sulakalan yönetim planlaması rehberi...bu kitap “türkiye’deki sulakalan yönetim...

89
Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi Kuş Araştırmaları Derneği Ankara, 2007 Çevre ve Orman Bakanlığı’nın katkılarıyla basılmıştır.

Upload: others

Post on 08-Aug-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim

Planlaması Rehberi

Kuş Araştırmaları DerneğiAnkara, 2007

Çevre ve Orman Bakanlığı’nın katkılarıyla basılmıştır.

Page 2: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır. Bu proje, Hollanda Hükümeti Matra-KNIP programı tarafından desteklenmiş ve Kuş Araştırmaları Derneği tarafın-dan Çevre ve Orman Bakanlığı ile işbirliği içerisinde yürütülmüştür.

İçindekiler

TEŞEKKÜR 5

I. SULAKALANLARLA İLGİLİ TEMEL BİLGİLER 7Sulakalanlarla İlgili Temel Bilgiler Arda Özen - Doç. Dr. Meryem Beklioğlu ...............................................9

Hidroloji Dr.Teoman Meriç ............................................................................23

Sulakalanlar ve Genel Hidrolojik Davranışları Selim Erdoğan ................................................................................51

Sulakalan Tipleri Selim Erdoğan ................................................................................59

Sulakalanlar Neden Önemlidir? Osman Erdem ................................................................................71

Türkiye’deki Sulakalanlara İlişkin Temel Sorunlar Osman Erdem ................................................................................79

II. ULUSAL ve ULUSLARARASI MEVZUAT 85Türkiye’nin Sulakalan Mevzuatı Yusuf Ceran ...................................................................................87

Ramsar Sözleşmesi ve Uluslararası Süreç Selim Erdoğan ................................................................................97

III. SULAKALAN YÖNETİM PLANI 105Sulakalan Yönetim PlanıOsman Erdem ...............................................................................107

IV. KATILIMCILIK 127Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlamasında Çoklu İlgi Grubu SüreciEsther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy..............129

V. KAYNAKÇA 171

Hazırlayan

Kuş Araştırmaları Derneği

Editör

Hülya ÖZBEK

Tasarım

Bilge BOSTAN

Page 3: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 5

Teşekkür

Bugüne kadar yapılan çalışmalar sonucunda Türkiye’de uluslararası öneme sa-hip 135 sulakalan tespit edilmiştir. Bunlardan on ikisi Ramsar Sözleşmesi listesine dahil edilmiştir ve sadece üçünün yönetim planı yapılmıştır. Bu düşük rakamın ana neden-lerinden birisi sulakalan yönetim planları oluşturmak için gerekli bilgiye ve uzmanlığa sahip teknik personelin olmayışıdır. Bu eksikliği gidermek amacıyla Kuş Araştırmaları Derneği 2006 yılı içerisinde Hollanda Tarım, Doğa ve Gıda Kalitesi Bakanlığı EVD fonu tarafından desteklenen, Çev-re ve Orman Bakanlığı, Wageningen International ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin ortaklığında “Sulakalan Yönetim Planlaması için Eğiticilerin Eğitimi” Projesini yürüt-müştür. Proje kapsamında 4–17 Haziran tarihleri arasında Ankara’da, 3–13 Temmuz tarihleri arasında ise Konya’da olmak üzere iki kurs düzenlenmiştir. Ankara’da düzen-lenen “Eğiticilerin Eğitimi Kursu”nu, Çevre ve Orman Bakanlığı, DSİ Genel Müdürlüğü, Tarım Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Biyoloji Bölümü ile sulakalanların korunması konusunda faaliyetlerde bulunan sivil toplum kuruluşlarından toplam 14 kursiyer başarıyla tamamlamıştır. Ankara’da eğitim alan kursiyerler Konya’da düzenlenen kursta eğitmenlik yapmışlardır. Proje ile, gelecekte düzenlenecek sulakalan yönetim planlaması kursları için temel olacak bir müfredat ve Türkiye genelinde sulakalan yönetim planlaması konusunda eğitim verebilecek bir eğitici kadrosu oluşturulmuştur. Kuş Araştırmaları Derneği yine 2006 yılı içerisinde Türkiye’deki sulakalan yö-netim planlamacıları için kaynak materyal oluşturmak amacıyla bir proje daha yürüt-müştür. Bu proje kapsamında “Sulakalan Yönetim Planı Rehberi” kitabı ve “Sulakalan Yönetim Planlaması için Eğiticilerin Eğitimi Kursu”nda çekilen görüntülerden derlenen bir film hazırlanmıştır. Sulakalan Yönetim Planı Rehberi kitabının dijital hali, film ile An-kara ve Konya’da düzenlenen kurslarda yapılan tüm sunumlar bir VCD içinde toplanmış ve kitapla birlikte verilmektedir.

Page 4: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalanlarla İlgili Temel Bilgiler

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi Kitabı sulakalan ekolojisi, hidrolojisi ve sula-kalanların işlev ve değerleriyle ilgili temel bilgileri, sulakalanlarla ilgili ulusal ve ulus-lararası mevzuatı, yönetim planlaması ve planlama sürecinde katılımcılık ve çatışma yönetimi konularını içermektedir. Kitabın yazımında, yayına hazırlanmasında ve basımında birçok kurum ve kişi sorumluluk alarak katkılarını ve desteklerini vermişlerdir. Projeyi, Hollanda Tarım, Doğa ve Gıda Kalitesi Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı finanse etmiş olup Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Meryem Beklioğlu, Araştırma Görevlisi Arda Özen, Çevre ve Orman Bakanlığından Yusuf Ceran, Selim Erdoğan, Teoman Meriç, Wagenin-gen International’dan Esther Koopmanschap, Doğa Derneği’nden Hatice Dinç Sarısoy, Kuş Araştırmaları Derneği’nden Osman Erdem ve Melike Hemmami kitabın yazımında görev aldılar. Hülya Özbek kitabın editörlüğünü ve Bilge Bostan tasarımını yaptı. Gül-den Atkın proje sorumlusu olarak tüm organizasyonu eksiksiz ve başarıyla yürüttü. Bu kitap yukarıda adı geçen kurumların ve kişilerin ortak ürünüdür. Hepsine emekleri için çok teşekkür ediyoruz. Projeye destek veren ve etkinliklerimizde bizleri yalnız bırakmayan Hollanda Kraliyet Ankara Büyükelçiliği Tarım Müşaviri Carla Konsten’a, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Prof. Dr. Mustafa Kemal Yalınkılıç’a, ODTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. O. Yavuz Ataman’a ve Doç. Dr. Can Bilgin’e, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Koordinatörü Sunay Demircan’a, Konya Vali Yardımcısı Nadi Kılınçarslan’a, İl Çevre ve Orman Müdürü Nuri Kunt’a, Şube Müdürü Mehmet Özdemir ve diğer çalışan-larına, tüm kursiyerlere ve katkı veren herkese teşekkür ediyoruz.

Kuş Araştırmaları Derneği

Page 5: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalanlarla İlgili Temel Bilgiler

1. TARİHTEN GÜNÜMÜZE SULAKALANLAR

Tarihsel süreç incelendiğinde, ilk insan yerleşimlerinin deltalar, taşkın ovaları, göl ve akarsu kıyıları gibi sulakalanlar olarak tanımlanan yerlerde yoğunlaştığı görül-mektedir. Babilliler, Mısırlılar, Aztekler ve çok sayıda gelişmiş uygarlık suyu etkin bir şekilde kullanmışlar ve sulakalanları kurutmadan tarım yapabilmişlerdir. Mezopotamya-lılar, Çinliler, Hintliler gibi pek çok topluluk binlerce yıl sulakalanlarla iç içe yaşamışlar, her yıl yenilenen verimli taşkın ovalarında tarım ve hayvancılık yapmışlar, sazından, balığına ve kuşuna sulakalanların sağladığı olanaklarla büyük medeniyetler kurmuşlar-dır. Günümüzde yaşam hala sulakalanlara bağlı olarak devam etmektedir.• Balık dünya da bir milyar kişinin temel besin (protein) kaynağıdır.• 3 milyar kişinin beslenmesinde pirinç temel besin kaynağını oluşturmaktadır.• Dünya nüfusunun 2/3 si yaşamlarının bir evresinde kıyı sulakalanlarını kullanır. Sulakalanlar, Antartika hariç dünyanın heryerinde bulunurlar ve kapladıkları 7-9 milyon km2 alan ile dünya yüzey alanının % 4-6’sını oluştururlar. Sulakalanların yayılımına bakıldığında 2.6 milyon km2 ve 2.1 milyon km2 ile sırasıyla subtropikal ile tropikal bölgeler dünyadaki sulakalanların %56’sına sahiptir. Bunu, 2.6 milyon km2 ile boreal, 1 milyon km2 ılıman, 0.2 milyon km2 ile kutuplar takip etmektedir. Türkiye’nin Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasındaki geçiş noktası üzerinde bulunması, üç tarafının farklı ekolojik karakterdeki denizlerle çevrili oluşu, deniz sevi-yesinden 5000 metreyi aşan yükseklik farklılıkları ve bu özellikleri neticesinde ortaya çıkan iklim çeşitliliği, Türkiye’yi sulakalanlar bakımından bulunduğu coğrafyanın en önemli ülkelerinden biri yapmaktadır. Batı Palearktik Bölge’deki dört kuş göç yolundan ikisinin Anadolu üzerinden geçmesi ülkemiz sulakalanların önemini arttıran bir başka etken olmuştur.

Arda ÖZEN & Doç. Dr. Meryem BEKLİOĞLUBiyoloji Bölümü

Orta Doğu Teknik Üniversitesi

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 9

Page 6: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

2. SULAKALAN NEDİR?

Sulakalan ekosistemlerinin kesin ve net bir tanımını yapmak oldukça zordur. Sulakalanlar mevsimsel olarak karasal ya da sucul ekosistem özelliği taşıyabilirler. Hükümet ya da organizasyonlar kendi amaçlarına göre farklı sulakalan tanımlamaları yapmakta ve bu nedenle tanımlamada yaklaşım farkları ortaya çıkmaktadır. Kesin bir sulakalan tanımına iki ilgi grubu açısından ihtiyaç duyulmaktadır: (1) sulakalan yöneti-cileri (2) sulakalan bilimcileri. Sulakalan yöneticisi bilimsel yaklaşımla, kurumsal, yasal ve ekonomik yakla-şımlar arasında denge kurmayı hedefler. Sulakalan bilimcisi ise sulakalan fonksiyon vedeğerlerini oluşturan tüm aşamaları ve mekanizmaları araştırıp bulan kişidir. Sulakalan bilimcisi sınıflandırma ve araştırma için tanıma ihtiyaç duyarken yöneticisi sulakalankoruma ve kontrol çalışmalarında gerek duyulan düzenleyici kanunlar ve düzenleme-ler yapabilmek için kesin tanımlara ihtiyaç duymaktadır. Sulakalan yönetimi eğitimli uzmanlara ihtiyaç duyduğu için sulakalan bilimcileri ile yöneticilerin işbirliği yapması sulakalanların akılcı ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılabilmesi açısından önem arzet-mektedir. Sulakalanlar, ekosistemleri hakkındaki yetersiz bilgiler yüzünden genellikle atıl alanlar olarak tanımlanmışlar ve bu nedenle de özellikle endüstri devriminin başla-masıyla oldukça büyük miktarlarda kayba uğramışlar ve/veya tahrip edilmişlerdir. Bu tahrip 1970’lerde sulakalanlar üzerinde başlatılan bilimsel araştırmalar sonucunda, bu alanların aslında çok önemli işlevleri ve yararları olduğu kanıtlanıncaya kadar hızlı bir şekilde sürmüştür. Uluslararası anlaşmalarla sulakalanların korunması önem kazanma-ya başlayınca kesin bir sulakalan tanımına ihtiyaç duyulmuştur. 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzalanan ve kısaca Ramsar olarak bilinen “Sulakalanların Korun-masına Dair Sözleşme” ile birlikte, 1960’ların başında gündeme gelen “sulakalanların korunması için uluslararası bir doküman” ihtiyacı karşılanmıştır. Sözleşmenin sonuç-landırdığı bir diğer sorun da, sulakalan ekosistemleri için kullanılan ifade ve terimlerin tanımlanmasındaki karmaşa olmuştur. 1971’e kadar pek çok araştırmacı tarafından farklı şekillerde tanımlanan ve kapsamı tartışılan “sulakalan” kelimesi için Ramsar Sözleşmesinde; “gelgitin git evre-sinde altı metreyi aşmayan denizel alanları da kapsayacak şekilde doğal ya da yapay, sürekli ya da mevsimsel, durgun ya da akar, tatlı, acı veya tuzlu, bataklık, ıslak çayır ya da turbalıklar” açıklaması getirilmiştir (Madde 1.1.). Madde 2.1’de yapılan açıklama ile “sulakalanlarla ilişkili akarsu ve deniz kıyı ekosistemleri, adalar ve gelgitin git evre-sinde 6 metreyi aşan deniz suları” da sulakalan değerlendirmesi içine alınmıştır.

3. SULAKALANLARIN AYIRTEDİCİ ÖZELLİKLERİ VE TANIMLAMANIN ZORLUĞU

Sulakalanlar sahip oldukları 3 temel özellikle ayırt edilebilmektedir (Şekil 1). Bunlar sulakalan hidrolojisi: suyun yüzey ya da bitki kökleri seviyesinde bulunması, fiziksel ve kimyasal çevre: kendisini çevreleyen topraklardan farklı kendine özgü toprak yapısı, biyolojik çeşitlilik: sulakalanlara uyum sağlamış bitkiler ve onlara bağlı zengin biyolojik çeşitlilik olarak özetlenebilir. Sulakalanları her duruma uyabilen kesin bir ta-nımla anlatmak sahip oldukları bu farklı özellikleri nedeniyle oldukça zordur. Sulakalanlarda su en azından belirli zamanlarda bulunmasına rağmen, suyun derinliği ve akışı sulakalandan sulakalana ve yıldan yıla değişmektedir. Bazı sulakalan-

lar sürekli su altında bulunurken bazıları sadece yüzey ya da yüzeyaltı su seviyesine sahiptirler. Su seviyesi mevsimsel ve yıllık değişim gösterdiğinden herhangi bir zaman-da sulakalanın sınırlarını belirlemek oldukça zor olmaktadır. Sulakalanlar karasal ve sucul ekosistemler arasında geçiş gösterdiklerinden her iki sistemden de etkilenirler (Şekil 2). Sulakalanlarda yaşayan bitki, hayvan ve mikroorganizma türleri hem sulak hem de kuru ortamlarda yaşamaya ya da sadece sulak ortamlarda yaşamaya uyum sağladıklarından bunların sulakalan indikatörü olarak kullanılmalarını güçleştirmektedir.

Şekil 1. Sulakalan tanımını oluşturan üçtemel bileşen: hidroloji, fiziko-kimyasal çevre ve biyota. Bu bileşenlerden sulakalanları tanımlamada kullanılan indikatörler: hidroloji, toprak ve vejetasyondur. Bu üç bileşen birbirinden bağımsız değildir ve biyotadan etkilenirler (W.J.Mitsch ve J.G. Gosse-link’ten uyarlanmıştır).

Şekil 2. Sulakalan toprak yapısı: O tabaka (organik): >20% ağırlık veya >50% hacim olarak organik, A Tabaka (mineral): ağırlık olarak organik madde miktarı <20% dir, B Tabaka: mineraller, iyonlar ve parçacıkların biriktiği tabakadır, AB taba-ka: gömülü yüzey toprağı ya da orjinal toprak tabakası, C Tabaka: orijinal kaya çok az değişmiştir.

Sulakalanlarla İlgili Temel Bilgiler – Arda ÖZEN, Doç. Dr. Meryem BEKLİOĞLU10 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 11

Page 7: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 13

Sulakalanların farklı büyüklüklere sahip olmaları, denizden uzak iç kesimlerde ya da kıyı zonunda bulunmaları gibi nedenlerle sulakalan tipleri arasında büyük farklı-lıkların bulunması sulakalanların tanımlanmasını güçleştirmektedir.

4. SULAKALAN HİDROLOJİSİ

Hidrolojik koşullar sulakalanların yapısını ve işlevlerini sürdürebilmeleri açı-sından en önemli özelliktir. Hidrolojik koşullardaki değişimler topraktaki besin tuzları-nın yoğunluğunu, tuzluluk miktarı ile diğer önemli fiziksel ve kimyasal işlemleri ve bu durumun sonucu olarak da biyolojik çeşitliliği etkiler. Bir sulakalanın su seviyesindeki değişimler hidroperiyot olarak tanımlanır ve sudaki girdi ve çıktılar arasındaki denge-nin, havzanın jeomorfolojik özelliklerinin ve yer altı su koşulların bir sonucudur. Hid-roperiyot su seviyesindeki iniş ve çıkışlar ile tanımlanabilir. Sulakalanların işlevinde temel belirleyici olan hidroperiyot mevsimsel ve yıllık önemli farklılıklar gösterebilir. Su seviyesindeki değişimler kısa dönemli (gel-git, rüzgar kaynaklı su hareketleri), yıllık, yıllar arası ya da on yıllık periyotlarla olabilir. İklim, jeomorfoloji ve hidroloji kısaca hidrojeomorfoloji olarak adlandırılır. İklim ve havza jeomorfolojisi sulakalan hidrolojisini belirleyen temel etmenler olarak düşü-nülebilir. Tüm koşulların aynı olduğu varsayılırsa sulakalanlar serin ve bol yağış alan bölgelerde (terleme ve buharlaşma ile daha az su kaybettiklerinden) daha fazla bulun-maktadır. Ayrıca düz ve hafif eğimli bölgeler dağlık ve dik yamaçlı bölgelere göre daha fazla sulakalan bulundurur. Hidrolojideki değişimler doğrudan sulakalanların fizikokimyasal özelliklerini değiştirir: oksijenin varlığı, besinlerin miktarı, pH vb. Bunun yanında dip çamuru (sedi-man), besin tuzları ve toksik madde taşınımı da hidrolojinin diğer etkilerindendir. Sulakalanların fizikokimyasındaki ufak değişimler bile buradaki canlı çeşitliliğini büyük ölçüde değiştirir. Bazı sucul bitkiler dip çamurundaki oksijensiz ortama uyum sağlamışken çoğu bitkiler oksijensiz ortamda yaşayamazlar. Dip çamurundaki besin miktarı bitki türlerinin gelişimini etkiler. Sığ suya ve buradaki bitki türlerine adapte ol-muş hayvan türleri de hidrolojideki değişimle beraber değişiklik gösterir. Sulakalandaki mikroorganizmaların bir kısmı oksijensiz koşullarda dip çamurunda yaşarken bir kısmı suyun bulunduğu ince oksijen tabakasına sahip dip çamuru tabakalarında yaşar. Su-lakalanların hidrolojisi yıllar içinde benzer olduğu sürece aynı biyota varlığını ve işlevini sürdürebilir. Su seviyesindeki değişimler birincil üretimi etkiler. Su akışı olan dönemler-de, su akışı olmayan dönemlere göre daha fazla birincil üretim gözlemlenir. Sulakalanların su seviyesindeki değişimler doğal veya insan kaynaklı olabilir. Doğal değişim nedenleri iklimsel, morfolojik ya da havza kaynaklı olabilir. İnsan kay-naklı etkiye ise tarım ve içme suyu amaçlı aşırı su kullanımı örnek verilebilir. Hidrolojinin ekosistem fonksiyonlarında en önemli yeri olmasına rağmen; su-lakalan çalışmalarında hidrolojik ölçümlere gereken önem verilmemektedir. Su seviyesi limnograf veya datalogger adı verilen cihazlarla ölçülür. Bunun yanında arazide yapıla-cak gözlemlerle de su seviyesindeki değişim anlaşılabilir. Sulakalanlarda meydana ge-len su seviyesi değişimleri ağaçların ve sazlıkların gövdelerinde su izi bırakırlar, ayrıca uzun süre su altında kalan yapraklarla da su seviyesinde meydana gelen değişimler anlaşılabilir.

5.1. HİDROLOJİDEKİ DEĞİŞİMLERİN SULAKALANLARDAKİ CANLI TÜRLERİNE ETKİSİ

5.1.1. Bitkiler Üzerindeki Etkisi

Hidrolojideki değişimler çok zengin bitki çeşitliliğine neden olduğu gibi tür çeşitliliğini kısıtlayabilir ya da arttırabilir. Yıllık su seviyesi değişimleri karasal ve sucul ekosistemler arasındaki geçiş zonlarını ve suiçi bitkilerinin çeşit ve biyokitlesini belirler. Hidroloji suya dayanıklı türleri belirlerken dayanıklı olmayan türlerin de uzaklaşmasına neden olur. Bitkilerin çoğu suyla doymuş bu topraklara uyum sağlayamamıştır. Suya doymuş topraklar, oksijen konsantrasyonu ve kimyasal koşullarda meydana gelen değişimler, sulakalanda yaşayabilen köklü bitkileri sınırlandırmaktadır. Su seviyesinde meydana gelen yükselmeler ve taşkınlar, besin tuzlarını ve mineralleri yenilemeleri, oksijensiz koşulları azaltmaları, yeni habitat nişleri oluşturmaları nedeniyle çeşitliliğin artmasına neden olur. Her zaman su altında kalan topraklarda bitki çeşitliliği en az iken hidrik (sulu toprak) olan topraklarda en yüksek bitki çeşitliliği gözlemlenir.

Su Seviyesindeki Değişimlerin Suiçi Bitki Gelişimi Üzerine Etkileri

Sığ göl sulakalanları ekolojik yapılarını etkileyen faktörlere karşı doğrusal bir tepki göstermediklerinden (Scheffer, 1998), su seviyesindeki değişimlerin rolü tam ola-rak anlaşılamamıştır. Ancak sınırlı sayıdaki çalışma göstermiştir ki, kuzey ılıman iklim kuşağından yarı kurak ve kurak iklim kuşaklarına kadar birçok sığ göl sulakalanında, su seviyesi değişimleri, suiçi bitkilerinin baskın olduğu berrak su durumu ile fitoplankton baskın bulanık su durumu arası geçişlere yol açmaktadır (Blindow, 1992; Coops ve ark. 2003, Van Geest ve ark. 2005). Suiçi bitkilerinin baskın olduğu duruma geçiş genellikle su kalitesinde iyileşme ve sukuşu çeşitliliği ve sayısında da artışı beraberinde getirdiği için, sığ göllerin ekolojik ve koruma amaçlı değerlerinin artmasına yol açar (Hargeby ve ark., 1994; Noordhuis ve ark., 2002). Aşırı yüksek su seviyesi, suiçi bitkilerinin büyü-me dönemlerinde göl tabanına ulaşan ışığın azalmasına yol açarken, düşük su seviyesi ise yazın kurumayla, kışın ise buz ve dalga hareketleriyle bitki gelişimini engellemek-tedir. Su seviyesindeki değişimler suiçi bitkilerin büyümesine etkisi büyük oranda bu değişimlerin periyoduna ve gölün morphometrik özelliklerine bağlı olabilmektedir. Yarı-kurak ve kurak Akdeniz ikliminde yer alan Anadolu’da 5 sığ gölde yapılan bir araştırmada Beklioğlu ve ark., (2006) su seviyesindeki değişimlerin bitki gelişi-mi üzerine kuvvetli etkisinin olduğunu ortaya koymuştur. Bu çalışma, büyüklükleri, derinlikleri, coğrafi konumları farklı olan Beyşehir, Işıklı, Marmara, Mogan ve Uluabat göllerinde gerçekleştirilmiştir. Suiçi bitkilerinin gelişme dönemlerinde su seviyesi düşük olduğunda, Beyşehir, Marmara, Mogan ve Uluabat göllerinde suiçi bitkileri artarken, Işıklı gölünde yüksek su seviyesinin gerçekleştiği kış aylarında suiçi bitki artışı gözlem-lenmiştir. Işıklı Gölü’nde azalan su seviyesi ile suiçi bitkilerin azalmasının göl littoral alanındaki azalmayla ilgili olduğu bulunmuştur. Bununla birlikte, yazın kuraklık ve kışın buz ve dalgalanma hareketleri sebebiyle düşük su seviyesinin olduğu dönemde littoral bölgede bitki gelişimi engelleniyor olabiliceğini, ayrıca, göl derinlik profilinin de suiçi bitki gelişimi üzerine etkili olabileceğini de göstermiştir. Beyşehir, Uluabat, Mogan ve Marmara göllerinde su seviyesindeki düşüşler düz bir taban oluşturup bitki gelişimine

Sulakalanlarla İlgili Temel Bilgiler – Arda ÖZEN, Doç. Dr. Meryem BEKLİOĞLU12

Page 8: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 15

imkân sağlarken aynı durum Işıklı gölünde yüksek su seviyesinin olduğu durumda göl littoral bölgesi artarak suiçi bitkilerinde artış gözlemlenmiştir. Beyşehir, Uluabat, Mogan ve Marmara gölleri yarı elipsoid bir tabana sahip olduğundan göl tabanı su seviyesi düştüğünde köklü bitkilerin gelişimi artar. Işıklı gölü konikal bir tabana sahip olduğun-dan su seviyesindeki artış göl yüzey alanını %25 arttırarak daha fazla bitkinin geliş-mesini sağlamıştır. Göllerde suiçi bitkilerinin baskın olduğu duruma geçiş ile ekosis-temlerin koruma değerlerini arttıran sukuşlarının tür ve sayıları, özellikle suiçi bitkileri üzerinden beslenen sakarmeke (Fulica atra) ve suiçi bitkilerinin üzerinde büyüyen omurgasızlarla beslenen dalıcı ördeklerin artmasıyla çok artmıştır. Bu artış bitki gelişimi ile birlikte sukuşlarının beslenmeleri için gerekli habitatların artması sonucu gerçekleş-miştir. Sukuşu sayı ve çeşidindeki artışlarla Uluabat Göl’ü Ramsar alanı ilan edilirken Beyşehir ve Işıklı Gölleri Önemli Kuş Alanı ve Mogan Göl’ü de Özel Koruma Alanı statü-sü kazanmışlardır. Yapılan bu çalışma, su seviyesi değişimlerinin sıkça görüldüğü ve yıl içi ve yıllar arası yüksek farkların gözlemlendiği ülkemizde, su seviyesindeki değişimle-rin göz önüne alınarak yapılacak çalışmaların ülkemizin ekolojik değerlerinin korunma-sındaki önemini ortaya koymuştur.

5.1.2. Balıklar Üzerindeki Etkisi

Hidrolojideki değişimler balık faunası üzerinde de önemli etkilere sahiptir. Amerika’nın Florida eyaletinde bulunan Everglades Milli Parkı’nda 30’a yakın ende-mik (buraya özgü) balık türü bulunmaktadır. Buradaki ekosistem için balıklar oldukça önemlidir. Yaz boyunca su seviyesi yüksek olup hem büyük hem de küçük balıklar bu alanda dağınık halde bulunur. Kışın su seviyesi düştüğünde küçük balıklar büyük balık-ların olmadığı küçük havuzcuklara saklanırlar ve su seviyesi tekrar yükseldiğinde küçük balıklar tekrar yayılma göstererek balıkların üremeleri gerçekleşir. Kanada’daki Georgian körfezi ve Kuzey kanalı civarındaki sulakalanlarda ise su seviyesindeki azalmaya bağlı olarak sulakalanlarda yaşayan küçük ağızlı levrek balığı, kuzey turnası ve Amerikan turnası gibi balıkların yumurtlama alanları azalmış ve buna bağlı olarak da bu türlerin populasyonlarında azalma görülmüştür (Huron Gölü faaliyet raporu, 2004). Estonya’daki Võrtsjärv gölünde yapılan bir çalışmada su seviyesinin düştüğü kış aylarında toplu balık ölümlerinin olduğu ve turna balıklarının üreme dö-nemlerinde düşük su seviyesine bağlı olarak artan suiçi bitkilerinin yumurtlama alanla-rını azaltmasına ve yumurtaların dip çamurunun altında kalmasına neden olarak turna populasyonunda azalmaya neden olduğu belirlenmiştir (Tiina Nöges and Peeter Nöges, 2005).

5.1.3. Çift Yaşamlılar (Amfibiler) Üzerindeki Etkisi

Su seviyesinde meydana gelen değişimler çift yaşamlılar (amfibiler) üzerinde de önemli etkilere sahiptir. Sucul amfibi kominiteleri hidroperiyottaki değişimle şekille-nir ve hidrolojideki bu değişimler larval gelişme zamanı ile avcı kominitelerinin yapısını belirler. Sulakalanlar kuruduğunda buradaki balık populasyonları azalırken su seviye-sinin artmasıyla geçici sulakalanların göl, nehir gibi kalıcı su kaynaklarıyla birleşmesi gerçekleştiğinde kalıcı su kaynaklarında yaşayan balıklar geçici sulakalanlara geçerek klonize olabilir ve amfibiler için tehdit oluşturabilir.

Kurbağalar ise karada yaşarlar ancak çiftleşmek için suya ihtiyaç duyarlar. Kurbağaların iribaştan ergin kurbağa dönemine geçebilmeleri için 3 ay suda yaşamları gerekli olup metamorfoz olmaları için su gereklidir. Yapılan bir çalışmada uzun hid-roperiyot dönemlerinde daha fazla Rana sphenocephala adlı kurbağanın yavrularının metomorfoz geçirdiği, düşük su seviyesinde metomorfozun azaldığı anlaşılmıştır (Ryan ve Winne, 2001). Sonuç olarak hidroperiyotta meydana gelen değişimler sulakalanlardaki canlı-ları etkilemekte ve özellikle bitkiler buna karşı çeşitli adaptosyonlar geliştirmektedirler.

6. SULAKALAN BİTKİLERİ ve ADAPTASYONLAR

Sulakalan bitkileri hidrofit yani suda ya da uzun süre su altında kalarak oksi-jensizleşen toprakta büyüyebilen bitkilerdir. Suiçi bitkileri, yüzen yapraklı bitkiler, su üstü bitkiler ve ıslak çayırlar olarak sınıflandırılabilirler. Sulakalan bitkileri, özellikle sukuşları ve tatlısu levreği gibi avcı balıklar için beslenme, üreme ve barınma yeri sağla-yarak, su kalitesini iyileştirerek (özellikle azotu atmosfere uzaklaştırarak), çözünmüş oksijeni suya bırakarak, sediment kaynaklı bulanıklığı azaltarak biyolojik çeşitliliği artı-rırlar. Su üstü bitkilere örnek olarak Typha sp. (kedi kuyruğu), Jungus sp. (kova bitkisi), Spartina alterniflora verilebilir. Yüzen yapraklı bitkiler Lemna minor (su merci-meği), Nymphaea sp. (nilüfer), ağaçlara Acer sp. (akçaağaç) ve Salix sp. (söğüt) ve suiçi bitkilere de Ceratophyllum sp. (boynuz otu), Potamogeton sp. (su sümbülü), ve Myriophyllum sp. (kandil çiçeği) örnek verilebilir. Sulakalanlar burada yaşayan canlıların üstesinden gelmesi gereken susuz kalma (sucul organizmalar), sualtında kalma (karasal organizmalar), oksijensizlik, aşırı tuzluluk, su seviyesi değişimi gibi pekçok stres faktörüne sahiptir. Sulakalan bitkileri bu sorunlarla başa çıkabilmek için çeşitli morfolojik, fizyolojik ve üreme ile ilgili adaptos-yonlar geliştirmişlerdir. Toprak sadece yüzeyde ve oksijenli ise bitkiler sığ kök sistemleri geliştirirler ve bu nedenle rüzgarlara karşı dayanıksızdırlar. Yine solunum organı olarak pnömatoforlar (çoğu sucul bitkide gaz alışverişinin gerçekleştiği, toprak ya da su yüzeyinden yukarı doğru uzayan kökler) başka bir adaptasyon şeklidir. Sucul ekosistemlerde kökler için yeterli oksijen bulunmadığında yüzeylerinde bulunan delikler ya da lentisellerle (bitki hücrelerinde metobolizma faaliyetleri sonucunda meydana gelen gazların dışarı atılma-sında ve havanın dokulara ulaşmasında yardımcı olan gevşek dokulu cansız delikcik-ler) gaz değişimini sağlarlar. Kökü su içinde yaşayan bitkilerin oksijen elde etmelerini sağlayan (suyun içine batan kısımlarındaki ince duvarlı hücreler ve bunların arasındaki geniş hava dolu keselerden oluşan havalandırma parankiması adı verilen) dokulardaki hava bölmeleri genişleme özelliğine sahiptir ve kök ile gövde arasında gaz değişimi-ni sağlarlar. Gövde kökler, toprak yüzeyinin üzerinde bulunan su kökleri, şişkin yap-rak gövde ve köklerde bulunan süngerimsi dokular, yüzen gövdeler, gövdede oksijen almaya yarayan lentisel adı verilen delikler diğer adaptasyon şekillerine örnek olarak verilebilir. Biyokimyasal adaptasyonlara örnek olarak malat birikimi verilebilir. Gündüz fotosentezi gerçekleştirebilmek için geceden CO2’in depolanması ve buna uygun me-tobolizma değişikliklerinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Gece CO2 malat olarak depolanır ve gün içinde oksijensiz koşullarda bu malat kullanılarak canlılığın sürdürüle-

Sulakalanlarla İlgili Temel Bilgiler – Arda ÖZEN, Doç. Dr. Meryem BEKLİOĞLU14

Page 9: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 17

bilmesi için gerekli enerji üretimi sağlanır. Tohumların çok düşük oksijen seviyesinde çimlenebilmesi, fidelerin su altında kalmayı tolere edebilmesi, tohumların çok uzun süre su altında kalabilmesi gibi özellik-ler de üremeyle ilgili adaptasyonlara örnek olarak verilebilir.

7. SULAKALAN TOPRAĞI

Sulakalan toprağı hidrik toprak olarak adlandırılır ve büyüme mevsiminin %5’inde yüzey suyuna sahip olup, toprak suya doygundur. Sık sık ve yeterince suya doyduğu için indirgenmiş koşullarda sulakalan toprağı oksijensiz kalır. Sulakalan topra-ğı kimyasal döngülerin meydana geldiği ve çoğu sulakalan bitkisi için uygun kimyasal-ların depolandığı bir ortamdır. Organik ya da mineral toprak olmak üzere iki tiptir.

İki tip organik toprak vardır ve şu şekilde tanımlanabilir:1) Toprak suya doymuştur ve farklı miktarlarda organik karbon içerir. a) %60 mineral ve %18 ya da daha fazla organik karbon içeren topraklar, b) %12 organik karbon içeren kilsiz topraklar, c) %12-18 arası organik karbon ve mineral kısmın %60’ı kil içeren topraklar.2) İçerdiği organik karbon miktarı %20’den fazladır ve toprak suya doymamıştır.

Bu tanımlamaların dışında kalan topraklar mineral topraklar olarak tanımlanır. Mineral topraklar tabakalardan oluşur ve genellikle en üst tabakada organik toprak ya da turba vardır. Organik toprak tanımı pek çok sulakalan tipine uygulanabilirken turbalık tanımı ayrışmamış organik toprak için özel olarak kullanılır. Turba %80 yanabilir organik ma-teryal içerir ve bunun da %40’ı organik karbondur.

Organik ve mineral topraklar arasındaki diğer farklar ise şunlardır:1) Organik toprak mineral toprakdan daha düşük hacim yoğunluğuna ve daha fazla su tutma kapasitesine sahiptir.2) Hem mineral hem de organik topraklar hidrolik iletkenlik özelliğine sahipken organik toprakta hidrolik iletkenlik organik maddelerin ayrışma derecesine bağlıdır. Bu sayede organik toprak, mineral toprağa göre daha fazla su tutabilir.3) Organik toprak mineral toprağa göre bitkiler için daha fazla uygun olmayan formda organik maddelere sahiptir ve organik toprakta daha fazla toplam besin bulunurken bi-yolojik olarak uygun fosfor ya da demir miktarı organik topraklarda daha azdır ve bitki üretkenliğini sınırlar.4) Organik toprak daha fazla katyon değişim kapasitesine sahiptir ve bu özellik topra-ğın verimliliğini arttırır.

8. SULAKALAN BİYOJEOKİMYASI

Ekosistemlerdeki kimyasalların taşınımı ve çevirimi biyojeokimyasal döngü olarak adlandırılmaktadır ve pek çok fiziksel, kimyasal ve biyolojik süreci içermektedir. Sulakalanlardaki farklı ve çeşitli hidrolojik koşullar biyojeokimyasal döngüleri önemli derecede etkilemektedir. Bu döngüler sadece maddelerin kimyasal formlarında değiş-

meye neden olmayıp aynı zamanda bu maddelerin sulakalanda su-sediment değişimi ya da bitkilerle alınımı gibi taşınmasına da neden olur. Bütün bunlar sulakalanların verimliliğini belirleyen olaylardır.

Sulakalan biyojeokimyası 2 kısma ayrılabilir: 1) Dönüşüm aşamalarını içeren çevrimler, 2) Kimyasalların sulakalan ve çevresiyle etkileşimi sonucu değişimi.

Hidrolojik koşullar ve döngüler, kimyasalların nasıl değişime uğrayacağını belir-ler. Eğer sulakalan çevresiyle bol miktarda madde değişimi yapıyorsa açık, eğer madde değişimini sınırlı yapıyorsa kapalı sistemler olarak adlandırılır.

8.1. Oksijen ve Redoks Potansiyeli

Redoks potansiyeli sulakalan toprağındaki elektrokimyasal indirgenme dere-cesini belirtir. Yükseltgenme oksijenin alımı ya da hidrojenin uzaklaştırılması sırasında elektron vererek oluşur. İndirgenme ise oksijenin verilimi ya da hidrojenin kazanımı sırasında elektron alarak oluşur. Bu oksidasyon ve indirgenme süreci içinde pek çok kimyasal ve biyolojik dönüşüm meydana gelmektedir (demir ve sulfat indirgenmesi gibi). Toprak su altında kaldığında genellikle oksijensiz koşullar oluşur. Oksijenin ne kadar azalacağı sıcaklığa, mikrobiyal solunum için gerekli olan organik maddelerin miktarına ve indirgeyicilerin kimyasal oksijen ihtiyacına bağlıdır. Oksijen yokluğuna bağlı olarak bitkiler normal kök solunumu yapamaz ve topraktaki bitki besinleri ve toksik maddelerin varlığı bundan etkilenir. Sulakalanlarda oksijen topraktan tamamen yok olmayıp genellikle yükseltgenmiş ve birkaç milimetre kalınlığındaki bir tabakada su-toprak temasının olduğu toprağın üst kısmında bulunur. Bu ince tabaka sulakalan-lardaki kimyasal dönüşümler ve besin tuzu döngülerinin gerçekleşebilmesi açısından oldukça önemlidir. Yükseltgenmiş iyonlar (Fe+3, Mn+4, NO-3 ve SO-4) bu ince tabakada bulunurken daha düşük anaerobik topraklarda ise indirgenmiş formları bulunur (amon-yum ve sulfat gibi). Oksidize tabakada Fe+3 bulunması nedeniyle toprak yüzeyi genel-de kahverengi ya da kırmızımsı kahverengi renkli olurken indirgenmiş Fe+2 bulunan toprakların rengi mavimsi griden yeşilimsi griye değişir.

8.2. Karbon Döngüsü

Karbon doğada hem mineral biçiminde (kömür, elmas, gaz olarak veya suda çözünmüş durumda karbon dioksit olarak) hem organik biçimde bulunur. Canlı varlıkla-rın temel yapı maddesi olan organik karbon, fotosentez yoluyla atmosferde veya deniz suyunda çözünmüş olarak bulunan karbon dioksit gazından yararlanarak üretilir. Yeşil bitkiler, hayvansal ve bitkisel parazitler, organik maddeleri parçalayarak, karbonu kar-bon dioksit gazına çevirirler. Atmosferde gaz, suda ise çözünmüş olarak bulunan kar-bon dioksit, canlıların başlıca karbon kaynağıdır. Hayvanların vücutlarındaki karbonun bir bölümü CO2 olarak solunum yoluyla atmosfere geri verilir. Bütün canlıların kalıntı ve atıklarındaki karbon ise, çürüme ve bozulma gibi bir dizi işlem sonucunda CO2 olarak açığa çıkar. Organik karbonun bir bölümü, kömür, petrol gibi fosil yakıtlarda birikmiştir

Sulakalanlarla İlgili Temel Bilgiler – Arda ÖZEN, Doç. Dr. Meryem BEKLİOĞLU16

Page 10: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 19

Şekil 3. Sulakalanlarda karbon dönüşümü (TOK: tanecikli organik karbon, ÇOK: çözünmüş organik karbon) (W.J.Mitsch ve J.G. Gosselink’ten uyarlanmıştır).

ve bunların yakılmasıyla, atmosfere bol miktarda karbon dioksit verilir. Bunun büyük bölümü, hızla deniz ve okyanuslara geçer ve karbonatlar halinde birikir. Fotosentez ve oksijenli solunum oksijenin olduğu katmanlarda baskındır ve karbon dönüşümü fotosentez ve oksijenli solunum gibi yollarla gerçekleşir. Organik maddenin oksijenli solunumla indirgenmesi enerji transferi açısından oldukça etkilidir. Fermentasyon ve metagenesiz en fazla gerçekleşen anerobik işlemlerdir. Fermentas-yon sulakalanlarda zorunlu ya da fakültatif organizmalar tarafından gerçekleştirilir. Metagenesiz ise methajen bakterilerin CO2’i metan gazının oluşumu için elekt-ron alıcısı olarak kullandıkları zaman gerçekleşir. Metan genellikle bataklık gazı olarak adlandırılır.

8.3. Azot Döngüsü

Sulakalanlarda azot genellikle sınırlayıcı bir besin tuzudur. Sulakalanlarda azot biyojeokimyasal olarak pek çok yükseltgenme sürecinden geçer. Sulakalanlarda oksi-jensiz koşulların bulunması nedeniyle mikrobiyal denitrifikasyonla gaz halindeki azota dönüşümü ve atmosfere salınımına kadar olan süreç oldukça önemlidir. Gübre kulla-nımı, azot sabitleyen ürünler, fosil yakıtların kullanımı gibi nedenlerle insan kaynaklı etkiler sonucu azot miktarı artmaktadır. Azot için, sulakalanların yutak özelliği taşıması önemlerini daha da arttırmaktadır. Birbirini takip eden oksijenli ve oksijensiz koşullar, bitkilerin kök sistemleri vasıtasıyla ya da anaerobik mikroorganizmalarla (Nitrosomonas sp ve Nitrobacter sp.)

sulakalanda bulunan azotu (NH4) önce oksijenli azot olan NO2 ve NO3’e dönüştürür. Daha sonra sulakalan bitkileri arasında oluşan oksijensiz koşullarda bakteriler azotu “denitrifikasyon” ile atmosfere bırakırlar ve su kalitesinin artmasını sağlarlar (Şekil 4). Sulakalanlardaki bu filtreleme ve azotun uzaklaştırılması gibi özellikler gö-zönüne alınarak yüzey sularının su kalitesinin korunması için dünyada ve ülkemizde yapay sulakalanlardan faydalanılmaya ve bunun için yapay sulakalanlar oluşturulmaya başlanmıştır. Sistem özel olarak tasarlanan yataklarda yetiştirilen bitkiler vasıtasıyla atık suyun arıtılması esasına dayanmaktadır. Atık suyun bir havuzda toplanarak yüzen bitkilerle arıtılması gibi alternatif uygulamaları da olan bu yöntemin küçük yerleşim birimlerinden, büyük şehirlere, hatta endüstriyel atık suların arıtılmasına kadar bir çok uygulama alanı bulunmaktadır. Ülkemizde yapılan büyük ölçekli pilot çalışmalar, yapay sulakalanların besin tuzlarının ve organik maddenin gideriminde çok başarılı olduğunu göstermiştir. (Korkusuz et al., 2005)

8.4. Fosfor Döngüsü

Fosfor diğer ekosistemlerde de olduğu gibi sulakalanlarda da biyolojik üretimi sınırlayıcı bir faktördür. Fosfor sulakalanlarda çözünebilir ya da çözünemez halde hem organik hem de inorganik olarak bulunur. Fosfor aynı zamanda demir, kalsiyum ve alü-minyumla kompleks yapılar oluşturma eğilimine sahiptir. Fosfor döngüsü dip çamurun-da gerçekleşir. Fosforun inorganik hali ortofosfat ya da çözülebilir reaktif fosfor olarak adlandırılır ve fosforun biyolojik olarak kullanılabilir miktarının belirtecidir. Çözünmüş

Şekil 4. Sulakalanlarda azot dönüşümü (ÇON: çözünebilir organik azot) (W.J.Mitsch ve J.G. Gosselink’ten uyarlanmıştır).

Sulakalanlarla İlgili Temel Bilgiler – Arda ÖZEN, Doç. Dr. Meryem BEKLİOĞLU18

Page 11: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 21

organik fosfor ya da çözünemeyen organik formlar ve inorganik fosfor çözünmüş inor-ganik form haline gelene kadar biyolojik olarak kullanılmaya hazır değildir. Sulakalanlarda asidik topraklarda fosfor alüminyum ve demir ile, alkalin top-raklarda ise kalsiyum ve magnezyumla bağ yapmış halde bulunur. Kil parçacıklarına yapışık bulunan fosfor ise sulakalanlara dışardan gelen suyla taşınabildiğinden önem-lidir. Kimyasallar ve besin tuzları hidrolojik olarak sulakalanlara yağış, yüzey akı-şı, yer altısuyu ve dalgalarla taşınırlar. Sadece yağışlarla beslenen sulakalanlar besin açısından fakir iken diğer yollarla bu maddelerin taşındığı sulakalanlar besin açısından daha zengindir. Sulakalanlar besin tuzları ve kimyasallar için kaynak, yutak ya da dö-nüşümlerin gerçekleştiği yerler olabilirler ve bu özellik sezondan sezona ve yıldan yıla değişebilir. Sulakalanlarda insan etkisiyle (erozyon, baraj ve kanal açma gibi hidrolojik değişimlerle ve kirlilik gibi) kimyasal döngülerde değişmelerin meydana gelmesine ne-den olunmaktadır. Fosforun ana kaynağının kayaçlar olmasına karşın, ticari gübrelerle döngüye daha fazla fosfor katılır. Fosforun döngüde fazla miktarda bulunması çevresel sorunlara yol açar. Örneğin, tarım alanlarında gübre olarak kullanılan fazla fosfor sığ kıyısal alanlara taşındığında, bu besin fotosentetik bakteri ve alglerin sayılarının birden bire artmasına neden olur. Bu durum, su yüzeyinin fitoplanktonlarla kaplanmasına neden olur ve güneş ışığının sualtındaki bitkilere ulaşmasına engel olur. Bu bitkiler ve yüzeydeki bakteri ve algler öldüğünde diğer bakteriler tarafından tüketilir. Bu bakteriler beslenme sırasında sudaki çözünmüş oksijeni kullanırlar. Oksijen miktarının düşmesiy-le trofik seviyenin üst kısmındaki canlılar olumsuz etkilenir ki bu durum ölümle sonuç-

Şekil 5. Sulakalanlarda fosfor dönüşümü (ÇOP: çözünebilir organik fosfor) (W.J.Mitsch ve J.G. Gosselink’ten uyarlanmıştır).

Sulakalanlarla İlgili Temel Bilgiler – Arda ÖZEN, Doç. Dr. Meryem BEKLİOĞLU20

lanabilir (örneğin balık ölümleri). Bu olay ötrofikasyon olarak adlandırılır. Sulakalanlar karasal ve sucul ekosistemler gibi besin açısından zengin ya da fakir olarak sınıflandırılabilmesine rağmen besin tuzlarının dip çamurunda depolanmasıve bitkilerin döngüdeki rolleri bakımından farklılık göstermektedir.

Page 12: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Hidroloji

1. GİRİŞ

Hidroloji, yer küresinde (yeryüzünde, yeraltında ve atmosferde) suyun çevri-mini, dağılımını, fiziksel ve kimyasal özelliklerini, çevreyle ve canlılarla karşılıklı ilişki-lerini inceleyen temel ve uygulamalı bir bilimdir. “Hidro” su ve “Loji” bilim hecelerinden oluşan “Hidroloji” su bilimi anlamına gelmektedir. Hidroloji biliminin genel amacı, suyun yetersiz olduğu yerde suyun kullanımını, suyun fazla olduğu yerlerde ise suyun kontrolünü, kirlenme tehlikesi olan bölgelerde ise suyun kirlenmesini önlemek yani eldeki suyun en verimli şekilde değerlendirilmesi-dir. Hidroloji bilimi Matematik, Fizik ve Kimya gibi temel bilimlerle yakın bir iliş-ki içindedir. Disiplinler arası bir bilim özelliği taşıyan hidrolojinin, ilişkili olduğu diğer bilimlerle sınırlarını kesin olarak çizmek çok güçtür. Atmosferdeki su ile meteoroloji, denizlerdeki su ile okyanus bilimi (oşinografi), canlılarla biyoloji, su ve zemin ilişkileri ise hidrojeoloji/jeoloji ile yakından ilişki içindedir. Yeryüzünde canlıların yaşaması için suyu kullanmak ve kontrol altına almak gerektiğinden insanlar tarihin başlangıcından beri su ile ilgilenmişler, suyun özelliklerini tanımaya, hareketini yöneten kanunları belirlemeye, oluşturabileceği tehlikeleri önle-meye ve en önemlisi sudan en verimli şekilde yararlanmaya çalışmışlardır.

