tl ve muzakereleri - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d111243/1995_1/1995_1_akakusr.pdf · mamak,...

14
YAYINLARI \tl .. TEBLIG VE MUZAKERELERI (1-5 1993) (1) Türkiye Diyanet islam Kütüphanesi Yavuz ARGIT Bölümü Dem.No. Tas.No. Jjf. DO V 1 DIN. ANKARA - 1995

Upload: others

Post on 19-Oct-2020

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIGI YAYINLARI

• \tl .. •

TEBLIG VE MUZAKERELERI (1-5 Kasım 1993)

(1) Türkiye Diyanet Vakfı

islam Ara§tırmaları Merkazı Kütüphanesi

Yavuz ARGIT Bölümü

Dem.No. 111~43

Tas.No. Jjf. DO V

1

DIN. Ş

ANKARA - 1995

Page 2: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

Diyanetİşleri Başkanlıgt Yayınları .................................................. 338 İlmi Eserler ................................... · · · · · · · · · ·· · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · 63

Musabbibler : Ahmet GÜNAY Yılmaz TARTAN Adil YILDIRIM AhmetTORUN AlıdilAKTAŞ Abdullah ŞAHİN H. İbrahim KARAPINAR Mehmet- GÖKTEPE

95-06-Y-0003-338 ISBN: 975-19- 1244-x

975-19-1246-6

© Diyanet İşleri Başkanlığı

Dizgi :Mustafa YEŞİLYURT ArifYEÖİN-Yusuf GÖRGÜNOÖLU

Dizayn : Recep KAYA Dini Yayınlar Dairesi Başkanlıgı Derleme ve Yayın Şubesi Müdürlügü Tel: (0312) 435 52 73 -ANKARA

Baskı : Semih Ofset Matbaacılık ve Ambalaj Sanayi Ticaret Ltd.Şti. Büyük Sanayi ı. Cad. No: 7 4- İskitler 1 ANKARA Tel: (0312) 341 40 75 (4 Hat)- Fax: (0312) 341 98 98

Page 3: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

' -- -- ---------

394 I. DiN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ

TOPLUMU DİN KONUSUNDA AYDlNLATMA AÇlSINDAN CAMİ VE MESCİDLERİN ÖNEMİ

Recep AKAKUŞ Din İşi. Yük. Krl.Emekli Üyesi

DİNVEİNSAN

İslam'a göre insan, varlıkların en üstünü olarak yaratılmıştır. O, eşref-i mahlfikattır. Fıtratında ve cibilliyetinde din duygusu mevcuttur. (1) Her insan, İslam fıtratı üzere doğmuştıır. Yaratılışta insanlar, temizdir. Sapıklık ve kidilik, doğuş sonrasında çevreden gelmektedir. Fıtratındaki öz değerleri, yaratılış doğrultıısunda

geliştirip koruyabilen insanlar, din dışı kalmazlar. Eserden müessire giden mantık yolunu izleyerek hakka ulaşırlar.

Peygamberlere ve onların varisi olan bilginiere düşen görev, tebliğdir, irşaddır. (2)

Hidayet Allah'tandır. Ancak; hid§.yete ermenin de erdirmenin de şartları vardır. Bu şartları oluştıırmak ve irşad ortamını hazırlamak, insanların takdirine bırakılmıştır.

İslam'a göre yeryüzü bütünüyle bir mabettir. Şarkta Allah'ın, garbta Allah'ındır. Her nereye yönelinirse yönelinsin Allah, orada h§.zır ve nazırdır. (3) Bununla birlikte yeryü­zünde Allah'a ibadet için tahsis edilmiş malıallerin Hak katında ayncalığı vardır. (4) Bu ayncalık, o mekanda yapılan dini ve insani görevin, Allah katında taşıdığı üstün değerden kaynaklanmaktadır.

İnsan, yaratıklar arasında yegane akıl sahibi varlıktır. Dinen kendisine sorumluluk­lar yüklenmesi de bundandır. Çünkü aklı olmayan dinen yükümlü değildir. Gerçekten insana yakışan ve yaraşan, akl-ı sellın. çizgisinde son ilaru din olan İslam ile bütün­leşmektir.

İNSAN VE MABED

İslam'a göre insan, insani değerler ile İslfuni değerleri akl-ı sellın çizgisinde birleştirerek yükselecek ve yaratılış amacına ulaşacaktır. Varlıkların üstünü olarak yaratılan insanın, fıtratına dayalı bir ilil.hi sistem içinde yükselmesi ve yücelmesi, Hak tarafından programlanmıştır. Bu sebepten; ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem'den son

(1) Rfim: 30.

(2) Maide: 92,99.

(3) şnra.: 48.

(4) Cin: 18.

Page 4: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

I. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ 395

peygamber Hz. Muhammed'e gelinceye kadar geçen asırlarda gelmiş olan bütün pey­gamberlerin tebliğ ettikleri semavi dinlerin hepsinde temel iman prensipleri korun­muştur. Ancak uygulamaya yönelik amel ve ahlak prensipleri, ayncalık göstermiştir.

İslam Dini, uygulamada kolaylığı benimsemiştir. Bu cümleden olınak üzere; Allah'a ibadet ederken belirli bir yerde bulunmak ve namazı orada kılınak mecburiyeti getirmemiştir. Bununla birlikte mabede ve mabette topluca yapılan ibadete büyük değer vermiştir. Özellikle;"Ulü'l-Azm" rütbesiyle anılan peygamberlerden Hz. İbrahim'in, oğlu Hz. İsmail ile birlikte ihya ve imar ettiği "MESCİD-İ HARAM" ile çevrili Kabe'nin, İslam'da yeri büyüktürKur'an-ı Kerim'in verdiği bilgilere göre Kabe, tevhid inancını hayata geçirmek için yeryüzünde ilk inşa edilen yapıdır. (5)"Beytü'l-Atik", "Beytü'l­Haram" ve "Beytu'llah" (6) isimleri ile de yad edilınektedir. Kabe'nin yakın çevresinde Safa, Merve, Zenızem, Hacerü'l-Esved ... gibi İslam'ın şeiiirinden sayılan (7) kutsal ma­haller ve unsurlar vardır. Hac menasiki burada ifa edilir. İslam adına yeryüzünde inşa edilen bütün cami ve mescidler, kıble cihetleri itibariyle, buraya bağlıdırlar.

