t. c. sÜleyman demİrel Ünİversİtesİ fen bİlİmlerİ ... · jeotermal potansiyel varlığına...
TRANSCRIPT
T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ALAŞEHİR (MANİSA) VE YAKIN ÇEVRESİ JEOTERMAL SULARININ HİDROJEOLOJİK, HİDROJEOKİMYASAL VE
İZOTOP JEOKİMYASAL ÖZELLİKLERİ
Yeşim BOSTANCI
Danışman Prof. Dr. Nevzat ÖZGÜR
YÜKSEK LİSANS TEZİ JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI
ISPARTA - 2016
© 2016 [Yeşim BOSTANCI]
i
İÇİNDEKİLER
Sayfa İÇİNDEKİLER .................................................................................................. i
ÖZET ............................................................................................................. iii
ABSTRACT ..................................................................................................... v
TEŞEKKÜR................................................................................................... vii
ŞEKİLLER DİZİNİ ........................................................................................ viii
ÇİZELGELER DİZİNİ ..................................................................................... ix
1. GİRİŞ .......................................................................................................... 1
1.1. Jeotermal Sular ................................................................................... 3
1.2. Çalışma Alanının Jeotektonik Konumu ................................................ 7
1.3. Çalışmanın Amacı ............................................................................. 14
2. KAYNAK ÖZETLERİ ................................................................................. 15
3. ÇALIŞMA ALANININ JEOLOJİSİ .............................................................. 21
4. MATERYAL VE METOD ........................................................................... 27
4.1. Metod ................................................................................................. 27
4.1.1. Jeolojik çalışma ........................................................................... 28
4.1.2. Örnek alımı ve in-situ ölçümleri ................................................... 28
4.1.3. Hidrojeokimyasal analizler ........................................................... 29
4.1.4. Jeotermometreler ........................................................................ 31
5. ARAŞTIRMA BULGULARI ........................................................................ 32
5.1. Hidrojeoloji ......................................................................................... 32
5.2. Hidrojeokimya .................................................................................... 36
5.3. Hidrojeokimyasal Analizler ................................................................. 38
5.3.1. Doygunluk indeksi ....................................................................... 40
5.4. Jeokimyasal Termometre Uygulamaları ............................................ 41
5.4.1. Kimyasal jeotermometre uygulamaları ........................................ 42
5.4.1.1. Silika jeotermometreleri ......................................................... 42
5.4.1.2. Katyon jeotermometreleri ...................................................... 44
5.4.1.3. Na/K jeokimyasal termometresi ............................................. 45
5.4.1.4. Na-K-Ca jeotermometresi ...................................................... 46
ii
5.4.1.5. Çalışma alanında termometrelerin jeokimyasal
değerlendirmesi .................................................................................. 47
5.5. Birleşik Jeotermometre Uygulamaları ................................................ 48
5.6. İzotop Jeokimyasal Özellikleri ............................................................ 49
5.7. Alaşehir Jeotermal Alanının Hidrojeolojik Modellemesi ..................... 54
6. TARTIŞMA VE SONUÇLAR ..................................................................... 55
6.1. Alaşehir Jeotermal Alanında Olası Isı Kaynağı, Jeotermal Sistem Ve
Tektonik Arası İlişki ................................................................................... 55
6.2. Çalışma Alanının Hidrojeolojik, Hidrojeokimyasal Ve İzotop
Jeokimyasal Özellikleri ............................................................................. 56
7. KAYNAKLAR ............................................................................................. 59
EKLER .......................................................................................................... 67
EK-1. Menderes masifinin jeolojik haritası ve Çalışma alanı basitleştirilmiş
jeolojik enine kesiti .................................................................................... 68
EK-2. Çalışma alanı birinci jeotermal arama kuyusuna ait kesit ............... 70
EK-3. Çalışma alanı ikinci jeotermal arama kuyusuna ait kesit71
ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................... 72
iii
ÖZET
Yüksek Lisans Tezi
ALAŞEHİR (MANİSA) VE YAKIN ÇEVRESİ JEOTERMAL SULARININ
HİDROJEOLOJİK, HİDROJEOKİMYASAL VE İZOTOP JEOKİMYASAL ÖZELLİKLERİ
Yeşim BOSTANCI
Süleyman Demirel Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı
Danışman: Prof. Dr. Nevzat ÖZGÜR
Bu çalışma Alaşehir (Manisa) ve yakın çevresi jeotermal sularının
hidrojeolojik, hidrojeokimyasal ve izotop jeokimyasal özelliklerini inceleyen
tez çalışmasıdır. Çalışma alanı Batı Anadolu Bölgesinde Gediz Grabeninde
bulunur. Bölgenin temelini Paleozoik yaşlı şistler, gnasylar ve kristalize
kalkerler oluşturmaktadır. Bozdağ, Uysal Dağı, Dibek Dağı ve Demirci
Dağları bütünüyle Paleozoyik serilerinden oluşmuştur. İl Merkezi’nin
çevresiyle Marmara Gölünün kuzey batısı, Çal Dağı ve Akhisar’ın kuzey
doğusu Mesozoyik yaşlı andezit, tüf gibi parçalanmış volkanik kayalarla masif
kalker, kum taşı, konglomera ve mermer serileriyle örtülüdür. Bunlar bazı
kesimlerde gruplar oluşturmaktadır.
Çalışma alanında dört farklı sıcak su lokasyonundan su örnekleri alınmıştır.
Alınan örneklerde katyon ve anyon analizleri yapılmıştır. İnceleme alanındaki
sıcak sular genel olarak Na-HCO3 tipi sular olarak adlandırılabilir. Alaşehir ve
yakın çevresi jeotermal suları Na+K>Ca>Mg baskın katyonlar ve baskın
HCO3>Cl>SO4 anyonlar olarak sınıflandırılabilir. Tüm jeotermometre
sonuçları ve mevcut kuyuların rezervuar sıcaklıkları birlikte
değerlendirildiğinde jeotermal suların hazne kaya sıcaklığı 185°C
ölçülmüştür.
iv
Termal suların δ2H değerleri -37,07 ile -62,82 arasında değişirken, δ18O
değerleri ise -1,96 ile -10,26 arasında değişim göstermektedir. Çalışma
alanındaki termal suların trityum içerikleri 0,6 ile 5,45 TU olan suların global
meteorik sulardan oluşmaktadır. 0,8-4 TU olan suların güncel ve eski suların
karışımı olduğunu belirtmiştir.
Anahtar Kelimeler: Menderes Masifi, Batı Anadolu Bölgesi, Alaşehir
(Manisa), jeotermal kaynaklar, hidrojeoloji, hidrojeokimya, izotop jeokimyası,
jeotermal modelleme
2016, 72 Sayfa
v
ABSTRACT
M.Sc. Thesis
HYDROGEOLOGICAL, HYDROGEOCHEMICAL AND ISOTOPE
GEOCHEMICAL FEATURES OF THE GEOTHERMAL WATERS IN ALAŞEHİR(MANİSA) AND ENVIRONS
Yeşim BOSTANCI
Süleyman Demirel University
Graduate School of Applied and Natural Sciences Department of Geological Engineering
Supervisor: Prof. Dr. Nevzat ÖZGÜR
In this M.Sc. thesis, hydrogeological, hydrogeochemical, and isotope
geochemical features of geothermal waters in Alaşehir (Manisa) and environs
were studied. The investigated area is located in the Western Anatolia
Region, Gediz Graben zones. Menderes Massif Metamorphics are lie
adjacent of the study area. The basement of the province capital are
composed of Paleozoic schists, gneisses and marbles. Also Bozdağ, Uysal,
Dibek and Demirci mountains are of Paleozoic series.
The centre of the province capital together with Northwestern part of
Marmara Lake, the Çaldağı and the northeastern part of Akhisar are overlain
by Mesozoic andesite and series of volcanic rocks such as tuffs, massive
limestones, sandstones, conglomerates and marbles. The samples of
thermal waters were collected from four different locations. In these samples,
cations and anions were analysed. Generally, the geothermal waters in the
investigation area are classified as Na-HCO3 type waters. The geothermal
waters of Alaşehir and environs are identified to be Na+K>Ca>Mg dominant
cations and HCO3>Cl>SO4 dominant anions.
According to the results of geochemical thermometers, the reservoir
temperature of thermal waters is 185°C. The δ2H values of the thermal
waters are between -37,07 to -62,82 while δ18O values range from -1,96 to -
vi
10,26 respectively. The tritium contents of thermal waters are between 0,6 to
5,45 TU. From the results the thermal waters can be categorized as globaly
meteoric waters. The tritium contents of thermal waters are between 0,8 to 4
TU. These results show that there are mixing between contemporary and old
waters.
Keywords: Menderes Massif, Western Anatolia, Alaşehir(Manisa),
geothermal springs, hydrogeology, hydrogeochemistry, isotope
geochemistry, geothermal modelling
2016, 72 pages
vii
TEŞEKKÜR
Sunulan bu yüksek lisans tez çalışması Süleyman Demirel Üniversitesi
Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından desteklenen
4454-YL1-15 nolu araştırma projesi kapsamında gerçekleştirilmiştir.
Saygıdeğer danışmanım, Sayın Prof. Dr. Nevzat Özgür’e bu tezin
tamamlanmasında göstermiş olduğu destek, yapıcı eleştirileri ve özveriden
dolayı teşekkür ederim. Tezin sonuçlanmasında ve başarı elde edilmesinde
çabası takdire şayandır.
Araştırmanın yürütülmesinde maddi ve manevi yardımlarını gördüğüm jeoloji
mühendisi Saliha DEĞİRMENCİ, arazi çalışmalarında yardımlarını
esirgemeyen yüksek jeoloji mühendisi İbrahim İbrahim Abubakar ve jeoloji
mühendisi Seher BÜYÜKŞAHİN’e teşekkür ederim.
Alaşehir(Manisa) ve yakın çevresinde yapılan arazi çalışmamda su örnek
alımlarında bize tesisten yararlanmamıza olanak sağlayan Türkerler Holding
A.Ş. Genel Müdürü Metin YAZMAN’a ve ekip arkadaşlarına yardımlarından
dolayı teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca alınan örneklerimizin laboratuar
çalışmasını yaparak bizlere sonuçları ileten Maden Tetkik Arama Genel
Müdürlüğü’ne teşekkür ederim. Alınan su örneklerinde in-situ ölçümlerinin
gerçekleştirilmesine in-situ cihazlarının kullanımını sağlayan Jeoser
Yerbilimleri Servisi Ltd. Şti., teşekkür ederim.
Tezimin her aşamasında beni yalnız bırakmayan, eğitim hayatımın
tamamında maddi ve manevi desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen aileme
sonsuz sevgi ve saygılarımı sunarım.
Yeşim BOSTANCI
ISPARTA, 2016
viii
ŞEKİLLER DİZİNİ
Sayfa
Şekil 1.1. Çalışma alanının yer bulduru haritası ............................................. 3
Şekil 1.2. Doğu Akdenizin güncel tektoniğini kontrol eden ana yapıları gösterir harita ................................................................................. 8
Şekil 1.3. Batı Anadolu’nun temel kayalarını oluşturan birimler. .................... 9
Şekil 1.4. Menderes Masifi genelleştirilmiş dikme kesiti. .............................. 10
Şekil 1.5. Menderes Masifinin oluşumu ........................................................ 12
Şekil 1.6. Menderes masifinde gerilme tektoniği sonucu oluşan Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes kıtasal rift zonları. ............. 13
Şekil 1.7. Çalışma alanı basitleştirilmiş jeolojik enine kesiti ........................ 14
Şekil 4.1. Alkanlar Köyü'nde bulunan YB-1 jeotermal üretim kuyusunda in-situ ölçümleri. ............................................................................ 28
Şekil 4.2. Çalışma alanında in-situ ölçümleri ............................................... 29
Şekil 5.1. Salihli meteoroloji istasyonu sıcaklık değerleri grafiği 1970- 2012 .............................................................................................. 34
Şekil 5.2. Yağış değerleri grafiği .................................................................. 35
Şekil 5.3. Çalışma alanında bulunan jeotermal suların Piper diyagramında gösterilmesi. ........................................................... 39
Şekil 5.4. Çalışma alanından jeotermal suların Na+K, Ca ve Mg üçgen diyagramında gösterilmesi ............................................................ 39
Şekil 5.5. Na-K-Mg1/2 üçgen diyagramda çalışma alanından termal suların dağılımı (Giggenbach, 1988). ............................................ 49
Şekil 5.6. Alaşehir ve yakın çevresi jeotermal sularında döteryum ve tirityum izotopu ilişkisi ................................................................... 53
Şekil 5.7. Alaşehir jeotermal sisteminin basitleştirilmiş hidrojeolojik oluşum modeli ............................................................................... 54
ix
ÇİZELGELER DİZİNİ
Sayfa
Çizelge 4.1. İn-situ cihazları ve özellikleri .................................................... 30
Çizelge 4.2. Hidrojeokimyasal cihazlar ve özellikleri .................................... 30
Çizelge 5.1. Salihli meteoroloji istasyonu genel sıcaklık değerleri 1970-2012 verileri .............................................................................. 34
Çizelge 5.2. Salihli meteoroloji istasyonu yağış değerleri 1970-2012 .......... 35
Çizelge 5.3. Alaşehir ve yakın çevresi jeotermal sularının in-Situ parametreleri ve hidrojeokimyasal analiz sonuçları .................. 37
Çizelge 5.4. Çalışma alanındaki örneklerde rastlanabilecek bazı minerallerin doygunluk indeksi.................................................. 40
Çizelge 5.5. Silis (SiO2) jeotermometreleri ve bağıntıları ............................. 44
Çizelge 5.6. Na/K jeotermometreleri ve bağıntıları ....................................... 45
Çizelge 5.7. Alaşehir ve yakın çevresinin izotop jeokimyasal analiz sonuçları ................................................................................... 52
1
1. GİRİŞ
Jeotermal yer kabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısının oluşturduğu,
kimyasallar içeren sıcak su, buhar ve gazlardır. Jeotermal enerji de bu
jeotermal kaynaklardan ve bunların oluşturduğu enerjiden doğrudan veya
dolaylı yollardan faydalanmayı kapsamaktadır.
Jeotermal enerji, sürdürülebilirliği nedeniyle yenilebilir enerji türüdür ve
yerküre içinde bulunan termal sıcaklıkla doğrudan ilişkilidir. Aynı zamanda,
termal enerji maddenin sıcaklığını belirleyen enerjidir. Yerkürenin jeotermal
enerjisi gezegenimiz olan yerkürenin orijinal formasyonundan (%20) ve
minerallerin radyoaktif bozunmasından kaynaklanmaktadır (%80) (Turcotte
ve Schubert, 2002). Günümüzde bu kavram yerküre ısısının belirli kısımları
için kullanılmaktadır. Bu ısının kullanımı çeşitli sondaj yöntemleriyle ısıya
ulaşılarak belirli amaçlar için kullanılır. Jeotermal kaynaklar dünyanın birçok
noktasında bulunur. Ancak, işletilebilir seviyede bulunanlar jeotermal
gradyanı normal veya anormal derecede yüksek gradyanlara sahip
yerlerdedir.
Jeotermal enerji, yer kabuğu içinde depolanmış olan ısıl enerjidir. Bu ısıl
enerji yeraltındaki kayaç formasyonlarında ve bu formasyonların
çatlaklarında ve gözeneklerinde bulunan doğal akışkanlarda bulunur.
Jeotermal sistemlerin farklı tiplerinin her biri belirli özelliklere sahiptir ve
bunlar aynı zamanda bu özelliklerinin kimyasal bileşimlerinde ve çeşitli
kimyasal uygulamalarında belirli bir şekilde ortaya koymaktadır. Ancak, hepsi
birkaç kilometre derinlikte, ortak bir ısı kaynağı olan ve konveksiyon içine yer
kabuğunun üst bölümlerinde bulunan, mevcut su birikimleridir (Nicholson,
1993).
Yeryüzüne çıkan jeotermal sulardan İtalya, Amerika, Japonya, Filipinler ve
Meksika borikasit, amonyum bikarbonat, ağır su (döteryum oksit), amonyum
2
sülfat, potasyum klorür gibi kimyasal maddeler elde etmektedir. Jeotermal
suların kullanım alanları çeşitlilik göstermektedir (Rinehart, 1980). Elektrik
enerjisi üretimi, balık ve kereste kurutma, tuz elde edilmesi, şeker sanayi,
damıtma prosesleri, sera, ahır, kümes ısıtılması, mantar yetiştirme, toprak
ısıtma, yüzme havuzları, turizm ve sağlık amaçlı banyolarda kullanımı söz
konusudur.
Dünya çapında jeotermal enerji yaklaşık olarak 10,715 MW gücünde, 24
ülkede kullanılmaktadır. Bununla birlikte; 28 GW doğrudan jeotermal ısıtma
kapasitesi olan bir sistem bölgesel ısıtma, mekan ısıtması, kaplıcalar,
endüstriyel prosesler, arıtma ve tarımsal uygulamalar için kurulmaktadır
(Fridleifsson vd., 2008). Jeotermal kuyular yerin derin kısımlarında sıkışıp
kalan sera gazlarını serbest bırakırlar, ancak bu emisyonların miktarı fosil
yakıtlardan daha düşüktür. Sonuç olarak; jeotermal enerji yaygın fosil
yakıtların yerine konuşlandırılmış ise küresel ısınmanın azaltılmasına yönelik
yardımcı potansiyele sahiptir.
Türkiye’nin jeotermal enerji durumu; Türkiye’nin genç volkanik etkinliklerin sık
rastlandığı Akdeniz Volkan kuşağı üzerinde olmasına ilaveten, Alp zincirinin
meydana gelişi sırasında şiddetli kırılma tekniğine maruz kalması zengin bir
jeotermal potansiyel varlığına işaret etmektedir. Özellikle Denizli-Kızıldere,
İzmir-Seferhisar, Aydın-Germencik, Çanakkale-Tuzla, Afyon-Gecek, Manisa-
Balıkesir, Kızılcahamam ve Kozaklı dolaylarında jeotermal enerji kaynakları
tespit edilmiş olup, Kızıldere, Seferhisar ve Gecek’te de bununla ilgili
sondajlar yapılmıştır.
