tÜrk hukukunda yargi kararlari iŞiĞinda mecburİ...
TRANSCRIPT
T.C.
İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Kamu Hukuku Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi
TÜRK HUKUKUNDA YARGI KARARLARI IŞIĞINDA
MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Seyit Rasim DORU
2501091063
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Cemil KAYA
İstanbul 2012
iii
ÖZ
Türk Hukukunda Yargı Kararları Işığında Mecburi Hizmet Yükümlülüğü
Seyit Rasim DORU
Mecburi hizmet yükümlülüğü, Türk hukukunda birçok alanda karşımıza
çıkmaktadır. Buna bağlı olarak mecburi hizmet kavramının birçok uyuşmazlığa konu
olduğu görülmektedir. Bu çalışmanın birinci bölümünde, öncelikle mecburi hizmet
yükümlülüğü kavramı, anlamı, ülkemizdeki kısa tarihçesi ve doğrudan ilgili olduğu
Anayasal ilkeler incelenerek mevzuatımızda öngörülen mecburi hizmet yükümlülüğü
türleri belirlenmeye çalışılmıştır. İkinci bölümde; yargı kararlarına sıkça konu olan
mecburi hizmet yükümlülüklerinin varlığı ve bunun diğer temel hak ve özgürlüklere
olan etkisi incelenmiş; üçüncü bölümde ise mecburi hizmet yükümlülüğü ile ilgili en
fazla rastlanan hukuki sorunlar, ilgili yargı kararları ışığında ele alınmaya
çalışılmıştır. Nihayet son bölümde ise bazı mecburi hizmet yükümlülerinden
alınması öngörülen yüklenme senetlerinin hukuki niteliğine ilişkin doktrin ve yüksek
yargı organlarının yaklaşımı ele alınmış ve bu senetlerden kaynaklanan
uyuşmazlıkların hangi yargı yerinde görülmesi gerektiği incelenmeye çalışılmıştır.
iv
ABSTRACT
Compulsory Service Obligation in the Light of Judicial Decisions in Turkish Law
Seyit Rasim DORU
Compulsory service obligation is envisaged in many areas of Turkish Law.
Accordingly, it is seen that the concept of compulsory service has been subject of
many disputes. In the first chapter of this study, it is aimed to define various types of
compulsory service in Turkish legislation through the concept of compulsory service
obligation, its brief history and constitutional principles that are directly related. In
the second chapter, it is examined the presence of compulsory service obligations
that are subject to judicial decisions rather frequently, and its effect to other
fundamental rights and freedoms. In the third chapter, the most common legal
problems related to compulsory service obligation are studied under the light of
judicial decisions. Finally, in the last chapter, the legal nature of the surety bonds that
would be taken from the compulsory service obligation and the question of which
court would hear the case relating to these surety bonds are analysed according to the
relevant literature under the light of the decisions of Supreme Judicial Organs.
v
ÖNSÖZ
Türk hukukunda yargı kararları ışığında mecburi hizmet yükümlülüğü
konusunu seçerken, konunun daha önce genel hatlarıyla yazılmamış olması açıkçası
bizde ilk başta tedirginlik oluştursa da yargı kararlarını ve bu konudaki bazı özel
kanun hükümlerine ilişkin yazılmış çalışmaları araştırıp inceledikçe aslında konunun
uyuşmazlıklara sıkça konu olduğunu ve birçok sorun teşkil ettiğini gördük.
Dolayısıyla çalışmamızda elimizden geldiğince konunun tarihi gelişiminden de
bahsetmek suretiyle Türk hukukundaki düzenlemelerini, düzenlemelerden
kaynaklanan sorunları ve bu konudaki naçizane fikirlerimizi ve çözüm önerilerimizi
sunmaya çalıştık.
Bu çalışmamızı yaptığımız sürece ortaya yararlı bir eser çıkarmamız için bize
her türlü desteği veren ve kolaylığı sağlayan Değerli Hocam Prof. Dr. Aydın
GÜLAN’a öncelikle çok teşekkür ederim.
Aynı zamanda tez danışmanım olan ve hem çalışma konumuzun
belirlenmesinde hem de sonraki araştırma ve tez yazım sürecinde bende çok emeği
olan ve fazlasıyla zamanını aldığım Değerli Hocam Prof. Dr. Cemil KAYA’ya
teşekkürü bir borç bilirim.
Tez yazım sürecinde sorularımla sürekli rahatsız ettiğim ve her soruma cevap
vererek ilgilerini eksik etmeyen Değerli Hocalarım Doç. Dr. Melikşah YASİN ve
Yard. Doç. Dr. Cenk Y. ŞAHİN’e de ayrıca teşekkür ederim.
Yurtdışında olmasına rağmen çalışmamızı okuyan ve tezle ilgili fikirlerini ve
eleştirilerini belirten, daha önce de çalışmamızı daha iyi yapabilmemiz için bizi
sürekli teşvik eden Değerli Hocam Araş. Gör. Halit UYANIK’a ve her zaman
beraber olduğumuz diğer kürsü arkadaşlarıma da çok teşekkür ederim.
Şunu da belirtmek isterim ki bu süreçte çeşitli nedenlerden dolayı eskisi kadar
sık görüşemediğim ve belki de bu yüzden üzmüş olabileceğim başta Annem ve
Babam olmak üzere aileme ve tüm dostlarıma/arkadaşlarıma verdikleri destekten ve
gösterdikleri anlayıştan dolayı da çok teşekkür ederim.
Çalışmamızın bir nebze de olsa yararlı olması dileğiyle…
vi
İÇİNDEKİLER
ÖZ .................................................................................................................................... iii ABSTRACT.................................................................................................................... iv
ÖNSÖZ............................................................................................................................. v İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. vi
KISALTMALAR ............................................................................................................ x GİRİŞ ............................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜ KAVRAMI VE
MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜ İLE İLGİLİ BAZI
HUSUSLAR I. Mecburi Hizmet Yükümlülüğü Kavramı ............................................................... 5
II. Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün Tarihi Gelişimi............................................ 9
III. Mecburi Hizmet Yükümlülüğüne İlişkin Anayasal İlkeler ............................ 13
A. Kanun Önünde Eşitlik İlkesi ........................................................................... 13
B. Ölçülülük İlkesi ............................................................................................... 15
C. Zorla Çalıştırma Yasağı .................................................................................. 16
D. Çalışma ve Sözleşme Özgürlüğü .................................................................... 22
E. Diğer Anayasal İlkeler ..................................................................................... 23
IV. Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün Dayanakları ............................................. 25
A. Genel Dayanak: Anayasa Hükümleri ............................................................. 25
B. Özel Dayanak: Kanun Hükümleri .................................................................. 28
1. Mesleğin Gereği Olarak Öngörülen Mecburi Hizmet Yükümlülüğü ...... 29
2. Eğitilme ve Yetiştirilme Karşılığı Olarak Öngörülen Mecburi Hizmet
Yükümlülüğü .............................................................................................. 35
vii
3. Olağanüstü Durumlarda Öngörülen Mecburi Hizmet Yükümlülüğü ...... 36
V. Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün Başlaması ve Sona Ermesi ...................... 38
İKİNCİ BÖLÜM MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜNE İLİŞKİN TEMEL
BAZI KANUN HÜKÜMLERİ KARŞISINDA MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN VARLIĞININ TESPİTİ
SORUNU VE YÜKÜMLÜLÜK İHLALİNDE
UYGULANACAK YAPTIRIMLAR SORUNU I. Genel Olarak ............................................................................................................. 44
II. Temel Bazı Kanunlarda Yer Alan Hükümlerde Mecburi Hizmet .................. 44
Yükümlülüğünün Varlığının Tespiti Sorunu........................................................... 44
A. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Göre Devlet Memurlarının Mecburi
Hizmet Yükümlülüğü ...................................................................................... 44
B. 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Göre Araştırma Görevlilerinin
Mecburi Hizmet Yükümlülüğü ....................................................................... 50
1. 2547 Sayılı Kanunun 33. Maddesine Göre Araştırma Görevlilerinin
Mecburi Hizmet Yükümlülüğü .................................................................. 51
2. 2547 Sayılı Kanunun 35. Maddesine Göre Araştırma Görevlilerinin
Mecburi Hizmet Yükümlülüğü .................................................................. 52
3. 2547 Sayılı Kanunun 39. Maddesine Göre Araştırma Görevlilerinin
Mecburi Hizmet Yükümlülüğü .................................................................. 59
C. 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna
Göre Yurtdışına Gönderilen Öğrencilerin Mecburi Hizmet
Yükümlülüğü ................................................................................................... 60
D. 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa Göre Doktorların Mecburi
Hizmet Yükümlülüğü ...................................................................................... 61
viii
E. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Göre Muvazzaf
Subay/Astsubayların Mecburi Hizmet Yükümlülüğü ................................... 70
F. Diğer Kanunlara Göre Mecburi Hizmet Yükümlülüğü ................................. 83
III. Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün İhlali Halinde Karşılaşılacak
Yaptırımlar Sorunu ..................................................................................................... 89
A. Genel Olarak .................................................................................................... 89
B. 2547 sayılı Kanunun 35. Maddesine Göre Yükümlülüğünü İhlal Eden
Araştırma Görevlilerine Uygulanacak Yaptırım Sorunu .............................. 89
C. 926 sayılı Kanuna Göre Yükümlülüğün İhlal Eden Muvazzaf
Subay/Astsubaylara Uygulanacak Yaptırım Sorunu ..................................... 95
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜNE İLİŞKİN ORTAYA
ÇIKAN DİĞER TEMEL HUKUKİ SORUNLAR
I. Genel Olarak ............................................................................................................. 99
II. Temel Hukuki Sorunlar ......................................................................................... 99
A.İdarenin Mecburi Hizmet Yükümlüsü Kişiyi Kamu Görevine
Atama Sorunu ................................................................................................. 99
B. Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün Devri Sorunu ....................................... 106
C. Mecburi Hizmet Yükümlülüğün İhlali Halinde Tazminata Faiz ve Cezai Şart
Uygulanması Sorunu ..................................................................................... 110
D. Mecburi Hizmet Yükümlüsünün Tekrar Kamu Görevine Dönme
Sorunu ............................................................................................................ 113
E. Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün İhlali Halinde Tazminatın Tahsil Şekli
Sorunu ............................................................................................................ 119
ix
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜ ÖNGÖREN YÜKLENME
SENETLERİ VE BU SENETLERDEN KAYNAKLANAN UYUŞMAZLIKLARDA GÖREVLİ YARGI YERİ
I. Genel Olarak ........................................................................................................... 122
II. Mecburi Hizmet Yükümlülüğü Öngören Yüklenme Senetleri ...................... 122
A. Yüklenme Senetlerinin Hukuki Niteliği ...................................................... 122
B. Yüklenme Senetlerinin Kapsamı .................................................................. 124
C. Yüklenme Senetlerinde Yer Alan Müteselsil Kefaletin Niteliği ve
Kapsamı .......................................................................................................... 129
III.Yüklenme Senetlerinden Kaynaklanan Uyuşmazlıklarda Görevli Yargı
Yerinin Tespiti ............................................................................................................ 131
A. Doktrinin Konuya Yaklaşımı........................................................................ 132
B. Yüksek Yargı Organlarının Konuya Yaklaşımı .......................................... 133
1. Danıştay’ın Yaklaşımı ............................................................................... 133
2. Yargıtay’ın Yaklaşımı ............................................................................... 136
3. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin Yaklaşımı .................................... 138
4. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Yaklaşımı ................................................... 139
C. Kanaatimiz ..................................................................................................... 143
SONUÇ......................................................................................................................... 154 KAYNAKÇA ............................................................................................................... 161
YARGI KARARLARI DİZİNİ ................................................................................ 169
x
KISALTMALAR
A.e. : Aynı eser
A.y. : Aynı yer
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
AİHS : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
AÜEHFD : Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi
AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
AYİM : Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
AYİMD : Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Dergisi
AYİMKD : Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kararlar Dergisi
AYM : Anayasa Mahkemesi
bkz. : Bakınız
Bkz. : Bakınız
BM : Birleşmiş Milletler
bs. : Bası
C. : Cilt
DBB : Danıştay Bilgi Bankası
DD : Danıştay Dergisi
DDDK : Danıştay Dava Daireleri Kurulu
DDDGK : Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu
DEÜHF : Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi
DİDDGK : Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu
xi
DİDDK : Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu
DKD : Danıştay Kararları Dergisi
DMK : Devlet Memurları Kanunu
DŞKD : Devlet Şurası Kararlar Dergisi
DXD : Danıştay İlgili Dairesi
E: : Esas
EÜHFD : Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
f. : fıkra
FIFA : Fédération Internationale de Football Association
(Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği)
GATA : Gülhane Askeri Tıp Akademisi
ILO : International Labour Organization
(Uluslararası Çalışma Örgütü)
İHİD : İdare Hukuku ve İlimleri Dergisi
İÜHFM : İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası
K: : Karar
KHK : Kanun Hükmünde Kararname
KT: : Karar Tarihi
md. : Madde
MEB : Milli Eğitim Bakanlığı
No: : Numara
Para. : Paragraf
RG : Resmi Gazete
s. : Sayfa
SGKK : Sayıştay Genel Kurul Kararı
xii
SÜHFD : Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
sy. : Sayı
ŞDKM : Şurayı Devlet Kararlar Mecmuası
UM : Uyuşmazlık Mahkemesi
ÜDS : Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı
TFF : Türkiye Futbol Federasyonu
TODAİE : Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
TSK : Türk Silahlı Kuvvetleri
UEFA : Union of European Football Associations
(Avrupa Futbol Federasyonları Birliği)
v. : versus
vb. : ve benzeri
vd. : ve devamı
v.d. : ve diğerleri
vs. : vesaire
y. : Yıl
YHGK : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
YİBGK : Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu
YKD : Yargıtay Kararları Dergisi
YÖK : Yükseköğretim Kurulu
YXHD : Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi
1
GİRİŞ
Kamu görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüğü konusu, Türk hukukunda
özel mecburi hizmet yükümlülüğü öngören mevzuat hükümleri çerçevesinde
yazılmış birkaç çalışma dışında genel hatlarıyla incelenmiş değildir. Böyle olmakla
birlikte kamu görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüğü, örneğin; araştırma
görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüğü, muvazzaf subay-astsubayların mecburi
hizmet yükümlülüğü ve pratisyen-uzman doktorların mecburi hizmet yükümlülüğü
gibi pek çok alanda karşımıza çıkmaktadır. Bu alanlarda mecburi hizmet
yükümlülüklerine ilişkin mevzuat hükümlerinin uygulanmasından kaynaklanan
birçok hukuki uyuşmazlık ortaya çıkmakta ve bu hukuki uyuşmazlıklara ilişkin
olarak çok sayıda, hatta birbiri ile çelişen çok sayıda yargı kararı da bulunmaktadır.
Kamu hizmeti kavramı ile mecburi hizmet yükümlülüğü arasında yakın bir
ilişki söz konusudur. Zira mecburi hizmet yükümlülüğü, ‘kamu hizmeti’1 sırasında
söz konusu olan bir yükümlülüktür. Kamu hizmeti ifa etmek ise, idarenin en önemli
varlık sebeplerinden biridir2. İdare, kamu hizmetlerini yerine getirebilmek için kamu
görevlilerine ihtiyaç duymaktadır3 ve bu personel olmaksızın, idarenin, üstlenmiş
olduğu kamu hizmetlerini yerine getirmesi mümkün değildir4. Yani, soyut varlıklar
1 İdarenin faaliyetleri arasında yer alan kamu hizmeti, doktrin tarafından kabul gören tek bir tanımı
bulunmamakla birlikte, Anayasa Mahkemesi tarafından şu şekilde tanımlanmıştır: “(…) En geniş tanıma göre kamu hizmeti; devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların gözetim ve denetimleri altında, genel ve ortak gereksinimleri karşılamak, kamu yararı ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinliklerdir. (…)”. AYM, E: 1994/71, K: 1995/23, KT: 28.06.1995, RG. 20.03.1996, sy. 22586; Doktrinde yapılan tanımlar için bkz. Sıddık Sami Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, 3. bs., C. I, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul, 1966, s. 13; Lütfi Duran, İdare Hukuku Ders Notları, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1982, s. 307; Yıldızhan Yayla, İdare Hukuku, 1. bs., Beta, İstanbul, 2009, s. 71; İl Han Özay, Günışığında Yönetim, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2004, s. 231; Aydın Gülan, “Kamu Hizmeti Kavramı”, İHİD, C.IX, sy. 1-3, 1988, s. 148; Metin Günday, İdare Hukuku, 10. bs., İmaj, Ankara, 2011, s. 332; Turan Yıldırım, Melikşah Yasin, Nur Karan v.d., İdare Hukuku, 3. bs., Oniki Levha, İstanbul, 2012, s. 638; Bahtiyar Akyılmaz, Murat Sezginer, Cemil Kaya, Türk İdare Hukuku, 2. bs., Seçkin, Ankara, 2011, s. 469.
2 Yasin Sezer, “Kamu Hizmetine Girme Hakkı”, SÜHFD, C: XI, sy. 3-4, 2003, s. 154. 3 Akyılmaz/Sezginer/Kaya, Türk İdare Hukuku, s. 561; Halil Kalabalık, İdare Hukukunun
Temel Kavram ve Kurumları, 4. bs., Sayram, Konya, 2011, s. 481. 4 Kemal Gözler, İdare Hukuku, 2. bs., C. II, Ekin, Bursa, 2009, s. 621.
2
olan kamu tüzel kişilerine hayat verecek olanlar, bu tüzel kişilerin insan unsurunu
oluşturan kamu görevlileridir5.
Kısacası, kamu hizmeti ifa eden kamu görevlileri mevzuat gereği bazen
mecburi hizmet yükümlülüğü altına girebilir. Mecburi hizmetle yükümlü olan kamu
görevlileri, bu yükümlülüklerini, kamu hizmetinde bulunmak suretiyle yerine getir ir.
Yani, mecburi hizmet yükümlülüğünün tamamlanabilmesi için bu yükümlülüğün bir
kamu hizmetinde bulunmak suretiyle geçirilmesi zorunluluğu bulunmaktadır6. Kamu
hizmeti kavramının ise maddi ve organik anlamda olmak üzere iki farklı anlamı
bulunduğundan, çalışmamızda mecburi hizmet yükümlüsü olacak kişilerin kamu
hizmetine girmeleri konusundan bahsederken, kamu hizmetinin organik bakımdan
anlamını; kamu hizmeti yerine getirmelerinden söz ederken ise maddi bakımdan
anlamını ifade etmiş olacağız.
Diğer taraftan çalışmamızın ana konusu, mevzuatta yer alan hükümler gereği,
mecburi hizmet yükümlüsü olan kamu görevlilerinin yükümlülükleri ve bundan
doğan uyuşmazlıklar olduğundan, kamu görevlileri ayrımına çalışmamızda ayrıca
değinmeyeceğiz7. Zira mecburi hizmet yükümlülüğü yerine getiriliyor iken önemli
olan bu yükümlülüğün hangi kamu personel statüsünde yerine getirildiği değil bu
yükümlülüğünün bir kamu hizmeti sırasında yerine getiriliyor olmasıdır8.
İdare hukuku, statüter bir hukuk dalıdır. Yani idare hukuku kuralları; genel,
soyut, sürekli ve kişilik dışı hukuki durumları (statüleri) düzenler. Bu bağlamda Türk
hukukunda, mecburi hizmet yükümlülüğü öngörülen (örneğin; mesleğin gereği
5 Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, C. II, s. 1065. 6 D5D, E: 1969/3830, K: 1970/3746, KT: 06.07.1970, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap,
C. II, Ankara, 1970-1981, s. 72. 7 Kamu personel statülerinin ayrımı için bkz. Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, C: II, s.
1066 vd.; Yayla, İdare Hukuku, s. 272 vd.; Özay, Günışığında Yönetim, s. 995 vd; Gözler, İdare Hukuku, C. II, s. 644 vd.; Akyılmaz/Sezginer/Kaya, Türk İdare Hukuku, s. 561 vd.; Günday, İdare Hukuku, s. 579 vd.; Kalabalık, İdare Hukukunun Temel Kavram ve Kurumları, s. 481 vd.; Turgut Tan, İdare Hukuku, Turhan, İstanbul, 2011, s. 481 vd.; Yıldırım/Yasin/Karan s. 305 vd.; Ender Ethem Atay, İdare Hukuku, 1. bs., Turhan, Ankara, 2006, s. 671 vd.; Hayrettin Eren, “1982 Anayasası ve Kamu Görevlileri Kavramı”, AÜEHFD, C: II, sy. 1, 1998, s. 55-87.
8 Yargıtay da bir kararında kamu hizmetlerinin 657 sayılı DMK’nın 4. maddesi gereği sözleşmeli personeller ile de görülebileceğini belirtmiş, dolayısıyla da söz konusu uyuşmazlıkta, mecburi hizmet yükümlüsü kişinin, mecburi hizmet yükümlülüğünü sözleşmeli personel olarak da yerine getirebileceğine karar vermiştir. Bkz. Y15HD, E: 1979/1039, K: 1979/1116, KT: 11.05.1979, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
3
olarak veya yetiştirilme karşılığı öngörülen mecburi hizmet) memurluk, askeri
öğrencilik ve araştırma görevliliği gibi statüler bulunmakta ve bu statülere girenlerin,
bu statülerin hak ve yükümlülüklerini kabul ettiği varsayılmaktadır. Fakat bazen
kazanılmış hak, müesses durum, haklı beklenti, hukuki güvenlik, çalışma ve
sözleşme özgürlüğü, hukuki istikrar ve zorla çalıştırma yasağı gibi hukukun genel
ilkeleri ve Anayasal ilkelerle statü hukuku arasında çatışma meydana gelebilmekte,
konu yargıya intikal etmekte ve yargı organları da içtihatlarla konuyu açıklığa
kavuşturmaktadır9. İşte, statü hukuku ile hukukun genel ilkeleri ve Anayasal ilkeler
arasında çatışma bulunan önemli bir konu da kamu görevlilerinin mecburi hizmet
yükümlülüğü konusudur. Bu noktada da yargı içtihatlarının önemi karşımıza
çıkmaktadır.
Mecburi hizmet yükümlülüğü, Anayasa’da ve kanunlarda çeşitli şekillerde
düzenlenmiştir. Bunların bazısı, olağanüstü dönemlerde vatandaşlara getirilen
yükümlülüklerdir; bazısı mesleğin gereği olarak, o kamu personel statüsünün bir şartı
olarak öngörülmüş yükümlülüklerdir, bazısı da mesleğin gereği olarak statü
kurallarında yer almayan fakat yetiştirilme, eğitilme, burs verilme, staj vs. gibi
durumlar nedeniyle ve genellikle de ilgilisinden yüklenme senedi10 alınarak
öngörülen yükümlülüklerdir.
Çalışmamızın birinci bölümünde; öncelikle mecburi hizmet kavramından,
Cumhuriyetin ilanından sonra getirilen ve bazısı yürürlükten kaldırılmış
yükümlülükler olsa da konunun tarihsel gelişiminin daha iyi anlaşılması bakımından
mecburi hizmet yükümlülüklerinin geçmişinden ve bu yükümlülüğün varlık
gerekçesinden kısaca söz etmeye çalışacağız. Yine bu bölümde mecburi hizmet
yükümlülüğü ile ilgili yargı kararlarına konu olan uyuşmazlıklarda, yargı
organlarınca sıkça vurgulanan Anayasal düzenlemelere ve bunların ilgili olduğu
mecburi hizmet uyuşmazlıklarına değinmeye çalışacağız. Bu bölümde ayrıca
9 Abdullah Uz, Ferudun Aydın, Mustafa Demircioğlu v.d., Mecburi Hizmet Yükümlülüğü ve
Eğitim-Öğretim Giderlerinden Kaynaklanan Tazminat Davaları, 1. bs., Adalet, Ankara 2010, s. 4.
10 Bu senetler için, yargı kararlarında taahhütname, taahhüt ve kefalet senedi, kefaletname, yüklenme ve kefalet senedi gibi çok farklı isimler kullanılmaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun Ek-34. maddesinde, yurtdışına yetiştirilmek amacıyla gönderilecek kişilerden alınacak senet için ‘Yüklenme Senedi ile Muteber İmzalı Müteselsil Kefalet Senedi’ ibaresi kullanılmıştır. Buradan hareketle, çalışmamızda bu tür senetlerden söz ederken ‘Yüklenme Senedi’ tabirini kullanacağız.
4
mecburi hizmetin ülkemizde öngörülme şekillerini, mevzuat hükümlerinden
örneklerle açıklayıp, ayrımını yapmaya çalışacağız. Bölümün sonunda is mecburi
hizmet yükümlülüğünün başlaması ve sona ermesini yargı kararlarından örneklerle
açıklamaya çalışacağız.
Çalışmamızın ikinci bölümünde, incelediğimiz mevzuat ve yargı
kararlarından, bazı mecburi hizmet yükümlülüklerinin varlığı ile ilgili en sık
uyuşmazlık çıkmış olanları ayrı başlıklar halinde inceleyerek, bu yükümlülüklere
ilişkin hem yargı kararlarından ortaya çıkan sonucu hem de bu sonuçlara ilişkin
değerlendirmelerimizi açıklamaya çalışacağız. Mecburi hizmet yükümlülüğünün
varlığı ile ilgili bu hukuki sorun, uygulamada hala gündemde olan bir sorun
olduğundan, başlı başına ayrı bir bölüm olarak ele alınmayı gerektirmiştir. Zira,
özellikle yurtiçinde bir diğer üniversitede görevlendirilen araştırma görevlilerinin, dış
kaynaktan muvazzaf subay-astsubay olanların, dört yıllık üniversite mezunu olup
polis olanların ve pratisyen/uzman doktorların her bir eğitimleri için ayrı ayrı
öngörülmüş olan mecburi hizmet yükümlülüklerinin bulunmaması gerektiği iddiasını
içeren uyuşmazlıklar ortaya çıkmış ve buna ilişkin yargı kararları verilmiştir.
Çalışmamızın üçüncü bölümünde mecburi hizmet yükümlülüğünün varlığı
sorunu ile ilgili uyuşmazlıklar dışında; uygulamada en sık karşılaşılan diğer hukuki
sorunlar ayrı başlıklar halinde ele alınmıştır. Örneğin; mecburi hizmet yükümlülüğü
öngörülmüş kişilerin göreve atanmasının zorunlu olup olmadığı, idarelerin bu
konudaki takdir yetkisi ve bu yükümlülüklerin başka kurumlara devri konusunda
yargı kararlarının hangi yönde olduğuna ilişkin yargı kararlarını açıklamaya ve
bunları değerlendirmeye çalışacağız.
Nihayet çalışmamızın son bölümünde ise, mecburi hizmet yükümlülüğü
öngören yüklenme senetleri konusunda doktrindeki görüşler ve yüksek yargı
organlarının kararları arasında farklılıklara dikkat çekerek yüklenme senetlerinin
hukuki niteliğini ve bu konuda doktrin ve yüksek yargı organlarının konuya
yaklaşımını inceleyeceğiz.
5
BİRİNCİ BÖLÜM MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜ KAVRAMI VE
MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜ İLE İLGİLİ BAZI
HUSUSLAR
I. Mecburi Hizmet Yükümlülüğü Kavramı Mecburi hizmet yükümlülüğü, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün 29
Numaralı Cebri veya Mecburi Çalıştırma Hakkında Sözleşmesi’nde; cebri (mecburi)
çalıştırma adı altında; ‘bir kimseden herhangi bir ceza tehdidi altında istenen ve o
kimsenin yapmaya gönüllü olmadığı (tam isteği olmadan mecbur edildiği) iş ya da
hizmetler’ şeklinde tanımlanmıştır11.
Mecburi hizmet yükümlülüğünün sözlükte yer alan tanımı ise her ne kadar;
‘Bursu veren kuruluşun hizmetinde zorunlu olarak belli bir süre çalışma’12 veya ‘Bir
kimseden veya kuruluştan sağlanan menfaat (örneğin, burs alma sebebiyle)
karşılığında ona belli bir süre hizmet etme yükümlülüğü’13 şeklinde ise de
çalışmamızda kastettiğimiz yükümlülük, bu tanımla sınırlı değildir. Söz konusu
tanımlar, çalışmamızda, sadece ‘yetiştirilme karşılığı öngörülen mecburi hizmet
yükümlülüğü’ başlığı altında açıklayacağımız yükümlülük şeklini ifade etmektedir.
Çalışmamızda ise mecburi hizmet yükümlülüğü, sadece burs veren bir kuruluşun
hizmetinde zorunlu olarak belli bir süre çalışmayı değil; hiçbir şekilde burs
alınmamış olsa bile bir mesleğin gereği olarak veya olağanüstü şartlarda mecburi
hizmet yükümlüsü olmayı da kapsayan bir içeriğe sahiptir.
Mecburi hizmet yükümlülüğü, mevzuat hükümlerinde farklı kavramlar ile
ifade edilmektedir. Örneğin; doktorların mecburi hizmet yükümlülükleri, 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa14, 5371 sayılı Kanun15 ile eklenen ek maddelerle
düzenlenmiştir. Bu maddelerden biri olan Ek-3. maddede; ‘İlgili mevzuata göre yurt
11 RG. 23.06.1998, sy. 23381. Bu konuda ayrıca bkz. Süleyman Özdemir, “Dünyada ve Türkiye’de
Zorunlu Çalışma”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1994, s. 3. 12 Türk Dil Kurumu resmi sitesi, (çevrimiçi) http://tdkterim.gov.tr/bts/ 12.05.2012. 13 Ejder Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, Yenilenmiş 10. bs., Yetkin, Ankara, 2011, s. 887. 14 RG. 15.05.1987, sy. 19461. 15 RG. 05.07.2005, sy. 25866.
6
içinde veya yurt dışında öğrenimlerini tamamlayarak tabip, uzman tabip ve yan dal
uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananlar, her eğitimleri
için ayrı ayrı olmak kaydı ile (…) devlet hizmeti yapmakla yükümlüdürler.’ şeklinde
doktorların mecburi hizmet yükümlülüklerinden söz edilirken ‘devlet hizmeti
yükümlülüğü’ kavramı kullanılmaktadır. Bir diğer örnek olarak; öğretmenlerin
mecburi hizmet yükümlülükleriyle ilgili hükümler içeren “Milli Eğitim Bakanlığı
Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği”nde16 bu yükümlülük,
Yönetmeliğin çeşitli maddelerinde17 ‘zorunlu çalışma yükümlülüğü’ şeklinde ifade
edilmektedir. Yine, Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Atama ve Yer Değiştirme
Yönetmeliği’nde18, emniyet hizmetleri sınıfında yer alan personelin mecburi hizmet
yükümlülüklerinden söz edilirken ‘zorunlu hizmet’ kavramı kullanılmaktadır.
Mecburi hizmet yükümlülüğünü, ‘mecburi hizmet’ kavramı ile ifade eden kanunlara
da örnek olarak; devlet memurlarının mecburi hizmet yükümlülükleri ile ilgili genel
hükümler içeren 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu19 ile adli ve idari yargı hakim
ve savcı adaylarının, meslek öncesi eğitim süresi kadar ‘mecburi hizmet’le yükümlü
olduğunu hüküm altına alan 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu’nu 20
verebiliriz. Çalışmamızda mecburi hizmet yükümlülüğü ise, kamu hizmeti yerine
getiren kamu görevlilerine çeşitli öngörülme şekilleri (mesleğin gereği olarak,
yetiştirilme karşılığı) ile getirilen veya olağanüstü durumlarda ülkedeki tüm
vatandaşlara getirilebilen belli bir süre çalışma yükümlülüğü anlamındadır.
Görüldüğü üzere, mevzuatımızda, mecburi hizmet yükümlülüğü kavramı
ifade edilirken, mecburi hizmet yükümlülüğünün öngörüldüğü alanlarda farklı
kavramlar kullanılmaktadır. Mecburi hizmet, zorunlu hizmet, zorunlu çalışma, devlet
hizmeti yükümlülüğü, zorunlu çalıştırma, doğu hizmeti21 şeklinde değişik isimlerle
16 RG. 06.05.2010, sy. 27573. 17 Örneğin; 4., 17. ve 25. maddeler. 18 RG. 11.09.1992, sy. 21342. 19 RG. 23.07.1965, sy. 12056. 20 RG. 31.07.2003, sy. 25185. 21 18.06.1949 tarihli, 7236 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 5.
maddesinde vali muavinlerinin atanması için 2 yıllık doğu hizmeti yapmış olmak şartı bulunmaktadır: “5442 sayılı İl İdaresi Kanunu
7
hizmet yükümlülüğü kastedilirken çalışmamızda ‘mecburi hizmet yükümlülüğü’
kavramını kullanacağız.
Yine mecburi hizmet yükümlülüğü kavramından bahsederken, bu kavramın
angaryadan farkını açıklamak gerekir. 2709 sayılı 1982 Anayasası’nın22 18.
maddesinde; hiç kimsenin zorla çalıştırılamayacağı ve angaryanın yasak olduğu
belirtilmiştir. Angarya; bir kimseye veya topluluğa zorla ve herhangi bir ücret
ödenmeden yaptırılan hizmetleri ifade eder23. Mecburi hizmet yükümlülüğünde de
zorunlu olarak yaptırılan bir hizmet söz konusudur fakat bu hizmet karşılığında az
veya çok, bir ücret ödenmektedir. Doktrinde angarya ile karşılığı verilerek yaptırılan
mecburi hizmet yükümlülüğünün aynı kavramlar olduğu, esas olanın kişinin rızası
dışında bir işte çalışmak olduğu ve dolayısıyla ücret verilse bile rızası dışında
çalışmak ile angarya arasında fark olmadığı yönünde görüşler bulunsa da24 genel
olarak yukarıda bahsettiğimiz ayrım hem karşı görüş25 hem de Anayasa Mahkemesi26
tarafından kabul edilen ayrımdır.
Çalışmamızda mecburi hizmet yükümlülüğü kavramı, mecburi hizmet
yükümlüsü olacak kişilere, rızaları olsun veya olmasın, mecburi bir çalışmayı
öngörmek ve bu çalışma yerine getirilmediğinde yaptırım uygulamak anlamına
gelmektedir. Dolayısıyla, eğer, kişilere yaptırılacak olan bir çalıştırma, kişilerin
rızalarına veya gönüllülüklerine bırakılırsa, bu mecburi hizmet yükümlülüğü olarak
Madde 5- İllerde, valilerin tayin ve tesbit ettiği işlerde yardımcılığını ve valinin bulunmadığı zamanlarda vekilliğini yapmak üzere vali muavinleri bulunur. Valiliğinin yazı işlerinin düzenlenmesinden de vali muavinli sorumludur. Vali muavini, en az altı yıl kaymakamlıkta bulunmuş ve bu hizmetin iki yılını doğuda geçirmiş olanlardan tayin edilir.”.
22 RG. 18.10.1982, sy. 17863 (Mükerrer). 23 AYM, E: 1963/358, K: 1964/17, KT: 06.03.1964, RG. 02.06.1964, sy. 11717; AYM, E: 1992/8,
K: 1992/39, KT: 16.06.1992, RG. 06.10.1992, sy. 21367; Madde gerekçesinde de angarya; “kişinin, emeğinin karşılığını almadan zorla çalıştırılmasıdır.” şeklinde tanımlanmıştır. Bkz. Burhan Kuzu, Türk Anayasa Metinleri ve İlgili Mevzuat, 11. bs., Filiz Kitabevi, İstanbul, 2011, s. 71.
