tas. no - İsamktp.isam.org.tr/pdfdrg/d165413/2006/2006_doganr.pdf · 2012-11-30 · bepten,...
TRANSCRIPT
r f r
' 1
f 1 t ı t
Deın. Ncı:
Tas. No:
Oinin Dünya Banş1na Katk1s1 2005 Yılı Kutlu Doğum Sempozyumu Tebliğ ve Müzakereleri
Yayın No: 365 Sempozyumlar ve Paneller Serisi:36
© Bütün Haklan Türkiye Diyanet Vakfı'na aittir 1. Baskı, Aralık 2006, Ankara, 1.000 adet
ISBN 975-389-484-8 06.06.Y.0005.341
Redaksiyon : Dr. Mehmet BULUT Kapak ve Iç Tasanm: TN Iletişim K0i Besmele:'Hişam ei-GaravT Uygulama: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınlan
Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Kurulu'nun 28.06.2005/9-5 sayılı karanyla uygun görülmüş ve Mütevelli Heyeti'nin 27.10.2005/1190-20 sayılı karanyla basılmıştır.
Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret Işletmesi'nin dizgi, fotomekanik, ofset ve cilt tesislerinde hazırlanıp basılmıştır.
TÜRKIYE DIYANET VAKFI Yayın Matbaacılık ve Tıcaret Işletmesi
OSTIM ÖIT)ek Sanayi Sitesi 1. Cadde 358. Sokak No: 11 06370 Yenimahalle 1 Ankara Tel: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 354 91 32 e-posta: [email protected]
Nitelikli Din* Eğitim-Öğretiminin Sosyal ve Evrensel Barışa Katkısı
Prof. Dr. Recai DOGAN**
1. ISLAM-TOPLUMSAL VE EVRENSEL BARIŞ ILIŞKISI
Din, insanlığın ilk dönemlerinden günümüze, insanın ayrılmaz bir vasfı olarak varlığını sürdürmüştür, Nerede insan var ise, orada bir din de var
olagelmiştir. Din, Allah ile insan arasındaki çift yönlü ilişkiye dayanır. Allah'tan insana doğru olan ilişkinin mahiyeti, Allah'ın insanı yaratınası ve ona va
hiy/peygamber aracılığıyla yeryüzündeki hayatının anlamının ne olduğunu ve nasıl yaşayacağını bildirmesidiL Bu ilişkinin insandan Allah'a doğru olan mahiyeti ise, insanın bu çağrıya iman ve salih amel ile karşılık vermesidir. 1 Dinler tarihi incelendiğinde doğrudan insanı ınuhatap alandinin ana amacının insana huzur, güven ve mutluluk sağlamaiz olduğu görülmüştür. Bu bağlamda din
lerin en temel amacı sosyal/toplumsal-evrensel barışı tesis etmektir.
Barış, "fiziki şiddetin olmaması, sull1, insan hayatını )'1kan veya hayatın zevklerinden mahrum eden silahlı mücadelenin yolduğu, çeşitli nedenlerle insanlar arasında baş gösteren çekişme, anlaşmazlık, kin düşmanlık ve bozguncu- ·
luk gibi durumların anlaşma ve uzlaşma yoluyla giderilmesi, yani savaş ve çatış
manın olmaması halidir. "2 Toplumsal barış ise, "savaş sebeplerinin ortadan
·Bu tebliğde din ile kastedilen İslam Dini' dir. "Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.. ı llhami Güler, Dine Yeni Yaklaşımlar, Açık Öğretim Fakültesi Yayım, Eskişehir 2000, s.IS. 2 Hüseyin Yılmaz, Din Eğitimi ve Sosyal Barış, İnsan Yayınları, İstanbul 2003, s.l 7.
252 1 Dlnln Dünya Barışına Katkısı
kaldırılarak toplumda güven ve huzurun temin edilmesi, insanca yaşama şart
larının oluşturulması, insan hayatını yıkan veya hayatın zevklerinden mahrum eden şiddetin yokluğu"3 şeldinde tanımlanmaktadır. Ancak toplumsal ve evrensel barışın sağlanmasının en önemli unsurlarından biri, şiddetin yok edilmesi olduğu kadar, insanların yardımlaşması, birbirlerinin sevinç ve üzüntülerini paylaşması, cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılması, dengeli gelir dağılımı, fırsat eşitliği vb.dir. ,
Son ilahi din olarak İslam'ın da en temel amaçlarından biri toplumsal ve evrensel barışı tesis etmektir. İslam'ın barışla ilgili mesajları bilinmeden din eğitiminin toplumsal ve evrensel barışı sağlamadaki katkısı anlaşılamaz.
Her şeyden önce İslam barış dini, Hz. Muhammed de bu barışı tesis eden son peygamberdir. İslam, ölüleri değil, dirileri esas alan bir dindir.4 Her insan, Kur'an'ın "sınav~'5 olarak nitelendirdiği iyiyi, güzeli ve doğruyu gerçeldeştirebilmek için yaşamak zorundadır. Bu sınav, insanın kendini inşa etme/kendini gerçeldeştirme sınavıdır. Müslüman insan, savaşa bile ölmek, şehit olmak için değil; barışı sağlamak, insanca yaşayabileceği bir ortam hazırlamak için gider; ölürse şehit olur. Şehitlik, körü körüne ölüme gitmek değildir; yaşamak için bilinçli olarak çalışırken, daha iyi yaşamak için yollar aranırken ölmektir. Bu sebepten, Kur'an, haksız yere insan öldürülmesini yasaldamıştır.6 Bir başkasını öldürebilmek için haldı olmak demek, insanın yaşama haldeının tehlikede olması demektir. Eğer bizim yaşayabilmemiz, bizim yaşamımızı yok etmek için çalışan bir insanın öldürülmesine bağlı ise, o zaman haldı konuma geçmiş oluruz. Hz. Peygamber, insanları savaşa gönderirken, başta çoculdar, ihtiyarlar ve kadınlar olmak üzere masum insanların öldürülmemesi gerektiğini belirtmiş; ibadet yerlerine dokunulmaması, yeşil alanların tahrip edilmemesi konusunda da uyarılarda bulunmuştur. İslam, savaş esnasında bile, sadece savaşanların öldürülmesine izin verir; masum insanların her ne sebeple olursa olsun öldürülmesi İslam'a uygun bir davranış değildir. Cihat, Müslümanların başta yaşama haldcı ve özgürlük olmak üzere temel hak ve özgüdülderi tehlikeye girdiği zaman yapılmasına izin verilen savaştır. Kur'an açısından balaldığı zaman, Müslümanlar, başka diniere mensup olan insanları Müslüman yapmak için asla onlarla savaşamazlar. Çünkü "dinde zorlama yoktur".7 Ganimetiçin savaşamaz
lar; çünkü başkasına ait olan bir şey haram dır. İslam' da esas olan, savaş değil;
3Yılmaz, s.l7. "Yasin, 36/70. 5 Mülk, 67/2. 6 İsra, 17 /33; N isa, 4/93; Maide, 5/32. 7 Bakara, 2/256.
