİK verileri
Dış Ticaret Özellikleri
GM Bölgesinin dış ticaret istatistiklerinde en dikkat çekici husus ithalat-ihracat ilişkileri
bakımından Balıkesir ile Çanakkale arasındaki farklılıktır. Balıkesir’in ithalat ve ihracat
miktarları birbirine çok yakındır. 2013 yılı itibariyle Balıkesir’in $ 328.503,000 ithalatı, $ 372
493.000 da ihracatı bulunmaktadır. Oysa Çanakkale 2013 yılında ithalatının 2 katından daha
fazla ihracat yapmıştır. Diğer bir deyişle Çanakkale 2013 yılında $ 46.939,000 ithalat, $
111.060,000 da ihracat yapmıştır (Bkz. Tablo 16).
İthalat ve ihracat miktarları kişi başına düşen miktarlar bazında düşünüldüğünde ise her
iki ilin de Türkiye ortalamalarının altında kaldığı görülmektedir.
Tablo 18: Bölgenin Dış Ticaret Özellikleri
Temel Göstergeler
Güncel Veri Türkiye Balıkesir Çanakkale 81 İl içindeki sırası
79
YılıBALIKESİR ÇANAKKALE
İhracat (Bin ABD $) (Temmuz ayı itibarıyla)
2013 88 293 183 372 493 111 060 22 38
İthalat (Bin ABD $) (Temmuz ayı itibarıyla)
2013 148 756 077 328 503 46 939 22 43
Kişi başına ihracat($)
2012 2 016 410 344 38 42
Kişi başına ithalat($)
2012 3 128 418 145 28 41
Kaynak: TUİK verileri
Yukarıdaki verilerin içerisinde en önemli görünen hususlar aşağıdaki maddelerle
özetlenebilir:
1) Balıkesir, Türkiye’de en çok ilçeye ve en çok köye sahip kentlerden birisidir.
2) Balıkesir ve Çanakkale, şehir nüfusunun toplam nüfusa oranının en düşük olduğu iller
arasındadır.
3) Yıllık nüfus artış hızı bakımından GM bölgesi Türkiye ortalamasının çok altındadır;
Çanakkale bu bakımdan negatif bir hıza sahiptir.
4) GM Bölgesinin dışarıya verdiği göç ile dışarıdan aldığı göç miktarı az fakla birbirine
yakındır.
5) İstihdam oranı bakımından Balıkesir hemen hemen Türkiye ortalaması ile aynı,
Çanakkale ise Türkiye ortalamasının biraz üstündedir.
6) Genel olarak iş demografik özellikleri itibariyle çok daha küçük sayılara sahip olsa da
Çanakkale’nin Balıkesir’e göre daha istikrarlı olduğu söylenebilir.
7) Kaba evlenme hızı bakımından GM Bölgesi Türkiye sıralamasında oldukça gerilerde
yer almaktadır. Buna karşılık kaba boşanma hızı bakımından GM Bölgesi ilk 20 sırada
yer almaktadır. Diğer bir deyişle, bölge insanı az evleniyor ve fazla boşanıyor.
80
8) İntihar hızı oranları bakımından da GM Bölgesi, özellikle Çanakkale, Türkiye
ortalamasının üstünde yer almaktadır.
9) GM Bölgesi, hastane sayısı ve hastane yatak sayısı bakımından Türkiye
ortalamalarından daha iyi durumda fakat uzman hekim sayısı bakımından Türkiye
ortalamasının altında (yetersiz) yer almaktadır.
10) Kütüphane ve kütüphaneden yararlanma sayılarına ilişkin veriler Balıkesir halkının
okuma alışkanlığının zayıflığına işaret etmektedir. Buna karşılık Çanakkale
kütüphanelerden yararlanma sayısı bakımından Balıkesir’den çok daha iyi durumda
görülmektedir.
11) GM Bölgesi belediye belgeli konaklama tesislerine gelen turist sayısı bakımından
toplam payın yüzde 10.87’sini alırken turizm işletme belgeli konaklama tesislerine
gelen turist sayısı bakımından toplam payın sadece yüzde 2.94’ünü almaktadır. Bu
veriler göstermektedir ki GM Bölgesi önemli bir turizm potansiyeli taşımaktadır ama
özellikle turizm işletme belgeli konaklama tesisleri bakımından daha fazla yatırıma
ihtiyaç duymaktadır.
12) Okuma yazma bilen nüfus oranı bakımından da okuma yazma bilen kadınların oranı
bakımdan da Çanakkale Türkiye ortalamasının üzerinde ve Balıkesir’den çok daha iyi
durumdadır.
13) İlk ve orta öğretimdeki okullaşma oranları bakımından Çanakkale Balıkesir’den daha
iyi durumdadır.
14) Hem ilköğretimde hem de orta öğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayıları
bakımından Balıkesir de Çanakkale de Türkiye ortalamasına göre daha iyi
durumdadır.
15) Kişi başına düşen mesken elektrik tüketimi bakımından Balıkesir ve Çanakkale
arasında önemli bir fark görülmezken sanayi elektrik tüketim miktarları bakımından
Çanakkale çok daha yüksek değerlere sahiptir.
16) Her ne kadar Balıkesir daha fazla otomobile sahipse de nüfusuna oranlandığında
aslında Çanakkale’den çok da farklı olmadığı (hatta Çanakkale’nin biraz altında
olduğu) anlaşılmaktadır.
81
17) Balıkesir’de de Çanakkale’de de Türkiye ortalamasına göre daha fazla trafik kazası
yaşanmaktadır.
18) Ceza infaz kurumuna getirilen hükümlü sayılarıyla ilgili veriler GM Bölgesinde,
özellikle de Çanakkale ilinde, ciddi bir suç sorunu olduğuna işaret etmektedir.
19) Balıkesir hem GM Bölgesi içinde hem de Türkiye içinde tarım ve hayvancılık
alanlarındaki yüksek kapasitesiyle öne çıkmaktadır.
20) Çanakkale’de çevre kirliliği Balıkesir’dekinden iki kat daha fazladır.
21) Balıkesir’in ithalat ve ihracat miktarları birbirine çok yakındır. Oysa Çanakkale 2012
yılında ithalatının 2 katından daha fazla ihracat yapmıştır. Kişi başına düşen ithalat ve
ihracat miktarları bakımından ise her iki il de Türkiye ortalamalarının altındadır.
82
ARAŞTIRMA METODOLOJİSİ
Araştırmanın Konusu ve Yaklaşımı
Bu araştırma projesinin konusunu, Güney Marmara Bölgesi’nin sosyal yapısı
oluşturmaktadır. Bölgenin sosyal yapısı, hem sosyo-ekonomik ve hem de sosyo-kültürel
boyutlarıyla inceleme konusu yapılmıştır. Kuramsal bölümde ifade edildiği üzere sosyolojide
sosyal yapı kavramı, toplumun kurumsallaşmış ilişki düzenini ifade eder ve bakış açısına
bağlı olarak farklı biçimlerde algılanır ve tanımlanır. Sistem yaklaşımı açısından sosyal yapı,
toplumda belirli sosyal konumları işgal eden ve bunlara bağlı olarak rollerini oynayan bir
grubun üyeleri arasındaki ilişkiler ve etkileşimler ağıdır. Açıktır ki, bu yaklaşımda bireyler
sadece rollerini oynayan pasif oyunculardan ibaret olarak görülür. Bu yaklaşıma yönelik
eleştiriler ve tepkiler, daha farklı bir kuram olan iletişim ağı yaklaşımını ortaya çıkarmıştır.
Bu kuram açısından, sosyal yapı başka bir çehrede ele alınır. Burada yapı, bireysel kararlara
bağlı olarak sürekli değişen ilişkiler seti olarak düşünülür ve özne olarak bireyin aktif rolüne
dikkat çekilir.
Özne ve yapı arasındaki ilişki, sosyal bilimlerde önemli bir sorunsaldır ve bu sorunsal,
araştırmacıları belirli bir pozisyonu seçmeye ve bu pozisyonu sonuna kadar savunmaya zorlar.
Bugün gelinen aşamada, çağdaş sosyolojide yapı ve özne arasındaki ilişkileri tekyönlü değil,
karşılıklı bir etkileşim içinde görmek, giderek daha fazla tercih edilen bir yaklaşım haline
gelmiştir. Bu yaklaşıma göre özne, kendisini kuşatan sosyal, kültürel ve ekonomik yapılardan
etkilendiği gibi, bu yapıları da aktif olarak etkileyen ve hatta dönüştüren bir varlıktır. Doğal
olarak sosyal yapılar karşısında her bireyin konumu ve etkinliği aynı değildir. Tersinden
söyleyecek olursak, insanların içinde yaşadığı sosyo-ekonomik ve kültürel yapılar da aynı
değildir. Sözgelimi sosyal kontrolün az olduğu toplumsal bağlamlarda insanlar daha fazla
özgürlük sahibi iken, sosyal kontrolün fazla olduğu kapalı topluluklarda bireyler daha az
oranlarda girişimci, etkin ve yaratıcıdırlar. Demek ki sosyal yapı ve özne ilişkisi,
göründüğünden daha karmaşık ve çeşitlilik arz eden bir meseledir.
Bu araştırmada kullanılacak temel perspektif ve temel kavramlar, ana problemin ne
olduğu ortaya konulduktan sonra açıklanacaktır. Fakat bundan önce mevcut yaklaşım biçimini
kısaca ve ana hatlarıyla sorgulamak gerekmektedir.
Mevcut yaklaşım biçimi, “Bölgesel gelişme (ya da kalkınma)” kavramı çerçevesinde ve
83
bu kavramın somutlaştırıldığı “Bölgesel Kalkınma Planları”nda resmedilmektedir. Zaman
içinde “bölge” ve “gelişme” kavramları evrim geçirmiş olsa da, değişmeyen esas öğe,
mekânın kalkınmanın önemli bir bileşeni olarak görülmesidir. “Geleneksel anlayışta bölge,
yan yana gelmiş yerel birimlerin mekânsal bütünlüğü ile oluşan, ulus devlet dışına kapalı, ulus
devletin denetiminde, sınırları çizilmiş bir birimdir. Küresel anlayışta ise bölge, ilişki ağı ile
belirlenen, mekânsal süreklilik koşulu olmayan yerellerin oluşturduğu, uluslararası ilişkilere
doğrudan açılan, sınırları değişken bir birimdir. İlişkiler ağının niteliği ve ilişkilerin
yoğunluğu yerelin, dolayısıyla bölgenin gelişmişliğini belirler. Bu durumda yerel/yerel
dinamikler ekonomik kalkınmanın ve bölgesel gelişmenin itici gücüdür.” (DPT, 2000:8).
Türkiye planlı döneme geçişle birlikte ekonomik, sosyal, fiziksel, çevresel ve diğer
alanlarda önüne belirli hedefler koymuş ve bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için gerekli olan
araçları seferber etmiştir. Beş yıllık kalkınma planlarında genellikle ekonomide gelişme ve
verimliliği, sosyal alanda gelir dağılımının düzeltilmesini, fiziksel alanda dengeli kentleşmeyi,
çevresel alanda sürdürülebilir kalkınmayı ve diğer tüm gelişme süreçlerinde kültürel boyutun
dikkate alınmasını esas hedefler olarak belirlemiştir. Bu ulusal kalkınma plan hedeflerine
bağlı olarak hazırlanan bölgesel TR22 Güney Marmara Bölge Planı (2010-2013), yapılması
gereken çalışmalar için üç gelişme ekseni saptamıştır:
1) Çevreye duyarlı, yenilikçi, rekabet gücü yüksek sektörlerin oluşturulması için Ar-
Ge, Yenilikçilik ve Markalaşma bilincinin geliştirilmesi ve bunun için gerekli olan altyapı
çalışmalarının yapılması;
2) Bölgenin doğal güzelliklerinin, tarihi mirasının ve kültürel kaynaklarının sağladığı
potansiyelleri harekete geçirerek bölgesel gelişmenin sağlanması;
3) Bölgedeki nitelikli iş gücünün bölgenin öncelikleri doğrultusunda yönlendirilerek
bölge halkının refah düzeyinin yükseltilmesi ve sosyal dayanışmanın geliştirilmesi.
Mevcut yaklaşımın kendini en somut biçimde yansıttığı nokta, gelişme eksenlerinde
kullanılan göstergeler alanıdır. Sözgelimi illerin ve bölgelerin sosyo-ekonomik gelişmişliğini
ölçmek ve bu ölçüm sonucunda gelişmişlik sıralarını yapmak üzere pek çok (58) sosyal ve
ekonomik değişken kullanılmaktadır (DPT, 2003). Sosyal değişkenler; demografi, istihdam,
eğitim, sağlık; ekonomik değişkenler ise, sanayi, tarım, inşaat, mali ve altyapı
göstergelerinden oluşmaktadır. Tüm bu göstergeler yoluyla yapılmak istenen, bir il ya da
bölgede sosyal ve ekonomik imkânların oranlarının ne durumda olduğunu göstermektir.
Sözgelimi eğitim değişkenlerini ele alırsak, bir yerdeki okuryazarlık ve okullaşma oranları o
84
yerin sosyal gelişmişliğinin göstergesi sayılmaktadır. Bu değişkenler temelinde bir il ya da
bölgenin gelişmişlik düzeyini ölçmek mümkün olsa da, bu yaklaşım söz konusu il ve
bölgelerde yaşayan insanlar için eğitim değişkenlerinin önemi ve anlamı konusunda bir şey
söylememektedir. Başka bir deyişle, söz konusu olanaklara erişme ve bunlardan faydalanma
şansları hakkında bir fikir vermemektedir. Kabul edileceği üzere bir yerdeki sosyal ve
ekonomik imkânlardan faydalanma, her toplumsal kesim için aynı düzeyde değildir. Daha da
önemlisi, bir yerdeki sosyal ve ekonomik göstergelerin yapısını ortaya koymak, bu kaynaklara
erişim konusundaki farklılıkları açıklamada hangi dinamiklerin rol oynadığı konusunda bize
bir açıklık sağlamamaktadır.
Sosyal ve ekonomik değişkenlerin yapısını analiz etmek, genel olarak iller ve bölgelerin
ulusal ölçekteki yerini saptamak için önemli olmakla birlikte, resmin sosyolojik çerçevesini
tamamlamak için varolan ya da sunulan imkânlardan faydalanmaları bakımından farklı
toplum kesimlerinin konumunu (yaşam şanslarını) incelemek, en az birincisi kadar önemli bir
durumdur. Bu şekilde sadece kişilerin yaşam şansları anlaşılmış olmayacak, yaşam şanslarını
artıran ya da azaltan faktörler de tespit edilmiş olacaktır.
Araştırmanın Amacı ve Önemi
2013 yılının sonunda, Güney Marmara Kalkınma Ajansı tarafından hazırlanan “TR22
Güney Marmara Bölge Planı 2010-2013” adlı belgenin öngördüğü plan dönemi
tamamlanmaktadır. Bu nedenle yeni plan çalışmaları çerçevesinde Güney Marmara
Bölgesi’nin sosyo-ekonomik yapısı ve bu yapıyı destekleyen sosyo-kültürel yapı hakkında
yeni verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu araştırma projesi, bölgenin ihtiyaç duyulan verilerini
temsili bir örneklem üzerinden derlemek ve yeni bölge planına temel oluşturmak üzere dizayn
edilmiştir.
Yeni bölge planının oluşturulmasının üç aşamada tamamlanacağı söylenebilir. İlk
aşamada, ilgili araştırma projesi çerçevesinde mevcut sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapı
analiz edilecek ve bu yapının hangi dinamikler tarafından belirlendiği ortaya konulacaktır.
İkinci aşamada, Kalkınma Ajansı kamu kurumları, sivil toplum örgütleri ve planın diğer amaç
gruplarının temsilcileriyle bir araya gelip, araştırma bulgularını müzakere edecek ve bu
bulgular temelinde öneriler formüle edecektir. Son aşamada ise, Kalkınma Ajansı’nın yetkili
kişi ve birimleri yeni dönem için bölge plan metnini ve bu planda yer alması gereken vizyon,
hedef ve stratejileri belirleyeceklerdir.
85
Son iki aşamadaki işlemlerin yapılması, bu araştırma projesine ve bu araştırmadan elde
edilen bulgulara bağlı olduğundan araştırma stratejik bir önem arz etmektedir. Araştırma,
yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru işleyen demokratik bir sürecin parçası
olarak işlev görecektir. Başka bir deyişle bu araştırma yoluyla bölge halkı da planın oluşum
sürecinin bir parçası haline gelecektir.
Araştırmanın Problemi
Güney Marmara Bölgesi, Türkiye’nin en gelişmiş bölgesi olan Marmara Bölgesi’nin
güney yakasını oluşturmaktadır. Bu bölgede Türkiye ortalamasının altında olan herhangi bir il
bulunmamaktadır. Marmara Bölgesi’nin sahip olduğu nüfusun yarıdan fazlası, bölge merkezi
olan İstanbul’da toplanmıştır. Yaklaşık 10 milyon nüfusu ile İstanbul; hem Marmara’nın, hem
de ülkenin en çok nüfusa sahip olan ilidir. İstanbul’dan sonra, sırasıyla Bursa (2.125.140),
Kocaeli (1.206.085) ve Balıkesir bölgenin en çok nüfusa sahip illeridir (1.076.347). 10 ilden
oluşan Marmara Bölgesindeki diğer illerin nüfusu 1 milyonun altındadır (DPT, 2003:78-79).
Güney Marmara Bölgesi’ni oluşturan Balıkesir ve Çanakkale, illerin gelişmişlik
sıralaması açısından Marmara Bölgesi’nde Tekirdağ, Yalova, Kırklareli, Edirne, Bilecik, ve
Sakarya illeriyle birlikte ikinci derecede gelişmiş iller grubunda yer almaktadır. Bu grupta yer
alan illerin sosyo-ekonomik göstergelerine bakıldığında, genel olarak Türkiye ortalamasının
üzerinde değerler aldıkları ancak, birinci derecede gelişmiş illerin performansına da
yetişemedikleri görülmektedir. İkinci derecede gelişmiş iller grubunda yer alan şehirlerin
ortak özellikleri; genellikle kıyı illeri olmaları ve tarımsal üretimin, özellikle de sınaî bitkiler
üretiminin öne çıkması ile tarıma dayalı sanayinin gelişmişliğidir. Bunun yanında, grupta yer
alan illerden özellikle Antalya, Aydın ve Muğla’da, iktisadi faaliyetler içinde turizm sektörü
ön plana çıkmaktadır. (DPT, 2003:62-63). Dış turizmden elde edilen gelirler, gerek bu iller,
gerekse ülke ekonomisi için önemli bir girdi sağlamaktadır.
Daha özelde Güney Marmara Bölgesi’nin hem nüfusu daha büyük (1.076.347) hem de
daha gelişmiş ili olan Balıkesir; Antalya, Muğla ve Aydın illeriyle birlikte turizm ve tarım
karakterli bir yapı sergilerken, nüfusu daha az (464.975) olan Çanakkale son yıllarda
“Anadolu Kaplanları” olarak adlandırılan ve sanayileşmenin belirli düzeye ulaştığı Eskişehir,
Denizli, Bilecik, Kayseri ve Gaziantep illeri grubunda yer almaktadır. Bu illerin en önemli
özelliklerinden biri, 1980’li yıllar sonrasında yaşanan dışa açık büyüme politikası ile bol ve
ucuz iş gücünün sağladığı avantajlarla tekstil sektörü başta olmak üzere hızlı bir gelişme
86
sürecini başlatabilmeleridir (DPT, 2003:62-63).
Her ne kadar Balıkesir ve Çanakkale illeri, gelişmiş iller sıralamasında iyi bir yerde (22-
14) duruyorlarsa da iç kesimleri, il merkezleri ve kıyı kesimleri arasında önemli farklılıklar
bulunmaktadır. Söz konusu farklılıkları, sadece sosyo-ekonomik alanla da sınırlamak
mümkün değildir; iç kesimler ile merkez ve kıyı kesimler arasında sosyal ilişkiler ve kültürel
değerler bakımından da bazı farklılıklar olduğu bir gerçektir. Başka bir deyişle sosyo-
ekonomik gelişme farklarıyla, kültürel ve sosyal farklılıklar baş başa gitmektedir. Bu durumda
araştırılması gereken ve bu araştırma projesinin de ana problem tanımını oluşturan sorular
şunlardır:
Balıkesir ve Çanakkale illerinin iç kesimleri, il merkezleri ve kıyı kesimleri
arasında ‘yaşam tarzları’ ve ‘yaşam şansları’ bakımından ne tür farklılıklar ya da
benzerlikler bulunmaktadır? Bu farklılıklar ya da benzerlikler nasıl açıklanabilir?
Ayrıca söz konusu farklılıklar ya da benzerlikler, ilgili kentlerin ve bölgenin geleceğinde
nasıl bir rol oynayabilirler?
Araştırma projesinin bu temel soru ya da soruları, araştırmanın temel kavramlarını ele
vermektedir. Raporun kuramsal kısmında bu kavramlar yeterince açıklanmıştır, ama burada
kısa bir özet ve bazı işlemsel tanımlar ortaya koymak yerinde olacaktır.
Bu problem tanımında yer alan “hayat tarzları” kavramı, sosyo-kültürel yapıyla; “yaşam
şansları” kavramı ise, sosyo-ekonomik yapıyla eşleşmektedir. Bu kavramların
ifadelendirilmesinde Alman sosyolog Max Weber’in rolü büyüktür. O, sosyo-ekonomik bir
kategori olan sınıf kavramına, statü kavramını da ekleyerek, bugün yaşam tarzları denilen
olguya işaret etmiştir. “Sınıfsal pozisyonumuz, pazardaki yerimiz tarafından belirlenmektedir.
Emek ve mallar pazarı yanında, refah devletinin aktif olduğu hizmet piyasasındaki yerimiz
tarafından. Sınıfsal pozisyonu, niceliksel olarak ayırt etmek istiyorsak meslek ve gelir
çoğunlukla en önemli göstergeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu iki gösterge, modern
toplumda önemli oranda okul ve profesyonel eğitim tarafından belirlenmektedir. Okul, meslek
eğitimi ve üniversite eğitimi sınıf yapısını oluşturan kanallardır.Oysa statü kavramı, daha çok
tarihsel ve kültürel bir kategoridir. Burada ilk etapta söz konusu olan yaşam stili, prestij ve
otoritedeki farklılıklardır. Statü farklılıkları, özellikle dil kullanımında (yapay/nazik aksan
veya tam ‘kaba’ telaffuz), tüketim davranışında, beden dilinde, kıyafette, serbest vakit
davranışında ve ev döşemesinde tezahür etmektedir. Belirli bir statüye yüksek veya düşük bir
prestij yüklenmektedir. Sözgelimi bir kimse ticaret yoluyla zengin olabilir ve sınıfsal yapının
87
toplumsal ve ekonomik merdiveninde yükselebilir, fakat statü yapısının kültürel merdiveninde
(ki burada ailevi köken ve aile ismi önemli tarihsel göstergelerdir) görece düşük itibarlı
değerlendirilebilir.” (Zijderveld, 2007:124)
Weber, sadece sınıf ve statü kavramları yardımıyla sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel
yapıyı tanımlamakla kalmamış, ayrıca “yaşam şansları” kavramını da sosyolojide ilk kez ifade
eden kişi olmuştur. Fakat Weber bu kavrama net bir tanım getirmemiştir. Weber’den bu yana
kavram farklı biçimlerde tanımlanmış olsa da, sadece kişinin içinde bulunduğu grup ya da
toplumdaki olanakların objektif varlığını ifade etmekle kalmaz, bunlara erişim şansını da dile
getirir. Bu çerçevede kişinin toplumsal kökeni, içinde yaşadığı mekân, sosyal ilişkiler ağı
kadar aldığı eğitim de önemli rol oynar.
Gerek yaşam şansları, gerekse yaşam tarzları kavramları, sosyal yapı kavramına özne
açısından bir bakışı ifadelendirir. Buna göre bir birey, toplumda yer aldığı sınıfsal konum
itibariyle belirli yaşam şanslarına, ait olduğu sosyal çevre itibariyle de belirli bir yaşam
tarzına sahiptir. Sınıfsal konum ile yaşam tarzı, her zaman örtüşmek zorunda değildir, ama
ikisi arasında bir bağıntı olduğunu varsayabiliriz.
Araştırmada bölgeyi oluşturan farklı kesimlerin (iç kesim, il merkezi ve kıyı kesimi)
yaşam tarzlarını belirlemek üzere aşağıdaki değişkenlerin kullanılmasına karar verilmiştir:
Aile ve hane yapısı;
Çocuk sayısı ve çocuk karşısındaki tutumlar;
Aile-içi otorite ilişkileri ve toplumsal cinsiyet tutumları;
Evlilik ve boşanma tutumları;
Siyasal ve dini tutumlar;
Serbest zamanları değerlendirme biçimleri;
Sosyal ve kültürel etkinliklere katılım;
Sivil toplum örgütlerine üyelik ve etkinliklerine katılım;
Aidiyet ve hemşerilik bağları;
Yerleşim biriminin sosyal ve kültürel sorunlarını algılama biçimleri.
Yine farklı kesimlerin yaşam şanslarının da, belirli kriterlere göre ölçülmesi
amaçlanmış olup bu kriterler aşağıdaki şekilde belirlenmiştir:
Eğitim yaşamına katılım ve eğitim düzeyleri;
İş yaşamına katılım;
88
Gelir kaynakları ve düzeyleri;
Konut ve oturma biçimi;
Sosyal güvence biçimleri;
Borçlanma ve tüketim biçimleri;
Birikim ve yatırım biçimleri;
Yaşam koşulları memnuniyeti;
Göç eğilimleri;
İl veya bölgenin sorunlarını algılama biçimleri.
Bölgeyi oluşturan şehir ve farklı kesimlerin konumu, bu kriterler temelinde
değerlendirilerek, benzerlikler ve farklılıklar saptanacaktır. Benzerlikler bölgenin homojen
yapısına işaret ederken, farklılıklar heterojenliğine işaret etmektedir. Özellikle farklılıklar
hangi alanda ve ne kadar ortaya çıktığı ve bunların nasıl açıklanacağı, araştırma ve analizlerde
bir dikkat konusu olacaktır.
Araştırmanın Tasarımı ve Yöntemi
Bu araştırmada veriler, iki aşamalı bir plan çerçevesinde iki farklı teknik uygulanarak
elde edilmiştir. İlk aşamada araştırmanın temel kavramları üzerinden bir literatür araştırması
yapılmış ve bu temelde anket için soru kağıdı hazırlanmıştır. İkinci aşamada ise, Güney
Marmara Bölgesi’ni oluşturan Balıkesir ve Çanakkale illeri için bir örneklem çıkartılmış ve
bu örnekleme dâhil olan kişilere yüz yüze anket tekniği uygulanarak veriler toplanmıştır.
Örneklemin Seçimi
Örneklem oluşturulması için 2013 yılının Mart ayının başında Türkiye İstatistik
Kurumu’nun Bölge Müdürlüğü ve merkeziyle görüşmeler yapılmış ve bölgesel bir örneklem
çekilmesi konusunda bir anlaşmaya varılmıştır. Hane adreslerinin 15 Mart 2013’te
güncelleştirilecek olması sebebiyle, örneklem çekim işlemi bu tarihten sonraki bir vakte
bırakılmış ve bu şekilde güncel hane adresleri elde edilmiştir.
Araştırmada, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından belirlenen hane adreslerine
ziyaretler yapılmışsa da araştırmanın ünitesi olarak birey esas alınmıştır. Örneklemin
çıkarılması ve oluşturulması iki etapta gerçekleştirilmiştir. İlk olarak Türkiye İstatistik
Kurumu, Güney Marmara Bölgesi’nde tabakalı örneklem yöntemiyle hane adresleri
89
belirlemiştir. Hane adresleri belirlenirken, bu araştırmada amaçlanan rakamın (2.300 kişi)
yüzde 15 fazlası bir miktarda çekim yapılmıştır. Bu yüzde 15’lik miktar anketlerin
reddedilmesi durumunda iptal edilen hane adreslerinin yerine ikame etmek üzere
kullanılmıştır.
TÜİK, tabakalı örneklemi, araştırma ekibinin isteği üzerine üç bölge ya da kesim
esasına dayalı olarak belirlemiştir. Başka bir deyişle örneklem, kıyı kesimi, il merkezi ve iç
kesimi temsil edecek sayıda oluşturulmuştur. Fakat temsili bir rakam belirlemek için TÜİK’in
çektiği hane adreslerinin şehir ve kesimlere göre düzenlenmesi gerekiyordu. Araştırma ekibi,
TÜİK’in gönderdiği hane adreslerini ilgili şehir ve ilçelere göre teorik bir model oluşturarak
yeniden ayarlamıştır. Yani hane adresleri, il ve ilçelerin toplam nüfus içindeki oranlarını
dikkate alarak yeniden dağıtılmıştır. Araştırmanın temsili bir karakter taşıması için sadece iç,
merkez ve kıyı bölgelerde orantısal olarak hane adreslerinin belirlenmesi yeterli değildi. Bu
nedenle ilgili hane adreslerinde kendileriyle anket yapılacak kişilerin yaş, cinsiyet vb.
değişkenler bakımından da orantısal bir dağılıma sahip olması da gerekliydi. Bunun için bir
popülasyon dağılım cetveli araştırma ekibince yapılmış ve anket esnasında anketörler bu
cetveli kullanılmışlardır. Bu dağıtım işleminden sonra, bölgeyi temsil edecek bir örneklem
grubu ortaya çıkmıştır. Bu örneklem üzerinden yüz-yüze bir anket uygulamasına geçilmeden
önce, soru kâğıdı küçük bir grup üzerinde pilot çalışma yapılarak test edilmiştir.
Pilot Çalışması
Araştırmanın soru kâğıdının oluşturulması için iki aşamalı bir çalışma yapılmıştır. İlk
önce, literatür araştırması başta olmak üzere çeşitli araştırmaların soru kağıtlarından da
faydalanılarak, araştırmanın problemini cevaplayacak biçimde bir taslak soru kağıdı
hazırlandı. Bu soru kâğıdı, Güney Marmara Ajansı’nın da onayı alınarak, pilot bir çalışmada
test edilmiştir.
Pilot araştırma, 60 kişilik küçük bir grup üzerinde uygulanmıştır. Balıkesir İl
Merkezi’nde farklı cinsiyet, yaş grubu ve sosyal çevreden oluşturan grupla anket yapmak için,
farklı gözlemleri olanaklı kılmak için 7 anketör (kız ve erkek) görevlendirilmiş ve yüz-yüze
anket uygulaması yapılmıştır. Anket, rastgele bir şekilde ve birbirinden farklı mekânlarda
fakat aynı zaman dilimi içinde (15-16 Mart 2013) uygulanmıştır. Bazen ayaküstü bazen de bir
mekânda (kahvehane, ofis ve ev) oturularak yapılan anketler ortalama olarak 20 dakika
sürmüştür.
90
Katılımcıların yaşları 18 ile 78 arasında değişmektedir. Ortalama yaş, 44 (43,66) olarak
saptanmıştır. Araştırmaya hemen hemen aynı oranda kadın ve erkek katılım sağlamıştır.
Farklı toplum kesimlerinin pilot araştırmaya katılımını sağlamak için eğitim düzeylerinin de
farklı olmasına dikkat edilmiştir. Bölgenin kırsal kesiminde de anketin işleyip işlemeyeceğini
anlamak için Balıkesir il merkezinde köylü garajlarına gidilerek köylülerle anketler
yapılmıştır. Dolayısıyla pilot araştırmaya her iki cinsiyetten, farklı yaş gruplarından ve farklı
eğitim seviyelerinden kentli ve kırsalda yaşayan vatandaşların dâhil olmasına özen
gösterilmiştir.
Proje ekibi, pilot araştırmanın tamamlanmasını takiben, araştırma ölçeğini iki yönlü bir
analize tabi tutmuştur: Geçerlilik ve güvenilirlik analizleri. Bir ölçeğin geçerliliği, anket
formundaki soruların sahada farklı kesimlerce aynı biçimde algılanıp algılanmamasıyla
ilgilidir. Eğer sorular araştırmacıların maksadına uygun olarak ve sürekli aynı anlamda
algılanıyorsa o ölçek geçerli bir ölçektir. Yaklaşık 70 sorudan oluşan anketin sahada
genellikle farklı kesimlerce doğru algılandığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte anket
formunda problem çıkaran bazı sorular da olmuştur. Bazı sorulara katılımcıların farklı
biçimlerde tepkiler verdikleri gözlenmiş olup anketörlerle yapılan değerlendirmeler
sonucunda bu problemli sorular yeniden düzenlenmiştir.
Bir ölçeğin güvenilir olması, o ölçeği işaretleyen kişilerin sorulara verdiği yanıtların
tutarlılığı ile ilgili bir durumdur. Bir ölçeğin güvenirliğinin yüksek çıkması için öncelikli
olarak içindeki soruların homojen olması, yani birbirine benzemesi ve soruların aynı ölçek
türüne sahip olması gerekmektedir. Yapmış olduğumuz çalışmada soruların çoğu birbirinden
bağımsız olup, farklı ölçekler kullanılarak hazırlanmış olduğundan genel olarak güvenirliğin
göstergesi olan cronbach alpha değerine bakılmamıştır. Ancak birbiri ile ilişkili olan sorular
belirlenmiş ve bu sorular arasında birebir ilişki, korelasyon analizi veya ki-kare testiyle
incelenmiştir. Bu incelemelerde ortaya çıkan sonuçlar, katılımcıların verdikleri yanıtların
tutarlılığını ve dolayısıyla ölçeğin güvenirliğini göstermiştir.
Saha Çalışması ve Organizasyonu
Örneklemin oluşturulması ve pilot çalışmayla test edilen anket formunun
oluşturulmasından sonra saha araştırmasına geçilmiştir. Saha araştırması süreci, bu çalışmayı
yapacak olan anketörlerin seçilme ve eğitim işlemiyle başlatılmıştır. Anketörlerin seçiminde,
deneyim, cinsiyet ve gönüllülük gibi bazı kriterler esas alınmıştır. Deneyim kriterine bağlı
91
olarak gerek Balıkesir Sosyoloji Bölümü’nün gerekse Çanakkale Sosyoloji Bölümü’nün son
sınıf öğrencilerine öncelik tanınmıştır. Araştırmanın hedef grubunu oluşturan erkek ve
kadınlara ulaşabilmek amacıyla anketör grubunun oluşturulmasında erkek ve kadın
dengesinin sağlanmasına dikkat edilmiştir. İlgili sosyoloji bölümlerinde kız öğrencilerin
ağırlıklı olması bu işi zorlaştırmış olduğundan, daha fazla erkek öğrenciye ulaşmak amacıyla
alt sınıflarda okuyan ama deneyimli olan öğrenciler de devreye sokulmuştur. Buna rağmen
toplam 77 öğrencinin görev yaptığı saha çalışmasında cinsiyet dengesi (yüzde 70) kız
öğrenciler lehine bir sonuç vermiştir. Araştırma ekibi, il merkezinde kız öğrencileri kıyı ve iç
kesimlerde ise erkek öğrencileri görevlendirme konusunda bir hassasiyet göstermiştir, ama
istek üzerine kız öğrencilerin de il merkezi dışında görev almasına olumlu yaklaşılmıştır.
İki açıdan önemli bulunduğu için araştırmada gönüllülük kriteri esas alınmıştır. İlk
olarak araştırma, bir ders ödevi kapsamında ve zorunlu olarak yapılan bir çalışma
olmadığından kimse bu işi yapmaya zorlanmamıştır. İkinci olarak motivasyonu olumsuz
etkileyeceği düşünülerek öğrenciler üzerinde herhangi bir psikolojik baskı ve yönlendirme
olmaksızın kendi seçimlerine bağlı olarak gönüllü katılımları amaçlanmıştır. Anketör
öğrenciler, sadece anketten para kazanacakları için değil, aynı zamanda önemli bir bölgesel
projede görev alarak deneyim elde edecekleri ve bu deneyimlerini iş başvurularında da
kullanabilecekleri için büyük bir istekle katılım sağlamışlar ve yüksek bir motivasyonla
görevlerini yerine getirmişlerdir.
Anketör olarak seçilen öğrencilerin eğitimi, saha çalışmasının ikinci ayağını
oluşturmuştur. Anketörlerin eğitimi, biri Çanakkale’de diğeri Balıkesir’de olmak üzere iki
ayrı yerde gerçekleştirilmiş ve bir yarım günü almıştır. Anketörlerin eğitimi, araştırma
hakkında verilen bilgilerle bağlamış ve anket formlarının birlikte incelenmesiyle devam
etmiştir. Üçüncü aşamada ise, araştırma sırasında dikkat edilecek hususlar ve olası sorunlar
ele alınmış ve çözüm yolları gösterilmiştir. Bu bölümde, ayrıca öğrencilerden gelen sorulara
cevaplar verilmiştir.
Anket eğitimi sırasında ilke olarak her anketöre 30 anket yapması için formlar
dağıtılmış ve gerekirse kullanmak üzere 5-10 ek anket formu verilmiştir. Saha çalışması
sırasında karşılaşılacak sorunları çözmek üzere her iki şehir için görevlendirilen saha
koordinatörlerinin telefonları verilmiş ve onlarla irtibat halinde saha çalışmalarını yürütmeleri
sağlanmıştır.
92
Saha Çalışmaları Sırasında Yaşanan Sorunlar
Her anketörün 30 anket yapması için toplam üç haftalık bir süre tanınmıştır. 2013
yılının Nisan ayının son günlerinde başlayan saha çalışması 20 Mayıs tarihinde
sonlandırılmıştır. Verilen süre içinde anketler tamamlanmış ve ek bir süreye gereksinim
duyulmamıştır. Saha çalışmalarının daha ilk günlerinde bölge halkının anket çalışmasına
kuşkuyla baktığı ve bazı katılımcıların ankete olumlu cevap vermedikleri görülmüştür. Bu
sorunu çözmek için genellikle iki strateji izlenmiştir. Reddedilen anketlerin yerine,
anketörlerin ellerinde bulunan ekstra hane adreslerinin ikame edilmesi ilk başvurulan yöntem
olmuştur. Bunun yeterli olmaması durumunda ise, anketörlerin anketi reddeden katılımcı
adaylarının bulunduğu apartman içindeki başka hanelere gitmeleri öğütlenmiştir. Bunun
dışında anketörlerin daha etkili bir çalışma yapmaları için kız-erkek bir arada veya en azından
bir başka arkadaşıyla hanelere gitmeleri salık verilmiştir. Genellikle bu stratejilerden birinin
işlediği görülmüştür.
Hedef kitlenin ankete katılım sağlamamalarının sebebi, araştırma ve anket çalışmalarına
duyulan güvensizlik olarak yorumlanabilir. Bazı adaylar araştırmaların “politik” olduğunu
düşünürken, bazı adaylar da “mali” amaçlı olduğunu ifade etmişlerdir. Politik olduğu sanılan
gerekçelerin başında yaklaşan seçimler sebebiyle kişilerin politik tercihlerinin yoklandığı
algısı gelmektedir. Ayrıca Balıkesir şehrinde insanlar, bu kentin “büyükşehir” statüsüne
kavuşmasıyla ilgili bir araştırma yapıldığını sanmışlardır. Bazı adaylar, siyasetten çok
maliyecilere hizmet edecek bir anket olduğunu düşünmüşlerdir. Herhangi bir gerekçe
belirtmeyen pek çok kişi ise, ilgi duymadıklarını ya da vakitleri olmadığını belirtmişlerdir.
Genel bir gözlem olarak erkek anketörlerden ziyade kız anketörlere daha fazla ilgi
gösterildiği, tek kişiyle yapılan anketlerden ziyade çift kişiyle yapılan anketlere olumlu
yaklaşıldığı anlaşılmıştır. Üniversite tarafından bilimsel bir araştırma olduğu fikri de olumlu
yaklaşımlara sebep olmuştur. Köylerde ise, muhtarların refakatiyle anketlerin yapılmış
olması, anketörlerin işine epeyce kolaylaştırmıştır.
Anketler, ortalama olarak 20 dakikalık bir sürede tamamlanmıştır. İlk anketlerde,
bekleneceği üzere süre daha fazla, ilerleyen anketlerde ise süre daha az olmuştur.
Anketörlerin uygulama deneyimi kadar katılımcı adayın özellikleri de anket süresini etkileyen
bir faktör olmuştur. Yaşlılar ve köylerde kadınlar anket sorularını anlamada daha fazla süreye
gereksinim duymuşlardır. Bu tür durumlarda anketçiler, anket formunda yer alan soruları
93
birebir okumak yerine muhatabın anlayacağı şekilde kısa ve anlaşılır bir dille yeniden ifade
etmişlerdir.
Çanakkale’de polis lojmanlarında anket yapılmasına müsaade edilmemesi beklenmeyen
bir olay olmuştur. Araştırma ekibi, ilgili lojmanın güvenliğiyle ilgili birime resmi yazı
göndermelerine rağmen anket yapma işlemi kabul edilmemiştir. İlgili görevli, bu tür
durumlarda aylarda önceden emniyet müdürlüğü merkez teşkilatından izin alınması ve ilgili
anketi yapacak kişinin adının, anket yapacağı adreslerin ve anket formlarının önceden
bildirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Söz konusu yaklaşım nedeniyle, daha önce belirtilen
stratejilerden biri alternatif olarak seçilmiştir.
Saha araştırmasını zorlaştıran bir başka sorun, bazı köylere araç bulunamaması
olmuştur. Köylere araçların belirli günlerde gitmesi ya da hiç gitmemesi bir sorun olmuştur.
Bu tür durumlarda anketörlerin köye araç olduğu günlerde gitmesi ya da özel bir araç yoluyla
gitmesi salık verilmiştir. Bu sorun dışında genellikle köylerde anket çalışmalarının şehir ve
kıyı kesimlere kıyasla daha rahat yürütüldüğü söylenebilir. Köylüler bu anketler yoluyla
ciddiye alındıklarını ve kendi görüşlerine de kıymet verildiği izlenimini edinmişlerdir. Anket
çalışmalarına muhtarların destek vermesi, ayrıca kolaylaştırıcı bir faktör olmuştur.
TÜİK, köyler için hane adresi vermediğinden köylerde gelişi güzel olarak hane seçilmiş
ve önceden belirlenmiş dağılım cetveline uygun olarak kişilerle anketler yapılmıştır.
Tepki yaratan sorulardan biri, dini ve siyasi tutumları ölçen sorular iken, bir diğeri de
evlilik ve boşanma konusundaki tutumları ölçen sorular olmuştur. İlk grupta yer alan sorular,
pilot çalışma sırasında da sorun çıkarmış olduğundan daha tarafsız ve gerçeğe uyarlanmış
şekliyle yeniden formüle edilmiştir. Buna rağmen bu soruların tepki çekmesi, toplumsal
hassasiyetle ilgili olup insanların özel dünyalarına ait bir meseleyi deşifre etmekten
kaçınmalarından kaynaklanmaktadır. Ama bu konudaki tepkilerin her zaman çekimser ve
olumsuz olduğu da sanılmamalıdır. Bazı kişiler özellikle görüşlerini bildirerek bölge resminin
daha doğru bir şekilde çıkmasını talep etmişlerdir.
İkinci gruptaki sorular, çekimserlikten ziyade dinsel ve kültürel hassasiyetlerden
kaynaklanan bir tepki yaratmıştır. Sözgelimi “Evlilik öncesi cinsellik normaldir” önermesi,
halkın kültürel değer ve normlarıyla zıtlaştığı için çoğu kimse tarafından anormal
karşılanmıştır. Yine boşanma sebepleri arasında anılan “aldatma” veya “şiddet” gibi konular
doğal tepkilere yol açmıştır. “Aldatma tabi ki boşanmaya sebep olur” şeklinde cevaplar
alınmıştır.
94
Bunun dışında, anketörler kişilerin gelirleriyle ilgili beyanlarda her zaman tutarlı
olmadıkları şeklinde bir izlenim aldıklarını belirtmişlerdir. Genellikle gelirlerinin düşük
olduğuna değin yakınmalar veya düşük tutulduğuna değin izlenimler söz konusu olmuştur.
Saha çalışması devam ederken, anketörlerin ilgili hane adreslerine gidip gitmedikleri ve
gitmişlerse burada ne kadar süre kaldıkları ve ne tür sorular sordukları araştırma ekibinden iki
kişi tarafından kontrol edilmiştir. Örneklem grubunun yaklaşık yüzde 5’ine telefonla
ulaşılarak bu işlem yapılmış olup genellikle anketçilerin ilgili mekânları ziyaret ettikleri ve
araştırma işlemini usulüne uygun olarak yaptıkları anlaşılmıştır.
Verilerin Analizi
Saha araştırması tamamlandıktan sonra toplanan veriler, SPSS paket programına
girilmiş ve araştırmanın soruları doğrultusunda analizler yapılmıştır. Veri girişi, ilk anketlerin
gelmesiyle başlamış ve anketlerin tamamlanmasından sonraki iki hafta boyunca devam
etmiştir. Veri girişinin anketlerle paralel olarak sonuçlandırılamamasının sebebi, anketlerin
son haftada yoğunluklu bir biçimde teslim edilmiş olmasıdır. Veriler düzenli bir şekilde ve bir
kişi tarafından girilmiş ve bu işlem tamamlandıktan sonra da ayrıca gözden geçirme işlemler
yapılmıştır.
Bu çalışmada ankette bulunan soruların çoğunlukla frekans analizi yapılmıştır ve
sonuçlar yüzde ile ifade edilmiştir. Örneğin Güney Marmara’da yaşayan bireylerin yüzde
kaçının sigara içip ya da sigara içmediği bu analiz yöntemiyle bulunmuştur. Frekans analizi
sonucunda bazı sorulara ilişkin bulgular şekillerle sunulmuştur. Şekillerle sunum yolu, Güney
Marmara Bölgesi’nin durumunu daha görsel olarak anlamamıza yardımcı olmuştur.
Frekans analizi yapılmasından sonra bazı sonuçların muhtemel sebeplerini araştırmak
için değişkenlerin türüne göre ki-kare, ANOVA ve t testi yapılmıştır. İlişkisi bakılan iki
değişken kategorik olduğunda (örneğin Balıkesir ile Çanakkale arasında siyasi görüş farkı
incelendiği zaman) ki-kare testi yapılmıştır. İki şehrin bir sürekli veya sıralı bir ölçek üzerinde
karşılaştırıldığı durumlarda (örneğin Balıkesir ile Çanakkale’de yaşayan bireylerin gelir
düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark olup olmadığını anlamak için) bağımsız
örneklem t testi yapılmıştır. Bölgeler (il merkezi, iç bölge ve kıyı bölgeleri) bir sürekli veya
sıralı bir ölçek üzerinde karşılaştırıldığında (örneğin hangi bölgede yaşayanların eğitim düzeyi
daha yüksektir? sorusunun cevabı aranırken) one way ANOVA testi yapılmıştır.
95
Analizler yapıldıktan sonra taslak rapor yazılmış ve iki aşamalı olarak müzakere
edilmiştir. İlk aşamada proje ekibinin kendi içinde taslak rapor tartışılmış ve bu tartışmaların
ışığı altında düzeltmeler ve eklemeler yapılmıştır.
İkinci aşamada, araştırma sonuçlarının değerlendirilmesi ve yeni plan dönemine yönelik
öneri ve tavsiyelerin formüle edilmesi amacıyla, proje grubu paydaşlarla bir odak grup
görüşmesi gerçekleştirmiştir. Temmuz 2013 başında yapılan bu toplantıya farklı resmi kurum
ve sivil toplum örgütlerinden temsilciler ve kanaat önderleri davet edilmiştir. Katılımcı kurum
ve kişilerin tam listesi, raporun sonuna eklenmiştir (Bakınız Ek 3). Yarım günlük çalışma
toplantısı şeklinde yapılan odak grup görüşmesinde, zamanı iyi kullanmak için araştırmanın
özellikle sosyo-ekonomik yapıya ilişkin verileri paylaşılmış ve bu verilerin bölgenin geleceği
açısından anlamı tartışılmıştır.
Bu işlemler tamamlandıktan sonra, ilgili görüşmeden çıkan sonuçlar rapora yansıtılmış
ve bu şekilde bölge planına zemin teşkil edecek swot-analizleri yapılmış; muhtemel hedefler
ve stratejiler belirlenmiştir.
Örneklem Grubunun Bazı Özellikleri
Araştırmanın bulguları sunulmadan önce araştırma grubunun bazı temel özelliklerinin
ve dağılımlarının verilmesi uygun olacaktır. Bu çerçevede özellikle araştırma grubunun
cinsiyet yapısı, şehirlere ve kesimlere dağılımı ile yaş yapısı resmedilecektir.
