tarim türle abidelerinin tâmiri ve ilıyası
TRANSCRIPT
T a r i M T ü r l e Abidelerinin tâmiri ve ilıyası
A L B E R T GABRıEL Fransız Arkeoloji Enstitüsü Direktörü
Şark Arkeolojisini tedkik eden kitabla-rm birinde Selçuk san'atnia tahsis edilmiş fasıllara şöylece gözgezdirmek, Selçuk san'atı-nın İran san'atmm bir nevi devamı sayıldığını anlamağa kifayet eder. Selçuk san'ati üzerinde alelekser ancak Irak.Suriye veya Erme-nistannı tâlî nüfuz ve tesirleri kabul olunur, yani bütün komşu milletlernı adları, Türkler kale aimmamak şartiyic zikredilir. Şüphe yok k i daha yeni etüdler, herşeyi bu ka- . dar basit gören bir tarzı müşahedeyi biraz değiştirmiştir. Fakat henüz Selçuk mimarîsinin kıymeti, mânası ve tarihî rolü vuzuh ve
' katiyetle asla tesbit olunamamıştır.
Bu derecede garib biı tezin vücut buluşunu ve devam edişini isbat^edebilecek olan sebebler, Rum Sultanlığı mimarîsi hakkmda şimdiye kadar hemen tamamen cahil bulunmuş olmamızla kabili izahtır. Şüphe yok k i , F . S a r r e ' nin mesaisi bize Konya ile ci-varmı tanıtmış ve kendisinin neşreylediği vesaik birçok Garbliler için hakikaten yeni bir âlemi öğrenmek olmuştur. Lâkin Konya, Sul-tanhan ve Karaman, ortada mevcud meseleye aid birtakım parçalar mahiyetindedirler. Malûmdur k i , payitaht bulunan Konyadan başka, Selçuk Krallığı on ikinci ve on üçüncü asırlarda birçok mühim şehirlere malik olmuştur, ve zaten arazinin S u l t a n K e y -h ü s r e V ' in oğulları arasmda taksiminden sonra bu şehirler de birer payitaht olmuşlardır. Kayserinin, Sivasnı, Amasyanm, Toka-tm, Erzurumun ve Niğdenin adlarmı telâffuz etmek, camilere, medreselere, surlara, saraylara, ticarî veya smaî merkezlere malik bulunmuş canlı ve zengin şehirlerin mazisini hatırlayıp anmak demektir. Diğer taraftan, Selçuk Sultanlarının tamamiyle hüküm sürdüğü arazi ile hemhudud yerlerde Selçuklularla karabeti olan başka hükümdar sülâlelerine ait bulunmakta id i . Ve bu hânedanm ba
zıları pek parlak bir tarilıe malik idiler. Misal olarak, Mardinde, Diyarbakırda, Hasan Keyf'te, Şimalî Irak memleketlerinde birçok asırlar hemen mutlak bir muhtariyete malik olmuş bulunan A r 11 k o ğ u 11 a r ı'nı gösterebiliriz. Yani. Kurunu vustada Yaknı Şarkta büyük bir kısmı Şark siyaset dünyasmm birinci derecede bir rol oynamış olan Türkler tarafından meskûn bulunmuş ve idare edilmiştir. Bu Türklerin, inşası hususunda hiç bir şekil ve surette müessir olmaksızın birtakım muhteşem âbidelerin vücud bulmasmı seyrettikleri veya bunların inşasmı emrettikleri gibi bir garib f ikir nasıl vücud bulmuştur? Bu kadar kuvvetli ırk kümeleriiıin her türlü san'al hissinden mahrum bulundaklarmı ve san'at halketmek sahasmda ecnebi ırklara âdeta esir kaldıklarmı mantıkan kabul etmeğe imkân var mıdır? Modern tenkidin tetkikile eski hükümleri tadil ve tashilı ettiği birçok tarih noktalarmda olduğu gibi. bu noktada da vâ-kıalarm objektif ve bitaraf bir tahlil i hakikat i zahmetsizce vaziyete hâkim kılabilir.
Ortaçağda Anadolu y ınmadasını i lk istilâ eden ırklar, sukut elnıis ve harab olmuş bir memleket bulurlar. Eski Yunan veya Bi zans şehirlerinin yerinde lamamile yeni karakterde âbideler ve eserler vücude getirirler. Bu hususta tarih bize pek az malûmat vermekle beraber unsur ve imkânları esaslı tetkikler yapılmadan verilmiş hükümleri terket-meğe, bu pek hissetle verdiği şeyler de bizi mecbur bırakmaktadır. Krallığm nasıl teşekkül etmiş ve nizammı bulımış olduğunu, t i carî, smaî ve kültürel hayalmm tam şekillerini nasıl aldığmı ve zenginleştiğini gösteren bir tarih sentezini vücude getirmek, bugünkü tarih âlimleri arasmda on vukuflularmdan birinin, F u a d K ö p r ü l ü ' nün eseri l i yakati ve muffakıyetidir. F u a d K ö p r ü -1 ü taraf mdan Sorbonda vei ilen hakikaten kıy-
8 ALİSRT GABRt EL
netli TB dddeo yüluek lunfemtaUrda bulunmuş olmak baTsiyetile, Ortaçağ tarihii» aid «n çetin meaelelerdai bit;nin vaah olduğu kadar kati ve kat*î olduğu derecede mutedil btr şekilde teşrihinin hüaniı niyet sahibi Garp ilimlerince ne kadar büyük bir ehemmiyet iktisab eylediğini reyûlayn gördüm. Bu suretle, bu konferanslar bir larafian mantık vc bir taraftan modem tmkid şartlan dahilinde hakikaten ilmi bir şekilde yapılmış tarihi telkikat, anasırı meşkûk vesikalardan alman suni binayı temellerine kadar sarsmağa kifayet ediyordu. Fakat şirddiye kadar esaslı tetkiklere hiç girişmeden kabul edilivermiş bir telden tamamiyle ayn olan bu texi takviye etmek ve daha da sağlam esaslara istinad ettirmek için, âbidelerin kendilerini de tedük etmek mümkün ve kâfidir.