24 Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri ̧11. bs., Ekin, Bursa, 2011, s. 146. 25 Özdemir, “Dünyada ve Türkiye’de Zorunlu Çalışma”, s. 4. 26 Doktorların mecburi hizmet yükümlülükleri ile ilgili bir kararında Anayasa Mahkemesi de aynı
ayrımı yapmaktadır. Bkz. AYM, E: 2006/21, K: 2006/38, KT:13.03.2006, RG. 11.12.2007, sy. 26727; Angaryanın ‘karşılıksız çalışma’ olarak nitelendiği bir diğer karar için bkz. AYM, E: 2007/37, K: 2010/114, KT: 16.12.2010, RG. 06.07.2011, sy. 27986.
8
değerlendirilmemektedir. Örneğin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun27 50.
maddesinin 1. fıkrasının f bendinde kısa süreli hapis cezası28 yerine uygulanabilecek
seçenek yaptırımlardan biri; ‘mahkum olunan cezanın yarısından bir katına kadar
süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmak’ şeklinde
düzenlenmiştir. Kısa süreli hapis cezası, söz konusu seçenek yaptırıma çevrilmiş olan
hükümlü, bu kurumda kadrolu da olmaz, ücret de almaz ve bir kamu kurumunun
veya kamu yararına hizmet veren özel kuruluşun belirli hizmetlerinde çalıştırılır29.
Bu seçenek yaptırıma örnek olarak; ağaç dikme, çöp toplama, yol bakımı ve okuma-
yazma öğretme örnek olarak verilebilir30. Okul boyamak da aynı şekilde örnek olarak
verilebilir31.
Kamuya yararlı bir işte çalıştırmanın infazına ilişkin hüküm 5275 sayılı Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun32 105. maddesinde; ‘(1) Türk
Ceza Kanununun 50 nci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan kısa
süreli hapis cezasının yaptırım seçeneklerinden kamuya yararlı bir işte çalıştırma;
hükümlünün, ücretsiz olarak bir kamu kurumunun veya kamu yararına hizmet veren
bir özel kuruluşun belirli hizmetlerinde çalıştırılmasıdır. (2) Denetimli serbestlik ve
yardım merkezleri, bölgelerinde bulunan bu tür kurumlardan hükümlüleri ne suretle
çalıştırabileceklerine dair bilgi alırlar ve hizmetler listesini oluştururlar. Bu listeler
mahkemelere verilir. Mahkeme, bu listelerden uygun gördüğü hizmeti ve süresini
hükümlüye önerir ve bunu reddetme hakkına sahip olduğunu hatırlatır. (3) Diğer bir
hapis cezasına hükmedildiğinde kamu yararına çalıştırma kararı verilemez.’ şeklinde
27 RG. 12.10.2004, sy. 25611. 28 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 49. maddesinin 2. fıkrasına göre, hükmedilen bir yıl veya daha
az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır. 29 Bu husus 5237 sayılı TCK’nin 50. maddesinin gerekçesinde belirtilmiştir. Madde gerekçesi için
bkz. (çevrimiçi) http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d22/c059/tbmm22059119ss0664.pdf, s.
456, 10.05.2012; Aynı zamanda bkz. İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. bs., Seçkin, Ankara, 2011, s. 624 (Dipnot 91).
30 Veli Özer Özbek, Nihat Kanbur, Pınar Bacaksız v.d., Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin, Ankara, 2011, s. 565.
31 Hapis cezasını okul boyayarak geçiren bir hükümlüye ilişkin haber için bkz. (çevrimiçi) http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=1308132&title=cezasini-okul-boyayarak-cekiyor, 23.06.2012.
32 RG. 29.12.2004, sy. 25685.
9
düzenlenmiştir. Bu çalışmalar Anayasa’nın 18. maddesinin 2. fıkrasında yer alan;
‘Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük ve veya tutukluluk süresi
içindeki çalıştırmalar; ... zorla çalıştırma sayılmaz.’ hükmü gereği zorla çalıştırma
sayılmamaktadır. Fakat, maddenin 2. fıkrasında da belirtildiği üzere, bu tür
çalıştırmalar, hükümlülerin kabulüne bağlı bir durum olduğundan ve hükümlü kişi
bunu kabul etmediğinde böyle bir yükümlülük ile karşı karşıya kalmayacağından, bu
durum çalışmamızda kastettiğimiz mecburi hizmet yükümlülüğünün kapsamına
girmemektedir. Zira mecburi hizmet yükümlülüğünün varlığından bahsedebilmek
için, rızayla bu yükümlülük kabul edilmiş olsun veya olmasın, o yükümlülük ihlal
edildiğinde veya reddedildiğinde kişinin bir yaptırımla karşılaşılıyor olması
gerekmektedir. Oysa burada hükümlülerin böyle bir seçenek yaptırımı reddetme
haklarının var olduğu Kanunda yer almaktadır. Dolayısıyla bu çalıştırmalar,
hükümlülerin ıslahı amacıyla, verilen hapis cezalarının infaz şeklinin
değiştirilmesinden ibaret çalışmalardır. Ayrıca, Anayasa’nın 18. maddesinde, şekil
ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki
çalıştırmaların zorla çalıştırma sayılmayacağı belirtilmiştir. Maddeye göre, bu
çalıştırmalar için aslında hükümlü veya tutukluların gönüllülüğü veya rızaları
aranmamaktadır. Buna rağmen kanunkoyucu bu çalıştırmaları, hükümlü veya
tutukluların rızası şartına bağlamaktadır. Dolayısıyla da bu şekilde rıza ve gönüllülük
esasına göre yapılan bir çalışma, mecburi hizmet yükümlülüğü kavramına dahil
olmayacaktır.
II. Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün Tarihi Gelişimi
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanından sonra, nitelikli/niteliksiz insan
gücüne duyulan “ihtiyaçtan” dolayı ülkemizde bazı alanlarda mecburi hizmet
yükümlülüğü öngörülme yoluna gidilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında; öncelikle ekonomik, sosyal ve hukuki
bakımlardan olmak üzere, savaştan yeni çıkmış halkın, hayatın tüm alanlarında çağın
gelişmiş toplumlarının seviyesine ulaşması amacıyla birtakım faaliyetlere
10
başlanmıştır33. Bu faaliyetlerin yerine getirilebilmesi için en önemli unsur olan
“insan gücü”ne duyulan ihtiyaç, öncelikle Köy Enstitülerinde okutulan öğrenciler,
sağlık memurları ve ebelere getirilen mecburi hizmet yükümlülükleriyle giderilmeye
çalışılmıştır. Daha sonra ihtiyaç devam edince getirilen yükümlülükler, kamu
düzeninin gerekleri de göz önünde bulundurularak pek çok meslek alanını
kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmıştır34.
Mecburi hizmet yükümlülüğüne ilişkin hükümler Anayasalarda da yer
bulmuştur. Bu doğrultuda, 1924 Anayasası’nda35, 1961 Anayasası’nda36 ve 1982
Anayasası’nda mecburi hizmet yükümlülüğüne ilişkin hükümler görmek
mümkündür. 1924 ve 1961 Anayasa’larında, angarya yasaklanmıştı fakat kişi
rızasına dayanmayan ancak bir karşılığı bulunan mecburi hizmet yükümlülüğünü
yasaklayıcı bir hüküm bulunmamaktaydı. Angarya sayılmayacak durumlar, 1924
Anayasası’nın 74. maddesinde; “(…) olağanüstü hallerde kanuna göre yükletilecek
para ve mal ve çalışma ödevleri dışında hiçbir kimse, başka hiçbir şey yapmaya ve
vermeye zorlanamaz.” şeklinde; 1961 Anayasası’nın 42. maddesinde ise; “Memleket
ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda vatandaşlık ödevi niteliği alan beden veya
fikir çalışmalarının şekil ve şartları, demokratik esaslara uygun olarak kanunla
düzenlenir.” şeklinde belirtilmekteydi. 1982 Anayasası’nda ise mecburi hizmet
yükümlülüğüne ilişkin temel düzenleme 18. maddede “Zorla Çalıştırma Yasağı”
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren çeşitli kanunlarla da eğitim, sağlık,
bayındırlık ve bunun gibi ihtiyaç duyulan birçok alanda vatandaşlara mecburi hizmet
yükümlülüğü getirilmiştir. Örneğin, 442 sayılı Köy Kanunu’nda37 köy halkına
bedenen çalışma yükümlülüğü getirilmiştir. Yine, mülga 3803 sayılı Köy Enstitüleri
Kanunu’nun38 1. maddesinde; “Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek
33 Özdemir, “Dünyada ve Türkiye’de Zorunlu Çalışma”, s. 96. 34 Uz/Aydın/Demircioğlu v.d., Mecburi Hizmet Yükümlülüğü ve Eğitim-Öğretim Giderlerinden
Kaynaklanan Tazminat Davaları, s. 1. 35 RG. 15.01.1945, sy. 5905. 36 RG. 20.07.1961, sy. 10859. 37 RG. 07.04.1924, sy. 68. 38 RG. 22.04.1940, sy. 4491.
11
erbabını yetiştirmek üzere ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde, Maarif
Vekilliğince(…)” köy enstitülerinin açılacağı belirtilmiş; enstitülere, köy ilkokullarını
bitirmiş sağlıklı köylü çocukların seçilerek alınacağı ve eğitim süresinin 5 yıl olduğu
hüküm altına alınmıştır. Kanunun 5. maddesinde ise, bu müesseselerde eğitimini
tamamlayıp öğretmen olarak atananların Bakanlığın göstereceği yerde 20 sene
boyunca mecburi hizmetle yükümlü olacağı belirtilmiştir. Enstitüde okurken, sağlık
sorunları dışında farklı bir sebepten dolayı ayrılanların veya enstitüden çıkarılanların,
kendilerine eğitim süresince yapılan masraflardan sorumlu olacakları da
düzenlenmiştir. Mecburi hizmetlerini tamamlamadan ayrılanlara ise iki tür yaptırım
getirilmiş ve bunların, kendilerine yapılan masrafların iki katı kadar tazminatla
sorumlu olacağı ve devlet memuriyeti ve kurum-kuruluşlarına atanamayacakları
belirtilmiştir. O dönemde öğretmen yetersizliğinden dolayı bu Kanun ile köylerde
gelişmeyi sağlamak amacıyla köyün içinden çıkan köy kökenli, köye yararlı
olabilecek ve sadece eğitim-öğretim değil, aynı zamanda her türlü tarım araç ve
gerecini kullanabilen öğretmenlerin yetiştirilmesi düşüncesiyle böyle bir yükümlülük
şekli düzenlenmiştir39. Bu durum da Kanunun 6. maddesinde; ‘Köy enstitülerinden
mezun öğretmenler, tayin edildikleri köylerin her türlü öğretim ve eğitim işlerini
görürler. Ziraat işlerinin fennî bir şekilde yapılması için bizzat meydana
getirecekleri örnek tarla, bağ ve bahçe, atelye gibi tesislerle köylülere rehberlik eder
ve köylülerin bunlardan istifade etmelerini temin ederler.’ şeklinde ifade edilmiştir.
Kanunun 11. maddesinde de köy öğretmenlerinin geçimlerini sağlayabilmeleri için
kendilerine arazi tahsisi yapılacağı da belirtilmiştir. Yani, dönemin koşullarına göre
esasları belirlenmiş bir mecburi hizmet yükümlülük şekli öngörülmüştür.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yine ihtiyaç gereği sağlık hizmetleri alanında da
mecburi hizmet yükümlülüğü öngören kanunlar kabul edilmiştir. Örneğin mülga
2000 sayılı “1932 Senesinden İtibaren Tıp Fakültesinden Neşet Edecek Tabiplerin
Mecburi Hizmetlerinin Lağvı ve Leyli Tıp Talebe Yurduna Alınan Tıp Talebesinin
Tâbi Olacakları Mecburiyetler Hakkında Kanun”un40 1. maddesinde yer alan;
39 Uz/Aydın/Demircioğlu v.d., Mecburi Hizmet Yükümlülüğü ve Eğitim-Öğretim Giderlerinden
Kaynaklanan Tazminat Davaları, s. 1; Özdemir, “Dünyada ve Türkiye’de Zorunlu Çalışma”, s. 98.
40 RG. 09.06.1932, sy. 2120.
12
‘Mecburî hizmeti taahhütle masarifi Devletçe deruhde edilerek Leylî Tıp Talebe
Yurduna kabul edilmiş olan talebeler, her hangi bir tıp fakültesinden tabip olarak
neşetlerinde talebe yurdunda geçirmiş bulundukları zamanın (tatil zamanlan dahi
dahil) iki sülüsü kadar bir müddetle Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâletinin lüzum
göreceği mahallerde hizmet ifasına mecburdurlar. Ancak bu kabil talebenin yurtta
geçirmiş bulundukları zaman ne olursa olsun mecburî hizmet müddeti bir seneden az
olamaz.’ şeklindeki hükümle yatılı tıp yurdunda kalan tıp fakültesi öğrencilerinin
mecburi hizmet yükümlülüğü düzenlenmiştir. Bu görevi kabul etmeyenlerin veya
kabul edip de mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılanların, yurtta
kendilerine yapılan masrafların iki katını ödeyecekleri de hüküm altına alınmıştı.
Dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda söz konusu hizmete duyulan
ihtiyaç fazla olmalı ki, Kanunun 3. maddesinin 2. fıkrasında, söz konusu tazminatı
ödemeyenlerin 3 aydan 1 seneye kadar hapis cezası ile mahkum edileceği ve
kendilerine yapılan masrafların da ayrıca alınacağı belirtilmiştir. Aynı zamanda bu
kişilerin, resmi ve özel hiçbir daire ve müessesede istihdam olunamayacakları,
mesleğini serbest olarak icra edemeyeceği de düzenlenmiştir. Yani, yükümlülük
yerine getirilmediği takdirde öngörülen yaptırımın caydırıcı olması için yükümlülüğü
yerine getirmeyenler için hapis cezası dahi öngörülmüştür.
Cumhuriyetin ilk devlet memurları kanunu olan 788 sayılı Memurin
Kanunu’nda41 da mecburi hizmet yükümlülüğü öngörüldüğünü görmekteyiz.
Kanunun 2919 sayılı Kanun42 ile değişik 64. maddesinde, o dönemde devlet memuru
olanların mecburi hizmet yükümlülükleri düzenlenmiştir. Bunun dışında, döneme
göre ve dönemde ihtiyaç duyulan alana göre çeşitli meslek alanlarında mecburi
hizmet yükümlülükleri getiren başka düzenlemeler de mevcut olmuştur. Örneğin;
mülga 3467 sayılı Yüksek Mühendis ve Teknik Okulları Mezunlarının Mecburi
Hizmetlerine Dair Kanunda43, devlet hesabına olmak üzere, yüksek mühendis
okulunda eğitimlerini bitirenlerin 8 yıl; teknik okulda eğitimlerini bitirenlerin 6 yıl
mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi tutulacakları düzenlenmiştir. Yine, mülga 2777
41 RG. 31.03.1926, sy. 336. 42 RG. 21.03.1936, sy. 3259. 43 RG. 04.07.1938, sy. 3950.
13
sayılı Siyasal Bilgiler Okulu Hakkında Kanunun44 4. maddesinde, okula alınan
parasız yatılı öğrencilerin mecburi hizmet yükümlülükleri; mülga 6077 sayılı Subay
ve Askeri Memurların Mecburi Hizmetleri ve İstifaları Hakkında Kanunda45, askeri
personelin mecburi hizmet yükümlülüğüne ilişkin hükümler yer almıştır.
Görüldüğü üzere pek çok alanda devlet, ihtiyaç duyduğu zaman, kişilere
mecburi hizmet yükümlülüğü öngörmüştür. Söz konusu mecburi hizmet
yükümlüklerinin öngörülmesinin temel nedeni, belirli bir alanda kamu hizmeti
sunabilecek insan gücüne duyulan ihtiyaç olmuştur. Bu ihtiyaç Cumhuriyetin
ilanından bugüne kadar da devam etmiştir. Günümüzde, örneğin, 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu46 uyarınca araştırma görevlilerinin, 3359 sayılı Sağlık
Hizmetleri Temel Kanunu uyarınca doktorların, 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere
Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun47 uyarınca yurtdışına gönderilen öğrencilerin
ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu uyarınca muvazzaf
subay/astsubayların mecburi hizmet yükümlülüğü bulunmaktadır.
III. Mecburi Hizmet Yükümlülüğüne İlişkin Anayasal İlkeler Anayasa’da mecburi hizmet yükümlülüğüne ilişkin doğrudan ve dolaylı pek
çok ilke görmek mümkündür. Mecburi hizmet yükümlülüğü ile ilgili
uyuşmazlıklarda taraflarca ileri sürülen ve yargı organları tarafından vurgu yapılan
belli başlı Anayasal ilkeler; kanun önünde eşitlik ilkesi, ölçülülük ilkesi, zorla
çalıştırma yasağı ve çalışma ve sözleşme özgürlüğüdür.
A. Kanun Önünde Eşitlik İlkesi
Mecburi hizmet yükümlülüğü ile ilgili çeşitli uyuşmazlıklarda, söz konusu
mecburi hizmet yükümlülüklerinin Anayasa’ya aykırılığı iddia edilirken, eşitlik
ilkesine aykırılık iddiası da sık bir şekilde ileri sürülmektedir.
44 RG. 15.06.1935, sy. 3029. 45 RG. 01.04.1953, sy. 8374. 46 RG. 06.11.1981, sy. 17506. 47 RG. 16.04.1929, sy. 1169.
14
Anayasa’nın 10. maddesi; ‘Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama
geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine
aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin
dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı
sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek zorundadırlar.’ hükmünü amirdir. Buradan hareketle kanun
önünde eşitlik ilkesi; kimseye dil, renk, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, din, mezhep vb.
sebeplerle ayrım yapılmamasını gerektirdiği gibi ayrıca hiç kimseye imtiyaz
tanınmaması gerekliliğini de ifade eder48.
Mecburi hizmet yükümlülüğüne ilişkin uyuşmazlıklardan, eşitlik ilkesinin
gündeme geldiği bir örnek olarak şu verilebilir: 3359 sayılı Kanuna göre yurtdışında
kendi nam ve hesabına okuyan ve doktor, uzman doktor ve yan dal eğitimlerini
bitirerek yan dal uzmanı doktor olanların mecburi hizmetle yükümlü
tutulamayacakları belirtilmişti. Fakat, yurtiçinde okuyup da doktor, uzman doktor
veya yan dal uzmanı doktor olanlar ise mecburi hizmetle yükümlü tutulmaya devam
etmekteydi. Dolayısıyla, yurtdışında kendi nam ve hesabına okuyup da doktor
olanların mecburi hizmetle yükümlü tutulmayacaklarına ilişkin söz konusu
düzenlemenin Anayasa’da yer alan eşitlik ilkesine aykırılık oluşturup
oluşturmayacağı Anayasa Mahkemesi kararında49 tartışılmıştır. İlgili Kanunun bu
kısmı, “(…) Yurt içinde veya yurt dışında eğitimlerini tamamlayarak tabip, uzman
tabip ve yan dal uzmanı tabip unvanını kazanan tabipler aynı hukuki konumda
bulundukları (…)” gerekçesiyle Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturacağından dolayı iptal edilmiştir.
926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa göre dış kaynaktan
alınan muvazzaf subay veya astsubaylar istifa etmek istedikleri zaman da eşitlik
ilkesi gündeme gelmiştir. Bu tür askeri personel, dış kaynaktan subay veya astsubay
48 Mustafa Erdoğan, Anayasa Hukuku, Gözden Geçirilmiş 5. bs., Orion, Ankara, 2009, s. 267. 49 AYM, E: 2006/21, K: 2006/38, KT: 13.03.2006, RG. 11.12.2007, sy. 26727.
15
olduğundan dolayı, TSK’nın kendilerine hiçbir şekilde yetiştirme masrafı
yapmadığını, dolayısıyla TSK tarafından yetiştirilen ve masraf yapılan herhangi bir
askeri öğrenci gibi de değerlendirilemeyeceklerini ifade etmiş, istifa etmek istedikleri
zaman tazminatla sorumlu tutulmamaları gerektiğini iddia etmişlerdir. Tazminatla
sorumlu tutulmalarının da Anayasa’da yer alan eşitlik ilkesine aykırılık teşkil
edeceğini belirtmişlerdir. Bu iddiaya karşılık AYİM de eşitlik ilkesi konusunda
Anayasa Mahkemesi kararına da atfen, bu tür personelin de mecburi hizmet
yükümlülüğü bulunduğunu ve bu şekilde dış kaynaktan subay veya astsubay olarak
atananların bu yükümlülüklerinin eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmeyeceğini
belirtmiştir50. Bu konuya ilişkin değerlendirmelerimizi çalışmamızın ikinci ve
üçüncü bölümünde yapacağız.
B. Ölçülülük İlkesi
Ölçülülük ilkesi, mecburi hizmet yükümlülüğü ihlal edildiğinde, bu
yükümlülüğü ihlal edenlere yaptırım uygulama aşamasında gündeme gelmektedir.
Mecburi hizmet yükümlüsü kamu görevlisinin, mecburi hizmet yükümlülüğünü ihlal
ettiği zaman karşılaşacağı yaptırım(lar) ölçülülük ilkesine uygun mudur?
Anayasa’nın 13. maddesi; “(Değişik: 3/10/2001-4709/2 md.) Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmünü amirdir. Anayasamız,
temel hak ve özgürlüklere ancak Anayasa’da belirtilen şartlarla sınırlama
getirilebileceğini belirterek böylece bu sınırlamalar için de bazı sınırlar öngörmüştür.
Bunlar da; sınırlamaların ancak kanunla yapılabileceği, Anayasa’nın sözüne ve
ruhuna uygun olması gerektiği, sınırlamanın ancak Anayasa’nın ilgili maddesinde
söz edilen özgürlük için öngörülmüş olan sınırlama sebebine dayanabileceği, bu
sınırlamanın ölçülü olması gerektiği ve hakkın özüne dokunmaması, demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmamasıdır. Ölçülülük ilkesi ise; temel hak ve
50 AYİM Daireler Kurulu, E: 2002/291, K: 2002/252, KT: 03.10.2002, AYİMD, 2003, sy. 18, 2.
Kitap, s. 534.
16
özgürlükleri sınırlarken başvurulan aracın; sınırlama amacını gerçekleştirmeye
elverişli olmasını, bu aracın sınırlama amacı açısından gerekli olmasını ve araçla
amaç arasında ölçüsüz bir oran bulunmamasını ifade etmektedir51.
Mecburi hizmet yükümlülüğüne ilişkin uyuşmazlıklarda ölçülülük ilkesine
aykırılık gündeme gelmektedir. Örneğin, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa göre
bir başka üniversitede görevlendirilen araştırma görevlileri, görevlendirildikleri
üniversitede eğitim gördükleri süre kadar mecburi hizmetle yükümlü tutulmaktadır.
Bu yükümlülüğünü yerine getirmeyenlerden, daha önceden kendilerinden alınan
yüklenme senedi gereği çalışmalarının karşılığı olarak aldıkları maaşları da içerecek
şekilde bir tazminat yaptırımı getirilmesi ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil edecek
midir? Yine, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa göre; mecburi hizmet
yükümlülüğünü yerine getirmeyen veya göreve başlayıp da bırakan doktorların,
yükümlülüklerini yerine getirmedikleri gün sayısı kadar sürenin mecburi hizmet
yükümlülüklerine eklenmesi ölçülülük ilkesine aykırılık iddiasıyla Anayasa
Mahkemesi’nin önüne getirilmiştir52.
Bu ilkeye ilişkin hem uyuşmazlıklardan hem de kendi
değerlendirmelerimizden ileriki bölümlerde ayrıntılı şekilde söz edeceğiz.
C. Zorla Çalıştırma Yasağı
Anayasa’nın 18. maddesi; “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.
Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri
içindeki çalıştırmalar; olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler; ülke
ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki
beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz.” hükmünü amirdir. Bu hüküm,
ülkemizde kanuni düzenlemelerle öngörülen mecburi hizmet yükümlülüklerinin
Anayasal dayanağını teşkil etmektedir. Zira, maddenin ikinci fıkrasında ülke
51 Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, 1. bs., Ekin, Bursa, 2010, s. 405; Ergun
Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, 12. bs., Yetkin, Ankara, 2011, s. 114. 52 Anayasa Mahkemesi, ayrı ayrı mecburi hizmetle yükümlü tutmanın, bu eğitimler sonucunda
kazanılan unvanlara bağlı olarak doktor, uzman doktor ve yan dal uzmanı doktorların her birinin hizmetine duyulan ihtiyaçtan kaynaklandığını belirtmiştir. Dolayısıyla da, doktorları bu şekilde her bir eğitimleri için ayrı mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi tutan Kanun hükmünün iptal istemini reddetmiştir. Bkz. AYM, E: 2006/21, K: 2006/38, KT: 13.03.2006, RG. 11.12.2007, sy. 26727.
17
ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki
beden ve fikir çalışmalarının zorla çalıştırma sayılmayacağı belirtilmektedir. Buna
dayanarak da eğitim ve sağlık gibi alanlarda ülke ihtiyaçları göz önünde
bulundurularak o alanda çalışacak olan kamu görevlilerine kanuni düzenlemeler ile
mecburi hizmet yükümlülüğü getirilmiştir. Madde gerekçesinde angarya, daha önce
belirttiğimiz tanım ile aynı şekilde olmak üzere; kişinin emeğinin karşılığını almadan
zorla çalıştırılması olarak tanımlanmıştır53. Yani, zorla çalıştırma (karşılığı verilmek
suretiyle mecburi hizmet yükümlülüğü getirilmesi) ile angarya birbirinden ayrı
olarak değerlendirilmiştir. Maddede sayılan istisnai durumların neden gerekli olduğu
konusunda da madde gerekçesinde tek tek açıklama yapılmıştır. Hem bu madde
gerekçesinde54 hem de daha önce bahsettiğimiz 1961 Anayasası’nın zorla
çalıştırmaya ilişkin 42. maddesinin gerekçesinde55, birtakım hizmet
yükümlülüklerinin, ‘ihtiyaca’ cevap verdiği ölçüde vatandaşlara yüklenebileceği,
özellikle de ülkemizin ihtiyaçları, sosyal ve ekonomik bakımdan kalkınabilmesi ve
olağanüstü durumlarda bu durumun atlatılabilmesi bakımından bu istisnaların haklı
olduğu belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesi de doktorların mecburi hizmet
yükümlülüğüne ilişkin kararında; doktorların mecburi hizmet yükümlülüğünün, ülke
ihtiyacının zorunlu kıldığı alanda öngörülen bir mecburi hizmet yükümlülüğü
olduğunu ifade ederek, söz konusu yükümlülüğü zorla çalıştırma yasağına aykırı
görmemiştir56.
Zorla çalıştırma yasağına ilişkin hüküm, uluslararası belgelerde de
bulunmaktadır. Örneğin, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün 29 Numaralı
Sözleşmesinin 2. maddesinde bu hüküm bulunmakta, maddenin 2. fıkrasında ise
zorla çalıştırma sayılmayacak istisnalar; mecburi askerlik hizmeti, bazı kamu
hizmetlerinin görülmesine ilişkin vatandaşlık görevleri, olağanüstü hallerde (harp,
yangın, felaketler, su baskını, açlık, salgın hastalık gibi) yapılması istenen mecburi
53 Mehmet Akad, Abdullah Dinçkol, 1982 Anayasası ve Anayasa Mahkemesi Kararları, Der,
İstanbul, 2007, s. 163. 54 A.e., s. 164. 55 Özdemir, “Dünyada ve Türkiye’de Zorunlu Çalışma”, s. 116. 56 AYM, E: 2006/21, K: 2006/38, KT: 13.03.2006, RG. 11.12.2007, sy. 26727.
18
hizmetler, küçük çaplı toplumsal hizmetler ve mahkumiyet kararı sonucu yapmaya
mecbur edilen işler şeklinde sıralanmıştır57.
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin58 ‘Kölelik
Yasağı’ başlıklı 8. maddesi;
“1. Hiç kimse köle olarak tutulamaz; her türlü kölelik ve köle ticareti
yasaktır.
2. Hiç kimse kul olarak tutulamaz.
3. a) Hiç kimse zorla çalıştırılamaz veya zorunlu çalışmaya tabi
tutulamaz;
b) Bu fıkranın a) bendi, bir suça karşılık hapisle birlikte ağır işte
çalıştırma cezasının verilebildiği ülkelerde, yetkili bir mahkeme
tarafından böyle bir cezanın verilmesi sonucunda ağır işte çalıştırmayı
engelleyici sayılamaz;
c) Aşağıdaki haller, bu fıkra bakımından “zorla çalıştırma veya zorunlu
çalışma’ sayılmaz:
(i) Bir mahkemenin hukuka uygun bir kararının sonucu olarak
hapsedilen bir kimseden veya böyle bir hapislikten şartla salıverilmiş bir
kimseden şartla tahliye süre için normal olarak istenen ve b) bendi
kapsamına girmeyen bir iş veya hizmet;
(ii) Askeri nitelikteki bir hizmet ve inanç nedeniyle askerlik hizmetine
katılmama hakkının tanındığı ülkelerde vicdani redcilerden hukuken
yerine getirmeleri istenen bir kamu hizmeti;
(iii) Toplumun yaşamını veya iyiliğini tehdit eden olağanüstü bir durum
veya felaket halinde yapılması emredilen bir hizmet
(iv) Normal vatandaşlık yükümlülüklerinin bir parçasını oluşturan bir iş
veya hizmet.”
hükmünü amirdir. Bu maddede de görüldüğü üzere zorla çalıştırma
sayılmayacak haller Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 29 Numaralı Sözleşmesindeki
istisnalar ile hemen hemen aynıdır.
57 RG. 23.06.1998, sy. 23381. 58 RG. 21.07.2003, sy. 25175.
19
Zorla çalıştırma yasağı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4. maddesinde
ise;
“Madde:4- Kölelik ve Zorla Çalıştırılma Yasağı
Hiç kimse köle ve kul halinde tutulamaz. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz
ve angaryaya tabi tutulamaz.
Aşağıdaki haller bu madde de kastedilen “zorla çalıştırma veya
angarya”dan sayılmazlar:
a. Bu sözleşmenin 5. maddesinde belirtilen şartlar altında tutuklu
bulunan kimseden tutukluluğu veya şartlı salıverilmesi süresince olağan
olarak yapması istenecek çalışma;
b. Askeri nitelikte bir hizmet veya inançları gereğince askerlik görevini
yapmaktan kaçınan kimselerin durumunu meşru sayan ülkelerde bu
inanca sahip kimselere zorunlu askerlik yerine gördürülecek başka bir
hizmet;
c. Toplumun hayat veya refahını tehdit eden kriz ve afet hallerinde
istenecek her hizmet;
d. Normal yurttaşlık yükümlülükleri kapsamına giren her türlü çalışma
veya hizmet.”
şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa’da ve AİHS’te bu düzenlemelerinin temel mantığı zorla
çalıştırmaların kapsamını daraltmaktır. Fakat bu istisnalardan sonra, “zorla
çalıştırma” adına geriye ne kaldığı sorulabilir. Zira, zorla çalıştırma olabilir diye
aklımıza gelebilecek olanların çoğu zaten istisna olarak sayılmıştır. O yüzden şunu
diyebiliriz ki bu hükümler sadece köleliği tamamen yasaklamış, mecburi hizmet
yükümlülüğü getirilebilmeyi ise kural haline getirmiştir59. Zira, ülke ihtiyaçlarının
zorunlu kıldığı hizmetler her dönemde ve her alanda var olmuştur ve halen de var
olmaktadır.
Peki zorla çalıştırma yasağına ilişkin olarak AİHS’te yer alan bu maddeyi
AİHM nasıl değerlendirmektedir? AİHM’in, AİHS’in zorla çalıştırma yasağı
maddesine ilişkin yorumunu Van der Mussele v. Belçika davasında görmek 59 Mustafa Taşkesen, İnsan Hakları, 1. bs., Matus, Ankara, 2006, s. 54, Bkz. (çevrimiçi)
http://www.scribd.com/doc/55662517/Insan-Haklari-Kitabi-LOW, 07.03.2012.
20
mümkündür60. Bu uyuşmazlıkta, Van der Mussele adlı başvurucu avukat, stajyerliği
esnasında bir davada müdafii olarak mahkeme tarafından görevlendirilmiş fakat
kendisine bunun için ücret ödenmemiş ve harcamaları karşılanmamıştır. Başvurucu,
mahkeme tarafından atanmış olmasından ziyade bu görevi reddetmiş olsaydı
karşılaşmış olacağı müeyyidelerden ve ayrıca kendisine hiçbir ücret ödenmeyip
masraflarının da karşılanmadığından söz ederek bu uygulamanın AİHS’in 4.
maddesinin 2. fıkrasına aykırılık teşkil ettiğini iddia etmiştir. AİHM, 4. maddede,
zorla çalıştırmanın tanımlanmadığını, sözleşmenin hazırlık çalışmalarında da
açıklamanın olmadığını ve dolayısıyla bu maddeyi hazırlayanların, yukarda söz
ettiğimiz Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 8. maddesini kaleme alanların
izinden giderek, büyük ölçüde ILO’nun 29 Numaralı Sözleşmesi’ne itibar ettiklerini
belirtmiştir61.
Zorla çalıştırma olduğu iddiasına karşılık ise AİHM, bir yükümlülüğün zorla
çalıştırma sayılabilmesi için bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bir ‘ceza
tehdidinin bulunması’ ve ‘kişinin kendi iradesiyle yapmadığı’ bir yükümlülük olması
gerektiğini ifade etmiştir62.
Bu davada AİHM, başvurucu avukatın, meşru bir sebep olmadan kişiyi
savunmayı reddetmiş olması halinde bir cezai yaptırımla karşılaşmayacağını,
başvurucunun baro levhasından silinmesi veya avukatlık levhasına yazılma
başvurunun reddedilmesi riskiyle karşılaşması ihtimallerinin de bir cezai tehdit
olmadığını belirtmiştir63.
Mahkeme, başvurucunun, şikayetçi olduğu yükümlülüğün, yılda belli bir dava
sayısı ve stajyerlik süresi ile sınırlı olduğunu daha önceden bilerek bu mesleğe
girdiğini ve buna rağmen sonradan bu duruma şikayet etmesinin uygun
olmayacağını, ayrıca bu yükümlülüğün kişiye getirisinin de olacağını (mahkeme
ortamına alışmak, müvekkil çevresi edinmek) ifade etmiştir64.
60 AİHM, Van Der Mussele v. Belçika, Başvuru No: 8919/80, KT: 23 Kasım 1983; Kararın Türkçe çevirisi için bkz. (çevrimiçi) http://www.mozkul.av.tr/diger-kararlari/van-der-mussele-avukat- belcika-karari.html, 15.04.2012. 61 Para. 32. 62 Para. 34. 63 Para. 35. 64 Para. 36.