Aşağıdaki pastadan anlaşılacağı üzere araştırma grubunda erkek ve kadın dağılımı
hemen hemen birbirine eşittir. Kadınların oranı, yüzde 2’lik bir puanla biraz fazladır. Güney
Marmara Bölgesi’nde de kadın-erkek dağılımının eşit olduğu dikkate alınırsa, bu araştırmada
kadın ve erkek temsili eşit olarak sağlanmıştır. Bunun anlamı şudur: Araştırmada gerek
erkekler gerekse kadın eşit düzeyde kendi konumlarını ve tutumlarını yansıtma imkânı
bulmuşlardır.
96
Şekil 1: Araştırma Grubunun Cinsiyet Yapısı (%)
Erkek49%Kadın
51%
Araştırmada katılımcılara doğrudan doğruya kaç yaşında oldukları sorulmuş ve daha
sonra da yaş grupları, aşağıdaki tablodan görüleceği üzere genç, orta yaş ve yaşlı olmak üzere
üç ana yaş grubuna ayrılmıştır. Genç yaş grubuna 18 ile 35 yaş arasındaki katılımcılar dâhil
edilmiş olup bu kesitin araştırma grubu içindeki payı yüzde 35,2’dir. 35 ile 55 yaş arasındaki
kesit, orta yaş grubu olarak tanımlanmıştır. Bu kesimin araştırma grubundaki payı daha
büyükçedir (yüzde 38,1). Yaşlılar ise, 56 ve üstü yaş grubunu kapsamaktadır. Bu grubun oranı
ise yüzde 26,7’dir.
Şekil 2: Araştırma Grubunun Yaş Yapısı (%)
18-35
36-55
56-91
0.0 5.0 10.0 15.0 20.0 25.0 30.0 35.0 40.0
35.2
38.1
26.7
97
Güney Marmara Bölgesi’nde 15-34 yaş grubunun oranı yüzde 35,7, 35-54 yaş grubunun
oranı yüzde 35, 55 yaş ve üstünün oranı ise yüzde 29 civarındadır. Bu durumda söz konusu
yaş gruplarının araştırmada yeterince temsil edildiği söylenebilir.
Araştırma grubunda Balıkesir ve Çanakkale illerinin payları, Güney Marmara Bölgesi
içindeki nüfus ağırlıkları dikkate alınarak hesaplanmıştır. Buna göre Balıkesir, 1 milyonu
aşkın nüfusuyla araştırma grubunda yüzde 70 oranında (üçte iki) temsil edilirken, Çanakkale
yarım milyon civarındaki nüfusu ile yüzde 30 oranında (üçte bir) temsil edilmiştir.
Şekil 3: Araştırmada Grubunda İllerin Payı (%)
Balıkesir70%
Çanakkale30%
Araştırmada şehirler kadar önemli bir ölçüt olarak üçlü bir kesimler ayrımı
kullanılmıştır. Kesimlerden kasıt, kırsal niteliği ağır basan iç kesim ile kozmopolit bir yapı arz
eden il merkezi ve ayrıca denize ve turizme açık yapısıyla kıyı kesimdir. Bu açıdan Güney
Marmara Bölgesi’nin “üç” yüzü olduğu varsayılmıştır.
98
Şekil 4: Araştırma Grubunda Kesimlerin Oranı (%)
İl Merkezi
Iç Bölge
Kıyı Bölgesi
0.0 5.0 10.0 15.0 20.0 25.0 30.0 35.0 40.0
32.3
37.1
30.6
İl merkezleri nüfusunun yüzde 28,46’sını barındırırken, iç kesim yüzde 31,54’ünü
kapsamaktadır. İl merkezleri ve iç kesime kıyasla kıyılarda yüzde 10 oranında kadar daha
fazla bir nüfus (yüzde 40) bulunmaktadır. Yukarıdaki tablodan anlaşılacağı üzere araştırmada
kesimler arasında aşağı yukarı birbirine yakın bir denge sağlanmıştır. Kıyı kesimi yüzde 30,6
oranla temsil edilirken, il merkezi yüzde 32,3, iç kesim ise yüzde 37,1 oranla temsil
edilmişlerdir.
Şekil 5: Şehirlere Göre Örneklemin Kesimsel Dağılımı (%)
Merkez İç Kesim Kıyı Kesimi
69 69.872.2
31 30.227.8
BalıkesirÇanakkale
99
Örneklemin kesimsel dağılımı sadece bölge bazında değil, şehirler bazında da dağılımı
eşit olarak gerçekleşmiştir. Başka bir deyişle her iki ilde de kesimler eşit oranlarda temsil
edilmişlerdir. Aşağıdaki şekil bu eşit dağılımı göstermektedir.
Cinsiyet, yaş, şehir ve kesimler olarak ifade edilen değişkenler, analizlerde bağımsız bir
değişken olarak alınmıştır. Bir başka deyişle bu değişkenler, bağımlı değişken olarak
katılımcıların konumlarını ve tutumlarının açıklanmasında bir faktör olarak kullanılmıştır.
100
GÜNEY MARMARA BÖLGESİ SOSYAL YAPI ARAŞTIRMASI: BULGULAR
GÜNEY MARMARA BÖLGESİNİN SOSYO-KÜLTÜREL YAPISI VE SORUNLARI
Araştırmada sosyo-kültürel yapı kavramı, “yaşam tarzları” kavramıyla eşanlamlı olarak
kullanılmıştır. Yaşam tarzlarının en önemli öğesini, aile yapısı ve ailevi değerler
oluşturmaktadır. Türkiye toplumundaaile,geçen yüzyıldan beri hem yapısal özellikler hem de
kültürel değerler bakımından köklü bir değişim geçirmektedir. Evlenme ve boşanma kadar
çocuk ve kadının rolüne ilişkin düşünce ve kanaatler de bu değişime eşlik etmektedir. Bu
alanlardaki köklü değişimlere rağmen kırsal yörelerle kentsel alanlar arasında bazı farklılıklar
görülmektedir. Ancak uzun vadeli bir bakış açısı, hızla modernleşen ve küreselleşen bir
dünyada kır-kent arasındaki farklılıkların da azaldığını göstermektedir.
Siyasal ve dini tutumlar, yaşam tarzlarının en kilit ve mahrem alanını oluşturmaktadır.
Bu alan, başka alanlarla ve konularla bağıntıları açısından da incelenmesi gereken boyutlar
içermektedir. Aile ve ailevi değerler başta olmak üzere toplumsal ve kültürel hayata katılım
bu boyut tarafından belirlenmektedir.
Yaşam tarzları kavramının bir başka öğesi, sosyal ve kültürel yaşama katılımdır. Bu
boyut, gerek kültürel etkinliklere doğrudan katılım, gerekse hobi ve serbest zaman etkinlikleri
aracılığıyla incelenecektir.
Kişilerin kendilerini aslen “nereli” gördükleri ve memleketleriyle ilişkileri yaşam
tarzlarını farklılaştıran bir başka öğedir. Bu öğe, sadece köylüler ile şehirliler arasındaki
farklılıkları değil, şehre sonradan gelen kişilerle yerleşikler arasındaki farklılıkları da
anlamada önemli bir ayrım noktasıdır.
Son olarak şehirde tutunmanın bir biçimi olmanın ötesinde, sivil toplum bilincinin
uyandırılması ve geliştirilmesinde de sivil toplum örgütlerine üyelik ve etkinliklerine katılım
yaşam tarzlarına yeni bir boyut olarak eklenmiştir. Bu bakımdan kır-kent, eğitimli-eğitimsiz,
genç-yaşlı, kadın-erkek vs. kategoriler arasında önemli farklar gözlenmesi beklenmektedir.
101
Aile ve Hanehalkı Özellikleri
Sosyoloji ve kültürel antropoloji literatüründe haneler, içinde ekonomik üretim, tüketim,
miras, çocuk yetiştirme ve barınmanın düzenlenip gerçekleştirildiği temel birimler olarak
tanımlanır. İnsan topluluklarının büyük bir çoğunluğunda haneler aileleri içerir. Buna rağmen
hanenin bazı üyeleri, ailenin inşa edildiği çevrenin akrabaları olabilir veya aile fertlerinden
herhangi birisi ile akrabalık ilişkisi bulunmayabilir. Bazı topluluklarda hane üyeleri birbirleri
ile akraba da olmayabilirler. Hane üyeleri arasında kan bağı şartı yoktur (Haviland,
2002:289). Hane, bir mekânı; hanehalkı ise bu mekânda oturan insanları dile getirirken, aile
aynı mekânda yaşamanın ötesinde aralarında evlilik ve kan bağı olan toplumsal bir birliğe
işaret eder. Farklı türleri olmakla birlikte aile, en azından anne-baba ve çocuklardan oluşan
toplumun en küçük hücresidir.
Türkiye’de aile, yirminci yüzyıl boyunca yaşanan değişimlerle birlikte küçülmüş ve
geleneksel geniş aile çekirdek aileye dönüşmüştür. Geleneksel ailede üç kuşak birarada
yaşarken, çekirdek ailede sadece anne-baba ve çocuklar birlikte bir arada
yaşamaktadır.TÜİK’in yakın dönem verilerine göre, Türkiye genelinde hanelerin yüzde
80,7’si çekirdek aile, yüzde 13’ü geniş aile, yüzde 6’sı ise tek kişilik hane niteliğindedir
(2006:1). Son yapılan ülkesel bir başka araştırmada ise, Türkiye’de ortalama hane büyüklüğü
4,5 civarında tespit edilmiştir (SEKAM, 2011:27). Bu demektir ki, ortalama çocuk sayısı
2,5dolayındadır.
Bölgesel özelliklere bağlı olarak aile ve hane büyüklüklerinin farklılaştığı bir gerçektir.
Ne TÜİK araştırması, ne de SEKAM araştırması bölgelere göre hanehalkı ya da aile
büyüklüğü rakamlarını vermektedir. Yetmişli ve seksenli yıllara ait araştırmalar dikkate
alınacak olursa, Ege ve Marmara gibi gelişmiş bölgelerdeki hanehalkı sayısı 5,7; Orta-kuzey,
Akdeniz, Karadeniz ve Orta Güney bölgeleri gibi orta derecede gelişmiş bölgelerde 6,6;
Doğu-Kuzey, Doğu-Güney, Orta-Doğu gibi az gelişmiş bölgelerde 6,6’dır (Tuğaç
v.d.,1970:111). Ancak bu rakamlar son otuz yılda çok değişmiştir.
TÜİK,bölgesel farklılıklara yer vermemekle birlikte kır ve kent arasındaki farklılıkları
belirlemiştir. Buna göre kentsel bölgelerde çekirdek aile oranı yüzde 83 ve geniş aile oranı
yüzde 10,3 civarında iken, kırsal alanlarda bu oranlar yüzde 76,3 ve 18 olarak saptanmıştır.2
Bu demektir ki, kırsal alanlara doğru gittikçe çekirdek aile sayısı kısmen düşmekte, geniş aile
sayısı ise fazlalaşmaktadır.
2 Bakınız: http://TÜİKapp.TÜİK.gov.tr/ Erişim tarihi: 10 Temmuz 2013.
102
Aile ve hane yapısı, genellikle iki farklı soru tipiyle belirlenmektedir. Hane yapısı,
aileye dâhil olsun ya da olmasın hanede kaç kişinin yaşadığınınsorulmasıyla açıklığa
kavuşturulur. Araştırmamızda bu soruya verilen cevapların tasnifi aşağıdaki
şekildegösterilmiştir (Şekil 6). Şekilden anlaşılacağı üzere Güney Marmara Bölgesi’nde
hanehalkı ortalaması 3,3 olup şehirlere göre farklılaşma çok önemli değildir.
Şekil 6: Bölge ve Şehirlere Göre Ortalama Hanehalkı Büyüklüğü
Bölge Ortalaması Balıkesir Çanakkale
3.3
3.4
3.2
TÜİK verileri dikkate alındığında kesimlere göre ortalama hanehalkı rakamlarının
değişebileceği beklenebilir. Şekil 7’den görüleceği üzere il merkezi, kırsal iç kesimler ve kıyı
kesimleri arasında farklar olmakla birlikte, bu farklılıkların büyük olduğu söylenemez.
Şekil 7: Kesimlere Göre Ortalama Hanehalkı
103
Merkez İç Kesim Kıyı Kesimi
3.2
3.5
3.3
Ortalamalar genel bir fikir vermek ve karşılaştırmalar yapmak için elverişli olsa da
insanları toplumsal gerçeklikten uzaklaştıran soyut verilerdir. Bu bakımdan bölgenin
hanehalkı yapısını daha somut terimle ifade etmek daha yararlı olacaktır. Bölgede hanehalkı
sayısı 1 ile15 arasında değişmektedir. Hanehalkı sayısına göre hanelerin oranı, aşağıdaki
şekilde gösterilmiştir (Şekil 8). Buradan anlaşılacağı üzere bölgede 3 ve 4 kişilik haneler
oransal olarak (toplamı yüzde 53,7) en baskın hane tipidir. Bunu 2 kişilik hane tipi takip
etmektedir. Diğer hane tipleri daha az oranlarda temsil edilmektedir.
Şehir ve kesimler açısından hane tiplerinin oranları önemli farklılıklar
göstermemektedir. Sadece iç kesimlerde beş kişilik, altı kişilik ve üzerindeki hane tiplerinin
oranı kısmen yüksek gözükmektedir.
Şekil 8: Hane Halkı Oranları (%)
104
Tek kişilik hane 2 kişilik hane 3 kişilik hane 4 kişilik hane 5 kişilik hane 6 kişilik ve üzerindeki
hane
0.0
5.0
10.0
15.0
20.0
25.0
30.0
6.8
24.326.3
27.4
9.5
5.7
İleri yaşlardaki birçok aile üyesinin evden ayrıldıkları düşünülürse, aile denilen sosyal
birliğin hanehalkından daha büyük bir yapı olduğu kuşkusuzdur. Bu bakımdan ikinci bir
soruyla aileye dâhil çocukların sayısı sorularak, aile büyüklüğü tam olarak ortaya çıkarılmak
istenmiştir. Şekil 9’dan anlaşılacağı üzere bölgede ortalama aile büyüklüğü 4,2 olarak
saptanmış olup Balıkesir ile Çanakkale illeri arasında önemli bir farklılık olmadığı
görülmüştür.
Şekil 9: Bölge ve Şehirlere Göre Ortalama Aile Büyüklüğü
Bölge Ortalaması Balıkesir Çanakkale
4.2
4.3
4.1
105
Genelde kırsal kesimlerde çocuk oranlarının yüksek olduğu ve Güney Marmara
Bölgesinde içgöç eğilimlerinin düşük olduğu düşünülürse, aile büyüklüğünün kesimler
arasında farklılaşacağı beklenebilir. Şekil 10, kesimlere göre ortalama aile büyüklüğünü
yansıtmaktadır.
Şekil 10: Kesimlere Göre Ortalama Aile Büyüklüğü
Merkez İç Kesim Kıyı Kesimi
4.3 4.3
4.1
Bu şekilden anlaşılacağı üzere kırsal kıyı kesiminde ortalama aile büyüklüğü, il merkezi
ve iç kesimden kısmen daha yüksek gözükmektedir. Ancak burada da farklar küçük
olduğundan fazla abartılmamalıdır.
Bölgede aile büyüklüklerinin oranlarını gösteren şekilden görüleceği üzere baskın aile
modeli dört kişilik ailedir (Şekil 11). Bu aile modelinin oranı yüzde 40,2olarak saptanmıştır.
Bundan sonra beş kişilik aile tipi (yüzde 20) gelmektedir. Üç kişilik aile tipi de neredeyse bu
aile tipine yakın orandadır (yüzde 16,3).
106
Şekil 11: Bölgede Aile Büyüklüğü Oranları (%)
2 kişilik aile
3 kişilik aile
4 kişilik aile
5 kişilik aile
6 kişilik aile
7 kişilik ve üzerindeki
aile
8.9
16.3
40.2
20
8.4
6.1
Bölgede iki kişilik aile tipi kadar altı kişilik, yedi kişilik ve üzerindeki aile oranları da
yüzde 10’un altında kalmaktadır. Şehirlere göre aile tiplerinin oranları arasında herhangi bir
farklılık görülmemektedir. Kesimlere göre önemli farklılıklar olmamakla birlikte bazı aile
tiplerinin bazı bölgelerde göreceli olarak fazla ya da az oldukları gözlemlenmektedir.
Sözgelimi iki kişilik aileye, merkez ve kıyı kesime kıyasla iç kesimde daha az rastlanırken,
beş kişilik aileye daha fazla oranda rastlanmaktadır. Üç ve dört kişilik aile ise kıyı kesiminde
kısmen daha fazla oranda görülmektedir.
Araştırmada hane ve aile halkının özellikleri bağlamında özürlü ya da engelli bir bireyin
bulunup bulunmadığı sorgulanmıştır. Bu husus, sadece bölgede ve bölgenin aile yapısı içinde
engellilerin yerini belirlemek için değil, aynı zamanda ailenin ne tür sorunlarla yüz yüze
kaldığını anlamak için de önemlidir. Günümüzde genelde pek çok aile, çocuklar ve yaşlıların
bakım işlemleriyle baş etmek zorunda oldukları gibi bazı ailelerde engelli çocuk ya da
yetişkin bir bireye bakmak zorundadır.
Araştırmada katılımcıların yüzde 6,5’i ailelerinde özürlü veya engelli bir bireyin
bulunduğunu belirtmişlerdir.Engelli bireylerin şehirlere göre dağılımı incelendiğinde yüzde
76,7’sinin Balıkesir’de, geriye kalan yüzde 23,3’ünün de Çanakkale’de olduğu görülmektedir.
Ayrıca engellilerin göreceli olarak farklı kesimlere dengeli bir şekilde dağıldığı tespit
edilmiştir.
107
Çocuk Karşısındaki Kanaat ve Tutumlar
Aileyi kuran anne-baba olsa da,çocuklar olmadan aile tam olarak oluşmaz. Özellikle
Türk kültüründe çocuk, ailenin olmazsa olmaz bir parçasıdır. Günümüzde fiili çocuk
sayılarının ne durumda olduğu kadar ideal çocuk sayılarının da ne olduğu önemli bir merak ve
araştırma konusudur. Nitekim son yıllarda yapılan birçok araştırmada çocukla ilgili
düşünceler, mevcut ve ideal çocuk sayılarıtespit edilmeye çalışılmıştır.
TÜİK araştırması, Türkiye toplumunda neden çocuğun aile için önemli olduğunuortaya
çıkarmıştır (2006:11). İlk olarak çoğu anne babaya göre “Çocuk, yaşlılıklarında anne babasına
bakar” ve “Çocuk büyüdüğünde anne babasına maddi katkı sağlar”. Bu argümanlar,
çocukların ekonomik ve bakımla ilgili işlevlerine işaret etmektedir. Ekonomik kaygıların ve
gelecekte bakımla ilgili endişelerinin yüksek olduğu Türkiye toplumunda çocuk hala önemli
bir sosyal güvence unsuru olarak görülmektedir. Şüphesiz ki çocuk sadece ekonomik bir
değerden ibaret değildir. Bunun yanında çoğu anne baba,ikinci olarak “Çocukların eşleri
birbirine yakınlaştıracağı” düşüncesini taşımakta ve bu şekilde aile birliğinin ve eşler arası
sevginin de pekiştiricisi olacağına inanmaktadır. Son olarak anne babalar, yine ekonomik
kaygılar nedeniyle olsa gerek, “Her ailenin ekonomik durumuna göre çocuk yapması”
gerektiğini vurgulamaktadır.
SEKAM araştırmasında ortalama çocuk sayısı 2,5 olarak tespit edilmekle kalmamış
ailelerin ideal çocuk sayısı hakkındaki görüş ve kanaatleri de yoklanmıştır. Buna göre
ailelerin yüzde 73,2’si iki-üç çocuklu, yüzde 15’i bir çocuklu, yüzde 8,6’sı ise dört çocuklu
ailenin ideal olduğunu belirtmişlerdir (2011:28).
Araştırmada hem mevcut çocuk sayısı hem de ideal çocuk sayısı saptanmıştır. Mevcut
çocuk sayısıyla ilgili bölge ve şehir ortalama rakamları aşağıdaki şekilde verilmiştir (Şekil
12). İlgili şekil incelendiğinde Güney Marmara Bölgesi’nde mevcut çocuk ortalamasının
(yüzde 2,5) ülke ortalamasına (yüzde 2,5) eşit olduğu görülecektir. Bölgenin şehirleri
arasındaki farklar ise önemsiz düzeydedir.
108
Şekil 12: Bölge ve Şehirlere Göre Ortalama Çocuk Sayısı
Bölge ortalaması Balıkesir Çanakkale
2.5 2.5
2.3
Kesimler arasında ortalama mevcut çocuk sayıları karşılaştırıldığında, iç kesim (2,6)
görece kıyı kesim (2,4) ve il merkezinden (2,4) fazla çocuğa sahip gözükmektedir (Şekil 13).
Ortalama aile büyüklüğü ile ortalama çocuk sayıları birlikte düşünüldüğünde, aslında kıyı ve
iç kesimler arasında beklenen farklılıkların anlamlı olmadığı söylenebilir.
Şekil 13: Kesimlere Göre Ortalama Çocuk Sayısı
Merkez İç Kesim Kıyı Kesimi
2.4
2.6
2.4
109
Bölgede çocuk sayıları 1 ile 14 arasında değişmektedir. Çocuk sayılarına göre aile
tipleri aşağıdaki şekilde gösterilmiştir (Şekil 14). İki çocuklu aileler bölgede yüzde 44,2 ile
oransal olarak en fazla ağırlıklı aile tipini oluşturmaktadır.
Şekil 14: Çocuk Sayılarına Göre Aile Tipleri (%)
1 çocuklu aile
2 çocuklu aile
3 çocuklu aile
4 çocuklu aile
5 çocuklu aile
5'dan fazla çocuklu aile
17.9
44.2
22
9.2
2.9
3.8
Bundan sonra üç çocuklu aileler gelmektedir. Diyebiliriz ki bölgenin tipik ailesi, 2 ve 3
çocuklu ailedir. Tek çocuklu aileler ya da 3’ten fazla çocuk sahibi olan aileler daha küçük
oranlarda temsil edilmektedir.
Şehirlere göre önemli farklılıklar olmamakla birlikte kesimler arası bazı farklılıklar
görülmektedir. Merkez ve kıyı kesimde tek çocuklu aileler fazla iken, iç kesimde üç çocuklu
ailelerin oranı daha yüksek çıkmaktadır.
Hayatta gerçek ve ideallerin her zaman birbiriyle örtüşmediği, özellikle ideallerin
mevcut yaşam koşulları tarafından engellendiğini biliyoruz. Acaba çocuk konusunda gerçek
ve ideal durumlar nedir? Türkiye’de anne ve babalar daha fazla çocuk sahibi olmak istedikleri
hâlde yaşam koşulları buna izin vermemekte midir? Daha önce değindiğimiz TÜİK
araştırmasında anne babalar, aslında ailenin ekonomik durumuna göre çocuk yapmak
gerektiği fikrini ifade etmektedir. Acaba onlar çocukla ilgili ideal düşüncelerini bu gerçekçi
fikirlerle nasıl bağdaştırmaktadırlar? Araştırmamızda ideal çocuk sayısı konusunda ne
düşündükleri katılımcılara sorulmuş olduğundan, bu soruya bir cevap vermek mümkün
olacaktır.
110
Şekil 15: Bölge ve Şehirlere Göre İdeal Çocuk Sayısı
Bölge ortalaması Balıkesir Çanakkale
2.3
2.4
2.3
Şekil 15, ideal çocuk konusunda bölge ve şehir ortalamalarını yansıtmaktadır. Bu şekle
göre iki değerlendirme yapabiliriz. İlk olarak bölge ve şehir ortalamaları arasındaki farklar
önemli ve anlamlı değildir. Yaklaşık olarak ortalama 2 veya 2,5 çocuk konusunda uzlaşma
sağlanmış bulunmaktadır. İkinci olarak ideal çocuk rakamlarıyla mevcut çocuk rakamları
karşı karşıya konulduğunda, arada kısmi bir farklılaşma söz konusudur. Başka bir deyişle
katılımcılar, ortalama olarak ideal çocuk sayılarını mevcut çocuk sayılarının altında
bildirmişlerdir.Bu gelecekte çocuk yapma eğiliminin düşeceğini göstermektedir.
Kesimlere göre bir analiz yapıldığında da durumda her hangi bir değişme
görülmemektedir. İdeal çocuk sayısı konusunda kıyı kesim (2,3), il merkezi (2,3) ve iç
kesimler (2,4 ) arasında anlamlı bir farklılaşma söz konusu değildir.
İdeal çocuk konusunda farklı bir analiz, kuşak farklılıklarının bu rakamları ne kadar
değiştirip değiştirmeyeceği hususudur. Şekil 16’dan görüleceği üzere, yaş gruplarına göre
ortalama ideal çocuk algısı değişmektedir. Yaşlı kuşaktan genç kuşaklara doğru geldikçe
ortalama çocuk beklentisi düşmektedir. Bu bulgu, çocuk sayısının gelecekte düşeceğine
değgin bir ipucu da vermektedir. Sonuç olarak çocuk sayısı ve ailenin büyüklüğü konusunda
Türkiye toplumunda yapısal bir değişim olduğu ve normal koşullar altında bu değişimin
devam edeceği söylenebilir.
111
Şekil 16: Yaş Gruplarına Göre Ortalama İdeal Çocuk Sayısı
18-35 Yaş Grubu 36-55 Yaş Grubu 56-91 Yaş Grubu
2.2
2.3
2.5
İdeal çocuk sayısı konusundaki ortalamalar bir tarafa bırakılacak olursa, aşağıdaki
şekilden görüleceği üzere ideal çocuk sayısını 2 olarak belirtenler, en büyük grubu (yüzde
58,1) oluşturmaktadır. İkinci sırada ise, yüzde 28,8 ile üç çocuk diyenler gelmektedir. İdeal
çocuk sayısını 1 ile 4 veya üzerinde belirten kesimler azınlıkta kalmaktadır (Şekil 17).
Şekil 17: İdeal Çocuk Oranları (%)
1 çocuk 2 çocuk 3 çocuk 4 ve üzerinde0.0
10.0
20.0
30.0
40.0
50.0
60.0
70.0
6.9
58.1
28.8
6.3
112
İdeal çocuk sayıları ile kuşak faktörü arasında bir ilişki bulunmakla birlikte cinsiyet
faktörü herhangi bir rol oynamamaktadır. Gerek kadınlar gerekse erkekler benzer oranlarda
ideal çocuk bildiriminde bulunmaktadır.
Aile İçi İlişkiler ve Toplumsal Cinsiyete İlişkin Tutumlar
Daha önce belirttiğimiz gibi Türkiye’de aile sadece yapısal olarak değil, kültürel
bakımdan da değişmektedir. Bu iki boyutlu değişim birbirini etkilemekte ve özendirmektedir.
Ailenin kültürel anlamda değişiminin ana noktalarından birini, aile içi ilişkiler ve otorite
yapısı, diğer noktasını ise toplumsal cinsiyetle ilgili tutumlar oluşturmaktadır.
Geleneksel aile yapısında otoriteyi erkek temsil eder ve önemli kararları o tek başına
alır. Geniş ailede erkek, evin en yaşlı ve dolayısıyla da en tecrübeli kişisidir. Geniş aileden
çekirdek aileye geçişle birlikte otorite, koca ve baba konumunda olan ailenin reisine
geçmiştir. Bu değişmeye paralel olarak kadının güçlenmesi ve çocukların eğitim düzeylerinin
artmasıyla, onlar da aile içinde söz sahibi olmaya başlamışlardır. Modern çekirdek ailede, aile
reisi olan erkek, artık tek başına karar alan bir kişi değildir. O, başka aile üyelerinin
görüşlerini de dikkate almak zorundadır.
Ailede otorite yapısının bariz bir şekilde değiştiği, araştırmalarla ortaya
konabilmektedir. SEKAM araştırmasına göre mevcut aile yapımızda baba otoritesinin yüzde
38, anne otoritesinin yüzde 8, baba-anne ortak otoritesinin yüzde 24, belirgin bir otorite
olmaksızın herkesin fikrinin sergilendiği bir reislik biçiminin ise yaklaşık yüzde 29
düzeylerinde olduğu tespit edilmektedir (2011:37). Pek çok ailede baba otoritesinin
zayıflaması ve diğer aile üyeleriyle otoriteyi paylaşmak zorunda kalması ailede bir
demokratikleşme olarak görülmektedir.
Araştırmamızda aile içindeki otorite yapısını anlamak için “Aile içinde genellikle kim
karar alır?” şeklinde bir soru sorulmuş ve dört ayrı seçenek verilmiştir. Şekil18’den
görüleceği üzere en fazla (yüzde 54) “Ailede ortak olarak karar alınır” seçeneği
işaretlenmiştir. Bu veri, bize geleneksel ataerkil aile yapısında demokratikleşme
doğrultusunda bir değişim yaşandığını göstermektedir. Bu yönde bir değişim süreci başlamış
olmakla birlikte, önemli sayılabilecek bir oranda (yüzde 27,4) bazı ailelerde hâlâ baba karar
verici durumdadır. Bu tip ailelerde geleneksel değerler ve ailevi ilişkilerin hâlâ sürdürüldüğü
113
anlaşılmaktadır. Geriye kalan ailelerde ise, ya anne-baba, çocuklara danışmadan karar almakta
ya da sadece anne karar verici durumdadır.
Şekil 18: Aile İçinde Genellikle Kim Karar Alır? (%)
Baba Anne Anne-baba Ortaklaşa
27.4
8.9 9.7
54
SEKAM araştırmasıyla karşılaştırıldığında, Güney Marmara Bölgesi’nde babanın tek
başına ailede daha az oranda otoriteyi temsil ettiği anlaşılmaktadır. Bu demektir ki, Türkiye
geneline kıyasla batıda yer alan bir bölge olarak burada, ailede demokratikleşme daha hızlı
yaşanmaktadır. Şehirlere göre büyük farklılıklar olmamakla birlikte Çanakkale’de baba
otoritesinin kısmen daha zayıf olduğu ve ortaklaşa karar verme biçiminin daha yüksek olduğu
görülmektedir. Kesimlere göre incelendiğinde ise, kıyı ve il merkezine kıyasla iç kesimlerde
baba otoritesinin kısmen daha fazla olduğu anlaşılmaktadır.
Toplumsal cinsiyet (gender), cinsiyete ve cinsler arası rollere yüklenen anlam ve
tanımlarla ilgili bir kavramdır.Bu bakımdan doğrudan, biyolojik ya da psikolojik olarak
cinslerarası farklılıkları değil, kültür ve toplum aracılığıyla cinslere yüklenen görev ve
sorumlulukları ifade eder. Araştırmamızda toplumsal cinsiyetle ilgili tutumları ölçmek üzere
bazı sorular formüle edilmiştir. Bu soruların başında, çocukların cinsiyetine yönelik öncelikler
gelmektedir. Geleneksel olarak Türkiye toplumunda erkek çocuk, kız çocuğuna tercih
edilmektedir. Bunun gerisinde nasıl bir açıklama olursa olsun erkek çocuğun kıza nispetle
daha değerli telakki edildiği bir gerçektir.
114
Araştırmada cinsiyet önceliklerini saptamak üzere,“Çocuğunuzun cinsiyetinin kız ya da
erkek olması sizce önemli midir?” şeklinde bir soru katılımcılara yöneltilmiştir. Aşağıdaki
şekil, bu soruya verilen cevapları yansıtmaktadır (Şekil 19). Buradan anlaşılacağı üzere, gerek
bölge genelinde gerekse bölgenin iki şehrinde, ezici bir çoğunluk çocuğun erkek ya da kız
olmasının önemli olmadığını vurgulamaktadır. Üstelik kesimlere göre de herhangi bir
farklılığa rastlanmamaktadır. Yani kıyı ve il merkezine kıyasla iç kesimlerde de çocuğun
cinsiyetinin önemli olmadığı fikri aynı ağırlıkla paylaşılmaktadır.
Şekil 19: Bölge ve Şehirlere Göre Cinsiyetine Verilen Önem (%)
Balıkesir Çanakkale Bölge geneli
92.6 93.7 93.1
Önemlidir Önemli değildir
Bu bulgu, Dünya Değerler Araştırması’nın sonuçlarıyla birlikte düşünüldüğünde
Türkiye’de yaşanan ‘sessiz devrimi’in ne kadar köklü olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Söz
konusu araştırmada “Eğer sadece bir çocuk seçmek zorunda kalsaydınız, erkek çocuk mu
seçerdiniz, yoksa kız çocuk mu?” şeklinde bir soru formüle edilerek, katılımcıların bir
cinsiyet tercihinde bulunmaları istenmiştir. Bu araştırmada Türkiye, toplam 54 ülke arasında
“Kız çocuğunu tercih ederdik” diyen ülkeler kategorisine girmektedir. Hem de kız-yönelimli
ülkeler listesinde, Makedonya, İsveç, Polonya ve Macaristan ile birlikte ilk beşinci sırada yer
almaktadır (Canatan, 2011:2007).
Toplumsal cinsiyet meselesiyle ilgili bir başka konu, kadınların ev dışında çalışmalarına
yönelik tutumlardır. Bu konu, kadınların toplumsal rollerine ilişkin algı ve tutumların
ölçülmesi kadar “yaşam tarzları” bağlamında kadının ekonomik bağımsızlığına ilişkin
115
düşünce ve kanaatleri de yansıtacak bir gösterge olarak görülebilir. Genel beklenti, geleneksel
ve kırsal iç kesimlerde kadınların ev dışında çalışma hayatına girmesine olumlu
yaklaşılmadığı, bunun aksine kozmopolit il merkezi ve kıyılarda ise bunun tersi bir tutum
sergilendiği doğrultusundadır. Araştırmada katılımcıların bu noktada kendilerini ifade
etmelerine olanak sağlamak için “Kadının ev dışında çalışma yaşamına katılımı hususunda ne
düşünüyorsunuz?” şeklinde bir soru sorulmuş ve mümkün olduğunca farklı seçenekler
sunulmuştur.
Aşağıdaki şekilden anlaşılacağı üzere, katılımcıların yüzde 60 civarında bir kesimi
“Çalışmalıdır” görüşünü ifade ederken, hiçbir şekilde “Çalışmamalıdır” diyen kesimin yüzde
7 civarında kaldığı görülmektedir (Şekil 20). Eğer ekonomik endişeler sebebiyle çalışmalı
görüşünü ifade edenlerle birlikte düşünülürse, kadının ev dışında çalışmasına olumlu bakan
kesimin oranı yüzde 78’e kadar çıkmaktadır.
Şekil 20: Kadının Ev Dışında Çalışmasına Ne Dersiniz? (%)
Çalışmalıdır
Çalışmamalıdır
Ailenin maddi bakımdan zorlanması durumunda çalışabilir
Ailenin geçimine katkı bulunması için çalışmalıdır
Bu konuda tercih kadına bırakılmalıdır
58.9
7.1
12.3
6.3
14.8
Şehirlere göre bir farklılaşma olup olmadığına bakıldığında, aralarındaki farklılıklar
büyük olmamakla birlikte Çanakkalelilerin, kadınların ev dışında çalışmaları karşısında daha
fazla çekimser olduğu söylenebilir. “Kadın ev dışında çalışmalıdır” diyenler, Balıkesir’de
yüzde 62 iken, bu oran Çanakkale’de yüzde 55’e düşmektedir. “Bu konuda tercih kadına
bırakılmalıdır” görüşüne Çanakkaleliler daha fazla destek vermektedir.
116
Kesimler arasında farklılıklar olmakla birlikte bu farklılıklar önemli ve anlamlı
farklılıklar değildir ve dolayısıyla da abartılmaması gerekir. Sözgelimi “Kadın
çalışmamalıdır” diyen kesimin oranı il merkezinde yüzde 5,5 iken, bu oran kıyı kesimde
yüzde 7,4, iç kesimde ise yüzde 9,4 civarındadır. İç kesimde kadının ev dışında çalışmasına
karşı kısmi bir çekimserlik olduğu söylenebilir, ama genel olarak bakıldığında kadın kırsal
kesimlerde zaten hem ev içinde hem de ev dışında fiilen çalışmaktadır. İç kesimde kadının
çalışmasına karşı çekimser tavrın köylerden ziyade daha çok kasabalarda geçerli olduğu
söylenebilir.
Ev dışında kadının çalışmasına ilişkin tutumlar arasında farklılıklar büyük olmadığı gibi
varolan küçük farklılıkları da açıklamada eğitim ve yaş değişkenleri önemli bir rol
oynamamaktadır.
Şekil 21: Evlenen Kadınların Kızlık Soyadlarını Kullanabilme İmkanı (%)
Son olarak toplumsal cinsiyetle bağlantılı olarak evlenen kadınların kendi kızlık
soyadlarını kullanması konusundaki görüşler yoklanmıştır. Bugünkü Medeni Hukuk bu hakkı
evli kadınlara tanımakla birlikte, bu konudaki öznel algı ve tutumlar daha belirleyici
gözükmektedir. Tutumları ölçmek üzere katılımcıların üç seçenekten birini tercih etmeleri
istenmiştir. Sırasıyla bu seçenekler şunlardır:
1) Sadece kendi soyadını kullanabilmelidir.
Sadece kendi soyadını kullanabilmelidir
Eşinin soyadıyla birlikte kullanmalıdır
Sadece eşinin soyadını kullanmalıdır
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45 50
6.6
47.6
45.8
117
2) Eşinin soyadıyla birlikte kullanmalıdır.
3) Sadece eşinin soyadını kullanmalıdır.
Şekil 21’den anlaşılacağı üzere, bu konuda katılımcılar ikiye bölünmüş durumdadır.
Yüzde 47-48 civarında bir kesim, kendi soyadını “eşinin soyadıyla birlikte kullanmalıdır”
derken, yüzde 45-46 civarında bir kesim ise, “sadece eşinin soyadını kullanmalıdır” görüşünü
savunmaktadır.
Bu verilerin ne anlama geldiği farklı biçimlerde yorumlanabilir. Geçmişe kıyasla önemli
bir kesimin (yüzde 47-48) eşinin soyadıyla birlikte kadınların kızlık soyadlarını
kullanmalarına sıcak bakması olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Bu gelişme, geleneksel
ataerkil kültüre zıt olarak kadın ve erkek haklarının eşitlenmesi yönünde bir süreç olarak
algılanabilir. Ama hâlâ bu ağırlığa yakın bir kesimin eşinin soyadını kullanması konusunda
ısrar etmesi, bu genel eğilime karşı bir direnme olduğunu da göstermektedir.
Bu direnme hangi kesimden gelmektedir? Şehirlere ve kesimlere göre bir analiz
yaptığımızda, ilk etapta Balıkesir ile Çanakkale arasında bir farklılaşma olmadığı
görülmektedir. Ancak kesimlere göre bir değerlendirme yapıldığında, bu direnişin daha çok iç
kesimden geldiği anlaşılmaktadır. İl merkezi ve kıyı kesimlerde yüzde 38-39 oranında bir
karşı çıkış söz konusu iken, iç kesimde bu oran yüzde 56’ya kadar yükselmektedir.
Evlilik ve Boşanma Karşısındaki Kanaat ve Tutumlar
Evlilik, aile kurumunun bir alt kurumudur. Başka bir deyişle ailenin kurulması için bir
başlangıç ve önkoşuldur. Hem kültürel ve dini açıdan hem de hukuksal açıdan evlilik bir
sözleşme olarak tanımlanır ve başta cinsellik olmak üzere karı-kocanın birbirleri karşısındaki
hak ve sorumluluklarıbu sözleşmede düzenlenir. Böylelikle söz konusu birliktelik meşru bir
temele kavuşur.
Evliliğin zıddına boşanma, aile birliğinin ve sözleşmenin sonlandırılmasıdır. Bazı
kültürlerde (sözgelimi Katoliklerde) boşanma hiçbir şekilde mümkün değilken, bazı
kültürlerde (sözgelimi Müslümanlıkta) hoş görülmemekle birlikte mümkün görülür. Modern
toplumlarda ve kültürde ise bu durum normal karşılanmakla kalmaz, boşanmayı düzenleyen
yasalar ve boşanma süreçleriyle iyice kolaylaştırılır.
118
Evlilik ve boşanma karşısındaki tutumlar, bir toplumun yaşam tarzının önemli bir
parçasını oluşturmaktadır. Bu tutumlar, ailevi değerlerin içeriğini de tayin etmektedir. Sağlam
bir aile yapısının oluşturulmasında evlilik ve boşanma konusundaki görüş ve tutumlar önemli
bir rol oynamaktadır.
Evlilik kurumu üzerine yapılan incelemelerde evlilik yaşı, evlenme biçimi, evlenecek
kişide aranan özellikler, evlilik kararı, akraba evliliği, eşten memnuniyet ve benzer birçok
konu gündeme gelmektedir. Bu konudaki veriler ve göstergeler, ailenin bir alt kurumu olarak
evlilik olgusunun çokyönlü değişmelere maruz kaldığını göstermektedir. Evlilik yaşı, dünden
bugüne hızla yükselmektedir. “Türkiye genelinde, evlilik yapan bireylerin yüzde 58,5’i ilk
evliliğini 18-24 yaş aralığında yapmıştır. Evlilik yapan kadınların yüzde 58,7’si, erkeklerin
yüzde 58,2’si ilk evliğini 18-24 yaşlar arasında yapmıştır” (TÜİK, 2006:4-5).
2012 yılında TÜİK’in yaptığı açıklamaya göre ortalama ilk evlenme yaşı, aynı yılda
erkekler için 26,7, kadınlar için 23,5’tir. Erkek ile kadın arasındaki ortalama ilk evlenme yaş
farkı 3,2’dir. Bölgesel düzeyde en yüksek ortalama ilk evlenme yaşı erkeklerde 27,6,
kadınlarda 24,6 ile İstanbul Bölgesi’nde görülmektedir. En düşük ortalama ilk evlenme yaşı
ise erkeklerde 25,7 ile Orta Anadolu, kadınlarda 22,2 ile Orta Anadolu ve Kuzeydoğu
Anadolu Bölgeleri’ndedir.3
Şekil 22: Bölge ve Şehirlere Göre İlk Evlilik Yaş Ortalaması
Balıkesir Çanakkale Bölge ortalaması21.75
21.8
21.85
21.9
21.95
22
22.05
22.1
22.15
21.9
22.1
22
3http://www.TÜİK.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13469 , Erişim tarihi: 12 Temmuz 2013.
119
Şekil 22’den görüleceği üzere Güney Marmara Bölgesi’nde ilk evlilik yaşı ortalaması
22 olup, Türkiye ortalamasının altında kalmaktadır. Balıkesir ile Çanakkale arasında bu
bakımdan bir farklılık söz konusu değildir. Cinsiyet açısından kadınlar ilk evliliklerini
erkeklerden ortalama 4 yıl daha erken yapmaktadırlar. Başka bir deyişle kadınlar ilk
evliliklerini 20 yaşında yaparken, erkekler 24 yaşında yapmaktadırlar.
İlk evlilik yaşı, cinsiyete göre değiştiği gibi kesimlere göre de değişmektedir. Şekil
13’de görüleceği üzere iç kesimde yaşayan bireyler, il merkezi ve kıyı kesimde yaşayanlara
kıyasla ortalama olarak bir yıl daha erken evlenmektedirler. Yine cinsiyet faktörü sadece
bölge genelinde değil, kesimlere göre de etkili gözükmektedir. Sözgelimi iç kesimlerde
kızların ilk evlenme yaşı 19,4’e kadar düşmektedir.
Ortalama evlilik yaşı ile eğitim düzeyleri arasında pozitif bir ilişki görülmektedir. Başka
bir deyişle eğitim yükseldikçe, ortalama evlilik yaşı da artmaktadır. Sözgelimi ilkokul
mezunları ortalama 20,8 yaşında evlenirken, lise mezunları 23,4, üniversite mezunları 25,2,
lisansüstü bir dereceye sahip olanlar ise 28,4 yaşında evlenmektedir.
Şekil 23: Kesimlere Göre Ortalama İlk Evlilik Yaşı
Merkez İç Kesim Kıyı Kesimi
22.4
21.3
22.2
Evlilik yaşının fiilen artması bir tarafa, bu gelişme karşısında insanların nasıl bir tutum
takındıkları da ayrıca sorgulanması gereken bir meseledir. Evlilikle ilgili olarak görüş
bildirilmesi istenen önermelerden birisi de, “Evlilik yaşının giderek yükselmesini olumlu
120
buluyorum” şeklinde olmuştur. Bu önermeye gerek Balıkesir gerekse Çanakkale’de yüzde 68
civarında bir katılımcı grup olumlu cevap vermiştir. Bu veri, yükselen evlilik yaşının
toplumsal olarak da onaylandığını ve içselleştirildiğini ortaya koymaktadır. Bu onaylama ve
içselleştirme iç kesime ve il merkezine kıyasla kıyı kesiminde daha fazla söz konusudur (Şekil
23).
Evlilik hakkındaki diğer önermeler ve bunlara verilen olumlu cevaplar, Şekil 24’te
özetlenmiştir. Buradan anlaşılacağı üzere, evlilik öncesi cinsel ilişki, katılımcıların ezici
çoğunluğu tarafından reddedilmektedir. Sadece yüzde 7-8 oranında küçük bir grup, bu ilişkiye
onay vermiştir.
Şekil 24: Evlilik Karşısındaki Bazı Önermeler (%)
Evlilik dışı cinsel ilişki normal karşılanmalıdır
Evlilikte denklik önemlidir
Başka bir dine mensup bir kişiyle evlilik normal karşılanmalıdır
Sünni ve Alevi kimseler arasında evlilik normal karşılanmalıdır
7.8
84.4
37.8
44.5
8.8
83.1
42.3
49.1
Çanakkale Balıkesir
Aynı şekilde diğer bir önerme, evlilikte sosyal, ekonomik, kültürel ve yaş bakımından
denklik olup olmamasıyla ilgilidir. Bu önerme karşısında ezici bir çoğunluk (yüzde 83-84)
olumlu bir tutum sergilemiştir.
Genel olarak denkliğe verilen onay, din ve mezhep konusuna gelince herkes için kolay
kabul edilebilir bir husus olmaktan çıkmaktadır. Başka bir dinden olan kişiyle yapılan evlilik
ancak yüzde 38 (Balıkesir) ve 42 (Çanakkale) oranlarında olumlu karşılanırken, Sünni ve
Alevi kimseler arasındaki evlilik görece daha yüksek bir düzeyde (yüzde 44 ve 49) kabul
görmektedir.
121
Evlilik ve din ilişkisinde bir diğer nokta, dini ve medeni nikâh karşısında insanların
nasıl bir tutum takındıkları hususudur. Şekil25, bu konuya açıklık getirmektedir. Buradan
anlaşılacağı üzere sadece yüzde bir civarında katılımcı, “Sadece resmi nikâh yeterlidir”
derken, yüzde 85 oranında bir çoğunluk hem dini hem de resmi nikâhı gerekli görmektedir.
Bu veri, bölgede nikâh konusunda geniş bir uzlaşı bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Şekil 25: Resmi ve Dini Nikah Hakkındaki Tutumlar (%)
Sadece resmi nikah yeterlidir
Hem resmi nikah hem de dini nikah olmalidir
Sadece dini nikah yeterlidir
Hiçbiri
12.8
85.7
0.600000000000001
0.9
12.6
85.1
1.3
1
Çanakkale Balıkesir
Bu konuda büyük bir uzlaşı olduğu için şehirlere göre bir fark olmadığı gibi kesimlere
göre de önemli bir fark bulunmamaktadır. Bu veriler, TÜİK tarafından açıklanan Türkiye
geneline yönelik bulgularla da örtüşmektedir. Bireyler, evliliklerin yüzde 86’sında hem dini
hem de resmi nikâh yaptırmışlardır. Türkiye genelinde sadece yüzde 10’a yakın bir kesim
yalnız resmi nikâhın gerekli olduğunu belirtmiştir (2006:6).
Geleneksel olarak Türkiye’de akraba evlilikleri fiilen yapılmakla birlikte, giderek bu
evlilik tipi hakkında olumsuz bir kamuoyu yaratılmış ve bu konu tartışmalı bir hâle gelmiştir.
