tarihsel materyalizm - mick brooks

36
www.solplatform.org Tarihsel Materyalizm Mick Brooks Tarihsel Materyalizm Nedir? Tarihsel materyalizm Marksist bilimin tarihsel gelişmeye uygulanmasıdır. Tarihsel materyalizmin temel savı bir cümleyle özetlenebilir: “İnsanların varlığını belirleyen şey bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.” (Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Önsöz) Peki bu ne anlama gelir? Daily Mirror (günlük bir İngiliz gazetesi) okuyucuları “Perishers” adlı bant karikatürü hatırlayacaklardır. Bir olayda, yaşlı köpek Wellington, yengeçlerle dolu bir havuza yukarıdan bakar. Yengeçler kendilerine görünen “gökyüzündeki gözlerin” esrarengiz tanrısallığı hakkında tahminler yürütürler. Mesele, evreniniz bir havuzsa şeylere gerçekten nasıl bakacağınızdır. Bilinciniz varlığınız tarafından belirlenir. Düşünce, türlerin deneyim alanıyla sınırlıdır. İlkel insanların nasıl düşündüğü hakkında çok az şey biliyoruz, ama ne hakkında düşünemeyeceklerini biliyoruz. Etrafta futbol maçlarının sonuçlarını merak ederek dolaşmayacaklardır örneğin. Futbol ligi, profesyonel futbolcuların ve diğer klüp çalışanlarının maaşlarını ödeyebilecek kadar geniş kalabalıkları alabilecek büyük kentleri ön varsayar. Sanayi kentleri ancak, emek üretkenliği, toplumun bir kısmının geri kalan

Upload: ortakyasam-portali

Post on 11-Mar-2016

264 views

Category:

Documents


10 download

DESCRIPTION

Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

TRANSCRIPT

Page 1: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

www.solplatform.org

Tarihsel Materyalizm

Mick Brooks

Tarihsel Materyalizm Nedir?

Tarihsel materyalizm Marksist bilimin tarihsel gelişmeye uygulanmasıdır. Tarihselmateryalizmin temel savı bir cümleyle özetlenebilir: “İnsanların varlığını belirleyen şeybilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.”(Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Önsöz)

Peki bu ne anlama gelir?

Daily Mirror (günlük bir İngiliz gazetesi) okuyucuları “Perishers” adlı bant karikatürühatırlayacaklardır. Bir olayda, yaşlı köpek Wellington, yengeçlerle dolu bir havuzayukarıdan bakar. Yengeçler kendilerine görünen “gökyüzündeki gözlerin” esrarengiztanrısallığı hakkında tahminler yürütürler.

Mesele, evreniniz bir havuzsa şeylere gerçekten nasıl bakacağınızdır. Bilinciniz varlığınıztarafından belirlenir. Düşünce, türlerin deneyim alanıyla sınırlıdır.

İlkel insanların nasıl düşündüğü hakkında çok az şey biliyoruz, ama ne hakkındadüşünemeyeceklerini biliyoruz. Etrafta futbol maçlarının sonuçlarını merak ederekdolaşmayacaklardır örneğin. Futbol ligi, profesyonel futbolcuların ve diğer klüpçalışanlarının maaşlarını ödeyebilecek kadar geniş kalabalıkları alabilecek büyük kentleriön varsayar. Sanayi kentleri ancak, emek üretkenliği, toplumun bir kısmının geri kalan

Page 2: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

kısmı tarafından beslenebildiği noktaya kadar geliştiği ve bu sonuncular kendileriniyiyecekten başka gereksinmelerin üretilmesine vakfettikleri zaman ortaya çıkabilir.

Başka bir deyişle, geniş bir işbölümü varolmalıdır. Bunun diğer bir yönü, insanların paraiçin çalışmaya ve istedikleri şeyleri –futbol maçına bilet almak da dahil– başkalarındansatın almaya alışmış olmaları gereğidir; kuşkusuz bu ilkel toplumda olmayan birdurumdur.

Bu basit örnek, profesyonel futbol gibi şeylerin bile, toplumun günlük ekmeğini yapmatarzına, insanların “toplumsal varlığına” bağlı olduğunu gösterir.

Peki insanlık nedir? Büyük idealist filozof Hegel “insan düşünen bir varlıktır” der.Aslında Hegel’in görüşü, insanın, yaratıcısı tarafından, yine bu yaratıcının çalışmasınahayranlık duyması için bir beyinle donatıldığı yolundaki alışıldık dinsel görüşün birazdaha incelikli bir biçimidir.

Düşünmenin bizi gübre böceklerinden, dikenli balıklardan ve kertenkelelerden farklıkılan yönlerden biri olduğu doğrudur. Peki ama insanlar neden bir düşünme yetisigeliştirdiler?

Yüz yıldan uzun bir süre önce Engels, tamamen materyalist bir açıklamayla, dikdurmanın insansı maymundan insana geçişe işaret ettiğine dikkat çekti. Bu görüş, Leakeygibi antropologların en son araştırmaları tarafından da doğrulanmıştır.

Dik duruş sayesinde eller, nesneleri, diğer parmaklarla karşı karşıya konumlanan birbaşparmak aracılığıyla kavramak üzere serbest kaldı. Bu, aletlerin kullanılmasını vegeliştirilmesini mümkün kıldı.

Dik duruş, ilk insanların etraflarındaki dünyayı algılayabilmek için gözlerine diğerduyularından daha fazla güvenmelerine de olanak verdi. Ellerin kullanılması, gözleraracılığıyla beyin yetilerini geliştirdi.

Engels bir diyalektik materyalistti. Hiçbir şekilde düşüncenin önemini küçümsemedi,tersine onun nasıl ortaya çıktığını açıkladı. On sekizinci yüzyıl ABD politikacısı vemucidi Benjamin Franklin’in, insanı alet yapan hayvan olarak tanımlarken Hegel’dendaha materyalist bir yaklaşıma sahip olduğunu da görebiliriz.

Yüz yıl önce Darwin bir varoluş mücadelesinin söz konusu olduğunu ve türlerin doğalseleksiyon yoluyla hayatta kaldığını gösterdi. İlk bakışta eski insanların çitanın hızıyla,aslanın gücüyle ya da bir filin korkutucu cüssesiyle karşılaştırıldığında yapacak çok fazlaşeyleri yoktu. Bugün insanlar gezegene egemen olma durumuna geldi ve bu korkutucuhayvanların çoğunu yok olma noktasına sürükledi.

Page 3: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Aslan gibi hayvanlar ne kadar özgüvenli görünürlerse görünsünler, insanları daha aşağıhayvanlardan ayıran şey, hayvanlar kendi dışlarındaki dünyayı olduğu gibi kabulederken, insanoğlunun giderek doğanın efendisi olmasıdır.

İnsanoğlunu doğaya hükmettiren süreç emektir. Marx’ın mezarında Engels, dostununbüyük keşfinin şu olduğunu ifade ediyordu: “İnsanoğlu ilkin yemeli, içmeli, barınağa vegiyeceğe sahip olmalı ve bu nedenle politika, bilim, sanat, din vb. ile meşgul olmadanönce çalışmalıdır.”

Diğer bir diyalektik formülasyonda Engels şöyle diyordu: “El yalnızca emeğin organıolmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür.”

İlkel insanların beynini okuyamayız, ama onların çoğu zaman ne düşündüklerine–yiyecek– ilişkin oldukça iyi bir tahmin yapabiliriz. İhtiyaçlar karşısındaki mücadele ozamandan beri tarihe hep egemen olmuştur.

Marksistler sık sık “ekonomik determinist” olmakla suçlanırlar. Aslında Marksistlerfikirlerin önemini ya da tarihte bireylerin etkin rolünü inkâr etmekten çok uzaktırlar.Ancak tam da etkin olduğumuz için, bireysel etkinliğin sınırlarını ve fikirlerimizin veetkinliğimizin tesirli olabilmesinden önce uygun toplumsal koşulların varolmasıgerektiğini biliriz.

Akademik muhaliflerimiz, bireysel etkinliği genellikle rahat koltuklarında oturupellerinde çerez Porto şarabını yudumlayarak yücelten pasif siniklerdir. Marx’la birlikteanladık ki, insanlar “kendi tarihlerini kendileri yaparlar ... ama doğrudan karşı karşıyakalınan, verili ve geçmişten gelen koşullar altında.” Sürece müdahale etmek içintoplumun nasıl gelişmekte olduğunu anlamamız gerekir. Marksizmin bir perspektiflerbilimi olduğunu söylerken kastettiğimiz şey budur.

Düşüncenin iletimi olan dil, bizzat emeğin yarattığı bir şeydir. Bunu, çakallar ve avınıöldürmek için kaba kuvvet ya da hızdan çok takım çalışmasına güvenen diğer avcıhayvanlar arasında bile görebiliriz. Bunların bir dizi havlama komutları ve uyarıları –dilinbaşlangıcı– vardır.

Dil, ortaklaşa emeklerinin bir sonucu olarak, insanlar arasında böyle gelişmiştir. Dahayüksek insansı maymunlar arasında rasyonel düşünmenin tohumları ve bazı hayvanlarınsınırlı alet kullanımı başlangıç aşamasında kalırken, meyvelerini sadece insanoğlundavermiştir.

Emeğin insanı diğer hayvanlardan ayırdığını ve insanın emek sayesinde doğayı ve böyleyaparak da kendini tedricen değiştirdiğini gördük. Demek ki, insanlık tarihinin tümacıları ve güçlükleri içinden geçen gerçek bir ilerleme ölçütü söz konusudur; insanların

Page 4: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

doğaya hükmetme ve doğayı kendi ihtiyaçlarına boyun eğdirme kabiliyetindeki artış;başka bir deyişle artan emek verimliliği.

Üretici güçlerin gelişimindeki her aşama, belirli bir üretim ilişkileri setine tekabül eder.Üretim ilişkisi, insanların günlük ekmeklerini kazanmak için kendilerini örgütleme tarzıdemektir. Üretim ilişkileri bu nedenle her toplum biçiminin iskeletidir ve insan bilincinibelirleyen toplumsal varlık koşullarını sağlar.

Marx üretici güçlerin gelişiminin nasıl farklı üretim ilişkilerini ve farklı sınıfsal toplumbiçimlerini ortaya çıkardığını açıklamıştı.

“Sınıf” ile, toplumdaki üretim araçlarına aynı ilişkiyle bağlı olan insan grubunukastederiz. Üretim araçlarının sahibi olan ve onları kontrol eden sınıf, toplumu yönetir.Bu aynı zamanda, onun, ezilen veya emekçi sınıfı egemenlerin çıkarları için çalışmayazorlamasını mümkün kılar. Emekçi sınıf, egemen sınıfın geçindiği bir artı üretmeyezorlanır.

Marx şöyle der:

“Ödenmemiş artı-emeğin doğrudan üreticilerden çekilip alındığı özel iktisadi biçim,doğrudan üretimin kendisinden doğan ve kendisi de belirleyici bir öğe olarak onuetkileyen, yönetenler ile yönetilenlerin ilişkisini belirler. Ama, bunun üzerine de,bizzat üretim ilişkilerinden doğan iktisadi topluluğun tüm oluşumu, böylece de aynızamanda onun özel siyasal biçimi yerleşmiştir. Tüm toplumsal yapının ve onunlabirlikte egemenlik ve bağımlılık ilişkisinin siyasal biçiminin, kısacası, buna uygundüşen özel devlet biçiminin, en içteki sırrını, gizli temelini açığa vuran şey, herzaman, üretim koşullarına sahip olanlar ile doğrudan üreticiler arasındaki ilişkidir–bu, her zaman, doğal olarak, emek yöntemlerinin gelişmesinde belli bir aşamaya veböylece de onun toplumsal üretkenliğine uygun düşen bir ilişkidir.”

İlkel Komünizm

Toplumun en erken aşamalarında insanlar fabrikalara girmiyor, normalde bizzatkendilerinin tüketmeyecekleri şeyleri üretmek için çalışmıyor ve hafta sonunda, ihtiyaçduydukları yiyecek, giyecek, vb. karşılığında diğer insanların kabul etmeye hazırolacakları bir takım renkli kağıtlar ve süslü disklerle “ödül”lendirilmiyorlardı. Budavranış, uzak atalarımıza oldukça inanılmaz gelirdi. Eskiden beri varmış kabul ettiğimizmodern toplumun birçok özelliği de öyle. Hangi sosyalist şu iddiayı işitmemiştir:“İnsanlar açgözlü olmaya ve gasp etmeye mahkûmdur. Sosyalizme ulaşılamaz, çünküinsan doğasını değiştiremezsiniz.”

Aslında, sınıflı toplum şunun şurasında 10.000 yıldan daha kısa bir süredir mevcuttur;insanoğlunun bu gezegende varolduğu sürenin yüzde biri kadar bir süre. Sürenin geri

Page 5: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

kalan yüzde 99’unda sınıflı bir toplum, yani zorla kabul ettirilen eşitsizlikler, devlet vemodern anlamda bir aile yoktu.

Bunun sebebi, ilkel insanın esrarlı bir şekilde bizden yüce olması değil, üretimilişkilerinin farklı bir toplum türü ve bu nedenle de farklı bir “insan doğası” yaratmasıdır.Varlık bilinci belirler ve eğer insanların toplumsal varlığı değişirse –içinde yaşadıklarıtoplum değişirse– bilinçleri de değişir.

İlkel toplumun temeli toplayıcılık ve avcılıktı. Tek işbölümü, tamamen doğal biyolojikbir nedenden, kadınların zamanın büyük bölümünde küçük çocukların sorumluluğunuyüklenmelerinden kaynaklanan, kadın ve erkek arasındaki işbölümüydü. Erkekleravlanırken kadınlar sebze ve meyve topluyordu.