1.1. Suyun Tanımı ve Yapısı

İki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluşan su molekülü, yüzeyinde elekt-riksel yüklerin asimetrik bir şekilde dağıldığı bir küreye benzetilebilir. Pozitif yüklü iki hidrojen arasındaki açı 104.50 kadardır. Bu nedenle su molekülü üzerinde pozitif ve

Dr. B.Teoman MERİÇHidrojeoloji Yüksek Mühendisi

Çevre ve Orman Bakanlığı

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 23

Page 13: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

negatif yükler belirli bölgelerde yoğunlaşmış durumdadırlar. Bu şekilde oluşan asimetri, moleküle iki kutuplu olma özelliği kazandırmaktadır. Bu tür moleküller dipole olarak adlandırılır. Dipol moleküllerin en önemli özellikleri yüklü yüzeyler tarafından çekim kuvvetleri ile tutulmalarıdır. Su molekülleri, bu özelliklerinden dolayı negatif yüklü kil tanecikleri tarafından çekilir ve tutulurlar. Oda sıcaklığında sıvı hâlde bulunan, renksiz, kokusuz ve tatsız bir madde özel-liğinde olan su, canlılar için en önemli moleküllerden biridir. Bazı hayvan ve bitkilerin vücudunda % 90 kadar yüksek bir oranda bulunabilir. Bitkilerde fotosentez için gerekli bir maddedir. Bitkiler kendileri için gerekli mineralleri su ile alırlar. İnsanlar vücutların-daki proteinlerin yarısını, glikojenin (karbonhidrat) hepsini yitirseler hayatlarına devam edebilirler; fakat suyun % 10’unun kaybı büyük aksaklıklara, % 20’sinin kaybı ölüme yol açar. Su eşsiz fiziksel ve kimyasal özellikleriyle yeryüzündeki canlılığın en büyük destekçisidir.

1.1.1. Suyun Yoğunluğu

Bir tetrahedron yapısı gösteren su molekülü, dipole özelliğinden ötürü, yine tetrahedral yapıdaki dört su molekülü tarafından sarılmış durumda bulunur. Moleküller arasında geniş aralıklara neden olan bu dizilim, suyun yoğunluğunun görece düşük ol-masına yol açar. Suyun yoğunluğu +40°C’de 1 g/cm3’tür. Su donduğunda bu yapı daha da gevşek hale gelir ve donmuş suyun, yani buzun yoğunluğu 0,917 g/cm3 olur.

1.1.2. Suyun Sıkışabilirliği

Su küçük oranda sıkışabilir özelliktedir. Gözenekli ortamlardaki akışı açısından su sıkışamayan bir akışkan olarak değerlendirilmektedir.

1.1.3. Suyun Vizkozitesi

Suyun vizkozitesi sıcaklıkla azalır. Oda sıcaklığında, her 10°C’lik sıcaklık değişi-minde vizkozitede %3’lük bir değişim olur.

1.1.4. Suyun Yüzey Gerilimi - Kılcal Yükselim

Su molekülleri birbirlerini çekerler. Su moleküllerinin birbirini çekmelerini sağ-layan kuvvetlere “kohezyon kuvvetleri” adı verilir. Öte yandan, su molekülleri cam ve toprak taneciği gibi katı yüzeylerle temas halinde olduklarında, bu yüzeylerle su mo-lekülleri arasında “adhezyon kuvveti” etkili olmaktadır. Katı yüzeyin çok dar çaplı kılcal bir cam tüp olması durumunda suyun bu tüp içerisinde yükseldiği görülür. Suyun kılcal tüpte yükselmesi, adhezyon kuvvetlerinin (cam - su arası), kohezyon kuvvetlerinden (su-su arası) büyük olduğu durumun sonucudur. Yüzey gerilim kuvvetleri, suyun toprak gibi gözenekli ortamlarda tutulmasında etkili olan temel kuvvetlerdir. Suyun dipole özelliğinden dolayı oluşan bazı elektriksel çekim kuvvetleri de suyun özellikle kil tanecikleri tarafından tutulmasında etkili olmak-

tadır. Ancak bu kuvvetler, çekim merkezinden çok kısa mesafelerde etkili olabilmekte, merkezden uzaklaştıkça etkileri azalmaktadır. Bu kuvvetler yardımıyla bir katı yüzeyi üzerinde tutulan su, ancak 3-10 molekülün üst üste gelerek kalınlığı 8-28 Angstron olabilecek bir katman oluşturabilmektedir. Montmorillonit gibi bazı killerde su molekül-leri kilin yapısına girebilir ve killerde şişme olayına neden olur.

2. HİDROLOJİK ÇEVRİM

Yerkürenin yapısında ve yerküre içinde yaşayan tüm canlıların hayatında büyük rol oynayan su, yerküre içinde sürekli bir döngü içerisinde hareket eder. Hidrolojik çevrim olarak adlandırılan bu döngünün ne başlangıcından ne de sonundan bahsedile-bilir. Ancak, çevrim anlatılırken genelde başlangıç olarak buharlaşma tercih edilir. Denizlerde, göllerde, akarsu ve diğer su kütlelerinde bulunan su güneş ısısı sayesinde buharlaşarak atmosfere yükselir. Direk olarak su bünyesinden gelen bu-harlaşmanın yanında bitkilerle de terleme vasıtasıyla su atmosfere yükselir. Yükselen tüm bu sular atmosferin ilk tabakası olan troposferde bulutları oluşturur. Bulutların yoğunlaşması sonrası oluşan yağışlar, yerçekimi etkisi ile yeryüzüne düşerler. Bu yağış şekilleri atmosferik etkenler sonucunda, yağmur, kar, dolu gibi yağış çeşitleri ile yer-yüzüne ulaşır. Yağışın bir kısmı yeryüzüne ulaşmadan yağış sürecinde tekrar buharlaş-maya uğrar. Fakat çok büyük kısmı yeryüzüne ulaşır. Yeryüzüne düşen yağışın önemli miktarı topoğrafik eğim yönünde yüzeyden akışa geçer. Akışa geçen bu kısım mevsim-sel ve/veya sürekli akarsuları oluşturur. Toplanan tüm yüzey akışlar göl ve denizlere boşalır. Yüzeye düştükten sonra akışa geçmeyen diğer kısım ise yüzeydeki birimlerin özelliklerine bağlı olarak süzülmeye başlar. Yeraltında toplanan sular ile birleşen bu su-lar yeraltısuyu depolamasını oluşturur ve yeraltısuyunun bulunduğu ortam özelliklerine göre akışa geçerek ya direk olarak göl ve denizlere boşalır ya da topoğrafya ve jeolojik özelliklere bağlı olarak kaynak olarak yüzeye tekrar çıkarak yüzey akışına katılır. Her iki durumda da su, göl ve denizlerde tekrar depolanır ve çevrimini tamamlar. Görüldüğü gibi suyun yerkürenin çeşitli kısımları arasında katı, sıvı ve gaz hallerinde farklı yollar izleyerek sürekli hareket halinde olmasına “Hidrolojik Çevrim” adı verilir (Şekil 1). Hidrolojik çevrim bileşenleri ABD Jeolojik Araştırmaları Kurumu tarafından aşa-ğıdaki 15 bileşen ile tanımlanmıştır. Bu bileşenler;

- Okyanuslarda su depolaması- Buharlaşma- Atmosferde su- Yoğunlaşma- Yağış- Buz ve kar içinde su depolaması- Nehirlere erimiş kar suyu akışı - Yüzey akışı

- Akarsu akışı- Tatlı su depolaması- Sızma- Yeraltı suyu boşalımı- Su kaynakları- Bitki yapraklarından terleme- Yeraltısuyu depolaması’dır.

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ24 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 25

Page 14: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 27

Su, yerküre üzerindeki doğal çevrimi sayesinde sürekli tazeliğini koruyarak hayatın varlığı ve devamlılığı için vazgeçilmez bir kaynak olma özelliğini korur. Hidrolo-jik çevrimi oluşturan tüm bu süreçler doğaldır ve her süreç diğer sürecin oluşumu için zorunludur. Hidrolojik çevrim sırasında su aynı zamanda yer yüzeyinden söktüğü katı taneleri akarsular yoluyla göl ve denizlere taşıyarak yerkabuğunun biçim değiştirmesi-ne sebep olmaktadır.

2.1. Hidrolojinin Metotları

Hidrolojik çalışmalar genellikle ölçmeler, verilerin işlenmesi, verilerin değerlen-dirilmesi için matematik modellerin kurulması ve çeşitli istatistik ve/veya matematiksel yöntemlerin uygulanması sırasını izlemektedir. Hidrolojik çevrimdeki süreçlerin sayısal olarak değerlendirilebilmesi öncelikle meteorolojik ölçümlere bağlıdır. Hidrolojide kullanılan meteorolojik ölçüm yöntemleri ve ölçüm cihazları;

- Sıcaklık (Termograf, Azami ve Asgari Termometreler, Toprak Termometreleri)- Yağış (Plüviyometre, Plüviyograf)- Buharlaşma (Buharlaşma Havuzları (Tavaları), Piş (Piche) Evaporimetresi)- Nem (Higrograf, Psikrometre, Saçlı Higrometre)- Rüzgâr (Anemometre, Rüzgâr Tüneli)- Basınç (Sikletli Barograf, Metal Barometre)- Radyasyon (Aktinograf)- Günlük Güneşlenme Süresi (Helyograf)- Yüksek Atmosfer Ölçümleri- Otomatik Ölçüm İstasyonları’dır.

Meteorolojik ölçüm yöntemlerinin yanında su kütlelerinin durumunu ve hare-ketlerini değerlendirebilmek amacıylada gerek yüzey suyu için gerekse yeraltısuyu için ölçümler de bulunmaktadır. Bu ölçümler akım ve seviye ölçümleri olmak üzere iki ana başlık altında toplanabilir. Yeraltısuyunun hangi noktada ve seviyede bulunduğunu ve beslenim ve/veya boşalıma göre değişimini yorumlamak için yeraltısuyu seviye ölçüm-leri, göl ve akarsularda ise seviye ve akım değişimleri için değişik ölçüm yöntemleri uygulanmaktadır. Bu yöntemler;

2.1.1. Akım Ölçüm Yöntemleri

Hacmi Bilinen Bir Kap ile Akım Ölçümü

Genellikle çok küçük debili (< 2 litre) akımları ölçmek için kullanılan basit bir yöntemdir. Hacmi bilinen kabı (teneke/kova), suyun doldurması için geçen zaman (t) kronometre ile ölçülür ve kabın hacmi (V) geçen zamana bölünerek debi (Q) bulunur.

Genellikle bu işlem birkaç defa tekrarlanılarak bulunan değerlerin ortalaması kullanılır.

SAVAKLAR

Üçgen Savaklar (THOMSON SAVAĞI) ile Akım Ölçümü: Debisi 10-20 litreye kadar olan sular için kullanılır. Bu savaklar dikdörtgen şek-linde bir tahta üzerine açılan üçgen şeklinde bir yarıktan oluşur. Üçgen tabanı yukarıda ve ikizkenarlıdır. Eşit kenarlar arasındaki açı 90o’dir (Şekil 2). Akım ölçümü yapılacak sular bu yarıktan geçirilir ve h seviyesi ölçülür. Bu savağın yüküdür ve üçgenin 1 veya 1.5 m membasında ölçülür. Savağın debi formülü; Q=0.014 x h5/2 ‘dir. Formülde h cm ise Q l/s olarak hesaplanır.

Bulutlar ve Su Buharı

Yağış

Yüzey Akışı

Buharlaşma-Terleme

Buharlaşma

Kar ve Buz Olarak Temiz Su Depolanması

Süzülme

Toprak Neminden Sızma

Su Tablası

Temel Kayaç

Temiz Su Depolama

Yeraltı Su Akışı

Denizde Temiz Su Depolama

Şekil 1. Hidrolojik çevrim Q (l/s)=

Hacim (V) Zaman (t)

Şekil 2. Savağın genel görünümü

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ26

Page 15: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 29

Dikdörtgen Savaklar ile Akım Ölçümü:

Debisi 20-25 litreye kadar olan sular için kullanılır. Bu savaklar dikdörtgen şeklinde bir tahta üzerine açılan dikdörtgen şeklinde ve kenar pahları alınmış olarak hazırlanırlar. Akım ölçümü yapılacak sular bu dikdörtgen yarıktan geçirilir ve h (yük-seklik) seviyesi ölçülür (Şekil 3). Bu savağın yüküdür ve dikdörtgenin yarığının 1 veya 1.5 m membasında ölçülür. Savağın Debi Formülü

Formülde g ve 2/3m katsayısı yerlerine konulduğundaQ=0.018Lh3/2

elde edilir.

Orifis ile Akım Ölçümü:

İçinden su akan, çevresi kapalı, düzgün şekilli açıklıklara orifis denir. Akan su, açıklığı tamamen doldurmadığı takdirde orifis savak gibi çalışır. Orifisten fışkıran suya “hüzme” ve orifisin debisini sağlayan su derinliğine ya da su yüküne “yük” denir (Şekil 4). Orifis açıklığının şekli kare, daire, dikdörtgen veya herhangi bir düzgün şekil olabilir.

Debi eşitliği:Q=A.VA=(CcAo)

Cd=CcCv

şeklindedir.

Burada,A : Hüzmenin en daraldığı yerdeki alanAo : Orifisin alanıCv : Hız katsayısı (0.995-0.999)Cc : Büzülme katsayısı (0.61-1.00)Cd : Debi katsayısı (0.52-0.98)H : Orifisin üzerindeki su yükü

Muline ile Hız Ölçümü:

Bir akarsudaki akımın bir noktasındaki hızı ölçmek için en çok kullanılan alet mulinedir. Muline üzerinde bulunan pervanenin dönme hızı akımın hızıyla bağıntılır. Dakikada dönme sayısı olan n ile V akım hızı arasında doğrusal bir bağıntı vardır: V=a+bn

a ve b katsayıları dönme sayısının çeşitli bölgeleri için muline üreticisi tarafın-dan verilir.

Muline ile hız ölçerken genellikle su yüzünden derinliğin 0.6’sı kadar aşağıda bir okuma yapmak yeterli olur. Derinliği 0.5 m’den fazla olan akımlarda su yüzünden derinliğin 0.2’si ve 0.8’i kadar aşağıda iki okuma yapılıp ölçülen hızların ortalaması alı-nır. Çok derin sularda ağırlıklı ortalama ile ortalama hız hesaplanır. Suyun üstü buz ile kaplı ise derinliğin yarısındaki hız ölçülüp 0.88 gibi bir katsayı ile çarpılır.

Kesit alanı A (m2) ve ortalama hız V (m/sn) olan bir akarsuyun debisi

Q= 2 mLh 2gh’dır.3

Şekil 3. Savağın genel görünümü

V=Cv 2gh ’dır.Q=(CoAo)(Cv 2gh)

Q=CdAo 2gh

Şekil 4. Orifisin genel görünümü

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ28

Page 16: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 31

Q (m3/sn) olarak düşünüldüğünde aşağıdaki eşitlik ile hesaplanabilir;Q=VA

Bunun için düz ve uniform bir bölgede seçilen bir kesit düşey dilimlere ayrılır. Bu dilimlerin sayısı akarsuyun büyüklüğüne ve kesitin düzgün olup olmayışına göre dilim sayısı 10-30 arasında değişebilir (Şekil 5). Dilimlerin genişliklerinin eşit olması gerekmez. Kesitin düzensiz kısımlarında daha dar, ortalarında daha geniş dilimler seç-mek uygun olur. Dilimlerin genişliği 1-10 m arasında değişebilir. Her bir dilimin ortasın-dan geçen düşey üzerindeki ortalama hız ve derinlik ölçülür. Bu ölçüm sonuçlarına göre her bir dilimden geçen debi hesaplanır. Kesitten geçen toplam debi ise Q=VA eşitliği ile hesaplanır.

İzleyiciler ile (kimyasallar) Akım Ölçümü

Belirli bir konsantrasyondaki boya çözeltisi, sabit bir q1 debisi ile debi ölçümü yapılacak akarsuya ani veya sürekli enjeksiyon yöntemlerinden birinin uygulanarak suya akıtılması ve belirli bir uzaklıktan boyanın konsantrasyonunun ölçülmesi prensibi-ne dayanan akım ölçüm yöntemidir. Akarsuya akıtılan izleyicinin sabit debisi (q1), enjeksiyon noktasındaki izleyici konsantrasyonu (c1), akım yönünde belirli bir mesafe sonraki izleyici konsantrasyonu (c2) olarak alındığında akarsuyun debisi (Q):

Q=(c1/c2).q1 şeklinde hesaplanabilir.

2.1.2. Su Seviye Ölçüm Yöntemleri ve Kullanılan Aletler

Şerit Metre

Sondaj kuyusunun derinliğine göre çeşitli uzunlukta şerit metreler kullanılır. Şerit metrenin ucuna yaklaşık 30 cm’lik bir çan ilave edilir. Çanın sapı tebeşirle boyanır ve kuyuya sarkıtılır. Çan suya ulaştığı zaman tok bir ses çıkarır. Bu ses alındıktan sonra şerit metre biraz daha uzatılır ve derinlik ölçülür. Daha sonra çan kuyudan çıkarılır. Çanın sapındaki ıslanma sınırı ile metrenin başlama sıfırı arasındaki mesafe okunan değere eklenerek kuyudaki suyun derinliği belirlenir.

Kuyu Düdükleri

Bu cihazda şerit metredeki çan yerine özel yapılmış kuyu düdükleri kullanılır. Düdük suya değdiği zaman öter ve o anda metre 10 -15 cm daha sarkıtılır. Düdüğün özel ceplerine su dolar. Metre yukarı çekildiğinde suyla dolan en üstteki cep ile metre-nin başlama sıfırı arasındaki mesafe ölçülen derinliğe eklenerek kuyudaki su seviyesi ölçülür.

Elektrikli Seviye Ölçü Aletleri

Ucunda delikli bir koruyucu bulunan, cm bölümlü plastik şerit metre görünü-mündedir. Çok çeşitli tipleri vardır. En çok kullanılan ampullü ve düdüklü olan tiplerdir. Suyun içine sallandırılan silindir şeklindeki koruyucu içindeki metal uç su seviyesine ulaşınca elektrik devresini tamamlar. Bu anda düdük öter veya ampul yanar. Ampulün yandığı veya düdüğün öttüğü seviye metre ve santimetre olarak okunur.

Şamandıralı Kaydedici Seviye Ölçücüler

Bu aletler bir kuyu veya akarsuyun seviyesinin zaman içindeki değişimini özel kâğıdı üzerine kaydeder. Bunun için aleti ve su seviyesini birkaç defa kontrol ederek

Şekil 5. Muline ile bir akarsu kesitinde akım ölçümünün şematik gösterimi

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ30

Page 17: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 33

kılavuz olacak ölçüler alınır ve bu ölçülerin, aletin çizdiği grafikte hangi değere karşıt geldiği işaretlenir. Böylece her aletin ve yerleştirildiği su noktası için karakteristik anah-tar eğrileri elde edilir.

Mekanik Denge Aleti

Mekanik esasa dayanır. Bir makara üzerinden geçen ince çelik bir telin bir ucuna şamandıra, diğer ucuna denge ağırlığı bağlanmıştır. Pompaj süresince gözlem kuyularında düşümün ölçülmesi için kullanılır. Pompaj başlamadan aletin şamandırası kuyudaki suyun üzerinde olmalı ve iki ibre de sıfır üzerinde bulunmalıdır. Su seviyesi kadrandan doğrudan m ve cm olarak okunur. Hidrolojik ölçümler sonucunda gerek konuma gerekse zamana göre çok değişik amaçlı elde edilen bilgiler çok sayıda ve dağınıktır. Bu verilerin gerek kaydedilmesi gerekse daha sonra değerlendirilme işlemlerinin kolaylaştırılması amacıyla tüm hidro-lojik verilerin belirli bir standartla veri tabanları halinde sayısal ortamlara işlenmesi ve saklanması gereklidir. Tüm hidrolojik süreçlerin ortaya konması için bütün hidrolojik verileri ölçerek elde etmek ekonomik olmayacağı gibi birçok hallerde mümkün de değildir. Bu durum-larda hidrolojik ölçümlerin bulunmadığı ya da yetersiz olduğu hallerde hidrolojik olayla-rı yöneten kanunların belirlenmesi için bu olayların matematik modellerinin kurulması ve bunların doğruluğunun ölçme sonuçlarıyla karşılaştırılarak kontrol edilmesi gerekir. Fizik kanunları esas alınarak kurulan bu modeller doğadaki hidrolojik sistemlerin basit-leştirilmiş benzerleri olarak düşünülebilir. Hidrolojik modeller, sistemin işleyişini ortaya koyması yanında gelecekteki sistem üzerindeki etkilerin tahmininde de aktif olarak kul-lanılabilirler. Ancak bu hesaplamalar hidrolojik süreçlerin karmaşıklığı ve çok fazla veri ile kontrol edilmesi sebebiyle bazı durumlarda sonuç vermeyebilir. Bu tür durumlarda hidrolojik verilerin değerlendirilmesinde istatistik ve olasılık tabanlı birçok çalışma da kullanılmaktadır. Ancak gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus genel sistem tanımla-ması ve bazı kısıtlara dayanan bu matematiksel yaklaşımları uygulamadan önce, hidro-lojik olayın fiziksel yönlerini incelemek zorunluluğudur. Hidrolojik çalışmalarda göz önüne alınan sistem bir ana akarsuyun su toplama alanının tümü yani havza olabileceği gibi havzasının bir bölümü de olabilir, hatta birbiri ile ilişkili birkaç havza bir arada bir sistem olarak da düşünülebilir.

3. HAVZA

Havza, dağ ya da tepe gibi doğal yapılarla çevrelenmiş, tüm yüzey sularını top-layarak daha düşük kotlara ileten doğal sınırlardan oluşan ve hidrolojik sistemi kontrol eden yeryüzü parçasıdır (Şekil 6). Havza, hidrolojik sistemi kontrol eden doğal sınırlarla çevrili bir alandır. Su kaynakları sisteminin havza ölçeğinde tanımlanması, sistemin doğal sınırlar ile kısıtlan-ması, dolayısıyla bir bütün olarak ele alınmasını sağlayarak, hidrolojik sistemi etkile-yen süreçler arasındaki ilişkilerin doğru olarak ortaya konmasına yardımcı olmaktadır. Bu sayede sistem daha kolay anlaşılmakta ve sistemin değişik etkilere karşı vereceği tepkiler de en uygun şekilde analiz edilebilmektedir. Ayrıca mevcudiyeti su kaynakları

ile paralel olan birçok canlı için de havza bir ekolojik sınır özelliği göstermektedir. Bu kapsamda havza sınırları kapsamında gerçekleştirilen bir su kaynak yönetimi, doğal su kaynakları ve canlı ilişkilerini de bir bütün olarak ortaya koymaktadır. Bir havzayı tanımlayan karakteristik özellikleri ise;- Jeolojik ve hidrojeolojik yapı- Bitki örtüsü- Havza büyüklüğü- Havzanın ortalama kotu- Havza alanının çıkış noktasından olan uzaklığa göre dağılımı- Havza eğimi- Havzanın alan ve şekil parametreleri’dir.

Havza tanımlaması değişik kaynaklarda genellikle “drenaj alanı, su toplama alanı, su ayrım alanı, beslenme alanı” gibi farklı tanımlamalar olarak kullanılmakta ve bazı yanlış ve/veya eksik anlaşılmalara sebep olmaktadır. Ancak giriş kısmındaki tanımlamadan da anlaşıldığı gibi havza büyük ölçekte bir hidrolojik sistemi sınırlayan tüm yüzey sularının toplandığı geniş bir alanı temsil eder. Diğer tanımlamalar bazı özel koşullarda kullanılan tanımlamalar olup aslında havzanın eş anlamlı tanımlamaları de-ğildir. Örneğin drenaj alanı; yağışlardan itibaren meydana gelen yüzeysel akışı, akarsu üzerinde alınan bir noktaya ulaştıran alanlara denir. Ancak Şekil 7’de ayrıntılı görüldüğü gibi daha küçük ölçekte bir akarsuyun su toplama alanını tanımlar. Duruma göre havza içinde ana akarsu kollarını oluşturan yan kollara ait birden fazla drenaj alanı belirle-nebilir. Ama tek bir akarsu havzayı oluşturuyor ise bu alanın söz konusu akarsuyun su toplama alanı, drenaj alanı ve havza olarak tanımlanmasında bir farklılık bulunmamak-tadır.

Şekil 6. Bir havza görünümü

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ32

Page 18: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 35

Tüm hidrolojik çalışmalar, su kaynaklarının gerek yüzeysuyu gerekse yeraltısu-yu olsun kullanımlarının sürdürülebilir olarak devam ettirilebilmesini sağlamaya hizmet ederler. Su kaynaklarının hangi alanda ne miktarda ve ne kalitede olduğu mühendislik çalışmalarının başlıca konularıdır. İstenilen yerde kullanım amacına göre uygun su kay-nağının bulunması her zaman en uygun durumdur. Ancak her geçen gün artan nüfusa paralel hareket eden yeni temiz su talepleri ve kirlilik sorunları, su kaynağının ihtiyaç duyulan bölgede gerekli miktar ve kalitede bulunması olasılığını azaltmaktadır. Bu aşamada mühendislik çalışmalarının amacı mevcut sistemi en verimli şekilde kullanıl-masını ve korunmasını sağlamaktır. Mevcut sistemlerin sürdürülebilir potansiyel dışında kullanılmaları hidrolojik sistemlere geri dönüşü olmayan zararlar verecektir. “Sürdürülebilir Potansiyel” olarak tanımlanan bu kavramın su kaynakları sistem bileşenleri açısından anlamı, sisteme beslenme ile giren su ile işletilen su arasında bir denge kurulması prensibine dayanır. Bu kapsamda sürdürülebilir potansiyel, sisteme giren ve çıkan su bileşenlerinin uzun dönemlerde ilişkileri analiz edilerek, hidrolojik rejimde istenmeyen etkiler yaratmadan ve çevresel ihtiyaçları da karşılayabilecek bir potansiyel olarak tanımlanabilir. Belirlenen sürdürülebilir potansiyel kullanım önceliğine göre tahsis edilir ve bu tahsisat (paylaşım) potansiyeldeki değişime paralel değişmek zorundadır. Kullanım önceliği;

1. İçme ve Kullanma İhtiyacı2. Hayvanlar ve Doğal Hayatın Devamı İçin Gerekli Su Miktarı3. Tarımsal Sulama Suyu4. Enerji ve Sanayi Suyu İhtiyacı5. Ticaret, turizm, balıkçılık vb. su ihtiyaçları

Beslenme ile sisteme giren su ile işletilen su arasındaki dengenin oluşturulması hidrolojik çevrim bileşenlerinden oluşan bir bütçe hesaplamasını zorunlu kılmaktadır.

3.1. Havza Ölçeğinde Hidrolojik Bütçe Kavramı

Hidrolojik sistemi tanımlayan havza içinde, düzenli bir şekilde birbirleriyle ilişkili olan bileşenlerin davranışları tanımlanarak bir kütle korunumu denklemi haline getirilmesi bütçenin temel esasıdır. Hidrolojik çevrim süreçlerinin Şekil 8’de ayrıntılı gösterildiği gibi ilişkisi,

Giren-Çıkan=Depolamadaki Değişim

olarak tanımlanabilir.

Burada depolamadaki değişim sızma sonucu oluşan toprak nemi ve yeraltısuyu beslenmesine katkıların toplamı olarak ifade edilmiştir. Bu bütçe içinde süreçlerin ilgili aşamalarında gerek ölçümler gerekse hesaplamalarla elde edilen değerler çeşitli yön-temler kullanılarak değerlendirilmektedir.

Şekil 7. Drenaj Alanı

Şekil 8. Hidrolojik bütçe bileşenleri

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ34

Page 19: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 37

3.1.1. Ortalama Yağış Miktarının Hesaplanması

Bir havzaya düşen ortalama yağış miktarının hesaplanmasında kullanılan yön-temler:

Aritmetik Ortalama

Alanda yağış ölçen istasyonlardaki yağış değerleri toplanıp, yağış ölçen istas-yon sayısına bölünerek elde edilen, matematiksel olarak aritmetik ortalamanın alınması yöntemidir.

Port = Aritmetik Ortalama ile hesaplanan toplam yağış miktarı (mm)P1= 1 no’lu istasyonun toplam yağış miktarı (mm)n = Yağış ölçümü yapılan istasyon sayısı

(P1+P2+P3+...+Pn)Port = n

(PixAi)Port = Ai

İstasyon Yağış (mm)

A 565

B 620

C 598

D 423

E 570

F 712

G 684

H 435

I 398

K 486

L 633

M 401

N 573

Şekil 9. Havza içindeki meteoroloji istasyonları ve yağış değerleri

Şekil 10. Thissen-Poligon yöntemi

Thiessen – Poligon Yöntemi

Alandaki yağış ölçen istasyonlar arasında poligon oluşturulması yöntemidir. Yöntemde kullanılan formül;

Port = Thiessen-Poligon yöntemi ile hesaplanan toplam yağış miktarı (mm)Pi = i nolu poligonda bulunan yağış istasyonun toplam yağış miktarı (mm)Ai = i nolu poligonun alanı (m2)i = Poligon sayısı

şeklinde tanımlanır.

Yöntemin aşamaları ise şu şekilde sıralanabilir: Havza içerisinde ve havzaya etkisi bulunduğu düşünülen tüm yağış istasyonları öncelikle haritaya işaretlenir (Şekil 9). Daha sonra birbirine en yakın istasyonlar birer çizgi ile birleştirilir. Bu işlem sırasında mümkün oldukça eşkenar üçgen oluşturulma-ya çalışılır. Daha sonra yağış istasyonlarını birleştiren çizgilerin orta dikmeleri (kenar ortay) çıkılır ve her istasyon için bir poligon elde edilmiş olur (Şekil 10). Havza içinde kalan poligon alanları ve söz konusu poligona ait yağış değerleri, formülde yerine konarak alan için toplam yağış değeri hesaplanmış olur.

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ36

Page 20: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 39

Isohyte – Eş Yağış Eğrisi Yöntemi

Alandaki yağış ölçen istasyonların verileri arasında eş yağış eğrilerinin oluştu-rulması yöntemidir. Yöntemde kullanılan formül;

Port = Isohyte-Eş Yağış Eğrisi yöntemi ile hesaplanan toplam yağış miktarı (mm)Pi = i no’lu yağış aralığının alt eş yağış miktarı (mm)Pi+1 = i no’lu yağış aralığının üst eş yağış miktarı (mm)Ai = i no’lu yağış aralığı alanı (m2)i = Eş yağış eğri aralıkları şeklinde tanımlanır.

Yöntemin aşamaları ise şu şekilde sıralanabilir:

Havza içerisinde ve havzaya etkisi bulunduğu düşünülen tüm yağış istasyonları öncelikle haritaya işaretlenir. Daha sonra birbirine en yakın istasyonlar birer çizgi ile birleştirilir. Bu işlem sırasında mümkün oldukça eşkenar üçgen oluşturulmaya çalışılır. Daha sonra bu çizgiler arasında istasyonların yağış değerleri arasında aritmetik olarak arakestirim yapılarak istenilen eş yağış eğrisi aralıklarınca (50’şer mm yağış aralıkları gibi) çizgilerin üzerine işaretlenir. Daha sonra istasyonlar arasında oluşturulan çizgi-lerdeki aynı değere sahip noktalar eğriler ile birleştirilerek eş yağış eğrileri oluşturulur (Şekil 11). Havza içerisinde söz konusu eş yağış eğrileri arasında kalan alanlar ve söz ko-nusu eş yağış aralıklarına ait yağış değerleri, formülde yerine konarak alan için toplam yağış değeri hesaplanmış olur.

(((Pi+Pi+1)/2)xAi)Port = Ai

Şekil 11. Isohyte-Eş yağış eğrisi yöntemi

Port = (P1+P2+P3+...+Pn)

nPdi = Pi - PortPc1

= Pd1Pci

= Pc(i-1) +

Pdi

Kümülatif - Eklenik Sapma Grafiği

Yıllar Yıllık YağışP (mm)

Ortalama Yağıştan SapmaPd (mm)

Eklenik SapmaPc (mm)

1958 555.9 (555.9 - 773.57) -217.7 -217.7

1959 832.7 (832.7 - 773.57) 59.1 (-217.7 + 59.1) -158.5

1960 616.1 (616.6 - 773.57) -157.5 (-158.5 + (-157.5) -316.0

1961 1063.1 (1063.1 - 773.57) 289.5 (-316.0 + 289.5) -26.5

1962 1012.2 (1012.2 - 773.57) 238.6 (-26.5 + 238.6) 212.2

1963 786.3 (786.3 - 773.57) 12.7 (212.2 + 12.7) 224.9

1964 652.2 -121.4 103.5

1965 638.4 -135.2 -31.7

1966 988.2 214.6 183.0

1967 955.1 181.5 364.5

1968 1109.0 335.4 699.9

1969 812.3 38.7 738.7

1970 537.0 -236.6 502.1

1971 611.8 -161.8 340.3

1972 398.3 -375.3 -35.0

1973 519.9 -253.7 -288.6

1974 787.7 14.1 -274.5

1975 807.5 33.9 -240.6

1976 1014.2 240.6 0.0

Ortalama 773.57

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ38

Page 21: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 41

Yıllık yağış ve Eklenik Sapma Grafikleri

Bir havzaya düşen yağış miktarının değerlendirilmesi için yıllık yağış ve eklenik sapma grafiklerinden yararlanılır. “Yıllık Yağış Grafiği” ve “Eklenik Sapma Grafikle-ri”nden geçmişte alana düşen yağışın analizi ile söz konusu alan için kurak ve yağış-lı dönemlerin genel değerlendirmeleri gerçekleştirilebilir (Şekil 12). Uzun yıllar yağış değerlerinden oluşan serinin ortalamasından farkını ortaya koyan bu grafikler uzun yıllardaki değişimlerin kolaylıkla değerlendirilmesini sağlar.

4. GÖZENEKLİ ORTAM

Hidrolojik çevrim içerisinde gerek atmosfer gerekse yeryüzü üzerindeki süreç-lerin genel olarak tanık olduğumuz doğal olaylar olması nedeniyle, işleyişleri kolaylıkla anlaşılabilmektedir. Ancak hidrolojik çevrimin çok önemli büyük bir parçası yeryüzünün altında oluşmaktadır. Hidrojeoloji Mühendisliği konusu içinde bulunan bu süreçlerin kendi içlerinde ve birbirleriyle olan ilişkilerinin anlaşılabilmesi ve doğru değerlendiri-lebilmeleri için gözenekli ortam ile ilgili kavramların ve davranışların çok iyi bilinmesi gerekmektedir. Birbirleri ile çeşitli oranlarda bağlantıları olan, katı madde içerisinde düzenli veya düzensiz bir dağılım gösteren ve boşlukları olan katılar gözenekli ortam olarak tanımlanırlar. En genel anlamda boşluklar bulunduran bütün katılar gözenekli ortam oluştururlar. Bununla birlikte, içi boş bir kutu veya kazan gözenekli ortam olarak ta-nımlanamaz. Bir parça sünger, kumaş parçası, bir kova kum, bir tutam pamuk ve bir parça ekmek yapılan tanıma göre doğal gözenekli ortama örnek oluşturmaktadır. Do-ğal gözenekli ortamların büyük kısmı düzensiz, dağınık bir boşluk yapısı gösterirler. Yeraltısuyu taşıyan gözenekli ortamlar üç kısımlı sistemler olarak incelenebilir (Şekil 13);

i) Katı kısım (litoloji-iskelet), ii) Sıvı kısım (su), iii) Gaz kısım (hava).

Yıllık Yağış Grafiği

Şekil 12 - 2. Yıllık yağış ve eklenik sapma grafikleri

Eklenik Sapma Grafiği

Şekil 13. Gözenekli ortamın yapısı

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ40

Page 22: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 43

Hidrojeoloji açısından incelendiğinde gözenekli ortamları litolojik birimler oluşturmaktadır. Gözenekli birimlerde gözlenen boşluk (gözenek) türleri ise Şekil 14’de görüldüğü gibi 6 adettir. Gözeneklilik olarak tanımlanan ve çok yoğun kullanılan terim, kayaçların içeri-sindeki boşlukların toplam hacmidir. Ölçüsü % olan gözeneklilik, kayacın boşluk hacmi-nin toplam hacme oranıdır. Birbirleri ile bağlantılı olan gözenekliliğe etkin gözeneklilik, bağlantılı veya bağlantısız toplam tüm gözenekliliğe ise toplam gözeneklilik adı verilir. Hidrojeoloji için önemli olan birbirleri ile ilişkili olan yani etkin gözenekliliktir. Yeraltısuyu taşıyan bir litoloji için tüm boşluk oranı değil, birbiri ile bağlantılı olup yeral-tısuyunun hareket ettiği boşluk oranı önemlidir. Yeraltındaki boşluk içerisindeki suyun ve havanın bulunma oranına göre yeraltı doygun ve doygun olmayan bölge olmak üzere iki ana bölgeye ayrılır. Doygun olma-yan bölge (vadoz bölge) kısmen hava kısmen su tarafından doldurulmuş boşluklardan oluşur. Yüzeyden itibaren toprak su bölgesi, asılı su bölgesi veya geçiş vadoz bölgesi ve kılcal-kapiler saçak bölge olmak üzere üç alt bölgeden oluşur. Doygun olmayan bölge yağışın yüzeye ulaştıktan sonra yüzeydeki gözenekleri doldurarak aşağıya yeraltı-suyuna doğru süzüldüğü bölgedir. Doygun bölgede (freatik bölge) ise tüm boşluklar hidrostatik basınç altında su ile doludur (Şekil 15). Hidrojeolojide kendisinden ekono-mik olarak yararlanılan bölge doygun bölgedir ve bu bölgede akifer olarak adlandırılan yeraltısuyu taşıyan birimler büyük önem taşımaktadır.

4.1. Akiferler

Akifer, yeraltısuyu taşıyan ve bu suyu doğal hidrolik yük farkı altında iletebilen jeolojik oluşuk şeklinde tanımlanabilir. Akifer, suyu depolamak için yeterli gözeneklili-ğe iletebilmek için de yeterli iletkenliğe sahip olmalıdır. (Çakıl, kum, kumtaşı, karstik kireçtaşı vb.) Yeraltısuyunun hareketine izin vermeyen, hidrolik iletkenlik değeri çok küçük olan jeolojik oluşuklar ise akiklüd olarak adlandırılır. Bu oluşuklar yeraltısuyunu depo-lamaya yetecek kadar gözenekliliğe sahip olabilirler ancak yeraltısuyunu iletmezler ve hidrolik olarak geçirimsiz sınır koşulu oluştururlar. (Kil, Siltli kil vb.) Akitard, çok küçük hidrolik iletkenliğe sahip, kuyu ya da kaynaklar aracılığıyla önemli ölçüde su vermeyen, ancak komşu akiferlerdeki yeraltısuyunu etkileyen, yarı geçirimli olarak ifade edilebilen jeolojik oluşuklardır. Akitardlar, bölgesel yeraltısuyu akımı için önemli ölçüde su iletebilen, ancak hidrolik iletkenlikleri açısından üretim kuyularına yeterli ölçüde su sağlayamayan yarı geçirimli birimlerdir. (Killi ince kum, Killi siltli kum, Silt vb.) Akifüj, bünyesinde yeraltısuyu bulundurmayan ve hareketine de izin vermeyen jeolojik oluşuklardır. (Granit, Şist, Diyabaz vb.)

İyi Boylanmış - Yüksek Gözeneklilik

İyi Boylanmış - Gözenekli TanelerYüksek Gözeneklilik

Çözünme - Karstik / İkincil Gözeneklilik

Kötü Boylanmış - Düşük Gözeneklilik

Kötü Boylanmış -İkincil Mineral ÇökelimiÇok Düşük Gözeneklilik

Kırık - Çatlak /İkincil Gözeneklilik

Şekil 14. Gözenekli ortamlardaki boşluk türleri

Şekil 15. Doygun ve doygun olmayan bölgenin şematik gösterimi

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ42

Page 23: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 45

4.1.1. Akifer Türleri

Akiferler genel olarak üç başlık altında sınıflandırılabilir:

Basınçlı Akiferler

Alttan ve üstten, geçirimsiz malzemeler ile sınırlandırılmış tamamen doygun oluşuklar basınçlı akifer olarak adlandırılır. Bu akiferlerde, hidrostatik basınç atmosfer basıncından daha büyüktür ve bu tür akiferlerde açılan bir piyezometre kuyusu içe-risindeki yeraltısuyu, akifer tavanından daha yukarıda yer alır ve piyezometrik veya potansiyometrik düzey adını alır (Şekil 16).

Şekil 16. Basınçlı akifer kesiti ve işletim kuyusunun akifer üzerindeki etkileri Şekil 17. Serbest akifer kesiti ve işletim kuyusunun akifer üzerindeki etkileri

Serbest Akiferler

Serbest akifer, alttan geçirimsiz birimle sınırlandırılmış doygun formasyondur. Bu akiferlerde yeraltısuyu düzeyi atmosfer basıncı ile dengededir ve su tablası adını alır. Bu akiferin kalınlığı, doygun kısmın kalınlığına eşit olup zamanla değişir (Şekil 17).

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ44

Page 24: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 47

Şekil 18. Yarı basınçlı akifer ve işletim kuyusunun akifer üzerindeki etkileri

Yarı Basınçlı Akiferler

Yarı basınçlı akiferler, alttan ve/veya üstten yarı geçirimli birimler ile sınırlandı-rılmış akiferlerdir. Akiferin piyezometrik seviyesinin düşürülmesi ile, örtü tabakasından akifere doğru düşey yönde bir akım meydana gelir. Örtü tabakasının hidrolik iletkenlik katsayısı çok küçük olup, bu birim içerisinde yatay yönde akım ihmal edilebilir (Şekil 18).

4.2. Yeraltısuyu Hareketi ve Darcy Yasası

Yeraltısuyu, sürekli olarak doğal ya da yapay beslenme bölgelerinden doğal ya da yapay boşalım bölgelerine doğru akım halindedir. Yeraltısuyu kaynaklarının işletil-mesinde başlıca iki öngörü problemi vardır. Birincisi, yeraltısuyunun miktarı ile ilgili olup, amaç yeraltısuyu boşalımı ya da beslenmesinin akiferdeki su düzeyinde meydana getireceği değişimi kestirmektir. İkinci tür problemde ise suyun kalitesindeki değişimin kestirilmesi amaçlanır. Her iki problem de doğrudan yeraltısuyu hareketi ile ilgilidir. Darcy, 1856 yılında Dijon kenti içme suyu tesislerinde, düşey homojen kum filtrelerinde suyun gözenekler arasındaki hareketini incelemiş ve kendi adıyla anılan ve yeraltısuyu hidroliğinin temeli olan eşitliği ortaya koymuştur. Darcy, Şekil 19’da görülen A kesit alanına sahip bir deney tüpünün içini kum ile doldurarak suyun gözeneklerdeki hareketini incelemiştir. Bu tüpe giren akım miktarı (Q) ile çıkan akım miktarı birbirine eşittir. Ortak bir referans düzeyine göre giriş kotları

Şekil 19. Darcy deney tüpü

(z) belirlenen iki manometrede gözlenen su düzeyi kotları hin ve hout olarak belirlen-miştir. İki manometre ağzı arasındaki uzaklık ise L olarak verilmiştir. Darcy bu deneyler sonucu akım miktarının (Q), (- h=hin-hout) ile doğru oran-tılı, manometreler arası uzaklık (L)=( l) ile ters orantılı olduğunu ortaya koymuştur. Bu sonuçlar birleştirildiğinde, Darcy yasası olarak bilinen eşitlik elde edilir. Bu eşitlikte yeralan K hidrolik iletkenlik katsayısı olup, h hidrolik yük, h/ l=I ise hidrolik eğim olarak tanımlanmıştır. Darcy eşitliği;

şeklinde yazılabilir ve Q’nun hesaplanması yeraltısuyunun akım miktarının hesaplan-masını sağlar ki bu parametre yeraltısuyu ile ilgili tüm hesaplamaların temelini oluştur-maktadır. Darcy eşitliğinde bulunan akifere ait bazı parametrelerin elde edilmesi için arazide yapılan özel örnekleme, ölçüm ve/veya deneylere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu parametrelerin elde edilmesi amacıyla yeraltısuyunun boşalım noktaları olan kaynaklar veya sondaj kuyuları kullanılabilir. Kaynak boşalımları her zaman mümkün olmadığı için kuyular hidrojeolojide yeraltını ve hidrolojik sistemi oluşturan süreçlerin işleyişle-rini ortaya koymak için gerekli parametrelerin elde edilmesinde önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. Hidrojeolojik amaçlı olarak; “Kuyu, yeraltısuyu taşıyan litoloji birimlerinden yeraltısuyunu en ekonomik şekilde almaya yarayan hidrolik bir su yapısıdır” şeklinde tanımlansada kendisinden ekonomik olarak yararlanılmayan ama akifere ait çok önemli verilerin elde edilmesi amacıyla ölçüm ve deneyler gerçekleştirilen araştırma kuyuları da bulunmaktadır. Ancak kuyu açılış ve tamamlama maliyetinin çok yüksek oluşu sebe-biyle, günümüzde çoğu kurumun işletme amaçlı da açmış olsa kuyularda hidrojeolojik parametrelerin elde edilmesi amacı ile mümkün olan tüm çalışmaları gerçekleştirmek-tedir. Kuyu pompaj denemeleri dediğimiz aslında her kuyu açılmasında ayrıntılı olarak gerçekleştirilmesi gereken çalışmalar ne yazık ki sadece akademik çalışmalar için bir

Q = - KA hl = - KAI

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ46

Page 25: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 49

araç olarak görülmekte ve söz konusu denemeler standartlara uygun gerçekleştirilme-mektedir. Akifer parametrelerinin elde edilmesinin yanı sıra kuyulardan elde edilen en önemli bilgilerden biri de yeraltısuyunun seviyesidir. Bir alan içinde elde edilen seviye ölçümleri sonucunda en genel değerlendirme ile yeraltısuyunun akım yönü elde edilebi-lir:

4.2.1. Yeraltısuyu (YAS) Eş Su Seviye Haritaları

Yeraltısuyu seviyesi serbest akiferlerde su tablası (Şekil 17) olarak adlandırı-lırken basınçlı akiferlerde ise basınç yüzeyi veya piyezometrik seviye (Şekil 18) olarak adlandırılır. Su tablası serbest akiferdeki üst kısmı sınırlayan su yüzeyi iken, basınçlı akiferlerde, akiferin üst yüzeyindeki geçirimsiz birimin üzerindeki zahiri bir seviyeyi temsil eder. Yeraltısuyu seviye haritaları çizildiğinde serbest akiferler için su tablası eğ-rileri, basınçlı akiferler için ise piyezometrik seviye eğrileri veya basınç yüzeyi eğrileri tanımlamaları kullanılır. Eş su seviye eğrilerinin çizilmesinde kullanılan en yaygın yöntem üçgenleme yöntemidir. Şekil 20’de görüldüğü gibi arazi üzerinde yeraltısuyu seviye ölçümü yapılan en yakın kuyular birbirleri ile birleştirilir. Birleştirilen noktalar arasında doğrusal ara kestirim yöntemi kullanılarak istenilen aralıklarda hesaplamalar doğrultusunda eş su noktaları belirlenir. Daha sonra bu noktalardan geçen eş seviye eğrileri çizilir. Yüksek yüke sahip olandan alçak yüke doğru bir akım oluşacağından akım yönü bu eğrilere dik olarak çizilerek yeraltı suyu akım yönleri belirlenir (Şekil 20).

- Serbest Akifer – Su Tablası Haritası- Basınçlı Akifer – Piyezometrik Harita

Gerek su tablası gerekse piyezometrik haritalarda; yeraltısuyu seviye eğrileri, akımın yönünü bir akarsu, göl veya bataklığa doğru gösteriyor ise bu yeraltısuyunun yüzeyde bulunan söz konusu su kütlesini beslediğini gösterir. Tam tersi bir durumda ise; yani mevcut bir yüzey su kütlesinden yeraltısuyu akışına doğru oluşan bir yük farkı ve akım yönü mevcut ise, bu durumda yüzeysu kütlesinin yeraltısuyunu beslediğini göstermektedir. Eş su seviye haritalarında dikkat edilmesi gereken en temel kurallardan biri bu eğrilerin göl, bataklık gibi su kütlelerini kesmedikleri, dış sınırlarına paralel olarak çizildikleri; akarsularda ise, eş su seviye eğrilerinin akarsuyu dik olarak kestikleridir.

* Yazarın notu:Hidroloji temel eğitimi amaçlı olan bu notların hazırlanmasında Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Hidrojeo-loji Mühendisliği Bölümü lisans öğrenim programında bulunan “Gözenekli Ortam Hidroliği” ve “Kuyu Hidroliği” ders dokümanlarından yararlanılmıştır.

Göstermiş olduğu yakın ilgi ve katkıları dolayısıyla Prof.Dr.Mehmet EKMEKÇİ’ye teşekkürü bir borç bilirim.

Şekil 20. Yeraltı su seviye eğrileri ve yeraltı suyu akım yönlerinin belirlenmesi

Hidroloji - Dr. B.Teoman MERİÇ48

Page 26: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 51

Sulakalanlar ve Genel Hidrolojik Davranışları

1. GİRİŞ

Bir sulakalanı sulakalan yapan temel faktör su ise, hidroloji de sulakalanları araştıran çok disiplinli sistemin temel yapı taşıdır. Hidroloji bir sulakalanın işlevlerini, hangi bitki ve hayvanların bu sistemde yer alacağını ve sulakalanın nasıl yönetilece-ğini kontrol eder. Sulakalanlar denizlerle karasal diğer ekosistemler arasındaki geçişi oluşturduklarından, sulakalanların hidrolojik yapısında oluşabilecek süre, miktar ya da zamanlama değişiklikleri, ona bağımlı diğer ekosistemleri de etkileyecektir. Hidrolojik yapıdaki değişiklikler öncelikli olarak alanın fiziksel ve kimyasal özelliklerini etkiler. Fiziksel – kimyasal parametrelerdeki değişikliklerde er ya da geç sulakalanın hidrolojik işleyişinde etkisini gösterir. Bir başka ifadeyle, bu bir etkiden çok etkileşim olarak ele alınmalıdır.