TÜİK rakamlarına göre Türkiye genelinde akraba evliliği yapanların oranı yüzde 20,9 olup,
bu evlilik türüne en fazla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde rastlanmaktadır. “Aile Yapısı
Araştırması” verilerine göre evli bireylerin yüzde 40,4’ü akraba evliliği yapmışlardır. Buna
karşın Ege, İstanbul, Doğu Marmara ve Batı Marmara bölgelerinde akraba evliliği Türkiye
ortalamasının altında kalmaktadır (2006:8). Başka bir deyişle en az bu bölgelerde akraba
122
evliliği yapılmaktadır. Sözgelimi Batı Marmara’da yüzde 4,8, Ege’de ise yüzde 17,4 oranında
akraba evliliğine rastlanmaktadır.
Araştırmamızda elde ettiğimiz bulgular, TÜİK verilerini doğrulamaktadır. Şekil 26’dan
anlaşılacağı üzere Güney Marmara Bölgesi’nde akraba evliliği sadece yüzde 6 civarındadır.
Bölgenin şehirleri arasındaki fark oldukça azdır.
Şekil 26: Bölge ve Şehirlere Göre Akraba Evliliği (%)
Balıkesir Çanakkale Bölge geneli
6.6
5
5.8
Akraba evliliği konusunda sadece fiili durumlar ve rakamlar değil, tutum ve kanaatlerde
de genelde olumsuz bir durum söz konusudur. Şekil 27’den görüleceği üzere,akraba
evliliği“Kesinlikle olmamalı, karşıyım” diyen katılımcıların oranı yüzde 70,7 (Balıkesir) ile
yüzde 77,1 (Çanakkale) düzeyindedir. Bu olumsuz görüş bildirenlere “Olmasa daha iyi olur”
diyen katılımcılar da eklenebilir. Akraba evliliğinde sakınca görmeyenler ise küçük bir
kesimden ibarettir.
123
Şekil 27: Şehirlere Göre Akraba Evliliği Hakkında Kanaatler (%)
Kesinlikl
e olm
amalı,
karşı
yım
Olabilir
, bir s
akınca
görm
üyorum
Olmasa
daha iy
i olur
0102030405060708090
70.7
9.719.6
77.1
6
16.9BalıkesirÇanakkale
Marmara Bölgesi’nde akraba evliliklerinin düşük olması, bu bölgeye özgü bazı
faktörlerle açıklanabilir. Türkiye’de akrabalık evliliklerinin en az olduğu bu bölge,
Türkiye’nin gelişmiş bir bölgesi olmaktan öte, “muhacir” ya da halk ağzında “macir” olarak
bilinen göçmen topluluklarının da yerleşik olduğu bir bölgedir. Gerek Balkanlar’dan gerekse
Kafkaslar’dan gelen göçmenler arasında akraba evliliğibir tabu olarak karşılanmaktadır.
Ayrıca akraba evliliği konusundaki olumsuz propaganda Batı kesiminde ve eğitimli
kesimlerde daha etkili olmuştur. Buna karşın bu evlilik türünün fazla olduğu azgelişmiş
bölgelerde töre ve yerleşik alışkanlıklar önemli bir direnç noktası oluşturmaktadır.
Modernleşen ülke ve yörelerde bir yandan evlilikle ilgili değer, töre, alışkanlık ve
gelenekler zayıflarken, diğer yandan da evlilikler kırılgan bir hale gelmektedir. Bu nedenle
büyük kentler başta olmak üzere boşanma olayları da artmaktadır. TÜİK’in yaptığı
açıklamalara göre boşanan çiftlerin sayısı 2012 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 2,7 artarak
123.325’e yükselmiştir. Kaba boşanma hızı 2012 yılında yüzde 1,64 olarak
gerçekleşmiştir. İstatistikî Bölge Birimleri Sınıflaması 1. Düzey’e göre 2012 yılında en
yüksek kaba boşanma hızı yüzde 2,30 ile Ege Bölgesi’ndedir. Ege Bölgesi’ni yüzde 2,11 ile
Batı Anadolu Bölgesi izlemektedir. Kaba boşanma hızının en düşük olduğu bölge ise yüzde
0,58 ile Ortadoğu Anadolu Bölgesi’dir. 2012 yılı içinde gerçekleşen boşanmaların yüzde
39,6’sı evliliğin ilk 5 yılı içinde, yüzde 21,2’si ise evlilik süresi 6-10 yıl arası olan çiftlerde
gerçekleşmiştir.4
4http://www.TÜİK.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13469 , Erişim tarihi: 13 Temmuz 2013.
124
Araştırmada katılımcıların boşanma konusundaki tutumları bazı önermeler yardımıyla
sorgulanmıştır. Bu önermelere verilen tepkiler, bu bölgede boşanmaların neden yüksek
olduğunu tam olarak açıklamasalar da, boşanma karşısındaki tutumların bir rolünün olup
olmadığı konusunda bir fikir verebilirler.
Şekil 28’den anlaşılacağı üzere “Boşanmak normal karşılanmalıdır” önermesine yüzde
70 kadar bir çoğunluk olumlu cevap vermiştir. Şehir ve kesimlere göre farklıklar büyük
olmamakla birlikte Balıkesir şehri ve iç kesimler boşanmanın normal karşılanmasına kısmen
ihtiyatlı bakmaktadır. Boşanma konusundaki tutumun, boşanmaları kolaylaştırıcı bir
katalizatör rolü oynadığı söylenebilir. Boşanmanın tabu olarak karşılandığı topluluklarda
hiçbir şey boşanma için bir sebep olarak görülmemektedir. Tersinden bakılırsa, çok küçük bir
kesim “Hiçbir sebep boşanmak için bir gerekçe oluşturmaz” fikrine destek vermektedir.
Demek ki çoğunluk bazı sebeplerin boşanmaya yol açabileceğini düşünmektedir. Bu
sebeplerin neler olabileceği konusunda diğer önermeler bize yardımcı olacak niteliktedir.
Şekil 28: Boşanma Hakkındaki Tutumlar (%)
Boşanmak normal karşılanmalıdır
Aldatmak benim için kesin bir boşanma sebebidir
Eşim boşanmak isterse buna müsaade etmem
Şiddet benim için kesin bir boşanma nedenidir
Hiçbir sebep boşanmak için bir gerekçe oluşturmaz
70.2
85.2
34.5
77.5
10.1
Şekilden anlaşılacağı üzere “aldatmak” ve “şiddet” boşanmak için büyük bir kesim
tarafından (yüzde 77 ve 85) geçerli bir sebep olarak algılanmaktadır. Bir başka nokta, eşlerin
boşanma talepleri konusunda birbirlerine karşı tutumlarıdır. Yüzde 34,5 kadar bir kesim hariç
tutulursa, eşlerden birinin boşanmak istemesi durumunda diğer eşin buna müsaade edeceğini
125
bildirmesidir. Her ne kadar bu tutum anlaşılır ve medeni bir tavır olarak yorumlanabilirse
debu tutumun boşanmaları kolaylaştırıcı bir faktör olarak işleyeceği açıktır.
Siyasal ve Dini Tutumlar
Toplumsal kurumlara verilen önem ve kurumsal yönelişler, bir toplumun yaşam
biçimini ele veren ve yansıtan önemli göstergelerdir. Dünya Değerler Araştırması’nda5
Türkiye’de en çok önem verilen üç kurum “aile”, “arkadaşlık” ve “din” olarak belirlenmiştir.
Bu kurumlara verilen destek yüzde yüze yaklaşmaktadır. Bunların akabinde yüzde doksana
yakın destekle “iş” ve “serbest zaman” kurumları gelmektedir. “Siyaset” ise en az önem
verilen kurum olarak yüzde 37’lerde kalmaktadır.
Eğer bu veriler temelinde bir değerlendirme yapacak olursak, Türkiye toplumunu post-
materyalist değerlere önem veren toplumlar kuşağında telakki edebiliriz. Çünkü aile,
arkadaşlık ve din gibi değerler manevi değerlerdir. Materyalist değerlere önem veren
toplumlarda iş, gelir ve tüketim gibi konular daha önemli kurum ve etkinliklerdir. Dünya
Değerler Araştırması’nı başlatan ve yürüten siyaset bilimcisi Ronald F. Inglehart Avrupa
toplumlarının İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızla post-materyalist değerlere yöneldiğini ve
değerler planında köklü bir dönüşüm yaşadığını iddia etmektedir. Ona göre bu değişimin
temelinde kuşak değişimi ve ihtiyaçlar hiyerarşisinde erişilen düzey yatmaktadır. Yeni
kuşaklar, anne ve babalarına göre ekonomik darlık ve sıkıntı yaşamadılar ve onların
endişelerini taşımıyorlar. Onlar için arkadaşlık, aile, serbest zamanlar ve eğlence gibi kurum
ve etkinlikler daha önemli hale gelmiştir.
Türkiye toplumunda post-materyalist değerlerin yükselişi, Türk medyasında daha çok
“muhafazakârlaşma” başlığıyla tartışılmıştır. Muhafazakârlaşmanın en önemli göstergesi,
Türkiye’de 2000’li yıllarda kendisini “muhafazakâr demokrat” olarak tanımlayan bir siyasi
partinin iktidara gelmiş olması ve üç dönem boyunca iktidarı elinde bulundurmasıdır.
Şekil 29: Siyasette Kendinizi Hangi Görüşe Yakın Hissediyorsunuz? (%)
5http://www.wvsevsdb.com/wvs/WVSAnalize.jsp?Idioma=I , Erişim tarihi: 14 Temmuz 2013.
126
Muhafazakâr demokrat Sosyal demokrat Milliyetçi Diğer
36.4
23.5
15.7
24.2
Araştırmada katılımcılara siyasal tercihleri, doğrudan “Hangi partiye oy veriyorsunuz?”
şeklinde değil, “Siyasette kendinizi hangi görüşe yakın hissediyorsunuz?” şeklinde biraz daha
dolaylı bir soruyla sorulmuştur. Başka bir deyişle tercih edilen “parti”den ziyade “siyasi
görüşü” ifade etmeleri istenmiştir. Pilot çalışma sırasında genellikle üç siyasal görüşün Güney
Marmara Bölgesi’nde ağırlıklı olarak tercih edildiği görülmüştür. Bu nedenle ilgili siyasal
görüşler ve bunları ifade eden partiler, parantez içinde bir örnek olarak verilerek
yöneltilmiştir. Eğer kişiler, siyasi görüşlerden kastın ne olduğunu anlamamışlarsa o zaman
anketörler örnekler vererek soruyu somutlaştırmaya çalışmışlardır.
Şekil 29’da görüleceği üzere, bölgede en fazla destek alan siyasal görüşler sırasıyla
“muhafazakâr demokrat” (yüzde 36,4), “sosyal demokrat” (yüzde 23,5) ve “milliyetçi” (yüzde
15,7) yelpazedeki görüşlerdir. Eğer “muhafazakârlaşma” tartışması üzerinden gidilecek
olursa, bölgenin önemli oranda muhafazakâr bir eğilime sahip olduğu söylenebilir.
Şehirler bazında analizi bir adım daha ilerletecek olursak, söz konusu siyasal görüşlerin
şehirlere göre farklı biçimlerde temsil edildikleri anlaşılacaktır.Şekil 30, bize ayrıntılar
konusunda daha fazla bilgi vermektedir. Bu şekle göre muhafazakâr demokratlar,
Çanakkale’ye kıyasla Balıkesir’de daha güçlü gözükürken, bunun tersine sosyal demokratlar
Balıkesir’e kıyasla Çanakkale’de daha güçlü gözükmektedir. Diğer görüşler söz konusu
olduğunda ağırlık şehirlere göre pek değişmemektedir.
Şekil 30: Şehirlere Göre Siyasal Eğilimler (%)
127
Muhafazakâr demokrat Sosyal demokrat Milliyetçi Diğer
39.3
20.8
15.5
24.4
33.6
26.3
16
24.1
Balıkesir Çanakkale
Kesimlere göre bakıldığında ise, muhafazakâr demokratlar ve milliyetçiler iç kesime
gidildikçe güçlenirken, sosyal demokratlar ise il merkezi ve kıyılarda güçlenmektedir.
“Diğer” seçeneği kıyılarda daha fazla işaretlenmiştir. Bu şıkkı seçenler genellikle “hiçbiri”,
“ilgilenmiyorum” veya “başka bir görüş/parti” şeklinde cevaplar vermişlerdir. Kıyı kesimlerin
daha heterojen yapıya sahip oldukları söylenebilir.
Daha önce belirttiğimiz gibi siyaset kurumu Türkiye toplumunda, diğer kurumlara
kıyasla daha az önem verilen bir konu iken, üzerinde en fazla konuşulan konu olması da
şaşırtıcıdır. Belki siyaset üzerinde fazla konuşuldukça, diğer bir deyişle fazla “tüketildikçe”
sıradanlaşmaktadır. Türkiye toplumunda din kurumu, daha az konuşulan bir konu olmakla
birlikte,kendisine daha fazla önem verilen bir konudur. Günlük yaşamda insanlar için dinin ne
anlama geldiği, merak edilen bir konu durumundadır. Bir şeye önem vermek, onu yaşamak
anlamına mı geliyor? Yoksa din daha çok inanılan soyut bir değer midir?
Dinin hem soyut anlamını, hem de pratik değerini ölçmek için “Kendinizi ne kadar
dindar olarak görüyorsunuz?” şeklinde bir soru sorularak, çok farklı seçenekler sıralanmış ve
bu seçenekler yardımıyla katılımcıların kendini ifade etmesine imkân tanınmıştır. Söz konusu
seçenekler şu şekilde sıralanmıştır:
1) İnançlı değilim;
2) İnançlıyım ama ibadetlerimi yerine getiremiyorum;
3) İnançlıyım ama ibadetlerimi kısmen ve düzensiz bir şekilde yerine getiriyorum;
128
4) İnançlıyım ve ibadetlerimi de mümkün olduğunca düzenli bir şekilde yerine
getiriyorum.
Bu seçeneklerden anlaşılacağı üzere insanların hem inançlı olup olmadıkları, hem de
ibadetlerini ne kadar yerine getirip getirmedikleri ölçülmek istenmiştir. İnançlı olan kişilerin
ibadetlerini yerine getirme sıklıkları, dindarlık tipolojileri oluşturmaya olanak sağlayacak
niteliktedir. Sözgelimi “İnançlıyım ama ibadetlerimi yerine getiremiyorum” seçeneği pratik
olmayan ve iddiasız bir dindarlığı ifade etmektedir.
Buna karşın “İnançlıyım ve ibadetlerimi de mümkün olduğunca düzenli bir şekilde
yerine getiriyorum” seçeneği iddialı ve kararlı bir dindarlık şekli olarak görülebilir. Öte
taraftan “İnançlıyım ama ibadetlerimi kısmen ve düzensiz bir şekilde yerine getiriyorum”
seçeneği daha az iddialı bir dindarlık tipolojisidir.
Şekil 31: İnançlı Mısınız? (%)
Balıkesir Çanakkale
97.3 98.4
2.7 1.6
İnançlıyım İnançlı değilim
Şekil 31, bölgenin inanç yapısını ortaya koymaktadır. Buradan anlaşılacağı üzere
bölgede “İnançlı değilim” diyen katılımcıların oranı yüzde 3’e varmamaktadır. Katılımcıların
yüzde 97-98’i “İnançlı” olduğunu ifade etmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, hiç
kimsenin “neye” ya da “hangi dine” inandığı sorulmamıştır. Sadece herhangi bir inanca sahip
olup olmadığı yoklanmıştır. Bu bakımdan bölgenin iki şehri arasındaki fark oldukça azdır.
Şekil 32: İbadetlerinizi Ne Kadar Yerine Getirebiliyorsunuz? (%)
129
Kısmen ve düzensiz bir şekilde Mümkün olduğunca düzenli bir şekilde
Yerine getiremiyorum
49
30.8
20.8
“İnançlıyım” diyen katılımcıların dinsel pratiklerini hangi oranda yerine getirdiklerini
Şekil 33 yansıtmaktadır. Bu şeklegöre inançlılar, inançlarını pratik anlamda yaşama
noktasında üç sınıfa ayrılmıştır. Tipolojide “iddiasız” dindarlar olarak nitelendirdiğimiz
kesim, yüzde 21 civarında bir oranı temsil etmektedir. Buna karşın ibadetlerini mümkün
olduğunca düzenli bir şekilde yaptığını belirten “iddialı” dindarlar yüzde 31 civarındadır.
“Daha az iddialı” olan kesim ise, çoğunluğu (yüzde 49) oluşturmaktadır.
Şekil 33: İbadetlerinizi Ne Kadar Yerine Getirebiliyorsunuz?
130
Kısmen ve düzensiz bir şekilde Mümkün olduğunca düzenli bir şekilde
Yerine getiremiyorum
50.4
30.6
19
43.4
31.4
25.2
Balıkesir Çanakkale
Şehirlere göre bir dindarlık analizi yapılırsa, farklı dindarlık tipolojilerinin temsilinde
önemli oranda değişmeler olduğu izlenecektir. Sözgelimi “iddialı” dindarların oranı her iki
şehirde de değişmezken, diğer dindarlık tipolojilerinde dikkat çekici farklılıklara
rastlanmaktadır.
“İddiasız” dindarlıkların oranı, Balıkesir’de yüzde 19 iken, Çanakkale’de yüzde 25’e
kadar çıkmaktadır. Tersinden “az iddialı” dindarların oranı, Balıkesir’de yüzde 50 civarında
iken, bu oran Çanakkale’de yüzde 43,4’e kadar düşmektedir. Ama her şeye rağmen “az ya da
çok iddialı” dindarların oranı hep birlikte sonuncu şehirde yüzde 75’i bulmaktadır.
Kesimler açısından bakıldığında “iddialı” dindarların oranı kıyılardan iç kesimlere
doğru gittikçe artmakta, “iddiasız” veya “az iddialı” olanların oranı ise düşmektedir. Bu
durumda dindarlık sadece şehirsel değil, kesimsel bir görünüm de arz etmektedir.
Dindarlık biçimi ile siyasal tercihler arasında ne gibi bir ilişki bulunmaktadır? Bu soru,
dindarlık ve siyaset arasındaki etkileşim biçimleri hakkında bir fikir vermesi açısından
oldukça önemli bir sorudur ve Türkiye’de tartışılan birçok konuya açıklık getirecek bir
mahiyet arz etmektedir. Bu konuda yapılan tartışmalarda genellikle iki yaklaşım
bulunmaktadır. Bir yaklaşıma göre dindarlar muhafazakâr partilere oy vermektedir. Çünkü bu
partileri zihniyet olarak kendilerine yakın görmektedirler. Bir başka yaklaşım ise, varsayılan
bu ilişki biçiminin yaş, eğitim, kesim ve cinsiyet gibi birçok faktörü dikkate almadan doğru
kabul edilmesi basit bir genelleştirmeden öteye geçemeyeceği şeklindedir.
131
Şekil 34: Dindarlık ve Siyasal Tercihler Arasındaki İlişki (%)
İbadetlerimi yerine getiremiyorum
İbadetlerimi kısmen ve düzensiz olarak yerine getiriyorum
İbadetlerimi mümkün olduğunca düzenli olarak yerine getiriyorum
34.2
22.4
12.7
21.6
36.3
53
20
17.8
9.9
Milliyetçi Muhafazakar Demokrat Sosyal Demokrat
Yukarıdaki şekil incelendiğinde “İbadetlerimi mümkün olduğunca düzenli olarak yerine
getiriyorum” diyenlerin daha fazla oranda (yüzde 53) muhafazakâr demokrat bir eğilime sahip
olduğu anlaşılmaktadır. Yine aynı şekilde “İbadetlerimi kısmen ve düzensiz olarak yerine
getiriyorum” diyenlerin büyük bir çoğunluğu da (yüzde 36,3) aynı şekilde bir tutum
sergilemektedir.
Tersinden pratik anlamda dindarlık azaldıkça sosyal demokrat bir tercih öne
geçmektedir. Kendini milliyetçi olarak tanımlayanlara ise daha fazla pratik olmayan dindarlar
ya da ibadetlerini kısmen ve düzensiz olarak yerine getirenler arasında rastlanmaktadır.
Bu saptamalarla birlikte dindarlık ile siyasal tercihler arasındaki ilişkinin daha karmaşık
bir yapı arz ettiği söylenebilir. Sözgelimi pratik ve kararlı dindarlık sergileyen kesimlerin
yüzde 23’e yakını muhafazakâr demokrat olmayan partileri tercih etmektedir. Bunun tersine
yine aynı orana yakın bir kesim pratik anlamda kendini dindar tanımlamadığı halde
muhafazakâr partiye yönelmiş durumdadır. Bu durumda dindarlık ile siyaset arasındaki ilişki,
basit genellemeler çerçevesinde anlaşılamayacak kadar karmaşık bir meseledir.
Serbest Zamanları Değerlendirme Biçimleri
Bir önceki kısımda belirttiğimiz gibi “serbest zaman” kurumu, aile, din ve arkadaşlık
kadar olmasa da Türkiye toplumunda yüksek düzeyde önem verilen bir kurumdur. Serbest
132
zaman ya da boş zaman, hiçbir şey yapılmayan ve bomboş olunan bir zaman anlamına
gelmez. Serbest zaman faaliyeti; bireyin mesleki, ailevi ve toplumsal görevlerini yerine
getirdikten sonra, istekli ve gönüllü bir şekilde, dinlenme, eğlenme, bilgi ve becerilerini
geliştirme gibi bir dizi uğraşlardan meydana gelir… Serbest zamanlar, bireyin kendi meslek
alanı dışında dinlenme ihtiyacını karşılayan, süreklilik arz eden, belli bir sosyal biçim
kazanmış kurumsal bir aktivitedir (Türkkahraman, 2006:237).
Günümüzde çalışma saatlerinin azalması, zamana yüklenen anlamın değişmesi, daha
kaliteli bir yaşam isteği ve daha da önemlisi tüketim toplumunun yükselişiyle serbest zaman
önem kazanmış ve önemli bir faaliyet ya da tüketim alanı hâline gelmiştir. Bu gelişme tüketim
toplumunun mantığı içinde doğal bir sonuç olarak görülebilir. Eğer bir toplumda sürekli bir
biçimde kar amaçlı ve pazar için bir üretim yapılıyorsa, bunun doğal sonucu olarak tüketimin
de olması ve yeniden üretim için gerekli olan girdilerin (kâr, tasarruf, yatırım ve dinlenmiş
işgücü) sağlanması gerekir. Artık serbest vakit denilen zaman dilimi, tümüyle kapitalist bir
zihniyetle iş yapan işletme ve yatırım şeklinin kuşatması altındadır.
Türkiye toplumunda söz konusu alanın ne kadar tüketim toplumunun kuşatması altında
olduğu serbest zaman faaliyetlerinin niteliği bakımından araştırılması ve yorumlanması
gereken bir noktadır. Bu noktada araştırmamızda yer alan şu soru önemli ipuçları
sağlamaktadır: “Boş vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?”. Bu soruya verilen cevaplar iki
kategoride değerlendirilmiştir. İlk kategoride yer alan etkinlikler,katılımcıların sıkça yaptığı
serbest vakit etkinlikleridir.
Şekil 35’te anlaşılacağı üzere serbest vakit etkinliği olarak “televizyon izlemek” ilk
sırada yer almaktadır. RTÜK’ün yaptırdığı araştırmaya göre her birey hafta içi ortalama 3,7
saat televizyon izlemektedir. Bu saat, hafta sonları 4,4’e kadar çıkmaktadır. Hafta içi günlük
ortalama televizyon izleme sürelerine göre 4.5 saat ile Karadeniz Bölgesi, 4.1 saat ile İç
Anadolu Bölgesi en çok televizyon izleyen bölgelerdir. Bu bölgeleri ortalama 3,4 ve 3,9 saat
ile Marmara ve Ege bölgeleri takip etmektedir. Akdeniz Bölgesi ortalama 3.3 saat ile en az
televizyon izleyen bölgedir (2013:10).
133
Şekil 35: Sıkça Yapılan Serbest Vakit Etkinlikleri (%)
Televizyon izliyorum Ev ziyaretlerine gidiyorum Yürüyüş yapıyorum Alışveriş yapıyorum
20.6
13.4 1311.7
İlk etkinlik, bölgenin ulusal ve hatta küresel eğilimlerle ortak bir paydasını yansıtırken,
ikinci sırada gelen “ev ziyaretleri” ise, bölgenin daha yerel ve geleneksel bir özelliğine işaret
etmektedir. Aynı oranda bölge insanı “yürüyüş” yapmaktadır. Bu hem genel hem de bölgesel-
geleneksel bir eğilim olarak değerlendirilebilir. Sıkça yapılan faaliyetler arasında “alışveriş
yapmak” tüketim toplumu eğilimini yansıtmaktadır. Alışverişin bir serbest faaliyet etkinliği
olarak anılması, günlük rutin bir davranışa işaret etmekle kalmayıp, bunun artık kişisel bir haz
ve zevk veren bir serbest zaman uğraşısı olduğunu da gösteriyor.
Şehirlere göre serbest zaman etkinlikleri kategorize edildiğinde, bazı etkinlikler hariç
tutulursa, genel olarak aradaki farkların büyük olmadığı görülmektedir. Hariç tutulması
gereken faaliyetler arasında “internette dolaşma” ve “yürüyüş yapmak” gelmektedir. Bu
noktada Çanakkalelilerin hem daha fazla internette dolaştıkları hem de yürüyüş yaptıkları
görülmektedir.
Kesimlere göre farklılıklar, en azından bazı etkinlikler temelinde daha fazla
gözükmektedir. Sözgelimi iç kesimlerde daha fazla kahvehaneye gidilmekte, sohbetler
yapılmakta, televizyon izlenmekte ve ev ziyaretlerine gidilmektedir. Kıyı ve il merkezi ise,
serbest vakit etkinlikleri bakımından daha fazla benzerlikler göstermektedir.
Televizyon izleme ve yürüyüşe çıkma davranışlarında kadınlarla erkekler arasında
farklılıklar söz konusu değilken, alışveriş yapma ve ev ziyaretlerine katılma bakımından
farklılıklar bulunmaktadır. İkinci türden faaliyetleri kadınlar daha fazla yapmaktadırlar.
134
Şekil 36: Daha Az Sıklıkta Yapılan Serbest Vakit Etkinlikleri (%)
İnternette geziniyorum
Gezilere katılıyorum
Kahvehaneye gidiyorum
Sohbetlere katılıyorum
Spor yapıyorum
Derneğe gidiyorum
Diğer
0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
9
7.2
7
6.5
6
1.7
3.9
İkinci kategoride yer alan etkinlikler ise, katılımcıların daha az sıklıkta yaptığı serbest
vakit etkinlikleridir. Bunlar, sıklık oranlarına göre yukarıdaki şekilde (Şekil 36)
görülmektedir. Buradan anlaşılacağı üzere “internette gezinmek”, “gezilere katılmak”, “spor
yapmak” ve “derneğe gitmek” gibi modern eğilimler yanında, “kahvehaneye gitmek” ve
“sohbetlere katılmak” gibi daha geleneksel görünen zaman değerlendirme biçimlerine
rastlanmaktadır. Bir önceki şekille birlikte değerlendirildiğinde, ister televizyon seyretmek
biçiminde olsun, isterse internette dolaşmak şeklinde olsun pasif olarak ekran başında çokça
vakit geçirildiği gibi bir sonuç çıkmaktadır. Belki bunu telafi etmek için insanların aynı
zamanda yürüyüşe çıkmak, gezi yapmak ve spor yapmak gibi daha fazla bedensel aktivite
gerektiren serbest vakit etkinliklerine yöneldikleri söylenebilir.
Kadınlarla erkeklerin aynı oranda yaptıkları tek serbest vakit etkinliği gezilere
katılmaktır. Bunun dışındaki etkinliklerde cinsiyete göre bir ayrışma söz konusudur. Erkekler
daha fazla kahvehane ve derneklere gidip daha fazla spor yaparken, kadınlar daha çok
sohbetlere katılmaktadır. Sohbetler, gün yapan kadınların sosyal bir etkinliği olabildiği gibi
dini nitelikli toplantılar şeklinde de olabilmektedir.
Batı toplumunda serbest zamanların anlamlı bir şekilde değerlendirilmesinde kişilerin
tutkuyla bağlandığı uğraşı anlamında “hobiler” önemli bir rol oynamaktadır. Araştırmada
bölge insanı arasında hobilerin ne kadar yaygın olduğu sorgulanmıştır. Şekil 37’den
135
anlaşılacağı üzere katılımcıların yüzde 48’inin hobisi olduğu ortaya çıkmıştır. Balıkesirlilere
kıyasla Çanakkaleliler daha yüksek oranda hobileri olduğunu bildirmişlerdir.
Şekil 37: Hobi Alışkanlıkları (%)
Genel Balıkesir Çanakkale
48
45
51
İşin ilginç yanı, il merkezindekilere (yüzde 43) kıyasla iç kesim (yüzde 47) ve kıyı
kesimlerindeki (yüzde 51) insanların daha fazla hobisinin olmasıdır. Bu durum, il merkezinde
yaşayan insanların daha fazla iş meşguliyetleri olduğunu ve hobileri için zamanları
olmadığına işaret etmektedir. Oysa hobi daha çok kentsel yaşama özgü çağdaş bir uğraşı ve
tutum olarak bilinmektedir.
Hobileri olan katılımcılar çok farklı türden hobiler bildirmişlerdir. Ancak genel olarak
baktığımızda; “spor yapmak, “yemek yapmak”, “yüzmek”, “yürüyüş yapmak”, “tamirat ve
tadilat yapmak”, “resim yapmak”, “örgü yapmak”, “müzikle uğraşmak ya da müzik
dinlemek”, “kitap okumak”, “hayvancılık yapmak ya da hayvanlarla meşgul olmak”,
“gezmek”, “futbol oynamak”, “ev işi yapmak”, “el işi yapmak”, “dikiş yapmak”, “bahçe işi
yapmak”, “avcılık yapmak”, “arıcılık yapmak” ve “balık tutmak” gibi faaliyetler en sık anılan
etkinlikler olarak görülmektedir.
Herhangi bir hobiye sahip olmak, cinsiyet bağımlı bir durum olmamakla birlikte yaş
kategorilerine göre farklılaşan bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Genç ve orta yaş
grubundakilerin, yaşlılara kıyasla daha fazla hobi sahibi oldukları anlaşılmaktadır.
136
Yıllık tatile çıkmak hem kişilerin yaşam tarzlarıyla ilgili bir öğe, hem de yaşam
şanslarıyla alakalı bir unsur olarak görülebilir. Bu bakımdan araştırmada “Ne kadar sıklıkla
tatile gidiyorsunuz?” sorusu, hem bu kısımda hem de bir sonraki kısımda değerlendirilmesi
gereken bir göstergedir. Aşağıdaki şekilden anlaşılacağı üzere katılımcıların yüzde 46
oranında bir kesimi tatile gittiğini beyan etmiştir. Bu kesimin yüzde 40,6’sı yılda bir veya 2
kez tatile giderken, sadece yüzde 6 kadar kesimi 2 veya daha fazla sıklıkta tatile çıkmaktadır.
Şekil 38: Ne Kadar Sık Tatile Gidiyorsunuz? (%)
Hemen hemen hiç Yılda 1 veya 2 kez Yılda 3 veya daha fazla
53.6
40.6
5.8
Bu veri, ilk etapta bölge halkı arasında tatile çıkma kültürünün önemli oranda yerleşmiş
olduğunu göstermektedir. Ancak şehirlere ve kesimlere göre bir değerlendirme yapıldığında
bazı farklılıklar olduğu görülmektedir. Balıkesir’e (yüzde 45,6) kıyasla Çanakkale’de (48,3)
tatile çıkma sıklığı göreceli olarak daha fazladır. Kesimlere göre farklılıklar, şehirlere göre
farklılıklardan daha büyük gözükmektedir. Şekil 39’dan görüleceği üzere iç kesim ve kıyı
kesiminden ziyade il merkezinde yaşayan katılımcılar (yüzde 57,2) daha yüksek oranda tatil
alışkanlığına sahip görünmektedir. Bunu yüzde 43,5 ile kıyı kesiminde oturanlartakip
etmektedir. Ama tatile gitme kültürü, kırsal yoğunluklu iç kesimin de hiç tanımadığı bir olgu
değildir. Onlar arasında da önemli bir kesim (39,4) bu alışkanlığı edinmiş bulunmaktadır.
137
Şekil 39: Kesimlere Göre Tatile Gitme Sıklığı (%)
Merkez İç Kesim Kıyı Kesimi
42.8
60.656.557.2
39.443.5
Hemen hemen hiç Yılda 1 veya daha fazla
Tatile gitmek, hem kadınların hem de erkeklerin genellikle birlikte yaptıkları bir etkinlik
olduğundan cinsiyet faktörünün etkili olmadığı görülmektedir. Ama muhtemelen gelir
düzeyleri ile tatile çıkma sıklığı arasında bir bağıntı bulunmaktadır. Bir sonraki bölümde
bölge halkının tüketim eğilimleri incelenirken, yeniden tatile çıkma sıklığı ile gelir düzeyleri
ve kuşak farklılıkları arasında bir değerlendirme yapılacaktır. Çünkü biraz önce belirttiğimiz
gibi tatile çıkma kültürü hem yaşam tarzları hem de yaşam şanslarını ortaya koyacak önemli
bir göstergedir.
Sosyal ve Kültürel Etkinliklere Katılım
İnsanların sosyalleşmelerini sağlayan en önemli etkenlerden biri, başkalarıyla birlikte
sosyal ve kültürel etkinliklere katılmak ve birlikte bir şeyler yapmanın zevkini yaşamaktır. Bu
tip faaliyetlere katılım, sadece kişileri geliştirmekle kalmaz, onlara daha geniş bir birimin
parçası olduklarına değgin bir aidiyet duygusunu da aşılar. Sosyal ve kültürel etkinliklerin
karakteri insanların yaşam tarzları ve stilleri konusunda da bize fikir verir.
Araştırmada serbest vakit etkinlikleri ve hobiler dışında sosyal ve kültürel faaliyetlere
katılımı anlamak için ayrı bir sorgulama yapılmasının nedeni, belirli türden sosyal ve kültürel
etkinliklere ilginin hangi düzeyde olduğunu anlamak içindir. Genel olarak bölgede insanların
sık olarak hangi türden sosyal-kültürel etkinliklere katılım sağladıklarına baktığımızda,
138
Şekil40’da görüleceği üzere, “sinema” ve “konser”e gitmek ilk tercih edilen etkinlikler olarak
dikkat çekmektedir. Ayrıca “sportif faaliyetleri izlemek” ve “dini faaliyetlere katılmak” da
konser ve sinemaya gitmek kadar sıkça yapılan faaliyetler içinde yer almaktadır. Bu
faaliyetlere katılım, bölgede eğlence, spor ve din tarafından beslenen bir kültürel yaşam
olduğunu göstermektedir.
Şekil 40: Sıkça Katılım Yapılan Sosyal Kültürel Etkinlikler (%)
Sinem
aya gid
iyorum
Konsere g
idiyorum
Sportif faaliy
etleri
izliyo
rum
Dini faaliy
etlere
katılıyo
rum0
5
10
15
20
2521.2
16.6 15.7 14.9
Daha az katılım olmakla birlikte, bölge insanının kültürel yaşamı hakkında bize daha
fazla fikir verecek ikinci kategorideki faaliyetler, Şekil 41’de verilmiştir. Burada anılan
faaliyetlerin de karakteri, ilk kategorideki faaliyetlerde olduğu gibi büyük bir çeşitlilik arz
etmektedir. Bir taraftan “bilimsel faaliyetlere katılım” yer alırken, diğer yandan da “Kur’an
kursuna gitmek” yer almaktadır. Aynı şekilde bir taraftan “tiyatroya gitmek” anılmışken,
diğer taraftan da “kütüphaneye gitmek” belirtilmiştir. Bu çeşitlilik, insanların farklı beğeni ve
ilgi alanlarına sahip olduğunu göstermenin yanında, bölgedeki kurumlara ve kurumsal
faaliyetlere gösterilen ilginin boyutları hakkında da bilgi veriyor.
Bu noktada söz konusu faaliyetlere katılanlar kadar katılmayanların oranına da bakmak
gerekir. İlgili soruda “Hiçbiri” seçeneğini işaretleyen ve dolayısıyla belirtilen faaliyetlerin
hiçbirine katılmayan kesim, yüzde 23 kadar bir popülasyonu oluşturmaktadır. Bu kesim farklı
nedenlerle katılım sağlamıyor olabilir. Ama kesimler açısından bakıldığında katılım
sağlamayanlar her üç kesime de eşit oranda bölünmüş durumdadır. Başka bir deyişle hem il
139
merkezinde hem de kıyı ve iç kesimlerde aynı oranda sosyal kültürel faaliyetlere katılım
sağlamayan bir kesim bulunmaktadır. Yaş grupları ilerledikçe sosyal kültürel faaliyetlere
katılımın düşmesi, bu konuda yaş faktörünün etkili olduğunu göstermektedir.
Şekil 41: Daha Az Katılım Yapılan Sosyal Kültürel Etkinlikler (%)
Bilimsel
faaliy
etlere
katılıyo
rum
Tiyatr
o izlem
eye gid
iyorum
Kur’an ku
rsuna g
idiyorum
Kütüphaneye
gidiyo
rum Diğer
9
7.87.1
6
1.7
Şehirlere göre sosyal-kültürel etkinliklere katılım konusunda ortak noktalar olmakla
birlikte, bazı etkinliklere katılımda farklılıklar gözlemlenmektedir. Sözgelimi Çanakkaleliler,
Balıkesirlilere kıyasla izleyici olarak spor faaliyetlerine, bilimsel faaliyetlere ve konserlere
daha fazla ilgi duymaktadırlar.
Kesimlerin sosyal ve kültürel etkinliklere ilgilerinde bazı farklılık olduğu açıkça
görülmektedir. İç kesimlerde daha çok Kur’an Kursu ve dini faaliyetlere öncelik verilirken
diğer alanlarda düşük bir temsil söz konusudur. Tiyatro, konser ve bilimsel toplantılar hem
kıyılarda hem de merkezde aynı oranlarda izlenmektedir.
Bazı faaliyetlere katılım bakımından erkeklerle kadınlar arasında fark olmamakla
birlikte bazı etkinliklere fazla ya da az ilgi söz konusu olabilmektedir. Sözgelimi kadınlar
Kur’an Kursu ve dini faaliyetlere daha fazla oranlarda katılım sağlarken, erkekler bilimsel
toplantı ve sportif etkinliklere seyirci olarak katılmayı tercih etmektedirler.
140
Sivil Toplum Örgütlerine Üyelik ve Etkinliklerine Katılım
Günümüzde toplumsal yaşama katılım, sadece bireysel olarak değil, aynı zamanda
örgütlü olarak ve sivil toplum kurumları üzerinden gerçekleşmektedir. Bir toplumda sivil
toplum örgütlerine üyelik, yurttaşların hem örgütsel bilinç düzeyini hem de sosyal sermaye
imkânlarını ifade etmektedir.
Türkiye geneline baktığımızda STK’lara üyelik ve katılımın düşük olduğu
gözlemlenmekte ve bu husus STK’ların zayıf yönlerinden biri olarak kaydedilmektedir.
“Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarına üyelik, gönüllülük ve bağış düzeyleri oldukça
düşüktür. Halkın yüzde 4,5’i sosyal, yüzde 5,3’ü ise siyasi nitelikte bir sivil toplum
kuruluşuna üyedir ve yüzde 2,5’i sosyal, yüzde 4,2’si siyasi nitelikte bir sivil toplum
kuruluşunda gönüllülük yapmaktadır.” (TÜSEV, 2011:74). Sosyal ve siyasal nitelikli sivil
toplum kuruluşlarına üyelik birlikte değerlendirildiğinde üyelik oranı ancak yüzde 10’a
varmaktadır.
Sadece STK’lara üyelik değil, STK’ların faaliyetlerine de katılımın düşük olması, söz
konusu kuruluşların geniş toplum kesimlerine uzanmakta zorlandığını göstermektedir.
Vatandaş katılımının yaygınlığı coğrafi bölgeler temelinde incelendiğinde büyük bölgesel
farklılıklar görülmektedir. Bölgeler ve dernek üyeliği bazında bakıldığında, dernek üyelerinin
dağılımının nüfus dağılımı ve kentleşme oranları ile doğrudan ilişkili olduğu görülmektedir.
Dernek üyelerinin dörtte üçü (yüzde 76) ülke nüfusunun büyük bölümünü (yüzde 58)
barındıran büyük şehirlerin bulunduğu Marmara, İç Anadolu ve Ege Bölgeleri’ndedir. Bunun
yanında Akdeniz, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri nüfusun sırasıyla yüzde 13, yüzde
8 ve yüzde 10’unu barındırmalarına rağmen dernek üyelerinin sadece yüzde 7, yüzde 3 ve
yüzde 2’sine sahiptir.” (TÜSEV, 2011:75-76).
Şekil 42’de katılımcıların bölge ve şehirlere göre sivil toplum kuruluşlarına (STK)
üyelik oranı gösterilmiştir. Burada görüleceği üzere bölge genelinde STK’lara üyelik yüzde
11 civarında iken, Balıkesir’de bu oran yüzde 10,3’e düşerken, Çanakkale’de yüzde 12’ye
çıkmaktadır. STK’ların daha çok il merkezlerinde konumlandığını düşünürsek, STK’lara
üyeliğin de şehirlilere özgü bir nitelik olduğu söylenebilir. Nitelik STK’lara üyelik iç ve kıyı
kesimlerde yüzde 10 iken, bu oran il merkezinde yüzde 12’ye çıkmaktadır. Yaş grupları
açısından bir değerlendirme yapıldığında, özellikle orta yaş grubunun (36-55 yaş grubu)
STK’lara daha fazla ilgi gösterdiği görülmektedir. Nitekim bu grubun STK’lara üyeliği yüzde
141
13’ü geçerken, diğer yaş gruplarında yüzde 9-10 oranında kalmaktadır. Kadınlarda da üyelik
oranı (yüzde 26,3) erkeklere (yüzde 73,7) kıyasla düşük gözükmektedir.
Şekil 42: Bölge ve Şehirlere Göre Sivil Toplum Kuruluşlarına Üyelik (%)
Balıkesir Çanakkale Bölge geneli
10.3
12
11
Ülkesel verilerle karşılaştırıldığında STK’lara üyelik düzeyinin ülkesel üyelik
düzeyinden geride olmadığı, hatta Çanakkale’de bu düzeyin üzerine çıkıldığı görülmektedir.
Şekil 43: Çeşitli Kuruluş veya Grupların Etkinliklerine Katılım (%)
Diğeri
Hobi grubu
Gönüllü hizmet grubu
İş veya okul ağından insanlar grubu
Spor kulübü
Dini/manevi bir topluluk
Sanal ağlar
0 5 10 15 20 25 30 35
142
STK’lara üyelik, çoğu kez angaje olmuşluğu ve dolayısıyla da söz konusu kuruluşların
etkinliklerine katılmayı beraberinde getirmektedir. Ama bu kuruluşların faaliyetlerine üye
olanlarla sınırlı bir katılım olduğu iddia edilemez. Bu nedenle araştırmada “Aşağıda sayılan
kuruluş veya gruplardan hangisinin faaliyetlerine katılıyorsunuz?” şeklinde bir soru
aracılığıyla üye olsun ya da olmasın katılımcıların hangi türden kuruluşlara ve sosyal ağlara
katıldıkları yoklanmıştır.
Şekil 43’den anlaşılacağı üzere katılımcılar en fazla sanal ağlara (facebook, twitter,
sanal oyun grubu vb.) katılmaktadır. İkinci sırada din veya maneviyatla meşgul bir grubun
faaliyetlerine katılım gelmektedir. Üçüncü sırada ise spor kulüplerine ve faaliyetlere katılım
bildirilmiştir.
Şekil 44: Şehirlere Göre Etkinliklerine Katılım Sağlanan Gruplar (%)
Spor kulübü
Dini/manevi bir topluluk
Hobi grubu
Gönüllü hizmet grubu
Sanal ağlar
İş veya okul ağından insanlar grubu
Diğeri
0 5 10 15 20 25 30 35 40
Çanakkale Balıkesir
Diğer gruplara ve faaliyetlerine katılım daha az sayıda işaretlenmiştir. Bu veriler bize
bölge insanları arasında sanal iletişim ağları, din ve spor gibi kurumlar üzerinden bir
bütünleşme ve dayanışma ağının varlığının olduğunu göstermektedir.
Şekil 44, şehirlere göre farklı grupların faaliyetlerine katılım oranlarını vermektedir. Bir
önceki şekille birlikte düşünüldüğünde, sanal ağlara, dini/manevi bir topluluğa ve spor
kulübünün faaliyetlerine katılımın daha çok Balıkesir’e özgü bir durum olduğu
143
dikkatiçekmektedir. Daha az miktarda olmakla birlikte Çanakkale’de de, bu grupların
faaliyetine ve ayrıca iş veya okul ağından insanlar grubuna ilgi gösterilmektedir.
STK’lara üyelik ve katılımın önemli bir sosyal sermaye kaynağı olduğu bilinmektedir.
Bazı ülkelerde formel kurumlara katılımın düşük olması, ülkeler arası kıyaslamalarda söz
konusu ülkelerde sosyal sermaye düzeylerinin de düşük olduğu şeklinde bir değerlendirmeye
yol açmaktadır. Ancak bu değerlendirme, formel örgütlenme ve üyelikten ziyade enformel
ilişkilerin ve dayanışma ağlarının daha etkili olduğu ülke ve toplumların özgül yapılarını
dikkate almayan bir yaklaşımdır. Bu bakımdan bu ülkeler için daha farklı bir ölçek
geliştirilmesine ve daha farklı türden araştırmalara gereksinim duyulmaktadır. Kaldı ki
günümüzde, sanal ağlara katılım örneğinde görüldüğü üzere çok farklı iletişim ve katılım
biçimleri ortaya çıkmakta ve bu yeni olgularla birlikte vatandaş katılımı, üyelik, sosyal
sermaye ve benzer konulara yeni bir yaklaşım gerekmektedir.
Aidiyet ve Hemşehrilik Bağları
Çok farklı aidiyet biçimleri olmakla birlikte, yoğun olarak yaşanan iç göç ve kentleşme
süreçleri nedeniyle insanlar kendi geldikleri topraklara özlem duymakta ve kendilerini güçlü
bir bağla oraya ait hissetmektedirler. Bu bağ, bazen kentsel toplumlarda hemşehrilik
ilişkilerinin kurulmasına ve bu temelde örgütlenmelere gidilmesine sebep olmaktadır.
Şekil 45: Aslen Balıkesir/Çanakkaleli Misiniz? (%)
Genel Balıkesir Çanakkale
71.874.4
69.3
28.225.6
30.7
Evet Hayır
Her ne kadar Güney Marmara Bölgesi yoğun olarak göç çeken bölgelerden biri değilse
de aslen bu bölgeden olmayan insanların ne kadar olduğu ve bunlar arasındaki dayanışmanın
144
düzeyi merak konusu olmaktadır. Bu bakımdan araştırmada önce bu grubun ne kadar
olduğunu ortaya çıkarmak amacıyla şu soru sorulmuştur: “Aslen Balıkesirli/Çanakkaleli
misiniz?” Bu soruya olumsuz cevap verenler, şekil 45’den görüleceği üzere, bölge genelinde
yüzde 28,2 civarındadır.
Aslen Çanakkaleli veya Balıkesirli olmayan bu grubun oranı, ilk şehirde yüzde 25,6
iken, ikinci şehirde yüzde 30,7’ye kadar çıkmaktadır. Halk ağzında “memleketi” farklı olan ve
dolayısıyla farklı bir toplumsal veya bölgesel kökenden olan bu insanların varlığı Güney
Marmara Bölgesi’ni heterojen kılmakta ve kültürel bakımdan da zenginleştirmektedir. Yerel
halkın “yabancı”lara karşı tutumu ne olursa olsun, tüm Türkiye genelinde yaşanan mekânsal
dolaşım Güney Marmara Bölgesi’ni de etkilemektedir.
Hiç de önemsiz olmayan bu grubun kendi memleketleriyle ilişkileri ve hemşehrilik
bağlarının örgütsel bir temel oluşturup oluşturmadığı ayrı bir merak konusudur. Aşağıdaki
şekiller bu merakı giderecek veriler içermektedir. Şekil 46’da anlaşılacağı üzere kendi
memleketiyle bağı olanların oranı Balıkesir’de 74,2 iken, Çanakkale’de bu oran biraz daha
yüksek görünmektedir (yüzde 77,2). Bu demektir ki, başka şehir ve bölgelerden gelen iç
göçmenlerin çoğu kendi memleketleriyle ilişkilerini sürdürmekte ve kendi memleketlerine az
ya da çok bir aidiyet duygusu taşımaktadır.