Kudsiyet itibariyle mescidler, şöyle sıralanır: Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ve Mescid-i Nebi. Bazı İslam bilginlerine göre Mescid-i Nebi, ikinci sırada yer alır. Bunlann dışında kalan mescidler, büyüklüğü ve sanat değeri ne olursa olsun kudsiyyet itibariyle aralannda fark yoktur. (8) Hepsi aynı değerdedir.

Yeryüzü, temiz olınak kaydıyle, bütünüyle mescid alınaya layıktır. Ancak; Cin silresi'nin 18 nci ayet-i kerimesinde belirlendiği üzere mescidler, Allah'a tabsis edilmiş yerlerdir. Buralarda yalnız tek tannya kulluk ve ibadet yapılır. Mescidleri imar ve ihya etmek, müminlere yaraşır. (9) Müşriklere yaraşmaz. (10) Küfürde ileri giden zalimler ise tİnetleri gereği mürninleri camiden meneder ve onları talıribe yönelir. (ll)

KABEVE MESCİDLER

Kabe, Tevhid inancı adına yeryüzünde gerçekleştirilen ilk yapılanma örneğidir. Kastalarn'ye göre Kabe'nin yeri, "Metaf-ı Meliiike ve Metaf-ı Enbiya" dır. (12) İbn Kesir'e göre de Kabe'nin amir-i inşası, Yüce All$'tır. Mübelliği ve mühendisi, Hz. Cebrail'dir. İlk biinisi, Hz. İbrahim'dir. Hz. İsmail de muavinlik görevi üstlemniştir. (13)

Tevhid sembolü olarak inşa edilen Kabe, anıt bir yapıdır. Ancak yeri ve çevresi kutsal mahaldir. Bu mahallin sınırlan, Hz. İbrahim'e vabiy yoluyla Allah tarafından bil-

(5) Al-i İrnrfuı: 96.

(6) Hac: 29, Maide: 97, Bakara: 125. (7) Bakara: 158. (8) Tae: C .I, s.233. (9) Tevbe: 18. (lO) Tevbe: 17. (ll) Bakara: 114.

(12) K. Miras, Tecrid-i Sarih Tercemesi, C.6, s.l7, İst. 1939. (13) Aynı eser ves.

Page 5: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

396 I. DİN ŞÜRASI 1EBLİÖ VE MÜZAKERELERİ

dirilmiş ve Cebrail tarafından da bizzat yerinde gösterilmiştir. Kur'an-ı Kerim, "Beytü'l­Atik" ve "Beytü'l-Harem" diye nitelediği tevhid sembolü yapının inşasına, taşıdığı özel- . liklere, Harem bölgesinde yer alan ve müslümanların gerçeğe yönelmesine vesile olan "Şeair-i İslfun"a ait sembollere ve Hz. İbrahim ile oğlu İsmail'in yaptıkları tebliğ çalışmalarına dair detaylı bilgiler vermektedir. (14)

Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) beşeriyyetin tümüne gönderilmiş bir pey­gamber sıfatıyla putperestler dışında kalan ehli kitabı," Allah'tan başkasına kulluk yap­mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak" temel esasına göre birliğe ve beraberliğe çağırmış, (15) Kabe'yi inşa eden Hz. İbrahim hakkında sürdürdükleri yersiz ve mesnetsiz tartışmaları bırakarak gerçeğe yönelmeleri hususunda kendilerini uyarmıştır. Aynca gerçeğe giden yolun da akl-ı sellın çizgisinde Hakk'a ulaşabileceğini onlara hatırlatmıştır ki, o çizgi şudur: "İbrahim, ne Yahudi, ne Hıristiyan ve ne de müşrik idi. O, tek tannya inanan dosdoğru bir müslümandı. İnsanlar arasında İbrahim'e en yakın olanlar, O'nun inançlarını paylaşıp kendisine tabi olanlardır ki, bu niteliğe sahip kişiler, Hz. Muhammed ve ona, içten inanarak, izinden yürüyenler­dir. Hiç şüphesiz Allah, müminlerin dostudur. (16)

Hz. Davud ve oğlu Hz. Süleyman tarafından (17) mukaddes topraklar (18) üzerinde inşa edilen Kudüs Mescidi, Kur'an-ı Kerim'de "Mescid-i Aksa" olarak geçmektedir. (19)

Mescid-i Haram'dan sonra, faziletçe, ikinci derecede kutsal mahal olarak kabul edilir. (20)

Hicret sonrasında Medine'de Hz. Peygaı:I].ber (s.a.s.) tarafından inşa edilen "Mescid-i Nebt", fazilet sıralamasında ikinci veya üçüncü derecede yer alır. Çünkü bazı İslfun bilginleri, fazilet sıralaması yaparken "Mescid-i Nebt"yi ikinci sıraya yerleştirir. Üçüncü sıraya "Mescid-i Aksa"yı koyar. Aksini düşünerek Mescid-i Nebl ve Mescid-i Aksa'da sıralama değişikliği yapan bilginler de mevcuttur.

Sıralamadaki yerleri ne olursa olsun Mescid-i Haram gibi bu iki mescidin de Kur'an-ı Kerim'de yeri vardır. Değişik yönlerden daha sonraki asırlarda müslümanlar tarafından yapılan mescidlere tesir etmişlerdir.

Allah adına inşa edilen her mescid, Beytu'llah'tan bir şube mesabesindedir. Cin süresinin 18'nci ayet-i kerimesinde mescidlerin, sıradan yerler olmadığına işaret olunmuştur. Çünkü onlar, Allah'a tahsis edilmiş mahallerdir. Müslim'in Ebfı Horey­re'den rivayet ettiği bir hadisi şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Allah'a göre bir belde­nin en güzel ve en hayırh yeri, o beldenin mescidleridir. Bir beldenin Allah 'a göre, en çirkin ve en çok bnğz edilmeye layık yeri ise o beldenin, çarşı ve pazar yerleri­dir". Çünkü birinde hayatın çirkeflerinden uzaklaşılarak Allah'a ubudiyyet arzedilir,

(14) Bakara: 125-128, AI-i İmrfuı: 96-97, Hac: 25-30.