Tebll~ler ve MGzakereler 1 253
barıştır. Savaş, sadece yüksek güven kültürünün yaratılabileceği barış ortamının sağlanabilmesi için yapılır. Nitekim Hz. Peygamber'in döneminde yapılan savaşlar dikkatle değerlendirilirse, onların en temelde, Müslümanların temel hak ve özgürlüklerini teminat altına almak, güvenli bir ortam sağlamak ve barışı tesis etmek gibi yüksek amaçlara yönelik olduğu görülebilir. Kur'an ayetlerinin hiçbiri, bir topluluğun diğer bir topluluğu veya bireyin hakkını gasp etmesini tasvip etmemektedir. Yeryüzünün ıslah edilmesi, yaşanabilir hale gelmesi ve barışın tesis edilmesinin mümkün olmadığı durumlarda bireylerin, toplumların ve ülkelerin kendilerini savunmaları dini olmaktan çok insani bir durumdur.
Hz. Peygamber bir rasul ve bir insan olarak· Kur'an'ın.toplumsal hayatın hu~ zur içinde olması, insanların birbirlerine baskı ve şiddet uygulainadan iletişim kurınalarını öğütleyen temel ilkelerini, hem diğer insanlara aktarmış hem de bizzat onu kendi hayatında uygulayarak kendisini takip eden insan tophıluldarına örnek olmuştur. O, tebliğ etmeye çalıştığı dinin ismine uygun olarak "barışı" her zaman ön planda tutmuştur. Toplumu oluşturan bireyler arasında kardeşliği.tesis·ettikten sonra, bu kardeşliğin toplumdan topluma dalga dalga yayılınası için.· evrensel nitelikte sözler söylemiştir.8 Hz. Peygamber, bir savaş dönüşü, "küçük cihat bitti, şimdi sıra büyük cihattadır" buyurmuşlardır. Büyük cihat, iıisanın ya-· ratıcı yetenelderinin, Kur'an'ın "salih amel" dediği iyi işlerin gerçeldeştirilınesi doğrultusunda kullanılmasıdır. Büyük cihat, "güç"ün kontrol edilmesidir. Büyük cihat, öfkeye mağlup olmamak; barış içinde yaşamayı başarmaktır.
İslam açısından sosyal/toplumsal barışın temel unsurları sosyal adalet, sosyal güvenlik ve sosyal dayanışmadır. Sosyal adalet, adalet ilkelerinin toplumun bütün kurum ve katmanlarında gerçekleştirilmesidir. Sosyal barışın temini öncelilde sosyal adaletin gerçeldeşmesi ile mümkündür.9 İslam dini sosyal adaletin teminine büyük önemi vermiştir. ı o
·Sosyal güvenlik, toplumu oluşturan bireylerin tehlikelerden uzak olarak yaşama garantisi demektir. Sosyal ve everensel banşla güvenlik arasında doğru
8 "Ey İnsanlar! Hepiniz Ademdensiniz. Adem ise topraktandır ... " (Ahmed b. Hanbel, ei-Musııed, Çağrı Yayınları, İstanbu\1413/1992, Il, 361,524.) "Kötü zandan sakının. Çünkü zan sözlerin en yalan olanıdır. Birbirinizin eksildiğini aramayın ... Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz." (Malik b. Enes, el-Mııvatta, Çağrı Yayınları, İstanbul 1413/1992, 47. Bedir savaşından sonra esir alınan kimselere takındığı tavır, Yahudi ve Necran Hıristiyanları ile yaptığı anlaşmalar (Bu konularda geniş bilgi için bkz. Muhammed Hamidullah, el-Vesaiku's-Siyasiyye, Beyrut 1985; I-lamidullah, islam Peygamberi (I-II), Terc: Salih Tuğ, İstanbul 1990) onun bireyler ve toplumlar arası barışa ne kadar önem verdiğini gösteren sadece birkaç örnekten biridir.
9 Yılmaz, s.32-33. 10 Adaletle ilgili olarak mesela bkz. Nahl, 16/90; N isa, 4/58; Maide, 5/8.
254 1 Dlnln Dünya Barışına Katkısı
bir orantı vardır. İslam dini esenlik, uzlaşma, barış, emniyet, bağlanma, teslimiyet, huzur, mutluluk, kurtuluş anlamlarına gelmektedir. İslam dini, bireyin ve toplumun hak ve özgürlüklerini güvence altına alarak refahı sağlayan birlik ve beraberlik dinidir . .İslam fakibieri de tahsil-i saadet-i dareynin elde edilebilmesini, yani insanın gerek Allah ile gerekse diğer canlılarla iyi ilişkiler içinde olmasını can, mal, akıl, din ve nesil güvenliğine bağlamışlardır. İslam dinini bir yönüyle bir güven dini olarak nitelendirmek mümkündür. Buna göre Allah mü'mindir, yani güvenen-güvenilendir; vahiy meleği Cebrail Ruhu'l-Emin yani güvenilir ruhtur; vahyin alıcısı, ileticisi ve öğreticisi peygamber Muhammed Emin yani güvenilirdir; vahyin ilk indiği yer Mekke ve Kabe Beledü'l-Emin yani1güvenli beldedir. Vahyi kabul eden insan ınü'min yani güvenen ve güvenilendir. Yine Hamdi Yazır'a göre geniş manada İslam, "teslimiyet, kurtuluş" gibi anlamlarının r,.,anında "müsaleme" (karşılıklı güven ve barış) anlamını da ifade eder. Bu bağlamda İslam, insanlar arasında ihtilaf ve çekişmeleri önleyerek karşılıklı güven ve barışı temin eder. İslam'da yalnız insanlar arasında değil, insanlarla Allah arasında da bir ahid ve barışıklık (selem) vardır. 11 Güven kavramı tarihsel süreç içerisinde dahi kendini göstermiştir. Mesela, belediye başkanına Şehremini, üniversite rektörüne de Daru'l-Fünun Emin'i denıniştir.