Şekil 46: Memleketiyle Bağı Olanların Oranı (%)
Balıkesir Çanakkale
74.2
77.2
145
Araştırmadaki grubun memleketleriyle olan ilişkisinin niteliği, bir sonraki şekilde
özetlenmiştir (Şekil 47). Buradan anlaşılacağı üzere ilişkilerin niteliği daha çok “aile ve
akraba ziyareti”yle kendini açığa vuran sosyal bağlardan ibaret kalmaktadır. Bunun dışında
başka türden ilişki ve bağlar belirtilmemiştir.
Şekil 47: Katılımcıların Memleketleriyle İlişkilerinin Niteliği (%)
Ailemi ve akrabalarımı ziyaret ediyorum
Ekonomik ilişkilerim var Diğer
95.7
1.7 2.7
93.7
4.4 1.9
Balıkesir
Çanakkale
Hemşehrilik bağlarının oluşması çoğunlukla hemşerilik derneklerinin de kurulmasına
eşlik etmektedir. Bu tespit, özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentler için söz
konusudur. Daha küçük şehirlerde bu eğilime daha az rastlanmaktadır. Araştırmada
katılımcıların sadece küçük bir kesimi hemşehrilik dernekleriyle ilişkileri bulunduğunu beyan
etmiştir. Bu küçük kesim Çanakkale için yüzde 3, Balıkesir için yüzde 5 civarındadır. Demek
ki bu şehirlerde bu tür dernekler oluşturacak kadar güçlü bir hemşerilik grubu ve hemşerilik
aidiyeti bulunmamaktadır.
Sonuçlar
Güney Marmara Bölgesi’nin sosyo-kültürel yapısına ilişkin veriler toplu olarak
değerlendirildiğinde, bölgede yaşam tarzları bakımından farklılıklardan ziyade ortak yönlerin
bulunduğu ve dolayısıyla büyük oranda homojen bir yapınınolduğu söylenebilir. Bu
saptamayı haklı kılan şey, birçok alanda şehirlere ve kesimlere göre önemli farklılıkların
146
olmamasıdır. Homojenlik ya da türdeşlik, özellikle hanehalkı ve aile yapısı, mevcut ve ideal
çocuk sayısı, toplumsal cinsiyet, evlilik tutumları, dini ve resmi nikâh, akraba evliliği,
boşanma tutumları, hobi ve bazı serbest vakit etkinlikleri alanlarında kendini belli etmektedir.
Bu konularda şehirlerarası farklılıklar, ya söz konusu değil, ya da oldukça azdır.
Öte taraftan bazı konularda kesimler arasında kısmi farklılıkların da bulunduğu ifade
edilmesi gereken bir gerçektir. Bu farklılıkları kısaca özetlemek gerekirse, aile otoritesi,
kadının ev dışında çalışması, kızlık soyadının kullanımı, ilk evlilik yaşı, dini uygulamalar,
boşanma ve bazı serbest vakit etkinlikleri ile sosyal kültürel etkinliklere katılım gibi
konularda iç kesimin, kıyı ve il merkezlerine kıyasla daha geleneksel bir yapı ve tutum
sergilemektedir. Dini ve siyasal tutumlar, hobiler, boşanma, sivil toplum kuruluşlarına üyelik
ve bazı serbest vakit etkinlikleri ile sosyal kültürel etkinliklere katılım gibi konularda da
şehirlerarası farklılıklar saptanmıştır. Ancak gerek kesimler arası gerekse şehirlerarası
farklılıklar, çok büyük farklılıklar olmayıp kısmi ve göreceli farklılıklardır.
Şehirler ve kesimler arası farklılıkları etkileyen faktörler sadece sosyal ve kültürel
olanakların mevcut olup olmamasıyla ilgili gözükmemektedir. Elbette bu bakımdan özellikle
kesimler arasında farklılıklar olmakla birlikte varolan olanaklara erişim için farklı kesimlerin
gösterdiği çabalar ve ilgi alanları da önem arz etmektedir. Bu açıdan bir değerlendirme
yapıldığında birçok konuda cinsiyet ve yaş faktörünün etkili olduğu saptanmaktadır.
147
GÜNEY MARMARA BÖLGESİNİN SOSYO-EKONOMİK YAPISI VE SORUNLARI
Çağdaş toplumlarda bireyin sosyal statüsü, yani toplumda işgal ettiğiyer;sahip olduğu
eğitim düzeyi, iş yaşamına katılım biçimi, elde ettiği gelir düzeyi, oturduğu konut tipi, tasarruf
ve tüketim eğilimleri gibi birçok etken tarafından belirlenmektedir. Başka bir deyişle bu
alanda sahip olunan imkân veya imkânsızlıklar, insanların yaşam şanslarını etkilemektedir.
Bu bakımdan bölgede hangi kesimlerin hangi düzeyde yaşam şansına sahip olduklarını
anlamak için söz konusu alanlardaki pozisyonları incelenecektir. Bu incelemede, yaşam
şansları kişinin özellikleri olarak ele alınsa da, bu kişisel özellikler çevresel/toplumsal
bağlamları içinde değerlendirilecektir.
Kişisel yaşam şanslarını çevresel bağlamında değerlendirmek amacıyla, bir önceki
bölümde olduğugibi iki tip çözümleme yöntemi izlenecektir. İlk olarak bölgenin hem illeri
hem de kıyı, iç kesim ve il merkezinde yaşayan insanlarınınpozisyonları arasında bir
karşılaştırma yapılacaktır. Ama bu karşılaştırma, mevcut durumu zamansal uzamından
yalıtlayan statik bir çözümleme olacaktır. İkinci olarak kişilerin yaşam şanslarını, zaman
içinde ve dinamik yüzüyle incelemek için ayrıca kuşaklararası bir karşılaştırma yapılacaktır.
Bu şekilde bölgenin sosyal yapısının hem statik hem de dinamik bir resmi çizilmiş olacaktır.
Eğitim Yaşamına Katılım ve Eğitim Düzeyleri
Eğitim yaşamına katılım ve sahip olduğumuz eğitim düzeyi;kişilerin iş, gelir, tüketim,
konut ve benzer alanlarda toplumsal şanslarını belirleyen en önemli etkendir. Çağdaş
toplumlarda iyi bir eğitim almak ve bununla hayata atılmak, yaşam şanslarını elde etmede iyi
bir başlangıç anlamına gelmektedir. Tersi durumlarda kişi, eğitimli kişilere kıyasla daha az
yaşam şansına sahip olacak ve onlarla rekabet edemeyecektir.
Güney Marmara Bölgesi’nde halkın eğitim düzeyine baktığımızda ilk dikkati çeken
husus, Türkiye ortalamasının üstünde bir okur-yazarlık seviyesine (yüzde 97) sahip olmasıdır.
Aşağıdaki şekilden da anlaşılacağı üzere araştırmada okur-yazar olmayan kesimin oranı
sadece yüzde 3,5’tir. Ezici çoğunluk okur-yazar olup şu veya bu seviyede bir eğitim almış
veya hâlen almaktadır.
148
Şekil 48’de görüleceği üzere ilkokul mezunu kişiler, yüzde 40 ile çoğunluğu teşkil
etmektedir. Ortaokul ve lise mezunları (yüzde 13 ve 21,1) birlikte düşünüldüğünde
katılımcıların yüzde 34’nün ortaöğretimden geçmiş olduğu söylenebilir. Üniversite mezunları,
üçüncü büyük grubu (yüzde 15,9) oluşturmaktadır. Geriye kalan küçük bir kesim ise, ya
lisansüstü bir derece almış ya da hâlen eğitime devam etmektedir.
Şekil 48: Katılımcıların Eğitim Düzeyleri (%)
Okur-yazar değil
Okur-yazar ama hiç okula gitmemiş
İlkokul mezunu
Ortaokul mezunu
Lise mezunu
Üniversite mezunu
Lisansüstü
Şu an lise öğrencisi
Şu an üniversite öğrencisi
3.5
1.7
40.0
12.0
21.1
15.9
0.7
1.3
3.8
Katılımcılar, eğitim durumlarına göre karşılaştırıldığında, Balıkesir ve Çanakkale illeri
arasında önemli farklılıklar görülmemektedir. Balıkesir, Çanakkale’ye kıyasla kısmen daha
yüksek oranda ilk ve ortaöğretim mezununa sahip bulunmaktadır.
Gerek Balıkesir gerekse Çanakkale üniversite şehirleri olup önemli derecede
yüksekokul ve üniversite öğrencisinden oluşan bir nüfusa sahiptir. Her iki şehirdeki üniversite
de 1992 yılında kurulmuş ve bugün, 2012-2013 eğitim öğretim yılında toplam 71.000
öğrenciye eğitim sunmaktadır. Araştırma grubunda üniversiteli öğrenci oranı yüzde 3,8
düzeyindedir. Şu an liseye devam eden öğrenci oranı ise daha düşük düzeydedir (yüzde 1,3).
Merkez, kıyı ve iç kesimler arasında bir karşılaştırma yapılacak olursa, ilk iki kesime
kıyasla iç kesimlerde ortaokul hariç diğer okul seviyelerine göre daha düşük düzeyde bir
öğrenimoranı olduğu gözlemlenmektedir. Okuryazar olmayan kesim içinde kadınların oranı
yüksek olduğu gibi farklı eğitim düzeylerinde de kadınların oranı çoğunlukla erkeklerden
149
daha düşüktür. Mezun olanlar arasında eğitim düzeyi yükseldikçe erkek-kadın dengesi
kadınlar aleyhine artmaktadır.
Bölge halkının öğrenim düzeyleri Türkiye’nin genel rakamlarıyla karşılaştırıldığında,
ilkokul, ilköğretim ve ortaokul mezunları ile lise mezunları bakımından Türkiye geneliyle
aynı seviyede, yüksekokul ve üniversite düzeyinde ise Türkiye’nin genel yüzdesini 6 puanla
geçmektedir (İŞKUR, 2013:20).
Bölge halkı,genelde eğitime önem veren ve çocuklarının geleceğini eğitimde gören bir
anlayış ve tutuma sahiptir. Ancak ailede kimler özellikle çocukların eğitimiyle meşgul
olmaktadır? Bu konuda araştırmada katılımcılara yöneltilmiş bir sorunun cevapları
aşağıdakişekilde sunulmuştur.
Şekil 49: Ailede Çocukların Eğitimiyle En Çok Kim İlgileniyor? (%)
Baba Anne Anne-baba birlikte Kardeşleri Diğer
33
12.8
50.2
2 2
38.6
10
47.8
1.9 1.6
BalıkesirÇanakkale
Şehirlere göre ayrıştırılmış bu şekildegörüldüğü üzere her iki ilde de katılımcılar en çok
(yüzde 50,2 ve 47,8) “anne-babanın birlikte” çocuklarıyla ilgilendiklerini beyan etmişlerdir.
Bu, elbette eğitim değerleri adına sevindirici bir durumdur. Anne babanın eğitim işini
başkalarına havale etmeyip, bizzat kendilerinin meşgul olmaları önemli bir tutumdur.
Anne babanın birlikte çocukların eğitiminde rol almadığı ailelerde ikinci planda
“babalar”ın bu işi üstlenmiş olmaları, şekilde görülen ve dikkat çeken bir başka noktadır.
Normalde annelerin çoğunun ev kadını olduğu ve çocukların eğitimiyle onların ilgilenmeleri
150
beklenirken, babaların daha aktif bir rol almış olmaları beklentileri yanlışlayan bir bulgudur.
Bu durumda babaların yüzde 36’sı (bölge ortalaması) çocukların eğitimiyle ilgilenirken,
annelerin sadece yüzde 11,4 (bölge ortalaması) kadarıbuna ilgi duymaktadır. Anne baba
dışında kardeşlerin eğitim sürecinde birbirlerine pek fazla destek olmadıkları anlaşılmaktadır.
Şehirlerarasında büyük farklılıklar olmamakla birlikte Çanakkale’de babaların,
Balıkesir’de ise annelerin çocukların eğitiminde daha fazla oranda aktif rol aldıkları
söylenebilir.
Şekil 50: Ailede Çocukların Eğitimiyle En Çok Kim İlgileniyor? (%)
Baba Anne Anne-baba birlikte Kardeşleri Diğer0.0
10.0
20.0
30.0
40.0
50.0
60.0
Merkezİç KesimKıyı Kesimi
Kesimlere göre aile bireylerinin çocukların eğitimiyle ilgili tutumlarında bazı
farklılıklar gözlemlenmektedir. Yukarıdaki şekilden görüleceği üzere, iç kesimlerde anne
baba birlikte çocuklarına daha fazla destek verirken, sadece anne veya babanın destek verdiği
ailelerde anne daha fazla rol almaktadır. Bunun zıddına kıyı kesiminde ise, baba daha aktif
gözükmektedir. Ama her şeye rağmen bu farklılıklar abartılmamalıdır. Aile içinde çocukla
ilgilenme derecesi her zaman eğitim konusunda bilinçli olmak ya da olmamakla değil,
işbölümüyle de alakalı bir durum olarak da görülmelidir.
Özetlersek, bölge halkı ilkokul ve ortaöğretim mezunlarının yoğun olduğu bir nüfusa
sahip olmakla birlikte, bölgede doksanlı yılların başından bu yana iki devlet üniversitesinin
varlığı eğitim bilincini artırmış ve üniversiteye giden öğrenci sayısında artışlar kaydedilmiştir.
151
Öte taraftan, anne ve babaların birlikte çocuklarının eğitimine ilgi duymaları hem çocuklar
hem de eğitim camiası adına sevindirici bir durum olarak kaydedilmelidir.
İş Yaşamına Katılım
Eğitimden sonra iş yaşamına katılım, toplumsal katılımın daha önemli bir boyutunu
oluşturmaktadır. Eğitim geçici bir süre için yapılan bir faaliyet ve toplumsal katılım biçimi
iken, iş yaşamı tüm hayatı kapsayan ve bireyin toplumsal konumunu da etkileyen daha hayati
bir meseledir.
Güney Marmara Bölgesi’nin 2011 yılı itibariyle istihdam oranı yüzde 44,6 olarak
kaydedilmiştir. Bu oran Türkiye’nin geneliyle (yüzde 45) hemen hemen örtüşmektedir. Son
yıllarda istihdam oranı göreceli bir artış göstermiştir. Meslek grupları açısından istihdam
oranlarına baktığımızda bölgede ilk sırada yüzde 35,7 ile nitelikli tarım, hayvancılık,
ormancılık ve su ürünlerinde çalışanlar gelmektedir. Bunun en önemli sebebi bu bölgede
tarım sektörünün payının yüksek olmasıdır. İkinci sırada ise yüzde 14,1 ile nitelik
gerektirmeyen işlerde çalışanlar, üçüncü sırada ise yüzde 11,1 ile sanatkârlar ve ilgili işlerde
çalışanlar gelmektedir. Hizmet ve satış elemanlarının yüzdesi de bir önceki grupla aynı
seviyededir (İŞKUR, 2013:26-29).
Şekil 51: Temel Meşguliyetiniz Nedir? (%)
Çalışıyorum
İşsizim
Emekliyim
Emekliyim ama çalışıyorum
Öğrenciyim
Öğrenciyim ve çalışıyorum
Ev hanımıyım
Diğer
33.6
6.1
18.3
2.2
8.9
0.6
30.1
0.4
152
Araştırmada katılımcıların temel meşguliyetlerinin ne olduğu, farklı seçenekler
verilerek saptanmıştır. Şekil 51’den görüleceği üzere katılımcılar arasında “çalışanlar” (yüzde
33,6) ile “ev hanımları” (yüzde 30,1) en büyük grubu oluşturmaktadır. Bu gruplardan sonra
üçüncü sırada “emekliler” (20,5) gelmektedir.
Emekliler,çalışan ve çalışmayan olmak üzere iki grup hâlinde ele alınmıştır. Emeklilerin
büyük bir kesimi (yüzde 18,3), çalışma yaşamından ayrılıp emekliliğini yaşarken, küçük de
olsa bir kısmı (yüzde 2,2) hâlen çalışmayı tercih etmekte ya da çalışmak zorunda kalmaktadır.
Temel meşguliyetleri açısından dördüncü sırayı “öğrenciler” almaktadır. Farklı eğitim
kategorilerinde olan ama 18 yaş ve üzerindeki yaş grubunu oluşturan öğrencilerin oranı yüzde
9,5 civarındadır. Şekilden anlaşılacağı üzere çok küçük bir kısmı (yüzde 0,6), “öğrenciyim ve
çalışıyorum” şeklinde beyanda bulunmuştur. Bu durum sadece emeklilerin değil bazen
öğrencilerin de çalışma gereksinimi duyduğunu göstermektedir.
Şekil 52: Kesimlere Göre Temel Meşguliyetler (%)
Çalışıyorum
İşsizim
Emekliyim
Emekliyim ama çalışıyorum
Öğrenciyim
Öğrenciyim ve çalışıyorum
Ev hanımıyım
Diğer
0.0 5.0 10.0 15.0 20.0 25.0 30.0 35.0 40.0
Kıyı Kesimiİç KesimMerkez
Son grubu,kendini “işsizler” olarak tanımlayan grup oluşturmaktadır. İşsizlerin oranı
(yüzde 6,1) ülke ortalamasının (yüzde 10) altındadır.6 Ancak bölgenin 2011 rakamları dikkate
alınacak olursa, bölge ortalamasının da (yüzde 5,3) altında gözükmektedir. Aynı kaynağa göre
işsizlerinyüzde 73’ü bir yıldan daha az, yüzde 23’ü ise bir yıl ve daha fazla süre işsiz
konumunda bulunmaktadır. Bölgede toplam 32.000civarında olan işsizlerin en büyük 6http://www.TÜİK.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13532 , Erişim tarihi: 14 Temmuz 2013.
153
kesimininlise altındabir eğitim seviyesine sahip oldukları görülmektedir (TÜİK, 2011:122-
123).
Şehirlere göre bir karşılaştırma yapılırsa, meşguliyet oranları önemli oranda birbirine
yakın düşmektedir. Çalışanların oranının Çanakkale’de kısmen yüksek olduğu, buna karşın
işsizlerin oranın da kısmen düşük olduğu görülmektedir.
Kesimlere göre meşguliyet, şekil 52’de verilmiştir. Dikkat edilirse kıyı ve iç kesimlerde
ev hanımlarının oranı şehir merkezine kıyasla daha fazladır. Çalışanların oranı ise, iç kesimde
daha fazla gözükmektedir. İşsizlik, daha fazla iç kesim ve il merkezlerine özgü bir durum
olarak gözükmektedir. Az da olsa emekliler merkez ve iç kesimden kıyıya doğru gittikçe
azalmaktadır. Son olarak öğrenciler daha fazla merkez ve kıyı kesimde yoğunlaşmış
gözükmektedir.
Araştırmada çalışanlara hangi sıfatla çalıştıkları sorularak, hangi kesimde ya da sektörde
çalıştıkları tespit edilmeye çalışılmıştır. Aşağıdaki şekilden görüleceği üzere çalışanların
yüzde 31,6’sı “özel sektörde işçi” olarak çalışmaktadır. Bunun karşısında çalışanların yüzde
26,7’si ise “kamuda memur veya işçi” olarak çalışmaktadır. Kamuda çalışanların
çoğunluğunu memurlar oluşturmaktadır.
Şekil 53: Hangi Sıfatla Çalışıyorsunuz? (%)
Kamuda memurum
Kamuda işçiyim Özel sektörde işçiyim
Çiftçiyim Esnafım Diğer
21.2
5.5
31.6
11.8
23.2
6.7
154
Çalışanların üçüncü büyük kesimini yüzde 23,2 ile “esnaf” oluşturmaktadır. Esnaflardan
sonra ise yüzde 11,8 ile “çiftçiler” gelmektedir. Bu iki kesimi serbest meslekler grubu olarak
tek başlık altında topladığımızda, bunların oranı yüzde 35 ile tüm kesimler içinde en büyük
grup durumundadır. Geriye kalan yüzde 6,7’lik bir kesim ise kendilerini farklı sıfatlarla
adlandırmışlardır. Bu grup içindeki kişiler kendilerini çoğunlukla “serbest meslek sahibi”,
“amele” veya “işyeri sahibi” olarak bildirmişlerdir.
Bu araştırma, salt çalışanlar üzerinde yapılmış bir araştırma olmadığı için işgücünün
sektörel dağılımı açısından çiftçilerin oranının düşük olması anlaşılır bir durumdur. Normalde
Güney Marmara Bölgesi, işgücünün hemen hemen tarım (yüzde 39,6) ve hizmetler (41,8)
sektörüne eşit olarak dağıldığı bir bölgedir. Geriye kalan yüzde 18,6 ise sanayi sektöründe
istihdam edilmiş durumdadır (TÜİK, 2011:122).
Şehirlere göre işgücünün dağılımıaşağıdaki şekilde verilmiştir. Buna göre Çanakkale’de
kamuda çalışan memurlar ve serbest meslek grubu olarak esnaflar Balıkesir’e kıyasla biraz
fazla iken, buna karşın Balıkesir’de özel sektörde çalışan işçiler ve serbest meslek grubu
olarak çiftçilerin oranı daha yüksektir.
Şekil 54: Şehirlere Göre İşgücünün Dağılımı (%)
Kamuda memurum
Kamuda işçiyim Özel sektörde işçiyim
Çiftçiyim Esnafım Diğer
20
5.3
33.8
13
21.7
6.2
23.7
6.2
26.8
9.2
26.4
7.7
Balıkesir Çanakkale
155
Kesimler açısından bakıldığında doğal olarak iç kesimlere doğru gidildikçe esnaf ve
çiftçilerin oranı artmaktadır. Kıyılarda ise, diğer sektörlerde çalışanlara kıyasla özel sektörde
işçi olarak çalışanların ve esnafın oranı yüksek gözükmektedir.
Özetlenecek olursa Güney Marmara Bölgesi’nde kamuda çalışan işgücü (yüzde 26,7)
karşısında özel sektörde çalışan işgücü ezici bir çoğunluğu (yüzde 73,3) oluşturmaktadır. Özel
sektörde işgücü genellikle işçi, çiftçi ve esnaf sıfatıyla çalışmaktadır.
Gelir Kaynakları ve Düzeyleri
Kişilerin gelir kaynakları ve düzeyleri, aldığı eğitim ve yaptığı işe göre değişmektedir.
Modern toplumda eğitim, iş ve gelir toplumsal pozisyonu belirleyen üç önemli etkendir.
Çalışanların gelir kaynağı, daha önce belirtildiği üzere sektörel olarak tarım, hizmet sektörü
ya da sanayidir. Bu sektörlerde işçi ya da memur olarak çalışanlar düzenli bir gelire sahip
bulunmaktadır. Serbest meslek sahibi çifti ve esnaf gibi kesimlerin gelirleri ise konjonktürel
olarak değişebilmektedir.
Şekil 55: Birey Olarak Aylık Geliriniz Ne Kadardır? (%)
Hiç gelirim yok
1-1000 TL arasında
1001-2000 TL arasında
2001-3000 TL arasında
3001-5000 TL arasında
50001 TL ve üzerinde
2.1
46.5
35.6
11.7
2.9
1.4
Araştırmada, işsizler de dâhil olmak üzere katılımcıların ilk önce aylık gelirleri ve
bunun dışındaki ek gelirleri sorulmuştur. Daha sonra ise, genel olarak hanenin aylık gelirinin
156
beyan edilmesi istenmiştir. Tüm bu sorgulamalarda katılımcıların beyanı esas alınmış ve
doğru varsayılmıştır.
Şekil 55’de genel olarak katılımcıların hangi gelir gruplarına mensup oldukları oransal
olarak gösterilmiştir. Buradan anlaşılacağı üzere hiç geliri olmayanlardan geliri 5000TL’nin
üzerinde olanlara doğru bir gelir gruplaması yapılmış ve kişilerin hangi gelir gruplarına dâhil
olduğu sorulmuş ve buna göre bir konumlandırma yapılmıştır.
Şekilde, yüzde 46,5 ile en büyük gelir grubunu 1000TL’ye kadar geliri olan kesim
oluşturmaktadır. Bu grup içinde asgari gelir düzeyinde gelir sahibi olanların ağırlıklı bir grup
olduğu söylenebilir. İkinci büyük grubu ise, yüzde 36,6 ile 1000TL ile 2000TL arasında geliri
olan kesim oluşturmaktadır. 2000TL ile 3000TL arasında geliri olan kesimin oranı yüzde
11,7 civarındadır. Tüm bu grupların düşük ve orta seviyede gelir grupları olduğu söylenebilir.
Bu gruplar dışında, 3000TL ve üzerinde gelir sahibi olan yüksek gelir grupları, sadece
4,3’lük bir kesimden ibarettir. Yine aynı şekilde hiç geliri olmadığını beyan edenler de yüzde
2,1 ile küçük bir kesimi oluşturmaktadır.
Şekil 56: Aylık Geliriniz Dışında Ek Geliriniz Var Mı? (%)
Evet21%
Hayır80%
Şehirlere göre ve kesimlere göre bir karşılaştırma yapıldığında, Balıkesir kısmen düşük
gelir kategorisiyle (1-1000TL) daha fazla temsil edilirken, Çanakkale orta ve yüksek gelir
kategorilerinde (1000TL ve üzeri) öne geçmektedir. Düşük gelir kategorisi hariç, tüm diğer
157
gelir kategorilerinde iç kesim daha az pay sahibi gözükmektedir.Bireysel gelir düzeyi arttıkça
kadınların oranı da düşmektedir. Başka bir deyişle kadınlar erkeklere kıyasla daha az
kazanmaktadır.
Araştırmada katılımcılara aylık gelirleri dışındaki ek gelirleri de sorulmuştur. Şekil
56’dan anlaşılacağı üzere bu soruya yüzde 20 civarında bir kesim olumlu cevap vermiştir.
Bunların da yüzde 57’si Çanakkale, yüzde 43’ü ise Balıkesir popülasyonundan gelmektedir.
Başka bir deyişle Çanakkale’deki katılımcılar daha fazla ek gelir bildiriminde bulunmuşlardır.
Kesimler arasındaki farklılık önemsiz olmakla birlikte, kadınlar karşısında erkeklerin daha
fazla oranda ek gelir bildirdikleri görülmektedir.
Ek gelir beyanında bulunanlardan, bu gelirlerinin kaynakları da sorulmuştur. Aşağıdaki
şekilden anlaşılacağı üzere ek gelir kaynaklarının başında “kira gelirleri” ve “toprak gelirleri”
gelmektedir. Yüzde 40 kadar bir grup ise, başka türden kaynaklar bildirmişlerdir. Bu başka
türden gelir kaynakları, bazen “ek iş”, bazen “dükkân sahipliği”, bazen de “eşinden dolayı”
şeklinde bildirilmiştir.
Şekil 57: Ek Gelir Kaynakları (%)
Kira geliri Devletten yardım Toprak geliri Burs Yurt dışından Diğer
39.4
2
17.5
0.4 0.4
40.2
Araştırmada kamudan sağlanan bir ek gelir olarak görülebilecek sosyal bir program ya
da hibeden faydalanmanın söz konusu olup olmadığı da sorgulanmıştır. Bu yönde sorulan
158
soruya katılımcıların yüzde 5’e yakını olumlu yanıt vermiştir. Yanıt verenlerin yüzde 58’i
Çanakkale, yüzde 42’si ise Balıkesir’de ikamet etmektedir (Şekil 58).
Kesimlere göre sosyal programdan faydalanma oranı görece eşit bir dağılım
göstermektedir. Başka bir deyişle sosyal program ve hibelerden faydalanma hususunda farklı
kesimler arasında anlamlı bir fark söz konusu değildir.
Şekil 58: Şehirlere Göre Sosyal Programdan Faydalanma Oranı (%)
Balıkesir42%
Çanakkale58%
Daha önce belirtildiği üzere araştırmada yüzde 6 civarında bir işsiz grup tespit
edilmiştir. Bu işsizlerin gelirlerinin olup olmadığı, daha doğrusu neyle geçindikleri
kendilerine sorulmuştur.
159
Şekil 59: İşsizlerin Geçim Kaynakları (%)
İşsizlik aylığı alıyorum
Ailemin desteği ile geçiniyorum
Eşim çalışıyor
Diğer
3.9
41.7
18.9
35.4
Bu soruya işsizler genellikle, “ailemin desteği ile geçiniyorum” ya da “eşim çalışıyor”
şeklinde cevap vermişlerdir. Sadece yüzde 4 kadar bir grup, “işsizlik aylığı alıyorum” derken,
yüzde 35,4 kadar büyük bir kesim ise, başka türden kaynakları olduğunu belirtmişlerdir (Şekil
59). Başka türden gelir kaynakları içinde sıkça ifade edilen kaynak “emeklilik maaşı” ya da
“geçici işlerden elde edilen para” olmuştur.
Şekil 60: Ek Gelirlerin Aylık Miktarları (%)
0 TL - 500 TL
501 TL - 1000 TL
1001 TL - 1500 TL
1501 TL - 2000 TL
2001 TL - 2500 TL
2501 TL - 10000 TL
39.6
37.9
11.0
4.8
1.3
5.3
160
Ek gelirlerin miktarları konusunda farklı rakamlar telaffuz edilmiştir. Yapılan
sınıflandırmaya göre yüzde 40’a yakın bir kesim 0-500TL arasında bir gelir bildirirken, yine
buna yakın bir grup (yüzde 38) 501-1000TL arasında bir gelir bildiriminde bulunmuştur.
1000TL üzerinde gelir bildirenlerin oranı ise yüzde 22,5 civarındadır (Şekil 60).
Araştırmada katılımcılara hanehalkının toplam net aylık geliri konusunda bir soru
yöneltilmiştir. Bununla ek gelirler ve hanede çalışan başka aile üyelerinin de gelirleri
hakkında bir fikir elde edinmek istenilmiştir. Toplam hane geliri kategorize edildiğinde
aşağıdaki Şekil 61’deki sonuçlar ortaya çıkmıştır.
Şekilden anlaşılacağı üzere 1-1000TL gelir düzeyinde gelire sahip olan katılımcılar en
büyük grubu (yüzde 42) oluşturmaktadır. Bireysel aylık gelirin verildiği şekilde bu grubun
büyüklüğü yüzde 46,5 iken toplam hane geliriyle birlikte yüzde 4,5 oranında bir düşüş
olmuştur.
Şekil 61: Hanehalkının Toplam Net Aylık Gelir Düzeyleri (%)
1-1000 TL arasında
1001-2000 TL arasında
2001-3000 TL arasında
3001-5000 TL arasında
50001 TL ve üzerinde
41.9
35.9
13.4
7.0
1.8
İkinci büyük gelir grubu (yüzde 36) 1001-2000TL arasında hane geliri olan bir
kesimden meydana gelmektedir. Bu gelir düzeyinde, bireysel gelir şekliyle birlikte
düşünüldüğünde bir değişiklik söz konusu olmamıştır. Üçüncü büyük gelir grubu (yüzde
13,4), bir önceki şekilde yüzde 11,7 ile daha düşük düzeydedir. 3000TL ve üzerinde gelir
sahibi olan kesim ise, yüzde 8,8 civarındadır. Oysa bu grup bireysel aylık gelir şeklinde yüzde
161
4,3 civarındaydı. Sonuç olarak toplam hane gelirine göre bir gelir gruplandırması yapıldığında
nispetlerde bir farklılaşma ortaya çıkmaktadır.
Şehirlere göre toplam hane gelirlerini karşılaştırdığımızda, Balıkesir’de 1-1000TL gelir
düzeydeki grubun (yani düşük gelirlilerin) daha büyük olduğu görülmektedir. Bunun tersine
yüksek gelir gruplarına çıkıldıkça, Balıkesirlilerin oranında kısmi bir düşüş
gözlemlenmektedir. Kesimlere göre bir analiz yapıldığında ise, il merkezi ve kıyı kesimlerine
kıyasla iç kesimlerde düşük gelir oranlarının daha fazla, yüksek gelir gruplarının oranının ise
daha düşük olduğu dikkat çekmektedir.
Gelir düzeyleriyle ilgili veriler, yoksulluk sınırına ilişkin kriterler
çerçevesindedeğerlendirildiğinde bölgede yoksul sorunuyla ilgili olarak neler söylenebilir?
Yoksulluk sınırı, yeterli hayat standardında yaşayabilmek için gerekli olan
minimum gelir miktarıdır. TÜİK, 2011 yılında yaptığı yoksulluk çalışmasında yoksulluk
sınırını cari satın alma gücü paritesine göre kişi başı 2,15 veya 4,3 dolar temelinde
belirlemiştir. Kişi başı günlük harcaması, cari satınalma gücü paritesine göre 2,15 doların
altında kalan fert oranı 2010 yılında yüzde 0,21 iken, bu oran 2011 yılında yüzde 0,14 olarak
tahmin edilmiştir. Kişi başı günlük harcaması, cari satınalma gücü paritesine4,3 dolar sınırına
göre ise, 2010 yılında yüzde 3,66 olan yoksulluk oranı, 2011 yılında yüzde 2,79 olarak
gerçekleşmiştir. Kırsal yerlerde yaşayanların yoksulluk riski kentsel yerlerde yaşayanlardan
fazladır. Cari satınalma gücü paritesine göre 4,3 dolar sınırı esas alındığında, kırsal yerleşim
yerlerinde yaşayanlarda 2010 yılında yüzde 9,61 olan yoksulluk oranı, 2011 yılında yüzde
6,83 olarak tahmin edilmiştir. Aynı yoksulluk sınırına göre kentsel yerlerde yaşayanların
yoksulluk oranları 2010 yılı için yüzde 0,97, 2011 yılı için ise yüzde 0,94 olmuştur.7
Eğer cari satınalma gücü paritesine göre 4,3 dolar sınırı esas alınırsa, o zaman bölgede
ortalama hanehalkı (3,3) temelinde hiçbir geliri olmayan ailelerle 1000TL civarında geliri
olan ailelerin yoksul kategorisine girdiğini söyleyebiliriz. Bu demektir ki bu kategoride yer
alan katılımcıların yüzde 42’si yoksulluk sınırında yaşamaktadır. Fakat resmi olmayan
ölçümler dikkate alınırsa, yoksulluk sınırında olan ailelerin oranı daha da artacaktır.
SözgelimiMemur-Sen tarafından yapılan “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması”na göre,
Mayıs ayında Türkiye’de 4 kişilik bir çekirdek ailenin tüketmesi zorunlu olan gıdalar için
7http://www.TÜİK.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=10952 , Erişim tarihi: 15 Temmuz 2013.
162
harcaması gereken tutar (açlık sınırı) 1025 lira 781 kuruş, asgari şartlarda geçinebilmesi için
harcaması gereken tutar da (yoksulluk sınırı) 2749 lira 525 kuruş olarak açıklanmıştır.8
Eğer bu hesaplamalar ışığında bölgenin yoksulluk oranını yeniden tespit etme yoluna
gidersek, bu kez yüzde 42’lik dilimin açlık sınırında, yüzde 75 kadar bir kesimin ise
yoksulluk sınırında olduğunu belirtmemiz gerekmektedir. Burada ortalama hanehalkının 4
kişi olarak alındığına dikkat edilmelidir.
Konut ve Oturma Biçimi
Araştırmada kişinin yaşadığı konut, hem onun sosyal statüsüne hem de yaşam şanslarını
etkileyen bir imkân ya da imkânsızlığına işaret eden bir gösterge olarak kabul edilmiştir. Bu
bağlamda konutta hangi sıfatla oturulduğu kadar konutun büyüklüğü ve biçimi de önemlidir.
Eğer konut mülkiyetiniz yoksa, gelirinizin çok önemli bir bölümünü kiraya ayırmak zorunda
kalabilirsiniz ve bu sizin imkânlarınızı daraltacaktır. Oysa konut sahibi olmak, konut için
ayrılacak bir maliyetin elinizde kalması ve bunu başka şeyler için harcama yapabileceğiniz
anlamınagelmektedir.
Türkiye’de tüketim harcamalarında kira çok önemli bir kalemi oluşturmaktadır. 2010
yılı itibariyle Türkiye genelinde harcama kalemleri içinde konut ve kiranın payı yüzde 27
civarındadır. Yine aynı şekilde 2008-2010 yılları için Balıkesir, Çanakkale bölgesinde
hanehalkı tüketim harcaması içinde en fazla harcama, yüzde 27 ile konut ve kira grubunda
yapılmıştır (TÜİK, 2011:170).
Araştırmada bölgede hanehalkının yaşam şanslarını belirleyen konutun yapısı hakkında
sorulan ilk şey, kişinin oturduğu evde hangi sıfatla oturduğu hususudur. Yukarıdaki şekilden
anlaşılacağı üzere katılımcıların önemli bir çoğunluğu (yüzde 67,8) kendisini “ev sahibi”
olarak bildirmiştir. Bu bulgu, bölgede düşük gelirlilerin yoksulluk sınırında bile gözükse nasıl
bir avantaja sahip olduklarını göstermektedir. Normalde konut sahibi olan düşük gelirliler,
gelirlerinin yüzde 27’lik bir kısmını kiraya vermesi gerekirken, bunu başka harcama
kalemlerine kullanabilmektedir. Bu imkâna sahip olmayan ve bulunduğu meskende kiracı
olarak oturanların oranı ise yüzde 30,5 civarındadır.
Şekil 62: Evinizde Hangi Sıfatla Oturuyorsunuz? (%)
8http://ekonomi.bugun.com.tr/memur-sen-acikladi-iste-aclik-siniri-haberi/653203 , Erişim tarihi: 15 Temmuz 2013.
163
Kiracı olarak Ev sahibi olarak Diğer
30.5
67.8
1.7
Şehirlere göre baktığımızda meskende ev sahibi olarak oturmaile kiracı olarak oturma
oranları arasında önemli farklar bulunmamaktadır. Ancak kesimlere göre bir inceleme
yapıldığında ortaya önemli farklılıklar çıkmaktadır. Şekil 63’den anlaşılacağı üzere iç
kesimlerde ev sahibi olanların oranı yüzde 78,5’lere kadar çıkarken, bu oran kıyı ve merkezde
yüzde 60’larda seyretmektedir.
Şekil 63: Kesimlere Göre Ev Sahibi ya da Kiracı Olmak (%)
Merkez
İç Kesim
Kıyı Kesimi
38.4
19.4
35.8
60.2
78.5
62.6
1.3
2.1
1.6Diğer Ev sahibi olarak Kiracı olarak
164
İl merkezi ve kıyı kesimde kiracı olarak oturanların oranı yüzde 35 ile 38 arasında
değişmektedir. Denilebilir ki kırsal kesim başta olmak üzere bölgedeki yoksulluk, bir
dereceye kadar konut sahipliğiyle telafi edilmektedir.
Konutla ilgili bir başka soru, kişilerin kaç odalı bir evde oturduklarına ilişkin olup bu
konudaki veriler aşağıdaki şekilde sunulmuştur.
Şekil 64: Oturduğunuz Konut Kaç Odadan Oluşmaktadır? (%)
Tek odalı
Bir artı bir
İki artı bir
Üç artı bir
Dört artı bir ve yukarısı
0.8
4.3
38.8
46.1
10.0
Buradan anlaşılacağı üzere bölge halkının çoğunluğu üç artı bir (yüzde 46,1) veya iki
artı bir (yüzde 38,8) olarak ifade edilen bir konutta yaşamaktadır. Bundan daha küçük ya da
daha büyük konutlarda yaşayanların oranı oldukça düşüktür. Daha küçük konutlarda
muhtemelen bekâr veya yalnız yaşayanlar otururken, daha büyük konutlarda da çok çocuklu
veya geliri yüksek gruplar yaşamaktadır.
Çanakkale’de üç artı birde oturanlar az oranda bir fazlalık oluştururken, Balıkesir’deiki
artı birde oturanlar benzer oranda bir fazlalık oluşturmaktadır. Dört artı bir veya üstünde bir
evde yaşayanlar ise her iki şehirde de aynı orandadır (yüzde 10).
Kesimlere göre konutun büyüklüğünde bazı farklılıklar gözlenmektedir. İki artı bir
konutlarda yaşama oranı kıyı kesimde yüksek görünürken, üç artı bir konutlarda yaşama oranı
il merkezinde yüksek görünmektedir. Dört artı bir veya üstündeki konutlarda yaşama oranı ise
iç kesimlerde daha yüksektir (Şekil 65).
165
Şekil 65: Kesimlere Göre Konutun Büyüklüğü (%)
Tek odalı Bir artı bir İki artı bir Üç artı bir Dört artı bir ve yukarısı
.0
10.0
20.0
30.0
40.0
50.0
60.0
Merkezİç KesimKıyı Kesimi
Konutla ilgili üçüncü ve sonuncu soru, konutun konumuyla ilişkili olmuştur. Acaba
insanlar daha çok apartmanda mı, yoksa müstakil bir evde mi oturuyorlar? Şekil 66’da oturma
biçimleri sunulmuştur. Bölgede apartman dairesinde oturanlar, müstakil evde oturanlardan
yüzde 18’lik bir farkla daha fazla bir grubu oluşturmaktadır.
Şekil 66: Konutun Biçimi (%)
Apartman dairesi Müstakil ev Diğer
58.7
40.9
0.4
166
Bu, bölgenin kentleşmiş bir yapı arz ettiğinin de bir göstergesi olarak okunabilir.
Nitekim il merkezi ve kıyı kesimlerde apartman dairesinde oturma oranı yükselirken, iç
kesimlerde müstakil evde oturma biçimi daha fazladır. Hatta aradaki fark, iki kattan bile daha
fazla görünmektedir.
Sosyal Güvence ve Sosyal Güvence Biçimleri
Hem dünyada hem de Türkiye’de sosyal güvence sistemi ve bu sistemden faydalanma
oranı geçen yüzyıldan bu yana hızla artış kaydetmiştir. 1950 yılında Türkiye’de sadece yarım
milyona yakın kişi sosyal sigortaların kapsamına dâhil iken, bu sayı 2008 yılı itibariyle 61
milyona ulaşmıştır (TÜİK, 2009:120). Bu demektir ki Türkiye’de nüfusun yüzde 85’i sosyal
güvence kapsamına alınmıştır. Sosyal güvenceye sahip olmanın kendisi bir refah göstergesi
olduğu gibi, bu imkân yaşam şansını bedensel ve fiziksel olarak da etkileyen bir etkendir.
İnsanların sosyal güvence imkânları arttıkça, sağlıklarını koruma ve dolayısıyla da daha uzun
ömürlü yaşamaları mümkün olmaktadır.
Şekil 67: Sosyal Güvence Biçiminiz Nedir?(%)
Sosyal güvencem yok
SSK
Emekli Sandığı
Özel Hayat Sigortası
Bireysel Emeklilik
Diğer
14.0
52.2
21.3
0.6
0.4
11.5
Araştırmada elde edilen bulgular, bölgede ne kadar insanın sosyal güvenceye sahip
olduğu konusunda bir fikir vermektedir. Farklı sigortalara kayıtlı olsalar da katılımcıların
yüzde 96’sının sosyal güvenceye sahip olduğu tespit edilmiştir. Sadece geriye kalan yüzde
167
14’lük bir kesim sigorta kapsamı dışında kalmaktadır. Aşağıdaki şekil, sosyal güvenceye
sahip olanların hangi sigorta kurumundan ya da düzenlenmesinden faydalandığını
göstermektedir.
Şekil 67’den anlaşılacağı üzere bölge halkının en büyük kesimi (yüzde 52,2) SSK’nın
koruması altındadır. Bunu yüzde 21,3 ile Emekli Sandığına kayıtlı olanlar izlemektedir.
Geriye kalan yüzde 12 ise, başka türden sigorta kurumlarının ve düzenlemelerinin
güvencesine sahip bulunmaktadır.
“Diğer” kısmında bildirilen sosyal güvence imkânları “Bağkur”, “Yeşil Kart” ve “Tarım
sigortası” olarak belirtilmiştir. Yeşil kart uygulaması, bölgede yoksulların kullandıkları bir
imkân iken, diğer sosyal güvence biçimlerinden daha çok esnaf ve çiftçi gibi serbest meslek
kesimleri faydalanmaktadırlar.
Şekil 68: Kesimlere Göre Sosyal Güvence (%)
Sosyal güvencem yok
SSK Emekli Sandığı Özel Hayat Sigortası
Bireysel Emeklilik
Diğer0.0
10.0
20.0
30.0
40.0
50.0
60.0
Merkez İç Kesim Kıyı Kesimi
Şehirlere göre sosyal güvence biçimleri arasında pek fazla bir farklılık
görünmemektedir. Ancak kesimlere göre sosyal güvence biçimlerinde bazı farklılıklar
gözlenmektedir. İlk dikkat çeken nokta, sosyal güvenceye sahip olmayan kesimin daha çok iç
kesimde toplanmış olmasıdır (yüzde 18,2). Ayrıca iç kesimde SSK ve Emekli Sandığının
koruması altında olanların oranı, il merkezi ve kıyı kesime göre daha azdır. Sosyal güvencesi
olmayanlar içinde kadınların da oranı daha yüksektir.
168
Son yıllarda daha popüler bir hâle gelen Özel Hayat Sigortası ve Bireysel Emeklilik gibi
sosyal güvence imkânları bölgede neredeyse yok denecek kadar az durumdadır.
Borçlanma ve Tüketim Eğilimleri
Bir yandan ülke ve bölge halkının önemli bir kesiminin gelir düzeylerinin düşük olması,
diğer yandan da günümüzde tüketim toplumunun etkisiyle giderek bir çılgınlık hâline gelen
tüketim(cilik) eğilimlerinin güçlenmesi aileleri büyük bir strese sokmaktadır. Bu stresle nasıl
baş edildiği önemli bir araştırma konusudur. Tüketim toplumu, bir yandan düşük gelirlilerin
iştahını kabartırken, diğer yandan da onlara kredi ve borç verme gibi bazı mali araçlar
sunmaktadır. Bu araçlara başvuranların oranının ne kadar olduğunu anlamak için araştırmada
katılımcılara “Herhangi bir kişi ya da kuruma (banka vs.) az ya da çok borcunuz var mı?”
şeklinde bir soru yöneltilmiştir. Bu soruya verilen cevaplar, Şekil 69’da gösterilmiştir.
Bu şekilden görüleceği üzere katılımcıların yüzde 46,2’si “evet” cevabını vermişlerdir.
Borçlanma söz konusu olduğunda ne şehirlere ne de kesimlere göre bir fark söz konusu
değildir. Yaklaşık olarak her iki şehirde olduğu gibi farklı kesimlerde de borçlanma oranı eşit
düzeydedir.
Şekil 69: Herhangi Bir Kişi ya da Kuruma Borcunuz Var mı? (%)
Hayır, yok Evet, var
53.8
46.2
169
Bununla birlikte kuşak farkı borçlanma eğilimlerini etkilemektedir. Yaşlı kesimden
ziyade genç ve orta yaş kesimi borçlanma eğilimine sahip gözükmektedir. Bu demektir ki, bu
yaş kategorileri, hem daha fazla farklı türden eşyaya ihtiyaç duymakta ve borçlanma yolunu
seçmektedir hem de muhtemelen daha fazla tüketim toplumunun etkisinde kalmaktadır. Doğal
olarak evli olan kimseler çoğunlukla çocukların baskısıyla tüketim toplumuna yenik
düşmektedir.
Borçlanmanın gerisinde bir tüketim eğilimi yattığına göre bölge insanının nasıl bir
tüketim davranışında bulunduğu önemli bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Araştırmada
günümüzde itibar edilen popüler tüketim araçlarının belli başlıları belirtilerek, katılımcıların
bu araçlardan hangisine sahip oldukları sorulmuştur. Bu verileri sunmadan önce Türkiye’de
hanehalkı tüketim harcamalarının genel yapısına değinmek yerinde olacaktır.
2009-2010-2011 birleşik verilerine göre9toplam tüketim harcamasının yüzde 23,3’ü
İstanbul’da oturan hanehalkları tarafından yapılırken, Ege Bölgesi yüzde 14,5’lik oranla ikinci
sırada yer almakta, bunu yüzde 11,6 oranı ile Akdeniz Bölgesi izlemektedir. Harcamaların
sadece yüzde 1,8’i Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’ne aittir.