21
Fakat AİHM, önceden şartlarını bilerek bir mesleğe girmenin, yükümlülük
getirilebilmesi için tek başına yeterli bir kriter olmayacağını, diğer kriterlere de
bakmak gerektiğini ifade etmiştir. Mahkemeye göre eğer bir hizmet, önceden bilerek
ve isteyerek kabul edilmiş sayılamayacak kadar aşırı bir külfet getiriyorsa ya da
mesleğin ilerde sağlayacağı getirilerle orantısızlık ortaya çıkıyor, bu yükümlülük
‘kaçınılmaz meşakkatli’, ‘haksız’, ‘bunaltıcı’ veya ‘bir ölçüde usandırıcı’ hale
geliyorsa ancak o zaman bir zorla çalıştırma durumu olabilir. Mahkeme, başvurucuya
getirilen yükümlülüğün avukatlığın normal faaliyetlerinin dışında olmadığını, bu
yükümlülüğün yine Sözleşmenin 6. maddesinde yer alan sosyal dayanışmanın bir
gereği olduğunu belirterek, yükümlülüğün, makul olmayan bir yükümlülük olarak
görülemeyeceğine ve maddenin 3. fıkrasının d bendinde yer alan normal vatandaşlık
yükümlülükleri kapsamına girdiğine karar vermiştir65.
Sonuç olarak mahkeme, başvurucuya yüklenen külfetin orantısız olmadığını,
zira bu yükümlülüğün süre ve dava sayısı ile sınırlı olduğunu, külfetin yanında
getirisinin de olduğunu, tek başına yeterli bir kriter olmasa da başvurucunun bu
yükümlülükleri bilerek mesleğe girdiğini dolayısıyla da tüm bunlar beraber
değerlendirildiğinde bu durumun bir zorla çalıştırma sayılmayacağına karar
vermiştir66.
AİHM’in zorla çalıştırma yasağına ilişkin olarak bir diğer önemli kararı
Iversen v. Norveç davası dolayısıyla verilmiştir. İhtiyaç halinde diş hekimlerini
ülkenin çeşitli yerlerinde belli süreyle mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi tutan
1956 tarihli bir Norveç Kanunu’nun hükümlerine göre yapılan uygulamanın AİHS’in
4. maddesine aykırılık teşkil ettiği iddiası bu davanın konusunu teşkil etmiştir.
Olayda, başvurucu bu hizmeti yerine getirmeyeceğini belirtmesine rağmen mecburi
hizmet yükümlülüğüne tabi tutulmuş ve itirazlarının sonuçsuz kalması üzerine istifa
etmiştir. Başvurucu bu sebeple de ilgili Kanun gereği yaptırıma uğramıştır.
Komisyon ise, başvurucunun kısa süreli ve yeterli bir ücret karşılığı bir hizmet
yükümlülüğüne tabi tutulduğu, bu yükümlülüğün cezalandırıcı bir amaç taşımadığı
65 Para. 39. 66 Para. 40.
22
ve meslek dışı herhangi bir hizmeti de içermeyen bir nitelik taşıdığı gerekçesiyle
başvuruyu reddetmiştir67.
Görüldüğü üzere, Türk hukukunda ve uluslararası hukukta yer alan
düzenlemelerde zorla çalıştırma ve angaryanın yasak olduğu belirtilmekle birlikte
çok sayıda istisna sayılmak suretiyle birçok alanda mecburi hizmet yükümlülüğü
getirilmiştir. Somut olaylardaki uyuşmazlıkların kendine özgü özellikleri dikkate
alındığında bazen, bazı yükümlülükler zorla çalıştırma yasağı kapsamına alınsa da
genelde yargı organları, öngörülen mecburi hizmet yükümlülüklerinin Anayasa’nın
18. maddesinde yer alan istisnalardan birine girdiğine karar vermektedirler.
D. Çalışma ve Sözleşme Özgürlüğü
Çalışma ve sözleşme özgürlüğü mecburi hizmet yükümlülüklerine ilişkin
uyuşmazlıklarda, mecburi hizmet yükümlülüklerinin Anayasa’ya aykırılığı iddia
edilirken dayanak gösterilen Anayasal düzenlemelerden biridir. Anayasa’nın 48.
maddesi; “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel
teşebbüsler kurmak serbesttir. Devlet, özel teşebbüslerin millî ekonominin
gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde
çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.” hükmünü amirdir. Anayasa metninde çalışma
ve sözleşme özgürlüğünün kısıtlanması hakkında herhangi bir hükme yer verilmemiş
iken, madde gerekçesinde bu özgürlüklerin kamu yararı amacı ile kanunla
sınırlandırılabileceği belirtilmiştir68. Anayasa Mahkemesi de; doktorların mecburi
hizmet yükümlülükleriyle ilgili kararında, 48. maddede çalışma ve sözleşme
özgürlüğü için bir sınır getirilmemiş olsa da Anayasa’nın 18. maddesinde yer alan ve
ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda, vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve
fikir çalışmalarının zorla çalıştırma sayılmayacağı yolundaki hükmünün, çalışma ve
67 Iversen v. Norveç AİHM Komisyon Kararı, Başvuru No: 1468/62, KT: 17.12.1963, Annuaire VI,
1963, s. 327’den naklen Melda Sur, İş Hukukunun Uluslararası Kaynakları (Avrupa Konseyi Çerçevesinde Kabul Edilen Belgeler), DEÜHF, İzmir, 1995, s. 18. Anayasa Mahkemesi de E: 2006/21, K: 2006/38 sayılı kararında doktorlara getirilen mecburi hizmet yükümlülüğünün zorla çalıştırma sayılmayacağına hükmederken bu karara dayanmıştır.
68 Akad/Dinçkol, 1982 Anayasası ve Anayasa Mahkemesi Kararları, s. 359.
23
sözleşme özgürlüğünün kapsamı belirlenirken dikkate alınması gerektiğini ifade
etmiştir69.
Çalışma özgürlüğünü çalışma hakkı ile karıştırmamak gerekir. Çalışma hakkı,
sosyal bir haktır ve devlete olumlu bir edim yükler. Yani çalışmayı desteklemek,
işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam oluşturmak devletin ödevleri arasında
yer alır70. Fakat Anayasa Mahkemesi, yukarıda bahsettiğimiz kararında, Anayasa’nın
‘Devletin İktisadi ve Sosyal Ödevlerinin Sınırı’ başlıklı 65. maddesinde yer alan;
“Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu
görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği
ölçüsünde yerine getirir.” hükmü gereği, bu ödevin, devletin mali olanakları ile
sınırlı bir ödev olduğunu belirtmiştir. Çalışma özgürlüğü ise devlete pasif davranma
ve hakların kullanılmasına engel olmama yükümlülüğü getiren bir özgürlüktür.
E. Diğer Anayasal İlkeler
Mecburi hizmet yükümlülüklerine ilişkin uyuşmazlıklarda yukarıda sayılan
Anayasal ilkeler dışında, somut olaya göre diğer bazı Anayasal ilkeler de gündeme
gelebilmektedir.
Örneğin, Anayasa’nın 17. maddesi; ‘Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.’ hükmünü amirdir. Anayasa’nın 5.
maddesi de devletin temel amaç ve görevlerini saymış ve devletin görevlerinden
birinin de insanın maddi ve manevi varlığını geliştirmesi için gerekli şartları
hazırlamak olduğu hüküm altına alınmıştır. 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı
Kanunu’nun71 Ek-24. maddesi; en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarından veya
bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun
olup, sınav tarihi itibarıyla 28 yaşından gün almayan erkek ve bayanlar ile askerliğini
yapmış, 30 yaşından gün almamış erkek adaylar arasında yapılacak seçme sınavında
başarılı olanların en az altı ay olmak üzere polis meslek eğitimine alınacağı ve
bunlardan polis olarak atananların 6 yıl süre ile başka kurumlara naklinin mümkün 69 AYM, E: 2006/21, K: 2006/38, KT: 13.03.2006, RG. 11.12.2007, sy. 26727. 70 Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, s. 142. 71 RG. 12.06.1937, sy. 3629.
24
olmayacağı (6 yıllık mecburi hizmetinin olduğu) düzenlemesini içermektedir. Bu
durumda da 4 yıllık üniversite mezunları polis olarak atandıktan sonra, alanları ile
ilgili diğer kurumlarda kadro açıldığı zaman bu kadroya başvuramayacaklardır. Bu
durumda da kişinin maddi/manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ve kamu
hizmetine girme hakkının ihlal edilip edilmediği problemi ortaya çıkmaktadır.
Polislerin 6 yıllık mecburi hizmet yükümlülüğü süresinin, Anayasa’nın 70.
maddesinde yer alan; ‘Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete
alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez.’
hükmüne aykırılık teşkil ettiği iddia edilmiştir. Görevin gerektirdiği niteliklere sahip
olunmasına rağmen, mecburi hizmet yükümlülüğünden dolayı hem kişinin kendisini
geliştirmesine engel olunduğu hem de bir kamu hizmetine girmesinin engellendiği
iddia edilmiş, bu uyuşmazlıklara ilişkin de Anayasa Mahkemesi ise -örneğin bu
somut örnek için- kamu hizmetine girme hakkının engellenmediğine karar
vermiştir72. Maddi/manevi varlığını geliştirme hakkına aykırılık konusunda ise
belirtmek gerekir ki bu durumdaki kişilere kendi uzman oldukları alanda değil de 6
aylık eğitim süreci sonunda asıl ihtisas alanları olmayan bir görevde 6 yıl mecburi
hizmet yapma zorunluluğunun getirilmesi, kişinin maddi ve manevi varlığını
geliştirmesi ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Yine, yetiştirilme karşılığı mecburi
hizmet yükümlülüğü getirilen araştırma görevlilerinin kendi uzman olduğu alandan
bir başka alandaki bir göreve mecburi hizmetini yerine getirmek üzere daimi olarak
atanması da kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi ilkesine aykırı olacaktır.
Anayasa’nın 56. maddesi; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh
sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi
artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden
planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki
sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.
Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık
sigortası kurulabilir.” hükmünü amirdir. Bu madde, herkesin hayatını beden ve ruh
72 AYM, E: 2010/25, K: 2011/136, KT: 12.10.2011, RG. 29.12.2011, sy. 28157.
25
sağlığı içinde sürdürmesini sağlama şeklinde genel bir ödev yüklemiş olup devlet de
bu amaçla sağlık hizmetlerini planlayacaktır73. Anayasa Mahkemesi, bu hükmü, yine
doktorların mecburi hizmet yükümlülükleri ile ilgili olarak verdiği kararda
değerlendirmiş ve bu hakkın da devletin sağlaması gereken bir hak olduğunu ve
dolayısıyla da doktorlara mecburi hizmet yükümlülüğü getirilmesinin bu hakkın
yerine getirilmesi olduğunu, bu maddenin, sosyal devlet ilkesinin sağlık alanında
somutlaştığı madde olduğunu belirtmiştir74.
Bu Anayasal ilkeler ışığında mecburi hizmet yükümlülüğüne ilişkin
uyuşmazlıklarda Anayasa’nın 2. Maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesine, 38.
maddesinde yer alan “kimsenin sözleşmeden doğan yükümlülüğü yerine getirmedi
diye özgürlüğünden alıkonulamayacağı” ilkesine de dayanıldığı görülmektedir.
IV. Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün Dayanakları
Türk hukukunda bazı mecburi hizmet yükümlülükleri Anayasa’da, bazı
mecburi hizmet yükümlülükleri ise kanunlarla düzenlenmiştir. Kanuni düzenleme ile
ayrıca düzenlenen mecburi hizmet yükümlülüklerinin bir kısmı, mesleğin gereği
olarak (doğu hizmeti de denilen) öngörülmüş, bazıları mesleğin gereği olarak değil
de o mesleğe girdikten sonra yetiştirilme, eğitilme vs. sebeplerle kişilere masraf
yapıldığı için yetiştirilme karşılığı olarak öngörülmüş, bir kısmı da olağanüstü
dönemlerde vatandaştan istenecek hizmetler olarak öngörülmüştür.
A. Genel Dayanak: Anayasa Hükümleri
Anayasa’nın 18. maddesinin 2. fıkrasında zorla çalıştırma yasağına ilişkin
hükmün istisnaları öngörülmüştür. Yani Anayasa’nın 18. maddesinin 2. fıkrasında
mecburi hizmet yükümlülükleri getirilmesine cevaz verilmiştir. Maddede adeta
mecburi hizmet yükümlülüklerinin çerçevesi çizilmiştir. Bu hüküm şu düzenlemeyi
içermektedir: “Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya
tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar; olağanüstü hallerde vatandaşlardan
73 Taşkesen, İnsan Hakları, s. 100. 74 AYM, E: 2006/21, K: 2006/38, KT: 13.03.2006, RG. 11.12.2007, sy. 26727.
26
istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen
vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma
sayılmaz.”. Görüldüğü üzere Anayasa, şekil ve şartları kanunla düzenlenmek
kaydıyla hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar, olağanüstü
hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler, ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı
alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları
alanlarında mecburi hizmet yükümlülüğü getirilmesine imkan tanımıştır.
Anayasa’nın vermiş olduğu bu izin doğrultusunda da kanunlarla, ülkemizde genel
olarak devlet memurları; özel olarak araştırma görevlileri, öğretmenler, doktorlar ve
polisler gibi birçok meslek grubundaki kamu görevlilerine mecburi hizmet
yükümlülüğü getirilmiştir.
Anayasa’da bizzat düzenlenen ve bu düzenlemelere dayanılarak yine
ayrıntıları kanunla düzenlenen mecburi hizmet yükümlülüklerinden biri istimval
kurumu ile vatandaşlara getirilen hizmet yükümlülüğüdür. İstimval; kanuni dayanağı
olması ve karşılığı ödenmesi şartıyla, olağanüstü durumlarda idarenin, özel kişilerin
mülkiyetinde bulunan taşınır mallarını zorla elde etmesi veya vatandaşlara para,
çalışma yükümlülüğü getirmesidir75. Anayasa’da, söz konusu çalışma
yükümlülüğünün, olağanüstü hallerde ve savaş ya da savaşı gerektirecek bir durumun
ortaya çıkması halinde vatandaşlar için getirilmesinden söz edilmektedir76.
Anayasa’nın 119. maddesinde, ‘Tabiî afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır
ekonomik bunalım’ hallerinde; 120. maddesinde, ‘Anayasa ile kurulan hür demokrasi
düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet
hareketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu
düzeninin ciddî şekilde bozulması’ hallerinde olağanüstü hal ilan edilebileceği hüküm
altına alınmıştır. Anayasa’nın 121. maddesinin 2. fıkrasında ise; ‘119 uncu madde
uyarınca ilân edilen olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve
çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak
75 İstimval hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, C. III, s.
1574; İsmet Giritli, Pertev Bilgen, Tayfun Akgüner, İdare Hukuku, 3. bs., Der, İstanbul, 2008, s. 879; Tan, İdare Hukuku, s. 587; Yayla, İdare Hukuku, s. 220; Gözler, İdare Hukuku, C. II, s. 925; Günday, İdare Hukuku, s. 281, Akyılmaz/Sezginer/Kaya, Türk İdare Hukuku, s. 530.
76 Akyılmaz/Sezginer/Kaya, Türk İdare Hukuku, s. 530.
27
üzere, Anayasanın 15 inci maddesindeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve
hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağı, halin gerektirdiği
tedbirlerin nasıl ve ne suretle alınacağı, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler
verileceği, görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağı ve olağanüstü
yönetim usulleri, Olağanüstü Hal Kanununda düzenlenir.’ hükmü yer almaktadır. Bu
fıkrada vatandaşlara getirilecek yükümlülüklerden biri olarak çalışma yükümlülüğü
de sayılmış ve bu yükümlülüklerin ayrıntıların 2935 sayılı Olağanüstü Hal
Kanunu’nda77 düzenleneceği belirtilmiştir. İstimval olacak şekilde, çalışma
yükümlülüğünden söz eden diğer Anayasa hükmü olan 122. maddenin 5. fıkrasında
ise; ‘Sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hallerinde hangi hükümlerin uygulanacağı ve
işlemlerin nasıl yürütüleceği, idare ile olan ilişkileri, hürriyetlerin nasıl kısıtlanacağı
veya durdurulacağı ve savaş veya savaşı gerektirecek bir durumun başgöstermesi
halinde vatandaşlar için getirilecek yükümlülükler kanunla düzenlenir.’ hükmü
bulunmaktadır. Bu hükümde de, 121. maddedeki gibi doğrudan çalışma
yükümlülüğü denmese de vatandaşlar için getirilecek yükümlülükler denilerek
istimvali de içine alacak şekilde mecburi hizmet yükümlülüğü ifade edilmiştir.
İstisnai bir usul olan istimvale ilişkin söz konusu Anayasal düzenlemeler
doğrultusunda 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu78, 7269 sayılı
Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanun79, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu, 1402 sayılı
Sıkıyönetim Kanunu80 ve 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Kanunu’nda81 istimvale
ilişkin hükümler bulunmaktadır. Bu kanunların çalışma yükümlülüğüne ilişkin
hükümleri aşağıda “Olağanüstü Durumlarda Öngörülen Mecburi Hizmet
Yükümlülüğü” başlığı altında ayrıca incelenecektir.
Anayasa’da düzenlenen mecburi hizmet yükümlülüklerinden bir diğeri de 72.
maddede yer alan vatan hizmeti yükümlülüğüdür. 72. madde; ‘Vatan hizmeti, her
Türkün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne 77 RG. 27.10.1983, sy. 18204. 78 RG. 16.06.1939, sy. 4234. 79 RG. 25.05.1959, sy. 10213. 80 RG. 15.05.1971, sy. 13837. 81 RG. 08.11.1983, sy. 18215.
28
şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.’ hükmünü
amirdir. Bu maddeye dayanılarak askerlik hizmeti 1111 sayılı Askerlik
Kanunu’nda82 düzenlenmiştir. Kanunun 1. maddesinde de Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olan her erkeğin askerlik yapmaya mecbur olduğu hüküm altına alınmıştır.
Askerlik hizmeti, bireylerin olağanüstü dönemlerin aksine olağan dönemlerde de
kamu hizmetine katıldıkları bir görev olup, kişiler bakımından hem bir hak hem de
ödevdir83. AİHS’in 4. maddesinde ve BM Medeni ve Siyasi Hakları Sözleşmesi’nin
8. maddesinde, zorla çalıştırma sayılmayacak durumlardan biri de; askeri nitelikteki
hizmet veya askerlik hizmetini yapmayı reddetme (vicdani ret) hakkı olarak
sayılmıştır. Türk hukukunda askerlik yükümlülüğünü yerine getirmekten kaçınan
kişilere 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nda84 öngörülen hapis cezaları
verilmektedir. Anayasa’nın 72. maddesinde, vatan hizmetinin yerine getirileceği
ibaresi yanında ‘yerine getirilmiş sayılacağı’ ibaresinin, bu hizmetin yerine getirilmiş
sayılacağı hallerin belirlenmesi konusunda kanunkoyucuya takdir yetkisi verdiği
ortadadır.
B. Özel Dayanak: Kanun Hükümleri
Anayasa’da doğrudan öngörülen vatan hizmeti başlıklı 72. madde ve
istimvale ilişkin 121. ve 122. madde hükümlerine dayanılarak çıkarılan kanunlardan
başka, Anayasa’nın 18. maddesinde yer alan ve zorla çalıştırma yasağının istisnaları
olarak sayılan durumlar doğrultusunda da ihtiyaç olduğu düşünülen birçok alanda
mecburi hizmet yükümlülükleri öngörülmüştür. Kanun hükmüyle öngörülen mecburi
hizmet yükümlülüklerinden bazıları o mesleğin gereği olarak ilgili mevzuatında
düzenlenmiş, bazıları eğitilme ve yetiştirilme karşılığı öngörülmüş, bazıları da
olağanüstü durumlarda uygulanmak üzere düzenlenmiştir.
82 RG. 12.07.1927, sy. 631. 83 Sezer, “Öğretim Elemanlarının Mecburi Hizmet Yükümlülüğü”, s. 24. 84 RG. 15.06.1930, sy. 1520.
29
1. Mesleğin Gereği Olarak Öngörülen Mecburi Hizmet Yükümlülüğü
Bazı meslekler vardır ki ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel, ulaşım durumu
ve ülkede o meslek grubu personeline duyulan ihtiyaçtan dolayı, mesleğin gereği ve
o mesleğin statü özelliklerinden biri olarak, o mesleğe kabul edilecek kişiler için
mecburi hizmet yükümlülüğü getirilmiştir. Yani, kişiler, o mesleğe girdiler mi, belli
bir süre ile mecburi hizmet yükümlüsü olacaklardır. O mesleğe girmek için yapılmış
olan eğitim-öğretim vs. tüm masraflar ister devlet tarafından yapılmış olsun ister
kişilerin bizzat kendileri tarafından yapılmış olsun, bu durum mecburi hizmet
yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacaktır.
Bilindiği üzere ülkemizde bölgeler arası gelişmişlik düzeylerinin
farklılığından kaynaklanan mahzurların giderilmesi amacıyla “kalkınmada öncelikli
yöreler”85 tespit edilmiş, sonrasında da farklı mevzuat hükümleri ile bu yörelerin
vatandaşları ve buralarda görev yapan kamu görevlilerine ayrıcalıklı haklar
getirilmiştir. Ülkemizin bölgelerarası gelişmişlik düzeylerinin farklılaşmasının
yanında hizmet gerekleri, hizmetin ülkenin her yerine etkin bir şekilde
götürülebilmesi gibi nedenlerden dolayı bazı önem arz eden kamu hizmetleri
açısından, o kamu hizmetini yerine getirecek olan meslek mensuplarına mecburi
hizmet yükümlülüğü getirilmiştir. Mesleğin gereği olarak öngörülen mecburi hizmet
yükümlülüklerin süresi, meslekten mesleğe değişebilmektedir. Bu süre
farklılıklarının nedeni de her kurumun çeşitli nedenlerle hizmet bölgeleri oluşturması
ve buna göre bir planlama yapmış olmasından kaynaklanmaktadır. Bu durum, 657
85 Kalkınmada öncelikli yöreler, 08.06.2011 tarihinde 27958 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de
yayınlanan 641 sayılı Kalkınma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 11. maddesinin ç fıkrası uyarınca, Kalkınma Bakanlığı birimlerinden biri olan Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü tarafından tespit edilmektedir. Bkz. Madde-11: “(…) ç) Kalkınmada öncelikli yöreleri ve ihtiyaçlarını tespit etmek, bu yörelerin özelliklerini dikkate alarak daha hızlı bir gelişme sağlanması amacıyla gerekli çalışmaları yapmak, bölgesel kalkınma projeleri ile ilgili koordinasyonu sağlamak ve görev alanına giren konularda görüş vermek ve uluslararası kuruluşlarla temas ve müzakerelere iştirak etmek, kamu yatırım programının hazırlanmasına katkıda bulunmak ve yatırım programında gerekli revizyonları yapmak.”. Bu şekilde tespit edilmiş olan kalkınmada öncelikli yörelerin daha hızlı bir şekilde gelişmesini sağlayacak tedbirleri tespit ve teklif etmek, uygulamayı izlemek ve koordine etmek de yine 641 sayılı Kalkınma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2. maddesinin ğ fıkrasında Kalkınma Bakanlığı’nın görevleri arasında sayılmıştır.
30
sayılı DMK’nın 72. maddesinde; ‘Kurumlarda yer değiştirme suretiyle atanmalar;
hizmetlerin gereklerine, özelliklerine, Türkiyenin ekonomik, sosyal, kültürel ve
ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık gösteren iller gruplandırılarak tespit
edilen bölgeler arasında adil ve dengeli bir sistem içinde yapılır.’ şeklinde
düzenlenmiştir. Bu durum yine, devlet memurlarının mecburi hizmet
yükümlülüklerini yerine getireceği hizmet bölgeleri ve bu yükümlülük sürelerinin
belirtildiği Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmasına İlişkin
Yönetmeliğin86 5. maddesinde; ‘Zorunlu yer değiştirmeye tabi personel ve en az iki
yıl olmak üzere hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma süreleri, bölgelerin özellikleri,
teşkilat yapısı, hizmetin ülkenin her yerine etkin olarak götürülebilmesi ve diğer
hizmet gerekleri göz önünde bulundurulmak suretiyle kamu kurum ve kuruluşlarınca
tespit edilir.’ şeklinde belirtilmiştir. Aynı Yönetmelikte kamu kurum ve
kuruluşlarının, yerine getirdikleri hizmetin özelliklerine göre en az 3 en çok da 6
hizmet bölgesi olacak şekilde, bu Yönetmelikte genel olarak belirtilmiş olan hizmet
bölgelerinden farklı bölgeler de belirleyebilecekleri ifade edilmiştir.
Mesleğin gereği olarak öngörülen mecburi hizmet yükümlülüklerinden biri
öğretmenlere getirilen mecburi hizmet yükümlülüğüdür. Öğretmenlerin mecburi
hizmet yükümlülükleri “Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer
Değiştirme Yönetmeliği”nde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. 657 sayılı DMK, 1739
sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu87 ve 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında KHK88 ile yürürlükten kaldırılmış olan 3797 sayılı Kanuna89
dayanılarak çıkartılan söz konusu Yönetmelikte, öğretmenlerin mecburi hizmet
yükümlülüklerini yerine getirecek hizmet bölgeleri ve hizmet alanları, mecburi
hizmet yükümlülüklerine bağlı yer değiştirmelerinin genel kuralları, mecburi hizmet
yükümlülüğü süreleri, mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamlamış sayılanlar ile bu
yükümlülükten muaf tutulanlar düzenlenmiştir. Yönetmeliğin 27. maddesine göre;
Türkiye üç hizmet bölgesine ve altı hizmet alanına ayrılmıştır. Bu altı hizmet
alanından 4., 5., ve 6. hizmet alanları, öğretmenlerin mecburi hizmetlerini yerine 86 RG. 25.06.1983, sy. 18088. 87 RG. 24.06.1973, sy. 14574. 88 RG. 14.09.2011, sy. 28054. 89 RG. 12.05.1992, sy. 21226.
31
getirecekleri alanlar olarak sayılmıştır. Yani, öğretmenlik mesleğinde, mesleğin
gereği olarak ülkedeki ihtiyaç ve bölgelerarası gelişmişlik düzeyi göz önünde
bulundurularak, öğretmen olacak her kişiye mecburi hizmet yükümlüğü getirilmiştir.
Mesleğin gereği olarak mecburi hizmet yükümlüğünün getirildiği bir diğer
örnek doktorluk mesleğidir. 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun Ek-3.
maddesine göre; ilgili mevzuata göre yurt içinde veya yurt dışında öğrenimlerini
tamamlayarak doktor, uzman doktor ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak
uzman doktor unvanını kazananlar, her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı90 tarafından hazırlanan İlçelerin Sosyo-
Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında yer alan yerleşim yerlerinde, atandıkları yere
göre 300-600 gün arasında değişen sürelerle mecburi hizmet yapmakla
yükümlüdürler. Bu hizmet yükümlülüğü de herhangi bir yetiştirilme vs. karşılığı olan
bir yükümlülük değil, tamamen sağlık hizmeti alanının öneminden dolayı ve ülkenin
her tarafına bu hizmetin götürülebilmesinin sağlanması amacıyla mesleğin önemi ve
yerine getirdiği hizmet göz önünde bulundurularak öngörülmüş bir yükümlülüktür.
Mecburi hizmet yükümlülüğünün mesleğin gereği olarak öngörüldüğü
mesleklerden bir diğeri hakimlik/savcılık mesleğidir. 4954 sayılı Türkiye Adalet
Akademisi Kanunu’nun91 28. maddesinde; adli ve idari yargıda hakim ve savcı
adaylığına atananların meslek öncesi eğitimlerine ilişkin hükümlere yer verilmiş ve
meslek öncesi eğitimin 2 yıl olduğu hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanunun 10.
maddesinde ise adli ve idari yargı hakim ve savcı adaylarının meslek öncesi eğitim
süresi kadar mecburi hizmetle yükümlü oldukları hüküm altına alınmıştır. Bu
yükümlülüğü ihlal edenler hakkında uygulanacak yaptırım ise 2802 sayılı Hakimler
ve Savcılar Kanunu’nun92 10. maddesinin 3. fıkrasında; ‘Meslek öncesi eğitimini
tamamlamadan görevden ayrılanlar ile meslek öncesi eğitimlerini tamamlayıp,
mesleğe kabul edildikten sonra meslek öncesi eğitim süresi kadar çalışmadan
görevden ayrılanlar, meslek öncesi eğitimleri sırasında kendilerine ödenen aylık,
90 Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, 08.06.2011 tarihinde 27958 (Mükerrer) sayılı Resmi
Gazete’de yayınlanan 641 sayılı Kalkınma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kaldırılmış, yerine Kalkınma Bakanlığı kurulmuştur.
91 RG. 31.07.2003, sy. 25185. 92 RG. 26.02.1983, sy. 17971.
32
ödenek, tazminatlar ile her türlü ödemelerin, mecburî hizmetin eksik kalan kısmı ile
orantılı miktarını iki kat olarak ödemek zorundadırlar.’ şeklinde belirlenmiştir.
3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu’nda93 da benzer hükümler yer almakta
ve uzman jandarma olacak kişilere 6 aydan az olmamak ve masrafları devlet
tarafından karşılanmak üzere eğitim verileceği ve bu eğitimi başarıyla geçip uzman
jandarma olanların 7. maddeye göre 10 yıl mecburi hizmet yükümlülüğünün olacağı
belirtilmiştir.
Mesleğin gereği olarak öngörülen mecburi hizmet yükümlülüklerine tam
olarak benzemese de milli takımlara katılan sporcuların durumu da örnek olarak
verilebilir. Milli sporcuların, sporculuk mesleği ve ülkeyi temsil ettiğinde kamu
görevi yerine getiriyor olmasının gereği olarak bunların da mecburi hizmet
yükümlülüğü altında olduklarını belirtmek gerekir. Örneğin milli futbolculardan söz
edecek olursak, 5894 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunun94 TFF’nin görevlerini düzenleyen 3. maddesinin d bendinde;
TFF’nin her düzeyde müsabakalar düzenlemek ve milli takımlar ile kulüp
takımlarının uluslararası müsabakalara katılması ve mücadele edebilmesi için gerekli
tedbirleri alacağı belirtilmiştir. Aynı maddenin f bendinde de TFF’nin; üyelerinin,
kulüplerin, futbolcuların, hakemlerin, yöneticilerin, teknik direktör ve antrenörlerin,
sağlık personelleri, futbolcu temsilcileri ve müsabaka organizatörleri ile diğer tüm
ilgililerin FIFA, UEFA ve TFF tarafından konulan Statü, talimat ve düzenlemeleri ile
bunların yetkili kurulları tarafından verilen kararlara uymalarını sağlayacağı hüküm
altına alınmıştır. Kanunun 15. maddesinde de; futbol müsabaka ve faaliyetlerinde
kulüplere ve kişilere disiplin ihlalleri ve sportmenliğe aykırı fiiller ve bunlara
uygulanacak cezaların, FIFA ve UEFA kurallarına uygun olarak “TFF Statüsü”95 ve
Statünün çizdiği çerçevede Yönetim Kurulunun yapacağı talimatlarla belirleneceği
hüküm altına alınmıştır. Milli takımı temsil edecek futbolcularla ilgili olarak da
93 RG. 04.06.1988, sy. 19832. 94 RG. 16.05.2009, sy. 27230. 95 (çevrimiçi) http://www.tff.org/Resources/TFF/Documents/0002012/TFF-Dokuman/Turkiye-Futbol-
Federasyonu-Statusu-29.07.2011.pdf, 10.06.2012.
33
“Türkiye Futbol Federasyonu Futbol Müsabaka Talimatı”nın96 33. maddesinde;
yabancılarla yapılacak olan resmi veya özel müsabakaların kadrolarına seçilen
futbolcuların yapılan çağrıya uymak zorunda oldukları belirtilmiştir. Bu çağrıya
uymayanlar hakkındaki yaptırım ise “Futbol Disiplin Talimatı”nın97 53. maddesinde
düzenlenmiştir. Buna göre; yayın yolu ile veya yazılı tebligata rağmen haklı bir
sebebi olmaksızın resmi veya özel milli müsabakalara veya hazırlık çalışmalarına
katılmayan veya geç katılan veya çalışma ve müsabaka yerini terk eden futbolcular
iki aydan bir yıla kadar müsabakalardan men cezası ile cezalandırılır. İhlalin
niteliğine göre futbolcunun bağlı bulunduğu kulübe de 50.000 TL ila 100.000 TL
arasında para cezası verilir. Görüldüğü üzere, kamu görevi yerine getiren milli
futbolcular için de mecburi hizmet yükümlülüğü ve ihlali halinde de yaptırımı
bulunmaktadır.
Milli futbolcular yanında bu yükümlülük diğer milli sporcular için de
geçerlidir. Her bir spor dalının federasyonunun Statü’sünde bu durum düzenlenmiş
ve disiplin mevzuatlarında da milli takıma katılmayanların yaptırıma uğrayacağı
hüküm altına alınmıştır. Örneğin, milli takıma seçilen basketbolculardan takıma
katılmayanların uğrayacağı yaptırım, “Türkiye Basketbol Federasyonu Disiplin
Yönergesi”nin98 27. maddesinde99 düzenlenmiştir. Aynı durum, milli takıma çağrılan
fakat katılmayan halterciler için “Türkiye Halter Federasyonu Disiplin 96 (çevrimiçi)
http://www.tff.org/Resources/TFF/Documents/0002012/TFF-Dokuman/Talimatlar/Futbol-Musabaka-Talimati-30.04.2012.pdf, 10.06.2012.
97 (çevrimiçi) http://www.tff.org/Resources/TFF/Documents/0002012/TFF-Dokuman/Talimatlar/Futbol-Disiplin-Talimati-30.04.2012.pdf, 10.06.2012.
98 (çevrimiçi) http://www.tbf.org.tr/tbfweb/tbfweb2.nsf/($$Lookup_TBFV1_BasinBulteni_T_Yoner_WEB_View)/AA5EA2DA7C5C39A3C225792C003D668E/$FILE/DisiplinYonergesi(2011-2012).pdf, 10.06.2012.
99 Madde 27- Temsili ve Milli Yarışmaya Katılmamak Tebligata rağmen mazeretsiz olarak temsili ve milli yarışmalara veya bunlara ait hazırlık çalışmalarına katılmayan veya geç katılan veya çalışma ve yarışma yerini terk eden veya geçersiz bir mazeret öne süren sporcular bir aydan bir yıla kadar yarışmalardan men cezası ile cezalandırılır. Ayrıca olayın içeriğine göre ilgili kişilere altı aya kadar hak mahrumiyeti cezası verilebilir. Sakatlık veya diğer sağlık sorunları nedeniyle temsili ve milli yarışmalara veya bunlara ait hazırlık çalışmaları için mazeret beyan eden sporcu, Federasyon tarafından belirlenecek bir sağlık kuruluşundan rapor getirmek zorundadır. Federasyon tarafından belirlenenlerden başka kuruluşlardan alınacak raporlar mazeret için geçerli sayılmaz.
34
Talimatı”nın100 23. maddesinin 2. fıkrasında101; voleybolcular için “Türkiye
Voleybol Federasyonu Ceza Talimatı’nın102 42. maddesinde103; hentbolcular için de
“Türkiye Hentbol Federasyonu Ceza Talimatı”nın104 42. maddesinde105
düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere, milli takıma seçilme halinde, milli sporcuların
milli takıma katılma mecburiyetleri bulunmakta ve bu mecburiyeti yerine
getirmedikleri takdirde de haklarında öngörülen yaptırımlar uygulanmaktadır. Bu
kişilere ilişkin söz konusu düzenlemelere dayanarak milli sporcuların da mecburi
hizmet yükümlülüğünün bulunduğunu ve bunun sporcu olmalarından dolayı o
mesleğin bir gereği olarak mevzuatta düzenlenen bir yükümlülük olduğunu
söyleyebiliriz.