On birinci asırdan on dördüncü asra kadar Türk camii, kendine mahsus evsaf ve şeraite maliktir. Muayyen bir iklime göre vü-cude getirilmiş, memleket malzemesiyle bina olımmuştur. Muayyen ihtiyaçlara cevab verir, muadili hiç bir tarafta görülmeyen bir plân dahilinde tesbit edilmesi kabildir. Cami için mevzuu bahsolan şey medrese, imaret, hasta-hane, Anadolunun tam nümunelerini muhafaza ettiği bütün müessesler için de ayniyle variddir. Ve bunlar arasında, kervan yolları boyunca .<«ıralanan cesim hanlar gibi içtimaî bir karakter taşıyan büyük eserleri unutmamak icab eder. Bu kadar cesim nlmak partiyle şekil ve manzarada san at icablanna bu derecede malikiyct bakımından, .̂ ark dünyasında bu eserlerin muadillerini bulmak imkânı yoktur. Bu kervanAaraylar, kuleleri bulunan di;̂ duvarlarile, bir âbide manzarası ar-zeden ccMm kapılarilr, lürlü şekil ve büyüklükte kubbeleri bulunan azîm dtvanhaneleri-Ic, avlılar orta.omda bina edilerek akşamları namaz kılmak için toplanmı; müminlerle dolan lâtif camilerilc her konak yerinde, bir kudret vc ihtişam yükselmektedir. Diğer taraftan, on ikinci veya on üçüncü a.«ırdan da bize hem ayni faidcIi gaycıeri güden, hem de ayni «lan'at mefhumların ı cevab veren .utn'-at eaerlrri intikal cylcnıişlir. Artuk sülâlesine menüub bir hükümdar tarafmdan vücudc getirilmiş olub bu defa tamir edilerek âdeta yepyeni bir manzara arzcden Batmalüu köp. rüsünün yanında Dicle üzerinde Hasankeyf
önünde yapılnuş olan köprünün muhteşem harabeleri, bu parlak deviedeki mimarî mef-humlarmm kudret ve haşmetine şahiddir.
Anadolu âbidelerinin tetkiinin içtimai tarih bakımından haiz olduğu ehemmiyet, bu kısa teşrihle de derhal görülür. Bu eserler, bizatihi malik bulundııklun san'at kıymetinden ayrı olarak, fevkalâde mükemmelleşti-rilmiş bir idarî te^ilâta, bir nizam vc intizam mefhumuna, ticarî ve sınaî mübadeleleri teshil arzusuna şahadet etmektedirler. Ve mademki on ikinci asırla on ütjüncü asrın büyük bir kısmında, ve gayrikabili itiraf bir şekilde olmak üzere bu memleketin gerek hâkimleri ve gerek nüfusu Türktü, bize kadar gelen ve esasen de onların isimlerini taşıyan serleri vücude getirmiş olmayı başkalarına mal etmek için hiç bir sebeb mevcud değildir.
Birtakım taşların üzerinde filân mimarm Tebrizden, bir diğerinin Ahlattan geldiğinin, bir diğerinin de bir Acem ismi taşıdığının yazılı bulunduğunu biliyorum. Fakat unutmayalım ki, bu kabîl ırk malûmatı hiç bir zaman bir ırk veya devletin nüfuzu kat'îsini gösteren şeyler değildir v<; esasen dc bu ırk vc devlet mcflıumlarının Ortaçağdaki mânası unlara bu modern çağlarda verdiğimiz mânadan tamamiyle farklıdır. Bâlıusus bütün Yakın İŞarklaki inşaatın dinî mahiyetini, üs-tad, zanaatkar, veya uşağı amelenin tekerrür eden seyahatlerini de ıınııtmnmalıyız. Esasen, şimdi /ikrctliğiıniz şekildeki imzalar yanında. miniHrın Konya veya zItnirli olduğunu gösteren imzalar, yaluıd da mimar eserin bulunduğu yerden olduğu için nereli olduğu zikir bile edilmiycnler vardır ve ekseriyet te bunlardadır. Türklerle meskûn oluh Türkler tarafından idare edilen bu memleketin, ancak Türk inşaatçılar kullanması, mantığın istilzam ettiği bir keyfiyetti. Selçukî-İcrin mimarîsi hakikatte bir Türk mimarîsi-dir. V
Fakat bu sahayı daha ziyade teşrih eden îslnm san'iitinin doğuşuna ve inkişafına aid şartların yeni baştan ve temelinden tetkiki istenirse, bu snn'at üzerindeki tesir ve nüfuzlar hakkında Türk tesiri nsla knle alınmamak şartiylc verilmiş hükümlerin de yem baştan tetkiki icab edecektir. Ve belki de kurduğumuz nazariyelerde görülen zaafın, kudret-
T A R i H ] T ü R K A B İ 1) K L E R İ 9
sizliğin sebebi, bu garih noksandan, yani Türk nüfuzunu hesaba kai.nuıyışınn/.dan ileri gelmekledir. Akdeniz i ay ı l anndak i arazinin ekserisinde is lâm dünyası Uelcn ve Bizans dünyasnım yerini alır ve adnıa İslâm san'ali denen san'al lıakknıda yapılacak lıig bir izalım Yunan san 'aüui , bu caidı subs-tralum'unu ilımal edenıiyecojî,! şüplıcsi/dir. Fakat Yunan san'ali lanı ve mükemmel biı izaha imkân vermemektedir. Suriye, İran ve İ rak nüfuzları da bu iınkânı vermiyorlar. Söylenilebilceek birşcy varsa o da, İslâm san'alinin, dekoratif sekillerile, ifade vasıla-larile, umumî estetiği ile yeni bir san'at olduğu keyfiyetidir. Meliıderi ezip bozabilir, kıvırıp sıkıştırabilirsiniz, tarihleri kaiışlıraltilir, tezyini inkişaf bakında sentezlere teşebbüs edebilir, o vakte kadar muzaffer Helenizm tarafından tevkif edilen çok eski udrelleri işe müdahale ettirebilirsiniz, fakat bütün bu şeyler esas keyfiyeti izalı hususunda, yeni san'atin cezbesi allmda bulunan ve Yunan an'anelerinin bir zeylini teşkil eden san'atin yerine geçmesini izah h^siisusunda, kâfi gelmiyccektir. Bu yeni vâksa, ancak Türk ve onun getirdiği şeyler olabilir . Selçuk mimarîsine esas vasıflarını temin eden unsurları burada tafsilâliylc izah edemem. Misal olarak b i r i âbidelerin binası, diğeri tezyini dekorasyon sahasında i k i mânidar formül inlihab ve izah etmekle ihtifa edeceğim.