3
Şekil 1.1. Çalışma alanının yer bulduru haritası (MTA)
1.1. Jeotermal Sular
Ülkemiz jeotermal kaynaklar açısından oldukça zengin ve buna elverişli
jeolojik formasyonlara sahiptir. Jeotermal sistemler, yer kabuğunun üst
kesimlerinde ısı akısının yüksek, yeraltı suyunun derinlere süzülüp ısındıktan
sonra yeniden yükselebileceği geçirimli zonların bulunduğu ve jeotermal
akışkanların konveksiyon ile dolaşıp ısı biriktirebileceği kapanların
oluşabildiği kesimlerinde gelişmektedir. Batı Anadolu'da Ege Bölgesi’ndeki
yaygın faylanma, ısı akısının göreceli olarak yüksek olduğu bölgeler
yaratmıştır. Gediz Grabeni boyunca özellikle grabenin güney kanadında
jeotermal çıkışlar gözlenir. Turgutlu’dan Kula’ya kadar olan alanda doğal
4
olarak gözlenen sıcak su çıkışları yerini çeşitli işletmelere bırakmıştır. Birçok
farklı amaç doğrultusunda kullanılan bu kuyuların verimliliği oldukça
yüksektir. Jeotermal sistemin oluşabilmesi için, akışkanların yer kabuğunun
içinde dolaşabilmesi gerekir. Bu dolaşımın var olabilmesi için kaya, gerekli
geçirimliliği sunmalıdır. Bu ise, çalışma alanının bulunduğu çevrede
çoğunlukla ikincil çatlak geçirimliliği ile sağlanır. Yerkabuğunun uzak ya da
yakın geçmişinde etkisi altında kaldığı tektonik gerilmelerle oluşan her türlü
yapısal süreksizlik, eklem, dilinim, yapraklanma, tabaka, makaslama, fay,
sürüklenme, düzlem ve zonlarının oluşturduğu birbiri ile ilintili ağlar bu
geçirimliliğe olanak sağlar. Bunların tanınması, rezervuarın bilinmesi, üretken
zonların yer ve özelliklerinin doğru biçimde belirlenebilmesi ve kaynağın
doğru modellenebilmesi açısından yaşamsal önem taşır (Öngür, 2005).
Derinlik ve metamorfik kayaçlarda birincil gözeneklilik varsa da çok azdır. Bu
birimlerde yeraltı suyu dolaşımı, çatlaklanma, faylanma veya bozuşma yolu
ile gelişmiş açıklıkların bulunmasına bağlıdır. Çatlaklar; tektonik hareketler,
örtü kayanın aşınmasından dolayı basınç azalması, kaya kütlesinin soğuması
sırasında büzülmesi ve bölgesel tektonik gerilmelerin neden olduğu basma
ve çekme kuvvetleri ile gelişebilmektedir (Fetter, 2001).
Metamorfik kayaçlar jeotermal sistemlerin oluşumları açısından, ülkemizde
önemli bir yere sahiptir. Metamorfik kuşakların, başka yerlere göre iki kata
kadar daha yüksek ısı akısına sahip olduğu bilinmektedir (Fetter, 2001).
Öngür (2005), göreceli olarak genç, örneğin Tersiyer'de oluşan
metamorfizma ortamları, yüksek ısı akısı barındırmaktadır ve metamorfizma
sonrasında bu masifler hızla yükselmesine bağlı olarak aşınma ve sıyrılma
faylarıyla tüketildikleri için daha derinlerdeki daha sıcak kesimleri yeterince
soğuyamadan yüzeye yaklaşarak ısı gradyanının yükselmesini
oluşturduğunu belirtmektedir. Bu tür kaya ortamları ilksel olarak yeterince
geçirimli olmamakla birlikte, masifin yükselmesine eşlik eden sıyrılma fay
zonları ve oluşan graben fayları boyunca oldukça yüksek ikincil geçirimlilik
5
kazanarak da jeotermal sistemlerin gelişmesine olanak sağlarlar (Güneş,
2006).
Karbonat kayalar yüksek geçirimliliği bulunan verimli akiferlerdir (Güneş,
2006). Akışkanların derinlere inip hızla yükselebilecekleri büyük fayların
varlığı, özellikle farklı dönemlerde oluşmuş, farklı yönlenmeli fayların kesiştiği
zonlar, dolaşıma büyük kolaylık sağlar. Bazen bu farklı kırık sistemlerinden
biri yüzeyde izlenemeyebilir, gizli de kalabilir. Ancak, bölgesel jeoloji bilgileri
ve özellikle de jeofizik ölçülerle bunların varlık, duruş ve yerleri öngörülebilir.
Metamorfik birimlerin yükselişlerine bağlı olarak özellikle Menderes Masifinde
olduğu gibi hızlı bir yük kaybı, birimde olağan dışı yapısal süreksizliklerin
ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Sıyrılma fayları, çekme gerilmesi ortamında
oluşmuş olan graben fayları ve düşeye yakın duruşlu, aşırı geçirimli
breşleşme zonları; büyük yanal atımlı faylar, makaslama gerilmesi altında
oluşmuş zonlar, içinde oluştukları kayanın özelliklerine göre geçirimsiz yanal
süreksizlikler ya da geçirimli zonları oluşturabilmektedir.
Bu açıdan yapısal süreksizliklerin; eski mi yeni mi güncel mi oldukları,
uzanımları, derinlikleri, bu zonda geçirimlileşme ya da geçirimsizleşme
oluşup oluşmadığı, başka zonlarla kesişip kesişmediği ve benzeri açılardan
ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir.
Bu yapısal süreksizliklerle oluşan horst, graben, antiklinal, monoklinal, vb
yapıların tanınması ve uygun bir biçimde modellenmesi de, sıcaklık
yoğunlaşmasını sağlayan ısı çevrimlerini kestirmek, rezervuar geometrisini
anlamak ve saha sınırlarını öngörmek açısından önemlidir. Ülkemizdeki
jeotermal sistemlerin dağılımının öncelikle genç ve bölgesel ölçekli yapısal
çizgilerin üzerinde yoğunlaşmakta olduğu dikkati çekmektedir (Öngür, 2005).
Menderes Masifi’nin yakın dönem ısıl (termal) geçmişi yeterince
bilinmemektedir. Menderes Masifi yükseldikçe ve daha önce daha derinde
iken belli bir ısıl dengeye ulaşmış, o derinlik için uygun sıcaklığa kavuşmuş
olan katmanları yüzeye yaklaştıkça, aynı hızla soğuyup ısıl dengesini
6
koruyabildiği kuşkuludur. Kıtasal kabuğun ısıl dengesini ancak 108 yılda
sağlayabileceği yargısının ışığında (Sclater vd.,1981) bakıldığında Menderes
Masifi’nin ısıl dengesini sağlamak üzere yeterli zamanı bulmuş olamayacağı
anlaşılmaktadır. Menderes Masifi’nin içinde, gerçek anlamda genç ya da
güncel bir volkanik etkinlik yoktur. Bu anlamda en tipik volkanik etkinlik
masif’in KD kenarı yakınındaki Miyosen KG grabenleri ve çevresindeki eski
volkanik etkinliktir. Bu yaştaki bir volkanikliğin bugünün ısı anomalilerini
açıklayıcı bir yanı, bulundukları yöre için bile olamaz. Masifin iç kesimlerinde,
örneğin Büyük Menderes Grabeni çevresinde ise zaten eski ya da yeni
herhangi bir volkanik etkinlik ürünü ile karşılaşılmamaktadır. En genç
magmatik sokulum fazının yaşı da yine 19,5 milyon yıl ölçülmüştür (Hetzel
vd.,1996).
Bu jeoloji çatısı içinde, Büyük Menderes Grabeni’nde Germencik, Aydın,
Salavatlı, Kızıldere ve Denizli jeotermal alanları; Gediz Grabeni’nde Salihli
Kurşunlu ve Sart, Turgutlu Urganlı ve Alaşehir Kavaklıdere jeotermal
alanları; Dikili Bergama Grabeni’nde Kaynarca ve Dikili jeotermal alanları; ve
Gediz Simav Grabeni’nde de, Simav jeotermal alanı bulunmaktadır.
Her şeyden önce söylenebilecek olan, ayrıca bir ısıtıcı kütle, bir magmatik
sokulum ya da genç ya da güncel bir volkanik etkinlik kaynağı olmaksızın da,
bu bölgenin her yerinde yüksek bir ısı akısının bulunduğudur. Bu yüksek ısı
akısının yer aldığı bu bölgede uygun koşullar, akışkanların kolaylıkla
dolaşabileceği kırık sistemleri varsa, sıcak su sistemlerinin de oluşabildiği
görülmektedir. Gereksinilen bu kırık sistemleri, bir yandan eski ve yeni
graben sistemlerinin farklı yönlerdeki normal fayları; bir yandan da, kalın ve
bölgesel büyüklükte metamorfit dilimlerinin masifin hızlı yükseldiği orta
kesiminden dışa doğru sıyrılma faylarıyla temsil edilmektedir (Hetzel
vd.,1996).
Ancak, Küçük Menderes Grabeni’nde olduğu gibi ne böylesi sıyrılma
zonlarının ne de derin graben faylarının gelişemediği kesimlerde yüzeysel
suyun derinlere sızamaması ve uzun süre ve derinlerde dolaşamaması
7
nedeni ile olsa gerek, jeotermal sistemler pek görülmemektedir. Özellikle
Büyük Menderes Grabeni’nde jeotermal sistemlerin yerleştiği zonlar güncel
DB Grabenlerinin K yarılarında, Miyosen grabenlerinin gömülü verev fay
zonları olmaktadır. Bu bölgedeki sular, çok azı dışında alkali bikarbonat
bileşimli, çokça CO2 içerikli, meteorik kökenli suların yan kaya ile etkileşimi
sonunda olgunlaşmış, yükselirken sığ sularla değişik oranlarda karışmış, orta
(entalpili) ısı yüklü, 120240°C arasında değişen rezervuar sıcaklıklarına
sahip akışkanlardır (Hetzel vd.,1996).
1.2. Çalışma Alanının Jeotektonik Konumu
Batı Anadolu Bölgesinde binlerce km2 alan kaplayan Menderes Masifi,
KD-GB uzanımlı, yumurta biçimli bir görünüm sunar. Yaklaşık D-B
uzan ım l ı Büyük Menderes, Küçük Menderes, Gediz ve Simav grabenleri
masifi dört asmasife bölerler (Dora, 1975). Masifin KB kenarı İzmir-
Ankara Zonu'nun (Brinkmann,1966) ofiyolitik kaya topluluğuyla ve
buna karşın G kenarı ise Toros kuşağı ile sınırlanır.
Batı uzantısı Ege Denizi'ndeki Kiklad adalarında gözlenirken doğuda
parçalanarak kalın Neojen örtünün altında kaybolur. 1960’lı yıllarda
Menderes Masifi'nin Varistik ya da daha yaşlı dönemlerde
metamorfizmaya uğradığı varsayılmaktaydı (Schuling, 1958, 1962; Şekil
1.2).
8
Şekil 1.2. Doğu Akdenizin güncel tektoniğini kontrol eden ana yapıları gösterir harita (Okay vd., 2000’den alınmıştır).
Zamanla Masifin ana metamorfizması'nın Alpin yaşı hakkında daha
kesin verileri kazanılmıştır (Brinkmann, 1967; Dürr, 1975; Çağlayan
vd., 1980; Dora, 1981; Şengör vd, 1984; Dora vd., 1987). 1967'li
yıllarda metamorfik kayaların ilksel malzemesinin çoğunlukla
sedimenter kökenli olduğu görüşü egemendi, Ancak son yıllarda, masif
içinde çok kalın metavolkanit (leptit) istifi v e büyük metagranit ve
metagranodiyorit kütleleriyle, pek çok yörede postmetamorfik asitik ve
bazik sokulumlar ortaya çıkarılmıştır.
Menderes Masifi’nin temelini gözlü gnays, granitik gnays, bantlı gnays
ve migmatitten yapılı gnays birimi oluşturur. Hiçbir yerde gnaysın
tabanını görmek olası değildir. Görünür kalınlığı 2-3 km’yi bulmaktadır
(Şekil 1.3).
9
Şekil 1.3. Batı Anadolu’nun temel kayalarını oluşturan birimler (Okay, 2001).
Gnays b i r im in i , uyumlu o l a r a k metavolkanitler (dar anlamda leptitler)
üstler. Son yıllarda gnays birimi ile metavolkanit birimi arasında yer alan,
5 -300 m kalınlığında bir "mavi gözlü gnays" düzeyi bulunmuştur (Kun vd.,
1988a). Bu düzey içinde bol miktarda, gnayslaşamamış leptit kalıntılarının
gözlenmesi, bunların ilkel kayaçlarının leptitler gibi volkanik kökenli
olduğunu göstermektedir (Kun ve Candan, 1987a).
Gri açık pembe renkli olan metavolkanitler, kötü yapraklanmış, boynuztaşı
benzeri kayalardan yapılıdır ve kısmen porfirik doku sunarlar. Bu nedenle
kayaların ilksel volkanik karakterleri hala tanınabilmektedir. Bu volkanik
kayaçlar andezitten riyolite kadar değişen bir jeokimyasal bileşim sunarlar.
Öte yandan, metavolkanitler i ç inde çok sık rastlanan bazik dayklar zengin
anortit ve piroksen içerir ler (Kun ve Candan, 1987b). Radyometrik yaş
saptamalarına göre, gnays ve metavolkanitler için Prekambriyen-Kambriyen
arası bir yaş kabul edilmektedir. Metavolkanit birimini, ilk bakışta uyumlu
izlenimini veren bir dokanak ile şistler üstler.
10
Şiddetli metamorfizma ve yapraklanma nedeniyle bu dokanağın uyumlu
gözüktüğü, bölgedeki önemli rejim değişikliği ve bilinen ilk metamorfizma
nedeniyle metavolkanitlerle şistler arasında bir uyumsuzluğun varlığı
düşünülmektedir. Tabanda daha çok disten-staurolit-granat şistler
egemenken, tavanda granat mikaşistler bollaşır. Şistler içinde sürekli
metakuvarsit, kuvars şist ve kuvars-muskovit şist ara katmanlarına
rastlanır. Disten-staurolit-granat şistlerde iri granat porfiroblastları
kapsayan koyu renkli amfibolit mercekleri yaygındır. Buna karşın tavan
şistlerinde fillit ve kalkşist düzeyleri artar (Şekil1.4).
Şekil 1.4. Menderes Masifi genelleştirilmiş dikme kesiti (Dora vd., 1995).
11
Çine asmasifi'nde ender de olsa bulunan fosillere dayanarak, şistlerin
üst düzeylerinin senklinasyon yaşının Üst Devon-Üst Permiyen
aralığına düştüğü söylenebilmektedir (Boray vd., 1973). Menderes
Masifi’nin şist zarfının uyumlu bir dokanakla, platform tipi karbonatlı
seriden türemiş kalkşist ve mermerler örter.
Tabanda şistler ile ardalanmalı olan ve iyi katmanlanma sunan
mermerler, tavanda som, kaba taneli ve katmansız bir görünüm
kazanırlar. Beyaz, som mermerlerin alt düzeyleri dolomitiktir; üst
düzeylerinde özellikle masifin güney kanadında kilometrelerce uzanan
eski emersiyon horizonlarını yansıtan zımpara cevherli kuşak yer alır.
Mermer ve rekristalize kireçtaşlarının Üst Triyas Üst Kretase yaşlı oldukları
bildirilmektedir (Dürr, 1975; Çağlayan vd., 1980). Zımpara düzeyli
mermerleri uyumlu olarak Menderes Masifi istifinin en üst birimini oluşturan
Paleosen yaşlı plaketli kırmızı mermerler üstler, Menderes Masifi'nin 6-7
km'ye ulaşan görünür metamorfik kaya istifi post metamorfik
granodiyoritik-tonalitik plütonlar ve bunların vo lkan ik türevleriyle, daha
genç gabroik Plütonlar ve bunların vo l ka n i t l e r i tarafından
katedilmektedir (Şekil 1.5).
12
Şekil 1.5. Menderes Masifinin oluşumu (Dora vd., 1995)
13
Şekil 1.6. Menderes masifinde gerilme tektoniği sonucu oluşan Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes kıtasal rift zonları (Bozkurt, 2001).
Granodioritik-tonalitik Plütonlar güneyde (Çine asmasifi) ancak
metavolkanit düzeyine kada r so ku lu r ke n masifin o r ta kes iminde
(Ödemiş-kiraz asmasifi, Bozdağ yöresi) mermer düzeyine kadar
yükselirler. Batı Anadolu'daki sıkışma rejiminin gençleşme rejimine
dönüştüğü devreye rastlar, Gabroik stoklar ise genellikle çizgisel tektonik
hatlar boyunca dizilirler (Kun, 1983). Kimi zaman asidik stokları da
keserler, ancak hiçbir zaman gnays ve leptit biriminden daha üst
düzeylere sokulmamışlardır. Derin sokulum olmaları nedeniyle,
önemli sayılacak dokanak metamorfizmasına neden olmamışlardır
(Şekil 1.7).
14
Şekil 1.7. Çalışma alanı basitleştirilmiş jeolojik enine kesiti (Yazman, 1998)
1.3. Çalışmanın Amacı
Tezin amacı (1) Alaşehir (Manisa) ve yakın çevresi jeotermal alanlarının
jeoloji haritaslarının güncellenmesi, (2) mineralojik, petrografik ve jeokimyasal
çalışma yöntemleriyle jeotermal akışkan-kayaç etkileşimini tanımlamak, (3)
jeotermal suların hidrojeolojik, hidrojeokimyasal ve izotop jeokimyasal
yöntemlerle oluşumunu ve gelişimini incelemek ve (4) jeotermal akışkan-
kayaç etkileşimi çerçevesinde jeotermal sistemin oluşumunu bir kavramsal
model içinde ortaya koymaktır.
15
2. KAYNAK ÖZETLERİ
Egeran (1945), Ege bölgesindeki ayrıntılı jeolojik çalışmalar 19.yy.‟da
başlamıştır. 1944 yılında da Egeran ve İlhan (1944) tarafından bölgede
çalışmalar yapılmış ve ilk kez “Menderes Masifi” terimi kullanılmıştır.
Karamanderesi ve Yılmazer (1982), Gediz Grabeni’nde genç tektonik ve
Jeotermal enerji olanaklarını inceledikleri çalışmalarında D-B doğrultulu
fayların en son oluştuğunu ve daha önce oluşan fayları kestiğini
belirtmişlerdir.
Dora vd., (1992), Menderes Masifi'nin temelini, gözlü, granitik ve bantlı
gnayslarla migmatitten yapılı gnays birimi oluşturur. Bu % birimi uyumlu
olarak, metavolkanit (dar anlamıyla leptit) birimi üstler. Leptitleri uyumlu
izlenimi veren bir dokanakla şistler örter. Şistler alt düzeylerinde disten-
staurolit-granat şist, üst düzeylerinde ise granat-mikaşist ile temsil edilirler.