İstatistikî Bölge Birimleri Sınıflaması Düzey-1 bazında bölge içindeki harcama
gruplarının dağılımına bakıldığında, Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi'nde hanehalklarının tüketim
amaçlı yaptığı harcamalar içinde en yüksek payı yüzde 29,7 oranıyla gıda ve alkolsüz
içecekler harcaması alırken, aynı bölgede harcamalardaki en düşük payı yüzde 1,1 ile eğitim
hizmetleri oluşturmaktadır.İstanbul Bölgesi'nde ise, harcama grupları içerisinde en yüksek
payı yüzde 32,6 ile konut ve kira harcamaları alırken, gıda ve alkolsüz içecekler grubu yüzde
17,6 oranıyla ikinci sırada yer almaktadır.
Ulaştırma harcamalarında en yüksek payı Orta Anadolu Bölgesi, en düşük payı ise
Güneydoğu Anadolu Bölgesi almaktadır. Haberleşme harcamalarına Güney Doğu Anadolu,
konut ve kira ile eğlence ve kültür harcamalarına ise Kuzeydoğu Anadolu en az payı ayıran
bölgelerdir. Eğitim harcamalarına en düşük payı ayıran bölgeler Batı Marmara ve Kuzeydoğu
Anadolu Bölgesi iken en yüksek payı İstanbul ayırmaktadır.
Aşağıdaki şekilden anlaşılacağı üzere Güney Marmara Bölgesi’nde popüler tüketim
araçları içinde en fazla tüketilen araç olarak “bilgisayar” (yüzde 52) belirlenmiştir. Bilgisayar,
günümüzde salt bir tüketim malzemesi olmanın ötesinde günlük yaşamda ve eğitimde önemli
9http://www.TÜİK.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13147 , Erişim tarihi: 16 Temmuz 2013.
170
bir ihtiyaç olarak kendini dayatmaktadır. Bu imkâna sahip olanlar ile olmayanlar arasında
yaşam şansları bakımından farklılıklar olduğu genel olarak kabul edilmektedir.
Şekil 70: Tüketim Araçları Sahipliği (%)
Bilgisayar
Paralı Kanallar
Büyük ekran televizyon
Otomobil
İnternet
Akıllı cep telefonu
Hiç biri
52
10.8
31
38.1
41.3
29.2
24.4
Bilgisayarın hemen ardından, yüzde 41,3 ile “internet”in gelmesi, şaşırılacak bir hadise
değildir. Çoğu insan için bilgisayar ve internet birbirini tamamlayan öğeler hâline gelmiştir.
Biri olmadan diğerinin eksik kalacağına değgin bir izlenim bulunmaktadır. Bazı insanlar hem
bilgisayarı hem de interneti aktif olarak kullanırken, bazı insanlar da bilgisayarı internetin bir
aracı olarak görmekte ve ilkinden ziyade ikincisini kullanmaktadır.
Bölgede en çok tüketilen üçüncü araç, “otomobil” olup, katılımcıların yüzde 38,1’i
otomobil sahibi olduğunu bildirmiştir. Otomobil, Türkiye toplumunda bir binek ve ulaşım
aracı olmanın ötesinde daha çok sosyal statü ve prestij simgesidir. Daha önce belirtildiği gibi
düşük gelirliler bölgede önemli bir orana sahip olup, pahalı bir araç olan otomobili
kullanmakta zorlanacak bir kesimdir. Buna rağmen Türkiye toplumunda bu nesneye
gösterilen ilgi ve itibar, demin belirttiğimiz sosyal statü göstergesi olmakla alakalıdır.
İnsanlar, ekonomik bakımdan “zengin” olmasalar bile “zenginmiş” gibi davranmaktadırlar.
Bilgisayar, internet ve otomobilden sonra, bölgede fazla tüketilen tüketim eşyaları
arasında “büyük ekran televizyon” ve “akıllı cep telefonu” gelmektedir. Bu araçlara
katılımcıların en az üçte biri sahip bulunmaktadır. Söz konusu araçların daha ucuz ve yaygın
171
biçimleri bulunmasına rağmen, bölgede önemsiz sayılmayacak bir kesimin bunları
kullanması, otomobil örneğinde olduğu gibi yine bunların da salt tüketim aracı olmanın
ötesinde bir simgesel anlama sahip olmasıyla açıklanabilecek bir şeydir. Bunların
kullanımında da gösteriş ve statü simgesi işlevi ön planda olup, bu ileri teknoloji ürünlerini
kullananlar kendilerini toplumun bir adım ilerisinde görmektedirler. Bir süre sonra zaten
herkesin sahip olacağını düşündükleri bu tüketim nesnelerini, bu insanlar kendilerini
herkesten evvel kullanma ayrıcalığını elde etmiş olarak görmektedirler.
Televizyonun bir parçası gibi görünen “paralı kanalları” kullananların oranı (yüzde
10,8) düşük gibi görülmekle birlikte, günümüzde çok sayıda yerel, ulusal ve uluslar arası
kanalların uydu yoluyla alınabildiği bir ortam bulunmasına rağmen paralı kanalları açtırmış
olmalarının daha özel nedenleri olması gerekir. Paralı kanallar, belki de Türkiye toplumunun
başka özelliklerine işaret eden bir gelişme olarak algılanabilir. Herhalde bu başka özelliklerin
içinde futbol merakı ve cinsel içerikli filmlere duyulan ilgi önemli bir yer tutmaktadır.
İnternet kullanımında da benzer özelliklerin önemli bir rol oynadığı söylenebilir.
Şekil 71: Şehirlere Göre Tüketim Araçları (%)
Bilgisayar
Paralı Kanallar
Büyük ekran televizyon
Otomobil
İnternet
Akıllı cep telefonu
Hiç biri
0 10 20 30 40 50 60 70
ÇanakkaleBalıkesir
Araştırmada yüzde 25 civarında bir kesimin bu araçlardan hiç birine sahip olmaması, ilk
olarak bu kesimin ekonomik durumuyla izah edilebilir. Nitekim bu şık, en fazla düşük gelirli
kesimler tarafından işaretlemiştir. Ama bunun ötesinde, bu kesimin henüz tüketim kültürünü
benimsemediği düşünülebilir. Bu iddiayı kısmen doğrulayacak bir nokta bu kesimin göreceli
172
olarak iç kesimde daha fazla temsil ediliyor olmasıdır. Ancak kesimler arasındaki farklar
abartılacak düzeyde yüksek değildir.
Şekil 71’den görüleceği üzere şehirlere göre ilgili tüketim maddelerinin sahipliği ve
kullanımında kısmi farklar bulunmaktadır. Çanakkale, tüm tüketim maddelerinde
Balıkesir’den daha ileri bir düzeydedir. Tersinden bunlara sahip olmayanların oranı da bu
şehirde kısmen düşük gözükmektedir.
Otomobil hariç, tüm söz konusu araçlara erişimde iç kesim, il merkezi ve kıyı kesime
kıyasla daha dezavantajlı bir pozisyonda gözükmektedir. Bu, biraz önce dile getirdiğimiz
görüşü destekler nitelikte bir bulgudur. Kırsal iç kesimler, il merkezi ve kıyı kesime kıyasla
tüketim kültürü tarafından daha az ayartılmış durumdadır. Ayrıca bunun ekonomik bir boyutu
olduğu da her zaman dikkate alınmalıdır.
Tüketim maddeleri denilince, son yıllarda Türkiye toplumunda sağlık açısından riskli
kabul edilen sigara ve alkol tüketimi başka bir tartışma konusudur. Bu iki konu, sağlık
normlarının ötesinde bir hayat tarzı oluşturacak denli önemsenen bir konu olarak da dikkati
çekmektedir. Bu nedenle bu konular, ilk bölümde de değerlendirilmesi gereken çifte işlevi
olan değişkenler olarak görülmelidir.
Şekil 72: Sigara ve Alkol Kullanım Oranı (%)
Hayır Evet, bazen Evet, sıkça
64.6
10.9
24.5
79.7
17.0
3.3
Sigara
Alkol
173
Bölge insanın sigara ve alkol kullanımı ile ilgili bilgiler Şekil 72’de sunulmaktadır.
Burada dikkat çeken şey, bölgede sigara kullanımının alkole kıyasla daha fazla ve dolayısıyla
yaygın olmasıdır. Toplam olarak bakıldığında yüzde 34,4 oranında bir kesim,“bazen”
veya“sıkça” sigara kullanırken, yüzde 21,3 oranında bir kesim alkol kullanmaktadır (Şekil
72).
Batı Marmara ve Ege bölgesinde hanehalkının tüketim harcamaları içinde alkollü
içecek, sigara ve tütünün oranı yüzde 5 civarındadır. Bu nesneler, konut ve kira, gıda ve
alkolsüz içecekler, ulaşım ve ev eşyasından sonra beşinci harcama kalemini oluşturmaktadır.
Bu harcama, giyim ve ayakkabı ile lokanta ve otellere yapılan harcamayla eşit düzeyde;
sağlık, eğitim, haberleşme ve eğlenceye yapılan harcamalardan ise daha yüksek düzeydedir.10
Şehirlere göre sigara ve alkol kullanımında önemli bir farklılık görülmemektedir.
Sözgelimi Çanakkale’de “bazen” sigara kullanan kesim göreceli olarak yüksek iken, bunun
tersine Balıkesir’de de “sıkça” kullanan kesim yüksek çıkmaktadır. Alkol için de benzer bir
durum söz konusudur. “Bazen” kullananlar Çanakkale’de yüksek iken, “sıkça” kullananlar
Balıkesir’de yüksek gözükmektedir.
Gerek sigara gerekse alkol tüketiminde kesimlere göre farklılıklar, daha belirgin bir
şekilde kendini hissettirmektedir. İl merkezi ve kıyı kesime kıyasla iç kesimde, özellikle alkol
söz konusu olduğunda tüketim oranı göreceli olarak düşmektedir.
Coğrafi kesimlere kıyasla kuşak faktörü, söz konusu nesnelerin tüketiminde daha fazla
rol oynamaktadır. Genç yaş grupları (18-35), orta yaş ve yaşlılara kıyasla daha yüksek oranda
tüketim yapmaktadır. Bu demektir ki, sigara ve alkol gençlik modası olarak başlayıp
gelişmekte, orta yaş gruplarından itibaren de kısmen düşüş eğilimi göstermektedir. Ayrıca
cinsiyet faktörü de önemli bir etken olarak göze çarpmaktadır. Kadınlar sigara kullanımında
daha az olsa da her iki maddenin de tüketimini erkeklerden daha az oranda yapmaktadırlar.
Bir önceki bölümde (5.1.6), tatile gitme kültürünün sadece yaşam tarzlarıyla değil, aynı
zamanda yaşam şanslarıyla ilgili bir öğe olduğu vurgulanmıştı. Tüketim alışkanlıklarının
incelendiği bu kısımda bu konuyu, gelir grupları ve kuşak farklılıkları bağlamında yeniden ele
almak yararlı olacaktır. Gelir grupları ile tatile gitme sıklığı arasındaki ilişkiye bakıldığı
zaman yüksek gelir gruplarına doğru çıkıldıkça tatile gitme sıklığının da arttığı görülmektedir.
Bu, tatile çıkmanın sadece bir yaşam tarzı olmadığını aynı zamanda insanların mali
olanaklarıyla da ilgili olduğunu göstermektedir. 10http://www.TÜİK.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13147 , Erişim tarihi: 15 Temmuz 2013.
174
Şekil 73: Gelir Gruplarına Göre Tatile Gitme Sıklığı (%)
Hiç gelirim yok
1-1000 TL arasında
1001-2000 TL arasında
2001-3000 TL arasında
3001-5000 TL arasında
5001 TL ve üzerinde
0 10 20 30 40 50 60 70 80 90
Bir veya birden fazla tatile gidiyorum Hiç tatile gitmiyorum
Farklı yaş grupları ile tatile gitme sıklığı arasındaki ilişki incelendiğinde, tatile gitme
kültürünün aynı zamanda kuşaklar arasındaki farkı ifade eden bir gösterge olduğu da
anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle gençler daha sık tatile giderken, buna karşın yaşlılar daha
az tercih etmektedirler. Her şeye rağmen tüm yaş gruplarında belirli oranlarda tatile gitme
alışkanlığı söz konusudur. Yaşlı kesimin (56 ve üzeri) üçte biri tatile giderken, genç kesimde
(18-35) bu oran üçte iki civarındadır.
Birikim ve Yatırım Biçimleri
Araştırmada bölge halkının borç ve tüketim eğilimleri kadar birikim ve yatırım
alışkanlıkları da sorgulanmıştır. Gelirin kullanımı açısından borçlanma ve harcama/tüketim
elden çıkarılması gereken bir şey anlamına gelirken, birikim ve yatırım da muhafaza edilmesi
ve geliştirilmesi gerekli bir şey anlamına gelmektedir. Bölge halkının düşük gelirli olması ve
tüketim harcamalarını tam olarak karşılamamasına rağmen belirli bir tasarruf ve yatırım
potansiyelinden bahsetmek mümkün müdür? Bu soru, düşük gelir grupları açısından çelişik
bir durum yaratsa da, bazı gelir gruplarının tüketim kadar tasarruf ve yatırıma da yönelmesi
pekâlâ düşünülebilir. Pekiyi bu konudaki potansiyel ne durumdadır?
175
Araştırmada katılımcılara “Az ya da çok herhangi bir mali tasarruf/birikim yapabiliyor
musunuz?” şeklinde bir soru yöneltilerek, tasarruf potansiyeli yoklanmıştır. Aşağıdaki
şekilden görüleceği üzere bu potansiyel yüzde 20’ye varmaktadır.
Şekil 74: Az ya da Çok Tasarruf Yapabiliyor musunuz? (%)
Evet Hayır
19.9
80.1
Bu soruya verilen cevaplar, şehirlere göre değerlendirildiğinde Çanakkalelilerin
Balıkesirlilere kıyasla kısmen daha fazla oranda tasarruf yaptıkları görülmektedir. Aradaki
fark, yüzde 5,7 puan dolayındadır (Şekil 75). Kesimlere göre değerlendirildiğinde ise, tasarruf
potansiyeli bakımından herhangi bir fark söz konusu değildir.
Şekil 75: Şehirlere Göre Tasarruf İmkanı (%)
176
Balıkesir Çanakkale
17.723.4
82.0
68.6Evet Hayır
Yaş gruplarının tasarruf eğilimleri bakımından farklılık göstermesi anlamlı bir durum
olarak kaydedilmelidir. Yaş ilerledikçe tasarruf eğilimi azalmaktadır. Buna göre 18-35 yaş
grubunda tasarruf yapanların oranı yüzde 28 iken, bu oran orta yaş grubunda (36-55) yüzde
19’a düşmekte, yaşlı kesimde ise yüzde 10’a kadar gerilemektedir. Bu demektir ki kişiler
özellikle genç ve verimli oldukları dönemde kazanmakta ve kazançlarının da bir bölümünü bir
kenara koymaktadır.
Bu bulgu, gençlerin imajıyla pek örtüşmeyen ve söz konusu imajın geçerliliğini de
çürüten bir nitelik taşımaktadır. Türkiye toplumunda gençler, genellikle “eline avucuna geçeni
savuran”, “tasarruf nedir bilmeyen” ve “hazıra konan” bir kategori olarak algılanmaktadır.
Söz konusu veriler ışığında bu algı gözden geçirilmesi gereken bir algıdır.
Araştırmada katılımcıların tasarruf biçimleri de tespit edilmeye çalışılmıştır. Şekil 76,
bölge insanının tasarruf biçimlerini yansıtmaktadır. Buradan anlaşılacağı üzere bölge insanı
en fazla “tasarruf hesabı” açarak birikim sağlamaya çalışıyor. İkinci tercih edilen yöntem
“altın almak”tır. Altın, Türkiye toplumunda sadece geleneksel bir tasarruf aracı değil, aynı
zamanda geleneksel davranış ve tutumlara da (sözgelimi nişan-düğün) eşlik eden bir süs ve
hediyeleşme eşyasıdır. “Gayrimenkul alımı”, üçüncü sırada gelmektedir. Gayrimenkul söz
konusu olduğunda akla ev, dükkân ve arsa gelmektedir. Diğer tasarruf biçimlerine (borsa,
hisse senedi/tahvil, gün yapmak vs.) ilginin daha az olduğu görülmektedir.
Şehirlere göre bir karşılaştırma yapıldığında arada pek fark bulunmadığı, sadece
Çanakkale’nin daha fazla altına yöneldiği görülmektedir. Kesimlere göre herhangi bir
177
farklılaşma tespit edilememiştir. Yaş grupları açısından bakıldığında ise, genç yaş grubunun
daha fazla tasarruf hesabı açtırdığı ve altına yöneldiği söylenebilir.
Şekil 76: Nasıl Tasarruf Yapıyorsunuz? (%)
Tasarruf hesabı yoluyla
Altın alarak
Gün yaparak
Hisse senedi/tahvil alarak
Borsaya yatırım yaparak
Gayri menkul alarak
Diğer
0 2 4 6 8 10 12
10.1
6
0.9
0.4
0.700000000000001
1.9
1.8
Kişiler birikimlerini genel olarak bir yatırıma dönüştürme eğilimi içindedirler. Bu
açıdan bölge halkının potansiyelini ortaya çıkarmak üzere “İleriye dönük yatırım planlarınız
var mı? Varsa hangi alanlarda planlarınız var?” şeklinde bir soru yöneltilmiştir. Bu soruya
cevap olarak verilen şıklardan birden fazla şıkkı seçebilecekleri belirtilmiştir. Aşağıdaki
şekilde katılımcıların yatırım planlarının hangi alanda yoğunlaştığı gösterilmektedir.
Şekil 77: İleri Dönük Ne Gibi Planlarınız Bulunmaktadır? (%)
178
Herhangi bir planım yok
Konut almayı planlıyorum
Arsa almayı planlıyorum
Otomobil almayı planlıyorum
Altın almayı planlıyorum
İş yeri açmayı planlıyorum
Ticari amaçlı hayvan almayı planlıyorum
Diğer
61.6
22
5.2
10.7
2.9
4.6
1.5
1.6
Şekilden anlaşılacağı üzere katılımcıların büyük bir kısmı, “Herhangi bir planım yok”
cevabını vermektedir. Planı olanlar içinde ise, en önemli yatırım aracı olarak “konut”
seçilmiştir. Konuttan sonra tercih edilen tüketim nesnesi, “otomobil”dir. Bu veriler, daha önce
tüketim kalıpları yoklanan bölge halkının tüketim davranışlarıyla örtüşmektedir. “Arsa
almak”, kişilerin üçüncü tercihini ortaya koymaktadır. Aslında arsa, tasarrufun başka bir
biçimi olarak da görülebilir. Dördüncü yatırım biçimi ise, “işyeri açmak”tır. Diğer alanlara
kıyasla bu alan daha fazla üretime yönelik sayılabilir. Diğer yatırım planları, ya doğrudan
tüketime yönelik ya da üretimsel olmayan gayrimenkul yatırıma dönüktür. Bu dört yatırım
alanı dışındakiler daha az tercih edilen alanlar olarak kaydedilmelidir.
Ticari amaçlı hayvan alımı dışında, tüm yatırım alanlarında Çanakkaleliler
Balıkesirlilere kıyasla daha yüksek bir yatırım yapma eğilimi içinde görünmektedir. Kesimler
arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Ticari amaçlı hayvan alımı hariç tutulursa,
genç yaş grubundakiler (18-35 yaş grubu) her alanda daha fazla yatırım yapmaya yatkın
görünmektedir. Bu durumda gençlerin hem tasarruf hem de yatırım için önemli bir potansiyel
oluşturdukları söylenmelidir.
Yaşam Koşulları ve Memnuniyeti
179
Yaşam memnuniyeti, insanların kendi yaşam koşullarını iyi veya kötü biçiminde
değerlendirme ve algılama biçimidir. Bu değişken, farklı biçimlerde ölçülmekte ve
işlemselleştirilmektedir. TÜİK, mutluluk kavramından hareketle yaşam memnuniyetini
araştırmaktadır. Buna göre mutluluk, acı, keder ve ızdırabın yokluğu ve bunların yerine
sevinç, neşe ve tatmin duygularıyla karakterize edilen bir durumdur.
2012 yılında yapılan “Yaşam Memnuniyeti Araştırması”na11 göre Türkiye’de
kendinimutlu olarak beyan eden bireylerin oranı yüzde 61’dir. Bireylerin yüzde 62,1’i, 2011
yılında mutlu olduğunu beyan ederken bu oran 2012 yılında yüzde 61’e düşmüştür. 2011
yılında bireylerin yüzde 9,9’u mutsuz olduğunu beyan ederken, bu oran 2012 yılında yüzde
10,2’ye yükselmiştir.
Kadınlarda mutluluk oranı, 2011 yılında yüzde 64,6 iken 2012 yılında bu oran yüzde
62,8’e düşmüştür. Erkeklerde mutluluk oranı 2011 yılında yüzde59,5, 2012 yılında ise
yüzde59’dur. Mutluluk düzeyi, yaş gruplarına göre değişmektedir. 18-24 yaş grubundaki
bireylerde mutluluk oranı, 2012 yılında yüzde 64,6 iken 65 ve daha yukarı yaştaki bireylerde
ise bu oran yüzde 60,3’tür. Evli bireylerin, evli olmayanlara göre daha mutlu olduğu
görülmektedir. 2012 yılında evli bireylerin yüzde 63,9’u mutlu iken, evli olmayanlarda bu
oran yüzde 52,9’dur.
Bu araştırmada önce kişilerin “Genel olarak yaşamlarından ne kadar memnun oldukları”
sorulmuştur. Bundan sonra da daha somut olarak yaşadıkları il, mahalle ve köy ölçeğinde bir
memnuniyet değerlendirmesi yapmaları istenmiştir. Son olarak bulundukları yerdeki ulaşım
olanakları karşısındaki hoşnutluklarını ifade etmelerine olanak verilmiştir. Bu üç düzeyde
yapılan ölçümlerle insanların yaşam koşullarını öznel olarak nasıl algıladıkları ve
değerlendirdikleri ortaya konmaya çalışıldı.
Şekil 78: Genel Olarak Yaşamınızdan Ne Kadar Memnunsunuz? (%)
11http://www.TÜİK.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13445 , Erişim tarihi: 16 Temmuz 2013.
180
Hiç memnun değilim Memnun değilim Memnunum Çok memnunum
3.38.6
74.5
13.7
Yukarıdaki şekilden anlaşılacağı üzere, bölge insanının büyük bir kesimi genel olarak
yaşamından hoşnut gözükmektedir. Ayrıntılı olarak ifade etmek gerekirse katılımcıların yüzde
13,7’si “çok memnun”, yüzde 74,5’i ise “memnun” olduklarını belirtmektedir.
Buna karşın hayatlarından memnun olmayanların oranı yüzde 12 civarındadır. Şehirlere
göre bir değerlendirme yapıldığında arada bazı farklar olduğu görülmektedir. Balıkesirlilerin
yüzde 11,5’i hayatlarından “çok memnun” iken, Çanakkalelilerde bu oran yüzde 18,8’e kadar
çıkmaktadır. Buna karşın ikinciler, hayatımdan “memnunum” diyen 76,4 civarındaki
Balıkesirlere kıyasla daha az düzeyde (yüzde 70,1) memnun olduklarını belirtmektedir.
Kesimler arasında memnuniyet veya memnuniyetsizlik farkı önemsiz düzeydedir. Kadın-
erkek arasında da önemli bir fark saptanmamıştır.
Genel olarak yaşamdan memnuniyet ile ikamet edilen ilden memnuniyet oranları büyük
ölçüde örtüşmektedir. Bu bulguyu, Şekil 79 çok iyi yansıtmaktadır. Buradan katılımcıların
yüzde 76,4’ünün “memnun”, yüzde 11,5’inin ise “çok memnun” olduğu görülmektedir.
Hoşnut olmayanların oranı ise yüzde 12 civarında kalmaktadır.
Şekil 79: Genel Olarak Yaşamakta Olduğunuz İlden Memnun musunuz? (%)
181
Hiç memnun değilim Memnun değilim Memnunum Çok memnunum
2.6
9.5
76.4
11.5
Genel yaşamdan memnuniyet rakamlarında olduğu gibi il memnuniyeti rakamları da
Çanakkalelilerin yüzde 17,8’inin “çok memnun”, yüzde 72,3’ününise “memnun” olduğunu
bildirmektedir. Buna karşın Balıkesirlilerin yüzde 8,8’i illerinden “çok memnun” iken, yüzde
78,1’i “memnun” olduklarını ifade etmektedir. Hoşnut olmayanlar arasındaki fark önemsiz
düzeydedir. Öte yandan kesimler arasında da önemli farklılıklar olduğu söylenemez.
Kadınlara kıyasla erkekler arasında memnuniyetsizlik göreceli olarak daha fazla
gözlemlenmektedir.
İl düzeyinden insanların somut yaşama alanlarına doğru inildiğinde, “Genel olarak
oturduğunuz mahalle ya da köyden memnun musunuz?” şeklindeki soruya katılımcılar daha
farklı bir cevap vermemektedir.
Şekil 80: Oturduğunuz Mahalle veya Köyden Memnun musunuz? (%)
182
Hiç memnun değilim Memnun değilim Memnunum Çok memnunum
2.58.0
77.8
11.7
Şekil 80’den anlaşılacağı üzere katılımcıların yüzde 89,5’i oturdukları mahalle veya
köyden “(çok) memnun” gözükmektedir. Memnun olmayanlar yüzde 10 civarında
kalmaktadır. Şehirlere göre memnuniyet, bir önceki şekilde yer alan rakamlardan pek farklı
değildir. Yine kesimlere göre önemli bir farklılık görülmemektedir. Kadın-erkek arasındaki
farklar önemsiz düzeydedir.
Şekil 81: Yaşadığınız Yerin Ulaşım Olanaklarından Memnun musunuz? (%)
Hiç memnun değilim Memnun değilim Memnunum Çok memnunum
6.4
13.8
71.2
8.6
183
Son olarak katılımcılara “Yaşadığınız yerin ulaşım olanaklarından memnun musunuz?”
şeklinde bir soru yöneltilmiştir. Burada da şaşırtıcı düzeyde bir memnuniyet (yüzde 79,8)
olduğu görülmektedir (Şekil81).
Ulaşım olanakları bakımından Çanakkaleliler arasında hoşnutsuzluk kısmen daha fazla
olmakla birlikte,şehirlerarasındaki farklar çok büyük değildir. Yine aynı şekilde kesimler
arasındaki farklılıklarda büyük sayılmaz. Kıyı kesimi görece daha hoşnut olduğunu
belirtmiştir. Kadın-erkek arasında anlamlı farklar bulunmamaktadır.
Göç Eğilimleri
Genel olarak Güney Marmara Bölgesi, fazla göç alan veya veren bir bölge değildir.
Bölgenin dışarıya verdiği göç sayıları ile dışarıdan aldığı göç sayıları arasında çok büyük bir
dengesizlik görünmemektedir. 2011 yılı verilerine göre, Balıkesir’de net göç 505,
Çanakkale’de ise 1 655’dir. Bu rakamlar, bölgenin dışarıya verdiği göçe kıyasla az da olsa
daha fazla göç aldığını göstermektedir. Dışarıya göç vermemesinin önemli bir nedeni, bir
önceki başlıkta anlatıldığı üzere bölge halkının yaşadığı il, mahalle ve köyden memnun
olması gösterilebilir.
Şekil 82: Daha Önce Hiç Göç Ettiniz mi? (%)
Evet48%Hayır
52%
184
Araştırmada bölge halkının hem geçmiş göç deneyimleri hem de muhtemelen gelecekte
gerçekleştirmeyi planladığı göç eğilimleri incelenmiştir. Göç deneyimlerini anlamak için “Hiç
yaşadığınız yerleşim biriminden (köy, ilçe, il veya ülke) başka bir yerleşim birimine taşındınız
mı?” şeklinde bir soru yöneltilmiştir. Bu soruya verilen cevaplar Şekil 82’de gösterilmiştir.
Buradan anlaşılacağı üzere göç deneyimi olan katılımcıların oranı yüzde 48’i bulmaktadır. Bu
bulgu, bölge halkının aslında ciddi oranda bir mekânsal hareketlilik yaşadığını
göstermektedir.
Şehirlere göre göç deneyiminde, yüksek olmasa da bazı farklılıklar gözlemlenmektedir.
Çanakkaleliler, Balıkesirlilere kıyasla (yüzde 42,2) daha fazla oranda (yüzde 57,2) taşınma ve
göç olaylarına maruz kalmıştır. Kesimlere göre karşılaştırma yapıldığında ise, il merkezi ve
kıyı kesimindeki insanların daha fazla göç ettikleri görülmektedir. Buda anlaşılır bir
durumdur, çünkü göçün yönü kırsal iç kesimden il merkezine ve kıyı kesimlerine dönüktür.
Tersine göç olayına pek rastlanmamaktadır.
Şekil 83: İl İçinde veya Dışına Göç Etmeyi Düşünenlerin Oranları (%)
İl İçinde İl Dışına
15 15
Geleceğe yönelik muhtemel göç eğilimleri ise, iki ayrı soruyla ortaya çıkarılmak
istenmiştir. “Önümüzdeki birkaç yıl içinde il sınırları içinde başka bir yere taşınmayı
düşünüyor musunuz?” şeklinde bir soruyla iç göç yoklanırken, “Önümüzdeki birkaç yıl içinde
il sınırları dışında başka bir yere taşınmayı düşünüyor musunuz?” şeklindeki bir soruyla da il
sınırları dışına göç belirlenmeye çalışılmıştır.
185
Şekil 83, her iki soruya “evet” cevabı verenlerin oranını yansıtmaktadır. Buradan
anlaşılacağı üzere yüzde 15 oranında bir kesim il sınırları içinde göç etmeyi düşünürken,
bununla aynı oranda bir kesim de il sınırları dışına göç etmeyi planlamaktadır.
Şehirlere göre her iki göç tipi bakımından da herhangi bir farklılık tespit edilmemiştir.
Ancak kesimlere göre göç eğilimlerinde bazı farklılıklar görülmektedir. Şekil 84’den
görüleceği üzere iç kesimde yüzde 10-11 civarında bir iç ve dış göç beklentisi varken, merkez
ve kıyı kesimlerde (yüzde 15-20 arasında) daha fazla oranlarda göç etme dürtüsü
görülmektedir. Daha önceki yıllarda yaşanan göç deneyimlerinde olduğu gibi gelecekteki göç
hareketlerinde de merkez ve kıyı kesimler daha fazla hareketlilikgöstereceğe benzemektedir.
Şekil 84: Kesimlere Göre Göç Etme Eğilimi (%)
Merkez İç Kesim Kıyı Kesimi
17.6
11.6
15.2
19.8
10.3
15.8
İl İçinde İl Dışına
Göç eğilimleri saptandıktan sonra doğal olarak akla insanların hangi motiflerle göç
etmek istedikleri sorusu gelmektedir. Araştırmada “İl içinde veya dışında bir yere taşınmayı
düşünüyorsanız, hangi nedenden dolayı göç etmek istiyorsunuz?” sorusuyla bu motifler
belirlenmeye çalışılmıştır.
Şekil 85’den anlaşılacağı üzere en önemli göç gerekçesi olarak “iş amaçlı göç” (yüzde
54,9) belirtilmiştir. Bunu, daha az oranda da olsa “eğitim amaçlı” (15,9) ve “aile birleşim
amaçlı” (10,3) göç izlemektedir. Bu üç gerekçeye dayalı göç oranı, toplam olarak yüzde 81
186
civarındadır. Memlekete geri dönüş özlemi de, halen bazı insanlar için bir göç gerekçesi
olabilmektedir.
Şekil 85: Hangi Amaçla Göç Etmeyi Düşünüyorsunuz? (%)
İş amaçlı
Eğitim amaçlı
Aile birleşimi
Sağlık amaçlı
Memlekete gitmek için
Diğer
54.9
15.9
10.3
1.5
6.3
11.1
Göç motifleri açısından şehirlerarasında sözü edilmeye değer bir farklılık tespit
edilmemiştir.
Özetle; göçe ve göçün gerekçelerine ilişkin bu veriler,Güney Marmara Bölgesi’nde
normal şartlar altında önümüzdeki yıllarda rutin dışı bir gelişme beklenmeyeceğini, söz
konusu göç eğilimlerinin yerleşik kalıplar içinde vuku bulacağını göstermektedir.
Sonuçlar
Sosyo-kültürel yapıya kıyasla Güney Marmara Bölgesi’nin sosyo-ekonomik yapısı ya
da diğer bir deyişle bölge insanının yaşam şansları daha heterojen bir yapı arz etmektedir.
Eğitim düzeyleri bakımından bölge halkının çoğunluğunu ilkokul ya da ilköğretim mezunları
oluştursa da kesimlere göre bakıldığında bazı farklılıklar gözlemlenmektedir. Kıyı ve il
merkezine kıyasla iç kesimde öğrenim seviyesi düşük gözükmektedir. Temel meşguliyetler
açısından hem şehirler hem de kesimler arasında farklılıklar saptanmıştır. Balıkesir’de özel
sektörde çalışan işçiler ile çiftçiler daha fazla iken, Çanakkale’de kamuda çalışan memur ile
187
esnaflar fazla gözükmektedir. İç kesimlere doğru gidildikçe de esnaf ve çiftçiler ağırlıklı bir
hale gelmektedir.
Gelir kaynakları ve düzeyleri bakımından bölgede düşük gelir grupları çoğunluğu
oluştursa da şehirlere ve kesimlere göre farklılıklar göze çarpmaktadır. En düşük gelir
grubuna Balıkesir il merkezinde ve iç kesimlerde daha yoğun olarak rastlanmaktadır. Bir
başka deyişle bölgenin yoksul kesimleribu mekânlarda yoğunlaşmaktadır. Bu duruma zıt
olarak iç kesimlerde kişiler daha fazla ev sahibi iken, şehirlerde daha fazla kiracı olarak
oturmak zorunda kalmaktadır. Yine aynı şekilde şehirlerde meskenlerin oda sayısı az iken, iç
kesimde bu daha fazla olabilmektedir.
Bölgede halkın çoğunluğu sosyal güvenceye sahip bulunmaktadır. Sadece yüzde 14’lük
bir kesim sosyal güvenceden mahrum olarak yaşamaktadır. Sosyal güvenceye sahip olmayan
kesim daha çok iç kesimde yoğunlaşmaktadır. Buna karşın borçlanma eğilimleri açısından
şehirler ve bölgelere göre bir farklılık söz konusu değildir. Katılımcıların yüzde 46’sı şu veya
bu şekilde borçlanmıştır. Bölgede en fazla sahip olunan popüler tüketim araçları içinde
bilgisayar, internet ve otomobil gelmektedir. Çanakkale şehri, bu bakımdan daha tüketimci bir
eğilime sahip iken, tüketim araçlarına erişimde iç kesimler dezavantajlı bir pozisyona sahip
gözükmektedir. Tüketim harcamaları içinde önemli bir yere sahip olan sigara ve alkol
tüketimi, kesimsel bir karakter göstermektedir. Sigara kullanımında bir fark olmamakla
birlikte, alkol kullanımı il merkezi ve kıyı kesimlere doğru gittikçe artmaktadır.
Yüzde 20 civarında bir kesimin tasarruf yaptığı bölgede, Çanakkale görece daha fazla
tasarruf yaparken, kesimlerarası bir farklılığa rastlanmamıştır. Yapılan tasarrufların yatırım
alanı, genellikle üretken bir alan olmayıp tüketime ve spekülasyona dönüktür. Tasarruf edilen
paralar, en fazla konut, otomobil ve arsa alımında kullanılmaktadır. Ticari amaçlı veya işyeri
kurmaya yönelik yatırımlar hemen hemen yok denecek kadar azdır.
Her şeye rağmen bölge halkı genel olarak yaşamından, bulunduğu il, mahalle ve köyden
memnun olup ulaşım olanaklarını da yeterli ve memnuniyet verici bulmaktadır. Bu bakımdan
şehirlere ve kesimlere göre önemli bir farklılık bulunmamaktadır. Yaşadıkları bölge ve
hayattan memnun olan bölge insanı, yer değiştirme ve göç etme hususunda da temkinli
davranmaktadır. İl içinde ve il dışına göç etmeyi planlayanların oranı yüzde 15 düzeyinde
kalmaktadır. İl merkezi ve kıyılarda göç etme dürtüsü daha fazla olup, göç etmek isteyenler
genellikle iş ve eğitim amaçlı olarak göç etmeyi planlamaktadır.
188
BÖLGENİN SOSYAL YAPISINDA SORUNLAR VE KISITLAR
Türkiye’nin Genel Sorunları
Türkiye toplumunun sorunlarını alt alta sıraladığımızda hayli uzun bir listenin ortaya
çıkacağı aşikârdır. İşsizlikten eğitime, etnik sorunlardan türbana, bölgelerarası gelişmişlik
farkından şehirciliğe, tarımda verimlilikten katma değer üretemeyen sanayiye dek bazı
sorunlar ilk çırpıda akla gelmektedir. Fakat Türkiye halkı hangi sorunları öncelikli ve ivedi
sorunlar olarak algılamaktadır? Zaman zaman yapılan kamuoyu araştırmaları bu soruya cevap
aramakta ve bazı ortak sorunların olduğunu saptamaktadır.
Önceki yıllarda yapılan kamuoyu araştırmalarında hep işsizlik, terör, eğitim, ekonomi
ve sağlık Türkiye toplumunun önce gelen sorunları olarak kaydedilmiştir.12 Dünya Değerler
Araştırması’nda katılımcılar Türkiye’nin üç önemli sorununu yoksulluk, kız ve kadınlara
yönelik ayrımcılık ve eşitsiz eğitim koşulları olarak belirlemiştir.13 Mayıs 2011 tarihleri
arasında Konsensus Araştırma ve Danışmanlık Şirketi’nin toplam 3.000 kişi ile yüzyüze anket
yöntemi uygulayarak gerçekleştirdiği araştırmada, bireylere “Sizce şu an Türkiye’nin
çözülmesi gereken en önemli sorunları nelerdir?” sorusu yöneltilmiştir. Aylardır çözülmesi
gereken en önemli sorun olarak görülen işsizliğin yeniden birinci sırada olduğu
gözlemlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre Güneydoğu Sorunu yüzde 56,5 ile ikinci sırada
yer alırken, enflasyon/ hayat pahalılığı Türkiye’nin en önemli sorunlarında üçüncü sırayı
korumuştur. Araştırma sonuçlarında eğitim, türban, gelir dağılımındaki eşitsizlik, rüşvet ve
yolsuzluk gibi konuların da en önemli sorunlar olarak görülen maddeler arasında yer aldığı
gözlemlenmiştir.14
Çözüm sürecinde gözlerin PKK'nın sınırdışına çekileceği 8 Mayıs tarihinden önce 81
ilde 40 bin kişiyle yapılan bir anket ise terörün vatandaşın gündeminden düştüğünü ortaya
koymuştur. MAK Danışmanlık tarafından yapılan anket çalışmasına göre terör ilk kez
öncelikli sorunlar arasında değil ve halkın yüzde 61'i terörü bitirme konusunda hükümete
güveniyor. Anket çalışması kapsamında vatandaşlara güncel konulara ilişkin 15 soru
yöneltildi. Hükümetin icraatları, yerel yöneticiler ve ülke gündemindeki sorunları içeren
sorulara verilen yanıtlar ise çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Ankete katılanlara "Türkiye'nin
12 http://www.agarastirma.com.tr/arastirmalarimiz.php , Erişim tarihi: 16 Temmuz 2013.13http://www.wvsevsdb.com/wvs/WVSAnalizeQuestion.jsp, Erişim tarihi: 16 Temmuz 2013.14http://www.konsensus.com.tr/news/396/turkiyenin-en-onemli-uc-sorunu.html , Erişim tarihi: 16 Temmuz 2013.
189
birinci sorunu nedir?" sorusu da yöneltildi. Bu soruya ise, katılanların yüzde 29'u işsizlik,
yüzde 21'i hayat pahalılığı, yüzde 18'i Suriye yanıtını verdi. İlk beş sorun arasında 'terör'
yanıtı yer almazken, ankete katılanların yüzde 11'i sorun olarak 'ülke bütünlüğü'nü gördüğünü
belirtti.15
Kamuoyu şirketlerinin araştırmaları, bir yandan ülkenin ve toplumun paylaştığı ortak ve
acil sorunları ortaya çıkarırken, bu sorunlardan bazıları yıllar içinde pek değişmeden halkın
gündeminde kalırken, bazılarının da halkın gündeminden düştüğünü göstermektedir. Bu
konuda en önemli değişme şüphesiz ki Türkiye’yi yıllarca uğraştıran terör ve güvenlik
sorununun artık en önemli sorunlar arasında sayılmamasıdır. Kamuoyu şirketlerinin
araştırmalarında eksik kalan nokta, sorunların bölgelere göre bir dağılımının yapılmaması ve
dolayısıyla bölge değişkeni üzerinden yapılacak tespitlere yer vermemesidir.
Bölgenin Spesifik Sorunları
Bu araştırmada bölgenin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapısındaki sorunlarını
anlamak için araştırmada katılımcılara iki farklı düzey gözetilerek sorular yöneltilmiştir. İlk
olarak “Bulunduğunuz yerleşim biriminde, aşağıdaki fiziksel, sosyal ve kültürel imkânlardan
hangisi yetersiz ya da hiç bulunmamaktadır?” şeklinde bir soru yöneltilmiş ve katılımcıların
sunulan seçenekleri işaretlemeleri istenmiştir.
İkinci olarak daha genel anlamda “Bulunduğunuz ilin sizce en önemli sorunları
nelerdir?” şeklinde bir soru yöneltilmiş ve sunulan şıkları işaretlemeleri istenmiştir. Her iki
soruda da katılımcılara daha fazla seçenek sunmak için farklı seçenekler sunulmakla
kalınmamış, listede sunulmayan ve kendilerinin sorun olarak tanımladığı konularda görüş
belirtmesine de imkân verilmiştir. Bu ikinci kategorideki sorunları belirtmek için seçenekler
arasında yer alan “diğer” şıkkı kullanılmıştır.
Bu bölümde her iki soruya verilen cevaplar, bölge halkının oturduğu yerleşim biriminde
ve genelde il düzeyinde bölge sorunlarını nasıl algıladığınıaçığa çıkarmaya yöneliktir.
Sorunların önce genel bir dökümü verilecek, sonra da farklı kategoriler (şehirler, kesimler,
kadın-erkek, yaş grupları vs.) tarafından nasıl algılandığı ortaya konulacaktır.
Son olarak bölgede sosyal dışlanma ve ayrımcılık olgularının olup olmadığı “Toplumda
dışlanan veya ayrımcılığa uğrayan bir kişi olduğunuzu düşünüyor musunuz?” sorusuyla
15 http://www.makdanismanlik.org/sonanketler.html, Erişim tarihi: 16 Temmuz 2013.
190
yoklanmış ve bu soruya “evet” cevabını verenlere “Neden dolayı dışlandığınızı
düşünüyorsunuz?” şeklinde ikinci bir soru sorularak dışlanmanın temelleri konusunda bir
görünüm elde edinilmek istenmiştir. Bu bağlamda cinsiyet, göçmenlik, özürlülük, yoksulluk,
eğitim düzeyinin düşüklüğü, etnisite, dini ve siyasi görüşler gibi olası ayrımcılık ve dışlanma
temelleri katılımcıların seçimine bırakılmıştır.
Yerleşim Biriminin Sorunları ve Kısıtları
Yerleşim biriminde tespit edilen yetersiz ve eksik görülen olanaklar iki grup halinde
incelenmiştir. İlk olarak en fazla işaretlenen ve ivedilik arz eden üç önemli sorun
belirlenmiştir. Şekil 86’dan görüleceği üzere yüzde 46,6 oranında bir katılımcı grubunun
işaretlediği üç önemli sorun, “bisiklet yolu”, “otopark” ve “yürüyüş parkuru”dur. Birinci ve
üçüncü sorun, açık alan ve spor etkinlikleriyle ilgili altyapı ihtiyacını ortaya koyarken, ikinci
sorun kentsel ortamlarda artan otomobil sayısına bağlı olarak giderek daha fazla kendini
hissettiren park sorununu dile getirmektedir.
Şekil 86: Yerleşim Biriminde En Fazla Eksik Görülen Olanaklar (%)
Bisiklet yolu Otopark Yürüyüş parkuru
50.2
46.6
45.1
İkinci olarak listede yüzde 45’in altında bir kesimin bildirdiği sorunlar, yerleşim
biriminde eksik görülen diğer olanaklar olarak sıralanmıştır. Şekil 87’de görüldüğü üzere bu
191
olanaklar, sırasıyla “sinema”, “alışveriş merkezi”, “yeşil park alanları”, “eğlence mekânları”,
“spor tesisleri”, “sağlık kuruluşu” ve “eğitim kurumu” olarak belirtilmiştir.
Şekil 87: Yerleşim Biriminde Eksik Görülen Diğer Olanaklar (%)
Sinema
Alışveriş merkezi
Park
Eğlence mekanları
Spor tesisleri
Sağlık kuruluşu
Eğitim kuruluşu
Diğer
42.9
42.5
41.4
41.2
39.1
32.7
25.8
6.7
Listede açıkça belirtilmeyen ve bölge insanı açısından önemli görülen konular “diğer”
seçeneğinde dile getirilmiştir. Bu bölümde görüş belirten kişilerin oranı düşük olmakla
birlikte, en fazla dile getirilen sorunlar arasında, yerleşim biriminde bir “pazar yerinin
olmaması”, “yol ve altyapı sorunları” ve “temiz çevre” bulunmaktadır.
Şekil 88: Kesimlere Göre Eksikliği Hissedilen Olanaklar-I (%)
192
Bisiklet yolu Otopark Yürüyüş parkuru Sinema Alışveriş merkezi0
10
20
30
40
50
60
Kesimlere Göre Eksikliği Hissedilen Olanaklar-I (%)
Merkezİç KesimKıyı Kesimi
Yetersiz ve eksik olanaklar şehirlere göre incelendiğinde Balıkesir ve Çanakkale
arasında önemli farklılıklar görülmemiştir. Ancak pek çok konuda Balıkesirlilerin daha fazla
oranda ilgili sorunlara dikkat çektikleri görülmektedir. Sözgelimi “bisiklet yolu”, “yürüyüş
parkuru”, “sinema”, “alışveriş merkezi”, “park”, “eğlence merkezleri”, “spor tesisleri” ve
“eğitim kuruluşu” gibi konular daha fazla oranda işaretlenmiştir.
Kesimlere göre bir kıyaslama yapıldığında ise, tüm olanaklar bakımından iç kesimin
daha fazla gereksinim içinde olduğu anlaşılmaktadır. Şekil 88’de eksikliği en fazla hissedilen
olanaklar sıralanmıştır. Buradan görüleceği üzere yerleşim birimlerinin genelinde dikkat
çekilen belli başlı olanakların eksikliği en fazla kendini iç kesimde hissettirmektedir.
Şekil 89’da eksikliği daha az oranlarda hissedilen olanakları yansıtmaktadır. Buradan
anlaşılacağı üzere yine tüm olanaklar bazında iç kesim bunlardan kendini daha fazla oranda
yoksun hissetmektedir.
Şekil 89: Kesimlere Göre Eksikliği Hissedilen Olanaklar-II (%)
193
Park
Eğlen
ce meka
nları
Spor tesis
leri
Sağlık
kuruluşu
Eğitim ku
ruluşu Diğer
0
10
20
30
40
50
60
Kesimlere Göre Eksikliği Hissedilen Olanaklar-II (%)
Merkezİç KesimKıyı Kesimi
Yerleşim biriminde eksikliği çekilen olanakların cinsiyete göre bir analizi yapıldığında
erkeklerin kısmen “otopark”, “spor tesisleri” ve “eğlence merkezleri”ni, kadınların ise
“alışveriş merkezleri”ni daha fazla işaretledikleri görülmektedir. Diğer olanaklarda hemen
hemen aynı oranlarda bir eksiklik veya yetersizlik sezinlenmektedir.
Yaş gruplarına göre bir algı farklılığı olup olmadığını anlamak için söz konusu
olanaklara farklı yaş gruplarının bakışı sorgulanmıştır. Buradan çıkan en önemli sonuç,
yaşlılara kıyasla genç ve orta yaş grubu hemen hemen tüm olanakları daha fazla oranlarda
yetersiz görmektedirler. Bu hususta yaşlıların daha az eleştirel ve talepkar oldukları
görülmektedir.
