the pala 41.sayı

28
The PALA Yıl: 5 Sayı: 41 NİSAN 2013 GÖLGESİZ YAŞAM: AKADEMİK HAYATTA DÜRÜSTLÜK YURT DIŞI EĞİTİM KROKİLERİ FİDAN DİKİMİ OKULDAN HABERLER 18 MART SEFİLLER MÜZİKALİ RAP SALT GALATA TOPKAPI SARAYI MUN KULÜBÜMÜZ “NHSMUN (NEW YORK HIGH SCHOOLS MODEL UNİTED NATION) ’13”TE

Upload: fmv-isik-okullari

Post on 11-Mar-2016

229 views

Category:

Documents


9 download

DESCRIPTION

The PALA 41.Sayı

TRANSCRIPT

Page 1: The PALA 41.Sayı

T h e PA L A Yıl: 5 Sayı: 41 NİSAN 2013

GÖLGESİZ YAŞAM: AKADEMİK HAYATTA DÜRÜSTLÜK

YURT DIŞI EĞİTİM KROKİLERİ

FİDAN DİKİMİ

OKULDAN HABERLER

18 MART

SEFİLLER MÜZİKALİ

RAP

SALT GALATA

TOPKAPI SARAYI

MUN KULÜBÜMÜZ “NHSMUN (NEW YORK HIGH

SCHOOLS MODEL UNİTED NATION) ’13”TE

Page 2: The PALA 41.Sayı

Sorumlu Müdür Yardımcısı

Hakan KULABER

Sorumlu Öğretmenler

Zafer YAZ

Şahika PAT

Editör

Ege KESKİN

Web Yayım

Serkan YAMAN

Berna HAMARAT KAYA

İllüstrasyon

Zafer YAZ

Fotoğraf

Elif ABACI

Merhaba Sevgili The PALA Okuyucuları,

Bu sayımız dopdolunun da ötesinde gerçekten... İçinde yok yok. Akademik dürüstlük,

fidan dikimi, yurt dışı eğitimi için ipuçları, MUN Amerika, Sefiller Müzikali, RAP, ser-

giler, yarışmalar, geziler ve daha neler neler... Hepsi sizleri bekliyor.

Keyifle okumanız dileğiyle...

S A Y F A 2

Ege KESKİN

EDİTÖRDEN

Dizgi

Zafer YAZ

Baskı & Cilt

Şevki SÜTÇÜ

Renkli Basım

Nuri ÇEVİK

Düzeltmen

Zafer YAZ

Mizan COŞKUN ÖZGÜR

E-Mail:

[email protected]

Büyükdere Cad. No: 192 / 3

Maslak / İSTANBUL

Tel: 0212 286 11 30

Fax: 0212 276 40 58

Okul Gazetesi The PALA

(The Press Association of Lycee Attiudes)

İmtiyaz Sahibi Ömer ORHAN

Page 3: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 3

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof.

Dr. Emrah Cengiz ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fa-

kültesi İşletme Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Selim Ya-

zıcı 18.02.2013 tarihinde okulumuza gelerek 10 ve 11. sınıf

öğrencilerine “Gölgesiz Bir Yaşam” başlıklı konferansı sun-

muşlardır. Bu konferansın amacı; öğrencilerin, akademik ya-

şamında ortaya çıkabilecek ve onları daha sonra bir gölge gibi

takip edecek olumsuz davranışlar konusuna dikkatlerini çeke-

bilmek ve dürüst bir akademik yaşamda sahip olmaları gereken

erdemli yaşam tarzının ip uçları hakkında farkındalık yarat-

maktır.

Öğrencilerin akademik yaşamlarında bağımsız ve sorumlu bireyler olabilmelerini hedef alan konferansta,

öğrencilik yaşamının başından sonuna kadar bu bilincin devam etmesi gerektiğinin üzerinde hassasiyetle

durulmuştur. Bu bilincin oluşmasında akademik ortamın önemi vurgulanırken diğer taraftan akademik

yaşam süreci içinde öğrencileri etkileyebilecek birçok olumsuz faktörün bulunmasının kaçınılmaz olduğu

da belirtilmiştir.

GÖLGESİZ YAŞAM: AKADEMİK HAYATTA DÜRÜSTLÜK

Konferansta yer alan alt başlıklar şöyledir:

Daralan Gençler ve Yılmayan Öğretmenler: Akademik Yaşam ve Sorumluluklar

• Ben Ezik miyim? Doğru İnsan Yaklaşımı!

• Kopya Çekmek: Sancılı Süreç

• Bilgisayar Mucizesi: Akademik Hayatta Sahtecilik, Dolandırıcılık

• Ben Arkadaşımı Satmam: Yardım ve Yataklık

• Cut, Copy, Paste Gençliği: Bilimsel Yazım ve Dürüstlük

Jenny CHAVUSH

IB Koordinatörü

Page 4: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 4

04-08 Mart 2013 tarihleri arasında, 12. sınıf öğrencilerine, “YGS’ye Doğru Öneriler ve Önemli Tarih-

ler” konulu seminer düzenlenmiştir.

11 Mart 2013 tarihinde 12. sınıf velilerine, “YGS’ye Doğru Öneriler ve Önemli Tarihler” konulu semi-

ner düzenlenmiştir.

2012 - 2013 Eğitim - Öğretim Yılı Ana-Baba Okulu’nun “Zararlı Alışkanlıklar ve Bağımlılık (Madde,

Sigara, Alkol, İnternet vb.)” konulu beşinci oturumu 26 Mart 2013 Salı günü gerçekleştirilmiştir.

Gülin ŞEKERCİ

İstanbul Teknik Üniversitesi tanıtım gezisi 11. sınıf öğrencileriyle 26 Mart 2013 Salı günü gerçekleştirilmiştir.

18-21 Mart 2013 tarihlerinde, Hazır-

lık ve 9. sınıf öğrencilerine, “Madde

Kullanımı ve Bağımlılığın Zarar-

ları” konulu seminer düzenlenmiş-

tir.

Page 5: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 5

Tuğba ELTER

“Robers Cave’de ne?” mi diyorsunuz? Robers Cave

Oklahoma’da bir milli park. Bu milli parkta 59 yıl ön-

ce bir Türk, Muzaffer Şerif, çok önemli bir deney ger-

çekleştirdi. Deney için 24 genç öğrenci, ıssız bir yaz

kampında birkaç ay geçirmeleri için bir araya getirildi-

ler. Hepsinin benzer geçmişleri ve ilgi alanları olması-

na dikkat edilmişti. Ders notları da aşağı yukarı aynı

seviyedeydi. Bu öğrenciler on ikişer kişilik iki gruba

ayrıldılar. İki grup da diğer grubun varlığından haber-

sizdi. Kaldıkları yerler birbirine epey uzak olduğu için

kimse diğer gruptaki deneklerle karşılaşmadı. Günler

geçtikçe iki grubun üyeleri de kendi içlerinde bir hiye-

rarşi oluşturmuş ve doğal bir şekilde astlar ve üstler

belirlenmişti. Astlar üstlere koşulsuz itaat ederken,

üstler onlara emir vermekten hatta zaman zaman sert

davranmaktan çekinmez olmuştu. Kendi içinde tanışan

ve kaynaşan gruplar bir süre sonra karşılaştırıldı. “Çatışmanın doğuşu” adını taşıyan ikinci aşamada öğrenciler tıpkı

sıradan izci kamplarında olduğu gibi, çeşitli spor ve eğlence dallarında yarışacaktı. Şaşırtıcı olan şey, istisnasız bü-

tün öğrencilerin öteki grubun mensuplarına düşmanca davranması oldu. Yarışmalar sırasında durum iyice kötüleşti.

Herkes normal hayattakinden çok daha iyi performans gösteriyordu, sanki bu yaz kampında başarılı olmak bir ölüm

kalım meselesiymiş gibi... İkincisi, karşı gruptakilere zarar vermek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlardı. Zamanla o

kadar ileri gittiler ve tehlike sinyalleri vermeye başladılar ki, bu noktada hemen deneyin son aşamasına geçildi. Bu

aşamada 2 grubun çıkarlarını da ilgilendiren ortak hedefler belirledi. Öğrencilere gene birtakım görevler veriliyordu

ama rekabet ortadan kaldırılmıştı. Bir grup için başarı olan şey öteki için başarısızlık hâlini almadığında huzur niha-

yet sağlandı. Şerif ve yanında görev yapanlar kampın yegâne su kaynağını kullanılmaz hâle getirdiler. Bu, iki tarafın

da sorunuydu. Öğrenciler bu sorunu kafa kafaya vererek çözmeyi bir süre sonra başardı. Hatta işler o derece yoluna

girdi ki dönüş yolunda aynı otobüse binmekte ısrar bile ettiler.