Şistleri platform tipi kireçtaşlarından türemiş zımpara içeren mermerler
uyumlu olarak örter. Masifin üst düzeylerinde de Paleosen yaşlı plaketli
kımızı mermerler yeralır. Litolojik istifi postmetamorfık sokulmuş
granodiyoritik ve gabroik Plüton stokları tamamlar, Menderes Masifı'nde
alçak dereceli metamorfik kuşaktan yüksek dereceli metamorfik kuşağa
kadar tüm metamorfik diziyi gözlemek olasıdır.
Diaspor/korundum izogradından başlayarak sillimanit-ortoklas topluluğuna
ulaşılması ve kimi yörelerde çok iyi gelişmiş migmatitlere rastlanması,
metamorflzma esnasında 420° ile 650° C arasında sıcaklıkların ve genelde
5-6,5 Kb. arasında basınçların egemen olduğunu ortaya koyar, Gözlü
gnayslar 500 milyon yıl dolayında bir radyometrik yaş vermişlerdir.
Bu da Menderes Masifi'nin ilk metamorfizmasını Kambriyen/Ördovisyen
kısmında geçirdiğini vurgular, İlk metamorfizmanın ürünleri olduğu düşünülen
metagranodiyoritler de yine 480 milyon yıl dolayında bir yaş sergilerler.
Metagranodiyoritlerin yüzeysel eşlenikleri kabul edilen metavolkanitler
16
(leptitler) Pan-African yay volkanikleriyle yaş, kimyasal bileşim ve jeolojik
çerçeve yönünden yakın bir benzerlik sunarlar. Benzer yaşlı (462±48 milyon
yıl) migmatitlere Menderes Masifi'nin batı uzantısı sayılan Kiklad adalarında
da rastlanır.
Paleosen'e kadar uzanan Menderes istifi, Paleosen-Geç Eosen aralığında,
üzerinden geçen okyanusal kabuk bileşeni Likya napları nedeniyle Masife
bugünkü görünümünü veren "Ana Metamorfizmaya uğramıştır, Orta
basınç/yüksek sıcaklık koşullarında gerçekleşen bu metamorflzma
çoğunlukla Barrow tipi mineral topluluklarının oluşumuna neden olmuştur.
Dora, vd., (1995), Menderes kristalin Masifi; taban ve örtü serileri olmak
üzere iki ana birime ayrılır. Erken Kambriyen - Kambriyen yaşlı taban serileri
yüksek dereceli şistler, leptit-gnayslar, gözlü gnayslar, metagranitler,
migmatitler ve metagabrolardan oluşurken onu üzerleyen Ordovisyen -
Paleosen yaşlı örtü serileri ise mikaşistler, fillitler, meta-kuvarsitler,
metabazitler, metalökogranitler, kloritoid-disten şistler, metakarbonatlar ve
meta-olistostromlardan oluşur. Birçok yerde; muhtemelen Geç Jura- Erken
Kratese yaşlı metaboksitler, metakarbonat sekansının üst kısımlarında
görülmektedir. 550 My yaşlı metagranitler ve gözlü gnayslar, magmatik
zirkonların tabanında yer almakta olup bu çalışmada ilk-ve/veya son (syn-
and/or post) metamorfik derin sokulumlu (intrüzyon) kayaçlar olarak kabul
edilmiştir. Böylece, ilk metamorfizma (M1) geçiren kayaç, kambriyen
döneminde üst amfibolitler - gronulit fasiyesleri koşulları altında oluşan
tabandan (basement) etkilenmiştir.
Devamında Paleozoik yaşlı birimlerden oluşan örtü seri sedimanlarının
çökelmesi çoğunlukla Menderes Masifi Variskan Orojenezinin geç
fazlarından ve ikinci metamorfizmadan (M2) etkilenmiştir.
Ancak, metamorfizmayı tetikleyen söz konusu koşullar hala belirsizliğini
korumaktadır. Erken- Orta Triyas yaşlı lökokratik granitler yaklaşık 240-230
My yaşlı olup Variskan’dan sonra gerçekleşmiştir.
17
Orta - Geç Triasik - Paleosen dönemi boyunca üst örtü birimler aşınmış
Paleosik seriler üzerine taban konglomerası olarak çökelmiştir. Aynı şekilde
Menderes Masifi’nin hem taban hemde örtü serilerini oluşturan Kikladik
kompleksi Tersiyer metamorfizmasına maruz kalmış olup İzmir - Ankara
zonunun altında kalan kuzeye doğru yönelimli Anatolid - Torid platformuyla
bağlantılı olduğu düşünülmektedir.
Emre (1996), Sart Mustafa (Salihli – Manisa) ile Dereköy (Alaşehir –Manisa)
arasında Gediz Grabeninin jeolojisi ve tektoniğini incelemiştir. Yapılan
çalışmada grabenin bir ayrılma fayı ile oluşmuş yarım graben olduğunu ve
metamorfik çekirdek kompleksi yapısına göre halen aktif olduğu belirtilmiştir.
Bölgede kuzey ve güney graben kenarları olarak iki farklı fasiyes özelliğinde
çökellerin olduğunu belirten Emre’ye göre, güneyde yaşlıdan gence sırasıyla
Menderes Masifi Metamorfitleri ve granodiyoritten sonra Salihli grubu
gelmektedir. Kuzey kenarında ise Pliyosen, Pleyistosen yaşlı Adala grubu ve
Kula Bazaltları bulunmaktadır.
Özgür ve Pekdeğer (1995) ve Özgür (1998), δ18O, δ2H ve 3H izotop
verilerine bağlı olarak yürüttükleri çalışmada, Kızıldere sahasında yüzeylenen
sıcak suların meteorik kökenli olduğunu, bölgenin yoğun olarak su-kayaç
ilişkisinden etkilendiğini ifade etmişlerdir. Özgür (1998), kıtasal rift
zonlarındaki tektonizmanın etkinliğine bağlı olarak meteorik suların güncel
sub-volkanik aktiviteyle ısındığını belirtmiştir. Araştırıcılar, yüksek sıcaklık ve
su-kayaç ilişkisine bağlı olarak masifteki kristalli kayaçlarla reaksiyona
girdiğini, magmatik CO2 ve H2S gaz boşalımı ile reaksiyonun hızlandığını
belirtirler. Çalışmada hidrolik basınç etkisiyle geçirimli sedimanter kayaçlar
boyunca yükselerek, su-kayaç ilişkisinin sıcak suların kimyasal ve izotop
karakteri üzerinde baskın rol oynadığını ortaya koyulmuştur.
Sarıkaya (2004), Gediz Grabeni’nin güney kenarı boyunca uzanan düzlük
eğim açılı Gediz ayrılma fayı, bölgede çeşitli kataklastik kayaçlar ve milonitik
doku içeren bir ayrılma zonu oluşturmuştur. Kalınlığı yer yer 55 ile 140 m
arasında değişen ayrılma zonunda, temel kayaçlardan itibaren yüzeye
18
doğru, kataklastik kayaçlar kendi aralarında belirli bir dizilim gösterir. Arazi
çalışmaları ve petrografik incelemelere göre ayrılma zonu; (1) geçişli zon,
(2) milonitik zon ve (3) breflik zondan oluşur. Derinlerden itibaren yüzeye
doğru böylesi bir dizilim gösteren kayaçlar, başlangıçta sünümlü ve
sonrasında da kırılgan ilerleyen bir deformasyon sonucu, Gediz ayrılma
zonunu oluşturmuştur. Bu zon, bölgede Miyosen’den beri süregelen kıtasal
açılmaya neden olan deformasyonun türü ve büyüklüğü hakkında önemli
ipuçları vermektedir.
Kavak (2005), Batı Türkiye, Anadolu bloğuna ait önemli paleotektonik ve
neotektonik yapıları içerir. Bunlardan ilki metamorfik bir masif olarak farklı
litolojileri içeren Menderes Masifi, diğeri ise Türkiye’nin karışık jeolojik tarihi
içerisinde bilinen en önemli neotektonik yapılardan olan ve Menderes
Masifi’ni bir takım alt parçalara bölen Gediz Grabeni’dir. Bu çalışmada,
bölgede yüzeyleyen litolojik birimler ve jeolojik yapılar Landsat TM görüntüleri
kullanılarak ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Birimlerin ayrımlanması için bant
oranlama ve temel bileşen analiz yöntemleri seçilmiştir. Temel bileşen
analizi, bu çalışmada litolojik ayrımlanma açısından daha iyi sonuç vermiştir.
Ayrıca bu çalışmayı tamamlayıcı nitelikte yönsel filtreleme olarak bilinen
yapısal analiz amaçlı çalışma da gerçekleştirilmiştir. Menderes Masifi’ne ait
metamorfik kayaçlar, bölgede bir okyanusal kapanmanın ürünlerini temsil
eden İzmir- Ankara Zonu’ na ait kayaçlar ve Gediz Grabeni’ni örten Neojen
yaşlı kayaçlar görüntü işlem yöntemleriyle ortaya çıkarılmıştır. Bu çalışmadan
çıkan en önemli sonuçları, neotektonik döneme ait çökellerin paleotektonik
döneme ait metamorfik ve ofiyolitik kayaçlardan ayrılabilmesi ve Gediz
Grabeni’ne ait sınırların ortaya çıkarılması olarak ifade etmenin mümkün
olduğunu ortaya koymuştur.
Dora (2011), Günümüzde Menderes Masifi'nin, genleşme tektoniği
rejiminde, bir çekirdek kompleks olarak yüzeylediği konusunda birçok
araştırmacı görüş birliği içindedir. Ana sıyrılma fayının kuzeyde Eğrigöz ve
Koyunoba granitoyidleriyle jenetik bağlantısı olduğu, güneyde ise Menderes
Masifi ile Likya napları arasındaki eski bindirme düzleminin yüzeyleme
19
sınırında sıyrılma fayı olarak işlediği ileri sürülmektedir. Bölgedeki
genleşmenin nedeni, Anatolid-Torid platformunun Sakarya kıtasıyla
çarpışma sonrası gelişen magmatizmanın kalınlaşmış kabukta meydana
getirdiği termal za y ı f l ı k o la rak gösterilmektedir. Eğrigöz ve Koyunoba
granitoyidleri 20-21 My yaşındadır ve sıyrılma fayı 25-19 My arasında
faaliyet göstermiştir. Orta masif'teki simetrik çekirdek kompleks oluşumu ise
Orta-Geç Miyosen'de gerçekleşmiştir. Masifte Pliyosen'de gelişen genç
graben fayları tüm sıyrılma faylarını kesmekte olduğunu belirtmiştir.
Hakyemez (2013), Batı Anadolu’nun en genç ve önemli yapısal
elemanlarından biri olan Gediz Grabeni havzası, Kuvaterner döneminde
dikkat çekici jeolojik ve jeomorfolojik aşamaları olan bir evrim geçirmiştir.
Kuvaterner başından bu yana akmış olan eski ve yeni Gediz nehirleri ile
değişik boyutlardaki göller, K-G genişleme rejimi içinde gelişen tektonik
denetimli bir havza evrimi sürecinde çökellerini dolgulamıştır. Bu çalışmada
Gediz havzasının erken ve geç Kuvaterner sırasında sinsedimanter
tektonizmayla değişen karakteristikleri çökel fasiyesleri ve ortamsal özellikleri
tanıtılmakta, nehrin denizle buluşma serüveninin Kuvaterner sonlarında,
olasılıkla Holosen ortalarında gerçekleştiği vurgulanmakta ve havzanın
Kuvaterner boyunca geçirdiği jeolojik-jeomorfolojik evrim yorumlanmaktadır.
Zorlu Jeotermal Enerji Elektrik Üretim A.Ş. (2013), Manisa İli Alaşehir
İlçesi Erenköy, Osmaniye, Çeşneli Köyleri Mevkii’nde, Zorlu Jeotermal Enerji
Elektrik Üretim A.Ş. tarafından “Alaşehir Jeotermal Enerji Santrali Projesi
(45MWe)” gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Alaşehir jeotermal sahasının
yüksek entalpili bir saha olması dolayısıyla santral tasarımının çift kademeli
buharlaştırma (double-flaş) teknolojisi ile yapılması planlanmaktadır. Bu
sistemde, ayrışma istasyonuna getirilen jeotermal akışkan öncelikle yüksek
basınç buhar ayırıcısında buhar ve sıvı olarak ayrıştırılır. Bu sıvı tekrar düşük
basınçlı buhar ayrıştırıcısına alınarak, düşük basınçlı buhar sıvıdan
ayrıştırılır. Elde edilen yüksek basınçlı ve düşük basınçlı buhar, enerji
üretmek için buhar türbinine, geriye kalan akışkan ise reenjeksiyon sistemine
iletilir. Tesise jeotermal su yaklaşık 180ºC civarında gelecek ve proses
20
sonrasında enerjisi alınan jeotermal su 100ºCnin altında bir sıcaklıkta
reenjekte edilecektir. Soğutma kulesindeki su sıcaklığı ise yaklaşık 32-33ºC
civarında olacaktır.
Yıldırım (2015), Kurşunlu (Salihli, Manisa) ve yakın çevresi jeotermal
sularının hidrojeolojik hidrojeokimyasal ve izotop jeokimyasal özelliklerini
inceleyen tez çalışmasıdır. Çalışma alanı Batı Anadolu Bölgesinde Gediz
Grabeninde bulunur. Deniz seviyesinden 228 metre yükseklikte 38°27'02.5"
K enlem 28°06'55.0" D boylamlarındadır. Bölgenin temelini Menderes masifi
metamorfitleri oluşturur. Çalışma alanında altı farklı sıcak su lokasyonundan
su örnekleri alınmıştır. Alınan örneklerde katyon ve anyon analizleri
yapılmıştır. İnceleme alanındaki sıcak sular genel olarak Na-HCO3 tipi sular
olarak adlandırılabilir. Kurşunlu ve yakın çevresi jeotermal suları
Na+K>Ca>Mg baskın katyonlar ve baskın HCO3>Cl>SO4 anyonlar olarak
sınıflandırılabilir. İnceleme alanındaki jeotermal sular Cl-SO4-HCO3 üçgen
diyagramına göre magma kaynağı tarafından ısıtılan sular sınıfına
girmektedir.
Çalışma alanındaki sularda yapılan Na-K-Mg diyagramı sıcak suların belli bir
kısmının kısmi dengelenmiş sular sınıfına girdiği bir kısmının ise ham sular
sınıfına girdikleri saptanmıştır. Tüm jeotermometre sonuçları ve mevcut
kuyuların rezervuar sıcaklıkları birlikte değerlendirildiğinde jeotermal suların
hazne kaya sıcaklığı 148°C ölçülmüştür. Termal suların δ2H değerleri -45,9
ile -56,0 arasında değişirken, δ18O değerleri ise -8,88 ile -5,16 arasında
değişim göstermektedir. 0,8-4 TU olan suların güncel ve eski suların karışımı
olduğunu belirtmiştir.
21
3. ÇALIŞMA ALANININ JEOLOJİSİ
İnceleme alanında topografik yükseklikler ve eğim değerleri kuzeyden
güneye doğru artmaktadır. Alaşehir İlçesi’nin büyük bölümü topografik eğimi
0-30 arasında olan düzlük alanlarda yerleşmiştir. İnceleme alanında genel
olarak KB-GD ve buna dik yönde gelişen KD-GB doğrultulu iki fay sistemi
bulunmaktadır. İlçenin hemen güneyinden geçen ve topografik yüksekliklerde
düz alanları sınırlayan KB-GD uzanımlı fay aynı zamanda Gediz Grabeninin
güney kanadını da sınırlamaktadır. Bunun kuzeyinde Baklacık ve Akkeçeli
Köyleri arasında aynı doğrultuda uzanan kırık ise 1969 yılında olan Alaşehir
depremi sırasında oluşmuştur. Yörede ayrıca faylara bağlı olarak oluşmuş
birçok sıcak su ve maden suyu kaynakları mevcuttur. Yukarıda bahsedilen
özellikler bu fayların aktif özellikte olduğunu göstermektedir. Yılan çukuru
Mahallesi ve Bahçedere Köyü arasında Neojen yaşlı birimler ile eski alüvyon
birimi içerisinde değişik boyutta gelişmiş çok sayıda heyelan gözlenmiştir.
Ege Bölgesi’nde çok geniş yayılım gösteren eski metamorfik kayalar
Menderes Masifi olarak adlandırılmıştır (Egeran, 1945). Bunun KB’sında yer
alan Mesozoyik yaşındaki çökel kayalar ile ofiyolitlerin oluşturduğu ikinci
bölge ise “İzmir-Ankara Zonu” adı ile adlandırılmıştır (Brikmann, 1966).
Çalışma alanında yaygın dağılım gösteren Menderes Masifi metamorfik
kayaları gözlü gnays, granit gnays, migmatitler, değişik metamorfizma ve
litofasiyes özelliklerini gösteren şist ve mermerlerden oluşmuştur.
Paleozoyik-Mezozoik yaşlı Gnayslar, sahada genelde gözlü gnayslar
şeklinde görülür. Üzerlerine gelen şistlerle olan kontakları tedrici geçişlidir ve
şistoziteleri birbirleri ile uyumludur. Paleozoyik-Mezozoik yaşlı Mikaşistler
ise çalışma alanının her yöresinde dağınık veya toplu olarak göze
çarparlar. Genelde düşük sıcaklık metamorfizma izleri taşırlar. Mermerler,
Menderes Masifi’nin üzerine örtü olarak gelirler.
22
Menderes Masifi örtüsü içinde çok yaygın dağılım gösterirler. Gri beyaz
renkli ince ve kalın tabakalı, iri ve ince yer yer şeker dokulu kireçtaşı
tipindedir. Bu birimler üzerinde Mezozoyik ofiyolotik melanj, serpantinit ve
bu birimlerin lateritleşmesinden türemiş laterit birimi yer alır. Lateritlerin
üzerinde ise Tersiyer sedimanları ayrılmıştır (Ek-1’de verilmiştir).
Paleozoyik-Mezozoik yaşlı Tersiyer çökeller ise en altta Osmaniye fillitleri
ile başlar. Bunların üzerine kırmızı boz renkli çakıltaşı ve kumtaşları
gelmektedir. Üste gelen Pliyosen yaşlı sedimanlar ise eski ve yeni
Kuvaterner alüvyon ve yamaç molozları tarafından üstlenir.