Böylece her bir cinsiyet üretimde önemli bir rol oynadı. Kalahari çölündeki !Kungkabilesi gibi hâlâ ilkel komünist koşullar altında yaşayan kabileler üzerinde yapılançalışmalar temelinde, yiyecek temininde kadının katkısının erkeklerden daha önemliolabileceği tahmin edilmektedir.

Tüm bu kabile toplulukları ortak özelliklere sahipti. Avlanma alanları kabilenin ortakmalı olarak görülüyordu. Avlanmanın kendisi ortak bir eylemken başka türlü nasılolabilirdi? Varlığın emniyette olmaması paylaşmaya yol açar. Ölü bir su aygırınıarkadaşlarınızdan saklamak iyi bir şey değildir; çürümeye başlamadan önce onuyiyemezsiniz ve siz yoksulluk içindeyken diğer kabile üyelerinin fazladan şeylere sahipolduğu bir zaman da gelebilir. Paylaşmak ve eşit bir şekilde paylaşmak sağduyudur.

Kişisel aletlerde özel mülkiyet yoktu, ama çok farklı kabile topluluklarında bile,eşitsizliğin birikmesini engellemek için bu aletleri sahibinin vücuduyla birlikte gömmekveya yakmak gibi benzer kurallar vardı. Bu kabileler tarımı geliştirmeye başladıktansonra bile toprağı yeniden bölmeye devam ettiler, ilkel komünizmin normları böylesinegüçlüydü. Romalı tarihçi Tacitus, Cermen kabileleri arasında bu tür kurallar olduğundansöz eder.

Bu topluluklarda kadınların daha büyük bir saygınlığı vardı. Kabilenin servetine enazından eşit bir şekilde katkıda bulunuyorlardı. Ayrı beceriler geliştirmişlerdi;çömlekçiliği kadınlar keşfetmiş ve hatta tarımda son atılımı da kadınlar yapmışgörünüyor.

Devlet gibi kurumlar da gerekli değildi, çünkü toplumu bölen temel uzlaşmaz sınıfsalçıkarlar yoktu. Bireysel anlaşmazlıklar kabile içinde halledilebiliyordu.

Kabilenin karar almasında deneyimli yaşlılar kesinlikle önemli bir rol oynuyordu. Onlarşefti, ama kral değildi; otoriteleri ya hak edilmiş bir otoriteydi ya da yoktu. M.S. üçüncü

Page 6: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

yüzyılda (bunun geçerliliğinin sona erdiği bir sırada), Cermen kabilesi olan Vizigotlarınlideri Athanaric şöyle diyordu: “Ben otoriteye sahibim, iktidara değil.”

Toplum gelişti, çünkü gelişmek zorundaydı. Tropikal Afrika’dan başlayarak, nüfusyerkürenin en barınılmaz kesimlerini kaplayacak ölçüde büyüdükçe, insanlar gelişmekiçin –aksi takdirde ölürlerdi– düşünce ve emek güçlerini kullanmak zorunda kaldılar.Toprağı ekip biçmek, aslında, bitkisel yiyeceklerin el altında olmasını sağlamak, meyve,fındık, vb. toplamanın bir adım ilerisiydi. Çiftçilik ve hayvanları evcilleştirmek,avlanmanın bir adım ilerisiydi. Kabile topluluğu norm olarak varlığını korudu.

İnsanlık tarihindeki ilk büyük devrim tarım devrimi ya da neolitik devrimdi. Tahıllarseçildi ve ekildi, toprak çekiş hayvanlarıyla sürüldü. İlk kez, çalışanların geçinmeleri içingerekli olanın kat be kat üstünde büyük bir artı ortaya çıktı.

İlkel komünizmde aylak bir sınıf için hiçbir temel yoktu. Ancak kendi ihtiyaçlarını teminedebildikleri için, başkalarını köleleştirmek anlamsızdı. Şimdi ise bazıları için aylaklıkolanağı doğmuştu, ama insanlık henüz herkese böyle bir yaşam sürdürtme olanağınıyeteri kadar sağlayamıyordu.

Bu temelde sınıflı toplumlar ortaya çıktı; toplumlar mülk sahipleriyle emekçi sınıflararasında bölündü.

Asırlar boyunca sınıf mücadelesindeki temel sorun, çalışanların ürettiği artı üzerindekimücadele olmuştur. Bu artının bölüşülme –gasp edilme– şekli, resmen tarımla başlayanfarklı üretim tarzlarına bağlıydı. Bu değişim, toplumsal hayatın tümüyle dönüşmesinintemelini hazırladı.

Kabile normları kolayca ölmedi. Önce toprak yeniden bölüşüldü. Hatta FeodalAvrupa’da, bazı bölgelerdeki köy toplulukları, orijinal köy topraklarının yenidenbölüşülmesiyle biçimi değişen ilkel komünizmin geleneklerini sürdürüyorlardı.

Ancak tarım, avcılığın aksine daha bireysel bir faaliyet olabiliyordu. Daha çok çalışarakdaha çok kazanabilirdiniz ve herkesin hayatta kalma sınırında yaşadığı koşularda buönemliydi.

Bunun da ötesinde tarım devrimi –çekiş hayvanlarının saban sürmede vb. kullanılması dadahil olmak üzere genellikle erkeklerin meşgul oldukları– kadını, erkekler tarafındansağlanan malzemeleri işlemek üzere eve gönderdi. Kadın cinsinin dünya-tarihselyenilgisine yol açan şey, üretimde doğrudan bir rol sahibi olmayışıydı.

Page 7: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Erkekler eşit olmayan mallarını erkek bir mirasçıya geçirmek istediler. İlkel komünisttoplumda soy kadın üzerinden yürürdü (miras önemli değildi). Artık miras erkeküzerinden yürümeye başlamıştı.

Sınıflı toplumun nasıl ortaya çıktığını tam olarak bilmiyoruz, fakat elimizdeki kanıtlardanyola çıkarak parçaları birleştirebiliriz. Bu sürece devrim diyoruz ve bu, kelimenin enderin anlamıyla bir devrimdi.

Ama yeni tip toplum eskisinin yerine tam olarak geçmeden önce, farklı toplum tipleriarasındaki geçiş biçimlerinin yüzlerce, hatta binlerce yıl varolduğunu unutmamalıyız.İnsanlığın ilerleyişi düz bir şekilde değil, eşitsiz ve bileşik gelişme yasasına uygun olaraksürdü.

Tarımı geliştirmeye ilk mecbur kalanlar, ekvator Afrika’sının iyi durumdaki insanlarıdeğil, daha ılıman iklimlerdeki (muhtemelen yakın Doğudaki) insanlardı.

İlk tarım kuşkusuz çok basitti, muhtemelen “orman açma ve yakma”dan ibaretti. Bu,kabilenin hareket halinde olmaya devam etmesi demekti, çünkü açılmış toprak, yalnızcabirkaç yıl iyi ürün veriyordu.

Bu yüzden kabile topluluğu varlığını muhafaza etti, ancak değişikliğe uğradı. Tacitus,kendi zamanındaki Cermen kabilelerinin askeri demokrasisini, bir savaş şefinden, yaşlılarkonseyinden ve savaşçılar meclisinden oluşan bir yapı olarak tanımlar (kadınların oyverme hakkı artık ellerinden alınmıştı). Bu, gelişimin bu aşamasındaki kabileler içintipiktir.

Her ne kadar meclis tüm kararları (mızraklarını kalkanlarına şiddetle vurarak) ret ya dakabul edebiliyorsa da, savaş şefinde bir kralın embriyosunu ve yaşlılar konseyinde de biregemen aristokrasinin ana hatlarını görürüz.

Romalı toprak sahibi egemenler senato (“yaşlılar”) içinde örgütlenmişlerdi veAnglo-Sakson krallar bir Witan’a (“bilgeler”) danışıyorlardı, bunların her ikisi de kendizıddına dönüşmüş demokratik bir kabile oluşumunun kalıntısıydı. Cermen kabileleri artıksavaş için örgütleniyorlardı, çünkü korunmadığı takdirde elden alınma tehlikesi olan birartı mevcuttu.

Desmond Morris (Çıplak Maymun) ve Robert Andrey (Avcılık Hipotezi) gibi yazarlarıngörüşlerinin tersine, Leakey gibi antropologlar, insanın doğuştan saldırgan olmadığınıgösterdiler. Her ne kadar ilkel komünist toplumlar, sözgelimi kıt avlanma alanları içinsavaşa tutuşmuşlarsa da, savaşlar ancak savaşmaya değer bir şeylerin olduğu aşamadatarihin yerleşik ve düzenli bir özelliği haline gelmeye başladı.

Page 8: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Tarımdan, artının üretilebildiği bir topluma doğru yapılan bir atılım olarak sözetmekteyiz. Aslında, tarımla gelen emek üretkenliğindeki artış, daha geniş bir işbölümüneolanak verdi; böylece insanlar başka şeyler üretebilecek hale geldiler. Bu nedenle tarımdevrimi, teknikte (çömlekçilik ve metal işleme gibi) ve tüm toplumsal yapıda bununlabağlantılı devrimleri beraberinde getirdi.

Farklı kabileler arasında olduğu gibi kabile içinde de eşitsizlikler gelişti. Coğrafi ve diğernedenlerden dolayı, bazı kabileler hayvan yetiştirmeye, balık avlamaya vb. yoğunlaşmayabaşladılar. Tarımla uğraşanlar, artılarını (ya da daha doğrusu içlerinden bazılarınınedindiği artıyı) korumak için tahkim edilmiş köyler etrafında yerleşmeye başlarken, bubalıkçılık yapan ve hayvan yetiştirenler malları mübadele etme görevini üstlendiler.Önceden, mübadele, seyahatleri esnasında birbiriyle karşılaşan kabileler arasındakitesadüfi bir eylemdi. Bundan böyle düzenli bir durum haline gelmişti.

Metal, şüphesiz ticaretin en önemli kalemlerinden biriydi. Yahudiler, Mısır’la Akdenizuygarlıkları arasındaki ticareti geliştiren, en ünlü hayvan yetiştirici halklardan biriydi(İncil’de İbrahim’in serveti daima sürülerle ölçülür).

Ticaret, kabileler arasındaki dinsel törenlerde sunulan armağanlardan gelişti. Birarmağanın değerinin ölçütü neydi? İnsanlar aldıkları armağanları üretmenin ne kadarzaman aldığı hakkında birtakım fikirler oluşturur oluşturmaz, karşılığında daha fazlaemek içeren ürünler vererek, armağan verenleri cömertlikte geçmeye çalışacaktılar.

Ticaret daha düzenli hale geldikçe, doğal olarak evrensel bir eşdeğer –ticarette kolaycamübadele edilebilen ve genel olarak bir değer ölçütü olarak kabul edilecek bir şey–ihtiyacı ortaya çıktı. Başlangıçta bu ihtiyaç sığırla karşılandı (Latincede “para” anlamınagelen pecunia sözcüğü, sığır anlamına gelen pecus sözcüğünden türer). Daha sonra ticarethızla geliştiğinde, bu ihtiyaç, ağırlığın garantisi olarak hükümdarlar tarafından basılanmetal külçelerle daha uygun bir şekilde giderildi.

Dini törenlerdeki armağanlar genellikle kabilenin temsilcisi olarak şefe verilirdi.Toplumun serveti arttıkça, şef olmak zahmete değer bir şey haline geldi. Şefin evi,köydeki pazar yerinin başlangıcı haline geldi.

Metal işleme, erkeklerin eline iyi ya da kötü muazzam bir yeni güç verdi. Metal, özelliklede bakır ve bronz, nadir bulunuyordu. Bu yeni toplumların birinci ihtiyaçları, arttırdıklarıyaşam standardının korunmasıydı. Elbette, önder savaşçı olarak kabile şefi, yeni stratejikmalzemeden ilk yararlanan kişi olmalıydı.

Bunun sonuçları Antik Yunan şairi Homer’in efsanelerinde görülür. Homer, bronz silahlıYunan askeri aristokratlarının ordusu tarafından kuşatılan Truva şehrinden bahseder.Savaşan ve ölenlerin çoğunluğunu oluşturan ve genelde çakmaktaşı uçlu mızraklarla

Page 9: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

silahlanan sıradan erler ordusundan çok bahsedilmez. Açıkçası onlar bir edebiyat konusuolarak görülmezler.

Homer’in antik efsaneleri, kabile şeflerinin savaş ve yağma yoluyla aristokratlara vekrallara doğru evrilmeleriyle ilkel komünizmin bir kenara itildiği bir toplumu resmeder.Bundan böyle, etkin silahlı güç tekeline, egemen bir sınıf sahipti. Böylece kabiletopluluğunun gelişimi, sınıfsız eşitliğe son vererek, kendi “mezar kazıcıları”nı yaratmıştı.

Laf arasında, Cermen destanları, Cermen kabile topluluğunun çözüldüğü benzer biraşamada ortaya çıktı. Onların kahramanlık çağları da, tıpkı antik Yunan’daki gibi,üretimin gelişimindeki benzer bir aşamaya tekabül ederek, benzer sanat biçimleri (epikşiir gibi) ve hatta benzer bir tanrılar sistemi ortaya çıkardı.

Homer’in anlattığı Bronz Çağı uygarlığı, Batı Avrupa Karanlık Çağlarına benzerbiçimde, Dor akınları tarafından yok edildi. Yüzyıllarca süren bu döneme ait tarihselkayıt bulunmamaktadır. Ama istilâcılar yeni bir şey getirmişlerdi: demir.

Demir potansiyel olarak bronzdan daha boldu. Homer’ın egemen sınıfı, onu sıradaninsanı silahlandırmak için kullanamazdı, çünkü bu onları toplumsal iktidarlarınıntemelinden, askeri tekellerinden yoksun bırakırdı. Bunlar, hâlâ kabile hayatı yaşayanistilâcıların karşısında yıkılıp gittiler.