Sosyal dayanışma ise, milleti oluşturan bireylerin topluma karşı sorumluluıdarının bilincinde olmaları, insanların barış ve güven içerisinde yaşamalarını kolaylaştıracak ortamın sağlanması, anarşi ve huzursuzluğun yok edilip toplumUn sağlam temeller üzerine bina edilmesi deınektir. 12 İslam dininin insanlara kazandırdığı düşünce yapısı ve buna bağlı olarak gelişen zekat, sadaka, kurban gibi yardımlaşma kurumları, birlikte yapılan toplu ibadetler ve dini ınerasiınler, sosyal dayanışmanın ve dolayısıyla sosyal barışın sağlanmasında etkili unsurlardır. Toplumun her kesiminden insanların aynı safta, omuz omuza kıldıkları namaz; güzel borç vermenin karşılığı olan karz-ı hasen; dünyanın her tarafından gelen Müslümanların benzer duygular etrafında bir araya gelerek İcra ettiideri hac; açlığın, yoksulluğun ve fakirliğin ne demek olduğunu fiilen yaşatan oruç ve paylaşınanın en güzel şeldi olan zekat gibi ibadetler, dini görevler olmanın yanı sira birer sosyal dayanışma unsurlarıdır. İslam dininin özelde aynı inancı paylaşanları, genelde bütün insanları kardeş ilan etmesi, sosyal dayanışmanın bir başka dini temelini oluşturmaktadır. İslam'ın öngördüğü kardeşlil< ilkesi, yardımlaşmayı, acı ve neşeleri paylaşmayı, bireyler arasında dayanışmayı teşvik et-
11 Bkz. Günay Tümer, "Din maddesi", TDV ls/am Ansiklopedisi, s.3IS. 12 Yılmaz, s.S2. Daha geniş bilgi için bkz. M. Ebu Zehra, islam'da Sosyal Dayaııışma, Terc: E. Ruhi Fığlalı-Osman Eskicioğlu, Yağırıur Yayınları, İstanbull969.
13Bkz. Yılmaz, s.53.
Tebll(ller ve Müzakereler 1 255
mektedir. 13 Kur'an'ın "iyilik ve takvada yardımlaşın, kötülük ve düşmantıkta ise
yardımlaşmayın" 14 emri, herhangi bir ayırım yapılınadan, bütün muhtaçlara yardımı teşvik etmektedir.
Kur'an'ın öngördüğü ve insanları teşvik ettiği dini yaşantının ve ideal dindarlığın temel niteliideri ise dokuz temel başlık altında toplanabilir: İnsanın akli ve ruhi sağlığını koruyucu öğütlerle insanın mutluluğunu gerçekleştirmek; zorlama ve baskı olmaksızın gönüllüğü esas almak; insanların farldılığını ayrışma değil, paylaşma ve barış adına değerlendirmek; insan özgürlüğünü korumak; dini yaşantıdaki aşırılıklardan uzak durarak orta yol çizgisinde bulunmak; yaşama ve yaşatma sevinci ile dolu olmak; biı: hayat felsefesine sahip olmak; insanların din adına sömürülmemesi; gösterişten uzak olarak içtenlilde hareket etmektir. 15 Kur'an haksız yere bir cana layınanın bütün insanları öldürmüş gibi ağır bir suç olduğunu vurgular. 16
2. TOPLUMSAL BARIŞI TEHDIT EDEN UNSURLAR
İslam dininin en temel amacının, toplumsal ve evrensel barışı temin etmek olduğunu yukarıda ifade etmiştik. Ancak, İslam dininin toplumsal ve evrensel barışayönelik öğretilerinin birey ve toplum katmanlarında gerçeldeşmesini önleyen bazı olumsuzluldar mevcuttur. Bunlar: Dinin yanlış yorumlanması, mezhep ayrımcılığı, dini taassup ve niteliidi bir din eğitim öğretiminin olmayışıdır.
Dinin yanlış yorumlanması: İslam, Kur'an ve Hz. Peygamberin sahih hadisleridir. Bir kimse, kendi problemlerine çözüm önerileri üretmek için, Kur'an ve hadis metinlerini yorumlamaya başladığı andan itibaren, zihni bir· ameliye içerisine girmiş demektir. Bu zihinsel faaliyet sonucunda ortaya çıkan ise, din değil, din anlayışıdır. Mesaj, insanların zihin kapasitelerine, anlayış biçimlerine, eğitim durumlarına, kültür ve evreni algılayış biçimlerine vb. bağlı farklı şekil~ lerde aniaşılıp yorumlanabilir. Ancak bu anlayış farklılıkları, bazendinin özüyle bağdaşmayan anlayış biçimlerine dönüşmektedir. Dinin doğru anlaşılınasını engelleyen etkenler arasında ideolojik, ekonomi!< ve siyasi çıkarlar önemli bir yer tutar. Din aslından saptırılıp hurafelere büründürüldüğü zaman, sosyal ve evrensel barış açısından zararlı bir hale dönüşebilir. Nitekim, bütün dinlerde adalet, özgürlük, barış ve hoşgörü gibi esasların teşvik edilmesine rağmen, inanılan dinin bizzat kendisi dayanak gösterilerek bu esasların zaman zaman ihlal edildiği müşahada edilmektedir.
1·1 Maide, 5/2. 15 Bu konularla ilgili ayetlerden bazıları için bkz. Tövbe, 2/33, 36; Şura, 24; Hucurat, 13; Bakara 145; Ni
sa, 36, 40; En' am 151, 153; Nahl, 90; Yasin, 62, 68; Haşr, 14; Mülk, 10; Kehf, 29; Müddesir, 55, 56; <iaşiye, 21, 22; Tekvir, 28, 29; Cin, 10, 26.