Robbers Cave deneyi aslında Henri Tajfel ve John Turner tarafından

1970'lerin ortalarında geliştirilmiş olan Sosyal Kimlik Kuramından yola

çıkmıştır. Bu kurama göre insanlarda, gruplara ayrılma ve kendi grubunu

diğer gruplardan daha üstün olarak algılama yönünde bir eğilim vardır.

Kendini değerli hissetmek isteyen insan, ait olduğu gruba kendini mal

eder. Grubun değerlerini ve davranış biçimini kendisi ile bütünleştirir ve

aşırı-sorgusuz bir biçimde benimseyebilir. Bu deneyde de insanoğlunun

benimsediği sosyal kimlik altında davranışlarının ne derece şekil alabilece-

ğini ve ayrıca bir sosyal grubun davranışlarının niyet etmiş bir güç tarafın-

dan yönetilebileceğini, farklı gruplar arasında düşmanlığın nasıl büyük bir

hızla büyütülüp savaşa dönüştürülebileceğini çok açık bir biçimde gösteril-

mektedir. Ayrıca grup ya da grupların ayrıştırılmasının, ötekileştirmenin

uygulanacak birtakım stratejik yöntemlerle mümkün olduğu gibi grupların

birbiriyle kaynaştırılması uzlaşma, barış ve uyumun formüllerini de göster-

mektedir. Bilgi güçtür. Gücü iyi yönde de kötü yönde de kullanabilir insa-

noğlu. Sizi kendi aklınızın gücünün yönlendirip yönlendirmediğini iyi dü-

şünmelisiniz.

ROBBERS CAVE

Page 6: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 6

BENİM BAHARIM!..

Kışın bütün soğukluğu hepimizi bu sene epey üşüt-

tü mü dersiniz? Bu kış sizler için nasıl geçti bilemi-

yorum fakat tek bildiğim ben artık o pembe, beyaz,

mavi, mor rengârenk çiçekleri seyre dalmak istiyo-

rum. Saatlerce onlara bakıp baharın gelişini kutla-

mak istiyorum. Bahar bu yıl sanki bizimle oyun

oynuyor. Bir ısınıyoruz bir üşüyoruz. Hiç gelmeye-

cekmiş gibi gözüküyor fakat biz geldiğinin farkında

bile değiliz. Baharı ya hızlı yaşar yaza geçersiniz ya

da yavaş yavaş tüm güzelliklerinin içinizi sarmasına

izin vererek yaşarsınız. Bahar bir anlamda hayat

değil midir aslında? Kış, hayatımızın sert geçen,

soğuk dönemleriyken yaz, sıcaklığa bürünmüş kara

kuru bir çocuk... Peki, bu bahar da kim? Kış ve yaz

arasında sıkışıp kalmış mı? Baharın en güzel yanı

içine her şeyi alıyor olmasıdır. İnsanı soğuk bir ruh

hâlinden sıcak bir ruh hâline uğurlayan tatlı bir ha-

berci veya kuşların cıvıltılarıyla insanın kulağına

şarkılar fısıldayan bir müzisyen... İnsan mevsimler

geçerken, saatleri tüketirken, dakikalar bir bir biti-

verirken hiç fark etmiyor ki yaşamamış birçok yaşa-

mak istediğini, gerçekleştirememiş istediği hayalle-

rini... Durup kendi kendine ne kadar yol aldım diye-

meyecek kadar, mevsimlerin geçişini unutacak ka-

dar meşgul olduk hepimiz? Birbirimizi unuttuğumuz

yetmiyormuş gibi hayallerimizi de unutur oluyoruz.

Aslında bize hayallerimizi hatırlatacak mevsimleri ne-

den yok sayıyoruz? Bugün baharın gelmesini kalbimin

en derininden kucaklıyorum. Bahar mutluluğu çağrıştı-

rıyor bu yıl bana. Yeni gelen umutlarımı, gerçekleştire-

ceğim hayallerimi... Kışın üzerimizde bıraktığı yorgun-

luk yüzünden bahara sırtınızı dönmeyin. Bu yılki baha-

rın size mutluluk getireceğine inanın. Dallarında tomur-

cuklar açan minik çiçeklerin dünyaya gözlerini açması

kadar biz de hayat doluyoruz. Evinizin penceresinden

baktığınız zaman gözlerinizi tabiata çevirin, unuttuğu-

nuz bütün güzellikleri kucakladığınız zaman mevsimler

size yaşadığınız hayat kadar anlamlı ve güzel gelecek.

Bazen mutlu olmanız için birine ihtiyacınız yoktur. Ba-

zen sadece doğaya bakıp her şeyin ne kadar mükemmel

olduğunu ve size sunulduğunu hissedip sevinebilirsiniz.

Gülümsemesini görmek istediğiniz her şey size güler,

unutmayın... Bu baharı benim sevdiğim kadar sevin,

tüm umutlarınızı onunla paylaşın size yardım edecektir.

Çünkü bahar yeniliklerin habercisidir. Herkese mutlu

baharlar dilerim..

İdil ARAT

Page 7: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 7

Bu yazı ABD ve Kanada’da akademik odaklı lisans eğitimi görmek isteyenlere hitaben kaleme alınmıştır. Bu yazının de-

vamını okumaya zahmet etmek için en azından dünyada ilk 200’de olan bir eğitim kurumu hedeflenmelidir. Aslında

ABD’de okumak çok kolaydır, tek ihtiyacınız senelik yaklaşık 50 bin doları karşılayacak bir finansördür. Eğer gittiğiniz

okulun pek de bir önemi yoksa amaç yurt dışında okudum demek veya Türkiye’de okul kazanamayacağım, bari yurt dı-

şında lisans eğitimi alayım ise bu yazı ile hiç vakit kaybetmeyin.

Yurt dışında eğitim (ABD ve Kanada) ülkemizden tamamen farklıdır. Farklı kazanım hedefleri olduğu için öğrenciden

beklentiler de farklıdır. Yurt dışında iyi bir üniversite kazanmanın temel şartı ise bu farklılığı önceden görmek ve buna

uyum sağlamaktır. Her işte olduğu gibi erken kalkan her zaman çok yol alır. Bu işe kalkışmak için en uygun zaman 10.

sınıfın ikinci yarısıdır. 10. sınıfın ikinci yarısında bilgi toplanır. 11. sınıf, sınavlara girmekle geçer, 12. sınıfın ilk döne-

minde başvurular gerçekleştirilir ve ikinci dönem sonuçlar elinize ulaşır.

Tam bu noktada önemli bir yol ayrımının farkına varmalısınız. Yurt dışında okumak istiyorsanız yapacağınız çalışma bu

hedefe yönelik olacaktır. Bu hedefe yürürseniz aynı zamanda başka bir hedef olan Türk üniversitelerini kazanma şansınızı

zora sokmuş olursunuz. Aynı anda ikisine birden hazırlanmak öğrenci için yüksek bir iş hacmi demektir. Altından kalkma

ihtimali doğal olarak vardır ama her zaman tek bir hedefe kilitlenmek daha faydalıdır.

Yukarıda belirtilen en önemli kazanım hedefi farklılığı, öğrenciden sınıf dışı

(müfredat dışı) aktiviteler istenmesidir. Yurt dışında okumak sadece birkaç sınava

girmekten ibaret değildir (SAT, TOEFL, IELTS...) kendinizi ortaya koymanız

gerekir. Kişinin kendini ifade ettiği en iyi yol ise yaptıklarıdır. Müziğe, resme,

spora; biyoloji, kimyaya vb. ilginizi, üniversitelere göstermeniz beklenir. Sınavlar-

dan alacağınız herhangi bir puan iyi bir üniversiteye gideceğiniz anlamına gelmez.

Yurt dışındaki üniversiteler sizi kabul etmek için birkaç haneli sayılardan çok kim

olduğunuza önem verir. Yukarıda sayılmış sınavların önemi yadsınamayacağı

gibi Türk sınav sisteminden farklı olarak onlar büyük resmin kendisi değil parça-

larıdır.

Bu temel bilgilerden sonra ise hâlen kişinin kendisine sorması gereken sorular

vardır. Tek başıma yabancı bir memlekette yaşayabilir miyim? Kendime yetebilir

miyim? Başka bir kültüre uyum sağlayabilir miyim? Ülkeme geri dönmeyi istiyor

muyum? Neden yurt dışında okumak hatta neden üniversiteye gitmek istiyorum? Belki de en can alıcı soru ise bu eğitimi

maddi olarak karşılayabilir miyim?