100 (çevrimiçi) http://www.halter.gov.tr/sayfa.aspx?id=112, 10.06.2012. 101 Müsabakaya Katılmamak
Madde 23 (2) Yazılı görevin tebliğine rağmen mazeretsiz olarak, Milli veya ülkeyi temsilen uluslararası müsabakalara, hazırlık çalışmalarına katılmayan, geç katılan, çalışma veya kamp yerini terk eden, yönetici, halterci, hakem, antrenör, temsilci ve diğer ilgili kişilere altı aydan bir yıla kadar müsabakalardan men veya aynı süre ile hak mahrumiyeti veya para cezası verilir.
102 (çevrimiçi) http://www.tvf.org.tr/Talimatlar&Statuler/talimatlar/TVF_ceza_talimati.doc, 10.06.2012.
103 Temsilî ve Millî Yarışmaya Katılmamak Madde 42 – Görevlendirildikleri hususu; telefon, faks, elektronik posta veya Federasyonun Resmî İnternet Sitesi yoluyla ilan edilmesine rağmen, ilgililerce geçerli bulunmayan nedenlerle veya mazeretsiz olarak temsilî veya millî yarışmaya, millî takım kadrolarında yer almasalar dahi millî takım hazırlık çalışmalarına, Federasyonun voleybolun imajını yükseltme amaçlı organize ettiği kutlama, gala, tanıtım, iletişim ve benzeri etkinliklerine katılmayan, geç katılan, çalışma ve/veya yarışma ve/veya faaliyet yerini terk eden kişi üç aydan bir yıla kadar yarışmalardan men ve/veya 10.000.-TL’ye kadar para cezası ile cezalandırılır. Olayın mahiyetine göre ilgili teşekkül altı aya kadar yarışmalardan men ve/veya 20.000.-TL’ye kadar para cezası ile cezalandırılabilir. Teşekküle verilen bu ceza yerine resmî yarışma adedi ile men cezası uygulanabilir.
104 (çevrimiçi) http://www.thf.gov.tr/Dosyalar/file/cezatalimati.pdf, 10.06.2012. 105 Madde 42 – (Değişik: YKK-03/02/2009-34/9) Görevlendirildikleri hususu; telefon, faks,
elektronik posta veya Federasyonun Resmî İnternet Sitesi yoluyla ilan edilmesine rağmen, ilgililerce geçerli bulunmayan nedenlerle veya mazeretsiz olarak açılış-kapanış seremonilerine, temsili veya millî yarışmaya yada hazırlık çalışmalarına katılmayan, geç katılan, çalışma ve yarışma yerini terk eden kişi veya milli takım kamplarına resmi olarak davet edilmesine rağmen katılmamak için almış olduğu sağlık raporu kuşkulu görünen veya Federasyon Sağlık Kuruluna muayene olmaktan imtina eden sporcuya üç aydan bir yıla kadar yarışmalardan men cezası ile cezalandırılır. Olayın mahiyetine göre ilgili teşekkül altı aya kadar yarışmalardan men cezası ile cezalandırılabilir. Teşekküle verilen bu ceza yerine resmî yarışma adedi ile men cezası uygulanabilir.
35
2. Eğitilme ve Yetiştirilme Karşılığı Olarak Öngörülen Mecburi
Hizmet Yükümlülüğü
Eğitilme ve yetiştirilme karşılığı öngörülen mecburi hizmet yükümlülüğünde
durum, mesleğin gereği olarak öngörülen mecburi hizmet yükümlülüğünden
farklıdır. Zira bu durumda mecburi hizmet kural olarak, mesleğin gereği olarak değil
o meslek içerisinde bazen isteğe bağlı bazen de zorunlu olarak katılınan yurtiçi veya
yurtdışı eğitim ve yetiştirilme faaliyeti için görevlendirilme karşılığı doğmaktadır.
Örneğin, kural olarak bir araştırma görevlisinin, öğretim elemanlığı mesleğinden
kaynaklanan herhangi bir mecburi hizmet yükümlülüğü bulunmamaktadır. Fakat,
2547 sayılı Kanunun 33. maddesine göre, lisansüstü eğitim-öğretim için yurtdışına
gönderildiğinde, yurtdışında kaldığı sürenin iki katı kadar süre ile mecburi hizmet ile
yükümlü tutulmaktadır. Aynı şekilde 2547 sayılı Kanunun 35. maddesine göre bir
üniversite adına bir diğer üniversitede lisansüstü öğrenim gören araştırma görevlisi,
bu öğrenimi nedeniyle öğrenim gördüğü süre kadar mecburi hizmet ile yükümlü
tutulmaktadır. Yine 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında
Kanun uyarınca yurtdışında lisansüstü öğrenim görmek amacıyla gönderilen
öğrenciler, yurtdışında kaldıkları sürenin iki katı kadar süre ile Milli Eğitim
Bakanlığı’nın görev vereceği yerde mecburi hizmet ile yükümlü tutulmaktadır. Bu
şekilde yetiştirilenlerden ilgili kurumlar yüklenme senedi almaktadırlar. Bunlar,
eğitilme ve yetiştirilme karşılığı öngörülen mecburi hizmet yükümlülükleridir.
Eğitilme ve yetiştirilme karşılığı olarak öngörülen mecburi hizmet
yükümlülüğü, şüphesiz mesleğin gereği olarak mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi
olan kişiler için de ayrıca söz konusu olabilecektir. Yani, meslek gereği mecburi
hizmet yükümlülüğü bulunan kişilere, mesleklerinde yetişmeleri için ayrıca öğrenim,
staj vs. nedeniyle masraf yapıldıysa bu yetiştirilme karşılığı da yine mecburi hizmet
yükümlülüğü doğacaktır. Örneğin, 2802 sayılı Kanunun 49. maddesinin 1. ve 3.
fıkrasında öngörülen; ‘Bilgi ve görgülerini artırmak, meslekleriyle ilgili staj ve
araştırma yapmak, kurs, eğitim ve öğrenim görmek üzere seçilen ya da iç veya dış
burstan yararlanan hâkim ve savcılar iki yılı; doktora yapmak üzere
görevlendirilenler ise üç yılı aşmamak üzere yurtdışına gönderilebilir. Bu süreler,
gerekirse en çok bir katına kadar uzatılabilir. (…) Bu suretle yurtdışına gidenlerden
36
üç aydan fazla yurtdışında kalanlar, yurda dönüp mesleğe başladıktan sonra
yurtdışında kaldıkları sürenin iki katı kadar mecburî hizmet yapmak zorundadırlar.
Ancak mecburî hizmet yapmadan görevden ayrılmak isteyenler, yurtdışında
kaldıkları sürede kendilerine ödenen aylık, ödenek, tazminatlar ile her türlü
ödemelerin, mecburî hizmetin eksik kalan kısmı ile orantılı miktarını iki kat olarak
ödemekle yükümlüdürler.’ hüküm gereği, yurtdışına lisansüstü eğitim-öğretim için en
az 3 ay süre ile gönderilecek olan hakim ve savcılar da bu yetiştirilme karşılığı,
mesleğin gereği olarak öngörüldüğünü belirttiğimiz mecburi hizmet yükümlülüğüne
ek olarak mecburi hizmetle yükümlü tutulmaktadırlar.
657 sayılı DMK’nın 78. maddesinde de mesleklerine ait öğrenimini bitirerek
devlet memurluğuna alınmış ve asli memur olarak atanmış olanların mesleklerine ait
hizmetlerde yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini artırmak veya staj yapmak üzere
yurtdışına gönderilebileceği belirtilmiştir. Kanunun 224. maddesinde; yetiştirilmek,
eğitilmek, bilgilerini artırmak veya staj yapmak üzere 3 ay ve daha fazla süre ile dış
memleketlere gönderilen memurlara gönderilme şekillerine bakılmaksızın
yurtdışında kaldıkları sürenin iki katı kadar mecburi hizmet yükleneceği hüküm
altına alınmıştır. Bu yükümlülük türü de görüldüğü üzere yetiştirilme ve eğitilme
karşılığı öngörülen mecburi hizmet yükümlülüğüdür.
Hukukumuzda şimdiye kadar verdiğimiz örneklerdeki gibi birçok alanda bu
şekilde eğitilme, yetiştirilme, staj, kurs vs. sebeplerden dolayı ilgili kişiye harcama,
masraf yapıldığından dolayı bu şekilde yetiştirilme karşılığı öngörülen mecburi
hizmet yükümlülüğüne ilişkin düzenlemeler mevcuttur. İdareler, yetişmiş personele
ihtiyaç duyduklarından dolayı bu şekilde personelini yetiştirmek için ona imkan
sağlayıp masraf yapmakta, dolayısıyla da bu eğitim ve yetiştirilme karşılığında da
yetişmiş olan bu personelden, mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmesini
beklemektedir.
3. Olağanüstü Durumlarda Öngörülen Mecburi Hizmet
Yükümlülüğü
Türk hukukunda, olağanüstü durumlarda belli şartları taşıyan vatandaşlara
mecburi hizmet yükümlülüğü getirilebilmektedir. Örneğin, 2935 sayılı Olağanüstü
37
Hal Kanunu’nun 8. maddesinde; ‘Tabii afet ve tehlikeli salgın hastalıklar
sebepleriyle olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde bulunan 18 - 60 yaşları arasındaki
bütün vatandaşlar, olağanüstü hal sebebiyle kendilerine verilecek işleri yapmakla
yükümlüdürler. Görevlendirmelerde; iş mevzuatının çalıştırma yasağı ile ilgili
hükümleri çalıştırılacak kişilerin yaş, cinsiyet, sağlık, meslekleri, meşguliyetleri ve
sosyal durumları ile aile ve bakıma muhtaç yakınları gözönünde bulundurulur. İşçi
ihtiyaçlarının karşılanmasında ve kuruluşlar arasındaki işçi naklinde, İş ve İşçi
Bulma Kurumu teşkilatından yararlanılır.
Gerekli görülen hallerde çalışılan işyerlerinde gündüz ve gece çalışmalarında
günlük iş saatleri, işlerin niteliğine ve ihtiyaç derecesine göre artırılabilir. Hafta
Tatili Kanunu, Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun, Öğle Dinlenmesi
Kanunu, hükümleri kısmen veya tamamen uygulanmayabilir. Çalışma
yükümlülüğünün uygulanmasında kuruluşların görev ve hizmetlerinin aksatılmaması
ve yükümlülerin mesleki faaliyetleri gözönünde bulundurulur.’ hükmü mevcuttur.
Öngörülen bu çalışma yükümlülüğünün karşılığında Kanunun 16. maddesi; hizmet
gördürülen kişilere bedel verileceğini ve bu bedele ilişkin davaların ise adli yargıda
görüleceğini düzenlemiştir. Tabii afet, tehlikeli salgın hastalık ve ağır ekonomik
bunalım nedeniyle olağanüstü hal ilan edilen yerlerde; bölge valisi veya il valisi
tarafının istekleri yerine getirmeyenlere 3 aya kadar hapis cezası verilebileceği
Kanunun 25. maddesinin a-1. fıkrasında düzenlenmiştir. Kanunun 3. maddesinin b
bendindeki106 sebepler nedeniyle olağanüstü hal ilan edilen yerlerde istekleri yerine
getirmeyenlere ise 1 aydan 6 aya kadar hapis cezası verilebileceği, 25. maddenin b-1.
fıkrasında düzenlenmiştir.
Olağanüstü durumlarda vatandaşlara getirilecek mecburi hizmet
yükümlülüğünün öngörüldüğü bir diğer düzenleme ise 7269 sayılı Umumi Hayata
Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair
Kanunda yer alan düzenlemedir. Bu Kanun deprem (yer sarsıntısı), yangın, su
baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetlerde; yapıları ve kamu
106 Olağanüstü Hal Kanunu
Madde 3/b: Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hallerinde (…).
38
tesisleri genel hayata etkili olacak derecede zarar gören veya görmesi muhtemel olan
yerlerde alınacak tedbirlerle yapılacak yardımlara ilişkindir. Kanunun 6. maddesine
göre ‘Afetlerin meydana gelmesinden sonra vali ve kaymakamlar (Askerler ve hakim
sınıfından bulunanlar hariç olmak üzere) 18 - 65 yaş arasındaki bütün erkeklere
görev vermeye (…)’ yetkilidir. Görevlendirilen kişilerin görev yapmaya gelmemesi
durumu ise Kanunun 47. maddesinin a bendinde; ‘yardıma davet anında şehir,
kasaba ve köylerde bulunup da makbul bir mazeretleri olmaksızın salahiyetli
memurlar tarafından yapılan davete icabet etmeyenler veya icabet edip de
çalışmayanlar veya verilen işi yapmayanlar hakkında vali veya kaymakamlar
tarafından yüz Türk Lirası idarî para cezası verilir.’ şeklinde düzenlenmiştir.
Olağanüstü durumlarda mecburi hizmet yükümlülüğü getiren bir diğer kanun,
2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu’dur. Kanunun 9. maddesinde; tüm
gerçek kişilerle kamu ve özel kurum ve kuruluşların kendilerine verilen görevleri
yerine getirmek zorunda oldukları belirtilmiş, yükümlülüklerini yerine getirmeyenler
hakkında ise Kanunun 18. maddesi gereği 6 aydan 2 yıla kadar hapis ve en az elli bin
lira olmak üzere para cezası verileceği hüküm altına alınmıştır.
Görüldüğü üzere bu tür yükümlülükler de mecburi hizmet yükümlülüğü
olarak mevzuatımızda yer edinmiştir.
V. Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün Başlaması ve Sona Ermesi
Mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi olan kişilerin, yükümlülüğün öngörülme
türüne göre belirlenmiş zamana kadar yükümlülüğünü yerine getirmeye başlamaları
gerekmektedir. Örneğin, mesleğin gereği olarak mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi
bir devlet memuru 657 sayılı DMK’nın 62. maddesinde yer alan; “İlk defa veya
yeniden veyahut yer değiştirme suretiyle; a) Aynı yerdeki görevlere atananlar atama
emirlerinin kendilerine tebliğ gününü, b) Başka yerdeki görevlere atananlar, atama
emirlerinin kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde o yere hareket
ederek belli yol süresini, İzleyen iş günü içinde işe başlamak zorundadırlar. Savaş ve
olağanüstü hallerde bu süre Bakanlar Kurulu Kararı ile kısaltılabilir.” şeklindeki
hüküm gereği belirlenen süreler içerisinde görevine başlamalıdır. Maddenin
devamında da sürelerin başlama tarihine ilişkin durumlar sayılmaktadır. Yine
39
Kanunun 80. maddesinde bilgilerini arttırmak için yurtdışına gönderilen devlet
memurlarının izin bitiminden itibaren 15 gün içinde görevlerine dönmeleri gerektiği
hüküm altına alınmıştır.
Eğitilme-yetiştirilme karşılığı öngörülen mecburi hizmet yükümlülüklerinde
örneğin araştırma görevlilerinden alınan yüklenme senetlerinde yine bu hükme
dayanılarak, yurtdışına veya bir diğer üniversitede görevlendirilen araştırma
görevlilerinin, öğrenimlerinin bittiği tarihten itibaren 15 gün içinde göreve
başlamaları gerektiği belirtilmektedir. Burada belirtmemiz gerekir ki eğitilme-
yetiştirilme karşılığı mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi olanların mecburi hizmet
yükümlülüğü, kurumları tarafından kendilerine verilen görevleri yapmakla başlar.
Örneğin, mecburi hizmet yükümlüsünün alanıyla ilgili olmayan fakat kurumu
tarafından verilen herhangi bir görevi yapmaya başladığında da bu yükümlülük
başlamış sayılacaktır. Aynı şekilde örneğin AYİM de bir kararında, 926 sayılı
Kanunun 113. maddesi gereği yurtdışındaki görevi nedeniyle ek hizmet
yükümlülüğüne tabi olan subayın yükümlülüğünün başlangıç tarihinin, ülkeye
geldiğinde, kendi göreviyle ilgili olmasa da kendisine verilmiş olan herhangi bir
görevi fiilen yapmaya başladığı tarih olacağını belirtmiştir107.
Olağanüstü durumlarda öngörülen ve yukarıda hükümlerini belirttiğimiz 2935
sayılı Kanunun 8. maddesi, 2941 sayılı Kanunun 9. maddesi ve 7269 sayılı Kanunun
47. Maddesinde, vatandaşlardan istenecek hizmetler açısından bu hizmetin
başlangıcına dair herhangi bir hüküm doğal olarak bulunmamaktadır. Bu tür mecburi
hizmet yükümlülüklerinde, hizmete tabi olanlar, hizmete davet edildikleri zaman
derhal bu görevi yerine getirmeye başlamalıdırlar.
Mecburi hizmet yükümlülüğünün başlamasından ziyade uygulamada mecburi
hizmet yükümlülüğünün sona erme durumlarına ilişkin uyuşmazlıklar ortaya
çıkmıştır. Bu açında mecburi hizmet yükümlülüğünün sona ermesini de incelemek
gerekir.
Mecburi hizmet yükümlülüğünü sona erdiren ilk neden bu yükümlülüğün ifa
edilmesidir. Mecburi hizmet yükümlülüğünü süresinden önce sona erdiren diğer
nedenler ise şunlardır:
107 AYİM2D, E: 1992/261, K: 1992/598, KT: 14.10.1992, AYİMD, 1993, 2. Kitap, sy. 7, s 573.
40
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki tüm mecburi hizmet yükümlülüklerini
sona erdiren tek ortak neden, söz konusu hizmeti yapmaya engel teşkil eden ve
raporla sabit olan108 psikolojik ya da fiziksel bir sağlık sorununun varlığıdır. Bu
durumda kişilerin mecburi hizmet yükümlülükleri ortadan kalkmaktadır. Bu duruma,
mevzuattan örnek olarak, askeri öğrenciler için 5401 sayılı Kanunun 3. maddesi,
polisler için 4652 sayılı Kanunun 15. maddesinin 11. fıkrası, muvazzaf
subay/astsubaylar için 926 sayılı 112. maddesinin 4. fıkrası, yurtdışına MEB
tarafından okutulmak üzere gönderilen öğrenciler için 1416 sayılı Kanunun 11.
maddesi verilebilir. Bu hükümlerde kişilerin görevlerini yapamayacak kadar ya da
öğrenimlerini devam ettiremeyecek kadar önemli bir sağlık sorunun varlığı halinde
mecburi hizmet yükümlülüklerinin sona ereceği hüküm altına alınmıştır.
Genel olarak devlet memurları açısından da 657 sayılı DMK’nın 48.
maddesinin A fıkrasının 7. bendinde “53 üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı
ile görevini devamlı yapmasına engel olabilecek akıl hastalığı bulunmamak.”
hükmü; 57. maddesinin 2. fıkrasında “Adaylık devresi içinde veya sonunda, 56 ncı ve
bu madde hükümlerine göre ilişikleri kesilenler (sağlık nedenleri hariç) 3 yıl süre ile
Devlet memurluğuna alınmazlar.” hükmü; 98. maddesinde “Devlet memurlarının; a)
Bu kanun hükümlerine göre memurluktan çıkarılması; b) Memurluğa alınma
şartlarından her hangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları
sırasında bu şartlardan her hangi birini kaybetmesi; c) Memurluktan çekilmesi; ç)
istek, yaş haddi, malûllük sebeplerinden biri ile emekliye ayrılması; d) Ölümü;
hallerinde memurluğu sona erer.” hükmü bulunmaktadır. Dikkat edilirse, sağlık
açısından probleminin olmaması kişinin hem memurluğa giriş hem de memurluğunu
devam ettirebilmesi şartlarından biri olarak öngörülmüştür.
Danıştay kişinin sağlık sorunları nedeniyle mecburi hizmet yükümlülüğünü
ihlal etmek zorunda kaldığı durumlarda kendisine yapılan masraflardan sorumlu
olmayacağını müstakar içtihatları ile belirtmektedir109. Yargıtay da bu konuda
108 D5D, E: 1989/1565, K: 1991/1250, KT: 12.06.1991, DBB. 109 D3D, E: 54/100, K: 54/102, KT: 21.12.1954, DKD, 1956-1957, sy. 68, s.15; Devlet Şurası Umumi
Heyeti, E:54/361, K: 54/350, KT: 27.12.1954, DKD, 1956-1957, sy. 68, s. 17; D3D, E: 1972/425, K: 1972/413, KT: 20.06.1972, DD, 1973, sy. 9-10, s. 174; D8D, E: 1977/556, K: 1977/4791, KT: 27.06.1977, DD, 1978, sy. 30-31, s. 303.
41
Danıştay’la aynı yönde kararlar vermektedir110. Yine Danıştay, sağlık sorunları sona
eren kişinin idarede çalışmak istemesi halinde, kişiye okuyor iken ödenen burs süresi
kadar mecburi hizmet yükümlülüğünün yerine getirilmesi gerektiğini
belirtmektedir111.
Mecburi hizmet yükümlülüğünün sağlık sorunları nedeniyle sona ereceğine
dair düzenlemelerden biri olan 1416 sayılı Kanunun 11. maddesinde; ayrıca
‘herhangi meşru ve fevkalade bir hal’in de mecburi hizmet yükümlülüğünü
kaldıracağı hükmü yer almaktadır. Ancak maddede bu hallerin neler olduğu
sayılmamıştır. Kanunkoyucu bu hükmün anlamını belirleme konusunda idareye
takdir yetkisi tanımıştır. Şüphesiz bu konuda yargı organlarının içtihatları da bizlere
yol göstermektedir. Örneğin Danıştay, babasının vefatı üzerine yurtdışından ülkeye
dönen ve ruhsal durumu bozulan ve öğrenimini zamanında tamamlayamayan kişinin
bu durumunu ‘meşru ve fevkalade bir hal’ kapsamında görerek mecburi hizmet
yükümlülüğünün kalktığını belirtmiştir112. Aynı şekilde Danıştay, yurtdışında
doktora yapmak üzere başvuran kişinin, başvurduğu üniversitenin talebini geç kabul
etmesini de meşru bir hal saymış ve dolayısıyla kişinin mecburi hizmet
yükümlülüğünü ihlal etmediğini belirtmiştir113.
Mecburi hizmet yükümlülüğünü sona erdiren bir diğer neden, idarelerin belli
süreler içinde başvurma zorunluluğu olan114 mecburi hizmet yükümlülerini,
kendilerine başvuru tarihinden itibaren 3 ay içinde (1416 sayılı Kanun md. 18; 657
sayılı DMK md. 225) bir göreve başlatmamalarıdır115. 3 aylık süreden de anlaşılması
gereken, yükümlü kişinin fiilen göreve başlamış olması değil, göreve başlatılması
110 Y18HD, E: 2005/4449, K: 2005/5676, KT: 31.05.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com;
Y18HD, E: 2005/8172, K: 2005/9790, KT: 10.11.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 111 D5D, E: 1972/5219, K: 1976/3971, KT: 15.06.1976, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap,
C. II, Ankara, 1970-1981, s. 74. 112 D8D, E: 1977/7891, K: 1978/6230, KT: 23.10.1978, DD, 1980, sy. 34-35, s. 384. 113 D10D, E: 1973/5498, K: 1973/3764, KT: 22.09.1973, DD, 1974, sy. 14-15, s. 452. 114 D5D, E: 1980/734, K: 1981/464, KT: 06.03.1978, DD, 1982, sy. 44-45, s. 218; D1D, E: 1983/111,
K: 1983/121, KT: 18.05.1983, DD, 1984, sy. 52-53, s. 75. 115 İdarenin mecburi hizmet yükümlüsü kişileri 3 ay içinde göreve atamadıklarından dolayı bu
kişilerin mecburi hizmet yükümlülüğünün kalkmış olduğuna dair kararlar için bkz. D12D, E: 1969/2301, K: 1971/2668, KT: 18.11.1971, Danıştay Onikinci Daire Kararları, Birinci Kitap, C. II, 1976, s. 115; D5D, E: 1979/870, K: 1982/3757, KT: 06.04.1982, DBB; D12D, E: 2000/1600, K: 2000/3279, KT: 09.10.2000, DD, 2001, sy. 104, s. 578.
42
için gerekli ve zorunlu olan işlemlerin 3 ay içinde idare tarafından başlatılmış
olmasıdır. İdarenin de tabii bu işlemlerin başlatılması için kasdi bir gecikmede
bulunmaması gerekir. Dolayısıyla, mecburi hizmet yükümlüsü kişinin bir göreve
atanması için gerekli işlemler 3 ay içinde başlatıldıysa, kişi bu 3 ay içinde fiilen bir
göreve başlamamış olsa bile mecburi hizmet yükümlülüğünün kalktığından söz
edilemeyecektir116.
Mecburi hizmet yükümlülüğünün kişinin kusurundan kaynaklanan nedenlerle
ihlal edilmesi durumunda; örneğin kişi göreve başlamak için gerekli belgeleri
gereken zamanda vermemiş, yapması gereken işlemlerin hepsini zamanında
yapmamışsa117 veya idarenin kendisiyle iletişime geçtiği adresinin değiştiğini idareye
bildirmemişse118, 3 ay içinde atanamaması halinde mecburi hizmet yükümlülüğü
ortadan kalkmayacaktır ve dolayısıyla bu hallerde tazminat borcunu ödemek zorunda
kalacaktır119. Buna karşılık mecburi hizmet yükümlülüğünün kişinin kusurundan
kaynaklanmayan bir nedenle örneğin, hizmetinden verim alınamadığı gerekçesiyle,
kişi mecburi hizmet yükümlüğünü yerine getirirken, idare tarafından görev süresi
uzatılmayarak kadrosuyla ilişiği kesildiyse, bu durum kişinin mecburi hizmet
yükümlülüğünü ihlal ettiği anlamına gelmeyecektir120. Yani, idare kişinin mecburi
hizmetine ihtiyaç duymadığı zaman, görevine son verirse bu durum, kişinin kendi
iradesiyle mecburi hizmet yükümlülüğünden kaçındığı durumdan farklı sonuçlar
doğuracaktır.
Burada şu hususu da belirtmek gerekir ki mevzuatta yer alan mecburi hizmet
yükümlülüklerine ilişkin düzenlemeler herhangi bir özel hukuk sözleşmesi ile
bertaraf edilemez. Yani, kanunda düzenlenen mecburi hizmet yükümlülüğüne ilişkin
olarak idare, örneğin yetiştirdiği kişinin mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi
tutulamayacağına dair sözleşme yapamaz. Bu durumla ilgili olarak Danıştay da,
“kamu yasaları” tabirini kullanarak, “kamu yasaları” ile bir hukuki alanın 116 D5D, E: 1973/5887, K: 1977/1792, KT: 11.04.1977, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap,
C. II, Ankara, 1970-1981, s. 68. 117 D5D, E: 1979/1118, K: 1984/746, KT: 20.02.1984, DBB. 118 D5D, E: 1972/6646, K: 1974/5369, KT: 20.06.1974, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap,
C. II, Ankara, 1970-1981, s. 66. 119 Y18HD, E: 2005/2472, K: 2005/3943, KT: 19.04.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 120 D8D, E: 2002/2887, K: 2002/5891, KT: 16.12.2002, DBB.
43
düzenlendiği durumlarda, yani kamu hukuku alanındaki kanuni düzenlemelerin
varlığı halinde, bu hükümleri bertaraf edecek sözleşmelerin yapılamayacağını121 ve
yapıldıysa da bunun geçersiz olacağını belirtmektedir122. Zira kanunla konulmuş
mecburi hizmet yükümlülüğü ancak kanunla kaldırılabilir123.
121 Yargıtay İçtihatları Birleştirme Gene Kurulu ise Danıştay’ın düşüncesinin tam aksine 657 sayılı
DMK ile ilgili bir kararında; kanunda mecburi hizmet süresi belirtilmiş olsa bile, idarenin, eğer lüzum gördü ise, kişi ile arasındaki senet gereği mecburi hizmet süresinin azaltılmasına dair bir anlaşma yapabileceğini belirtmiştir. Bkz. YİBGK, E: 1955/2, K: 1955/6, KT: 23.03.1955, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
122 Aynı yönde kararlar için bkz. D5D, E: 1978/387, K: 1983/1320, KT: 22.02.1983, DBB; D5D, E: 1973/12063, K: 1976/8499, KT: 25.11.1976, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 75; D12D, E: 1971/918, K: 1974/989, KT: 09.04.1974, DD, 1975, sy. 16-17, s. 430; D3D, E: 1976/760, K: 1976/786, KT: 24.12.1976, DD, 1978, sy. 30-31, s. 114.
123 D3D, E: 1971/417, K: 1971/423, KT: 30.06.1971, DBB.
44
İKİNCİ BÖLÜM MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜNE İLİŞKİN TEMEL
BAZI KANUN HÜKÜMLERİ KARŞISINDA MECBURİ HİZMET
YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN VARLIĞININ TESPİTİ SORUNU VE YÜKÜMLÜLÜK İHLALİNDE UYGULANACAK
YAPTIRIMLAR SORUNU
I. Genel Olarak
Kanunlarda mecburi hizmet yükümlülüğüne ilişkin hükümlerde, bazı
durumlarda bu yükümlülüğün bulunup bulunmadığı noktasında sorunlar
çıkabilmektedir. Bazı mecburi hizmet yükümlüsü kişiler, kanunlarda yer alan
hükümler nedeniyle mecburi hizmet yükümlüsü olmadıklarını iddia etmekte ve bu
iddialar, yargıya taşınmaktadır.
Bu itibarla temel bazı kanunlarda yer alan ve sıkça yargı organları önüne
gelen mecburi hizmet yükümlülüklerinde karşılaşılan durumları, yargı organlarının
konuya bakış açısıyla incelemek gerekmektedir.
Ayrıca bazı yükümlülükler açısından bu yükümlülükler ihlal edildiğinde
karşılaşılacak yaptırımlara ilişkin de sorunlar ortaya çıkmıştır. Buna göre, araştırma
görevlilerinin ve muvazzaf subay/astsubayların yükümlülüklerini ihlal etmeleri
halinde karşılaşacakları yaptırımlara ilişkin ortaya çıkmış uyuşmazlıkları da
inceleyeceğiz.
II. Temel Bazı Kanunlarda Yer Alan Hükümlerde Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün Varlığının Tespiti Sorunu
A. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Göre Devlet Memurlarının Mecburi Hizmet Yükümlülüğü
657 sayılı DMK’nın 78.1, 79.2, ve 80.3 maddelerinde mesleklerine ait
hizmetlerde yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini arttırmak ve staj yapmak üzere
1 Bilgilerini artırmak üzere dış memleketlere gönderilme:
45
yurtdışına gönderilen devlet memurlarına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Kanunun 80. maddesine dayanılarak yurtdışına gönderilecek devlet memurları için
“Yetiştirilmek Amacıyla Yurtdışına Gönderilecek Memurlar Hakkında Yönetmelik”4
Madde 78 – Mesleklerine ait öğrenimini bitirerek Devlet memurluğuna alınmış ve asli memur olarak atanmış olanlardan mesleklerine ait hizmetlerde yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini artırmak veya staj yapmak üzere dış memleketlere: a) Kurumlarınca açılacak seçme veya yarışma sınavlarında başarı gösterenlere, b) Dış burslara dayanılarak gönderilenlere, İki yıla kadar ayrılma müsaadesi verilebilir. Gerekirse bu süre en çok bir kat uzatılabilir.
2 Bilgilerini artırmak için yabancı memlekete gönderilenlerin hak ve yükümlülükleri: Madde 79 – (Değişik: 28/7/1971 - 1449/1 md.) (Değişik birinci fıkra: 18/5/1994 - KHK - 527/6 md.) 78 inci maddede yazılı olanlar kadrolarında bırakılırlar. Kadro karşılığı sözleşme ile istihdam edilenlerin sözleşmeleri devam eder ve (Şahsen özel burs sağlayan ve bu burstan istifade etmesi için kurumlarınca kendilerine maaşsız izin verilmesi uygun görülenler hariç) aylık ve diğer her türlü ödemeleri ile sözleşme ücretlerinin Kanuni kesintilerinden sonra kalan net tutarının % 60'ını Kurumlarından alırlar. Bunların kademe ilerlemesi; emeklilik ve diğer bütün hakları ve yükümlülükleri devam eder. İzin bitiminde yol süresi hariç 15 gün içinde görevlerine dönerler. Bunlardan kurumlarınca kendilerine maaşsız izin verilmesi uygun görülenlerin bu süreleri keseneklerinin ve karşılıklarının kendileri tarafından her ay T.C. Emekli Sandığına gönderilmesini kabul etmeleri şartıyla emeklilik yönünden eski derecelerinde değerlendirilir. (Değişik: 22/8/1989 - KHK - 378/2 md.) (Değişik birinci cümle: 23/7/2010-6009/60 md.) Kurumlarınca gönderilenlerden, uluslararası kuruluşlarda staj yapan ve çalışma esas ve usulleri ile misyon şeflikleriyle ilişkileri Devlet Personel Başkanlığının görüşü üzerine Dışişleri Bakanlığınca belirlenen memurlara, gittikleri ülkelerde sürekli görevle bulunan ve dokuzuncu derecenin birinci kademesinden aylık alan meslek memurlarına ödenmekte olan yurtdışı aylığı tutarı, diğerlerine bu tutarın 2/3’ü ödenir. (Değişik son cümle:17/9/2004-5234/1 md.)Şahsen özel burs sağlayan ve bu burstan istifade etmesi için kendilerine maaşsız izin verilenler ile Bakanlar Kurulunca kurumlar itibarıyla belirlenen kontenjan dışında gönderilenler hariç olmak üzere, burslu gidenlerin aldıkları burs miktarları bu miktarın altında ise aradaki fark kurumlarınca kendilerine ayrıca ödenir. (Değişik: 12/2/1982 - 2595/6 md.) Bu suretle yapılacak fark ödeme, her türlü vergiden müstesnadır. Sürelerinin bitiminde görevlerine başlamayanlar çekilmiş sayılırlar. Bu suretle çekilmiş sayılanlar aylık ve yol giderleri de dahil olmak üzere kendilerine kurumlarca yapılmış bulunan bütün masrafları iki kat olarak ödemeye mecburdurlar. Görevlerine başlayıp da yükümlü bulundukları mecburi hizmetini bitirmeden ayrılanlar veya bir ceza sebebi ile memurluktan çıkarılmış olanlar mecburi hizmetlerinin eksik kalan kısmı ile orantılı miktarı iki kat olarak ödemek zorundadırlar.
3 Bilgilerini artırmak üzere dış memleketlere gönderilme esasları Madde 80 – (Değişik: 23/12/1972 - KHK 2/1 md.) (Ek birinci fıkra:17/9/2004-5234/1 md.)Şahsen özel burs sağlayan ve bu burstan istifade etmesi için kendilerine maaşsız izin verilenler dışında her yıl yurt dışına gönderilebilecek Devlet memurlarının kurumlar itibarıyla sayıları, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınmak suretiyle Devlet Personel Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenir. 78 ve 79 uncu maddelerde yazılı olanların ayırma ve seçilme usul ve şartları, çalışmalarının nasıl izleyip denetleneceği, haklarındaki disiplin kovuşturmasının ne suretle yapılacağı ve geri çağrılmalarını gerektirecek haller, bu Kanunun 2 nci maddesi gereğince bir yönetmelikle düzenlenir. MİT mensupları hakkında yukarıdaki esaslar, Başbakan tarafından onaylanacak bir talimatla belirtilir.