İllerin Sorunları ve Kısıtları
Bölge halkının gözüyle,il düzeyinde bölge halkının eksikliğini çektiği sorunlar ya da
yaşamlarında olmasını arzu ettikleri imkânları tespit etmek üzere katılımcılara,
“Bulunduğunuz ilin sizce en önemli sorunları nelerdir?” şeklinde genel bir soru yöneltilmiş ve
sunulan şıkları işaretlemeleri istenmiştir. Burada da katılımcılar, birden fazla seçeneği
işaretleme imkânına sahip olduğu gibi, bu sorunların dışında kendisinin eksik gördüğü ve
belirtmek istediği konuları da ifade etme imkânına sahip olmuşlardır.
Şekil 90: İlin En Önemli Sorunları (%)
194
İşsizlik
Kültürel ve sosyal imkânların olmaması
Park sorunu
Trafik ve ulaşım
Alışveriş merkezlerinin olmaması
72.3
38.6
28.5
26.9
24.9
İlin En Önemli Sorunları (%)
Bölge halkının kendi ilinde gördüğü en önemli sorunlar, Şekil 90’da verilmiştir. Bu
sorunlar, en fazla oranda işaretlenmiş olup yoğunluk ve ivedilik arz eden sorunlardır. Şekilden
görüldüğü üzere, “işsizlik” birinci sırada önem arz eden bir sorun olarak algılanmaktadır.
İşsizliği takiben, “kültürel ve sosyal imkânların olmaması” ikinci sırada gelmektedir. Bu
başlık işsizliğe kıyasla daha genel ve altında pek çok konunun ele alınabileceği bir sorunlar
dizisine işaret etmektedir.
Üçüncü ve dördüncü kalemde, “park sorunu” ve “trafik ve ulaşım” gibi daha çok
fiziksel altyapıyla ilişkili sorunlar dile getirilmektedir. Son olarak “alışveriş merkezlerinin
olmaması”, bölgede bir başka soruna işaret etmektedir.
Şekil 91’de ilin daha az oranlarda dikkat çekilen sorunları gösterilmiştir. Hemen hemen
aynı oranlarda işaretlenen “mal güvenliği” ve “can güvenliği” ilin diğer sorunlarını
oluşturmaktadır. “Diğer” şıkkında dile getirilen sorunlar “yolların bozuk olması”, “imar ve
yeşil alan yoksunluğu” ve “çevre düzenlenmesi” etrafında yoğunlaşmaktadır.
Şehirlere göre il sorunlarına yapılan vurgu birkaç noktada farklılaşmaktadır.
Balıkesirliler işsizlik sorununa vurgu yaparken, Çanakkaleliler daha çok park sorunu, trafik ve
ulaşım sorunu ile alışveriş merkezlerinin olmayışını sorun olarak görmektedirler.
Şekil 91: İlin Diğer Sorunları (%)
195
Mal güvenliği
Can güvenliği
Diğer
15.7
15.5
5.9
Sorunların tanımlanması ve vurgulanması konusunda kesimler kendine özgü talepleriyle
ön plana çıkmaktadırlar. Sözgelimi il merkezinde ve kıyılarda can, mal güvenliği, trafik ve
ulaşım sorunu ve park sorunu gibi sorunlar daha öncelikli ve ivedi görünürken, iç kesimlerde
bu sorunlara karşı göreceli bir çekimserlik söz konusudur. İşsizlik sorunu ve sosyal-kültürel
imkânların olmaması konusunda ise daha fazla uzlaşım söz konusudur.
Şekil 92: Şehirlere Göre İl Sorunları (%)
İşsizlik
Kültürel ve sosyal imkânların olmaması
Park sorunu
Trafik ve ulaşım
Alışveriş merkezlerinin olmaması
0 10 20 30 40 50 60 70 80 90
ÇanakkaleBalıkesir
196
İlin sorunları konusunda erkek ve kadınlar arasında bazı alanlarda farklılıklar
gözlemlenmektedir. Sözgelimi erkekler “park sorunu”, “trafik ve ulaşım” gibi fiziksel
altyapıdaki kısıtlılıklara dikkat çekerken, kadınlar bir önceki soruda olduğu gibi yine
“alışveriş merkezlerinin olmamasını” sorun olarak görmektedirler.
Yaş grupları açısından ilin sorunlarının algılanmasında en önemli fark genç ve orta yaş
kuşağı ile yaşlı kuşak arasında belirmektedir. İlk gruplar, ikincilere kıyasla daha eleştirel ve
talepkar görünmektedirler. Gençlerin “işsizlik”, “can güvenliği” ve “alışveriş merkezlerinin
olmaması”nı daha fazla vurguladıkları gözlemlenmektedir.
Gerek yerleşim birimi gerekse il düzeyinde görülen kısıtlılıklar ve sorunlar genel olarak
şöyle bir değerlendirmeye tabi tutulabilir: Bölgenin en önemli sosyal sorunu işsizliktir.
Özellikle gençler bu sorunu daha fazla tecrübe ettikleri için doğal olarak daha fazla
vurgulayan kesim olarak görünmektedir. Bazı sosyal ve kültürel olanakların olmaması bölge
halkının deneyimlediği ikinci bir sosyal sorun başlığını oluşturmaktadır. Bu sorunlar sinema
ve eğlence merkezlerinin olmaması ya da yeterince kültürel etkinliklerin olmaması şeklinde
ifade edilebilir. Üçüncü olarak fiziksel altyapıyla ilgili olarak anılan sorunlar gelmektedir. Bu
bağlamda park sorunu, yürüyüş parkuru ve bisiklet yolunun olmaması, trafik ve ulaşım,
otopark ve alışveriş merkezlerinin olmaması anılmaktadır.
Bu sorunları farklı kesimlerin algılama biçimi de önemli bir husus olarak
kaydedilmelidir. Sözgelimi gençler işsizlik ve kültürel imkânların olmamasını sorun olarak
görürken kadınlar alışveriş merkezlerinin olmamasından şikâyet etmektedirler. Çanakkale
daha maddi ve altyapısal sorunlara dikkat çekerken, Balıkesir işsizliği ön plana çıkarmaktadır.
Kesimler açısından bakıldığında ise pek çok bakımdan iç kesim daha fazla ve yoğun
sorunlarla baş başa gözükmektedir.
Sosyal Dışlanma ve Ayrımcılık
Güney Marmara Bölgesi fazla göç alan bir bölge olmamakla birlikte her yıl belirli bir
sosyal ve mekânsal hareketliliğe maruz kalmaktadır. Bir önceki bölümde (5.2.9) resmedildiği
üzere araştırmaya katılan katılımcıların yüzde 48’i daha önce bir taşınma veya göç deneyimi
yaşamış bulunmaktadır. Net göç rakamları düşük olsa da Balıkesir ağırlıklı olmak üzere
bölgeye her yıl belirli bir nüfus dışarıdan gelmektedir. 2010-2011 yılları itibariyle
Çanakkale’ye 17 278 kişi, Balıkesir’e ise 37 143 kişi dışarıdan gelmiştir. Son yıllarda göreceli
197
bir artış söz konusu olmuştur (TÜİK, 2011:68). Bölgenin geçmişte de çok sayıda Balkanlar ve
Kafkaslardan göç aldığı dikkate alınırsa Güney Marmara Bölgesi etnik ve kültürel bakımdan
pek de homojen sayılmaz.
Şekil 93: Size Karşı Bir Dışlama ya da Ayrımcılık Söz Konusu mudur?
5%
95%
Evet Hayır
Homojen olmayan bölge ve kültürlerde sosyal dışlanma ve ayrımcılık önemli bir sorun
ve şikâyet konusu olmaktadır. Bu sorun bölgede hangi oranda yaşanmaktadır? Araştırmada
toplumda dışlandığını veya ayrımcılığa uğradığını düşünen katılımcı oranı yüzde 5 olarak
çıkmıştır. Şehirlere göre bakıldığında oranlar eşit görünmektedir. Kesimler arasındaki fark
büyük olmamakla birlikte dışlanma duygusu en az iç kesimde, en fazla kıyı kesimde
yaşanmaktadır.
Sosyal dışlanma ve ayrımcılığın temelleri bu olgu hakkında daha bir fikir geliştirmeye
yardımcı olacaktır. Bu açıdan bakıldığında, aşağıdaki şekilden görüldüğü üzere etnik kökenli
dışlanma ilk sırada gelmektedir. Bunu dini ve siyasi görüşlerinden dolayı dışlanma takip
etmektedir.
198
Şekil 94: Dışlanma Gerekçelerinin Oransal Dağılımı (%)
Kadın olduğumdan dolayı
Göçmen olduğumdan dolayı
Özürlü olduğumdan dolayı
Yoksul olduğumdan dolayı
Eğitimim düşük olduğundan dolayı
Etnik kökenimden dolayı
Dini görüşümden dolayı
Siyasi görüşümden dolayı
Diğer
0.600000000000001
0.1
0.1
0.4
0.5
1.7
1
1
0.9
Diğer temellere dayalı dışlanma oranları önemsiz olmakla birlikte bazı kesimlerin bu
duyguya yabancı olmadığını göstermektedir. Araştırma anketinde belirtilen ayrımcılık
temelleri dışında “diğer” seçeneğinde en fazla “yaşlı olduğum için” veya “kiracı olduğum
için” ifadeleri belirtilmiştir. Şehirler içinde Balıkesir, kesimler içinde de kıyı ve il merkezleri
dışlanma duygusunun daha fazla yaşandığı mekânlar olarak göze çarpmaktadır. Bu daetnik ve
demografik yapının niteliğinden dolayı anlaşılır bir durumdur. İç kesimler daha homojen bir
yapı arz ettiği için dışlanma ve ayrımcılığa gerekçe teşkil eden temellere sahip
bulunmamaktadır.
Sonuçlar
Bölgenin sosyo-kültürel sorunları, daha çok yerel bağlamda sorgulanmış olup fiziksel,
sosyal ve kültürel altyapının yetersizliği ve eksikliğiyle alakalı gözükmektedir. Katılımcılar,
daha önce de ifade edildiği üzere bisiklet yolu, yürüyüş parkuru ve otopark gibi sorunları ön
plana çıkarmışlardır. Bunun dışında sinema, spor tesisi, yeşil park alanları ve eğlence
merkezlerinin olmaması da ayrıca dile getirilen hususlar arasında yer almaktadır. Bir başka
ifadeyle katılımcılar serbest vakit etkinlikleri ya da sosyal ve kültürel faaliyetlere katılımın
ilerletilmesi için bu alanlarda altyapısal çalışmaların yapılmasını talep etmektedir.
199
Sosyo-kültürel yapı bağlamında kişilerin oturdukları lokal yerleşim biriminin sorunları
söz konusu edilmişken, sosyo-ekonomik yapı bağlamında genel anlamda ilin farklı türden
eksiklikleri sorgulanmıştır. Bu sorgulamaya göre en çok problem olarak deneyimlenen mesele
bölgede işsizlik olmuştur. Bunun akabinde ise kültürel ve sosyal imkânların olmaması, park
sorunu, trafik ve ulaşım ile birlikte alışveriş merkezlerinin olmaması şeklinde dile
getirilmiştir. Bu sorunların da şehirsel ve kesimsel olarak farklı algılandığı görülmektedir.
Balıkesirliler işsizliğe vurgu yaparken, Çanakkaleliler altyapısal sorunlara (trafik, park,
ulaşım ve alışveriş merkezleri) dikkat çekmektedirler. İl merkezinde can ve mal güvenliğine
vurgu yapılırken, iç kesimler bu konularda daha çekimser davranmaktadır.
Sosyal dışlanma ve ayrımcılık küçük oranda da olsa belirli bir kesimin deneyimlediği
bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle belirli bir kesim insan, etnik, dini veya siyasi
görüşlerinden dolayı ayrımcılığa uğradığını düşünmektedir. Bu sorun, homojen bir yapı arz
eden iç kesimden ziyade heterojen bir yapıya sahip olan il merkezlerinde ve kıyılarda açığa
çıkmaktadır.
200
BÖLGENİN SOSYAL YAPI VE KÜLTÜREL YAPI POTANSİYELLERİ
Bu bölümde bir SWOT analizi çerçevesinde Güney Marmara Bölgesinin sosyal ve
kültürel yapısının potansiyelleri, başarılarını etkileyen faktörler belirlenmeye çalışılacaktır.
SWOT analizi bilindiği üzere ikisi olumlu, ikisi olumsuz dört anahtar kavram
çerçevesinde yapılan genel bir analiz biçimidir. Güçlü yanlar (strenghts) ve fırsatlar
(opportunities) analizin olumlu yönlerini, zayıf yönler (weaknesses) ve tehditler (threats) ise
olumsuz yönlerini bir bakışta topluca sunmayı amaçlar. SWOT analizinin bu dört ayağından
ikisi (güçlü ve zayıf yönler) analize konu olan öznenin içsel özelliklerini yansıtırken diğer
ikisi (fırsatlar ve tehditler) özneye dışsal olan etkenleri irdeler. SWOT analizi genellikle
organizasyonlar üzerinde uygulanan bir analiz türüdür. Ancak SWOT analizinin genel
mantığının bireyler, kentler, bölgeler ve hatta ülkeler için de uygulanmasına engel bir durum
yoktur. SWOT analizi aynı zamanda kriz öncesi planlama ve önleyici kriz yönetimi için de
kullanılabilir. Son olarak, bu araştırmanın yapmaya çalıştığı gibi SWOT analizi bilimsel bir
araştırmada öneriler listesi hazırlamak için de kullanılabilir (Hill, T. & R. Westbrook,
1997:46-52).
Bu bölümde önce bölgenin sosyal ve kültürel yapısının güçlü ve zayıf yanları diğer bir
deyişle bölgenin en önemli içsel karakteristik özellikleri topluca sunulmaya çalışılacaktır.
Daha sonra, aynı bölüm içinde, bölgenin fırsatları ve muhtemel tehditlerine ilişkin tespitler ve
görüşler paylaşılacaktır. Bir sonraki (8.inci) bölümde de tartışmaya sunulan fırsat ve tehditleri
aşmak için stratejik öneriler, öncelikler ve tedbirler sunulacaktır.
BÖLGENİN GÜÇLÜ YÖNLERİ
SWOT analizinde analize konu olan öznenin güçlü yanları (strenghts), özneye içsel olan
yani kendi yapısı ve karakteristik özelliklerinden kaynaklanan olumlu özelliklerdir. Hedeflere
ulaşmada güçlü yanların korunması ve geliştirilmesi temel beklentidir.
Aile Yapısına ve Algılarına İlişkin Güçlü Yönler
Bölgenin aile yapısı kesimler arasında homojen bir nitelik göstermektedir, yani
kesimlere göre farklılık görünmemektedir. Bu durum bölgede aile yapısı bakımından kültürel
bir uyuma zemin hazırlar.
201
Bölgede ortalama 4,2 büyüklüğündeki aile yapısı aile bireylerinin refahı ve maddi
imkânları açısından bir avantaj sağlar.
Bölgede ortalama çocuk sayısı ile algılanan ideal çocuk sayısının neredeyse aynı
olması da benzer bir uyum sağlamaktadır. Ortalama çocuk sayısının 2,5 olması bir bakımdan
yetersiz görülebilir ama bir bakımdan da mevcut çocukların genel refahı ve iyi haline olumlu
etki edeceği öngörülebilir.
Bölgedeki aile yapısı demokratik bir karakter arz etmektedir. Aile içinde alınan
kararlara ortaklaşa karar verilmesi (yüzde 54) bunun en güçlü göstergesidir. Ailede sadece
baba veya sadece annenin karar vermesi gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 36 ile sınırlıdır.
Kadınlar aleyhine işleyen geleneksel cinsiyetçi tutumlardan bazıları bölgede oldukça
zayıflamış durumdadır. Bunun temel göstergelerinden birisi olan çocukların cinsiyetine ilişkin
algılar bölgede modern değerlerle uyumlu görünmektedir (bölge halkının yüzde 93’ü
çocukların cinsiyetini önemsiz görmektedir).
Kadınlar aleyhine işleyen geleneksel cinsiyetçi tutumların bir başka önemli göstergesi
olan kadınların hane dışında çalışmasına bakış da bölgede olumlu bir özellik göstermektedir.
Nitekim kadınların çalışmasına karşı çıkanların oranı bölgede sadece yüzde7’dir.
Aile yapısını yakından ilgilendiren evlilik ve boşanma tutumları bölgede karmaşık bir
özellik göstermektedir. Kadın ve erkeklerin ilk evlilik yaşının ortalama 22 olduğu bölge
Türkiye ortalamasının altında yer almaktadır. Modernleşme ile birlikte ilk evlilik yaşının
yükseldiği bilinmektedir. Bölgede nispeten erken sayılabilecek bir yaşta ilk evliliğin
gerçekleşiyor olması geç evliliğin yarattığı sorunları kısmen azaltıcı bir özellik gösterir.
Bölge, evlilik konusunda bazı açılardan geleneksel bazı açılardan da modern tutumlara
sahiptir. Örneğin evlilik-dışı ilişkilere bölge halkı sıcak bakmamaktadır, sadece yaklaşık
yüzde 8’lik bir kesim bunda bir sorun görmemektedir. Bu tutumun bölgede güçlü aile
yapısına olumlu katkı yaptığı söylenebilir (elbette tutum ve davranış arasındaki farklılığa
dikkat etmek gerekir).
Bölge halkının resmi ve dini nikâh konusundaki tutumları makul ve modern bir nitelik
taşımaktadır. Sadece dini nikâhı yeterli görenlerin oranı, Çanakkale’de yüzde1,3,
Balıkesir’de ise yüzde1’in altındadır. Bu, resmi nikâhın en az dini nikâh kadar önemsendiği
anlamına gelir ki aile güvenliği ve mutluluğu için bu çok olumlu bir rol oynar.
202
Evlilik konusunda modern tutumların göstergelerinden bir diğeri akraba evliliklerine
olumsuz bakıştır. Bölge halkının sadece yüzde 6,6’sı akraba evlilikleri yapmış durumdadır ve
bölge halkının sadece yüzde 10’dan daha az bir kısmı akraba evliliğinde sakınca görmeyen bir
tutuma sahiptir. Bölge halkının akraba evliliklerine ilişkin bu tutum ve davranış eğilimi
modern bir eğilim olmasının yanı sıra sağlıklı çocuklar ve bireyler yetişmesi bakımından da
pozitif bir eğilimdir.
Son olarak, boşanma konusunda da bölge halkının tutumları modern bir
görünümdedir. Hiçbir sebeple boşanmayı uygun görmeyenlerin oranı sadece yüzde 10
civarındadır. Geri kalan kesimin tamamı şu veya bu nedenle boşanmayı normal
karşılamaktadır. Bu durum bir yandan aileyi ve evliliği tehdit edici bir potansiyel olarak
görülebilir ama diğer yandan da mutsuz, istikrarsız, işlevsiz evlilikler sorununa yardımcı bir
tutum olarak da yorumlanabilir.
Siyasal ve Dini Tutumlara İlişkin Güçlü Yanlar
Küçük farklılıklara rağmen bölgede yer alan Balıkesir ve Çanakkale illeri siyasal
eğilimleri bakımından benzer özellikler göstermektedir. Bölge halkının yaklaşık yüzde 36’sı
muhafazakâr demokrat, yüzde 24’ü sosyal demokrat, yüzde 16’sı milliyetçi, yüzde 24’ü de
diğer siyasal görüşlere sahiptir. Bu oranlar, bölgede yeterli düzeyde siyasal eğilim çeşitliliği
olduğuna işaret etmektedir. Yeterince çeşitli siyasal eğilimlerin mevcudiyeti bölge halkının
birbirini dengelemesi ve fikir zenginliğine hizmet eden olumlu ve güçlü bir özellik olarak
görülmelidir.
Bölge halkının yaklaşık yüzde 98’inin kendisini inançlı görmesi ve bu konuda
Balıkesir ve Çanakkale illeri arasında önemli bir farklılığın bulunmayışı inançsal
homojenliğin göstergesidir. İnançsal homojenlik bir yandan kültürel uyuma hizmet eden
olumlu bir özellik olarak yorumlanabilir, diğer yandan ise inançsal çoğulculuğun sınırlılığıyla
ilişkilendirilebilir. Ancak, konu bir de ibadetler bakımından incelendiğinde belli bir
çoğulculuğun mevcudiyeti görülür. Nitekim bölge halkının yüzde 49’u kısmen ve düzensiz bir
şekilde (iddiasız bir dindarlık), yüzde 30’u düzenli bir şekilde (iddialı dindarlık) ibadetlerini
yerine getirirken yüzde21’i hiçbir şekilde ibadetlerini yerine getirmemektedir.
Yaşam Tarzına İlişkin Güçlü Yönler
203
Serbest zaman etkinlikleri arasında ev gezilerine gitmek ve kahvehanelere gitmek
bölge halkı arasında yaygın geleneksel etkinliklerdir. Bu etkinlik sosyal ilişkilerin ve sosyal
sermayenin gelişmesi açısından olumlu bir rol oynayabilir.
Bölge halkı arasında “spor yapmak, “yemek yapmak”, “yüzmek”, “yürüyüş yapmak”,
“tamirat ve tadilat yapmak”, “resim yapmak”, “örgü yapmak”, “müzikle uğraşmak ya da
müzik dinlemek”, “kitap okumak”, “hayvancılık yapmak ya da hayvanlarla meşgul olmak”,
“gezmek”, “futbol oynamak”, “ev işi yapmak”, “el işi yapmak”, “dikiş yapmak”, “bahçe işi
yapmak”, “avcılık yapmak”, “arıcılık yapmak” ve “balık tutmak” gibi faaliyetler en sıklıkla
yapılan ve geleneksel bir karakter taşıyan hobi etkinlikleri olarak belirmektedir. Dolayısıyla
bölgenin doğal ve sosyal yapısının zikredilen türden hobi faaliyetleri için elverişli olduğu
söylenebilir.
Bölge halkının yarısına yakını yılda bir veya daha fazla tatil yapabilmektedir. Her ne
kadar yarıya yakın bir kesim hiç tatil yapmasa da mevcut tatil yapanlar oranı diğer birçok
bölgeye göre daha iyi durumdadır.
Bölgede “sinema” ve “konser”e gitmek ilk tercih edilen etkinlikler olarak dikkat
çekmektedir. Ayrıca “sportif faaliyetleri izlemek” ve “dini faaliyetlere katılmak” da diğerleri
kadar sıkça yapılan faaliyetler içinde yer almaktadır. Bu faaliyetlere katılım, bölgede eğlence,
spor ve din etrafında şekillenen bir kültürel yaşam olduğunu göstermektedir.
Sosyal Sermayeye İlişkin Güçlü Yönler
Bölge halkı içinde STK’lara üyelik oranı ülke ortalamasına yakındır.
Bölge halkının en çok etkinliklerine katıldığı kuruluş ve gruplar arasında sanal gruplar,
dini/manevi topluluklar, spor kulüpleri, iş veya okul ağından insan grupları yer almaktadır.
Sanal ağlara katılım Çanakkale’de Balıkesir’e göre nispeten daha fazla iken dini/manevi
gruplara katılım tersi bir eğilim göstermektedir.
Bölge halkının büyük kısmı (yüzde 72) aslen bölgenin yerlisi görünmektedir. Yani,
bölgeye dışarıdan (daimi veya geçici) gelip yerleşenlerin oranı sadece yüzde 28’dir. Bölgede
yaşayıp bölgenin yerlisi olan büyük kesimin sosyal sermaye bakımından avantajlı olduğu
düşünülebilir çünkü bu durum akraba ve sosyal ilişkilere yardımcı olma potansiyeli
taşımaktadır. Öte yandan, bölgeye dışarıdan gelip yerleşmiş olanların da hemşehrilik bağlarını
güçlü tuttuğu anlaşılmaktadır. Nitekim Çanakkele’de bu kesimin yüzde 77’si, Balıkesir’de de
204
yüzde 74’ü hemşehrilik bağlarını (ağırlıklı olarak aile ve akrabalarını ziyaret etmek suretiyle)
korumaktadır.
Eğitim Düzeylerine İlişkin Güçlü Yönler
Bölge halkı, genelde eğitime önem veren ve çocuklarının geleceğini eğitimde gören
bir anlayış ve tutuma sahiptir. Hem ilköğretimde hem de orta öğretimde öğretmen başına
düşen öğrenci sayıları bakımından Balıkesir de Çanakkale de Türkiye ortalamasına göre daha
iyi durumdadır. Bölgede okur-yazar olmayanların oranı sadece yüzde 3,5’dir ki bunun da
önümüzdeki on yıl içinde daha da düşmesi beklenmektedir.
Gerek Balıkesir gerekse Çanakkale üniversite şehirleri olup önemli derecede
yüksekokul ve üniversite öğrencisinden oluşan bir nüfusa sahiptir.
Ekonomik Yaşam ve Sosyal Güvenceye İlişkin Güçlü Yönler
İstihdam oranı bakımından Balıkesir hemen hemen Türkiye ortalaması ile aynı,
Çanakkale ise Türkiye ortalamasının biraz üstündedir. Bölgenin özellikle tarım ve turizm
alanında istihdam olanaklarının çok daha geliştirilme potansiyeli vardır.
Bölgede işsizlik oranı (yüzde 6) nispeten düşüktür ama bunda tarımsal istihdamın
ciddi rolü olduğu bilinmektedir.
Bölgedeki işsizlerin büyük kısmı eş ve aile desteğine sahipken (yüzde 60,6), küçük bir
kısmı (yüzde 4) devletten destek almaktadır. Geriye kalanlar da başka türden kaynaklara
sahiptir. Dolayısıyla aile ve akrabalık bağlarının güçlü olması işsizlerin gelir sorununa olumlu
katkı sağlamaktadır.
Bölge halkının çok büyük kısmı düşük ve orta gelir gruplarına mensup olmalarına
rağmen yüzde 20’lik bir kesimin aylık gelir dışında ek gelirleri vardır. Bu kesimin ek gelirleri
çoğunlukla kira ve toprak gelirleri, devlet yardımları veya diğer gelirlerden oluşmaktadır.
Bölge halkının büyük kısmı (yüzde 68) kendine ait bir evde ikamet etmektedir. Bu
oran nispeten yüksektir ve özellikle yoksulların refah düzeylerine önemli katkı sağlamaktadır.
İç kesimlerde ikamet edilen yerin bireylerin kendilerine ait olma oranı (yüzde 79) merkez ve
kıyı kesimlere göre daha yüksektir ki bu da iç ve kırsal kesimdeki yoksulluk sorununa
yardımcı bir özelliktir.
Bölge halkının büyük kesimi (yüzde 86) belli bir sosyal güvenceye (ağırlıklı olarak
SSK ve Emekli Sandığı) sahiptir.
205
Bölge halkı arasında bilgisayar (yüzde 52) ve internete erişim (yüzde 41) sahipliği
oldukça yüksek oranlardadır. Büyük ekran televizyon ve akıllı cep telefonu sahipliği de
küçümsenmeyecek oranlardadır (yaklaşık yüzde 30). Bu durum yoksulluk eğilimiyle tezat
oluştursa da en azından borçlanma yoluyla halledilmektedir. Özellikle bilgisayar ve internete
erişim bölge halkının bilgiye ulaşım ve iletişim olanaklarına olumlu etki yaratma
potansiyeline sahiptir.
Yaşam Koşulları ve Memnuniyetine İlişkin Güçlü Yönler
Bölge halkının büyük kısmı (yüzde 88) yaşamından genel olarak memnundur.
Benzer şekilde bölge halkının büyük çoğunluğu (yüzde 80’in üzerinde) yaşadığı ilden,
köy/mahalleden ve yaşadığı yerin ulaşım olanaklarında da memnundur.
Bölge halkının neredeyse tamamı (yüzde 95) herhangi bir dışlanma ve ayırımcılık
deneyimi yaşamamıştır. Bölgenin homojen bir sosyal yapı ve kültüre sahip olmasının bu
olumlu özellikte etkin bir rol oynadığı düşünülebilir.
BÖLGENİN ZAYIF YÖNLERİ
SWOT analizinde analize konu olan öznenin zayıf yanları (weaknesses), özneye içsel
olan yani kendi yapısı ve karakteristik özelliklerinden kaynaklanan olumsuz özelliklerdir.
Hedeflere ulaşmada zayıf yanlardan arınılması, bunların etkisizleştirilmesi veya aşılması
temel beklentidir.
Aile ve Demografik Yapıya İlişkin Zayıf Yönler
Kaba evlenme hızı bakımından GM Bölgesi Türkiye sıralamasında oldukça gerilerde
yer almaktadır. Buna karşılık kaba boşanma hızı bakımından bölge ilk 20 sırada yer
almaktadır. Diğer bir deyişle, bölge insanı az evlenmekte ve fazla boşanmaktadır.
Farklılıklara karşı hoşgörü bölgede nispeten zayıf görünmektedir. Bunun
göstergelerinden birisi olan farklı din ve mezheplerden kişilerle evliliğe bakış bölgede
geleneksel karakterini korumaktadır. Bölge halkının yarıdan fazlası bu tür evlilikleri
onaylamamaktadır.
Çanakkale ili yıllık nüfus artış hızı bakımından Türkiye ortalamasının üstünde olmakla
birlikte bölge Türkiye ortalamasının altında kalmaktadır.
206
Balıkesir ve Çanakkale şehir nüfusunun toplam nüfusa oranının en düşük olduğu iller
arasındadır, yani Güney Marmara Bölgesinde kentleşme oranı nispeten düşüktür.
Birey ve Toplum Güvenliğine İlişkin Zayıf Yönler
İntihar hızı oranları bakımından da GM Bölgesi, özellikle Çanakkale, Türkiye
ortalamasının üstünde yer almaktadır.
Bölgede özellikle de Çanakkale ilinde, ciddi bir suç sorunu mevcuttur.
Bölge insanı göçe ve göçmenlere karşı sıcak bakmamaktadır.
Bölge halkından önemli bir kısmı (yüzde 15) can ve mal güvenliğini yaşadıkları ilin
önemli sorunları arasında zikretmektedir.
Yaşam Tarzına İlişkin Zayıf Yönler
Bölgede serbest zaman etkinlikleri bakımında olumlu bir çeşitlilik görünmemektedir.
En sıklıkla yapılan serbest zaman etkinliği televizyon izlemek (yüzde 20,6), ev ziyaretlerine
gitmek (yüzde 13,4), yürüyüş yapmak (yüzde 13) ve alış-veriş yapmak (yüzde 11,7) olarak
belirmektedir. Bunların yanı sıra, internete gezinmek (yüzde 9), gezilere katılmak (yüzde 7,2
ve kahvehanelere gitmek (yüzde 7), sohbetlere katılmak (yüzde 6,5) ve spor yapmak (yüzde
6) diğer yaygın etkinlikler olarak görülmektedir.
Bölgede yaygın olan televizyon izlemek, internette gezinmek ve kahvehanelere gitmek
gibi etkinliklerin kişileri pasif tuttuğu, yaratıcı ve üretici bir boyut taşımadığı, anti-sosyal
etkiler yarattığı bilinmektedir.
Bölge halkının yarısından fazlasının serbest zamanlarında uğraştıkları herhangi bir
hobileri bulunmamaktadır. Hobisi olanların sayısı Balıkesir’de Çanakkale’de olanların
sayısından da düşüktür. Bu genel eğilim, bölge halkı arasında hobi kültürünün zayıflığına ve
özellikle kentsel alanlarda hobi olanaklarının yetersizliğine işaret etmektedir.
Bölgenin turizm ve tatil olanakları çok yüksek olmasına rağmen bölge halkının
yarıdan fazlası hiç tatil yapmamaktadır. Bu oran iç kesimlerde daha da fazladır (yüzde 60).
Tatil yapma eğiliminin zayıflığı, bölge insanının iş ve aile yaşamında olumsuz etkiler yaratma
potansiyeli taşımaktadır.
Bölge halkının hiçbir sosyal ve kültürel etkinliğe katılım sağla(ya)mayan yüzde 23’lük
bir kesimi vardır ki bu nispeten yüksek bir orandır.
207
Bölgedeki kültürel yaşam içinde sanat boyutu eksiktir. Ayrıca bilimsel faaliyetlere
katılım (yüzde 9) ve kütüphaneden yararlanma (yüzde 6) oranları da çok düşük
görünmektedir.
Sosyal Sermayeye İlişkin Zayıf Yönler
Bölge halkı içinde STK’lara üyelik oranı cinsiyet dağılımı bakımından dengesizdir.
Nitekim, bu oran kadınlarda (yüzde 26,3) erkeklere (yüzde 73,7) kıyasla çok daha düşük
gözükmektedir. Dolayısıyla özellikle kadın üyelik oranının geliştirilmeye ihtiyacı olduğu
söylenebilir.
Bölge halkı arasında gönüllü hizmet gruplarının faaliyetlerine katılım oranı çok
düşüktür (yüzde 10). Bu açıdan Balıkesir ve Çanakkale arasında önemli bir fark da yoktur. Bu
düşük oranın, sosyal sermaye ve dayanışma açısından olumsuz etkiler yaratacağı
öngörülebilir.
Eğitime İlişkin Zayıf Yönler
İç kesimlerde eğitim düzeyleri merkez ve kıyı kesimlere göre daha düşüktür. Benzer
şekilde, okuryazar olmayan kesim içinde kadınların oranı yüksek olduğu gibi farklı eğitim
düzeylerinde de kadınların oranı çoğunlukla erkeklerden daha düşüktür.
Ekonomik Yaşam ve Sosyal Güvenceye İlişkin Zayıf Yönler
Bölge halkının büyük çoğunluğu (yüzde 90’dan fazlası) düşük ve orta seviyede gelir
gruplarına mensup bireylerdir. Hiçbir geliri olmayanların oranı da yüzde 2,1’dir. Bölgede
hanehalkı gelir düzeyleri de paralel özellikler taşımaktadır. Bölge halkının yüzde 78’i 2000
TL veya daha az toplam hane halkı gelirine sahiptir. Dolayısıyla araştırma verileri bölgede
yoksulluk sorunun ve gelir dağılımındaki dengesizliğin çok ciddi bir düzeyde olduğuna işaret
etmektedir.
Bölgede işgücü hemen hemen tarım (yüzde 39,6) ve hizmetler (yüzde 41,8) sektörüne
eşit olarak dağılmış durumdadır. Dolayısıyla bölgenin işgücünde sanayi sektörünün yeri
düşüktür (yüzde 18,6). Bu durum bölgenin göç yoluyla daha fazla büyümesine ve gelişmesine
pek imkân vermemektedir.
Bölgede evhanımı olanların, diğer bir deyişle gelir sağlayıcı bir işte çalışmayan
kadınların oranı yüzde 30 gibi yüksek sayılabilecek bir orandır. Üstelik kıyı ve iç kesimlerde
ev hanımlarının oranı şehir merkezine kıyasla daha fazladır.
208
Bölge halkının önemli bir kesimi (yüzde 14) herhangi bir sosyal güvenceye sahip
değildir. Herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmayanlar daha çok iç kesimlerde
toplanmaktadır.
Bölge halkının tüketimi seven ve bu nedenle de borçlu bir popülasyon olduğu
söylenebilir. Nitekim, bölge halkının çok önemli bir kısmı (yüzde 46.2) herhangi bir kişi yada
kuruma borçlu durumdadır.
Bölge halkının çok büyük bir kısmı (yüzde 80) az ya da çok hiç tasarruf
yapamamaktadır ve yine büyük bir kısmı (yüzde 62) ileriye doğru hiçbir yatırım planına sahip
değildir. Bu durum gelir düzeyinin düşüklüğü ve tüketimi sevme eğilimleriyle uyumlu bir
sonuçtur ancak birey ve ailelerin finanssal istikrarı ve güvenliği için potansiyel tehlikeler
taşımaktadır. İleriye dönük yatırım planları olanların ise büyük kısmı üretime değil,
gayrimenkule ve tüketime dayalı planlara sahiptir.
Yaşam Koşulları ve Memnuniyetine İlişkin Zayıf Yönler
Bölge halkı içinde yaşamından genel olarak memnun olmayan yüzde 13 gibi önemli
bir kesim mevcuttur. Buna paralel olarak bölge halkının bir kısmı yaşadığı ilden,
köy/mahalleden ve yaşadığı yerin ulaşım olanaklarında da memnun değildir.
Bölge halkı yaşadığı kentte “bisiklet yolu”, “yürüyüş parkuru”, “sinema”, “alışveriş
merkezi”, “park”, “eğlence merkezleri”, “spor tesisleri” ve “sağlık” ve eğitim kuruluşu” gibi
konularda kentlerinde ciddi yetersizlik hissetmektedir.
Bölge halkı aynı zamanda işsizlik, sosyal ve kültürel imkânların bulunmayışı, park,
trafik ve ulaşım yetersizliklerini yaşadıkları illerin en önemli sorunları olarak
algılamaktadırlar.
Oranı nispeten düşük de olsa (yüzde 5) bölge halkı içinde sosyal dışlanma ve
ayırımcılık yaşayanlar en fazla etnik kökeninden, dini ve siyasi görüşlerinden dolayı bu
deneyimleri yaşadıklarını düşünmektedirler.
BÖLGENİN FIRSATLARI
SWOT analizinde analize konu olan öznenin fırsatları (opportunities) özneye dışsal olan
yani kendi yapısı ve karakteristik özellikleri dışında başka faktörlerden kaynaklanan olumlu
209
özelliklerdir. Hedeflere ulaşmada fırsatların iyi değerlendirilmesi ve fırsatlardan
yararlanılması beklenir.
Bölge sahip olduğu sosyal, ekonomik, coğrafi avantajlarını kullanarak birçok sosyal
kesim için cazibesini arttırabilir ve onları kendisine çekerek büyüme ve gelişme hedeflerine
ivme kazandırabilir. Bu bağlamda kısaca betimlediğimiz aşağıdaki fırsatları tartışmaya
açmayı önermekteyiz.
Yeni Ulaşım Projeleri Fırsatı: Güney Marmara Bölgesinin, özellikle de Balıkesir
kentinin,büyük kentlere ve turizm merkezlerine ulaşım yolları üzerinde bulunduğu
bilinmektedir. Bu konumunun yarattığı mevcut avantajlara ek olarak, İzmir-Ankara arasında
hızlı tren projesi ve İzmit Körfezi köprüsü projesi gibi projelerin hayata geçirilmesi daha hızlı
ve güvenli ulaşım imkânları yaratacak ve bölgeye birçok yeni fırsatlar sağlayacaktır. Bu
bağlamda özellikle bölgeye mal ve insan giriş-çıkışlarının artacağı ve bölgedeki hizmet
sektörünün gelişimine katkı sağlayacağı beklenebilir.
Tarihi Mekân ve Kahramanlar Fırsatı: Ulusal/uluslararası tarihte önemli mekân,
olay ve kahramanların mevcudiyetinin yerel ve bölgesel kalkınmada ciddi roller
oynayabileceği genel olarak kabul edilen bir olgudur. Hem ulusal hem uluslararası tarihte
önemli sayılan birçok mekân, olay ve kahramana (Çanakkale, Troy, Kuvva-i Milliye hareketi,
Kazdağları, Yunan mitolojisi vb.) sahip olduğu bilinen Güney Marmara Bölgesi profesyonel
tanıtım faaliyetleri yoluyla özellikle turizm açısından yeni fırsatlar yaratabilir. Bu bağlamda
genel olarak ulusal turizmle karakterize edilen bölge turizmi uluslararası turizm kimliği de
kazanabilir.
Turizm Fırsatı: Turizmin ülke ekonomisine ve kalkınmasına sağladığı katkı genel
olarak bilinmekte ve bu nedenle geliştirilemeye çalışılmaktadır. Bu bağlamda Güney ve Ege
kentlerimiz uluslararası turizm merkezlerine dönüşmüş bulunmaktadır. Güney Marmara
Bölgesi ise çoğunlukla bölgesel ve ulusal çapta turistlere hitap edişiyle tanınmaktadır. Oysa
uluslararası turistler dahi artık doğal sosyal ve fiziki yapısını koruyan, yerli halkla iletişim
kurabilecekleri, “keşfedilecek yeni yerler” arayışı içindedirler. Güney Marmara Bölgesi, etkin
tanıtım faaliyetleri yoluyla bu “keşfedilecek yeni yerler” arasında yerini alabilir. Öte yandan,
modern turist, sadece denize girip, güneşlenebileceği bir tatil merkeziyle değil, çeşitli hobi
etkinlikleri gerçekleştirebileceği yerlerle de ilgilenmektedir. Bu bağlamda Güney Marmara
Bölgesi, en sıklıkla yapılan hobi etkinliklerden bazılarında (yüzme, yürüyüş/treaking,
hayvanlarla meşguliyet, avcılık, vb) diğer bölgeler için de bir çekim merkezi haline
210
getirilebilir. Bölgenin bu potansiyellerinin geliştirilmesi ve tanıtımı bölgenin ekonomik,
sosyal ve kültürel hayatına ciddi katkılar sağlayabilir.
Yatırımcıların Beklentilerine Uygunluk Fırsatı: Ulusal ve uluslararası
yatırımcıların belli beklentilere göre yatırım yaptıkları bilinen bir gerçektir. Yatırımcı,
maksimum kazanç için yatırım yapacağı yerde istikrarlı bir siyasal ve yasal ortamın yanı sıra
ucuz emeği ve eğitimli insan gücünün mevcudiyetini de arzu eder. Diğer birçok bölgeye
kıyasla Güney Marmara Bölgesinin yeni ekonomik yatırımların gerektirdiği eğitimli insan
potansiyeline sahip olması önemli bir fırsat teşkil etmektedir.
Emek Göçü Fırsatı: Göç alan bir bölgenin belli sorunlarla birlikte belli fırsatlar da
elde ettiği kabul edilir. Göç almak, ekonomik gücün ve canlılığın bir göstergesi olduğu gibi
bizzat bu gücü pekiştiren ve geliştiren bir kaynak da olabilir. Özellikle 1950’lerden günümüze
kadar Türkiye’de yoğun bir iç ve dış göç yaşandığı bilinmektedir. İstanbul, Ankara, İzmir,
Bursa, Diyarbakır, Mersin, Adana gibi illerimizin bu bağlamda en fazla göç alan iller olarak
belirmektedir. Ancak bu illerimizin bir ölçüde göçe doymuş oldukları, yeni gelenler için
pahalı yaşam koşulları ve sınırlı olanaklarıyla cazibelerini kaybetmeye başladığı ileri
sürülebilir. Artık yeni göçmenler, çocuklarına iyi eğitim sunabilecekleri, yaşam koşullarının
ucuz olduğu, yeni iş ve yatırım fırsatlarının bulunduğu, “bakir göç alanları” gözetmektedirler.
İstihdam olanaklarını artırmak koşuluyla, Güney Marmara Bölgesi yeni göçmenlerin bu
arayışlarına cevap verebilme potansiyeline sahiptir.
Eğitsel Fırsatlar: Üniversite eğitimi almak için kendisine yer ve üniversite seçme
sürecindeki öğrenciler ve velileri elbette öncelikle akademik ilgi alanlarını, eğitim kalitesini
ve mezun olduktan sonra elde edecekleri istihdam olanaklarını gözetirler. Ancak bu kriterlerin
yanı sıra onların tercihlerini belirleyen diğer faktörler arasında güvenlik, ucuzluk, ulaşım
kolaylığı ve ailelerine coğrafi yakınlık gibi faktörleri de dikkate alırlar. Türkiye toplam
nüfusunun yaklaşık yarısının Marmara ve Ege Bölgelerinde yaşamakta olduğu ve Güney
Marmara Bölgesinin de bu iki bölgenin tam ortasında yer aldığı, diğer bölgelere kıyasla bu
bölgenin nispeten güvenli, ucuz ve ulaşım kolaylığına sahip bir bölge olduğu dikkate
alındığında Güney Marmara Bölgesinin sahip olduğunun birkaç katı daha üniversite
öğrencisini kendisine çekebileceği anlaşılacaktır. Bu bağlamda bölgede yeni devlet
üniversiteleri ile birlikte özel/vakıf üniversiteleri de açılabilmesi için bölgenin kanaat
önderlerinin ve girişimcilerinin aktif rol almaları gerekecektir.
211
“Emekli kenti” fırsatı: Bölge kentleri ile ilgili olarak “emekli kenti” imajı mevcuttur.
Bu imajın arka-planında da bölge kentlerinin güvenli, ucuz, sakin, büyük kentlere yakın ama
onların yorucu etkilerinden uzak olma özellikleri yattığı söylenebilir. Dolayısıyla bölge
Türkiye kamuoyundaki mevcut bu imajından yararlanabilir ve çok daha fazla emekliyi
kendisine çekebilir.
BÖLGENİN TEHDİTLERİ
SWOT analizinde analize konu olan öznenin tehditleri (threats), özneye dışsal olan yani
kendi yapısı ve karakteristik özellikleri dışında başka faktörlerden kaynaklanan olumsuz
özelliklerdir. Hedeflere ulaşmada tehditlerin olumsuz etkilerinden korunmak için stratejiler,
öneriler ve tedbirler geliştirilmesi beklenir.
Yukarıda paylaştığımız fırsatların yanı sıra bölge, aşağıdaki genel ve özel tehditlerle de
yüzleşmek ve bunları aşmak durumundadır.
Rekabet Tehdidi: Rekabet özünde olumlu ve yararlı bir olgudur çünkü (adil) rekabet
yaratıcılığı, yenilikleri, gelişmeyi teşvik eder. Rekabetin olmadığı bir ortam belki
homojenliğini korur ama başkaları karşısında genellikle durağan ve zayıf kalır. Bireyler,
organizasyonlar, ülkeler gibi kentler ve bölgeler de birbirleriyle rekabet içindedirler. Kentler
ve bölgeler de rakipleri karşısında her alanda veya belirli alanlarda yarışmak
durumundadırlar. Güney Marmara Bölgesi de özellikle turizm, eğitim ve endüstriyel yatırım
alanlarında birçok rakibe sahiptir. Rekabette başarılı olmanın öncelikli şartı rekabet eden
aktörün kendisini ve rakiplerini iyi tanıması, kendisinin ve rakiplerinin güçlü ve zayıf
yanlarını, fırsatları ve gerçekçi hedeflerini iyi tahlil etmesidir.
Hızlı Gelişme Tehdidi: Hızlı gelişmenin bireyler ve toplum üzerinde genellikle ağır
faturaları olur. Özellikle hazırlıksız, kontrolsüz ve plansız bir gelişme süreci birçok sosyal,
ekonomik, kültürel, kentsel sorunu beraberinde getirir. Değerler sisteminde çözülme, sosyal
ve kültürel uyumsuzluk, çarpık kentleşme, intihar, suç ve suçlu sayısında artış, işlevsiz aileler
ve çevre kirliliği bu sorunlardan bazılarıdır. Hızlı gelişme potansiyeli olan Güney Marmara
Bölgesinin bu gibi sorunlara muhatap olma riski de yüksektir.
Tarım ve Hayvancılığa Yönelik Olumsuz Ulusal Politikalar Tehdidi: Özellikle
siyasal ve ekonomik kriz ve istikrarsızlık dönemlerinde izlendiği görülen bazı ulusal
politikaların ülkenin tarım ve hayvancılık sektörlerinde yıkıcı etkiler yarattığı gözlenmiştir.
212
Bu sektörlerin Güney Marmara Bölgesinin ekonomik yaşamında oynadığı güçlü rolden dolayı
bu tür politikalara karşı bölgenin çok daha hassas olduğu ve derin bir şekilde etkilenme riski
taşıdığı söylenebilir.
Mezhepsel ve Etnik Gerilimler Tehdidi: Türkiye hızla gelişen ve büyüyen bir ülke
olmasının yanı sıra mezhepsel ve etnik çeşitliliğe de sahip bir ülkedir. Uluslararası ve/veya
ulusal politik aktörlerin çeşitli motivasyonlarla başlatabileceği mezhepsel ve/veya etnik
çatışma ve gerilimler bu bağlamda ciddi bir çeşitliliği olan Güney Marmara Bölgesini de
olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir.
İllegal Göçmenler Tehdidi: Küreselleşme süreci mal, sermaye ve bilgi akışının
önündeki engelleyici sınırları kaldırmaktadır. Emek gücünün dolaşımı ise hala ulusal sınırlar
engeline takılmakta ve birçok kural ve yasak ile frenlenmektedir. Ancak çeşitli nedenlerle
milyonlarca insan vatanlarını terk etmeye ve yeni vatandaşlıklar peşinde koşmaya devam
etmektedir. Çoğu kez bu macera illegal yollarla olmaktadır ve dünyanın belirli yerleri illegal
göç güzergâhları olarak belirmektedir. Güney Marmara Bölgesi’nin (özellikle Ayvalık ilçesi)
de bu güzergâhlardan birisi olduğu gözlenmektedir. Bu bölgenin illegal göçmen güzergâhı
olarak ünlenmesi bölgenin saygınlığına zarar vereceği gibi her türlü yatırım alanı için cazibe
oluşturmasını da engelleyebilir.