Amerika ve Kanada’da binlerce üniversite bulunmaktadır ama maddi engellerle

karşılaşıldığında bu sayı aniden düşmeye başlar. Neredeyse hiçbir devlet üniversite-

si yabancı öğrencilere burs vermez (akademik başarı bursu) ve veren özel üniversite

sayısı ise azdır. Çoğunlukla öğrenci yaklaşık 40 bin ila 70 bin dolar arasındaki mas-

rafları kendisi karşılamak zorunda kalır. Burs almanın imkânı vardır ama burslar

aslanın ağzında değil midesindedir.

Bu yazıyı sonuna kadar okuyup hâlâ yılmadıysanız, ilk engeli aştınız, tebrikler.

Şimdi yapmanız gereken ilk iş ise bir yurt dışı eğitim danışmanı ile görüşüp detaylı

bilgi alıp yol haritası çizmektir. Şimdiden hepinize başarılar.

Mert ÜRKMEZ

Page 8: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 8

21.03.2013 tarihinde FMV

Işık Üniversitesi Şile Kam-

püsüne fidan dikimine gittik.

Bu etkinliği Coğrafya Kulü-

bümüzün yaptığı fidan satış-

ları sayesinde gerçekleştir-

dik. Yaklaşık bir ay önce,

okulda elma, kiraz, şeftali,

erik ve armut fidanları sattık.

Herkes istediği meyvenin

fidanını satın aldı. Ve 21

Mart Perşembe günü Pelin

Güzel, Tijen Genel ve Kad-

riye Önder hocalarımız ile

Şile Kampüsüne doğru yola

koyulduk. Şile Kampüsüne

vardığımızda saat neredeyse

13.00 olmuştu. Orada bizle-

ri, üniversite öğrencileri,

üniversite görevlileri ve fo-

toğrafçılar karşıladı. Önce-

likle fidanları dikeceğimiz

yer diğer yerlere nazaran

daha açık bir alandı. Bir

oyun parkının çevresine ve

buraya göre daha tepede

olan bir alana fidanları dike-

cekmişiz. Coğrafya Öğret-

menimiz Pelin Güzel, bizle-

re adlarımızın, sınıflarımızın

ve hangi meyve fidanına

sahip olduğumuzun yazdığı

kalınca şeritler verdi. Bunla-

rı, fidanları diktikten sonra

iple fidanlarımıza bağlaya-

caktık. Böylece hangi fida-

nın bize ait olduğunu bilebi-

lecektik. Peyzaj sorumlusu-

nun yönlendirmesiyle, bir-

kaç dakika yürüme mesafe-

sinin bulunduğu, fidanları-

mızı alacağımız yere doğru

yürümeye başladık. Orada

Okulun Bahçe Görevlileri

bizlere fidanlarımız verdi.

Benim fidanım elma fida-

nıydı. Doğruyu söylemek

gerekirse -gülmekte serbest-

siniz- şimdiye kadar gerçek

bir fidan görmemiştim. Fida-

nımı elime aldığımda, dün-

yaya çok ama çok büyük

katkısı olan ormanların te-

melini elimde tuttuğumu

fark ettim. Oysa ne kadar da

basit görünüyordu. Uzun ve

kahverengi bir sopaya benzi-

yordu, o kadar.

Fidanları aldıktan sonra iki

grup olarak farklı yerlere

dikeceğimizi öğrendik. Fi-

dan dikim alanına geri dön-

düğümüzde, fidanları dik-

mek için gerekli yerler kazı-

lıp açılmıştı. Her çukurun

başında kürek, keser ve su

kapları vardı. Öncelikle fi-

danlarımızı düzgün bir bi-

çimde çukurların içine yer-

leştirdik. Sonra kazıp çıkarı-

lan toprakları bahçe görevli-

lerinin yönlendirmeleriyle

küreklerle çukura geri attık.

Ve toprağı bolca suladık.

Son olarak isimlerimizin

yazılı olduğu kartları, iplerle

fidanlara bağladık. Fidan

dikim işlemimiz bitince fi-

danlarımızın önünde bolca

fotoğraf çekildik. Ardından,

tepede bulunan Gençlik

Kampı dedikleri restoranda

çıktık. Burası Karadeniz’e

bakan bir tepeye kuruluydu

ve manzarası gerçekten ina-

nılmazdı. Burada yemekleri-

mizi yedik. Saat 14.00’ü

biraz geçiyordu ki servis

araçlarına binip Işık Üniver-

sitesi Şile Kampüsü’nden

ayrılıp okulumuza doğru

yola çıktık.

Aslında oldukça küçük ve

basit görünse de, bu çok özel

ve oldukça değerli bir olay.

Doğaya sizin de bir katkını-

zın olması. Sizin adınızın

yazılı olduğu, sizin seçtiğiniz

bir fidanın doğanın içinde

yer alması. Ve bunları geç-

tim, sanırım en değerlisi,

ileride bu fidandan- sizin

diktiğiniz, sizin sayesinde

orada yerini alan- doğanın

kendisinin ve elbette doğanın

tüm parçalarının -hayvanlar,

insanlar vs. - yararlanabilme-

sidir. Böylesine bir etkinliğin

içinde yer alabilmek, bir sürü

kişi için ilk bakışta çok basit

gelse de her açıdan baktığı-

nızda kendinizi daha iyi his-

setmemek elde değil. Çünkü

dünyaya bir şeyler katmamız

gerekiyor ve belki de bu bizi

kendimize getirebilecek bir

başlangıçtır, kim bilir?

Başak Nisan DURAN

Page 9: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 9

“Onlar mukaddes vatan toprakları için canlarını seve seve vermişler, Çanakkale

Savaşlarının kaderini değiştirmişlerdir. Burada geçen her saniye, kullanılan her an,

ölen her nefer, Türk vatan ve milletinin mukadderatını çizmiştir. Kara savaşlarına

katılan ilk birlik olan 57. Alay, vatan sevgisinin ne olduğunu insanlığa göstermiştir.

Bu kahraman Alay’ı hayranlık, minnet ve rahmetle anıyorum.” diyen Mustafa Ke-

mal Atatürk’ün kahraman Mehmetçikler ve aziz şehitlerimiz için söylediği bu an-

lamlı cümleleri ve şehitlerimizi 18 Mart Şehitleri Anma Günü’nde bir kez daha say-

gıyla hatırladık.

Çanakkale Savaşları, Birinci Dünya Savaşı içinde,

tarihin en kanlı bölümü olarak bilinir ve dünya tari-

hinde ender rastlanan deniz ve kara savaşlarından biridir. Bu savaşlar Türklerin gücünü ve

kahramanlığı dünyaya gösterirken Mustafa Kemal’in de askeri başarısıyla ve iyi bir önder

olarak ön plana çıkmasına olanak sağlamıştır.

Biz de FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi olarak günün anlam ve önemini dile getiren tören-

lerde şehitlerimizi saygıyla andık. 22 Mart 2013 Cuma günü Anadolu Eğitim ve Sosyal Yardım Vakfı Sosyal Sorumluluk

Projeleri Direktörü Sayın Necmettin Özçelik, öğrencilerimize Çanakkale Savaşlarını o günlerden kalan fotoğraflar, bazı

objeler ve haritalarla anlattı. Öğrencilerimiz üzerinde çok etkili olan bu konferans, adeta savaşı yaşayanların duygularını

bize aktardı ve o günleri anlamamızı sağladı. Bu bağlamda Sayın Özçelik’e teşekkür ederken bize bu günümüzü yaşatan-

ları, şehitlerimizi tekrar saygıyla anıyoruz. Filiz ÇENE

ÇANAKKALE TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN ÖN SÖZÜDÜR

Münazara yapmaya başlamadan önce bekli de en son katılacağım

kulüp Münazara Kulübü’dür diye düşünürdüm. İnsanlar önüne çıkıp

konuşmak beni hep sıkardı. Ta ki dokuzuncu sınıfta, sınıflar arası

İngilizce münazara maçlarında yer alıp kazanana kadar. Oyunları her

zaman sevmişimdir. Münazaranın aslında bir oyun olduğunu fark

edene kadar kendime çok uzak bulduğum bu yarışmayı, şimdi yap-

mak için, çıkıp kendimi en iyi şekilde ifade edebilmek için can atıyo-

rum.