4 RG. 01.02.1974, sy. 14786.
46
çıkarılmıştır. Yönetmeliğin 17. maddesine göre, kurumları tarafından, memurlardan
Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanmış örneklerine uygun olarak yüklenme senedi
alınmakta ve bu senedi vermeyenlerin yurtdışına çıkmalarına izin verilmemektedir.
Yönetmeliğin 20. maddesine göre ise, yurtdışına gönderilmiş olan memurlar,
yurtdışında bulundukları sürenin iki katı kadar mecburi hizmetle yükümlü
tutulmaktadırlar. Görevden çekilme, çekilmiş sayılma, bir ceza sebebiyle
memurluktan çıkarılma veya diğer bir şekilde ihlal edilmesi durumunda mecburi
hizmetle yükümlü memur, kendisine yapılmış olan bütün masrafların iki katını
ödemek zorundadır. Görevine başladıktan sonra mecburi hizmet yükümlülüğünü
tamamlamadan ayrılanlar veya memurluktan çıkarılanlar ise geriye kalan mecburi
hizmet süreleri ile orantılı miktarın iki katını ödemek zorundadır.
Yurtdışına gönderilen memurlar için yapılan masrafların tahsiline ilişkin
düzenleme ise 657 sayılı Kanunun Ek-34. maddesinde5 yer almaktadır. Bu hükümde
yurtdışına gönderilecek olan kamu personelinden yüklenme senedi alınacağı ve
yurtdışına gönderilmiş olup, mecburi hizmetle yükümlü olan fakat bu
5 Yurtdışı Eğitim Masraflarının Tahsili
Ek Madde 34 – (Ek: 1/8/1996 - 4160/2 md.) İlgili kanunlarına göre; öğrenim yapmak, yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini artırmak, staj yapmak veya benzeri bir nedenle geçici süreli görevlendirilmek suretiyle, üç ay veya daha fazla süre ile yurtdışına gönderilen kamu personeli yurtdışında bulundukları sürenin iki katı kadar mecburi hizmetle yükümlüdürler. Bu şekilde yurt dışına gönderilecek personelden, örneği Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanmış "Yüklenme Senedi ile Muteber İmzalı Müteselsil Kefalet Senedi" alınır. Anılan personelin mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeden veya tamamlamadan görevinden ayrılması, müstafi sayılması ya da bir ceza ile görevine son verilmesi halinde, kendileri için kurumlarınca fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masraflar aynı döviz cins ve miktarı üzerinden borçlandırılır. Döviz borcu toplamından mecburi hizmetin tamamlanan kısmı için hesaplanan miktar indirilir. Hesaplanan borç miktarı, ilgilinin durumu ve ödettirilecek meblağ dikkate alınarak azami beş yıla kadar taksitlendirilebilir. Borç miktarı ilgili tarafından Türk Lirası ile ödenir ve yapılan ödeme miktarı tahsil tarihindeki T.C. Merkez Bankasınca tespit ve ilan edilen efektif satış kuru üzerinden dövize çevrilerek yukarıda belirlenen şekilde hesaplanan döviz borcundan mahsup edilir. (Değişik üçüncü fıkra: 17/9/2004 – 5234/1 md.) Yönetmelikle belirlenen başarısızlık ve geri çağrılma hallerinde de ilgililer için fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masrafların tamamı aynı esaslara göre ödettirilir. Bu yönetmelik Maliye ve Millî Eğitim bakanlıklarının görüşü üzerine Devlet Personel Başkanlığınca hazırlanır. 30.4.1992 tarih ve 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 19 uncu maddesine 492 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile eklenen (ı) bendi kapsamında bulunanlar hakkında üçüncü fıkra hükmü, 8.4.1929 tarih ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun ve diğer kanun hükümleri uyarınca yurtdışına gönderilen öğrenciler hakkında da bu madde hükümleri uygulanır. Kendi imkanları ile yurtdışında öğrenim gören öğrenciler bu madde hükmünün dışındadır.
47
yükümlülüğünü yerine getirmeyenlerden masrafların ne şekilde tahsil edileceği
düzenlenmiştir.
657 sayılı Kanunun 224.6 ve 225.7 maddelerinde ise genel olarak, devlet
tarafından yurtiçinde veya yurtdışında okutulanların mecburi hizmet
yükümlülüklerine ilişkin düzenlemeler getirilmiştir. Ayrıca, 224. maddede, yine, 3 ay
ve daha fazla süre ile yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini arttırmak veya staj yapmak
üzere yurtdışına gönderilen devlet memurlarının gönderilme şekillerine
6 Mecburi hizmet:
Madde 224 – (Değişik: 30/5/1974 - KHK - 12/1 md.; Aynen kabul: 15/5/1975 - 1897/1 md.) İlgili Bakanlığın isteği, Devlet Personel Başkanlığının görüşü ve Maliye Bakanlığının teklifi ile Bakanlar Kurulunca belirtilen her derecedeki öğretim kurumları ve öğretim dalları dışında kalan kurum ve dallarda Devlet tarafından okutulanlardan, a) Yurtiçinde Devlet hesabına okutulan öğrenciler (Tatiller dahil) öğrenim süreleri kadar, b) Yurtdışındaki öğretim kurumlarında Devlet hesabına öğrenimlerini bitiren öğrenciler (Tatiller dahil) öğrenim sürelerinin iki katı kadar, Mecburi hizmetle yükümlüdürler. (Değişik: 14/1/1988 - KHK - 311/2.md.) Yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini artırmak veya staj yapmak üzere 3 ay ve daha fazla süre ile dış memleketlere gönderilen memurlara gönderilme şekillerine bakılmaksızın yurtdışında kaldıkları sürenin iki katı kadar mecburi hizmet yüklenir. Mecburi hizmet yükümlülüğünün 13/12/1960 tarihli ve 160 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin a, b, d fıkraları kapsamına giren kurumlar arasında devri mümkündür. Mecburi hizmetle yükümlü bulunanlar, yarışma sınavına tabi tutulmaksızın atanırlar.
7 Mecburi hizmetle ilgili yükümlülükler: Madde 225 – (Değişik: 30/5/1974 - KHK/12; Değiştirilerek kabul: 15/5/1975 - 1897/1 md.) Mecburi hizmetle yükümlü bulunanlar yetiştirme, eğitim veya staj sürelerinin bitiminden itibaren en çok iki ay içinde kurumlarına başvurmak zorundadırlar. Bunlardan; a) Başvurma tarihinden itibaren en geç 3 ay içinde bir göreve atanmayanların mecburi hizmet yükümlülükleri kalkar. Mecburi hizmetin (d) fıkrasına göre krediye dönüştürülmesi istendiği takdirde bu süre istemin karara bağlandığı tarihten başlar. Bu durumun oluşuna kendi kusuru ile sebep olan memurlar bundan doğan zararı tazminle yükümlüdürler. b) Başvurmayanlar veya atanma için gerekli belgelerini tamamlamayanlar yol giderleri de dahil olmak üzere, kendilerine kurumlarınca yapılmış bulunan bütün giderleri yüzde elli fazlasiyle ödemek zorundadırlar. c) Atanıp da yükümlü bulundukları mecburi hizmeti bitmeden ayrılmış veya bir ceza sebebiyle memurluktan çıkarılmış olanlar mecburi hizmetlerinin eksik kalan kısmı ile orantılı tutarı yüzde elli fazlasiyle ödemek zorundadırlar. d) Hizmetlerine lüzum olmadığına ilgili kurumun teklifi ve Maliye Bakanlığının uygun görüşüne dayanılarak Bakanlar Kurulunca karar verilenlerin mecburi hizmet yükümlülükleri krediye dönüştürülebilir. e) İlk ve orta dereceli okullar ile, kurslarda Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okutulan parasız yatılı öğrencilerin mecburi hizmetlerine, bu kanuna tabi kurum ve kuruluşlarda ihtiyaç olmaması halinde Milli Eğitim Bakanlığı bunların mecburi hizmet yükümlülüğünü kaldırmaya yetkilidir. Bu fıkraya göre kurumların, ihtiyaci olup olmadığı bir aylık süre verilmek ve Resmi Gazete'de ilan edilmek suretiyle tespit olunur. Askerlikte geçen süre mecburi hizmetten sayılmaz. Mecburi hizmetini yapmakta iken yasama organına seçilenlerin yükümlülükleri seçildikleri sürece ertelenir.
48
bakılmaksızın, yurtdışında kaldıkları sürenin iki katı kadar mecburi hizmetle
yükümlü olacakları belirtilmiştir.
657 sayılı DMK’de bu hükümlerden başka Ek-35. maddede8; yurtiçinde
okutulan öğrencilerin mecburi hizmet yükümlülüklerinin kaldırıldığına ilişkin
düzenleme de bulunmaktadır. İdare hukukunda önemli sorunlardan biri olan, idareye
yetenekli kişilerin sağlanması ve bunların verimli şekilde kullanılması sorununa9
çözüm olması amacıyla ülkemizde bir dönem, 657 sayılı DMK’nın 221., 222. ve
223. maddelerine dayanılarak mecburi hizmet karşılığı eleman yetiştirmek amacıyla
öğrenciler okutulmuş ve bunların, öğrenimlerinden sonra memuriyete geçişlerine
imkan sağlanmıştı10. Fakat Ek-35. madde, madde gerekçesinde11 belirtildiği üzere,
kurumlar üzerindeki istihdam baskısının azaltılması için, yurtiçinde okutulan
öğrencilerin mecburi hizmet yükümlülüklerini kaldırmıştır.
8 Yurt İçinde Okutulan Öğrencilerin Mecburi Hizmet Yükümlülüğü
Ek Madde 35 – (Ek: 1/8/1996 - 4160/2 md.) Kamu kurum ve kuruluşları tarafından personel kanunları ve diğer özel kanunlarda yer alan hükümlere göre bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren okutulacak yeni öğrencilere mecburi hizmet yükümlülüğü getirilemez. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte mecburi hizmet karşılığı okutulmakta olan öğrenciler, mezuniyetlerinden veya memuriyete atanmalarından sonra kurumlarından mecburi hizmet yükümlülüğünün kaldırılmasını talep edebilirler. Bu takdirde başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın, mecburi hizmet yükümlülüğü ve tazminat borçları (1.1.1995 tarihinden önce mecburi hizmet yükümlülüğünü ihlal edenlerin borçları dahil) ortadan kalkar. Yurtdışında okutulanlar ile Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından okutulanlar hakkında bu madde hükmü uygulanmaz.
9 Şeref Gözübüyük, Turgut Tan, İdare Hukuku Genel Esaslar, C. I, Turhan, Ankara, 2010, s. 917. 10 Uz/Aydın/Demircioğlu v.d., Mecburi Hizmet Yükümlülüğü ve Eğitim-Öğretim Giderlerinden
Kaynaklanan Tazminat Davaları, s. 515. 11 Ek-35. madde gerekçesi: “...eğitilmiş insan ihtiyacını karşılamak amacıyla Cumhuriyetimizin ilk
yıllarında başlatılmış ve uzun yıllar sürdürülmüş olan mecburi hizmet karşılığı öğrenci okutma uygulaması, ülkemizde eğitimin yaygınlaşması ve seviyesinin yükselmesi karşısında giderek önemini yitirmiş ve uygulama alanı daralmıştır. Diğer tarafta bu şekilde okutulan öğrencilerin boş kadrolara atanmaları bu kurumları istihdam baskısı altında bırakmakta, zaman zaman boş kadrolar da yeterli olmadığından, kadro ihdası yoluna gidilmektedir. Bu durum bir yandan kadroların, diğer yandan personel giderlerinin artmasına yol açmaktadır. Mecburi hizmet yükümlülüğünün kamu kurum ve kuruluşları üzerindeki istihdam baskısını azaltmak ve kurumların değişen hizmet ihtiyaçlarına göre daha kaliteli personel temin etmelerini sağlamak maksadıyla, 1995 ve 1996 Mali Yılı Bütçe Kanunlarında bir düzenleme yapılmıştır. Her yıl bütçe kanunlarında bu tür hükümlere yer verilmesi yerine 657 sayılı Kanuna ek bir madde eklenmek suretiyle düzenleme yapılması daha uygun olacaktır. Diğer taraftan, halen mecburi hizmet yükümlüsü olarak okuyan öğrencilere gerek mezuniyetlerinden gerekse memuriyete atanmalarından sonra tek taraflı olarak mecburi hizmet yükümlülüğünü, tazminat borcu doğmaksızın sona erdirme hakkı verilmektedir…”.
49
657 sayılı Kanunun 237. maddesinin (b) bendinde; ‘(…)23 Temmuz 1965
tarihinden evvel ve sonra yürürlüğe giren teşkilat kanunları ile diğer kanunların bu
kanuna aykırı hükümleri ve Devlet memurlarının hizmet şartlarını, niteliklerini,
atanma ve yetiştirilmelerini, ilerleme ve yükselmelerini, ödev, hak, yüküm ve
sorumluluklarını, aylıklarını, ödeneklerini ve diğer özlük işlerini düzenliyen
hükümler Genel Kadro Kanununun yürürlüğe girdiği ayın son gününden itibaren
yürürlükten kalkar.’ şeklinde yer alan hükümle de, 657 sayılı DMK, mecburi hizmet
yükümlülüğüne ilişkin kendisine aykırı olarak düzenleme yapmış olan birçok kanuni
düzenlemeyi ilga etmiştir. Bu konuyla ilgili uyuşmazlıklara ilişkin Danıştay’ın
birçok kararı12 bulunmaktadır. Örneğin, 657 sayılı DMK yürürlüğe girince yurtiçinde
devlet hesabına yetiştirilen kişiler artık öğrenim süreleri kadar mecburi hizmetle
yükümlü tutulduklarından dolayı bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki
mevzuatta yer alan düzenlemelere göre mecburi hizmetini tam olarak yapmamış olan
fakat öğrenim süresi kadar mecburi hizmet yapmış kişilerin artık mecburi hizmet
yükümlülüklerinin 657 sayılı DMK’nın yürürlüğe girmesiyle sona ermiş olacağını
belirten Danıştay kararları13 olmuştur. Yargıtay da bu konuda, o dönem önüne gelen
uyuşmazlıklarda Danıştay ile aynı yönde kararlar vermiştir14.
Mecburi hizmet yükümlülüğünün varlığı ile ilgili olarak 657 sayılı DMK
bağlamında, diğer mecburi hizmet yükümlülüğü öngören mevzuat hükümlerine
nazaran daha az uyuşmazlık ortaya çıkmıştır. Bu uyuşmazlıklar da genellikle,
yurtiçinde bir şekilde görevlendirilen memurlar açısından ortaya çıkmaktadır. 12 D3D, E: 1976/429, K: 1976/448, KT: 29.06.1976, DD, 1977, sy. 24-25, s. 63; D5D, E:
1973/12063, K: 1976/8499, KT: 25.11.1976, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 75; D5D, E: 1976/4916, K: 1980/1290, KT: 25.03.1980, DD, 1981, sy. 40-41, s. 161; D5D, E: 1977/10207, K: 1981/1165, KT: 06.10.1981, DD, 1982, sy. 46-47, s. 159; D5D, 1975/2405, K: 1981/19, KT: 15.01.1980, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 77; D5D, E: 1975/3914, K: 1980/3185, KT: 30.12.1980, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 471; D5D, E: 1973/5130, K: 1975/7121, KT: 12.11.1975, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 74; D5D, E: 1974/6651, K: 1976/259, KT: 29.01.1976, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 74; D5D, E: 1978/7655, K: 1982/9680, KT: 28.10.1982, DBB.
13 D5D, E: 1977/2019, K: 1978/3309, KT: 27.11.1978, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 76; D5D, E: 1976/5234, K: 1980/3209, KT: 31.12.1980, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 77; D5D, E: 1978/387, K: 1983/1320, KT: 22.02.1983, DBB.
14 Y15HD, E: 1979/1716, K: 1979/2268, KT: 13.11.1979, YKD, C. 6, Eylül 1980, sy. 9, s. 1269; Y15HD, E: 1981/2660, K: 1982/275, KT: 08.02.1982, YKD, C. 8, Ağustos 1982, sy. 8, s. 1150; YHGK, E: 1979/15-390, K: 1982/289, KT: 19.03.1982, YKD, C. 9, Mart 1983, sy. 3, s. 318.
50
Örneğin, 657 sayılı DMK’nın 224. maddesine göre; mecburi hizmet yükümlülüğü;
devlet hesabına okutulan öğrenciler ile yetiştirilmek, eğitilmek ve bilgilerini
arttırmak veya staj yapmak üzere dış memleketlere gönderilen memurlar için söz
konusu olmaktadır. Bu hükümle ilgili olarak, yurtiçinde kursa gönderilen bir memur
için mecburi hizmet yükümlülüğü getirilmesine ilişkin uyuşmazlıkta Danıştay, 657
sayılı Kanunun 224. maddesinde mecburi hizmetle yükümlü bulunacak kişilerin
sayıldığını ve yurtiçinde kurs niteliğinde eğitim gören memurların mecburi hizmetle
yükümlü tutulacaklarına dair mevzuatta hüküm olmadığını belirterek, bu kişilerin
mecburi hizmetle yükümlü tutulamayacaklarına karar vermiştir15. Danıştay’ın bu
yaklaşımı hizmet içi eğitim gören memurlar için de geçerlidir. Yani, hizmet içi
eğitim süresi kanunda sayılmadığından dolayı bu eğitimde geçirilen süre için devlet
memuru mecburi hizmetle yükümlü tutulamayacaktır16. Fakat örneğin bir devlet
memuru, geçici görevli olsa bile, 3 aydan daha fazla süre ile bilgi, görgü ve
uzmanlığını arttırma gibi nedenlerden dolayı yurtdışına gönderilirse, yurtdışında
kaldığı sürenin iki katı kadar mecburi hizmetle yükümlü tutulacaktır17.
B. 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Göre Araştırma
Görevlilerinin Mecburi Hizmet Yükümlülüğü
Araştırma görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülükleri, 2547 sayılı
Kanunun 33., 35. ve 39. maddesine göre ortaya çıkabilmektedir. Uygulamada ise
mecburi hizmet yükümlülüğünün doğup doğmadığı sorunu daha çok Kanunun 35.
maddesine göre bir diğer üniversitede görevlendirilen araştırma görevlileri hakkında
ortaya çıkmıştır.
15 D5D, E: 1978/7050, K: 1982/12529, KT: 23.12.1982, DBB. 16 D5D, E: 1984/276, K: 1985/2296, KT: 08.10.1985, DBB. 17 D5D, E: 1980/7356, K: 1984/4404, KT: 13.12.1984, DBB.
51
1. 2547 Sayılı Kanunun 33. Maddesine Göre Araştırma
Görevlilerinin Mecburi Hizmet Yükümlülüğü 2547 sayılı Kanunun, araştırma görevlilerine mecburi hizmet yükümlülüğü
öngören düzenlemelerden biri Kanunun 33. maddesidir. Bu maddenin 2. fıkrası;
‘Lisansüstü eğitim - öğretim için yurtdışına gönderilecek araştırma görevlileri
hakkında yukarıdaki atama süresi ile ilgili hüküm uygulanmaz. Bu gibilerin öğrenim
ücretleri ve yollukları dahil her çeşit sosyal ve diğer giderleri bağlı bulundukları
üniversitelerin personel giderleri içerisinde açılacak özel tertipden ödenir.
Lisansüstü eğitim - öğretim için yurt dışına gönderilen araştırma görevlileri
kadrolarında bırakılırlar ve (Burslu gidenlerin biryılı aşan süreleri ile şahsen özel
burs sağlayan ve bu burstan istifade etmesi için kurumlarınca kendilerine aylıksız
izin verilmesi uygun görülenler hariç) aylık ve diğer her türlü ödemelerin kanuni
kesintilerin sonra kalan net tutarının % 60'ını kurumlarından alırlar. Bunlardan
kurumlarınca gönderilenlere, 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe
Hakkında Kanun hükümlerine göre aynı ülkede bulunan öğrencilere verilen tahsisat
tutarında ayrıca ödeme yapılır. Burslu gidenlerin aldıkları burs miktarları bu
miktarın altında ise aradaki fark kurumlarınca kendilerine ayrıca ödenir. Bunların
okul ücretleri ile eğitim ve öğretime başlayabilmeleri için zorunlu olan kurs ücretleri
karşılanır. Kitap ve kırtasiye bedelleri ile diğer eğitim ve öğretim giderlerini
karşılamak için her yıl Mart ve Eylül aylarında iki eşit taksitte ödenmek üzere birer
aylıkları tutarında ek ödenek verilir.’ hükmünü amirdir. Bu madde gereği yurtdışına
gönderilecek olan araştırma görevlileri de yurtdışında bulundukları sürenin 2 katı
kadar süre ile mecburi hizmetle yükümlü olacaklardır. Bu husus, bu kapsamda
yurtdışına gönderilenlere ilişkin uygulamada birliğin sağlanması amacıyla
üniversitelere gönderilen, 21.01.2009 tarihli YÖK Yürütme Kurulu’nun kararında 18
ve Danıştay kararlarında19 da ayrıca belirtilmiştir. Uygulamada araştırma
görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüğünün doğup doğmadığı sorunu, Kanunun
18 İlgili yazının metni için bkz. (çevrimiçi) http://www.hitit.edu.tr/belgeler/33.madde.pdf; (çevrimiçi)
http://www.hun.edu.tr/duyuru/rekduy/33_madde.pdf; (çevrimiçi) http://www.erzincan.edu.tr/userfiles/file/personel/YOK%20UYGULAMA/2547%20S_K_%2033_%20MADDESI-1.pdf; 28.05.2012.
19 D8D, E: 2000/1384, K: 2000/5427, KT: 21.09.2000, DD, 2001, sy.104, s. 421.
52
33. maddesine göre değil de daha çok Kanunun 35. maddesine göre ortaya
çıktığından Kanunun 33. maddesine göre yurtdışında yetiştirilen araştırma
görevlilerinin yurtdışında bulundukları sürenin 2 katı kadar mecburi hizmet
yükümlülüğünün bulunduğunu ifade ederek bu yükümlülüğünün doğup doğmadığı
hususunda çok sorun olmadığını belirtmek gerekir.
2. 2547 Sayılı Kanunun 35. Maddesine Göre Araştırma
Görevlilerinin Mecburi Hizmet Yükümlülüğü
Mecburi hizmet yükümlülüğünün varlığı ile ilgili olarak uygulamada en sık
uyuşmazlık çıkan düzenleme, araştırma görevlilerinin 2547 sayılı Kanunun 35.
maddesine göre yurtiçinde bir diğer üniversitede görevlendirilmesine ilişkin
düzenlemedir. Araştırma görevlilerinin, bir diğer üniversitede görevlendirilmeleri
karşılığında mecburi hizmetle yükümlü tutulup tutulamayacakları sorunu çok sayıda
yargı kararına konu olmuştur.
Ülkemizde son yıllarda çok sayıda yeni üniversite açılmıştır. Bu üniversiteler
araç-gereç, idari ve akademik personel yokluğu gibi birçok sorunla karşı karşıya
kalmaktadır20. Aynı zamanda bu üniversitelerin çoğu kısmen veya tamamen
lisansüstü eğitim verememekte, bu yüzden de öğretim elemanı ihtiyacını gidermek
adına, araştırma görevlilerini, lisansüstü öğrenim görmeleri için gelişmiş
üniversitelerde görevlendirmektedirler. Bu şekilde bir görevlendirme, geçmişte,
üniversitelerin durumunu ve ihtiyaçlarını tespit eden bir raporda da “Yeni
Üniversiteler ve Öğretim üyesi Gereksinmelerinin Karşılanması” başlığı altında bir
öneri olarak sunulmuştur21.
Daha önceki yıllarda, araştırma görevlilerinin lisansüstü öğrenimi için bir
diğer üniversitede görevlendirilmesi, 2547 sayılı Kanunun 39. maddesine göre kısa
20 Ramazan Yıldırım, Ahmet Başözen, “Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin Çelişik Kararları ve
35’likzedeler”, SÜHFD, C. XIV, sy. 1, 2006, s. 1; Ramazan Yıldırım, “Üniversite Kurumunun Dört Güncel Problemi”, Kamu Hukuku Arşivi(KHukA) ̧y. 1, Diyarbakır, Haziran 1998, s. 46.
21 Erol Cansel, Hikmet Sami Türk, Oya Araslı, Mualla Öncel, Lale Sirmen, “Yükseköğretim Kanunu’nda Yer Alması Gereken Temel İlkeler Hakkında Rapor”, AÜHFD, C. 43, sy. 1-4, Ankara, 1994, s. 13.
53
süreler için olmakta iken 2000’li yıllardan itibaren bu maddeye göre görevlendirme
ortadan kalkmıştır22.
YÖK, araştırma görevlilerinin kadrolarının lisansüstü öğrenim görecekleri
üniversitelere 35. maddeye göre aktarımını zorunlu tutmuş ve kadrosu aktarılmadan
diğer üniversitelerde öğrenim gören kişiler ve bu duruma göz yumanlar hakkında
soruşturmalar açmıştır23. Ancak üniversitelere göre değişen farklı uygulamalar da
ortaya çıkmıştır. Bazı araştırma görevlilerine yüksek miktarlı yüklenme senetleri
imzalatılarak bir diğer üniversitede görevlendirmeleri yapılırken, bazılarına senet
imzalatılmadan idari izinle lisansüstü öğrenim görebilmeleri imkanı tanınmıştır24.
Araştırma görevlilerinin kadrolarının tahsisi konusunda da üniversitelere göre
değişen uygulamalar olmuştur. Danıştay, 2547 sayılı Kanunun 35. maddesi ve bu
maddeye dayanılarak çıkarılan “Bir Üniversite Adına Bir Diğer Üniversitede
Lisansüstü Eğitim Gören Araştırma Görevlileri Hakkında Yönetmelik”25 hükümleri
gereği, 2547 sayılı Kanunun 35. maddesine göre bir diğer üniversitede lisansüstü
öğrenim görecek olan araştırma görevlilerinin kadro tahsisinin zorunlu olacağını
belirtmiştir. Aynı zamanda bu kadro tahsisi yapılmazsa, araştırma görevlilerinin,
görevlendirildikleri enstitü ile ilişiğinin kesilmesinin hukuka uygun olacağına karar
vermiştir26.
2547 sayılı Kanunun 35. maddesi;
“Yükseköğretim kurumları; kendilerinin ve yeni kurulmuş ve kurulacak diğer
yükseköğretim kurumlarının ihtiyacı için yurt içinde ve dışında, kalkınma planı ilke
ve hedeflerine ve Yükseköğretim Kurulunun belirteceği ihtiyaca ve esaslara göre
öğretim elemanı yetiştirirler.
Öğretim elemanı yetiştirilmesi amacıyla üniversitelerin araştırma görevlisi27
kadroları, araştırma veya doktora çalışmaları yaptırmak üzere başka bir
22 Yıldırım/Başözen, “Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin Çelişik Kararları ve 35’likzedeler”, s. 14. 23 Sezer, “Öğretim Elemanlarının Mecburi Hizmet Yükümlülüğü”, s. 19. 24 A.y. 25 RG. 23.05.1997, sy. 22997. 26 DİDDK, E: 2003/788, K: 2005/2158, KT: 16.06.2005, DBB. Aynı yönde bkz. D8D, E: 2002/2432,
K: 2002/5949, KT: 17.12.2002, DBB; D8D, E: 2003/127, K: 2003/4310, KT: 27.10.2003, DKD, y. 2, 2004, sy. 4, s. 227.
27 D8D, E: 2003/127, K: 2003/4310, KT: 27.10.2003, DKD, y. 2, 2004, sy. 4, s. 227.
54
üniversiteye, Yükseköğretim Kurulunca geçici olarak tahsis edilebilir. Bu şekilde
doktora veya tıpta uzmanlık veya sanatta yeterlik payesi alanlar, bu eğitimin
sonunda kadrolarıyla birlikte kendi üniversitelerine dönerler.
Yurt içi veya yurt dışında yetiştirilen öğretim elemanları, genel hükümlere
göre bağlı oldukları yükseköğretim kurumlarında mecburi hizmetlerini yerine
getirmek zorundadırlar. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyenlere, yükseköğretim
kurumlarında görev verilmez. Özel kanunlarla getirilen mecburi hizmet çalışmaları
bu hüküm dışındadır.”
hükmünü amirdir. Bu maddeye dayanılarak çıkarılan “Bir Üniversite Adına
Bir Diğer Üniversitede Lisansüstü Eğitim Gören Araştırma Görevlileri Hakkında
Yönetmelik”in 4. maddesinin 4. fıkrası da; ‘Görevlendirme veya atama işleminden
önce adaylardan, kendilerine kadrosu tahsis edilen üniversite veya ileri teknoloji
enstitüsünde 2547 Sayılı Kanunun 35 inci maddesi şartları içinde lisansüstü eğitim-
öğretim süresi (tatiller dahil) kadar mecburi hizmeti yerine getirmek zorunda
bulunduklarına dair bir taahhüt ve kefalet senedi alınır. Bu senette ilgili araştırma
görevlilerinin lisansüstü eğitim – öğretimlerinin tamamlanmasından ne kadar süre
sonra kadroyu tahsis eden üniversite veya ileri teknoloji enstitüsüne döneceğini
belirten bir hüküm de yer alır.’ hükmünü amirdir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Kanunun 35. maddesinde herhangi bir
senetten bahsedilmemesine rağmen, Yönetmelikte, görevlendirilen araştırma
görevlilerinden bir yüklenme senedinin alınacağı öngörülmüştür. Acaba bu durum,
Kanuna aykırılık teşkil eder mi? Bununla ilgili bir uyuşmazlıkta; doktora eğitimi için
kadrosu 35. madde gereği bir başka üniversiteye tahsis edilen araştırma görevlisi,
yüklenme senedi vermekten kaçınmış, bunun üzerine idare, kadrosu ile ilişiğini
kesmiştir. Davacı, hem ilişik kesme işleminin hem de dayanağı olan yönetmelik
maddesinin iptalini istemiştir. Yönetmelik konusunda Danıştay; 35. maddenin,
yurtiçinde veya yurtdışında yetiştirilen öğretim elemanları için mecburi hizmet
yükümlülüğü getirdiğini ifade etmiş, dava konusu Yönetmelik hükmünde öngörülen
yüklenme senedinin de mecburi hizmet yükümlülüğünün yerine getirilmesini
sağlamaya yönelik olduğunu belirtmiş ve hükmün üniversite kaynaklarıyla
yetiştirilen öğretim elemanlarının ihtiyaç duyulan kadrolarda değerlendirilmesini
sağlamak açısından da kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun bir düzenleme
55
olduğunu28 vurguladıktan sonra kişinin bu senedi vermekten kaçınması durumunda
kadrosu ile ilişiğinin kesilebileceğine karar vermiştir29.
Araştırma görevlilerinden alınan yüklenme senetlerinin içeriğine ilişkin
olarak da verilmiş yargı kararlarına bakmak gerekmektedir. Örneğin, doktora
eğitiminde başarısız olması nedeniyle enstitüsü ile ilişiği kesilen araştırma
görevlisinin, araştırma görevliliğinden istifa etmesine ilişkin uyuşmazlıkta, kişinin
yüklenme senedine aykırı davrandığı iddiasıyla kadrosunun bulunduğu kendi
üniversitesi tarafından kendisine ödenen maaş, yolluk ve yevmiyenin iki katı
tutarının faiziyle birlikte ödenmesi istenmiştir. İdare Mahkemesi; araştırma
görevlilerinden yüklenme senedi alınmasının hukuka aykırı olmayacağını fakat
olayda yer alan senette, kişiye yapılan masrafların iki katının faiziyle birlikte
istenmesi şeklinde Kanunda yer almayan yeni yükümlülüklerin ihdas edildiğini
belirterek, işlemi iptal etmiştir. Temyiz üzerine Danıştay; ‘(…) Bu düzenlemelerde
her ne kadar doktora öğreniminde başarısız olan öğrencilere yönelik açık bir
yaptırım öngörülmemiş ise de, idarelerin kamu yararı ve hizmet gereklerini gözetmek
suretiyle bu yönde işlem tesis edebilmelerine engel bir durum bulunmamaktadır. Bu
durumda, doktora eğitimini tamamlamadan üniversitesine dönen davacıya yapılan
masrafların taahhütname kuralları uyarınca geri istenmesine ilişkin işlemde kamu
yararı ve hizmet gereklerine aykırılık bulunma(maktadır.) (…)’ gerekçesiyle kişiye
yapılan masrafların ‘iki katı tutarının’ geri istenebileceğini, dolayısıyla mecburi
hizmet yükümlülüğünün var olduğunu kabul etmiştir30.
28 D8D, E: 2003/3926, K: 2005/251, KT: 27.01.2005, DBB. Aynı yönde bkz. D8D, E: 2000/3200, K:
2002/1177, KT: 20.02.2002, Yayınlanmamış Karar. Karar, DİDDGK tarafından da onanmıştır. Bkz. DİDDGK, E: 2002/557, K: 2002/809, KT: 15.11.2002, DKD, y. 1, 2003, sy. 1, s. 93; D8D, E: 2004/2364, K: 2004/4056, KT: 27.10.2004, DBB.
29 D8D, E: 2004/1994, K: 2005/250, KT: 27.01.2005, DBB. 30 D8D, E: 2003/1185, K: 2003/5925, KT: 24.12.2003, DBB. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel
Kurulu bu konuya benzer bir uyuşmazlıkta, 657 sayılı DMK’nın Ek-34. maddesinde, yurtdışına gönderilecek kişilerden mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getir(e)meyenlerden alınacak tazminat tutarının ve tahsil şeklinin kanunda belirlenmiş olmasından dolayı, ‘kanunda yer almayan bir yükümlülük ihdas edilemeyeceğini’ belirterek, masrafların iki katı tutarının istenmesini E: 2002/769, K: 2004/41 sayılı kararıyla hukuka aykırı bulmuştur. Bu kurul kararı da, Danıştay 8. Dairesi’nin yukarıda verdiği karardan bir ay sonra verilmiştir. Danıştay 8. Dairesi, yukarıda sözünü ettiğimiz kararıyla aynı günlü ve E: 2003/3158, K: 2003/5902 sayılı bir diğer kararında ise yukarıda söz ettiğimiz DİDDGK kararıyla aynı düşünce ve yönde karar vermiş ve Ek-34. madde dururken, yüklenme senedinde yer alan ‘masrafların iki katı tutarı ile isteneceğine’ dair hükmün senedi hukuka aykırı hale getireceğini belirtmektedir. Fakat görüldüğü üzere 35. madde ile ilgili kararda ise kanunda açıkça hüküm olmadığından dolayı idarenin masrafların geri istenmesine
56
Mecburi hizmet yükümlülüğünün ihlali hallerinden biri, görevlendirilen
araştırma görevlilerinin öğrenimlerinde başarısız olmalarıdır. Lisansüstü
öğreniminde gerekli yabancı dil puanının alınamaması da bir başarısızlık olarak
kabul edilmektedir. Nitekim Danıştay da; ‘(…) Araştırma görevlileri, öğretim
üyelerinin kaynağını oluşturur. Bu görevde bulunanların yüksek lisans ve doktora
eğitimini süresinde başarmaları gerekir. Yüksek lisans ve doktora eğitiminde
başarısız elemanların araştırma görevliliği görevine de son verilmemesi halinde, bu
kadrolar başarısız kişiler tarafından devamlı şekilde işgal edilmiş ve üniversitenin
ihtiyacı olan ve öğretim üyelerinin kaynağını oluşturan yeni başarılı araştırma
görevlilerinin atanması imkansız hale geleceğinden, doktora öğreniminde başarısız
olduğu tartışmasız bulunan davacının araştırma görevlisi kadrosunu işgal etmesinde
kamu yararı ve hizmet gereklerine uyarlık görülmediğinden başarısızlık nedeniyle
doktora programından kaydı silinen davacının, kamu hizmetinin gereği olarak,
araştırma görevlisi kadrosunun boşaltılmasında da hukuka ve kamu yararına
aykırılıktan söz edilemeyeceği açıktır. (…)’ gerekçesiyle başarısız olan araştırma
görevlilerinin kadrolarıyla ilişiklerinin kesilmesi gerektiğini belirtmiştir31. Danıştay,
başarısızlığın yükümlülük ihlali olduğuna dayanak olarak, 657 sayılı DMK’nın bu
yöndeki 224. maddesini ve Ek-34. maddesini, yüklenme senedi içeriğinde yer alan
‘öğrenimimi üniversitece kabul edilmeyen sıhhi sebeplerle veya başka sebeplerle
yarım bıraktığım’ şeklindeki hükmü ve 16 Sıra No’lu Muhasebat Genel Müdürlüğü
Genel Tebliğinde32 yer alan hükmü dayanak olarak göstermiştir. Zira Tebliğde
yüklenme senedinde ilgililerin mecburi hizmet taahhütlerinin borç yükümlülüğüne
dönüşmesini gerektiren sebeplerden biri olarak başarısızlık durumu sayılmıştır.