Araç Trafiği Tehdidi: Ege ve Güney kıyılarımızdaki turizm merkezlerine yolculuk
yapan turistler Güney Marmara Bölgesinden geçmek durumundadırlar. Bu durum bölgede
ciddi bir trafik yoğunluğu yaratmaktadır. Bu durum Bölgede Türkiye ortalamasına göre daha
fazla trafik kazası yaşanmasında etkili olmaktadır.
Deprem Tehdidi: Türkiye’nin birçok bölgesi ciddi deprem tehdidi altındadır ve
sıklıkla deprem deneyimi yaşamaktadır. Daha önemlisi, bu bölgelerdeki binaların çoğunluğu
(kamu binaları da dâhil) depreme karşı dayanıksız ve içinde yaşanması tehlikeli bir durum arz
etmektedir. Güney Marmara Bölgesi de birinci derecede deprem bölgesidir ve sıklıkla irili
ufaklı depremlere sahne olmaktadır. Yeni inşa edilen binaların deprem yönetmeliğine göre
inşa edilmesine dikkat edilse de tehlike arz etmeye devam eden binlerce bina mevcuttur.
Ayrıca, birinci derecede deprem bölgesi olmak yatırımcılar, göçmenler, öğrenciler, turistler ve
emekliler gibi potansiyel olarak bölgeye ilgi duyabilecek kesimler üzerinde caydırıcı ve kaygı
yaratıcı etkiler uyandırabilir.
213
ÖNERİLEN STRATEJİLER VE ÖNCELİKLER
Bu bölüm, bölgenin sorunları ve ihtiyaçlarına yönelik öneriler, öncelikler ve tedbirler
sunmayı amaçlamaktadır. Bu yapılırken bir yandan araştırma bulguları diğer yandan bu
bulguların kendileriyle paylaşıldığı bölge kanaat önderlerinin görüşleri dikkate alınmaktadır.
Sunulan öneriler ve görüşler bu bağlamda nihayetlendirilmiş son sözler olma iddiasından uzak
olup konunun olgunlaştırılması için tartışma açıcı ön-sözler işlevi görmeyi hedeflemektedir.
Sunulacak öneri ve görüşlere başlamadan önce kamusal strateji ve planlara sadakatin
önemini vurgulamak yerinde olacaktır. Kamusal sorun ve ihtiyaçlar doğrultusunda belirlenen
strateji ve planlamaların gerçekleştirilmesi ne yazık ki kamu idarecilerinin insiyatif ve
tutumlarından köklü şekilde etkilenmektedir. Bir dönemde belirlenen strateji ve planlamaların
bir kamu idarecisinin (vali, belediye başkanı, müdür vb.) başka bir yere tayini veya
değişimiyle birlikte rafa kaldırıldığı ve yerini başka önceliklerin aldığı ancak onların da
tamamlanmadan yine idareci değişimiyle birlikte yarım kaldığı sıklıkla gözlemlenmektedir.
Dolayısıyla, bölge ve kent gelişiminde önemli roller oynaması beklenen strateji ve planların
idareci değişiminden etkilenmeyecek bir mekanizmaya kavuşturulması ve onlara sadık
kalınması gereği vurgulanmalıdır.
Bu araştırmanın dayadığı kavramsal ve mantıksal çerçeveye bağlı kalarak öncelik, öneri
ve önlemlerin iki ana başlık altında sunulması uygun olacaktır.
Sosyo-Kültürel Yapıya İlişkin Öneri ve Öncelikler
Demografik Öncelik ve Öneriler: Daha önce de dikkat çekildiği gibi Güney
Marmara Bölgesi’nde nüfus artış hızı giderek düşmektedir. Bireyler modern eğilimlere paralel
olarak az çocuk yapmakta ve buna uyumlu ideal çocuk sayısı algılarına sahiptirler. Mevcut
haliyle sahip olunan çocuk sayıları bölge halkının kendisini yeniden üretmesinde sorunludur.
Her ne kadar sahip olunan çocuk sayısının azlığı (1-2) mevcut çocukların refahı ve iyi hali
için bir avantaj olarak görülse bile bir yandan toplumun kendini yeniden üretimi diğer yandan
214
bölgenin sosyo-ekonomik gelişimi için ek nüfus eklemlemesine gereksinimi vardır. Bunun
için daha fazla çocuk yapılmasının ve/veya dışarıdan bölgeye göçün teşviki iki ayrı
alternatiftir. Bölgenin kanaat önderleri dışarıdan göçe çok sıcak bakmamaktadırlar. Bölge
halkının genel tutum ve kültürü dikkate alındığında,
a) daha fazla çocuk sahipliğinin özendirilmesi,
b) eş-zamanlı olarak da seçici bir göçmen çekme yaklaşımı uygun stratejiler
olarak belirmektedir.
Kadınlara Yönelik Öncelik ve Öneriler: Ülke çapında kadınların toplumdaki
dezavantajlı konumları Güney Marmara Bölgesi kadınları için de geçerliliğini korumaktadır.
Bu bağlamda aşağıdaki öncelik ve öneriler dikkate alınmalıdır:
İlk olarak, kadınlar arasında –özellikle iç kesimlerde yaşayan kadınlar - eğitim düzeyi
erkeklere göre daha düşüktür. Bu durumun giderilmesi öncelikli hedefler arasında yer
almalıdır.
İkinci olarak, gelir getirici bir işte çalışmayan “evhanımlığı” yapan kadınların oranı
Türkiye’de olduğu gibi Güney Marmara Bölgesinde de yüksektir. Bu durum hem önemli bir
işgücünün atıl kalmasına neden olmakta hem de kadınları ekonomik açıdan erkeklere bağımlı
kılmaktadır. Dolayısıyla, ev hanımlarını iş yaşamının aktif aktörleri haline getirecek projelere
destek vermek önemsenmeli ve öncelenmelidir. Bu bağlamda, tüm işyerlerinde çocuk
bakımevlerinin/kreşlerin oluşturulmasına, isteyen kadınlara meslek edindirme kurslarının
sağlanmasına ve evlerinde iş yapma becerilerinin kazandırılmasına dönük projeler
desteklenmelidir.
Güney Marmara Bölgesinde “kaçarak/kaçırarak evlenmek” oldukça yaygın bir evlilik
türüdür. Bu tür evliliğe başvuranlar çoğu durumda henüz reşit olmamış genç kızlardan
oluşmaktadır. Bu şekilde evlilik yapan kızlar sıklıkla kendi ebeveynlerinin maddi/manevi
desteklerinden mahrum kalmakta, gelin gittikleri aile ortamında ise horlanmakta ve
hırpalanmaktadırlar. Bu kadınlar sıklıkla şiddete de maruz kalmakta ve boşanma yoluna
gitmektedirler. Genç kadınları bu evlilik yoluyla yaşadıkları olumsuz deneyimlerden korumak
maksadıyla genç kızlara (ergenlik çağındakiler dâhil) yönelik bilinç/farkındalık yaratıcı,
eğitici projelere destek verilmelidir.
Yukarıdakilere ek olarak kadınları çok yakından ilgilendiren ama gerçekte diğer aile
üyelerine de dönük olması gereken şu hususları da gözetmek gereklidir:
215
o Aile-içi şiddet: Türkiye’nin genel bir sorunu olan aile-içi şiddet, özel olarak
kadına yönelik şiddet, Güney Marmara Bölgesinde de sıkça gözlemlenen bir sorun olduğu
için şiddetin failleri ve mağdurlarına yönelik mevcut yasal düzenlemelerin dışında ek tedbirler
ve projeler geliştirilmesi gereklidir. Bu bağlamdaki yenilikçi projeler –özellikle ilgili resmi
kurumlar ile STK’lar arasında işbirliğine dayanan projeler – öncelikle desteklenmesi gereken
bir alandır.
o Gerçekçi Olmayan Kazanç, İş ve Tüketim Beklentileri: Araştırma bulguları
Güney Marmara Bölgesi halkının büyük bölümünün yoksulluk sınırında veya altında kazanca
sahip olduğunu, yarıya yakınının çeşitli kişi veya kurumlara borçlu olduğunu, yüzde 80’lik bir
kesimin tasarruf yapamadığını ama öte yandan akıllı cep telefonu, internet, paralı kanallar,
büyük ekran televizyon gibi lüks sayılabilecek tüketim araçlarına sahip olduğunu
göstermektedir. Bu durum gelir gücü ile tüketim gücü arasında ciddi bir dengesizliğe işaret
etmektedir. Diğer yandan, bölgenin kanaat önderleri bölge insanının iş ve kazanç
beklentilerinin gerçekçi olmadığına, özellikle gençlerin ve işsiz kadınların (evhanımlarının)
kolay, yorucu olmayan, masabaşı işler arzu ettiklerine, her işi beğenmediklerine, çok çeşitli
mazeretlerle “işten kaçındıklarına”, işin gerektirdiği bilgi ve becerilere sahip olmadıklarına
dikkat çekmektedirler. Dolayısıyla kolay para kazanma ütopyalarıyla ve ölçüsüz/sorumsuz
tüketim eğilimleriyle mücadele de öncelikli eylem alanlarından birisi olarak belirmektedir.
Ürettiğinden fazla tüketen bir toplum olmanın önüne geçmeye hizmet edecek, bireyleri
üretime ve girişimciliğe teşvik edecek projeler desteklenmelidir. Bu bağlamda birey ve
ailelere yapılan sosyal yardımların da gözden geçirilip, onları atalete sürüklemeyecek bir
karaktere kazandırılması önerilir.
o Evlilik ve Aile Yönetimi Kursları/Seminerleri: Türk toplumu güçlü aile
yapısına sahip olmakla övünen bir toplumdur. Birçok toplumla kıyaslandığında bu övgüyü
hak ettiği de kabul edilebilir. Ancak modernleşmeyle birlikte Türk ailesinde de ciddi
sorunların baş gösterdiği görmezlikten gelinemez. İşlevsiz ailelerin ve boşanan çiftlerin sayısı
genel Türk toplumunda olduğu gibi Güney Marmara Bölgesi halkında da yükselme
eğilimindedir. İşlevsiz aile ve boşanma sorununun arkaplanında eskiden geleneksel yapı ve
kurumların gördüğü işlevlerin yeni yaşam koşullarında karşılıksız kalması ve yeni (modern)
yaşam koşullarında bireylerin gerekli donanımdan yoksun olmaları aranmalıdır. Bu sorunla
başa çıkabilmek için modern bireyin ilgili donanım ve desteklere kavuşturulması gereklidir.
Modern bireyler (özellikle gençler), evliliklerinde cinsel sorunlar, eşler arası iletişimsizlik,
216
kişilik çatışmaları, çocuk bakımı, aile bütçesi yönetimi gibi çok önemli birçok konuda yetersiz
bilgi ve beceriler nedeniyle evlilik ve aile yaşamlarında ciddi sorunlar deneyimlemektedirler.
Bu nedenle geleneksel eğitim yöntemlerinin dışında, modern bireyin evlilik ve aile yaşamında
beceri ve başarılarını artırıcı interaktif, deneysel öğrenme metotlarına dayalı eğitim
kursları/seminerleri öncelikle desteklenmeye gereksinim duyan bir alandır.
Sosyal ve Kültürel Kapital Gelişimine YönelikÖncelik ve Öneriler: Bu bağlamda
birkaç husus öncelikli olarak belirmektedir:
o Araştırma bulguları Güney Marmara Bölgesinde geleneksel hemşehrilik
ilişkilerinin güçlü olduğuna ancak sivil toplum kuruluşlarına üyelik ve faaliyetlerine katılımın
düşük olduğuna işaret etmektedir. Özellikle kurumsal ve yapılandırılmış gönüllü hizmet
faaliyetlerine katılım da düşük görünmektedir. Kadınlar bu alanda erkeklere göre daha da
geride yer almaktadırlar. Oysa gelişmiş ülkelerdeki gönüllü hizmet araştırmaları tam tersine
kadınların daha fazla gönüllü hizmet çalışması yaptıklarını göstermektedir. STK’lara üyelik
ve gönüllü hizmet çalışmalarının bir yandan bireylerin sosyal kapitallerinin gelişimine hizmet
ederken diğer yandan kendi kişisel gelişimlerine ve yerel toplulukların gelişimine çok ciddi
katkılar sağladığı bilinmektedir. Dolayısıyla genel olarak tüm popülasyonda özel olarak da
kadın ve gençler arasında gönüllü hizmet çalışmalarına katılımı güçlendirecek girişim ve
projeler desteklenmelidir.
o Güney Marmara Bölgesi halkı genel olarak yaşamlarından ve yaşadıkları
kentin olanaklarından memnun olsalar da sosyal ve kültürel etkinliklere katılım oranlarının ve
olasılıklarının yetersizliği de bir gerçektir. Bölge insanının sosyal yaşamı iş, eğlence, din ve
spor faaliyetleri etrafında toplanmaktadır. Sanatsal ve diğer kültürel faaliyetler ve olanaklar
çok sınırlı kalmaktadır. Öte yandan bölge insanı çok fazla televizyon ve bilgisayar ekranı
karşısında vakit harcamakta, bedensel harekete dayalı faaliyetlerden uzak durmaktadır. Bu
eğilim, hem beden ve ruh sağlığı açısından olumsuz sonuçlar yaratabilir hem sosyal ve
kültürel kapitali kısıtlar. Dolayısıyla, özellikle gençler için dijital kültür (bilgisayar ve
internet) okur-yazarlığı kazandırarak gerekli ve yeterli düzeyde bu kültürden yararlanmalarını
sağlayacak aynı zamanda onları aktif bir yaşam tarzına özendirecek projeler desteklenmelidir.
Ek olarak yerel yönetimler ve STK’lar daha fazla ve çeşitli kültürel organizasyonlar
düzenlemeleri için teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.
o Güney Marmara halkı, yerli, “muhacir” ve geçici göçmen kesimlere sahiptir.
Ayrıca mezhepsel bir çeşitlilik de mevcuttur. Bu nitelikler çokkültürlü bir yapıya işaret etse
217
de çokkültürcü bir tutumun varlığını kanıtlamaz. Hızla büyüme potansiyeline sahip olan bölge
yakın gelecekte ülkenin farklı bölgelerinden göçmen de alabilir. Ayrıca yüzde 5 oranında da
olsa bir kesim dışlanma ve ayırımcılık yaşadıklarını belirtmektedir. Dolayısıyla sosyal
entegrasyonu kolaylaştırmak ve barışçıl bir ortamın muhafazası için bölgede çokkültürcü bir
tutumun ve farklılıklara karşı saygı anlayışının dominant olması zorunludur. Ancak, bölgede
bunun aksine bazı emareler gözlenebilmektedir. Bu nedenle, her türlü farklılığa saygı ve
farklılıklara rağmen birlikte barışçıl yaşam kültürünü geliştirip pekiştirecek projeler
desteklenmelidir.
Sosyo-Ekonomik Yapıya İlişkin Öneri ve Öncelikler
Altyapısal Öncelik ve Öneriler: Güney Marmara Bölgesi halkı, yaşam alanlarında
yeterince sosyal ve kültürel imkânların bulunmayışından, sinema, alış-veriş merkezi, eğlence
merkezleri, spor tesisler, sağlık ve eğitim kuruluşlarının yetersizliğinden, bisiklet yolu,
otopark, yürüyüş parkuru gibi ihtiyaçların karşılanamamasından şikayetçidir. Dolayısıyla,
yerel yönetimlerin ve yatırımcıların bu şikâyetleri giderici altyapı projeleri geliştirmeleri ve
hayata geçirmeleri en öncelikli sosyo-ekonomik alanlardan birisidir. Bu altyapı ihtiyaçlarını
karşılamaya dönük projelerin geliştirilebilmesi için yerel yönetimler ve işadamları arasında
düzenli görüşmeler organize edilmeli ve uygun teşvik programları oluşturulmalıdır.
İşsizlik, İstihdam ve Yatırımlara İlişkin Öncelik ve Öneriler: Bölgenin diğer en
önemli sosyo-ekonomik sorunu işsizliktir. Bu sorun, bölge halkının bir kısmının başka
bölgelere göç etmek istemesinin de temel nedenidir. İşsizlik sorununun aşılabilmesi için
özellikle endüstri ve hizmet sektörlerinde yeni yatırımlara gereksinim vardır. Bu yatırımlar
bölgenin mevcut işsizlik sorununu aşmak için olduğu kadar bölgenin çekebileceği yeni bir
göçmen kitlesi için de hayati önem taşımaktadır. Bu bağlamda aşağıdaki öncelik ve önerilere
dikkat çekilmelidir:
o Önceki bölümde dillendirilen fırsatlar değerlendirilerek bölge yeni yatırımlara
ve yatırımcılara evsahipliği yapabilir. Yapılacak yatırımların, bölge için avantaj teşkil eden
hususları ortadan kaldırmayacak bir karakter taşıması zorunludur. Diğer bir deyişle, yeni
yatırımların bölgenin doğal yapısını tahrip etmeyecek, çevre kirliliği yaratmayacak, turizm,
tarım ve hayvancılık sektörlerindeki kapasitesini etkisizleştirmeyecek özellikler taşımasına
özen gösterilmelidir.
218
o Bölgenin yerli ve yabancı yatırımcıları kendisine çekebilmesi için kendini çok
iyi tanıtabilmesi gereklidir. Bu nedenle, bölgenin ekonomik kapasitelerini profesyonelce
tanıtıcı yenilikçi projelere özel destek verilmelidir. Bu bağlamda bölgeyi ve kentlerini en iyi
karakterize eden slogan, afiş ve tanıtım materyallerinin oluşturulmasında etkin rol almak
isteyen kişi, şirket ve medya kuruluşlarına destek verilmelidir.
o Diğer bir strateji, tasarruf ve yatırımların kolektif bir karakter kazanması ve
üretici alanlara kaydırılması olmalıdır. Her ne kadar Güney Marmara Bölgesi halkının yüzde
80’ni tasarruf yapamadığını bildirse de geri kalan yüzde 20’lik bir kesimi tasarruf yaptığını
bildirmektedir. Öte yandan bölge halkının tasarruflarını çoğunlukla banka hesaplarında
tuttuğu veya altın aldığı veya gayrimenkule yatırdığı anlaşılmıştır ki bunların hiçbiri doğrudan
üretime dönük yatırımlar değildir. Bu, bölge halkında kolektif yatırım bilincinin
gelişmediğine veya bu tür yatırımlar için gerekli güven duygusu ve becerilerinden yoksun
olduğu anlamına gelmektedir. Tasarrufların küçük yatırımlar şeklinde ve üretim-dışı alanlarda
kullanılması hem kazancı minimize etmek hem de bölgenin istihdam sorununun aşılmasında
bir katkı sağlamamak sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle tasarruf sahiplerini kolektif
yatırımlara ve üretime dönük alanlara özendirici yenilikçi ve güven verici projelere destek
sağlamak yararlı olacaktır.
o Fırsatlar alt başlığı altında dile getirilen bölgede yeni üniversiteler tesis etme
fikri de bölgenin kültürel yaşamının canlanmasına yapacağı etkiler kadar hizmet sektöründe
istihdam açısından da domino etkisi yaratabilecek bir öneri olarak görülmeli ve
önemsenmelidir.
Diğer Öncelik ve Öneriler: Son olarak, bu araştırmanın yeterli bir derinlikte ele
almadığı çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler, kadınlar, göçmenler, azınlık grupları, yoksullar
gibi imkanları kısıtlı olan ve güçlendirilmeye (empowerment) gereksinim duyan spesifik
sosyal gruplara ayrı ayrı odaklanmış bilimsel araştırmalara ve uygulama projelerine de destek
verilmelidir.
219
GENEL DEĞERLENDİRME
Bir buçuk milyonu bulan nüfusuyla Güney Marmara Bölgesi, Türkiye’nin batı
kesiminin görece gelişmiş bölgelerinden birisidir. Bölgenin iki önemli şehri olan Balıkesir ve
Çanakkale daha çok hizmet ve sanayi ağırlıklı bir ekonomik yapıya sahip bulunmaktadır. Öte
taraftan hem tarım ve hayvancılık yapan iç bölgeleri, hem de balıkçılık ve turizme yönelik
kıyı kesimleriyle bölge önemli potansiyelleri içinde barındırmaktadır. Bölge, nüfus hareketleri
açısından görece durağan ve istikrarlı bir görünüm arz etmektedir. Bölge dışına gerçekleşen
göç, bölge dışından gelen göçle telafi edilmektedir. Başka bir deyişle bölge ne göç fazlası
almakta ne de vermektedir.
Sosyal, demografik ve ekonomik faaliyetlerdeki çeşitlilik ile kesimler arasındaki
işbölümü bölgeye özgü çelişki ve riskleri de içermektedir. İlk etapta bölgenin iç kesimleri, il
merkezleri ve kıyı kesimleri arasında önemli farklılıklar gözlemlenmektedir. Bu farklılıklar
hem sosyo-kültürel hem de sosyo-ekonomik yapı düzleminde kendini açığa vurmaktadır. İşte
bu gözlem ve tespitler, “TR22 Güney Marmara Bölgesi Sosyal Yapı Araştırması”nın çıkış
noktası olmuş ve bu çerçevede şu sorular araştırmanın temel problemi olarak formüle
edilmiştir:
Balıkesir ve Çanakkale illerinin iç kesimleri, il merkezleri ve kıyı kesimleri
arasında ‘yaşam tarzları’ ve ‘yaşam şansları’ bakımından ne tür farklılıklar ya da
benzerlikler bulunmaktadır? Bu farklılıklar ya da benzerlikler nasıl açıklanabilir?
Ayrıca söz konusu farklılıklar ya da benzerlikler, ilgili kentlerin ve bölgenin geleceğinde
nasıl bir rol oynayabilirler?
Önceki bölümlerde bu sorulara cevap mahiyette epeyce veriler sunulmuş ve analizler
yapılmıştır. Fakat hiçbir bölümde bu sorulara doğrudan bir cevap verilmiştir. Bu sonuç
bölümünde bu sorulara doğrudan cevaplar verilmek suretiyle genel bir değerlendirme
yapılacaktır. İlk önce araştırmada belirlenen coğrafi kesimler arasındaki farklılıkların ne
olduğu ya da hangi alanlarda yoğunlaştığı tespit edilecek, daha sonra bu farklılıkları etkileyen
değişkenler üzerinde durulacaktır. Farklılıklar ve benzerliklerden hareketle ilgili kent ve
bölgenin geleceği konusunda bazı fikirler üretilecektir. Son konudaki değerlendirmelerimiz
daha çok sosyal boyut bağlamında sosyal sorunlar ve bu sorunları yaşayan sosyal kesimler
üzerinden yapılacaktır. Bir anlamda gelecek dönemdeki plan çalışmalarının odak olarak
220
alması gereken sosyal gruplar ve onların sorunlarının bir portresi çizilecektir.
Güney Marmara Bölgesi, dışarıdan gelen gözlemcilere ilk etapta üç parçalı bir yapıya
sahip olduğu izlenimini vermektedir. Sosyo-ekonomik bakımdan tarım ve hayvancılığa dayalı
iç kesimler, balıkçılık ve turizme yönelik kıyı kesimleri ve hizmet sektörü ile sanayinin
ağırlıklı olduğu il merkezleri, sosyo-kültürel bakımdan ayrışmış yaşam tarzları olduğu
kanısını yerleştirmektedir. Başka bir deyişle geleneksel yaşam tarzının hakim olduğu iç kesim
ile kozmopolit il merkezleri ve kıyı kesimleri arasında bir kontrast olduğu sanılmaktadır.
Gerçekte bu algı, verilere dayalı olgular çerçevesinde değerlendirildiğinde nasıl bir tablo
ortaya çıkmaktadır?
Aşağıdaki tablodan görüleceği üzere ilk etapta şehirlere ve kesimlere göre bazı
farklılıklar saptanmıştır. Farklılıklar hem sosyo-kültürel hem de sosyo-ekonomik alanlarda
kendini hissettirmektedir. Sosyo-kültürel yapıdaki farklılıklar incelendiğinde, dini ve siyasal
tutumlar, hobiler, boşanma, sivil toplum kuruluşlarına üyelik ve bazı serbest vakit etkinlikleri
ile sosyal kültürel etkinliklere katılım gibi konularda şehirlerarası farklılıklar olduğu
görülmektedir.
Tablo 19: Kesimlerarası Sosyo-Kültürel ve Sosyo-Ekonomik Farklılıklar Çizelgesi
SOSYO-KÜLTÜREL YAPIDA FARKLILIKLAR
SOSYO-EKONOMİK YAPIDA FARKLILIKLAR
ŞEHİRSEL ŞEHİRSEL
Dini ve siyasal tutumlar Hobiler Boşanma tutumları Sivil toplum kuruluşlarına
üyelik Bazı sosyal kültürel
etkinliklere katılım
İşsizlik Gelir düzeyleri Tasarruf eğilimleri
KESİMSEL KESİMSEL
Ailede otorite Kadının ev dışında çalışması Bazı serbest vakit etkinlikleri Bazı sosyal kültürel
etkinliklere katılım
Eğitim düzeyleri İşsizlik Gelir düzeyleri Sosyal güvence Alkol-sigara kullanımı
Diğer taraftan aile otoritesi, kadının ev dışında çalışması, kızlık soyadının kullanımı, ilk
221
evlilik yaşı, dini uygulamalar, boşanma ve bazı serbest vakit etkinlikleri ile sosyal kültürel
etkinliklere katılım gibi konularda da iç kesim, kıyı ve il merkezlerine kıyasla daha geleneksel
bir yapı ve tutum sergilemektedir.
Sosyo-ekonomik yapıdaki farklılıkları özetlemek gerekirse şunlar söylenebilir: Eğitim
düzeyleri bakımından bölge halkının çoğunluğunu ilkokul ya da ilköğretim mezunları
oluştursa da kesimlere göre bakıldığında bazı farklılıklar gözlemlenmektedir. Kıyı ve il
merkezine kıyasla iç kesimde öğrenim seviyesi düşük gözükmektedir. Temel meşguliyetler
açısından hem şehirler hem de kesimler arasında farklılıklar saptanmıştır. Balıkesir’de özel
sektörde çalışan işçiler ile çiftçiler daha fazla iken, Çanakkale’de kamuda çalışan memur ile
esnaflar fazla gözükmektedir. İç kesimlere doğru gidildikçe de esnaf ve çiftçiler ağırlıklı bir
hale gelmektedir.
Gelir kaynakları ve düzeyleri bakımından bölgede düşük gelir grupları çoğunluğu
oluştursa da şehirlere ve kesimlere göre farklılıklar göze çarpmaktadır. En düşük gelir
grubuna Balıkesir il merkezinde ve iç kesimlerde daha yoğun olarak rastlanmaktadır. Bir
başka deyişle bölgenin yoksul kesimleri bu yörelerde yoğunlaşmaktadır. Bu duruma zıt olarak
iç kesimlerde kişiler daha fazla ev sahibi iken, şehirlerde daha fazla kiracı olarak oturmak
zorunda kalmaktadır. Yine aynı şekilde şehirlerde meskenlerin oda sayısı az iken, iç kesimde
bu daha fazla olabilmektedir.
Sosyal güvenceye sahip olmayan kesim daha çok iç kesimde yaşamaktadır. Buna karşın
borçlanma eğilimleri açısından şehirler ve bölgelere göre bir farklılık söz konusu değildir.
Bölgede en fazla sahip olunan popüler tüketim araçları içinde bilgisayar, internet ve otomobil
gelmektedir. Çanakkale şehri, bu bakımdan daha tüketimci bir eğilime sahip iken, tüketim
araçlarına erişimde iç kesimler daha dezavantajlı gözükmektedir. Tüketim harcamaları içinde
önemli bir yere sahip olan sigara ve alkol tüketimi, kesimsel bir karakter göstermektedir.
Sigara kullanımında bir fark olmamakla birlikte, alkol kullanımı il merkezi ve kıyı kesimlere
doğru gittikçe artmaktadır. Çanakkale görece daha fazla tasarruf yaparken, bu konuda
kesimler arası bir farklılık saptanmamıştır.
Bu farklılıkların ne kadar anlamlı olup olmadığı ileri düzeydeki testlerle yeniden
sınanmış ve şu sonuçlara ulaşılmıştır: ANOVA testi sonuçlarına göre iç bölgeler, kıyı kesimi
ve il merkezine kıyasla daha düşük eğitim düzeyine sahip olup kıyı kesimi ile il merkezi
arasında bir fark söz konusu değildir. İl merkezinde yaşayan bireylerin gelir düzeyi, iç
kesimlerde yaşayanlardan fazladır. Gelir düzeyinin ele alındığı diğer ikili bölge
222
karşılaştırmalarında bir fark bulunamamıştır. Ayrıca il merkezlerinde yaşayanların iç
bölgelerde ve kıyı kesimlerde yaşayanlara kıyasla daha fazla tatile çıktığı tespit edilmiştir. İç
bölgeler ile kıyı kesimi arasında tatile çıkma sıklığı açısından bir fark bulunamamıştır.
Bağımsız örneklem t testi sonuçlarına göre ise, Çanakkalelilerin eğitim ve gelir düzeyinin
Balıkesirlilerden az da olsa istatistiksel olarak daha fazla olduğu görülmüştür. İki şehir
arasındaki anlamlı fark daha çok örneklemin büyüklüğünden kaynaklanmaktadır. Örneklem
sayısının çok yüksek olduğu durumlarda Tip 1 hatası (doğru olan sıfır hipotezinin yanlış
olarak bulunması) yapma olasılığı çok büyüktür. Bu sebepten iki şehir arasındaki gelir ve
eğitim düzeyi açısından anlamlı fark fazla önemsenmemelidir. Örneklem sayısı çok büyük
olmasına rağmen iki il arasında sigara/alkol kullanma sıklığı ve tatile çıkma sıklığı açısından
herhangi anlamlı bir fark bulunamamıştır.
Ki- kare testi sonuçlarına göre, iç bölgelerde yaşayan bireylerin kıyı ile il merkezi ile
kıyaslandığında boşanmaya daha soğuk baktıkları (boşanmayı daha az normal karşıladıkları),
ailelerinde kararın daha çok baba tarafından verildiği, kendilerini siyasette daha çok
muhafazakâr demokrat gördükleri, ibadetlerini daha düzenli yaptıkları, daha az sigara ve alkol
kullandıkları, evlilik dışı cinsel ilişkileri daha az normal karşıladıkları, kadının dışarıda
çalışmasına daha soğuk baktıkları tespit edilmiştir. Görüldüğü üzere il merkezi ile kıyı
kesimler birçok açıdan benzerlik göstermekle beraber, iç bölgeler bu iki bölge ile
kıyaslandığında sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik açısından farklılık arz etmektedir.
Balıkesir ve Çanakkale illerinin siyasi görüş üzerinden karşılaştırıldığı ki-kare testi
sonuçlarına göre ise, milliyetçi görüşler açısından Balıkesir ve Çanakkale arasında bir fark
görülmemektedir, ancak Balıkesirlilerin daha fazla muhafazakâr demokrat, Çanakkalelilerin
ise daha sosyal demokrat olduğu tespit edilmiştir.
Özetle, iç kesim sadece eğitim düzeyi, gelir düzeyi ve tatile çıkma sıklığı gibi sosyo-
ekonomik göstergeler bakımından değil, boşanma, ailede otorite, dini ve siyasi tutumlar,
sigara ve alkol kullanımı, evlilik öncesi cinsel ilişki ve kadının ev dışında çalışması gibi
sosyo-kültürel yapının göstergeleri bakımından da diğerlerinden farklı bir tutum
sergilemektedir. Başka bir deyişle sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapı geleneksel ve kırsal
ağırlıklı iç kesimlere gittikçe farklılaşmakta, kozmopolit il merkezleri ve kıyı doğru kesimlere
gittikçe daha fazla benzeşmektedir.
Kesimler arası benzerlikler, kır ve şehir, kıyı ve iç kesim arasında mesafenin azaldığını ve
hatta kalktığını göstermektedir. Bu gelişme, hem dünyada hem de Türkiye’de hakim bir
223
trenddir. Modern iletişim ve ulaşım teknolojileri, seyahat ve turizm gibi etkinlikler, eğitim ve
iç göç gibi fırsatlar farklı kesimler arasındaki mesafeleri azaltmakta ve ortadan
kaldırmaktadır. Yoğun etkileşim, değer ve yaşam biçimlerde benzeşmeye yol açmaktadır.
Fakat bu hâkim trende rağmen bazı alanlarda farklılıkların sürmesi, nasıl açıklanabilir?
Yukarıda saptanan farklılıklar iç kesimin, il merkezi ve kıyıdan farklı bir yapı arz ettiğini
göstermektedir. Her ne kadar bu araştırmada kıyı, iç kesim ve il merkezi olarak belirlenen
kesimler arasında farklılıklar olduğu ve bu anlamda bölgenin üç farklı yüzü olduğu şeklinde
bir fikir ifade edilmişse de, araştırma sonuçları bölgede üç farklı sosyal yapı değil, iki farklı
sosyal yapı bulunduğunu ortaya koymuştur. İç kesim sadece sosyo-ekonomik bağlamda
yaşam şansları bakımından değil, sosyo-kültürel bağlamda yaşam tarzları bakımından da il
merkezi ve kıyı kesimden daha az şanslı ve daha fazla geleneksel bir yapı göstermektedir.
Bu farklılıklar bölgenin geleceğinde nasıl bir rol oynayabilir? Eğer yaşam şanslarında bir
değişme olmazsa iç kesim ve diğer kesimler arasındaki çelişkiler daha belirgin bir hale
gelecektir. Sosyo-ekonomik çelişkilerin keskinleşmesi, yaşam tarzları arasındaki benzeşme ve
tozlaşmayı da zorlaştıracaktır. Bu olumsuz senaryo, iç kesimdeki sosyal yapıda hiçbir
değişme olmaması durumunda ortaya çıkabilecek bir manzaradır. Oysa bölgenin sosyal
yapısını dinamik kılan etkenler hesaba katılırsa, o zaman daha olumlu bir senaryo çizilebilir.
Önceki bölümlerde yapılan analizlerde kuşak değişkenin sosyal yapıda belirli bir dinamizmi
temsil ettiği görülmüştür. Başka bir deyişle genç kuşaklar daha yüksek seviyede eğitime
katılarak iş ve yaşam şanslarını değiştirmektedir.
Bu değişim sürecini hızlandırmanın bir başka yolu, yaşam şansları zayıf ya da
engellenmiş kesimlere bölge kalkınma planı çerçevesinde destek veren projelerin yapılması
ve bu projelerde onlara öncelik verilmesidir.
O zaman şu soruya bir cevap vermek gerekiyor: Bölge halkının yaşam koşullarına
yönelik algısı nedir ve hangi kesimler, öncelik verilmesi gereken kesimler olarak
görülmelidir?
Bölge algısı ile olgular arasındaki fark, sadece gözlemcileri şaşırtmakla kalmıyor,
bölgede farklı türden sorunları deneyimleyen bölge halkını da yanıltmaktadır. İlk etapta bölge
halkı genel olarak yaşamından, yaşadığı il, ikamet ettiği mahalle ve köy ile yerleşim
birimindeki ulaşım olanaklarından memnun gözükmektedir. Hoşnut olmayan kesimin oranı,
ancak yüzde 10-15 civarında kalmaktadır. Başka bir açıdan bölgede sosyal dışlanma ve
ayrımcılığa maruz kaldığını ifade edenlerin oranı da (yüzde 5) düşük gözükmektedir.
224
Şüphesiz ki hoşnut olmayan ve dışlanmaya maruz kalan grupları ciddiye almak gerekir ama
ilk etapta söylenmesi gerekli olan şey, bölgede genel bir memnuniyetin hâkim olduğudur.
Ama bu memnuniyet bölgede sosyal sorunların olmadığı anlamına gelmiyor. Bölge sorunları
ve kısıtları, raporun 6. bölümünde ele alınmıştır. Burada tekrar o sorunları tekrarlamaya gerek
yoktur, ancak söz konusu sorunları sosyal boyut açısından farklı kesimler üzerinde yeniden
ele alınması yeni bir bakış açısı sunabilir ve hangi kesimlere yönelik özel ilgi bir ilginin
olması gerektiğini ortaya koyabilir.
Bölgede sosyal sorunlar ve kesimler iç içe geçmiş olmakla birlikte farklı başlıklar
altında incelenmesi mümkündür.
Tüm Türkiye’de olduğu gibi Güney Marmara Bölgesi’nde de yoksulluk önemli bir
sorun olup yoksullar bölge nüfusu içinde çok önemli bir yekûn tutmaktadır. İlgili
bölümde (5.2.3.) tartışıldığı üzere ölçütlere bağlı olarak yoksulluk sınırı altında
yaşayan nüfusun oranı yüzde 42 ile yüzde 78 arasında değişmektedir. Bu rakamlar
abartılı olsa bile, bölgede yoksulluğun varlığı bir gerçektir ve buna karşı önlemlerin
alınması gerekmektedir.
Yoksullar içinde şüphesiz ki işsizler önemli bir kategoriyi oluşturmaktadır.
Araştırmada işsizlerin oranı yüzde 6 civarında tespit edilmiştir. Kendi beyanlarına
göre işsizler ya eşlerinin çalışması ve işsizlik aylığı alarak ya da ailelerinin
desteğiyle ayakta kalmaktadırlar. İşsizlerin eğitim düzeylerinin göreceli olarak
düşük olması, geçerli bir mesleğe sahip olmamaları ve İŞKUR tarafından sunulan
işlerin beklentilerle uyuşmaması nedeniyle kendi pozisyonlarını iyileştirmeleri zor
gözükmektedir. Bu, işsizlik sorununu çözmek için bölgede daha fazla şey yapılması
gerektiğini ortaya koymaktadır.
Her ne kadar araştırmada işsiz olduğunu beyan edenlerin cinsiyetleri arasında bir
farklılık olmasa da gelir beyanlarında kadınların daha fazla yoksulluk sorunuyla yüz
yüze kaldıkları görülmektedir. Dolayısıyla kadınlar da yoksullukla mücadele de
öncelikli bir kategoriyi oluşturmaktadır. Kadınlar, sadece çalışma konumu ve gelir
düzeyleri bakımından değil, eğitim düzeyleri bakımından da erkeklere kıyasla daha
fazla oranlarda düşük pozisyona sahip bulunmaktadır. Bu durumda kadınların
konumunu iyileştirmek için çokyönlü bir yaklaşımın ortaya konulması
gerekmektedir.
Yoksulluk kesimsel bir analize tabi tutulduğunda bunun daha çok iç kesimlerin bir
225
sorunu olduğu anlaşılmaktadır. Hanehalkının toplam net aylık gelir düzeylerine
bakıldığı zaman, il merkezi ve kıyı kesimlere kıyasla iç kesimlerde düşük gelir
dilimine sahip olanların oranlarının yüksek olduğunu gözlemlenmektedir. Bu
durumda iç kesimler de yoksullukla mücadele çerçevesinde öncelikli bir grup
olarak görülmelidir.
Bölgede yaşlılar ve özürlülerin öncelikli bir grup olarak görülüp görülmeyeceği
tartışmalı bir durumdur. Her ne kadar hanehalkı toplam net aylık gelir düzeyleri
açısından yaşlıların göreceli olarak düşük gelir gruplarında daha fazla, yüksek gelir
gruplarında ise daha az temsil edildikleri görülmekle birlikte, bakmakla yükümlü
oldukları hanehalkı sayısının, evli ve orta yaş grubundakilere nazaran az olduğu
dikkate alınırsa konumlarının kötü olduğu söylenemez. Ancak yüksek yaşlı
grubundaki kesimin bakım masraflarıyla birlikte zor durumda olabilecekleri de
hesaba katılmalıdır. Araştırmada evinde özürlü bir bireyin olduğu aile oranı yüzde
6,5 civarında belirlenmiş ve özellikle Balıkesir şehrinde bir yoğunlaşma olduğu
görülmüştür. Ancak devletin engellilere sunduğu olanaklar dikkate alındığında
bölgesel sosyal politikalar açısından öncelikli bir grup olarak değerlendirip
değerlendirilmeyecekleri tartışmalı bir konudur. Hem yaşlıların hem de özürlülerin
konumları ve spesifik sorunları hakkında daha ileri düzeyde araştırmalar, onların
konumuna açıklık getirecektir.
226
SONUÇLAR VE ÖNERİLER
Genel değerlendirmelerden sonra, araştırmanın ortaya koyduğu önemli sonuçları bir kez
daha maddeler halinde sıralamak ve buna bağlı olarak düşünülebilecek önerileri de vermek
yerinde olacaktır.
SONUÇLAR
Sosyo-Kültürel Yapıya İlişkin Sonuçlar
Güney Marmara Bölgesi’nde hanehalkı ortalaması 3,3 olup şehirlere ve kesimlere
göre farklılıklar önemsizdir. Bölgede 3 ve 4 kişilik haneler oransal olarak (toplamı
yüzde 53,7) en baskın hane tipidir.
Ortalama aile büyüklüğü, ortalama hanehalkından biraz büyük (4,2) şehirlere ve
kesimlere göre farklılıklar önemsiz düzeydedir. Baskın aile modeli ise dört kişilik
ailedir ve bu aile modelinin oranı yüzde 40,2 olarak saptanmıştır.
Katılımcıların yüzde 6,5’i ailelerinde özürlü veya engelli bir bireyin bulunduğunu
belirtmektedir.
Güney Marmara Bölgesi’nde mevcut çocuk ortalaması (yüzde 2,5) ülke
ortalamasına (yüzde 2,5) eşit düzeydedir. Bölgenin şehirleri arasındaki farklar ise
önemsizdir. İç kesim görece daha fazla çocuk sahibidir.
İki çocuklu aileler bölgede yüzde 44,2 ile oransal olarak en fazla ağırlıklı aile tipini
oluşturmaktadır.
İdeal çocuk sayısı konusunda ortalama 2 veya 2,5 çocuk konusunda toplumsal
uzlaşma sağlanmış gözükmektedir. İdeal çocuk rakamlarıyla mevcut çocuk
rakamları karşılaştırıldığında arada kısmi bir farklılık söz konusudur. Şehir ve
kesimlere göre farklılıklar bulunmamaktadır.
Baba, aile içinde otorite olmaktan çıkmış ve tüm aile bireyleri karar sürecine
katılmaktadır. Katılımcıların yüzde 54’ü ailede ortaklaşa karar aldıklarını
belirtmektedir. 27,5’i ise sadece babanın karar aldığını belirtmektedir.
Gerek bölge genelinde gerekse bölgenin iki şehrinde, ezici bir çoğunluk çocuğun
cinsiyetinin erkek ya da kız olmasının önemli olmadığı vurgulamaktadır. Üstelik
kesimlere göre de herhangi bir farklılığa rastlanmamaktadır.
227
Katılımcıların yüzde 60 civarında bir kesimi, kadınların ev dışında çalışması
konusunda “Çalışmalıdır” görüşünü ifade ederken, hiçbir şekilde “Çalışmamalıdır”
diyen kesimin oranı yüzde 7 civarında kalmaktadır. Şehirler ve kesimler arasında
farklılıklar olmakla birlikte bu farklılıklar önemli farklılıklar değildir.
Kadının kendi soyadını kullanması hususunda yüzde 47-48 civarında bir kesim,
“eşinin soyadıyla birlikte kullanmalıdır” derken, yüzde 45-46 civarında bir kesim
ise, “sadece eşinin soyadını kullanmalıdır” görüşünü savunmaktadır.
Güney Marmara Bölgesi’nde ilk evlilik yaşı ortalaması 22 olup, Türkiye
ortalamasının altına düşmüş bulunmaktadır. Balıkesir ile Çanakkale arasında bu
bakımdan bir farklılık söz konusu değildir.
İlk evlilik yaşı, cinsiyete göre değiştiği gibi kesimlere göre de değişmektedir. İç
kesimde yaşayan bireyler, il merkezi ve kıyı kesimden yaşayanlara kıyasla ortalama
olarak bir yıl daha erken evlenmektedirler. Yine cinsiyet faktörü sadece bölge
genelinde değil, kesimlere göre de etkili gözükmektedir. Sözgelimi iç kesimlerde
kızların ilk evlenme yaşı 19,4’e kadar düşmektedir.
Gerek Balıkesir gerekse Çanakkale’de yüzde 68 civarında bir katılımcı grup,
“Evlilik yaşının giderek yükselmesini olumlu buluyorum” görüşüne katıldığını
bildirmektedir. Bu görüşe katılım, iç kesime ve il merkezine kıyasla kıyı kesiminde
daha fazla söz konusudur.
Evlilik öncesi cinsel ilişki, katılımcıların ezici çoğunluğu tarafından
reddedilmektedir. Ezici bir çoğunluk (yüzde 83-84) evlilikte sosyal, ekonomik,
kültürel ve yaş bakımından denklik olması gerektiğini savunmaktadır.
Başka bir dinden olan kişiyle yapılan evlilik, ancak yüzde 38 (Balıkesir) ve 42
(Çanakkale) oranlarında olumlu karşılanırken, Sünni ve Alevi kimseler arasındaki
evlilik görece daha yüksek bir düzeyde (yüzde 44 ve 49) kabul görmektedir.
Yüzde 85 oranında bir çoğunluk hem dini hem de resmi nikâhı gerekli görmektedir.
Güney Marmara Bölgesi’nde akrabalık evliliği sadece yüzde 6 civarındadır.
Bölgenin şehirleri arasındaki fark oldukça azdır.
Akrabalık evliliği, “Kesinlikle olmamalı, karşıyım” diyen katılımcıların oranı yüzde
70,7 (Balıkesir) ile yüzde 77,1 (Çanakkale) düzeyindedir.
“Boşanmak normal karşılanmalıdır” görüşüne yüzde 70 kadar bir çoğunluk olumlu
cevap vermektedir. Şehir ve kesimlere göre farklıklar büyük olmamakla birlikte
228
Balıkesir şehri ve iç kesimler boşanmanın normal karşılanmasına kısmen ihtiyatlı
bakmaktadır.
“Aldatmak” ve “şiddet”, büyük bir kesim tarafından (yüzde 77 ve 85) boşanmak için
geçerli bir sebep olarak görülmektedir. Yüzde 34,5 kadar bir kesim hariç tutulursa,
eşlerden birinin boşanmak istemesi durumunda diğer eşin buna müsaade etmesi
gerektiği görüşü paylaşılmaktadır.
Bölgede en fazla destek alan siyasal görüşler sırasıyla “muhafazakâr demokrat”
(yüzde 36,4), “sosyal demokrat” (yüzde 23,5) ve “milliyetçi” (yüzde 15,7)
yelpazedeki görüşlerdir. Muhafazakâr demokratlar, Çanakkale’ye kıyasla
Balıkesir’de daha güçlü gözükürken, bunun tersine sosyal demokratlar Balıkesir’e
kıyasla Çanakkale’de daha güçlü gözükmektedir.
“İnançlı değilim” diyen katılımcıların oranı yüzde 3’e varmamaktadır.
Katılımcıların yüzde 97’si “İnançlı” olduğunu ifade etmektedir.
İnançlılar, inançlarını pratik anlamda yaşama noktasında farklı tutumlar
sergilemektedir: Yüzde 21 civarında bir kesim inançlı olmakla birlikte ibadetlerini
yerine getiremediklerini söylerken, buna karşın yüzde 31 civarında bir kesim
ibadetlerini mümkün olduğunca düzenli bir şekilde yaptığını belirtmektedir. Yüzde
49 kadar bir kesim ise, ibadetlerimi kısmen ve düzensiz bir şekilde yerine
getirmektedir.
“İbadetlerimi mümkün olduğunca düzenli olarak yerine getiriyorum” diyenler
(yüzde 53) ile “İbadetlerimi kısmen ve düzensiz olarak yerine getiriyorum”
diyenlerin büyük bir çoğunluğu (yüzde 36,3) muhafazakâr demokrat bir tutum
sergilemektedir. Tersinden pratik anlamda dindarlık azaldıkça sosyal demokrat bir
tercih öne geçmektedir. Kendini milliyetçi olarak tanımlayanlara ise, daha fazla
pratik olmayan dindarlar ya da ibadetlerini kısmen ve düzensiz olarak yerine
getirenler arasında rastlanmaktadır.
Serbest vakit etkinliği olarak “televizyon izlemek” bölgede ilk sırada yer almaktadır.
İkinci sırada “ev ziyaretleri”, üçüncü sırada ise “yürüyüş” yapmak gelmektedir.