Genel bir ifadeyle;• Besin çevrimi ve koşulları hidrolojik koşullarca kontrol edilir.• Hidroloji alanın bitki dokusunu belirler.• Alanın üretkenliğini belirleyen temel faktör hidrolojidir.• Organik malzeme birikimi de hidrolojik koşullara bağlıdır.

Sulakalanlarda beslenme – depolama – boşalım süreçleri, yüzeysuyu – yeraltı-suyu etkileşimleri ve dönemsel su seviye değişimleri, ekosistemin neredeyse tüm işle-yişini kontrol eden temel hidrolojik süreçlerdir. Unutulmaması gereken, hiçbir sulakalan bir diğeriyle aynı değildir. Uluabat ve Kuş göllerinde olduğu gibi, morfolojileri, habitat

Selim ERDOĞANHidrojeoloji Yüksek Mühendisi

Çevre ve Orman Bakanlığı

Page 27: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 53

V = Sulakalanda depolanan su hacmidV/dt = Depolanan su hacminin zamanla değişimiPn = Net yağış (su aynasına düşen net yağış)Si = Yüzeysel içe akış (yüzeysel akımdan beslenim)Gi = Yeraltısuyu içe akışıETp = Buharlaşma - terlemeSo = Yüzeysel dışa akış (yüzeyden akımla boşalım)Go = Yeraltısuyu dışa akışıT = Dalgalarla beslenim ya da boşalımT = Zaman

Bu genel denklem, karstik sulakalanlar dışında, gözenekli ortamlarda oluşmuş tüm sulakalanlarda uygulanabilir. Bazı parametreler çalışılan sulakalanda olmayabilir. Bu durumda denklemde o parametrenin sıfır (0) olarak alınması yeterlidir. Sulakalanın su bütçesinin temel beslenim parametreleri yağıştan net beslenim, yüzeysel akış, yüzeyaltı akışı ve yeraltısuyu akışıdır. Yüzey akışı ise yüzeyden serbest halde akan su, akarsuyla taşınan sular ve taşkın sularının bileşimidir. Boşalım paramet-releri ise buharlaşma – terleme, yüzeysel dışa akış, yüzeyaltı dışa akış ve yeraltısuyu dışa akışıdır. Bu satıra eğer mevcutsa insani kullanım (sulama ya da başka bir amaçla sistemden alınan su) da eklenebilir. Buharlaşma su buharı olarak atmosfere salınan suyu, terleme ise bitki kökleriyle alınan ve daha sonra bitkinin yapraklarından atmosfe-re salınan suyu ifade eder. Sulakalan bazı durumlarda akış aşağısındaki bir başka sulakalanla hidrolik olarak ilişkili olabilir. Bu durumda akış aşağısındaki sulakalan, membadaki sulakalan tamamen kapasitesini doldurup akış aşağı su bırakana kadar beklemek durumundadır. Karstik ekosistemlerde daha sık görülen bu havzalar arası ilişki yeraltı drenajı ile yüzey drenajının çakışmadığı durumlar yaratabilir ve su bütçesi içinden çıkılamaz derecede güçleşebilir. Bunun en bariz örneği halen tam olarak aydınlatılamamış olan Beydağları Hidrolojik sistemidir. Sulakalanlarda gerçekleştirilen hidrolojik uygulamalarda (!) genellikle yapılan hata, hesaplamaların yıllık ortalamalara göre yapılmasıdır. Oysa çoğu kez hidrolojik

oluşturdukları türler ve hatta hacimleri bile aynı olabilir. Ancak, genelde hidrolojik ko-şulların farklılığından kaynaklanan farklılıklar mutlaka olacaktır. Bu bölümde sulakalanların işleyişini kontrol eden temel hidrolojik süreçler ve sulakalanların genel hidrolojik davranışları irdelenmiştir.

2. HİDROLOJİK BÜTÇE

Bir alanın hidrolojisi, alanın su bütçesi, depolama kapasitesi ve yeraltı suyu ile etkileşiminden oluşmaktadır. Su bütçesi ise, sulakalana giren ve sulakalandan çıkan suyun net sonucunu ifade etmektedir. Bu bölümde, ayrıntılı hidrolojik hesaplamalara girilmeyecek, sulakalanda yönetim planlaması yapacak olan uzmanların karşılaşabile-cekleri hidrolojik sorunu anlamalarına ve bu sorunlara çözüm üretecek olan hidrojeoloji uzmanlarıyla iletişimde kullanacakları ortak dil verilmeye çalışılacaktır. Bu aynı zaman-da kaybedilmiş sulakalanların rehabilitasyon ve restorasyon çalışmalarında da büyük önem taşımaktadır. İster restorasyon isterse yönetim planlaması olsun, sulakalanlarda herhangi bir uygulama gerçekleştiren uzmanların su bütçesinin bileşenlerini anlaması ve pek çok disiplinin temsil edildiği çalışma gurubu ile doğru şekilde iletişim kurması gerekmektedir.

Genel su bütçesi aşağıdaki denklemle verilir; dV/dt = Pn + Si +Gi – ET – So – Go + T burada;

SULAKALAN SU BÜTÇESİSu bütçesi sulakalana giren ve çıkan tüm suların net toplamını ifade eden terimdir.

Sulakalanlar ve Genel Hidrolojik Davranışları – Selim Erdoğan52

Page 28: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 55

davranış aylık, hatta haftalık değişimler gösterir ve uç değerler verebilir. Mümkün olduğu takdirde, olabilecek en küçük zaman dilimlerinde ve en uzun zaman serisinde çalışmak en hassas sonucu verecektir. Bir diğer dikkat edilmesi gereken nokta da, pa-rametreleri sağlayan istasyonların seçimidir. Yağış, buharlaşma, akım gibi verilerin elde edileceği istasyonlar alanı temsil edecek şekilde seçilmeli ya da seçimi yapacak uzman bu şekilde yönlendirilmelidir.

2.1. SULAKALANIN DEPOLAMA KAPASİTESİ

Sulakalanın depolama kapasitesi bir sulakalanın belirlenmiş olan kıyı kenar çizgisine kadar olan hacminin ifade-sidir. Ekolojik açıdan çalışmanın has-sasiyetine bağlı olarak statik rezerv ve dinamik rezerv olarak iki kısım-da da ele alınabilir. Koruma bölge sınırlarının belirlenmesi gibi “güvenli tarafta kalmanın zorunlu olduğu” uygulamalarda depolama kapasitesi için sınır olarak su seviyesinin yer-leşimleri ve özel mülkiyetleri tehdit etmediği azami kot alınır. Depolama kapasitesi jeoloji, topoğrafya, toprak örtüsü, yeral-tısuyu seviyesi, yeraltısuyu akım yönü ve bitki örtüsü gibi faktörlerce kontrol edilir.

3. SU SEVİYE DEĞİŞİMLERİ (Hidroperyot)

Su seviye değişimi su seviyesinin mevsimlere bağlı olarak gösterdiği farklılıktır ve sulakalanın su bütçesi ile depolama kapasitesinin fonksiyonudur. Kıyı ekosistemleri-nin su seviye değişimleri dalga ha-reketlerine ve gelgite bağlı olarak günlük – aylık değişimler gösterir-ken, kıta içi sulakalanlarında sellere – fezeyanlara bağlı olarak daha belirgin ve uzun dönemli seviye değişimleri (bahar taşkınları gibi) görülür. Akarsu ve kaynakların doğduğu yüksek memba kesimler-de su toplama havzası en küçük boyutlarındadır ve görece daha ince, düşük depolama kapasiteli bir toprak örtüsüne sahiptir. Bu tarz yüksek kesimlerdeki sulakalanların su seviye değişimleri fırtınalara

bağlı olarak hızlı gelişir. Buna tek istisna toprağı kumlu olan buzul çökellerinin oluştur-duğu durumdur. Ülkemizde sık rastlanmayan bu istisna dışında yüksek kesimlerdeki sulakalanlarda (örn: Doğu Karadeniz Dağları, Muş Akdoğan Gölü, vs.) hızlı gelişen seviye yükselimi ve düşüşü gözlenir. Akımını pek çok küçük derenin bileşke akımıyla oluşturan büyük akarsular yağışa daha yavaş tepki verirler. Bu yavaş tepki tüm mikro havzaların bileşimiyle oluşmuş olan asıl akarsu havzasının ortalama tepkisidir. Ağaçlı bataklık ve turbiyerlerin su seviye değişimleri de genellikle ilişkili olduk-ları hidrolojik sistemle (yeraltısuyu veya akarsu) doğrudan paralellik gösterir. Beslenim unsurunda yavaş gelişen seviye değişimi nedeniyle bu tür ekosistemlerde meydana gelebilecek değişiklikler önceden tahmin edilebilirler. Bir sulakalanın belirli bir zaman aralığında (örneğin yılda) kaç kez taşkına ma-ruz kaldığı, sulakalanın “taşkın frekansı” olarak adlandırılır. “Taşkın süresi” ise, sula-kalanın verilen zaman aralığı içerisinde taşkına maruz kaldığı toplam süreyi tanımlar. Burada bazı sulakalanlarda hiç taşkın görülmediği de unutulmamalıdır. Ancak sulakalan tanımı gereği, tabanı oluşturan toprak örtüsünün yılın en azından belirli bir döneminde suya yüzde yüz doygun olması gereklidir.

4. YÜZEYSUYU – YERALTISUYU ETKİLEŞİMLERİ

Yeraltısuyunun sulakalanı beslediği sulakalanlar “beslenen sulakalan” olarak ta-

BAĞLANTILAR

YERALTI SUYUNU BESLEYEN SULAKALANYeraltı suyunu besleyen sulakalanlarda, su

sulakalanlardan yeraltı suyuna doğru hareket eder.

YERALTI SUYUNDAN BESLENEN SULAKALANYeraltı suyunu besleyen sulakalanlarda, su

yeraltı suyundan sulakalana doğru hareket eder.

Sulakalanlar ve Genel Hidrolojik Davranışları – Selim Erdoğan54

Page 29: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 57

nımlanırlar. Bunun nedeni yeraltısuyunun sulakalana boşalmasıdır. Bu durumda yeraltı-suyu kotu sulakalanın su kotundan yüksektedir ve akış sulakalana doğrudur. “Besleyen sulakalan” ise, sulakalanın hidrolojik olarak yeraltısuyunu beslediği durumu ifade eder. Sulak alanın su seviyesi yeraltısuyu kotundan yüksekte olduğundan akış yeraltısuyuna doğru gerçekleşir. Bu etkileşimi kontrol eden faktörler, sulakalanın bulunduğu ortamın jeolojisi ve iki su kütlesi arasındaki seviye farkıdır. Her iki işleyişin de bir arada görüldüğü sula-kalanlarda vardır. Sulakalan bir kesiminden yeraltısuyu tarafından beslenirken başka bir kesiminden yeraltısuyunu besler. Ya da bir sulakalan yağışlı dönemde yeraltısuyu tarafından beslenirken kurak dönemde yeraltısuyunu besleyebilir. Dağların yamaçla-rında yüzeysel boşalım kaynaklarıyla oluşmuş sulakalan ekosistemleri aynı zamanda genellikle alüvyon örtü boyunca mansabındaki akiferleri de beslerler.

5. BAZI SULAKALAN TİPLERİ ve HİDROLOJİK DAVRANIŞLARI

5.1. Sazlıklar

Sazlıklar yeraltısuyu, yağış ya da yüzeysel akışla da beslenebilirler. Buna karşın sazlıklar için hayati önemi olan taşkın sularıdır. Su seviyesi değişimi burada son derece etkilidir ve kurak dönemde dahi toprak suyu bölgesinde tutulan su bitkileri açısından büyük önem taşır. Burada görece oksijene doygunluk oldukça yüksektir. Sazlıklar 15 cm – 90 cm arasında değişen sığ suya ihtiyaç duyarlar. Çoğu tatlı su sazlığı yeraltısuyunu besler. Yeraltısuyuna verilen suyun miktarı sazlıkta depolanan suyun % 20’sinden az olmasına karşın, havza açısından önemli bir katkıdır. Tuzlu su sazlıklarının temel beslenimi ise gelgitin gel evresinde gelen deniz suyudur. Git evresinde ise bu su sistemi terk eder. Bu ekosistemler için ayrıca gelgit sellenmesine izin verecek hafif eğimli bir kıyı çizgisi gereklidir. Tatlı su sazlıkları genel-likle kıta içinde, tuzlusu sazlıkları ise deniz kıyısı bölgelerinde görülür.

5.2. Sığ Göller

Sığ göller temel olarak yüzeysel akış, yağış ve diğer su kütlelerinden besle-nirler. Genellikle yeraltısuyu kaynakları ile de ilişkileri vardır. Çoğunlukla derinlikleri 2 metreden azdır. Hidrolojik işleyişi su seviyesi değişimleri (hidroperyot) tayin eder. İklim koşullarına bağlı olarak kurak dönemde tamamen kuruyabilirler.

5.3. Bataklıklar

Bataklıklar genellikle havzanın çukur kesimlerinde, yeraltısuyu seviyesinin yük-sek (hatta yüzeyde) olduğu koşullarda oluşurlar. Yüzey örtüsünün geçirimlilik derecesi-ne göre yeraltına sızma yavaş gelişebilir ya da hiç gerçekleşmez. Sızma miktarı ve hızı aynı zamanda bataklığın depolayacağı organik madde miktarını da belirler. İlk oluşum-ları sırasında bir yeraltısuyu kaynağından beslenmiş olabilirler, ancak yine de temel beslenim yağıştandır.

5.4. Taşkın Ovaları

Adından da anlaşılacağı üzere, taşkın ovalarının temel beslenimi mevsimsel taşkınlarla gerçekleşir. Özellikle yağışlı dönemlerde akarsuların getirdiği taşkın suları bulabildikleri düşük rölyefli düz satıhlarda yayılırlar. Taşkın ovalarının boşalımı ise ye-raltına sızma, buharlaşma ve suni drenaj yoluyla gerçekleşir.

Sulakalanlar ve Genel Hidrolojik Davranışları – Selim Erdoğan56

Page 30: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 59

Sulakalan Tipleri

1. SULAKALAN SİSTEMLERİ Sulakalanlar hidrolojisi, kendine has toprak yapısı ve su bitkileri ile üç temel tanımlayıcı özelliğe sahiptir. Ayrıca sulakalanlar karasal ve sucul ekosistemler arasında geçiş gösterdiklerinden her iki sistemden de etkilenirler. Tüm sulakalan tipleri Ramsar Sözleşmesi’ne göre 6 ana başlık altında sınıflan-dırılmaktadır. Coğrafik koşullara ya da oluşum mekanizmasına göre yapılan bu sınıfla-ma Denizel ve Kıyı Sulakalanları ile Karasal Sulakalanlar olmak üzere iki grup altında toplanmaktadır.

Selim ERDOĞANHidrojeoloji Yüksek Mühendisi

Çevre ve Orman Bakanlığı

Şekil 1. Dağlardan denizlere sulakalanlar

Page 31: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

1.1. DENİZEL ve KIYISAL SULAKALANLAR

Denizel ve kıyısal sulakalanlar; gelgit düzlükleri, sığ denizel bölgeler, boğazlar, haliçler, alg-yosun yatakları, tuzlalar, lagünler gibi denizle ilişkili sistemleri kapsamak-tadır. Ramsar Sözleşmesi’ne göre her sulakalan tipi bir kod ile anılmaktadır.

Kodları A – K arasında yer alan sulakalan tipleri, denizle ilişkili sulakalan eko-sistemlerini tanımlamakta kullanılmaktadır. Bu kodlar ve sınıflandırma sistemi RamsarSözleşmesi 4. Taraflar Konferansı’nda benimsenmiş (Tavsiye 4.7) ve 5. Taraflar Konfe-ransı’nda kabul edilmiştir (Karar 5.5).

A Sürekli Sığ Denizel Sular

Gelgitin git evresinde derin-liği altı metreyi geçmeyen sürekli sığ sahil şeridini, koyları ve boğazları içermektedir. Aynı morfolojik özel-liklere sahip olan, ancak derinliği 6 metreyi aşan sistemler ise başka bir sulakalan tipi olarak sınıflandır-mada yer almaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, Ramsar

Sözleşmesi’nde ve Sulakalanların Korunması Yönetmeliği’nde ifade edildiği gibi, sulak-alan tanımının hemen başında yer alan “sözleşmenin amacı bakımından” vurgusudur. Bir başka ifadeyle, tüm sahil şeridi değil, sahil şeridinin su kuşlarına üreme ve barınma açısından habitat teşkil eden kesimleri bu kapsamda ele alınabilecek, sulakalan özelli-ğindeki yerlerdir. Bu alanlara örnek olarak, Fethiye Körfezi Çalış Mevkii, Bartın İnkum sahili veri-lebilir.

B Sucul Gelgit Yatakları

Gelgitin git evresinde alg – yosun yataklarını, tropik denizel çayırlıkları kapsamaktadır. Bodrum – Milas yöresindeki küçük kayalık adalar bunlara örnek verilebilir. Yunanistan buna benzer 500’den fazla kayalığı bu madde uyarınca Natura 2000 ağına dahil etmiştir.

C Mercan Resifleri

Mercan resiflerine ev sahipliği yapan 6 m. derinliğe kadar olan denizel sulaka-lan ekosistemleri bu kategoride ele alınmaktadır. Ülkemizden bugüne kadar envantere kaydedilmiş bir mercan resifi alanı bulunmamaktadır.

D Kayalık Denizel Sahiller

Kayalık denizaşırı adaları ve falezleri içermektedir. Özellikle ağaç-lık olan ve kuluçka yapmaya müsait habitatlara sahip olan kayalık adalar, bu kategori altında Ramsar Liste-si’ne dahil edilmektedir. Sukuşlarının üremesine ve barınmasına olanak sağlayan bu tür habitatlara örnek olarak Antalya’daki Şeytan Adası, Giresun Adası ve Ordu Akkuş Adası verilebilir.

E Kumlu – Çakıllı Sahiller

Denizin dalga etkisiyle, kendi iç enerjisiyle oluşturduğu değişik kum – çakıl depo yapıları, su kuşlarının ve diğer sulakalana bağımlı türlerin yaşamları açısından önemli habitatlar oluşturabilmekedir. Kumul burunları, girintiler, adacıklar, kumul sis-

A sürekli sığ denizel sular (git döneminde 6 metreden sığ; koylar ve boğaz-ları kapsar)

B denizel sucul gelgit yatakları; yosun yatakları, tropik denizel söğütlükleri kapsar

C mercan resifleri

D kayalık denizel sahiller; kayalık denizötesi adaları ve falezleri kapsar

E kum ve çakıllı sahiller; kumul burunları, girintileri, adacıkları, kumul sis-temleri

F haliç suları; haliçlerin ve deltalardaki haliç sistemlerinin sürekli suları

G gelgit çamur, kum ya da tuz düzlükleri

H gelgit sazlıkları; tuzcul sazlıklar ve söğütlükler, tuzlalar, acı-tatlı gelgit sazlıkları

I gelgit ormanlı sulakalanlar; mangrov bataklıkları, gelgit tatlısu bataklık ormanları

J kıyısal acı/tuzlu lagünleri; görece sığ, denizle bağlantılı, acı-tuzlu lagün-leri kapsar

K kıyısal tatlısu lagünleri; tatlısu delta lagünlerini kapsar

Sulakalan Tipleri - Selim ERDOĞAN60 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 61

Page 32: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 63

temleri, kıyı şeridinin geri kalan kıs-mından gözle görülür şekilde ayırt edilir ve bu farklı kesimin biyolojik yaşamı incelendiğinde son derece işlevsel, yaşayan, diğer sulakalan-larda olduğu gibi hareketli bir biyo-lojik sistem oldukları görülür. Sinop Sarıkum Gölü ile Karadeniz arasında kalan sahil şeridi, Adrasan Kumsalı (Antalya) ve Çıralı Kumsalı (Antalya) bu tip ekosistemlerdir.

F Haliçler

Haliç bir (ya da birden fazla) akarsuyun denizin tuzlu suyuyla ka-rıştığı, görece kapalı su kütleleridir. Karasal ortamla deniz arasındaki bu geçiş alanları temel olarak denizin dalga etkisiyle oluşur, ancak rüz-garın ve yine dalgaların aşındırma etkisiyle yayvan bir morfolojiye sa-hip olurlar. Sonuçta akarsuya daha benzer bir yapıya kavuşur. Haliçler genellikle sahil şeridi, sazlık gibi unsurlarla kapalı hale gelirler ve de-nize ulaştığı noktada ise bir bariyer ada, kumul ve çamur birikintisiyle kısmen kapatılmış durumda bulunurlar. Her haliçin özelliği diğerinden farklı olup ekosistemin her unsuru, haliç eko-sistemini tamamlayan bir bileşendir. Bir haliç sazlık veya bataklıklarla kapanırken bir diğerinin sınırları sahil şeridi veya resif olabilir. Türkiye’den verilebilecek en iyi bilinen örnek Dalyan’dır (Muğla).

G Gelgit Çamur, Kum ya da Tuz Düzlükleri

Gelgit aralığının fazla olduğu ülkelerde (okyanus kıyısı ülkeler, Avustralya, vs), sahil şeridi Ülkemiz-de olduğu gibi duraylı – sabit de-ğildir. Gel – git arası deniz seviyesi farkı fazla olduğundan, kot farkının az olduğu sahil kesimlerinde bu çe-kilme mesafesi kilometrelerle ifade edilen boyutlara ulaşabilmektedir. Resimde görüldüğü gibi, denizin çekildiği dönemde ortaya çıkan kumul düzlükler önemli ekosistemler oluştururlar.

H Gelgit Sazlıkları

Gelgit çamur, kum, düzlük-lerindeki gibi, gel – git arası deniz seviyesi farkının fazla olduğu ve kot farkının az olduğu sahil kesimlerinde çekilme nedeniyle oluşan alanlarda sazlanma olduğu takdirde, özellikle denizel habitatlara bağımlı türler için son derece kıymetli ortamlar olu-şabilmektedir. Türkiye’de gel – git arası farklar çok büyük değerlere ulaşmadığından, bu kategoride ele alınabilecek küresel – bölgesel ölçekte önemli bir sulakalan ekosistemi bulunmamak-tadır. Bununla birlikte, resimde görülen Fethiye Ölüdeniz ya da İzmir Aliağa gibi küçük boyutlu gelgit sazlıkları görülebilir.

I Ormanlı Gelgit Sazlıkları

Gelgit alanlarında oluşan mangrov ormanları, tatlısu/tuzlusu su basar ağaç-lıklar bu kategori altında ele alınmaktadır. Ülkemizde İğneada, Sinop Sarıkum ya da Kızılırmak Galeriç gibi mangrov ormanları olmakla birlikte, bu şekilde oluşmuş ormanlı gelgit sazlığı bulunmamaktadır.

J Kıyısal Tuzlusu / Acısu Lagünleri

Sığ denizel ortamla göre-celi bir hidrolik bağlantısı bulunan, tuzlusu/acısu göllerine lagün adı verilmektedir. Bu bağlantı doğru-dan bir kanal vasıtasıyla olabileceği gibi, gölle denizi ayıran kum şeridi-nin altından sızma veya üstünden dönemsel taşmalar şeklinde de gerçekleşebilir. Akdeniz kıyı şeridin-de bulunan deltalarımızda (Göksu Deltası – Paradeniz Lagünü, Büyük Menderes Deltası – Karine Lagünü, Çukurova Deltası – Yumurtalık, Ak-yatan lagünleri, vb) çok sık rastlanan tipik kıyı sulakalan ekosistemleridirler. Bu lagünlerin pek çoğu özellikle ekonomik balık istihsali açısından son derece elverişli ortamlar oluşturduklarından dalyan olarak işletilmektedir.

Sulakalan Tipleri - Selim ERDOĞAN62

Page 33: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 65

K Kıyısal Tatlısu Lagünleri

Diğer lagün sistemleriy-le aynı şekilde oluşurlar. Fark ise, lagünü besleyen tatlısuların lagünün hidrokimyasal bileşimini tatlısu bas-kın olacak şekilde değiştirmesidir. Bu durumda sucul fauna da tatlısu baskın bir hidrokimyasal yapıya göre şekillenmektedir. Özellikle tuzlusu bağlantısının (sıklıkla denizle olan bağlantı) sürekli olmaması ve bu dönemselliğin süresi, lagündeki suyun kimyasal yapısının ne derece tatlısu karakterin-de olacağını belirlemektedir. Marmara Denizi kıyısındaki Kocaçay Deltası’nda bulunan göller tatlısu lagünleri için en tipik örneklerdendir.

1.2. KARASAL SULAKALANLAR

L Sürekli Karasal Deltalar

İçsuları (göl, baraj gölü) besleyen akarsuların mansabda, son noktada oluşturdukları aluviyal biri-kinti yapılarıdır. Boyutları akarsuyun debisi, dolayısıyla taşıma kapasitesi ve arazi eğimi gibi iç ve dış faktör-lerce kontrol edilmektedir. Taşkın dönemlerinde su altında kalan, suyun çekilme döneminde ise yüzeyde kalan küçük adacıklar, çoğu kez su kuşlarının üreme ve kışlaması açısından hayati önem taşır. Kuş (Manyas) Gölü’ndeki Sığırcık ve Kocaçay Deltaları, Uluabat Gölü’ndeki Mustafakemalpaşa Çayı Deltası, Van Gölü’ndeki Bendimahi Deltası sürekli karasal deltalara örnek olarak verilebilir.

M Sürekli Dere, Nehir, Irmaklar

Debisi ve büyüklüğü neka-dar olursa olsun, akarsuların ener-jilerinin düştüğü ve akış hızlarının azaldığı kesimler sulakalan olarak tanımlanır. Kızılırmak, Ceyhan Nehri, Sakarya Nehri gibi büyük su taşıma kapasitesine sahip akarsularımızın buna benzer sulakalan özelliği taşı-yan kesimleri bulunmaktadır. Bunla-rın dışında şelaleler, çağlayanlar da bu kod altında tanımlanmaktadır.

N Mevsimsel / Geçici Akarsular

Ramsar Sözleşmesi’nde tanımlandığı şekilde, sözleşmenin amacı bakımından, su kuşlarına barınma, beslenme veya üreme ortamı oluşturan sürekli olmayan (mev-simsel, geçici) akarsular “N” koduyla sulakalan olarak ele alınmaktadır.

O Sürekli Tatlısu Gölleri

Tüm su yılı boyunca, ekosis-tem işlevlerini sağlayacak şekilde su aynasına sahip, hidrokimyasal açı-dan “tatlı su” karakterine sahip su bulunduran göller bu sınıf altında ele alınmaktadır. Su seviyesi dönemsel olarak değişse de, alanın sulakalan olarak tanımlanmasına neden olan biyoçeşitlilik unsurlarının ekosistem içerisindeki varlıklarını devam etti-rebilecek miktarda su daima bulun-maktadır. Balıkesir Kuş Gölü, Bursa Uluabat Gölü, Beyşehir Gölü bu kategoride değerlendirilen sulakalanlarımızdandır. Özellikle eğimin düşük olduğu kesimlerde menderesli akarsuların oluşturduğu “Oxbow” göller de bu katagori altında değerlendirilmektedir. Alanın hidrokimyasal karakterinin “tatlı su” olarak tanımlanmasının nedeni, genellikle sulakalanın buharlaşma dışında da boşalımının olmasıdır. Bu unsur sulakalanı başka bir havzaya ya da nihai su noktasına (deniz, okyanus vs.) drene eden bir akarsu olabileceği gibi, insan yapımı bir derivasyon yapısı (kanal, tünel vs.) da olabilir.

P Mevsimsel / Geçici Tatlısu Gölleri

Yağışlara ya da besleyen akarsuların / kaynakların mevsim-selliğine bağlı olarak su yılı içerisin-de belli dönemlerde tamamen kuru-yan, belli dönemlerde ise tamamen suya doygun durumda olan tatlı su gölleridir. Özellikle yazın tamamen kuruyan mevsimsel kaynak ve de-relerle beslenen Toroslardaki karstik sulakalan ekosistemleri bu tip sulakalanlar için ülkemizden verilebilecek örneklerdir. Yağışlı dönemlerde akarsu kenarlarında oluşan taşkın ovaları da “mevsimsel tatlısu” sulakalanları olarak değerlendirilirler. Özellikle Fırat Nehri, Ceyhan Nehri gibi büyük debili ve yatak ıslahı yapılmamış akarsularımız boyunca, ilkbahar aylarında bu tip sulakalanlara rastlanabilmektedir.

Sulakalan Tipleri - Selim ERDOĞAN64

Page 34: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 67

Q Sürekli Tuzlu/Acı/Alkalin Göller

Su yılı süresince, yağış ve diğer beslenimlere bağımlı olarak su seviyesi değişsede ekosistem işlev-lerini sürdürecek miktarda su bu-lunduran tuzlu/acı/alkalin karakterli göller “Q” kodu altında ele alınmak-tadır. Boşalımın sadece buharlaşma yoluyla olduğu kapalı sistemlerde, sistemin yoğun şekilde deniz gibi tuzlu/acı su kaynaklarınca beslendi-ği ya da beslenim unsurlarının tatlı su karakteri yaratacak ölçüde baskın olamadığı sulakalanlarda suyun hidrokimyasal yapısı tuzlu/acı/alkalin karakterde orta-ya çıkmaktadır. Konya Tersakan ve Kulu Gölü, Denizli Acıgöl, Burdur Gölü bu kapsamda değerlendirilen göllerdendir.

R Mevsimsel (Geçici) Tuzlu/Acı/Alkalin Göller ve Ovalar

Beslenimin mevsimselliğine bağlı olarak su yılı içerisinde belli dönemlerde tamamen kuruyan, belli dönemlerde ise suya doygun du-rumda olan tuzlusu – acısu - alkalin göller bu sınıfta ele alınırlar. Boşalım unsuru sadece buharlaşma olabilir ve beslenim + depolama boşalım-dan az olduğu takdirde, sulakala-nın hacmine bağlı olarak tamamen kuruma meydana gelebilir. Samsam Gölü (Konya) ve Çöl Gölü (Kayseri) yağışlı dönemde suya doygun, kurak dönemin so-nunda ise tamamen kuruyan mevsimsel tuzlu/acı göllerimizdendir.

Sp Sürekli Tuzlu/Acı/Alkalin Sazlık ve Gölcükler

Tüm su yılı boyunca suya doygun durumda olan göllenmeler ve sazlıklar bu kategori altında de-ğerlendirilmektedir. “Q” koduyla anı-lan sürekli tuzlusu göllerinden farkı ise hidrolojik – hidrokimyasal yapı-sından ziyade barındırdığı ekolojik unsurlardandır. Tuzlu suya bağımlı

floranın daha fazla geliştiği durumlarda “Q” koduyla anılan göller yerine, “Sp” koduylaanılan tuzlu su sazlıkları gündeme gelir. Su kaynakları arasında hidrolik bağlantılı bir tuzlusu kaynağı (deniz) varsa ya da boşalım sadece buharlaşmayla gerçekleşiyorsa yani kapalı bir sistem söz konusuysa, sistemde depolanan su, tuzlusu / acısu ya da al-kalin karakterli olacaktır. Bu kod altında değerlendirilen sulakalanlara en güncel örnek Muğla Fethiye’deki Çalış Sazlığı’dır.

Ss Mevsimsel (Geçici) Tuzlu/Acı/Alkalin Sazlıklar

Su yılının belli dönemlerin-de beslenmeye bağlı olarak kuru-yan, hidrokimyasal yapısı tuzlu, acı veya alkalin olan sazlık alanlar bu kategoride ele alınmaktadır. Geçici tuzlu-acı-alkalin sazlık ve gölcüklere İç Anadolu Bölgesinde bulunan ve büyüklükleri 1 ila 5 hektar arasında değişen tuzlusu sazlıkları verilebilir. Bugün bu sazlıkların çoğu kurutul-muş durumdadır.

Tp Sürekli Tatlısu Sazlıkları – Gölcükleri

Mevsimsel hidrolojik deği-şimlerden etkilense bile, su yılı bo-yunca ekosistem işlevlerini sağlaya-cak ölçüde su altında kalan sazlıklar ve gölcüklerdir. Tatlısu karakterinde olması, su kaynaklarının ya da akar-suların sağladığı tatlısu miktarının buharlaşmayla depolamayı karşıla-yabilecek seviyede olduğunu ya da tatlısu kaynaklarıyla beslenen siste-min buharlaşma dışında boşalımının da olduğunu göstermektedir. Meriç Deltası sazlıkları (Edirne), Kozanlı Saz Gölü (Konya) bu kod altında ele alınabilecek sulakalan ekosistemleridir.

Ts Mevsimsel (Geçici) Tatlısu Sazlıkları

Sulak çayırlar, meralar gibi su yılı içerisinde yağışlı dönemlerde su altında ka-lan, daha sonra suya doygunluğunu yitiren alanlar “Ts” kodu altında tanımlanmaktadır. İç Anadolu Bölgesi’nde mevsimlik akarsu ve kaynaklarla beslenen, yaz dönemlerinde mera olarak kullanılan, bahar aylarında ise suya yüzde yüz doygun durumda olan bu

Sulakalan Tipleri - Selim ERDOĞAN66

Page 35: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 69

alanlardan çok sayıda saha bulunmaktadır.

U Ağaçsız Turbiyerler

Özellikle geçmiş dönem-lerde suya yüzde yüz doygun olan, ancak günümüzde çeşitli sebeplerle hidrolojik açıdan bu vasfını yitirmiş turbiyerler bu tanım altında ele alın-maktadır. Bugün ekonomik olarak işletilmekte olan pek çok turbiyer bu özelliklere sahiptir. Bolu ili sınırları içerisinde buna benzer alanlar bu-lunmaktadır (Göynük Himmetoğlu).

Va Alpin Sulakalanları

Alp – Himalaya kuşağında yer alan dağlar arasında, başta bu-zulların erimesi olmak üzere çeşitli fiziksel koşullar altında oluşan sula-kalan ekosistemleridirler. Büyüklük-leri fazla olmamakla birlikte, özellik-le insan etkisinden uzakta olmaları sebebiyle sulakalanlara bağımlı türler açısından güvenli, temiz habi-tatlar oluştururlar. Suları genellikle tatlı su karakterindedir. Derinlikleri değişken olan bu sulakalanlar barın-dırdıkları su hacminin büyüklüğü, boşalım unsurları gibi fiziksel özelliklere bağlı olarak mevsimsel ya da sürekli olabilirler. Doğu Karadeniz – Doğu Anadolu Bölgesindeki göller (özellikle Artvin – Erzurum arası) bu kapsamda ele alınabilirler.

Vt Tundra Sulakalanları Tundra gölcükleri ve kar eriyiklerinin oluşturduğu, daha çok Rusya’ya özgü sulakalan ekosistem-leridirler. Türkiye’de bilinen tundra sulakalan ekosistemi bulunmamak-tadır.

W Fundalık Baskın Sulakalanlar

Fundalık karakterinde olan su basar ağaçlıklar, sazlıklar ve bataklıkları kapsa-maktadır.

Xf Tatlısu Ağaçlı Sulakalanlar

İnorganik topraklarda oluş-muş su basar ormanlar, ağaçlıklar, korular, mangrov ormanları, ağaçlı bataklıklar bu kod altında değer-lendirilirler. Yağışlı dönemlerde su altında bulunan ağaçlar üreyen kuşlar açısından son derece güvenli ortamlar oluştururlar. Daha sonra yavruların yuvadan ayrılma döne-minde sular hidrolojik işleyişe bağlı olarak çekilir. Bu özellik su basar ormanları biyoçeşitlilik açısından son derece zengin ve önemli kıl-maktadır. Türkiye’de Sinop Sarıkum Gölü, Kızılırmak Deltası Galeriç Ormanı, Kırklareli İğneada Ormanı gibi doğal su basar ormanlar mevcuttur.

Xp Ağaçlı Turbiyerler

Ağaçlı bataklıklar, bataklık ormanlar ve ağaçlı turbiyerler bu kapsamda ele alı-nırlar. Bolu Karaoğlan Gölü ülkemizden verilebilecek az sayıdaki örnekten bir tanesidir.

Y Tatlısu Kaynakları, Vahalar

Karstik olmayan, bir ekosistem işleyişi içerisinde suya bağımlı türlere yaşam ortamı oluşturan yeraltısuyu ve yü-zey suyu kaynakları, vahalar bu kod altında ele alınmaktadır. Fırat Neh-ri’nin önemli kollarından birisi olan Tohma Suyu’nu oluşturan kaynaklar (Sivas Gürün - Malatya Darende arası) örnek olarak verilebilir.

Sulakalan Tipleri - Selim ERDOĞAN68

Page 36: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Zg Jeotermal Sulakalanlar

Jeotermal suların yüzeye çıktığı ve kaptajı yapılmamış kaynak noktalarında çoğu zaman önemli ekosistemler oluşabilmektedir. Bu ekosistemler, özellikle soğuk kış dö-nemlerinde sulakalana bağımlı olan türler açısından yaşamsal öneme sahiptir. Türkiye’de de jeotermal pek çok su kaynağı bulunmakla birlikte, su kuşları açısından önem taşıyan kapte edilmemiş sulakalan bulun-mamaktadır.

Zk Yeraltı Karst ve Mağara Hidrolojik Sistemleri

Suyla temas edince çözünebilir kayaçlarda oluşan (kireçtaşı, jips, dolomit, vs) karst hidrolojisine ait yapılardır. (düden, dolin, polye, uvala, mağara, vs) Özellik-le karbonatlı kayaçların geniş ve derin alanlarda yayılım gösterdiği, kırık – çatlak gibi yapısal unsurlarca masif karakterini yitirmiş jeolo-jik ortamlar karstlaşma için ideal koşullar oluşturmaktadır. Türkiye’de Toros Dağları, Zonguldak civarı, Bursa, Balıkesir ve Sivas bölgesi bu tip karstik sulakalan ekosistemleri bakımından son derece zengindir. Kızören Obruğu (Konya) “Zk” kodu altında karstik sulakalan ekosistemi olarak Ramsar Sözleşmesi listesine dahil edilmiştir.

Sulakalan Tipleri - Selim ERDOĞAN70

Sulakalanlar Neden Önemlidir?

GİRİŞ

Sahip olduğu biyolojik çeşitlilik nedeniyle dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilen sulakalanlar; doğal işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleridir. Sulakalanların değerleri, doğrudan kullanım değerleri, dolaylı kullanım değerle-ri, sosyal ve kültürel değerleri olmak üzere üç ana başlık altında değerlendirilebilir.Doğrudan kullanım değerleri, tuz üretimi, su ürünleri, saz, kereste, otlatma, içme, kul-lanma ve sulama suyu, ulaşım, turizm olanakları gibi pazar değeri olan doğal ürünleri-dir. Dolaylı kullanım değerleri ise, yer altı sularını besleyerek ve boşalımını sağla-yarak su rejimini düzenleme, fırtına ve sellerin etkisini azaltma, bulunduğu bölgenin iklim koşullarını düzenleme, tortu ve zehirli maddeleri uzaklaştırarak suyun kalitesini iyileştirme, sediment ve besin depolama, biyolojik çeşitliliği barındırma gibi dolaylı yol-lardan ekonomiye büyük katkılarda bulunan işlevleridir. Ayrıca, bir çok sulakalan, kültürel mirasın bir parçası olması itibariyle de özel niteliklere sahiptir. Bir çok yerde önemli yerel geleneklerin temelini oluştururlar. Sosyal aktivitelere olanak sağlarlar. Yaban hayatı, güzel manzarası ve peyzaj değerleriyle es-tetik esinlerin kaynağını oluştururlar. Pek çok insan için faydalanmasa bile sulakalanların bir değeri vardır ve varol-duğu şekilde korunmasını ister, pek çok insan ise gelecek nesillerin faydalanabileceğini düşündüğü için değer verir.

Osman ERDEMZiraat Mühendisi

Kuş Araştırmaları Derneği Genel Koordinatörü

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 71

Page 37: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 73

1. SULAKALANLARIN DOĞRUDAN KULLANIM DEĞERLERİ

1.1. Su Temini

Su, yaşamın temeli ve bireylerin en temel gereksinimi olup, hemen hemen bü-tün sosyal ve ekonomik faaliyetlerin sürdürülmesi temiz ve yeterli suya sahip olmakla mümkündür. Günümüzde yaklaşık 2.4 milyar insan yetersiz ve kalitesiz su nedeniyle sağlıksız koşullarda yaşamaktadır. Özellikle az gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan hasta-lıkların %10’nunun yetersiz ya da sağlıksız sudan kaynaklandığı bilinmektedir. Araştır-malar son 10 yılda küresel su talebinin 6-7 kat arttığını göstermektedir. Bu oran dünya nüfusu artış oranının iki katından daha fazladır. Su kaynakları korunamadığı ve kötü yönetildiği için azalırken suya olan talep her geçen gün artmaktadır. Özellikle bu durum su fakiri veya ülkemiz gibi su varlığı yönünden oldukça kritik noktada olan ülkeler açısından endişe vericidir. Örneğin Orta Anadolu’da sulakalanların kurutulması ve yer altı suyunun aşırı kullanımı nedeniyle yer altı su seviyesi 17-18 metre düşmüş ve bu düşme her yıl artarak devam etmektedir.Sulakalanların kendileri birer su deposu olduğu gibi yine içme, kullanma ve sulama suyu olarak kullandığımız kaynakları ve yer altı sularını da beslemektedir. Örneğin Beyşehir ve Eğirdir gölleri içme, kullanma ve sulama amacıyla kullanılan Türkiye’nin en büyük tatlı su gölleridir. Ancak her iki göl, aynı zamanda Akdeniz havzasındaki pek çok su kaynağını da beslemektedir. Beyşehir ve Eğirdir göllerinin kaybedilmesiyle yüzlerce kilometrelik mesafedeki su kaynaklarının da zarar görmesine neden olunacaktır.

1.2. Tuz Üretimi

Yüz yıllardır Akdeniz ülkelerinin tamamı tuz ihtiyacının önemli bir bölümünü sulakalanlardan elde etmektedir. O kadar ki tuzlalar kıyı bölgelerindeki peyzajın, kültü-rel ve doğal mirasın bir parçası haline gelmiştir. Başta flamingolar olmak üzere, suna-lar, kılıçgagalar, sumrular, martılar ve daha pek çok kuş türü üreme ve beslenme için tuzlalara bağımlıdırlar. Bunun Ülkemizdeki en güzel iki örneği İzmir Çamaltı Tuzlası ve Tuz Gölü’dür. Büyük flamingonun yeryüzündeki en büyük üreme kolonisi (10000-12000çift) Tuz Gölü’ndedir. Türkiye’de üretilen yıllık tuz miktarı yaklaşık 1850 bin ton civarın-da olup bunun yaklaşık 900 bin tonu Tuz Gölü’nden ve 650 bin tonu Gediz Deltası’dan (İzmir Kuşcenneti) olmak üzere tamamına yakını sulakalanlardan sağlanmaktadır. Sırf tuz üretimiyle, her iki alanın hem yöre ekonomisine, hem de ülke ekonomisine önemli katkıları bulunmaktadır.

1.3. Su Ürünleri Üretimi

Pek çok sulakalan, balıkların yumurta bıraktığı, beslendiği ve barındığı, zengin besin varlığına ve korunaklı alanlara sahiptir. Özellikle deltalar, nehir ağızları gibi kıyı sulakalanları bu özelliği itibariyle son derece önemli alanlardır. Deltalar ve nehir ağızla-rı, akarsuların taşıdığı mineral maddelerle sürekli beslendiğinden çok yoğun bir biyolo-jik aktiviteye sahiptirler. Bu özellikleriyle açık deniz balıkçılığının devamlılığı açısından da önem taşırlar. Yapılan araştırmalar yediğimiz balıkların % 60’ından fazlasının, yaşamlarının

tamamını ya da belirli bir devresini sulakalanlarda geçirdiğini göstermiştir. Bu nedenle balıkçılığın sürdürülebilir olabilmesi için sulakalanlar ve sulakalan kaynakları mutlaka korunmalı ve akılcı kullanılmalıdır. İyi yönetilen mercan kayalıklarında yılda kilometrekare başına 15 ton su ürün-leri üretilebilmektedir. Bu rakam nehir ağızlarında ve deltalarda daha da yüksektir. Uluabat Gölü’nde su ürünlerinden elde edilen yıllık gelir 200 000 ABD Dolarıdır. Kıyı sulakalanlarının tahribi, kirlenme, hidrolojik dengeye yapılan müdahaleler ya da aşırı ve yanlış avlanma yüzünden sulakalanlarda yaşayan ve geçmişte bol mik-tarda bulunan bir çok balık türünün nesli, giderek yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir. Bunlardan biri olan yılan balığı (Anguilla anguilla) geçmişte ülkemizdeki tüm deltalarda ve denize bağlantısı olan hemen hemen tüm sulakalanlarda bol miktarda bulunurken, günümüzde oldukça azalmıştır. Uluabat ve Manyas Göllerinde ise hiç gö-rülmemektedir. İç göllerimizde de durum deltalardan pek farklı değildir. Yukarıda belirtilen sorunların yanı sıra Eğirdir ve Beyşehir göllerinde olduğu üzere iç sulakalanlara yaban-cı türlerin atılması nedeniyle besin zinciri bozulmuş, balık çeşitliliği ve stokları büyük oranda zarar görmüştür. Örneğin sudak balığı atılmadan önce Eğirdir ve Beyşehir gölle-rinin her birinde 500-600 tonun üzerinde balık istihsal edilirken günümüzde bu rakam 10-15 tona düşmüştür.

1.4. Tarım ve Hayvancılık

Sulakalanlar, akıntılar, taşkınlar, mevsimsel su seviye değişimleri gibi nedenler-le etraflarına zengin besin maddeleri yaydıkları için toprakların verimliliğini arttırırlar.Yeryüzünün en verimli alanları taşkın ovaları ve deltalardır. Ülkemizin de en verimli alanları Kızılırmak, Meriç, Gediz, Menderes, Göksu, Seyhan ve Ceyhan Nehirlerinin oluşturduğu taşkın ovalarıdır. Bataklıklar, sazlıklar ve sulak çayırlar, başta manda olmak üzere sığır, koyun gibi büyük ve küçük baş hayvanlar için ideal otlama alanlarıdır. Doğal karakteri önemli ölçüde korunabilmiş, ülkemizin Karadeniz kıyısında yer alan Kızılırmak Deltasında 4 000’i manda olmak üzere 11 000’nin üzerinde sığır ve 14 000 civarında koyun ot-lamaktadır. Kurak iklimlerin hakim olduğu bölgelerde kararlı bir taban suyu ve sürekli nemli ortam bulundurduğundan, kurumuş bozkırlar arasında güzel bir vaha görünümü-nü andıran sulakalanlar, yaz boyunca hayvanların beslenmesine olanak sağlamaktadır. Orta Anadolu’daki sulakalanların kuruması yöre hayvancılığını da olumsuz etkilemiştir. Sulak çayırlar ve sulakalanların etkisindeki meralar zengin yaban hayatının yanı sıra kümes hayvanlarının beslenmesi ve barınması için de uygun ortamlar oluştu-rurlar.

1.5. Sazcılık

Sulakalanların karakteristik bitki türü olan saz ve kamış bitkisi, ekolojik fonk-siyonlarının yanı sıra hammadde olarak da büyük değer taşımaktadır. Saz ve kamışlar hasır ve sepet örmede kullanıldığı gibi yalıtım malzemesi ve kağıt fabrikalarında selüloz yapımında da kullanılmaktadır. Örneğin, Afyon’da bulunan kağıt fabrikası kapatılmadan önce selüloz ihtiyacının 4/5’ü Eber Gölü’nden kesilen sazlardan karşılanmakta iken fab-

Sulakalanlar Neden Önemlidir? - Osman ERDEM72

Page 38: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 75

rika kapatıldıktan sonra, geçimini sazcılıktan kazanan 200’ün üzerinde aile geçimlerini sağlayabilmek için başka uğraşılara yönelmek zorunda kalmışlardır. Ülkemizdeki sulakalanlardan kesilen sazların büyük bir kısmı başta Almanya, İngiltere ve Hollanda olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine ihraç edilmektedir.

1.6. Turizm ve Eğlence

Sulakalanlar, güzel manzarası ve barındırdığı yaban hayatı ile kuş gözleme, fotoğraf çekme, balık tutma, avcılık, yürüyüş ve su sporları için ideal ortamlardır.Her geçen gün daha çok insan kuş gözlemek, fotoğraf çekmek ve resim yapmak için sulakalanları ziyaret etmektedir. Sahil turizmi, hala ilgi kaynağı oluştursa da giderek artan bir şekilde yerini doğa turizmine bırakmaktadır. Tunus’taki Ichkeul Sulakalanını ziyaret eden insan sayısı bazı yıllar bir milyonu bulmaktadır. İspanya’daki Donana Sulakalanını ziyaret eden insan sayısı o kadar fazla-dır ki ziyaretçi sayısı günde 250 kişi ile sınırlandırılmıştır. Avustralya’daki Büyük Mercan Kayalıkları Deniz Parkı’nı yılda 1,5 milyon turist ziyaret etmekte ve 500 milyon ABD Doları üzerinde gelir elde edilmektedir. Florida’daki sulakalanların yıllık turizm gelirinin 500 milyon ABD Doları olduğu hesaplanmıştır. Yine ABD’de 45 milyondan fazla insan amatör balıkçılık yapmakta ve bu hobi-leri için her sene 24 milyar ABD Doları harcamaktadırlar. Kuzey Amerika’da (Kanada, Amerika ve Meksika) 60 milyondan fazla insan kuş gözlemciliği, 3.2 milyon insan ise avcılık yapmaktadır. Bu iki etkinliğin getirisi 20 milyar ABD Dolarıdır. İngiltere’de ise 2 milyondan fazla insan kuş gözlemciliği yapmaktadır. Son yıllarda ülkemizde de pek çok insan kuş gözlemlerine merak sarmış, çoğunluğunu üniversite öğrencileri ve gönüllü kuruluşların üyelerinin oluşturduğu kuş gözlem grupları kurulmuştur. Türkiye’de 15’in üzerinde kuş gözlem topluluğu vardır ve giderek yaygınlaşmaktadır. Bandırma Kuşcenneti Milli Parkını her yıl 67 ülkeden 80 000’den fazla kişinin ziyaret ettiği saptanmıştır.