Danıştay, dolayısıyla, araştırma görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüğünün borç
yükümlülüğüne dönüştüğü durumlarda, kişilerin bu yükümlülüğü yerine getirmesinin
zorunlu olduğunu, fakat bunun tek istisnasının da yetkili makamlarca kabul edilen
sağlık sebepleri olduğunu belirtmiştir. Yani, Danıştay, araştırma görevlilerinin
mecburi hizmet yükümlülüklerinin var olduğunu önceden kabul etmekteydi.
ilişkin tasarrufta bulunabileceğini ifade etmektedir. Yani, iki benzer konuda farklı kararlar vermektedir.
31 D8D, E: 2003/3940, K: 2004/4888, KT: 14.12.2004, DBB. 32 RG. 14.01.2003, sy. 24893.
57
Buna karşılık, Danıştay’ın özellikle 2006 yılından sonra, yurtiçinde okutulan
öğrencilerin mecburi hizmet yükümlülüklerini kaldıran 657 sayılı DMK’nın Ek-35.
maddesine dayanarak 2547 sayılı Kanunun 35. maddesine göre bir diğer üniversitede
görevlendirilen araştırma görevlilerinin 657 sayılı DMK’nın Ek-35. maddesi gereği
yurtiçinde okutulan öğrenci statüsünde olduğunu belirtmek suretiyle mecburi hizmet
yükümlülüklerinin kalkmış olduğuna ilişkin kararları da bulunmaktadır33.
2547 sayılı Kanunun 35. maddesine göre görevlendirilen araştırma
görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüklerine ilişkin değerlendirme yapmak
gerekirse; görüldüğü üzere Danıştay kararları istikrarlı değildir. Öncelikle şunu
belirtmek gerekir ki Kanunun 35. maddesinin 3. fıkrasında araştırma görevlilerinin
mecburi hizmetle yükümlü olduğu ve bunu yerine getirmeyenlere yükseköğretim
kurumlarında görev verilmeyeceği belirtilmiştir. Kanun hükmünü göz önünde
bulundurduğumuz zaman, 35. maddeye göre görevlendirilen araştırma görevlilerinin
öğrenim süreleri kadar mecburi hizmet yükümlülüklerinin bulunduğu açıktır. Bu
konuda her ne kadar Danıştay son kararlarında mecburi hizmet yükümlülüğünün 657
sayılı Kanunun Ek-35. maddesine göre kalkmış olduğuna hükmediyor olsa da Ek-35.
maddenin gerekçesinde; ‘(…) Diğer tarafta bu şekilde okutulan öğrencilerin boş
kadrolara atanmaları bu kurumları istihdam baskısı altında bırakmakta, zaman
zaman boş kadrolar da yeterli olmadığından, kadro ihdası yoluna gidilmektedir. Bu
durum bir yandan kadroların, diğer yandan personel giderlerinin artmasına yol
açmaktadır.
Mecburi hizmet yükümlülüğünün kamu kurum ve kuruluşları üzerindeki
istihdam baskısını azaltmak ve kurumların değişen hizmet ihtiyaçlarına göre daha
kaliteli personel temin etmelerini sağlamak maksadıyla, 1995 ve 1996 Mali Yılı
Bütçe Kanunlarında bir düzenleme yapılmıştır. Her yıl bütçe kanunlarında bu tür
hükümlere yer verilmesi yerine 657 sayılı Kanuna ek bir madde eklenmek suretiyle
düzenleme yapılması daha uygun olacaktır. (…)’ şeklinde belirtildiği üzere, bu
maddenin getiriliş amacı devlet tarafından yetiştirilen öğrencilerin istihdamı
konusunda kamu idareleri ve kamu kurumları üzerinde bir baskı oluşmasını
önlemektir. Oysa 35. maddeye göre görevlendirilen araştırma görevlileri, zaten kamu 33 D8D, E: 2004/6052, K: 2006/587, KT: 14.02.2006, DBB; D8D, E: 2006/4441, K: 2007/5224, KT:
10.10.2007, DD, 2008, sy. 117, s. 225.
58
görevlisi olarak bir görevde bulunmakta ve eğitim-öğretim hizmeti yapmaktadırlar.
Yani, kadro karşılığı atanmakta ve atanmalarında da memurlara ilişkin şartlar ve
usuller uygulanmaktadır34. Dolayısıyla Danıştay’ın bu şekilde verdiği kararlar, bu
açıdan düşünüldüğünde isabetli değildir. Ayrıca Danıştay, Ek-35. maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten, bu maddeye dayanarak mecburi hizmet yükümlülüğünün
kalktığına karar verdiği 2006 tarihine kadarki birçok kararında araştırma
görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüğünün var olduğunu kabul ederek yüklenme
senetlerine göre sorumlu olduklarını belirtirken 2006’daki kararıyla beraber Ek -35.
maddeye dayanarak mecburi hizmet yükümlülüğünün olmadığına karar vermeye
başlamıştır. Dolayısıyla mecburi hizmet yükümlülüğünün varlığı konusundaki
değerlendirmemizi bu şekilde belirttikten sonra belirtmek gerekir ki burada asıl
problem, kanaatimizce, mecburi hizmet yükümlülüğünün olup olmaması değil; bu
yükümlülük ihlal edildiğinde araştırma görevlilerine uygulanacak olan yaptırımların
ölçülülüğü problemidir ki ona da aşağıda yükümlülük ihlali halinde karşılaşılacak
yaptırımlardan bahsettiğimiz başlık altında değineceğiz.
Sonuç olarak; yargı kararlarında son durum şudur ki, Danıştay, 35. maddeye
göre görevlendirilen araştırma görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüklerinin
olmadığına karar vermektedir35. Kanaatimizce, kanunkoyucunun ülkenin her tarafına
üniversite hizmeti ve yetişmiş öğretim elemanlarının dağılmasını sağlamak amacıyla
bir diğer üniversitede görevlendirilen öğretim elemanlarına, kendi üniversitelerinde
hizmet etmeleri için mecburi hizmet yükümlülüğü getirmesi makuldur. Fakat
yükümlülük ihlali halinde karşılaşılacak yaptırıma ilişkin durum aşağıda da
değineceğimiz üzere mevzuatta eksik düzenlenmiştir. Kanunkoyucu, yetiştirilen
öğretim elemanlarının geriye dönüşünü sağlamak için caydırıcı yaptırımlar getirmek
istemiş fakat bunu başka yükseköğretim kurumlarında görev alamama şeklinde
düzenlediği için bu yaptırımın caydırıcı olmadığı ve eksik olduğu ortadadır.
Dolayısıyla düzenlemelerin bu haliyle, 35. maddeye göre görevlendirilen araştırma
görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüklerinin var olduğunu fakat bu
34 M. Savaş Bayındır, “2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 35. maddesinin Getirdiği Düzenleme
ve Bu Düzenlemenin Uygulanmasından Doğan Sorunlar”, SÜHFD, C. XV, sy. 2, 2007, s. 219. 35 Aynı yönde bkz. Sezer, “Öğretim Elemanlarının Mecburi Hizmet Yükümlülüğü”, s. 43.
59
yükümlülüğün ihlali halinde kendilerine uygulanacak tek yaptırımın başka
yükseköğretim kurumunda görev verilmemesi olduğunu belirtmek gerekir.
3. 2547 Sayılı Kanunun 39. Maddesine Göre Araştırma
Görevlilerinin Mecburi Hizmet Yükümlülüğü
Mecburi hizmet yükümlülüğü öngören bir diğer düzenleme de Kanunun 39.
maddesinde yer almaktadır. Bu madde öğretim elemanlarının yurtiçinde ve
yurtdışında görevlendirilmelerine ilişkin düzenleme içermektedir. Bu maddeye
dayanılarak da “Yurtiçinde ve Yurtdışında Görevlendirmelerde Uyulacak Esaslara
İlişkin Yönetmelik”36 çıkarılmıştır. Yönetmeliğe göre görevlendirmeler; kısa süreli
görevlendirmeler (3 aya kadar olan) ve uzun süreli görevlendirmeler (3 aydan fazla
süreli olan) olmak üzere 2 türlüdür. Yönetmeliğin, uzun süreli görevlendirme
yapılabilmesinin şartlarını belirten 5. maddesinin d bendinde; ‘Araştırma görevlisi
veya bu kadrolara atanmış öğretim elemanları üniversitede en az bir yıl görev
yapmış olmak ve genel hükümlere göre mecburi hizmet yüklenmek şartıyla
yurtdışında iki yıla kadar görevlendirilebilirler. Bunların görevleri beş yıla kadar
uzatılabilir.’’ hükmü bulunmaktadır.
2547 sayılı Kanunun 39. maddesinin 1. fıkrasında; ‘öğretim elemanlarının
kurumlarından yolluk almaksızın yurt içinde ve dışında kongre, konferans, seminer
ve benzeri bilimsel toplantılarla, bilim ve meslekleri ile ilgili diğer toplantılara
katılmalarına, araştırma ve inceleme gezileri yapmalarına, araştırma ve incelemenin
gerektirdiği yerde bulunmalarına(…)’ izin verilebileceği belirtilmektedir. 2547 sayılı
Kanunun 39. maddesinin 2. fıkrasında ise; ‘Öğretim elemanları birinci fıkrada ve bu
Kanunun 33 üncü maddesinde sayılan yurt dışına gönderilme halleri dışında
mesleklerine ait hizmetlerde yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini artırmak veya staj
yapmak için (…) yurt dışına gönderilebilecekleri (…) Bunlar hak ve yükümlülükleri
bakımından 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre aynı amaçla yurt dışına
gönderilenlerin tabi oldukları hükümlere tabi olurlar.’ denilerek 1. fıkradaki
durumlar istisna olarak sayılmıştır. Buna göre, 39. maddenin 1. fıkrasında yazılı
36 RG. 07.11.1983, sy. 18214.
60
durumlar için mecburi hizmet söz konusu olmayacaktır37. Aynı şekilde araştırma
görevlilerinin maaşsız-izinli olarak yurtdışında geçirdikleri süreler nedeniyle de
mecburi hizmetle yükümlü tutulmaları mümkün değildir. Zira, 657 sayılı DMK’nın;
‘Yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini artırmak veya staj yapmak üzere 3 ay ve daha
fazla süre ile dış memleketlere gönderilen memurlara gönderilme şekillerine
bakılmaksızın yurtdışında kaldıkları sürenin iki katı kadar mecburi hizmet yüklenir.’
şeklindeki 224. maddesinin 2. fıkrasında yer alan ‘gönderilme şekillerine
bakılmaksızın’ ibaresi, yurtdışına gönderilen kişilerin maaşlı veya maaşsız
gönderilme şeklini değil, yurtdışına gönderiliş amacı olan eğitim, staj, bilgisini
arttırmak gibi durumları kastetmektedir. Bu yüzden maaşsız-izinli olarak geçirilen
sürelerden dolayı mecburi hizmet yükümlülüğü oluşmayacaktır38.
Şunu da son olarak belirtmek gerekir ki yurtdışına yüksek lisans-doktora
yapmak için gönderilen araştırma görevlilerinin 2547 sayılı Kanunun 39. maddesi ile
Yurtiçinde ve Yurtdışında Görevlendirmelerde Uyulacak Esaslara İlişkin Yönetmelik
hükümleri gereği görev süresinin uzatılması konusunda da YÖK Başkanlığı’nın
onayının alınması gereklidir39.
C. 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında
Kanuna Göre Yurtdışına Gönderilen Öğrencilerin Mecburi Hizmet
Yükümlülüğü
Mecburi hizmet yükümlülüğü getiren düzenlemelerden biri de 1416 sayılı
Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanunda40, yurtdışında
okutulacak öğrenciler için getirilmiş hükümdür. Bu Kanuna dayanılarak da resmi-
burslu öğrenci olarak yurtdışına gönderilenler ile kendi hesaplarına özel öğrenci
olarak öğrenim yapacakların yurtdışındaki öğrenimlerine ilişkin esasları düzenleyen
“Türk Öğrencilerin Yabancı Ülkelerde Öğrenimleri Hakkında Yönetmelik”41
37 D8D, E: 1999/2506, K: 2000/4503, KT: 08.06.2000, DD, 2001, sy. 104, s. 426. 38 D8D, E: 2000/1384, K: 2000/5427,KT: 21.09.2000, DD, 2001, sy.104, s. 421. 39 D8D, E: 2004/1306, K: 2004/4890, KT: 14.12.2004, DBB. 40 RG. 16.04.1929, sy. 1169. 41 RG. 22.02.1993, sy. 21504.
61
çıkarılmıştır. 1416 sayılı Kanuna göre yapılacak sınavla seçilmek üzere Milli Eğitim
Bakanlığı adına yurtdışına okutulmak üzere Kanunun 1. maddesinde sayılan idareler
hesabına öğrenciler belirlenmekte ve bunlar yurtdışına gönderilmektedir42. Kanunun
10. maddesinde; bu şekilde gönderilecek olan öğrencilerden bu Kanun gereği
kendilerine getirilecek olan yükümlülükleri yerine getirecekleri taahhüdünü içeren
bir yüklenme senedi alınacağı hüküm altına alınmıştır. Söz konusu öğrenciler, 657
sayılı Kanunun 224. maddesi gereği yurtdışına bulundukları sürenin (tatiller dahil)
iki katı kadar süre ile mecburi hizmetle yükümlüdürler ve ihlal edenlerden,
kendilerine yapılan masrafların tahsili de 657 sayılı Kanunun Ek-34. maddesi
hükümlerine göre olacaktır. 1416 sayılı Kanun uyarınca yurtdışına okutulmak üzere
gönderilecek öğrencilerin mecburi hizmeti yükümlülüklerinin doğup doğmadığına
ilişkin değil de daha çok diğer konularda uyuşmazlıklar ortaya çıktığından bunlara
ileride değinilecektir.
D. 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa Göre Doktorların
Mecburi Hizmet Yükümlülüğü
Doktorların mecburi hizmet yükümlülüğü, mevzuatımızda 3359 sayılı Kanun
ile düzenlenmiştir. 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa, 5371 sayılı
Kanun ile ek maddeler eklenmiştir. Bu eklenen maddelerden doktor ve uzman doktor
ile yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman doktor unvanı kazanmış olan
doktorlara mecburi hizmet yükümlülüğü öngören Ek-3. madde43, Ek-4. madde44, Ek-
42 Anayasa Mahkemesi bir kararında 1416 sayılı Kanuna göre yurtdışına gönderilenleri; kamuda her
hangi bir görevi bulunmayan lisans mezunu öğrenciler, kamu görevini yürütmekte olanlar ve üniversitelerde öğretim elemanı olarak görev yapanlar olarak üç gruba ayırmıştır. Bkz. AYM, E: 2007/64, K: 2008/154, KT: 31.10.2008, RG. 29.01.2009, sy. 27125.
43 Ek Madde-3: (Ek: 21/6/2005 – 5371/1 md.) İlgili mevzuata göre yurt içinde veya yurt dışında öğrenimlerini tamamlayarak tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananlar, her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından hazırlanan İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında yer alan; Altıncı grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerlerinde 300, Beşinci grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile altıncı grup ilçe merkezlerinde 350, Dördüncü grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile beşinci grup ilçe merkezlerinde 400, Üçüncü grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile dördüncü grup ilçe merkezlerinde 450, İkinci grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile üçüncü grup ilçe merkezlerinde 500, Birinci grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile ikinci grup ilçe merkezlerinde 550, Birinci grup ilçe merkezlerinde 600,
62
5. madde45, Ek-6. madde46 ve Geçici 6. madde47 ile düzenlenmiştir. Mecburi hizmet
yükümlülüğünün varlığı sorunu açısından özellikle doktorların her bir eğitimleri için
Gün, Sağlık Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığınca uygun görülen diğer kuruluşlarda Devlet memuru veya ilgililerin talebi halinde 10.7.2003 tarihli ve 4924 sayılı Kanuna tâbi sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet hizmeti yapmakla yükümlüdürler. Bu süreler ihtiyaca göre Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kısaltılabilir. Sürelerin hesabında fiilen çalışma esas olup, hafta sonu ve resmi tatil günleri fiili çalışmadan sayılır. Yıllık, mazeret ve hastalık izinli geçirilen günler ise yükümlülük süresine ilave edilir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde tıp, tıpta uzmanlık veya yan dal uzmanlık öğrenimlerini tamamlayanlar Devlet hizmeti yükümlülüğüne tâbi değildir. Ancak; Türk Silahlı Kuvvetlerinde iki yıl görev yapmadan ayrılanlara da bu madde hükümleri uygulanır. Türk Silahlı Kuvvetleri hariç, herhangi bir kamu kurum veya kuruluşu adına öğrenim gören personelin bu Kanun hükümleri gereği yapacağı Devlet hizmeti yükümlülüğü, mecburi hizmet süresinden düşülür.
44 Ek Madde-4: (Ek: 21/6/2005 – 5371/1 md.) Tıp fakülteleri dekanlıkları ve eğitim hastaneleri baştabiplikleri mezun olan veya uzmanlık ve yan dal uzmanlık öğrenimini tamamlayan tabip ve uzman tabiplerin isim ve adreslerini onbeş gün içinde Sağlık Bakanlığına bildirmekle yükümlüdürler. Diploma ve uzmanlık belgelerinin Sağlık Bakanlığınca tescil işlemlerini müteakip en geç iki ay içerisinde, Devlet hizmeti yükümlülüğü olan personel, atama yerleri ve atama işlemine ilişkin süreç internet sayfasında ilân edilir. Bu ilân tebligat yerine geçer. Eş durumu ve sağlık mazereti nedeniyle yapılacak atamalar hariç personelin görev yerleri, tercih hakkı verilmek sureti ile kurayla belirlenir. Atama sonuçlarının internet sayfasında ilânını müteakip, gerekli hallerde belgelerini tamamlamak üzere ilgili personele yirmi gün süre verilir. Devlet hizmeti yükümlülük süresi, personelin atandığı yerde göreve katılması ile başlar.(İptal dördüncü ve beşinci cümle: Anayasa Mahkemesi’nin 8/12/2011 tarihli ve E.: 2010/113, K.: 2011/164 sayılı Kararı ile.)(…) Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamındaki personel, bu görevlerini tamamlamadan mesleklerini icra edemezler.
45 Ek Madde-5: (Ek: 21/6/2005 – 5371/1 md.) Tabipler, Devlet hizmeti yükümlülüklerine başlamadan veya tamamlamadan asistanlık veya yan dal asistanlık sınavlarına katılabilir ve uzmanlık eğitimine başlayabilirler. (İptal ikinci cümle: Anayasa Mahkemesi’nin 13/3/2006 tarihli ve E.: 2006/21, K.: 2006/38 sayılı Kararı ile.) (…) Ancak, birden fazla uzmanlık veya yan dal uzmanlık eğitimine başlanabilmesi için Devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanması şarttır. Asistanlık, uzmanlık ve yan dal uzmanlık eğitimi ile askerlikte geçen süreler Devlet hizmeti yükümlülüğünden sayılmaz. Ek fıkra: 28/3/2007 – 5614/1 md.) Devlet hizmeti yükümlülüğünü yapmakta olan personel, bulundukları ilde sözleşmeli aile hekimi olarak çalışabilirler veya ihtiyaç halinde aile hekimliği uygulamaları için görevlendirilebilirler. Bu personelin aile hekimliğinde geçen süreleri Devlet hizmeti yükümlülüğünden sayılır. Aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde bu uygulamadan kaynaklanan nedenlerle birinci basamak sağlık kuruluşlarında görev yapan Devlet hizmeti yükümlüsü personelin il içinde görev yeri değiştirilebilir.
46 Ek Madde-6: (Ek: 21/6/2005 – 5371/1 md.) Devlet hizmeti yükümlülüğünü yapmakta olan personel, mazeret ve zorunlu haller dışında başka yere atanamaz. Ancak deprem gibi olağanüstü hallerde geçici olarak bir ayı aşmamak üzere görevlendirilebilir. Mazeret, zorunluluk halleri (…) gibi nedenlerle başka yere atanan personelin kalan yükümlülük süreleri, eski ve yeni görev yeri hizmet sürelerinin oranına göre belirlenir. Sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet hizmeti yükümlülüklerini yerine getiren personelden sözleşmesi feshedilenler, yükümlülüklerinin geri kalan kısmını Devlet memuru olarak tamamlarlar. Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamında yapılacak atamalar açıktan atama sayısına dahil edilmez.
63
ayrı ayrı mecburi hizmetle yükümlü tutulmaları ve yurtdışında kendi nam ve
hesaplarına öğrenimlerini tamamlamış olanların da mecburi hizmet ile yükümlü
tutulması konusunda uyuşmazlık çıkmış ve Anayasa’ya aykırılık iddiaları olmuştur.
Söz konusu maddelerde öngörülen mecburi hizmet yükümlülüğüne ilişkin bu
hükümlerin uygulanmasına yönelik olarak çıkarılan Başbakanlık Genelgesinin iptali
istemiyle Danıştay’a dava açılınca, Danıştay da söz konusu hükümlerin Anayasa’ya
aykırı olduğuna karar vererek iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur,
Anayasa Mahkemesi, bu hükümlerin Anayasa’ya aykırılığını değerlendirmiştir. İptal
istemine konu hükümler; Ek-3. maddede yer alan ve ‘doktorların her bir eğitimleri
için ayrı ayrı mecburi hizmetle yükümlü tutuldukları’ kısım, ‘yurtdışında kendi nam
ve hesabına okuyanların mecburi hizmetle yükümlü tutulmayacaklarına ilişkin’
kısım, Ek-5. maddede yer alan ve ‘pratisyen doktor iken ve mecburi hizmet
yükümlülüğünü tamamlamadan uzman doktor veya yan dal uzmanlığı bitirerek
uzman doktor olan kişilerin pratisyen doktorluktan kalma mecburi hizmet sürelerinin
uzman doktorluktaki mecburi hizmet süresine ekleneceğine dair’ kısım ve bunlara
bağlı olarak Ek-6. maddede yer alan “(…) veya doktor iken eksik kalan
yükümlülüğünü uzman doktor olarak tamamlama (…)” kısmı olmuştur. Anayasa
Mahkemesi kararında48; yurtiçinde veya yurtdışında eğitimini tamamlayarak doktor,
uzman doktor ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayıp uzman doktor unvanını
kazananların her bir eğitimleri için ayrı ayrı mecburi hizmetle yükümlü
tutulmalarının Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir. Zira, ayrı ayrı mecburi
hizmetle yükümlü tutmanın, bu eğitimler sonucunda kazanılan unvanlara bağlı olarak
doktor, uzman doktor ve yan dal uzmanı doktorların her birinin hizmetine duyulan
ihtiyaçtan kaynaklandığını belirtmiştir. Yüksek Mahkeme, doktorlar için getirilen
mecburi hizmet yükümlülüğünün, bu kişilerin almış oldukları her eğitim sonucunda
Devlet memuru veya sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet hizmeti yükümlülüğünü tamamlayanlar, talepleri halinde sürelerle ilgili sınırlamalara tâbi olmaksızın ilgili mevzuata göre kurum içi veya kurumlar arası naklen veya açıktan atamaya hak kazanırlar. Devlet hizmeti yükümlüsü personel, bu Kanun hükümleri dışında genel hükümlere ve ilgili Kurum mevzuatına tâbidir.
47 Geçici Madde-6: (Ek: 21/6/2005 – 5371/2 md.) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte tıp fakültelerinde öğrenim görenler ile tıpta uzmanlık ve yan dal uzmanlık eğitimi yapmakta olanlar bu Kanunun ek 3 üncü maddesi hükümlerine göre Devlet hizmeti yapmakla yükümlüdürler.
48 AYM, E: 2006/21, K: 2006/38, KT: 13.03.2006, RG. 11.12.2007, sy. 26727.
64
elde ettikleri bilgi birikimlerini ülke ihtiyaçları doğrultusunda devlet hizmetine
sunmalarını ifade ettiğine dikkat çekmiştir. Ayrıca Mahkeme, bir doktorun, mecburi
hizmet yükümlülüğüne yol açan ikinci veya üçüncü eğitimine başlamasından önce bu
yükümlülüğünün olacağını bilerek söz konusu eğitimi almak amacıyla sınava
girdiğini belirtmiş ve bunun da kişilerin bilinçli tercihlerinin bir sonucu olduğunu
ifade etmiştir.
Anayasa Mahkemesi, yurtdışında kendi nam ve hesabına okuyan ve doktor,
uzman doktor ve yan dal uzmanı doktor olanların mecburi hizmetle yükümlü
tutulmayacaklarına ilişkin kısmı ise iptal etmiştir. Çünkü, bu kişilerin, yurtiçinde
okuyup da bu unvanları kazanan tıp öğrencilerinden bir farkının olmadığını
belirterek onlara bu ayrıcalığın tanınması durumunda Anayasa’nın 10. maddesinde
yer alan eşitlik ilkesine aykırılık oluşacağını belirtmiştir. Yani, yurtdışında kendi
nam ve hesabına okuyarak bu unvanları kazananlar ile yurtiçinde okuyanlardan bu
unvanı kazananların aynı hukuki konumda bulunduklarını belirterek bu kısmı iptal
etmiştir.
Dava konusu diğer iki maddede ise pratisyen doktor iken mecburi hizmetini
tamamlamadan uzman doktor veya yan dal uzmanı doktor unvanı kazananların,
pratisyen doktorluktan kalma mecburi hizmet süresinin yeni unvanından dolayı
oluşan mecburi hizmet süresine eklenmesine ilişkin hüküm Anayasa Mahkemesi
tarafından, Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi,
kararında, her eğitim ve elde ettiği her unvan için kişilerin ayrı ayrı mecburi hizmet
yükümlülüğünü yerine getirmesi gerektiğini belirtirken, önceki unvanından kalan
mecburi hizmet süresinin yeni unvanından dolayı oluşan mecburi hizmet süresine
eklenmesinin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesine aykırılık
oluşturacağını belirtmiştir. Önceki statüsünden kalan mecburi hizmet süresi, kişi artık
yeni bir statüde olduğundan dolayı, ifası istenemeyecek bir hizmet haline
gelmektedir. Yani, bir kişi, pratisyen doktor ise bu statüye ilişkin mecburi hizmetini
yerine getirmelidir ve uzmanlık eğitimi alıp uzman doktor olmuşsa yine bu uzmanlık
eğitiminin sonunda da uzmanlık statüsünün gereği olan mecburi hizmetini yerine
getirmelidir. Fakat eğer kişi, pratisyen doktorluktaki mecburi hizmet süresini
doldurmadan uzmanlık eğitimine başlamış ve uzman doktor unvanını almışsa artık
yeni bir mecburi hizmet süresi ile karşı karşıya kalmıştır ve pratisyen doktorluktan
65
kalan mecburi hizmet süresi, uzman doktorluktan doğan bu yeni mecburi hizmet
süresine eklenmeyecektir. Zira, bu durumda bir alanda birden fazla mecburi hizmet
yükümlülüğü öngörülmüş olur ve üstelik uzman doktorlar için öngörülen mecburi
hizmet süresi arttırılmış olup ihtiyaçtan fazla bir süre ile mecburi hizmetle yükümlü
tutulmuş olacaktır ki Anayasa Mahkemesi bunun Anayasa’nın 13. maddesindeki
ölçülülük ilkesine aykırılık oluşturacağını belirterek bu kısmı da iptal etmiştir. Sonuç
olarak, 3359 sayılı Kanuna göre, hem pratisyen doktorlar hem uzman doktorlar hem
de yan dal uzmanı doktorlar her eğitimleri için ayrı ayrı mecburi hizmetle
yükümlüdürler. Pratisyen doktor iken uzman doktor veya yan dal uzmanı doktor olan
bir doktorun, pratisyen doktorluktan kalma mecburi hizmet süresi yeni mecburi
hizmet süresine eklenmeyecektir. Ayrıca yurtdışında kendi nam ve hesabına okuyup
doktor, uzman doktor ve yan dal uzman doktor unvanı kazanan kişiler de yurtiçinde
görev aldıkları takdirde mecburi hizmetle yükümlü tutulacaklardır.
Doktorların mecburi hizmet yükümlülüklerine ilişkin bir diğer uyuşmazlıkta;
Danıştay, 3359 sayılı Kanunun Ek-4. maddesinin son fıkrasında yer alan; doktor,
uzman doktor veya yan dal uzmanı doktorların mecburi hizmetlerini yerine
getirmeden mesleklerini icra edemeyeceklerine dair hükmün, özel kesimde çalışmak
isteyen doktorlar için AİHS’in 4. maddesinde yer alan Zorla Çalıştırma Yasağına ve
Anayasa’ya aykırı olduğuna kanaat getirmiştir. Dolayısıyla hem bu hükmün hem de
Geçici 6. maddede yer alan; “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte tıp fakültelerinde
öğrenim görenler ile tıpta uzmanlık ve yan dal uzmanlık eğitimi yapmakta olanlar bu
Kanunun ek 3 üncü maddesi hükümlerine göre Devlet hizmeti yapmakla
yükümlüdürler.” hükmünün iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.
Danıştay, “Anayasa’nın çalışma hürriyeti ve kişilerin öğrenim ve mesleklerini seçme
hakları ile temel insan hakları çerçevesinde öğretim kurumlarından mezun olan
kişilerin mesleklerini serbestçe icra etmelerinin engellenemeyeceği, ülkenin doktor
gereksinimi gözetildiğinde tıp fakültesi mezunlarından kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışmak isteyenlerin zorunlu hizmet kurasına tabi tutulmasının
Devletin “pozitif ödev yükümlülüğü” kapsamı içinde kabul edilebileceği, kamu
kurum ve kuruluşlarında çalışma yolunda bir başvurusu bulunmayan doktorların
zorunlu hizmete tabi kılınmasının ise Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 4. maddesindeki zorla çalıştırma yasağına aykırı olduğu , temel hak ve
66
özgürlüklerin yasa ile sınırlandırılmasında ‘ölçülülük ilkesi’nin gözetilmesinin
zorunlu olduğu, zorunlu hizmet yükümlülüğü yerine getirilmeden tabiplerin
mesleklerini icra edemeyeceklerini öngören düzenlemenin ölçülülük ilkesine aykırı
olduğu, mesleğini icra edememe ve talebi olmayanları dahi zorla çalıştırma
biçimindeki uygulamanın sağlık hizmeti sunumunda son ve zorunlu tek seçenek
olmadığı, Sağlık Bakanlığı tarafından tercih edilen bu uygulamanın tıp fakültesi
mezunlarının temel hak ve özgürlüklerini ihlal ettiği” gerekçesiyle söz konusu
hükümlerin Anayasa’nın 5. maddesine, 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine, 11.
maddesinde yer alan kanunların Anayasa’ya aykırı olamayacağı ilkesine ve 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu belirtmiştir. Yani, ülke
ihtiyaçları göz önünde bulundurulduğundan dolayı doktorlar için mecburi hizmet
yükümlülüğü öngörülmesinin kabul edilebileceğini fakat bu yükümlülüğün sadece
kamu kesiminde çalışacak olanlar için geçerli olacağını ve dolayısıyla tıp
fakültesinden mezuniyetten sonra özel kesimde çalışmak isteyen doktorlar için
mecburi hizmet getirilemeyeceğini ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi ise
kararında49; daha önce bu kanunun diğer ek maddelerinin iptaline ilişkin vermiş
olduğu ve yukarıda bahsedilen kararında belirtmiş olduğu “(…)ülke ihtiyaçlarının söz
konusu Devlet hizmeti yükümlülüğünü zorunlu kıldığının kabulü gerekmektedir.”
şeklindeki gerekçeyi de tekrar ifade ederek mecburi hizmet yükümlüğünün amacı
gözetildiğinde bu amaca ancak yükümlülüğün yerine getirilmesi ile ulaşılabileceğini
belirtmiştir. Bu nedenle de yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için gerekli
önlemleri almanın doğal olduğunu, doktor ve uzman doktorların, mecburi
hizmetlerini yerine getirmeden mesleklerini icra edemeyeceklerine ilişkin hükmün de
bu kapsamda olup ülke çapında bu yükümlülüğün eksiksiz bir şekilde uygulanması
amacını gerçekleştirmeye yönelik bir hüküm olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla da
bu hükmün, ulaşılmak istenen amaç için elverişsiz ve gereksiz olduğundan söz
edilemeyeceğine ve hükmün ölçülülük ilkesine aykırılık oluşturmadığına karar
vermiştir. Ülkenin ihtiyacının aciliyetini göz önünde bulundurarak da geçici 6.
maddenin yürürlüğe girdiği tarihte tıp fakültelerinde öğrenim görenler ile tıpta
49 AYM, E: 2007/24, K: 2010/113, KT: 16.12.2010, RG. 26.02.2011, sy. 27858.
67
uzmanlık ve yan dal uzmanlık eğitimi yapmakta olanların mecburi hizmetle yükümlü
tutulmuş olmalarının Anayasa’ya aykırılık teşkil etmeyeceğine karar vermiştir.
Doktorların mecburi hizmet yükümlülükleri Kanunun Ek-3. maddesinde
sayılan, bölgelere göre belirlenmiş süre ile sınırlıdır. Mecburi hizmet yükümlülüğünü
yerine getirmemenin yaptırımı ise doktorların mesleklerini icra edememeleridir. Bu
yaptırım mevcut iken, Kanunun ilk halinde, mecburi hizmet yükümlüsü doktorlardan
göreve başlamayanlar ile başladıktan sonra ayrılanların görev yapmadıkları gün
sayısının hizmet yükümlülüklerine ekleneceğine dair bir hüküm de bulunmaktaydı.