Coğrafyanm san'at müverrihleri tarafından bilinmesi lâzımdır. Orta Asyadan Akdeniz kıyılarına kadar, Türk kollarından son gelenlerin muhaceret harckelieriiıi harita üzerinde tcdkik ederken, bunların yolları üzerinde bıraktıkları eserler görülecektir. Bu şa-Iıadellerin en fazla ifade taşıyanları ; Azeı-baycandan, Iraktan ve Orta Aiuidoliidari geçmek üzere Efganislandan Kge denizine kadar giden mezar kiinbedleridir k i , yeni bir es(c-tiğin muhakkak ve müna'vasas! gayıikabil le-zahürierini teşkil ederler. Selçuk ıııiırıarîsi bi zc başlarında yüksek v(! :nalırnlî çanlar taşıyan üstüvanevî veya çok ccMıeli mezar âhi-delerinden başka birsey vermeseydi, bu eserler üzerinde TiirklcMİn im/alan jMİriilıııcdilv-çe birer muamma mahiyelini ıınıhalaza edeceklerdi. Goçei)e çadırlarına aid manzarayı taş veya tuğlada ifade eden bu şekiller, hem
hususî bir mimaıî ruh ve /ilıniycil ifade etmekte, hem de şehirli olmuş a,öçeLelerin yeni leşkilâlnu gi/sterıueLljdir. Ve asırlarca müddet baki kalacak olan bu lıakikî ana tip, cidden yeni bir mahiyL'li lıaizdir. Tiırklerin sakin buimıınuş \(>ya idan: e) knı iş oldukları memlekcl lerde i e\kalâ(lc kesir lüiınunele-r i vardır.
Bunların ınauzaıalaıı . ıdaki kuvvetli tesir ve sade hatlarıuuı kal'î sıraliati , Akdenizle alâkadar olmıyau bir eslcli^e eevab vermektedir. IJunıuı laııırıtuiyl',: ayni bir hüküm de Telvinatın çok renkli manzarasından alınmaktadır. Onlarda bina unsurları biribirine bağlanan hendese şekilleri halinde, bir sathı mücavir satha rabl için fazla lur gayret sar-felmeden teşkil edildiği gibi, giui mozayik-leri de, başka şekilde renk intikallerine ve biribirine karışıp kudretlerini kaybeden renklere alışknt ienıaşakrii ükıincc şaşırU2) bir hüküm verdireıniycn biv âlienk içinde, siyah, mavi, yeşil, beyaz gilü k a t i renkleri yanya-na göstermektedir. Bu hal şunu isbat eder k i bu sahada da Tüıklcvc orij inal tezyin formülleri borçluy u/. \c k; \! :\c!. oulann \e halı san'atleriude de kendisiıu güsLereiı hususî bir dekor ve renk aulayj^nıın biv tezahürü mahiyetini haizdir.
Osmanlı âb idc io in in de bazı esas tipler in i alacakları işim Selçuk âbidelerinin ana hatları işle bunlardır . Böyle bir mirasın ehemmiyet ve mânasını, halis san'al kıymetini, ta-zammun eylediği derslerin zenginlik ve te-nevvüünü kimse ıcd ve, nıkâr elmiyeceklir. Buna mukabil de, bu âljidı lerin bize ne elînı bir vaziyetle intikal ellikU'ii bahsinde ahü vah elnu'k âdcIa lıir klişe nrıluvcli alımşlır. Bi l salırlaıı yazaıkıaı yeni vakıalar kesfeUnck iddiasında değilim ve. hül.ı'irncli nıcvkeziyenin lıiınınet \e gayreliııi çok y.d-.ındaıı lakib ettiğim içn oını bu hususla ilunal ile de illiham edemem. Türk âlıidclcrinin lamiıi kcyfiyeti-nin çoklanlieri düşüuülmü-;. olduğunu İnliyo-ınnı v(' yapılmış islerin nıü.dar \e ehcnımiye-liiK^ \âkıi'ıuı. kakal ı.iıldı bif "ayıct ve mnlılclil' makanılaı (aralıudan l,'l;.ı'ii(: pek lâ yik arzular gördüğüm ioıuı ır k i , lıakikî bir larilıî âbideleri hüsnü luulıafa/a l(şkikiıı vü-cndc getirmek luısususrul:', uafi/, \ f kakim (d-ması icab eden ba/ı I U I | < I M ' I . I ; ı h . rilır rcsarnl ediyorııııı.
10 ALBERT GABRIEL
Yapılması fizem olan ilk iş, tam bir cetvelin viicude getirilmes»i ve cetvelde âbidelerin »ade isimlerinin, tarihlerinin, san'at ve-yi tarihi tlepcrleriniıı depil. ayni zurnanda bugünkü vaziyetlerinin de yazılı bulunmasıdır. Binle bir cetvel, hiç değilse kısmen vücude getirilmiştir. Zira .\nkar3da Antikiteler İdaresinde mühim bir fiş kolleksiyonu mevcud olub sarih bazı malûmatı ve birtakım fotoğ rafları muhtevidir ve nı.todik bir çalışma için ilk elzem anasırı temin etmektedir. Esasen de şayanı teessüf ifratlara varmamak ve muhafazaya değen âbidelerin tam ve mükemmel bir surette hüsnü muhafazaları namına birtakım tasaıınulara kapıl.namak ve düşme mek lâzımdır. Bir kere mazinin bize bırakmış olduğu herşeyin ayni dikkat ve alâkaya lûyik olduğunu /^nııetınenıelidir. Bazan oyle âbideler vardır ki, hakikateii eski tarihlere meıı-sub bulunmakla beral>er ya zanıanm fazla tahribatına duçar oldukları, ya çok âdi bir plân dahilinde vücude getiıildikleri, yahud da değersiz malzeme ile bina oluı.dukları cihetle, pek büyük bir arkeoloji kıymeti arzet-; mezler. Bu takdirde orudan kalkmaları hakiki bir ziyanı mucib olmaz, halbuki tamirleri, kıymetlerile gayri ınütenasib himmetleri ve sermayeyi istilzam ettirecektir. Bu nokta üzerinde ne kadar urar edilse azdır. Tarihi âbidelerin isabetli intibahlarla hüsnü muhafazaları keyfiyetini en fazla tehdit edebilecek olan tehlike, devletin mürakabe ve siya-netini kat i surette ortadan kalkmağa nam-zed bulunmuş yığınlarla tscrc tahsis etmek olur. Bu kabil eiM:rlcrin harita ve plânlan yapılsın, fotoğrafları alınsın, müzelerde bunların mühim bazı kısımları muhafaza olunsun, işte devletin rolü hu kadarda kalmalıdır. Üa-hı-. fazlasını istcınsk, csasc.» sabırlı ve devamlı gayret ve himmetler isteyen nıctodik ve makul bir işin zararına olarak devleti tama-triir lıi/.umsu7. mükellefiyetler altında bırakmak olur. Binaenaleyh, mazinin en ehemmiyetsiz y.ı<ii|(;arlarını muhafaza namına, büd-ccleri iıı/umsuz masraflarla ağırlaştırdığı gibi devlfl makamatını şehirlerin modern inkişaflarını, lüzıuniu belediye mesaisini de müşkülata u|;ratacak bir arkeoloji manyaklığından ve laalıhiidündcn tevakki lâzımdır. Umarım ki, işin alal>ilrrcği DU şekil ve mahiyet düşünceleri davet edecektir. Ve vaziyeti bu
şekilde mütalea edişim, İçin kolayına git-mek arzusundan mütevellid bulunmadığı da teslim edilecektir. Fakat herşeyde ve her hususta imkânlar dahilinde kalmak lâzımdır.