Bana göre münazara, takım ile uyum içinde ve zekice oynanması ge-

reken bir oyun. Eğer konuşmayı çok seviyorsanız kesinlikle katılma-

nız gereken bir kulüp olduğunu düşünüyorum. Sürekli bir beyin jim-

nastiği olarak da adlandırabilirsiniz. Sürekli olarak maç sırasında kar-

şı takımın argümanlarına çürütmeler bulmak ve onları çürüterek jüriye haklı olduğunuzu kanıtlamanız gerekir. İlk maçım-

da maça çıkana kadar, hazırlık aşamasında takımla çalışmak ve sürekli bir konu hakkında argümanlar bulmak çok keyif-

liydi. Konuşma sırası bana geldiğinde kendi kendime ben ne yapıyorum dedim. Çok heyecanlanmama rağmen maçı ka-

zandık. O maçtan sonra kazanarak ilerlediğimiz maçta finali de kazandığımızda seneye seçmem gerektiğinden emin ol-

muştum. Kulübe girdiğimden beri birçok eğitime katıldım ve kulüp danışman öğretmenlerimin desteğiyle eksik yönlerimi

geliştirdim. Maçlarda yer aldıkça da sürekli yeni şeyler öğrendim. Her yaptığım maç bana eksik yanlarımı ve iyi yanları-

mı gösterdi. Oyunu oynayarak kendimi geliştirdim çünkü bu kulüpte eğitimin yanında yarışmayı yaparak, yaşayarak öğ-

renmek gerekiyor. Pek tecrübeli sayılmam, en son yaptığım maç onuncu sınıflar arası düzenlenen münazara maçıydı. Ma-

çı kaybetmemize rağmen hükümet kanadı olarak takım arkadaşlarım Umut Usanmaz ve Melisa Yüksel ile birlikte iyi bir

maç çıkardığımızı düşünüyorum. Konumuz “HSK (Hükümet Savunur Ki) Ötenazi hakkı yasallaştırılmalıdır.” idi. Muha-

lefet kanadında ise Kayra Güler, Sena Tarım ve Fulya Atalay iyi bir maç çıkararak küçük bir farkla kazandılar. Maçın

sonunda her zaman olduğu gibi eksik noktalarımızı gördük ve daha iyi bir oyuncu haline geldik.

Şimdi her çarşamba günü son iki saat olan kulüp çalışmalarına katılamadığım için ve sürekli maçlarda yer alamadığım

için çok üzülüyorum. Bu kulübün üyesi olduğumdan beri içimde bitmek bilmeyen bir münazara isteği ile eğitimlere katılı-

yor, yarışmalarda yer alıyorum. Ve neden bu işe daha önce başlamadığımın pişmanlığını yaşıyorum. Günlük yaşantımda

münazaranın bana kattıkları çok işime yarıyor. Artık birisini bir konuda ikna etmek istediğimde bile bu oyunun kurallarını

uyguluyorum ve karşımdakini ikna ettiğimde de çok büyük bir zevk alıyorum. Kişisel gelişiminiz ve kültürel anlamda

zenginleşebilmeniz için bu kulüpte yer almanızı öneriyorum.

Rengin Jiyan KOLÇAK

10D 54

10. SINIFLAR DÜZEY MÜNAZARASI YAPILDI

Page 10: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 1 0

23 Mart Çarşamba günü Koro ve Müzikal Kulübü olarak Kanyon'a Lès Miserables yani "Sefiller" müzikalini izlemeye gittik. Filmde

hiç konuşma olmadığını, şarkılarla kendilerini ifade ettiklerini ve filmin uzun süreceğini biliyorduk, bu yüzden en başında biraz ön

yargılıydık. Hayatın ve insanların zaman içinde nasıl değişimlere uğradığını ve uğrayabileceğini göz önüne seren bu müzikali çok

beğendik. Fransa'da 19. yüzyılda geçen Lès Miserables insan duygusunu tekrar yaşatmak için yıkılan hayallerin, elde edilememiş

aşkların, tutkunun ve fedakarlığın hikayesini anlatıyor. Bize dostluğun ve inancın birçok şeyden öte ve önemli olduğunu gösteriyor.

Bu güzel hikâye birbirinden güzel şarkılarla birleşince ön yargımız kayboldu ve hepimiz filme odaklandık. Şarkıların önceden stüd-

yoda değil, sette canlı kaydedildiğini öğrendik. Hugh Jackman ile yapılan röportajdan anlıyoruz ki şarkıların canlı kaydedilmesi

oyuncuya büyük bir esneklik veriyor, keza şarkı yorumu ve oyun ile ilgili tercihleri 5 ay önceden bir stüdyoda yapılmamış, oyuncular

karaktere girerek oyununu oynayıp o ruh hali ile şarkıyı yorumlamışlar. Bu gerçeklik, söylenen şarkılar, oyuncuların kattığı ruh ve

tavırları gerçekten etkileyiciydi, filmin 2. perdesinden itibaren gözyaşlarımızı tutamadık.

Umut, aşk, kavga, dram... Victor Hugo'nun dünya klasikleri arasına girmiş olan eseri 1980 yılında Fransız besteci Claude-Michel

Schönberg tarafından bestelenmiştir . Müzikal 3 dalda Oscar ödülü almış. Jan Valjean'ın öyküsünü anlatan bu müzikal eski Fran-

sa'da geçiyor . Jan Valjean kötülükten başka bir şey bilmeyen bir mahkumdur, kız kardeşinin çocuğunu kurtarmak için bir somun

ekmek çalmış ve bu yüzden hapse atılmıştır . 19 yıl sonra hapisten çıkınca bir kilise piskoposu ona yardım ediyor ve kalacak yer ve-

rir. Jan Valjean bu sayede iyiliğin farkına varır ve içindeki kötülükten kurtulur. Kendisine yeni bir hayat kurmak ister ama müfettiş

Javert'in gölgesi onu daima takip etmektedir. Jean Valjean, Fantine'in kızı Cosette ile ilgilenmeyi kabul ettikten sonra ikisinin hayatı

da tamamen değişecektir.

KORO VE MÜZİKAL KULÜBÜ

“SEFİLLER” MÜZİKALİNDE

Sevilen Müzikler : -Work song

-l dreamed a dream

- Who am I ?

-Look Down

-Do you hear the people sing?

-A Heart Full of Love

- One Day More

-Building the Barricade

- Empty Chairs at Empty Tables

-On My Own

Page 11: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 1 1

Hugh Jackman “Jean

Valjean”: Tenor.

Mahkûm 24601. Bir

somun ekmek çal-

mak suçuyla girdiği

hapishaneden 19 yıl

sonra çıkan bir genç.

Russell Crowe

“Javert”: Bariton,

Bas Bariton. Ya-

salara saygılı bir

asker. Jan Val-

jean'ın peşinde-

dir, onu yakala-

ma umuduyla iz

sürer. Kötü bir

kişinin asla iyi

birisine dönüşe-

meyeceğine

inanıyor.

Ceren YÜKRÜK / Fulya ATALAY

Colm Wilkinson “Digne

Piskoposu”: Bariton. Val-

jean özgür kaldıktan sonra

ona kalacak yer ve yemek

verdi. İyiliği ve cömertliği

temsil ediyor ve Jan Val-

jean'a şans tanıyarak ken-

dini bulmasını ve

iyiliği yeniden

hatırlamasını

sağlıyor.

Daniel Huttlestone “Gavroche”: Ço-

cuk Soprano. So-

kak bilgesi olan

küçük bir çocuk.

Devrimcilerin

yanında yer

alıyor ve bü-

yük bir cesa-

retle onlara yar-

dım edi-

yor.

Sacha Baron Co-

hen“Thènardier”: Bariton,

Tenor. İkinci sınıf bir hırsız

ve şehirde bir barın işlet-

mecisi.

Helena Bonham Carter “Madame Thènardier”: Mezzo

Soprano. Şehirde bir bar işleten

Thènardier'in karısı. Eşiyle bera-

ber büyük sahtekârlıklar yapıyor-

lar.

Samantha

Barks “Èponine”:

Mezzo Soprano.

Thènardier'lerin

kızı. Birlikte bü-

yüdüğü Cosette ile

aynı adama âşıktır.

Eddie Redmay-

ne “Marius

Pontmercy”:

Tenor. Devrimci

bir öğrenci. Èponi-

ne'le yakın olması-

na rağmen Coset-

te'e âşıktır. Daha

sonra Valjean,

Cosette ile evlen-

mesi için onu

barikattan kurta-

rıyor.

Amanda Seyfried “Cosette”: Mezzo Sop-

rano. Fantine'in kızı-

dır, 10 yaşındayken

Thènardier'lerin ya-

nında çalışıyordu.

Valjean'ın yanında bü-

yüyor. Çok güçlü bir

şekilde Marius'a âşık

oluyor.

Anne Hathaway

“Fantine”: Mezzo

soprano. İşini kay-

bettikten sonra

kızını bakmaları

için Thènar-

dier'lerin bıra-

kan ve onla-

ra para ödemek için fedakârlık

yapmaktan kaçınmayan kadın.