İstilâcıların toplumu sınıflara ayrılmamıştı. Bu nedenle hepsi demir silahlarkullanıyorlardı ve zamanlarında yenilmezdiler. Bazen insanlık ilerlemek için geri adımatmak zorundadır.

Asyatik Üretim Tarzı

Uygarlık farklı yerlerde farklı şekillerde gelişti. Son zamanlardaki keşifler, birbirindenbağımsız olarak yaklaşık aynı zamanda Hindistan ve Güneydoğu Asya’da ortaya çıktığınıileri sürse de, bildiğimiz kadarıyla uygarlık ilk olarak Mısır’ın Nil deltasında veMezopotamya’da (bugünkü Irak) ortaya çıktı.

Hem Mısır’da hem de Mezopotamya’da egemen sınıf, şeflerden daha çok, toplumun gerikalanı üzerinde yükselen bir rahipler katmanının tepesinden doğmuş görünmektedir.Bunun sebebi, rahiplerin, Nil sellerinin gelişini önceden haber vermeyi mümkün kılan birtakvim geliştirecek müsait zamana ve ilk defa muazzam bir artı üreten merkezi olarakplanlanmış bir sulama işini geliştirecek aritmetiğe sahip olmalarıdır.

Mısırlı rahiplerin matematiğe ve astronomiye olan ilgileri tesadüfi olmayıp, üretimingereklerinde yatmaktadır.

Page 10: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Marx’ın açıkladığı gibi, planlı sulama ihtiyacı yüzünden: “Sulama sistemleri (Asyatoplumlarında çok önemli), ulaşım araçları vb. gibi emek yoluyla fiilen mülk edinmesürecinin komünal koşulları, bundan dolayı üst birliğin –küçük toplulukların üzerindeasılı duran despotik hükümetin– eserleri olarak belirir.”

Hiçbir şekilde köy topluluklarına karşı sorumlu olmayan Asyatik devlet, kendisini,artı-ürünü bir haraç olarak mülk edinme hakkına sahip hisseder. Bu haraç, topraküzerindeki devlet mülkiyeti aracılığıyla zorla alınır: “... bütün bu küçük topluluklarınüzerinde duran bütünleştirici birlik, üst düzeydeki mülk sahibi ya da tek mülk sahibiolarak, gerçek topluluklar ise salt babadan oğula toprağı kullanan zilyedler olarakgörünebilir.”

“Üretimin genel koşullarının” (sulama vb.) muhafaza edilmesi karşılığında Asyatikdespotizme haraç veren köyler bütünüyle kendine yeterliydiler. Her bir köyde zanaat vetarım birleşmişti. Dağınık köyler sömürüye karşı etkili bir şekilde örgütlenemiyorlardı, buyüzden tüm sistem değişime karşı çok dayanıklıydı.

Bu gibi toplumların “tarih dışı” olduğunu söylerken Marx ve Engels’in anlatmak istediğişey budur. Örneğin Hindistan birbiri ardına fetihçiler tarafından istilâ edildi, ancak bupolitik değişimlerin hepsi yüzeyde kaldı.

Toplumsal sistemlerinin kökenini toprakta özel mülkiyetin teşkil ettiği bir toplumdangelen Büyük İskender’in Yunanlı varisleri Ptolemaioslar, Mısır’ı istilâ ettikleri zamanbuldukları sistemi olduğu gibi muhafaza ettiler. Ne de olsa bu sistemin sağladığıgelirlerden pek memnundular.

Ancak binlerce yıl sonra İngiliz kapitalizmi Hindistan’ı istilâ edip, yerli tarımın vezanaatların birliğini yok etmek için toprağa özel mülkiyeti sokmaya çalıştığı vekapitalizmin önkoşullarını geliştirdiği zaman, Asyatik üretim tarzı nihayet yıkıldı. Sonuç,sulama sisteminin zayıflaması ve 19. yüzyıl boyunca yaşanan bir dizi korkunç kıtlıktı.

Asyatik üretim tarzı, ilkel komünizmin toprağın kolektif olarak işlenmesi gibi bazıözelliklerini muhafaza etmesine rağmen, sınıflı toplumun ilk gelişimine tanık oldu.Üretimi daha önce hiç olmadığı kadar yüksek bir düzeye çıkardı ve daha sonradurağanlaştı.

Böylece yerkürenin çok geniş alanlarında Batı Avrupa’da görülenden tamamen farklı birtoplum biçimi ortaya çıktı. Kölelik biliniyordu, ancak baskın üretim tarzı değildi. Batıfeodalizminin tersine, artı-ürün toprak beylerinden ziyade merkezi devlet tarafından gaspediliyordu.

Page 11: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Uygarlık bir kez kurulup korunduktan sonra, ister savaş isterse de ticaret yoluyla,etkilerini etrafına yaymak zorunda kaldı. Mısır ticarette her zaman dışarıya bağımlı oldu,böylece Girit uygarlığının ilerlemesini teşvik etti ve bu münasebetle Yunan sahilindekiticaret topluluklarının gelişimine muazzam bir hız verdi. Burada uygarlık insanlığı tekrarileriye götürebilecek üretim ilişkilerini –bireysel zenginliğe sınırsız bir teşvik sağlayanözel toprak mülkiyetini– buldu.

Antik Yunan: Kölecilik ve Demokrasi

Bu nedenle, Yunanistan tekrar tarihsel kayıtlara girdiği zaman, sınıfsal yapısı Homerzamanınkinden çok farklıdır. Kıyının dört bir yanında ticaret kentleri türemiştir. Tüm bukentlere, başlangıçta, politik hakları tekellerine alan toprak beylerinden oluşan küçük biregemen sınıf hükmediyormuş gibi görünür. Bu toprak beylerinin kent merkezindekibölgelerin ilk işgalcileri olduğunu düşünebiliriz. Ticaret geliştikçe, bunların topraklarınınfiyatı hızla yükselecek ve konumlarını ürün piyasasını kontrol etmek içinkullanabileceklerdi. Elbette hakim konumlarını, kenar mahallelerde oturan yoksulyurttaşlara borç olarak tohum vermek ve çoğu üzerinde bir borç esaretini zorla kabulettirmek için kullandılar. (Kırdaki insanların, topraklarını mı yoksa kendilerini mi ipotekettiği hâlâ akademik bir tartışma konusudur, fakat sömürü şekli burada bizim için önemlideğildir.)

Ticaret geliştikçe, tüccar ve zanaatçı sınıfın önemi arttı ve politik haklar için yoksulköylüyle birlikte mücadele etti. Sınıflı toplum bir kez kurulduktan sonra, savaş veartı-üründen bir parça elde etme şansı sayesinde ana yerleşim merkezlerine yayıldı.

Yunanistan ve Roma’daki tüm kent devletleri aynı prensipler etrafında örgütlendi. Kentdevleti (Yunanca’da “polis”) bir bütün olarak diğer kent devletlerine karşı birleşirken,kendi içinde bölündü.

Bu bölünme, sınıf temelinde –ve yurttaşlar ile köleler arasında– bir bölünmeydi.

Başlangıçta yoksul yurttaşlar (Roma’daki adıyla plebler) tüm politik haklardan yoksunbırakıldılar. Mücadeleleri politikti: devlet kararlarında söz sahibi olmak.

Askeri beka da bir zorunluluktu, zira devlet ordu içindeki köylülüğün desteğine bağlıydı.Zengin toprak beyi sınıfın, onlar için dövüşecek yoksul yurttaşlara ihtiyacı vardı. Yükseksınıfın temsilcisi olan Atina’daki Solon’un (çok iyi bildiğimiz bir olay) M.Ö. 594’tetoprağı pleblere tekrar dağıtmasının asıl nedeni işte budur.

Büyük ölçüde bir ticaret merkezi olan ve yoğun bir biçimde tüccar ve zanaatkârbarındıran Atina’da, sıradan insanlar en sonunda demokratik haklarının tamamını

Page 12: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

kazanabildiler. Yoksul insanlar kamu görevine alındı ve yaklaşık 5000 yurttaş,politikaları tartışmak için düzenli olarak mecliste toplandı.

Demokrasi mücadelesi birkaç aşamadan geçti. Birbiri ardına kentlerde, toprak oligarşisiönce tiranlar tarafından devrildi. Bunlar, daha sonraki tarihlerde feodal aristokrasi ileyükselen tüccar kapitalistler sınıfı arasında denge sağlayan mutlak monarklarla dikkatçekici bir benzerlik taşıyorlardı.

Mutlakıyet yanlıları gibi, onlar da politik iktidarı ele geçirmek için sınıf mücadelesiningirdiği kilitlenme durumunu kullandılar. İngiltere’deki Tudor monarkları gibi, tiranlarında teminat altına aldıkları politik istikrar, sınırsız politik iktidara istek duydukça en güçlüdestekçiden en azılı düşman haline gelen zengin sınıfların daha da yükselmesini mümkünkıldı. Böylece tiranlar dönemi Yunanistan’ın tüm ticaret kentlerinde “demokratik”devrimle son buldu.

Ancak Atina demokrasisi –yurttaşlar için demokrasi– yurttaş olmayan sınıfın, yanipolitik hakları olmayan kölelerin sömürüsünü temel alıyordu. Atina demokrasisi aslında,sömürülen köle sınıfa, zorla egemen sınıfın çıkarlarını dayatma –ve savaşta egemensınıfın çıkarlarını savunma– mekanizmasıydı.

Polis sürekli savaş için donatılan bir kurumdu. Kent devletinin gücü, silahlanmayeteneğinde olan bağımsız köylülere (“hoplites”) dayanıyordu. Yoksul yurttaşların kentisavunmak için Perslere karşı yaptıkları Salamis deniz savaşını kazanmalarının ardından,demokrasinin zaferi Atina’da kaçınılmaz oldu. Silahlanmak için çok yoksul olmalarınarağmen, Atina donanması için kürekçilik yaptılar. Dışa doğru yayılma ve kölelerinfethedilmesi sayesinde, zengin ve yoksul yurttaşlar arasında tehlikeli bir çıkar birliğikuruldu.

Daha sonraki köleci Roma toplumuna kıyasla Yunan köleci üretim tarzı, yurttaşlar sözkonusu olduğunda görece “demokratikti”. Yoksul yurttaşlar bile, çiftlikte veya işliktekendilerine yardımcı olmak üzere ya da köle ekiplerinde çalışması için kiraya vermeküzere bir köleye sahip olabiliyorlardı.

Bu yüzden yoksul yurttaşlar üzerinde bir baskı yoktu, çünkü zenginin alternatif bir emekkaynağı vardı. Demokrasinin gelişmediği Yunan kentlerinin çoğu, toprak servetinin doğalolarak ticari zenginliklerden daha önemli olduğu ülkenin iç kısımlarındaydı.

Kölelik, emek bir artı-ürün verdiği için ancak şimdi mümkündü. Bu artı-ürüne, üretimaraçlarına –bu durumda bizzat kölelere– sahip olan bir egemen sınıf tarafından elkoyuluyordu. Devlet egemen sınıfın devletiydi. Tüm toplum yapısı köle emeğinedayanıyordu; sanat, kültür ve felsefenin tüm mucizeleri, sömürülen bir sınıf, kölesahiplerinin boş vakti olabilsin diye çalıştığı için mümkündü ancak.

Page 13: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Köleci toplumun kendi dinamikleri vardı. Başarısı, sürekli daha fazla köleye, daha fazlaödenmemiş emeğe el koyulmasına bağlıydı.

“Kölelik, başlıca üretim biçimi olduğu her yerde, emeği kölece bir etkinliğedönüştürür, dolayısıyla onu özgür insanlar için onur kırıcı hale getirir. Bu yüzden, biryandan kölelik üretimin daha fazla gelişmesi önünde acilen kaldırılması gereken birengelken, öte yandan böyle bir üretim tarzından çıkış yolu kapalıdır. Bu çelişki,köleliğe dayanan bütün üretimin ve bütün toplulukların yıkımına neden olur. Çözüm,çoğu durumda, yıkılmaya yüz tutan topluluklara daha güçlü olanlar tarafından(Makedonya ve daha sonra da Roma tarafından Yunanistan’a yapıldığı gibi) zorlaboyun eğdirilmesidir. Bizzat bunlar da köleliğe dayandıkları sürece, merkez sadeceyer değiştirir ve süreç, sonunda köleliğin yerine başka bir üretim biçimi geçiren birhalkın fethetmesine kadar (Roma), daha yüksek bir düzeyde yinelenir.”

Bu açıklamayı örneklerle izah etmek için, köleliğin tüm potansiyelini tükettiği Roma’yave kendisini içinde bulduğu çıkmaz sokaktan nihayet düşe kalka çıkan Batı Avrupatoplumuna dönelim.

Roma Köleliği

Roma toplumu, eski krallarını kovduktan sonra, toprak sahiplerinin (bunlar Roma’da“patrisyenler” diye adlandırılıyorlardı ve Senatoda örgütlenmişlerdi) egemen olduğudönemdeki Yunan kent devletleriyle başlangıçta aynı görünümü sergiler.

Toprak sahipleri başlangıçta tüm politik hakları tekellerine almışlardı. Plebler,“kabilelerin birlikten çekilmesi” biçiminde gerçekleştirilen genel tarım grevi de dahilolmak üzere, iktidarda pay sahibi olmak için muhteşem bir mücadele verdiler.

Fakat plebler sadece yoksul yurttaşlardan ibaret değildi. İçlerinde, devlet iktidarınıkontrolleri altında bulunduran soylulara katılmak isteyen zengin tüccarlar da vardı.Bunlar pleb hareketinin başını çektiler ve istediklerini elde ettiklerinde onları terk ettiler.

