tasavvuf - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d121780/2003/2003_seyidoglub.pdf · bı; aşık Ömer,...
TRANSCRIPT
TASAVVUF KİTABI
Hazırlayan
Cemil ÇİFTÇİ
KiTABEVi
Diş Kirası Kitapları: 8
Kapak: Minyatür
İç Düzen: All-Graf
Baskı: Çalış Ofset
Cilt: Bayrak Matbaası
İstanbul, Kasım 2003
ISBN 975-6403-18-7
©KITABEVI Çatalçeşme Sk. No: 54/ A Cağaloğlu-ISTANBUL
Tel: (0212) 512 43 28 -511 21 43 • Faks: 513 77 26
~ Bilge Seyidoğlu
Halk Şairlerinde" TasavVııf . ~ .
. '
~ ürklerde ilk hciık şairlerinin riıadi beşinci yüzyılda· mevcut ·· (Q ~lduğunu biliyoruz. Atilla'nın ordusUnda şairler ve nuzıkacılar bulunurdu.
çin kaynaklan m~telif TÜr:t< boylan arasında şiir ve musikinin yaygıri.olduğunu yazar. Toplantıiarda Toy ve Şölen denilen ziyafetlerde, orduda ve Yuğ denilen matem merasimlerinde halk şairlerinin n:ı.ühim bir yeri vardır.
İslamiyetİn kabulünden sonra da halk şairleri ehemmiyetlerini . kaybetni.eri:rişlerdir. Gazneliler ve Katahanlılar devrinde Halk Edebiyalı'nın zengin'ömekleri olduğu anlaşılıyor. x:.c:xı ind yüzyıllarda Türk !1alk Şairlerinin bulunduğu kesindir. Bu devre ait bilgiler Divanü Lügat-i't Türk'de mevcuttur: Bu eserde Çuci adlı bir halk şairinin adı geçmektedir. Ayİıça Turfan kazılarında ele geçen Mani metinlei:inde de sekiz Türk şairinin dalıa adlan geçer. Bunlar: Aprınçur Tigin, Kül Tarkan, Sıngku Seli Tutung, Ki-Ki, Pratyaya-Şiri, Asıg Tu-tung, Çı.Suya Tutung ve Kalım Keyşi' dir. .
Tasavvufi halk şiiri bu yüzyılda Hor asan' da başlar. XI . yüzyılda Ferga~a' da, Buhara,-da şeyhler çoğ~Iır; şehirden şe~e il~hiler okuyarak dolaşan dervişler meydana. çikar. Türkler bu dervişleri eski ozanlara benzetirve onlara Ata veya Baba adını' verirlerdi; Azarbeycan, Anadolu, Kıpçak Türkleri arasında yüzyıllarca tesirini sürdürecek'derecede kuvvetli oh-ın ".Ahı:iı.et Yesevi" bunla.rııl en meşhurla-
. ·~dandır. Ahmet Yesevi, Hikme! adıyerilen şililerinde ahlakl-tasav. vufi fikirleri işleri:riş, bu fiki.J;ler halk arasında kolaylıkla yayılınıŞtır .
. -353-
----------------~~--------------Şürleri Divan-ı Hikmet adı albnda toplanmıştır. Ahmet Yesevi'nin hikmetlı.:!rinde kanşık sofiyane nazariyeler yoktur. Duygu halinde bir inanış mevcuttur.
Aşağıdaki Hikmet'te topraktan yaratılmış olan vücudun sükuna ermesi, vuslata ermesi için aslına dönmesi lazım geldiği, ancak o zaman huzur bulahileceği fikri işlenmiştir.
Başım tofrak, cismim tofrak, özüm tofrak Köydüm yandım bolalmadım hergiz apak Hak vaslıka yiter mendip ruhum müştak Zemzem bolup yir astıka kirdim riıine.
Bugünkü Türkçe'ye çevirirsek:
Başım toprak, cismim toprak, özüm topraktır. Yandım tutuştum, huzur ve sükun bulamadım. Hak visaline ·ermek isterim, ruhum ona müştaktır, Zemzem olup yer altına girdim işte.