Orta Miyosen zamanına denk gelen Tersiyer-Senozoik yaşlı Alaşehir
Formasyonu (Ta) Kayadibi Üyesi (Tak) ve Evrenli Üyesi (Tae) olarak
ayrılan formasyon Alaşehir İlçesi civarında tipik görüldüğü için bu isim
verilmiştir. Alaşehir İlçesi güneyinde Evrenli Köyü çevresinde, Osmaniye
Köyü ile Çamalan Köyleri arasında olmak üzere iki yerde yüzeylenmiş ve
korunmuş kaya topluluklarıdır.
Önce tabakalı, iri ve ince taneli sedimanter bir istif sunar. Üste doğru,
Osmaniye Köyü dolaylarında Gölcük Tepe’de gözlenen gri beyaz renkli
kireçtaşlarına geçer. Yüzeylerinde erime boşlukları ve yer yer küçük
eklemler gelişmiştir. Üst Miyosen zamanına denk gelen Tersiyer-Senozoik
yaşlı Gediz Formasyonu (Tg), Orta Miyosen zamanına denk gelen Tersiyer-
Senozoik yaşlı Hamamdere Üyesi (Tga) ve Üst Miyosen zamanına denk
gelen Tersiyer-Senozoik yaşlı Salihli Üyesi (Tgs) olarak ayrılan formasyon,
çalışma alanında Menderes Masifi metamorfitleri üzerinde geniş yayılım
gösteren bordo renkli konglomera kumtaşı ve miltaşları bu birim içerisindedir.
Birim yer yer çok iyi boylanmış, iyi yıkanmış ince ve kalın tabakalı kumtaşları
içermektedir. Üste doğru açık sarı ve kahve renkli kumtaşı-konglomera
silttaşı ve çamurtaşlarına geçer (Zorlu, ÇED raporu, 2013). Pliosen zamanına
denk gelen Tersiyer-Senozoik yaşlı Kaletepe Formasyonu, Konglomera-
kumtaşı-miltaşı-kil-tüf birimlerinden oluşan formasyonun yaşı Pliyosen
olarak alınmıştır. Menderes Masifinden beslenen yüksek enerjili ortamda
23
oluşmuş akarsu ve örgülü ırmak tipi çökeller oluştururlar. Çalışma alanında
morfoloji, sedimantolojik aşınma türleri ile kolayca seçilen birim geniş bir
yayılım göstermektedir. Beyaz renkli konglomera–kumtaşı-miltaşı
seviyelerini eski taraça ve alüvyon dolguları diskordans olarak örter (Zorlu,
ÇED raporu, 2013).
Kuvaterner Çökel ve Birikintileri (Qel – Qal – Qtr), Kuvaterner-Senozoik
yaşlı Travertenlerin oluşumları çok eski zamanlardan günümüze kadar
devam etmiştir. Alaşehir’in Badınca ve Elemli Köyleri’nde oluşanlar en eski
travertenler olup bazıları günümüzde hala oluşumlarını devam ettirmektedir.
Eski akarsu yatakları ve yeni vadilerde çimentolanmamış alüvyon çökelleri
gözlenmektedir. Volkanik kayaçlar (Tv), Sahada volkanikler Toygar Andeziti
olarak adlandırılmıştır. Sediman arasında görülenleri tüf ve tüfit seviyeleri
şeklinde ayrılır. Çalışma alanı Batı Anadolu’nun orta bölümünde yer alır.
Ana yapılar graben tektoniği şeklindedir.
Menderes masifi ile İzmir–Ankara zonunun kapanması sırasında oluşan eski
olaylar ile grabenlerin geliştiği Neotektonik dönemin izleri bölgenin belirgin
yapılarıdır. Bölgedeki Menderes Masifi bünyesinde oluşmuş olaylar; Tersiyer
öncesi olaylar, Tersiyer çökellerini etkilemiş tektonik olaylar olarak ikiye
ayrılır. Buna göre iki olay Eski Olaylar (Paleotektonik), Genç Olaylar
(Neotektonik) olarak isimlendirilmiştir (Zorlu, ÇED raporu, 2013).
Çalışma alanında yapılan arazi çalışmasında alınan su numuneleri, 4 ayrı
kuyudan alınmıştır. Bu kuyulardan ilki; 35S0623766D 04251108K
koordinatlarında bulunan YB-1 (BY- 2) kuyusudur. Kuyu başı sıcaklığı 1900C
dir, basınç ise 26 bar’dır. Yüksekliği ise 192 m’dir. Kuyudan alınan
numunelerde yapılan ölçümler sonucu numunenin pH değeri; 210C de 7,31
ve Eh değeri ise; - 296,4 mV’dur. Çözünmüş oksijen miktarı; 26,10C de 2
mg/l, Elektriksel iletkenlik ise; 2,55 mS/cm’dir. Kuyu başından alınan numune
suyun içinden 5 ml su alınmıştır, içerisine r1 çözeltisinden damlattıktan sonra
suyun renksiz kaldığı görülmüştür. Daha sonra içine r2 çözeltisinden 2 damla
damlatılmış ve su mavi renge dönmüştür. Son olarak da r3 çözeltisinden
24
23mmol/l damlatılmış ve su kırmızı renge dönmüştür. Sertlik; kalsiyum,
magnezyum ve karbonat iyonlarının ölçümüyle belirlenir, çalışılan arazinin
yapısı gereği sertlik kalsiyum ve magnezyum iyonları ile bulunacaktır. Bunun
için 5 ml numune suyun içine H1 çözeltisinden 3 damla damlatılmıştır,
ardından H2 çözeltisinden 6 damla (11mg/l) damlatılmıştır. Toplamda 5 şişe
numune alınmıştır (katyon iyonu için ayrılan suyun içine derişik asit
damlatılmıştır). Çalışma alanındaki ikinci kuyu ise; YB-2 (BY-4)’dir. Bu kuyu,
yatay giden bir kuyudur. 35S0623390D 04251470K koordinatlarında yer alan
kuyunun kuyu başı sıcaklığı 1850 C’dir. Kuyunun basıncı 23 bar’dır.
Yüksekliği 175 m’dir. Alınan örnekten edinilen bilgiye göre; numunenin pH’ı;
7,64, Eh’ı ise – 309 mV’dur. Çözünmüş oksijen miktarı; 39,50 C’de 1,2 mg/l
ve Elektriksel iletkenlik değeri; 2,54 mS/cm’dir (Ek-1’ de verilmiştir). Bu
kuyudan alınan numunenin pH değeri 8,2’nin altında olduğu için direk r2
çözeltisini ile başlanılmıştır. 5 ml numunenin içine r2 çözeltisinden 2 damla
damlatılmıştır ve su mavi renk almıştır. Ardından r3 çözeltisinden 22mmol/l
damlatılmış ve su kırmızı renge dönmüştür. Bu kuyudan da 5 şişe numune
alınmıştır (katyon iyonu için ayırılan suyun içine derişik asit damlatılmıştır).
35S0623847D 04251579K koordinatlarında yer alan üçüncü kuyu olan YB-3
(BY-1) kuyusunun kuyu başı sıcaklığı; 165-1700 C, Basıncı ise; 28-29 bar’dır.
Yüksekliği 175 m olan kuyudan alınan numunenin pH değeri; 8,53, Eh değeri
ise; -334,4 mV’dur. Çözünmüş oksijen miktarı; 1,2 mg/l’dir ve Elektriksel
iletkenlik değeri; 2,59 mS/cm’dir. Bu kuyuda da pH 8,2’nin üzerinde olduğu
için yine 5 ml numune su alınmıştır ve yapılan ölçümlerde Ks 8.2 17mmol/l ,
Ks 4 22,8 mmol/l’dir. Bu kuyudan da 5 şişe numune alınmıştır (katyon iyonu
için ayrılan suyun içine derişik asit damlatılmıştır). Dördüncü ve son kuyu
olan BP-1, Reenjeksiyon kuyusudur. 35S0623183D 04251730K
koordinatlarındaki kuyunun kuyu başı sıcaklığı; 680 C’dir ve basıncı 00 bar’dır.
Reenjeksiyon kuyusunun yüksekliği; 152 m’dir. Alınınan numunelerden
yapılan ölçümler sonucunda pH değeri; 7,20-7,22 ve Eh değeri ise; - 227,0
mV’dur. Numunedeki çözünmüş oksijen miktarı; 37,30 C’de 2,7 mg/l iken,
Elektriksel iletkenliği; 2,6 mS/cm’dir. Yine alınan numune sudan 5 ml’lik
numune alınmıştır ve 2 damla r2 çözeltisinden damlatılmıştır. Numune su
25
mavi renge dönmüştür. r3 çözeltisinden 20 mmol/l damlatılmıştır ve numune
su tekrar renksiz hale gelmiştir (Ek-2’de verilmiştir). Kula volkanitleri en genç
volkanizma olup tamamen bazaltik lav akıntılarından oluşurlar. Özellikle, Kula
(Manisa) ilçe merkezi çevresinde geniş bir alanda yayılmıştır. İlk çalışmalar
Washington (1894 ve 1900), tarafından yapılmış ve hornblend minerali ile
karakterize edilen Kula bazaltlarına "Kulaite" adı verilmiştir ve uluslararası
literatüre Kula bu tanımlama ile girmiştir. Volkanların oluşturduğu Kula
bazaltik lavlarının hacmi yaklaşık 2.3 km olarak tespit edilmiştir (Bunbury,
1996). Kula ilçe merkezinden batıya doğru Demirköprü baraj gölüne kadar
olan 30-35 km uzunlukta ve 10-15 km genişlikte bir alanda volkan konileri,
aktüel volkan görünümündedirler.
Son derece ilginç olan bu volkanizma Türkiye'nin kuvaterner yaşlı genç
volkanizmasının ender olarak görüldüğü alanlardan birisidir. 2000 yıl kadar
önce bu yöreyi dolaşan ünlü Yunanlı tarihçi Strabon, Kula bölgesine
“Katakekaumene” Yanık ülke adını vermiş ve daha sonra pek çok sayıda
araştırıcı bu bölgeyi ziyaret etmiştir (Can, 1966).
Kula ilçesi merkezinden başlayarak Demirköprü barajının batısına kadar
uzanan bu volkanik alan, çoğu 600-700 m yükseklikte bir yayla üzerine
yerleşmiştir. Bu yayla kuzeyde Gediz nehri ve güneyde ise Alaşehir-Salihli
grabeni’nin kuzey kısmı ile sınırlıdır. Bu alanda volkan konileri irili ufaklı bir
şekilde dizilmektedirler (Ercan vd.,1979). Bölgede kırkbeşten fazla volkan
konisi saptanmış olup konilerin bir kısmı iyice alınmışlardır. Volkan
konilerinde sık aralı lav püskürmeleri olmuş ve bazı bacalar kapanmış olup
konilerin çoğunluğu çöküp kırılmışlardır. Volkan konileri, yaşları ve aşınma
dereceleri bakımından farklılıklar gösterirler. Bu bazaltik tefra (piroklastikler)
konilerinin en yeni evreye ilişkin olanları aktüel koni görünümünde olup, en
eski evreye ilişkin olanları ise çoğu ayrılmış ve kraterleri belirsizleşmiştir.
Özellikle yaşlı konilerde, kraterler daha iri olup, daha genç konilerde kraterler
nispeten daha küçüktür. Konileri lav, lapilli, sünger taşı ve çeşitli irilikte volkan
bombaları gibi piroklastikle oluşturmaktadır. Kuvaterner yaşlı Kula volkanitleri
26
manto kökenli ve Rifli türü karakterize ederler. Bu taşlar alkali bazaltik lavlarla
temsil edilmekte olup yapılan radyometrik yaş tayininde 1.7 milyon–25000 yıl
arasında değerler elde edilmiştir (Taşkın, 1974).
27
4. MATERYAL VE METOD
Çalışma alanında hidrojeolojik, hidrojeokimyasal ve izotop jeokimyasal
özelliklerinin anlaşılmasını kolaylaştırmak için Alaşehir (Manisa) jeotermal
alanında ayrıntılı bir biçimde kuyu başı ölçümleri ve in-situ analizleri
yürütülmüştür. Bu hedefe ulaşmada yapılan çalışmada su örnekleri alınmış
ve bu örnekler gerekli standartlar ve uygun analiz yöntemleri kullanılarak
analiz edilmiştir. Bu bölümde, kullanılan malzemeler, saha çalışmalarında
kullanılan yöntemler, laboratuvar analizleri ve veriler yorumlanarak
tartışılmıştır. Arazi çalışmaları arazide ölçülen in-situ parametrelerini ve
oradan alınan sıcak su örneklerini içermektedir.
Su örnekleri çalışma alanının farklı lokasyonlarından temsili olacak şekilde
toplanmıştır. Daha sonra bunlar fiziksel parametreleri, anyon ve katyonların
belirlenmesi için analiz gerçekleştirilmiştir.
4.1. Metod
Araştırmanın, bu bölümünde tüm aşamaları içeren jeoloji, jeotermal suların
hidrojeokimyası, izotop jeokimyası, su örnekleri alımı, laboratuvar analizleri
ile elde edilen verilerin değerlendirilmesi ve yorumlanması yöntemleri
tartışılmaktadır. Yapılan saha çalışmalarında anyon ve katyon analizleri için
dört numune alım noktasından su örneği alınmıştır. Bu alınan örneklerde in-
situ analizlerinin yanı sıra hidrojeokimyasal analizler de gerçekleştirilmiştir.
Sıcaklık, pH, elektriksel iletkenlik (EC), toplam çözünmüş oksijen (O2), redoks
potansiyeli (Eh), karbonat tayini için alkalinite ve toplam sertlik gibi analizler
(Şekil 4.1. ve 4.2) arazide gerçekleştirilmiştir. İn-situ cihazları ve ölçülen
birimler (Çizelge 4.1. ve 4.2)’de verilmiştir.
28
Şekil 4.1. Alkanlar Köyü'nde bulunan YB-1 jeotermal üretim kuyusunda in-situ ölçümleri.
4.1.1. Jeolojik çalışma
Çalışma alanının stratigrafi ve yapısal jeoloji özelliklerinin belirlenmesi için
farklı jeolojik haritalar hazırlanmış bulunmaktadır. Önceki çalışmalar ayrıntılı
olarak incelenmiş ve var olan veriler arazide yapılan gözlemlerle
desteklenmiştir, jeolojik enine kesitler hazırlanarak genelleştirilmiş stratigrafik
kesitler kontrol edilmiş ve buradan giderek 1/25.000 ölçekli jeolojik haritanın
tamamlanması gerçekleştirilmiştir.
4.1.2. Örnek alımı ve in-situ ölçümleri
Arazide alınan su örneklerinin fiziksel ve kimyasal özellikleri gibi başka
parametrelerde göz önünde bulundurulmalıdır. Bu parametrelerle ilgili olarak
tüm laboratuvar standartları göz önünde bulundurularak uygulanmıştır.
Örneğin, su örneklerini hidrojeokimyasal analiz etmek için 100 ml olan
polipropilen şişelerde katyon ve anyon olarak ayrı ayrı örnekler alınmıştır.
Örneklerin şişelere alınması ve muhafaza edilmesi sırasında dikkatli
davranılmış ve şişelerin hava almaması için ağızları kapatılırken kapaklarına
29
da su doldurularak kapatılmıştır. Katyon analizi için su örneğinde bazı
maddelerin çökelip reaksiyon göstermesini önlemek için derişik HNO3
konularak pH değeri 2.0 ile 3.0 arasına getirildikten sonra kapağı
kapatılmıştır. Su örnekleri daha sonraki analizler için laboratuvarda 4°C’de
bekletilmiştir.
Şekil 4.2. Çalışma alanında in-situ ölçümleri
4.1.3. Hidrojeokimyasal analizler
Çalışma kapsamında, su örneklerinin in-situ analizleri ve hidrojeokimyasal
analizler Maden Tetkik Ve Arama Genel Müdürlüğü bünyesinde
gerçekleştirilmiştir. Hidrojeokimyasal analizler için kullanılan cihazlar ve
hidrojeokimyasal parametreler (Çizelge 4.2)’de verilmiştir.
ICP-OES (Bağlı Eşleşmiş Plazma-Optik Emisyon Spektroskopisi) hareketli
atomları ve belirli bir elemanın karakteristik dalga boyunda elektromanyetik
radyasyon yayan iyonları üretmek için indüktif plazma birleştiğinde kullanılan
emisyon spektroskopisi türüdür. Bu emisyon yoğunluğu örnek içinde
elementlerin konsantrasyonun göstergesidir. Mekanizmaları ile ilgili ayrıntılar
birçok metin ve Stefansson vd., 2007 gibi makalelerde tarif edilmiştir.
30
Çizelge 4.1. İn-situ cihazları ve özellikleri
In-Situ Parametlereri Ölçüm birimleri Cihaz adı ve marka
Sıcaklık 0C Thermometer-Testo-95-1
pH pH meter-WTW 330i
Redoks potansiyeli (Eh) mV pH meter-WTW pH 95
Elektriksel iletkenlik(EC) μS/cm Electrical conductivity WTW cond 330i and 340i
Çözünmüş oksijen (O2) Mg/l Oximeter-WTW Oxi 340
Alkalinite mmol/l Alkalinity Test kit- Merck Aquamerck 11109
IC (İyon Kromatografi) kendi şarja dayalı iyon ve polar moleküllerin
ayrılmasını sağlayan bir süreçtir. Enjekte edilecek çözelti, genellikle bir örnek
olarak adlandırılır ve ayrı ayrı bileşenlerin analizleri olarak adlandırılır. Örnek
hacmi bir örnek döngü içine, elle veya otomatik örnekleyiciyle de tanıtıldı.
Mobil faz olarak bilinen tamponlu, sulu bir çözelti hareketsiz faz malzeme
döngü içeren bir kolon üzerine örnek taşır. Hedef analit sabit faz üzerinde
muhafaza edilir, ancak ikinci durağan faz, analit iyonlarının yerini aynı yüklü
türlerin konsantrasyonunun arttırılması ile ayrıştırılır. İlgilenilen analit daha
sonra, tipik iletkenliği veya UV/VIS ışık absorbe ile bazı yöntemlerle tespit
edilmelidir.
Çizelge 4.2. Hidrojeokimyasal cihazlar ve özellikleri
Analiz Parametreleri Cihaz ismi Analiz cinsi
Na+, Ca2+, Mg2+, K+, B, Si4+
Perkin Elmer ICP-OES 2100 DV
Katyon analizi
F- , Cl- , SO42-, NO3
- Dionex ICS-3000 Anyon analizi
HCO3- , CO3
-2 Merck-Aquamerck test kitleri
Titrasyon Yöntemi
ICP-MS burada kütle spektrometresi ile yüksek sıcaklık ICP kaynağından
oluşmaktadır. ICP kaynağı burada örnek içinde element atomlarını iyonlara
dönüştürür. Bu iyonlar burada ayrılır ve sonar kütle spektrometresi tarafından
belirlenir.