(15) AI-i İmrd.n: 64-68.

(I 6) AI-i İmriin: 64-68.

(17) Taç: CJ, s. 235.

(18) Maide: 21.

(19) İsra:I.

(20) Taç: CJ, s.233-34.

Page 6: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

I. DİN ŞÜRASI 1EBLİÖ VE MÜZAKERELERİ 397

diğerinde ise çok kerre çıkar ve menfaat kavgası yapılarak Hak'tan uzaklaşılır. (21)

Buhaıi ve Müslim'de yer alan bir diğer hadis-i şerif de, (22) "Kalblerinden mescidleri çıkarmayan, akşam-sabah mescidlere devam eden müminleri Allah, cennetine koy­acak ve onları, beyinleri kaynatan hesap gününün şiddetli sıcağmdan koruyarak, serin gölgelikler altmda barmdıracaktır." (23)

İslam'ın hayata geçirilmesinde cami ve mescidlerin yeri büyüktür. Tevbe süresi'nin 108 nci ayet-i kerimesi ile Nur süresi'nin 37 nci ayet-i kerimesinde tavsif ve tasvir edildiği üzere gerçek mürninler, gönülleri ile mescidlere sımsıkı bağlıdırlar. Ne ticaretle­ri ve ne de alış-verişleri onları, mescidlerden koparamaz. Onlar, takva prensibi üzerine inşa edilen Kuba Mescidinin müdavim cemaati gibi hayattan kopmaksızın mescidde hem içierini hem de dışiarım temizlerler. "Tathir" ve "Tezkiye" kavramları ile ifade edilen en yüksek seviyedeki ruh ve beden teınizliğini gerçekleştirirler.

Allah, Bakara süresi'nin 125 nci ayet-i kerimesinde Kabe ve yakın çevresini her bakımdan eınin ve güvenli kıldığım beyan ettikten sonra, buraııın teıniz tutulınası husu­sunda Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail'den söz almıştır.

MESCİDDEN FITRATA ...

"Mescid" teriıni, "secde" kökünden türeıniş 1\rapça bir kelimedir. Sözlükte: "Eğilme, itaat etme, kabullenme, baş eğme ve özel biçimde toprağa kapaııma ... " mana­larında kullanılınıştır. Hatırlanacağı üzere; secde, namazın rükünlerinden biridir. Bu, insanın yaratıcısımn azameti ve yüceliği karşısında irkilerek "BEZM-İ ELEST" te Allah'a verdiği cevabı hatırlaması (24) ve özündeki kul olına değerlerini şuur plamna çıkararak Rabbine sunmasıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, "Müıninin, miracıdır", "Gözü­mün nurudur" (25) diye tavsif ettiği namaz, insan için mana alenderine doğru açılan bir hasret ve bir vahdet köprüsü oluşturmaktadır. İşte bu mana alenderine doğru açılan yolda "UBUDİYYET SECDESİ", müıninleri, mutlak gerçeğe ulaştırmakta ve şuur plamnda Hak ile buluşturmaktadır.

\ Diğer yandan "secde" kelimesi, sözlük anlamları doğrultıısunda insanı, yaptığı çağrışımlarla yaratılış anına taşımaktadır ki, o devrede ilk insan ve ilk peygamber Adem'e yapılan "TEHİYYE SECDESİ" ile insanın, "EŞREF-İ MAHLÜKAT" olduğu tescil ve ilan olunmuştıır. Çünkü Allah'ın meleklere ve ibiise verdiği: "Adem'e secde ediniz ... " emri, bir "Tehiyye Secdesi"ni gerçekleştirmek için verilıniş bir emirdir. Emrin gereğini yerine getiren melekler, bir taraftan Adem'in şahsında insanın üstünlüğünü ka­bullemnişler; diğer yandan Hak katında makbul kul olına hakkım pekiştirmiş lerdir. İblis ise, mahiyyet farkını ileri sürerek isabetsiz bir kı yas yapmış, kibirlemniş, gururlanmış ve Adem'e secde etmekten imtina e tıniştir.)

(21) Ali Nasıf, Taç, C.L s230-231.

(22) Ali Nasıf, Taç, Cl. s.230-231.

(23) Ali Nasıf, Taç, C.L s230-23f.

(24) A'rM: 172.

(25) Kaf: 16.

Page 7: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

398 I. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ

Verilen ilahl emri yerine getirmeyen İblis, Hak katında makbul kul olma hakkım kaybetmiş ve lanetlenerek Hakk'ın huzurundan kovulmuştur.

Hilafet makamına oturtulan insanoğlu, yaratılışındaki bu üstünlüğü gözönünde bu­lundurarak "Biz insana şah damarından daha yakınız" (26) hükmü ilarusini hatırlamalı; azmadan, sapmadan, korkmadan ve Allalı'ın rahmetinden ümidini kesmeden Rabbine kul olma yolunda çaba sarfetınelidir. "Gönülden gönüle yol vardır" denir. Gönülden Hakk'a giden yol da vardır. Çünkü gönül, "Nazargah-ı ilarudir", kirletilmediği takdirde hasiret penceresi açılır ve gerçekler açık seçik görülür.

İşte "secde" ve "mescid" kavramları, kaynaklar üzerinde fıkir jimnastiği yaparak derinlemesine düşünüldüğünde; bizleri, hilafet makamına yükseltildiğimiz ve Tehiyye Secdesi" ile şereflendirildiğinıiz gerçek kulluk makamına ulaştırmaktadır. Zahiri planda yakınımızdaki belde mescidinden başlayarak "Mescid-i Nebi", "Mescid-i Aksa" ve "Mescid-i Haram" hattından geçerek "Beyt-i Ma'mura" ulaşan yolda ayın makamda son bulmaktadır

MİHRAP'TAN KABE'YE

Yeryüzünde İslam adına inşa edilen bütün mescidler, kıble hattı ile Kabe'ye bağlıdırlar. Bu, farazi bir hattır. Bu hat vasıtasıyla; her an milyonlarca insanın gönlü buraya akmaktadır. Tıpkı göz göz kaynak ve pınarlardan çıkarak dereler, çaylar, ırmaklar, nehirler ... oluştııran suların, denizlere aktı ğı gibi...