XIII. yüzyılda Moğol istilasına maruz kalan Anadolu manevi desteğe muhtaçtı. Horasan'dan gelen Yesevi tarikatı mensuplan halk tarafından kurtancı olarak karşılandı. ''Horasan Erleri" denilen tarikat mensuplan Anadolu'nun muhtelif merkezlerine dağılarak tasavvuf fikirlerini yaydılar. Horasan Erenleri ile birlikte Anadolu'ya gelmiş olan Mevlana'nın etrafında da Mevlana· tekke ve Edebiyati teşekkül etti. Tekke edebiyatı ve şiiri Mevlana ve Yesevi ile başlamış oldu. Daha sonra Yeşevi'likten çıkan ve bu tarikata mensup olan dervişler Tasavvufi Halk Tekke Edebiyatını meydana getirdiler ve hece vezni ile şiirler söylediler. Diğerleri ise aruz vezni ile ıstılahlı bir dil kullanarak Divan Tekke Edebiyabnın kurulmasını sağladılar.
Tekke Halk Edebiyatının yam sıra XV. yüzyıldan itibaren saz şairlerine rastlıyoruz. Gelenek ancak XVII. yüzyılda teessüs etmeye başlar ve zamanımıza kadar gelir. Elimizde bu deviriere ait bol miktard~ malzeme vardır. Daha önceki deviriere ait malzeme yok denecek kadar azdır.
Şehir ve kasabalarda saz şairlerinin yetişmesini sağlayan her tabakaya mahsus kahvehaneler, bozahaneler ve daha sonra da mey-
-354-
----------------~~~---------------haneler vardı. Büyük kahvehanelerin bazılannda çalgı ve köçek takımlan da bulunurdu. Bu kahvehanelerin bazılan aşıkların toplanh yerleri idi. Saz şairleri belli mevsimlerde buralarda toplanır sazlarla şiirler terennüm ederlerdi. Memleketi dolaşan, zengin konaklannda misafir olan, panayırlarda geçici toplanh yerlerinde bulunan bilhassa Bektaşi Tekkelerini ziyaret eden bu aşıklar hükümetin kontrolü alhndaydılar. XVI. yüzyıld~ sonra Ozan kelimesi yerine aşık kelimesinin kullanılmış olması Tekke Halk edebiyalının tesiri alhnda kendisini gösterir. Şairler ilham kaynaklannın kudsi ve ilahi mhltiyetini göstermek için aşık unvanını kullann:lışlardır.
Türkçe yazan Tekke Halk şairleri şiirlerine ilahi, nefes adını vermişlerdir. Saz şairleri devrin modasmdan kurtulamayarak hepsi bir tarikata mensup idiler. Asker ocaklarında yetişen aşıklarm çoğu Bektaşi idi.
Aşık, halk arasmda umumiyetle sazşairlerin~ verilen bir isimdir. Yine halk arasmda dolaşan birçok menkabeler bunların maddi ve cismani aşktan manevi ve ruhani aşk derecesine yükseldiklerini, saz çalıp şiir söylemeyi de ilahi vasıtalarla, yani ya bir mürşidin, pirin yahut Hızır Peygamber'in rüyada veya hakikatte tecellisi ile öğrendiklerini anlahr. Bunlar hak aşıklandır ve ilham kaynakları ilahidir. Çok sefil bir hayat geçiren ve bundan dolayı medrese alimlerinin şiddetli hücumlarma uğrayan birtakım aşıklar hakkında bazan hayatlannda bazan ölümlerinden sonra menkabelerin teşekkül ettiğini, tarihi şahsiyetlerinin kutsallaşhrıldığını biliyoruz. Bütün bunlar aşıklarm bağlı bulunduklan tasavvuf tarikatlanyle ve bilhassa Bektaşilikle sıkı alakalarmdan dolayı meydana gelmiş düşüncelerdir.
Aşık tarzı XVITI. yüzyıldan XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar geçirdiği gelişmeyle halk edebiyalı unsurlannın yerini gittikçe Klasik Şiir unsurlan alır. Bu edebiyat hpkı Klasik Edebiyat gibi tekkeye, medreseye Ortaçağ İslam ideolojisini yaşatan eski müesseselere dayanıyordu. XIX. yüzyılın sonlarmda biraz canlandıktan sonra Cumhuriyet devrinde aşık tarzı geçmişe karışh.