Bu nokta böylece tesbit edildikten sonra tarihi âbideler teşkilâtının vazifelerinin nasıl tesbiti icab ettiğini, bu vazifelerin nasıl ifa edileceğini, velhasıl merkezî makamatın nasıl direktifler vermesi icab ettiğini, ayni zamanda da mimar ve amele icra unsurlarının nasıl yetiştirilmiş olmaları icub edeceğini görelim.
Tarihî âbidelerin hüsnü muhafazasile muvazzaf teşkilâtın Garb memleketlerinde ihdası oldukça yenidir. Abidelerin hüsnü muhafazası meselesi sarih ve vazıh bir şekilde olarak ancak on dokuzuncu asır bidayetinde r i ndisini göstermiş, ve bu sahada gittikçe kemal bulan ilmî bir düşünüş ve hareket ancak '•'•.SO den sonra başlamıştır.
Bir grup veya bir komisyonun yardımi-Ic hareket etmesi icab eden devletin rolü, u-numî bir program tanzimine münhasır kal-Mialıdır. Bu muayyen fasim emrine ne mik-d ır bir meblâğ tahsisi icab ettiğini her sene i-.-ibiti alâkadar vekâlete aiddir, ve servislerinden aldığı raporlarla mimarlar tarafından ve'iiccek projelere nazaran bu kredilerin hangi işlere tahsis edileceğini o tayin eder. Yani verilen her emir sarih ve vazıh olur, kredi teshil, edilmiştir ve hükümet işi tatbikle mükellef teknisiyenin faaliyeti önünde artık '•ır müddet hiç bir müdahalede bulunmaz. Yani teknisyenin kendisine gösterilecek em-itiyic her itibarla lâyik bulunması, deruhde cl'iği vazifenin talch ettiği maltîmat ve ev-,'a!i malısıısaya malik olması icab eder.
Tabiidir ki im vazife ile tavzif edilecek kinumin haiz olacağı evsaf ve malik bulıına-oafn lıilfîilcr. Ortaçağa aid vesaikde ismi ge-•̂•n büyük ustaların evsaf ve malûmatı de-
f,ildir. Mimim böyle olmasının başlıca sebe bi de, aksi takdirde vücude getirilecek eserin Min i olacağı keyfiyeti ve bahusus yir tninrj asırd.ı liir tamir şantiyesini idare eden kinı;*eye irvdi edilen rolün Ortaçağ âbiclcsinl ' iicudn getiren adama verilmiş rolden farklı bıılımdıığndtır. Manınafilı şayed nazarî ve 'eknik malûtnııtmı bazı noktalarda tevsi ve tamik cylenıemişse, mektebde yetiştirildiği şekilde yetişmiş modern biı mimar kendisine
T A R 1 H I T Ü R K î m D E L E R I 1 1
tevdi edilecek İjilyle bir vazifeyi güç deruhte ve ifa edebilir.
Sarih ve açık hat lar ı ve satılılarının çıp-laklığiyle sinianarmo inşaatı ressamın rolünü gayetle tahdid etmekte vo iıiç değilse bu rolü - tabiî mimarînin sadeleştiği gibi - pek ziyade sadeleşlirnıekledir Huna mukabil dekorunun /.euginliğiylc, diş yuvalan, küçük sütunlar ı ve nakışlı başlıklarile, kornişlerinin tezyinatı ve çerçevelerindeki mazgalların a-rabesklerile bir Selçuk kapısı tasavvur ediniz. Bütün bu unsurlara kesbi vukuf, bugünkü inşaatçıların sahib bulunmadıklar ı bir ressam san'alı, tersimde bir azamî dikkat ve isabet isler, ve bugünküler buna sahip bulunmamakla beraber, bu lesinı fenni mazi âbidelerine aid her etüd için bir esas ve temel mahiyetindedir. Bu elzem istinadgâhtan mahrum olan mimar tetkik ettiği âbide hakkında ancak sathî malûmata malik olacak, o-nun esas ve teşkilâtına aid evsafa nüfuz ey-liyemiyecektir.
Diğer taraftan, bir âbide ve eseri tamirle tavzif edilmiş olan kimsenin bu eserin tasavvur ve bina edilmiş olduğu devrin tarihi hakkında sahibi malûmat bulunmaması nasıl tasavvur edilebilir ? Bir mimarî teknisyeninden ihtisas sahibi bir müverrihin malik bulunduğu malûmalm islencmiyeceğini kabul ve teslim ederim. Bu, gayri mümkün istemek olur. Fakat hiç olmazsa bir devrin seyir ve ahengini kavramış, o devrin evsafı asliyesini temin etmiş olan büyük tarih vak'a-larmın teselsülünü hissedip anlamış olmalı, o devrin siyasî tarih hakkmdaki tetkiklerini de- vakayii asliyeye münhasır kılarak dikkatini bilhassa içliniaî ve iklısadî hayat şartlan hakkındaki bütün bilebildiğimiz şeyler üstünde leksif eylcmi.ş bulunmalıdır . Hülâsa ederek söyliyelim k i : Teknisyenin bu tarihî kültürünün esas gayesi, mimarî (\';crlerini mu-ayeiK; ile tavzif edileceği devri imkân dahi-lin<le yeniden yaşayabilmek için hiç bir noktayı ihmal eylememektir. Hedefi bn hususta da açacak lalcblcrdcn çckiııilmcli. teknisyen karışık birtakım ş(;yleri hakikî hiç bir faide temin edilcmiyecek bir sekli ııa/arîdı; tetkik ve larnika ınccbıır bııakıhııanKiIıdıı-. lüllıassa ve bilhassa nn'isahlıas ıiKiliniınl isleyen vazifeler için tamaniiyle kitabî ıııaliiyelle kalmış hüviyet ve kabiliyetlerden artık her taıafla
bıkılmağa başlanmıştır. M o n t a i g n e ' in şu çok isabetli nazariyesini lierşeyden ve yerden ziyade meselede tatbik etmek doğru olur. «Pek dolu bir kafadan ziyade i y i işleyebilen bir kafa» yani ilmî ve fennî Inr tamirin idaresini tamamen deruiıde eylemeğe muktedir hakikî şeflerin evsafı asliyesi onlarda vazıh ve sağlam bilgilerin, resim sahasında tam bir iktidarın ve tarihî devreleri anlayıb hissetme kabiliyetinin mevcud bulunmasıdır.