Bu mücadelenin belirli kazanımlarından biri de borç köleliğinin yürürlüktenkaldırılmasıydı. Boşluk, Roma cumhuriyetinin muazzam yayılmasıyla ve fetihlersayesinde köle yığınları edinilmesiyle dolduruldu.

Yunanistan’la fark, Romalı patrisyenlerin, onlardan zorla alınan tavizlere rağmen iktidarasıkıca sarılması ve bu köle akınının nimetlerini tekeline almalarıydı. Köle emeğiylebüyük çiftliklerin (latifundia) sömürüsünü birleştirdiler. Böyle yaparak, lejyonlar içindeörgütlenen ve Roma’nın askeri ihtişamının temelini oluşturan plebleri kaçınılmaz olarakzayıflattılar.

Page 14: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Malları ellerinden alınan lejyonerler yirmi yıllık askeri hizmetten sonra geridöndüklerinde, çiftliklerini ota bürünmüş olarak buldular. Kaçınılmaz olarak yıkıldılar veköksüz ve mülksüz bir proletaryayı oluşturmak üzere kentlere sürüklendiler. Ama 19.yüzyılın anti-kapitalist toplum eleştirmeni Sismondi’nin söylediği gibi, “Romalıproletarya toplumun sırtından geçinirken, modern toplum proletaryanın sırtındangeçiniyordu.”

Roma’da Gracchus kardeşler, bağımsız plebleri korumak için son bir umutsuz mücadelebaşlattılar. İkisi de patrisyenlerin satılık ayaktakımı tarafından kesildi.

M.Ö. birinci yüzyılda, yani cumhuriyetin son yüzyılında, Roma toplumunun krizi aslındaiki yönlüydü.

Bir taraftan sınıf mücadelesi kilitlenmişti. Çelişkiler orduya sıçrıyordu. Generaller birbiriardına, pleblerin kendi mücadeleleri yoluyla alamayacakları toprağı onlara bağışlamasözü vererek, askeri birliklerinin desteğini kendi politik hırslarının çimentosu yaptılar.

Diğer taraftan Romalı küçücük bir oligarşi, artık rüşvetçi bölge valileri ve vergitoplayıcıları vasıtasıyla bir dünya imparatorluğuna hükmediyordu. Bu egemenlik biçimioldukça yetersiz kalıyordu ve bu yetersizlik, Roma’nın İtalyan müttefiklerinin yurttaşlıkhakları için ayaklandığı Toplumsal Savaşlar döneminde gündeme geldi. Romalıların“kazanabilmesinin” tek yolu, İtalyan müttefiklerini –yurttaşlık haklarını vererek!– kendiyanlarına çekmekti.

Böylece askerler birbiri ardına iktidar boşluğuna adım attılar ve kendi iktidarlarını yavaşyavaş genişlettiler. Sonunda, Sezar Augustus, özellikle de devletin yönetilmesinde sözhakkı verdiği İtalyan toprak sahiplerine güvenerek cumhuriyeti lağvetti.

Yavaş yavaş herkes yurttaş oldu ve ayrıcalıklar anlamsız hale geldi, çünkü herkes Romaİmparatorluğunun sade tebaasıydı. Fransız imparator Napoleon Bonaparte’ınpolitikalarının, eleştirmenleri tarafından “Sezarizm” olarak adlandırılması boşunadeğildir. Her ikisini de karakterize eden şey, tam da, kişisel iktidarlarını kurarken,sınıflarla gruplar arasındaki aynı dengeydi. Augustus’un imparatorluğu uzun bir barışdönemini başlattı. Ancak köleci bir imparatorluk için, barış savaştan daha büyük birtehdittir. Köle kaynakları iyice kurudu ve köle fiyatları feci şekilde arttı. Roma kendidoğal sınırlarına ulaşmıştı. Etrafı “barbarlar” olarak bilinen kabileler tarafındankuşatılmıştı ve Roma onları yenememişti.

Roma İmparatorluğunun Çöküşü

Bu durumda, köleci üretimin sınırları kendini gösteriyordu. Kölenin üretimi geliştirmekiçin hiçbir nedeni yoktur. O sadece kırbaç tehdidiyle çalışır. Özgür insanlara gelince,

Page 15: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

onlar da, Romalı hukukçuların köleleri adlandırdıkları gibi, bir “instrumentum vocale”,“sesli bir mal varlığı türü” olmakla özdeşleştirdikleri emeği küçümserler.

Roma toplumunun trajedisi, sınıf mücadelesinin üç köşeli olmasıydı. Yoksul özgürinsanlar büyük köle sahiplerinden şikayetçiydiler, ama sıkıca sarılmaları gereken tekdokunaklı itibar kırıntısı özgür olmalarıydı ve bu nedenle köleler için topraklarıfethederken ve köle ayaklanmalarını bastırırken, devşirilen orduda ezenlerle birliktedaima ortak dava güdüyorlardı.

Kölelere gelince, onlar da köleliğin evrensel olduğu bir dünyada, kölesiz bir dünyayaratmak için değil, “köle sahiplerini köleleştirmek” rüyasıyla yaşıyorlardı.

Bu muazzam imparatorluğu bir arada tutma yükü, artı-ürünün büyük bir kısmını vergilerhalinde iç eden aşırı şişkin bir devlet iktidarı yaratıyordu. Emperyal despotizm tarafındanyaratılan atomize insanlar arasında merkezi bir tarzda hareket etme yeteneğine sahip tekkendine güvenen güç orduydu. Yüz yıl boyunca muhafız alayı istediği kadar imparatoryarattı ve devirdi.

İmparatorların bundan kurtulmak için tek çıkış yolu vardı: lejyonları sınırdan geriçekmek ve Roma’daki muhafız alayının üzerine yürümek. Tüm bunlar çelişkileri dahabüyük ölçekte yeniden üretti.

İmparator Septimus Severus öldüğü zaman, oğullarına şu özlü politik aklı verdi :“Askerlerin parasını ödeyin. Gerisi sorun değil.” Devletin, özünde, “silahlı insanlardanoluşan bir teşkilat” olduğu gerçeği, Roma İmparatorluğundaki hiç kimse için bir sırdeğildi.

Üretim azaldıkça doğal olarak ticaret de azaldı ve toprak sahiplerinin villaları, onlarınyerini alacak olan Orta Çağ manorları (malikaneleri) yönünde gelişerek, gittikçe daha çokkendine yeterli hale geldi. Paradan kaçış, üçüncü yüzyılın sonundaki enflasyonla daha daarttı. İmparatorlar, ayni vergiler talep ederek, zarardan kaçınmayı güvenceye aldılar.

Bunlar aynı zamanda, artık politik güçten yoksun kalmış olan patrisyen (toprak sahibi)sınıfı, binalara ve arenalara büyük miktarlarda para harcamaya zorlayaraksıkıştırıyorlardı. Toprak sahipleri buna, kıra kaçarak ve kendine yeterli kır malikanelerinikurarak yanıt veriyorlardı.

Kölelik ölmeye başlamıştı, ancak Hıristiyanlık tarafından ileri sürülen güya insani fikirleryüzünden değil, sadece artık kârlı olmadığı için. Köleci üretimin toplumu ilerigötürebilmesinin tek yolu, birkaç yıl ölümüne çalıştırılabilen ve sonra değiştirilebilen çoksayıda kölenin ele geçirilebilmesiydi.

Page 16: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Bu fetihler, silahlı pleblerden oluşan Roma lejyonları tarafından mümkün kılınmıştı. Amaplebler, köle çalıştıran büyük çiftliklerin başarısıyla yok edilmişlerdi.

Artık Romalılar, ordularını güçlendirmek için sadece barbar paralı askerleribulabiliyordu. Böylece Roma’yı barbarlardan barbarlar koruyordu! Açıkçası imparatorlukfazladan yaşıyordu.

Kölelik, özellikle zenginlerin ev içi hizmetlerinde hâlâ önemli olmakla beraber yavaşyavaş hakim üretim tarzı olmaktan çıktı. Üretim ve ticaret daraldıkça, tarım işinin doğalritminden dolayı yılın yarısında işsiz olan insanları tarlalarda çalıştırmak için bütün yılboyunca beslemenin anlamsız olduğu, toprak sahipleri için açık hale geldi. Durgundönemlerde onları kendi başlarının çaresine bakmaya mahkûm etmek çok daha iyiydi!

Daha önce köle olanlara, ürettiklerinin düzenli bir kısmını toprak sahibine vermekzorunda oldukları ve ailelerinin geçimini de güçlükle sağladıkları bir toprak parçasıkiralanıyordu. Devlet de gelirinin çoğunu, köylülere zorla dayatılan toprak vergisindençıkarıyordu.

Bir süre sonra, kötü hasat zamanlarında borca girme doğal eğilimleri yüzünden, köylülerserfleri andırır bir halde toprağa bağlandılar. Bu “kolonluk” dönemi olarak adlandırılır.

Neticede Batı İmparatorluğu, barbarların daha saldırgan ve tehdit edici olmalarıyüzünden değil, imparatorluğun iç çürümesi yüzünden yıkıldı. Üretici güçlerin zatengerileme içinde olduğunu görmüştük; ve kolonlukta, feodalizm altında meyve veren bazıeğilimler doğuş sürecine girdi.

Feodalizme Geçiş

Batı Avrupa’daki Cermen (barbar) istilâlarından sonra ortaya çıkan yeni toplum,gerileyen Roma uygarlığı ile sınıflı topluma evrilme sürecindeki Cermen kabiletopluluğunun bir senteziydi.

Eski Yunan uygarlığına yönelik Dor istilâsı gibi, bu da geriye bir adım gibi görünüyordu.Üretimdeki düşüş toplumsal hayatın tüm alanlarını etkiledi. Günümüze kadar gelen bazıKaranlık Çağ kayıtları (Tours’lu Gregory’nin yazdığı Frankların Tarihi gibi), her türdengülünç mucizeye –Romalı patrisyen bir tarihçinin katıla katıla güleceği bir durum–çocukça inanıldığını göstermektedir.

Sanatın ve kültürün tüm kazanımları, sadece kilise kurumlarında ölü vaziyette varlığınısürdürdü. Ancak barbarlar yeni fikirler ve bir kez daha ilerleme olanağını da getirdi. Tekbir örneği ele almak gerekirse, Cermenler toprak yüzeyini kazımaktan çok altüst eden veböylece tahıl miktarını arttıran ağır bir pulluk geliştirmişlerdi.

Page 17: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Bu süre zarfında Cermen kabileleri arasında neler olmuştu? Romalılar “böl ve yönet”taktiğiyle şaşırtıcı bir zaman dilimi boyunca kendilerini korumuşlardı. Sadece kabilelerinaralarını açmakla kalmamış, aynı zamanda kabile içinde rüşvetle satın alınan ayrıcalıklıbir elit yetiştirmek için lüks maddelerin ticaretini bilinçli olarak geliştirmiş ve böylecekabileyi kendi içinde bölmüşlerdi.

M.S. birinci yüzyılın başlarında Tacitus, pek çok kabilenin demokratik yapısınıbetimledikten sonra, deniz ticaretiyle uğraşan bir halk olan Suionlar ile devam eder:

“Servete de büyük saygı gösterilir; ve bu nedenle tek bir hükümdar, sınırsız biriktidarla ve sorgusuz sualsiz bir itaat talebiyle yönetir. Silahlar, Almanya’nın gerikalanında olduğu gibi, herkese verilmeyip, gerçekte köle olan muhafızın gözetimialtında tutulur ... aylak silahlı insan kalabalığı kolayca sorun çıkarır.”

Kabile topluluğunun devleti olmadığı için, gençleri akınlara gitmekten alıkoyma olanağıyoktu. Hepimiz kovboy filmlerinden, yaşlı Apaçi şefinin Yedinci Süvari Birliğininalbayına bu prensibi açıklarken yaşadığı problemleri biliriz. Ama kapitalist fethe karşıKızılderili direnişi mahkûm edilirken, çöken Roma İmparatorluğu üzerine düzenlenenakınlar pek güzel işlerine geliyordu.

En cesur gençlerin etrafında maiyetler toplandı. Bu silahlı maiyetler böylece, kabileniniradesine değil bir bireyin iradesine bağlandılar. Ganimet hediyeleriyle liderlerinebağlandılar. Onlar kabile topluluğunun sonunun başlangıcıydılar, yavaş yavaş daimisilahlı bir aristokrasi haline geldiler ve liderlerini krallığa yükselttiler.

Bu askeri aristokrasi Romalı toprak sahiplerini mülksüzleştirdi ya da Romaİmparatorluğunun topraklarına girdikçe onlarla birleşti.

Bu broşürün amacı Batı toplumunun sonraki birkaç yüzyıl içinde geçirdiği tümdeğişimleri detaylı bir şekilde incelemek değildir. Ancak merkezileşen Romaİmparatorluğunun kaybolan ihtişamının yerini almak için yapılan en ciddi girişime,Şarlman’ın Frank İmparatorluğuna ve ona ne olduğuna göz atmak öğretici olacaktır.

Şarlman Avrupa’da geniş topraklar fethetti ve kontlar tarafından yönetilen eyaletlerkurdu. Fetihlerini gerçekleştiren ordulara yiyecek sağlamak için, eskiden özgür olanFrank köylülüğü (“Frank” özgür anlamına gelir) giderek serf statüsüne düşürüldü.

Bu girişimler toplumun üretici kaynaklarının taşıyabileceğinden daha büyüktü.Üretkenlik düşük olduğu için, ulaşım araçları ilkeldi. Şarlman’ın halefleri döneminde,imparatorluk içe doğru patladı, Normanlar, Vikingler ve Sarazenler tarafından istilâ edildive çökme noktasına geldi.

Page 18: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Yerel kodamanlar, toprağın korunması karşılığında, her yere kaleler inşa etme ve yerelköylerin tartışmasız lordları haline gelme fırsatını elde ettiler.