Televizyon izleme ve yürüyüşe çıkma davranışlarında kadınlarla erkekler arasında
farklılıklar söz konusu değilken, alışveriş yapma ve ev ziyaretlerine katılma
bakımından farklılıklar bulunmaktadır. İkinci türden faaliyetleri kadınlar daha fazla
yapmaktadırlar.
229
Katılımcıların yüzde 48’nin hobisi olduğu tespit edilmiştir. Balıkesirlilere (yüzde
45) kıyasla Çanakkaleliler (yüzde 51) daha yüksek oranda hobileri olduklarını
bildirmektedir. “Spor yapmak, “yemek yapmak”, “yüzmek”, “yürüyüş yapmak”,
“tamirat ve tadilat yapmak”, “resim yapmak”, “örgü yapmak”, “müzikle uğraşmak
ya da müzik dinlemek”, “kitap okumak”, “hayvancılık yapmak ya da hayvanlarla
meşgul olmak”, “gezmek”, “futbol oynamak”, “ev işi yapmak”, “el işi yapmak”,
“dikiş yapmak”, “bahçe işi yapmak”, “avcılık yapmak”, “arıcılık yapmak” ve “balık
tutmak” gibi faaliyetler en sık anılan etkinlikler olarak görülmektedir.
Katılımcıların yüzde 46 oranında bir kesimi her yıl tatile gittiğini beyan etmektedir.
Bu kesimin yüzde 40,6’sı yılda bir veya 2 kez tatile giderken, sadece yüzde 6 kadar
kesimi 2 veya daha fazla sıklıkta tatile çıkmaktadır.
İç kesim ve kıyı kesiminden ziyade il merkezinde yaşayan katılımcılar (yüzde 57,2)
daha yüksek oranda tatil alışkanlığına sahip görünmektedir.
Bölgede “sinema” ve “konser”e gitmek ile “sportif faaliyetleri izlemek” ve “dini
faaliyetlere katılmak” sıkça katılım sağlanan sosyal kültürel faaliyetler arasında yer
almaktadır.
Bölge genelinde STK’lara üyelik yüzde 11 civarında iken, Balıkesir’de bu oran
yüzde 10,3’e düşerken, Çanakkale’de yüzde 12’ye çıkmaktadır. STK’lara üyelik, iç
ve kıyı kesimlerde yüzde 10 iken, bu oran il merkezinde yüzde 12’ye çıkmaktadır.
Katılımcılar, en fazla sanal ağlara (facebook, twitter, sanal oyun grubu vb.)
katılmaktadır. İkinci sırada din veya maneviyatla meşgul bir grubun faaliyetlerine
katılım gelmektedir. Üçüncü sırada ise, spor kulüplerine ve faaliyetlere katılım
bildirilmektedir.
Bölgeye dışarıdan gelmiş olan insanların oranı yüzde 28,2 olup daha çok “aile ve
akraba ziyareti” yapmak üzere kendi memleketleriyle ilişkilerini sürdürdüklerini
beyan etmektedir.
Sosyo-Ekonomik Yapıya İlişkin Sonuçlar
Bölgede ilkokul mezunu kişiler, yüzde 40 ile çoğunluğu teşkil etmektedir. Ortaokul
ve lise mezunları (yüzde 13 ve 21,1) birlikte düşünüldüğünde, katılımcıların yüzde
34’nün ortaöğretimden geçmiş olduğu söylenebilir. Üniversite mezunları, üçüncü
büyük grubu (yüzde 15,9) oluşturmaktadır.
230
Merkez, kıyı ve iç kesimler arasında bir karşılaştırma yapılacak olursa, ilk iki kesime
kıyasla iç kesimlerde ortaokul hariç diğer okul seviyelerine göre daha düşük
düzeyde bir öğrenim oranı olduğu gözlemlenmektedir.
Her iki ilde de katılımcılar en çok (yüzde 50,2 ve 47,8) “anne-babanın birlikte”
çocuklarıyla ilgilendiklerini beyan etmektedir. İkinci planda ise “babalar”ın bu işi
üstlendikleri görülmektedir.
Meşguliyetleri açısından katılımcılar arasında “çalışanlar” (yüzde 33,6) ile “ev
hanımları” (yüzde 30,1) en büyük grubu oluşturmaktadır. Bu gruplardan sonra,
üçüncü sırada “emekliler” (20,5) gelmektedir.
Çalışanların yüzde 31,6’sı, “özel sektörde işçi” olarak çalışmaktadır. Bunun
karşısında çalışanların yüzde 26,7’si ise, “kamuda memur veya işçi” olarak
çalışmaktadır. Kamuda çalışanların çoğunluğunu memurlar oluşturmaktadır.
Kesimler açısından bakıldığında iç kesimlere doğru gidildikçe esnaf ve çiftçilerin
oranı artmaktadır. Kıyılarda ise, diğer sektörlerde çalışanlara kıyasla özel sektörde
işçi olarak çalışanların ve esnafın oranı yüksek gözükmektedir.
İşsizlerin oranı (yüzde 6,1) ülke ortalamasının (yüzde 10) altındadır. İşsizler
genellikle, “aile desteği” ya da “eşin çalışması”yla geçindiklerini belirtmektedir.
Sadece yüzde 4 kadar bir grup, “işsizlik aylığı alıyorum” derken, yüzde 35,4 kadar
büyük bir kesim ise, başka türden gelir kaynakları olduğunu belirtmektedir.
Yüzde 46,5 ile en büyük gelir grubunu 1000TL’ye kadar geliri olan kesim
oluşturmaktadır. İkinci büyük grubu ise, yüzde 36,6 ile 1000TL ile 2000TL arasında
geliri olan kesim oluşturmaktadır. 2000TL ile 3000TL arasında geliri olan kesimin
oranı yüzde 11,7 civarındadır. Bu gruplar dışında, 3000TL ve üzerinde gelir sahibi
olan yüksek gelir grupları, sadece 4,3’lük bir kesimden ibarettir.
Şehirlere göre ve kesimlere göre bir karşılaştırma yapıldığında, Balıkesir kısmen
düşük gelir kategorisiyle (1-1000TL) daha fazla temsil edilirken, Çanakkale orta ve
yüksek gelir kategorilerinde (1000TL ve üzeri) öne geçmektedir.
Ek geliri olduğunu bildirenler yüzde 20 civarında bir kesimi oluşturmaktadır.
Çanakkale’deki katılımcılar daha fazla ek gelir bildiriminde bulunmaktadır.
Ek gelir beyanında bulunanların gelir kaynaklarının başında “kira gelirleri” ve
“toprak gelirleri” gelmektedir.
Sosyal bir program ya da hibeden faydalananların oranı yüzde 5 olarak tespit
edilmiştir.
231
Toplam hane geliri kategorize edildiğinde 1-1000TL gelir düzeyinde gelire sahip
olan katılımcılar en büyük grubu (yüzde 42) oluşturmaktadır. İkinci büyük gelir
grubu (yüzde 36) 1001-2000TL arasında hane geliri olan bir kesimden meydana
gelmektedir. Üçüncü büyük gelir grubu, yani 2000TL ile 3000TL arasında hane
geliri olanlar yüzde 13,4 oranındadır. 3000TL ve üzerinde gelir sahibi olan kesim
ise, yüzde 8,8 civarındadır.
Eğer cari satınalma gücü paritesine göre 4,3 dolar sınırı yoksulluk için esas alınırsa,
o zaman bölgede ortalama hane halkı (3,3) temelinde yapılacak bir hesaba göre
hiçbir geliri olmayan ailelerle 1000TL civarında geliri olan ailelerin yoksul
kategorisine girdiği görülmektedir. Başka bir deyişle bu kategoride yer alan
katılımcıların yüzde 42’si yoksul sayılabilir.
Katılımcıların önemli bir çoğunluğu (yüzde 67,8) evinin kendisine ait olduğunu
bildirirken, geri kalan kesim kiracı olarak bir konutta yaşadığını beyan etmektedir.
Kesimlere göre bir inceleme yapıldığında iç kesimlerde ev sahibi olanların oranı
yüzde 78’5’lere kadar çıkarken, bu oran kıyı ve merkezde yüzde 60’larda
seyretmektedir.
Bölge halkının çoğunluğu üç artı bir (yüzde 46,1) veya iki artı bir (yüzde 38,8)
olarak ifade edilen konutlarda yaşamaktadır.
Kesimlere göre konutun büyüklüğünde bazı farklılıklar gözlemlenmektedir. İki artı
bir konutlarda yaşama oranı, kıyı kesimde yüksek görünürken, üç artı bir konutlarda
yaşama oranı il merkezinde yüksek çıkmaktadır. Dört artı bir veya üstündeki
konutlarda yaşama oranı ise, iç kesimlerde daha yüksektir.
Farklı sigortalara kayıtlı olsalar da katılımcıların yüzde 96’sının sosyal güvenceye
sahip olduğu tespit edilmiştir. Geriye kalan yüzde 14’lük bir kesim sigorta kapsamı
dışında kaldığını beyan etmektedir. Sosyal güvenceye sahip olmayan kesimin daha
çok iç kesimde toplanmış olduğu görülmektedir.
Katılımcıların yüzde 46,2’si borçlu olduklarını beyan etmektedir. Bölgenin her iki
şehrinde olduğu gibi farklı kesimlerde de borçlanma oranı eşit düzeydedir.
Güney Marmara Bölgesi’nde popüler tüketim araçları içinde en fazla tüketilen araç
olarak “bilgisayar” (yüzde 52) belirlenmiştir. Bilgisayarın hemen ardından, yüzde
41,3 ile “internet” gelmektedir. Bölgede en çok tüketilen üçüncü araç ise,
“otomobil” olup, katılımcıların yüzde 38,1’i otomobil sahibi olduğunu beyan
etmektedir.
232
Çanakkale, tüm tüketim maddelerinde Balıkesir’den daha ileri bir düzeyde tüketim
yapmaktadır. Otomobil hariç, tüm söz konusu araçlara erişimde iç kesim, il merkezi
ve kıyı kesime kıyasla dezavantajlı bir pozisyona sahip bulunmaktadır.
Bölgede sigara kullanımı alkole kıyasla daha yaygın gözükmektedir. Toplam olarak
bakıldığında yüzde 34,4 oranında bir kesim, “bazen” veya “sıkça” sigara
kullanırken, yüzde 21,3 oranında bir kesim alkol kullanmaktadır. Şehirlere göre
sigara ve alkol kullanımında önemli bir farklılık görülmemektedir.
Gerek sigara gerekse alkol tüketiminde kesimlere göre farklılıklar, daha belirgin bir
şekilde kendini hissettirmektedir. İl merkezi ve kıyı kesime kıyasla iç kesimde,
özellikle alkol söz konusu olduğunda tüketim oranı göreceli olarak düşmektedir.
Bölgede tasarruf potansiyeli yüzde 20’ye varmaktadır. Yaş ilerledikçe tasarruf
eğilimi azalmaktadır.
Bölge insanı, en fazla “tasarruf hesabı” açarak birikim sağlamaya çalışmaktadır.
İkinci tercih edilen yöntem ise “altın almak”tır. “Gayrimenkul alımı”, üçüncü sırada
gelmektedir.
Bölge insanı, en önemli yatırım aracı olarak “konut”u seçmektedir. Konuttan sonra
tercih edilen tüketim nesnesi, “otomobil”dir. “Arsa almak”, kişilerin üçüncü tercihi
olarak ortaya çıkmaktadır.
Bölge insanının büyük bir kesimi genel olarak yaşamından hoşnut gözükmektedir.
Ayrıntılı olarak ifade etmek gerekirse katılımcıların yüzde 13,7’si “çok memnun”,
yüzde 74,5’i ise “memnun” olduklarını belirtmektedir.
Katılımcılar, yaşadıkları ilden de memnun gözüküyorlar. Yüzde 76,4’ü “memnun”,
yüzde 11,5’i ise “çok memnun” olduğunu bildirmektedir. Hoşnut olmayanların oranı
ise yüzde 12 civarında kalmaktadır.
Katılımcıların yüzde 89,5’i oturdukları mahalle veya köyden “(çok) memnun”
gözükmektedir. Memnun olmayanlar yüzde 10 civarındadır.
Yaşadıkları yerin ulaşım olanaklarından memnuniyet oranı ise yüzde 79,8 olarak
tespit edilmiştir.
Katılımcıların yüzde 48’i göç ve taşınma deneyimi yaşadıklarını bildirmektedir.
Çanakkaleliler, Balıkesirlilere kıyasla (yüzde 42,2) daha fazla oranda (yüzde 57,2)
taşınma ve göç olayı yaşadıklarını bildirirken, kesimlere göre bir karşılaştırma
yapıldığında ise, il merkezi ve kıyı kesimindeki insanların daha fazla göç ettikleri
görülmektedir.
233
Katılımcıların yüzde 15’i gelecek yıllarda il sınırları içinde göç etmeyi düşünürken,
bununla aynı oranda bir kesim de il sınırları dışına göç etmeyi planlamaktadır.
En önemli göç gerekçesi olarak “iş” (yüzde 54,9) belirtilmektedir. Bunu, daha az
oranda da olsa “eğitim” (15,9) ve “aile birleşimi” (10,3) izlemektedir.
ÖNERİLER
Güney Marmara Bölgesi tarımsal ve kırsal yapının ağırlıklı olmasına rağmen
ortalama hane halkı, aile büyüklüğü ve çocuk sayısı bakımından ülke ortalamasının
üzerine çıkmamaktadır. Öte taraftan ideal çocuk sayılarına ilişkin algılar da mevcut
çocuk sayısının ötesine geçmemektedir. Bu durum gelecekte bölgenin demografik
gelişiminin giderek zayıflayacağını göstermektedir. Dolayısıyla, bölgenin doğal
doğum yoluyla veya dışarıdan nüfus transferi yoluyla desteklenmeye ihtiyacı vardır.
Bu konuda izlenecek ulusal politikaların yanısıra yerel kurumların da inisiyatif
alması önerilir.
Bulgulara göre bölge nüfusunun yüzde 6.5’i hanesinde özürlü/engelli olduğunu
beyan etmektedir. TÜİK verilerine göre Marmara bölgesi engelli oranının en yüksek
olduğu bir bölge olarak bilinmektedir. Daha spesifik araştırmalarla özürlülük
oranının bu bölgede yüksek olmasının nedenleri yanında engellilerin yaşam
koşulları ve sorunlarının belirginleştirilmesine ihtiyaç vardır.
Bulgular bölgenin aile yapısında aile-içi kararların ortaklaşa alındığı ve baba
otoritesinin giderek zayıfladığını göstermektedir. Bu bir açıdan ailenin
demokratikleşmesi anlamında olumlu bir gelişme olarak görülse de zayıflayan baba
otoritesi ile son yıllarda artan aile-içi şiddet olgusu arasında bir ilişki olup olmadığı
araştırılması gerektiren bir konudur.
Tüm ülkede olduğu gibi gölgede de evlilik yaş ortalaması yükselmektedir. Üstelik
bölge halkı da bu gelişmeyi olumlu karşılamaktadır. Fakat yükselen evlilik yaşı ile
doğurganlık süresi ve çocuk sayıları arasında olumsuz bir ilişki olduğu dikkate
alınırsa, nüfus politikaları açısından bu durum kaygı vericidir. O nedenle nispeten
daha erken evlilik yapmak isteyen gençlerin maddi-manevi olarak desteklenmesi
uygun olacaktır.
Bölgede boşanma oranları yüksek olduğu gibi boşanma olgusu karşısında da olumlu
bir tutum gözlenmektedir. Bu konuyla ilgili olarak bir an önce evlilik okulları
234
uygulamasının bölgede başlatılması ve yaygınlaştırılması yararlı olacaktır.
Bölgede hobi sahibi insanların oranı ancak yüzde 48’dir. Serbest zaman ve hobi
türünde etkinliklerin daha fazla yaygınlaştırılması için sosyo-kültürel anlamda
altyapısal olanaklar yaratılmalıdır. Dolayısıyla yerel yönetimlerin ve girişimcilerin
koordineli bir şekilde bu alanda yenilikçi ve yaratıcı girişimler başlatmaları gerekir.
Bölgede tatil yapma olanağı olmayan aileler önemli bir potansiyel oluşturmaktadır.
Bölgenin turizme uygun mekân ve olanaklarının güçlü olmasının avantajını
kullanarak yerel halk arasında özellikle dezavantajlı aile ve gençlere yönelik tatil
kampları düzenlenmesi yararlı olacaktır.
Bölgede sosyal-kültürel faaliyetlerin hem sayı hem de çeşitlilik açısından zayıf
olduğu dikkate alınarak, bunları teşvik edecek kurum ve kuruluşlar oluşturulmalı ve
bu alanda seçenekler arttırılmalıdır. Bu tür sosyal-kültürel faaliyet alanları
geliştirilmediği takdirde, hem bölge kaliteli iş-gücünü başka bölgelere kaptırmak
zorunda kalacak hem de başka bölgelerden göç alma fırsatını yakalayamayacaktır.
STK’lara üyeliğin az olması, sanal ağlara ilginin artması ve televizyon izleme
oranlarının yüksek olması bölge insanının beşeri ilişkilerinin zayıflamasına ve düşük
düzeyde sosyalleşmeye yol açmaktadır. Bu durum aile-içi sorunların artmasına,
komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerinin zayıflamasına yol açmaktadır. Sosyalleşmeyi
arttırmak için maliyeti yüksek olmayan, yerel yönetim destekli sosyal mekânlar
yaratılmalıdır.
Bölgedeki okullaşma oranı ve öğrenim seviyeleri genel olarak makul düzeylerde
olmasına rağmen iç-kesimlerde bu oranların düştüğü görülmektedir. İç kesimlerdeki
okullaşma oranını ve eğitim seviyesini yükseltmek için, bir yandan ailelerin
teşvikine diğer yandan da ilgili kurumların koordineli ve yenilikçi yaklaşımlar
geliştirmelerine gereksinim vardır.
Bölge halkının kadınların ev dışında çalışması konusundaki istekli tutumları ile
bölgede ev hanımlarının oranının yüksekliği dikkate alınırsa kadınların ücretli işlere
yönlendirilmesi konusunda projeler desteklenebilir.
Bölgede işsizlerin oranı ülke ortalamasından yüksek olmamakla beraber ücretli
işlerde istihdam edilebilmeleri için meslek eğitimine yönlendirilmeleri
gerekmektedir. İş arayan işsizlerle işverenler arasındaki beklenti uyuşmazlığının
dinamikleri araştırılmalı ve bu sorunu çözecek girişimler başlatılmalıdır.
Yoksulluk sınırı altında yaşayan insanların oranı bölgede yüksek görünmektedir. Bu
235
kesimin gelirlerinin ve refahlarının arttırılması için yoksulluğun en yoğun olduğu
kesimlerde yatırım teşvikleri arttırılmalı ve yoksulların kendiişlerini kurmalarına
yardımcı olmak için düşük faizli krediler sağlanmalıdır. Bu bağlamda mevcut
olanaklar hususunda da bölge halkı bilgilendirilmelidir.
Bölge halkı arasında tüketicilik eğilimleri güçlenmektedir. Bu da borçlanmaları
beraberinde getirmekte ve aile-içi huzursuzlukları artırmaktadır. Bölge halkı
arasında lüks tüketimi azaltacak, dengeli ve sağlıklı tüketim tutumunu geliştirecek
okul projeleri ve kampanyalar düzenlenmeli ve desteklenmelidir.
Alkol ve sigara gibi bağımlılık yaratan ve sağlık sorunlarını kamçılayan riskli
alışkanlıklara karşı önleyici tedbirler çerçevesinde mücadele edici girişimler teşvik
edilmeli ve desteklenmelidir.
Bölgede tasarrufların düşük olmasının ötesinde yatırımlar üretken olmayan alanlara
yönelmektedir. Bu da tasarrufları ölü tasarrufa dönüştürmekte ve ekonomik hayata
gerçek bir katkı sağlamasını engellemektedir. Bu durumu tersine çevirmek için
tasarruf sahipleri arasında kollektif, rasyonel ve üretici yatırım tutumlarının
geliştirilmesi gerekmektedir.
Bölge halkı genel yaşam, ikamet ettiği il ve buradaki ulaşım olanaklarından yüksek
oranda memnun gözükmekle birlikte, yaklaşık yüzde 10’luk bir kesimin hoşnut
olmadığı tespit edilmiştir. Bu memnuniyetsiz kesimin genel profilinin çıkarılması ve
memnuniyetsizlik nedenlerinin tespiti için daha spesifik bir araştırmaya gereksinim
vardır.
Bölge halkı içinde il-içi ve dışına göç etmek isteyen azımsanmayacak bir potansiyel
bulunmaktadır ( yüzde 15). Bunların iş, eğitim ve aile birleşimi gerekçesiyle göç
etmek istedikleri dikkate alınırsa, ilgili alanlarda gerekli kolaylıkların ve imkânların
sağlanması ve bu potansiyelin bölge içinde kalması sağlanmalıdır.
236
KAYNAKÇA
Atik, H., (2006), Beşeri Sermaye, Dış Ticaret ve Ekonomik Büyüme, Ekin Kitabevi, Bursa.
Aydın, İ.P. (2002), Yönetsel Mesleki ve Örgütsel Etik, Pegem Yayınları, Ankara.
Aytaç, Ö., (2006), “Mekanın Sosyolojisi: Toplumsalın Yeniden Kuruluşu”, Sosyoloji ve
Coğrafya, (Haz. Ertan Eğribel-Ufuk Özcan), Kızılelma Yayınları, İstanbul.
Başak, S. (2005), Türk Sosyolojisinde Yapı Araştırmaları, Bilig, Sayı: 32, 33-63,
Benschop, A. (2013), Sociale Ongelijkheid en Klassen, Max Weber’s bijdrage aan de theorie
van sociale ongelijkheid en klassen, http://www.sociosite.net/weber/.
Bozkurt, V. (2006), Değişen Dünyada Sosyoloji, Temeller, Kavramlar, Kurumlar, Ekin
Yayınları, Bursa.
Canatan, K. (2009), Mukaddime-Klasik Sosyal Bilimler Sözlüğü, Rasyo Yayıncılık, İstanbul.
Canatan, K., (2011), “Dünyada ve Türkiye’de Çocuk Algıları ve Cinsiyet Öncelikleri”, Sh.
197-213, Aile Sosyolojisi (Ed. Canatan, K. & Yıldırım, E.), Açılım Kitap, İstanbul.
Cirhinlioğlu, Z. (2003), “Sosyolojinin Toplumu Yeniden Kurmadaki Rolüne İlişkin Bazı
Düşünceler”, SosyolojiAraştırmaları Dergisi, 1: 28-47.
Coser, L. A. (2010), Sosyolojik Düşüncenin Ustaları, De Ki Yayınları, Ankara.
Chaney, D. (1999), Yaşam Tarzları, Dost Kitabevi, Ankara.
Esmer, Y. (1999), Dünya Değerler Araştırması, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul.
DPT (2000), Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara.
DPT (2003), İllerin ve Bölgelerin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması, Ankara.
Edgar, A. & Sedgwick, P. (Ed.) (2007), Kültürel Kuramda Anahtar Kavramlar, Açılım Kitap,
İstanbul.
Giddens, A. (1999), Toplumun Kuruluşu, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara.
Giddens, A. (2000), Sosyoloji, Ayraç Yayınları, Ankara.
Göka, Ş. (2001), İnsan ve Mekân, Pınar Yayınları, İstanbul.
237
Gökçe, B. (1996). Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Toplumsal Kurumlar, Savaş Yayınları,
Ankara.
Gurvitch, G. (1973), Handboek van de Sociologie I, Uitgeverij Het Spectrum,
Utrecht/Antwerpen.
Güçlü, S. (2012), “Mekân Sosyolojisi ve Kentsel Mekân”, Sosyo-Kültürel Farklılık ve Alaşım
Mekânları, Kent ve Kentler, Ed. Neslihan Sam & Rıza Sam, Ezgi Kitabevi, Bursa.
Harvey, D. (2009), Sosyal Adalet ve Şehir, Metis Yayınları, İstanbul.
Haviland, W. A. (2002), Kültürel Antropoloji, Kaknüs Yayınları, İstanbul.
Hill, T. & R. Westbrook (1997). "SWOT Analysis: It’s Time for a Product Recall". Long Range Planning 30 (1): 46–52
İŞKUR (2013), 2012 Çanakkale İşgücü Piyasa Analizi, Çanakkale.
Jager, H. & Mok, A.L. (1983), Grondbeginselen der Sociologie, Stenfert Kroese,
Leiden/Antwerpen.
Kloos, P. (1995), Culturele antropologie, Van Gorcum, Assen.
Kongar, E. (1985). İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal Yapısı 1-2, İstanbul:
RemziKitabevi.
Kongar, E. (1998). 21. Yüzyılda Türkiye: 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı,
İstanbul: RemziKitabevi.
Lechte, J. (2006), Elli Anahtar Düşünür, Açılım Kitap, İstanbul.
Macionis, J. J. (2012), Sosyoloji, Nobel Yayınları, Ankara.
Pekin, T. (2006), Ekonomiye Giriş, Zeus Kitabevi, İzmir.
Ritzer, G. (2011), Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
RTÜK, (2013), Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması, Ankara.
Sam, N. & Sam, R. (Ed.) (2012), Sosyo-Kültürel Farklılık ve Alaşım Mekânları, Kent ve
Kentler, Ezgi Kitabevi, Bursa.
TÜİK, (2009), İstatistik Göstergeler 1923-2008, Ankara.
TÜİK, (2011), Seçilmiş Göstergelerle Balıkesir 2011, Ankara.
238
Tuğaç, A., İbrahim Yurt, Gül Ergil, Hüseyin Sevil, (1970), Türk Köyünde Modernleşme
Eğilimleri Araştırması Rapor-1, Ankara.
Tümtekin, E. & Özgüç, N. (2005), Ekonomik Coğrafya, Küreselleşme ve Kalkınma, Çantay
Kitabevi, İstanbul.
Türkkahraman, Mimar (2006), Toplum ve Temel Toplumsal Kurumlar, Kurumlar
Sosyolojisine Giriş, Alp Yayınevi, Ankara.
TÜSEV (2011), Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası, Uluslar arası Sivil Toplum
Endeksi Projesi Türkiye Ülke Raporu II, Tüsev Yayınları, İstanbul.
Van der Loo, H. & Van Reijen, W. (2003), Modernleşmenin Paradoksları, İnsan Yayınları,
İstanbul.
Wallace, R. A. & Wolf, A. (2004), Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Punto Yayıncılık, İzmir.
Weber, M. (2003), Sosyoloji Yazıları, İletişim Yayınları, İstanbul.
Zencirkıran, M. (2012), Örgüt Sosyolojisi, Dora Yayınları, Bursa.
Zencirkıran, M. (ed.) (2012), Dünden Bugüne Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, Dora Yayınları,
Bursa.
Zijderveld, A. (2007), Sahnelik Toplum, Sosyolojinin Yeniden Tanımlanması, Pınar
Yayınları, İstanbul.
239
EKLER
Ek 1. Anket Formu
GÜNEY MARMARA BÖLGESİ SOSYAL YAPI ARAŞTIRMA ANKETİ
Benim adım………………………………………………………
Ben Balıkesir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden geliyorum. Üniversitemiz, Güney Marmara bölgesinin sosyal yapısını ve sorunlarını belirlemek için bir araştırma
yapmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu bizi size yönlendirdi. Hanenizde 18 yaş ve üzerinde bir kişiyle görüşmek ve bir anket uygulamak istiyorum. Bu araştırma,
bölgenin kalkınması açısından çok önemli bir çalışma olacaktır. Bu nedenle bize vakit ayırıp anketimize katılırsanız memnun oluruz.
Anket çerçevesinde verdiğiniz bilgiler kesinlikle saklı tutulacaktır. Ahlaki ve yasal kurallara uygun olarak mahremiyet ve özel yaşamınızı zedeleyecek bir sonuç
doğurmayacaktır.
BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ
GÜNEY MARMARA KALKINMA AJANSI
NİSAN-MAYIS 2013
240
A) SOSYO-EKONOMİK YAPI ve SORUNLAR
1. Şu anki temel meşguliyetiniz veya işiniz nedir?
□ Çalışıyorum□ İşsizim > 7. soruyla devam ediniz.□ Emekliyim > 3. soruyla devam ediniz□ Emekliyim ama çalışıyorum□ Öğrenciyim > 8. soruyla devam ediniz□ Öğrenciyim ve çalışıyorum□ Ev hanımıyım > 8. soruyla devam ediniz□ Diğer:………………………………….
2. Çalışıyorsanız, hangi sıfatla çalışıyorsunuz? (Birden fazla şıkkı seçebilirsiniz)
□ Bir kamu kurumunda memurum□ Bir kamu kurumunda işçiyim□ Özel sektörde işçiyim□ Çiftçiyim□ Esnafım□ Diğer:………………………………
3. Birey olarak aylık geliriniz ne kadardır?
□ Hiç gelirim yok□ 1-1000 TL arasında □ 1001-2000 TL arasında□ 2001-3000 TL arasında□ 3001-5000 TL arasında□ 50001 TL ve üzerinde
4. Aylık geliriniz dışında başka bir geliriniz var mı?
□ Evet□ Hayır > 8. Soruyla devam ediniz.
5. Ek gelirlerinizin kaynağı nedir?
□ Kira geliri alıyorum□ Devletten yardım alıyorum□ Toprak gelirim var□ Burs alıyorum□ Yurt dışından emeklilik ya da işsizlik ödeneği□ Diğer:………………………………….
6. Ek gelirinizin miktarı ne kadardır? (İsteyen aylık, isteyen yıllık olarak cevap verebilir!)
□ Aylık:………………. □ Yıllık:………………
241
7. İşsiz olarak geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?
□ İşsizlik aylığı alıyorum□ Ailemin desteği ile geçiniyorum□ Eşim çalışıyor□ Diğer:…………………………………
8. Siz de dâhil hane halkının toplam net aylık geliri ne kadardır? …………………….
9. Oturduğunuz evde hangi sıfatla oturuyorsunuz?
□ Kiracı olarak□ Ev sahibi olarak□ Diğer:…………………………………………..
10. Konutunuz kaç odadan oluşmaktadır?
□ Tek odalı□ Bir artı bir□ İki artı bir□ Üç artı bir□ Dört artı bir ve yukarısı
11. Oturduğunuz haneyle ilgili olarak aşağıdaki şıklardan hangisi geçerlidir?
□ Apartman dairesinde oturuyorum□ Müstakil bir evde oturuyorum□ Diğer:……………………………………………..
12. Herhangi bir kişi ya da kuruma (banka vs.) az ya da çok borcunuz var mı?
□ Hayır, yok□ Evet, var
13. Genel olarak oturduğunuz ilden (Balıkesir/Çanakkale) memnun musunuz?
□ Hiç memnun değilim□ Memnun değilim□ Memnunum□ Çok memnunum
14. Genel olarak oturduğunuz mahalle ya da köyden memnun musunuz?
□ Hiç memnun değilim□ Memnun değilim□ Memnunum□ Çok memnunum
242
15. Yaşadığınız yerin ulaşım olanaklarından memnun musunuz?
□ Hiç memnun değilim□ Memnun değilim□ Memnunum□ Çok memnunum
16. Alkollü bir içecek (bira, şarap, rakı vs.) kullanıyor musunuz?
□ Hayır□ Evet, bazen□ Evet, sıkça
17. Sigara kullanıyor musunuz?
□ Hayır□ Evet, bazen□ Evet, sıkça
18. Aşağıdaki araçlarından hangisine ya da hangilerine sahipsiniz? (Birden fazla şıkkı seçebilirsiniz)
□ Bilgisayar□ Paralı Kanallar□ LCD (büyük) ekran televizyon□ Otomobil□ İnternet □ Akıllı cep telefonu□ Hiç biri
19. Sosyal güvenceniz nedir? Uygun şık(ları)kı işaretleyiniz
□ Sosyal güvencem yok□ SSK (Sosyal Sigortalar Kurumu)□ Emekli Sandığı□ Özel Hayat Sigortası□ Bireysel Emeklilik□ Diğer:……………………………..
20. Az ya da çok herhangi bir mali tasarruf/birikim yapabiliyor musunuz?
□ Evet□ Hayır > 22. soruyla devam ediniz
243
21. Evet ise, nasıl yapıyorsunuz? (Birden fazla şıkkı seçebilirsiniz)
□ Tasarruf/birikim hesabı yoluyla□ Altın alarak□ Gün yaparak□ Hisse senedi/tahvil alarak□ Borsaya yatırım yaparak□ Gayri menkul alarak□ Diğer:……………………………………..
22. İleriye dönük yatırım planlarınız var mı? Varsa hangi alanlarda planlarınız var? (Birden fazla şıkkı seçebilirsiniz)
□ Herhangi bir yatırım planım yok□ Konut almayı planlıyorum□ Arsa almayı planlıyorum□ Otomobil almayı planlıyorum□ Altın almayı planlıyorum□ İş yeri açmayı planlıyorum□ Ticaret amacıyla hayvan almayı planlıyorum□ Diğer:………………………………..
B) SOSYO-KÜLTÜREL YAPI ve SORUNLAR
23. Şu an hanenizde kaç kişi yaşamaktadır? …………………….
24. Ailenizde özürlü/engelli bir kimse var mıdır?
□ Evet□ Hayır
25. Aslen Balıkesirli/Çanakkaleli misiniz?
□ Evet > 29. Soruyla devam ediniz.□ Hayır
26. Hayır ise, memleketle bağınız var mı?
□ Var□ Yok > 28. soruyla devam ediniz
244
27. Varsa, ilişkinizin niteliği nedir?
□ Ailemi ve akrabalarımı ziyaret ediyorum□ Ekonomik ilişkilerim var□ Diğer:……………………………………………
28. Balıkesir’de/Çanakkale’de hemşerilik dernekleriyle aktif bir ilişkiniz var mı?
□ Evet, var□ Hayır, yok
29. Herhangi bir sivil toplum kuruluşuna (dernek, vakıf vb.) üye misiniz?
□ Evet□ Hayır
30. Aşağıda sayılan kuruluş veya gruplardan hangisinin faaliyetlerine katılıyorsunuz? (Birden fazla şıkkı seçebilirsiniz)
□ Spor kulübü□ Dini/manevi bir topluluk (cemaat)…□ Hobi grubu□ Gönüllü hizmet grubu (dernek, vakıf, vb.)□ Sanal ağlar (facebook, twitter, sanal oyun grubu, vb.)□ İş veya okul ağından insanlar grubu (meslek örgütü, öğrenci topluluğu, vb.)□ Hiç biri□ Diğer:……………………………………………………………………
31. Siyasette kendinizi hangi görüşe yakın hissediyorsunuz?
□ Sosyal demokrat (CHP gibi)□ Muhafazakâr demokrat (AKP gibi)□ Milliyetçi (MHP gibi)□ Diğer:…………………………………..
32. Aile içinde karar mekanizmasıyla ilgili olarak aşağıdaki ifadeler hakkında fikrinizi belirtir misiniz?
□ Genellikle baba karar verir□ Genellikle anne karar verir□ Genellikle ailede anne-baba karar verir, çocukların söz hakkı yoktur□ Ailede ortak karar alınır
33. Evlenen kadınların kendi kızlık soyadlarını kullanması konusunda görüşünüz nedir?
□ Sadece kendi soyadını kullanabilmelidir□ Eşinin soyadıyla birlikte kullanmalıdır□ Sadece eşinin soyadını kullanmalıdır
245
34. Evlilikle ilgili olarak aşağıdaki ifadeler hakkında fikrinizi belirtir misiniz?
Evet Hayır Fikrim Yok□ Evlilik yaşının giderek yükselmesini □ □ □ olumlu buluyorum□ Evlilikte her bakımdan denklik (sosyal, ekonomik, □ □ □ kültürel, yaş) önemlidir□ Evlilik-dışı cinsel ilişki normal karşılanmalıdır □ □ □□ Diğer bir dine mensup bir kişiyle evlenmek □ □ □ normal karşılanmalıdır□ Sünni ve Alevi kökenli kişiler arasında yapılan □ □ □ bir evlilik normal karşılanmalıdır
35. Boşanma ile ilgili olarak aşağıdaki ifadeler hakkında fikrinizi belirtir misiniz?
Evet Hayır Fikrim Yok□ Boşanmak normal karşılanmalıdır □ □ □□ Aldatmak benim için kesin bir boşanma nedenidir □ □ □□ Eşim boşanmak isterse buna müsaade etmem □ □ □□ Şiddet, benim için kesin bir boşanma nedenidir □ □ □□ Hiçbir sebep boşanmak için bir gerekçe oluşturmaz □ □ □
36. Sizce ideal çocuk sayısı kaçtır? ………………………
37. Çocuğunuzun cinsiyetinin kız ya da erkek olması sizce önemli midir?
□ Önemlidir□ Önemli değildir
38. Ailede çocukların eğitimi ile en çok kim ilgilenir?
□ Anne□ Baba□ Anne-baba birlikte□ Kardeşler□ Diğer:………………………………
39. Aşağıdaki faaliyetlerin hangisine ya da hangilerine katılıyorsunuz?
□ Sinemaya gidiyorum□ Tiyatro izlemeye gidiyorum□ Dini faaliyetlere katılıyorum□ İzleyici olarak sportif faaliyetlere katılıyorum
246
□ Bilimsel nitelikteki faaliyetlere katılıyorum (Seminer, Konferans, Panel, vb)□ Konsere gidiyorum□ Kütüphaneye gidiyorum□ Kur’an kursuna gidiyorum□ Diğer:……………………………………………………………………□ Hiç biri
40. Kendinizi ne kadar dindar olarak görüyorsunuz?
□ İnançlı değilim□ İnançlıyım ama ibadetlerimi yerine getiremiyorum□ İnançlıyım ama ibadetlerimi kısmen ve düzensiz bir şekilde yerine getiriyorum□ İnançlıyım ve ibadetlerimi de mümkün olduğunca düzenli bir şekilde yerine getiriyorum
41. Boş vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? (Birden fazla şıkkı seçebilirsiniz)
□ Kahvehaneye gidiyorum□ Derneğe gidiyorum□ Spor yapıyorum□ Sohbetlere katılıyorum□ Televizyon izliyorum□ İnternette geziniyorum□ Yürüyüş yapıyorum□ Gezilere katılıyorum□ Alışveriş yapıyorum□ Ev ziyaretlerine gidiyorum□ Diğer:…………………………………………………………………….
42. Herhangi bir hobiniz veya severek yaptığınız bir uğraşınız var mı?
□ Evet□ Hayır > 43. soruyla devam ediniz
43. Evet ise, nedir? ………………………………
44. Ne kadar sıklıkla tatile gidiyorsunuz?
□ Hemen hemen hiç□ Yılda 1 veya 2 kez□ Yılda 3 veya daha fazla
247
45. Genel olarak yaşamınızdan ne kadar memnunsunuz?
□ Hiç memnun değilim□ Memnun değilim□ Memnunum□ Çok memnunum
46. Toplumda dışlanan veya ayrımcılığa uğrayan bir kişi olduğunuzu düşünüyor musunuz?
□ Evet□ Hayır > 48. soruyla devam ediniz
47. Neden dolayı dışlandığınızı düşünüyorsunuz? (Birden fazla şıkkı seçebilirsiniz)
□ Kadın olduğumdan dolayı□ Göçmen (muhacir, macir) olduğumdan dolayı□ Özürlü olduğumdan dolayı□ Yoksul olduğumdan dolayı□ Eğitim düzeyim düşük olduğundan dolayı□ Etnik (Çingene/Roman, Kürt, Türk, vs.) kökenimden dolayı□ Dini görüşümden dolayı □ Siyasi görüşümden dolayı □ Diğer:……………………………………….
48. Hiç yaşadığınız yerleşim biriminden (köy, ilçe, il veya ülke) başka bir yerleşim birimine taşındınız mı?
□ Evet□ Hayır
49. Önümüzdeki birkaç yıl içinde il sınırları içinde başka bir yere taşınmayı düşünüyor musunuz?
□ Evet□ Hayır > 50. soruyla devam ediniz
50. Önümüzdeki birkaç yıl içinde il sınırları dışında başka bir yere taşınmayı düşünüyor musunuz?
□ Evet□ Hayır> 52. soruyla devam ediniz
248
51. İl içinde veya dışında bir yere taşınmayı düşünüyorsanız, hangi nedenden dolayı göç etmek istiyorsunuz?
□ İş amaçlı □ Eğitim amaçlı□ Aile birleşimi□ Sağlık amaçlı □ Memlekete gitmek için□ Diğer:………………………………………………
52. Bulunduğunuz yerleşim biriminde, aşağıdaki fiziksel, sosyal ve kültürel imkânlardan hangisi yetersiz ya da hiç bulunmamaktadır? (Birden fazla şıkkı seçebilirsiniz)
□ Park□ Otopark□ Yürüyüş parkuru□ Bisiklet yolu□ Sinema□ Spor tesisleri□ Alışveriş merkezi□ Eğlence mekanları□ Eğitim kuruluşu□ Sağlık kuruluşu□ Diğer:………………………………
53. Bulunduğunuz ilin sizce en önemli sorunları nelerdir? (Birden fazla şıkkı seçebilirsiniz)
□ İşsizlik□ Can güvenliği□ Mal güvenliği□ Trafik ve ulaşım □ Park sorunu□ Kültürel ve sosyal imkânların olmaması□ Alışveriş merkezlerinin olmaması□ Diğer:……………………………………………………………………□ Hiç biri
54. Yakın akrabalık evliliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
□ Kesinlikle olmamalı, karşıyım□ Olabilir, bir sakınca görmüyorum□ Olmasa daha iyi olur
249
55. Resmi ve dini nikâh konusunda ne düşünüyorsunuz?
□ Sadece resmi nikâh yeterlidir□ Hem resmi nikâh hem de dini nikâh olmalıdır□ Sadece dini nikâh yeterlidir□ Hiç biri
56. Kadının ev dışında çalışma yaşamına katılımı hususunda ne düşünüyorsunuz?
□ Çalışmalıdır□ Çalışmamalıdır □ Ailenin maddi bakımdan zorlanması durumunda çalışabilir□ Ailenin geçimine katkı bulunması için çalışmalıdır□ Bu konuda tercih kadına bırakılmalıdır□ Diğer:…………………………………………………………………….
C) KİŞİSEL ve DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER
57. Kaç yaşındasınız? …………………………..
58. Cinsiyetiniz nedir? (Anketör kendisi işaretlemelidir)
□ Erkek□ Kadın
59. Nerede doğdunuz?
□ Balıkesir□ Çanakkale□ Diğer:……………………………………..
60. Kaç yıldır Balıkesir’de/Çanakkale’de yaşamaktasınız? …………………….
61. Medeni durumunuz nedir?
□ Bekâr (hiç evlenmemiş) > 62 soruyla devam ediniz□ Evli > 63. soruyla devam ediniz□ Dul/Boşanmış > 63. soruyla devam ediniz
62. Bekâr ise, toplam kaç kardeşiniz bulunmaktadır?
…………….. > 66. soruyla devam ediniz
250
63. Evli ve dul/boşanmış ise, toplam kaç çocuğunuz bulunmaktadır? ……………..
64. İlk evliliğinizi yaptığınızda kaç yaşındaydınız? ……………………
65. Akrabadan biriyle mi evlisiniz? □ Evet □ Hayır
66. Eğitim durumunuz nedir? En son hangi okulu bitirdiniz?
□ Okur-yazar değilim□ Okur-yazarım ama hiç okula gitmedim□ İlkokul mezunuyum□ Ortaokul mezunuyum□ Lise mezunuyum□ Üniversite mezunuyum□ Lisansüstü (master ya da doktora) derecem var□ Şuan lise öğrencisiyim□ Şuan üniversite öğrencisiyim
70. Size son bir soru sormak istiyorum: Herhangi bir sosyal programdan/hibeden faydalandınız mı? Evet, ise adı nedir/ hatırlıyor musunuz?
□ Evet, ………………………………………..□ Hayır
71. Oturduğu yerleşim yerinin adı: ………………………….
72. Yerleşim yerinin dahil olduğu coğrafi alan aşağıdakilerden hangisidir?
□ İl merkezi (Balıkesir/Çanakkale)□ İç Bölge□ Kıyı Bölgesi
Kontrol amacıyla katılımcının isim ve telefon numarası……………………………………
251
Ek 2. Anketörler Listesi
1. Özgül Özdoğan
2. Uğur İnan
3. Gamze Çoşkun
4. Betül Canatan
5. Pınar Özdemir
6. Kadriye Ceylan
7. Burcu Aytaç
8. Bağdat Torun
9. Reşat Yılgın
10. Hilal Göcen
11. Emel Kopuk
12. Özgün Yıldız
13. Mutlu Baran Demirpençe
14. Esra Höke
15. Adnan Altınkaynak
16. Fatma Bozdağ
17. Halil Göktaş
18. Özlem Hamurcu
19. Betül Beklin
20. Sezin Kırlı
21. Raşide Er
22. Remzi Daşkın
23. Halis Eco
24. Elmas Işıklıoğlu
25. Esma Çelik
26. Sebil Has
27. Merve Nur Kaya
28. Yakup Aydın
29. Ferdi Kılıç
30. Leyla Aydın
31. Murat Tilki
32. Aslıhan Bozkurt
33. Burcu Gücük
252
34. İmren Ayaz
35. Emrah Bolat
36. Ayaz Aliyev
37. Cihan Şahin
38. Tuğçe Karanfil
39. Berge Seval Uslu
40. Betül Karapınar
41. Mehmet Ali Ekener
42. Serhat Çetintaş
43. Ali Ölç
44. Burcu Karadeniz
45. Ali Egi
46. Eren Demen
47. Duygu Seher Cesur
48. Rojin Özen
49. Duygu Aykut
50. Ceren Tercan
51. Yunus Yılgın
52. Hüseyin Şimşek
53. Cihan Çoban
54. Seyhan Köseoğlu
55. Ali Sevilen
56. Halime Karakoyun
57. Çetin Baykara
58. Vensa Demir
59. Aslı Gümüş
60. Musa Akan
61. Serhat Şenkuyumcu
62. Güliz Göçenoğlu
63. Aysel Çelik
64. Rukiye Gablan
65. Sevim Pur
66. Meral Gürpınar
67. Elif Esra Yavuz
68. Gökben Erduğan
253
69. Aysel Özdemir
70. Melek Güneş
71. Hanife Yılmaz
72. Merve Özer
73. Murat Dilek
74. Melis Top
75. Özlem Kelemci
76. Nazlı Buket Aksu
77. Sema Dede
78. Roza Süleymanoğlu
254
Ek 3. Odak Grup Görüşmesine Katılan Katılımcıların Listesi
Adı Soyadı Kurum Ünvan
Celal Karabulut Adnan Menderes Mahallesi Muhtarlığı/Balıkesir
Muhtar
İlkay Karaağaç İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü/Balıkesir
İl Müdür Yardımcısı
Hakan Şahin İl Milli Eğitim Müdürlüğü/Çanakkale
Bilgisayar Mühendisi
Nurbin Tüfekçioğlu Balıkesir İş Kadınları Derneği/Balıkesir
Turizm Başkanı
Mümin Temel Balıkesir İş Adamları Derneği/Balıkesir
Balıkesir İş Adamları Derneği Başkanı
Harun Hazır Çanakkale Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü/Çanakkale
İl Müdür Vekili
Fahri Çakı Balıkesir Üniversitesi/Balıkesir
Öğretim Üyesi/Araştırmacı
Mustafa Oran RAM /Balıkesir Müdür
Volkan Kayalar Roman Kültürü Eğitim ve Araştırma Derneği /Balıkesir
Sayman
Ahmet Gezer Roman Kültürü Eğitim ve Araştırma Derneği /Balıkesir
Dernek Başkanı
Muhsin Bostan İl Milli Eğitim Müdürlüğü/Balıkesir
Müdür Yardımcısı
Barış Şentuna Balıkesir Üniversitesi/Balıkesir
Öğretim Üyesi/Araştırmacı
Roza Süleymanoğlu Balıkesir Üniversitesi/Balıkesir
Yüksek Lisans Öğrencisi/Araştırmacı
Kadir Canatan Balıkesir Üniversitesi/Balıkesir
Öğretim Üyesi/Yürütücü
255
Zekiye Seferbey Türk Anneleri Derneği/Balıkesir
Dernek Başkanı
Cemile Çakı Aile Danışma Merkezi Müdürlüğü/Balıkesir
Psikolog/Müdür Vekili
Ahmet Sarman Çalışma ve İşkurumu İl Müdürlüğü/Çanakkale
İMD
Mustafa Höke İşkur/Çanakkale Şef
Ali Çalışkan İşkur/Çanakkale Müdür