31
4.1.4. Jeotermometreler
Jeokimyasal termometreler, jeotermal sistemlerin araştırılması ve
geliştirilmesi için önemli bir vasıta olmaktadır. Bu termometreler aynı
zamanda jeotermal rezervuarların üretimi esnasında etkilenmesinin izlenmesi
bakımından önemlidir.
Arama aşaması esnasında, jeotermometreler sondaj çalışmalarında
beklenen çıkış sıcaklığı gibi yeraltı sıcaklığını tahmin etmek için de kullanılır.
Burada sıcak suların ve fumarollerin kimyasal ve izotop jeokimyasal bileşimi
kullanılır. Jeotermal geliştirme ve izlemelerin son aşamasında jeokimyasal
termometreler kuyularda üretim seviyelerinin yerlerine riayet ederek kuyu
deşarjının bileşimini yorumlayabilmek için kullanılır. Soğuk sular tarafından
geliştirilen kaynama ve/veya basınç olayları Jeokimyasal termometreler
ayrıca kuyu çevresinde deşarj oluşumu sonucu oluşan azalma zonlarında
meydana gelen kimyasal reaksiyonları açıklamak için faydalıdır.
32
5. ARAŞTIRMA BULGULARI
5.1. Hidrojeoloji
Mevsimsel olarak sıcak su kaynaklarının azaldığı ve/veya tamamen
kaybolduğu çalışma alanı ve yakın çevresinde açılmış kuyulardan elde edilen
verilere göre; soğuk su ve sıcak su sistemlerinin birbirleri ile bağlantılı
oldukları, bölgedeki jeotermal sistemlerin genellikle derin sirkülasyonlu
oldukları, fakat yüzeylenen sistemlerin sığ beslenmeli oldukları söylenebilir.
DSİ kayıtlarına göre yıllık yağış miktarı 509,5 mm’dir. Süzülme katsayıları ile
hesaplamalar yapılmış ve toplam beslenme miktarı belirlenmiştir.
Birikintilerden %35, alüvyonlardan %20, dağlık alandaki formasyonlardan
%10 akışkan %10 beslenme sonucu, toplam beslenme miktarı 59x106 m³/yıl
olarak belirlenmiştir.
Çalışma alanı ve yakın çevresinde yapılan gözlemlerde sıcak su kaynak
noktalarının genellikle ve çoğunlukla genç faylar ve metamorfik kayaçlarla
ilişkili olduğu belirlenmiştir. Bu belirlemelere göre bölgedeki jeotermal
kaynaklarda hazne kayaların bol çatlaklı kireçtaşı ve mermerlerin olduğu
söylenebilir. Ayrıca, bölgede yaygın, fay sistemleri ile bağlantılı olan genç
çakıltaşı ve kumtaşları da hazne kaya olabilirler. Sonuç olarak bölgede birçok
evrede ısınan jeotermal sistemlerde hazne kayalar menderes metamorfik
ünitesine ait mermer, gnays, kuvarsitler ile Tersiyer sedimanlarının olduğu
söylenebilir (Zorlu ÇED raporu, 2013).
Örtü Kaya ise; çalışma alanı ve çevresinde jeotermal sistemlerin örtü
kayaları, sistemlerin konumlarına bağlı olarak değişiklik gösterebilirler.
Yapılan çalışmalarda, metamorfik temel istifi içindeki mermer-kireçtaşı ile
ardalanmalı şist-şeyl seviyeleri, Tersiyer istif içindeki kil-killi kireçtaşı ve
çamurtaşı seviyeleri örtü kaya olabilirler (Zorlu ÇED raporu, 2013). Ege
Bölgesi Akdeniz yağış rejiminin özelliklerini gösterir. Yağışlar genelde kış
aylarında görülürken, yaz ayları oldukça kurak geçer.
33
Manisa’nın büyük bölümünde de benzer şekilde karasal nitelikli Akdeniz
ikliminin özellikleri egemen olduğundan yaz ayları oldukça sıcak geçer.
Gediz Vadisi’nin daralarak batıda boğaza dönüşen koridoru dışında,
Manisa’nın Spil dağı, Yamanlar Dağı ve Yunt Dağı’nın uzantıları ile kıyı
şeridine kapalı bulunması İl’de; kış aylarının kıyı kuşağına göre daha soğuk
geçmesine neden olmaktadır. Sıcaklık şartları itibariyle yıllık sıcaklık
ortalaması 16,5°C, en soğuk ay olan Şubat ayı ortalaması 7,4°C, en sıcak ay
olan Temmuz ayı ortalaması 27,5°C’dir. Rasat kayıtlarında bugüne kadar
karşılaşılan en yüksek sıcaklık değeri Temmuz ayında 44,8°C ve en düşük
sıcaklık değeri yine Şubat ayında -13,5°C olarak ölçülmüştür(Zorlu ÇED
raporu, 2013).
Manisa İli’nin ortalama kar yağışlı gün sayısı 2,6 ortalama karla örtülü gün
sayısı ise 1,9’dur. Kar yağışları da Aralık ayı sonlarında başlayıp, Nisan
ayına kadar sürmektedir. Yağış itibariyle, yıllık 478,8 mm’lik yağış
ortalamasına sahiptir. En yağışlı mevsim kış olup, sonrasında ilkbahar,
sonbahar ve en az yağışlı mevsim olarak yaz sıralaması görülmektedir.
Temmuz ve Ağustos aylarının büyük bir kısmı oldukça kurak geçmektedir.
Genel olarak en fazla yağış Aralık ayında, en az yağış da Ağustos ayında
görülmektedir. Manisa İli yıllık nem ortalaması %62,6’dır(Zorlu ÇED raporu,
2013).Salihli Meteoroloji İstasyonu gözlem kayıtlarına göre yıllık ortalama
sıcaklık 16,5ºC, aylık ortalama sıcaklığın en düşük olduğu aylar -12,5ºC ile
Şubat, aylık ortalama sıcaklığın en yüksek olduğu ay 44,8ºC ile Temmuz
ayıdır (Şekil 5.1). Ortalama sıcaklık 6,2ºC (Ocak) ile 27,5ºC (Temmuz)
arasında değişmektedir. Sıcaklık, Ocak ayından Temmuz ayına kadar
düzenli olarak artmakta, Temmuz ayından Aralık ayına kadar ise düzenli bir
şekilde azalmaktadır. Hissedilen sıfırın altındaki dereceler ile en soğuk ay
Şubat ayıdır. Temmuz ayı en sıcak ay olup, bu ayda kaydedilen en yüksek
sıcaklık 44,8ºC’dir (Çizelge 5.2).
34
Çizelge 5.1. Salihli meteoroloji istasyonu genel sıcaklık değerleri 1970-2012 verileri (Zorlu ÇED raporu, 2013)
Şekil 5.1. Salihli meteoroloji istasyonu sıcaklık değerleri grafiği 1970- 2012 (Zorlu ÇED raporu, 2013)
Yağış Rejimi ise Salihli Meteoroloji İstasyonu gözlem kayıtlarına göre, yıllık
ortalama yağış miktarı 478,8 mm’dir. En fazla yağış alan ay 71,2 mm ile
Ocak, en az yağış alan ay ise 32,5 mm ile Temmuz ayıdır. Bugüne kadar
35
gözlenen günlük maksimum yağış miktarı 71,2 mm’dir. Yağış değerleri
Çizelge 5.2.’de ve yağış değerleri grafiği Şekil 5.2.’de görülmektedir.
Çizelge 5.2. Salihli meteoroloji istasyonu yağış değerleri 1970-2012(Zorlu ÇED raporu,2013)
Şekil 5.2. Yağış değerleri grafiği (Zorlu ÇED raporu, 2013)
36
5.2. Hidrojeokimya
Çalışma alanının hidrojeokimyasal özelliklerini anlamak için, alanda bulunan
farklı kuyulardan toplam alanı temsil eden 4 adet su örneği alınmıştır. Su
örneklerinin toplanmasından önce, çalışma alanı içindeki her lokasyonda
bulunan jeotermal sularda in-situ ölçümleri gerçekleştirilmiştir. Ölçümler için
kullanılan in-situ cihazları (Çizelge 4.1), Jeoser Yerbilimleri Servisi Ltd. Şti.,
Isparta tarafından sağlanmıştır. Ölçülen in-situ parametreleri sıcaklık, pH,
redoks potansiyeli (Eh), çözünmüş oksijen miktarı (O2), elektriksel iletkenlik
(EC) ve alkalinite olmaktadır. Özet olarak, sıcaklık 68 ile 190°C arasında, pH
7,20 ile 8,53 arasında ve elektriksel iletkenlik aralıkları 2.540 ile 2.600 μS/cm
arasında değişmektedir (Çizelge 5.4).
Aşağıdaki katyonlar ve elementler, Na+, Ca2+, Mg2+ , K+, B , Si4+, ICP-OES ve
ICP-MS analiz yöntemleri kullanılarak analiz edilmiştir. Buna karşın aşağıdaki
anyonlar F-, Cl-, SO4-2, NO3
-, iyon kromatografisi (IC) yöntemi ile analiz
edilmiştir. HCO3– ve CO3
-2 değerleri arazide gerçekleştirilen alkalinite
ölçümleri ile hesaplanmıştır. Hidrojeokimyasal analizlerin
değerlendirilmesinde, Aquachem v.3.7 (Calmbach, 1999) kullanılmıştır
(Çizelge 5.4).
37
Çizelge 5.3. Alaşehir ve yakın çevresi jeotermal sularının in-Situ parametreleri ve hidrojeokimyasal analiz sonuçları
Sıra No
Örnek No Konum X Y
Sıcaklık t (°C ) pH Eh(mV) Ec(μS/cm) Na
+(mg/l) K(mg/l) Ca
2+(mg/l) Mg
2+(mg/l) B(mg/l)
F-
(mg/l) SO4
2-
(mg/l) Cl
-
(mg/l) Si(mg/l) NO
-
3(mg/l)
HCO-
3(mg/l)
1 YB-1 BY-2 35S0623766D 04251108K 190°C 7.31 -296.4 2550 590 53.6 5.15 1 104 3.2 22.5 174 165 0.1 1403
2 YB-2 BY-4 35S0623390D 04251470K 185°C 7.64 -309 2540 539 63.5 3.61 1 103 3.4 22.6 174 190 0.1 1342
3 YB-3 BY-1 35S0623847D 04251579K 170°C 8.53 -334.4 2590 534 54.8 7.93 1 98.1 3 18.9 181 144.9 0.1 1391
4 YB-4 BP-1 35S0625183D 04251730K 68°C 7.22 -277 2600 537 54.1 6.13 1 98.5 2.9 14.3 168 154.3 0.1 1270
38
5.3. Hidrojeokimyasal Analizler
Alaşehir ve yakın çevresinden alınan su örneklerinin hidrojeokimyasal analiz
sonuçları AQUACHEM v.3.7 (Calmbach, 1999) kullanılarak
değerlendirilmiştir. Aynı şekilde Alaşehir ve yakın çevresi jeotermal suların
tanımlamak ve grafiksel olarak gösterebilmek için Piper, Schoeller ve üçgen
diyagramları hazırlanmıştır. Piper diyagramına göre (Şekil 5.2), araştırılan
jeotermal sular Na-HCO3 tipi sular sınıfındadır. Alaşehir ve yakın çevresi
jeotermal suları Na+K>Ca>Mg baskın katyonlar ve baskın HCO3>Cl>SO4
anyonlar olarak sınıflandırılabilir. Çalışma alanından alınan örneklerin Na+K,
Ca ve Mg üçgen diyagramı gerçekleştirilmiştir (Şekil 5.3).
Piper diyagramı anyon ve katyonların (% mek/l cinsinden) ayrı ayrı
gösterildiği iki ayrı üçgenden ve tüm iyonların ortaklaşa gösterildiği bir
eşkenar dörtgenden oluşmaktadır. Üçgen diyagramlar suların hidrokimyasal
su tiplerinin görülmesinde, dörtgen ise suların sınıflamasında ve
karşılaştırılmasında kolaylık sağlamaktadır. Piper üçgen diyagramına göre
çalışma alanındaki sıcak suların büyük bir kısmının Na-HCO3 su tipini
yansıttıkları görülmektedir. Hidrojeokimyasal olarak suları isimlendirmek,
birbiri ile karşılaştırmak, iyonlar arası etkileşimleri araştırmak ve kökeni ile
ilgili yorum yapabilmek amacıyla suların hidrojeokimyasal su tipinin
belirlenmesine yönelik çeşitli yöntemler önerilmiştir. Hidrojeokimyasal fasiyes
kavramı, suların içerdikleri başlıca iyonların oranlarına bağlı olarak
sınıflandırılması esasına dayanmaktadır. Suda çözünen başlıca iyonlardan
anyonlar ve katyonlar ayrı ayrı olmak üzere mek/L cinsinden %50'den fazla
olan iyonlar hidrokimyasal su tipini belirtmektedir. Eğer iyonların hiçbirisi
miktar olarak %50'yi geçmiyorsa karışık su tipini belirtmektedir.
39
Şekil 5.3. Çalışma alanında bulunan jeotermal suların Piper diyagramında gösterilmesi.
Şekil 5.4. Çalışma alanından jeotermal suların Na+K, Ca ve Mg üçgen diyagramında gösterilmesi
40
5.3.1. Doygunluk indeksi
Farklı kullanım alanlarıyla insanlığa hizmet eden termal suların bir yerden bir
yere taşınması sırasında kabuklaşma ya da korozyon gibi çok önemli
sorunlar yaşanabilmektedir. Bu sorunların yaşanmasında suyun mineral
doygunluğu, çökme ve çözülme özellikleri büyük ölçüde etkendir. Genellikle
çökel ürünü olarak gözlenen kalsit, dolomit ve jips minerallerinin farklı sıcaklık
değerlerinde mineral doygunluk indekslerinin hesaplanması ve diyagramının
çizilmesi, bu sorunların önlenmesinde etkin rol oynamaktadır.
Bunun için kullanılan mineral sıcaklık diyagramlarında Pozitif doygunluk
indeksi çökeltici özelliği, negatif doygunluk indeksi ise çözündürücü özelliği
ifade etmektedir. Doygunluk indeksleri, jeotermal sistemde kayaç ile su
arasında meydana gelen kimyasal dengelenmeyi değerlendirmede yararlıdır.
Bu, hidrotermal alterasyona uğrayan kayaçları oluşturan minerallerin
çözünürlüğü ve bu minerallerin aktiviteleri ile ilgili bilgilerin toplanması ile
sonuçlandırılır. Çözeltilerde iyonların, iyon çiftlerinin ve komplekslerin çok
sayıda olması nedeniyle, her tip mineral ve bunların aktiviteleri için doygunluk
indeksleri geliştirmek yazılım programı kullanımını zorunlu kılmaktadır
(Çizelge 5.5).
Çizelge 5.4. Çalışma alanındaki örneklerde rastlanabilecek bazı minerallerin doygunluk indeksi
mineraller YB-1 YB-2 YB-3 YB-4
Anhidrit -1.71 -1.83 -1.39 -3.55
Aragonit 0.81 0.98 -3.18 -0.17
Florit -2.48 -2.44 -2.04 -1.72
Kalsit 0.88 1.05 2.1 -0.05
Kalsedon 0.08 0.15 -0.14 0.86
Dolomit -0.99 -0.47 0.61 -0.39
Jips -3.55 -3.58 -3.15 -3.65
SiO2(a) -0.4 -0.34 -0.63 0.14
Sepiyolit -0.85 0.48 2.16 -2.24
41
5.4. Jeokimyasal Termometre Uygulamaları
Jeokimyasal termometreler, jeotermal araştırmalar bağlamında jeokimyanın
kullanımına bağlı olarak jeotermal rezervuar sıcaklığının değerlendirilmesi
olarak anlaşılır. Jeotermal çözeltilerin bileşimi büyük ölçüde akışkan ile kayak
arasındaki yersel ve kısmi kimyasal dengelenme tarafından kontrol edilir. Bu
kimyasal dengelenme çok durumlarda sıcaklık yönünden hassastır; örneğin
akışkanın bileşimi sistemde sıcaklığın fonksiyonudur. Jeokimyasal
jeotermometreler ölçülen akışkan bileşimlerinden yüzey sıcaklıklarından
anlam çıkarmayı mümkün kılmaktadır. Jeokimyasal termometrelerin kullanımı
konusunda temel varsayımlardan biri jeotermal rezervuar içinde erişilen kısmi
kimyasal denge durumudur. Jeotermal çözeltiler içinde çözülmüş kimyasal
bileşenler ya tutucu komponentler ya da kayak oluşturucu komponentler
olarak ifade edilir. Cl kaynak akışkanlarında ve kayaç çözeltilerinde suların
konsantrasyonları onların başlangıç konsantrasyonları tarafından belirlenir.
Reaktif bileşenlerin konsantrasyonları, öte yandan, akışkan ve akışkan ile
kontantaki kayaçta bulunan mineraller arasındaki dengelenme ile kontrol
edilir. Jeotermal çözeltiler içinde çözünmüş major ve minor elementlerin çoğu
reaktif komponentler olarak kabul edilir. Başka bir temel varsayım farklı
jeotermal akışkanların kompozisyonu yolda yüzeye kadar kaynama dışında
ikincil proseslerden etkilenmez.
Bu varsayım bazı durumlarda geçerli iken, bu olay doğa kanunu anlamında
değildir. Jeotermal su buharları çıkış yolunda yüzey gelinceye kadar
kondensasyon olayından etkilenir; bu bir prosestir ve su buharı içinde
bulunan gazların konsantrasyonunu arttırır. Benzer şekilde, kaynayan
ve/veya soğuyan jeotermal çözeltiler yüzeye doğru çıkarken yolda kayaçlarla
değişen sıcaklık koşulları altında tekrar denge durumuna erişmek için
reaksiyon gösterirler. Öyle ki bir dizi jeokimyasal termometre bulunmaktadır
ve bunlar ikincil değişimlerden farklı yollarla etkilenir. Sonuç olarak, jeotermal
akışkan örnekleri için mümkün olduğu kadar çok jeokimyasal termometre
kullanımı çok önemlidir; bu buhar veya sıvı olabilir, farklı jeokimyasal
termometre sonuçları arasındaki diskrepans akışkanları etkileyen ikincil
42
proseseler için yol gösterici olabilir (D'Amore ve Arnórsson, 2000a).