Şarlman’ın halefleri, silahlı adamlarına hediye ve yatacak yer yerine toprak vererek vekarşılığında askeri hizmet ve hükümranlığın tanınmasını talep ederek, durumu kabuletmek zorunda kaldılar. Bu ölçü, toprağın zenginliğin esas biçimi olduğu bir toplumsalaşamayı gösteriyordu. Toprak üzerindeki hakimiyet onlara artı-ürün ayrıcalıklarınınkapısını açmıştı.

Feodal Toplum

Feodal toplum, böylece, yukarıdakilerin toprağın hakimiyeti karşılığında aşağıdakileredayattığı bir askeri yükümlülükler piramidi biçiminde ortaya çıktı.

Tüm yapı, lordların topraklarında çalışan köylülerin ödenmemiş emeğine dayanıyordu.Kölelerin tersine, onlar lordun malı değildi. Feodalizm düzensiz gelişti. Köydeki bazıinsanların toprakları çok küçüktü ve hâlâ lordun toprağında çalışan köleler ya dahizmetkârlar olarak yaşamlarını sürdürüyorlardı. Daha özgür köylülerin işleyecektoprakları vardı ve ayni rant ödemek zorundaydılar. Diğerlerinin bir ara statüleri vardı,bunlar kendi geçimlerini sağlamak için küçük toprak parçalarını işliyor ve zamanın gerikalanında lordun toprağında emek hizmeti vermek zorunda kalıyorlardı.

Feodalizm altında sömürü açık ve örtüsüzdür. Köylüler lordlara hizmetlerini para, emekya da ürün olarak öderler. Ne olup bittiğini herkes görebilir. Eğer lord köylüyütoprağında üç gün yerine dört gün çalışmaya zorluyorsa, sömürü oranının arttığı her ikitaraf için de açıktır.

Kölelik altında, tersine, kölenin kendi geçimini sağlamak için çalışmak zorunda olduğuçalışma haftası bile ödenmemiş görünür. Bu yüzden köle karşılıksız çalışmış görünür.Kapitalizm altında, ücretli işçiye emeğinin değeri olarak gösterilen bir miktar para ödenir.Tüm emeğin karşılığı ödenmiş görünür.

Bu üç sistemde de üretici sömürülür: ancak sömürünün kendine özgü biçimi en sonundatoplumun tüm yapısını tayin eder.

Feodalizm altında devleti oluşturan “silahlı adamlar topluluğu”, çoğunlukla silahlı güçtekeline sahip olan egemen sınıftan çıkıyordu. Böylece ekonomik ve politik iktidar aynıellerdeydi.

Köydeki adalet genellikle lordun malikâne mahkemesinin elindeydi. Feodal lord ve onunsilahlı adamları, hepsi birbiri içine geçmiş olan polis, hakim ve cellâtlardı.

Page 19: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Geriye bakınca, feodalizmi durağan bir sistem olarak görme eğilimindeyiz. Kapitalizmlekarşılaştırıldığında şüphesiz öyledir. Ancak feodalizmin sağladığı istikrar altında ciddiilerlemeler yapıldı.

Örneğin, İngiltere’nin nüfusu 1066 ile 14. yüzyıl arasında muhtemelen ikiye katlandı; buüretimdeki ilerlemenin bir belirtisidir. Geniş orman alanları ve işlenmemiş toprak ilk kezsabanla işlendi. Doğu Avrupa’nın uçsuz bucaksız bölgeleri feodalizm tarafındansömürgeleştirildi.

Feodalizm üreticiye üretimi kendi yararına genişletmesi için sınırlı bir teşvik sağladı.Tarımı ve sömürgeleştirmeyi geliştirmeye bazen lord önayak oldu, bazen de köylü. Busınıf mücadelesine bağlıydı. Lordun eğilimi, köylülerin toprak parçalarını asgariyeindirmeye, ortak toprakları işgal etmeye ve serf statüsünü dayatmaya çalışmaktı. Öteyandan köylüler, feodal aidatların asgari bir kiraya indirilmesiyle ilgileniyorlardı.

Su ve rüzgâr değirmeni gibi yenilikler, bu yeni sistem altında başladı. Lord, değirmenininbelli bir süre kullanımı için fahiş fiyatlar isteyerek, bu ilerlemenin tüm faydalarınınüstüne oturmaya teşebbüs edecekti.

Avrupa kıtasında, Orta Çağın sonlarında, bu “banaliteler” feodal gelirin ana biçimiydi.Daha çok üretme güdüsü, ister lordun lüks harcamalar için daha çok gelir tutkusundanileri gelsin, isterse köylülerin bağımsız çiftçiler olarak işe başlama hırsından ileri gelsin,üretim tedrici olarak ilerliyordu.

Ama feodalizm de, kendinden önceki kölelik gibi, üretkenliğin gelişmesinisınırlandırıyordu. Kuşaklar boyunca tarımsal üretkenlik büyük oranda durgun kaldı.Feodal lordların daha çok servet kazanmalarının en kolay yolu daha çok insanısömürmekti. Bu nedenle, nihai etkisi üretici güçleri israf etmek ve yok etmek olan savaşiçin daimi bir itici güç vardı.

Orta Çağ Kentleri

Sınıflı toplumun önceki biçimleri gibi feodalizm de, gelişimi sırasında kentlerde yeni birtoplumun tohumlarını üretti.

Roma kentleri feodal Orta Çağ kentlerinden daha büyük ve daha etkileyiciydi, ancak aynıgelişme olanaklarına sahip değildi. Roma kentleri, lüks malların ticaretini yapan topraksahiplerinin toplanma yerleri olarak ve çevresindeki kırı soyan idari merkezler olarakyola çıkmıştı. Orta Çağ kentleri ise zanaat ve ticaret merkezleriydi.

Üretkenlik geliştikçe, ticaret zorunlu olarak büyüdü. Karanlık çağlarda aristokratlarınevlerine ve manastırlara bağlı olan zanaatkârlar, kırsal bölgelerle daha hızlı ve bu nedenle

Page 20: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

de daha ucuz üretilebilecek ya da sadece yetenekli uzmanlar tarafından üretilebilecekmalların ticaretini yapmak için bir araya geldiler.

Bu kentler başlangıçta ister yeni bir ticari sınıfın embriyosu tarafından isterse de yenigereksinimleri sömürmek için ilerici feodal lordlar tarafından kurulmuş olsun, yeni bireğilimi temsil ediyorlardı. Evrensel egemenlik ilişkilerinin ve feodalizmin uşaklıkruhunun tersine, bunlar feodal lordların temsilcilerinden birinin “yeni ve iğrenç bir isim”olarak adlandırdığı komünü ortaya çıkaran tüccarların özgür birliğiydi.

Bu kentlerde üretim ve ticaret, zanaat dallarına ayrılan loncalar halinde örgütlendi.Bunlar üretimi, fiyatları ve kaliteyi düzenlemeye çalışıyorlardı.

Kara Ölüm (on dördüncü yüzyılda Avrupa’ya yayılan korkunç veba) Polonya’yauğramadan geçtikten sonra, loncalar daha fazla kutsal gün kutlayarak tanrıya şükretmeyekarar verdiler. Aslında yaptıkları şey, şüphesiz, siparişlerin azalması nedeniyle işipaylaştırmaktı.

Loncalar eşitler arasındaki birlikler olarak işe başladı, ama kentler daha iyi bir yaşamuman mülteci serflerin sürekli akını yüzünden hacimce büyüdükçe, lonca ustaları,ustaların kendi saflarına katılmasını daha zor hale getirebiliyorlardı.

Aynı zamanda, tüccar loncalar da, bir kent eliti haline gelmek için zanaat loncalarıüzerindeki konumlarını kötüye kullanabiliyorlardı. Orta Çağın sonunda gerçekleşen,yoksul zanaatkârların meclisin yönetiminde söz hakkı elde etmek için çıkarttıkları bir diziayaklanmaya kadar, birçok kente küçücük bir oligarşi hakimdi.

Bu doğal farklılaşma meta üretimiyle yeniden üretildiği için, oligarşi zamanla ilkstatüsünü tekrar kazandı. Aynı zamanda tüm kentler toprak sahibi sınıftan hürriyetayrıcalığını almak için savaşa girişti.

Emeğin üretkenliği arttıkça, ticaret de artıyordu, pazar için üretim, meta üretimi ve paraekonomisi de öyle. Giderek daha çok tahıl ürünü, kentleri beslemek amacıyla satış içinüretildi. Bir köylüler katmanı, akranları pahasına zengin oldu ve pazara üretim yapantoprak sahibi çiftçiler olma tutkusuna kapıldılar.

Bununla birlikte, İngiltere’de, üretimin pazara yönlendirilmesine asıl önayak olanlarfeodal lordlardı. Yün üretimi önem kazandığı için, lordlar ortak toprakları gasp etmeye veköylüleri mülksüzleştirmeye uğraşacaklardı.

İngiltere’de serflik genel olarak on dördüncü yüzyılın sonlarında ortadan kalktı, amatoprak köleliğinin yerini kısa vadeli kiralamalar aldı, giderek artan bir yoksul köylü

Page 21: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

ordusu dışarıya atıldı ve serseriliğe (geçimini sağlamak için aylak aylak topraklarıdolaşmaya) zorlandı.

On yedinci yüzyılda, nüfusun dörtte birinden fazlasının dilenmekten başka geçimaracının olmadığı hesap ediliyordu. İlerleme, her zaman olduğu gibi, sıradan insanlarınsırtından başarıldı.

Feodalizm Altında Sınıf Mücadelesi

Soylularla plebler arasındaki sınıf mücadelesi politikken, devlet iktidarına erişmekleilgiliyken, feodal sınıf mücadelesi esas olarak ekonomik düzlemde yürüdü.

Toprak sahipleriyle köylüler arasında sürekli ve dur durak bilmeyen bir mücadelegerçekleşti. Bazen bu, devrimci kavgaya döküldü. İngiltere’deki 1381 KöylüAyaklanması, bu olayların en dikkate değer olanıdır.

Kara Ölümden sonra, köylüler emek kıtlığından dolayı güçlü bir konumdaydı. Topraksahipleri geleneksel yükümlülükleri daha büyük bir şiddetle dayatarak kayıplarını telâfietmeye kalkıştılar. Bu toplumsal bir patlamaya neden oldu.

Öncü devrimci köylülüğün güneydoğunun ticari ürün bölgelerinde olması çok anlamlıdır.Ticaretin gelişmesi ulaşımı da geliştirdi ve geniş alanlardaki insanların birbirinebağlanmasını sağladı. Ayaklanma, yakın hedeflerinde başarısız olsa da, feodal lordlarınyağma tutkularının gerilemesine neden oldu.

Köylülük birbiriyle kavgalı dağınık bir sınıf olduğundan, ayaklanma temeldebaşarısızlığa uğradı. Kral II. Richard onları “kendi otlaklarına geri dönmeleri” içinsıkıştırdı ve en zayıf noktalarından vurdu. Köylülüğün sürekli bir seferberlik durumundatutulması mümkün değildi. Üretimin gelişkinliği, nüfusun çoğunluğu toprağı işlemekzorundayken, sadece küçük bir azınlığın savaşçı olarak tutulabildiği bir noktadaydı

Aynı dönemde Fra Dolcino önderliğinde gerçekleşen İtalyan köylü ayaklanması bunugösterir. Dini fikirlerle süslenmiş olsa da, köylülüğün ileri kesimleri ilkel komünistözlemler geliştirmişlerdi.

Fra Dolcino ve taraftarları İtalyan Alplerine çekildiler. Beslenmek ve kendilerinikorumak zorundaydılar. Saflarında, korkaklar ve hainler arasında bölünmenin başlaması,moral bozukluğuna ve yenilgiye yol açtı.

Bu örnekte, feodalizmin kurumlarının üretici güçlerin o sırada varolan durumuna nasıl dakarşılık geldiğini görebiliriz. Geçmişin acıları insanoğlu için zorunlu bir doğum sancısıolmuştur.

Page 22: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Feodalizmden Kapitalizme

Marx, feodalizmin çözülme ve kapitalizmin ortaya çıkma sürecini “ilkel birikim” olarakadlandırır. Bu süreç, bir taraftan toprak yerine para halinde servet biriktirme süreciyken,diğer taraftan mülksüz bir proletaryanın yaratılması sürecidir. Bu, üreticilerin kendigeçimlerini sağlayabildikleri araçlardan ayrılmasıdır.

Feodal köylülüğün toprağa bağlı olduğunu görmüştük. Bu onlara kıtlık zamanları dışındamütevazı bir hayat garantisi veriyordu.

Yol açtığı tüm güvensizlik nedeniyle, zorunda olmadıkça hiç kimse para için çalışmaz.Emperyalistlerin Afrika’da kelle vergisi almaya başlamalarının ve Güney Afrika’daolduğu gibi, Afrikalıları bir ücretli emek kaynağı olmaya zorlamak için çorakrezervasyon bölgelerine sürüklemelerinin sebebi budur. Bu nedenle, özel mülksahiplerinin elindeki toprak tekeli, kapitalizmin gelişiminin bir koşuludur.

İngiltere’de köylülerin mülksüzleştirildiği süreç Marx tarafından Kapital’de anlatılır.Toprağın üçte birinin Kilisede olduğu bir dönemde manastırların dağılması muazzam biryoksul eski keşişler kitlesi yarattı. Bundan önce de, Güller Savaşından sonra feodalmaiyetin dağılması gaddar bir serseri sınıf yarattı.

Ancak mülksüzleştirmenin ana kaldıracı, arazi sahiplerinden oluşan bir parlamentotarafından Çitleme Kanunları olarak adlandırılan özel Parlamento Yasalarının kabuledilmesiydi. Bu düpedüz yasal bir hırsızlıktı. Yün ticaretinin arttığı bir zamana denkgelmişti ve toprak sahipleri koyun sürülerini otlatmak için daha fazla toprak istiyordu.Eskiden muhtemelen beş yüz kişinin oturduğu toprağın, toprak beyinin toprağı olmasınakarar verildi ve köylülerin yerini birkaç çoban aldı.