2. SULAKALANLARIN DOLAYLI KULLANIM DEĞERLERİ

Sulakalanların su rejimini düzenleme, fırtına ve sellerin etkisini azaltma, bulun-duğu bölgenin iklim koşullarını düzenleme, su kalitesini iyileştirme, sediment ve besin depolama, biyolojik çeşitliliği barındırma gibi doğrudan kullanım değerlerinden çok daha önemli ekonomik işlevleri vardır.

2.1. Su Rejimini Düzenleme

Sulakalanlar yeraltı suyunu besleyerek veya boşaltarak, taban suyunu denge-leyerek, taşkınları kontrol ederek, kıyılarda deniz suyunun girişini önleyerek bulunduk-ları bölgenin su rejiminin düzenlenmesine katkıda bulunurlar. Özellikle göller, tatlı su bataklıkları ve taşkın ovaları gibi sulakalanlarda biriken yağış veya yüzey suları akifere geçer; akiferde biriken bu sular, insanlar tarafından içme, kullanma veya sulama suyu amacıyla çekilebilir veya yatay olarak başka bir su-

lakalan sistemini veya su kaynağını besleyebilir. Akiferde toplanan sular, sulakalan ekosisteminde ve akifere geçişte filtrelendiği için daha temiz ve kalitelidir. Ülkemizdeki pek çok tarım alanı akiferden çekilen sularla sulanmakta, pek çok yerleşim merkezinin içme ve kullanma suyu ihtiyacı akiferden sağlanmaktadır. Ancak çoğu kez çekilen su miktarı akiferi besleyen sudan fazla olduğu için hidrolojik denge bozulmakta, sürdürülebilir olmaktan çıkmaktadır. Özellikle Orta Anadolu’da sulakalanların kurutulmasıyla yer altı sularının bes-lenimi azalmış, diğer taraftan da yeraltı su seviyesinin düşmesine bağlı olarak taban suyu ve dip kaynaklarıyla gerçekleşen beslenme kesildiği için Eşmekaya ve Tersakan gölleri tamamen kurumuş, Eber, Akşehir, Kulu ve Tuz Gölü kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Yine sulakalanları besleyen suların barajlarda tutulması veya tahliye kanallarıyla havza dışına atılmasıyla ve yeraltı sularıyla olan beslenmesinin de kesilme-siyle Sultan Sazlığı, Ereğli Sazlıkları ve Seyfe Gölü gibi sadece Ülkemizin değil bulun-duğumuz coğrafyanın da en önemli sulakalanları kurumuştur. Daha da ürkütücü olan yakın gelecek için tüm Orta Anadolu’da çölleşme ve içme suyu sıkıntısının yaşanabile-ceği endişesi başlamıştır.

2.2. Kıyı Çizgisinin Stabilizasyonu, Deltaların Korunması

Yeşilırmak, Kızılırmak, Sakarya, Meriç, Gediz, Büyük ve Küçük Menderes, Göksu, Ceyhan ve Seyhan nehirleri binlerce yılda taşıdığı sedimentlerle denize dökül-dükleri yerlerde önemli deltalar oluşturmuşlardır. Burada oluşan sulakalanlar taban suyunu desteklediğinden tuzlu deniz suyunun iç kesimlere ilerlemesi engellenir. Bura-daki sulakalanların kurutulması veya tatlı su besleniminin engellenmesi nedeniyle tuzlu deniz suyu iç kesimlere ilerlemektedir. Yine nehirler üzerine yapılan barajlarla sediment taşınımı engellendiği için ülkemizdeki deltaların tamamında delta oluşumu durmuş, hatta Kızılırmak ve Ceyhan deltalarında yılda 50 metreye varan kıyı kayıpları meydana gelmeye başlamıştır.

2.3. Fırtına ve Sel Etkisini Azaltma

Sulakalanlar aşırı yağışlarda toprak tarafından emilemeyen fazla suyu depo-layarak yavaş ve düzenli olarak çevreye bırakırlar ve bu şekilde taşkınların yok edici etkisini azaltırlar. Diğer taraftan taban suyunun sürekli olarak belirli seviyede bulunma-sını sağlayarak hidrolojik dengenin korunmasına katkı sağlarlar. Geçmişte Asi Nehri’nin taşkınlarını depolayan Amik Gölü kurutulduktan sonra, göl yatağının tarım ve yerleşime açılması sonucu bu işlevini kaybetmiştir. Bahar ayla-rında sık sık yaşanan taşkınlar nedeniyle eski göl yatağındaki tarım alanlarının yanı sıra Hatay il merkezini de sel basmakta, bazen ölümle sonuçlanan zararlar yaşanmaktadır.

2.4. Bulunduğu Bölgenin İklim Koşullarını Düzenleme

Sulakalanlar bulundukları yörede nem oranını yükselterek, başta yağış ve sıcaklık olmak üzere iklim koşullarına etki yaparlar. Bu durum sulakalanın büyüklüğü ile orantılı olarak çevresindeki tarımsal üretim ve diğer aktiviteleri de olumlu olarak

Sulakalanlar Neden Önemlidir? - Osman ERDEM74

Page 39: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 77

etkiler. Ülkemizin en büyük gölü olan Van Gölü ve çevresinde kış mevsimi Doğu Ana-dolu’nun diğer yörelerine nazaran daha ılık geçmektedir. Hemen hemen aynı yüksek-likte olmalarına rağmen Ocak ayı ortalamaları Erzurum’da –8°, Kars’ta –11°, Ağrı’da –10° , olduğu halde Van’da sadece –3°’dir. Bu nedenledir ki Van Gölü çevresinde Doğu Anadolu’nun yüksek kesimlerine yabancı olan pek çok meyve ve sebze türü yetişmek-te, kışlık buğday ekilebilmektedir. Konya’dan Beyşehir’e yaklaştıkça iklimin ve buna bağlı olarak da bitki örtüsü-nün değiştiği görülür. Göller Bölgesindeki göllerin yörenin iklim elemanları üzerindeki olumlu etkileri yöre tarımına ve ekonomisine önemli katkılar sağlamaktadır. Antalya’nın Elmalı Ovası elma tarımı bakımından Ülkemizin en önemli yöresidir. Ovada bulunan Avlan ve Karagöl kurutulduktan sonra ilkbahar aylarında görülen çiğ ve sis artık gö-rülmemeye ve elmaların çiçeklenme döneminde sık sık don olayları meydana gelmeye başlamıştır. Bunun sonucunda yöredeki elma verimi ve kalitesi düşmüş ve yüzbinlerce elma ağacı kesilmiştir. Su rejiminin bozulması ve iklimin sertleşmesinden dolayı büyük ekonomik kayıplar yaşandığı için yöre halkı Avlan Gölü’nün yeniden oluşturulmasını talep etmektedirler.

2.5. Küresel Boyutta İklim Değişikliğinin Kontrolü

Sulakalanlar önemli karbon depoları olup dünyadaki karbonun %40’ını de-polamaktadırlar. Özellikle turbalık ve ormanlık sulakalanlar karbon emicileri olarak çok büyük öneme sahiptirler. Yeryüzünün %3’lük bölümünü oluşturmalarına rağmen, topraktaki karbonun %25’lik bölümünü muhafaza ederler. Sulakalanların kurutulmasıy-la depolanan karbon açığa çıkmakta ve atmosfere karışmaktadır. Konunun uzmanları sulakalanlar tarafından depolanan karbondioksitin açığa çıkmasının küresel ısınmayı %60 oranında artıracağını belirtmektedirler.

2.6. Suyun Temizlenmesi

Sulakalanlar tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ya da besin maddelerini kul-lanarak suyu temizlerler. Yapılan araştırmalar, başta saz ve kamışlar olmak üzere bazı su içi bitkilerinin (örneğin Eichhornia crssipes-su sümbülü) civa, çinko, bakır, kadmin-yum, nikel, bakır ve vanadyum gibi metallerin sıvı atıklarını emerek bünyelerinde depo ettiklerini ortaya koymuştur. Florida Servi Bataklıkları’nın atık sularda bulunan azotun %98’ini, fosforun ise %97’sini yer altı sularına karışmadan önce arıttığı saptanmıştır. Sulakalanlara özgü bitkileri koliform bakterilerinin %99’unu gidermektedir. Günümüzde de sazların ve su içi bitkilerinin su kalitesini iyileştirme özelliğinden yararlanılmakta; yapay sulakalanlar oluşturularak yerleşim alanlarının ve sanayi tesislerinin atık suları doğal yollarla arıtıl-maktadır. Newyork şehrine su sağlayan bazı rezervuarların etrafındaki araziler satın alı-narak 1,5 milyon ABD Doları yatırımla oluşturulan yapay sulakalanlarla yapılan arıtma sayesinde, yıllık işletme masrafı 700 000 ABD doları olan 3.8 milyar Dolarlık atıksu arıtma tesisi yatırımından tasarruf edilmiştir. Sulakalanlara özgü bazı hayvan türlerinin de su arıtımında oldukça etkili olduğu saptanmıştır. ABD’deki Chesapeake koyunda kirliliği önlemek amacıyla koya dökülen

kollardan birine bir milyon istiridye yerleştirilmiştir. Elbette doğanın da kendine göre sınırları vardır. Sulakalanların biz insanların ürettiği atığı temizlemesini varsaymak yanlıştır. Her alanın kendini yenileme kapasitesi vardır. Bu aşıldığı zaman ülkemizin pek çok sulakalanında görüldüğü üzere ötröfikasyon süreci yaşanmakta zaman zaman toplu balık ölümleri dahi görülmektedir.

2.7. Biyolojik Üretim

Sulakalanlar tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir. Tropikal ormanlar ve sulakalanlarda fotosentezle kuru ağırlık olarak bir günde bir metrekare alanda ortalama 20 gram organik madde üretilirken, bu miktar ılıman kuşak ormanlarında 12.9 gram, tarım alanları ve çayırlarda 6 gram, çöl-lerde ise 0,001 gramdır. Sağlıklı bir sazlık alan aynı büyüklükteki bir buğday tarlasının 8 katı kadar yeşil aksam üretmektedir.

2.8. Biyolojik Çeşitlilik Sulakalanlar gerek ekolojik değeri gerekse ticari değeri yüksek zengin ve çe-şitli bitki ve hayvan türünün yaşamasına olanak sağlar. Nadir ve tehdit altındaki bir-çok bitki ve hayvan türü sulakalanlarda yaşamakta, hayatta kalabilmek için sulakalan kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Örneğin, Avrupa Birliği Habitat Direktifinde yer alan korunması gereken türlerin %80’i Akdeniz’e aittir ve bunların büyük bir kısmı sulaka-lanlara bağımlı ve/veya bu sulakalanlarla ilişkili türlerdir. Tüm Akdeniz’de yaşayan 50 amfibi türünden 27’si endemiktir. Yani sadece Akdeniz’e özgüdür. Çim yılanı, engerek yılanı, su kaplumbağası ve çeşitli türleri sıkça görülürken, Nil Kaplumbağası sadece Türkiye’nin Akdeniz’e dökülen Göksu, Seyhan ve Ceyhan Nehirlerinin deltalarında üre-mektedir. Sulakalanlarda çok fazla memeli görülmemesine karşın, sıcak ve kurak yaz aylarında sulakalanlar ideal sığınak yerleridir. Sulakalanlarda en fazla görülen bitki türleri sazlar, kamışlar, kofa otları, kındı-ralar, düğün çiçekleri, su naneleri, süsenler, su ayrıkları, ılgınlar, nilüferler, su fındıkları, şemsiye otları ve arpacanlardır. Bir sulakalana varıldığında ilk bakışta en yaygın olarak görülen hayvan türü kuşlardır. Değişik türden milyonlarca kuş üreme, kışlama ya da göç esnasında sulaka-lanları kullanırlar. Kuşlar, besin zincirinin en üst halkasını oluştururlar. Bir sulakalanda kuş varlığının sağlıklı olarak varlığını sürdürmesi alandaki ekolojik ilişkilerin de sağlıklı olduğunun en önemli göstergesidir. Sulakalanların korunması balık, kabuklular ve diğer su ürünleri gibi ekonomik açıdan önemli canlılardan elde edilen verimin sürekliliği açısından da hayati önem taşır. Bu durum insanlığın geleceği için önemli olup, sulakalan ekosistemine ilişkin bilimsel, kültürel ya da eğlence-dinlence değerlerinden apayrı bir önem arz eder.

3. SULAKALANLARIN SOSYAL ve KÜLTÜREL DEĞERLERİ

Yeterince incelenmediği için pek fazla belgelenmemiş olmasına rağmen, sula-kalanların ulusal ve yerel seviyede dinsel, tarihsel, arkeolojik ve diğer kültürel değerler

Sulakalanlar Neden Önemlidir? - Osman ERDEM76

Page 40: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 79

taşıdığı bilinmektedir. Bazı sulakalanlar bir milletin tarihini temsil eden geleneksel faaliyetlere ev sahipliği yaptığı gibi, bazı kültürlerde de sulakalanların çok derin dini anlamları olabil-mektedir. Anadolu’da yaşamış bir çok medeniyetin izleri sulakalanlar etrafında yoğunlaş-maktadır. Dünyadaki ilk şehir sayılan Çatalhöyükten Uluabat gölü kıyısındaki Apolonia kentine, Pamukkaledeki Hierapolis’e, Van Gölü kıyısındaki Urartu’ların başkenti olan Van Kalesine, Zeugma ve Hasankeyf’e, Beyşehir Gölü kıyısında kurulan Kubadabad’a sulakalan kıyısında kurulmuş yüzlerce örnek bulunmaktadır. Türkiye’nin bu zenginli-ği TRT tarafından yapılan 9 bölümlük “Sulakalanlar ve Uygarlıklar” belgeseline konu olmuştur. Türkiye’deki

Sulakalanlara İlişkin Temel Sorunlar

GİRİŞ

Türkiye’deki sulakalanlara ilişkin sorunlar, kurutma, su rejimine yapılan mü-dahaleler, su kalitesinin bozulması, habitat tahribi, yabancı türlerin atılması, yasa dışı su ürünleri ve kara avcılığı gibi çevresel sorunlar ile bu sorunların çözülememesinin arkasındaki politik, teknik, mali vb. yetersizliklerin yer aldığı yönetimsel sorunlar olmak üzere iki ana başlık altında değerlendirilmelidir.

1. ÇEVRESEL SORUNLAR

1.1. Kurutma:

1950’li yıllarda sıtma hastalığını önlemek amacıyla başlayan kurutma çalışma-ları, gelişen teknoloji ile birlikte yeni tarım alanları elde etme amacına yönelmiş, sazlık ve bataklıkların yanısıra taşkın ovalarını ve gölleri de kapsayarak artarak devam etmiş-tir. Bu süreçte, Türkiye sulakalanlarının %50’ ye yakınını kaybetmiştir. Ancak sulakalanların kurutulması sonucu elde edilen arazilerin pek çoğundan istenilen tarımsal üretime erişilemediği gibi bir kısım yerlerde de tuzlanma, turbaların yanması, rüzgar erozyonu gibi nedenlerle toprak kısa zamanda verimsizleşmiştir. Ayrı-ca, yörenin su rejiminde meydana gelen bozulmalar ve iklimsel değişmelerin yanı sıra; bir çok canlı türünün neslinin tehlikeye düşmesi ya da tamamen yok olması gibi telafisi mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkmıştır.

Osman ERDEMZiraat Mühendisi

Kuş Araştırmaları Derneği Genel Koordinatörü

Sulakalanlar Neden Önemlidir? - Osman ERDEM78

Page 41: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 81

1.2. Su Rejimine Yapılan Müdahaleler:

Doğu Anadolu platosundaki birkaç sulakalanın dışında hemen hemen tüm sulakalanlarda su rejimine müdahaleler yapılmıştır. Bu müdahalelerin su rejimlerinin hassaslığına göre etkileri olmuştur. Örneğin, Orta Anadolu’daki sulakalanlar oldukça sığ ve su rejimleri yönünden çok hassastırlar. Bu nedenle Sultan Sazlığı, Seyfe Gölü, Ereğli Sazlıkları gibi pek çok sulakalan kurumuş, Eber, Akşehir, Kulu ve Tuz Gölü gibi pek çok sulakalan ise kuruma noktasına gelmiştir. Bu alanların hemen tamamında sulakalanları besleyen akarsuların barajlarda tutulması veya yönlerinin değiştirilmesinin yanı sıra, son 15 yılda yer altı suyunun aşırı kullanımı da etkili olmuştur. Kuş Gölü, Uluabat Gölü ve Beyşehir Gölü gibi beslenimin ve mevsimsel su salı-nımın daha büyük olduğu alanlarda ise ekolojik dengede bozulduğu için çeşitli sorunlar meydana gelmiştir.

Türkiye’deki taşkın alanlarının tamamına yakını son 50 yılda seddelenerek tarım alanlarına dönüştürüldüğü için başta su kuşları ve balıklar olmak üzere bir çok türün beslenme, barınma ve yumurtlama alanları yok olmuştur. Balık yaşamı yönünden diğer bir önemli sorun ise sulakalanlardan aşırı miktarda su alınması ve su seviyesin-deki ani değişimlerdir. Balıkların yumurta bıraktığı dönemlerde sulakalanlardan aşırı miktarda su alınması ve su seviyesindeki ani değişimler balık yumurtalarının ölmesine neden olmaktadır. Yine akarsular üzerine yapılan barajlarda balık geçişleri dikkate alın-madığı için bir çok tür yumurtlama alanlarına ulaşamadığından zarar görmüştür.

Meke Gölü - 1998 Meke Gölü - 2005

Kulu Gölü - 2005

Eşmekaya Sazlıkları - 1998

Meke Gölü - 1998

Kuş Gölü - 1980

Kuş Gölü - 1995

Kuş Gölü - 1997

Örneğin Kuş Gölü’nün sularını boşaltan Karadere üzerine yapılan regülatörle 1992-1995 yılları arasında

suyun boşalımı engellenmiş, göl aylık ortalama su seviye değerlerinin 1-1,5 metre üzerinde işletilmiştir. Neticede Kuşcenneti Milli Parkında kuşların kuluçka

yaptığı söğüt ağaçlarının gövdeleri yıl boyunca su altında kaldığı için yandaki fotoğraflarda da görüldüğü

üzere tamamı kurumuştur.

Türkiye’deki Sulakalanlara İlişkin Temel Sorunlar - Osman ERDEM80

Page 42: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 83

Akarsular üzerine yapılan barajlar aynı zamanda sedi-ment taşınımı da engellendiği için akarsuların denize döküldüğü yerlerde delta oluşumu durmakta, hatta pek çok yerde kıyı aşınımı nedeniyle denizin karaya doğru ilerlediği görülmektedir. Örneğin Kızılırmak ve Ceyhan Deltalarında yapılan ölçümlerde her yıl ortalama 40-50 metre genişliğinde kıyı şeridinin yok olduğu görülmüş-tür. Ayrıca, düzenli taşkınlar engellendiği için lagün-lerdeki suyun niteliği değişmiş, mineral madde girişi azaldığı için dalyanlar verimsizleşmiştir.

Yumurtalık Lagünleri

Kızılırmak Deltası

1.3. Su Kalitesinin Bozulması:

Sulakalanlar bulundukları havzanın en alt noktasında ya da en çukur yerlerinde oluşmuşlardır. Bu özelliklerinden dolayı havzadaki her türlü faaliyetin (evsel, endüstri-yel, tarımsal) atıkları eninde sonunda sulakalana ulaşmaktadır. Ülkemizde çok az sayıda yerleşim yerinin arıtma tesisi mevcuttur. Arıtma tesisi olanlar da düzenli olarak çalıştırılmamaktadır. Sanayi tesislerinde ve organize sanayi bölgelerinde de durum farklı değildir. Tarımda yanlış ve aşırı zirai mücadele ilacı ve kimyevi gübre kullanımı da eklenince Doğu Anadolu’nun çok yükseklerinde bulunan birkaç sulakalanın dışında tüm sulakalanlarımızda yoğun bir kirlenme görülmektedir. Sulakalanlar, belediyeler tarafından gerek doldurarak arazi kazanmak, gerek-se hazine arazisi olmaları sebebiyle çöp, moloz, hafriyat, dip tarama ve proses atığı çamurlarını arazi kamulaştırması yapmadan depolamak amacıyla yaygın olarak kulla-nılmaktadır.

Bir sulakalanda ekolojik ilişkilerin sağlıklı sürmesi suyun niceliği ve niteliğine bağlıdır. Yenileme kapasitesinin üstündeki besin maddesi girişi sulakalanlarda otrofikasyona ve alandaki ekolojik ilişkilerin bozulmasına neden olmaktadır. Bu yüzden zaman zaman sulakalanlarda alg patlamaları yaşanmakta ve toplu balık ölümleri görül-mektedir.

1.4. Habitat Tahribi:

Geçmiş yıllarda olduğu kadar olmasa da hala, sulakalanların altyapı ve turizm yatırımları için kullanılması, sulakalanlardan ve bunları besleyen akarsu yataklarından kum ve çakıl alınması, kontrolsüz saz kesimi, saz yakılması, turba alımı, aşırı otlatma, vb. nedenlerle habitat bozulmaları ve kayıpları yaşanmaktadır.

1.5. Doğal Sulakalanlara Yabancı Türlerinin Atılması:

Geçmişteki uygulamaların pek çoğu önemli problemlere neden olsa da, özellik-le ticari değeri yüksek türler hala sulakalanlara atılmaktadır. Ülkemizde de değişik amaçlarla ama çoğunlukla ticari değeri daha yüksek türler sulakalanlara yaygın olarak atılmaktadır. Bu uygulama özellikle doğal sulakalan-larda besin zincirinin bozulmasına, hem biyolojik çeşitlilik yönünden hem de ekonomik yönden büyük zararlara neden olmaktadır. Örneğin 1959 yılında Eğirdir gölü’ne, daha sonra ise Beyşehir Gölü’ne atılan Tatlı Su Levreği (Sudak balığı) her iki gölde de 2-3 yıl içerisinde hızla çoğalmış ve etçil bir tür olduğu için alana özgü otçul türleri yiyerek bitirmiştir. Daha sonraki yıllarda ise türün besleneceği balık kalmayınca yavrularını yemeye başlamıştır. Son yıllarda otlanmaya karşı bir çok sulakalana Gümüş Balığı atıl-maktadır. Ancak Gümüş Balığı aynı zamanda diğer türlerin yumurtalarını da yediği için

Türkiye’deki Sulakalanlara İlişkin Temel Sorunlar - Osman ERDEM82

Page 43: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

büyük zararlara neden olmaktadır.

1.6. Yasadışı ve Usulsüz Su Ürünleri Avcılığı

1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu çerçevesinde ilgili yıla ait Su Ürünleri Sirküle-rinde belirtilen usul ve esaslara aykırı yapılan avcılık usulsüz ve/veya kaçak avcılıktır. Su ürünleri istihsal yerleri ve vasıtaları, avlanma zaman ve yöntemleri, su ürünlerinin cinsleri, ağırlıkları ve büyüklükleri yönünden yasak, sınırlama ve yükümlülükler Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca belirlenerek, Sirküler şeklinde Resmi Gazete’de ilan edilmek-tedir. Usulsüz ve/veya kaçak avcılık besin zincirinin ve ekolojik dengenin bozulmasına, su ürünleri stoklarının azalmasına, hatta bazı türlerin nesillerinin tehlikeye düşmesine neden olmaktadır.

1.7. Usulsüz ve/veya Kaçak Kara Avcılığı

4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu uyarınca her yıl Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında Merkez Av Komisyonu (MAK) toplanmakta ve bir yıllık av dönemine ait avlanma usul ve esasları belirlenmektedir. MAK kararlarına aykırı yapılan her türlü avcılık yasa dışı avcılık olarak tanımlanmaktadır. Ne yazık ki denetim ve bilinç yetersizliği nedeniyle usulsüz ve yasa dışı avcılık hala yaygın olarak görülmektedir. Özellikle nesli tehlikede, nadir veya tehlikeye düşebilir türlerin varlıklarını sürdürebil-meleri açısından MAK kararlarının uygulanması ve takibinin titizlikle yapılması önem taşımaktadır.

2. YÖNETİME İLİŞKİN SORUNLAR

Yukarıda belirtilen sorunların pek çoğunun önlenememesinin temelinde yöneti-me ilişkin sorunlar yatmaktadır. Bu sorunları şöyle sıralayabiliriz:

- Hala karar vericiler ve planlamacılar da dahil olmak üzere, kamuoyu tarafından su-lakalanların öneminin yeterince anlaşılmaması.- Su ve arazi kullanım planlarında sulakalanların korunması ve akılcı kullanımı ilkeleri-nin dikkate alınmaması.- İlgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir iletişim ve işbirliğinin sağlanamaması.- Alanların yerinden yönetimini sağlayacak, aynı zamanda alanın ekolojik karakterin-deki değişimleri sürekli ve düzenli olarak izleyecek ve gerekli tedbirleri zamanında alabilecek idari mekanizmaların bulunmayışı.

Türkiye’deki Sulakalanlara İlişkin Temel Sorunlar - Osman ERDEM84

Ulusal ve Uluslararası Mevzuat

Page 44: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Türkiye’nin Sulakalan Mevzuatı

GİRİŞ

Ülkemiz sulakalanlar açısından Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine göre zengin sa-yılabilecek bir konumdadır. Bu zenginliğini korumak için Türkiye ilk adım olarak Ramsar Sözleşmesine taraf olmuş ve uluslararası arenadaki yerini almıştır. Ülkemizde sulakalanların korunmasını öngören doğrudan tek yasal düzenleme 2002 yılında yayımlanan ve 2005 yılında revize edilen “Sulakalanların Korunması Yö-netmeliği”dir. Yönetmeliğe göre ilgili tüm kesimlerin sulakalanların korunması konusun-da katkı ve destek vermek sorumluluğu bulunmaktadır. Bunun yanında Türkiye Ulusal Sulakalan Stratejisini hazırlayan dünyadaki nadir ülkelerden biridir. Tüm bu çalışmalar Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Ge-nel Müdürlüğüne bağlı olarak çalışan Sulakalanlar Şube Müdürlüğü tarafından yürütül-mektedir.

1. TÜRKİYE’DE SULAKALANLARA İLİŞKİN MEVZUAT

Ülkemizde sulakalanların korunmasını öngören mevzuat aşağıda belirtilen hu-kuki düzenlemeler çerçevesinde temellendirilmiştir.

- RAMSAR Sözleşmesi- 4856 Sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Kuruluş ve Teşkilatına Dair Kanun- 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu- 2872 sayılı Çevre Kanunu (5491 sayılı Kanunla değişik)- Sulakalanların Korunması Yönetmeliği

Yusuf CERANÇevre ve Orman Uzmanı

Sulak Alanlar Şubesi MüdürüDoğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü

Çevre ve Orman Bakanlığı

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 87

Page 45: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareket-lerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan bütün sular, bataklık, sazlık ve turbalıklar” olarak tanımlanmaktadır. Aynı kanunun 4. maddesi 4 paragrafında yer alan; “Av ve yaban hayvanlarının beslenmesine, barınmasına, üremesine ve korunmasına imkân veren doğal yaşama or-tamları zehirlenemez, sulakalanlar kirletilemez, kurutulamaz ve bunların doğal yapıları değiştirilemez.” hükmü gereği sulakalanların kirletilmesi, kurutulması ve doğal yapıları-nın değiştirilmesi yasaklanmıştır.

1.4. 2872 Sayılı Kanun (5491 sayılı Kanunla değişik)

2872 sayılı Çevre Kanunu’nda Sulakalan: “Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular, bataklık, sazlık ve turbiyeler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan sulakalan kalan yerleri” olarak tanımlanmaktadır. Kanun’un çevrenin korunması amacıyla başlayan 9. maddesi (a) bendinde “Doğal çevreyi oluşturan biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin korunması esastır. Biyolojik çeşitliliği koruma ve kullanım esasları, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve ilgili diğer kuruluşların görüşleri alınarak belirlenir”, (c) bendinde “Ulusal mevzuat ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma statüsü kazandırılmış alanlar ve ekolojik değeri olan hassas alanların her tür ölçekteki plânlarda gösterilmesi zorunludur. Koruma statüsü kazandırılmış alanlar ve ekolojik değeri olan alanlar, plân kararı dışında kullanılamaz” ve (e) bendinde “Sulakalanların doğal yapılarının ve ekolojik dengelerinin korunma-sı esastır. Sulakalanların doldurulması ve kurutulması yolu ile arazi kazanılamaz. Bu hükme aykırı olarak arazi kazanılması halinde söz konusu alan faaliyet sahibince eski haline getirilir” hükümleri yer almaktadır. Ayrıca (e) bendinin 2. paragrafında yer alan “Sulakalanların korunması ve yönetimine ilişkin usûl ve esaslar ilgili kurum ve kuruluşların görüşü alınarak Bakanlık-ça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir” hükümleri sulakalanların korunmasını çok güçlü kılan Kanun maddeleridir. Bu madde de belirtilen Yönetmelik 2002 yılında yayımlanan ve 2005 yılında revize edilen “Sulakalanların Korunması Yönetmeliği”dir. 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 20 nci maddesi idarî nitelikteki cezaları düzenle-mekte ve (k) bendinde bu Kanun’un 9 uncu maddesinin (a) bendinde belirtilen hu-suslara aykırı olarak biyolojik çeşitliliği tahrip edenlere, (d) bendi uyarınca ilan edilen Özel Çevre Koruma Bölgeleri için tespit edilen koruma ve kullanma esaslarına aykırı davrananlara ve (e) bendinin ikinci paragrafı uyarınca sulakalanlar için yönetmelikle belirlenen koruma ve kullanım usûl ve esaslarına aykırı davrananlar ile (f) bendinde belirlenen esaslara ve yasaklamalara aykırı davrananlara 20.000 Türk Lirası, (e) bendi-nin birinci paragrafına aykırı davrananlara 100.000 Türk Lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca (l) bendi gereği bu Kanun’un ek 1 inci maddesinin (c) bendine aykırı olarak anız yakanlara her dekar için 20 Türk Lirası idarî para cezası verilir. Anız yakma fiilinin orman ve sulakalanlara bitişik yerler ile meskûn mahallerde işlenmesi duru-munda ceza beş kat artırılır. 20. maddenin (k), (l), (r), (s), (t), (u), (v) ve (y) bentlerinde öngörülen idarî

- 1993/1 Başbakanlık Genelgesi- 2. Sulakalanlar Tebliği (05.04.1995 tarih ve 22249 sayılı Resmi Gazete)- 3. Sulakalanlar Tebliği (15.04.1998 tarih ve 23314 sayılı Resmi Gazete)- 4. Sulakalanlar Tebliği (09.02.2005 tarih ve 25722 sayılı Resmi Gazete)

1.1. Ramsar Sözleşmesi

1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzaya açılan “Sulakalanların Korunma-sına Dair (RAMSAR) Sözleşmeye Türkiye 30 Aralık 1993 tarihinde taraf olmuş, Sözleş-me 94/5434 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla 17.05.1994 tarihi ve 21937 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeye taraf olmakla, ülkemizde sulakalanların koruması uluslararası bir boyut kazanmıştır. Ramsar Sözleşmesi; sulakalanların bulunduğu bölgenin su rejimini düzenleme-si, karakteristik bitki ve hayvan topluluklarını; özellikle su kuşlarının barınmasına ola-nak sağlaması, ekonomik, kültürel, bilimsel ve rekreasyonel olarak büyük bir kaynak teşkil etmesi, kaybedilmeleri halinde birdaha geri kazanılmasının mümkün olmaması nedeniyle sulakalanların kaybına neden olabilecek hareketleri önlemek; Ayrıca, su kuşlarının mevsimsel göçleri sırasında sınırlar aşması nedeniyle ulus-lararası bir kaynak olduğunu tanıyarak; sulakalanların ve onlara bağımlı bitki ve hay-van topluluklarının korunmasının ileri görüşlü ulusal politikalarla koordineli uluslararası faaliyetlerin birleştirilmesini sağlamak amacıyla hazırlanmış bir sözleşmedir. 1994 yılında uluslararası öneme sahip sulakalanlarımızdan Kayseri’deki Sultan Sazlığı, Balıkesir’deki Manyas (Kuş) Gölü, Kırşehir’deki Seyfe Gölü, İçel’deki Göksu Del-tası ve Burdur Gölü, 1998 yılında Samsun Kızılırmak Deltası, İzmir Gediz Deltası, Bursa Uluabat Gölü ve Adana Akyatan Lagünü ve 2005 yılında ise Adana Yumurtalık Lagünü, Konya Meke Gölü ve Kızören Obruğu Sözleşme Listesine dahil ettirilmiştir. Türkiye, bu sözleşme ile, başta listeye dahil ettirdiği 12 sulakalan olmak üze-re, sınırları dahilindeki tüm sulakalanları korumayı, geliştirmeyi ve akılcı kullanmayı taahhüt etmiştir. Sözleşmenin ulusal odak noktası Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Sulakalanlar Şube Müdürlüğü’dür.

1.2. 4856 Sayılı Kanun

Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkındaki 4856 sayılı Kanu-nun 13. Maddesi (c) bendinde yeralan “Yaban hayatı ve kara av kaynakları ile orman içi su kaynakları, dere, göl, gölet ve sulakalanların ve hassas bölgelerin korunması, geliştirilmesi, kara avcılığının düzenlenmesi, av kaynaklarının işletilmesi ve kontrolü ile ilgili her türlü etüt, envanter, planlama, projelendirme, uygulama ve izlemeye ilişkin iş ve işlemleri yapmak ve yaptırmak, bu hizmetlerle ilgili tesisleri kurmak ve kurdurmak” hükmü gereği, sulakalanların korunması ve yönetimi görevi Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonuna verilmiştir.

1.3. 4915 Sayılı Kanun

4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nda sulakalan: “Doğal veya yapay, devamlı

Türkiye’nin Sulakalan Mevzuatı - Yusuf CERAN88 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 89

Page 46: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 91

para cezaları kurum, kuruluş ve işletmelere üç katı olarak verilir. Bu maddede öngörülen ceza miktarlarını on katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu maddenin uygulamasında Türk Ceza Kanunu ile diğer kanunların, fiilin suç oluşturması haline ilişkin hükümleri saklıdır. Çevre Kanunu ile Sulakalanların Korunması Yönetmeliği hükümlerine uygun hareket edilmesi hükme bağlanmış ve sulakalanların olumsuz etkilenmesi fiillerine ce-zai müeyyide getirmiştir. Bu Kanun sulakalanların korunması konusunda çok önemli bir düzenlemedir.

1.5. Sulakalanların Korunması Yönetmeliği

Amacı, Sulakalanların Korunmasına Dair Sözleşme’nin (Ramsar Sözleşmesi) uygulanmasına yönelik, uluslararası öneme sahip olsun veya olmasın tüm sulakalanla-rın korunması, geliştirilmesi ve bu konuda görevli kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyon esaslarını belirlemek olan Yönetmelik, tüm sulakalanlar ile bu alanlar-la ilişkili habitatların korunması ve akılcı kullanımı, sulakalanların yönetimi ile Ulusal ve Yerel Sulakalan Komisyonlarına ilişkin usul ve esasları kapsamaktadır. Yönetmelik 30 Ocak 2002 tarih ve 24656 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve daha sonra 17 Mayıs 2005 tarih ve 25818 sayılı Resmi Gazetede yayımlandığı şekliyle yenilenmiştir. Yönetmelik, sulakalanlardaki genel koruma ve kullanma esasları, koruma böl-gelerinin tespit edilmesi ve bu bölgelerde yapılacak uygulamalar, yönetim planlarının hazırlanması ve uygulanması, yeni Ramsar alanlarının ilan süreci ile Ramsar Ulusal ve Yerel Komisyonlarının kurulması ve çalışma esaslarını belirten konular hakkında hü-kümler getirmektedir. Ülkemizdeki tüm sulakalanlar bu yönetmelik hükümlerine tabi olup, bu alanlarda yapılacak her türlü uygulamanın yönetmeliğe uygun olması gerek-mektedir.

1.5.1. Ulusal ve Yerel Sulakalan Komisyonları

Sulakalanların Korunması Yönetmeliği ile sulakalanlarla ilgili konuların görü-şülerek karara bağlandığı, koruma bölgelerinin ve yönetim planlarının onaylandığı ve uygulamalarının takip edildiği, ulusal ve uluslararası gerekli işbirliği ve koordinasyonun sağlanması konusunda çalışmaların yapıldığı Ulusal Sulakalan Komisyonu kurulmuş ve çalışmalarını sürdürmektedir. Yine aynı Yönetmelikle yönetim planı hazırlanan ve hazır-lanma sürecinde olan uluslararası öneme sahip sulakalanların bulunduğu illerde “Yerel Sulakalan Komisyonu” kurulması öngörülmüştür. Bu uygulama ülkemizde alan yöne-timlerinin yerinde ve ilgili tüm kurum ve kuruluşların katılımı ile yürütülmesi fırsatını verdiği için çok önemli bir düzenlemedir.

1.5.2. Sulakalan Koruma Bölgeleri

Sulakalanların Korunması Yönetmeliğinde, bir sulakalan ekosistemi için Mutlak Koruma Bölgesi, Sulakalan Bölgesi, Ekolojik Etkilenme Bölgesi, Tampon Bölge olmak üzere 4 farklı koruma bölgesi tanımlanmış ve bu bölgelere ilişkin uygulama esasları be-

lirlenmişir. Yine Yönetmelikte bu alanlarda izin verilen ve verilmeyen faaliyetler tanım-lanarak, sulakalanların korunmasında çok önemli bir adım atılmıştır.

1.5.3. Sulakalanların Yönetimi

Ramsar Sözleşmesinin 3.1. maddesi gereğince Sözleşmeye taraf ülkeler, plan-lamalarını listeye dahil ettirdikleri sulakalanların korunmasını geliştirecek ve ülkele-rindeki diğer sulakalanlarını mümkün olduğu kadar akılcı kullanılmasını sağlayacak şekilde formüle edecek ve uygulayacaklardır. Ramsar Sözleşmesinin, taraf ülkelerce uygulanabilmesi için; Kanada’nın Regina kentinde düzenlenen 3. Akit Taraflar Toplantısında sulakalanların akılcı kullanım kavra-mı “sulakalanların insan yararı için, ekosistemin doğal özelliklerini devam ettirilebilme-sini sağlayacak şekilde sürdürülebilir olarak kullanılmasıdır” şeklinde tanımlanmıştır.Sürdürülebilir kullanım ise, “sulakalanların şimdiki nesillere azami ve devamlı yararlar sunabilecekleri ve aynı zamanda gelecek nesillerin ihtiyaçlarını ve özlemlerini karşıla-yabilme potansiyellerini devam ettirebilecekleri şekilde kullanılması” olarak tanımlan-mıştır. Sözleşmenin yürütülmesi ve takibi için her üç yılda bir Akit Taraflar Toplantısıdüzenlenmektedir. Bu toplantıların 6.sı Avustralya’nın Brisbane Kentinde yapılmış ve bu toplantıda “1997-2002 Yılları İçin Strateji Planı” hazırlanarak, tüm taraf ülkelerce uy-gulanmak üzere tavsiye kararları olarak benimsenmiştir. 7. Akit Taraflar Toplantısı iseCosta Rica’nın San Jose Kentinde yapılmış, “Sulakalanların korunması ve akılcı kullanı-mı için Ramsar Yeni Yönetim Planı Rehberi” kabul edilmiş ve üye ülkelerden bu rehber doğrultusunda her bir sulak için yönetim planlarını hazırlamaları talep edilmiştir. Görüleceği üzere sulakalan yönetim planı hazırlanmasının dayanağı uluslararası Ramsar Sözleşmesi olup ulusal mevzuatımızda da Sulakalan Yönetim Planları için güçlü hükümler bulunmaktadır. 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun’un 13.maddesinin (c) bendinde “Yaban hayatı ve kara av kaynakları ile orman içi su kaynakları, dere, göl, yaban hayatı ve kara av kaynakları ile orman içi su kaynakları, dere, göl, gölet ve sulakalanların ve hassas bölgelerin korunması, geliştirilmesi, kara avcılığının düzenlenmesi, av kaynaklarının işletilmesi ve kontrolü ile ilgili her türlü etüt, envanter, plânlama, projelendirme, uygulama ve izlemeye ilişkin iş ve işlemleri yap-mak ve yaptırmak, bu hizmetlerle ilgili tesisleri kurmak ve kurdurmak” hükmü gereği sulakalanların yönetim planlarının yapılmasına Çevre ve Orman Bakanlığı görevli kılın-mıştır. Ayrıca, 2872 sayılı Çevre Kanunun 9. maddesi (c) bendinde “Ulusal mevzuat ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma statüsü kazandırılmış alanlar ve ekolojik değeri olan hassas alanların her tür ölçekteki planlar-da gösterilmesi zorunludur. Koruma statüsü kazandırılmış alanlar ve ekolojik değeri olan alanlar, plan kararı dışında kullanılamaz” hükmü planlamaya atıf yapmaktadır. Çevre Kanunu’nun 9. maddesi (e) bendi, birinci paragrafında “Sulakalanların doğal yapılarının ve ekolojik dengelerinin korunması esastır. Sulakalanların doldurul-ması ve kurutulması yolu ile arazi kazanılamaz. Bu hükme aykırı olarak arazi kazanıl-ması halinde söz konusu alan faaliyet sahibince eski haline getirilir.” , ikinci paragra-fında “Sulakalanların korunması ve yönetimine ilişkin usûl ve esaslar ilgili kurum ve kuruluşların görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir” hükümleri

Türkiye’nin Sulakalan Mevzuatı - Yusuf CERAN90

Page 47: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 93

gereği sulakalanların korunmasındaki ulusal mevzuat pekiştirilmiş ve Yönetmeliğe atıf yapılarak sulakalan yönetim planlarının da yasal alt yapısını güçlendirmiştir. 30 Ocak 2002 tarihinde yayımlanarak daha sonra 17.05.2005 tarihinde yenile-nerek yürürlüğe giren Sulakalanların Korunması Yönetmeliği’nde ise Sulakalan Yönetim Planı: “Sulakalanların akılcı kullanımını sağlamak üzere koruma, kullanım, araştırma, izleme ve denetim gibi etkinliklerin ve tedbirlerin tümünü bütüncül bir yaklaşımla ta-nımlayan planlar” olarak tanımlanmıştır. Aynı Yönetmeliğin yönetim planlarının hazırlanması ve uygulanması başlıklı 26. maddesinde Bakanlıkça, ”Ramsar Sözleşmesi Sulakalan Yönetim Planı Rehberi” esas alınarak, uluslararası öneme sahip her bir sulakalan için yönetim planı yapılır veya yap-tırılır. Yönetim planlarının hazırlanması sürecine, ilgili bakanlıkların, valiliklerin, yerel yönetimlerin, gönüllü kuruluşların ve bilim adamlarının katılımı sağlanır. Yönetim planları ile kara avcılığı ve su ürünleri avcılığına ilişkin özel düzenle-meler yapılabilir. Yönetim planları, Komisyonun görüşü alınarak Bakanlığın onayını takiben yü-rürlüğe girer. Uygulamadan sorumlu kurum ve kuruluşlar ile gerçek ve tüzel kişiler bu plan hükümlerine uygun işlem yapmakla yükümlüdürler. Çevre Kanunu’nun “Valilikler, mahalli çevre kurulları ve yerel sulakalan komis-yonları vasıtasıyla yönetim planlarının uygulanmasını, sürekli ve etkin bir izlemenin yapılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır ve düzenlemeleri yapar.” hükmü ülke-mizdeki sulakalanların yönetim planları için en önemli yasal alt yapıdır. Ayrıca Ramsar Sözleşmesi 2003-2008 Strateji Planı çerçevesinde hazırlanan ve Ulusal Sulakalan Komisyonu tarafından onaylanarak 2003 yılı başında yürürlüğe giren “2003-2008 ulusal sulakalan stratejisi”nin hedefi “sulakalanların korunmasını ve akılcı kullanımını sağlamak” olarak belirlenmiş ve stratejide “Ramsar alanlarının yönetim planları ve izlenmeleri” hedefi bulunmaktadır. 1998 yılında uygulanmasına başlanılan Göksu Yönetim Planı, 2001 yılında uy-gulamaya aktarılan Manyas Gölü Yönetim Planı ve 2003 yılında ulusal sulakalan komis-yonunca onaylanan Uluabat Gölü Yönetim Planı halen uygulanmaya devam etmektedir. Gediz Deltası, Burdur Gölü ve Sultansazlığı Yönetim Planlarının hazırlanması için çalışmalar sürdürülmektedir.

1.6. 1993/1 Başbakanlık Genelgesi

11.01.1993 tarih ve 383-02209 sayı ile yayınlanan Başbakanlık Genelgesi, ülkemizde sulakalanların korunmasına dair ilk yasal düzenleme olması bakımından önem arzetmektedir. Sulakalanların Korunması Yönetmeliği yürürlüğe girdikten sonra işlevi azalan Genelge içerdiği hükümler bakımından o zaman ki boşluğu doldurmuştur. Genelge özet olarak şu hükümleri içermekteydi.

- Sulakalanların kurutulmasına ve doğal dengesinin bozulmasına sebep olabilecek projeler yeniden değerlendirilerek telafisi mümkün olmayan olumsuzluklara meydan verilmeyecektir.- Sulakalanları kirleten her türlü tesisin gerekli arıtma sistemlerini kurmaları temin edilecek, sulakalanlara veya bu alanları besleyen akarsulara deşarj edilen atık sularda “Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği”ndeki standartlar sağlanacaktır.

- Sulakalanlar çevresindeki tarım alanlarında yanlış ve aşırı gübre ve pestisid kullanımı kontrol altına alınacak, konuyla ilgili eğitim ve yönlendirme çalışmaları hızlandırılacak-tır.- Özellikle deniz kıyısında bulunan lagünler ve iç göller çevresindeki turistik ve endüst-riyel yapılaşmalar titizlikle denetlenecek ve önleyici tedbirler alınacaktır.- Sulakalanlarda aşırı, yanlış ve yasa dışı avcılık, kontrolsüzce saz kesimi ve yakılması önlenecek, konunun hassasiyetle takibi sağlanacaktır.- Sulakalanlar ekosistemini destekleyen çayır, mera, orman v.b. alanların tahribi önle-necek, başka amaçlarla kullanılmaması için tedbirler alınacaktır.- 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9. Maddesinde de belirtildiği üzere; Sulakalanlar ülke-mizin temel ekolojik sistemlerinden olup, alanlardaki koruma ve kullanma esaslarını tespit etmek ve koruma tedbirlerini almak üzere de 443 sayılı KHK’ nin 10. Maddesi-nin b ve d bentleri gereğince Çevre Bakanlığı görevli ve yetkili kılınmıştır. Bu sebeple sulakalanları etkileyecek uygulamalarla ilgili her türlü karar aşamasında Çevre Bakanlı-ğı’nın görüşü mutlaka alınacaktır.- Ayrıca sulakalanların korunmaları ve geliştirilmeleri için Çevre Bakanlığı ile ilgili kuru-luşlar arasında gerekli işbirliği sağlanacak ve söz konusu alanlar sürekli olarak izlene-cek, koruma tedbirleri alınacaktır.

1.7. Tebliğler

2. Sulakalanlar Tebliği (05.04.1995 tarih ve 22249 sayılı Resmi Gazete), 3. Su-lakalanlar Tebliği (15.04.1998 tarih ve 23314 sayılı Resmi Gazete) ve 4. Sulak Alanlar Tebliği (09.02.2005 tarih ve 25722 sayılı Resmi Gazete) ile uluslar arası öneme sahip 12 sulakalanımızın Ramsar Sözleşmesi listesine dahil edildiği ilan edilmiştir.

1.8. Sulakalanların Korunmasına Destek Veren Diğer Mevzuat

2863 Sayılı “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu”ile ilan edilen Doğal Sit Alanları, 2873 sayılı “Milli Parklar Kanunu”ile ilan edilen alanlar, 383 sayılı KHK ile ilan edilen “Özel Çevre Koruma Alanları” ve 1380 sayılı “Su Ürünleri Kanunu” kapsa-mında kalan sulakalanlarda koruma çalışmalarına bu kanunlar destek vermektedir.

1.9. Sulakalanların Kurutulmasını Öngören Mevzuat

23/1/1950 tarihinde yayımlanan 5516 sayılı “Bataklıkların Kurutulması Ve Bundan Elde Edilecek Topraklar Hakkında Kanun”un Madde 1 - (Değişik:18/6/1952 - 5963/1 md.) “Belediye hudutları dışında olup Devletin hüküm ve tasarrufu altında sahipsiz bulunan bataklık ve bataklık mahiyetinde göl ve su birikintileri herhangi bir suretle kurutulduğu takdirde, bu kurutmadan hasıl olan arazi, aşağıdaki hükümlere göre kurutanlar namına tescil olunur” ve Madde 2 - (Değişik: 18/6/1952 - 5963/1 md.) “Kurutma isteğini havi dilekçe valiliğe verilir. Kurutulacak yer bir kaç ilin sınırları içinde ise müracaat büyük parçanın bulunduğu mahal valiliğine yapılır” hükümleri sulakalan-ların kurutulmasını öngörmektedir. 25/12/1953 tarihinde yayımlanan 6200 sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdür-

Türkiye’nin Sulakalan Mevzuatı - Yusuf CERAN92

Page 48: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 95

lüğü Teşkilat Ve Vazifeleri Hakkında Kanunun 2. Maddesi (c) bendinde “Bataklıkları kurutmak” diye doğrudan sulakalanların kurutulmasını öngören hüküm bulunmaktadır. 11/1/1960 tarihinde yayımlanan 7402 sayılı Sıtmanın İmhası Hakkında Ka-nun’un Madde 2 (a) bendinde “Sıtmalıları kati şekilde tedavi ederek intan membalarını bertaraf etmek” hükmü sulakalanların kurutulmasına neden olmuştur.