Jeokimyasal jeotermometreler, silika ve katyon termometreleri olmak üzere
iki gruba ayırabiliriz.
5.4.1. Kimyasal jeotermometre uygulamaları
Çalışma alanında seçilmiş olan sıcak su örneklerinin, akifer sıcaklıklarını
hesaplamada kullanılan bir diğer yöntem ise kimyasal jeotermometre
uygulamalarıdır. Kimyasal jeotermometre eşitlikleri kullandıkları kimyasal
reaksiyon açısından başlıca iki sınıfa ayrılmaktadır. Bunlardan biri; mineralin
sıcaklığa bağlı çözünürlüğünü temel alan jeotermometre yani Silis
jeotermometreleri, diğeri ise çözünmüş iyonların sıcaklığa bağlı iyon takas
(ion exchange) reaksiyonlarına dayanan jeotermometre yanı katyon
jeotermometreleridir (Na-K, Na-Ca, Na-K-Ca, K-Mg, Li-Na vb.) (Doğdu,
2004).
5.4.1.1. Silika jeotermometreleri
Bödvarsson (1960) İzlanda çalışmalarına dayalı olarak empirik ve niteliksel
silika jeotermometrelerini önerdi. Kuvars çözünürlüğü üzerinde
gerçekleştirilen deneysel çalışmalar Kennedy (1950) ve Morey vd. (1962)
tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmacılar silika termometresi kullanımı
adı altında bir teori kurdu. Mahon (1966) Yeni Zelanda jeotermal sularında
silikanın kuvars çözünürlüğü tarafından kontrol edildiğini gösterdi ve Fournier
ve Rowe (1966) rezervuar sıcaklığını belirlemek için bir yöntem tanımlamıştır.
Dikkat edilecek hususlar:
Yüzeye yakın sular için en iyi çalışır T > 150 °C
Yüzeye yakın kaynama dolayısıyla ayrılmış buharın etkisi olabilir
Örneklemeden önce SiO2 çökelmesi olabilir
Kuvars dışında katılar tarafından kontrol edilen çözünmüş SiO2
Kuvars çözünürlüğüne pH Etkisi.
Seyreltme.
43
Sıcaklık aralığı – deneysel olarak elde edilen ve kuvars çözünürlüğünü
tanımlayan denklemler yaklaşık ± 2 °C doğruluk oranı ile 0-250 °C arasında
olmaktadır; > 250 °C sıcaklıkta kuvars çözünürlüğünü tanımlamak için farklı
denklemler gereklidir. Buhar ayrışması (adiyabatik ve konduktif soğuma),
120-130 kg/dakika miktarından daha fazla kütle transferi ile sıcak suların
kuvvetlice kaynaması adiyabatik soğuyacağını ve bu yüzden buhar kaybı
dolayısyla silika konsantrasyonun düzeltileceği varsayılan denklem kullanılır
(silika kaynama üzerinde buharlaşmaz). Düşük deşarj oranlı ve sıcaklıkları
kaynamadan az olan sistemlerde için, adyabatik ve kondüktif soğutma
kombinasyonu olasıdır. Trusdell vd. (1977) bu konuda daha detaylı olarak
tartıştı ve eğer jeotermal akışkan 13 kg/min kütle trasferi gerçekleştirirse 200
°C sıcaklıkta ve 500 m derinlikte bulunan rezervuar akışkanlarının 200 ile
100 °C arasında sıcaklıkta kondüktif soğumaya maruz kaldığını
belirtmişlerdir.
Silika çözünürlüğü: kuvars en fazla duraylı ve az çözünür katı silika biçimidir,
kuvars sıcaklığı > 150°C olan sıcak sularda silika çözünürlüğünü kontrol
eder. Ancak kalsedon ve amorf silika gibi diğer silika komponentleri
çözeltilerle ile kontakta olduklarında kuvarsa gore daha yüksek
çözünürlüklere sahiptir. Bu sıcaklıklar altında çözeltiler kuvarsa karşı silika
çözünürlüğünü tercih etmektedir (Fournier, 1973).
pH etkisi: Artan pH (alkalin çözeltiler) ile kuvars çözünürlüğü artar; ancak, bu
jeotermal sistemlerin yüzey deşarjlarının alkali eğiliminde olmasına rağmen,
birçok jeotermal akışkanlar için büyük bir sorun değildir. Çoğu durumlarda
klorürlü sularda alkalinite kaynama ve CO2 kaybına bağlıdır. Bu koşullar
altında çözünmüş silika pH değeri nötr veya hafif asidik eğilimli rezervuar
içinde daha çok kaynama meydana gelmeden önce elde edilir. Bazı çok nadir
durumlarda pH için bir düzeltme gerekebilir.
Seyreltme: Jeotermal akışkanların yüzeye yakın alanlarda seyreltilmesi silika
içeriklerinin azaltılmasına yol açar.
44
Akışkan ile kayaç arasında bir denge durumu gerçekleştiğinde jeokimyasal
silika jeotermometresi daha soğuk şartları yansıtan sıcaklık belirtir; alternatif
olarak, eğer sıvı ve kaya arasında denge elde edilir ise, silika
jeotermometresine bu soğuk koşulları yansıtan bir sıcaklık veren; denge
eldesi, alternatif değilse, daha sonra silika jeotermometresi hatalı sıcaklıkları
verecektir. Kimya laboratuvarları tarafından en çok kullanılan silika
jeotermometreleri aşağıdaki gibidir:
Kuvars-buhar kaybı olmayan (0-250 °C), Fournier (1977), bu kuyu içi
örnekleri esas olarak uygulanır: t ° C = 1309 / (5.19 - log SiO2) - 273.15
Kuvars-maksimum buhar kaybı olan (0-250 C), Fournier (1977), atmosferik
basınca ayrılmış su kaynakları ve kuyularında genellikle kullanılır: t °C =
1522/(5.75 – log SiO2) – 273.15
Çizelge 5.5. Silis (SiO2) jeotermometreleri ve bağıntıları (Tüm derişimler mg/l)
5.4.1.2. Katyon jeotermometreleri
En çok kullanılan katyon oranlarından yararlanan termometre Na/K
termometresidir. Empirik ve teorik olarak çeşitli kalibrasyonları yayınlanmıştır.
Genel olarak jeotermal çözeltilerde Na/K oranı jeotermal çözelti ile Na- ve K-
45
feldspat arasında eş zamanlı dengelenme tarafından sınırlandığı kabul edilir
ve aşağıdaki denklemle tanımlanır:
NaAlSi3O8 + K+ = KAlSi3O8 + Na+ .
Bununla birlikte, Na/K oranının Na- ve K- kil mineralleri arasındaki iyon
değişimi dengelenmesi tarafından kontrol edildiği varsayılır (Çizelge 5.7).
Katyon oranı termometreleri kalibrasyonu yapıldı ve K/Mg, Na/Ca, K/Ca,
Na/Li ve Li/Mg gibi katyon çifti termometreleri yayınlandı (D'Amore ve
Arnórsson, 2000b).
Çizelge 5.6. Na/K jeotermometreleri ve bağıntıları (Tüm derişimler mg/l)
5.4.1.3. Na/K jeokimyasal termometresi
Tarihi bilgi: Bir çok araştırmacı doğal akışkanlar ve deneysel çalışmalara
dayalı sıcaklıklar ile ilgili olarak Na/K değerindeki sistematik değişiklikleri
kaydetti (White, 1965; Ellis ve Mahon, 1967; Fournier ve Truesdell, 1973;
Fournier, 1979; Giggenbach vd., 1983).
Dikkat edilecek hususlar: Bu jeotermometrenin temeli olarak akışkanların
kayaçlarda bol ve ortak olarak bulunan hidrotermal Na-feldspat (albit) ve K-
46
feldspat (adularya) minerallerinin ile denge durumuna erişildiğinin
varsayılmasıdır,
NaAlSi3O8 + K+ <=> KAlSi3O8 + Na+
Albit Adularya
Bu jeokimyasal termometre sıcaklığı > 180°C olan termal alandan çıkan ve
düşük Ca2+ içeren akışkanlarda çok iyi çalışmaktadır. Bu termometrenin
diğerlerine göre en seyreltme ve buhar fazı ayrımından daha az
etkilenmesidir; burada seyreltilen akışkanın az Na ve K içerdiği varsayılır.
Ayrıca, kaynağın debisinin kuvars jeotermometresine uygulanması için
gerekli olandan daha az olması gerekmektedir.
Fournier ve Truesdell (1973) tarafından önerilen Na/K/Ca jeokimyasal
termometresi ile rezervuar sıcaklığını tahmin etmek için her iki Na/K ve
Na/Ca0.5 oranları kullanır. Bu yöntem bir çok durumda başarılı olarak
uygulandı ve düşük sıcaklıktaki sistemlerde güvenilebilir sonuçlar vermiştir
(D’Amore and Arnórsson, 2000b).
Na – K (düşük albit /K - feldspat)
t °C = 933/(0.993 + log Na/K)-273.15 25-250 °C (a)
t °C = 1319/(1.699 + log Na/K)-273.15 250-350 °C (b)
t °C = 1217/(1.483 + log Na/K) – 273.15 >150 °C (c)
t °C = 855.6/(0.8573 + log Na/K) – 273.15 >150 °C (d)
5.4.1.4. Na-K-Ca jeotermometresi
Tarihi bilgi: Fournier ve Trusdell (1973) Na/K termometresi ile anormal
derecede yüksek sıcaklık veren relatif yüksek Ca+2 içeren akışkanlara
47
açıklama getirmek için bu jeokimyasal termometreyi hazırlamışlardır. Dikkat
edilecek hususlar: Bu termometre birçok sayıda jeotermal su ve petrol
kuyusu suları içeren çeşitli akışkanların analizlerinden empirik olarak
belirlendiği gibi oldukça karmaşıktır. Akışkan mineral dengelenmesinin, Na-
ve K-feldspatlar, kalsik mineraller (kalsiyum feldspat, epidot, kalsit) ve kil
mineralleri arasında kurulduğunu varsayar. Aşağıdaki kurallar uygulanır: İlk
olarak ß = 4/3 uygulanır ve sıcaklık hesaplanır, ve katyon konsantrasyonları
ya mg/l veya ppm olarak belirlenir. Hesaplanan sıcaklık < 100°C ve bu oran
[log (cCa1/2/cNa ) 2.06] ise pozitif, o zaman bu hesaplanan akışkan sıcaklığı
uygundur. Ancak, ß = 4/3 hesaplanan sıcaklık >100°C veya [log
(cCa1/2/cNa) 2.06] ise negatif, akışkan sıcaklığını hesaplamak için ß = 1/3ß
kullanılır. Açıkçası, Na-K-Ca termometresine Na/K termometresine göre daha
çok sıcaklık aralıklı akışkanlar için daha iyi kullanışlıdır. Bu termometre
kaynama ve seyreltmeden etkilenir. Kaynamanın temel sonucu çözünmüş
Ca2+ konsantrasyonunu zaltan kalsit (CaCO3) oluşumudur. Yüksek Mg2
+
konsantrasyonları içeren akışkanlar bulunmaktadır (Giggenbach, 1988;
Fournier ve Potter, 1979). Bir jeotermometrenin denklemi:
t °C = 1647/(log Na/K + ß[log(Ca/Na) + 2.06] +2.47) – 273.15 eğer 100°C ß =
1/3
5.4.1.5. Çalışma alanında termometrelerin jeokimyasal değerlendirmesi
Çalışma alanındaki rezervuarın sıcaklığını anlamak için çalışma alanı
jeotermal suları hidrojeokimyasal analiz sonuçları değerlendirilmiştir.
Jeokimyasal termometrelerin sonuçları Çizelge 5.4'de verilmiştir. Kuvars
termometresi (adiyabatik ve kondüktif) ile YB-1 (BY-1),YB-2 (BY-2) ve YB-3
(BY-3) 202-2220C, 211-2340C ve 194-2120C arasında değişmektedir. YB-1
(BY-1),YB-2 (BY-2) ve YB-3 (BY-3) kuyuları için 92-1750C,104-1870C ve 82-
1640C arasında değişen rezervuar sıcaklığı değerleri vermektedir. Na+K-
CaMg düzeltme termometresi Alkanlar jeotermal sistemi rezervuarında
ölçülen değerlere yakın rezervuar sıcaklıkları vermiştir. Alkanlar için
hesaplanan sıcaklık değerleri 190-1850C arasındadır. Buna karşın diğer
48
katyon termometreleri daha çok yüksek değerler vermektedir (Çizelge 5.4).
Aynı şekilde Na/K jeotermal termometreleri ile (Fournier & Potter 19) yapılan
hesaplamalarda YB-1 (BY-1),YB-2 (BY-2) ve YB-3 (BY-3) kuyularına ait
değerler 229, 259 ve 240’dır. Bu sıcaklıklar çalışılan alanda manuel olarak
ölçülmüştür. Rezervuar sıcaklıkları ile tam olarak uyuşmaktadır. Bu yüzden
kuvars ve Na/K (Fournier & Potter 19) oldukça uygun jeotermometreler
olduğu ortaya çıkmıştır.
5.5. Birleşik Jeotermometre Uygulamaları
Giggenbach (1988) hazırladığı diyagramla suları içerdikleri Na, K ve Mg
iyonlarının mg/l değerlerine dayalı olarak sınıflamıştır. Bu sınıflamaya göre; I.
Bölgeye düşen sular; su kayaç ilişkisi açısından kısmen dengede, II. Bölgeye
düşen sular ise su-kayaç ilişkisi bakımından kimyasal dengelenmenin
sağlanmamış olduğu sulardır.
Gigenbach (1988)’ın hazırladığı bu diyagramı Fournier (1990) yılında revize
etmiş ve diyagram şimdiki halini almıştır. Buna göre diyagram üç bölgeden
oluşmaktadır. I. Bölgede; Su kayaç ilişkisi bakımından dengede sular, II.
Bölgede; Kısmen dengelenmiş sular, III. Bölgede; Ham sular bulunmaktadır.
Fornier II. ve III. Bölgelerin ayrımını, oluşturduğu “Olgunluk Derecesi”
(Maturity İndex) kavramına dayandırmıştır. Olgunluk indeksi (MI) 2.0’ ın
altında bulunan sular ham sular sınıfına girerken (III. Bölge), olgunluk indeksi
değeri 2.0’ın üzerinde bulunan sular ise kısmen veya tamamen olgunlaşmış,
su-kaya ilişkisi dengede olan sular sınıfına girmektedir (I ve II. Bölge). Burada
bahsedilen olgunlaşma su-kayaç arasındaki kimyasal dengeye karşılık
gelmektedir. Na-K-Mg jeotermometrelerinin sağlıklı sonuçlar verebilmesi için
örneklerin mg/l değerlerinin diyagramda dengelenmiş sular sınıfına (I. Bölge)
düşmesi gerekmektedir.
Olgunluk İndeksi (MI) = [0.315 log (K2/Mg) ] – [log (K/Na)] (Giggenbach,
1988).
49
Na-K-Mg1/2 üçgen diyagramı solute termometre uygulamaları ile rezervuar
sıcaklığı uygun jeotermal sular arasında açık ayırım yapmak için bir yöntem
olarak Giggenbach (1988) tarafından önerilmiştir.
Şekil 5.5. Na-K-Mg1/2 üçgen diyagramda çalışma alanından termal suların
dağılımı (Giggenbach, 1988).
5.6. İzotop Jeokimyasal Özellikleri
İzotop, bir atomun aynı sayıda protona, buna karşın farklı sayıda nötrona
sahip olan türevleridir. Atomun ağırlığı proton ve nötronların toplam sayısına
bağlı olduğundan, aynı atomun izotopları farklı atomik ağırlıklara (atomic
mass unit; amu: atomik kütle birimi) sahiptirler. Söz konusu atomik ağırlık
farklılığı aynı atomun farklı izotoplarının fiziksel ve kimyasal süreçlerde farklı
davranmasına neden olur. Bu durumun bir sonucu olarak; örneğin su
molekülünü oluşturan hidrojen ve oksijen atomlarının farklı izotoplarının
birbirine olan oranları değişmektedir. Anılan izotop oranlarındaki değişimin
50
incelenmesi sonucunda herhangi bir suyun etkilendiği fiziksel ve kimyasal
süreçler belirlenebileceği gibi farklı sular arasındaki olası karışımlar hakkında
da yorumlamalar yapılabilir.
İzotoplar; sıcaklık ve su kayaç etkileşimine hassasiyetlerinden dolayı
jeotermal araştırmalarda etkin bir akifer izleme yöntemi olarak kullanılmak-
tadır. Oksijen (δ18O), Döteryum (δ2H) ve Trityum izotopları termal suların
kökeni, yaşı, beslenme alanı, yüksekliği ve yer altında kalış sürelerini tahmin
etmede kullanılır. İnceleme alanı ve çevresinde yer alan kaynaklara ait sıcak
su örnekleri Duraylı Oksijen (δ18O), Döteryum (δ2H) ve Trityum içerikleri
bakımından incelenmiş, analiz sonuçları (Çizelge 5.8)’de verilmiştir. Bu
verilere göre yeraltı suyunun dolaşım sistemi ve hidrojeolojik özellikleri
aydınlatılmaya çalışılmıştır.
Duraylı izotop analiz sonuçları ve örnekleme sırasında ölçülen fiziksel ve
kimyasal parametrelere ilişkin bilgiler (Çizelge 5.8)’de verilmiştir. Çizelge de
görüldüğü üzere termal suların δ2H değerleri -37,07 ile -62,82 arasında
değişirken, δ18O değerleri ise -1,96 ile -10,26 arasında değişim
göstermektedir. Çalışma alanındaki termal suların trityum içerikleri 0,6 ile
5,45 TU arasındadır.
Hidrojen atomunun l proton ve 2 nötronlu izotopu olan trityum radyoaktif bir
izotop olup; yarılanma ömrü 12.43 yıldır. Trityum izotopu çekirdekten elektron
(P ışını) salınması ile yarılanır. Elektronların enerjisi düşük olup; doğal
düzeydeki trityum derişimi insanlar için sağlık riski oluşturmaz. Duraylı
izotoplardakinden farklı olarak trityum izotop miktarı bir derişim birimi olan TU
(tritium unit: trityum birimi) ile ifade edilir, l TU, 1018 hidrojen atomundan
birisinin H olduğunu ifade etmektedir. Atmosferik nemdeki trityumun doğal ve
antropojenik olmak üzere başlıca iki kaynağı vardır. Doğal trityum izotopu
atmosferin üst tabakasında (stratosfer) kozmik 90 kökenli nötronların 5 N
izotopuna çarparak onu 5 C ve 8 H 'a ayrıştırması ile oluşmaktadır. Doğal
yoldan atmosfere yayılan trityumun yağış suyundaki eşdeğeri l O TU 'dir.