Bu süreç vahşice olsa da, eski verimsiz şerit sistemini ortadan kaldırarak ve rasyoneltarımın temelini döşeyerek topraktaki üretimi ilerletti. Sonra, sanayi devrimininavantajları, modern makineler, bu büyük çiftliklere uygulanabildi.

İlkel birikim sürecinin bir diğer kutbu da para birikimiydi. Sermayenin ilk biçimleri,sanayi sermayesinin üretimi dönüştürmesinden önce, tüccar sermayesi ve tefecisermayesiydi.

Amerika’nın İspanyol yağmacılar tarafından “keşfedilmesi” dünya ticaretinin ekseninikaydırdı. “Yeni Dünya”da büyük servetler kazanıldı.

İspanyolların altın aramasına korkunç bir vahşet eşlik etti. Onların egemenliği altında,1492’de bir milyon olan San Domingo Kızılderililerinin nüfusu 1530’da on bine düştü.Küba’da yerli nüfus 1492’de 600.000 iken 1570’te sadece 270 haneye düştü.

Page 23: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Tüccar kapitalist güçler gaddarlıkta birbirleriyle yarışıyorlardı. Uzun zaman önce öldüğüdüşünülen kölelik, dünya pazarına hizmet eden madenlere ve plantasyonlara emek gücüsağlamak için bir rönesansa uğradı.

Aynı zamanda, Orta Çağ sonlarında, güçlülerin artan para ihtiyaçlarını karşılayan,Fuggerlar gibi büyük banker ailelerinin yükselişine tanık olundu. Şövalyeler, prensler vefeodal maiyet, onlara sunulan yeni lükslerden geri kalamazlardı. Toprağa dayalı üretimilişkilerinin, üretici güçlerin gelişimi önünde bir engel olduğunun çok açık bir kanıtıydıbu.

Monarşi de daha fazla paraya ihtiyaç duymaya başlıyordu ve borç almaya başladı. Onedenle bu dönem her ulusun ulusal borcunu arttırmaya başladığı dönemdi. Bugün hâlâyaşadığımız ve İngiltere’de şu anda yaklaşık 100 milyar sterlin olan (1983) bir sorun.

Orta Çağın sonlarında, Batı Avrupa ülkelerinin çoğunda, İngiltere’deki Tudorlar gibimutlak monarşiler türedi. Bu monarşiler eskinin toprak sahibi egemen sınıfı ile umut vaateden kapitalistler arasında denge sağlıyorlardı.

Başlangıçta, ticaretin ve bu nedenle kapitalizmin gelişebileceği güçlü, istikrarlıulus-devletler kurarak toplumu ileri götürdüler. Yurtdışında sömürgelerin fethedildiğisavaşlarda tüccarların çıkarlarını savundular.

Aslında monarşiler kendi çıkarlarının peşindeydiler ve ancak kapitalistlerle topraksahipleri arasındaki sınıf mücadelesinin kilitlenmesi sayesinde palazlanabilmişlerdi.Kapitalizm daha da geliştikçe, yükselen kapitalist sınıfın içinde, büyüyen ekonomikgücüne uygun bir politik güç tutkusu uyandı. Kapitalizmin egemenliğini sağlamlaştırmakiçin, saltanat süren mutlak monarşileri hedef alan burjuva devrimler gerekliydi.

Tarımdaki gelişmelere paralel gelişmeler, zanaatsal üretimde de gerçekleşti. Loncalarınbaşlangıçta üretimdeki ilerlemeyi kurumsallaştıran üretim ilişkilerini nasıl yansıttığınıdaha önce görmüştük. Loncaların dışındaki kapitalistler devamlı genişleyen pazarlaraüretim yapmak için ücretli emeği harekete geçirmeye başladıkça, bunlar bir engel halinegeldiler.

Loncalar fiyatları yüksek tutmak için üretimi sınırlandırma ilkesini işletiyorlardı vesaldırılara direnmek için geleneksel ayrıcalıklarını kullanıyorlardı. Tüccar kapitalistler,ufak toprak parçalarında yarı işsiz durumda olan köylülerin artı-emeklerini yutmak içinköylü evlerine daldılar. Bu evlere dokumacılığı “yerleştirmeye” başladılar.

Köylülük, dokumacılık gelirlerine giderek daha çok bağımlı hale geldi. Tüccarlar sadecehammadde ve pazar sağlamaya çalışıyorlardı ve köylülere, tezgâhlara ve hatta kulübelere

Page 24: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

bile sahip olabiliyorlardı. Pazarlar üzerindeki kontrolleri sayesinde üstünlüğü ellerindetutuyorlardı.

Bu, feodal köylülüğün proleter konuma düşürüldüğü bir diğer önemli süreçti.

16. ve 17. yüzyıl boyunca, zanaat atölyeleri kuruldu. İşin basit süreçlere bölünebileceğigörüldü. Adam Smith, “Ulusların Zenginliği” adlı kitabına, eski yöntemlerlekarşılaştırıldığında daha ucuza ve daha büyük miktarlarda üretilebilen toplu iğneyapımındaki işbölümünü açıklayarak başlar.

Daha da ötesi, işin yinelenen basit görevlere bölünmesi, el emeğinin yerini makinelerinalmasını mümkün kıldı. Üretimi bulduğu gibi alarak işe başlayan kapitalizm, üretimaletlerini devrimcileştirmeye başlıyordu.

Kapitalizm dünya ekonomisi üzerindeki hakimiyetini hiçbir engelle karşılaşmaksızınkolayca kurmadı. Yeni uyanan üretici güçler, eski üretim ilişkilerine başkaldırmıştı.Bunların aşılması ve üretici güçlerin gelişim aşamasına karşılık gelen yeni üretimilişkilerinin kurulması gerekiyordu.

Bu burjuva devriminin göreviydi. 1640’lardaki İngiliz Devrimi, 1776 Amerikan Devrimive 1789-94 Fransız Devrimi, kapitalizmin dünya ölçeğindeki egemenliğinin temellerinikuran belirleyici mücadelelerdi.

Peki bu burjuva devrimlerin görevi tam olarak neydi?

Feodalizm artık egemen olmamasına rağmen, toprak sahiplerinin çıkarları metaüretiminin önünde bir engel olarak duruyordu.

İngiltere’de toprak sahibi kibar tabaka pazar için üretime geçmesine rağmen, Fransa’da1789’a kadar aristokrasi artının büyük bir bölümünü rant olarak yedi ve malların serbestdolaşımı üzerinde her çeşit geçiş ücretini zorla kabul ettirmek için ayrıcalıklıkonumundan yararlandı.

Bu herkes için fiyatları yükseltti ve burjuvazinin aristokrasiye karşı koyarak bir bütünolarak ulusun çıkarlarını temsil etme iddiasında bulunmasını mümkün kıldı. 1789’daParisli kitlelerin Bastille’i zaptetmesine kadar, örneğin Paris’e yiyecek girişi feodal birayrıcalık olarak bir geçiş ücretine tâbi idi.

Fransa, eski aristokrasinin tamamen kenara süpürüldüğü burjuva devriminin klasikülkesiydi. Giderek pazar için daha çok üretim yapan köylülük, 1789 burjuva devrimindensonra, tutkulu bir kapitalist sınıfa ve mülksüz bir kırsal ücretli emekçi sınıfına bölünmeeğilimindeydi.

Page 25: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Kapitalizmin, yeni üretim tarzının gelişebileceği bir çerçeve olarak merkezi ulusalekonomileri kurma görevi de vardı.

Almanya 19. yüzyıl gibi geç bir dönemde, kapitalist üretim için istikrarlı bir ulus-devletesahip olunması gerektiğini gösterdi. Almanya, 1848 devrimi arifesinde hâlâ her biri kendipara birimi, kendi geçiş ücreti ve gümrük tarifeleri, kendi ölçü birimleri, toprak yasalarıve yerel ulaşımı olan otuz üç küçük devlete bölünmüştü.

Açıkça, küçük devletlerin yarattığı bu karışıklık, Alman sanayi ve ticaretindeki büyükölçekli gelişimin önünde içinden çıkılmaz bir engel oluşturuyordu. Arkasındaki yeni işçisınıfından duyduğu korku yüzünden, Alman burjuvazisinin “kendi” devriminiyapamaması, bu görevlerin –modern bir kapitalist ulus inşa etme gerekliliğini gören–Bismarck etrafında toplanan Prusyalı junkerlerin (toprak sahipleri) hegemonyası altındagerçekleştirilmesine neden oldu.

Öte yandan, Britanya ve Fransa’da, kapitalist gelişimin çerçevesini geliştirme ilericigörevlerinden biri olarak, ulusal birlik zaten esasen mutlak monarşiler tarafındangerçekleştirilmişti.

İlerlemeye karşı direnen tek kesim eski aristokrasi değildi. Toplumu aslında ilerigötürmüş olan kapitalistlerin bir kısmı da, giderek daha gerici hale geliyordu. Zengintüccarlar krallar üzerindeki nüfuzlarını ticarette tekel sağlamak için kullanıyorlardı.Metaların fiyatını yükseltmek için ayrıcalıklarını kullanıyorlardı.

Serbest ticaret için mücadele etmek zorunda kalan daha küçük tüccarlar ve kentli kitleler,bu gerici kapitalistlere karşı koydular. Aynı şekilde büyük tefeciler, servetlerini, kraliyeteborç vererek yaptılar ve böylece monarşiye bağımlı hale geldiler.

Bir bütün olarak kapitalist sınıf, devrimini tamamlamak üzere ihtiyaç duyduğu politikgücü elde etmeye çalışmak için artık yeterince güçlüydü. Mutlak monarşiler, ticaretinyayılmasını savunan bir kalkan olmaktan çıkıp, bir engel haline gelmişlerdi. Ortadankaldırılmaları gerekiyordu; ve zanaatçı ve küçük çiftçi kitleler, bu işi kapitalist sınıf içinyapmak üzere seferber edildiler.

Kapitalizm

Kapitalistler, servetlerini toprakla ya da kölelerle değil parayla ölçerler. Para servetinüretime yönelmesi, insanlık için binlerce yıl önceki tarım devrimi kadar önemli birdönem olan sanayi devriminde gerçekleşti.

Page 26: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Kapitalizm de, feodalizm veya kölelik gibi bir sömürü sistemidir. Onun ayırt ediciözelliği, sistemlerinin doğası gereği, kapitalistlerin, artı-değeri tüketmekten ziyade büyükbölümünü tekrar üretime geri yatırmak zorunda olmalarıdır.

Kapitalizm bu yüzden ilk dönemlerde görülmemiş bir dinamik kazanır. Feodal lordlarınhiç bitmeyen savaşlar yoluyla yapmaya çalıştığı gibi, yalnızca daha çok insanı sömürmekyerine, kapitalizm insanları daha çok sömürür, emek üretkenliğini geliştirir.

Böyle yaparak bir bolluk toplumuna ve böylece de sömürenle sömürülen arasındakibölünmeyi tamamen ortadan kaldırmaya olanak sunar. Başka bir deyişle, bizzatkapitalizmden daha yüksek aşamadaki bir topluma olanak sunar.

Kapitalizm kendisini egemen kapitalist sınıfın elindeki üretim araçlarının tekelinedayandırır. İnsanların büyük çoğunluğu, kapitalist sınıf tarafından dayatılan koşullardaçalışmadıkça, yaşam araçlarından yoksun kalırlar.

Biçimsel olarak, ücretli işçiler yaptıkları işin karşılığını alıyormuş gibi görünür. Gerçekteise feodal serf ya da köleler kadar çok sömürülürler.

Kapitalizmde emek-gücü (işçinin çalışma kapasitesi) başka herhangi bir şey gibi birmetadır, çünkü pazarda alınır ve satılır. Kendi sahibi, yani işçi tarafından satılır veparanın sahibi, yani kapitalist tarafından alınır.

Ancak emek-gücü bu bakımdan diğer metalardan farklıdır: değer yaratma eşsizözelliğine sahiptir. Kapitalistin işine yarayan da budur, bu nedenle emek-gücünü satın alır(işçi çalıştırır).

Emek-gücü üretim içinde tüketildikçe (işçiler işe koşuldukça), kapitalistin emek-gücüiçin ücret olarak ödediğinden daha fazla değer yaratılır. Kapitalist kârın kaynağı budur.

Eğer emek-gücü kapitalistin satın alabilmesi için pazarda hazır ve nazır bulunmakzorundaysa, onun üretilmesi gerekir. “Birey göz önünde bulundurulduğunda” diye yazarMarx, “emek-gücünün üretimi, onun kendisini yeniden üretmesinden ya da varlığınıdevam ettirmesinden ibarettir.” Marx hemen arkasından bu devamlılığın “tarihsel vemanevi bir öğe de” içerdiğini ekler; yani bir işçi ailesinin kendi varlığını devam ettirmesive çocuklarını yeni bir ücretli işçi kuşağı olarak yetiştirmesi için gerekenler, butoplumdaki işçi sınıfı için kabul edilebilir olan ve mücadele yoluyla tesis edilmiş yaşamstandartlarına bağlı olacaktır.

Kapitalist sömürünün özü şudur: İşçilere emeklerinin karşılığı değil emek-güçlerininkarşılığı –yani yaşamaları için gerekli olan miktar– ödenir. Fark kapitalist tarafındanalınır.

Page 27: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Böylece işçinin günlük çalışması “gerekli emek” ve “artı-emek” olarak ikiye bölünür. İşçi“gerekli emeği”, günün, satıldığında ücret maliyetini karşılayacak olan değerin üretildiğikısmında harcar. “Artı-emeği” ise işgününün geri kalan kısmında, satıldığında kapitalistsınıfa giden kira, faiz ve kârı karşılayacak olan değeri üretirken harcar.