Jlim ve fenne uygun tamir tabiri kimseyi endişeye sevketmesin. Kendiisne bir tamir ve ihya işinin tevdi edileceği kimsenin san'at duygusundan mahrum bulunması hiç bir zaman tecviz ve kabul olunamaz. O kimsede san'at duygusu da, hem de bariz ve mutlak bir şekilde mevcud olacaKlır. Hattâ denebilir k i , kusnısnz bir tamir ve ihya, ilmî bilgiler kadar san'at hissi ister. Münasib ve muvafık hadde kalmak, müdahaleyi tahdid eylemek, tarilıî hakikate karşı lam bir hürmet eseri olduğu kadar da san'at ve zevkin münteliıasını tazammun eder. Ortaçağ Fransız eserlerinin İHİyük tamircisi ve canlandırıcısı olan V i o -1 e l - 1 e - D u c ' ün teknisyen, ressam ve arl^eoloğ tıfatiylc çok lâyik bulunduğu şöhreti istikbalde de muhafaza edeceğini daima düşünmüş müdür. FakaL o, tam mânasile bir artist değildi ve en ağır lıatâları zevke aid halâlardır. Mutlaka Icvakki edilmesi icab eden şeyleri kendisinin verdiği misallerden de öğrenerek isleriz k i , mazi eseri karşısında şahsî düşünce hiç bir zaman mazideki üstadla-rm düşüncesine ikame edilmesin. Hakikati tamir ve ihya, kat i kanaatler hududu aşılmadan ya])ilınış olandır.
Fakat, tarihî âbidelerle meşgul mimar, tamir edeceği âbidenin tekniğini kavramak i -çin ne kadar sarfı zihin ve gayret ederse az değildir ve bu hususla hiç bir ihmal tecviz olunamaz. Tamir olunmuş bir eseri ziyaret ederek elde edilmiş olan nuıvaffakıyelli neticeyi münevver bir amatör sıfaliyle alkışlayanlar, elde edilmiş neticenin ne kadar malûmatı, isabetli ihtiyatları ve dikalli gayretleri isi ilzam eylemiş bulunduğunu tasavvur edemezler. Bir duvarı tahkim etmek, lıir kubbeyi yeniden kurmak, harab olmuş bazı temelleri yeniden \iicude getirmek, iiılisas sahibi bulunmıyanlar bu işleri kolay birşey sa-nıriaı . Bu zan ve hüküm l iiviik biı hatâj ı r ,
12 ALBERT G A B R i E L
çünkü bu süylediginus tjler yapılırken e « rin evsafı mahsusasmı ve hüviyeti zatiyesini mubafaıa etmek icab eder. Hile yapıl mıya-eak, sahte taklidler irtikâp edilmiyecektir. Tamir edilmiş aksama tamamile e^i mahiyeti vermeğe çalışan sahtdLÛrana me»aî kadar mutlaka ve zevki «elime muhalif şey ola-n>az. Tamir eseri zahir ve aşikâr kaUın ve bonon sert ve umumî âheııge aykırı kısımla-mu orudan kaldırmak kv^fiyeti zamana bira! lism. Hülâsa bir kaide daima zihinlere hâkim kalmalıdır: Bir aydj, beş asır ve hattâ daha evv-el malik bulunduğu bütün hatları ve leferrüatiyie aynen canlandırılıp gösterilmek ii.rre tamir ve ihyı olunmaz, fakat bu tanir \~ ihya keyfiyeti onun harabı ve inhidamını tevkif için, bu da en halis ve âşikâr vasıtalarla yapılır. Telhis ederek süyliyelim »i. mesele, bugün tehlikede bulunan hayatını temdid. bir vazife teşkil eden ihtiyarlamış bir uzviyete yapılacak vâkıfane ihtimamlar meselesidir. Binaenaleyh esas gaye onu mimari düşüncenin tarihi bir şahadeti hal ve şeklinde muhafaza etmektir, yoksa mazi içinde ebediyen yok olmuş birşeyi ihya etmek istiye-rek <%cri canlı bir karikatür haline sokmak >pldir .
Bu, bu memldıetin ;Imdtye kadar ham-\k*i>un tanımamış olduğu bir ifrattır. Bazan lu.>n-fazla geniş büdceler, hem de mübalâğalı vc sahte mahiyetti frnni ve ilmi temayüller görmüş ve bilmiş olan barı Garb milletleridir ki. bu ifratı idrâk ctnı'^lerdir. I^kin bazan şahidi olduğum veçlıilr, bunun aksinde dc ifrata varmaktan çekinmek In/ımdır. Tamir ve ihya i'^licallc yaoılmı; bir yarım yamalak çalışma, hemen oracıktan toplanmış ve bir mikdar çimento süıcrek rastgclc konmuş taklarla bir rahnenin kfpulilnıası değildir. Bugünkü inşaatımızda rolü o kadar mü-I im olan çimentonun Ortaçağa aid bütün e-serlcrin tamirimle asla ve katiyen kullanılmaması lâzımdır. İliç denilse gö/le görülen kırımlarında kııllanılmım »sı icab eder. Zira .ı.hidama mail hir kubl>cnin tamirinde, bir oe»tek tesirinde l>cti)narmpden i.ntifade tamamile doğrudur. Fakat bu akdirde de bu »ıı-rclîc >ücufic getirilen un«ur, )a.şını ve rolü-t.ii pçikça göstermek üzeıe tamamile meydanda tutulmalıdır. Hu suretle, âbidenin hayatı-II lemdid için elzem addedilmiş bir nevi ted-
l.ıı.la» ibaıet olduğu samimiyetle gösterilmiş olur.
Han£İ memlekette olursa olsun, tarih e-»orleri'.iıı hüsnü muhafazası hususunda hâ-k'.'n bulunması icab edei. zihniyet işle budur. Bu, Türkiyede nasıl ve hangi şartlar da-iiıÜıde tatbik olunabilir? > aideli ve kat*î biı >ı ı j Diak için hangi vasıtalara, müracaat lâzımdır, bir cümle ile vaziyeti tc»bit ederek diyelim ki; Pratik mahiyette bazı zaruretleri gözönünden kaybetmeden müstakbel tamirlerin programını nasıl te.sbil etmek icab eder? Elbette teslim olunur ki, Garbde uzun bir aıranenin mevlûdu buluiia>ı mufassal cihazları vc teşkilâtlan burada tanzir ederek oradaki sistemi aynen vc haıfiyen tatbika kab kışmak büyük zararlara u£ranıağı intaç edecektir Esasen birçok cihazları bulunan bir idareye, müessir bir verim temin etmek ümidi mevcud olmadığı hald". yeni bir teşkilât zara ve ilâve edilnyş olacaktır. Böyle bir teşkilâtın ciyevm mevcud bulunmayışı şüphesiz kı isabet olmuştur. Hududu bu kadar vazıh ve hedefi bu derecede sarih olan bir sahada, ifa etmesi icab eden vazifeleri tamamiyle müdrik Türklerden mürekkeb bir teşkilât vü-cudc getirmeğe belki de imkân hâsıl olacaktır. Bu, bir sistem ve nietod meselesidir. Fakat, mutasavver tcşkiLât lıaktııda taazzuv etmiş bir program çizmeden önce son bir |)rcn-sib bildireceğim.