Kıble hattının, bir ucunda "MİHRAP" diğer ucunda "BEYTU'LLAH" yer alır. Beytıı'llalı, yeryüzüne, tek tanrı inancı adına dikilen bir abide; milırap ise bu abideyi cami ve mescidlere taşıyan anlamlı bir simgedir. Allalı'a ibadet eden mü'minler, namaz kılarken gönüllerinde oluşan yüksek duyguları, bu kanalla "Valıdet Odağı"na taşırlar ve Hakk'a sunarlar. Böylece; şuur planmda kesretten valıdete yükseliş sağlanarak m:utlak gerçeğe yaklaşılır.

"Mihrap", aslında Hz. Davud ve oğlu Hz. Süleyman'ın, "Tevhid" adına Kudüs'te inşa ettiği "Mescid-i Aksa"mn özel bölümlerine verilmiş bir isimdir. "Oda, Hücre ve Niş" marralarına gelen bu kelime, Kur'an-ı Kerim'de AI-i İmran Süresi'nin 37 nci ve Meryem Süresi'nin ll'nci ayetinde Hz. Zekeriyya ve Hz. Meryem'in, ibadet ettiği kutsal malıalleri ifade için kullanılımştır. Şüphesiz bu malıaller, kutsal malıallerdir. Hz. Meryem'e indirilen ilaru sofraların yeri, milıraptır. Hz. Zekeriyya'mn yaptığı duaların kabul edildiği yer de milıraptır. B u sel?epten; ülkemizde inşa edilmiş yüzlerce cami milırabı, içinde "MİHRAP" kelimesi geçen, Aı-i imran süresinin 37 nci ayet-i kerimesi­ni taşımaktadır. ·

Hz. Meryem'e ilahi sofraların indiği, Hz. Zekeriyya'nın yaptığı duaların kabul bu­yurulduğu "MİHRAP", mimari bir unsur olarak Mescid-i Aksa'dan alınarak cami ve mescidlere taşımnıştır. Şu kadar var ki, "Milırap", küçük mescidlere girerken kıble duvarına açılmış bir "NİŞ" olduğu halde büyük ve merkezi canıilere girerken Kabe'nin

(26) Kaf: 16.

Page 8: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

I. DİN ŞÜRASI 1EBLİÖ VE MÜZAKERELERİ 399-

dikey bir kesitine dönüşmüştür. Selimiye, Süleymaniye ve İstanbul-Eminönü-Hidayet camii ... gibi. Selatin ve merkezi camilerde bunun örnekleri açık seçik görülmektedir.

Kıble-Hattı, hicretin ikinci yılına kadar Mihrap-Mescid-i Aksa hattından geçiril­miştir. Hicr1 ikinci yıldan itibaren, verilen ilahi emir gereği, Mihrap-Mescid-i Haram hattına döndürölerek sabitleştirilnıiştir. (27)

HİRA-NUR DAGINDAN MESCİD-İ HARAMA

Bilindiği üzere; risalet görevi, Hz. Muhanımed'e Mekke'de ve Hira-Nur Dağı'nda tevdi kılınmıştır. Ancak; alınmasına Hira Nur Dağı'nda başlanan ilahi mesajların tebliğ yeri, Mekke'dir. Özellikle Mescid-i Haram'dır.

Hz. Peygamber (s.a.s.), aldığı ilahi mesajları süratle ümmetine ulaştırmiş ve bu mesajları, öncelikle, ümmetinin hafızalarına yerleştirmeye gayret göstermiştir. Sonra da valıiy-katiplerine bu mesajları yazdırtmıştır. İlahi mesajların insanlara aktarılması tarzında başlayan İslam'ı tebliğ faaliyetleri, hiç şüphesiz, Mescid-i Haram ile sınırlı kalmamıştır. Çarşılar, pazarlar, panayırlar, evler, bağlar, bahçeler ... Nerede bir insan bu­lunmuş ise orada tebliğ faaliyeti yapılmıştır. Ancak; ağırlık noktası, dainıa Mescid-i Haram olmuştıır.

Mekkeli müşrikler tarafından yapılan acımasız ve insanlık dışı ağır işkencelere rağmen Hz. Muhanımed (s.a.s.), hiçbir zaman Kabe'den uzaklaşmamış ve ümmetine bunu salık vermemiştir. En ağır şartlar altında kaldığı günlerde dalıi müşrikler ile diyaloğu kesmemiş, "Emrolunduğun gerçekleri, açıkla ... Müşriklerden çekinme" (28)

emr-i ilahisine ittibaen her yerde ve her türlü şart altında tebliğ hizmetini yerine getir­miştir. Hz. Peygamber'in Mescid-i Haram'a yakın olabilmek ve tebliğ hizmetlerini daha verimli hale getirmek için Safa Tepesi yakımndaki "DARÜ'L-ERKAM"ı, tebliğ ve irşad merkezi yapmış olması, son derece anlanılı bir davranış olarak değerlendirilmelidir.

Hicret sonrasında; Medine'de Mescid-i Nebi içinde tesis edilen "SUFFE", dini oto­rite adına kurulmuş ilk irşad ve tebliğ kurunıu olarak görülebilir. Mekke'de olduğu gibi Medine'de izne bağlı olarak evlerde açılan hususi mescidler, mahalle aralarında, öncelik­le çocuklara okuma-yazma öğretmek için açılan ''KÜTTAP"lar ve Mescid-i Nebl'de tesis edilen "DERS HALKALARı", Asr-ı Saadette ortaya konan irşad ve halkı din konusunda aydınlatma faaliyetlerinin ilk örnekleri olarak gösterilebilir.

MESCİD-MERKEZLİ TEBLİG

Hulefa-i R!işidin devrinden itibaren İslam adına fetlı edilen bütiin beldelerde "MESCİD-İ NEBI" örnek alınarak çeşitli büyüklükte cami ve mescidler inşa edilmiştir. Kufe, Basra merkez camileri ile Şam-Ümeyye canıisi, son derece yaygın,. etkin ve yararlı irşad hizmeti sunmuşlardır. Bu konuda, adeta, Mescid-i Nebi ile yarışa

(27) Bakara: 149.

(28) Hicr: 94.