Tekke Edebiyalının profan saz şairleri üzerindeki tesirine yüzyıllardan örnekler verecek olursak: XVII. yüzyılda Gevheri, Kati-
-355-
----------~--~~~----------~--bı; Aşık Ömer, Üsküdarl, XVTII. yüzyılda Aşık Halil~ Konya'lı · Şern'1 ve Kara Hamza, XIX. yüzyılda Seyram, Ali Bezli Deliktaşlı Ruhsati, Minhad, Sürnrnam, Dertli, Erzururnlu Ernrah gibi şairle-
. ri görebiliyoruz.
. Aşık tarzının üzerinde tekke halk edebiyabnın tesiri dışta ·zayıf bir boya mahiyetinde kalmış onun asıl ruhuna girernemiş profane rnahiyetini bozarnarnış, hayahn her günkü hadiselerine karşı olan derin. ve samimi alakasını kesernerniştir.
Aşağıda Tasavvl.ıfi Halk Tekke Edebiyalı şairlerinden öm~kler göreceğiz.
Tekrar Tekke Halk Edebiyahna dön~rsek bu edebiyahu en kuvvetli temsilcisi olarak Yunus Ernre'yi göıiirüz. Yunus'tan sonra gelen halk şairlerinin hemen hepsinde Yun~'un tesirini görniek müı:İı.kündür. Şiirlerinin çoğunu hece vezni ile yazmış olan Yunus, Vahdet-i Vücu4 felsefesini en güZel bir şekilde türkçe olarak anlatır:
Herşey vahdet aleminin ruhurundan ibarettir. Bana kesretten, çokluktan bahsetrneyin, der.
Dört kitabın ma'nisi tamamdır bir elifte Senelif dersin hoca ma'nisi ne demekt(r:
Aşağidaki şiir Yunus'tan alınmış, devir nazariyesinden izler ta.şırnaktadır. Devir nazariyesi Allah' tan insana ve insandan Allah' a doğru kat' edilen rnerhalelerle ilgili bir nazariyedir.
Adım adım ileri Beş alemden içen Onsekizbin hicabı Geçtim bir dağ içinde
Yetmişbin hicap geçtim Gizli perdeler açtım. Ol dost ile buluştum Gönlüm bir dağ içinde
-35ô~
~----------~~~~----~~------Gözler gibi görmedini Söz ile sözleşmeelim Musalayın münacaat Ettim bir dağ içinde
Gökler gibi gürledim Yeller gibi inledim Sular gibi çağladım
· Aletım bir dağ içinde •
Bir döşek döşemişler Nur ile bezemişler Dedim bu kimin ola Sordum bir dağ içinde
Aynlmadım pirimden Aynlmadım şeyhimden
Aşktan bir kadeh aldım İçtim bir dağ içinde;
Vardım ileri vardım Levhi elime aldım Ayetlerin okudum ~, Yazdım bir dağ içinde
Kalpterı büyük dağ olmaz Ol Allah' a doyulmaz Sohbetine kanılmaz. Erdim bir dağ içinde
Açtım Mekke kapısın Duydum ol dost kokusun Erenlerin hepisin Gördüm bir dağ içinde
Yunus aydur gezerim Dost ilidir pazanm Ol Allah'ın didan Gördüm bir dağ içinde
-357-
~--------------~~--------------(Bu şiirde en önemli nokta ''Kalpten büyük dağ olmaz" mısra
ında toplanmışhr. Burada "men, arefe hefsehu fakad arefe rab be" sözüne işaret edilmektedir. O da nefsini bilmek Rabbini bilmek anlamına gelir. Yunus bütün bir devri kalbinde birleştirmiş oluyor.)
xıv. yüzyılda iki büyük mutasavvıf halk şairi tanıyoruz. Sait Emre ve Aşık Paşa.