Filvaki bu teşkilâtın başııulatt itibaren Türklere tevdii rcyindeyiın. Mimar vc aınfc-le, ecnebi mütehassısların mükemmel bir tamiri idare veya icrada âciz bulunduklarını tabiî iddia eylemiyorum. I^kin eminim ki bu vaziyette idare rolünü ifa etmeleri elzem değildir vc bilâkis keyfiyet pek büyük malı-zıırlart mucib olabilir. ltilhaH!<u, kendilerine teveeciilıü icab eden mesuliyetin büyük bir kı.«nııııdiin Türkleri .«iyanet gil>i bir neliresi olabilir. Ve bundan dolayı, yerli ellere mevdu bulunarak işlemesi icnb eden te!«kilâtın vüciKİe getirilmesi .M'iieden seneye atılabilir. Bunlar harikulade usuller ve teknikler isleyen mesaî değil, faknl sağlonı vc ciddî malûmatla beraber bilhassa san"at düşkünü olmamağı ve işe nefsi vakfetmeği istilzam eden, ayni zamanda da bir milli servetin güzel bir
TARİHİ TÜRK ÂBİDELERİ 13
hale konulup muhafaza edilmesi için lıiiyiik bir alâka duyulmasını âmir bulunan işlerdir.
Umumiyatlan ayrı larak, beyan elliğim prensipleri muayyen ahvale tatbik edeceğim, muvaffakiyetle yapı lmamış tamirattan hiç kimseyi müteessir etmemek için muayyen vakıalar zikreylememek şartiyle balıseylemiş-t im. Vâkıa, meselâ Istanbulda üçüncü Ahmed çeşmesinin tamiri gibi, lamamiyle muvaffakiyetle yapılmış lamiratı zikretmemek haksızlık olur. Fakat muayyen bir iş için viicude getirilmiş şantiyeler hidematı mmımiye makamların m doğrudan doğruya mürakabeleri alt ında bıılımmamak üzere teşkil edilmişler ve ya])acakları işin ikmali üzerine daima hiç bir iz liirakmadan âdeta dağılmış ve yok olmuşlardır . Usta ameleler, lamamiyle I)aşka evsafı ve mahiyeti haiz diğer işlerde çalıştırılmak üzere angaje edilmişlerdir ve bir ilı-tisas işinde bir müddet çalışmakla kazandıkları melekeden hiç kimse istifade etmiyecek-tir .
Öyle ise farzedelim k i Rüyük Millet Meclisi veya salâliiyetlar makam, bir tecrübe mahiyetinde olmak üzere vo Du tip şanitenin jnemlcket için lüzumlu nınhlelif meslek ashabından teknisyenler için bir nevi tatbikat mektebi mahiyetini haiz olacağını düşünerek, bir lamir şantiyesi viicude getirmeğe karar vermiştir. Daha miisbct ve sarih koını-şabilınek için. bütün Anadolu içinde kıymeti itibariyle cidden mühim nüyiiklük itibariyle ]iek muazzam bir eser seçeyim. 15u c^er. zaman il(> uğramış olduğu tahribat itiharile de müstacel ve \âkıfane himmetlere müh-taçtır. Anadolu kervansarayları 'na en büyüğünden. Konya ile Aksaray arasında lıulu-nan Sultanhanrndan bahsetmek isliyorum.
l'Avelemirdc Istaııhıı' Güzel Sdiı'a/lar Akddcniisin'm diplomalı eski talebesinden bir mimar iıilihab olunacak ve bu iıitihab esnasında sad(! onnıı ıncklebdcki muvaffakiyetlerinin arz(M!iği Icrninalla iktifa oluınupyarak yukarıda işarci elliğim hususla vasıflarına, zevkine ve meııfaal gayesini güdmemesine de dikkat edilecektir, l'akaf lal iîdir k i . birkaç sene müddetle güç bir vazife deruhde edecek olan genç nıiınar. ınemlekc|ind(" ])ek meşru emellere cevah veren bir meslek hayalı kurmak ümidlerini de kaybedecek değildir. Ru
nun için de vekâletten sarih bir şekilde vazi' i o lekabbül etmiş olacak, ve bu sahada Vekâlet kendisinden ilkönce iamire aid tam bir l)roje vermesini lalel) edecektir, lîu ]) io je âbidenin kısa bir telkiinden sonran istical ile verilmiyecek. bilâkis eserin vaziyeti hâzırası-nm esaslı şekilde tetkik ve tamiki neticesinde verilecektir. Tamamile zaid ])lânlar çıkararak ve hesablar yaparak zaman kaybetmeğe lüzum yoktur. îsabetli bir şekilde yapılmış krokiler, fotoğraflar ve bilhassa inşaata müteallik teknik tafsilât dosyaıun esas unsurlarını teşkil eylemelidir.
Filvaki, nıimanıı. işleri nnıiıtelif nevi ve sahalardaki san'atkârlara levdi ile gördürmeği ve icabında bunları muhtelif devre ve kısımlara ayırark çalıştırmağı tesbit etmesi lâ-zıındır. Han ]>ek farklı inş<"at malzemesile bina olunmuştur. Ve i lk kazma darbesinden önce şantiye bütün bu malzemenin getirilmesinin temini icab eder. Usulleri tekrar bulunarak ve kullanılması icalı eden Ortaçağ me-todları tatbik edilerek yapılacak olan böyle bir tamir isi. muayyen evsafa malik amele işi hayli nadir olsa bile iy i taş yontanlar ve iyi mermerciler hâlâ mevcud bulunan Türkiye-de. bu ameleyi bugün bulmak mümkündür. Fakat inşaat tekniğindeki cezri tebeddülden dolayı bunlarm adetleri günden güne azalacaktır. Garb memleketlerinde de olduğu gibi, bu ustaların bir kısmnn tojdayarak lür nevi Tarilü Abideleri Tamircilei' Gıniyel i haline getirmek zamanı çoktan gelmiştir. Belki de işin başlangıcının, yukarıda söylenilen ]>ren-sibi hafifçe ihlâl ederek chliyclr latnamih> sabit bir ecnebi şanliyc şefini \eya ustabaşısmı aetirmek caiz olacaktır. Du takdirde, bu ame-Ichaşııı/n. Türkiye \e Iııı-ıisilc Türkiye lıak-kında. emi ileri allında lc^•di edilcfck amele üstünde doğrudan doğruya lıiikünı ve lesir edebibne.'-iııi Icmiıı edcn-k bii ' \ i i k i i f sahibi hııbmması lâzuıı olacaklır.