Aaron Tveit “Enjolras”:

Bariton, Tenor. Marius baş-

ta olmak üzere devrim yan-

lısı bütün öğrencilerin lide-

ri.

Page 12: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 1 2

Şahika PAT

21 Mart. 20 yılı aşkın bir süredir tüm dünyada Uluslararası Şiir Günü

olarak kutlanmakta. İlk olarak İtalya’da kutlanmaya başlanan bu

önemli gün kısa sürede tüm dünyada büyük ilgi gördü. Fransa’nın or-

ganizasyonuyla her sene birçok ülkedeki Fransız Kültür Merkezlerin-

de özel programlar yapılmakta. Biz de Özel Ayazağa Işık Lisesi Fran-

sızca öğretmenleri ve öğrencileri olarak bu heyecanı okulumuza taşı-

mak istedik. 2012 - 2013 eğitim - öğretim yılında ilk olarak kutlayaca-

ğımız “Müzik Eşliğinde Fransızca Şiir Okuma Yarışması” için kolları

sıvadık. Orijinal adı RAP yani “Récital des Ados Poètes” olan yarış-

mamıza Erenköy ve Nişantaşı kampüslerimizden de katılımlarla unu-

tulmaz bir gün yaşadık. Öğrencilerimiz, ikinci yabancı dilleri olan

Fransızcada büyüleyici performanslar sergileyerek bizi gururlandırdı-

lar. Galatasaray ve Marmara Üniversitelerinden gelen jüri üyelerimiz,

öğrencilerimizi hayranlıkla izlediler ve özellikle dil seviyeleri konu-

sunda övgülerini dile getirdiler.

Ünlü Fransız şairlerin şiirlerini seslendiren ve onlara müzik eşliğinde yeniden can veren öğrencilerimiz-

den; Özel Erenköy Işık Lisesi öğrencileri Ege Umut Er, Ali Yasavul ve Emre Güney birinci olurken; Özel

Ayazağa Işık Lisesi öğrencileri Bircem Özekici, Ege Keskin ve Canberk Taşkın ikinciliği elde etti. Üçüncü

ise yine Özel Erenköy Işık Lisesinden Asya Aksakal ve Ece Gür oldu.

Bu sene ilkini düzenlediğimiz Müzik Eşliğinde Fransızca Şiir Okuma Yarışması’na İstanbul’da ikinci ya-

bancı dilleri Fransızca olan birçok okuldan büyük ilgi gözlemledik. Bu önemli ve ayrıcalıklı günün heye-

canını önümüzdeki senelerde diğer okullarla da paylaşmak ümidiyle...

ÖZEL AYAZAĞA IŞIK LİSESİNDE FRANSIZCA ŞİİR HEYECANI

Page 13: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 1 3

MUN Kulübü öğrencilerimizden Uğur Koç

06-11 Haziran 2013 tarihlerinde Hollanda’nın

Alkmaar kentinde bu yıl 20.si düzenlenecek

IMUNA 2013 (International Model United Na-

tions of Alkmaar) Konferansı’nda yer alan G20

Ülkeleri (Ekonomik açıdan dünyanın en gelişmiş

20 ülkesi) Komitesinde “Başkan” seçilmiştir.

MUN Kulübü öğrencilerimizden Kerim Serttürk

9-11 Mayıs 2013 tarihlerinde İstanbul Teknik

Üniversitesinde düzenlenecek IIMUN 2013

(ITU International Model United Nations) Konferansı’nda yer alan “Silahsızlanma ve Ulus-

lararası Güvenlik Komitesi”nde “Başkan” seçil-

miştir.

“MUN KULÜBÜ”NDE

KOMİTE BAŞKANLARI

SPORDA DA “IŞIK” VAR!..

8-9 Mart 2013 tarihlerinde Aksaray ilinde “MEB Türkiye Gençler Yüzme Şampiyonası” yapılmıştır. Erkek takımı-

mız bu müsabakalarda takım hâlinde Türkiye 5.si olmuştur. Bayanlarda Kardelen Kova 50 metre kelebekte Türkiye

2.si olarak 7-12 Nisan 2013 tarihlerinde İsrail’de yapılacak “İSF Dünya Liseliler Şampiyonası”nda ülkemizi ve oku-

lumuzu temsil edecektir. 21-24.03.2013 tarihlerinde Sarıyer Spor Salonu’nda GSB’nin düzenlediği “İstanbul Tek-

vando Şampiyonası”nda 11 D sınıfı öğrencisi Emir Çetinoğlu okulumuzu başarıyla temsil etmiştir. Ayrıca Metin

Bora Leblebici, 19-20 02.2013 tarihlerinde Üsküdar Hüseyin Avni Sözen Spor Salonu’nda düzenlenen “İstanbul

Eskrim Liseliler Gençler Şampiyonası”nda okulumuzu başarıyla temsil etmiştir. Okulumuzu ulusal, uluslararası mü-

sabakalarda başarıyla temsil eden tüm öğrencilerimizi gönülden kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz.

Yalçın ŞENER

Melda CEMAL

Page 14: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 1 4

Okulumuz MUN Kulübü öğrencileri 05-11 Mart 2013 tarihlerinde Amerika’nın New York kentinde bu yıl

38.si düzenlenen NHSMUN Konferansı’nda hem okulumuzu hem de ülkemizi başarı ile temsil etmişlerdir.

Farklı komitelerde dünyadaki küresel sorunlara çözüm önerileri üretmeye çalışmalarının yanı sıra değişik

seminerlere de katılmışlardır. Öğrencilerimiz ayrıca konferansın son gününde genel kurulun ve kapanış tö-

reninin yapıldığı Birleşmiş Milletler Binası’nda görev almış ve burayı görme imkânına sahip olmuşlardır.

NHSMUN (NEW YORK HIGH SCHOOLS MODEL UNİTED NATION) 2013

Melda CEMAL

Page 15: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 1 5

Amerika’ya konferansa gidece-

ğimi öğrendiğim an çok mutlu

ve şanslı hissettim çünkü bu

dönemlerde vizyonumun geliş-

tirmek, yeni insanlarla bir araya

gelmek ve aynı zamanda arka-

daşlarımla sosyal bir etkinliği

paylaşmak hayatıma katacağım

önemli durumlar arasındaydı.

Evden ayrılıp uzak bir yere git-

mek ilk başlarda biraz buruk

olsa da ilerleyen zamanlarda

hevesim ve merakım baskın

çıkmaya başladı. Uçağın Ameri-

ka’ya vardığı anons edildiğinde

kalbimdeki çarpıntıyı anlata-

mam hele küçücük bir camdan

baktığım devasa okyanus…

Bitmeyen derin bir mavilik...

Daha inmeden hayran kalmaya

başladım, yaşayacaklarımın

hayalini kurmakta da gecikme-

dim. Uzun süren bir yolculuktan

sonra güzel bir hediye olmuştu

bana böyle hissettiren manzara.

Hava çok soğuk olsa da feribotla

yaptığımız küçük turu, eski kili-

seyi ve tabi Özgürlük Heyke-

li’nin etkileyiciliğini unutmam

çok zor. Pek çok kitap ve dergide

resimlerine rastladığım bu eski

sembolü birebir görebilmek bir

hayal değildi o an. Feribottan

sonra ikinci durak “Central

Park”tı. Çok renkli ve hareketli

bir yerdi. Hava şansımıza güneşli

olduğundan herkes oradaydı.

Dansçılar, müzisyenler, ressam-

lar, satıcılar, hot dogcular, dışarı-

nın keyfini süren insanlar, çocuk-

lar, yaşlılar.. Duyduğum en güzel

melodileri yaşlı bir kadının arpın-

dan geliyordu, o öylesine çalıyor

olsa da. Aynı zamanda böyle bir

ortamda huzur bulmak, kendimi

dinlemek ve yürüyüş yapmak

güzeldi. Bol bol fotoğraf çektik,

New York’ta olmanın verdiği

ayrı bir duyguyla daha içten bak-

tım objektife. Times Square en

çok beğendiğim yer oldu.

Rengârenk, ışıltılı bir ortam, her

yer gezilip alış veriş yapılmak

için tasarlanmış sanki. Gezerken

yanımıza gelen animasyon ka-

rakterleri de oldukça ilgimi çek-

mişti, beraber fotoğraf çektirerek

de o anı ölümsüzleştirdik.

En çok insanları ve insanların

içtenliğini sevdim. Bir kere herkes

birbirini benimseyip olduğu gibi

kabul ediyor, herkes kendi haya-

tıyla meşgul. Ayrıca güler yüzlü

pek çok insan da mevcut, soğuk

iklim insanları etkilememiş. Dik-

katimi çeken sokakta duyduğum

dilin İngilizce değil çok daha

farklı ülkelerden olan insanların

dilleri olmasıydı, İngilizce konu-

şulduğunu çok az duydum. Yine

de böyle küresel bir yerde ırk

çeşitliliği olması normaldi.