16 Maide, 5/32; Bakara, 2/178; İs ra, 17/33.
256 1 Dinln Dünya Barışına Katkısı
Görülüyor ki, dinin yanlış yorumlanınasındaki en temel etkenlerden biri,
dini metinleri yanlış yorumlamadır. Dini metinleri ve onların anlam çerçevesi
ni yeterince anlayamayan bireyler ve gruplar, zihinlerinde yapay bir dünya oluş
turabilmektc ve bunu birer dini yaşantı haline getirebilmektedirler. Bu yapay dünyada kurulan sınırlar ve oluşturulan içerik zamanla kendi içine kapanmak
ta ve kendinden olmayanı dışlamaktadır. Hemen her din mensubunda dini metinlere dayanılarak bu türden yanlış yorumlar vardır. Bu, Sokrates zamanından beri bilinen ve tartışılan teistik subjektivizm yaklaşımıdır. Bu görüşe göre, "e, iyidir/doğrudur, çünkü Tanrı böyle buyurmuştur." Buna göre kutsal kitaplar ya da ldlise otoriteleri aracılığıyla Tanrı'nın iyi dediği öne sürülen eylemler iyi, kötü dediği iddia edilen eylemler de kötüdür. Bunlar üzerinde bir daha akıl yürütmenin ve düşünmenin anlamı ve yararı yoktur. Gerçek diİ1dar, bu emir ve yasaldara tam anlam!yla teslim olandır _ı? Mesela bir Hıristiyan önce İncil' deki şu son ayetleri okuyabilir: "isa yanlarına geldi, ve onlara söyliyip dedi: Gökte ve yeryüzünde bütün hakimiyet bana verildi. imdi, siz gidip bütün milletleri şakirt edin, onları Baba ve Oğul ve Rühu'l-Kudüs ismile vaftiz eyleyin; size emrettiğim her şeyi tutmalarını onlara öğretin; ve işte, ben bütün günler, dünyanın sonuna kadar, sizinle beraberim." 18 Bir mürnin olarak bütün milletleri şaldrt et
meyi görev bilen bu ldşi, bu görevi başarmak için yöntem ararken bu kez de İncil' deld şu pasaj ı dildea te alırsa sonuç ne olacaktır: "Yeryiizüne selam et getirmeye geldim sanmayın; ben selam et değil, fakat kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben adamla babasının, ve kızla anasının, ve gelinle kayı1anasının arasına ayrılık koymağa geldim; ve adamın düşmanları kendi ev halkı olacaktır. ... Canını bulan onu zayedecektir; benim uğruma canını zayeden onu bulacaktır." 19 Tevrat'taki şu ifadeleri.okuyan bir Yahudi'nin de ne yapacağı kestirilemez: " ... Şimdi git, Amelild vur ve onların her şeyini tamamen yok et, onları esirgeme; erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür!"20 yani Tevrat İsrail'in düşmaniarına karşı savaş açılmasını ve onların yok edilmesini emretmektedir. Bu özellilde İsrailoğullarına vaat edilen kutsal topraldarda yaşayan kavimler söz konusu olduğunda daha da şiddetli bir hal alınaktadır.21 Az çok benzer örneleler Kur'an-ı Kerim'de de vardır. Benzer şekil-
17 Cafer Sadık Yaran, "Din ve Terör Ilişkisinin Din Felsefesi Açısından Tahlili", Dini Araştırmalar, Cilt: 7, Sayı: 20, Ankara 2005, s. 54.
18 Matta, 28: 18-20. t9Matta, 10:34-36,39. 2o I. Samuell5: 2-3. 21 Geniş bilgi için bkz. Baki Adam, "Kutsal Toprak; Mesih ve Terör", Dini Araştırmalar, Cilt: 7, Sayı: 20.
Ankara 2005, s.62.
TebliQier ve Müzakereler 1 257
de Kur'an'ın bütünü ve tefsir yöntemleri hakkında fazla bilgisi olmayan bir Müslüman, Allah'ın emirlerini Kur'an'dan anladığı şeldiyle ve üzerinde yete
rince araştırma yapmadan ve düşünmeden uygulamaya kallcar ve "Seyf/Kılıç ayeti" olarak bilinen ayet~22 kendi anladığı tarzda kendi başına uygulaniaya kalkarsa ne olacaktır? Olabilmesi inkar edilemeyecek olanlardan biri, varsayılan bu Hıristiyan, Yahudi veya Müslüman kişinin, teröre benzer bir şiddet olayını dini açısından meşru ve makbul görebilmesi ihtimalidir.23
Mezhep ayrııncılığı: Hz. Peygamberin vefatından sonra, doğal olarak lylüslüınanların İslaın'ı anlaınalarında, muhtelif sebeplerle, yer yer farklılaşmalar ortaya çıkmıştır. Bu farklılaşmaların niteliği ve 'rengi belirgin bir hal alıp, kurumlaşmalar söz konusu olunca da, mezheplerden söz edilmeye başlanmıştır. Oysa, doğal olarak, her mezhebin Kur'an'a uygun olan ve olmayan görüş ve düşüncelerinin olması her zaman imkan dahilindedir. Mezheplerin, temelde, insanın sosyal bir varlık olmasından kayı1aldanan, doğal örgütlenme çabalarından başka bir şey olarak görülmemesi gerekir. Ne var ki, insanoğlunun, çoğu zaman araç-amaç kargaşasından pek yakasını kurtaramadığı bilinen bir husustur. Araç olan mezheplerin, çeşitli sebeplerle amaç l~onumuna yükseltilmesi, her ınezhebin, hatta her dini grubun kendisinin kurtuluşa ermiş fırka (fırka-i naciye) olduğunu iddia etmesi gibi bir sonuç doğurmuştur. Bunun anlamı, en azından rpezheplerin birtakım temel görüşlerinin de din gibi telaklci edilmesi ve dinin birtakım temel fonksiyonlarının mezheplere yüldenmesi demektir. Hiç kuşkusuz, her ınezhebin, İslam'la örtüşen yönü, mutlaka vardır. Ancak, hiçbir mezhep ya da mezhepler İslam'la asla özdeşleştirilemez. Mezhepler ve bütün dini gruplar, en ileri noktada, İslam'ın sadece bir tür anlaşılına biçimi olarak görülmelidir. Bu sebepten, mezheplerin dinle özdeşleştirilmesinin mümkün olamayacağı bir yana:, mezheplerin genel-geçer niteliidi kabul edilerek statik hale getirilmesi de mümkün değildir.24 Ancak hemen her dinde mezhep ayrın1Cllığının sosyal ve everensel barışı tehdit ettiğini görmekteyiz. Hıristiyan mezheplerinin bugün bir din gibi algılanması, Müslümanlıktaki bazen çok ileri giden mezhep ayrııncılığı sosyal ve evrensel barışı tehdit etmektedir. Mesela Türlciye'de Sünni-Alevi ayrııncılığı bunun en somut göstergelerinden biridir.