Fakat Anayasa Mahkemesi, mecburi hizmet yükümlülük sürelerinin, Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından hazırlanan ve ilçelerin sosyo-ekonomik gelişmişlik
sıralamasını gösteren tablo ve doktorların o bölgede hizmetine ihtiyaç duyulan süre
gözetilerek belirlendiğini, eklenen sürelerin, doktor ve uzman doktorların o bölgede
hizmetlerine duyulan ihtiyaçtan ve bu mecburi hizmeti zorunlu kılan ülke
koşullarından kaynaklanmadığını belirtmiş, üstelik meslek icrası yasağı gibi bir
yaptırım varken, caydırıcılık adına, ihtiyaç duyulan hizmet süresinden fazla bir
mecburi hizmet yükümlülüğü süresinin zorla çalıştırma yasağına aykırılık
taşıyacağını ifade ederek, söz konusu hükmü iptal etmiştir50.
Görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesi, doktorların mecburi hizmet
yükümlülüklerini ülke ihtiyacının zorunlu kıldığı beden çalışmaları arasında
saymakta ve her bir eğitim için getirilen ayrı mecburi hizmet yükümlülüklerini
isabetli bir şekilde Anayasa’ya aykırı bulmamaktadır. Danıştay’ın da Anayasa
Mahkemesi’ne iptal başvurusu yaparken belirttiği üzere, devlet hizmeti yükümlülüğü,
ülkenin belli bölgelerindeki insanların sağlık hizmetlerine ulaşmasını sağlayan,
sosyal devlet ilkesi ve toplumsal dayanışma anlayışına uygun bir nitelik taşıyan ve
sürekli personel açığı gibi yeterli gerekçelere dayanan bir uygulama olarak ortaya
çıkmaktadır. Doktorların mecburi hizmet yükümlülüğü daha önce 2514 sayılı Bazı
Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanunda51 düzenlenmişti.
Bu Kanun daha sonra 4924 sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde
Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
50 AYM, E: 2010/113, K: 2011/164, KT: 08.12.2011, RG. 07.02.2012, sy. 28197. 51 RG. 25.08.1981, sy. 17439.
68
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun52 ile ilga edilmiş, dolayısıyla
da mecburi hizmet yükümlülüğü kaldırılmıştı. Fakat, bu yükümlülüğün yürürlükten
kaldırılmasından sonra geçen iki yıllık süre içinde, eleman temininde güçlük çekilen
yerlerde, emsallerine oranla daha yüksek ücret ödenmek suretiyle sözleşmeli statüde
sağlık personeli çalıştırılması amaçlanmasına rağmen, uzman ve pratisyen doktor
istihdamı özendirilerek gönüllü çalıştırma esasına dayalı bu uygulamadan istenen
sonuç elde edilememiş ve bölgelerin duyduğu ihtiyaç karşılanamamıştır. Bu nedenle
de mecburi hizmet yükümlülüğü getirilmesinin bir zorunluluk olarak ortaya çıktığı,
yeniden mecburi hizmet yükümlülüğü getiren 5371 sayılı Kanunun gerekçesinde53 de
aynı şekilde ifade edilmiştir. Madde gerekçesinde, aynı zamanda, getirilen bütün
teşvikler ve özellikle doktor ihtiyacının çok fazla olduğu kalkınmada öncelikli
yörelerde ödenen yüksek ücretlere rağmen buralara yeterli talebin olmadığı
belirtilmiş bundan dolayı tekrar mecburi hizmet yükümlülüğü getirildiği ifade
edilmiştir.
Sağlık alanında sunulacak olan hizmet, insan hayatı açısından belki de en
önemli hizmettir ve bu alanda hizmet verecek olanların da ülkenin her tarafında eşit
bir şekilde dağılmasını sağlamak amacıyla mecburi hizmetle yükümlü tutulmalarında
Anayasa’nın 18. maddesine aykırı bir durum yoktur. Bu yükümlülüğün her eğitimleri
için ayrı ayrı öngörülmüş olması da kanaatimizce, kamu yararı düşünüldüğünde
isabetlidir. Zira, ülkenin doktor ihtiyacının olduğu ve bu ihtiyacın öngörülen
teşviklere rağmen giderilemediği ortadadır. Bu ihtiyaç sadece pratisyen doktorlara
değil özellikle uzman doktorlara da duyulan bir ihtiyaçtır. Her eğitim için ayrı
mecburi hizmet yükümlülüğünün getirilmesi, uzun süreli yükümlülükler olarak
değerlendirilebilse de aksi düşünüldüğünde daha kötü sonuçlara yol açma ihtimali
bulunmaktadır. Yani, doktorlar için öngörülen mecburi hizmet yükümlülüğü sadece
pratisyen doktorlar için öngörülürse, bu durumda ülke ihtiyacının olduğu bölgelerde
uzman doktor ihtiyacı çok üst seviyelere çıkabilir ve bu bölgelerde bir süre sonra çok
fazla sayıda pratisyen doktor ve çok az sayıda uzman doktor bulunması durumu
52 RG. 24.07.2003, sy. 25178. 53 Bkz. (çevrimiçi)
http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d22/c087/tbmm22087112ss0934.pdf, 15.05.2012.
69
belirebilir. Bu yüzden uzman doktorların da mecburi hizmet yükümlülüğünün
bulunması gerekliliği doğmaktadır. Bundan dolayı yukarıda bahsettiğimiz
kararlarında Anayasa Mahkemesi de konuya bu şekilde yaklaşarak isabetli kararlar
vermiştir. Danıştay’ın doktorlar arasında kamuda çalışmak istemeyenlerin mecburi
hizmetle yükümlü tutulmaması gerektiğine ilişkin yaklaşımına karşı isabetli olarak,
doktorlar arasında böyle bir ayrım yapılamayacağını Anayasa Mahkemesi
belirtmiştir. Gerçekten de eğer Danıştay gibi düşünüp, mecburi hizmetle yükümlü
tutulacak kişiler konusunda kamuda çalışacak olan-özelde çalışacak olan ayrımı
yapılırsa bu durumda mecburi hizmetle yükümlü tutulmamak için birçok doktor özel
kesimde çalışmayı isteyecek ve doktor, uzman doktor ihtiyacı olan yerlerde de bu
ihtiyaç karşılanamama riskiyle karşı karşıya kalmış olacaktı. Bu da doktorlara
getirilmiş olan mecburi hizmet yükümlülüğünün amacına tamamen aykırı olacaktı.
Dolayısıyla sağlık gibi önemli ve ülke ihtiyacının her zaman fazla olduğu bir alanda
mecburi hizmet yükümlülüğünü, doktorların çalışacakları kesime göre belirlemek,
ülke ihtiyacının giderilmesini tehlikeye düşürecekti. Bu açıdan kamu kesimi-özel
kesim fark etmez, doktorlara mecburi hizmet yükümlülüğünün getirilmesi
Anayasa’ya aykırı bir durum sayılmamalıdır. Yine, Anayasa Mahkemesi, doktorların,
mecburi hizmet yükümlülüklerini yerine getirmedikleri gün kadar sürenin
yükümlülük sürelerine eklenmesine ilişkin davada da isabetli karar vermiştir. Çünkü
doktorlara, yükümlülüklerini yerine getirmedikleri zaman mesleklerini icra
edememeleri yaptırımının getirilmesi zaten en caydırıcı yaptırımdır. Bu da sağlık
hizmeti alanının önemini gösteren bir yaptırımdır. Üstelik, Ek-3. maddede belirtilen
süreler, bölgelerin ihtiyaç duyduğu sürelerdir. Dolayısıyla doktorların mecburi
hizmet yükümlülüğüne, mecburi hizmet yükümlülüğünün yerine getirilmediği süre
kadar ek süre ilave etme yaptırımı getirmek, bölgelerin ihtiyacından daha fazla bir
süre doktorları zorla çalıştırma olacaktır ve bizzat Ek-3. madde ile çelişmek anlamına
gelecektir. Hem Kanunda ihtiyaç duyulan süreyi belirtmek hem de mecburi hizmet
yükümlülüğünü yerine getirmedi diye ihtiyaç duyulan sürenin 2 katına kadar
çıkabilecek şekilde ek hizmet süresi yaptırımını uygulamak Mahkemenin de isabetle
belirttiği üzere Anayasa’nın 18. ve 48. maddelerine aykırılık oluşturacaktı. Bu
nedenle ek yükümlülük öngören hükmün iptali isabetli olmuştur.
70
Doktorlar için öngörülen mecburi hizmet yükümlülüğünün yerine
getirilmemesi durumunda doktorların mesleklerini icra edemeyeceği de Kanunla
düzenlenmiştir. Bu konuda eskiden beri diğer bazı alanlarda da bu yaptırım
öngörülmekteydi. Örneğin, mülga 4353 sayılı “Maliye Vekâleti Başhukuk
Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün Vazifelerine, Devlet
Dâvalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilâyetler Kadrolarında Bazı
Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun”un54 11. maddesine göre belirlenen hizmeti
ifa etmeyen hazine avukatlarına ruhsat verilmeyeceği düzenlenmiş ve Danıştay da
önüne gelen bu konuyla ilgili uyuşmazlıkta bu yaptırımın hukuka uygun olduğuna
karar vermiştir55. Aynı şekilde, 3467 sayılı “Yüksek Mühendis ve Teknik Okulları
Mezunlarının Mecburi Hizmetlerine Dair Kanun”un 5. maddesine göre, bu Kanuna
göre mecburi hizmete tabi olanlardan mecburi hizmetini yapmayanlara, taahhüt
ettikleri tazminatı ödemeden diploma veya ruhsatnamelerinin verilmeyeceği
belirtilmişti56. Dolayısıyla, sağlık hizmetinin önemi ve ülkede bu hizmete duyulan
ihtiyaç göz önüne alındığında, öngörülen mecburi hizmet yükümlülüğünün yerine
getirilmesini sağlamak için caydırıcı bir yaptırım olarak, mesleği icra edememe
yaptırımının getirilmesi bu alan açısından anlaşılabilir bir yaptırım olarak
değerlendirilebilir.
E. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Göre
Muvazzaf Subay/Astsubayların Mecburi Hizmet Yükümlülüğü
Mecburi hizmet yükümlülüğü konusunda uygulamada en çok problem teşkil
eden alanlardan biri de muvazzaf subay ve astsubayların 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetler Personel Kanunu’nun 112. maddesinde düzenlenmiş olan 10 yıllık
54 RG. 18.01.1943, sy. 5307 55 D5D, E: 46/208, K: 46/631, KT: 11.04.1946, DKD, Haziran 1946, sy. 32, s. 52. 56 D3D, E: 51/39, K: 51/38, KT: 11.07.1951, DKD, Ekim 1950-Eylül 1951, sy. 50-53, s. 34; DGK,
E: 951/209, K: 951/247, KT: 08.10.1951, DKD, Ekim 1950-Eylül 1951, sy. 50-53, s. 36; D12D, E: 1967/91, K: 1967/965, KT: 30.05.1967, Danıştay Onikinci Daire Kararları, Birinci Kitap, C. II, 1976, s. 115; D5D, E: 1980/2356, K: 1984/2138, KT: 08.05.1984, DBB.
71
mecburi hizmet yükümlülüğüdür57. TSK’ye mensup subaylar, astsubaylar ile harp
okulları, fakülteler, yüksek okullar ve astsubay okullarında öğrenim yapan askeri
öğrencilere uygulanmak üzere 926 sayılı Kanun çıkarılmıştır. Kanunun 2.
maddesinde de belirtildiği üzere, bu Kanun; subayların, astsubayların ve askeri
öğrencilerin yetiştirilmelerini, sınıflandırılmalarını, görev ve yükümlülüklerini, terfi
ve taltifleri ile her türlü özlük haklarını düzenler.
Konu ile ilgili olarak yardımcı olması bakımından öncelikle ilgili mevzuat
hükümlerini vermek gerekir. Mecburi hizmetle yükümlü tutulacak olan bu subay ve
astsubay kaynakları 926 sayılı Kanunun 11. ve 67. maddelerinde belirlenmiştir. Söz
konusu kaynaklar, askeri okullarda (askeri liseler, astsubay hazırlama okulları, harp
okulları, harp akademileri) yetiştirilmiş olan askeri öğrenciler olup bunlar iç
kaynaklar olarak adlandırılmaktadır. Aynı zamanda dış kaynaktan da (sivil kaynak)
subay ve astsubay olmak mümkündür.
TSK’da iç kaynak olarak nitelenen askeri öğrencilerden askeri okullara girişte
yüklenme senedi alınmaktadır. Askeri liseler ve astsubay hazırlama okullarıyla ilgili
olarak 926 sayılı Kanunun 68. maddesine dayanılarak çıkarılan “Türk Silahlı
Kuvvetleri Ortaöğretim Okulları Yönetmeliği”nin58 16. maddesinin 5. fıkrasında;
‘Okula kayıtları yapılan öğrencilerin, askerî öğrencilikleri süresince uyacakları
esasları belirten ve askerî öğrencilikten çıktıklarında veya çıkarıldıklarında,
masrafların velilerince ödeneceğine dair noterlikçe onaylı yüklenme senedi alınır.’
hükmü bulunmaktadır. Başarılı olamayan askeri öğrenciler hakkında da 5401 sayılı
Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkında Kanun59 bulunmaktadır. Bu
Kanun, Türkiye’de bir askeri okulda eğitim gören askeri öğrencilere ilişkin hükümler
getirmektedir. Yabancı devlet okullarında eğitim gören askeri öğrencilerin
tazminatlarına ilişkin düzenleme ise 926 sayılı Kanunun 12. maddesinde yer
almaktadır. Askeri okullara alınan öğrenciler ile Silâhlı Kuvvetler hesabına fakülte 57 Muvazzaf subay veya astsubayların mecburi hizmet yükümlülükleri 22.05.2012 tarihinde kabul
edilen, 03.06.2012 tarih ve 28312 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 6318 sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 10 yıla indirilmiştir. Bu Kanun yürürlüğe girene kadar 15 yıllık mecburi hizmet yükümlülüğü söz konusu olduğundan dolayı, bu kısımda anlatılan uyuşmazlıklarda sık sık 15 yıllık mecburi hizmet yükümlülüğü ibaresi geçecektir.
58 RG. 03.05.2008, sy. 26865. 59 RG. 03.06.1949, sy. 7223.
72
ve yüksek okullarda okuyan öğrenciler için düzenlenecek olan yüklenme senedi ile
bu okullardan başarısızlık, disiplinsizlik ve benzeri diğer sebeplerle ayrılacak
öğrencilere devletçe yapılan harcamaların karşılığı olarak tespit edilecek tazminatın
hesaplanmasında uygulanacak esasları belirlemek amacıyla da “Askeri Okullara
Alınan Öğrenciler ile Silahlı Kuvvetler Hesabına Fakülte ve Yüksek Okullarda
Okuyan Öğrenciler İçin Düzenlenmesine ve Bu Okullardan Çeşitli Sebeplerle
Ayrılacak Öğrencilere veya Kefillerine Ödettirilecek Tazminata Dair Yönetmelik”60
çıkarılmıştır. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapamaz şeklinde sağlık
raporu alanlar ile vazife malulü olarak ayrılanlar hariç olmak üzere, mecburi hizmet
süresini tamamlamadan her ne şekilde olursa olsun Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ayrılan veya ilişiği kesilenlerin askeri öğrenci, subay ve astsubay olarak kendilerine
yapılan öğrenim, eğitim ve yetiştirme masraflarının tespitine esas unsurlar ile
masrafların tahsiline ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla ise “Türk Silahlı
Kuvvetleri Personelinin Öğrenim, Eğitim ve Yetiştirme Masraflarının Tespitine Dair
Yönetmelik”61 çıkarılmıştır.
Yabancı devlet harp okullarında eğitim gören askeri öğrencilerin mecburi
hizmet yükümlülükleri ve bu yükümlülüklerini yerine getirmediklerinde uygulanacak
yaptırım, 926 sayılı Kanunun 12. maddesinde;
“(…) İhtiyaç duyulan sınıflarda muvazzaf subay yetiştirilmek üzere
Genelkurmay Başkanlığının izni ile Silâhlı Kuvvetler hesabına yabancı devlet harp
okullarında askeri öğrenci okutulabilir. Bunlar öğrenime başladıkları tarihten
itibaren ilk bir aylık intibak süresini geçirdikten sonra kendilerine yapılmış olan
masrafları ödeseler dahi öğrencilikten ayrılamazlar.
Bu öğrencilerin harçlıkları Bakanlar Kurulu Kararı ile tespit olunur.
Bunlardan, sağlık sebebi hariç olmak üzere herhangi bir sebeple öğrencilikle ilişkisi
kesilen veya muvazzaf subay nasbedilemeyenler, kendilerine Devlet tarafından
yapılmış olan masrafların iki katını tazminat olarak öderler.(…)”
şeklinde hüküm altına alınmıştır. Fakülte veya yüksekokul mezunlarının
muvazzaf subay olarak nasbedilmesi ise Kanunun 14. maddesinde; fakülte ve yüksek
60 RG. 03.09.1985, sy. 18857. 61 RG. 17.12.2005, sy. 26026.
73
okullarda TSK hesabına okuyan askeri öğrencilerin masraflarının devlet tarafından
karşılanacağı hususu 16. maddesinde, bunların askeri öğrencilikten çıkarılma halleri
de 17. maddesinde düzenlenmiştir. Çıkarılanlar hakkında yapılacak işlemler de
kanunun 18. maddesinde;
“17 nci madde gereğince askeri öğrenci niteliğini kaybedenlerin ilişikleri
kesilir.
a) (Değişik: 19/6/2010-6000/15 md.) Sağlık sebepleri dışında ilişikleri kesilenlere,
personel ve amortisman giderleri hariç, Devlet tarafından yapılan masraflar, sarf
tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süre için kanuni faizi ile birlikte hesaplanarak
ödettirilir.
b) (Değişik: 7/12/1989 - 3593/2 md.) Fakülte veya yüksek okul öğrencilerinden, 17
nci maddenin (a), (b), (c), (e), (f) ve (g) bentleri gereğince askeri öğrencilik niteliğini
kaybedenler, muvazzaf subay olarak tekrar Silahlı Kuvvetler hizmetine alınmazlar.
c) Bu maddenin (a) bendi gereğince askeri öğrencilik niteliğini kaybederek ilişkileri
kesilen öğrencilerin, Devlete olan borçları askerlik hizmetleri süresince tehir edilir.”
şeklinde düzenlenmiştir. Dikkat edilirse, maddenin a bendinde 19.06.2010
tarihinde yapılan değişiklikle personel ve amortisman giderleri hariç tutulmuştur. Bu
düzenlemeden önce personel ve amortisman giderlerinin istenip istenemeyeceğine
ilişkin birçok Yargıtay kararı verilmiştir. Askeri öğrencilerin istifa hakları ise 926
sayılı Kanunun 115. maddesinde;
“a) Türk Silahlı Kuvvetleri eğitim-öğretim kurumları ile yurt içi ve yurt dışı
fakülte ve yüksek okullarda öğrenim gören askeri öğrenciler;
1) Lisans seviyesinde 4 üncü sınıfın,
2) Ön lisans seviyesinde 2 nci sınıfın,
3) Ortaöğretimde son sınıfın,
Temmuz ayının son gününe kadar okul masraflarını,
b) Fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarından mezun olup da subay veya
astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınanlar, yemin ettikten
itibaren subay veya astsubay nasbedilinceye kadar geçecek süre içerisinde
kendilerine yapılan masrafları
ödemek suretiyle istifa edebilirler. Yapılan hesaplamada personel ve amortisman
giderleri hariç, masraflar, sarf tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süre için
74
kanuni faizi ile birlikte hesaplanır. (Ek cümleler: 19/6/2010-6000/18 md.) İntibak
eğitimi sırasında yapılan masraflar ödemeye dahil edilmez. Ayrıca, intibak eğitimi
sırasında yapılan tedavi masrafları ile vefat edenlerin cenaze masrafları, Devlet
tarafından karşılanır.”
şeklinde hüküm altına alınmıştır. Personel ve amortisman giderlerinin
istenemeyeceği bu maddeye de yazılmıştır62. Liseyi bitirdikten sonra yurtdışında
öğrenim yapanların yükümlülükleri de Kanunun 114. maddesinde; ‘Lise
mezunlarından öğrenim maksadıyla yabancı memleketlere gönderilenlerin, subay
çıktıktan sonra istifaya hak kazanmaları, 10 yıllık yükümlülük süresine ek olarak
öğrenim için yurt dışına çıkış ve dönüş tarihleri arasında geçen sürenin bir katı
kadar fazla hizmet etmeleri ile mümkündür.’ şeklinde belirtilmiştir. Nihayet subay ve
astsubayların yükümlülükleri ise Kanunun 112. maddesinde63 düzenlenmiştir. Subay
veya astsubay nasbedildikten sonra öğrenim, kurs, staj ve sürekli görev nedeniyle 62 Personel ve amortisman giderlerinin istenemeyeceği hükmü, aynı şekilde, astsubay hazırlama
okullarına ilişkin düzenleme içeren 926 sayılı Kanunun 68. maddesinin 2. fıkrasının e bendinde de; ‘Sağlık sebebi dışında öğrencilikle ilişikleri kesilenlere, personel ve amortisman giderleri hariç, Devlet tarafından yapılan masraf, faizi ile birlikte ödettirilir.’ şeklinde düzenlenmiştir.
63 I – Subayların ve astsubayların yükümlülüğü: Madde 112 – (Değişik: 26/3/1982 - 2642/15 md.) Muvazzaf subay ve astsubaylar subay ve astsubay nasbedildikleri tarihten itibaren fiilen 10 yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler. Astsubaylıktan subay olanlar hakkında bu yükümlülük astsubay çavuşluğa nasıp tarihinden itibaren hesap edilir. (Değişik: 3/10/1996 - 4185/2 md.) Aşağıdaki hallerde subay ve astsubaylar istifa etmiş sayılırlar; a) Yabancı uyruklu kişilerle evlenenlerden, bu evlilikleri yönetmelikte belirtilen esaslar dahilinde Genelkurmay Başkanlığınca uygun görülmeyenler, b) Çeşitli nedenlerle Türk vatandaşlığını kaybedenler veya Türk vatandaşlığından çıkarılanlar. (Mülga: 21/7/2000 - KHK - 607/13 md.; Aynen kabül: 10/5/2006-5497/10 md.) (Değişik: 21/7/2000 - KHK - 607/13 md.;İptal:Ana.Mah.nin 21/5/2003 tarihli ve E:2003/39, K: 2003/40 sayılı Kararı ile.) Yabancı memleketlere öğrenim, staj, kurs, ihtisas veya görgü ve bilgilerini artırmak amacıyla gitmiş olanlardan durumları yukarıdaki fıkralar hükümlerine uyanlar hakkında o fıkra hükümleri uygulanmakla birlikte orada bulundukları süre içerisinde aldıkları aylık ve Devletçe yapılan masrafların dört katı ayrıca tazminat olarak alınır. (Ek fıkra: 28/5/2003-4861/7 md.; Değişik: 3/7/2003 – 4917/5 md.) ) Durumları yukarıdaki fıkralara uyanlar ile Türk Silâhlı Kuvvetleri’nden her ne şekilde olursa olsun mecburî hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılan veya ilişiği kesilen subay ve astsubaylar (Türk Silâhlı Kuvvetleri’nde görev yapamaz şeklinde sağlık raporu alanlar ile vazife malûlü olarak Türk Silâhlı Kuvvetleri’nden ayrılanlar hariç), her yıl kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından belirlenen; askerî öğrenci, subay ve astsubay nasbedildikten sonra kendilerine yapılan öğrenim, eğitim ve yetiştirme masraflarını, yükümlülük sürelerinin eksik kalan kısmı ile orantılı olarak kanunî faizi ile birlikte tazminat olarak öderler. Öğrenim, eğitim ve yetiştirme masraflarının hangi unsurlardan oluşacağı ve tahsiline ilişkin usul ve esaslar; Millî Savunma, İçişleri ve Maliye Bakanlıkları tarafından müştereken yürürlüğe konulacak yönetmelikte belirlenir.
75
yurt dışına gidenler ile TSK hesabına yurt içinde öğrenim, eğitim ve kurs görenlere
getirilecek ek yükümlülük süreleri de Kanunun 113. maddesinde düzenlenmiştir.
926 sayılı Kanunda, muvazzaf subay-astsubay olanlar için öngörülen mecburi
hizmet yükümlülüğünün dış kaynaktan muvazzaf subay-astsubay olanlar için de
geçerli olup olmadığı sorunu, bu alandaki mecburi hizmet yükümlülüğünün doğup
doğmadığı ile ilgili en önemli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuya dair
bir uyuşmazlıkta, 926 sayılı Kanunun 11. maddesinde sayılan muvazzaf subay
kanyaklarından değil de dış kaynaktan (sivil kaynaktan) subay statüsüne girmiş olan
kişi, 6 aylık görevi sonunda askeri hayat ve değerlerinin kendi değerlerinden farklı
olduğunu fark ettiğini belirterek istifa etmiş fakat istifası kabul edilmemiştir. Kişi de,
926 sayılı Kanunun 112. maddesi ve devamındaki hükümlerin kanunun getiriliş
amacını gösterdiğini ve bu hükümlerin de subay ve astsubayların yükümlülük
sebeplerini çok açık ve anlaşılır şekilde, özellikle eğitim-öğretimleri sebebiyle
yapılmış masrafların bir karşılığını ifade ettiğini iddia etmiştir. Kendisi için ise hiçbir
şekilde masraf yapılmadığını ve öğrenim masrafları dahil her türlü yetiştirilme ve
diğer masraflarını kendisinin karşıladığını, bundan dolayı da kendisi ile 4 yıl askeri
lise, 4 yıl fakülte olmak üzere 8 yıl boyunca devlet tarafından kendisine masraf
yapılmış olan bir subayın bir tutulamayacağını belirterek istifa etme işleminin kabul
edilmemesi işleminin iptalini istemiştir. AYİM ise kararında64; 926 sayılı Kanunun
112. maddesinde; subay ve astsubaylara ilişkin mecburi hizmet yükümlülüğünün,
nasbedilme tarihinden itibaren başladığını ve bu hizmet yerine getirilmedikçe istifa
edemeyeceklerinin açıkça belirtildiğini, maddenin ikinci ve devam eden fıkralarında
da bu hükmün istisnalarının ve bu istisnalara uygulanacak hükümlerin açıkça
düzenlendiğini ifade etmiştir. AYİM, maddede askeri lise, harp okulu veya TSK adına
fakülte ve yüksek okullarda okuyanlar ile kendi adına fakülte ve yüksekokullarda
okuyup da nasbedilenler arasında bir fark gözetilmediğini belirtmiş, hangi kaynaktan
gelmiş olursa olsun, subay veya astsubay olarak nasbedilenlerin mecburi hizmetlerini
yerine getirmedikçe istifa edemeyeceklerinin hüküm altına alındığını ifade etmiştir.
Dolayısıyla da kişinin istifasının kabul edilmeme işleminin hukuka uygun olduğunu
belirtmiştir. Yalnız AYİM, kararında; “(…) Özellikle üstlenmiş olduğu görevler ve
64 AYİM2D, E: 1989/363, K: 1989/365, KT: 27.12.1989, AYİMD, 1993, sy. 7, 2. Kitap, s. 562.
76
kendine has özellikleri itibariyle Silahlı Kuvvetler, bünyesine girecek kişilerde farklı
nitelikler aradığı gibi, bünyesine dahil olduktan sonra çeşitli bilgilere haiz olacak
personeli de zorunlu durumlar dışında Kanunda yazılı yükümlülük süresini
tamamlamadan bırakmaz.(…)” şeklinde bir gerekçe ileri sürmüştür. Yani, kişilerin
birtakım bilgilere sahip olmalarını, onların mecburi hizmet yükümlülüklerini
tamamlamaları gerektiğine bir gerekçe yapmıştır. Oysa bunun aksi düşünüldüğünde
de kişi hizmet yapmak istememesine rağmen ona mecburi hizmeti tamamlattırmak,
kişinin daha da fazla bilgi elde etmesine neden olabilecektir. Bu yüzden,
kanaatimizce, kişinin birtakım bilgilere sahip olmasının, kişinin mecburi hizmetini
tamamlaması gerektiğine bir gerekçe yapılmaması gerekir.
Dış kaynaktan subay veya astsubay olup 15 yıllık mecburi hizmet
yükümlülüğüne tabi olanlara ilişkin diğer uyuşmazlıklarda da; genellikle, mecburi
hizmet yükümlüsü subay-astsubaylar, mecburi hizmet yükümlülüğünün, kişinin
subay-astsubay çıkana kadarki yedirme, barındırma, eğitim ve giydirme gibi
masraflarının devletçe karşılanmış olmasına karşılık devlete hizmet verme
zorunluluğundan kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. Bundan dolayı da kendi nam ve
hesabına okuyup, devlete hiçbir yük yüklemeden, devlete karşı herhangi bir borç
altına da girmeden daha sonra TSK’ye kendi isteği ile giren kişiler için mecburi
hizmetin olmaması gerektiğini ve bir kişinin mesleğe girerken 15 yıllık mecburi
hizmet öngören bir statüyü kabul etmesinin 15 yıllık bu statüyü devam ettirmekten
vazgeçme hakkını yok etmeyeceğini ifade ederek, Anayasa’nın 18. maddesinde
kimsenin zorla çalıştırılamayacağına dair hükme dayanarak mecburi hizmet
yükümlülüğünün kendilerine uygulanamayacağını iddia etmişlerdir. AYİM ise
kararlarında65; öncelikle istifa konusunda memura verilen kayıtsız-şartsız bir yetkinin
kamu hizmetlerini kesintiye uğratabileceğini belirtmiştir. Sonrasında ise, memur
hukukunun statü hukuku olduğunu ve subay statüsünün şartlarının önceden
belirlenmiş olduğunu, bu statüye giren kişilerin de önceden belirlenmiş olan bu
şartları kabul ettiğinin varsayıldığını ifade etmiştir. Subay statüsünden de istifa yolu
ile çıkabilmek için belli bir süre hizmet etmiş olmak şartının öngörüldüğünü,
65 AYİM2D, E: 1993/134, K: 1993/497, KT: 17.11.1993, AYİMD, 1994, sy. 8, s. 488; AYİM
Daireler Kurulu, E: 2002/291, K: 2002/252, KT: 03.10.2002, AYİMD, 2003, sy. 18, 2. Kitap, s. 534.
77
statülerin içeriği bu şekilde daha önceden mevzuat ile belirlendiği için, bunun
koşullarının kişilere tebliğ edilmesinin şart olmadığını belirtmiştir. Eşitlik ilkesine
aykırılık iddiası karşısında da AYİM; “(…) Anayasanın 10 ncu maddesinde belirtilen
eşitlikten amaç; Anayasa Mahkemesinin birçok kararında açıkladığı gibi; eylemli
değil hukuki eşitliktir. Hukuki eşitlik aynı hukuki durum ve konuma sahip kişiler
arasındaki eşitliği öngörmekte olup benzer durumda olan kişilerin aynı hukuk
kurallarına tabi tutulmaları demektir. Yasa önünde eşitlik ilkesi tüm yurttaşların
mutlaka her yönden her zaman aynı kurallara bağlı tutulması zorunluluğu getirmez.
Eşitlik ilkesine aykırılıktan bahsedilebilmesi için aynı statüde olanlara farklı
hükümlerin uygulanması söz konusu olmak gerekir. Yasa koyucu, Anayasaya aykırı
olmamak koşuluyla her alanda düzenleme yapmak yetkisine sahiptir. Kamu
hizmetlerini en iyi ve etkin şekilde yürütmekle görevli ve yükümlü olan idare;
hizmetin gereksinimine göre o hizmetin nasıl ve hangi niteliklere sahip personel ile
yürütüleceğini planlamak hak ve takdir yetkisine sahiptir. Bu bakımdan 926 sayılı
Kanuna tabi bulunan davacının 657 sayılı, ya da salt 2802 sayılı Kanunlara tabi
bulunan kamu görevlileri ile aynı statü ve hukuksal durumda olmadığı açıktır.
Dolayısıyla farklı statüde bulunanlara farklı zorunlu hizmet statüsü ve farklı hizmet
koşullarının getirilmiş olmasının anayasanın aradığı eşitlik ilkesinin ihlali anlamına
gelmeyeceği açık olduğundan (…)” diyerek dış kaynaktan subay-astsubay olanların
da mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi olacaklarını vurgulamıştır66. Ayrıca AYİM;
kişilerin kendi istekleriyle görevi tercih ettikleri, yapılan görevin belli bir ücret
karşılığında yapılıyor olması, vatandaşlık ödevi olan ve ücret ödenmeden yaptırılan
askerlik hizmetinin dahi zorla çalıştırma yasağına girmiyor iken, kendi isteği ile
askerlik hizmetini yapan ve bunun karşılığında da maaş alan bir kişi için öngörülen
hizmetin zorla çalıştırma olduğunu söylemenin mümkün olmaması gerektiğini
belirtmiştir67.
66 Aynı yönde bir başka karar için bkz. AYİM3D, E: 2002/799, K: 2003/312, KT: 16.04.2003,
AYİMD, 2004, sy. 19, 2. Kitap, s. 694. 67 112. maddenin Anayasa’ya aykırı olmadığının belirtildiği yakın tarihli bir diğer AYİM kararı için
bkz. AYİM3D, E: 2009/132, K: 2009/628, KT: 04.06.2009, AYİMD, 2010, sy. 25, 2. Kitap, s. 486. Bu kararında AYİM; “(…) Yurt savunmasının gereği gibi yerine getirilebilmesi için mecburi hizmetin günümüz koşullarında elverişli ve gerekli bir durum olmadığını söyleyebilmek mümkün değildir. (…)” diyerek söz konusu mecburi hizmet yükümlülüğünün, Anayasanın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesine aykırı olmadığını ifade etmiştir.
78
926 sayılı Kanun ile ilgili bir diğer sorun da askeri öğrencilerin, askeri
okullara girişte reşit olmadıkları ve dolayısıyla rızaları olmadan velilerinin iradesiyle
askeri okullara girdiklerinden, muvazzaf subay-astsubay olarak nasbedildiklerinde
mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi olmayacaklarını iddia etmeleriyle ortaya çıkan
sorundur. Buna ilişkin bir uyuşmazlıkta, AYİM68; 15 yıllık mecburi hizmet
yükümlülüğünün başlangıç tarihinin, subay veya astsubay olarak nasbedilme tarihi
olduğunu belirterek69, kişinin de nasbedildiği tarihte 18 yaşından büyük olduğunun
tartışmasız olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla, kişinin istifasının kabul edilmemesi
işlemini hukuka uygun bulmuştur.
AİHM’in de bu konuya benzer bir kararı bulunmaktadır. Bu karara konu
uyuşmazlıkta, İngiliz donanmasında 9 yıl boyunca deniz piyadesi olarak mecburi
hizmetle yükümlü olan kişiler, bu yükümlülüğün altına girdiklerinde reşit
olmadıklarını ifade ederek bu yükümlülüğün geçersiz olması gerektiğini iddia
etmişlerdir. AİHM ise kararında70; her ne kadar AİHS’te askerlik hizmetinin zorla
çalıştırma sayılmayacağı zaten kabul edilmiş olsa da yine de başvuruyu, bu hizmetin
kulluk/kölelik (slavery/servitude) teşkil edip etmediği noktasında incelemek üzere
ele almış ve sonuç olarak bu durumun kulluk/kölelik teşkil etmediğini ifade etmiştir.