Sait Emre'nin elimizde pek az şüri vardır. Şiirleri Yunus tarzın-dadır. Aşağıdaki şiirinde aşk ateşiyle çektiklerini anlahr: '
Ayıdam göyne göyne Halimi döne döne Düştak aşkın oduna Canı gönül yana yana
.Aşk ateşine yanan ne olduğunu bilemez aklını deremez:
Ne olduk bilimeziz Bir yerde olımazız Aklımız deremeziz Ne diyelim sorana
Aşk yolunda tenden aynlıp birliğe kavuŞur:
Yarlık içre barıştık Kadimliğe karıştık
Koptuk tenden kavuştuk Said' e can olana
Mistik. bir terbiye ile yetişmiş olan Aşık Paşa Divan Edebiyalı ile Halk Edebiyalı'nın kesin çizgilerle birbirinden aynlınadığı XIV. yüzyılda her iki tarzda da şiirler yazmışhr. Tasavvuf nazariyelerini bildirmek maksadıyle yazdığı Garipname adlı mesnevisinin dışında Ta5avvufi Halk Edebiyahna uygun olarak yazdığı şiirleri bulunmaktadır.
-358-
--------------~~~--------------Aşağıdaki şür ayrılık acısını dile getirir:
Benden mi bana bu elem Aşktan mı yoksa derd ü gam Bunca belli cevr ü sitem Bilmem nedendir bilmezem
Canan olursa ger nihan Kalmaya tende zerre can B"uluban bu sözü ıyan Bilsem nedendir bilmezem
Aşkın yürekte yarası Pes olmuşarn avaresi Ya rab bu derdin çaresi Bilsem nedendir bilmezem
Daim dilefkdr olduğum Şuride vü zar olduğum Talib-i didar olduğum Bilsem nedendir bilmezem
Aşıkta bu hayret nedir Ma' şuktaki şevket nedir Derviş buna hikmet nedir Bilsem nedendir bilmezem.
XV. yüzyılın mutasavvıf halk şairleri olarak Kaygusuz Abdal, Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumi ve Kemal Üınıni'yi gösterebiliriz.
Kaygusuz Abdal hakkında bildiklerimiz menkabeden öğrendiğimiz kadardır. Menkabeye göre: Asıl adı Gaybi olan Kaygusuz birgün avianınaya çıkar. Bir geyiğe rastlar ve ok atar. Ok geyiğin koltuk altına saplanır ve yaralı geyik kaçar. Elmalı" da Abdal Musa'nın tekkesine ulaşır. Tekkeden içeri girer. Gaybi gelir, Abdal Musa' dan geyiği ister. Abdal Musa koltuğunun altından oku çıkarır, "Aradı-
-35.9-
--------~------~~~··------~--------ğın bu mu?" diye sor11r. Gaybi attığı oku tanır ve Abdal MuSa'nın müridi olur, Kaygusuz adını alıT.
Mısır' da bir tekke kurarak yolunu yayan Kaygusuz'un tekkesi halife makamı o ian dört Bektaşi tekkesinden biridir. Kaygusuz Abdal Bektaşi Halk Edebiyatının kurucusudur.
İnsan yaratıimışlann en azizidir. Bunun için kendini bilmek Allah'ıbilmek demektir, insanın yanında alemin bir haşhaş tanesi kadar bile kıymeti yoktur.
Bu adem dedikleri El ayakla baş değil Adem manaya derler Suret ile kaş değil
Gerçi et ü deridir Cümlenin serveridir Hakkın kudret sımdır Gayre bakmak hoş değil
Adem mana-yı mutlak Aderndedir nutk-ı hak Adernden gafil olma Nefsi de serkeş değil
Aderndedir külli hal , İlm ü hikmet güft ü kal Adem katında alem Dane-yi haşhaŞ değil
Kendi özünü bilen Maksudun bulan kişi Hakkı bilen doğrudur Yalancı kallaş değil
Elimizde ancak birkaç şiiri bulunan Hacı Bayram'ın Yunu:s Em-re yollında mutasavvıf bir halk şairi olduğunu anlıyoı;uz. ·
.-36'0-
insanda en kıymetli unsur gönüld'(ir. Çünkü didannı ancak gö- . nül görebilir. Gönül şehrinde herşey Allah'ın adını zikreder: ·
Çalab~m bir şar yaratmış İki cihan arasında Bakıcak didar görünür Ol şehrin kenaresinde
• Nagihan bir şara vardım · Ol şan yapılır gördüm
Ben dahi bile yapıldım Taş u toprak arasında
Şakirtleri taş yanarlar Yonup üstada sunarlar Mevla'nın adınanarlar
Taşın her bir paresinde ·
Şehirden oklar atılır İnip caniara batılır Ariflere söz satılır Ol şehrin bazaresinde
Şehir dediğim gönüldür Ne cahildir ne kamildir
. Aşıklar canı sebildir Ol şehrin kenaresinde.