Konferansın ilk günü vaktim

konferansın işlenişini ve işlenen

konuları anlamak ve tabi yeni

arkadaşlar yani delegesi olduğum

ülkenin yandaşı ülkelerle dostluk

kurmakla geçti. İlk gün pek aktif

olamasam da ikinci, üçüncü gün

daha faal olmaya ve konulara

adapte olmaya başladım. Kürsüye

çıkıp konuşmalar yaptım ve ola-

bildiğince katılım gösterdim. De-

legelerin dansında ise komiteler-

deki yorgunluğumuzu attık, mü-

zikler ve DJ gayet iyiydi. Ve kon-

feransın son günü United Nations

orijinal binasında bulunmak, ger-

çek delegelerin oturdukları kol-

tuklarda oturmak, kamerada ken-

dimi görmek ve Obama’nın ko-

nuşma yaptığı yerde fotoğraf

çektirmek anlatamayacağım bir

durumdu. O an tek hissettiğim

gerçekten ne kadar şanslı oldu-

ğumdu çünkü kim istediği halde

orada bulunabilir, orada konuşma

yapabilirdi ki?

Altı günün, yani neredeyse bir

haftanın, nasıl geçtiğine dair en

ufak bir fikrim dâhi yok. Gitme-

den önce bitmez bu kadar gün

dediğimi hatırlar gibiyim ama

işler dönüşte değişti. Eve dön-

mek istemediğimi fark ettim,

New York’taki yoğun delege

hayatına alışmıştım ne de olsa.

Her şey bir yana beni New

York grubuna alan, gidebilme-

me imkân sağlayan Melda

Hoca’ma çok teşekkür ederim,

beni buna uygun gördüğü ve

gitmeden önce duyduğum bazı

şüpheler konusunda beni rahat-

lattığı için de.

Asla unutamayacağım ve her

defasında bıkmadan usanma-

dan, gururla anlatacağım bir

gezi oldu. Hayatımdaki önemli

bir deneyim olan bu yolculuğun

meslek hayatıma katkısını da

asla yadsıyamam bu nedenle

her defasında gülerek anacağım

MUN maceramın en güzel

bölümünde New York olacak.

Sanırım bu son konferansım

olacak bu nedenle duygulanma-

mak elimde değil, umarım

bizden sonra gelen “MUN”ci

arkadaşlarımızın da böyle güzel

anıları olur.

Aslı KÜÇÜKAKYÜZ

Page 16: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 1 6

T H E P A L A

cı göz önünde bulunan ama

görünmeyeni göstermekti. Tür-

kiye’nin 8 komşusu coğrafik

olarak yerleştirilmiş, orada ya-

şayan insanların, yaşamın, ço-

cukların kısacası gerçek hayatın

parçaları vardı. Sergi gezimi

bittikten sonra atölyeye çıkıp

tartışmalara başladık, sınırlar

gerçekten bu kadar önemli miy-

di? Bir çizgi insanları birbirin-

den bu kadar uzaklaştırabilir

miydi? Uzun bir konuşma süre-

cinden sonra asıl yapmamız

gereken kolaja geçtik. Kolajın

konusu ”Kimliğimiz”di. Farklı

Resim Öğretmenimiz Merve

Savran rehberliğinde Salt Gala-

ta’da yine güzel bir etkinlik.

‘Ben kimim?’ adlı çalışma da

bugüne kadar merak ettiğimiz,

sorguladığımız bir konu üzerin-

de durduk. Yetişkin olana kadar

kendimize sorduğumuz soruyu

sordular bize ‘Ben Kimim?’

Kimimiz bu soruyu cevaplarken

çok rahattı, kimimiz ise nasıl bir

cevap vereceğini bilmiyordu.

Basit yönlendirmelerle başladık

konuşmaya, tâbi ki öncelikle bu

atölyeye ismini veren 8+1 sergi-

sini gezdik. Serginin temel ama-

yöntemlerle, farklı bakış açılarıyla ortaya ilginç projeler

çıkardık. Sonuç olarak, yaratıcılığımızı kullanarak orta-

ya bir şeyler ürettik. Önemli olan da buydu bir şeyler

üretmek. Salt Galata’da ‘8+1’ adlı sergiyi hepinizin

gezmesini tavsiye ederim.

Bircem ÖZEKİCİ

6 Mart 2013 tarihinde CERN araştırma laboratuvarı gezisi öncesi katılacak 15 öğrenciye 11B sınıfından Canberk Taşkın

ve Utkan Güder CERN ile ilgili bir bilgilendirme sunumu yapıp arkadaşlarının merak ettikleri soruları yanıtladılar.

Gültuğ ŞAHİNOĞLU / Dilara AHSEN

“SALT GALATA”DA ATÖLYE

ÇALIŞMASINDAYIZ

CERN BİLGİLENDİRME TOPLANTISI

2012 - 2013 Eğitim - Öğretim Yılı “10, 11, 12. Sınıflar Arası Futbol Tur-

nuvası” 01.10.2012 tarihinde başlamış olup 18.01.2013 tarihinde final

maçı ile sona ermiştir. Lig usulüne göre oynanan turnuvada 12E, 12A/D,

12C ve 10A/C/G takımları yarı finale kalmıştır. Çok çekişmeli geçen

maçların ardından bu yılın turnuva şampiyonu 12E sınıfı olmuştur. 12E

sınıfını kutluyoruz.

Zeynep Günay ÖZDEMİR

FUTBOL TURNUVASININ ŞAMPİYONU 12E SINIFI

Page 17: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 1 7

T H E P A L A

“14 Mart Dünya Pi Günü”nü Ayazağa kampüsünde 5, 6, 7, 8 ve lise

hazırlık sınıfları öğrencilerinin katılımıyla kutladık. Öğrencilerimiz

okul içerisinde pano çalışmaları, pi-shirt tasarımı, afiş tasarımı, pi sayı-

sının özellikleri ve pi sayısının hesaplanması ile tarihçesi üzerine çeşit-

li etkinlik ve eğlenceli oyunlar ile keyifli bir gün geçirmemizi sağladı-

lar. Çok amaçlı salonda gerçekleştirilen etkinliklerle son bulan Pi gü-

nün açılış konuşmasını ilköğretim öğrencilerimizin yaptığı röportaj ile

FMV Başkanı Yüksek Mühendis Sayın Tufan Durgunoğlu yaptı.

Bunun yanı sıra, öğrencilerimiz kendi emekleriyle hazırladıkları ürün-

lerin satışını okul içerisinde gerçekleştirerek güzel bir sosyal yardım

projesine katkıda bulundular. Satış sonunda elde edilen gelir ile Baba-

eski Nadırlı Köyü Mehmet Fevzi Özdemir İlköğretim Okuluna gerek-

li teknolojik destek sağlanmaya çalışılacaktır.

OKULUMUZDA 14 MART DÜNYA Pİ GÜNÜ”NÜ KUTLADIK

Kanada Waterloo Üniversitesi Matematik Eğitimi Merkezinin düzenlemiş olduğu ve dünya çapında 50.000’den fazla

öğrencinin katıldığı Pascal (9.sınıf), Cayley (10.sınıf) ve Fermat (11. sınıf) matematik yarışması okulumuzda 21 Şu-

bat 2013 günü yapılmıştır. Yarışmaya 9. sınıflardan 15, 10. sınıflardan 20 ve 11. sınıflardan 11 öğrenci katılmıştır.

Yarışmada alınabilecek en yüksek puan 150 puandır. Açıklanan yarışma sonuçlarına göre madalya kazanan öğrenci-

lerimiz aşağıda belirtilmiştir.

9. sınıf : Yeler Tola ( 138 puan )

10. sınıf : Cankat Bağoğlu (129 puan)

11. sınıf : Hamdi Kerem Küçükengin (122 puan)

Ayrıca puan barajını geçen 26 öğrencimiz sertifika almaya hak kazanmıştır. Kendilerini kutlar başarılarının devamını

dileriz.