Atmosferdeki trityumun bir bölümü antropojenik kaynaklı olup; özellikle
51
1950'li yıllarda başlayan ve 1963 yılında uluslararası antlaşmalar ile
yasaklanan atmosfere açık yerüstü termonükleer bomba denemeleri sonucunda
oluşmuştur.
Bu yolla trityum üretimi 1963 yılında 1000 TU düzeyine ulaşmış olup; 1963
yılından günümüze değin doğal yarılanma yoluyla azalmıştır. Günümüz
atmosferik neminde trityum derişimi doğal fon (natural background) değerine
(l0 TU) yaklaşmıştır. Radyoaktif olan trityum sürekli bozunmaya uğraması
nedeniyle belirli bir bölgede yer altı suyunu besleyen yağışın trityum içeriğinin
bilinmesi durumunda, yeraltı suyunun ağırlıklı ortalama yaşının belirlenmesi
ve/veya farklı yer altı sularının karışımına ilişkin öngörülerde bulunulması
mümkün olmaktadır (Tezcan, 1992). Bu çalışmada Global meteorik su
doğrusu, Marmara meteorik su doğrusu, Akdeniz meteorik su doğrusu
kullanılmıştır. Su doğrularının denklemleri ve referansları aşağıdaki gibidir.
Global Meteorik Su Doğrusu; (GMWL); δD=8*δ18O+10 ‰ (SMOW)
Akdeniz Meteorik Su Doğrusu; δD=8*δ18O+22 ‰ (SMOW) (Gat & Carmi,
1970)
Marmara Meteorik Su Doğrusu; δd=8*δ18O+18 (SMOW)
İnceleme alanı içerisinde yeralan izotop analizi yapılmış sular grafiğe
aktarılmıştır (Şekil 5.6). Buna göre inceleme alanının yakınında bulunan
Manisa Alaşehir jeotermal alanlarıdaki sular meteorik kökenlidir. Manisa –
Alaşehir jeotermal alanındaki termal sular global meteorik sulardan
oluşmaktadır. Alanda su kayaç etkileşiminin Manisa Alaşehir jeotermal
alanlarındaki termal sulardan uzun sürmesine ve farklı özellikte olmasına
bağlı olarak δ18O bakımından zenginleştiği ve bir doğru üzerinde yer aldığı
belirlenmiştir. Clark ve Fritz (1997), kıtasal bölgelerde trityum izotopu içeriği
0.8-4 TU olan suların güncel ve eski suların karışımı olduğunu belirtmiştir.
52
Çizelge 5.7. Alaşehir ve yakın çevresinin izotop jeokimyasal analiz sonuçları (Bülbül, A., 2009)
Örnek no Örnek adı ve yeri Tarih T
EC δ
18O δ
2H
3H
2a Horzum sazdere Ilıcası 16.02.2007 30.6 3720 -3.17 -53.9 0.39
3a Alaşehir ılıcası 16.02.2007 28.4 2630 -7.55 -48.97 0.46
3b Alaşehir ılıcası 03.06.2008 30.5 2240 -8.88 -50.23 2.89
4a AK-1(Jeotermal sondaj) 02.03.2007 21 4450 -4.69 -62.82 0.09
5a KG-1(Jeotermal sondaj) 02.03.2007 25.6 5480 -4.55 -50.17 0.6
17a Acıdere Ilıcası 26.06.2006 28.5 1538 -6.95 -43.67 38 AK-2(derin jeotermal sondaj) 08.05.2005 45.5 3150 -1.96 -40.67 0.11
60 Hayrat Çeşmesi(Alaşehir-Kula) 30.07.2007 33.3 1102 -7.28 -39.85 3.44
65 sondaj Kuyusu(Şendurak-Kasaplar) 30.07.2007 28.5 1848 -5.62 -51.92 87a Sarıkız pınarı maden suyu kaynağı 16.04.2008 14.6 1083 -8.5 -46.11 3.56
87c Sarıkız pınarı maden suyu kaynağı 03.06.2008 21.5 1024 -9.66 -51.89 5.23
87d Sarıkız pınarı maden suyu kaynağı 30.10.2008 19 1120
5.45
88 Dededağ-Ayıdağı civarındaki kar örneği 16.04.2008 0 0 -8.11 -37.07 4.23
109 Sondaj kuyusu(Tariş Tat karşısı) 03.06.2008 57 3690 -10.26 -59.39 0.49
53
Şekil 5.6. Alaşehir ve yakın çevresi jeotermal sularında döteryum ve tirityum izotopu ilişkisi
54
5.7. Alaşehir Jeotermal Alanının Hidrojeolojik Modellemesi
Alaşehir sahası hidrojeolojik bakımdan çok önemlidir. Bu bölgede irili ufaklı
akarsularıyla, gölleriyle, yer üstü ve yer altı su kaynaklarıyla, sıcak sularıyla
jeotermal yatırımlar için dikkate değer bir bölge olduğunun belirtisidir.
Bölgede mevcut akarsular dört mevsimde genellikle su taşımaktadırlar.
Mevsime bağlı olarak debilerinde azalma ve çoğalma izlenebilmektedir.
Gediz Nehri’nden sonra Alaşehir Çayı en büyük akarsulardır. Alaşehir
alanında geniş alüvyon ovaları mevcuttur. Alaşehir Çayı’nın ve Gediz
Nehri’nin getirdiği kırıntılar, killer, kum ve siltler metrelerce kalınlığa ulaşan
genç alüvyon çökelleri oluşturmuştur. Yeraltı suları da oldukça bol ve
yaygındır. Alüvyon kalınlığı 0-100 m arasında su tablası da 0-2 m arasında
değişmektedir (Zorlu ÇED raporu, 2013).
Şekil 5.7. Alaşehir jeotermal sisteminin basitleştirilmiş hidrojeolojik oluşum
modeli (Yazman, 1998)
55
6. TARTIŞMA VE SONUÇLAR
6.1. Alaşehir Jeotermal Alanında Olası Isı Kaynağı, Jeotermal Sistem Ve
Tektonik Arası İlişki
Ülkemizde birçok düşük ve orta sıcaklıkta jeotermal kaynak bulunmakta ve
bunların çoğu oldukça önemli kırık sistemleri bağlı oluşmaktadır (Serpen ve
Mıhçakan, 1999; Palabıyık ve Serpen, 2008). Aynı şekilde, Batı Anadolu
Bölgesinde bulunan jeotermal sistemlerde benzerdir. Ülkemiz, Alp-Himalaya
Dağ Kuşağı içinde yer almaktadır. Batı Anadolu Bölgesinde sınırları
belirlenmiş gerilme tektoniği hüküm sürmekte ve burada litosferik gerilim
daha çok Alp-Himalaya zonu levhalarının kıtasal çarpışması ile ilişkili
olmaktadır. Batı Anadolu Bölgesi, D-B doğrultulu dağlarla ve kalın tortullarla
dolu vadiler ile karakterize edilir. Bölge Geç Miyosen başlangıcına kadar, K-G
yönünde kısalma yaşamıştır. Tortoniyen başında, bölgede gerilme tektoniği
hasıl olmuş, burada kısmi ergimiş kabuk gerilmekte sonrasında ise ince ve
kırılgan kabuk şekil almıştır ( Yılmaz, 1989; Alptekin vd., 1990; Gemici ve
Tarcan, 2002). Türkiye’nin batısında birkaç D-B yönlü uzanım gösteren
grabenler vardır. Türkiye’nin önemli jeotermal alanlarının çoğu saha bu
grabenlerin kenarlarında yer almaktadır. Büyük Menderes grabeni bunlardan
biri ve D-B uzanımlı olup Denizli’nin doğusundan başlayarak Ege Denizi
içinde devam ederek yaklaşık 200 km’ye ulaşır. Büyük Menderes grabeni,
Söke’de 35 km, Nazilli’de 35 km, Denizli’de 40 km, Salavatlı’da 10 km ve
Buharkent’te 5 km genişlik sunar (Şimşek, 1988).
Menderes bloğu 50 milyon yıl önce Sakarya bloğu ile çarpışmış ve daha
sonra yüksek sıcaklık metamorfizması ve granit intrüzyonları meydana
gelmiştir(Van Hinsbergen vd., 2010), Menderes Masifi’nin ortaya çıkması
Neojen döneminde birbiri ardına meydana gelen faylar boyunca oluşmuştur.
Güncel çalışmalar, Menderes Masifi’nin iki veya daha fazla oluşum süreci
yaşadığını göstermektedir (Seyitoğlu vd., 2004. Dudaklar vd., 2001).
56
Menderes Masifi’nin ortaya çıkışının ilk aşaması, Geç Oligosen (25 milyon
yıl) ile Orta Miyosen (16 milyon yıl) (Seyitoğlu vd., 2004) veya En Genç
Oligosen (Purvis ve Robertson, 2005) veya En Son Oligosen-Erken Miyosen
(Cavazza vd., 2009) arasında olmaktadır, ya da Geç Oligosen (25 My) ve
Orta Miyosen (16 My) veya Son Oligosen (Seyitoğlu vd., 2004) arasında
meydana gelen Erken Miyosen zamanıdır (Agostini vd., 2010). Menderes
Masifi metamorfik kayaçlarının yükselmesini ve böylece ortaya çıkışını
graben gerilme tektoniği ve trans-gerilmeli fay sistemlerinin bir sonucu olarak
yorumlamaktadır. Bu yüzden Bozkurt vd. (2011) kuzey Menderes Masifinin
gerilme tektoniğine bağlı ortaya çıkışı için Geç Oligosen (30 milyon yıl)
önermektedir. Cavazza vd. (2011) Ege bölgesini etkileyen gerilme
tektoniğinin Menderes Masifinin ortaya çıkmasında bölgesel anlamda önemli
rol oynadığını belirtmektedir.
Bazı çalışmalarda (i) Erken-Orta Miyosen gerilme tektoniği ve Ege
hendeğinin geriye dönüşü ve (ii) Geç Miyosen-Pliyo-Kuveterner gerilim
tektoniği ve Batı Anadolu’da dalan Ege levhasının başlangıcı olmak üzere iki
belirli bağlantının olduğunu ileri sürmektedirler. Ege Bölgesi graben sistemi
gerilme tektoniğinin zamanlaması Bozkurt ve Sözbilir (2004), Ersoy vd., 2010
ve van Hinsbergen vd. (2010) tarafından detaylı olarak tartışılmıştır. D-B
doğrultulu olan üç graben Simav, Gediz ve Büyük Menderes masifini
bölmektedir. Batı Anadolu’da graben tipi basenlerin tektonik evrimi epizodik
(Bozkurt, 2000; Ersoy vd., 2010) veya darbeli gerilme kuvvetleri (Bozcu,
2010, Purvis ve Robertson, 2004) Geç Senozoyik zamanında kontrol edilir.
Bu havzalarda levha içinde oluşan magma sokulumları bulunmaktadır.
6.2. Çalışma Alanının Hidrojeolojik, Hidrojeokimyasal Ve İzotop
Jeokimyasal Özellikleri
Alaşehir (Manisa) ve yakın çevresinde yapılan gözlemlerde sıcak su kaynak
noktalarının genellikle ve çoğunlukla genç faylar ve metamorfik kayaçlarla
ilişkili olduğu belirlenmiştir. Bu belirlemelere göre bölgedeki jeotermal
kaynaklarda hazne kayaların bol çatlaklı kireçtaşı ve mermerlerin olduğu
57
söylenebilir. Ayrıca, bölgede yaygın, fay sistemleri ile bağlantılı olan genç
çakıltaşı ve kumtaşları da hazne kaya olabilirler. Sonuç olarak bölgede birçok
evrede ısınan jeotermal sistemlerde hazne kayalar menderes metamorfik
ünitesine ait mermer, gnays, kuvarsitler ile Tersiyer sedimanlarının olduğu
söylenebilir (Zorlu ÇED raporu, 2013).
Çalışma alanı içindeki jeotermal suların, sıcaklık değerleri 68 ile 190°C
arasında, pH değerleri 7,20 ile 8,53 arasında ve elektriksel iletkenlik değerleri
2.540 ile 2.600 μS/cm arasında değişmektedir. Alaşehir ve yakın çevresi
jeotermal suları Na+K>Ca>Mg baskın katyonlar ve baskın HCO3>Cl>SO4
anyonlar olarak sınıflandırılabilir. Kuvars termometresi (adiyabatik ve
kondüktif) ile YB-1 (BY-1), YB-2 (BY-2) ve YB-3 (BY-3) 202-2220C, 211-
2340C ve 194-2120C arasında değişmektedir. YB-1 (BY-1), YB-2 (BY-2) ve
YB-3 (BY-3) kuyuları için 92-1750C,104-1870C ve 82-1640C arasında değişen
rezervuar sıcaklığı değerleri vermektedir. Na+K-CaMg düzeltme
termometresi Alkanlar jeotermal sistemi rezervuarında ölçülen değerlere
yakın rezervuar sıcaklıkları vermiştir. Alkanlar için hesaplanan sıcaklık
değerleri 190-1850C arasındadır. Buna karşın diğer katyon termometreleri
daha çok yüksek değerler vermektedir. Aynı şekilde Na/K jeotermal
termometreleri ile (Fournier & Potter 19) yapılan hesaplamalarda YB-1 (BY-
1), YB-2 (BY-2) ve YB-3 (BY-3) kuyularına ait değerler 229, 259 ve 240’dır.
Bu sıcaklıklar çalışılan alanda manuel olarak ölçülmüştür.
Rezervuar sıcaklıkları ile tam olarak uyuşmaktadır. Bu yüzden kuvars ve
Na/K(Fournier & Potter 19) oldukça uygun jeotermometreler olduğu ortaya
çıkmıştır.
Çalışma alanı ve çevresinde yer alan kaynaklara ait sıcak su örnekleri
Duraylı Oksijen (δ18O), Döteryum (δ2H) ve Trityum içerikleri bakımından
incelenmiş, analiz sonuçları elde edilmiştir. Bu verilere göre yeraltı suyunun
dolaşım sistemi ve hidrojeolojik özellikleri aydınlatılmaya çalışılmıştır. Duraylı
izotop analiz sonuçları ve örnekleme sırasında ölçülen fiziksel ve kimyasal
parametrelere ilişkin değerler hesaplanmıştır. Termal suların δ2H değerleri -
58
37,07 ile -62,82 arasında değişirken, δ18O değerleri ise -1,96 ile -10,26
arasında değişim göstermektedir. Çalışma alanındaki termal suların trityum
içerikleri 0,6 ile 5,45 TU arasındadır.
Çalışma alanı içerisinde yer alan izotop analizi yapılmış sular grafiğe
aktarılmıştır. Buna göre inceleme alanının yakınında bulunan Manisa
Alaşehir jeotermal alanlarıdaki sular meteorik kökenlidir. Manisa – Alaşehir
jeotermal alanındaki termal sular global meteorik sulardan oluşmaktadır.
Alanda su kayaç etkileşiminin Manisa Alaşehir jeotermal alanlarındaki termal
sulardan uzun sürmesine ve farklı özellikte olmasına bağlı olarak δ18O
bakımından zenginleştiği ve bir doğru üzerinde yer aldığı belirlenmiştir. Clark
ve Fritz (1997), kıtasal bölgelerde trityum izotopu içeriği 0.8-4 TU olan suların
güncel ve eski suların karışımı olduğunu belirtmiştir.
59
7. KAYNAKLAR
Agostini, S., Tokcaer, M., Yılmaz Savaşçın, M., 2010. Volcanic rocks from Foça-Karaburun and Ayvalık lesves grabens (Western Anatolia) and their petogenic-geodynamic significance. Turkish journal of Earth Sciences 19, 57-184 s.
Alptekin, Ö., Ezen, U., Uçer, S.B., 1990. Heat flow, seismicity and the crustal structure of Western Anatolia. International Esrth Sciences Congression Aegean Regions, Proceedings Vol-II, İzmir.
Boray, A., Akat, Ü., Akdeniz, N., Akçören, Z., Çağlayan, A., Günay, E., Korkmazer, B., Öztürk, EM., Sav, H., 1973. Menderes Masifi'nin güney Kenan boyunca bazı önemli sorunlar ve bunların muhtemel çözümleri: Cumhuriyetin 50. Yılı Yer, Bil. Kong, s. 11-20.
Bozcu, M., 2010. “Geology of Neogene basins of Buldan-Sarıcaova region and their importance in Western Anatolia neotectonics”. International Journal of Earth Sciences,vol. 99, no.4, S. 851-861.
Bozkurt, E., 1995. Deformation during main Menderes Metamorphism (MMM) and its tectonic significance: evidence from southern Menderes Massif, western Turkey. Terra Abstr 7:176.
Bozkurt, E., Park RG , 1994. Southern Menderes Massif: an incipient metamorphic core complex in western Anatolia, Turkey. J Geol Soc Lond 151:213-216.
Bozkurt, E., Park RG., 1997a. Evolution of a mid-Tertiary extensional shear zone in the southern Menderes Massif, Western Turkey. Soc Geo Fr Bull 168:3-14.
Bozkurt, E., Park RG., 1997b. Microstructures of deformed grains in the augen gneisses of southern Menderes Massif and their tectonic significance. Geol Rundsch 86:103-119.
Bozkurt, E., Park RG., 1999. The structure of the Palaeozoic schists in the southern Menderes Massif, western Turkey: a new approach to the origin of the main Menderes metamorphism and its relation to the Lycian Nappes. Geodinamica Acta (Paris) 12:25-42.
Bozkurt, E., Park RG., 2000. The southern Menderes Massif (western Turkey): geochronology and exhumation history. Geol J 35:285-296.
Bozkurt, E., Satır, M., 2000. The southern Menderes Massif (western Turkey): geochronology and exhumantion history. Geol.I J., 35, 285-296 s.
60
Bozkurt, E., Satır, N., Buğdaycıoğlu, Ç., 2011. Surprisingly young Rb/Sr ages from teh Simav extensional detachnment foult zone, northern Menderes Massif, Turkey, Journal of geodynamics, 52, 406-431.
Bozkurt, E., Sözbilir, H., 2004. Tectonic evolution of the Gediz Graben; field evidence for on episodic, two-stage extension in western Turkey. Geol. Magazine. Cambridge Univ. Pres, 141, 63-79.
Bödvarsson, G., 1964. Physical characteristics of natural heat sources in Iceland. Proc. UN Conf.On New Sources of Energy, Volume 2: Geothermal Energy, Rome, August 1961.United Nations, New York, 82-89.