Kapitalizm başlangıçta, işgününün sürekli uzatılmasını (işçilere genellikle günlük ücretödeniyordu, ancak çalışma saatleri çok uzundu) dayatarak sömürü oranını arttırmayauğraştı. Kapitalistler, şehirdeki ve kırdaki küçük üretimin yok olmasıyla ve açlık çekenyoksul yığınların kentlere sürüklenmesiyle yaratılan neredeyse bitmez tükenmez biryedek emek ordusu sayesinde bunu başarabildiler.

Bu, işçilerin patronlar tarafından dayatılan her türlü koşul altında çalışmak zorundakalması anlamına geliyordu. Ancak kapitalist sistem altın yumurtlayan tavuğu öldürmetehlikesiyle karşı karşıyaydı. 1850’lerde Britanya’da yapılan teftişler, cılız, güçtendüşmüş bir işçi kuşağının askeri hizmet için uygun olmadığını gösteriyordu.

19. yüzyılda İngiliz işçiler işgününün yasal olarak sınırlandırılması için mücadele etmeyebaşladılar. Marx bunu “işçi sınıfının politik ekonomisi için ilk zafer” olarakadlandırıyordu. Böyle olsa da, belirtmeliyiz ki, daha sonra yapılan Ulusal Sağlık Hizmeti,10 saat yasası gibi reformlar, uzun vadede egemen sınıfın çıkarınaydı, çünkü emekkaynağının sağlıklı durumda tutulmasını sağlıyorlardı.

Buna rağmen, kapitalistlerin dar görüşlü açgözlülüğü yüzünden, bu reformlar sadeceegemen sınıf muhalefetine karşı dişe diş mücadele sayesinde zorla kabul edildi.

Böylece, Marx’ın mutlak artı-değerin arttırılması (örneğin işgününü uzatarak) dediği şeysayesinde artı-değer oranını sınırsız bir şekilde arttırmaları engellenen kapitalistler, nispiartı-değerin arttırılması yoluyla sömürü oranını yükseltmek zorunda kaldılar.

Bu, kapitalistlerin, işçilerden daha fazla emek saati almak yerine, işçilerin emeküretkenliğini –aynı iş saatinde daha fazla ürün elde etmek– arttırmak zorunda olmalarıanlamına gelir.

Emek ne kadar üretken olursa, işçilerin yaşam gereksinimlerinin değerini (ücretlerini)üretmeye ayırmaları gereken işgünü parçası o kadar kısalır ve kapitalist için artı-değerüretmeye o kadar fazla zaman ayrılabilir.

Kapitalizmin motoru rekabettir. Her kapitalist hayatta kalmak için rakiplerini alt etmekzorundadır. Daha ucuz satmanın en iyi yolu daha ucuz üretmektir. Emek zamanı değerinölçüsü olduğu için, bu daha az emek zamanıyla üretmek anlamına gelir.

Page 28: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Makineleşme emek üretkenliğini sürekli olarak arttırmanın temel aracıdır. Belki desürecin en iyi örneği, Marx’ın el tezgâhı dokumacılarının durumuna ilişkin verdiğiörnektir.

İplik eğirme makinesinin icadı ve ucuz dokuma ipliğinin kitlesel üretimi, elbiseyapımının makineleşmesine yol açtı. Dokumacılık o zamana kadar hâlâ bir el zanaatıydı.Sanayi devriminin ilk yıllarında dokumacılara talep arttıkça, el tezgâhı dokumacılarıücretlerini arttırabildiler ve düzenli bir “işçi aristokrasisi” haline geldiler. Bunlarkapitalizm için ucuz üretimin önünde bir engel teşkil ediyorlardı. Kaçınılmaz bir sonuçolarak, dokuma makinesi icat edildi, zira kapitalist ihtiyaç icadın ebesidir.

Dokuma makinesinin, eşit miktarda yün kumaş üretmek için daha az emek zamanı aldığı,herhangi bir gözlemci için dahi apaçıktır.

El tezgâhı dokumacıları, ürünlerinin fiyatını boşuna düşürüyorlardı. Dokuma makinesiylehiçbir şekilde rekabet edemezlerdi.

En gelişkin oldukları dönemde el tezgâhı dokumacılarının sayısı çeyrek milyondu. Birkuşak boyunca binlercesi gerçekten açlıktan ölerek yok oldu. Çok azı dokumamakinelerinin başında düşük ücretlerle iş bulabildiler.

Kapitalist gelişmenin yolu daima bu olmuştur. Fakat bu şekilde kapitalizm modernsanayinin inanılmaz üretici güçlerini geliştirmiştir.

Kapitalizm aynı zamanda kendi hakimiyetine uygun bir devlet biçimi de geliştirir.Kapitalizm altında, her biri sınıf mücadelesinin gelişimindeki farklı bir aşamaya tekabüleden farklı devlet biçimleri –parlamenter demokrasiden faşizme ve en çeşitli biçimlerdeBonapartist askeri-polis diktatörlüklerine kadar– varolabilir.

Tüm bu devlet biçimlerinin tek bir ortak noktası vardır: son tahlilde üretim araçlarınınözel mülkiyetini ve bu nedenle de sermayenin egemenliğini savunurlar.

Marx ve Engels, demokrasinin, kapitalist sınıf egemenliğinin ideal biçimi olduğunu sıksık vurguladılar; birincisi bu, kapitalistlere kendi anlaşmazlıklarını çözme olanağı verir;ve ikincisi de toplumun yönetilmesinde işçi sınıfı partilerine görüntüde bir söz hakkıtanır. Sistemin sürekli varolması için gerekli olan değişiklikler böylece daha kolaycayapılabilir. Aynı zamanda burjuva demokrasisi işçilere, sömürücülerini devirmek üzereörgütlenmeleri için en uygun zemini sunar.

Kapitalizm, varlığının bir önkoşulu olarak, yeni bir mülksüz çalışanlar sınıfını gereklikılmıştır. Gelişimi boyunca kapitalizm giderek büyüyen bir ücretli işçi havuzuyaratmıştır.

Page 29: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

İkinci Dünya Savaşından bu yana bile, Fransa, İtalya ve Japonya gibi ülkelerdemilyonlarca küçük çiftçi topraktan sürülmüştür. Bu, insanları yalıtılmışlıktan ve kırsalhayatın geriliğinden kopardığı ve emek üretkenliğinin yükselişini temsil ettiği ölçüdeileriye doğru bir adım olmuştur, böylece daha az insanın tarımla uğraşması gerekir vedaha fazla insan ellerini başka şeyler üretmeye yöneltebilir.

Ancak, aynı zamanda, kapitalizm insanların çıkarlarına aldırış etmez ve kitlelere neyemal olursa olsun acımasızca artı-değer peşinde koşar.

Kapitalist Dünya Pazarı

Daha önce gördüğümüz gibi, kitleler için büyük acılar yaratmış olmasına rağmen,kapitalizm dinamik bir sistem olmuştur. Amacı ve itici gücü daha çok ve daha çokartı-değerdir.

Bu yüzden sanayi kapitalizmi dünyayı fethetmek için uğraşır. Ticari sermaye diğerülkelerde varolan üretim tarzlarından zorla haraç almakla yetinmişti; sanayi sermayesi isesanayi devriminden sonra yarattığı imparatorluklarda, bu ülkelere ucuz manifaktürmalları yağdırdı.

Bu mallar, köylerdeki tarımla birleşen mevcut el zanaatları sistemini zorunlu olarak yoketti.

Varolan toplumlar zorla dağıtıldı. Üstelik tarım giderek daha çok dünya pazarınıngereksinimlerine yöneldi. Kapitalizm kendi suretinde bir dünya yaratmaya başlıyordu.

Bu süreç, kapitalist gelişmenin emperyalist evresinde en yüksek aşamasına ulaştı.

Kapitalist ülkelerin kapitalizm öncesi uluslarla ilişkiye geçmesinin, onları sömürmesininve onları kapitalizmin yörüngesine çekmesinin farklı evreleri Hindistan örneğinde açıkçagörülebilir.

Hindistan önce İngiliz hükümeti tarafından değil bir tüccarlar birliği olan Doğu HindistanŞirketi tarafından sömürgeleştirilmişti. Bunlar İngiliz-Hindistan ticaretini tekellerinealarak, ucuz alıp pahalı satarak çok para kazandılar. Hindistan’ın iç ticaretini de kapmayaçalıştılar ve doymak bilmez kontrolleri altındaki tahıl fiyatları, kıtlıklar sırasında,yoksulların ulaşabileceğinin çok üzerinde bir seviyeye fırladı.

Doğu Hindistan Şirketinin egemenlik dönemi İngiltere’deki ilkel birimingereksinimlerine tekabül ediyordu. Tüccar maceracılar eşitsiz değişim yoluyla servetlerkazandılar. İngiltere’nin Hindistan alt-kıtasının bütününe egemen olmasını sağlayanPlassey Savaşının ardından, İngiltere Bankası ilk kez 10 ve 15 sterlinlik banknotlar bastı.

Page 30: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Muhafazakâr tarihçi Burke, Hindistan’da 1757 ile 1780 arasında gerçekleştirilenyağmanın, o zaman için çok büyük bir rakam olan 40 milyon sterline vardığını hesapetmişti.

İngiliz kapitalizmi her zaman uluslararası serbest ticaretin savunucusu olmadı. Bu ancakdaha sonra, İngiltere büyük ölçekli bir kapitalist üretim tekeline sahip olduğunda sözkonusu oldu. Aslında İngiltere’ye ithal edilen Hindistan tekstiline 1830 yılına kadar %70ilâ %80’lik gümrük vergisi uygulanmıştı.

Kısıtlamalar ancak Lancashire makine tekstil sanayii tartışmasız bir konum elde ettiğizaman kaldırıldı, çünkü bunlara artık gerek kalmamıştı. Hindistan pazarına o zaman ucuzpamuklu mallar yağdı ve Hintli tekstil üreticileri battı.

Hindistan toplumunun kaderi artık rekabetçi kapitalizmin gelişimine bağlıydı. Bu aradaİngiliz kapitalizmi kendi ihraç mallarını Hintlilere zorla kabul ettirmek için en barbaryöntemleri kullanmakta tereddüt etmedi. Örneğin, Dakka’da dokumacıların elleri kesildi!Bölge korkunç bir kıtlık tehdidi altına girdi ve tüm yöre kısmen bir cangıl haline geldi.

Hindistan 1850’de Lancashire tekstilinin dörtte birini emiyordu.

1857’de başlayan Hint İsyanından sonra İngiliz egemenler, halkı olduğu yerde çakılıtutmak maksadıyla, birliklerinin hızlı hareketine olanak vermek için, bir demiryolu ağıkurma ihtiyacı duydular. Bu Hindistan sömürüsünün üçüncü evresine işaret ediyordu.Mallardan daha çok, sermaye ihracı ağır basan özellik haline gelmişti.

Emperyalizm

Bu gelişme, mali sermayenin ve sanayi sermayesinin birleşmesiyle alâkalı biçimdemetropol ülkelerde tekelci kapitalizmin büyümesinin –Lenin tarafından tahlil edilenemperyalizm çağı– sonucuydu. Daha zayıf rakiplerini yutan, üretimi yeni zirveleretaşıyan ve yeni ve kârlı yatırım alanları arayan dev tekeller yanında, ulusal pazarlar çokküçüldü.

Hindistan örneğinde bu süreç, esasen İngiliz mülkiyetinde olan Hindistan temelli modernbir tekstil sanayisi kurmak için İngiltere’den sermaye ihraç edildiği 19. yüzyıl sonlarındabaşladı.

Marx’ın söylediği gibi “bir kapitalist daima birçoklarının başını yer”. Kapitalizm sadeceküçük üretimi yok etmekle kalmaz, sürekli olarak en güçsüz kardeşlerini iflâs ettirir vegemiyi kurtarmak için onları mülksüzlerin saflarına atar.

Page 31: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Bu iki yanlı bir süreçtir; insanlığın potansiyel çıkarı için muazzam bir üretici kaynakbiriktirmesi açısından nesnel ekonomik içeriğiyle ilericidir, ama öte yandan kapitalizmaltında, bir avuç zenginin elinde muazzam bir güç yoğunlaşmaktadır.

19. yüzyılın sonunda tekelin bizzat rekabetten çıkıp geliştiğini gördük.

Bankacılık sistemi, der Marx, “toplumun henüz faal olarak kullanılmayan bütün mevcutve hatta potansiyel sermayesini, sanayici ve tüccar kapitalistlerin emrine verir;dolayısıyla bu sermayeyi borç veren de borç alan da, onun gerçek sahibi ya da üreticisideğildir. Böylece, o, sermayenin özel niteliğini yok eder ve dolayısıyla, kendi içinde, amayalnızca kendi içinde, sermayenin bizzat ortadan kaldırılmasını içerir. ... Son olarak,kredi sisteminin, kapitalist üretim tarzından, birleşmiş emeğe dayanan üretim tarzınageçiş esnasında güçlü bir kaldıraç olarak hizmet edeceğine, ama üretim tarzınınkendisindeki diğer büyük organik devrimlerle bağıntılı unsurlardan yalnızca biri olarakbunu yapacağına, kuşku yoktur.”

Kapitalizm, kesintisiz bir şekilde kâr etmeye devam etmek için, sürekli olarak parasermaye girişine gerek duyar. Bir meta stoğu bir kez üretildiği zaman, tekil kapitalist yaüretimi yeniden başlatacak para tekrar cebine girene kadar bunları satmayı beklemekzorunda kalacaktır; ya da gerektiğinde kullanılacak bir yatırım rezervi olarak çoğu zamankullanılmadan kalan bir para sermaye stoğu tutmak zorunda olacaktır; on ya da yirmi yılkullanılmayabilecek olan sabit sermaye stoklarını yenilemek için bir fona sürekli olarakpara yatırmak zorunda kalacaktır.