Dini Taassup: Taassup, aşırı taraftarlık, yanlışta ısrar etme, bir inanca, bir fıkı'e körü ki.irüne bağlanma olarak tarif edilmektedir. Taassubun ileri boyutla-
22 "Hürmetli aylar çıkınca, puta tapanları bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin; her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tövbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse yollarını serbest bırakın. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder." (Tevbe, 9/5).
23 Bkz. Yaran, s.54. 2'' Hasan Oııat, Tiirkiye'de Din Anlayışında Değişim Siireci, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2003, s.J29-130.
· 258 1 Dinln Dünya Barışına !<atkısı
ra ulaşması, inananları dini fanatizme götürür. Dini fanatizm, dini ya da din dı
şı her türlü hoşgörüsüzlüğü ifade eden bir kavramdır. Bir kimsenin ya da bir
grubun kendi din anlayışını tek doğru kabul ederek başkalarına dayatınaya ça
lışması, dinsel hoşgörünüı:ı önündeki en büyük engeldir.25 Türkiye'de yeterli ve doğru bir din eğitimi devlet eliyle verileınediğinde, insaİ1larıınız maalesef kendi dinini kendi imkanlarıyla öğrenmeye mecbur kalmış ve şu veya bunun pe
şinden gitmek zorunda bırakılmıştır. Dinini öğrenmek istediği kişiler fazla dini bilgileri olmayan çeşitli tarikat ve mezheplere mensup olan kişilerdir. Bunların her biri, kendi dar perspektiflerinden başka bir bakış açıları olmadığından, İslam .toplumun u küçük gruplarla birbirini düşman hale getirmiştir. Hem siyasi hem de dini anlamda "şucu" veya "bucu" adı altında dini gruplar çoğalmıştır. Bu çevreler, kendi aralarında cereyan eden bazı tartışmaların sonucunda kendileri gibi düşünmeyen diğer Müslümanları kafır, zındık, münafık vs. lakapları nihatlılda isnaf edebiliyorlar. Bir diğer tabide Müslümanı önce kafır ediyor, sonra cihad ilan ediyor. Muarızı da aynı şekilde davranınca aralarında kapanınası çok güç uçurumlar meydana geliyor. Tarikat ve cemaatlerin yanlış eğitim ve öğretimleri sonu.cu İslam'ın özü ve ruhu bazı gruplarda kaybolmuş ve İslam'ın beş şartı, tabiri caizse: 1) sakal bırakmak 2) şalvar giyınek 3) tak.keyle gezmek 4) hacı yağı sürünrnek 5) filan tarikatın üyesi olmak şeldine girmiştir.26
Bu bağlamda, dinin siyasallaştırmasını da yine sosyal ve everensel barışın önündeki bir engel olarak da görmek gerekir.
Nitelikli din eğitim-öğretiminin olmayışı: İslam Din Eğitimi'nin temelde ilcili bir amacı vardır: 1. Öğrenen, düşünen, araştıran, soran sorgulayan, doğru bilgi kayı1aldarına dayalı olarak kendini ve kültürünü inşa eden bireyler yetiştirmektir. Buna bilişsel hedefler denir. 2. İnsanı, Hz. Peygamberin ifadesiyle "mekarim-i ahlaka" ulaştırmaktır. Bu ise duyuşsal hedefleridir. Bunun bugünkü karşılığı ise evrensel ahiald ill<elere ulaşmış ve bunu içselleştirerek davranışa dönüştürmüş bireydir. Kur'an-ı Kerim'deld ayetleri incelediğimizde, insanın kendisine ve çevresine karşı ahlaki sorumlululdarından olan, adalet, kardeşlik, hoşgörü, bağışlama, alçakgönüllük vb. iyi ve övülen tutum ve davranışlardan, iftira, hased, bozgunculuk, çekememezlik, adam öldürmek, yalan söylemek vb.
kötü ve yerilen tutum ve davranışlar sosyal ve evrensel barışın teminini gerçekleştiren ahiald ilkelerdir.
Başlangıçta Müslümanlar Kur'an'dan aldıldan ilham ve teşvilde, bir mede-
25 Bu konuda bkz. Yılmaz, s.l 76-177. 26 Bkz. İsmail Yalat, "Çağdaş Problemler ve Inanç Buhranına Karşı Dini Yayınlar", I. Din Ş urası Tebliğ
ve Müzakereleri (1-5 Kasım 1993), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1995, s.421-422.
TebliOier ve MOzakereler 1 259
niyet oluşturmuşlardır. Elde ettiideri bilgileri kullanarak yeni bilgiler üretmişler, bunları problemlerinin çözümlerinde kullanmışlar ve bu bilginin dönüşüm ve üretimini sağlayabilmişlerdir. Ancak zamanla, din anlayışı, ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal vb. nedenlerle İslam eğitimi sadece daha öneelci bilgilerinin zihinsel olarak aktarılmasından ibaret olmuştur. Bilginin üretimi ve yaygınlaştırılması sadece bireysel çabalarla sınırlı kalmıştır. İslam eğitim kurumlarında, Kur'an ve Hadis referanslarını temel alarak değişen toplumsal, ekonomik, kültürel şartlar çerçevesinde yeniden bir üretime sokulamamıştır. Eğitim sadece ezberciliğe ve nalcilciliğe dayanmaya başlamıştır. Eğitimin amacı, Kur'an ve hadislerle bunların yorumlarının zihinsel olarak: bellenmesi; yöntemi ezber; değerlendirilmesi ise, öğrenilenlerin ayı1en tekrarlanmasıdır. İnananlar, ayetleri, . hadisleri, bunlarla ilgili yorumları sadece öğreniyorlardı. Fakat, bunların hayata aktarılması, bunlardan yeni bilgiler oluşturtJlarak bir bakış açısı geliştirilmesi .... söz konusu değildi. Yaygın eğitimde de ayıu husus söz konusudur.