2. SULAKALAN KORUMA ÇALIŞMALARI

Ülkemizdeki sulakalan mevzuatı genel olarak etkin uygulandığı takdirde günü-müz için yeterli sayılabilir. Ancak, özellikle su kullanımı konusunda kurumlar arası etkin işbirliği ve akılcı kullanım prensipleri çerçevesinde planlamaların getirilmesi gerekmek-tedir. Sulakalan korumacığı sürekli çalışma ve denetim gerektiren bir süreçtir. Günü-müzde sulakalanlardaki sorun kaynaklarının durdurulmasına yönelik acil tedbirler kısa zamanda uygulamaya aktarılabilmekte ve çözümler bulunmaya çalışılmaktadır. Orta vadede ise, her sulakalan için sulakalan yönetim planı hazırlanarak, alanın korunması ve akılcı kullanımı için gereken Alan Koruma - Kullanım Rehberleri oluşturulması çalış-maları sürdürülmektedir. Uzun vadede ise, sulakalanlardaki tüm kullanıcılar için (yöre halkı, yerel yönetimler, özel sektör vs.) bilinçlendirme çalışmaları gerçekleştirilerek, “Kullanan Korur” prensibi bir “Refleks” haline getirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’nin sulakalanlarını, florasını, faunasını ve tüm hassas ekosistemlerinisadece biyolojik çeşitlilik ve peyzaj için değil, kendi ulusal geleceği için de koruması gerekmektedir. Bu nedenle doğa koruma ve sürdürülebilir kullanım Türkiye’nin devlet politikası olmak zorundadır. Ülkemizdeki sulakalanlarla ilgili çalışmalar uluslararası çalışmalarla paralel bir şekilde yürütülmektedir. Bir sulakalanın uluslararası öneme sahip olması için 8 değişik kriter geliştirilmiştir. Bu kriterler esas alınarak yapılan çalışmalar sonucunda mev-cut durumda ülkemizde 135 adet uluslararası öneme sahip sulakalanın olduğu tespit edilmiş olup, çalışmalar tamamlanınca bu sayının 200’ü aşacağı tahmin edilmektedir. Bunlara ilave olarak ülkemizde ulusal ve yöresel düzeyde önem taşıyan 300 civarında sulakalanın olduğu da dikkate alınırsa toplam sulakalan sayımızın 500 civarında olduğu ortaya çıkmaktadır. Ülkemizdeki bu sulakalanların kapladıkları alan 3 milyon hektar civarındadır. Önümüzdeki yıllarda bu çalışmalar tamamlanıp net sulakalan listeleri ve kapladıkları alanlar ortaya konacaktır.

2.1. Ulusal Sulakalan Stratejisi

Ramsar Sözleşmesi 8.Taraflar Konferansında 2003-2008 Ramsar SulakalanStratejisi kabul edilmiş ve taraf ülkelerden ulusal sulakalan stratejilerini hazırlamaları istenmiştir. Bu kapsamda ilgili kurum ve kuruluş temsilciliklerinden oluşturulan komis-yon, Çevre ve Orman Bakanlığının koordinasyonunda, gerek Ramsar Sulakalan Strate-jisini gerekse Sulakalanların Korunması Yönetmeliğini ve Türkiye’nin diğer önceliklerini dikkate alarak “Ulusal Sulakalan Stratejini” hazırlamış ve Ulusal Sulakalan Komisyo-nunda oybirliğiyle kabul edilmiştir. Stratejinin hedefi “Sulakalanların korunmasını ve akılcı kullanımını sağlamak” olarak belirlenmiştir. Strateji, 4 Genel Amacına hizmet eden 12 konu başlığıyla ilgili 19

amaca ulaşmak için 70 faaliyeti içermektedir. Ülkemiz dünyada sulakalan stratejisini hazırlayan ilk ülkeler arasında yer almaktadır. Sulakalanlarla ilgili yapılmakta olan tüm çalışmalar Ulusal Sulakalan Stratejisi’ne hizmet etmektedir.

2.1.1. Stratejinin Genel Amaçları

Genel Amaç 1: Tüm sulakalanların korunmasını ve akılcı kullanımlarını sağlamak amacıyla politik uygulamaları ve sürdürülebilir yönetim, restorasyon ve rehabilitasyon vasıtasıyla ülke sulakalanlarında biyolojik çeşitliliğin korunmasını geliştirmeyi teşvik etmek ve araştırma ve izleme etkinliklerini yaygınlaştırmak.

Genel Amaç 2: Sulakalanların etkin bir biçimde korunmasını ve akılcı kullanımını sağlamak amacıyla uluslararası öneme sahip sulakalanların entegre ve sürdürülebilir şekilde kullanılmasını sağlamak ve Ramsar Sözleşmesi listesine dahil sulakalanların izlenmesini de kapsayacak şekilde yönetilmesini sağlamak.

Genel Amaç 3: Sulakalanların korunması ve akılcı kullanımı için ilgili kurum ve ku-ruluşlar arasında iletişim ve işbirliği mekanizmalarını geliştirmek; ek mali ve teknik destek sağlamak.

Genel Amaç 4: Sulakalanların korunması ve akılcı kullanımı hedefine ulaşmak amacı ile hazırlanan stratejinin tam olarak uygulanabilmesi için ülkedeki ilgili kurum ve ku-ruluşların kapasitelerinin arttırılmasını, ulusal ve uluslararası yardımın geliştirilmesini, sağlanan fonların yararlı bir şekilde kullanılmasını sağlamak.

2.1.2. Konu Başlıkları

Strateji 12 konu başlığı altında hazırlanmış olup bunlar;

1- Envanter ve değerlendirme 2- Politikalar ve mevzuat3- Sulakalanların akılcı kullanımının sürdürülebilir gelişmeye entegrasyonu4- Restorasyon ve rehabilitasyon5- İstilacı yabancı türler6- Yerel halk ve kültürel değerler7- Özel sektör katılımı8- İletişim, eğitim ve halkın bilinçlendirilmesi9- Yeni Ramsar alanlarının ilan edilmesi10- Ramsar alanlarının yönetim planlaması ve izlenmeleri11- Kurumsal kapasite artırımı12- Sulakalanların korunması ve akılcı kullanımlarının finansmanı

2.2. Restorasyon Çalışmaları

Bugüne kadar Türkiye genelinde 1 300 000 hektar sulakalan habitat kurut-

Türkiye’nin Sulakalan Mevzuatı - Yusuf CERAN94

Page 49: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 97

ma, ıslah, sulama ve baraj gibi proje uygulamaları ile tahrip edilmiştir. Ancak, bugüne kadar yapılan kurutmalar neticesinde elde edilen arazilerden istenilen verim alınama-mış, tuzlanma ve rüzgar erozyonu gibi nedenlerle toprak verimsizleşmiştir. Yörenin su rejiminin bozulmasının yanısıra, iklimsel değişiklikler olmuş, bir çok canlı türünün nes-linin tehlikeye düşmesi hatta neslinin tükenmesi gibi ileride telafisi mümkün olmayacak şekilde ekolojik denge bozulmuştur. Örneğin asıl alanı 24.000 ha civarında olduğu tahmin edilen Meriç Deltası ya-pılan seddeleme, kurutma ve tarla açma çalışmaları sonucu 3.500 hektara düşmüştür. Yine aynı yıllarda; dünyaca tanınmış Amik Gölü de dahil olmak üzere, Acıece, Gavur, Emen, Avlan, Suğla, Kestel, Manay, Efteni ve Simav gölleri ile Aynaz ve Karasaz ba-taklıkları kurutulmuştur. Pekçok alanda yapılan müdahaleler sonucunda ekolojik denge bozulmuştur. Bozulan ekolojik denge bölgelerde çeşitli olumsuzluklara neden olmuş ve yöre halkları sulakalanlarını yeniden istemeye başlamışlardır. Bu talepler üzerine yapılan ça-lışmalar sonucu Antalya Avlan Gölü yeniden kazanılmış, Kahramanmaraş Gavur Gölün-de ise yeniden kazanımı çalışmaları sürdürülmektedir.

Ramsar Sözleşmesi ve Uluslararası Süreç

GİRİŞ

Binlerce yıllık insanlık ve medeniyet tarihinin en önemli kilometre taşlarından birisi hiç kuşkusuz Sanayi Devrimidir. Bu dönemde insanoğlu her tür aktivitesinde doğal kaynaklardan daha yoğun ve büyük miktarlarda yararlanmaya başlamış ve tüm yenilenemez enerji kaynakları ile beraber bu kaynakları bünyesinde barındıran doğal kaynaklar da tükenme sürecine girmiştir. Özellikle dünyadaki yaşamın kaynağı duru-mundaki su gerek kalite gerekse miktar açısından yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Sanayi Devrimi’nin mutlak sonuçlarından birisi olan I. Dünya Savaşı ve bunu takip eden II. Dünya Savaşı, man-tığın bittiği ve insanoğlunun tahrip etme güdüsünün yaşama egemen olduğu son noktalar olmuş, küre-sel ölçekte pek çok yaşam ortamı, doğal kaynak, ve en önemlisi su kaynağı geri dönüşümsüz şekilde ortadan kalkmıştır. Bir anlamda, milyonlarca yıl önce meteor yağ-muruyla doğanın canlılara yaptığını, insanoğlu kendi kendine yapmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan kayıpların insan dışındaki canlılara verdiği zararların da ötesinde, insanoğlunun yaşam koşullarını da olumsuz etkilediğini gören münferit guruplar organize olmaya ve bir-birinden bağımsız da olsa olumsuz gidişi durdurmak için çaba sarf etmeye başlamış-lardır. Aynı zamanda oluşan doğa koruma dernekleri ve çevreci örgütler yavaş yavaş

Selim ERDOĞANHidrojeoloji Yüksek Mühendisi

Çevre ve Orman Bakanlığı

Türkiye’nin Sulakalan Mevzuatı - Yusuf CERAN96

Page 50: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

hükümetler üzerinde de etki oluş-turmuşlar ve konuyla ilgili bilimsel toplantılar, konferanslar organize etmişlerdir. Bu noktada “ekosistem yaklaşımı” yavaş yavaş hükümet po-litikalarına ve uygulamalara girmeye başlamıştır. Buna karşın özellikle II. Dünya Savaşı ve bunu takip eden soğuk savaş yılları, aynı zamanda büyük bir yıkımdan çıkmış devletler açısından yeniden yapılanma ve kalkınma evre-si olmuş, pek çok ülkede doğa koruma çalışmaları çok büyük dirençle karşılaşmıştır. Koruma ile kullanım arasındaki dengenin tahsis edilmesi savaştan sonra 30 yıl gibi bir süre geçmesini gerektirmiştir. Bu nedenle gelişmiş ülkelerin başını çektiği bir tanımlama 1980’lerin sonuna doğru gündeme gelmiş, 1992 Rio Zirvesi’nde ise küresel ölçekte bir politika olarak literatüre geçmiştir. Bu politika “Sürdürülebilir Kalkınma” olarak tanımlanan, koruma-kullanım dengelerinin sağlanması esasına dayanan bir düşüncenin ürünüdür. Bugün sürdürülebilir kalkınma gelişmiş ülkeler tarafından çevre-enerji ilişkileri açısından bir zorunluluk, gelişmemiş pek çok ülke açısından ise gelişmiş devletlerin kendilerini sö-mürmek için geliştirdikleri bir yöntem olarak görülmektedir.

1. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ve AKILCI KULLANIM

“Sürdürülebilir Kalkınma” kavramının temelleri, Rio Zirvesi’nden 20 yıl önce, Haziran 1972’de Stock-holm’de yapılan “İnsan Çevresi” Konferansı sırasında atılmıştır. Stockholm Bildirgesi’nde, çevrenin “taşıma kapasitesi”ne dikkat çeken, kaynak kullanımında ku-şaklar-arası hakkaniyeti gözeten, ekonomik ve sosyal gelişmenin çevre ile bağlantısını kuran ve kalkınma ile çevrenin birlikteliğini vurgulayan ilkeler, “sürdürülebilir kalkınma” kavramının temel dayanaklarını ortaya koy-muştur. Dünya nüfusunun 1950’lerden sonraki hızlı artışı doğal kaynakların ne zamana kadar bu yapıyı destekleyebileceği sorusunu da doğurmuştur. Birleşmiş Milletler öngörülerine göre 2000 yılında 6 milyarın üzerinde çıkan insan nüfusu, 2030 yılında 8, 2050 yılında ise 9 milyara ulaşacaktır. Birçoklarına göre ise yeryüzü yenilenemez kaynaklar bakımından sınırlarını zorlar bir duruma gelmiştir. Bugün 1.2 milyar insan iyi nitelikte içme suyuna ulaşamamakta, 800 milyonu yeterli gıdaya erişememektedir. Yaşadığımız çevre büyük bir hızla tahrip olmakta ve bu yıkımın temel nedeni insanların dengesiz ekonomik faali-yetleri olarak görülmektedir. Bu olumsuz gelişmelere dikkat çeken Dünya Çevre ve Gelişme Komisyonu 1987’de yayınladığı “Ortak Geleceğimiz (Brundtland raporu)” başlıklı belgede Sürdü-rülebilir Kalkınma kavramını ortaya atmıştır. Bu raporda, sürdürülebilir gelişme, “gü-nün gereksinimlerini karşılarken gelecek nesillerin kendi gereksinimlerini karşılama

yeteneklerini ortadan kaldırmayan gelişme” olarak tanımlanmış ve sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için önkoşulun yoksulluğun ortadan kaldırılması olduğu ileri sürülmüş-tür. Brundtland Raporu insanlığın gelişmesi önündeki ciddi tehlikelere dikkat çekmesi bakımından çok önemli bir belge olmasına karşın, bu olumsuz gidişi önlemek yönünde somut politika önerileri içermemesi nedeniyle yaygın eleştiriler almıştır. Hakkında yaratılan tüm tartışmalar bir yana bırakılırsa, sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir gelişme kavramları 21. yüzyılda çevreyle ilişkili tüm politika araçlarının temel unsurları haline gelmişlerdir. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, İklim Değişikliği Söz-leşmesi, Ramsar Sözleşmesi gibi doğa korumaya ilişkin uluslararası yaklaşımların tümü sürdürülebilir gelişme ve sürdürülebilir kullanım iskeleti üzerine inşa edilmişlerdir.

2. RAMSAR SÖZLEŞMESİ

Bugün kısaca Ramsar Sözleşmesi olarak bilinen “Sulakalanların Korunmasına Dair Sözleşme” de diğer-leri gibi sürdürülebilir kullanım kavramını esas alan bir yaklaşıma sahiptir. Ramsar Sözleşmesi’nin oluşturduğu sulakalan koruma ve geliştirme politikalarında sıkça kullanılan ve temel prensip olarak kabul edilen “Akılcı Kullanım”, sulakalanın korunması ile sürdürülebilir kul-lanımı arasındaki dengeyi ifade etmektedir. Ancak daha sonra Ramsar Sözleşmesi’nin im-zalanması ile tamamlanacak olan süreç, Brudtland Ra-poru’ndan ve “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramından çok daha önce başlamıştır. 1962 yılında tamamlanan bir sulakalan restorasyon projesi çıktısı olarak uluslararası kamu-oyuna sulakalanların küresel ölçekte korunması amacıyla çağrı yapılmış, bu hareketin mümkünse “çok taraflı bir sözleşme” çatısı altında gerçekleşmesi gerektiği vurgulan-mıştır. Söz konusu konferans Wetlands International, IUCN ve Birdlife International’ın katılımıyla, doğa sorunlarına duyarlı bir kişi olan Luc Hoffman tarafından düzenlenmiş-tir. Bunu takip eden 9 yıllık dönemde aralarında Ankara’nın da bulunduğu pek çok yerde, hedeflenen uluslararası belgenin hazırlıklarına yönelik sempozyum ve konfe-ranslar düzenlenmiştir. Sonuçta bahse konu uluslararası metin 02.02.1971 tarihinde İran’ın Ramsar kentinde düzenlenen uluslararası konferansta imzaya açılmış ve Aralık 1975 de Yunanistan’ın 7. taraf ülke olarak sözleşmeyi imzalaması ile yürürlüğe girmiş-tir. Sözleşmenin depozitörlüğü UNESCO tarafından yapılmaktadır. 1971 yılında imzala-nan orijinal metin 1982 ve 1987 yılında günün koşullarına uyumlaştırma maksadıyla iki kez değişikliğe uğramıştır. Söz konusu değişiklikler “sürdürülebilir kalkınma” kavramı-nın ve diğer koruma-kullanım kavramlarının sözleşme ile bütünleştirilmesi amacıyla ve tüm taraf ülkelerin mutabakatıyla gerçekleştirilmiştir. Türkiye, sulakalanların korunmasına dair uluslararası süre-cin en başından beri içerisinde yer almasına karşın, Ramsar Söz-leşmesi’ne ancak 1994 yılında taraf olmuştur. Gözlemci statüsüyle 1980 yılından itibaren organize edilen tüm taraflar konferanslarınaiştirak etmiş, 1993 yılında Çevre Bakanlığı’nda Sulakalanlar Şu-besi’nin kurulmasını müteakiben Sözleşme’nin tarafları arasındakiyerini almıştır. Bugün Türkiye sulakalanlarda koruma ve akılcı kul-

Ramsar Sözleşmesi ve Uluslararası Süreç - Selim ERDOĞAN98 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 99

Page 51: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 101

lanım çalışmalarını Ramsar Sözleşmesi’nin rehberliği ve ulusal öncelikleri - politikaları çerçevesinde sürdürmektedir. Ramsar Sözleşmesi, imzalanmış en geniş katılımlı doğa koruma sözleşmesidir. Bununla birlikte, Sözleşme doğanın diğer bileşenlerinin korunmasına yönelik olarak imzalanmış ve depozitörlüğünü Birleşmiş Milletler’in yaptığı diğer diplomatik doküman-larla da sinerji oluşturmak amacıyla ortak bir platform tesis etmiştir. Söz konusu plat-formda, Ramsar Sözleşmesi ile birlikte Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, CITES Sözleşme-si, Göçmen Türlerin Korunması Sözleşmesi, Peyzaj Koruma Sözleşmesi ve Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi gibi çok uluslu antlaşmalar ile küresel ve bölgesel hareketler yer almaktadır. Ramsar Sözleşmesi’nin kapsamı 1971 yılında imzalandığı tarihte “su kuşları habitatı” ile sınırlan-dırılmıştır. Ancak 1980 yılında Cagliari’de yapılan ilk taraflar toplantısı ile başlayan süreçte, Sözleşme’ninkapsamı neredeyse tüm doğal/yapay su kütlelerini içerecek şekilde genişletilmiştir. Bugün geldiği nokta-da sözleşme sığ/derin göllerden kıyı ekosistemlerine, akarsulardan şelalere, barajlardan maden ocağı biri-kintilerine kadar çok geniş bir yelpaze ile ilgili hüküm-ler içermektedir. Bu durumun Ülkemizin su kaynakları açısından ihtiva ettiği özelliklerle birlikte ele alınması, Ramsar Sözleşmesi’nin Türkiye açısından ne derece önemli bir diplomatik doküman olduğunu ortaya koymaktadır.

2.1. Sözleşmenin Mekanizmaları

Ramsar Sözleşmesi’ne imza atan ülkeler 1982 ve 1987 yılllarında yapılan top-lantılar sonucunda yeniden düzenlenen son metni dikkate alarak taraf olmaktadırlar. Sözleşme metninde belirtilenler dışında uygulamaya dair kararlar ile tavsiyele-rin oluşturulduğu ve kabul edildiği yer olan “Taraflar Konferansı” dır (COP). Bir başkaifadeyle, Sözleşme’ nin politika oluşturma ve uygulamaya koyma mercii Taraflar Kon-feransı’dır. Taraflar Konferansı 3 yılda bir yapılmaktadır. Taraflar Konferansı her tarafülkenin güçlü delegasyonlarla katılıp, alınacak kararları kendi ulusal çıkarları doğrultu-sunda şekillendirmeye çalıştığı mücadele ortamıdır. Bir örnek vermek gerekirse son ta-raflar konferansına Arjantin 27, A.B.D. 112, Japonya 45 uzmanla katılmıştır. İngiltereile Arjantin arasında 1980’lerde yaşanan Falkland Adası Krizi gibi uluslararası sorunla-rın sulakalanlarla ilişkilendirilerek masaya getirilmeye çalışıldığı ortam da çoğunlukla Taraflar Konferansı olmaktadır. Taraflar Konferansı sırasında, konferans öncesinde taraf ülkeler veya sözleşme-ye destek veren kuruluşlar tarafından verilen öneriler tartışılarak karara bağlanmakta-dır. Sözleşmenin biraz sonra değinilecek olan STRP Komitesi (Bilimsel Teknik İnceleme Komitesi) ve Daimi Komite de karar önerisi verebilmektedir. Her taraf ülke, kendi ulu-sal çıkarları ile bağdaşmadığını düşündüğü kararlara itiraz etme hakkına sahiptir. Sonuç olarak, olumsuz olarak algılanan bir karar çıksa bile, taraf ülkeler bu karara “muhalefet şerhi” (rezerv) koyma haklarını kullanabilmektedirler. Taraflar Konferansı’na günümüzde imzadaş durumda olan 144 ülke hükümettemsilcileri dışında sivil toplum kuruluşu temsilcileri (yerel, ulusal, uluslararası), ulusla-

rüstü organizasyonlar (Wetlands Interna-tional, WWF, UNEP, Birdlife International, EU, UNESCO, IUCN, IWMI, IWRI, vs) ve basın da iştirak etmektedir. Son TaraflarKonferansı (COP8 2002), yaklaşık 3000 kişinin katılımıyla İspanya’nın Valensiya keninde toplanmıştır. Sözleşmenin orijinal metninde yer alan veya Taraflar Konferansı aracılığıylaaldığı kararların yürütülmesinden, orga-nizasyonların ve sekreterya hizmetlerinin denetlenmesinden sorumlu Sözleşme mekanizması “Daimi Komite”dir. Daimi Komite üyeleri, Taraflar Konferansı sırasında her kıta için ayrı ayrı yapılan seçimlerle belirlenirve görev süresi 3 yıldır. Ancak son yıllarda Daimi Komite’nin görev çerçevesi, TaraflarKonferansı’nda görüşülecek konuları belirlemekten ziyade, alınacak kararların taslak-larını hazırlamayı da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bu nedenle, Daimi Komite toplantılarının takibi, gözlemci statüsünde bile olsa, uluslar için önem arz etmeye baş-lamıştır. Sözleşmenin verdiği rehberlik hizmetlerine ve Taraflar Konferanslarında alınankararlara altlık teşkil eden bilimsel ve teknik çalışmaların eşgüdümünü sağlamaktan sorumlu mekanizma ise STRP Komitesidir (Bilimsel ve Teknik İnceleme Komitesi). STRP Komitesi de Daimi Komite gibi, gösterilen aday bilim adamları arasından Taraf-lar Konferansı tarafından veya Taraflar Konferansı’nın mutabakatı ve verdiği yetki ileDaimi Komite tarafından seçilmekedir. Son Taraflar Konferansı’nda Dr. Uygar ÖZESMİTürk delegasyonunca aday gösterilmiş, ancak oylamada seçilememiştir. Bunların dışında, Sözleşme’nin tüm sekreterya hizmetleri ve organizasyonlar merkezi İsviçre Gland’da bulunan Ramsar Büro tarafından yürütülmektedir. Her ülkenin belirlediği birer eşgüdüm sorumlusu (koordi-natör), Ramsar Büro ile taraf ülkeler ve taraf ülke otorite birimleri ile ilgi gurupları arasın-daki eşgüdümü sağlamaktadır. Genel Sekre-terlik taraf ülkelerle olan iletişim aksaklıklarını önlemek amacıyla iki farklı bölgeselleşme modeli uygulamaktadır. Bunların ilki, kıta ölçeğinde oluşturulan gruplardır. Türkiye halen Ramsar Avrupa Grubu bünyesinde çalışmalarını sürdürmektedir. Diğer model ise, henüz sadece Akdeniz için uygulanabilen alt bölge uygulamasıdır. 1996 yılında oluş-turulan ve bugün Akdeniz’e kıyısı olan 27 ülkenin desteklediği MedWet Organizasyonu (Akdeniz Sulakalanları Girişimi), Ramsar Sözleşmesi’nin Akdeniz havzasında yürütül-mesinden sorumlu resmi organ haline gelmiştir. MedWet’in yıllık toplantıları her yıl bir başka ülkede düzenlenmektedir. MedWet/COM5 2003 Haziran ayında İzmir’de ülkemi-zin ev sahipliğinde gerçekleştirilmiş ve Avrupa Birliği’ne üye ülkeler dışında gerçekleş-tirilen ilk MedWet Taraflar Toplantısı olmuştur. Halen MedWet çatısı altında “TarımsalUygulamalar- Sulakalan Etkileşimleri” başlıklı bir proje sürdürülmektedir. Bunun yanı sıra, Türkiye sulakalanların kültürel işlev ve değerleri, tuzlalar, vb. çalışma gurupların-da aktif olarak rol oynamakta, uluslararası sulakalan politikalarının şekillendirilmesinde

Ramsar Sözleşmesi ve Uluslararası Süreç - Selim ERDOĞAN100

Page 52: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 103

Ulusal menfaatlerimiz doğrultusunda çaba sarf edilmektedir. Sözleşme bünyesinde faaliyet gös-teren STRP ve diğer alt çalışma gruplarının hazırladıkları rehberler, taraf ülkelerin sınırları dahilinde gerçekleştirecekleri koruma – kulla-nım çalışmalarında faydalanabilecekleri araç-lardır. Yazılı malzemeler dışında, talep edildiği takdirde, Ramsar Büro uzmanları aracılığıyla yönlendirme ve rehberlik hizmeti de yapmak-tadır.

2.2. Sözleşmenin Getirdiği Yükümlülükler

Ramsar Sözleşmesi tüm taraf ülkelere 4 temel yükümlülük getirmektedir. Bun-lar;

Madde 2 Uluslararası Öneme Sahip Sulakalanlar Listesi’nde yer almak üzere en az bir sulakalanı seçmek ve bu alanın ekolojik karakterini korumak,

Madde 3 Ulusal arazi kullanım planlamalarına, sulakalanların korunmasına dair değer-lendirmeleri de entegre etmek,

Madde 4 Sulakalanlarda doğa rezervleri oluşturarak, sulakalanların korunmasında iler-leme sağlamak, sulakalanların korunması, yönetimi ve araştırılması konularında eğitim programları geliştirmek,

Madde 5 Özellikle bir sulakalanın birden fazla Akit tarafın topraklarına yayılması, veya bir su sisteminin Akit taraflarca paylaşılır olması halinde, Sözleşmenin getirdiği yüküm-lülüklerin uygulanmasında diğer kıyıdaşlara danışmak, sulakalanlar ve onların bitki ve hayvan topluluklarını korumaya ilişkin bugünkü ve gelecekteki politikaları ve düzenle-meleri desteklemeye ve koordine etmeye gayret göstermek.

Sözleşmenin ilk maddesi sulakalanları tanımlar ve takip eden diğer 4 madde tüm taraf ülkeleri bağlayan yükümlülükleri ifade eder. Geri kalan maddeler uygulamaya yönelik hükümler içermektedir. Ancak yükümlülük niteliği taşıyan bu dört madde, aynı zamanda taraf olmuş her ülkenin uluslararası ilişkiler sisteminde vermiş olduğu birer taahhüttür. Ancak yine Ramsar Sözleşmesi’nin metninde yer aldığı şekilde, Sözleş-me’nin hiçbir hükmü, taraf devletlerin münhasır egemenlik haklarına zarar vermez. Sözleşmenin uygulanmasında en büyük güçlükler, genellikle Ülkemiz gibi ekonomisi geçiş aşamasında olan ülkelerde yaşanmaktadır. Gelişmiş ülkeler açısından ele alın-dığında, ekonomik kalkınma 1960’ların sonunda tamamlanmış olduğundan, sulaka-lanların korunması ve bununla ilişkili ekolojik tarım, basınçlı sulama sistemleri gibi

pahalı yatırımlar için maddi kaynaklar kolaylıkla tahsis edilebilmekte, bu yatırımlar lüks sayılmamaktadır. Ancak Ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik koşullar dikkate alın-dığında, çevresel kaygılar genellikle sıralamada daha gerilerde kalmaktadır. İçerisinde bulunduğumuz yüzyılda, bilgiye ve bilince sahip olmayan ülkeler için çevre bir “Truva atı” gibi kullanılabilmektedir. Bünyesinde pek çok disiplini barındırma-sı, konunun kamuoyunda yarattığı sempati gibi unsurlar nedeniyle “çevre” aynı zaman-da kontrolü giderek zorlaşan bir kavram haline gelmektedir. Bu nedenle ülkeler “çevre” ile ilişkili dokümanlara karşı son derece hassas davranmalı, çok iyi irdelemelidirler. Bunun yanı sıra, özellikle su kaynaklarımızın ve sulakalanlarımızın hızla gelişen sanayi, şehirleşme baskısı ve aşırı kullanım gibi sebeplerle hızla tükendiği bir gerçektir. Bir örnek vermek gerekirse, Ülkemizin pirinç ihtiyacının yaklaşık % 35’ini karşılayan Meriç Deltası’nı besleyen Ergene Nehri Türkiye’nin en kirli birinci, ıspanak üretimimizin % 20’sinin gerçekleştiği Gediz Deltası’nı besleyen Gediz Nehri ise en kirli ikinci akar-suyu durumundadır. Elazığ kentinin 2025’ten itibaren içme suyunu karşılayacak olan Keban Baraj Gölü’ne bugün sayısız yerleşimin kanalizasyonu drene olmaktadır. Bu noktadan bakıldığında, ivedi olarak önlemler alınması da gerekmektedir. Bu nedenle Ramsar Sözleşmesi ve benzeri doğa koruma sözleşmelerinin sağla-dığı rehberlik hizmetlerinden sonuna kadar yararlanmak, teknik ve bilimsel birikimi bu doğrultuda kullanarak koruma – kullanım dengesini oluşturmak akılcı çözümdür. Söz-leşmenin etkin bir şekilde ulusal menfaatlerimiz doğrultusunda kullanılması ise ancak Sözleşmenin ve sağladıklarının iyi bilinmesi ile gerçekleşecektir.

Ramsar Sözleşmesi ve Uluslararası Süreç - Selim ERDOĞAN102

Page 53: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı

Page 54: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı

1. YÖNETİM PLANINA GİRİŞ

1.1. Niçin Sulakalan Yönetim Planı?

Sulakalanlar binlerce yılda oluşmuş yeryüzünün en hassas aynı zamanda da en karmaşık ilişkilerine sahip ekosistemlerdir. Bulundukları bölgenin en alçak noktasında ya da en çukur yerinde yer alırlar. Bu nedenle havzadaki her türlü faaliyetten etkilenirler. Farklı işlev ve değerleri ve kullanım olanakları sağlaması nedeniyle çok sayıda kurumun ilgi alanına girmektedir. Bu üç temel özellik sulakalanlarda yönetime olan ihtiyacı artırmakta, hatta zorunlu kılmaktadır.

1.2. Yönetim Planı Nedir?

Sulakalanda, arzu edilen duruma ulaşmak, veya mevcut durumu korumak için, etkileşim içindeki mevcut ekosistem ilişkilerini ve insan kullanımlarını düzenleme çaba-sıdır. Yönetim planı bir rehberdir Alanın mevcut durumu tanımlar, gelecekte (5 yıl sonra) alanı nasıl görmek iste-diğini ortaya koyar ve bu ikisi arasındaki yolu gösterir. Yönetim planı bir zihniyettir Alanı (fiziksel, biyolojik, sosyo-ekonomik vb. özellikleriyle) çok iyi tanımayı gerektirir. Alanda ortak bir yönetim için tüm ilgi gruplarını ve plancıları bir araya getirir.

Osman ERDEMZiraat Mühendisi

Kuş Araştırmaları Derneği Genel Koordinatörü

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 107

Page 55: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Aralarında güçlü bir eşgüdüm, işbirliği ve iletişim kurulmasını sağlar. Yönetime aktif olarak katılmalarını ve sorumluluk üstlenmelerini teşvik eder. Sektörler arası politikaların uyumuna katkı verir. Anlaşmazlıkları çözümlemeyi öngörür. Yönetimin etkili ve yeterli olduğunu/olmadığını gösterir. Zaman ve mekan içeri-sinde sürekli olmasını sağlar. Yönetim planı bir belgedir Yönetime yönelik çözümsel (analitik), açık ve öncelikleri bellidir. Uygulaması pratik ve başvurulması kolaydır (anlaşılır haritalar, üslup ve düzene sahiptir). Sürekli bir gözden geçirmeyi ve revizyonu gerektiren bir süreçtir. Bu yüzden yönetim planları esnek ve dinamik dokümanlardır. Sulakalanlar için yönetim planları yaygın olarak 5 yıl için hazırlanır. Ancak süre habitat tipine ve iskeletine göre değişebilir. Örneğin orman ve deniz alanları gibi değiş-kenlerin daha az olduğu alanlar için on yıl veya daha fazla yıl için hazırlanabilir. Sulakalan Yönetim Planları şartlar ve çevreye bağlı olarak, alan yöneticisi, danışman mühendisler veya planlama uzmanları, sivil toplum kuruluşları veya üniversi-teler tarafından yapılabilmektir. Tercih edilen yönetim planının yönetim ekibi tarafından yapılmasıdır. Bu durumda öneriler akademik değil daha gerçekçi olmaktadır. Ancak, Ramsar Yönetim Planı Rehberine göre her durumda, alandaki bütün anahtar ilgi grup-larının, her hususta ve bütün planlama sürecine katılması zorunludur. Katılımın dere-cesi planın uygulama başarısını etkileyen en önemli husustur. Katılım arttıkça başarıda artmaktadır. Türkiye’de sulakalan yönetim planları yapma ve yaptırma yetkisi Sulakalanların Korunması Yönetmeliği ile Çevre ve Orman Bakanlığı’na verilmiştir.

1.1.3. Yönetim Planı Nasıl Hazırlanır ?

Yönetim planı hazırlanırken 10 mantıksal adım (aşama) takip edilir. Bunlar değişik şekillerde gruplandırılabilir. Yönetim planlarının hazırlanması için (Ramsar Söz-leşmesi, Eurosite, UNESCO, Biyosfer Rezervleri Sözleşmesi...) çeşitli rehberler bulun-maktadır. Bu rehberlerin bir yönetim planının temel içerikleri düşünüldüğünde hemen hepsi benzerdir. Fark, yönetim planının ayrıntılı olarak işlenmesinde, sürece yapılan vurgulardır.

2. ALAN TANIMI (Tanımlama)

Alan tanımı yönetim planlaması sürecinin önemli bir parçasıdır. Sürecin geri kalanını yönlendirecek bilgiyi sağlar. Temel olarak mevcut veri ve bilgilerin derlenmesi ve irdelenmesi ile elde edilir Plan tanımına yansıtılan bilgi “az ve öz” olmalı ve tüm ilgi guruplarının anlaya-bileceği bir dil kullanılmalıdır. Ayrıca, düzenli olarak güncellenecek şekilde güncel veri ve bilgi kaynaklarıyla uyumlu olmalıdır. Mümkün olduğunca söz yerine şemalara, hari-talara, tablolara, fotoğraflara yer verilmelidir. Özellikle arazi kullanımı, alanın mülkiyetdurumu, alanın statü sınırları ve ekolojik birimlerle ilgili haritalar kesinlikle yer almalı-dır: Alan tanımında nadir ya da nesli tehlike altındaki türlere ithafta bulunmalı, ancak bunlara dayalı hassas verileri içermemeli, bu bilgiler gizli kalmalıdır.

2.1. Genel Bilgiler

2.1.1. Alanın Sınırları ve Konumu

Planı kullanacak olan herkesin alanın yerini kolaylıkla tayin edebilmesi için ye-terli bilgi verilmelidir. Boylam, enlem, yükseklik ve ilgili harita bilgileriyle birlikte il, ilçe ve en yakın belde, köy veya diğer belirleyici özelliklerin yanısıra alanın yerini gösteren bir harita genellikle yararlı olur. Alan sınırları açıkça gösteren bir harita verilmelidir.

YÖNETİM PLANININ AŞAMALARI

ALAN TANIMI Alan nasıl bir yer ? Biyolojik, fiziksel ve kimyasal, sosyal ve kültürel değerleriyle ilgili bilgiler.

DEĞERLENDİRME Alanı önemli kılan değerler nelerdir?

İDEAL/UZUN DÖNEM HEDEFLER Alanı uzun dönemde nasıl görmek istiyoruz?

SINIRLAYICILAR ve DESTEKLEYİCİLER İdeal hedefler ulaşmamızı destekleyen veengelleyen faktörler nelerdir?

UYGULAMA HEDEFLERİ(Ne yapılmalı ?)

Sınırlayıcılara rağmen yönetim planı süresin-ce ne yapabiliriz ?

FAALİYETLER (Nasıl yapılmalı ?)

Uygulama hedeflerine bizi ulaştıracak ey-lemler/projeler

UYGULAMA

İZLEME

UYGULAMALARI DEĞERLENDİRME Yıllık değerlendirme, Beş yıllık değerlendirme,Plan etkin midir? Uygun mudur?

YENİLEME

Sulakalan Yönetim Planı - Osman ERDEM108 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 109

Page 56: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 111

2.1.2. Yasal Durum

Alanın yasal durumu, koruma statüsü, varsa geçmişteki yasal durumu ve sta-tüsü, dalyan ve arazi kiralama, kum-çakıl ocağı işletilmesi gibi haklar ile ilgili belge-lerin kopyaları kaydedilip, haritalandırılmalıdır. Eğer alan bir veri tabanında kayıtlı ise (Önemli Sulakalan kodu, Önemli Kuş Alanı kodu; Ramsar Alanı vs; gibi) alanı belirleyen veri tabanının adı ve kod numarası da belirtilmelidir.

2.1.3. Yönetim Altyapısı

Alanın yönetimiyle ilgili anahtar kurum, diğer ilgili kurumlar ile sorumlulukları; Yönetimle ilgili bina ve tesisleri burada verilmelidir.

2.2. Çevresel Bilgiler

2.2.1. Fiziksel ve Jeolojik Özellikler

Bu bölümde iklim, jeoloji ve toprak yapısı, hidroloji ve su kalitesi başlıklarına ait en önemli/ilginç özellikler tablolar ve haritalarla verilmeli, birbirleriyle olan bağlantı-larının anlaşılması için bu özellikler kısaca açıklanmalıdır.

2.2.2. Biyolojik Özellikler

Flora

Ulusal ve uluslararası önemde tipik, nadir/tehdit altında türler listelenmeli, ala-na özgü türler, kültürel ve tıbbi değeri olan türler mutlaka vurgulanmalı, bunlar harita-lanmalı, dağılımlarıyla ilgili açıklamalar yapılmalıdır. Türlerin tam listesi planın eklerinde verilmelidir. Alternatif bir çözüm ise türlerin ve diğer biyolojik verinin nerede bulunabileceği konusunda kaynakça göstermek olabi-lir.

Fauna

Mümkün olduğunca türler populasyon tahminleriyle listelenmeli, özellikle en-demik, nadir/tehdit altındaki türler, bayrak türler veya yüksek konsantrasyonlar alanı ne zaman (bütün yıl, kışın, üreme döneminde veya göç sırasında gibi) ve hangi amaçla kullandıkları belirtilmeli, özellikle üreme alanları haritalanmalı, ulusal mı yoksa, yerel bir öneme mi sahip olduğu belirtilmelidir. Fauna elemanları omurgasızlar, balıklar, çift yaşamlılar ve sürüngenler, kuşlar ve memeliler alt başlıkları halinde yer almalıdır.

Önemli Habitatlar

Önemli, tipik, ender habitatlar, biyotoplar veya topluluklar belirlenmelidir. Biyo-toplar Avrupa veya dünya terminolojisindeki ismiyle tanımlanmalıdır. (Corine sınıflan-dırması tavsiye edilebilir.) Ulusal ve uluslararası (IUCN, Bern, Habitat ve Kuş direktifleri) listelerde yeralan fauna&flora; nadir ve hassas habitatlar ile alanda tükenmiş olan türler ve sebeple-ri tanımlanmalıdır. Tür listeleri, alandaki biyolojik çeşitliliği belirlemede referans olacak-tır.

2.3. Sosyo-ekonomik Özellikler

2.3.1. Alandaki Mevcut Arazi Kullanımı

Balıkçılık, tarım, hayvancılık, sazcılık, ormancılık, avcılık, rekreasyon, yerleşim, geleneksel endüstri (tuz üretimi gibi), eğitim, araştırma ve diğer tüm faaliyetlerle ilgili bilgiler verilmeli, mevcut ve geleceğe yönelik etkileri açıklanmalıdır. Örneğin, balıkçılığın ne şekilde (dalyan balıkçılığı, kabukluların avlanması, kültür balıkçılığı, spor ve rekreasyonel balıkçılık gibi) yapıldığı, alanda kaç balıkçının bulunduğu, her balıkçının günde hangi türde ne kadar balık avladığı, toplam avlanan balık miktarı, kaçak avlanma olup olmadığı, ilgili yasalar, avlanma usul ve esasları ile balıkçılığın vejetasyon veya üreyen kuşlara ve alanın diğer özelliklerine olan etkileriyle birlikte tanımlanmalıdır. Alanda otlatma yapılıyorsa, büyük ve küçükbaş olarak alanda kaç hayvanın otlatıldığı, bu hayvanların kaç aileye ait olduğu, hayvancılığın ailelerin ge-çimine katkısı veya ailelerin hayvancılığa bağımlılıkları ile otlatmanın alanın flora, faunaözellikleri üzerindeki etkileri açıklanmalıdır.

2.3.2. Alanı Etkileyen Genel Sosyo-ekonomik Yapı

Tarım, ormancılık, haberleşme, yerleşim, endüstri, spor dahil alanı etkileyebi-lecek alan dışındaki her türlü arazi kullanımı, alana yakın yerleşimler ve bunların alan üzerindeki etkileri belirtilmelidir. Yine bu bölümde alanı etkileyebilecek (alana fazladan koruma sağlayan veya ilave baskı getiren her türlü politika ile ekonomik durum veya eğilimler açıklanmalıdır.

2.3.3. Kültürel Bilgiler

Varlığı alanın gelecekteki yönetimini etkileyeceğinden, kültürel miras veya onunla ilgili özellikler bu bölümde kısaca açıklanmalıdır.

2.3.4. Kaynakça

Tüm tanımlar ve planın hazırlanması sırasında kullanılan kitap, rapor, makale, gazete haberi, vb. ve yayımlanmamış kaynaklara ithafta bulunan bir “bibliyografya”

Sulakalan Yönetim Planı - Osman ERDEM110

Page 57: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 113

içermelidir. Faydalanılan mevcut hava ve uydu fotoğrafları, haritaların listesi ve bunla-rın bulunduğu yerlere ilişkin bilgiler de verilmelidir.

3. DEĞERLENDİRME

Değerlendirme alan tanımı (mevcut bilgileri kullanarak) üzerinden alanın önemli ve kendine has özelliklerinin tanımlanması ve değerinin ortaya çıkartılmasıdır. Alanın özellikleri arasında, onu en çok değerli kılanları bulmak ve alanın diğer doğal alanlara kıyasla değerini ortaya koymak ve bunlardan yola çıkarak yönetim hedeflerininbelirlenmesi için yapılır. Bu değerler yönetim hedeflerinin belirlenmesinde kullanılacağıiçin oldukça dikkatli yapılmalıdır. Değerlendirme sonucunda alan, yönetimin etkinliği-ni artıracak çeşitli zonlara (alt-bölgelere) ayrılabilir. Değerlendirme, Ekolojik Değerlendirme, Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Değer-lendirme olmak üzere iki ana başlık üzerinden yapılmalıdır.

3.1. Ekolojik Değerlendirme

3.1.1. Fauna-Flora-Habitatların Değerlendirilmesi

Flora-fauna ve habitatların değerlendirilmesinde nesli tehlike altında olan, has-sas veya nadir türler ve habitatlar belirlenmelidir. Bunlarında kendi aralarında öncelik-lendirilmeleri yönetimi yönlendirecektir. Örneğin, bir alanda nesli dünya çapında tehlike altında olan bir tür, o alanda ender olan ancak başka alanlarda bolca bulunabilen bir türe göre önceliklidir. Fauna-Flora-Habitatların değerlendirilmesinde aşağıda verilen yerel, ulusal ve uluslararası ölçütlerin bir kısmı veya tamamı kullanılabilir.

- IUCN Uluslararası “Red Data List”- Ramsar Sözleşmesi kriterleri - Bern Sözleşmesi eki listeler - Habitat ve Kuş direktifleri kriterleri- Ulusal kırmızı listeler- Yerel kırmızı listeler (varsa)- Önemli Kuş Alanı, Bitki alanı kriterleri

3.1.2. Niteliksel Değerlendirme

Boyut/Büyüklük: Bir sulakalanın veya doğal alanın sahip olduğu bir özelliğin önemi büyüklüğüyle orantılı olarak artar. Ancak çoğu durumlarda büyüklük başka özellikler ile bağlantılıdır. Örneğin daha çok çeşitliliğe sahip veya nadir ya da nesli tehlikedeki tür veya türlerin önemli populasyonlarını barındıran küçük boyutlu habitatlar, büyük boyutlu fakat çeşitlilik açısından daha fakir alanlardan daha önemlidir. Bu nedenle alan dışındaki alanlarla karşılaştırılmalıdır. Habitatların parçalara ayrılmış ve populasyonların izole olmuş olduğu durum-larda boyut çok daha büyük bir önem kazanmaktadır. Çok küçük populasyonlar, izole

olmuş özellikler ve alanlar oldukça hassastırlar ve varlıklarını devam ettirebilmeleri zayıftır. Ancak, bu tür yerler bazen belirli bir populasyonun hayatta kalan son örnek-lerine sahip olabilir. Bu nedenle genel biyolojik çeşitliliğin korunması açısından büyük öneme sahip olabilmektedir. Ancak çoğu kez uygun biçimde yönetilseler dahi yok olma ihtimalleri yüksektir. Bölünmüş parçalar (yaşayan populasyonları barındıracak) yeterli büyüklükte olmalıdır. Bu tür alanlarda alan bağımsız olarak işlevini sürdürebiliyor mu, populasyon devamlılığını sağlayabiliyor mu, populasyon uluslararası ve/veya ulusal bir populasyonun önemli bir parçası mı olduğu değerlendirilmelidir.

Biyolojik Çeşitlilik: Biyolojik çeşitliliğin korunması genellikle doğa koruma ve biyolo-jik çeşitlilik kaynaklarının sürdürülebilir kullanımının en önemli amaçlarından biri olarak kabul edilir. Bu, büyük ölçüde, insan müdahalelerinin çevre üzerindeki en görünür ve en ciddi etkilerinden bir tanesinin habitat tahribatı ve türlerin yok olmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak, yönetim genellikle alan çeşitliliğini korumak ve hatta geliştirmek için yapılmaktadır. Ancak, yüksek çeşitliliğin istenmediği durumlarda var olabilir. Bazı durumlarda, yüksek çeşitlilik dinamik veya tahrip edilmiş habitatların özel-liği olabilmektedir. Yüksek çeşitliliğin insan müdahalesi sonucunda ortaya çıktığı haller, doğa korumada arzulanan durum değildir.

Doğallık: Bir alanın doğa koruma açısından değerini ortaya koyan en önemli kriter-dir. İnsan tarafından en az değiştirilmiş, en doğal ekosistemler doğa koruma açısından genellikle daha değerlidir. Ancak, dünyadaki pek az sulakalan tamamiyle doğal olarak kabul edilebilmektedir. Öte yandan, büyük değişikliklere uğramış sulakalanlar da yaban hayatı açısından çok büyük öneme sahip olabilir.

Nadirlik: Alanlar çoğunlukla nadir türler, topluluklar, habitatlar, peyzaj özellikleri için korunurlar. Bu nedenle nadirlik, biyolojik çeşitlilik koruma konusunda üzerinde en çok durulan unsurdur. Bir doğa koruma alanında türlerin ve yaşam ortamlarının nadirli-ği alanın ulusal ve uluslararası önemini artıran en önemli husustur. Nadirlik yönetim planlarında öne çıkacak unsurların başında gelecektir. Çünkü, bir alanda nadir türlerin veya habitatların sayısı arttıkça korumaya olan ihtiyaç da o oranda artacaktır. Ulusal ve dünya çapında nesli tehlikede olan türleri barındıran alanlar özel dikkati gerektirir. Yönetim planlarında nadir ve nesli tehlikedeki tür ve habitatların yönetimine özel önem verilmelidir.

Hassaslık: Tüm ekolojik karakter özellikleri belirli bir dereceye kadar hassasiyet taşı-maktadır. Hassaslık arttıkça yönetime olan ihtiyaç da artacaktır. Çünkü hassaslık arttık-ça zarar görme olasılığı da artacaktır. Habitat değişimi veya tahribatı sonucunda alanın bazı özellikleri veya türler hassas hale gelebilmektedir. Türlerden bazıları öylesine özelleşmiş veya karmaşık ihtiyaçlara sahiptir ki, etkileri önemsiz veya çok ufak olarak algılanan bazı değişimler dahi bu türler üzerinde çok büyük etkilere yol açabilmektedir.