işl(> bir şaiıliyenİM labii şartlar dahilinde çalışabilmesini temin ederek bı'iliin esas unsurlar hazır demektir: Mimar projesini ende gelirmişlir: tamir \(" iiıvanın di'vreleri-ni sarahatle teshil etmiş, ( jsawiir edilen nnıiıtelif mesainin (-hemnıiveıini. ex'-afini ve ka-rakteıislik noklalarmı anlalmıslıı . Fek elıem-nıiyelli bir ıiokla leşkil <'d'-ıı IK saldan da les-bit eimiş. hafriyatın. iıışa.;lııı. malzeme mü-
14 ALBERT GABRIEL
bayaasmin. işçi ve nakliye masraflarının tu-U n n ı da rayiç fiyatlara göre wyin eylemiştir. Projenin bölün aksamı merkezi devlet lefkilâttna sunulmuş bu t<^ilâl la istenilen paraların haklı olduğunu faydalı bütün malûmatı celb ve cem' «uretile müleha»sı.siara müracaat, esbabı mucibe mahiyetindeki fotoğrafları tetkik ve belki Je mahallinde ziya-rrtle görüp anlamıştır. Hinaenaleyh işe kat'î olarak karar verilmiş krediler açılmış, amele ve ustaba^^ıiar toplanılarak (^alışacakları yere yollanmış, şantiye işe başlamak üzere hazırlanılmış ve açılmıştır.
Bu şantiye nasıl çalışacaktır? tnsanın günden güne daha fazla bir makine ustalı haline geldiği, ve türlü inşaatçı un<iurun elektrikle çalıştıkları yeni inşaatm büyük şantiyeleri kabilinden bir pür hayat ve velvele arı kovanını ta<ıav\-urdan tevakki edelim. Bu şantiye o şantiyelere asla müşabih olmıyacaktır. Eski zemini aramak üzere bir hendek kazan, bir duvarcı bile karşılaşacağı en rhemmiyet.'iz şeye dikalle mükelleftir. Zahiren bir şekli muayyene malik bulunmıyan bir nnsur. ortadan kaybolmuş bir kısmın e:>ki haline konabilmesi için malûmat verebilir Kubbelerin destek, yahud kemerlerini lesbit edecek dülger, kos-ra'larla meşgul taşkırıcı«ı. bunları yerlerine koyacak duvarcı. e«ki ve .ıh lck<xT biribirindcn ayrılmış veya tehlikeli bir miiva;:cnr içinde avakla durmakta bubutarı ıııı<<urlar ar<<ında daima yavaş yavaş, vc aj:ır ajrır «.Mİışmaklfl mükellef bulunacaklardır. Taktlir olınnır k i . bu şartlar dahilinde. I>i//i)l tııiınanıı vıı/irc<«i de büyük b i r modern iürınnın f)lai)inı viicu-de ırctirn)i« vr onun ya|iıln>a«ile nu'ş;;ııl me?<-lckda<>ıııiM va/ifciinden (,oV farklıdır. Mr)drrn binava ;ıiıl l ı e r^ vi plâııdii evvcMen lesbil e-dilıııİ!» ııldııpıiKİ.iiı. bu ııi'-ılfrn liinanııı mimarı, şantiyeyi nıııayyeiı f.-iMİalaı l.-ı /iyaret e-der. HajİMiki. larilıi l>ir 'ılıMenin laıniri me?»e-lebinde, çıayri nııınlazır hallerin yeri pek l)ii-yüktür. \e sriiıı jreçmez k i ewdden lasavvuı edilmemi» mii'.kiilâl netice-', olan vı-ııi meseleler z ı ıhnr etmelin. Hinaenaleyb işlerin ne halde oldnğımu .TnLımak üzere mimarın arada bir <.'elerek bir p>7. atması kifayet etmer. Şüphesiz k i daimî bir şekilde hnzıırıı da lâzım değildir. Fakat r«tk sık iş yerine gelmesi ve uzun uzun kalma«ı lâzımdır. Ortaçağ ustabâ-
9»ı gibi şantiyede ikamet etmesi mecburiyeti olmamakla l»eral)er. yakın bir yerde oturması ve bilhassa nâzik işler esnasında adamlarının yanında günlerce kalabilmesi lâzımdır.
Hiç bir imkân ve vasıtaya malik olmayan bir köyün ortasında yükselen Sultanhan misalini kasden aldım, çünkü şantiyeyi der-uhde etmiş olan mimarın amele ekiplerini o-radan temin etmesi ve mesailerini mucibi memnuniyet bir ş«>kiI<İe tanzim eylemesi icab etlecektir. Bizzat Konya viya Aksarayda ikamet ederek haftada birkaç kere şaniteye gelmesi lâzım olabilir ve zuhur edebih-cek bazı müşkülâttan dolayı uzunluğu mülchalif müddetlerle şaniteye kalması iktiza edebilir.
Kat'î bir metod lakib etmek üzere fennî bir şekilde, memleketin menabiinden istifade olunarak ve belki bir kişi istisna edilmek üzere Türk müstahdemini kullanılarak teşkil ve tanzim edilecek olan hu inşaat teşkilâtının, şantiyenin yegâne gayesi Anadolunun en güzel Türk âbidalından l)innin numune ittihaz edilmeğe salih bir şekilde tamirinden ibaret kalmıyacaktır. Tamirat için bir nevi pratik mekteb mahiyetini haiz olması irab edecektir. Binaenaleyh süratle çalışması istenmiyerek. lâkin mesaisinin kıymetinde ve evsafında gayet titiz hareket edilecektir. Bu suretle, pek titizce miirakabe edilmiş olan bir iste çalışmış amele grupları, müstakbel mesai için evsafı matlııbeyi haiz şanliy;^ şefleri lıaline geleceklerdir. Güzel Sanallar Akademisi'nin son sınıf talebesi arasından »seçilecek fienç mimarlar bu şantiyeyi ziyaret edecekler, çalışına-l ırı i^örefekler. mesainin Inısusi ınelodnnıı ve şartlarını aıılıyacaklanlır. Ve bu snretle memleketin lalelilerini ve ihtiyaçlarını lalmine kadir mimar, nslaliaşı ve ameleden ıniirekeb o-larak viiıııd iınlaıak olan bu hakikî /iiınre-ler. vıldaıı yıla yeni ıı/ıı\lar kazanacaklardır.