3. TOPLUMSAL VE EVRENSEL BARIŞIN qERÇEKLEŞME YOLU: NITELIKLI DIN EGITIMI ve ÖGRETIMI
Eğitimde yeni yönelim; özgür ve yaratıcı düşüneeye sahip, bağımsız ancak değerleri öne çıkaran bir anlayıştır. Bu anlamda, evrensel ve entelektüel değerlerin yanında ulusal, yerel ve bireysel değerleri de içselleştirmiş nesiller yetiştirmek eğitim-öğretimin yeni hedefi olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitimin kali- . teli ve niteliidi olması; amaçlarına uygunluk, kullanıma uygunluk, eksiksiz üretim ve hedef kitlenin isteiderine uygunlulda değerlendirilir. Yine eğitimin kalitesi tarihsel olarak karakterize edilir, zamanla değişir, coğrafilc olarak farldılaşır ve insanlara ve insanların eğitimi nasıl algıladıldarına göre değişir., Eğitimde kalite, ancak, amaç ve işlevler yoluyla uygulamaya konulabilir. Eğitimin kalitesi, eğitimin amaç ve işlevlerini gerçekleştirme biçim ve derecesi ile belirlenir. Bu nedenle, eğitimin kalitesi; eğitimin amaç ve işlevlerinin ne olduğundan çok, bunların nasıl gerçeldeştiği ve ne derece gerçekleştiği ile ortaya konur. Çünkü; eğitimin amaçları, öğrenmenin beklenen etlcileridir. Öğrenmek eyleminden ne beldendiği önemlidir. Mesela, eğer resim ve müzik derslerinin amacı, çoculdarın bir müzik aletini çalmalarını sağlamak veya karşısına konulan bir nesnenin resmini yapmak ise veya okuma yazma öğretmek verilen bir yazının okunması veya söylenen bir sözün yazılması ise, bunlar sağlandığında eğitim kaliteli demektir. Ancak; çoculdar resim ve müzik·dersleri sonucunda, bir olaya güzel sanatların sağladığı bakış açılarından bakamıyorsa, güzellik ve incelik nitelilderin-. den nasibini almamış ise veya kendiliğinden bir şeyler okuma ve yazma ihtiyacı duyınuyor ise, okumayı ve yazmayı bir gereksinim olarak algılayamamış ise,
260 1 Dlnln Dünya Barışına Katkısı
eğitimin kalitesinden söz etmek asla mümkün değildir. Kaliteli eğitim, bu ikinci seçeneği gerçekleştiren eğitimdir.27 Yine eğitim kalitesi, okulun neyi gerçek.leştireceğini ortaya koymasıyla da doğru orantılıdır. Bu bağlamda din eğitiminin nitelikli olup olmadığı da bu kriterler çerçevesinde değerlendirilir. Eğer din eğitim-öğretiminin kalitesinden söz edilecekse, öncelikle islam dininin amaçlarının ve bu amaçların nasıl ve ne derece gerçeldeştiğinin belirlenmesi gerekmektedir.
Yukarıda İslam ve toplumsal barış ilişkisini incelerken İslam'ın en temel amacının Allah'la, kendisiyle, çevresiyle ve evrendeki bütün yaratılmışlarla ilişkilerinde toplumsal ve evrensel barışı esas alan bireylerden müteşekkil bir toplum oluşturmak olduğunu ifade etmiştik. O halde eğer toplumu oluşturan her birey, İslam dininin toplumsal ve evrensel barışayönelik öğretilerini sadece bilme değil, uygqJama olarak gerçeldeştirebiliyorsa o zaman nitelikli bir din eğitim-öğretiminden söz edilebilir .. Bu durumda din eğitimi süreci sağlıldı işliyor demektir. Ancak, insanlık, içinde yaşadığımız zaman diliminde, hem evrensel hem de ulusal çapta, tarihte hiç olmadığı kadar şiddet ve terörden bunalmıştır. Felluce'de, 8-9 yaşlanndaki minicik bir kız çocuğunun, koluna Amerikalı askerler tarafından kelepçe talulırken yüzünde donup kalan korku, sonsuza dek, bütün insanlığı rahatsız edecektir. Elinde sapanlada taş atmaya çalışırken, İsrailli askerleriri açtığı ateş sonucu vücudu paramparça olan bir arkadaşının ölümünü, ölümün anlamına en uzak olduğu bir yaşta algılamaya çalışan küçücük· Filistinli bir çocuğun göz bebelderinde birildp kalan korku, kin ve nefret, belld de İsrail'in kendisi ile birlikte bütün insanlığı felakete sürüldemesinde etldn olacak unsurların başında gelecektir. Ulusal düzeyde ise, aınaç değerleri unutup araç değerleri ortaya çıkaran bir toplum haline dönüştük. İslam dininin bizden istediği iyiiiiete yarışma, kötülükten kaçınma, yoksulu doyurma, namuslu olma, eınanete riayet etme, kul haldu, kardeşlik adalet, hoşgöri.i ve bağışlama gibi değerleri davranışta değil, artık sadece bilgi düzeyinde(!) kalmışsa, din eğitiminin ne kadar niteliidi olduğundan ve/veya toplumsal ve evrensel barışı tesis etmede ne kadar etldli olduğundan söz etmek mümkün değildir .. Diğer bir ifadeyle, gerçeldeştirilen din eğitim-öğretimi faaliyetleri amaca götürücü nitelikte değildir
. demektir. O zaman süreci yeniden gözden geçirmek gereldidir.
Bu tebliğ çerçevesinde din eğitim-öğretimi sürecinde yapılan yanlışlıldardan ayrıntılı olarak bahsetmeyeceğim. Bu ayrı bir araştırma konusudur. Ancak yapılan araştırmalar, sürecin çok sağlıldı işlemediği yönündedir. Süreci, düzenleyenden, süreçte verilen mesajın niteliğine ve veriliş biçimine kadar birçok eleş-
27Mehmet Durdu Karsh, Öğretmenlik Mesleğiııe Giriş, Öğreti Yayınları, 2. Baskı, Ankara 2004, s.21-22.