Tipiklik: Nadir olmanın veya diğer yerlerde bulunmama özelliklerin yanı sıra alan, belli bir habitatın veya peyzajın da en iyi örneği olabilir. Örneğin Ramsar alanlarının belir-lenmesine ilişkin Kriter 1’e göre seçilen alanlar. Alan, belirli bir özelliğin en iyi veya en azından iyi bir örneğini içermeleri dolayısıyla değer kazanır ve koruma alanı olarak be-lirlenir. Bir özelliğin dikkate değer olmasını sağlayan unsurlar genellikle sık görülmeyen veya nadir olan unsurlardır. Alandaki, habitatların, türlerin, peyzajın ulusal ve uluslara-

Sulakalan Yönetim Planı - Osman ERDEM112

Page 58: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 115

rası açıdan ne derece tipik oldukları veya olmadıkları yönetimde göz önüne alınmalıdır.

Gelişme / Restorasyon Potansiyeli: Bazı alanlar ciddi ölçüde tahrip olsalarda uygun yönetim sağlandığında iyileştirilebilme potansiyeli taşırlar. Ancak bazı alanların restore edilmesi ihtimali hiç olmayabilir. Bazı alanlarda ise tahribata yol açmış olan nedenlerin değiştirilemediği hallerde, restorasyon mümkün olmayacaktır. Bu durumun tanımlan-ması oldukça önemlidir. İyileştirmenin mümkün olamayacağı hallerde kaynaklar boş yere kullanılmamalıdır.

Özel İlgi: Bazı türler diğerlerine göre insanların daha fazla ilgisini çeker. Yönetim planlamasında insanlar için özel önemi veya ilginç olan türler ve habitatlar göz önüne alınmalıdır. Örneğin kuşlar veya kelebekler genellikle böceklerden daha fazla ilgi çek-mektedir. Bir alanın estetik kalitesi değerini artırabilir veya azaltabilir.

Denge ve Dengesizlik: Mevcut habitatlar sabitmi yoksa birinden diğerine geçiş için-demidir? Alan hem doğal, hem de insan kaynakları değişimlerine nasıl tepkiler ver-mektedir? Alan ve türler/topluluklar ne kadar uyum içersinde yaşamaktadır? Mevcut yapıyı koruyabilme şansı nedir? Korumak açısından mevcut habitatı muhafaza etmek mi önemlidir yoksa ekolojik değişim doğal sürecine mi bırakılmalıdır?

Alanın Bölgenin ve Ülkenin Ekolojik Yapısındaki Yeri: Özellikle göç eden türler için olmakla birlikte, ekosistem ve habitatların çeşitliliğini ve etkileşimini korumada bütünsellik yönünden önemlidir. Bölgedeki diğer alanlar (koruma altında olsun veya olmasın) ve coğrafi birimleri (dağlık alan, kıyı, yayla, ova vb.) sıralanır ve bu alanların bütün sistemin işleyişindeki rolleri tanımlanır (Göç eden kuşlar için konaklama alanı, koridor alan, coğrafi bir değişimde tipik ve karakteristik bir alan olması gibi.)

3.1.3. Sosyo-ekonomik ve Kültürel Değerler

Pek çok alan, ekolojik özelliklerinin yanı sıra ve en az bunlar kadar önem taşı-yan başka özellikler de içermektedir. Bunlar sosyo-ekonomik ve kültürel özelliklerdir. Bu özelliklere, hak ettikleri dikkatin gösterilmesi ve her biri için tam bir yönetim plan-laması sürecinin gerçekleştirilmesi, özellikle ilgi gruplarının tam katılımını ve katkısını sağlamak açısından büyük önem taşımaktadır.

Ekonomik Değerler

Sulakalanların doğrudan kullanım değerlerini değerlendirirken yöre halkının bunlardan nasıl yararlandıklarını, sulakalan ürünlerinden geçimini sağlayan aile sayısı, bunların her birinin bağımlılık durumları mutlaka ortaya konmalıdır. Örneğin geçiminin tamamını sulakalan ürünlerinden sağlayan aileler, yönetim açısından önemli ve öncelik-lidir. Dolaylı kullanım değerlerinin ekonomiye katkılarını hesaplamak daha zor olsa da kaybedilen pek çok alanda ortaya çıkan zararlardan, dolaylı kullanım değerlerinin bölge ve ülke ekonomisine katkılarının tahminlerin çok üstünde olduğu görülmüştür.

Sosyal Değerler

Olta balıkçıları, avcılar, turistler, kuş bilimciler, eğitim amaçlı alandan ya-rarlanma özellikleri alanın sosyal değerle-rini oluşturmaktadır. Yerel halk, turistler, öğrenciler ve karar vericiler vb. için çevre eğitiminin önemi ve potansiyeli göz önüne alın-malıdır. Değerlendirmede halkın hangi kesiminin alanın hangi özellikleri ilgisini çekiyor gibi soruların cevapları bulunma-lıdır. Ayrıca, eğitim amaçlı çalışmalar olsa da alanın veya türlerin hassaslığı, kolay-ca zarar görebilme ihtimali gözönünde bulundurulmalıdır. Ekonomik ve sosyal değerler, ekolojik değerlerle ilişkili olarak göz önü-ne alınmalıdır.

Kültürel Değerler

Tarihi, kültürel veya dini değere sahip önemli kalıntıların bulunduğu alanlarda bu değerlerin yönetim planlaması süreci aracılığıyla korunması gerekmektedir. Peyzaj, manzara gibi estetik değerler de bu bölümde değerlendirilmelidir.

4. İDEAL HEDEFLER

İdeal hedefler (uzun vadeli hedefler) alan ve çevresinde, faaliyetler ve kulla-nımlar üzerine tam kontrol sahibi olma durumunda ulaşılmak istenen hedeflerdir. Bunedenle uzun vadede gerçekleşebilir hedefler olmalıdır. İdeal hedeflere ulaşabilmekiçin genellikle 20 yıllık bir süre öngörülmektedir. İdeal hedefler belirlenirken günümüzfinanssal ve diğer uygulamalara yönelik sınırlamalar dikkate alınmamalıdır. İdeal hedefler ekolojik faktörlerle sınırlı kalmamalı, sosyo-ekonomik ve kültürelnitelikleri, araştırma, eğitim, tanıtım ve halk kullanımına yönelik hedefler de dikkatealınmalıdır. Başka bir anlatımla, alan değerlendirmesinden çıkan ve alanla ilgili taraflarınortaklaşa, korumak, sürdürmek, artırmak, geliştirmek, onarmak ya da yaratmak istedi-ği (ideal) durumu tanımlar. Bunlar kısa niyet ifadeleri olup,- Nicelenmemiştir- Belirgin değildir- Genel bir yönelim ve eğilimi belirtir Alanın yönetimine tutarlı bir çerçeve sağlar ve alan yönetiminin istikrarının garantisidir.

ÖNEMLİ NOT:

Değişik ilgi sahipleri, farklı veri-lerin ve bulguların daha önemli olduğunu söyleyecektir. Sunulan verileri kendi bildik-leri şekilde yorumlayacak, bazısını güve-nilir, bazısını yanlış bulacaktır. Bu nedenle önemli konular, önem sıraları ve öncelikler ancak katılımcı süreçler ile gerçekleşebilir. Sosyo-ekonomik araştırmalardan çıkan verilerin yorumlanması ve değer-lendirilmesi yine ilgi sahiplerinin bir araya geldikleri ve karşılıklı anlaşabilecekleri bir uzlaşma ortamında ele alınmalıdır. İlgi grupları, ancak katılımcı süreçlerle yöne-tim planının parçası haline gelir. Ancak, tüm bilgi ve görüşler bir araya geldiğinde ve değerlendirme ta-mamlandığında, değerlendirme sonuçları üzerinden hedeflerin belirlenmesi aşaması-na geçirilmelidir.

Sulakalan Yönetim Planı - Osman ERDEM114

Page 59: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 117

Örnekler:

- Alanda sürdürülebilir kalkınma modeli oluşturmak.- Mevcut su basar orman habitatlarını korumak ve artırmak- Alandaki kuş çeşitliliğini artırmak- Alanın biyolojik çeşitliliği korumak ve iyileştirmek

Yukarıda belirtilen hedeflerin tamamında, nicelik yok, belirgin değil, genel bir yönelim ve eğilim belirtiliyor. Hepsi iyi bir ideal hedef için doğru hedefler.

Uluabat Gölü’ndeki turna balığı populasyonunu 5 yıl içerisinde %30 artırmak.5 yıl içinde eko-turizm amacıyla Zeynepli Köyü’ne gelen turist sayısını 2000 ziyaretçi/yıl kapasiteye ulaştırmak. Bu hedefte nicelik var, belirgin, kesin ve iyi tanımlanmış. İdeal hedef için doğ-ru tanımlanmış bir hedef değil. Alandaki balıkçılık ve ekoturizm için doğru ideal hedef-ler aşağıdaki gibi tanımlanabilirdi.

- Alandaki eko-turizmi geliştirmek.- Alandaki balıkçılığı geliştirmek

İdeal hedefler yukarıdaki örneklerde olduğu üzere tek bir cümle ileifade edilebildiği gibi, yönetimin felsefesini özetleyen 2-3 ifade ile de tanımla-nabilir.

1. Alanın geçmiş biyolojik çeşitliliğini yeniden sağlamak, 2. Tehdit altındaki fauna ve floranın üzerindeki baskıyı kaldırabilecek, alternatifyerel ekonomik etkinlikler geliştirmek

Aşağıdaki örnekte olduğu gibi daha detaylı ideal hedefler de belirlene-bilir. Özellikle aşağıda sıralı alanlar olmak üzere sulakalanlara özel yabani bitki ve hayvanları barındıran mevcut alanları korumak ve artırmak; ayrıca potansiyel alanları da restore etmek veya oluşturmak; - Sazlık alanlar - Su basar çayırlıklar

5. YÖNETİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Bir yönetim planında hedeflere erişebilme yetisi her zaman çeşitli faktörlerinetkisi altında olacaktır. Bu faktörler arasında politikalar, stratejiler ve eğilimler, yasa-lar, alan kullanımları, çıkar ve ihtiyaç çatışmaları ve yükümlülükler, başka bir deyişle özellikler üzerinde etkide bulunan veya bulunma olasılığı olan her şey sayılabilir. Bunlar yönetimi olumlu ya da olumsuz etkileyebilir. Özellikle habitatlar ve türlere ilişkin koruma yönetimi temelde geçmiş, şimdiki ve gelecekteki insan müdahalelerine ilişkin sonuçların ve farklı ilgi grupları arasın-

Sulakalan Yönetim Planı - Osman ERDEM116

YÖNETİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER (Destekleyiciler–Sınırlayıcılar)

DO

ĞA

L E

T M

EN

L E

R

ALAN İÇİNDEN

ÖtrofikasyonAlandaki doğal etmenler ideal hedeflerle çelişiyorsa yöneticiler değişimle mücadelenin veya çatışan faktörleri değiştirmenin ne kadar olası olduğunu değerlendirmelidir.

Erozyon

Tortulanma

Nüfus artışı

ALAN DIŞINDAN

Havza hidrolojisi Alan dışındaki doğal eğilimlerin/etmenlerin alana ve ideal hedeflereolumlu veya olumsuz etkileri değerlendirilmelidir.

Eğer ideal hedeflere ulaşılmasında sıkıntılar varsa, istenmeyen eğilimleri/etmenleri durdurmanın ne kadar olası olduğunu anlamak için bir değerlendirme yapılmalıdır.

İklimsel değişim gibi birtakım gelişmeler yerel yöneticilerin değiştirme kapasitelerinin çok dışındadır.

Sediment taşınımı

Nüfus artışı

Atıklar

İklim

Ekolojik

Jeomorfolojik

İ N

S A

N K

A Y

N A

K L

I E

T M

EN

L E

R

ALAN İÇİNDEN

Arazi kullanımıKomşu alanlardaki arazi kullanımları türler veya habitatlar üzerine nasıl etki ediyor?

Ekonomik eğilimler Toplumun ekonomik refahındaki değişikliğin alana etkisi var mıdır?Teknolojik değişimler

Özellikle tarım, endüstri, su arıtımı gibi konularda yeni teknolojilerin alanın ekolojisi üzerine etkisi var mıdır?

Uzmanlık veya bilgi Uzmanlık ve bilgi kaynağındaki değişimin alana etkisi var mıdır?Sosyal veya kültürel değişimler

Geleneksel uygulamalardaki değişikliklerin alana etkileri var mıdır?.

Yasal faktörlerAlanla ilgili uluslararası sözleşme var mıdır? Yöre halkının alanı etkileyen kazanılmış hakları var mıdır?

Politik faktörlerYerel, ulusal veya uluslararası politikalardaki değişimlerin alana herhangi bir etkisi var mıdır?

Planlama sıkıntıları Yerel planlar, alanın ekolojisini etkiliyor mu?

ALAN DIŞINDANArazi kullanımı ve ekonomik eğilimler

Komşu alanlardaki arazi kullanımları türler veya habitatlar üzerine nasıl etki ediyor?

Kaynak / işgücü

Alanı etkili bir şekilde yönetmek için yeterli eleman var mıdır? Kısa vadede mali kaynaklar yeterli midir? Alanda uzun dönem planlamaya olanak sağlayacak mali kaynak sağlandı mı?

Uzmanlık veya bilgi Yönetimde herhangi bir uzmanlık eksikliği var mı?

TeknolojiAlanda kullanılan modern teknolojinin habitata, floraya veya faunayakötü bir etkisi var mıdır?

Yasal faktörlerAlanla ilgili uluslararası sözleşme var mıdır? Yöre halkının alanı etkileyen kazanılmış hakları var mıdır?

PolitikalarAlanı yöneten kurumun herhangi bir politikasının alanın doğal güzelliği, habitat veya türleri üzerinde bir etkisi var mıdır?

YÖNETİMİN UYGULANABİLİRLİĞİAlanı yönetmek ne oranda mümkündür?

Yönetimden sorumlu kurum alanı etkili bir şekilde yönetme olanaklarına sahip midir?

Alan üzerinde yeterli kontrolü sağlayabiliyor mu?

Alanı etkileyen çevre arazilerin kullanıcıları üzerinde kontrol veya etkiye sahip mi?Politik istekliliğe sahip mi?Teknoloji ve mühendislik yeteneği var mı?İş gücü var mı?

Maddi kaynaklara sahip mi?

Page 60: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 119

da oluşabilecek çıkar ve ihtiyaç çatışmalarının kontrol altına alınması ile ilgilidir. Alan yöneticileri alanın uzun vadeli korunmasına katkıda bulunmakta olan faaliyetleri teşvik etmeye ve alanı tahrip edici insan faaliyet ve etkilerini de mümkün olduğunca kontrol altına almaya çalışmalıdır. Örneğin, avcılık, turba çıkarımı, saz kesimi veya yakılması, otlatma, kum ve çakıl alınması veya ziyaretçi girişleri genellikle kontrol altına alınmak-tadır. Ancak, özellikle özel mülkiyetin olduğu alanlarda veya geleneksek kullanımın ol-duğu alanlarda alan yöneticileri tarımsal faaliyetlere, otlatmaya, balıkçılığa, saz kesimi vb. etkinliklere izin vermektedirler. İnsan kaynaklı olmayan ancak alan üzerinde etkide bulunan iklim değişimle-ri ve istilacı türlerin alana girişi gibi insan kontrolü dışında olan faktörler de dikkate alınmalıdır. Bu faktörleri kontrol altına almak mümkün olmayabilir, ancak yönetimin etkilerden haberdar olması uygun tedbirlerin geliştirilmesinde süreci kolaylaştırabilir. Her bir özelliğe ilişkin faktörlerin (sınırlayıcıların) etkileri teker teker ele alın-malı, bu sorunlarla nasıl başa çıkılacağı değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeler hedeflerin gerçekleşmesindeki sınırları belirlemeli ve hedefleri gerçekleştirmek için fikirvermelidir.

6. UYGULAMA HEDEFLERİ

Yönetim planı süresince sınırlayıcı faktörler nedeniyle ideal hedeflere tam ola-rak ulaşmak mümkün olamayacaktır. Bu nedenle ideal hedefler değişikliğe uğrarlar vebir dizi uygulama hedefi üretirler. Uygulama hedefleri, mevcut ve sağlam kaynaklarlaulaşılabilecek, uygulamaya dönük iyi tanımlanmış, açık hedeflerdir. Başka bir anlatımla uygulama hedefleri sınırlayıcılara rağmen ulaşıla-bilen, kesin, gerçekleştirilebilir ve ölçülebilir sonuçlardır. Uygulama hedefleri alanı korumak, alanın potansiyeline doğru gelişmesini sağ-lamak ve yürürlükteki yasaların izin verdiği, alanın kabul görmüş kullanım koşullarını oluşturmak üzere belirlenir. İdeal hedefleri uygulama hedeflerine geçirirken, ideal hedefin nasıl belirlendi-ğini ve hangi faktörler nedeniyle değişikliklere gerek duyulduğu (değişiklik nedenini) açıkça belirtilmelidir. İdeal hedefler yöneticiler tarafından gözardı edilmemelidir, çünkügelecekte sınırlayıcı faktörün/faktörlerin ortadan kalkmasıyla ideal hedefe ulaşmak mümkün olabilecektir. Hedefler aşağıdaki karakteristikleri taşımalıdır:- Erişilebilir olmalıdır; Bu, çok aşikar olmasına rağmen sıklıkla gözden kaçırılan bir karakteristiktir. Ulaşılamayacak hedefler belirlemenin manası pek azdır.- Zamanlı olmalıdır; Ne zamana kadar veya hangi zaman dilimi içerisinde ulaşılacağı kesin olarak belirtilmelidir.- Kesin olmalıdır; Muğlak ifadeler içermemeli, kesin olmalıdır.- İyi tanımlanmalıdır;ve- Ölçülebilir olmalıdır; Hedefler sayısal hale getirilebilir ve ölçülebilir olmalıdır. Hedef-lerin ölçülebilir olmadığı hallerde, izleme süreci aracılığıyla hedeflere ulaşılıp ulaşılma-dığını değerlendirmek mümkün olmayacaktır.

Uygulama hedefleri ZEKİ (Zamanlı, Erişilebilir, Kesin ve İyi tanımlanmış) ve Ölçülebilir olmalıdır.

Uygulama Hedeflerine Örnekler: - Akçalı lagününün güneyindeki 60 hektarlık kumul alanda ağaçlandırma yapmak.“KÖTÜ” bir hedef. Çünkü eylem içeriyor.

- 5 yıl içerisinde Akçalı lagününün güneyindeki 60 hektarlık kumul alanda rüzgar erozyonunu önlemek. İyi bir hedef.Çünkü ZEKİ ve Ölçülebilir.

- 5 yıl içinde alana gelen ziyaretçi sayısını 1000 ziyaretçi/yıl kapasiteye ulaştıracak bir ziyaretçi merkezi yapmak. “KÖTÜ” bir hedef. Çünkü eylem içeriyor.

Doğrusu;- 5 yıl içinde alana gelen ziyaretçi sayısını 1000 ziyaretçi/yıl kapasiteye ulaştırmak.

- Karadere regülatörünü, su seviye değerlerine uygun olarak işletmek. “KÖTÜ” bir hedef. Çünkü iyi tanımlanmamış. Hangi su seviye değerlerine göre işletile-ceği anlaşılmıyor.

Doğrusu; -Karadere regülatörünü, Kuş Gölü Su Seviye Değerleri Protokolünde belirtilen aylık su seviye değerlerine uygun olarak işletmek.

- Islak çayır mozayiği, geçici ve sürekli çayırlar oluşturmak.“KÖTÜ” bir hedef. Çünkü ZEKİ ve ölçülebilir değil. Islak çayır mozayiği, geçici ve sü-rekli çayırların “ne kadar, nerede, niçin, ne zaman” oluşturulacağı tanımlanmamış.

Doğrusu;2007 yılı Mayıs sonu itibariyle üreyen ve kışlayan su kuşlarının yararına Uzungöl’ün kuzeyindeki 110 hektar arazi üzerinde ıslak çayır mozayiği, geçici ve sürekli çayırlar oluşturmak

UYGULAMA HEDEFLERİ

- Bir eylemi içermez! - Yapıcıdır, olumsuzluk içermemelidir!- Mümkün olduğunca ölçülebilir olmalıdır.

ALANIN ÖZELLİĞİ: Zengin tür çeşitliliği, nesli tehlikedeki dikmenli sinca-bının yaşam alanı.

İDEAL HEDEF: Alanın tür çeşitliğini muhafaza etmek, geçmiş biyolojik çeşitliliğini yeniden sağlamak.

SINIRLAYICILAR: Yöre halkının yakacak odun talebi, çakal populasyonu.

UYGULAMA HEDEFLERİ:1. Tür çeşitliliğini muhafaza etmek için farklı bitki mozayiğini oluşturmak üzere farklı yoğunlukta ve farklı zamanlarda koyun otlatmak.2. 2008 sonuna kadar koruluktaki meşe ağacı oranını % 30’a çıkarmak. 3. 2007 sonuna kadar 4 çift dikmenli sincabını alana yeniden yerleştirmek. 4. 2007 sonuna kadar çakalların alana girişini önlemek.

Sulakalan Yönetim Planı - Osman ERDEM118

Page 61: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 121

- Mevcut salicornia ve sazlık alanları korumak.“KÖTÜ” bir hedef. İyi tanımlanmamış, “KARGAŞA” hedef salicornialar mı, sazlıklar mı? Bu durumda salicornialar ve sazlıklar için iki ayrı hedef belirlenmelidir.

Doğrusu;1. Gölün güneyindeki sazlık alanları korumak. 2. Halep Çamlığı’nın batısındaki salicornia alanlarını korumak

Zonlama Zonlama bir doğa koruma alanının ve komşu alanların bir dizi alt bölgeye bö-lünmesidir. Özellikle büyük ve karmaşık alanlarda yönetim planları yapılırken, alanı yöne-tim zonlarına (bölgelerine) veya parçalarına bölmek, hem yönetimin planlaması hem de planların uygulanması yönünden kolaylık sağlar. Zonlama tamamen isteğe bağlı olup yönetimin karmaşıklığını azaltacağı ve yönetimin işini kolaylaştıracağı durumlarda yapılmalıdır. Her yönetim zonu için ayrı uygulama hedefleri belirlenmelidir. Aşağıda örnekleri verildiği üzere farklı zonlama uygulamaları vardır:

Koruma hassasiyetleri ve kullanım olanaklarına göre yapılan zonlama; Koruma alanının en hassas bölümlerini dışsal etkilerden korumak için çekirdek zon ve bu zonun etrafında bir geçiş zonu (tampon zon) belirlenir. Tampon bölgede yönetim faaliyetleri daha çok dolaylı yollardan (anlaşmalar, planlamaya ilişkin yasalarla) gerçekleştirilmek-tedir. Sulakalanların Korunması Yönetmeliğinde öngörülen “Sulakalan Koruma Bölgele-ri” bu amaçla düzenlenmiştir.

Yönetimin yoğunluğuna göre zonlama; Koruma yönetimi, restorasyon yönetimi gibi,

Ekolojik bölgeler arasında zonlama; Açık su yüzeyleri ve sazlıklar, su basar orman-lar ve çayırlıklar, kumullar, tuzlu bataklıklar ve bitişiğindeki kıyılar, nehir ve nehir vadisi

gibi her biri için farklı yönetimlere ihtiyaç duyulabilir.

İşlevsel zonlama; Rekreasyonel, kültürel, avlanma, arkeolojik, altyapı, ziyaretçi mer-kezi, yerleşimlere ve ticari kullanıma ait alanlar.

7. FAALİYETLER/EYLEMLER

Faaliyetler uygulama hedeflerine ulaşmak için gerçekleştirilmesi gereken işler-dir. Faaliyetler yapılacak, dikilecek, ekilecek, kazılacak veya yapmak, dikmek, ekmek, kazmak gibi kesin eylem fiilleri içerirler.

Faaliyet Örnekleri: - Alanda iki eski geçici sulakalana su sağlayan kanalları kapatmak.- Hayvancılık yapanlarla tehdit altındaki habitatların hayvan yoğunluğundan etkilenme-mesini sağlayacak bir anlaşma imzalamak. - Gözlem kulesi yapmak- Alanın tanıtımı için basılı materyal hazırlamak.

Faaliyet Tipleri ve Kısaltmaları

Faaliyetleri, tablolarda ve haritalarda seçebilmek ve gruplayabilmek için kısaltmalar kullanılır:

EI Ekolojik izleme ile ilgili faaliyetlerHT Habitat ve tür yönetimi ile ilgili faaliyetlerZE Ziyaretçi giriş-çıkışı ve eğitim ile ilgili faaliyetlerSK Sürdürülebilir kalkınma ile ilgili faaliyetlerAE Alt-yapı ve ekipman (bakım) ile ilgili faaliyetlerYÖ Yönetim ile ilgili faaliyetlerKD Koruculuk ve denetleme ile ilgili faaliyetlerAR Araştırma ile ilgili faaliyetler

7.1. Faaliyet Planı/Faaliyetleri Projelendirmek Uygulama hedeflerine ulaşmak için öngörülen her bir faaliyet için faaliyetlerinnasıl ve kim/kimler tarafından yapılacağını tanımlamak, faaliyet için gerekli uzmanlık, eğitim, ekipman ihtiyacını belirlemek, gerekli zaman ve maliyeti hesaplamak ve ekibin çalışmasını planlamak için faaliyet planı hazırlanır. Faaliyet planları maliyet kontrolü, maliyet tahmini ve iş raporunun ve incelemenin temelidir.

ALANIN ÖNEMİ: Balıkçıllar için Türkiye’deki en önemli üç alandan biri.

İDEAL HEDEF: Alandaki balıkçılların sayısını artırmak.

SINIRLAYICILAR: Üreme dönemindeki insan rahatsızlığı. Bilinç yetersizliği.

UYGULAMA HEDEFLERİ:1. Balıkçıllara yeni üreme habitatı oluşturmak için 2009 yılı Mart ayı sonuna kadar Galeriç ormanının güneyindeki 10 hektarlık alanda söğüt ve dişbudak ağaçlandırması yapmak.2. 2007 yılı Haziran ayı sonuna kadar Galeriç ormanının doğusundaki çayır-lık alanı 25 ha. genişletmek

Sulakalan Yönetim Planı - Osman ERDEM120

Page 62: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 123Sulakalan Yönetim Planı - Osman ERDEM122

FAALİYET ZAMANLAMA TABLOSU

UYGULAMA HEDEFİ 1.1:

2008 yılı sonunda Çeltikçi düzü sazlık ve mera alanlarında, sürdürülebilir otlatma modeli oluşturmak

Sonbahar Kış İlkbahar Yaz

1.1.EI.1 Otlatmanın izlenmesi

Otlatmanın izlenmesi

Otlatmanın izlenmesi

Deneme par-sellerinin oluş-turulması

1.1.EI.1 Parsellerde vejetasyo-nun izlen-mesi

Parsellerde vejetasyonun izlenmesi

Parsellerde vejetasyonun izlenmesi

1.1.AR.1 Sosyo-ekonomik araştırma

ALANIN ÖNEMİ Alan geniş su basar çayır ve sazlıklarıyla zengin bir biyolojik çeşitliliği desteklemektedir.

İDEAL HEDEF 1. Biyolojik çeşitliliği muhafaza etmek

YÖNETİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Aşırı otlatmaBölge halkının hayvancılığa bağımlılığı

UYGULAMA HEDEFİ 1.1:

2008 yılı sonunda Çeltikçi düzü sazlık ve mera alanla-rında, sürdürülebilir otlatma modeli oluşturmak

FAALİYETLER

1.1.EI.1. Çeltikçi düzü sazlık ve mera alanların-da otlatmayı izlemek

1.1.EI.2. İki adet örnek deneme parselinde hay-van baskısını araştırmak

1.1.AR.1. Hayvancılığın sosyo- ekonomik önemini ve alternatiflerini araştır-mak

Yöntem/izlemeOtlayan hayvanların tür-lerinin tespiti ve sayımı

Yöntem/izleme10’ar hektarlık farklı (sazlık ve çayırlık) par-sellerde otlatmanın veje-tasyon üzerine etkilerini izleme

Yöntem/izlemeAlgısal haritalar, anketler,görüşmeler

FAALİYET MALİYET-EKİPMAN-İŞGÜCÜ TABLOSU

UYGULAMA HEDEFİ 1.1:

2008 yılı sonunda Çeltikçi düzü sazlık ve mera alanlarında, sür-dürülebilir otlatma modeli oluşturmak

Faaliyet

Maliyet

Zaman KimYatırımMaliyetleri

İşletme maliyeti

EI1 Otlatma-nın izlen-mesi

Ekipman (dürbün, fotoğraf makinası)

Maaş (x gün/ay)

12 gün/kişi

Proje yürütücü-sü/yerel

EI2 Örnek deneme parselleri kurmak

Ekipman (kazma, kürek, ka-zık, dikenli tel vb.)

Maaş (x gün/ ay), ekipman bakımı

70 gün/kişi

Proje yürütü-cüsü,Araştırmacı uzmanYöre halkı

AR1 Sosyo ekonomik araştırma

Ekipman Maaş (x gün/ay)

40 gün/kişi

Uzman ve gö-nüllüler/yöre halkı

Her bir faaliyet planı için aşağıdakileri içeren bir proje dökü-mü olmalıdır. - Faaliyet başlığı ve numarası/kodu; - İlgili hedef(ler) - Kim/kimler tarafından uygulanacak (sorumlu kurum ve kuruluşlar) - Alandaki yeri (alanın neresinde gerçekleştirilecek) - Nasıl uygulanacak/Faaliyet yöntemleri; - Ne zaman uygulanacak; - Gerekli kaynaklar (ne kadar, ne sürede; kaç kişi-saat ve ne tür); - Gerekli ekipman ve ne zaman gerekeceği; - Yönetici yorumu için boşluk; - Değerlendirilme metodu ve zaman kriteri.

Page 63: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 125

7.2. Çalışma Planları

Hedefler, stratejiler, programlar, görevler ve öncelikler belirlendikten sonra ortadönem (3-5 yıllık) çalışma planı ve yıllık iş planının hazırlanması gerekir.

Dönem Planı

(5 veya daha fazla yılı kapsayabilir. Sulakalanlarda genellikle 5 yılı kapsaması tercih edilir.) Hedefler önceliklerine göre sıralanmalı ve hedeflere ulaşmak için gereken faa-liyetler uygun yıllara yerleştirilmelidir. Programların bazıları beş yılda tamamlanırken, ya da süreklilik arzederken, bazıları daha kısa zamanda tamamlanabilir. Çalışma planı programın uygulanacağı sırayı açıkça vermelidir.

Yıllık Plan

Her ‘mali yıla’ başlamadan önce alan yöneticisi tarafından detaylı bir maliyet programı hazırlanmalıdır. Plan, yöneticinin alacağı kaynak tahsisine dayanmalıdır. Dola-yısıyla plan kaynaklardaki yetersizlikler üzerinde durur ve o yıl için planlanmış projele-rin/görevlerin hangilerinin o sene içerisinde yerine getirilemeyeceğini gösterir.

Proje Kontrolü

Her proje veya görevin bir proje cetveline ihtiyacı vardır. Yöneticiler ve danış-manları yılın her döneminde yıllık plana göre yapılanları kontrol etmek ve gerekirse öncelikli hedeflere ulaşılmasını sağlayan adımı atmak için proje cetvellerini kullanabilir-ler (bkz. bölüm 4.2).

Sulakalan Yönetim Planı - Osman ERDEM124

Uygulama Zorluklarını Aşmada Bazı Araçlar:

- Kurumlar arası diyaloğun ve işbirliğinin artırılması,- Karar alıcıların ve ilgi gruplarının duyarlılığının geliştirilmesi,- İyi yönetim örneklerinin tanıtımı.

8. PLANI DEĞERLENDİRME ve YENİLEME

Yıllık Değerlendirme: O yıl için hedeflerin ulaşılma, faaliyetlerin gerçekleşme oranla-rını değerlendirmek ve gelecek yılın programını hazırlamak amacıyla yapılan değerlen-dirmedir.

Dönemsel Değerlendirme: Yönetim Planının gerçekleşme derecesini, etkinliğini, yönetimin etkilerini, yürüyen faaliyetleri, maliyetlerini, diğer alanlarda yapılabilirliğini belirlemeyi ve bunlara göre yönetim planını yenilemeyi hedefler.

UYGULAMA BAŞARISINI ARTIRAN BAŞLICA ETKENLER

- Basit başlama (karmaşık plan ya da çok idealize edilmiş plan iyi bir plan değildir.)- Tüm paydaşların planlama sürecine etkin katılımını sağla-ma- Alandan sorumlu kurumun varlığı ve yeterli altyapı ve per-sonele sahip olması,- Alandan sorumlu kurumun diğer kurumlarla ve ilgi grup-larıyla koordineli çalışması, diğer grupların da yönetime katılımı,- Yeterli mali kaynak,- Politik ve yasal destek.

Page 64: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Katılımcılık

Page 65: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 129

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlamasında Çoklu İlgi Grubu Süreci

Esther Koopmanschap, Wageningen International

Melike Hemmami, Kuş Araştırmaları Derneği

Hatice Dinç Sarısoy, Doğa Derneği

1. GİRİŞ

1.1. Katılımcılık, Katılımcı Yaklaşım

1.1.1. Katılımcılığın Tarihi

Sulakalanlar yöresel bir tabirle “talibi çok genç kız” gibidir. Birçok çevresel iş-levi yerine getirmenin dışında birçok kişiye önemli sosyo-ekonomik katkılar sağlamak-tadır. Örneğin aynı sulakalanda bir grup insan yoğun olarak balıkçılık faaliyeti sürdü-rürken başka bir grup da o sulakalanın suyunu çekerek tarlalarını sulamaktadır. Bunun gibi çeşitli kullanımlar zaman zaman birbirleriyle çatışmakta ve genellikle toplumun bir kesimi tarafından diğerinin çıkarlarına ters düşecek şekilde yönetilmekte ve hatta bu çatışmaların neden olduğu aşırı kullanımlar alanın dengesinin bozulmasına yol açabil-mektedir. Sulakalanlar halkın sosyo-ekonomik faaliyetleri açısından hayati önem taşırlar. Birçok sazcı, balıkçı, çiftçi yaşamını sürdürmek için sulakalanlara doğrudan bağımlıdır ve alanın yönetiminden en çok etkilenecek gruplardır. Ancak alanların yönetim ilkeleri oluşturulurken yönetime etkileri yok denecek kadar da azdır. Yerel veya ulusal sulaka-lanların yönetiminde çoğunlukla kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları gibi bazı paydaşlar (ilgi grupları) doğrudan kullanıcılardan daha çok etkili olmaktadır. Doğal, ekonomik ve sosyal olarak sürdürülebilir bir sulakalan yönetiminin teşvik edilmesi ve uygulanması için tüm anahtar paydaşların sürece dâhil edilmelerine ihtiyaç vardır. Halkın katılımı etkin işbirliği, iletişim ve farklı ilgi gruplarının bir araya getirilmesini olanaklı kılmaktadır. Katılım süreci, sulakalanların yönetiminde taraflararasındaki sorunları tanımlayabilmek için bir araçtır. Sulakalan yönetim planlamasında katılımcı yaklaşımı benimsemek yerel kurumların kapasitelerinin arttırılmasına da katkı

Page 66: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

sağlamakta, ilgi gruplarını bir araya getirerek çıkarların, deneyimlerin ve sorunların tanımlanmasına ve bilginin paylaşılmasına yardımcı olmaktadır. 1 Geçmişten gelen deneyimler, katılımcılığın esas alınmadığı planlamalarda uygu-lamaya yönelik ciddi sorunların yaşandığını, hatta planın hiç uygulanamamasına kadar varan sonuçların ortaya çıktığını göstermektedir. Bunun nedenleri; planlamada temelde insan rolünün, etkisinin ve kültürel yapının göz ardı edilmesi, daha çok bilimsel olarak türlere ve alana odaklanılması ve planın hazırlandığı ekosistemin yöre halkına sağladığı yararlarının ve katkılarının tanımlanmaması gibi faktörlerdir. Uygulamalarda yaşanan sorunlar zaman içerisinde farklı tarafları sürece katma ihtiyacını getirmiştir ancak nasılve ne şekilde yapılacağı hususunda da tanımlama ihtiyacını doğurmuştur. 1987 yılına kadar Ramsar Sözleşmesi listesinde bulunan sulakalanların yöneti-minde halkın katılımı fikri tartışmalarda sıkça değerlendirilen bir konu olmuştur. 1987 yılında Kanada’nın Regina kentinde gerçekleştirilen Akit Taraflar Konferansında (COP3),sulakalanların yaban hayatındaki değerinin yanı sıra insan hayatındaki değerine de vur-gu yapılmış ve bu değerin sulakalanları koruma amaçlarından biri olarak kabul edilme-sine karar verilmiştir. Bu karar, yerel halkın sulakalan yönetimine katılmasının gereklili-ği için bir başlangıç noktası olmuştur. 1990 yılında ise Akit tarafların Montrö’de yaptıkları toplantıda katılımcılık dahaayrıntılı olarak ele alınmış ve karara bağlanmıştır. Bu karar, “Yerel halkların istek ve ihtiyaçları doğrultusunda yönetim planlaması yapmayı, uygulamayı ve düzenli gözden geçirmeyi” öngörmektedir. Bu kararla yerel topluluklar artık bir bilgi kaynağı olarak görülmeye başlanmış ve karar alma mekanizmaları tarafından dikkate alınan bir grup olmaya başlamıştır. Bu gelişmelerin ışığında akılcı kullanıma ilişkin bir çalışma grubu oluşturularak sulakalanlardaki akılcı kullanım örnekleri incelenmeye başlanmıştır. Çalışma sonuçları Japonya’da gerçekleşen 5. Taraflar Konferansında (COP5) sunulmuş ve yeni bir kararınkabul edilmesine neden olmuştur. Bu karar ile, Akit Taraflara “Sulakalan kullanımına ilişkin karar alma mekanizmalarında yerel toplulukların da yer almasını garanti altına alacak prosedürler oluşturmalarını ve yerel halkın planlanmakta olan faaliyetler konu-sunda etkin karar verebilmeleri için yeterli düzeyde bilgilendirilmeleri” ayrıca, “yönetim sürecinin uygulanması sırasında yönetim otoritesinin kurulması ve devletin STK’ların ve yerel halkın etkin katılımlarına ve işbirliği yapmalarına yönelik tedbirler alınması” tavsiye edilmiştir. Tüm bu gelişmeler sayesinde yöre halkının alan yönetimindeki önemi, gelenek-sel sulakalan kullanım yöntemleri ile halkın ilgi ve ihtiyaçlarının da resmi otoritelerce tanınmasıyla yerel halkın katılımı fikri dünya çapında yayılmaya başlamıştır. Bu fikrin yayılmasıyla genişletilen araştırmalardan çıkan sonuçlar katılımcılığın önemini daha da ortaya çıkarmıştır.2

1.1.2. Katılımcılığın Dereceleri

Yöre halkının ve benzeri diğer ilgi gruplarının (tanım için bkz sayfa 136) yöne-tim süreçlerine katılımı hemen hemen bütün yönetim rehberlerinde kuvvetle tavsiye edilmektedir. Ancak, halkın katılımının ne boyutta olacağı ya da nasıl bir süreçle, hangi yöntemler kullanılarak yapılacağı konusunda kesin bir bilgi bulmak oldukça zordur. Bunun sebebi farklı sosyo-ekonomik ya da kültürel koşullarda farklı katılım boyutları-

nın, süreçlerin, yöntemlerin daha başarılı olabilmesidir. Demokrasinin birçok farklı şekli olduğu gibi katılımcılığın da farklı dereceleri vardır ve hangi derecenin arzu edildiğine bölgenin koşullarına ve arzu edilen yönetim şekline bakarak karar verilebilir.

Aşağıda halkın (ilgi gruplarının) katılımının farklı dereceleri sıralanmıştır:

HALKIN PASİF KATILIMI

Halk planlama ya da yönetim çalışmalarında neler yapıldığını veya nelerin yapılacağını gelen planlamacılardan ya da yöneticilerden duyar. Uzmanların görüşleri kendilerine aktarılmıştır ancak halkın yorumlarına kulak verilmez. Bu nedenle halkın katılımı dinleme ile sınırlı olup pasiftir.

HALKIN BİLGİ VEREREK KATILIMI

Halk yöneticiler, planlamacılar ya da bunların danışmanları tarafından hazırlanan anketlere veya görüşmelere yanıt verme yoluyla bilgilerini, görüşlerini yöneticilere, planlamacılara aktarmaktadır. Ancak bu anket-lerin veya araştırmaların raporlarını görememekte, bilgi ve görüşleri-nin dikkate alınıp alınmadığını ya da ne tip sonuçlar yarattığını kontrol edememektedir. Halk bilgi temin etmiştir ancak planlama ya da yönetim sürecini etkileme fırsatı yoktur.

HALKIN FİKİR BİLDİREREK KATILIMI

Yöneticiler, planlamacılar ya da danışmanlar halka danışmakta, halkın fi-kirlerini, görüşlerini dinlemektedir. Ancak, sonuçta sorunları tanımlayan, çözümler üretenler onlardır. Halkın fikirleriyle bu çalışmalarını şekillendi-rip değiştirebilirler ya da değiştirmeyebilirler (değiştirmeleri konusunda bir zorunluluk yoktur). Halk karar verme süreçlerine doğrudan katıla-mamaktadır.

HALKIN VERİLEN MADDİ DESTEKLER KARŞILIĞINDA KATKI VEREREK KATILIMI

Halk yöneticiler tarafından verilen bazı maddi destekler, kaynaklar, yardımlar karşılığında sürece iş gücü, malzeme veya para katkısında bulunur. Ancak bilgi ve fikir gibi başka bir katkısı yoktur ya da karar ver-me sürecine dahil değildir. İşgücü veya malzeme gibi bir kaynak temin etmiş olduğundan katılım sağlamış gibi görünmekle beraber genellikle yöneticilerden gelen maddi ya da benzeri destekler sona erdiğinde katı-lım da sona erer.

İŞLEVSEL KATILIM

Yöneticiler ya da danışmanlar tarafından alınmış bazı kararlar, belir-lenmiş bazı hedefler doğrultusunda halk, gruplar kurarak (ör. Çalış-ma grupları, kooperatifler, dernekler) bu kararların uygulanmasındabelirlenmiş faaliyetleri yapar. Ancak kararlar önceden alınmış, hedeflerbelirlenmiştir (Halk karar verme sürecinde değil, kararların uygulanması sürecinde katılmaktadır). Ancak işlevsel olarak katılım sağlanmıştır ve önceden yöneticiler, danışmanlar ya da kolaylaştırıcılara bağımlı olan bu gruplar daha sonra kendi ayakları üzerinde duran sağlam yapılara dönüşebilirler.

İNTERAKTİFKATILIM

Halk yöneticiler tarafından bilgi toplama ve analiz sürecinden başlaya-rak sürece katılır ve eylem planlarına varana dek kararları ve sonuçları şekillendirebilir, bu doğrultuda çalışan gruplar yeni yerel kurumlar oluştururlar veya varolanları güçlendirebilirler. Bu gruplar ve dönüştük-leri yapılar, yerel ölçekte karar verme yetkisine sahiptir, dolayısıyla bu yapıları kurmak ve sürdürmek kendi çıkarlarını korumak açısından da avantajlıdır.

KENDİLİĞİNDEN İNSİYATİF ALA-RAK KATILIM

Halk dış kurumlardan, yöneticilerden, danışmanlardan destek ya da yet-ki almaksızın kendiliğinden yönetime katılmak, kararlar oluşturmak veya değiştirmek için insiyatif almaktadır, sürece katkı vermektedir.

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy130 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 131

1 “Participatory Methods in Wetland Management”, Wetland Action. 2 Katılımcı Yönetim, 5. kitapçık, Ramsar Sulakalanlar Sözleşmesi.

Page 67: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

1.1.3. Katılımcılığın Avantaj ve Dezavantajları

Artan katılım düzeyi bazı avantajları ve dezavantajları beraberinde getirir.

Avantajları:Hakkaniyet – Tüm ilgi gruplarının, kaynaklara eşit biçimde ulaşabilmeleri ve kullana-bilmeleri.Katılımcılık – Kaynak kullanımıyla ilgili tüm tarafların karar alma sürecine katılmaları.Şeffaflık – Kararların demokratik ve geçerli biçimde alınması.Sürdürülebilirlik – Yönetim şekli ve uygulamaların uzun bir süre boyunca muhafaza edilmesi.Bütünleşme – Farklı çıkarların, örneğin çevresel, ekonomik ve sosyal güvenlik konu-larının ele alınması.

Dezavantajları:Zaman – Tam katılımcılığı sağlayabilmek için sürecin iyi tasarlanması ve birçok görüş-me ve toplantının yapılması gerekmektedir. Bunlar katılım sağlamanın zaman alıcı bir süreç olmasını gerektirir.

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy132 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 133

PASİF KATILIM

Bir apartman yöneticisi apartmanın dış boyasının mavi renkte olacağına, bahçenin meyve ağaçlarıyla donatılacağına karar vermiştir. Bir duyuru ile kararlar apartman sakinlerine bildirilir. 10 gün içinde apartman mavi renktedir, bahçeye meyve fidanları dikilmiştir.

Avantaj senaryosu: Karar etkili bir biçimde kısa sürede alınmış ve uygulan-mıştır, karar alma sürecinde tartışmalar yaşanmamıştır. Bu durumdan memnun bir iki apartman sakini mevcuttur, yöneti-ci işini yapmaktadır.

Dezavantaj senaryosu: Apartman sakinlerinin çoğunluğu apartmanın yeni renginden ve bahçede çocukların oyna-yamadığından yakınmaktadır ve şikâyet-çidir. Çocuklar bahçede oyun oynarken fidanları kırmakta ve bazı aileler “fidan dikerken bize mi sordular” demektedir. Yönetici aslında uzmanların söylediğini, yani herkes için doğru olanı yapmıştır. Ama buna rağmen fidanları yenilemeye çalışmaktan ve fidan bakımından dola-yı bütçesi tükenmektedir ve çocuklara oynama imkânı vermediği gibi bir çok konuda yetişkinlerden de takdir alama-maktadır.

BİLGİ VEREREK KATILIM

Apartman yöneticisi apartman sakinlerine aile profilini (kaç kişi, çocuklu, vs), sevdik-leri renkleri, hayallerindeki ideal bahçeyi soran birer mektup gönderir. Gelen mektup-ları inceler ve bir duyuru ile apartman sakinlerine apartmanın renginin mavi olacağı ve bahçenin meyve ağaçları ve ağaçlar arasının da çocuklar için bir salıncak şeklinde düzenleneceği bildirilir. Bir ay içinde işlem tamamlanmıştır.

Avantaj senaryosu: Hızlı karar alma, apartman sakinlerini hatırladığı ve dü-şüncelerini dikkate aldığı için yöneticiyi takdir eden iki apartman sakini.

Dezavantaj senaryosu: Karar alma sürecinde apartman sakinlerinin mektup-ları yanıtlaması beklenmiştir. İşin aldığı toplam zaman uzamıştır. Ayrıca apartma-nın renginden hoşnutsuz ve belirtmiş ol-dukları isteklerin dikkate alınmadığından yakınan bir çoğunluk vardır. İki daire de salıncağın da gereksiz bir bütçe harca-ması olduğundan yakınmış ve bir ay aidat ödemeyeceğini belirtmiştir.

FİKİR BİLDİREREK KATILIM

Apartman yöneticisi apartmanın ne renkte olmasını arzu ettiklerini ve bahçede ya-pılacak düzenleme konusundaki fikirlerini soran birer mektubu apartman sakinlerine gönderir. Gelen mektupları inceler ve bir duyuru ile apartman sakinlerine apartmanın renginin eski halinde kalarak boyanın yenileneceğini ve bahçenin meyve ağaçları ve ağaçlar arasının da çocuklar için bir salıncak şeklinde düzenleneceği bildirilir.

Avantaj senaryosu: Daha çok apart-man sakini fikirlerini dikkate aldığı için yöneticiyi takdir etmektedir ve şikâyet-çi daireleri kararın çoğunluğun fikrine uyduğunu, yöneticinin dayatması olma-dığını söyleyerek yatıştırmaktadır. Evinde eski renkten dış cephe boyası olduğu ve boyamaya yardım edebileceğini söyleyen bir apartman sakini çıkmıştır.

Dezavantaj senaryosu: Karar alma sürecinde apartman sakinlerinin mektup-ları yanıtlaması beklenmiştir, dolayısıyla zaman harcanmıştır. Fikri dikkate alın-mayan dairelerle tartışmalar yaşanmıştır. İşin alacağı toplam zaman uzamıştır.

TEŞVİK KARŞILIĞI KATKI SAĞLAYARAK KATILMA

Apartman yöneticisi her daireden ikişer meyve ağacı fidanı, birer kutu dış cephe bo-yası ve boya yapacak bir iki kişi talep eder, bunun karşılığında katkı verenlerden iki ay boyunca aidat almayacağını bildirir. Bir ay sonra apartman boyanmıştır ve bahçe meyve ağaçlarıyla doludur.

Avantaj senaryosu: Tüm apartman sakinleri katkı verdikleri için apartman boyasına, fidanlara karşı daha dikkatli-dir. Anneler çocuklarına oynarken fidan kırmamalarını öğütlemektedir. Gelişmeler konusunda daha çok fikir bildirilmektedir.

Dezavantaj senaryosu: Ayrıca apart-manın renginden hoşnutsuz ve hayal-lerinin dikkate alınmadığından yakınan bir çoğunluk vardır ve bir dahaki sefere dikkate alınmazsa yöneticiye yardımcı olmayacaklarını söylemektedir. Çünkü ne de olsa katkı vermişlerdir ve fikirlerinin sorulması gereklidir.