l'/uıı zamandan beri üzerinde diişiin-ınü'j ol<bığuın bir projenin analıalları bnn-iardır. Kğer dünyada seri kararlarla lıaliiııe lı-jclılıü-len tevakki iealı eden liir lıal ve mesele varsa o da budur. Aiıideler vardır ki. nek çok zamandan beri kendi hallerine terkedilmişler ve lıakikalen bir hasla manzarası almışlardır. I'akal keııdileıini kal'î liir halâsa mazhar edebilecek olan iyi ve piizel ha! ve vaziyeti de daha birkaç yıl hekliyebih-eck faf'-
T A R i II 1 T V R K A B İ D E L E R 1 15
lamlıkladırlar. Yani, aııalıallarım tesrilı etmiş olduğum program uisbeteıı ulak bir mikyas dalıilitıde tatbik mevkiine fzirmelidir İntihal) ettiğim ve en muvafık bulduğum yer için tatbik edilmezse ayni iishlbun ve ayni dekora malik bir başka mühim eser lıakkm-da tatbik olunmalıdır . Teşiilı eyledğiim projede miiteaddid tadilât iercsma imkân bulun-V.'ğunu söylemek zaid olur. Meselâ, nıimarnı şantiye üzerinde bir staj ge<;irdiklen sonra bazı melodlara alışmak ve şahsî tekniğini mü-keıtnnelleşlirmek li^'uı eenebî memleketlere yollanması düşünüleljilir. Diğer taraftan istikbalde, mesainin büyük bir ehemmiyet kazanacağı zamanın, amele gruplarına değil, fakat mebzul malzemeye ve kudretli çalışma vasıtalarına malik hakikî teşkilâtlara müracaat mümkün olur. Fransada vâki olduğu gi
bi, devlet bu grujjlardan ehliyetleri hakkında esaslı teminat istemek bakına malik olacak, bununla mükellef bulunacaktır. Hülâsa ])rojenin. malî hesa]jlarııı bütün mesainin hiç bir vecih ve suretle devletin ve teşkilâtı mah-susasnıın kontrolünden azade kalmaması lâzımdır.
Filvaki hu leşcbbüsh'i derhal paıa kazandıran. İrat teinin eden İşler xeyahud milletin hayatı ve faaliyetinin inkişafı için l i i -ziiinlu olan yeni eserler değildir, l'akal. geçmiş nesillere aid eserlerin yıkılıj) toprağa inkılâh eylemelerinin ve yok olnıalannın önünü almak sııretile. bu niernleket evlâdının ec-daddan kalma mal ve servetlerini siyanet ve muhafaza lâzımdır.
IstanhuL Temmuz 1938
1 — S İ L V A N ' ı n ş a r k ı n d a : Batmansu K ö p r ü s ü A r t ı k o ğ u l l a r ı d e v r i n e a i t o l an b u k ö p r ü , K ö p r ü l e r ve Y o l l a r idares ince t a m i r e d i l m i ş t i r . T a m i r ç o k m ü k e m m e l y a p ı l m ı ş , m u h t e ş e m h u t u t u n a hale'. G e t i r i l m e m i ş t i r .
i 2 _ K O N Y A ' n ı n şarkında: Sultan Han.
A v l u n u n ort i i .s ındn b u l u n a n b u cami k ı s m e n h a r a p t ı r . Fakat , b u g ü n dah i t amamen
t a m i r i m ü m k ü n d ü r . A n c a k v a k i t g e ç i r m e m e k ş a r t t / r
İ l
3 — KAYSERİ ile S İ V A S ara ı ıncU: Sullnn Han.
/ ı v l u M i ı n m i ) r l ; iMiu l ; ı b ı ı l ı ı ı i M n l ı ı ı C M I I I I İ K M I I C I I h c ı ı ı c M i nııl<s;ııiMi',(lır.
T.'imin /;ırnri i ) l ı n ; ı k l ; ı h('r;ılıiT kuWiy ve az rıııısrnfİKİır.
4 — K A R A M A N : K a r a m a n o ğ l u Kales i . O r t a ç a ğ k a l e l e r i n i n t a m ve m ü k e m m e l b i r n ü m u n e s i o l a r a k k a l m ı ş t ı r . A z k ü l f e t l e
ve az masraf la t a m i r i m ü m k ü n d ü r . Fakat , k a r a k t e r i n e d o k u n m a m a k ş a r t t ı r .
5 _ D İ Y A R B A K I R : Ulu Burç. A r t ı k o g i ı l l a n t a h k i m a t ı n ı n m ü k e m m e l b i r n ü m u n e s i . B u kale i r c d e n ve d ı ş a r d a n
Bi i . ş t anbaşa t a m i r e muhtagfu' .
6 — K A Y S E R İ : Hund Camii medhali ( S e l ç u k Devr i ) . ;i[iı (i;ı. c a ı n n n komlıs ı c ıbı lyı v . ız iyc t tcc l ı r . K ü i d c k ı s ı ıu ıu l i ık i bcyiiz
Mv:! ve b;i(l.ın:\l;u' t i ' rn i / . l c runi ' l id ı r .
7 — N İ Ğ D E : A k Medrese ( K a r a m a n Devri) İy i b i r h a l d e d i r . Faka t , sonradan i l â v e ed i len m e r d i v e n l e r k a l d ı r ı l ı r s a i y i o lu r .
.'t if
8 — A M A S Y A : Turı ıntay Türbes i (Se l çuk Devr i ) . 1yı va/ ıy i ' t lcc l ır V;ılni7, tniiiciiM t;ınur (•(lilnıclidir
9 — K A Y S E R İ : S ırça l ı Künbed . T a m i r i ş a r t t ı r . Ç o k i t i n a i l e t e t k i k e d i l m i ş b i r pro je muc ib ince
y o n t m a t a ş l a r d a n m a h r u t î b i r d a m inşas ı m ü m k ü n d ü r .
'M
V:
10 — N I 6 D E : HUdAvend TUrbeı i . M ü k e m m e l bir haldcflir. Kaidesinin temizlenmesinden ve Inisnü muhafaza edilmekten başka birşeyc iht iyaç yoktur « Z a n n e d e r s e m Nifideye
son seyahatimizden sr)i)iıı bu iş y a p ı l m ı ş t ı r ) .
11 — N İ Ğ D E : H ü d a v e n d Türbss i ( M e t h a l ) .
12 - A H L A T : Büyiik Türbe . Ti in ı sn c.<ık kr>|:ıyrlıı- K; ı ı ı l c ' ın ın I; ıırl;ıı ıllıiii ' l el / i ' i ı ır i 11
13 — A H L A T : Cihangir Türbes i (Ak Koyunlu devri ) . A b i d e m ü k e m m e l b i r ha lded i r . K a i d e s i n i k u r t a r m a k ve Ijazı ufak
d e l i k l e r i ve ç a t l a k l a r ı kapamak k â f i d i r ,
14 - K A R A M A N : M u s a T ü r h n s l .
T;ıtn.ı ın"tı tı.ıı;i!) nlıııak I f l ı l ı k r - m c ın : ın ı / ( l ı ı r