Page 9: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

400 I. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ

girmişlerdir. Öncelikli olarak ulı1mü'l-Kur'an'ın tedris edildiği bu mescidler, Hasan-ı Basri, İmam Malik ve İmam Azam Ebu Hanife ... gibi büyük İslam bilginlerinin yaptığı geniş ilmi faaliyetlere şalıid olmuşlardır. Unutulmalııalıdır ki "Ehl-i Sünnet" anlayışı ve ekolü, Basra-Kufe-Medine üçgeninde oluşmuştur.

Abbasiler devrinde Bağdat'a ve Endülüs'e doğru genişleyen bu ilmi çalışmalar, Bağdat-Nizamiye Medreseleri'nin kurulması ile, tebliğ ve irşad hizmetleri cami dışına taşmıştır.

Tebliğ ve irşad hizmetleri, gelişen ve değişen şartlara göre cami, merkez olmak üzere; değişik hizmet ve ihtisas alanlarına yönelmiştir ki, sonunda; merkezi carİıi olan isıarnı külliyeler doğmuştur. Selçukller ve Osmanlılar döneminde İslam §leıninin birçok yöresinde geniş külliyeler kurulmuştur. İstanbul'da Fatih Sultan Mehmet Han tar~ından kurulan Ayasofya ve Fatih külliyeleri ile Kanuni Sultan Süleyman tarafından kurulmuş olan Süleymaniye külliyesi, isıarnı kültürlin gelişmesinde ve yayılmasında, unutulmaya­cak kadar, büyük hizmetler sunmuşlardır.

Tarihi seyri içinde cami merkezli, medrese, kütüphane, imaret, dfuii'l-Kur'an, dfuii'l-hadis, dfuii'ş-şifa, sebil, meşruta, hazire, türbe, çeşme, dükkan, çarşı,

şadırvan ... gibi farklı üniteleri içine alan külliyeler kurulurken; diğer yandan da cami içi hizmet üniteleri, daha belirgin hale getirilıniştir. Sözgeliıni: Mihrap, ıninber gibi eski üniteterin yanısıra mahfeller, maksureler, kürsüler ve mükebbirlikler ile cami ve mescid­ler, mimari yapı olarak da özden kopmadan değişiniş ve gelişınişlerdir.

Cami-dışı öğretim kurumları, örgün eğitim programiarım uygularken cami içi öğretim üniteleri de yaygın eğitim programiarım uygulamıştır. Vakıflar Genel Müdür­lüğü Arşivinde yüzlercesine şalıid olacağımız "DERSİYYE-V AKFİYYE"leri, cami-içi irşad hizmetlerine tahsis edilmiş gelir kaynaklarıdır.

CAMİ VE MESCİDLERDE İRŞAD

Camilerde irşad hizmetleri yarım asır öncesine kadar;

a) Minberde

b) Vaaz Kürsüsünde

c) Ders i yy e Kürsüsünde

d) Mihrapta

olmak üzere dört ayn yerde yapılırdı. Ancak, kaynaklar ve güdülen amaç ayın ol­makla beraber, her ünitede yapılan hizmet şekli farklıydı. Şöyle ki:

a) Minherdeki irşad hizmeti, hutbe iradı şeklindeydi. Yetkili makam salıibi veya onun görevlendireceği kişi, hutbe okurdu. Hutbe, Cuma namazı ile bağlantılı olduğu için ikisi birlikte değerlendirilir; uzunluğu, kısalığı ve muhtevası, yetkili makamca sınırlandınlırdı. Hz. Peygamber'in irad eylediği hutbeler, örnek tııtıılarak özlü ve kısa olmasına dikkat edilirdi. Siyasi. otorite adına hutbe okunacağı için, yay la, oba, küçük köy ve mahalle camilerinde Cumhuriyet öncesinde cuma namazı kılınmaz ve hutbe de okunmazdı. Hutbeleri, Arapça okuma geleneği Cumhuriyet devrine kadar sürdürül-

Page 10: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

I. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 401

müştür. Bu hatalı uygulama, halkın irşad hizmetinden uzun yıllar mahrum kalmasına ve hutbelerin yozlaştınlmasına sebep olmuştu. Öyle ki: Büyük ve merkezi cami hatipleri, hutbeleri mersiyyeye ve ağıta dönüştürınüşlerdi. Türkçe hutbe geleneğini tesis eden Di­yanet İşleri Başkanlığı, ülkemiz irısanlarına en büyük hizmeti yapmıştır.

b) Vaaz kürsülerinde irşad hizmeti, ekseriyyetle, bayram namazlarından önce yapılırdı. Osmanlı hükümdan m. Ahmed devrinde başlatılan resmi mevlit kutlama­larının yapıldığı kandil gecelerinde de namaz öncesi irşad hizmetleri yapılmaya

başlamıştır; Esas itibariyle; vaaz ve irşad hizmetleri, cuma namazlarından sonra yapılırdı. Cuma namazlarından evvel güzel sesli hafızlar, Kur'an-ı Kerim tilavet ederler­di. Ancak; cuma günü tatili kaldırılınca bu uygulama, sürdürülememiştir. Kürsü şeyhleri ve ders-i arn'lar tarafından yapılan bu hizmetler, zarureten, cuma namazı öncesine alınınıştır. Vakfiyye şartlarına uymayan bu verimsiz usul, günümüzde de sürdürülmekte­dir.

Cami-içi irşad hizmetlerinde önemli yeri bulunan kürsü şeyhlerinin, özel statüleri mevcuttu. İstanbul-Haliç Humbarhane Camii kürsüsünden başlayarak, silsile yoluyla, Ayasofya kürsüsüne yükselirlerdi. Sayıları, 30-35 kadardı. Genellikle tarikat ileri gelen­leri arasından seçilen kürsü şeyhleri, belli bir düzeyde, mescid-tekke diyaloğunu da sağlıyorlardı.

c) Dersiyye Kürsülerinde verilen irşad hizmetleri, en verimli hizmetler olmuştur. İstanbul-Fatih ve Beyazıt camilerinde göriildüğü üzere; cami içinde "DERSİYYE MAK­SURELERİ VE DERSİYYE KÜRSÜLERİ" tesis edilmiştir.