Page 68: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

İŞLEVSEL KATILIM

Apartman yöneticisi apartmanda yapılacak değişiklikleri bildirir ve apartman sakinle-rini bir ağaç dikme imecesine çağırır. Oluşan ağaç dikme grubu hangi ağacın nere-ye dikileceğine, ne kadar zamanda bir budanması gerektiğine karar verir ve dikim işlemini yapar. Apartman sakinleri elini hamura sokmaktan keyif almıştır, bu nedenle daha sonra budama ve sulama işini de bir düzene bağlar, görev dağılımı yapar ve hatta bahçenin meyve ağaçlarının bakımından sorumlu bir dernek kurmaya karar ve-rirler. Bir ay sonra apartman mavidir, bahçe meyve ağaçlarıyla doludur ve ağaçlardan sorumlu bir grup oluşmuştur.

Avantaj senaryosu: Yöneticinin yükü azalmıştır. Bahçe konusundaki şikâyet-ler grup tarafından da ele alınmaktadır. Bütçeden yana güzel bir tasarruf sağlan-mıştır ve durum uzun vadede çözülmüş gibidir.

Dezavantaj senaryosu: Apartmanın renginden hoşnutsuz ve hayallerinin dik-kate alınmadığından yakınan bir çoğunluk vardır. Bahçe grubu iyidir ama çok az kişiden oluşmaktadır ve çalışma sıkıntıları yöneticiye yansımaktadır. Yönetici apart-man yönetiminden ziyade insan ve grup yönetimine zaman harcamaktadır.

İNTERAKTİF KATILIM

Apartman yöneticisi apartmanda değişiklik gerektiğini apartman sakinlerine bil-dirmiştir. Apartman sakinleri ile görüşmeler ve toplantılar yaparak renkler ve olası bahçe düzenleri konusunda bilgi edinir, fikirler tartışılır. Bu görüşmeler ve toplantılar sonucunda apartman sakinleri bahçe konusunda bir grup oluşturmayı önerir, bu grup yöneticiyle eşgüdümlü çalışacak ancak kendi arasında bağımsız toplantılar da düzen-leyebilecektir. Yönetici devamında bir seri toplantı düzenleyerek apartman renginin ve bahçe düzeninin son kararının verilmesini sağlar. Bir ay sonra apartmanın dış cep-he boyası eski rengi kullanılarak yenilenmiştir, bahçede meyve ağaçlarının arasında bir salıncak, kaydırak ve apartman sakinlerinin akşamları birlikte çay içtiği bir taraça bulunmaktadır.

Avantaj senaryosu: Apartman sakinle-rinin çoğunluğu durumdan memnundur. Sonuçta istediği rengi elde edememiş olmayanlar da vardır ama fikirlerini dile getirmiş, savunmuş ama diğer sakinleri ikna edememiş olduklarının farkında-dırlar. Yöneticinin yükü büyük ölçüde hafiflemiştir, kararların sorumluluğu vebahçenin bakımı, korunması artık tüm apartmanın üzerindedir.

Dezavantaj senaryosu: Toplantılar, gö-rüşmeler zaman almış, zaman zaman ge-rilimler yaşanmıştır. Yöneticinin kontrolün elinden çıktığından endişe ettiği zamanlar olmaktadır. İşlerin bu kadar uzun sür-mesinden, yöneticinin kestirip atması ve kendi karar vermesi gerektiğini söyleyen daireler de yok değildir. Demokrasinin zorlukları kendini göstermektedir.

KENDİLİĞİNDEN İNİSİYATİF ALARAK KATILIM

Apartman sakinleri apartman boyasının döküldüğünü ve bahçenin daha iyi düzen-lenebileceğini düşünmekte ve apartman yöneticisine başvurmaktadır. Yönetici ve apartman sakinleri yeni boya ve yeni düzenlemenin nasıl bir süreçle kararlaştırılaca-ğını nasıl bir karar verme yöntemi izleneceğini birlikte belirler ve birlikte çalışarak uy-gular. 15 gün sonra apartmanın dış cephe boyası eski rengi kullanılarak yenilenmiştir, bahçede meyve ağaçlarının arasında bir salıncak, kaydırak ve apartman sakinlerinin akşamları birlikte çay içtiği bir taraça bulunmaktadır. Taraçada her ayın ilk Pazar günü pastalı börekli apartman yönetimi toplantıları yapılmaktadır.

Avantaj senaryosu: : Kararları alan ve uygulayan (yöneticinin de aralarında bulunduğu) tüm apartman sakinleridir. Çıkan kavgaları, tartışmaları rahatlatan başka apartman sakinleri de vardır. Ka-rarlar tüm sakinler tarafından alınmakta ve uygulanmaktadır. Yönetici karar veren ve uygulayan olmaktan ziyade tamamen karar alma ve uygulama süreçlerinde ki-şileri ve grupları koordine eden bir koor-dinatöre dönüşmüştür. Yasalara ve ulusal apartman yönetimi konularına ters düşen noktalarda süreçlere müdahale etmekte, ancak konunun çözümünü yine gruplara bırakmaktadır. Uygulamada tüm sakinler kendi kaynaklarını ortaya koymaktadırlar.

Dezavantaj senaryosu: Yönetici yöne-tim yetkilerini kaybettiği hissine kapıl-maktadır. Süreçler uzamıştır ve muhat-tapları çok sayıdadır. Yöneticinin kestirip atması ve kendi karar vermesi gerektiğini söyleyen daireler de yok değildir. De-mokrasinin ve koordinasyonun zorlukları kendini göstermektedir.

Ülkemizde geçmişte hazırlanan yönetim planlarının birçoğunda, katılımcılık derecesi genellikle ilk üç derecede, yani pasif katılım, bilgi vererek katılım ve fikir bil-direrek katılım düzeyinde olmuştur. Bu planların uygulama başarısına yönelik yapılan değerlendirmelerde, katılım derecelerinin başta arzu edildiği şekilde halkın alanı sahip-lenerek koruma çalışmalarında kamu kurumlarına yardımcı olması için teşvik etmedi-ği, hatta kurumlarla halk arasında çatışmalara neden olduğu dile getirilmektedir. Bu nedenle, günümüzde yapılan bazı çalışmalarda dördüncü derece ve beşinci derecelere ulaşılmaya çalışılmaktadır. Katılım derecesinin artırılması, bu amaçla ikili görüşmelerin yanı sıra küçük ve büyük çaplı odak grup toplantılarının düzenlenmesi, teşvik edilmesi ve/veya uygulamalı etkinliklerin yapılarak alan kullanıcılarının karar alma ve yönetim süreçlerinde daha çok insiyatif alarak alan yönetimine katkı vermeleri tavsiye edilmek-tedir. Alan yöneticilerinin katılım düzeylerinden hangisini seçeceği, mevcut kapasitesinden daha çok alandaki yönetimde halkın desteğini, katkısını ne kadar istediklerine bağlı olmalıdır. Her düzeyin kendine özgü sorunları vardır ancak bu sorunları çözmek amacıyla üretilen iletişim, uyuşmazlık yönetimi, müzakere, toplantı yöneticiliği, kolaylaştırıcılık gibi birçok yöntem bulunmak-tadır. Örneğin, taraflar arasında geçmişten bugüne uzanan derin bir çatışmayöneticiyi zor duruma sokuyor ve yoruyorsa “uyuşmazlık yönetimi” konusun-da bir uzmandan yardım isteyebilir ya da kendisi bu yöntemi öğrenmeye ve uygulamaya çalışabilir. Toplantılar olması gerektiğinden uzun sürüyor, taraf-

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy134 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 135

Page 69: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 137

lar toplantıyı anlamsız buluyor ve katılmıyorlarsa toplantıları düzenlerken eğitimli bir “ko-laylaştırıcı”dan yardım istene-bilir. Türkiye’de de bu yön-temler özellikle de özel sektör tarafından sıklıkla kullanılmak-tadır. Yönetim planlamasında tercih edilecek katılım düzeyi seçilirken bu yöntemlerin ko-layca öğrenilebileceği ya da bu konuda çalışan kişi ve kurum-lardan destek alınabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

2. ÇOKLU İLGİ GRUBU SÜREÇLERİ

2.1. Çoklu İlgi Grubu Süreci Nedir?

Karmaşık sorunlar yenilikçi çözümlere ihtiyaç duyar. Yenilikçi çözümlerse farklı ilgi gruplarının bir araya gelebildiği, deneyimlerini paylaştığı, beraber öğrendikleri ve kararlara beraber katkı koyabildikleri zaman ortaya çıkar. Başarının sırrı aslında kolektif sorumluluk ve becerilerden doğan fikirlerin planlara ve eylemlere dönüşmesinde yat-maktadır. Buna ulaşmanın yoluysa çoklu ilgi grubu süreçlerini kolaylaştırmaktan geçer. Çoklu ilgi grubu süreci, farklı grupların yapıcı bir yönde, iletişim ve karar verme aşa-malarında bir araya getirilmesi amacıyla uzun vadeli süreçleri tasarlamak ve kolaylaş-tırmak temeline dayanmaktadır. Çoklu ilgi grubu süreçleri farklı kavram ve yaklaşımlardan ortaya çıkmıştır. Teknik ve ekonomik bakış açısı sürdürülebilir gelişmeye bağlı olan karmaşık konuları çözmek konusunda yeterli olmamış, bu nedenle etkileşimli (interaktif) ve diyalog sü-reçlerini öne çıkaran bakış açıları gelişmeye başlamıştır. Bu bakış açısı, sosyal öğrenme ve çoklu ilgi grupları katılım fikirlerinden oluşmuştur. Değişebilmek için öncelikle öğrenmek gerekir. Yetişkinler genelde deneyimle-rinden öğrenirler. Sosyal öğrenme ise, toplumdaki farklı grupların ki bunlar topluluk, iş veya devlet temelli olabilir, çevremiz, ekonomimiz ve toplumumuzla birlikte çalışmayı öngörür. Katılımcılık fikri daha çok yerel anlamda gelişmenin daha etkin ve kişilerin kendi gelişimlerini sağlamak amacıyla oraya çıkmıştır. Çoklu ilgi grubu süreçleri daha yüksek seviyelerde ele alınarak devleti, şirketleri ve sivil toplumu beraberce bir etkile-şim, diyalog ve öğrenme sürecinde ele alır.

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy136

SORU: Yönetiminden sorumlu olduğunuz alan için iki yıllık bir planlama süreci tasarlayın. İki yıllık bu sürede ilk ne yapardınız, onu ne takip ederdi? Örneğin alan tanımı bölümü ne zaman başlayacak, ne kadar zamanda yapı-lacaktır? Değerlendirme bölümü ne zaman başlayacak, ideal hedefler ve diğer aşamalarne zaman ve kim tarafından yapılacaktır? İlgi grupları hangi aşamalarda karar verme sürecine dâhil olacaktır? Bunu nasıl (örneğin bilgi verme, danışma, çalışma grupları oluş-turarak birlikte çalışma, vs) yapmayı planlı-yorsunuz? Yani hangi aşamada hangi katılım düzeyini hedefliyorsunuz?

SORU: Bu süreci ilgi grupları ile birlikte tasarlasanız nasıl bir fark olurdu?

2.2. Çoklu İlgi Gruplarını (ÇİG) Kolaylaştırma Çerçevesi:

Teoriyi anlamak ve oluşturmak

İnteraktif öğrenme süreçleri yaratmak

Destek verecek

kurumları sağlamak

ve anlamak

Kişiler arası iletişim ve

liderlikbecerileriningeliştirilmesi

ÇİG’lerikolaylaştırmak

ve sosyal öğrenmeyi

teşvik etmek

Çoklu ilgi gruplarının tasarlanmasını uyuşma yollarını öğrenme süreci gibi ele alabiliriz. Çerçevemizi oluşturup, stratejik planlamamızı gerçekleştirip uygulamaya koyduktan sonra sürekli bir izlemeyle öğrenmeye ve uyarlamaya devam ederiz. Çoklu ilgi grubu süreçlerinin temel amacı, kurumları ve farklı ilgi gruplarını anlayarak, öğ-renme süreçlerini tasarlayıp uygulamaktır. Ayrıca, bu süreçlerde bunu sürdürebilecek kişilerin yetişmesini sağlayabilmek amacıyla iletişim ve liderlik becerilerini geliştirmek, bu yapıya destek sağlayacak kurumların varlığını sağlamaya yönelik adımlar atılarak yönetimin sürdürülebilirliğini sağlamak hedeflenir. Çoklu ilgi grubu süreci, farklı seviyelerde bulunan ilgi gruplarının diğer ilgi gruplarını anlamalarını sağlamak ve bunu pekiştirmek için kolaylaştırıcılığa ilişkin bilgi ve becerilerini geliştirerek kendi çoklu ilgi süreçlerini planlamalarını amaçlar. Ortaya çı-kan sorunların herkesçe çözüme ulaştırılarak ve sosyal değişimler yaratarak ilgi grupla-rının karar verme mekanizmalarına etki etmesini arzu eder. İnsanların var olan moti-vasyon ve değerleri yoluyla faaliyetlerin belirlenmesine katkıda bulunmak gibi yararlar sağlar. Ayrıca, çoklu ilgi grubu süreci katılımcılığı arttıran araç ve yöntemlerin uygulan-masını, çatışma yönetimi hakkında farkındalık yaratma desteğini veren bir süreçtir. İlgi grubu analizleri aracılığıyla alanda bulunan veya alanı kullanan diğer kesimleri tanır ve farklılıkların anlaşılmasına olanak sağlar.

Page 70: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy138 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 139

3. PAYDAŞ-İLGİ GRUBU ANALİZİ

Tarım için sulama suyu sağlama, otlatma için mera alanları, kuş gözlem için uygun habitatlar gibi alanlarımızın çoğu farklı paydaşlarca kullanılan ve çatışma yara-tan kaynaklara sahiptir. Bu alanların başarılı yönetimi, farklı paydaşların belirlenmesine ve kaynakların hangi biçimde kullandıklarının tanımlanmasına ve iyi anlaşılmasına da bağlıdır. Doğal alanların yönetimi tarihinde yürütülen projelerde işbirliği konuları-na önem verilmemesi ve yerelde değişimlerin zarar getirebileceği inancı başarısızlık nedenleri arasında yerini almıştır. Ancak, bu süreçte başarılı olan projelerin genellikle yerelde çeşitli paydaşlardan almış olduğu destekle gerçekleştiği de ortaya çıkmıştır. İlgi grubu analizi, doğal kaynakların kullanımı ve korunmasıyla ilgili farklı çıkar gruplarının tanımlanmasını ve bu çıkarlardan doğan çatışmaların çözümü için araçlar sağlar.

3.1. Paydaş ya da İlgi Grubu Nedir?

Alan yönetiminden doğrudan ya da dolaylı, olumlu ya da olumsuz olarak etkile-nebilecek ve yönetimi etkileyebilecek kişiler, topluluklar, örgütler, kurum ve kuruluşlar ilgi grubu tanımının içine girer. İlgi grupları resmi veya gayri resmi, çiftçilerden kamu kurumu mensuplarına kadar geniş bir yelpazeyi oluştururlar. Anahtar ilgi grubu: Proje, plan ya da alan yönetimi açısından sorunun çözü-münde önemli rol oynayabilecek kişi veya gruplardır.

3.2. İlgi Grubu Analizi Nedir?

Anahtar grupları veya ilgi gruplarını tanımlayarak sistemi anlamaya yönelik yaklaşımdır. Bu sistem içerisinden çıkar derecelerini ve katılımlarını değerlendiren bir yöntemdir. Belirli bir kaynakla bağlantılı olarak ilgi gruplarının niteliklerini, aralarındaki ilişkilerini ve çıkarlarını ortaya koyar. Bu analiz, ilgi gruplarının belirlenmesi ve tanım-lanması için kullanılan araçları barındırır ve genellikle yönetim planının durum analizi-sürecinde ele alınır.

3.3. İlgi Grubu Analizi İhtiyacı Nerelerde Karşımız Çıkar?

Planlanan bir projenin hazırlık aşamalarında farklı ilgi grupları arasındaki pa-zarlıkların belirlenmesine ve beklenmeyen durumların ortaya çıkarılmasına destek verir. İlgi grubu analizi, başarılı bir tasarım ve uygulamayı kolaylaştırır. Alanda var olan et-kileşimleri ortaya koymak, anahtar ilgi gruplarının ortak bir bilinçle hareketlendirilme-lerini sağlamak, müdahale ve yaklaşımları tasarlamak için temel oluşturmak, politika süreçlerinde bir yönetim aracı ve çatışmaları önceden görmeye yönelik bir araç olarak karşımıza çıkar. İlgi grubu analizinin hedefi bir müdahalenin veya bir projenin çıktılarından etkilenecek kişi veya kurumların tanımlanmasıdır. Planlamanın tasarlandığı süreçler içerisinde kimlerin olduğunun belirlenmesi, katılımcılık stratejisinin belirlenmesi, ilgi

gruplarının hareketlendirilmesi, anahtar ilgi gruplarının ihtiyaç ve çıkarlarını anlayarak bir başlangıç yapılması projenin başarısı için önem taşır.

3.3. İlgi Grubu Analizi Safhaları

1. Analizin hedeflerini tanımlamak2. Konuları/ sorunları bir çerçeveye oturtmak 3. Karar vericileri ve ilgi gruplarını tanımlamak4. İlgi gruplarının çıkarlarını ve gündemlerini araştırmak5. Alanla etkileşimi ve bağımlılığı araştırmak – çatışmalar ve işbirlikleri, pazarlıklar ve işbirliği olanakları.

İlgi grubu analizleri durum analizlerine başlamadan önce projenin amacını belirmemize katkı sağlar. Sorun tanımlama ve analiz safhala-rında farklı ilgi gruplarının ihtiyaç ve çıkarlarını anlamaya yönelik yol gösterir. Projenin strate-jisini veya politikasını oluşturmakta ışık tutar. Çatışan çıkarların nasıl dengeleneceği konusunda destek sağlar ve uygulamada katılımı sağlayabil-mek için rehberlik edecek bir temel dokümandır. Ayrıca, alanın yönetimine ilişkin kararların alınması safhasında hangi ilgi grup-larının katılımının olmazsa olmaz olduğunu söyleyecek veriyi sağlar.

3.4. İlgi Grubu Analizleri İçin Yöntem ve Araçlar

İlgi grubu analizlerinin yapılmasında birçok farklı araç bulunmaktadır. Aşağı-da sıkça kullanılan araçlardan birkaç tanesi örnek olarak verilmektedir. Bu örneklerin bazılarının tüm gruplarla birlikte yapılması farklı ilgi gruplarının alanla ilişkisi olan diğer grupları da tanımasını sağlar. Projenin veya planın hazırlanmasında öncelik ve önem derecelendirilmesini gösteren kurum içi bir ilgi grubu analizi tablosunun yapılması pro-jenin takibi açısından katkı sağlar.

3.4.1. İlgi Grubu Analizi Tablosu:

Amaç: Alanda bulunan farklı ilgi gruplarının özelliklerini ve yaklaşımlarını görebilmek. Bunlara göre atılabilecek adımları, hassas yaklaşılması gereken ilgi gruplarını belirle-mek.

Adımlar: 136. sayfada verilen tablo sadece bir örnektir. Alanın özelliklerine göre bu tabloda bulunan sütunlara eklemeler veya çıkarmalar yapmak mümkündür. Tablo hem görüşülen ilgi gruplarının özelliklerini sıcakken tabloya aktararak süreç boyunca nabız ölçmek için katkı sağlar, hem de bazı önemli detayların unutulması ihtimalini ortadan kaldırır.

İlgi grubu analizi yaparken sorulması gereken anahtar sorular:

- Tanımlanmış bir proje/prog-ram çerçevesinde sistemdeki ilgi grupları kimlerdir?- Çıkarları, bakış açıları ve hedef-leri nelerdir?- Ne kadar önemliler?- Nasıl etkileniyorlar?- Projenin/programın çıktılarını nasıl etkiliyorlar?- Ne tür ilişkileri var?- İlgi grupları nasıl katılmalı ve katkı koymalı?

Page 71: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Öneriler:İlgi grubu analizi tablosu çok fazla detay barındırması ve çeşitli yargıları da sergilemesi açısından daha çok kurum içinde kullanılması tercih edilen bir araçtır.

3.4.2. Zengin Resimleme:

Amaç: Durum veya projede önemli olan veya ele alınması gereken unsurları resimle ortaya koymak. Resim üzerinde ilgi gruplarını ve konuları, aralarındaki ilişki ve etkile-şimleri ortaya koymak.

Adımlar:

1. Geniş bir kâğıt üzerinde tartış-mak istediğiniz konuyu (proje/grup) semboller ve kelimeler kullanarak bir “resim” çizin (veya bir harita).

2. Katılımcılardan sürece dâhil olan fiziksel varlıkları çizmelerini isteyin. Örneğin kritik kişileri, kurumları veya alanın özelliklerini çizmelerini isteyin.

3. Katılımcıların resimlerini, anahtar unsurları ve aralarındaki anahtar bağ-lantıları anlatarak sunmalarını isteyin.

4. Birden fazla grup varsa resimleri karşılaştırarak aynı olan ve farklılaşan fikirleri kümelendirin. Bu sayede, tartışılacak en önemli konuları tanımlar ve dâhil edilmesi gereken ilgi gruplarını ve odaklanılması gereken kritik başlıkları ortaya çıkarırsınız.

Öneriler:Zengin resimleme, tartışmaların başlatılmasına, genişletilmesine ve durumun herkesçe anlaşılmasına olanak sağlar. Resim size nelerin değiştiğini söylemez ama bu tartışma-larla ortaya çıkabilir.

Bir gruba kimleri dâhil edeceğinizi dikkatlice seçin. Eğer temsili bir resim istiyorsanız o zaman gruplandırmanız karşılaştırma yapabileceğiniz şekilde olmalıdır. Dolayısıyla odaklanılmış bir konu için oluşturduğunuz gruplar da farklı olacaktır.

Bu çalışmada farklı konu/resimleri çizmek için bölgenin haritasını da kullanabilirsiniz.

3.4.3. Venn Diyagramı:

Kurumsal Bağlantı Diyagramı veya Chapati Diyagramı olarak da adlandırılır.

Amaç:Değerlendirilen konu çerçevesinde bireylerin, kurumların, proje veya hizmetlerin birbi-riyle nasıl ilişkilendiğini veya üst üste geldiğini ve önemlerini ortaya çıkarır.

Paydaş Özellikler Ana İlgileriÇıkarlar/ Korkular/Beklentiler

Değişim için Kapasite + Motivasyon

Bölge Halkı

*Geçimini sağlıyor *Alanı kullanıyor*Orada yaşıyor

Doğal kaynakların kullanımı

*Ekonomik girdi

*Kaynakların tükenmesi

*Sürdürüle-bilirlik

*Yoksul*Daha fazla kazanç

*Eğitim seviyesi yüksek

*Menfaat ve çıkarları kaybetme

*Pratik *Sinirli *Becerikli

Yerel Yönetimler

*Yerel avantajlara sahip

*Yerel sorunlara ilgisi olduğunu yöre insanlarına göstermek istemesi

*Konumunu kuvvetlendirir

*Karar alan ve uygulayan kurumlardır

*Kanuni zorunluluk

*Konumunu kaybeder

*Prestij sağlama

*Siyasi baskı

*Ekonomik kayba uğraması

Alandaki Kaynak Kullanıcıları

ÖRNEK:Su Ürünleri Kooperatifi

Geçimini sağlıyor

aşırı balık avı eğilimi

Projeden zarar görmek ve göllerin kapatılması. Gölde balık tutma hakkını yitirmek

Süreci takip edip yararına işlemesini sağlamak istiyor.

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy140 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 141

Page 72: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 143

4. KOLAYLAŞTIRICILIK

Katılımcılığın tarihi bölümünde de belirtildiği üzere geçtiğimiz yıllarda yerel top-luluklarla çalışma kültürünün oluşturulması yönünde önemli adımlar atılmaya başlan-mışır. Eğer sulakalanlar etrafında alanı kullanan ve yöneten topluluklar yaşıyorsa onla-rın ihtiyaç ve kararları ile ilgili sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu sorunlardan bazıları arazi mülkiyetine dair anlaşmazlıklar, korunan alan içerisinde gerçekleştirilen yasa dışı faaliyetler olabilir. Sulakalan yönetimi akla geldiğinde yereldeki insanlar hak-kında bilgi edinmek ve ihtiyaçlarını da ortaya koymak gerekir mi? Sulakalan yönetim planı hazırlayan veya uygulayanlar karar alma süreçlerini kullananlar ile etkin kaynak yönetimi arasında nasıl daha iyi kolaylaştırabilirler? Kolaylaştırıcılık etkin yönetim, müzakere, yönetim anlaşmalarının yapılması ve kullanıcıların kapasitelerinin arttırılması konularının arasından önemli bir bölüm olarak karşımıza çıkmaktadır. Etkin olabilmek için sulakalan yönetim planı hazırlayan kişilerin kolaylaştırıcılık rolünü benimsemeleri ve iletişimi kuvvetlendirecek, paylaşım, problem çözme ve süreci kolaylaştırma becerilerini geliştirmeleri, böylece kullanıcıların kendileri için karar alma-larını sağlamaya destek verebilmeleri gerekir. Buna ulaşabilmek için grup dinamiklerini anlayabilmek, farklı açılardan bakabilmek ve gerek alan dışından olanlar gerekse alan kullanıcıları açısından iletişim kanallarını açık tutmak gibi becerilere sahip olmaları ge-reklidir. Bu beceriler grup süreçlerini anlayabilmekle birlikte kullanıcıların ihtiyaç ve taleplerini de göz önünde bulundurarak gerekli müdahaleleri tanımlamalarını sağlaya-caktır.

4.1. Kolaylaştırıcı Nedir?

Kolaylaştırıcı bir etkinliğin en kısa sürede ve en verimli şekilde hedefine ulaş-masını sağlayan kişidir. Kendi fikri ya da başkalarının fikirlerini yargılama hakkı yok-tur. Tarafsızdır. Hedefi katılımcıları en etkili bir biçimde sonuca götürmek, sıkılmadan, yorulmadan etkinliği tamamlamalarını sağlamaktır. Bu konuda eğitim almış deneyimli kişiler bulunmaktadır. Eğitim alınarak ve bazı beceriler geliştirilerek kısa sürede kolay-laştırıcılık becerileri edinilebilir. Bu konuda hiç bir deneyimi olmayanların iyi kolaylaştırı-cı varlığında yapılan bir toplantıyı izlemeleri ve avantajları tartmaları önerilir.

Kolaylaştırıcı:

• Herkesin rahat konuşabilmesi için güvende hissetmesine ve farklı fikirlere saygı gös-terilen bir güven ve açıklık ortamının kurulmasına yardımcı olur.• Herkesin dâhil olduğunu ve katılma şansı olduğu hissinin varlığından emin olur.• Cevapları veren kişi değil, grubun cevaplandırmasını sağlayan kişidir.• Tartışmayı yönlendirir ama tartışmaya hükmetmez.• Konu hakkında yönlendirici sorular sorabilecek kadar bilgi sahibidir.• Taraflar arasında işbirliğini güçlendirici ilişkiyi kurar. Bunun için kolaylaştırıcı öncelikleherkesle eşit mesafededir ancak ilişki kurulduktan sonra gelişimi tarafların da sorumlu-luğundadır.• Öğrenme için bir yapı oluşturur. Bu yapı içerisinde toplantıları düzenleme ve gözlem-

Tanım:Her varlık bir çemberle gösterilir. Çember ne kadar büyükse önemi de o kadar büyük olur. Çemberleri birbirine ne kadar yakın koyarsanız aralarındaki etkileşim o kadar fazladır. Geniş çemberler büyük kurumları temsil eder. Birbiri üzerindeki çemberler birbiriyle etkileşim halindeki kurumları gösterir ve büyük bir çember içindeki daha ufak çember o kurumun bir bileşenini gösterir. Diyagramlar kesilmiş çemberlerle yaratılabi-leceği gibi çizilerek de gösterilebilir. Gruplar diyagramlarını bir araya getirip değişiklik-ler üzerinde tartışabilir. Tartışmalar çatışma yönetimi veya kurumsal kapasite geliştir-me konularını gündeme getirebilir.

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy142

Page 73: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi

leme, açılış ve kapanış konuşmaları ve konunun dağılmamasının sağlanması da bulu-nur. • Hazırlık çalışmalarının tamamlandığından emin olur, malzemelerin hazırlanması, gö-rüşmelerin yapılacağı yerlerin belirlenmesi işlerini de takip eder.

Kolaylaştırıcı Ne Değildir?

• Sorumlu olan kişi: Kolaylaştırıcı toplantı yöneticisi ya da başkanı değildir. Diğer katı-lımcılar üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Toplantının sorumluluğu taraflar üzerindedir vetoplantı sonuçları taraflarca üretilir. Kolaylaştırıcı yalnızca bu süreci daha kolay, dahakeyifli bir hale getirir. Aynı şekilde gündem sadece kolaylaştırıcının tekelinde değildir.Seçilecek konular hakkında katılımcıların seslerinin duyulması gerekir.• Konuşmacı: Kolaylaştırıcı da aslında tüm konuları eşit bir taraf gibi araştırarak ve başkalarının bireysel deneyimlerini aktararak bu öğrenme sürecindeki yerini alır.• Uzman: Görüşmeleri ayarlayan, kurgulayan kişi olsa da her konuda bazı taraflar ka-dar bilgisi olmayabilir. • İlginin odağı: İyi bir kolaylaştırıcı genellikle diğerlerinden daha az konuşur; konuş-mak yerine diğerlerinin tartışmalara katılımına destek verir.• Hakem: ortak öğrenme süreçlerinde bazı fikirlerin “doğru” veya “daha doğru” olarak tanımlamaz.

Kolaylaştırıcılıkta Unutulmaması Gereken Temel Bilgiler

1. Kolaylaştırıcı “güvenli alan” kavramını öne çıkarır. Özellikle “has-sas” konular herkes için farklı olabilir. Dolayısıyla fikirleri “doğru” veya “yanlış” olarak belirlememek gerekir. Her fikir önemlidir ve kolaylaş-tırıcı kişilerin kendi fikirlerini gruba sunmaları konularında teşvik edici olmalıdır.

2. Katılımcılarınızın sessiz olması durumunda önceden konu açıp de-rinleştirecek hazır sorularınızın olması hayati bir önem taşır. Onlara sorular sormak düşüncelerinin bir konu etrafında ortaya çıkmasını sağ-layacaktır. Kolaylaştıracağınız oturuma aklınızda bu sorularla gelmeniz tartışmayı gerçekleştirmek adına önemli bir adım olacaktır.

4.2. İyi Bir Kolaylaştırıcı Olmak İçin Neler Gerekir?

İyi bir kolaylaştırıcının en önemli özelliği konular hakkındaki tarafsızlığını koru-yabilmesidir. Kişinin hassaslıklarına ve inançlarına karşı tarafsız olma gibi bazı kaliteli yanları kişiliğine bağlıdır. Ancak yine de deneyim ve farkındalık herkesin kolaylaştırıcılık becerilerini geliştirebilir.

Bireylerin hislerine karşı hassaslıkla yaklaşmak: Güven ve saygı dolu bir ortam yaratabilmek için insanların konulara, fikirlere ve diğerlerinin verdiği tepkilere na-sıl cevap verdiği konusunda farkındalığa gerek duyar. Birçok kişi rahatsız oldukları, incindikleri veya kızdıkları konuları ifade etmez; bunun yerine tartışmadan hatta çoğu zaman gruptan sessizce çekilirler. İnsanların nasıl hissettiklerinin anlaşılması ve farklı durumlara nasıl karşılık verdiklerini çözmek kolaylaştırıcılığın en kritik becerilerinden bir tanesidir.

Grubun hislerine duyarlılık: Hangi grup olursa olsun parça parça ele almak yerine tamamını ele alabilmek her zaman daha iyidir ve grup “kimyası” genelde paylaşılan duyguları yansıtır. Bunlar: heves, huzursuzluk, öfke, sıkıntı, memnuniyet, şüphe ola-bilir. Kolaylaştırıcılık için grup dinamiklerini algılamak ve onlara cevap vermek öncelikli bir adımdır.

Dinleme kabiliyeti: Kolaylaştırıcı bir yandan bireylerin grup içindeki hislerini çözmek için dikkatle dinleme yoluyla hissetmeyi öğrenirken, kelimelerin anlamlarını hatta ses tonlarının kelimelere verdikleri anlamları da çözmeye başlar. Gerçekten de kolaylaştırı-cılar gruptaki diğer kişilere göre genelde daha az konuşurlar. Kolaylaştırıcılar genellikle tekrar eder, özetler veya diğerlerinin söylediklerine doğrudan yanıt verirler.

Nezaket: Bazen kolaylaştırıcı grubun iyiliği için rahatsızlık verici eylemler veya tu-haf şeyler söylemek zorunda kalır. Bunu dikkatlice ve nazikçe yapmak çok önemlidir. İnsanların geçim kaynaklarıyla ilgili konular güçlü duyguları veya çatışmaları ortaya çıkarabilir. Duygusal konularla uğraşırken kolaylaştırıcının çok özenli olması gerekir.

İşbirliğine inanmak: Ortak öğrenme bazı zamanlarda sinir bozucu ve etkin değil gibi görünebilir ve böyle zamanlarda kolaylaştırıcılar kendi rollerinden çıkıp geleneksel bir öğretmen rolüne bürünmeye eğilimli olurlar. Ancak yine de ortak öğrenme hakkındaki değere inanmak kolaylaştırıcının hâkimiyet kurma rolüne karşı durabilmesine yardım-cı olacaktır. Aynı şekilde kolaylaştırıcı grubun diğer üyeleri içinden görevini paylaşma konusunda istekli olmalıdır.

Zamanlama konusunda hassasiyet: Kolaylaştırıcı zamanla ilgili “altıncı duyu” ge-liştirmeye ihtiyaç duyar: Ne zaman tartışmayı alevlendireceğini, ne zaman konuyu de-ğiştireceğini, ne zaman çok uzun süre konuşan birini durduracağını, ne zaman verilen süreyi uzatan bir konuşmaya izin vereceğini ve ne zaman sessizliğin biraz daha uzun süre bırakılması gerektiğini bilmesi gerekir.

Esneklik: Kolaylaştırıcılar plan yapmalı ancak bu planlarını duruma yanıt verecek şekilde değiştirmeye de hazırlıklı ve istekli olmalıdırlar. Çoğu zaman grup bir oturumu beklenmedik bir tarafa yönlendirebilir veya belli bir konu üzerinde daha fazla zaman

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy144 145

Page 74: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

isteyebilir. Kolaylaştırıcı grubun ihtiyaçlarını değerlendirip buna nasıl yanıt vermesi gerektiğini tanımlayabilmelidir. Her tartışma önemlidir, bu yüzden bazen kolaylaştırıcı-nın konunun tam olarak ele alınması için bir konuyu kaldırma kararını da verebilmesi gerekir.

Mizah duygusu: Bir kolaylaştırıcının hayatın getirdiği ironileri takdir edebilmesi, ken-dine gülebilmesi ve başkalarının sevinçlerini diğerleriyle paylaşabilme yeteneği herkes-le deneyimlerini paylaşmasını sağlar.

Kaynak ve yaratıcılık: Her grup kendini oluşturan insanlar kadar farklıdır. İyi bir ko-laylaştırıcı genel bir program ve hedefe ihtiyaç duyar, ancak bunları şartlara ve fırsat-lara göre geliştirmesini ve değiştirmesini de bilmelidir. Örneğin kolaylaştırıcı, grubun içerisinde bulunan kişilerin beceri ve deneyimlerini de sürece katabilmelidir.

Kolaylaştırıcılık aşağıda sıralanan konuların iyi anlaşılmasını gerektirir:

Topluluk - Tartışmayı kolaylaştırdığınız topluluğun yönlendirici normları nelerdir? Ko-laylaştırıcılık kişi ve bir grubun üyesi olarak seslerin ortaya çıkmasını sağlayacak alan ve zamanı yaratır.

Gözlemleme – Kolaylaştırıcı grupla birlikte tartışmada rehberlik görevini üstlenir. Bir oturumu kolaylaştırırken gözlem ve yansıtma yoluyla katılımcılara dönüm noktalarında nasıl katkı verebilecekleri konusunda yardımcı olur.

Esneklik – Kolaylaştırıcılar doğrusal olmayan tartışmalara hazırlıklı olmalıdırlar. İnsan-lar konunun etrafında sürekli dönebilirler. Geriye yaslanıp rahatlarken bir anda tar-tışmanın göbeğinde olabilirler. Kolaylaştırıcılar esnek olabildiklerinde tartışmayı en iyi biçimde yönlendirebilirler.

Hayal gücü – Kolaylaştırıcılar katılımcılara hayal güçlerini kullanarak beyin fırtına-sı yapmalarını sağlarlar. Zaman sınırlayıcı olduğunda ve fikirler çok soyut olduğunda tartışmayı toparlama konusunda önemli bir rol oynarlar. Katılımcılara bilgiyi paylaşma-larına ve olasılıkları düşünmelerine fırsat verir ancak bir konuyu derinleştirmek için bir zaman sınırlaması olduğunu da unutmazlar.

Sabır – Bir söyleşiyi, konuşmayı kolaylaştırmanın en sinir bozucu yanlarından bir tane-si özellikle de konu hakkında bilgi sahibiyseniz onu anlayıp diğerinin bir sonuca ulaş-ması için gereken zamanın verilmesidir. Kolaylaştırıcılar soğukkanlılıklarını kaybedip hızlı yargılara varamazlar. Sabırlı olmaları gerekir.

Denge – Etkin koylaştırıcılık, iddiacılık ve diğerlerine desteği dengeler. Böylece tartış-malarda bireylerin ve kurumların sesleri duyulur ve saygı gösterilir.

Kabul – İyi kolaylaştırıcılar bireyleri kabul eder ve diğerlerinin fikirlerini tanırlar. Ka-tılımcılar önlerindeki engelleri kaldırıp kendileri olmaya başladıklarında bunun belirtil-mesi ve kabul edilmesi (onaylanması) önemli bir adımdır. Ayrıca kolaylaştırıcı olarak kendini de ifade etmeli ve samimi olmalıdır.

Sessizlik – Bir kolaylaştırıcı için en zor şey sessizliğe izin vermektir. İşiniz sessiz zamanları doldurmak değildir. Sessizliği her zaman bu şekilde yorumlamak zorunda de-ğiliz. Zira katılımcıların zihinlerinde düşünceler oldukça yüksek seste gelişiyor olabilir. İyi kolaylaştırıcılar tüm katılımcıların sürece dâhil olduğundan emin olurlar. Genellikle sessiz olanların fikirlerinin sorulması gerektiği gibi sessizliklerine de saygı göstermek gerekir.

Meydan okuma – Kolaylaştırıcılık “işleri daha kolay hale getirmek” anlamı taşır ancak yine de kolaylaştırıcılar, katılımcılara meydan okuyarak farklı düşünmelerini ve diğer seçenekleri gözden geçirmelerini sağlamak gibi bir göreve de sahiptirler. Bu çatış-madan ziyade katılımcılara alternatif seçenekleri ortaya çıkarmak konusunda destek sağlar. Grup tartışmaları sürecindeki katılımcılar sürece sahip çıkmayı kabullenirler. Tartışmadan sorumludurlar ve diğer katılımcıların da bir deneyim çıkarmasını sağlama-yı amaçlarlar.

İlişki – Kolaylaştırıcı diğerleriyle iletişim kurarak, kendileriyle de ilişki kurmalarını sağlamasından dolayı tarafların birbirlerini anlamasını sağlar. Özellikle zor konulardailişkinin kurulması daha fazla zaman alabilir. Kolaylaştırıcılar deneyim kazandıkça katı-lımcıların ne zaman müdahil olduklarını daha rahat kavramaya başlarlar. Katılımcılarla ilişkilerin kurulmasına destek verirler.

Kolaylaştırıcılar İçin Kişisel İpuçları

• Rolünüz ile ilgili çok açık olun: Bir öğretmenden çok sürecin içeri-sine dahil birisi olduğunuzu kelimelerinizden çok davranışlarınız ortaya koyacaktır.• Gözlerinizin farkında olun: Katılımcılarla göz temasını sağlayın.• Sesinizin farkında olun: Çok yüksek, çok yumuşak veya çok fazla konuşmamaya özen gösterin.• Vücut dilinizin farkında olun: Nerede oturacağınızı veya ayakta duracağınızı belirleyin. Farkında olmadan uygunsuz bir otorite sergile-yebilirsiniz.• Sorumluluğunuzun farkında olun: Herkesin kendini dinletme şan-sı olduğundan ve eşit davranılacağından emin olun; Fikir farklılıklarını yüreklendirirken kavgaların önünde durun; Hâkimiyet kurmaya çalışan-ları engelleyin; Kararsız olanların konuşmalarını sağlayın. • Toparlama ihtiyacının farkında olun: Gerekli olduğu zamanlarda açıklayın ve özetleyin; Bir tartışmayı uzatacağınız zamanı veya diğer konuya geçmeniz gereken zamanı belirleyin; Grup konu dışına çıkmaya başladığı zaman uyarın.• Gücünüzün farkında olun ve onu paylaşın: Diğerlerinin de so-rumluluk almasını isteyin.

Kolaylaştırıcılık süreci bazı zamanlarda uzman desteğine ihtiyaç duyabilir. Bura-da amaç, alanda meydana gelen bir durum karşısında, bu bilgiler ışığında değerlendir-me yapılmasını sağlamaktır. Karmaşık durumlar karşısında kolaylaştırıcılık konusunda destek sağlayan kurum veya kişilere başvurmak ihtiyacını göz ardı etmemekte fayda vardır.

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy146 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 147

Page 75: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

5. İLETİŞİM

Toplumda ortaya çıkan birçok sorunun temelinde insanların iletişim kurmakta başarısız olmaları yatar. Hatalı iletişim birçok sorunun doğ-masına neden olur. İnsanları karışıklığa yönlendi-rerek çok başarılı bir planın çökmesine neden olur. Oysa iletişim, bir kişiden diğerine veri ve fikirlerin takasıdır. Bir göndericinin bir alıcıya fikir ulaştır-masıdır.

• Etkin İletişim Nedir?

Etkin iletişim sadece alıcının, göndericinin gönderdiği mesajı veya fikri tam anlamasıyla gerçekleşir. İletişim süreci üzerinde durmak önemlidir. Çünkü bu sürecin yönlendirilmesini, koordine edilmesini, değerlendirilmesini ve geliştirilmesini sağlar. Bir kurumun veya toplumun üyelerini yukardan aşağıya, aşağıdan yukarıya ve yan yana anlamayı ve dâhil edilmelerini sağlayan zincirleme bir süreçtir.

• İletişim Süreci

Düşünce: Önce veri göndericinin aklında var olur. Bu bir kavram, fikir, veri veya duygu olabilir.Kodlama: Arada mesaj alıcıya kelimeler ve başka sembollerle gönderilir.Kod Çözme: Sonunda, alıcı anladığı bilgiyi kelime veya sembollere çevirir.

Mesajın gönderilmesi sırasında alıcı bir süreç-ten geçer: içerik ve bağlam sürecinden. İçerik (sözlü iletişim) dil olarak bilinen kelimeler ve sembollerdir. Bağlam (sözsüz iletişim) ise içerisinde ses tonunu, gözlerdeki bakışları, vücut dilini, el hareketlerini ve duyguların (kızgınlık, korku, güven, güvensizlik vs.) durumunu barındırır. Sözsüz iletişim veya bağlam çoğu zaman duyduğumuzdan çok gördüğümüze inan-dığımız için yanlış anlaşılmaların nedenidir. Birbirimizi anlamak için çok güçlü iletişim araçlarıdır. Gerçekten de sözsüz iletişimin akıcılığına sözlü davranışlardan çok daha fazla güveniriz.

• İletişimin Engelleri

Kültür, geçmiş ve eğilimler: Geçmiş deneyimlerimiz mesajların anlamını değiştirme-sine neden olur. Kültürümüz, geçmişimiz ve eğilimlerimiz sadece yeni bir şeyi anla-mamızda yol gösterici oldukları zaman olumlu olabilirler, ancak bir mesajın anlamını değiştirmemize neden oldukları zaman iletişim sürecini sekteye uğratırlar.

İletişimimizin %55’ini yüz ifadelerimiz, duru-şumuz ve hareketleri-mizle gerçekleştiririz.

Mesajımızın %7’sini söz-lerle %93’ünü ise sözsüz

ulaştırırız.

Saf iletişim mümkün değildir!

Sürekli iletişim halindeyiz ancak farklı algılıyoruz!

Gürültü: Ekipmanlar veya çevredeki sesler açık iletişimi engeller. Alıcının ve gönderici-nin mesajı birbirlerine gönderirken odaklanabilmesi gerekir.

Kendimiz: Karşımızdakinin yerine kendimize odaklanmak karışıklık ve çatışmaya neden olabilir. Etkin iletişim söz konusu olduğunda kendimizi çok fazla öne sürmekten vazgeçmeliyiz. Buna neden olan faktörlerden bazıları savunma (birinin bize saldırdığını hissederiz), üstünlük (başkalarından daha iyi bildiğimizi düşünürüz) ve egodur (faaliye-tin merkezi olduğumuzu düşünürüz).

Algılama: Karşımızdakinin çok hızlı, akıcı olmayan bir biçimde ve açıkça telaffuz etme-diğini hissedersek onu göz ardı edebiliriz. Ayrıca önyargılı tavırlarımız dinleme yetimizi etkileyebilir. Yüksek mevkideki kişileri yargısız dinlerken daha düşük mevkidekileri göz ardı edebiliriz.

Mesaj: Fikir yerine olgulara odaklandığımız zaman dikkatimizin dağılmasına neden oluruz. Eğitim geçmişimiz bunu test ve sorularla pekiştirir. Dilin yapısından kaynak-lanan dikkat dağınıklığı ise, bir kelime tercih ettiğimiz anlamı dışında kullanıldığında ortaya çıkabilir. Örneğin “Başkan” yerine “Genel Müdür” teriminin kullanılması mesaj yerine kelimeye odaklanmamıza neden olabilir.

Çevre: Canlı ışıklar, çekici bir kişi, alışılagelmişin dışındaki bir manzara veya dikkati dağıtabilecek potansiyel herhangi bir unsur.

Boğulmak: Yararlı bilgiler gönderme içgüdüsünün otomatik olduğunu varsayarız. Bu doğru değildir! Genellikle bazı bilgilerin diğerlerine göre değeri olmadığına inanırız veya olguların farkında olduğumuzu varsayarız.

Stres: İnsanlar olayları stres altındayken farklı şekilde görürler. Belli bir zamanda gör-düğümüz ve inandığımız şey (inançlarımız, değerlerimiz, bilgimiz, deneyimlerimiz ve hedeflerimiz) ruh halimizden etkilenir.

• Etkin İletişime Bir Destek: Aktif Dinleme

Duymak ve dinlemek aynı şey değildir. Duymak sesin algılanması durumudur. İşitsel uyarıları dikkate alışımız dürtülerle gerçekleşir. Dinlemek, içerisinde işitsel uya-rıları almayı ve yorumlamayı barındıran seçici bir eylemdir. Sesin anlama dönüşmesini sağlar. Dinlemek iki ana kategoriye ayrılır: pasif ve aktif. Pasif dinleme duymanın bir ileri aşamasıdır. Alıcı’nın dinlemeye motivasyonunun olmadığı zamanlarda meydana ge-lir. Örneğin müzik dinlerken, televizyon izlerken veya nazik olmaya çalıştığımız zaman-lar. İnsanlar bir dakika içerisinde 100 ila 175 kelime kullanırlar ama dinlemek söz konusu olduğunda bu sayı 600 ila 800’e kadar yükselir. Aklımızın sadece bir bölümü dikkatini verdiği için de sapmalar olabilir ( birisini dinlerken başka bir şey düşünmek gibi). Bunun ilacıysa aktif dinlemedir. Bir amaç için dinlediğimiz zamanlardır. Bu amaç-lar bilgi edinmek, yönlendirilmek, diğerlerini anlamak, sorun çözmek, çıkar paylaşmak, diğer kişinin ne hissettiğini görmek, destek vermek vs. olabilir. Dinleyicinin göndericiyi

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy148 Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 149

Page 76: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi

- Yok yok, o kadar uzun değil!- Uzun tüyleri mi var?

- Biliyor musun, bir köpek aldım!

- Yok o kadar büyük değil!- Gerçekten mi? Büyük mü?

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy150 151

- Siyah-beyaz bir köpek.- Eee, ne renk peki?

- Değil mi?- Vay be! Ne güzel bir köpek!

anlamak için kelimelerini ve duygularını algılamasını gerektirir. Dinleyici, konuşurken ihtiyaç duyduğumuz enerjinin aynısına hatta daha fazlasına ihtiyaç duyar. Dinleyicinin çeşitli mesajların anlamlarını çözerek gerekirse geri bildirim vermesini gerektirir.

Page 77: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 153

• Geri Bildirim

Geri bildirim vermenin amacı mesajı değiştirip uyarlayarak ikinci taraflarcamesajın anlaşıldığından emin olmaktır. Sözlü ve sözsüz iletişimin unsurlarını içerisinde barındır. Geri bildirim vermek göndericinin kelimelerinin yorumlanması ve açıklanmasıy-la tamamlanır. Kelimeleri tekrarlamak yerine göndericinin duygu veya fikirlerini kendi kelimelerinizle ortaya koymaktır. Sözleriniz “Sizi şu şekilde anlıyorum. Doğru anlayabil-dim mi?” mesajı vermelidir. Bunu sadece sözlü değil, sözsüz biçimde de aktarmalısınız. Başınızı sallamanız veya el sıkışmanız anlaştığınızı gösterir. Kaşlarınızı kaldırmanız son cümleyi tam olarak anlayamadığınızı gösterebilir veya etrafı seyretmeye başlayıp derin nefes almaya başladığınızda bulunduğunuz durum içerisinde ne yapacağınızı bilmediği-nizi ve sıkıldığınızı gösterir. Geri bildirimi 5 ana kategoriye ayırmak mümkündür. Çeşitli uzmanlar farklı listelemelere ihtiyaç duyabilmektedir. Bu kategoriler günlük yaşamda sıkça kullanılma sırasına göre listelenmiştir. Anlamaya çalışmaktan çok yargıladığınızı fark edeceksiniz.