Bu sözüm arifler anlar Cahiller işidip tanlar Hacı Bayram kendi hanlar O şehrin minaresinde
Hacı Bayram'ın tesiri altında yetişen Eşrefo~lu Rumi'nin şiirlerinde Yunus Emre tesiri görülür .
. -Jô1-
--------------~~~--------------Aşağıdaki şiirde Eşrefoğlu'nıin tasavvufi düşüncesini görüyo
ruz. Bu dünya geçicidir, bir tuzaktır. Ona aldanmamak lazımdır. Gerçek aşıklar bu tuzağa düşmezler. Dostun sırrına eren için iki dünyanın da hemmiyeti yoktur.
Bu dünyaya venne gönül Dünya sana kalır değil Dünya seven dost katına Yüz ağıyla varır değil
Bu dünyayı derip yığma Ahir koyup gitsen gerek Koyup gideceğin sanan Dünyayı devşirir değil
Bu dünyanın muhabbeti Sol ağulu bal gibidir Ağusun bilen ol bala Parmağını banar değil
Aşıkların gönlü kuşu Düşmez dünya tuzağına Gerçek eren bu dünyayı Hiç muhale alırdeğil
Bu dünyanın ?2hri katı Cana erer mazarratı Zehrini bilmeyen bunun Kendüyü sakınır değil
Eşrefoğlu Rumi sende Eğer şaha mahrem isen Himmetin gözüne kevneyn Zerre denlü gelir değil
XVI. yüzyılın mutasavvıf şairleri arasında Hatayi, Ahmet Sarhan, Üftade ve Ümmi Sinan bulunmaktadır.
-36'2-
~------------~~~--------------XVI. yüzyıl Klasik Türk Edebiyatının Azeri şivesi sanatkarlan
arasında yer alan Hatayı Türkçe ve halk şairleri geleneğine uyarak yazdığı şiirleriyle şöhret yapmışbr. Aşağıdaki dinl-sofiyane şiirinde, Hak yolunda yürürken pirleri Hatayi'ye nasihat ederler. Feyiz ve irfana ermek kolay değildir. Bu yolda yanıp pişmek, dünya gailelerinden uzaklaşmak lazımdır.
Vardım kırklar yaylasına
Gel berü hey can dediler • Yüz sürdüm ayaklarına
Gir işte meydan dediler
Kırklar bir yerde durdu[(ır Yerlerinden yer verdiler Meydana sofra serdiler Ellokmaya sun dediler
Erenler gönlü ganidir Yuduğu kalbi arıdır Gelişin kandan beridir Söyle ey ihvan dediler
Gir semaa bile oyna Silinsin pak olsun ayna Kırk yıl bir kazanda kayna Daha çiğsin yan dediler
Düşme dünya mihnetine Ttilib ol hak Hazretine Ab-ı kevser şerbetine Parmacığın ban dediler
Gördüğünü gözün ile Söyleme sen sözün ile Andan sonra bizim ile Ol sen de mihman dediler
-36'3-
--~----------~~~--------~~--. Şah' Hattiim nedir halin Dua edip kaldır elin Kesegör gıybetten dilin Cümlemiz yeksan dediler
XVI. yüzyılın kuvvetli mutasavvıf şairlerinden olan Alırnet Sarhan, Bayraınl tarikahnd<lJldır. Aşağıdaki ştirinde Allah' ı bilmek için kendi nefsini bilmek lazım geldiği anlatılmaktadır:
Görmeyen can Yusufun Ken'an'ı bilmez kandedir Öz vücudu Mısrı'nın sultanı bilmez kandedir
Cehd edip tavr-ı beşerden çıkmayan talip bugün Kaldı nisyan içre ol nisyanı bilmez kandedir
Cism· ü canın sımnı fehm etmeyen avareler Gerçi aşıktır veli canını bilmez kandedir
İçmeyen vuslat şarabın yar elinden her zaman Benzer ol mahiye kim ummanı bilmez kandedir
Sırr:-ı canı bilmeyip seyr eyleyen sergeşteler Devr eder devran ile, devranı bilmez kandedir
Müptela-yı aşk olup cananesini bilmeyen Derd ile dermandedir, dermanı bilmez kandedir
Can kulağıyle işit Ahmed Muhammed nutkudur Kendi nefsin bilmeyen Rahman'ı bilmez kandedir.