Tebli~ler ve Müzakereler 1 261
tiri yöneltilmektedir. Burada İslam dininin toplumsal ve evrensel barışayönelik amacının gerçekleşebilmesi için din eğitim-öğretimi sürecinde dikkat edilmesi gereken bazı temel parametrelerden bahsedilecek ve daha sonra "Nasıl Bir Din Öğretimi" sorusuna yönelik genel bir çerçeve çizilmeye çalışılacaktır.
Eğitimde önemli olan, istenilen amaçlara ulaşmaktır. Ancak bu amaçlara ulaşmak için süreçteld bütün unsurların bu amaçları gerçekleştirebilecek yeterliklere sahip olması gereldr. Mesela, mesajı iletenin önce mesajı iyi bilmesi, bunu ulaştıracağı kanallardan haberdar olması ve uygulayabilmesi ve süreci etldn yöntem ve telmiklerle değerlendirebilmesi gerekir. Yine, mesaj iyi kodlanmış ve alıcı tarafından da iyi çözümlenmelidir. Bu anlamda İslam dininin barışa yönelik öğretilerin ileten yani din görevlisi tarafından öncelikle iyi anlaşılmış olmalıdır. Mesajın hedef kitlenin özelliiderine uygun yöntem ve telmiklerle onların bütün farldılıldarı göz önüne alınarak iletilmesi de gereklidir. Bu çerçevede din eğitiminin, barışa katkı sağlayabilmesi için bu sürecin, bireyin barışsever kişiliğini, hoşgörü ve bağışlama becerisini geliştirici, yüksek bir güven kültürü ortaını oluşturucu, insan onuruna yaraşır bir hayat sürme ve bir arada yaşam:a tecrübesini kazandırıcı bir süreçte düzenlenınesi gereİdyor ki, toplumsal ve evrensel barışın tesisine katinda bulunabilsin.
Ancak bütün bunların üstünde, eğer din barışı ve uzlaşmayı ön görüyorsa din eğitim-öğretiminin bu amaca ulaşabilmesi, sevgi, saygı, hoşgörü, uzlaşma, bağışlama vb. kavramları dild<:ate alınası ve bireyde bunları beceri haline getirmesiyle mümkündür. Bunun için de din eğitiminin bu temel kavramlar üzerine oturtulması zorunluluk olmaktadır. Alman eğitimci Salzmann, "Nerede Hata Yaptılc" adlı ldtabında, "size çoculdarınızı dinsiz yapmanın üç yolunu gösteriyim mi? der ve şunları sıralar: 1. Onları Allah'la korkutun. 2. Onlara zorla dua ezberletin, ezberlemeyince döğün. 3. Din görevlilerinden v~ ahlaklı insanlardan bahsederken, çoculdara bunları kötüleyin. Çünkü onlar sizin kötülediğiniz lamseleri örnek almazlar demektedir.28 Salzman'ın bu ifadelerinden de anlaşılacağı üzere, din eğitiminin toplumsal barışa katkı sağlayabilmesi, öncelilde veren kimsenin bunu içselleştirmiş olmasına; verilen mesajın bunu gerçekleştirebilecek bir şekilde kodlanmasına; uygun yöntem ve teknİklerle verilmesine ve alıcının da bu mesajı amaca uygun bir şekilde çözüınleyebilmesine bağlıdır. Ancak buradaki esas nokta, dinin barışa katinda bulunabilmesi için, bu sürecin tamamen bir sevgi ve saygı üzerine kurulması ve bunun süreç içerisinde barışın temelini oluşturan temel unsurların hem ileten hem de iletilen tarafından yaşanması gereklidir. ·Burada bu konuda birçok söz söylemek mümkündür. An-
28 C. G. Salzmann, Nerede Hata Yaptık?, Eda Yayınları, 86-88.
262 1· Dinin Dünya Barışına Katkısı
cak bugüne kadar aslında pek de ihmal etmediğimiz din eğitiminin niçin önce kendimiz, ailemiz, çevremiz ve bütün insaniılda hem de bizi Yaratan'la karşılıklı bir "müsaleme" içinde olınadığımızı öğrencilerimle yaptığım bir araştırmada, onlardan birinin yazmış olduldarı bu konuda önemli ipuçları vermektedir. Öğrencimin yazdıkları aynen şunlardı:
"Hepimiz ailemizden küçük yaşlarımızda dini olduğu söylenen bilgiler öğreniriz. Çoğumuzunki birbirinin aynıdır. Allah seni yakar, böyle yapma Allah seni cehenneme atar ... ve buna benzer diğer örnelder ... Bunlar bana her anlatıldığında o kadar korkardım ki gece rüyamda kabuslar görür ağlayarak uyanırdım. Ailedeldler bunları camideki hocalardan öğrendiklerini söylerlerdi. Hocalar o zaman benim için büyük bir otoriteydi. Namaz kılacaksın denirdi ama niçin kılacağıın söylenmezdi. Küçük yaşlarıında kıldığıın namazları Allah beni yakınasın diye lqJıyorduın. Onu sevmek öğretilmeınişti. Bu düşüncelerle ilkokula başladım. Okuldald din kültürü dersitamamen teorik. Peygamberimizin mucizeleri, olağanüstülükleri anlatılıyor. Biz insanlara hiç benzemeyen, ·yemeyen, içmeyen, yalnızca ibadet eden biri olarak tanıdım Hz. Muhammed'i. O kadar yabancı gelirdi Id bana. Oysa oysa bana ilk olarak Allah sevgisi aşılansaydı, O'nun bizleri sevdiği söylenseydi şüphesiz biz de O'nu sevecektik, namazın şeldlsel boyutu değil de, niçin kılmam gerektiği söylenseydi namazı bıraktığım dönemleri belld de hiç yaşamayacaktım. Peygamberimizin mucizeleri değil, onun beşeri yanı, bizim gibi bir insan olduğu aniatılsaydı onu küçük yaşlarıından itibaren sevecek, kendime yalan bulacak ve örnek alacaktıın. Oysa anlatılanlara göre o örnek alınamazdı; çürikü olağanüstü özelliidere sahipti. Allah~ı sevmem, O'nun rahmet sahibi olduğunu anlamam, Peygamberimizi nasıl örnek alacağıını bilmem maalesef çok uzun zaman aldı. O yüzden bazı şeylere yıllarca geç kalmış olarak başladım. Bu da hem din, hem insanlık için büyük bit kayıp bence. Çünkü benim durumunda olan birçok insanın var olduğunu biliyor ve görüyorum. Dinin yaşanabilir olduğunu, bu dünyada yaşayacağımızı, dünyaya gönderiliş amacanızı bilen, bu hususta vahyi ve aklı kendimize rehber olarak almamız gerektiğinin gerçekten bilincinde olan, bunu yaşayan ve yaşatmak için çalışan din adamlarına ihtiyacımız var. Dediğim gibi bazı şeyleri anlamaya yıllar sonra başlarsınız geç kalmış olabilirsiniz. Çünkü zaman değerli ve çok çabuk geçiyor. Geriye dönüp baktığımda kaybettiğim değil, kazandığım şeyleri görmek isterim. Çünkü ben insanım ve eşref-i maklukatım. Yolduğum değil, varlığım insanlık için faydalı olsun isterim ... "
Yukarıda öğrencimin almış olduğu din eğitimi ile ilgili yazdıklarına ister katılalıın isterse katılmayalım. Bu türden örnekleri çağaltmak mümkündür. Elbette bu tür örnelderden yola çıkarak bir genelleme yapacak değilim. Ancak,
TebliQ\er ve MOzakereler 1 263
yukarıdaki ifadeler, din eğitiminin niteliği ile ilgili önemli ipuçlari vermektedir.