- Değerlendirici: Diğer kişinin ifadesi hakkında kötü, iyi olup olmadığı veya uygunlu-ğu hakkında bir yargıya varmak.- Yorumlayıcı: Diğer kişinin ifadesinin ne anlama geldiğini anlatmaya çalışmak.- Destekleyici: Diğer kişinin ifadelerini güçlendirmeye, desteklemeye çalışmak.- Derinlemesine deşmek: Daha fazla bilgi edinmeye çalışmak, tartışmaya devam etmek veya bir noktayı açıklığa kavuşturmaya çalışmak.- Anlamak: Diğer kişinin ifadesinin ne olduğunu tam anlamıyla keşfetmeye çalışmak.

Birisinin söylediği şeyi yorumlamak yerine günlük hayatımızda önce anlamaya yönelsek ne kadar güzel bir iletişim kurabileceğimizi bir düşünün! Unutmayın! Karşı-mızdakini anlamak onu onaylamak anlamına gelmez. İletişimde temel olan önce karşı-mızdakinin bakış açısını tam olarak anlayabilmektir.

• Sözsüz İletişim Mesajlarımızın %93’ünü hareketlerimizle ulaştırırız. Nedir bu hareketler?

- Göz teması: İletişimin akıcılığını düzenlemeye yardımcı olur. Diğerlerine ilgiyi haber verir ve konuşan kişinin inandırıcılığını yükseltir. Göz temasında bulunan kişiler iletişi-min akıcılığını sağlar ve bu sayede ilgi, sıcaklık ve inandırıcılığı körükler.

- Yüz ifadeleri: Gülümsemek mutluluk, arkadaşlık, sıcaklık ve sevgiyi aktarabilmek için güçlü bir araçtır. Sürekli gülümserseniz daha sevilir, arkadaş canlısı, sıcak ve yaklaşılabilir algılanırsınız. Gülümsemek genelde bulaşıcıdır ve insanlar iyi yönde tepki verirler. Sizin yanınızda daha rahat hissedip sizi dinlemeye daha istekli olurlar.

- Hareketler: Konuşurken hareketli olmazsanız sıkıcı ve katı olarak algılanabilirsiniz. Hareketli bir konuşmacı dinleyicilerin dikkatini çeker ve konuşmayı daha ilgi çekici hale getirerek anlamayı kolaylaştırır. Ancak çok hareketliliğin tersi bir etki yapabileceğini de göz önünde bulundurmak gerekir.

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy152

Page 78: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 155

- Duruş: Konuşma ve hareketlerinizle birçok mesaj gönderirsiniz. Dik durmanız ve öne doğru hareketleriniz dinleyicide daha yaklaşılabilir, alıcı ve arkadaşça olduğunuz his-sini uyandırır. Kişiler arası yaklaşma, dinleyicinizle yüz yüze geldiğinizde ortaya çıkar. Sırtınız dönük veya yere ya da tavana bakarak konuşmaktan kaçınmak gerekir. Çünkü ilgisizlik mesajı gönderir.

- Yakınlık: Kültürel normlar diğerleriyle etkileşim için uygun mesafeleri belirler. Başka-larının alanlarına girdiğinizde rahatsızlık yaratma ihtimallerini gözden kaçırmamalısınız. Bunlardan birkaçı: sallantı, bacakların hızla sallanması, tiksintiyle bakma.

- Ses: Konuşmaya ton, nokta, ritim, tını, yüksek ses ve eğim eklerseniz sözsüz iletişi-me katkı sağlar. En etkin iletişim için sesinizdeki bu 6 unsuru kullanmayı öğrenin. Bir-çok konuşmacıya atfedilen eleştiri çok monoton biçimde konuştuklarıdır. Dinleyiciler böyle kişileri sıkıcı ve donuk bulurlar.

Sözsüz iletişimin hayatımızdaki yeri bü-yüktür. İlgi gruplarının bir kısmıyla tanışmak için bir köye gittiğinide, insanlarla selamlaşmamızdan konuşma tarzımıza (ses tonu) kadar gönderdi-ğimiz birçok mesaj vardır. Örneğin soğuk ve her şeyi bilen bir tavırla yaklaşmak kurulacak iletişim önünde bir engel yaratabilir.

• Görüşme Tekniklerine Örnek

Yarı Yapılandırılmış Görüşmeler:

Önceden planlanmış ve şekillendirilmiş, ancak görüşme esnasında şekillenme ve değiş-me esnekliği tanıyan (yarı yapılandırılmış) görüşmelerdir.

Tanım:

o Bir amaç dahilinde yapılan söyleşidir.o Bir takım rehber soruları ya da tartışma konularını içerir.o Görüşmeyi yapan kişi, görüşme sırasında kılavuz soruları yeni sorularla birleştirir.

=> Sonuçta elde edilen bilgi yalnızca önceden belirlenmiş soruların cevapları ile sınırlı kalmayıp yanıt veren kişilerin sağladığı yeni cevaplarla da gelişir.

Amaç:

o Çoğunlukla daha geniş bir araştırma programının bir parçasıdır. Ör: katılımcı gözlem-lerini ya da yaşam öykülerini tamamlayıcı bir süreçtir. o Görüşmeyi yapan kişiye veri ya da bilgi üretimi sağlayan bir yoldur. � Hızlı cevaplar � Soruna ya da duruma yeni boyut kazandırır.

SORU:

İnsanlarla konuşurken ne ka-dar hareketlisiniz, gözlerinizi vücudunuzu nasıl kullanıyor-sunuz?

Okuduklarınız ışığında nasıl bir mesaj verdiğinizi düşünüyor-sunuz?

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy154

� Kişisel deneyimlere dayalı güvenilir, doğru açıklamalar içerir.

o Ardışık ve özel olarak gruplanmış soruları içeren ve çoğu zaman cevap kısmı çoktan seçmeli olan yapılandırılmış görüşmelerden farklıdır. Ör: anketler

Yarı Yapılandırılmış Görüşme Türleri:

o Bireysel görüşme: � Örnek bilgi edinme o Kilit kişi görüşmesi: � Özelleşmiş bir bilgi edinmeo Grup görüşmesi: � Topluluk düzeyinde bilgi edinmeo Odak grubu tartışması: � Belirli konuları ayrıntılı olarak tartışma

Yarı Yapılandırılmış Görüşmelere Hazırlık:

o Alan ile topluluk hakkında ulaşılabilen tüm veri ve bilgilerin toplanması ve gözden geçirilmesi,o Yerel teknik terimlere aşinalık kazanmak ve hareketler ile diğer sembollerin kültürel anlamını anlamak, o Kilit kişilerin belirlenmesinde katılımcı tekniğin kullanılması,o Gündem ve konu listesi oluşturulması,o Bilgi sağlayıcıların uzun anlatımlarına olanak tanıyan ve EVET ya da HAYIR ile geçişti-rilemeyecek üslupta sorular, � Ne kadar sık markete gidersiniz? Açık-uçlu soru � Haftada iki kez mi markete gidersiniz? Yönlendirici soru; o Bilgi sağlayıcının kendini rahat hissedeceği bir ortamda görüşme ayarlanması (müm-künse onun mekânına gidilmesi, değilse tarafsız bir mekân seçilmesi).

Yarı YapılandırılmışGgörüşme – Soru Türleri

o Tanımlayıcı � Çalışmalarını tanımlamaya hazır bilgi vericiler � Turistik kasabanın inşasından sonra neler olduğunu anlatır mısınız?o Yapısal � Bilgi sağlayıcıların durumlarını nasıl gördüklerini ve bilgilerini oluşturdukları-nı anlamaya yönelik çalışma � Doğa rezervinin kurulması sizin ekonomik durumunuzu etkiledi mi? Etkile-diyse nasıl?o Zıtlık � Bilgi sağlayıcıları durumlar hakkında tartışmaya özendirme � Bilgi sağlayıcıların dünyasında gelişen durumlar ve olaylar arasında karşılaş-tırma yapma olanağı sağlama � 20 yıl önceki ziyaretçi sayısı ile şimdiki sayıyı nasıl karşılaştırırsınız?

Page 79: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 157

• İletişim - Son Olarak

Konuşurken veya bir şey açıklamaya çalışırken dinleyicilerinizin sizi takip edip edemediklerini sormanın yararını hatırlayın. Dinleyicilerin yorum yapmasına veya soru sormasına fırsat vererek müdahil olmalarına izin vermeniz tartışmaların daha zengin bir şekilde sürdürülmesini sağlar. Kendinizi diğerinin yerine koymaya çalışın. Dinleyici-nin duygularını göz önünde bulundurun. Ne dediğiniz konusunda açık olun. Dinleyiciye bakmayı ihmal etmeyin. Sözlerinizin ses tonunuza ve vücut dilinize uymasına dikkat edin (sözsüz iletişim). Ses tonunuzu ve hızınızı düzenleyin ve sıkıcı olmaktan kurtulun. Çok genel olmayın ama söylemek istediğinizi çok fazla detaylandırarak da zorlaştırma-yın. Kafa karışıklığı sinyallerini göz ardı etmeyin ve yeri geldiğinde bu sinyallere cevap verin.

6. ÇATIŞMA YÖNETİMİ

Doğal kaynakların ortak kullanımı söz konusu olduğunda kullanımlara ilişkin bazı tarafların farklı çıkarları olması kaçınılmazdır. Bu çıkarların birbirine ters düşmesinedeniyle ortaya çatışmalar çıkabilir. Sulakalan yönetiminde birçok diğer alanda olduğu gibi bu tip çatışmalar sık sık karşınıza çıkacaktır. Bundan kaçınmak, çatışmaları gözardı etmek bazı tarafların süreç dışına itilmesine, küsmesine ve sonucunda hatta küsküngrupların çalışmalarınızı baltalamasına neden olabilir. Ancak çatışma ile yüzleşmek ve gidermeye çalışmak da bazı beceriler gerektirmektedir. Bu beceriler kimi insanda çok kimisinde az gelişmiştir. Ancak eğitim ve tecrübeyle bu beceriler kazanılabilmekte ve geliştirilebilmektedir. Çatışmalar söz konusu olduğunda akla gelen ilk çözüm genelde iki tarafın da taviz vermesi ve sonuçta ortada buluşmalarıdır. Ancak bu iki tarafı da mutlu etmeyen bir çözümdür. Çatışma doğru ve dikkatle ele alındığında her iki tarafın da memnun ayrılacağı bir çözüm bulmak çoğunlukla mümkündür. Farzedelim büyük ve önemli bir ilaç şirketisiniz. Fakat uzun yıllardır önemli bir buluşa imza atmadınız. Bu nedenle ticari kaygılar taşımaktasınız. Bilim adamlarınız ya-kın zamanda çok önemli bir keşifte bulundu. Hamilelik döneminde yaşanan bir hastalık nedeniyle Avrupa kıtasındaki 2000’den fazla gebe kadın ölüm tehlikesi yaşamakta ve bugüne kadar bu hastalığın çaresi bulunamamıştır. Bilim adamlarınızın bulduğu ilaçla hastalar tedavi edilebilecek. Fakat bu ilacın imalatı için tropik bir portakal çeşidinin kabuğuna ihtiyaç duyulmakta. Bu portakal çeşidi sadece bir adadaki yegane bir üretici-den sağlanabiliyor. Bu tropik portakal’dan 50 tonluk mahsul alınmış ve tüm hastaların tedavi edilebilmesi için tamamına ihtiyacınız var ve bu iş için 200,000 Euro’luk bütçe ayırabileceksiniz. Fakat aynı mahsulün peşinde olan bir başka ilaç şirketi daha var. Diğer şirket, Afrika’da yaşanan bir zehirlenme sonucu 10,000’den fazla Afrikalı zenci-nin ölüm tehlikesinde olduğu, tek ilaç hammaddesinin de bu portakal çeşidi olduğu için aynı mahsulün tamamına ihtiyaç duyuyor ve aldığınız duyumlara göre elinizde 150,000 Euro var. Sizce çözüm var mı? Çözüme ulaşmak için neler yapardınız? Sonuç ne olur-du? Dikkatle düşünerek yanıtlarınızı lütfen çerçevedeki boşluğa yazın.

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy156

o İnceleme � Bilgi sağlayıcıların belirli bir durumun nedenlerini analiz etmeleri ve yansıt-malarına izin verme � Sorular genellikle “Nasıl?” ve “Ne zaman?” ile başlar.

Yaklaşım:

o Kendinizi tanıtın ve görüşmenizin amacını açıklayın. o Görüşmenin içeriğini oluşturan genel konuları ve temaları tanıtın.o Tanımlama içeren basit sorularla başlayın. Sonra daha karmaşık yapısal ve karşıt sorulara geçin. o Açık uçlu ve yönlendirici olmayan sorular sorun. o Araştırma sorularını sorarken özellikle hassas davranın.o Görüşmeyi sıcağı sıcağına, mümkün olan en kısa sürede kâğıda dökün. o Mümkünse bilgi sağlayıcıyla, görüşmeden elde ettiğiniz bilgileri nasıl kullandığınızı paylaşın. o Öğretmek için değil, öğrenmek için orada olduğunuzu hatırlayın! o Bireysel görüşmeler 45 dakikadan daha uzun olmamalıdır. o Grup görüşmeleri 2 saatten daha uzun sürmemelidir.

İpuçları:

o Genel sorularla başlayın, daha sonra özelleşmiş sorulara geçin. o Bilgi sağlayıcının kendi cümlelerini kullanarak yorumları arasında bağlantılar kurun ve böylece onu kendi terimleriyle bilgi sağlamaya cesaretlendirin.o İnceleme için soruları farklı yollarla sorun böylece bilgi sağlayıcı daha fazla bilgi vere-bilsin.o Görüşmeler sırasında yapılan gözlemler ve edinilen bilgiler arasında bağlantı kurun.

Güçlü Yönleri:

o Ayrıntılı algı ve heyecan oluşturur. o Görüşmelerde güven verir.o Alan hakkında mükemmel bir durum tespiti sağlar. � Diğer bilgilerle çapraz kontrol sağlar. � Kişisel dinamikleri ve bunların tartışma konularını nasıl etkilediğini açığa çıkarır.

Kısıtlayıcılar:

o Zaman kaybettirir.o Farklı görüşmeciler, farklı sonuçlar doğurur. o Bazı cevaplar kişisel önyargılardan etkilenir (kişisel şikâyetlerden söz etme).o Sizin duymak isteyeceğinizi düşündükleri türde cevaplar verebilirler.

Page 80: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 159

• “Çatışma” ve “Çatışma Yönetimi” Kavramlarının Tanımları

Çatışma:Hedef, çıkar, algı ve değerlerin uyuşmazlığından doğan iki veya daha çok taraf arasın-daki anlaşmazlıktır.

Çatışma Yönetimi: Yasal yollara başvurma eşiğine gelmeden önce tarafları bir araya getirecek birçözüme ulaşmak için yürütülen az veya çok yapılandırılmış çözüm yollarıdır. İhtiyaç duyulduğunda nötr taraflar sürece dahil edilebilirler. Tüm topluluklarda, toplumlarda, kurumlarda ve kişilerarası ilişkilerde çatışma çeşitli zamanlarda farklı sebeplerden ortaya çıkar. Çatışmayı değerlendirirken, onu kötü, anormal veya işlevsiz olarak değerlendirmeniz gerekmez, sadece hayatın bir ger-çeği olduğunu kabul etmeniz gerekir. Asıl sorun bu çatışmanın nasıl ele alındığı ve çö-züldüğüdür. Çatışma yönetimi aslında çatışma halindeki insanların farklılıklarıyla başa çıkmak için etkin bir süreç geliştirmektir. Kriz anları tehlikeli olabildikleri gibi fırsatları da ortaya çıkaran süreçler olarak da değerlendirilebilir. Çatışmaları yönetmek onu öncelikle anlamak ve değerlendirmekten geçer. Çatışmanın nereden doğduğunun ve hangi aşamalardan geçtiğinin üzerinde çalışmak daha sonraki aşamalar için bir temel oluşturacaktır. Ardından çatışmayı yönetmek için geliştireceğimiz çeşitli araç ve yöntemlerle yolumuza devam edebiliriz.

Çatışmayı Anlama ve Değerlendirme:

Değerlendirme süreci bir öğrenme sürecidir. Paydaşların katılımını, ilişkilerin kurulmasını, ortak bilginin oluşmasını, ne şekilde müdahale edilmesi gerektiğini ve atılması gereken adımları ortaya koyar. Değerlendirmeyi gerçekleştirecek kişilerin ko-laylaştırıcılık ve güçlü iletişim kurma becerilerine sahip olması gerekir. Taraflarla etkingörüşmeler gerçekleştirirken yeri geldiğinde hassas bir dinleyici olmayı bilmek gerekir. Değerlendirme safhası tarafların derinlemesine anlaşılmasını, aralarındakidinamiklerin algılanmasını sağlar. Tarafları sorundan ayırarak duruşlarını ve tepkilerinigözlemlemenize yardımcı olur ve çözüm için atmanız gereken adımlar konusunda size rehberlik eder. Değerlendirmeyi gerçekleştirecek kişinin toplanan verilere karşı hassas olması, gruplara göre önceliklendirebilmesi ve ileride süreci kolaylaştıracak eylemlere nasıl dönüştürebileceğini saptaması gerekir. Bu safha ayrıca değerlendirmeyi yapacak kişinin ilgi gruplarıyla ilişkinin kurulmasına olanak sağladığı gibi farklı grupların da ken-

Çözüme ulaşmak için neler yapardınız?1. 2.3.

Sonuç sizce ne olurdu?

di aralarında ilişki kurmalarına ön ayak olabilir. Bu da ileride çatışmanın çözümü için ilgi gruplarının katılımını sağlar. Bir araç olarak değerlendirmenin getirdiği avantajlar vardır. Başarılı olabilmek için ne çeşit bir müdahale yapmanız gerektiğini ve atmanız gereken adımları tanımla-manızı sağlar. Çatışma değerlendirmesi ilgili tarafların bir araya gelmesini gerektirmez.Başlangıç safhasıdır ve tarafların etkileşiminden önce paylaşılan ortak bilgi ve verininoluşmasını sağlar. Ayrıca ilk anda belli olmayan taraflar da bu süreç içerisinde tanım-lanır. İlgi gruplarının tanımlanması ilk adım olmasının ötesinde sürekli devam eden bir süreçtir. En çetin çatışmalar genelde kişisel ve grup çıkarlarıyla iç içedir. Çatışma’nın özünde geçmişteki mağduriyetler, güvensizlikler, anlaşmalar ve güç dengesizlikleri önemli rol oynarlar. Eğer müdahale edilecekse bu karmaşık ilişkilerin iyi anlaşılması ve sürecin içerisinde bulunan taraflarla paylaşılması gerekir. Değerlendirmecinin esas rolü kolaylaştırıcı ve iletişim kurucu olmalıdır. Doğ-ru soruları sorup yeri geldiğinde dinlemelidir. Bazı durumlarda bu değerlendirme için birkaç kişinin çalışması uygun olabilir. Bazen, özellikle karmaşık durumlarda, değerlen-dirmenin yapılması için bir grup oluşturmak daha uygun olabilir. Değerlendirmecinin bu aşamada bir müdahil olmadığının çok açık olarak ifade edilmesi büyük önem taşır. Ancak değerlendirmecinin getirdiği önerilerin müdahale safhasında dikkate alınması gerekir. Sonuç olarak çatışmanın değerlendirilmesinin esas amacı; söz konusu çatış-manın doğasının, çerçevesinin ve aşamalarının (geçmişinin) iç yüzünün anlaşılması ve nasıl meydana geldiğinin algılanmasıdır. Çatışma yönetimi bölümünün girişinde bahsi geçen ilaç şirketleri açı-sından çatışmanın değerlendirilmesi aşaması özellikle çok önemliydi. Çünkü rakip ilaç şirketi ilaç yapmak için aslında portakalın tamamına değil, yalnızca suyuna ihtiyaç duymaktaydı. Neler yapardınız sorusuna yanıtınız önce karşınızdaki şirketin gerçek-ten neye ihtiyaç duyduğunu sorgulamak olmuş muydu? Belki de her iki tarafın da kazanacağı çözümleri bulmak o kadar da zor değildir...

Çatışma Değerlendirmenin Aşamaları:

Faaliyetlere başlamadan önce tasarlamak ve zaman kazanmak için de çeşit-li hazırlıklar yapılmasında yarar vardır. Öncelikle, tarafları bir araya getirecek kişininyapacakları net ve açık bir biçimde tanımlanmalıdır. Bu yüzden ön bir hazırlık gerçek-leştirmek, sorulacak açık uçlu soruları belirlemek gibi çalışmalar yapmak yarar sağlar. Görüşmelere başlamadan önce bir veri taramasının gerçekleştirilmesi de fayda-lıdır. İlgi gruplarıyla görüşmelerde altlık sağlayacak varsa genel kayıtların ve çatışmayla ilgili anlaşmaların taranması gibi. Ardından bu veriler, ilgi grupları ve ilgili diğer taraf-larla yapılan görüşmelerle zenginleştirilir. Bu süreç uygun doküman ve anlaşmaların gözden geçirilmesiyle başlar. En önemli ilgi gruplarını görüşmelerin en sonuna almak anahtar aktörlere sorulacak soruları zenginleştirebilmenizi sağlayacaktır. Daha önce tanımlanmamış önemli ilgi gruplarının başlangıçta yapılan görüşmelerden ortaya çıka-bileceğini de göz ardı etmeyin.

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy158

Page 81: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 161

• Çatışma ve Paydaşların Özellikleri

Çatışmanın özünü, kaynağını ve taraflar arasındaki güç dengelerini ortayakoyar. Güncel ve potansiyel çatışmaları ortaya çıkarmanıza katkı sağlar. Çatışmanın şeklini (Çatışmanın tipolojisi) algılamanızı sağlar. Sürecin içerisinde kimlerin olduğunu ve aralarındaki ilişkileri belirlemek için ilgi grubu analizinin de yapılması gerekir. Bu veriler genelde değişmeyen verilerdir.

Çatışmanın Tipolojisi: Çatışmanın şeklini ortaya koyar.

Veri veya Olgu Çatışmaları:

Nedenleri; Bilgi eksikliğinden, kulaktan dolma yanlış bilgilerin yayılmasından, neyin önce-likli olduğu konusunda farklı görüşlerin var olmasından, verilerin farklı değerlendirilme-sinden ve değerlendirme yapılırken farklı yöntemlerin kullanılmasından ortaya çıkar.

Çözüm; Önemli veriler hakkında tüm taraflarla ortak görüş geliştirmek ve anlaşmasağlamak destek sağlar. Aynı şekilde verilerin toplanma aşamasında yönteme dair fikir birliği sağlayarak verilerin değerlendirilmesi için ortak kriterler geliştirmek çözüm yo-lunda atılacak bir adım olacaktır.

İhtiyaç ve Çıkarlara İlişkin Çatışmalar:

Çıkarlar arasında algılanan veya var olan rekabete bağlı olarak; � Nicel örnekler: Balıkçılık konuları, balık stoku vs. � Usule ait örnekler: Teşvikler veya vergiler � Psikolojik örnekler: Çevre bilinci

Sonuçlar; Duruşlar yerine çıkarlar üzerine odaklanmak, objektif kriterler aramak, tüm tarafların ihtiyaçlarını karşılayacak bütünleşmiş çözümler geliştirmek, seçenek veyakaynakları yaymak için yollar aramak, farklı dengeleri tatmin etmek için pazarlıklar geliştirmek, hatta projenin çıkarlarını sağlamak.

Yapısal Çatışmalar:

Coğrafik, fiziksel veya çevresel faktörleri kapsama alırken işbirliğini köstekle-yen zaman kısıtlamalarını da göz önünde bulundurmak gerekir.

Nedenleri; Uygun prosedür ve yasaların eksikliği, rol dağılımlarının ve genel yapının oluşturulmaması, karar verme süreçlerinde eşit olmayan güç dağılımları, davranış ve ilişkilerde olumsuz tavırlar, kaynakların dağıtımında ve kontrolünde eşitsizlik.

Çözümler; Roller ve otorite seviyeleri konusunda açık tanımlar, hak ve yetkilerin yeniden değerlendirilmesi, alana uygun uzaklıkta bir müzakere platformunun oluşturulması, adil, şeffaf ve kabul edilebilir bir karar verme sürecinin kurulması.

Değer Çatışmaları:

Nedenleri; Kültürel değişikliklerden kaynaklı olabilir, insanların seçim ve önceliklerinin temelinin farklılığı. Bu farklılıkların değerini yok saymak büyük sorunlara neden olabilir.

Çözümler; Hepsinin paylaşabileceği ortak bir hedefe bakarken taraflar kendi değerlerinibir kenara bırakma konusunda anlaşma sağlamalıdırlar.

İlişkilere İlişkin Çatışmalar:

Nedenleri; Güçlü duygular ve hoşnutsuzluklar, temelinde büyük anlaşmazlıklar içerir. Yanlış anlamalar veya kalıplaşmış konular, yanlış varsayımların birikmesine neden olan zayıf iletişim ve sürekli kendini tekrar eden olumsuz davranışlar.

Çözümler; Düzgün iletişim kanalları oluşturmak, insanların ifadelerini kontrol etmeyi öğ-renmeleri ve olumlu bir sorun çözme eğilimi geliştirmek için pozitif algılama becerisinin geliştirilmesi. Olumsuz eğilim gösteren kişilerin duruşlarında değişiklik meydana getire-rek daha zararsız hale getirilmesi.

Veri veya olgu

Yapısal

İlişkiler

Değer

İhtiyaçlar ve çıkarlar

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy160

Page 82: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 163

• Proje Döngüsündeki Aşama

Projenin tanımlanma aşamasında ortaya çıkar – odak, seçeneklerin tanımlan-ması ve değerlendirilmesi üzerindedir – uygulama sırasında anlaşmaların yorumlarına bağlı olan çatışmalar yerine farklı yaklaşımlara gerek duyar.

Sulakalan Yönetim Planlaması Döngüsü:

Sulakalan Yönetim Planı Döngüsünün Önemi:

Katılımcı sulakalan yönetim planı hazırlanması faaliyetlerinde sürecin en başın-dan tüm ilgi gruplarını katılımını sağlamak ve ortak bir görüş birliği oluşturmak, sürecin başarılı ilerlemesi için temel taşlardan bir tanesidir. Durum analizleri safhalarında tarafların kendi aralarında yapacakları ve herkesle paylaşılacak birilgi grubu analizi, kendileri dışında alana bağımlılığı olan tarafları görmelerini veçalışmanın ortak bir zeminde yapılması da diğer tarafların meşruluğunun herkes-çe kabul edilmesini sağlar. Sulakalan Yönetim Planı döngüsünün tüm taraflarcaanlaşılması ve paylaşılması, verecekleri katkı açısından önem taşımaktadır. Bilgi-nin eşit dağılımı da çatışmaların meydana gelmemesine katkı sağlayacaktır.

izleme

izleme

çevresel süreç

DeğerlendirmeÖğrenilen dersler

Etki değerlendirmesiDeğişim

Durum AnaliziSorun, çevresel,

sosyo-ekonomik ve ilgi grubu analizi

UygulamaGerçekleştirme

Sulakalan Yönetim Planı

Strateji Geliştirme

Uygulama hedefleriSeçenekler/Senaryoların

değerlendirilmesi

Vizyonİdeal durumUzun vadeli

hedef

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy162

Çatışmanın sulakalan yönetim planlama döngüsünün hangi aşamasında ortaya çıktığının tanımlanması, çözüm yollarının ortaya konması ve etkilerinin neler olacağı konularında açıklık getirir.

• Çatışma Sürecindeki Yeri

Zamanla çatışmanın nasıl geliştiğine, hangi aşamalardan geçtiğine ve müda-hale için doğru zaman olup olmadığının tespitine destek sağlar. Çatışmaların patlama noktasına gelmeden tespit edilmesi ve çözümü için çaba harcanması sonuçları açısın-dan tercih edilen bir eğilimdir.

Çatışma Süreci:

ÇatışmaYoğunluğu

Zaman

Son Nokta

Açmaz

Çözülmüş

Patlama

Uyku Hali

Yukarıdaki tablodan yararlanarak çatışmanın hangi süreçte olduğunu ve daha sonrasında sizi hangi aşamaların beklediğini görebilirsiniz. Etkin olabilmek için her çatışmanın dikkatlice ele alınması ve hangi safhada olduğunun tespit edilmesi gerekir. Çatışmanın henüz uykuda olduğu ama çıkmasının an meselesi olduğu durum-larda ortak bir görüş oluşturma ve anlaşmaya yönelik adımlar atmak hayat kurtarıcı olabilir. Çatışmanın patlak verdiği ve duruşların net olduğu durumlarda ise çatışmanın geçmişine, taraflar arasındaki ilişkiyi ve çatışmanın özünü göz önünde bulundurarak birdizi seçenek kullanılması önerilir. Çatışmalar artık açmaza girmiş durumda ise geliştirmek için bir uzman des-

Page 83: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 165

teğini veya hakemlik yapabilecek birinin desteğini almakta yarar vardır. Ancak hala tekliflerin sunulabileceği bir aşamadaysanız bu teklifleri geliştirin. Çözülmüş çatışmaları tespit etmek ilgi grupları arasındaki hassas noktaları öğrenmenize olanak sağlar, ayrıca farklı çatışmaların çözümünde örnek olarak kullanı-labilirler. Bunları sosyal kazanım olarak da kullanabilirsiniz.

• Yasal ve Kurumsal Çerçeve

Çatışmaların çözülme biçimi var olan kurumlar tarafından desteklenir ve/veya engellenir. Kurumlar, insanların kendi aralarında nasıl iletişime geçecekleri konusunda anlaşmaların oluşmasına zemin oluşturur. Bu anlaşmalar resmi olabildiği gibi gayri res-mi de olabilirler. Resmi olanlar genelde yasalar altında ele alınır, gayri resmi olanlarsa gelenek ve göreneklerimizden çıkar, bu nedenle kültüre çok yakındır (eğitim, din, aile vs.). Dünyanın çeşitli bölgelerindeki resmi doktrinlere bağlı olabildiği gibi “yüz akı”nın muhafaza edilmesi gibi kültürel davranışlara da bağlı olabilir.

• Farklı Çatışma Biçimlerini Analiz Etmek ve Aracılık Etmek İçin Kullanılan Yöntemler

Doğal kaynak kullanımlarından doğan çatışmaları çözmek için çok çeşitli yön-temler kullanmak mümkündür. Ancak her yöntemin getireceği yarar ve zararların orta-ya iyi konması gerekir. Hangi yöntemin kullanılacağı daha çok durumla ilişkilendirilerek belirlenmelidir. Durumun fazlasıyla karmaşık olduğu zamanlarda uzman desteği alma seçeneği her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.

Çatışma Yönetiminin Devamlılığı:

Çatışmanın uç bir noktada başlaması ender bir durumdur. Eğer dikkate alın-mazsa zaman içerisinde büyür. Farklılıklar, anlaşmazlıklar veya öfkeler tartışmalarla iyice kızışabilir ve en son noktaya gelindiğinde şiddet, patlama ve mücadelenin başla-masına neden olur. Çatışmayla en düşük olduğu seviyede baş etmeye çalışmak işlerin daha kötüye gitmemesi yönünde büyük katkı sağlar. Ancak bazen müdahale etmeme-nin daha yararlı olacağı durumlar olduğunu da aklınızdan çıkarmayın.

Uyku Halinde Olan Bir Çatışmayı Nasıl Tespit Edebiliriz?

En iyi göstergelerden biri geçmişte gerçekleşmiş çatışmalardır. Geç-mişte yaşanan çatışmaların yeniden ortaya çıkması olağan bir durum-dur.

Arazi kullanımlarında meydana gelen değişiklikleri takip edin: Aşırı otlatma, kontrolsüz aşırı balık avcılığı v.s.)

Ekonomik sıkıntılara bağlı geçim kaynağı değişikliklerini takip edin.Bölgede gelir dağılımı uçurumlarına dair söylemlerin artmaya başla-ması bir gösterge olabilir.

Dışardan işçilerin alanda çalışmaya gelmesi.

Soğuk davranışların sergilenmesi.

İletişim kurma konusunda isteksizlik gösterilmesi.

Diğer taraflara kaynağa erişimin engellenmesi vs. konularında has-saslık gösterilmesi, henüz patlama aşamasına gelmemiş çatışmaları saptamanızda destek sağlayacaktır.

Bazı durumlarda uyku halindeki bir çatışmayı ortaya çıkarmak sürdü-rülebilir doğal kaynak kullanımlarının önündeki engelleri kaldırmanıza da katkı sağlayabilir.

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy164

Müdahale Seviyeler Süreç

Özel, tarafların kendilerinceveya üçüncü taraflarca

İnkâr: Çatışmanın gelişini görmezden gelme, her şey yolundaymış gibi davranma, zamanla geçeceğine inanma eğilimi.Tartışma: Tarafların olası seçenekleri tartıştıklarıgönüllü süreç, ancak sonuca bağlandığı anlamına gelmez.Müzakere: görüş birliği yoluyla tarafların biranlaşmaya vardıkları gönüllü bir süreç. Görüş birliği derken tüm ilgili tarafların anlaşma sağladığıbir karar.

Üçüncü taraflarcaArabuluculuk: Müzakere sürecini kolaylaştıracak bir üçüncü tarafın kullanılması. Arabulucunun bir çözüm dayatma yetkisi yoktur.

Yetkililerce, üçüncü taraflarca

Yönetimsel kararlar veya hakemlik: Çatışmanın karşılıklı seçilmiş bir üçüncü tarafa aktarılması ve genelde bağlayıcılığı olmayan bir karara dönüştürülmesi

Yasal yetkililerceYasal veya hukuki kararlar: Bağlayıcı bir karar alacak olan bir hakim veya yöneticiye devredilmesi

Kanun dışı - ZorlayıcıDoğrudan veya şiddet içeren eylem: Tehdit veya bir duruşu dayatmak için güç kullanmak

Page 84: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 167

Müzakere:

Müzakere, çatışmalı tarafların çözüm için gerçekleştirilecek eylemlerde görüşbirliğine vardığı, bireysel veya kolektif çıkarlar hakkında pazarlık ettikleri veya karşılıklı çıkarları için çıktılar üretebildikleri bir süreçtir.

Durum Tespiti:

Durum tespiti yaşanmış olaylara dair çatışmaların çözümü için kullanılan yöntemlerinden bir tanesidir. Taraflar bir araya gelipçatışmanın nereden geldiğini tespit etmeye çalışırlar. Bir anlaş-maya varabilmek için taraflar beraber çalışır. Tespitlerden yolaçıkarak alt çatışmaları ortaya koyup çözmeyi hedefler.

Kolaylaştırıcılık: (Kolaylaştırıcılık hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. sayfa 143)

Çatışmaların Çözümünde Kullanılan Bazı Yöntemler:

Uzlaştırma:

Uzlaştırma, çatışma halindeki taraflarınbir uzlaştırıcının desteğini kabul ettiği bir süreçtir. Taraflarla ayrı ayrı görüşüpfarklılıklarını çözmeye çalışır. Uzlaştır-manın diğer yöntemlerden farklarından örnek verilecek olursa, tanık çağırmak veya yazılı kararlar alınmaması deni-lebilir. Ancak uzlaştırmacı, müzakere-de başarılı olup taraflar arasında biranlaşma yapılmasında görüş birliği sağlarsa son noktada yazılı anlaşmalar yapılabilir.

Kullanılan Yöntemlerden Bir Örnek:

Uzlaştırıcıların kullandığı etkin yöntemlerden biri taraflarla görüşürkentarafların hedeflerini (uzlaştırma sonunda elde etmek istedikleri sonuç-ları) tanımlayan bir liste hazırlamalarıdır. Ardından bu listeyi taraflarınyüksek önemden düşük öneme doğru sıralamalarını isterler. Genellikle tarafların öncelikleri birbirinden farklı ve birbirlerinin listelerinde olma-yan farklı hedefleri ortaya çıkar. Uzlaştırıcı, bir güven ortamı yaratılma-sı konusunda bu verilerden yararlanabilir ve sürecini devam ettirebilir.

Arabuluculuk:Arabuluculuk, yansız üçüncü bir tarafın, taraflar arasındaki çatışma-ya çözüm bulmaya çalıştığı süreç-tir. Arabuluculuğun da yasal bir yeri yoktur ve herhangi bir yazılı anlaşma yapma yetkisi bulunmaz. Arabuluculuğu diğer yöntemlerden ayıran en önemli özellik sadeliği ve kurallarının açıklığıdır.

Süreç genellikle arabulucu-nun yapacağı bir giriş konuşma-sıyla başlar. Bu konuşmada çatış-

manın sebeplerini ortaya koyan kaygılar sunulur. Bu tartışmaların yapılması taraflaracevap verme fırsatını verir ve bir çözüme ulaşıp ulaşmayacaklarını ortaya koyar. Arabulucunun görevi bu süreci yönlendirmektir. Her tarafın konuşma ve cevap verme hakkının sağlandığından emin olur.

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy166

Page 85: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

• Etkili Müzakerenin İlkeleri

— İnsanları sorundan ayırın:Çoğu çatışma farklı değerlendirmelerden doğduğundan iki tarafın da diğerinin bakış açısını anlaması çok önemlidir. Taraflara duygularını ifade etme şansı tanınması gerekir.Müzakerenin başarısızlığa uğramasının sebeplerinden biri insanların gerçek anlamda iletişim kuramamasıdır. Birçok kişi yanlış anlaşılacağı korkusundan kalabalık içerisinde konuşmamayı tercih edecektir.

— Duruşlar yerine çıkarlara odaklanın:Taraflarca belirlenen bir sorun, çıkarlar, yani gerçek ihtiyaçlar öne çıkarılarak tanımlan-dığında genellikle iki tarafı da tatmin edecek bir çözüm bulunabilir.

— Bir anlaşma oluşturmaya çalışmadan önce çeşitli seçenekler üretin:Paylaşılan çıkarlara odaklanmak suretiyle tarafların kazanan-kaybeden mantığındanuzaklaştırılmaları mümkündür. Tarafların çıkarları değişim gösterdiğinde bu farklılıkla-rın birbirine uyumlu, hatta bütünleyici olabilmesi için seçeneklerin arayışına girmeleri gerekir.

— Anlaşmaların objektif kriterlere dayandırılması için ısrarcı olun:Makul standartlar esas alınarak hazırlanan anlaşmaları tarafların kabul etmesi ve iyiilişkilerin kurulması için önemlidir.

Doğal kaynak kullanımları ve yönetimine ilişkin çatışmaların çözümünde birçok strateji ve yöntem geliştirilmiştir. Bu yöntemler farklı topluluklarda gelişmeye devam etmiş ve benzerlikler ortaya koymuştur. Müzakere, arabuluculuk vs. gibi tekniklerin kullanımına artık çokça rastlamak mümkündür. Bu geleneksel yaklaşımın başarısı özel-likle yetkili kurumların kapasitelerinin arttırılmasına bağlıdır. Son yıllarda “Alternatif Çatışma Yönetimi” adı altında yeni bir yaklaşım ortaya çıkmıştır. Bu yöntemle; tüm taraflarla işbirliği halinde çatışmaların çözülmesi yaklaşımıbenimsenmiştir ve çoklu ilgi grubu süreçlerinin mantığı çerçevesinde gelişmektedir. Ça-tışma halindeki iki tarafın da kazan-kazan pozisyonuna gelmelerini ve herkesçe kabul edilen anlaşmaları desteklemektedir. Dünya’nın birçok yerinde yürütülen gerek doğal alan kaynak yönetiminde gerekse sulakalan yönetiminde gidişat çoklu ilgi grubu süreçleri doğrultusunda olmaya başlamıştır. Alan yönetimi söz konusu olduğunda geçmişte uygulanan yöntemlerin artık cevap vermediği, somut adımlar atmak için daha katılımcı ve daha etkileşimli adımlar atılması gerektiği çoğu taraflarca kabul edilmiştir ve uygulanmaya başlanmıştır. Dünyagenelinde birçok rehber ve birçok kaynak hazırlanmıştır. Bunu gerçekleştirmek geçmiş yöntemlere göre çok daha zaman alıcı ve yo-rucudur. Birçok becerinin geliştirilmesini ve yukarıda da örneklerini verdiğimiz yeni yöntemlerin kullanılmasını gerektirmektedir. Bu çabaların hedeflediği gerek harcananzamana gerekse etkili öğrenme süreçlerinin yaratılmasına değecek bir sonuçtur. Tüm taraflarca benimsenmiş biçimde doğal alan kaynaklarımızın sürdürülebilir ve akılcı kul-lanımı! Daha özelinde Sulakalanlarımızın sürdürülebilir ve akılcı kullanımı…

Katılımcı Sulakalan Yönetim Planlaması – Esther Koopmanschap, Melike Hemmami, Hatice Dinç Sarısoy168

Kaynakça

Page 86: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 171

Kaynakça

Acreman, M., 2000., Wetlands and Hydrology., MedWet - Station Biologique de Tour du Valat, Arles., pp 110.

ANONİM , 1996, A Management Plan For Mediterranean Wetland, Station Biologique de la Tour du Valat,

ANONİM, 1991, Alan Yönetim Planları Hazırlanması İçin Avrupa Rehberi, Paris. ANONİM, 2000, Sulakalanlarda Yönetim Planlaması Kurs Dokümanı, 5-10 Haziran, Bursa.

ANONİM, 2000, Ramsar Sözleşmesi El Kitabı (çeviri), Çevre ve Orman Bakanlığı yayın-ları, Ankara.

ANONİM, 2005, Ramsar Alanları ve Diğer Sulak Alanlar İçin Yönetim Planlaması Rehbe-ri (Çeviri), Çevre ve Orman Bakanlığı yayınları, Ankara.

APHA, AWWA and WPCF, 1989, Standart Methods For The Determination Of Water And Waste Water, American Public Health Association Publication, 17th Ed., 1391p., Was-hington.

Barns, H.H., 1967, Rougness Characteristics of Natural Channels, U.S. Geological Sur-vey Water-Supply Paper 1849.

Basic Facts About the United Nations., 1983., UN Department of Public Information., United Nations., pp 135.

Page 87: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Sulakalan Yönetim Planı Rehberi 173

Bear, Jacob., 1979, Hydraulics of Groundwater, Mc Graw-Hilly Inc., USA.

Beklioğlu M., Altınayar G. & Tan C. O., 2006. Water level control over submerged mac-rophyte devolopment in five shallow lakes of Mediterranean Turkey. Archiv für Hydrobi-ologie , Volume 166, Number 4: 535-556. Blindow I.,1992. Long and short term dynamics of submerged macrophytes in two shallow eutrophic lakes. Freshwater Biology: 28, 15-27.

Carew-Reid, J. ve diğ., 1994., Strategies for National Sustainable Development: A Handbook for their Planning and Implementation., Earthscan Publications/IUCN/IIED., pp 203.

Coops H., Beklioğlu M., Crisman T. L., 2003. The role of water level fluctuations in shal-low lake ecosystems, workshop conclusions. Hydrobiologia 506: 23-27.

Costanza R, Ralph D, De Groot R., Farberk S., Grasso M., Hannon B., Limburg K., Nae-em S., O’Neill R., Paruelo J., Raskin R., Suttonkk P. & Van den Belt M.,1997. The value of the world’s ecosystem services and natural capital. Nature, Vol:387: 253-260.

Davis, T.J., 1994., The Ramsar Convention Manual., Ramsar Convention Bureau., 207 p.

Dingman, S.L., 1994, Physical Hydrology, Prentice Hall, USA.

Dugan P., 1993. Wetlands in Danger. IUCN and Mitchell Beazley.

Ekmekçi, M., 2002, HİD 254 Gözenekli Ortam Hidroliği Ders Notları, Hacettepe Üniver-sitesi Mühendislik Fakültesi, Hidrojeoloji Mühendisliği Programı (yayımlanmamış).

Erdem O., 2004. Sulak alanlar - Önemi, Temel Sorunları, Türkiye’nin Uluslararası Öne-me Sahip Sulak Alanları. Haber Express, İzmir.

European Nature Conservation, Twenty Years of Activities., 1984., E.U. Environment and Natural Resources Division., pp 105.

Frazier, S., 1999., Ramsar Sites Overview., Wetlands International., 42 pp.

Gleick, Peter H., 1993., Water and Conflict: Fresh Water Resources and InternationalSecurity., International Security 18., pp. 79-112.

Grillas P., P. Gauthier, N. Yavercovski & C. Perennou., 2004., Les Mares Temporaires Méditerranéennes., Station biologique de la Tour du Valat, Le Sambuc - 13200 Arles – France.

Günay, G., Yeşertener C., Tezcan, L., 1991, HİD 407 Kuyu Hidroliği ve Uygulamaları Ders Notları, Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Hidrojeoloji Mühendisliği Programı (yayımlanmamış).

Hargeby, A., Andersson, G., Blindow, I., Johansson, S., 1994. Trophic web structure in a shallow eutrophic lake during a dominance shift from phytoplankton to submerged macrophytes. Hydrobiologia 279/280: 83-90.

Harum, T., 1999, Surface Hydrology, Postgraduate Training Course on Groundwater Tracing Techniques, Graz, Austria.

IUCN Environmental Policy and Law Paper., pp 105.

Jepsen, P.U., 1996., Danish Report on Convention on Wetlands of International Impor-tance., Ministry of Environment & Energy., pp 105.

Kent D. M., Raton B., 2000. Applied wetlands science and technology. Lewis Publishers.

Koester, V., 1989., The Ramsar Convention on the Conservation of Wetlands, A Legal Analysis of the Adoption and Implementation of the Convention in Denmark. Korkusuz E.A, Beklioglu M, Demirer GN., 2005. Comparison of the treatment perfor-mances of blast furnace slag-based and gravel-based vertical flow wetlands operatedidentically for domestic wastewater treatment in Turkey Ecological engineering 24 (3): 187-200.

Manning, J.C., 1987., Applied Principles of Hydrology., Merrill Publishing Co., pp 278.

Meriç, B.T., 2004, Su Kaynakları Yönetimi ve Türkiye, Jeoloji Mühendisleri Dergisi, Cilt 28, Sayı 1, 27-39 s. Ankara.

Mitsch W. J. & James G. Gosselink J. G., 2000. Wetlands. John Wiley and Sons Publi-cations.

Moliner, A.A., Gonzales, A.C., 2002., Recommendations for Sampling Water, Biota and Bottom Sediments in Ramsar Wetlands., Ministerio de Medio Ambiente, Madrid, İspan-ya., pp 226.

National Park Service., 2005., Hydrologic Resources Monitoring Parameters, Wetlands Extent, Structure and Hydrology., U.S. Department of Interior.

Noordhuis R., Van Der Molen, D. T., Van Der Berg, M. S., 2002. Responce of herbivo-rous waterbirds to the return of Chara in lake Voluwemeer, the Netherlands. Aquat Bot.72: 349-367.

Özalp M., 2005. Sulakalan ekosistemlerindeki gelişmelerin Türkiye açısından değerlen-dirilmesi ve yapılması gerekenler. Korunan Doğal Alanlar Sempozyumu,, SDÜ, Isparta.

Özesmi U ve Özesmi S.,1997. Amerika Birleşik Devletlerinde Sulak Alan Tanımı ve Korunması: Türkiye için Getirdikleri. III. Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi, Gazi Üniver-sitesi, Kırşehir Eğitim Fakültesi.

Kaynakça172

Page 88: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Papayannis, T., Salathe, T., 1999., Mediterranean Wetlands at the Dawn of 21st Cen-tury., Convention on Wetlands Bureau., pp137.

Papayannis, T., 2002., Action Régionale Pour Les Zones Humides., Publication MedWet/TourDuValat., 100 pp.

Pearce, F., 1996., Wetlands and Water Resources., MedWet / TourDuValat Publications., pp 82.

Ryan T. & Winne C., 2001. Effects of Hydroperiod on Metamorphosis in Rana spheno-cephala. Am. Midl. Nat. 145:46–53.

Scheffer, M., 1998. Ecology of shallow lakes. Chapman & Hall, London.

Scott, D., 1995., A Directory of Wetlands in the Middle East., IUCN, International Wa-terfowl and Wetlands Research Bureau., pp 560.

Skinner, J., Salewski, S., 1995., Functions & Values of Mediterranean Wetlands., Med-Wet - Station Biologique Tour du Valat., Arles., 78 pages.

Sönmezoğlu, F., 2000., Uluslararası İlişkiler Sözlüğü., Der Yayınarı, 774 s.

Turner K. and Jones T., 1991. Wetlands : market and intervention failures. Earthscan Publications.

Van Geest, G. J., Wolters, H., Roozen, F. C., Coops, H., Roijackers, R. M., Buijse, T., Scheffer, M., 2005. Water level fluctuations affect macrophyte richness in floodplainlakes. Hydrobiologia 539: 239-248.

Wanielista, M., Kersten, R. and R. Eaglin, 1997, Hydrology: Water Qantity and Quality Control, John Wiley & Sons, USA.

World Meteorological Organization., 1965., Guide to Hydrometeorological Practices., WMO No: 168.TP.82.

http://www.wetlands.org/index.aspx

http://www.nps.gov/archive/ever/welcome2.htm

http://www.epa.gov/owow/wetlands

http://www.dlwc.nsw.gov.au/care/wetlands/index.html

http://www.epa.gov/greatlakes/lakehuron/LH%20200402_intr.pdf

www.uni-konstanz.de/sfb454/Workshop%202005/WLF-Programme.pdf

Kaynakça174

Page 89: Sulakalan Yönetim Planlaması Rehberi...Bu kitap “Türkiye’deki Sulakalan Yönetim Planlamacıları için Kaynak Materyal Oluşturulması” Projesi” kapsamında hazırlanmıştır

Baskı...... Matbaası

Ankara, 2007