Bu maksurelerde ve bu kürsülerde: "Ders-i am" unvanı alan bilginler, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam ve Akaid, Zühd ve Tasavvufa dair kaynak kitapları tedris ederler, belirli bir program izleyerek tedris ettikleri eserleri tamamlarlardı. Usulüne göre öğrencilerine icazet de verirlerdi. İstanbul'da; Ayasofya, Fatih ve Beyazıt Camii ders-i arnıarı halk arasında saygın kişiler olarak ağırlanırdı. Cami dersleri halka açık derslerdi. Hocaya anlarnarlığını sormak ve açıklatınak imkarn vardı. Bu bakımdan, camilerde yapılan irşad hizmetlerinin en verimlisi, dersiyye kilisülerinden yapılan dersler ve irşad hizmetleriydi.

d) Mihrap'ta yapılan ve daha çok görevli imam tarafından gerçekleştirilen irşad hizmeti ise; namaz süre ve dualarının tilavetinde göriilen hataları tashih etınek, yapılmış ezberleri pekiştirrnek ve 32 farz seviyesindeki dini bilgileri, "MIZRAKLI İLMİHAL", "DÜRRÜ YEKTA" gibi Türkçe ilınihal kitaplarından veya "NURU'L-İZAH", "HALEBİ SAGİR" isimli Arapça kitaplarından istifade ederek vermek şeklinde uygu­lanırdı.

Yaygın irşad hizmetlerinden, etkisi en geniş olanı, "MEŞİHAT"ça hazırlanan "CER" programlarıydı. Bu programa göre her yıl, Ramazan ayı öncesİrlde medreseler tatil edilir, "Mu!d ve Mülazemet" seviyesine ulaşmış olanlar ile "Rüiis İmtihanına" namzet olan medrese son sınıf öğrencileri, yapılan özel bir programa göre dağıtılırlardı. Ülkenin en ücra köy ve mezralarına kadar bu genç, dinamik bilgirıler gönderilirdi. Halk arasında "RAMAZAN HOCALARI" diye anılan bu irşad kervanı ile asırlar boyu Ana­dolu ve Balkanlar Türkiyesi'nde İslam, en ücra köşelere kadar ulaştınlınıştır. Ancak; zaman içinde öze ve köke bağlı olarak geliştirilip korunamadığı için, bu program

Page 11: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

402 I. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ

sulandınlmıştır. "CER" kavramı kaynağındaki orjinaliteyi kaybederek, bir ara, din adına yapılan dilenciliğe dönüştürülmüştür.

Ramazan özel progranılan arasında Devlet Başkanı ile yakın çevresine hitap eden "HUZUR DERSLERİ"ni ve seçkin kişilere hitap eden "KONAK SOHBETLERİ"ni de unutmamak gerekir.

Buraya kadar verilen bilgilerin tümü, kaynaklara, prensiplere, amaçlara ve geçmişte yapılan uygulamalara dairdi. Kaynak, amaç ve prensipler ve de mekan korun­mak kaydıyle, acaba, günümüzde ne yapılabilir, bir de konuya bu açıdan bakalım.

MEŞİHAITAN DİYANET İŞLERi REİSLİGİNE

Diyanet İşleri Başkanlığı, bir Cumhuriyet müessesesidir. Ancak millet ve devlette devandılık esastır. Rejim ve yönetim değişikliği, buna engel olamaz. Bu sebepten; . kuruluş günlerindeki durumu ve konumu itibariyle Başkanlık, bir aysberke benzetilebi­lir. Nasıl aysberkin· görünen kısmı, görünmeyen kısmına nazaran çok küçük ise, Diyanet İşleri Başkanlığı da ilk yapılanınada bir çekirdek kuruluş olarak genel· idarenin içinde böyle yer almıştır. Gerçekte; Diyanet İşleri Başkanlığı'mn temel yapısında Şer'iyye ve Evkaf Vekaleti bulunmakta, onun tabanında ise koca MEŞİHA T yatmaktadır. Devlet ve millette devandılık esas olduğuna göre, Başkanlık için düşünülecek yeni yapılanınalarda bu espri gözönünde bulundurulınalıdır. Cumhuriyetimizin temel kurunılanndan olan birçok kuruluşumuz, "Kuruluş yıl dönümlerini" kutlarken bile bu inceliğe dikkat etmek­tedirler.

Tarihi perspektiften bakıldığında; üstlendiği yasal görevler açısından Diyanet İşleri Başkanlığı'mn, değişik dönenderine şahid olmaktayız:

a) 1923-1930 dönemi, b) 1930-1950 dönemi, c) 1950-1965 dönemi, d) 1965-1980 dönemi, e) 1980 ve sonrası ...

a) 1923-1930 döneminde; Diyanet İşleri Başkanlığı, Şer'iyye ve Evkaf Vekilieti'nin görevlerini aynen devr almıştır. Bu sebepten; hem vak.ıflann hem de­kaldırılıncaya kadar-tekkelerin yönetimi, Başkanlığa bırakılmıştır. "Usul-ü Kadlıne" üzere dini yüksek tahsil yapmış ve "Rufis İmtihanı" vererek "Ders-i am" ünvanı kazanmış din bilginleri, vaiz olarak irşad hizmeti sunmuşlardır. imparatorluktan Cumhu­riyete geçerken şüphesiz devlet, yapı olarak küçültülmüş kadro tenkisatma gidilıniştir. Şu kadar ki, bu işlem yapılırken; beşeri zaaflann ön plana çıktığı ortanılarda kurunun yanında yaşta yanmıştır. Dolayısıyla; diyanl hizmet yüklenecek kadrolar arasında geniş çapta umutsuzluk atmosferi doğmuştur.

Bu dönemde; Şeyhu'l-İslam Mustafa Hayri Efendi zamanında hazırlanıp yürürlüğe konan "TEVCİH-İ CİHAT NİZAMNAMESİ" aynen uygulanmıştır. Atamalar dahil bütün işlender, Başkanın riyaset ettiği "Hey'et-i Müşavere" tarafından yapılmıştır.

b) 1930-1950 döneminde; Diyanet İşleri Başkanlığı, yapısal değişikliğe uğramış, vakıflar-tümüyle-cami ve mescidler, Diyanet İşkri Başkanlığı'ndan aynlmıştır.