Yine XVI. yüzyılın mutasavvıf halk şairlerinden olan Ümmi Sinan, Yunus'un tesiri alhndadır.
Vahdet-i Vücıld'u öğrerılnek için bir mürşid'in irşadı lazımdır . . Mürşid yol gösterir. Kıymetli bir taşın değerinin ortaya çıkması için
sarraf lazınldır. Bir prnarın başında bir testi kırk yıl kalsa.kendiliğin-
-3ô4-
----------------~~~----------~~-· den dolmaz, onu dolduracak bir el lazımdır. Bunun gibi bir tarikata girip erenlerin sohbetinde bulunanlar yollaİmı bulurlar.
Erenlerin sohbeti . Eie giresi değil İkrar ile gelenler Mahrum kalası değil
İkrar gerek bir ere •Göz açıp didar göre. Sarraf gerek geuhere Nadan bilesi değil
Bir pınann başına Bir testiyi koysalar Kırk yıl anda durursa Kendi dalası değil
Ümmi Sinan yol ayan Oluptur belli beyan Dervişlik yolu hernan Tae u hırkası değil
XVTI. yüzyılın en mühim mutasavvıf şairleri arasında asnri başında Pir Sultan Abdal, Halveti Seyfullah, Niyazi-i MıSri, Hüda1, Kul Himmet ve Adem Dede'yi sayabiliriz. ·
Ha ya h hakkında elimizde pek az bilgi bulunan Pir Sultan Abdal, Alevi-Kızılbaş şairlerdendir. Aşağıda San Çiğdem adlı şiirirlde Pir Sultan'ın vahdet-i vücud'la ilgili görüşlerini görebiliriz. Kainatta
· .. her zerre Allah'ın adını zikreder.·San Çiğdem burada.hak yolunda bir dervişi temsil etmektedir: · ·
Sordum San Çiğdem' e Sen nerede kışl~rsın Ne sorarsın hey derviş Yer altında kışlarıtn
-:Jô5-·
------------~~~~--------------Sordum San Çiğdern' e Anan baban var mıdır Ne sorarsın hey derviş Anam yer babam yağmur
Sordum San Çiğdern' e Yer altında ne yersin Ne sorarsın hey derviş Kudret Zakması yerim
Sordum San Çiğdern' e Asacığı elinde Hak keliimı dilinde Çiğdernde dervişlik var
Sordum San Çiğdern' e Senin benzin ne san Ne sorarsın hey derviş Hak korkusun çekerim
Pir Sultanım erlerle Yüzü dolu nurlarla Ak sakallı pirlerle Çiğdernde dervişlik var
Pir Sultan' m dervişlerinden olan Kul HimmetAlevi-Bektaşi edebiyatının kuvvetli şairlerindendir. XVII. yüzyılda yaşadığı tahmin . edilmektedir.
Kul Himmet de bu dünyanın geçici olduğunu, bu dünyada geçen ömre yazık olduğunu söyler. Gayesi ummana dalıp hakka ulaşmakhr:
Seyyah olup şu filernigezerim Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kendi efkdrımca okur yazarım Bir dost bulmnadım gün akşam oldu
-36'6'-
----------------~~~---------------
•
İki elim gitmez oldu yüzümden Ah ettikçe yaşlar gelir gözümden Kusurumu gördüm kendi özümden Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Bozuk şu dünyanın temeli bozuk Tükendi daneler kalmadı azık Yazıktır şu geçen örnüre yazık Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kul Himmet üstadım ummana dalarn Gidenler gelmedi bir haber alam Abdal oldum şal giyindim bir zaman Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Halvetiye tarikahnın Mısriyye kolunu kurar. Malatyalı Niyazi-i Mısri XVII. yüzyılın en kuvvetli mutasavvıf şairlerindendir.