ULUSLARARASI PASCAL CAYLEY FERMAT MATEMATİK YARIŞMASI’NDA

ÜÇ MADALYA KAZANDIK

Sinem ÖZDEMİR

Page 18: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 1 8

Seramik - Cam Füzyon kulübünün 1. yarıyıl yapmış olduğu kolye ucu, tabak ve böcek tasarımlarından oluşan bir

sergi düzenledik. Merve SAVRAN

21. yüzyılın en önemli problemlerinden biri, hiç kuşkusuz çevre sorunla-

rıdır. Temiz bir çevrede yaşamak ve gelecek kuşaklara yaşanılabilir bir

çevre bırakmak insanlığın en önemli arzusudur. Hızla gelişen teknoloji

birçok sorunun yanında birtakım çevre sorunlarını da beraberinde getir-

mektedir. Elektronik atıklar literatürümüze yeni girmesine rağmen dik-

katleri bir anda üzerine çekmiştir. Biz de FMV Ayazağa Işık Okulları

olarak “E-Atık Projesi”ne katkıda bulunmak üzere Kadıköy Belediyesi

ile iş birliği içerisindeyiz. Bu projeyle sınırlı rezerve sahip doğal kaynak-

larımızın ömrünün uzamasına katkıda bulunmaya çalışmaktayız.

E-ATIK NEDİR?

Kullanıcısı için kullanım değeri kalmayan ya da kullanılmaz durumda

olan hasar görmüş, bozuk, kırık, tamir edilemez olarak görülen elektrikli

ve elektronik cihaz ve aletlerin tümüne e-atık denilmektedir.

E-ATIKLARIN ZARARLARI NELERDİR?

Elektrikli ve elektronik ekipmanların bazıları kurşun, berilyum, baryum

ve civa gibi çevre ve insan sağlığını tehdit eden toksik maddeler içermek-

tedir. Bilgisayar monitörleri ve televizyonlar yaklaşık 4 kg. kurşun içer-

mektedir. İç yüzeydeki kaplamaları ise tehlikeli atık sınıfına giren fosfor

içermektedir. Çevre ve insan sağlığını tehdit eden bu atıkların yönetimini

sağlamak amacı ile Kadıköy Belediyesi ekipleri tarafından ücretsiz olarak

alınan elektronik atıklar, e-atık tesisine getirilerek çeşitli parçaları kontrol

edilmekte; “tekrar kullanılabilir”, “geri dönüştürülebilir” ya da “imha

edilmelidir” şeklinde sınıflara ayrılmaktadır.

Bunları Biliyor musunuz?

E-Atıkların ekonomiye geri kazandırılmasıyla;

Doğal kaynaklarımız korunur.

Enerji tasarrufu sağlanır.

Atık miktarı azalır.

Geri dönüşümle geleceğe yatırım yapmış oluruz.

Türkiye’de yıllık 500 bin ton elektronik atık meydana gelmekte ve bunun sadece %1’i (5 bin ton) geri dönüştürüle-

bilmektedir.

15 ton elektronik atıktan ortalama 1 ton bakır elde ediliyor.

Bir bilgisayarda ortalama 7 kg civarında pvc’de bulunan plastik bulunur. Pvc en tehlikeli plastiktir. Buzdolabı göv-

desinden ütü, alüminyum içecek kutularından uçak gövdesi, monitör plastiğinden bank yapılabilir.

Ramazan POLAT

“E-ATIK PROJESİ”NE KATILDIK

CAM FÜZYON SERGİSİ DÜZENLEDİK

Page 19: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 1 9

Seramik- Cam Füzyon Kulübü öğrencileri olarak, 13 Mart Çarşamba günü, Galeri Işık

Teşvikiye’de bulunan cam sergisini gezmeye gittik. Gezdik, gezdikçe gördük, gördükçe

büyülendik ve büyülendikçe cam sanatının maharet ve disiplin isteyen zarif dünyasının

perdelerini araladık. Birbirinden şık bir şekilde tasarlanmış eserler cam maddesine adeta

bir kişilik yüklüyor, onu içimizden biri yapıyordu. Sanatkârların uzun uğraşlar sonucun-

da elde ettikleri, zarafetleriyle göz alıcı bir karaktere bürüdükleri camlar, hepimize il-

ham kaynağı oluyor ve henüz zevkine var-

maya başladığımız cam sanatının gözümüz-

de daha farklı bir yere sahip olmasına sebe-

biyet veriyordu. Aklımızda canlandırıp kul-

landığımız materyallerle şekillendirdiğimiz camların böylesine kimlik kazandığını

fark etmek ve o sanatla aynı havayı solumak, gerçekten de yaptığımız işe olan saygı-

mızı bir kat daha artırdı. Öğretmenlerimiz eşliğinde gerçekleştirdiğimiz bu etkinlik-

ten sonra Saray Muhallebicisinde gördüklerimizi tartıştık ve ilerleyen etkinlik saatle-

rimizde hangi konular üzerine yoğunlaşıp kendimizi cam sanatıyla daha iyi ifade

edebileceğimiz konusunda öngörülerde bulunduk. Değerli bir günün ardından bizi bu

güzel mekâna getiren okul servisindeki koltuklarımıza yerleştik.

Okulumuz Ayazağa Işık Lisesine bizi biraz daha yaklaştıran her dakikada aklımızda gör-

düğümüz birbirinden etkileyici cam eserleri, damağımızda Saray Muhallebicisi’nde tattı-

ğımız kazandibiler ve kalbimizde de gördüklerimizi kendi yorumumuzla hayata geçirme

arzusu vardı. Ayşenaz, Ebru, Ecem, Dilan, Dilara, İrem, Öykü ve Pınar olarak sekiz kişi-

den oluşan grubumuzla geçirdiğimiz bu güzel gün, hatırımızdan hiç silinmeyecek ve ileri-

de bir gün kulübümüzü her hatırladığımızda dudaklarımızda hafif bir tebessüm olarak yer

edinecek.

Cam Seramik Kulübü olarak ufkumuzu genişleten ve bizim öğrenip eğlenmemizi sağla-

yan kulüp öğretmenlerimiz Merve Savran ve Aslı Akansel’e teşekkür ediyoruz.

GALERİ IŞIK: CAM SERGİSİ

Cam Seramik Kulübü Öğrencileri

Çanakkale Zaferi, zor şartlar altında binlerce şehit verilerek kazanılmış kutsal ve bir o kadar da çetin bir mücadelenin zaferidir.

Yüce kişiliği ile gelecek yüzyılları aydınlatacak olan Mustafa Kemal gibi bir güneşi ortaya çıkarması açısından da ayrı bir önem

taşımaktadır. Bizlere böyle bir zaferin gururunu yaşatan binlerce şehit ve gazimizi şükranla anıyoruz.

Minnet dolu duygularla 98 yıl öncesi yaşatılmaya çalışılarak FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi ve İlköğretim Okulu tarafından

Çanakkale Zaferi ve Çanakkale Şehitlerini Anma Töreni düzenlenmiştir. Tarihinden ders alacak ve yaşananların tekrarlanması-

na izin vermeyecek olan neslimizin birer temsilcisi olan öğrencilerimiz, bu tören için sabırla ve büyük bir sorumlulukla çalışmış-

tır. 18 Mart Pazartesi günü gerçekleştirilen törende, 11. sınıf öğrencilerimizden Beyza Kuzuoğlu, Gökhan Mık, Yağmur Taşde-

miroğlu, H. Kerem Küçükengin, Güney Argun, Bircem Özekici, Attila Utkucan ve 9. sınıf öğrencimiz Oğuz Öğrenci Çanakkale

Zaferi’nin nasıl kazanıldığını bir oratoryoyla anlatmış, İlköğretim öğrencilerimiz ise müzik korosu, Çanakkale şehitlerine ait

mektuplar ve bir dramayla törende sahne almıştır. Sevda KOÇ

Page 20: The PALA 41.Sayı

T H E P A L A

S A Y F A 2 0

10E/F/G sınıfları olarak 6 Mart 2013 Çarşamba günü saat 9.00’da Topkapı Sarayı Müzesi-

ne doğru yola çıktık. Sarayburnu’nda İstanbul Boğazı’na tepeden bakan Topkapı Sara-

yı’na vardık. Fatih Sultan Mehmet tarafından 1478 yılında yaptırılmaya başlanmış saray

Dolmabahçe Sarayı’nın yapımına kadar Osmanlı hanedanlığına ev sahipliği yapmıştır.