Gerçekte, doğrudan üretime yatırım yapmaya hazır olmayan, ama artı-değer pastasınınbir dilimini kendileri kesmek için paralarını ödünç vermeye hazır olan bir kapitalistasalak tabaka gelişir. Bu yüzden, kullanılmayan para sermaye rezervleri meydanagetirmek için bir rekabet eğilimi vardır. Bu rezervler birkaç zengin elde toplanır: malisermayenin yoğunlaşması.

Mali sermaye ilkin para sermayeyi toplayarak ve üretime akıtarak kapitalist sisteme biritilim verdi. Böyle yapmasının tek nedeni, kuşkusuz, giderek artan bir artı-değer oranınıkendisine ayırmaktı.

Marx’ın vurguladığı gibi, mali sermaye aynı zamanda muazzam ekonomik gücü kendiellerinde yoğunlaştırır ve kredi vermek ve almak yoluyla bireysel üretici kapitalistleri birbütün olarak kapitalist üretimin gerekleriyle etkili bir şekilde bütünleştirir.

Emperyalizm, mali sermayenin üretimle meşgul olan tekelci sermayeyle kaynaştığıçağdır.

Page 32: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Emperyalizm altında, ulus-devlet sınırları içindeki kapitalistler arasındaki rekabettamamen ortadan kalkmazken, çatışma uluslararası arenaya sıçramıştır.

Büyük tekeller ve bankalar, sırf meta ihraç etmekten ziyade sermaye ihraç etmekteydiler.Her kıtada ve ülkede muazzam bir demiryolu inşa programına girişildi. En ücra yerlereborç paralar akıtıldı. Her türlü hammadde ve maden kaynağına yönelik sistemli biraraştırmaya girişildi.

Şimdi çatışmalar ulusal sermaye blokları arasında başlıyordu. Mücadele, dünyayaegemen olma mücadelesinden başka bir şey değildi. Sömürgeler için ve emperyalganimetlerin yeniden bölüşümü için, insanlık tarihinde benzeri görülmemiş vahşettesavaşlar patlak verdi.

Birinci Dünya Savaşı, daha önceki sınıflı toplum biçimleri gibi, kapitalizmin de ilericiolmaktan çıktığını gösterdi. Üretimi daha ileriye götürmek yerine, kitlesel yıkım vekitlesel cinayet söz konusuydu.

Ancak aynı zamanda, eskinin içinde yeni bir toplum gelişiyordu. Rus devrimi işçisınıfının egemenliğinin yakın olduğunu haber verdi.

İşçi Sınıfının Devrimci Rolü

İşçi sınıfı tarihteki diğer sömürülen sınıflara benzemez. Köleci toplum içindeki üç yanlısınıf mücadelesinin nasıl zorunlu olarak “savaşan sınıfların ortak yıkımına” yol açtığınıgörmüştük. Feodal köylülüğün kendilerini sömüren sisteme karşı yüzyıllar boyunca nasıltutarlı bir devrimci alternatif geliştiremediğini de görmüştük.

Bu başarısızlık tesadüfi değildi. Köylülük kırsal alana yayılmış ve birleşmesi çok zor olanyalıtık bir sınıftır. Ancak sorunları sadece coğrafi değil, aslında toplumsaldır. ZiraMarx’ın koyduğu gibi, köylülük sadece bir anlamda bir sınıftır:

“milyonlarca aile, yaşam tarzlarını, çıkarlarını ve kültürlerini diğer sınıflarınkinden ayıranekonomik varoluş koşulları altında yaşadığı ölçüde ve bu koşullar onları bu sınıflarınkarşısına düşman olarak çıkardığı ölçüde, bunlar bir sınıf teşkil ederler. Çıkarlarınınbirliği aralarında bir topluluğa, ulusal bağa ve politik bir örgüte yol açmadığı sürece ... birsınıf teşkil etmezler.”

Çünkü köylülük küçük mülk sahibidir; kendi içinde bölünmüş bir sınıftır. Bunlar birçuval içindeki patateslere –kapitalist ilerleme altında doğrama makinesine gidecek olan–benzerler.

Page 33: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Öte yandan işçi sınıfı, fabrika üretiminin doğası gereği büyük kitleler halinde yoğunlaşır.Köylülükten farklı olarak, onların tek gücü ortak eylemde yatar. Kolektif olaraksömürülmesi sayesinde, işçi sınıfı, bizzat kapitalizm tarafından sistemin mezar kazıcılarıolarak hareket etmek üzere yetiştirilir ve eğitilir.

Kapitalist Kriz

Modern işçi sınıfının mütevazı ama kalıcı bir yaşam standardında ot gibi yaşamasına daizin verilmez. Güvencesizlik onun varlığının koşuludur.

Kapitalizm şimdiye kadar akla hayale gelmez pek çok harikalar yaratmıştır. Öncekitoplum biçimleri için inanılmaz olan toplumsal felâketler de –aşırı üretim biçimini alankrizler– üretmiştir.

Kapitalizm öncesi toplumlarda çalışanların geçimi yalnızca kıtlıklarla –temel ihtiyaçmaddelerinin fiziki olarak kıt olması– kesintiye uğrardı. İlkel insanların aklı tıka basabatıl inançlarla doluydu, ama ihtiyaçları olan şeyleri üretmek için gerekli olan araçlarönlerinde dururken boş boş oturup açlıktan ölen insanların manzarası, bizimtoplumumuzun eşsiz bir ürünüdür.

Kapitalizm toplumsal üretimdir. İki şekilde toplumsaldır. Birincisi, dünya pazarı veuluslararası işbölümü sayesinde tüm dünyayı tek bir ekonomik birime bağlar. Herkesihtiyacı olan şeyler için başka birilerine bağımlıdır. İkincisi, sadece kolektif emek yoluylaişleyebilen büyük ölçekli üretimi devreye sokar.

Ama aynı zamanda sistem, özel mülk edinme ve özel kâr temelinde işler. Anarşiktir,herhangi bir zamanda ne kadar metaya gereksinim olduğunu kimse bilmez. Kapitalistkendi fabrikasındaki üretimi planlar, ancak bir bütün olarak toplumsal üretim plansızdır.

Marx şöyle yazar: “Kapitalist üretim sürekli olarak kendi doğasından gelen bu engellerinüstesinden gelmeye çalışır, ama bunu ancak, bu engelleri tekrar kendi yoluna ve hem dedaha heybetli ölçekte koyarak becerir. Kapitalist üretimin gerçek engeli, sermayeninkendisidir.”

“İşçiyi, yaşamı boyunca tek bir parça işleme bağlayan ve onu tümüyle sermayeninboyunduruğu altına sokan işyerindeki işbölümünü, emeğin üretkenliğini arttıran birörgütlenme olarak göklere çıkaran o aynı burjuva kafası, üretim sürecinin toplumsal birdenetim ve düzen altına alınması yolundaki bilinçli her girişimi, mülkiyet hakkı, özgürlükve bireysel kapitalistin sınırsız gücü gibi kutsal şeylerin çiğnenmesi olarak yerin dibinebatırmaktadır. Fabrika sisteminin tutkulu savunucularının, toplumsal emeğin genel birörgütlenmesine karşı, böyle bir şeyin bütün toplumu muazzam bir fabrikaya

Page 34: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

dönüştüreceğini öne sürmekten öteye bir şey bulup söylememeleri, çok ilginç birdurumdur.”

“Aşırı üretim” nasıl mümkün olur? İnsanların fabrikalara girip istedikleri şeyleriüretmeye başlayamamalarının nedeni, onların bu fabrikalara sahip olmamalarıdır: vedevlet egemen sınıfın mülkiyet çıkarlarını savunur.

Egemen sınıfa gelince, onlar sadece kâr etmek için üretir. Kâr yoksa iş de yoktur.

Bir kapitalist tarafından işten çıkarılan her işçi, diğer bir kapitalistin malları için eksilmişbir tüketici anlamına gelir. Böylece ekonominin büyük sektörlerinden herhangi birindebaşlayan krizin sistemin tümüne yayılma olasılığı vardır.

Kitlesel işsizlik krizleri de, tıpkı Coca Cola gibi kapitalizmin bir ürünüdür.

Kapitalizmin yasaları “anarşiye rağmen ve anarşi sayesinde” işler. Tek tek kapitalistler,toplumun demir külçesine ya da lastikli dona duyduğu gerçek ihtiyaçtan bihaberdirler.İster demir külçesi isterse lastikli don olsun, onlar maksimum kârı getireceğini umduklarışeyleri üretirler. Üretimi kendi fabrikaları içinde örgütlerler; ancak bir bütün olaraküretime anarşi hakimdir.

Kriz olasılığı böyle bir sistemin ayrılmaz parçasıdır. Sosyalistlerin tüm yapmakistedikleri şey, kapitalistlerin her bir fabrikada ayrı ayrı yaptığı gibi, toplumun genelindeaynı titizlikle üretimi planlamaktır.

İşçi, kapitalizm öncesi toplumlardaki sömürülen sınıflardan farklı olarak, özgür birkişidir; “kişisel bağlılık ilişkilerine” tâbi değildir, istediği patronla çalışmakta özgürdürve geçim araçlarına herhangi bir bağı yoktur. Ancak işçilerin beklentileri ve güvenlikduyguları, sürekli olarak kitlesel işsizlik belâsı tarafından paramparça edilir.

Kriz, işçi sınıfı toplumu değiştirme gereksinimi duyuncaya kadar tekrar tekrar ortayaçıkar. Kapitalizm asla kendiliğinden yıkılmaz. Birileri tarafından yıkılması gerekir.

Devrimin, sistemin işleyişi tarafından yoksul duruma düşürülen işçiler tarafındanotomatik olarak yapılacağını söylemek, Marksizmin bir karikatürüdür. Kapitalizm,sadece çaresiz bir sınıf tarafından değil, bilinçli ve kararlı bir sınıf tarafından yıkılacaktır.

Doğru olan şey, kapitalizm altında daimi bir hayat güvencesizliğinin işçilerin kafasındabir soru işareti yaratacağıdır. Tıpkı doğaya hakim olabilmemiz için onu anlamamızgerektiği gibi, işçiler de düşmanlarını yıkmadan önce onun doğasını anlamakzorundadırlar.

Page 35: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Bu broşürü yazmamızın nedeni budur.

İnsanlığın ilkel komünizmden kapitalizme doğru ilerleyişini ana hatlarıyla çizdik. Tarihenesnel olarak bakmak, kaybettiğimiz dünyayı da gösterir. Amerikan Yerli kabiletoplumunun en önde gelen savunucularından biri olan Şef Oturan Boğa, sonunda BuffaloBill’in Vahşi Batı Şovunda zavallı bir hilkat garibesi haline geldi. Şef, Batı başkentlerinidolaşırken zenginlik –aynı zamanda da yoksulluk– karşısında hayretler içinde kaldı.Şöyle dedi: “Beyaz adam (kapitalist sistemi kastederek) zenginliği nasıl üreteceğinibiliyor, nasıl dağıtacağını değil.”

Herkesin ihtiyacına göre almasına yetecek üretimin yapılabileceği bir toplum artıkmümkün. Bilim ve yeni teknolojilerin insanlığın önüne koyduğu olanaklar, Marxtarafından 120 yıl önce öngörülmüştü. Elyazmalarından birinde şöyle yazıyordu:

“İşçi artık nesne ile kendisi arasına aracı bir uzuv olarak işlenip değiştirilmiş bir doğanesnesi koymaz; tersine kendisiyle egemenliği altına aldığı inorganik doğa arasındakibir araç olarak, sınai bir sürece dönüşen doğal süreci koyar. ... Bu dönüşümde ...üretimin ve zenginliğin büyük temel taşı, toplumsal bireyin gelişimidir. Günümüzdezenginliğin temelinde yatan yabancı emek zamanı hırsızlığı, bizzat büyük sanayitarafından yaratılan bu yeni temel karşısında pek zavallı bir dayanakgörünümündedir....

“Yığınların artı-emeği genel zenginliğin gelişiminin önkoşulu olmaktan çıkar, tıpkıazınlığın emeksizliğinin insan kafasının evrensel güçlerinin gelişmesinin koşuluolmaktan çıkması gibi.... Bireylerin özgür gelişimi ve bu nedenle ... geneldetoplumun gerekli emeğinin asgariye indirgenerek, herkes için serbest bırakılmış olanzamanın ve yaratılmış olan araçların bireylerin sanatsal, bilimsel vb. eğitim vegelişimine tekabül etmesi.”

Kalahari’deki !Kung halkı bizim standartlarımıza göre maddi yoksunluk ve entelektüelgerilik içinde yaşamaktadır, ama başkaları için çalışmayı toplumlarının itici gücüyapmanın ne demek olduğunun farkındadırlar. Bu nedenle haftada 12 ilâ 19 saatçalışırlar.

Artık insanlık, bir bolluk toplumuna ulaşacak kaynaklara ve teknik araçlara sahiptir.Örgütlü ve bilinçli işçi sınıfı, kapitalizmi devirip böyle bir toplum –insanlarınihtiyaçlarını ve isteklerini planlayabildikleri, bunları üretebildikleri ve geri kalanvakitlerini de zevk alarak geçirebilecekleri bir toplum– yaratabilir. Bu bu kadar basittir.

Page 36: Tarihsel Materyalizm - Mick Brooks

Tarihsel Materyalizm adlı bu makale Mick Brooks tarafından, ANC

“Inqaba ya basebenzi”nin (Marksist İşçi Eğilimi Gazetesi) Kasım 1983

sayısına ek olarak yazılmıştır.

www.solplatform.org