Niyazi-i Mısri dostu her yerde arar sonunda aradığını kendisinde bulur:
Bakup cemal-i yare Çağınnm dost dost Dil oldu pare pare Çağınnm dost dost
Aşkın ile dolmuşum Zühdümü yanılmışım Mest-i müdarn olmuşum Çağınnm dost dost
Mescid ü meyhanede Hanede viranede Kabede puthanede Çağınnm dost dost
-9ô7-
--------------~~~--------------Sular gibi çağ çağ· Dolaşınm dağ dağ
Hayran bana: sayru sağ Çağırmm dost dost
Dünya gamından geçüp Yokluğa kanat açup
·• Aşk ile daim uçup. Çağınnm dost dost ,
Aradığım candadır . Carida ve· hem tendedir Bilir iken bendedir Çağınnm dost dost
Derya olunca nefes Paralanınca kafes Ta kesilince bil ses Çağıntım dost dost
Gökler gibi dönerim Gün gibi dolanınm Devr ile eğlenirim Çağınrim dost dost
Geldim o dost" ilinden Ko ka ko ka gülünden · ·Niyazi'nin dilinden· Çağınrim dost dost .
Yunus Emre'nin tesiri XVIII. yüzyılda da devam eder. Bu yüzyıl~ da yetişen mutasavvıf şairler daha çok aruz vezni ile yazmışlardır. Bu yüzyılda Üsküdaı'lı Zekayi, İzmiı'li Selfuni, Cemali Kaygulu birer divan meydana getlımişlerdir. Bu devrin en meşhur mutasavvıf şairi :Edilne' de yerleşmiş olan Gülşeni Şey hi Sezai' dir (ölm. 1738). Şiirlerinin büyük bir kısinı aruz vezni ile yazılmıştır.
-.Jô8-
----------------~~~------~-------Aşağıdaki ilahide Hüsn ü Mutlak' ın her zerred e tecelli ettiği gö-
rüşü anlatılmaktadır: ·
Nedir bu katreZerde bahr-i umman olduğun cana Nedir bu zerrelerde şems-i taban olduğun cana
Çü sensin zahir ü batın hakikatte olan mevcud Nedir bu naleş-ı gı1nagunda pinhan olfiuğun cana
Demişsin gönnedi kimse beni bu alem içinde Nedir ya bunca yüzden yine seyran olduğun cana
Esir-i derd ü mihnet eyledim dersin ebed çi{n kim Nedir yine gönül derdine dennan olduğun cana
Mekfinlardan miinezzehdir senin ziit-ı şerifin çün Nedir bu kalb-i viranımda mihman olduğun cana
Seni dersin Sezai nar-ı hecr ile edem suziin Nedir yine benimle bende her an olduğun cana
XIX. yüzyılda mutasavvıf şairler arasında Kuddusi, Nigari, Türab!, Harabi. en kuvvetlilerindendir. Kuddusi, Nakşibendi ve Ka din tarikatlerine girmiştir. Bir divanı bu.]unmaktadi..r.
Aşağıdaki ilahi de bütün yaratıklarla birlikte Kuddusi ism-i azamı zikretrriektedir:
Mest ü hayranım Zar u giryanım Her dem lisanım Hu demek ister
Gözümde yaşlar Akmaya başlar Cümle kurt kuşlar Hu demek ister
-.Jô.9-
~ Pendimi tut gel Bir ere ver el Özlemeden evvel Hu demek ister
Gece ol kaim Gündüzün saim Ehl-i hak daim Hu demek ister
Gezme yabanda Bul hakkı sende Olmağa bende Hu demek ister
Gayriyi koyan Kalbini yuyan Aşıkım diyen Hu demek ister
Terk et sivayı Olma mürayi Seven Hüdayı Hu demek ister
İrfan istiyen İhsan istiyen Canan istiy~ H u demek ister
Ol nefse malik Olmagıl halik Sıdk ile stilik H u demek ister
İns cin melekler Yerler Jelekler Suda semekler Hu demek ister
-370-
--------------~~~~------------Hu ism-i azam Ha· hu de hacarn Kuddusf her dem Hu demek ister
Bir Bektaşi Şeyhi olan Türabi'nin aruz vezni ile yazdığı şililerini ihtiva eden divanı vardır. Ancak Tür~bi ·hece vezni ile yazdığı ilahi ve nefeslerinde güzelliğe erişebilmiştir.