Brinkmann, R., 1966. Geotektonische Gliederung von* Westanatolien: N, Jb. Geol. Paleont. Mh. 10, 603-618.
Brinkmann, R., 1967. Menderes Masifi'nin Milas Bodrum-Ören civarındaki güney kanadı: E.t. raporlar serisi 43, 12s.
Bunbury, J. M. R., 1996. The Kula Volcanic Field, western Turkey: the devolopment of a Holocene alkali basalt province and the adjacent normalfaulting graben Geological Magazine, 133 (3): 275-283.
Bülbül, A., 2009. Alaşehir (Manisa) sıcak ve soğuk su sistemlerinin Hidrojeolojik ve Hidrojeokimyasal açıdan incelenmesi,Dokuz Eylül Üni., Doktora tezi.
Calmbach, L., 1999. AquaChem Computer code-Version 3.7: Aqueous geochemical analyses, plotting and modelling. Waterloo Hydrogeologic, Waterloo, Ontario, Canada, 184 S.
Can, A., 1966. Menderes Masifi Buldan bölgesine ait Uşak L. 21- C4 ve d3 paftaları jeolojisi raporu, MTA Rapor No: 5192, Ankara.
Cavazza, O., Okay, A.I., Zattın, M., 2009. Rapid early-middle Miocene exhumation of the Kazdağ metamorphic care complex (Western Anatolia). International Journal of Earth Sciences 98, 1935-47.
Cavazza, W., Federica, I., Okay, A.I., Zatın, M., 2011. Apatite fission-track thermochronology of the Western Pontides (NW Turkey). Rapid communication: Geological Magazaine, PP.1-8.
Clark, I.D. and Fritz, P., 1997. Environmental Isotopes in Hydrogeology, Lewis Publishers, 327 pp.
Collins, A.S, Robertson AHF., 1998. Processes of Late Cretaceous to Late Miocene episodic thrust-sheet translation in the Lycian Taurides, SW Turkey. J Geol Soc Lond 155:759-772.
61
Çağlayan, M.A. Öztürk, E.M. Öztürk, H.Akat, 1980. Menderes Masifi güneyine ait bulgular ve yapısal yorum: Jeo Müh.Der., s. 9-17.
D’Amore, F. ve Arnórsson, S., 2000. Geothermometry. S. Arnórsson, (Ed.). Isotopic and chemical techniques in geothermal exploration, development and use (152-199). International Atomic Energy Agency, Vienna, 351.
D’Amore, F. ve Arnórsson, S., 2000a. Geothermal manifestations and hydrothermal alteration. In: Arnórsson S., (ed), Isotopic and chemical techniques in geothermal exploration, development and use. International Atomic Agency, Vienna.
D’Amore, F. ve Arnórsson, S., 2000b. Geothermometry. In: Arnórsson S., (ed.), Isotopic and chemical techniques in geothermal exploration, development and use. International Atomic Energy Agency, Vienna,
Doğdu, N., 2004. Maden Tetkik ve Arama Müdürlüğü Denizli Bölgesi Jeotermal Enerji Raporu, Türkiye Joetermal Kaynakları Envanteri 2005.
Dora Ö. O., 2011. Menderes Masifi’ndeki jeolojik araştırmaların tarihsel gelişimi, MTA Dergisi, 142, 1-23, 2011.
Dora, O. Ö., 1981. Menderes Masifi'nde petroloji ve feldspat incelemeleri: Yerbilimleri Derg., 7, 5463.
Dora, O. Ö., Savaşçın, M.Y., Kun, N., Candan, O., 1987. Menderes Masifi'nde post metamorfık plutonlar: Yerbilimleri Derg., 14, 1-11.
Dora, O.Ö., 1975. Menderes Masifi'ndeki alkali feldspatların yapısal durumları ve bunların petrojenetik yorumlarda kullanılması: Türkiye Jeol. Kur, Bült., 18, 111-126.
Dora, O.Ö., Candan, O., Dürr, H., Oberhansli, R., 1995. New evidence on the geotectonic evolution of the Menderes Massif. In: Proceedings of the International Earth Sci. Col. on the Aegean Region (Pişkin Ö., Ergün, M., Savaşçın M.Y, Tarcan, G. -eds), 53-72, İzmir.
Dora, O.Ö., Dürr, S. Und Oberhansli, R., 1995. New evidence on the geotectonic evolution of the Menderes Massif: Piskin, Ö., Ergün, M., Savascin, M. Y. und Tarcan, G. (eds.): Proc. Internat. Earth Sci. Colloqium on the Aegean Region, 9-14 October 1995, İzmir-Güllük, Turkey, v. 1, p. 53-72.
Dora, O.Ö., Kun, N. ve Candan, O., 1992. Menderes Masifi'nin metamorfik tarihçesi ve jeotektonik konumu. Türkiye Jeol. Bült., 35, 1 - 14. Dumont, J.F., Uysal, Ş. ve Karamanderesi, I.H., 1979, Gün.
62
Dürr, S., 1975. Über alter und geotektonische Stellungdes Menderes-Kristallins/SW-Anatolian und seine aequivalente in der mittleren Aegaeis: Habilitation thesis, 107 pp. University of Marburg.
Egeran, N. ve Yener, H., 1944. Notes explicatives de la Carte Géologique de la Turquie, Feville İzmir. Maden Tetkik ve Arama.
Ellis, A.J., and Mahon, W.A.J., 1967. Natural hydrothermal systems and experimental hotwater/rock interaction (part III). Geochim, Cosmochim. Acta 31, 519-538.
Emre, T., 1996. Geology and the Tectonics of the Gediz Graben. Turkish Journal of Earth Science,171-185.
Ercan, T., Dinçel, A., Metin, S., Türkecan, A. ve Günay, E., 1979. Uşak yöresi ve Volkanitlerinin Petrolojisi, MTA Yayınları, Ankara, No: 6354.
Ersoy, Y., Helvacı, C., Sözbilir, H., 2010. Tectono-stratigraphic evolution of the NE-SW trending superimposed Selendi basin: implication for late Cenozoic Crustal extension in Western Anatolia. Tectonophysics 488, 210-232 s.
Fetter, Charles Willard, and C. W. Fetter, 2001. Applied hydrogeology. Vol. 3. No. 3. Upper Saddle River: Prentice hall, 2001.
Fournier, R. O., and A. H. Truesdell. "An empirical Na K Ca geothermometer for natural waters." Geochimica et Cosmochimica Acta 37.5: 1255-1275.
Fournier, R.O and Rowe ,J.J., 1966. Estimation of underground temperatures from the silica content of water from hot springs and wet-steam wells.Amer.J. Sci., 264, 685-697.
Fournier, R.O. and Potter, R.W., 1979. Magnesium correction to the Na-K-Ca chemical geothermometer. Geochim. Cosmochim. Acta 43,1543-1550.
Fournier, R.O., 1977. “Chemical geothermometers and mixing models for geothermal systems”, Geothermics, 5, 41-50.
Fournier, R.O., 1979. A reviced equition for the Na/K geothermometer. Geotermal Resources Council Transactions, 3, 221-224.
Fournier, R.O., 1990. The interpretation of Na-K-Mg relaiton in geothermal waters Geoth. Res. Counc. Trans., 14, 1421-1425.
Fournier, R.O., Trusdell, A., 1973. An emprical Na-K-Ca geothermometer for natural waters. Geochimica at Cosmochimica Acta.
63
Fridleifsson, Invgar B; Bertani, Ruggero; Huenges, Ernst; Lund, John W; Rignarsson Arni; Rybach Ladislaus., 2008. The possible role and contribution of geothermal energy to the mitigaiton of climate change. Huebeck, Germany, pp 59-80, retrieved 2009-04-06.
Gemici, U., Tarcan, G., 2002. Distribution of boron in thermal waters of western Anatolia, Turkey, and examples of their environmental impacts, Environmental Geology, 12, 125-132 s.
Giggenbach, W.F., 1988. “Geothermal solute equilibria - Derivation of Na-K-Mg-Ca Geoindicators” Geochimica et Cosmochimica Acta, 52, 2749-2765.
Giggenbach, W.F., Gonfiantini, R., Jangi, B.L., Truesdell, A.H., 1983. İsotopic and chemical composition of Parbati Valley geotermal discharges, NW-Himalaya, India. Geothermics 12, 199-222.
Güneş, C., 2006. Gediz Kaplıcaları’nın (Kütahya) Hidrojeolojik Ve Hidrojeokimyasal Değerlendirilmesi, DEÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.
Hakyemez, Y., H., 2013. Quaternary Geology and Evolution of the Gediz Graben, Geological Bulletin of Turkey, Volume 56, Number 2, April 2013.
Hetzel R., Passchier CW., Ring U., Dora O.Ö., 1995a. Bivergent extension in orogenic belts: the Menderes Massif (southwestern Turkey ). Geology 23:455-458.
Hetzel R., Reischmann T., 1996. Intrusion age of Pan-African augen gneisses in the southern Menderes Massif and the age of cooling after Alpine ductile extensional deformation. Geol Mag 133:565-572.
Hetzel R., Ring U., Akal C., Troesch M., 1995b. Miocene NNE-directed extensional unroofing in the Menderes Massif, southwestern Turkey. J Geol Soc Lond 152:639-654.
Hetzel R., Romer RL., Candan O., Passchier CW., 1998. Geology of the Bozdag area, central Menderes Massif, SW Turkey: Pan-African basement and Alpine deformation. Geol Rundsch 87:394-406.
Karamanderesi, I. H. Ve Yılmazer, S., 1982. Gediz vadisinde genç tektonik olaylar ve buna bağlı jeotermal enerji olanakları, T.J.K. Bildiri özleri kit., 68.
Kavak, K., Ş., 2005. Menderes Masifi ve Gediz Grabeni civarında paleotektonik ve neotektonik yapıların Landsat TM görüntülenmesi ve incelenmesi, Türkiye Kuvaterner Sempozyumu.
64
Kennedy, G.C., 1950. A portion of the system silica-water. Econ.Geol. 45, 629-653.
Koçyiğit, A., Yusufoğlu, H., Bozkurt, E., 1999. Evidence from the Gediz graben for episodic two-stage extension in western Turkey. J Geol Soc Lond 156:605-616.
Kun, N., 1983. Çine dolayının petrolojisi ve Menderes Masifi'nin güney kesimine ait petrolojik bulgular: (Doktora tezi) D.E.Ü, Fen Bil Ens, 124 s.
Kun, N., Candan, O., 1987a. Ödemiş Asmasifi'ndeki leptitlerin dağılımı, konumları ve oluşum koşulları, TBAG-688 nolu proje, 133 s.
Kun, N., Candan, O., 1987b. Menderes Masifi'ndeki erken paleozoik yaşlı bazik damar kayaları, H.Ü., Yer Bil Derg. c, 14.
Kun, N., Candan, O., Dora, O.Ö., 1988a. Kiraz-Birgi yöresinde (Ödemiş-Menderes Masifi) metavolkanitlerinin (leptitlerin) varlığı:Türkiye Jeol, Kur, Bült, 32, 21-35.
Mahon, W.A.J., 1966. Silica in hot water discharged from drillholes at Warakei, New Zealand. N.Z.J. Sci., 9, 135-144.
Morey, G.W., Fornier, R.O., and Rowe, J.J., 1962. The solubility of quartz in water in the temperature invertal from 25-3000C. Geochim. Cosmochim. Acta 26, 1029-1043.
Nicholson, K., 1993. Geothermal Fluids, Chemistry and Exploration Techniques. Springer-Verlag, Berlin, 263 p.
Okay, A.I. & Satır M., 2000. Coeval plutonism and metamorphism in a latest Oligocene metamorphic core complex in northwest Turkey. Geological Magazine 137, 495–516.
Okay, A.I., 2001. Stratigraphic and metamorphic inversions in the central Menderes Massif: a new structural model. Int. J. Earth Sci., 89, 709-727.
Öngür, T., 2005. Jeotermal Enerji seminer Kitabı, TMMOB Makine Müh. Odası, 7. Ulusal Tesisat Mühendisliği Kongresi, Oda Yayın No: E/2005/393-2 ISBN 975-95-968-0, Jeotermal Sahalarda Jeolojik ve Jeofizik Arama ilke ve Stratejileri s.21-40.
Özgür, N., 1998. “Aktive unf fossile Geothermalsysteme in den kontinentalen Ristzones des Menderes Massives, Wanatolien, Türkei: Habilitationsschrift, Freie Universitat Berlin, 171 S.
Özgür, N., Pekdeğer, A., 1995. Active geothermal systems in the rift zones of the Menderes Massif. Western Anatolia. Turkey: in; Kharaka, Y.K and
65
Chudoev, O.V. (eds.); Proc. Internat. 8th Symp. On Water-Rock Interaction. Vlodivostok/Russia, 10, 529-532.
Palabıyık, Y., Serpen, U., 2008. Geochemical assessment of Simav geothermal field Turkey. Revista mexicana de Ciencias Geologicas, V.25, num,3, P. 408-425.
Purvis, M., Robertson A.H.F., 2004. A pulsed extension model for the Neogene-Recent E-W trending Alaşehir graben and the NE-SW trending Selendi and Gördes Basins, Western Turkey, Tectonophysics 391:371-201.
Purvis, M., Robertson, A.H.F., 2005a. Sedimantation of the Neogene-Recent Alaşehir (Gediz) continental graben systems used to tost alternative tectonics models for western (Aegean) Turkey, Sedimentary Geology, 173, 373-408.
Rinehart, J.S., 1980. Geysers and Geothermal Energy, Springer-Vertag. P: 223, New York, USA.
Sarıkaya, M. A., 2004. Gediz detachment zone: Fault rock stratigraphy and tectonic significance. Bulletin of Earth Sciences Application and Research Centre of Hacettepe University, 30 (2004), 63-79.
Schuling, R.D., 1958. Menderes Masifi'ne ait bir gözlü gnays üzerinde zirkon etüdü: Maden Tetkik Arama Derg. 51, 38-41.
Schuling, R.D., 1962. Türkiye'nin GB'sındaki Menderes Migmatit Kompleksinin petrolojisi yaşı ve yapısı hakkında: Maden Tetkik Arama Derg, 58, 71-84.
Sclater, J.G., Parsons, B.and Japuart, C.,1981. Oceans and contynents : similarities and differences in the mechanism of heat loss, J. Geophys. Res., 86, B12, 1153511552, 1981.
Serpen, U., Mıhçakan, M., 1999. Heat flow and related geothermal potentials of Turkey. Geothermal Resources Council (GRC) Annual Meeting. GRC transactions, 23, 485-490.
Seyitoğlu, G., Işık, V., Çemen, I., 2004. Complete Tertiary exhumation history of the Menderes Massif, western Turkey; an alternative working hypothesis. Terra Nova 1616: 358-364.
Şengör, A.M.C., Satır M., Akkök R., 1984. Timing of tectonic events in the Menderes Massif, Western Turkey: Implications for tectonic evolution and evidence for Pan-African bassement in Turkey: Tectonics, 3/7, 693-707.
66
Şimşek, Ş., 1988. Büyük Menderes Grabeni Jeotermal Alanları ve Yararlanma Olanakları. Mühendisik Jeolojisi Bülteni, Erguvanlı Özel sayısı- İstanbul, sayı 10, 39-45.
Taşkın, C., 1974. Manisa ili Alaşehir ilçesi civarında çimento hammadde imkanlarının araştırılması, MTA yayn. Ankara, No: 5298.
Tezcan, L., 1992. Karst Akifer sistemlerinin trityum izotopu yardımıyla Matematiksel Modellemesi, Doktor Tezi, Hacettepe Üniversitesi. Fenbilimleri Enstitüsü, Beytepe, Ankara, 121 s.
Truesdell, A.H., Nathenson, M., Rye, R.O., 1977. The effects of subsurface boiling and dilution on the isotopic compositions of Yellowstone thermal waters. J. Geophys. Res., 82, 3694-3703.
Turcotte, Donald L., and Gerald Schubert., 2002. "Geodynamics(; Cambridge." Press, Cambridge University , 2002.
Van Hinsbergen, D.J.J., Dekkers, M.J., Bozkurt, E., Kopman, M., 2010b. Exhumation with a twist: paleomagnetic constraints on the evolution of the Menderes metamorphic core complex, Western Turkey. Tectonics 29. DOI: 10.1025/2009T/002596.
Verge NJ, 1995. Oligo-Miocene extensional exhumation of the Menderes Massif, western Anatolia. Terra Abstr 7:117.
Washington, H.S., 1894. On the basalts of Kula: American Journal Science, 47:114-123.
Washington, U.S., 1900. The composition of Kulaite: Journal of Geological Education, 8:610-620.
White, D.E., 1965. Saline waters of sedimentary rocks. In Fluids in Subsurface Environments. Symp. Amer. Assoc. Petroleum Geologists, 324-366.
Yazman, M., 1998. Alaşehir Grabeninin değerlendirme raporu, TPAO Ankara,3864,146 s.
Yıldırım, B., 2015. Kurşunlu (Salihli, Manisa) ve yakın çevresi jeotermal sularının hidrojeolojik, hidrojeokimyasal ve izotop jeokimyasal özellikleri, Yüksek lisans tezi.
Yılmaz, Y., 1989. An approach to the origin of young volcanic rocks of western Turkey. In: Tectonic Evolution of the Tethyan Region (Şengör, A.M.C.,eds.), 159-189, Kluwer.
Zorlu ÇED raporu, 2013. ZORLU Jeotermal Enerji Elektrik Üretim A.Ş, 45 MWe Alaşehir jeotermal enerji santrali projesi Çevresel Etki Değerlendirmesi başvuru dosyası.
67
EKLER
68
EK-1. Menderes masifinin jeolojik haritası ve Çalışma alanı basitleştirilmiş jeolojik enine kesiti (Yazman, 1998)
69
70
EK-2. Çalışma alanı birinci jeotermal arama kuyusuna ait kesit (Yazman, 1998)
71
EK-3. Çalışma alanı ikinci jeotermal arama kuyusuna ait kesit (Yazman, 1998)
72
ÖZGEÇMİŞ
Adı ve Soyadı : Yeşim BOSTANCI
Doğum Yeri ve Yılı : Samsun/Vezirköprü, Türkiye. 1991
Medeni Hali : Bekar
Lise : 2005-2009 Gümüşpala Anadolu Lisesi, İzmir
Lisans : 2009-2014 Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta
Jeofizik Mühendisliği
Yüksek Lisans : 2015-2016 Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta
Fen Bilimleri Enstitüsü Jeoloji Mühendisliği Mineroloji
petrografi Anabilim Dalı