Page 12: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

I. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ 403

Başkanlık, Ankara'da "Heyet-i Müşavere" ve merkez personeli, taşrada ise müftü ve vaizler olarak organize edilmiştir. Cami görevlileri, "Hademe-i Hayrat" ünvanı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce atanmış ve ayın müdürlükçe yönetilmiştir. Bu dönemde Başkanlık, camilerde, sadece irşad hizmeti vermiştir. Mevzuat olarak; "Hademe-i Hayrat Tüzüğü" yürürlüğe konmuş ve teşkilatın persenelee bütçe imkanları nisbetinde takviyesine çalışılmıştır. Bu dönemde Türkçe ezan uygulamasına geçilmiştir.

c) 1950-1965 döneminde; Haderne-i Hayrat diye anılan cami görevlileri, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden alınarak tekrar Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlanmış ve 1930 öncesinde olduğu gibi cami hizmetleri, Diyanete devredilmiştir. Bu dönemde, yönetine­likler yapılmış ve sayıca kadro arttırımı faaliyetlerine hız verilıniştir. Vaaz ve irşad hiz­metleri ile Kur'an kursu açma faaliyetleri, bu dönemde büyük önem kazanmıştır. Ezan'ın, asli şekline döndürülınesi de yine bu dönemde gerçekleştirilmiştir.

1960-1965 yılları genel olarak bu dönem içine alınmakla beraber; bu yıllar, Diya­net İşleri Başkanlığı'nın yeniden yapılanması açısından son derece önemlidir. Çünkü 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra gelişen yeni siyasi ortamda, Başkanlığın organizasyonu gündeme gelmiş ve 1965 yılında çıkarılan 633 sayılı yasa ile Başkanlık, yeni baştan dü­zenlenmiştir. 1923 tarihli kuruluş kanunundan sonra; ilk defa Başkanlık teşkilat kanunu­na kavuşmuştur. Bu yasa ile din görevlileri hukuken olmasa da, mali yönden devlet memuru statüsüne alınmış ve Başkanlığın, genel idare içindeki durumu güçlendirir­miştir. Ancak; değişik baskı gruplarımn, yersiz ve de insafsız direnmelerinden dolayı; bu yasayı, bütünüyle, hayata geçirmek münıkün olmamıştır. 1980 öncesi yıllarda 633 sayılı Kanun'da tadiHl.t yapan 1982 sayılı yasa, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edi­lince, yasal prosedür gereği, 633 sayılı yasanın bazı maddeleri de yürürlükten kalkmış ve Başkanlık, yasal açıdan, ciddi bir boşlukla karşılaşmıştır. 1980 sonrası yıllarda

çıkarılan Kanun Hükmündeki bazı kararnamelerle açıklar kapatılmaya çalışılmış ise de yeterli olmamıştır.

Teşkilat yasası açısından boşluklar kapatıramadığı halde Başkaniıkça bu dönemde yönetınelik, yönerge ve gen<:lge türü mevzuat, sıkça çıkarılmış ve aynı süratle de yürür­lükten kaldırılmıştır. Kağıt üzerinde yapılan bu süratli değişim, tabana zamanında intikal ettirilememiş ve benimsetilememiştir. Kanaatinıizce bu tür uygulamalar, teşkiHitta ve hizmet alanında istikrarsızlıklara ve güvensizliklere sebep olmuştur. Örnek olarak; 657 sayılı Yasanın çıkarılmasını öngördüğü "Görev ve Çalışma Yönetıneliği" tüm Başkanlık personelinin görev ve yetkilerini belirler şekilde hazırlanıp Resmi Gazete'de ve Diyanet Gazetesi'nde yayımlandığı halde, bir hafta uygulanmadan, yürürlükten kaldırılmıştır.

Görülen odur ki ülke genelinde gözlendiği gibi Başkanlık teşkilatında da amir dur­umundaki zevat, yasalarla sınırlı görev yapmaktan ziyade geniş takdir haklarını kullana­rak hizmet yapma anlayışındadır. Şüphesiz bu durum, geniş memur kitlesinin pasifize olmasına ve yönetime katkıda bulunmamaya götürmektedir.

Başkanlıkla ilgili, yasal açıdan, bu kronolojik değerlendirmeyi yaptıktan sonra her dönemle alakah bazı olumsuzluklara işaret etınekte yarar görüyorum:

1) Meşihatça ve Büyük Millet Meclisi Hükümeti döneminde Şer'iyye ve Evkaf Vekaletince aynen ve 1930 yılına kadar Diyanet'çe kısmen uygulanan "TEVCİH-İ CİHAT NİZAMNAMESİ" ile getirilen "Niyabet" ve "Daimi Mezuniyet" usulü'nün uy-

Page 13: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

404 I. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ

gulanması, teşkiHl.tın dinamizmini yıkmıştır. Çünkü bu sistem, cami hizmet kadrolannı bir çeşit arpalık haline getirmiştir. Kadrolu görevlilerin, cemaatle diyalog kuramayacak kadar, yaşlı olduklan halde görevi sürdürmektc ısrar etmeleri, hizmet açısından verimli olmamıştır. Günümüzde ise tam aksine Genç yaşta emekliliğin tercih edilmesiyle; Başkanlık kadrolannın çocuk yaşta genç görevlilere bırakılması da halkın güven ve itimadını sarsmaktadır. 1950 yıllan öncesinde "BUYRULTU" esasına göre köy imamlığına atanan ve harman zamanında; harman harman dolaşarak hak toplayan, saçı­başı birbirine kanşmış din görevlisi nasıl halkın üzerinde manevi bir etki bırakmamış ise, günümüzde pek çok örneği görüldüğü üzere kot pantolonlu, henüz çocuksu davranışları aşamamış, memur tipli genç din görevlilerini de halk benimsememektedir.

Bu sebepten; yaşça olgun, fikir ve düşüncede dolgun, kılık-kıyafetinde ölçülü, halka yönelen ve devletiyle kucaklaşan özveri sahibi din görevlisinin iştiyakı duyul­maktadır.