Üzerinde düşünülmesi gereken duygu ve düşüncelerdir. Ancak bugün Türki
ye'de ben din konusunda ciddi bir bilgi boşluğu olduğuna inanmıyorum. He
men herkes adam öldürmenin, gıybet ve koğuculuk yapmanın, başkasına zarar
vermenin iyi tutum ve davranışlar olmadığını bunların toplumsal barışı bozdu
ğunu, birlik ve beraberliğimizi zedelediğini bilir. Ancak bunları yapmaz. Yine namazın, orucun, haccın, zekatın insanın Allah'la ilişldsine sağladıklarının ve insan davranışiarına olumlu katkılarının farkında ve İslam dininin bizden iste
diklerini yaptığımız taktirde toplumun barış ve birlik içinde yaşayacağını da bilir. Ancak sadece bilir. O halde, eğer İslam dininin en temel amacı olan barışa ulaşmak veya katkısını sağlamak istiyorsak, din eğitim-öğretiminlizi yeniden·
gözden geçirmemiz gerekiyor demektir.
Bu konuda Sayın Mualla Selçuk'un geliştirmiş olduğu fikir ağacı bugün na
sıl bir din eğitim-öğretimi yapılması gerektiği konusunda en azından bazı temel ipuçları vermektedir. Selçuk'un "Nasıl Bir Din Öğretimi" sorusuna cevapola
rak oluşturduğu fildr ağacı şudur:
DU~Uncı:yc l!Utri)'ı:lc Ahiliki Olwın KllltUtı.!l Mirımı Snygı Sny{!l Suygı Snygı
Nasıl Bir Din Öğretimi-Fildr Ağacı29
29 Mualla Selçuk, "Din Öğretiminin Kurumsal Temelleri", Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, MEB Yayınları, İstanbul2000, s.! 4.
264 1 Dlnln DOnya Banşına Katkısı
Nasıl bir din öğretimi sorusunun cevabı olarak "fikir ağacı" incelendiği za
man ağacın köklerinde insana saygı, düşüneeye saygı, ahlaki olana saygı, hürriyete saygı olan bir din öğretimi vardır. Dild<.at edilirse buradaki temel kavram "saygı" dır. Saygı kelimesi burada, üzerinde düşünmek, tanımak, anlamak, sorgulamak ve değerlendirmek anlamlarında kullanılmaktadır. Saygının kişinin davranışında kendini gösteren bir yönü vardır. Saygı burada bir davranış türü, bir faaliyet olarak tanımlanmaktadır ve burada saygının eylem boyutu üzerinde durulmaktadır. Saygı duymak, düşünmeyi, tanımayı, anlamayı, sorgulamayı ve sonra bir değerlendirmeye gitmeyi gerektirmektedir. Peki din öğretiminde böyle bir yaklaşımın öğrenciye somut katkıları nelerdir? Fikir ağacına baktığımızda ağacın ürünleri olarak bazı kavramları görürüz. Bu kavramlar, kendi başına düşünme kabiliyeti, eleştirel zihniyet, seçme kabiliyeti, hayatın anlamını keşfetme ve inal!.flnı aklıyla bütünleştirme olarak sıralanıyor ve bunlar hedef kitlede hedeflediğimiz kabiliyetlerigösteriyor.
Yukarıda fikir ağacında vurgulanan temel esasları dikkate alan bir din eğitim-öğretimi İslam dininin özelde ulusal genelde evrensel barışın sağlanmasına yönelik katkılanna sağlayabilecek parametrdere sahiptir. Bu yaklaşım, sadece dini bilgileri ezberleyen ve tekrarlayan değil, ama bunları hoşgörü, bağışlamal bir arada yaşama, yardım, iyilil< vb. kavramlarla temellendirmiş ve davranışa dönüştürmüş bireylerin yetiştirilmesine zemin hazırlayacaktır.
İnsanoğlu, anlam arayışına cevap verecek, inanma ihtiyacını karşılayacak, bırsını dizginleyecek, açgözlülüğün zararlarını hiç olmazsa en aza indirecek, insan onurunu koruyacak, insanca yaşayabileceği çevreyi ve ortamı oluşturmasına katkıda bulunacak, sevginin, saygının ve hoşgörünün yaşam tarzı olarak algılandığı bir dünyada yaşamak istemektedir. İslam dini bu arayışa cevap verebilecek öğretiye sahiptir. Bu öğretinin temeli de tekrar tekrar belirttiğimiz üzere barıştır. Ancak bunun nitelikli bir din eğitim-öğretimi ile verilmesi gereldidir. Sadece hedeflerin belirlenmiş olması yeterli değildir. Bu hedeflere süreç içinde kiminle, nasıl ve hangi içerilde ulaşılacağı da önemlidir.