Çok büyük bir alana yayılan saray rahatça gezilebilir ve yapılar uzunca incelenebilir. Tam

bir saray duruşunda olmasa da çinileriyle, mimarisiyle, manzarasıyla ve yaşanmışlığıyla

etkileyici bir yer Topkapı Sarayı. Sarayburnu’na vardığımızda Ayasofya Müzesini solu-

muza aldığımızda karşımıza Bab-ı Hümayun çıkıyor. Bu kapıdan girince birinci avluya

girmiş oluyoruz. Birinci avluda Aya İrini Kilisesi ve Darphane bulunuyor. Bab-üs Selam’ı

geçince ikinci avluya ulaşıyoruz. Burada Matbah-ı Amire yani mutfaklar ve Harem bölü-

mü bulunuyor. Harem sonrasında karşımıza Divan-ı Hümayun çıkıyor. Divan-ı Hümayun

divan toplantılarının yapıldığı, haftanın dört günü divanın toplandığı oda. Burada Fatih

Sultan Mehmet tarafından yapılan kafes bulunuyor. Odanın bir bölümü kâtiplerin konuşu-

lanları yazması için ayrılmış. Bu oda restore edilirken Barok dönem tarzı kullanılmaya

çalışılmıştır, genel olarak sadedir. Divan-ı Hümayun’un ardından silah koleksiyonunun

sergilendiği eski hazine odasına geçiyoruz. Koleksiyonda Osmanlı sultanlarının ve yabancı

devlet adamlarının eşsiz güzellikte, paha biçilemez değere sahip olan kılıçları, kalkanları,

yayları ve birçok eser bulunuyor. Benim en çok ilgimi çekenler ise Memluk ve İran Safevi

Devletleri hanlarının kılıçları. Buradan Bab-üs Sade kapısından geçerek Padişah’ın, Vezir-

i Azam ve diğer divan üyelerine huzuruna kabul ettiği Arz Odası’na geçiyoruz. Burada

Padişah devlet erkânlarıyla görüşmüş ve elçileri kabul etmiştir. Oda son derece sade ve

gösterişsizdir.

TOPKAPI SARAYI’NDAYDIK

Page 21: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 2 1

Gezimiz Has Oda, Mukaddes

Emanetler bölümüyle devam

ediyor. Burada Yavuz Sultan

Selim’in Memlük Devleti ile

yaptığı savaşı kazanıp halife-

lik unvanını aldıktan sonra

İstanbul’a getirilen kutsal

emanetler bulunuyor.

Kâbe’nin anahtarı, Hz. Mu-

hammed’in ayak izi, Hz. Da-

vut’un kılıcı, Hz. Musa’nın

asası, Hz. İbrahim’in tencere-

si, Hz. Yusuf’un sarığı, Sakal-

ı Şerif ve Mescid-i Aksa’nın

sedeften maketi bu emanet-

lerden sadece birkaçı. Kutsal

emanetlerin bulunduğu Has

Oda’dan sonra ise Seferli

Koğuşu’na geçiyoruz. Bu

bölümde padişahlara ait kaf-

tanlar, 14 ve 19. yüzyıllara ait

Osmanlı Ordusu’nun kıyafet-

leri, diğer devletlerin ünifor-

maları, şehzade kaftanları ve

çok daha fazlası var. Daha

sonra Has Oda Koğuşu’nda

Portreler Bölümü’ne giriyo-

ruz. Bu bölümde Fatih Sultan

Mehmet’ten itibaren tahta

çıkan padişahların portrelerini

görüyoruz. Osmanlı padişah-

larının soy ağacı ve fildişin-

den yapılmış portreler var.

Benim en çok dikkatimi çe-

ken tablo ise Sultan III. Se-

lim’in cülus töreninin yansıtıl-

dığı portreydi. Portreler Bölü-

mü’nden sonra Sultan IV.

Murat tarafından yaptırılmış

olan Revan Köşkü ve Bağdat

Köşkü’ne geçiyoruz. Erivan

seferinden sonra yapılan Re-

van Köşkü klasik Osmanlı

mimarisiyle yapılmış, duvarla-

rı kesinlikle eşsiz bir biçimde

çiniler ve sedeflerle süslenmiş,

kubbesi altın yaldızlarla işlen-

miş ve ortamda aydınlatmaya

önem verilmiştir. Bağdat Köş-

kü’nün mimarisi Revan Köş-

kü’ne benzese de burası Bağ-

dat seferinden sonra yaptırıl-

mış. Her iki köşk de sade fakat

çini ve sedef süslemeleriyle,

İstanbul Boğazı’na karşı man-

zarasıyla göz dolduruyor. Son

olarak Sünnet Odası’nı gezi-

yoruz bu odada da yine taş

işçiliğinin ve çini ustalığının

eserlerini görüyoruz. Topkapı

Sarayı gezimizi Sultanahmet

Köftecisi’nde yediğimiz ye-

mekle sonlandırıyoruz.

400 yıl boyunca Osmanlı’da

devlet idare merkezi ve hane-

dan üyelerinin evi olarak kul-

lanılan saray oldukça geniş

fakat gezmesi rahat. Gezinin

bizlere Osmanlı’daki devlet

idaresini, yaşayışı ve kültürü

anlamada yardımcı olduğuna

inanıyorum. Oldukça keyifli

bir o kadar da bilgilendirici bir

geziydi.

Ecem DEVECİ

10-G 399

Page 22: The PALA 41.Sayı

T H E P A L A

S A Y F A 2 2

EDEBİYAT SÖYLEŞİLERİ

FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi Kütüphanesi tarafından 26

Mart 2013 Pazartesi günü 10.40 – 11.20 saatlerinde Çok

Amaçlı Salon’da gerçekleştirilen “Edebiyat Söyleşileri”

etkinliğinin konuğu olan yazar Yalçın Tosun, okulumuzun

tüm 9. sınıfları ile oldukça verimli bir söyleşi gerçekleştiril-

miştir.

Yazar Yalçın Tosun, ilk kitabı olan “Anne, Baba ve Diğer

Ölümcül Şeyler” adlı eserinde insana, dünyaya, çevresine,

dahası kendi içine eğilip bakma gözü pekliğini gösterirken

dostluğu, sevgiyi, mutluluk arayışını da hüzünle dillendiriyor. Yazarın, çarpıcı bir ikinci kitabı ise “Peruk

Gibi Hüzünlü” adlı eseridir. Dostluk, arkadaşlık, sevgi, tutku, bağlılık ve keder... Bu duygular arasında me-

kik dokuyan, gönül kırıklıklarını ustalıklı bir sevecenlikle onarmaya çalışan bu kitabıyla yazar, 2011 Notre

Dame de Sion Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştür. Yazar yine aynı eseriyle, Sait Faik Hikâye Armağa-

nı’nı da kazanmıştır. Belirtmek isteriz ki etkinliğe katılan tüm öğrencilerimiz, bu söyleşi sayesinde önemli

ve yeni bir yazarı tanımanın ötesinde, o yazarın edebiyat dünyasındaki varlığına ve edebiyatın yaşamındaki

anlarına ortak olmaktan son derece mutlu olmuşlardır.

Page 23: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 2 3

Söyleşi programının katılımcı sınıfı olan tüm 10 ve 11. sınıf öğrencilerinin Yazar Füruzan ile soru-cevap

şeklinde interaktif bir program gerçekleştirmeleri yazar tarafından sevinçle karşılanmıştır. Yaşamın, evre-

nin kavranabilmesi için öncelikle “merak” üzerinde durulması gerektiğini anlatan Füruzan, yazı ile yaşamın

büyütülebileceğini göstermektedir.

İlk kitabı “Parasız Yatılı”yla 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanmıştır. Yazar, 12 Mart Dönemi’ni

anlattığı ilk romanı “Kırk Yedililer” ile 1975 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü almıştır. Öyküleri Fran-

sızca, İspanyolca, Farsça, İtalyanca, Japonca, İngilizce, Rusça, Bulgarca, Boşnakça gibi birçok dile çevrilen

yazarın, 2007’de Dil Derneği’nin düzenlediği Dil Bayramı’nda ve Antalya Öykü Günlerinde, 2008’de 7.

İzmir Öykü Günlerinde onur ödülleri aldı. 2008 İstanbul Kitap Fuarı’nın “Onur Yazarı” seçildi. Eserlerin-

den bazıları şunlardır:

Öykü: Parasız Yatılı, Kuşatma,

Benim Sinemalarım, Gül Mevsimidir, Gecenin Öteki Yüzü,

Sevda Dolu Bir Yaz.

Roman: Kırk Yedililer, Berlin’in Nar Çiçeği

Röportaj: Yeni Konuklar

EDEBİYAT SÖYLEŞİLERİ

Yalçın YALÇINKAYA

FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi Kütüphanesi tarafından 26

Mart 2013 Salı günü 13.55 – 14.35 saatlerinde Çok Amaçlı

Salon’da gerçekleştirilen “Edebiyat Söyleşileri” etkinliğinin

konuğu olan yazar Füruzan ile oldukça heyecanlı, sıcak ve

neşeli bir söyleşi gerçekleştirilmiştir.

Page 24: The PALA 41.Sayı

T H E P A L A

S A Y F A 2 4

Page 25: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 2 5

T H E P A L A

Page 26: The PALA 41.Sayı

T H E P A L A

S A Y F A 2 6

Page 27: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 2 7

T H E P A L A

Page 28: The PALA 41.Sayı

S A Y F A 2 8