~u dünya geçicidir herşey fanidir, erenlerin yolunda yan bulmak esastır:
Gel gönül gidelim aşk ellerine, Maksudun yar ise bir tane yeter Fikir kıl ettiğin arnellerine Hevti-yı cerh ile efsane yeter
Meyl-i dünya için gel olma bed-niim Kim aldı [elekten muradınca kiim Ölüm var mı yok mu tihir-ül-encariı Vakit geçirmeye virane yeter
Beyhude işlerin terk eyle mutlak Külli men aleyha fan dedi hak (herşey fanidir) Cihan baki değil hikmetine bak Bu bir söz arife burhana yeter
Türabf gel özün payimtil eyle Rtıh-ı erenlerle kesb-i htil eyle Bu ftini dünyayı bir hayal eyle Geçen geçti gelen nişane yeter
Harabi son devir Bektaşi şairlerinin en kuvvetlilerindendir.
Kainatta Allah'tan başka hiçbir şey yoktur. Herşeyi yaratan odur ve tektir. Allah ol dediği için kainat olmuştur:
-:171-
--------------~~~--------------Ya Rab .senin·mekanın yok Yatağın yok yorganın yok Hem dinzn hem imanın yok Her bir şeyden münezzehsin
· Sesin çıkmaz avazın yok Abdestin yok namazın yok . Hiçbir yere niyazın yok "Kul hüvella hu ahad" sin
Kapın büyük açan yoktur Seni kapıp kaçan yoktur Anan yoktur baban yoktur Ya Rab Allahüssamed'sin
Elmasın yok boncuğun yok Aban keben kocuğun yok Kann kızın çocuğun yok Lemyelid ve Lemyuledsin
Her bir şeye kudretin var Akla sığmaz hikmeti?t var Yetmişiki milletin var Sen Halldk-ı künfekansın
Derya senin sahra senin Dünya senin- ukba senin Bu görünen eşya senin Ve lemyekun lehu küfuen ahadsin
Sağın da var solun da var Eğri doğru yolun da var Bir Harabi kulun da var Sen Hal~ak-ı künfekansın
Netice olarak : Ort.a-Asya' da Ahmet Yesevi ile başlayan Tasavvufi Halk Edebi ya h Anadolu' da büyük bir gelişme göstermiş XI.
-372-
----------------~~~· ----------------yüzyıldan itibaren devam eden akınlar ve muhaceretlerle birçok azanlar ve dervişler Anadolu'ya girmiş, tasavvufi fikirler Osmanlı imparatorluğunun her sahasına yayılmıştır. İşte bu dini ve tasavvufi zemin üzerinde XIII. yüzyılda iki büyük şahsiyet Mevlana ve Yunus Emre yetişir. Bu şahsiyetlerin hem geniş halk kitleleri üzerinde hem de kendilerinden soma gelen şairler üzerinde büyük tesirleri görülür. Bu devirde kurulan tekkelerde Şeyhler ve dervişler tasavvuf fikirlerini sistemli bir şekilde yayar lar. Bu fikirlerlu tesiri ile Tekke şij.ri ve Tekke Edebiyah meydana gelir. XVIII. yüzyıldan XX. yüzyılın başlarına kadar tasavvuftan doğan tarikatların şairleri Mevlana-Yunus Emre zemini üzerinde zengin bir edebiyat meydana getirirler. XV. yüzyıla kadar Ozan denilen şaiı:lere XV. yüzyıldan itibaren tasavvuf tesiri ile aşık adı verilir. XIII. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar bir taraftan Tekke Edebiyalının tesiri ile yukarıda şiirlerinden örnekler gördüğümüz Tekke Halk Şairleri yetişirken bir taraftan da yine bu edebiyattan az çok tesirler alan profan şairler yetişir. Fakat bu tesir şiirlerin ruhuna işliyememiş dışta bir boya mahiyetinde kalmıştır. Bu şairlerin şiirlennde tasavvuf ıstılahiarı erimemiş bir halde bulunur.
XX. yüzyıla kadar halk şairlerinde tasavvuf yukarıda genel karakterlerini gösterdiğimiz gibidir. XX. yüzyıl henüz tamamlanmamış olduğu için bu devir hakkında karar vermek için vaktin henüz erken olduğu kanaatindeyiz.
(Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmalan Dergisi II,· Prof. Dr. Harun Tolasa Özel sayısı, İzmir 1983)
-.!17.!/-