2) Bilindiği üzere; Cumhuriyetimizin hanisi Gazi Mustafa Kemal Atatiirk, iki vekaleti, aynı yasaya bağlı olarak "Başkanlık" sistemi içinde teşkilatlandırmıştır. Bun­lardan biri GenelKurmay Başkanlığı diğeri de Diyanet İşleri Başkanlığı'dır. Bunlardan Genel Kurmay Başkanlığı, hizmet gereği-teşkilatma aldığı sivilleri askerleştirip onlan "Askeri Memur" statiisüne sokarken, Diyanet İşleri Başkanlığı, aksi bir uygulama yapa­rak, üst seviyedeki bütiin Di yani hizmetleri Din Hizmetleri Sınıfından çıkanlarak Genel İdare Hizmetleri sınıfına geçirmiştir. 657 sayılı yasada yeralan Din Hizmetleri Sınıfı, küçültiilmüştiir. Bilebildiğimiz kadanyla bunun sebebi, Genel İdare Hizmetlerine tanınan mail imkan ve haklardan yararlanmaktır. Unutulmamalıdır ki bu uygulama, Diyanet teşkilatını son derece olumsuz etkilemektedir. Hangi kesimden olursa olsun, halkımız "MEMUR-TİPİ" din görevlisine itibar etmemektedir.

Bundan dolayı; Osmanlılann kuruluş döneminde birçok örnekleri görülen "ALP­EREN TİPİ" din adamı yetiştirmenin yolları aranmalıdır. Hatırlanacağı üzere; bu tip din görevlileri, şeriat-tarikat çizgisinde halka özveri içinde yaklaşan, halkın içinde yaşayan fakat devletle ilgisini kesmeyen dinamik bir yapıya sahip kişilerdir ki en çarpıcı örneğini Bursa~ Yıldırım Külliyesinde (Ulu Cami'de) görmekteyiz. Şöyle ki: Mihrapta, Süleyman Çelebi, minberde: Muhammed Buhari (Emir Sultan), vaaz kürsüsünde Hamt­düddin-i Aksarayı (Somuncu Baba), cami külliyesinde yer alan "V A'ZİYYE MEDRE­SESİ"nde ilk Osmanlı Şeyhu'l-İslam'ı Mehmet Fenari ve yine cami külliyesinde bulunan "HUNDİ HATUN MEKTEBİ"nde İmam Muhammed Cezeri, aynı yıllarda birlikte görev üstlenmişlerdir. Değişik meşreplerde olan bu büyük bilginlerin, aynı külliyede, İslam-Türk sentezini mayalandırmalan, son derece anlamlıdır. Unutulmamalıdır ki İmam Cezeri, Şafiiyyü'l-mezheptir. Mısırdan bizzat Yıldırım Beyazıt'ın özel davetiyle Bursa'ya getirtilmiştir. Daha sonraki yıllarda Sultan ll nci Murat da Molla Güraniyi-yine özel bir davetle-Bursa'ya getirtmiştir.Bu da bize açıkça gösteriyor ki İslam-Türk sentezi oluşturulurken daima Hanefi-Şafii diyaloğu gözönünde bulundurulmuştur.

Başkanlığın, gelecek yıllarda yeniden yapılanmasına imkan verecek şartlar

oluşursa, ilgili meslektaşlanın geniş düşünmelilerdir. Hanefi-Şafii diyaloğunun dışında da kurulacak diyalog odaklarının bulunduğu hatırlanmalıdır.

Başkanlıkça, Türkiye Diyanet Vakfı ile işbirliği yapılarak, gerçekleştirilen "HAC ORGANİZASYONLARlNIN" yararlı olduğu görülmektedir. Ancak; yurt içindeki cami

l

Page 14: tl VE MUZAKERELERI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D111243/1995_1/1995_1_AKAKUSR.pdf · mamak, hiçbir şeyi O'na eş koşmamak ve insanlardan herhangi birini ilahlaştırmamak"

i

1

1

L

1. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 405

ve mescid hizmetlerinin, geniş ölçüde aksatılmasına sebep olduğu için hem mihrap hiz­meti, hem de irşad hizmeti açısından olumsuz bir ortamın doğduğu da bir vakıadır.

Başkanlık kadrolarındaki birçok seçkin görevli, aynı yıl içinde; takriben, iki ayını, hac ve yurtdışı görevde geçirmektedir. Bu süre içinde yeri, geçici görevliyle kapatılmaya çalışılmakta ise de çok kerre yerleri boş kalmaktadır. Hac ve yurt dışı hiz­metten dönen görevli, bir ayda yıllık iznini kullanınca; bu tür görevleri üstlenen din gö­revlisi ile cemaat arası açılmaktadır.

Bu sebepten Başkaniıkça yürütülen hac organizasyonunun, din görevlisinin, fıkri ve sosyal açıdan ufkunun açılması ve bütçesine maddi destek katma imkanın

doğması ... gibi olumlu tarafları var ise de meydana gelen hizmet açığı ve bu imkanlardan yararlarranıayan diğer din görevlileri arasında meydana getirdiği kırgınlıklar gözardı edi­lemeyecek kadar önemlidir. Bundan dolayı; Başkanlık adına yapılan "HAC ORGANİZASYONU"nun, hem artıları hem de eksileri görülmektedir.

Ülkemizde heı:-yıl takriben 1600 cami yapıldığı bilinmektedir. Bunların pek çoğu, örnekleme yoluyla inşa edilmektedir. Günümüz insanının, dım ıhtiyaçları gözönünde bulundumlmadan yapılmaktadır.

Günümüz şartlarına göre genç, ihtiyar, kadın ve erkek tüm müslümanların, dini ih­tiyaçlarını karşılayacak, Sosyal Tesisli Cami yapırnına gidilmelidir. Kütüphanesi, nikfth ve düğün salonu, kıraathanesi, gasilhanesi, kurban kesim yeri, örf ve gelenekierimize uygun spor kompleksleri ve lojman ... gibi üniteleri içine alan cami ve mescidlerin yapımına Başkanlık önderlik yapmalıdır.

Bilindiği üzere; dini hizmetler, tarih boyunca, daima halkın maddi-manevi katkısıyla gerçekleştirilmiştir. Vakıf kurumunun doğuş sebebi de budur. Diyan! hizmet­lerin gerçekleştirilmesinde bu kurum da hiçbir zaman gözardı edilmemelidir.