Zorunlu askerlik hizmeti koşullarının yetişkin askerler için bir kulluk durumu teşkil
etmediğini; aynı şekilde anne-babasının onayıyla askerlik hizmetinde bulunacak olan
reşit olmayan erkek çocukları için de bu durumun kulluk teşkil etmeyeceğini
belirtmiştir. Dolayısıyla AİHM kararından da görüldüğü üzere, önemli olan, kişilerin
bu hizmete kimin rızasıyla girdiği değil, o hizmetin kulluk, zorla çalıştırma gibi
AİHS’e aykırı bir durum teşkil edip etmediği meselesidir.
Mecburi hizmet yükümlülüğünün doğup doğmadığı sorunu, 926 sayılı
Kanunun 113. maddesinde71 yurtiçinde ve yurtdışında öğrenim, kurs ve staj yapanlar
68 AYİM2D, E: 1988/26, K: 1988/137, KT: 25.05.1988, AYİMD, 1993, sy. 7, 2. Kitap, s. 561. 69 Bir başka kararında da AYİM, mecburi hizmet süresinin başlangıcının, muvazzaf subay veya
astsubay olarak nasbedilme tarihi olduğunu belirterek, nasbedilmeden önce yedek subay olarak hizmette geçirilmiş sürelerin mecburi hizmet süresinden sayılmayacağını belirtmiştir. AYİM3D, E: 2007/261, K: 2007/852, KT: 12.07.2007, AYİMD, 2008, sy. 23, 2. Kitap, s. 670.
70 W., X., Y. ve Z. v. Birleşik Krallık Davası, Başvuru No: 3435/67, 3436/67, 3437/67, 3438/67, KT: 19.07.1968. Karar için aynı zamanda bkz. Gilles, Dutertre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler, Avrupa Konseyi Yayınları, Strazburg, 2003, s. 69.
71 Madde 113 – (Değişik: 22/5/2012-6318/48 md.)
79
ile yurtdışına sürekli göreve atanmış subay-astsubaylara getirilen ek hizmet
yükümlülükleri konusunda da ortaya çıkmaktadır. Örneğin, maddenin ç bendinde
TSK hesabına yurtiçinde tıpta uzmanlık eğitimini bitirenlerin yükümlülüklerinin bu
eğitimde geçen sürenin yarısı kadar uzatılacağı düzenlenmiştir. Bu hüküm ile ilgili
çıkan bir uyuşmazlıkta, GATA’da uzmanlık öğrenimi gören tabip subay, zaten TSK
bünyesinde görev yaptığını, eğitim sırasında da hasta muayene edip klinik nöbeti
tuttuğunu ve bu nedenle de ek hizmet yükümlülüğüne tabi tutulmaması gerektiğini
iddia etmiştir. AYİM ise kararında72; tıpta uzmanlık eğitiminin, Gülhane Askeri Tıp
Akademisi Yönetmeliği’nde73, TSK’nın ihtiyaç duyduğu sağlık bilimleri alanında
GATA’da yaptırılan lisansüstü eğitim-öğretimler arasında sayıldığını belirtmiş, aynı
Yönetmelikte tıpta uzmanlık öğrencilerine verilen görevlerin de hüküm altına
alındığını ifade etmiştir. Bu eğitimin yapılabilmesi için Silahlı Kuvvetler personeline
veya sivil şahıslara tıbbi hizmet vermenin uzmanlık eğitiminin bir gereği olduğunu,
GATA’da bulunmayan branşlarda sivil tıp fakültelerine uzmanlık eğitimi için
gönderilen tabip subayların, o fakülte hastanelerinde de klinik nöbeti tutmak, hasta
Subay veya astsubay nasbedildikten sonra öğrenim, kurs, staj ve sürekli görev nedeniyle yurt dışına gidenler ile Silahlı Kuvvetler hesabına yurt içinde öğrenim, eğitim ve kurs görenlerin yükümlülükleri aşağıda gösterilmiştir: a) Subay veya astsubay nasbedildikten sonra yabancı memleketlere altı ay veya daha fazla süre ile öğrenim, staj, kurs, ihtisas veya görgü ve bilgilerini artırmak maksadıyla gidenlerin yükümlülükleri, masrafların ödenme şekline bakılmaksızın, gidiş ve dönüş tarihleri arasında geçen sürenin iki katı kadar uzatılır. b) Subay veya astsubay nasbedildikten sonra; Silahlı Kuvvetler hesabına yurt içindeki fakülte ve yüksekokullarda lisans veya lisansüstü öğrenim yapanların yükümlülükleri, buralarda geçen süreler kadar uzatılır. c) Harp Akademileri Eğitimi bünyesinde verilen Kuvvet Harp Akademisi ve Silahlı Kuvvetler Akademisi eğitimlerini bitiren subayların yükümlülükleri, buralarda geçen süreler kadar uzatılır. ç) Silahlı Kuvvetler hesabına yurt içinde Tıpta Uzmanlık Eğitimini bitirenlerin yükümlülükleri, buralarda geçen sürelerin yarısı kadar uzatılır. d) Pilotaj eğitimini (pilot adaylarına verilen uçuş eğitimi) bitirenlerin yükümlülükleri, buralarda geçen sürelerin iki katı kadar uzatılır. e) Yurt dışı sürekli göreve atanan subay veya astsubayların yükümlülükleri, buralarda geçen süreler kadar uzatılır. Ancak, yaş haddinden veya kadrosuzluktan emekli edileceklere bu yükümlülük süresi uygulanmaz. f) (a), (b), (c), (ç), (d) ve (e) bentleri gereğince yükümlülüklere eklenecek hizmet sürelerinin başlangıç tarihleri; 1. Yükümlülük süresini tamamlamadan gidenlerin, yükümlülük süresini tamamladıktan sonra, 2. Yükümlülük süresini tamamlayarak gidenlerle, yükümlülüklerini bu süre içinde
tamamlayanların, kadro görevine fiilen katıldıkları tarihten başlar.
72 AYİM2D, E: 1988/92, K: 1989/47, KT: 25.01.1989, AYİMD, 1993, sy. 7, 2. Kitap, s. 566. 73 RG. 29.09.2011, sy. 28069.
80
muayene ve tedavi etmek gibi hizmetlerde görev aldıklarını ve dolayısıyla bu iki
durum arasında fark olmadığını belirtmiştir. Bundan dolayı da AYİM, GATA’da tıpta
uzmanlık öğrenimi gören tabip subayların, bu öğrenim sürelerinin, hizmet
yükümlülüklerine mevzuatta öngörüldüğü süre kadar ekleneceğine karar vermiştir74.
Söz konusu ek hizmet yükümlülüklerini düzenleyen 926 sayılı Kanunun 113.
maddesine göre uzmanlık öğreniminden kaynaklanan ek hizmet yükümlülüğünün
getirilebilmesinin bir şartı bulunmaktadır. Bu şart da; 926 sayılı Kanunun 126.
maddesinin d bendi75 gereği bu eğitim için subay-astsubaylara izin verilmiş
olmasıdır76. Eğer 113. maddeye göre uzmanlık öğrenimi gören subay veya
astsubaylara, bu öğrenimi gördükleri sırada, Kanunun 126. maddesinin d bendine
göre izin verilmediyse ve bunlar aynı zamanda fiilen bir görevde bulunuyorlarsa, bu
kişilere, 113. madde gereği gördükleri öğrenimin süresi kadar ek hizmet
yükümlülüğü getirilemeyecektir. Zaten daha önceki bir kararında da AYİM; yurtiçi
öğrenim izni verilen subaylara, askeri hizmete ilişkin herhangi bir yükümlülük ve
görevin (nöbet hizmeti, nazari ve ameli görevler, bölük komutanlığı vs. görevler)
verilemeyeceğini, aksi takdirde bu maddede yer alan iznin bir anlamının
kalmayacağını belirtmiştir77. Görülüyor ki, AYİM, subay ve astsubaylara verilen
74 Aynı yönde bkz. AYİM Daireler Kurulu, E: 1994/34, K: 1994/212, KT: 20.10.1994, AYİMD,
1995, sy. 9, s. 409; AYİM’in yan dal uzmanlık eğitiminin de ek hizmet yükümlülüğü süresi getireceğine ilişkin kararı için bkz. AYİM2D, E: 1995/6, K: 1996/28, KT: 01.02.1996, AYİMD, 1997, sy. 11, s. 614; Askeri personelin emeklilik için gerekli olan fiili hizmet süresini tamamlamış olsalar bile ek hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan emekliliklerini isteyemeyeceklerine dair kararlar için bkz. AYİM Daireler Kurulu, E: 1994/34, K: 1994/212, KT: 20.10.1994, AYİMD, 1995, sy. 9, s. 409; AYİM2D, E: 1992/583, K: 1994/118, KT: 12.01.1994, AYİMD, 1995, sy. 9, s. 414; AYİM2D, E: 1997/431, K: 1997/692, KT: 24.09.1997, AYİMD, 1998, sy. 12, s. 700; AYİM3D, E: 2006/921, K: 2006/1376, KT: 09.11.2006, AYİMD, 2007, sy. 22, 2. Kitap, s. 561; AYİM3D, E: 2007/261, K: 2007/852, KT: 12.07.2007, AYİMD, 2008, sy. 23, 2. Kitap, s. 670.
75 Madde 126- d: (Ek: 7/7/1971 - 1424/41 md.; Değişik : 20/5/2006 - 5497/11 md.) Türk Silâhlı Kuvvetlerinde gerekli uzmanlık dallarında ve ihtiyaç duyulan branşlarda yurt içinde öğrenim için general ve amirallere Genelkurmay Başkanlığınca; bu Kanun kapsamına giren diğer personelden; Genelkurmay Başkanlığına bağlı olanlara Genelkurmay Başkanlığınca, Millî Savunma Bakanlığına bağlı olanlara Millî Savunma Bakanlığınca, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı olanlara ise kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığınca, özlük hakları saklı kalmak şartıyla, öğrenim süresi kadar veya eğitim öğretim programının özelliğine göre ve programın safhaları dikkate alınarak ihtiyaç duyulan sürelerde bölümler halinde izin verilebilir.
76 AYİM2D, E: 1993/921, K: 1994/790, KT: 23.04.1994, AYİMD, 1995, sy. 9, s. 406; AYİM Daireler Kurulu, E: 2001/59, K: 2001/150, KT: 27.12.2001, AYİMD, 2002, sy. 17, 2. Kitap, s. 785.
77 AYİM1D, E: 1988/482, K: 1989/127, KT: 14.02.1989, AYİMD, 1993, sy. 7, 2. Kitap, s. 588.
81
yurtiçi öğrenim izninin niteliğini belirlerken, somut olaydaki özelliklere, kişinin ifa
ettiği bir görev varsa bu görevin niteliğine, ayrıca bu görevin, verilen iznin anlamını
değiştirip değiştirmediğine de dikkat etmektedir.
Mecburi hizmet yükümlülüğünün ortaya çıktığı bir diğer durum da şudur ki;
926 sayılı Kanunun 113. maddenin a bendinde; subay veya astsubay nasbedildikten
sonra yabancı memleketlere 6 ay veya daha fazla süre ile öğrenim, staj, kurs, ihtisas
veya görgü ve bilgilerini artırmak maksadıyla gidenlerin yükümlülüklerinin,
masrafların ödenme şekline bakılmaksızın, gidiş ve dönüş tarihleri arasında geçen
sürenin iki katı kadar uzatılacağı belirtilmiştir. AYİM bu hükmü değerlendirirken
kişinin yurtdışında ne kadar süre ile kaldığına değil, kişiye ne kadar süre verildiğine
bakmaktadır. Yani Yüksek Mahkeme bir subay-astsubaya yurtdışına çıkış için
örneğin 6 aylık öğrenim izni verilmiş fakat öğrenim 6 aydan daha kısa bir sürede
bitmişse, kişinin yine de yurtdışında kaldığı sürenin iki katı kadar ek hizmet
yükümlülüğünün olacağını belirtmektedir78. AYİM, 113. maddenin e bendine göre
yurtdışı sürekli göreve atananların da dilekçe vererek yurtdışına gitmeme hakları
olduğundan dolayı bunu yapmayıp, sonradan, bu göreve iradeleri dışında atandıkları
ve bundan dolayı da ek hizmet yükümlülüklerinin olmayacağına ilişkin iddialarına
itibar etmemektedir79. Bu durumlarda AYİM, büyük bir çoğunlukla mecburi hizmet
yükümlülüğünün bulunduğuna karar vermektedir.
Görüldüğü üzere 926 sayılı Kanunun 112. maddesinin bir önceki halinde yer
alan 15 yıllık mecburi hizmet yükümlülüğü konusunda birçok uyuşmazlık ortaya
çıkmıştır. 15 yıllık mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmek istemeyen
subay-astsubaylar çeşitli yollarla (firar, disiplin fiili işleyip ordudan çıkarılma,
yabancı kadınla evlenme, göreve gelmeyerek müstafi sayılma) bu yükümlülükten
kurtulmaya çalışmış ve ilginç durumlar ortaya çıkmıştır. Subay-astsubaylar bu
şekilde davranırken AYİM de aksine, kararlarında istikrarlı olarak, bazen de zorlama
78 AYİM2D, E: 2002/367, K: 2002/956, KT: 06.11.2002, AYİMD, 2003, sy. 18, 2. Kitap, s. 539. 79 AYİM3D, E: 2005/655, K: 2006/189, KT: 26.01.2006, AYİMD, 2007, sy. 22, 2. Kitap, s. 566;
Mülga 6077 sayılı Kanun döneminde verilmiş, 10 yıllık mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeyenlerin ve ek hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeyenlerin istifa işlemlerinin kabul edilmeyeceğine dair benzer Danıştay kararları için bkz. D5D, E: 955/620, K: 955/2357, KT: 18.10.1955, DŞKD, 1959, sy. 72, s. 118; D8D, E: 960/7244, K: 961/1467, KT: 05.04.1961, Sami Akkural, Çetin Ziylan, Danıştay Sekizinci Daire Kararları (1960-1963), Güven Matbaası, Ankara, 1963, s. 73.
82
yorumlarla mecburi hizmet yükümlülüğünün devam ettiğini belirtmekteydi. O kadar
ki örneğin, bir AYİM kararına konu uyuşmazlıkta, mecburi hizmet yükümlüsü
astsubay, 112. maddenin firara ilişkin d bendi henüz yürürlükte iken firar etmiş,
bunun sonucunda da mahkumiyeti kesinleşmiş ve müstafi sayılması gerekirken
müstafi sayılmamıştır. Astsubay bu işlemin iptalini AYİM’den istemiştir. AYİM ise
kararında80; mevcut durumu tespit edip, Kanun gereği 3 ay geçtiği için kişinin
müstafi sayılmaması işleminin iptaline karar vereceğine, söz konusu hükmün, hizmet
yükümlülüğünü tamamlamadan Silahlı Kuvvetlerden ayrılmayı hedefleyen kişiler
tarafından hizmetin aleyhine kullanıldığını belirterek hükmün değerlendirmesini
buna göre yapmıştır. Bu kararında AYİM; istifa etmiş sayılma durumunun, Kanunla
belirlenmiş olsa da, tek taraflı bir hukuki tasarruf olmadığını ve bu işlemin meydana
gelebilmesi için idarenin de buna onay vermesi gerektiğini ve bir ‘şart tasarrufla’ bu
işleme katılması gerektiğini belirtmiştir. Yani AYİM, mecburi hizmet yükümlülüğünü
yerine getirmek istemeyen ve ordudan ayrılmak isteyen kişilerin bilerek firar ettiğini
ve dolayısıyla kanun hükmünü kötüye kullandığını düşünerek, Kanun hükmünde
düzenlenen koşullar meydana gelip kişinin müstafi sayılması gerekmekte ise de, bu
gerekçeyle Kanun hükmünü uygulamamış ve idarenin de kişinin müstafi sayılması
işlemini onaylamaması gerektiğini belirtmiştir. Aynı şekilde, daha önceki
düzenlemelerde yabancı kadınla evlenme, ordudan atılma sebebiyken, mecburi
hizmet yükümlülüklerini yerine getirmek istemeyen subay/astsubaylar bu yola
sıklıkla başvurmuşlardır. Fakat mevzuatta yapılan düzenlemelerle bu durumların
önüne geçilmeye çalışılmıştır. Örneğin, yabancı kadınla evlenmek, artık, doğrudan
ordudan atılma sebebi sayılmamıştır.
926 sayılı Kanunun 112. maddesinde şu an muvazzaf subay-astsubaylar için
10 yıllık mecburi hizmet yükümlülüğü öngörülmektedir. Yukarıda söz ettiğimiz
temel sorunlardan biri mecburi hizmet yükümlülüğünün, önceden 15 yıl gibi çok
uzun bir süre olmasıydı. Bu kadar uzun bir süre, personel ihtiyacı ile açıklanabilecek
bir durum değildir. Çünkü, personel ihtiyacı ve planlama denilerek söz konusu
Kanunda mecburi hizmet yükümlülüğü 15 yıl olarak düzenlenmiş iken, öbür yanda
4678 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve
80 AYİM2D, E: 1979/188, K: 1980/58, KT: 12.03.1980, AYİMKD, 1983, C. 1, sy. 2-3-4-5, s. 227.
83
Astsubaylar Hakkında Kanunun81 6. ve 10. maddelerinde, sözleşmeli subay ve
astsubaylar ile yapılacak olan sözleşmelerin 3-9 yıl arasında olacağı çelişkili
olmuştur. Bu açıdan, 6318 sayılı Kanun ile mecburi hizmet yükümlülüğü 10 yıla
indirilerek, daha makul bir süre öngörülmüş olup yerinde bir düzenleme yapılmıştır.
Zira sözleşmeli subay/astsubaylar ile yapılacak sözleşmelerin en fazla 9 yıl için
yapılmış olması, muvazzaf subay/astsubayların daha önceki düzenlemede yer alan 15
veri olmaktadır. Bu şekilde, muvazzaf subay-astsubaylar için yükümlülük süresi
isabetli bir şekilde 10 yıla indirilmiş iken, madde metninde dış kaynaktan alınan
subay-astsubayların da aynı süre ile mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi
olacaklarının ve bu yükümlülüklerini yerine getirmedikleri durumda karşılaşacakları
yaptırımların neler olacağının açık bir şekilde düzenlenmemiş olması kanaatimizce
eksiklik olarak kalmıştır. Çünkü, dış kaynaktan subay-astsubay olanlar, haklı olarak,
TSK tarafından kendilerine herhangi bir masraf yapılmadığını ve 112. maddede istifa
hakkı tanınmayan subay/astsubayların, TSK tarafından yetiştirilen, masraf yapılan
askeri öğrenciler olduğunu ve bu açıdan kendilerinin, onlarla bir tutulmaması
gerektiğini, üstelik okudukları okullara göre farklı sürelerle eğitim gören kişilerin82
hepsinin 15 yıl olacak şekilde aynı süreyle yükümlü tutulmalarının da eşitlik ilkesine
aykırı olduğunu iddia etmişler ve bu konuda da yukarıda değindiğimiz AYİM
kararları verilmiştir. Bu uyuşmazlıklara rağmen, mevzuata daha açık bir hüküm
konulmamıştır.
F. Diğer Kanunlara Göre Mecburi Hizmet Yükümlülüğü
Mecburi hizmet yükümlülüğü öngörülen ve yukarıda ayrı başlık altında
değindiğimiz düzenlemeler, yargı kararlarında mecburi hizmet yükümlülüğünün
varlığı ile ilgili olarak en sık uyuşmazlığa rastlanan düzenlemelerdir. Bunların
81 RG. 21.06.2001, sy. 24439. 82 Örneğin; Harp Okulu mezunu bir subay 4 sene (4566 sayılı Harp Okulları Kanunu, md. 37, f. a,
RG. 17.05.2000, sy. 24052), Askeri lise ve Harp Okulu mezunu subay 8 sene (Türk Silahlı Kuvvetleri Ortaöğretim Okulları Yönetmeliği md. 20, f. 1 ve 4566 sayılı Harp Okulları Kanunu, md. 37, f. a), dış kaynaktan alınan personel ise en fazla 1 yıllık eğitimden sonra (Türk Silahlı Kuvvetleri Sınıf Okulları/Eğitim Merkezi Komutanlıkları Yönetmeliği, md. 13, RG. 21.06.2007, sy. 26559) muvazzaf subay-astsubay nasbedilmektedir.
84
dışında da pek tabii mecburi hizmet yükümlülüğünün öngörüldüğü ve tartışma
konusu olabilecek düzenlemeler bulunmaktadır.
657 sayılı Kanunun Ek-35. maddesine göre, maddenin yürürlüğe girdiği
01.08.1996 tarihinden itibaren kamu kurum ve kuruluşları tarafından yurtiçinde
okutulan öğrencilere mecburi hizmet yükümlülüğü getirilemeyeceğinden bahsettik.
Bu düzenlemenin de kurumlar üzerinde oluşan istihdam baskısının kaldırılması
amacıyla öngörüldüğüne değinmiştik. Yurtiçinde okutulacak öğrencilere mecburi
hizmet yükümlülüğünün getirilmeyeceğini öngören bu düzenleme yurtdışında
okutulan öğrenciler ile TSK ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından okutulan
öğrenciler açısından ise geçerli değildir. Bu iki kurum dışında, yurtiçinde diğer kamu
kurum ve kuruluşları tarafından okutulan öğrencilerin 1996 yılından itibaren mecburi
hizmet yükümlülüğü kaldırılmış ve bu tarihten sonra okutulacak öğrenciler için
mecburi hizmet yükümlülüğü getirilemeyecektir. Örneğin, 3580 sayılı Öğretmen ve
Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı veya Burslu
Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanunun83 4.
maddesine göre Milli Eğitim Bakanlığı; öğretmen ve uzman ihtiyacını karşılamak
üzere, bunları yetiştiren yükseköğretim kurumlarında parasız yatılı ve burslu öğrenci
okutabilmektedir. Bu Kanuna dayanılarak da Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren
Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve
Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Yönetmelik84 çıkarılmıştır. Kanunun
13. maddesine göre; okutulan öğrenciler, yükümlülükleri bakımından 657 sayılı
Kanunun 224. ve 225. maddelerindeki hükümlere tabidir. Dolayısıyla 224. maddenin
a fıkrasına göre, bu öğrenciler (tatiller dahil) öğrenim süreleri kadar mecburi
hizmetle yükümlü idiler. Yalnız, 657 sayılı DMK’nın Ek-35. maddesi gereği,
yurtiçinde okutulan öğrenci statüsünde olduklarından dolayı, bu madde yürürlüğe
girdikten sonra okutulan parasız yatılı ve burslu okuyan öğrencilerin mecburi hizmet
yükümlülükleri bulunmamaktadır. Fakat, mecburi hizmet yükümlüsü olmasalar da
eğer öğrenciler, mezun olmadan ayrılır, mezun olduktan sonra atanmak için gerekli
belgeleri tamamlamaz ya da Milli Eğitim Bakanlığı tarafından verilen görevi kabul
83 RG. 04.07.1989, sy. 20215. 84 RG. 03.01.1990, sy. 20391.
85
etmezlerse kendilerine yapılan masraflar talep edilebilecektir. Dolayısıyla bu şekilde
okutulan kişiler göreve başlamak için gerekli şartları tamamlamalıdırlar ki mecburi
hizmet yükümlülüklerinin kaldırılmasını talep edebilsinler.
Yine aynı şekilde Ek-35. madde ile kaldırılan yükümlülüklerden birisi de
2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun85 Ek-1. maddesi ile
getirilen; Adalet Bakanlığı hesabına yurtiçinde hakim-savcı ihtiyacını karşılamak
için yükseköğretim yaptırılan öğrencilerin mecburi hizmet yükümlülüğüdür. Bu
öğrencilerin mecburi hizmet yükümlülükleri de kaldırıldığından dolayı artık bunlar
herhangi bir burs almadan hukuk fakültelerinden mezun olan öğrenciler gibidir ve
onlarla aynı hukuki duruma sahiptir. Bu yüzden de Anayasa Mahkemesi; bu
öğrencilerin hakimlik/savcılık stajına başlamaları için yazılı sınava girmelerine gerek
bulunmadığına ilişkin kanun hükmünü iptal etmiştir86.
Mecburi hizmet yükümlülüğü ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararına da konu
olmuş bir diğer düzenleme; 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun, daha önce de
bahsettiğimiz Ek-24. maddesinde yer alan ve 4 yıllık fakülte mezunu olup bu kanun
kapsamında polis olacak kişilere 6 aylık eğitimden sonra 6 yıl boyunca başka
kurumlara nakil izni verilmemesi suretiyle mecburi hizmet yükümlülüğü
getirilmesine yönelik düzenlemedir. Polislerin mecburi hizmet yükümlülükleri esas
olarak 4652 sayılı Polis Yüksek Öğretim Kanunu’nun 15. maddesinde; ‘Fakülte,
enstitü ve polis meslek yüksek okullarında lisans, lisans üstü veya ön lisans eğitimi
yapanlar (yabancı uyruklular hariç) her öğretim yılı karşılığında iki yıl süreyle
mecburi hizmetle yükümlüdürler.’ şeklinde düzenlenmiştir. Fakat, ihtiyaç dolayısıyla
3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun Ek-24. maddesi ile de üniversite
mezunlarına polis olma yolu açılmış ve bunun için de Maliye Bakanlığı ile Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Devlet Personel Başkanlığının görüşü alınmak
suretiyle İçişleri Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile polis meslek
eğitim merkezleri açılabileceği hüküm altına alınmıştır. Aynı maddenin 5. fıkrasında,
en az 6 ay olan eğitimlerini başarı ile tamamlayanların aday polis memuru olarak
85 RG. 07.04.1984, sy. 18365. 86 AYM, E: 2008/8, K: 2010/71, KT: 20.05.2010, RG. 06.01.2011, sy. 27807.
86
atanacakları ve 6 yıl boyunca da diğer kurumlara nakil yoluyla atanamayacakları
belirtilmiştir. İşte uyuşmazlık da bu hükümden doğmaktadır. Bu hükmün kişinin
maddi/manevi varlığını geliştirmesine engel olduğu iddiasıyla iptali istenmiş
Anayasa Mahkemesi ise87, kanunkoyucunun, statü hukuku çerçevesinde yürütülen
memuriyet hizmetine girmeye, yükselmeye, memuriyetin sona ermesine vs. diğer
hususlara ilişkin koşulları, Anayasal ilkelere uygun olarak belirleme yetkisine sahip
olduğunu; kişilerin ise kanunlarla öngörülen bu statüye girip girmemek konusunda
tercihte bulunma haklarının olduğunu ifade etmiştir. Söz konusu Kanun hükmüyle,
bu Kanun kapsamına giren polisler için 6 yıllık mecburi hizmet getirilmesinin, bu
kişiler için öngörülen statünün bir gereği olduğunu ve başka bir kamu hizmetine
girme konusunda da Anayasa’nın 70. maddesi kapsamında bir engel olarak
değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir.
Kararın karşı oy düşüncesi bu kanun hükmünün Anayasa’nın 2., 5. ve 17.
maddelerine aykırı olduğunu düşünmektedir.
“(…) iptali istenilen hükmün kamu yararı amacı ile çıkarıldığı
konusunda tereddüt bulunmamaktadır. İdarenin, personel politikasının
uygulanmasını sağlamak amacıyla böyle bir kurala yer verildiği
görülmektedir. Ancak, idarenin elinde personel politikasının
uygulanmasını sağlamak için öngörülen 6 yıllık mecburi hizmet ve nakil
yasağı dışında, kanunla öngörülmüş başka araçlar zaten bulunmaktadır.
Öncelikle, polis eğitim merkezinden mezun olarak polis olarak atanan bir
kişi, bir başka kuruma geçmek isterse, geçiş için Emniyet Genel
Müdürlüğü’nün muvafakatı gereklidir (657 s.K. m.74). Eğer o personele,
personel politikasının uygulanması için ihtiyaç varsa, muvafakat
verilmez. İdare kendi ihtiyacını gözeterek muvafakat verebilir veya
vermeyebilir, bu şekilde personel politikasının uygulanmasını ve güvenlik
hizmetlerinin aksamamasını sağlayabilir.
İkinci olarak, yine 3201 sayılı Kanun’un Ek m. 24, beşinci fıkrada
‘Bu süre zarfında memuriyetten çekilen, çekilmiş sayılan, … mecburi
hizmet sürelerinin kalan her yılı için, kendilerine yapılmış olan öğretim
87 AYM, E: 2010/25, K: 2011/136, KT: 12.10.2011, RG. 29.12.2011, sy. 28157.
87
masraflarını tazminat olarak ödemek zorundadırlar’. Hükmü getirilerek,
istifa eden polis için, 657 sayılı Kanun m.97’de getirilen bekleme süreleri
dışında tazminat yükümlülüğü getirilmiştir. İdarenin elinde bu şekilde,
araçlar bulunurken, bunların dışında ayrıca 6 yıl süre ile başka bir
kuruma geçiş yasağı getirilmesi, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen
hukuk devleti ilkesi ve bu kapsamda ölçülülük ilkesi ile
bağdaşmamaktadır.
Bu bağlamda, iptali istenilen kuralda öngörülen 6 yıllık mecburi
hizmet ve dolayısıyla nakil yasağı süresinin de değerlendirilmesi
gerekmektedir. (…)
(…) Polis Akademisi ve polis meslek yüksekokulu öğrencileri için,
mecburi hizmet öngörülürken, nakil yasağı öngörülmemiştir. Keza
mecburi hizmet süresi de, ‘her öğretim yılı karşılığında iki yıl’ süre ile
sınırlandırılmıştır. Oysa polis eğitim merkezinde 6 ay eğitim gören ve
polis olarak atanan kişi için 6 yıllık mecburi hizmet süresi
öngörülmüştür. Bu durum, Anayasa’nın 2. maddesi gereğince açıkça
ölçülülük ilkesine aykırıdır.
(…)
Sosyal devletin temel görevlerinden biri olan eğitim ve öğrenim
hak ve ödevinin muhatabı olan birey, mesleki bilgilerini yerine getirirken
maddi ve manevi varlığını geliştireceğinde kuşku bulunmamaktadır.
Bireyin anayasal sorumluluğunu yerine getireceği alanın, onun
mesleki bilgi ve tecrübesini aktaracağı, beceri ve kişiliğini, huzur ve
mutluluğu en çok elde edeceği yerde olması yönünde fırsat eşitliği ilkesi
ile yardımcı olmak devletin temel amaç ve görevleri arasındadır
Kişiyi istemediği, gelişimini engelleyecek alanda tutmakta ısrarcı
olmak ve 6 aylık bir kurs eğitimi ile girilen mesleğin, bireyin daha önce
edindiği 4 yıllık üniversite eğitimiyle edinilmiş formasyonuna uygun
mesleki alanına geçme isteğinin önüne 6 yıl gibi orantısız, hakkaniyetsiz,
adil olmayan engeller koymak sosyal hukuk devleti ilkesi ile de
bağdaşmayacaktır.
(…)
88
Yukarıda belirtilen nedenlerle, 3201 sayılı Kanun’un Ek madde
24’ün beşinci fıkrasının bireyin temel hak ve ödevlerinden olan varlığını
koruma ve geliştirme hakkına ölçüsüzce getirilmiş bu sosyal engelin,
Anayasa’nın 2., 5. ve 17. maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği
kanaatinde olduğumuzdan, çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.”
Kanaatimizce, karşı oy düşüncesi daha isabetli bir kanaate varmıştır. Zira,
gerçekten de kanuna bu şekilde engelleyici bir hüküm koymak, idarenin elinde zaten
657 sayılı DMK’nın 74. maddesinde yer alan “onay vermek şartı” gibi bir araç
varken, gereksiz bir düzenleme olmuştur. Bu hüküm ile aynı zamanda idarenin de
hareket alanı tamamen kısıtlanmıştır. Belki de idare, ihtiyacına göre, üniversite
mezunu olan polislerin kendi alanlarında çalışmak üzere başka kurumlara devrine
onay verebilecekken, bu kanun hükmü nedeniyle hiçbir şekilde bu değerlendirmeyi
yapamayacak ve ihtiyacı olmadığı durumda bile kendi alanında çalışmak üzere başka
bir kuruma naklini talep eden polislere bu onayı veremeyecektir. Her ne kadar,
idarenin, muvafakat isteyen polislere, hangi ölçütlere göre onay vereceği ve
dolayısıyla onay için objektif ölçütlerin olup olmayacağı sorun teşkil edecek olsa da
yine de idarenin, bir başka kurumun ihtiyaç duyacağı bir alanda, o alandan mezun bir
üniversite mezunu polise, nakil için onay verebilmesinin daha uygun olacağı
kanaatindeyiz. Dolayısıyla, 657 sayılı DMK’nın 74. maddesi dururken, idareye
kurumlararası nakil88 konusunda takdir yetkisi bırakmadan doğrudan Ek-24.
maddede bu nakli yasaklaması, Anayasa’nın özellikle 17. maddesinde yer alan
kişinin varlığını geliştirmesi hakkına aykırı bir düzenleme olduğu düşünülebilir.
Şunu da belirtmemiz gerekir ki, hükmün Anayasa’ya aykırılığının düşünülebileceğini
belirtmiş olsak da, madde Mahkeme tarafından iptal edilmediği için, üniversite
mezunları polis olurken, statünün şartları “kanunla önceden belli olduğu”ndan
dolayı, 6 yıllık mecburi hizmetle yükümlü olacaklardır ve bu 6 yıl boyunca da diğer
kurumlara nakil yoluyla atanamayacaklardır.
88 Bkz. Cemil Kaya, “Danıştay Kararları Işığında Kurumlar Arası ve Kurum İçi Geçici Süreli
Görevlendirme”, EÜHFD, C. VI, sy. 1-2, Ankara, Haziran 2011, s. 123-142.
89
III. Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün İhlali Halinde Karşılaşılacak
Yaptırımlar Sorunu
A. Genel Olarak
657 sayılı DMK’nın 80. maddesinde ve 225. maddesinde mecburi hizmet
yükümlülüğünü yerine getirmeyen kamu personeli ve devlet tarafından
yurtiçinde/yurtdışında okutulanların karşılaşacakları yaptırımlar düzenlenmiştir.
Doktorların, mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda ise
karşılaşacakları yaptırım mesleklerini icra edememeleri olarak 3359 sayılı Sağlık
Hizmetleri Temel Kanunu’nun Ek-4. maddesinde düzenlenmiştir. Bunlar, mevzuatta
açıkça düzenlendiğinden daha çok diğer bazı yükümlülükler açısından sorunlar
çıkmıştır. Bazı mecburi hizmet yükümlülerine istifa edememe, mesleğini icra
edememe, başka bir yükseköğretim kurumunda görev alamama gibi kamusal
yaptırımlar uygulanırken bunun yanında, kendilerine yapılan masrafların tazminat
olarak geri tahsil edilmesi şeklinde özel yaptırım da uygulanabilmektedir.
Bazı mecburi hizmet yükümlülüklerinin ihlali halinde karşılaşılacak
yaptırımların neler olması gerektiği konusunda uyuşmazlıklar çıkmış ve bu konuda
yargı kararları verilmiştir. Bu kısımda 2547 sayılı Kanunun 35. maddesine göre
görevlendirilen araştırma görevlilerinin ve muvazzaf subay/astsubayların
yükümlülüklerini ihlali halinde karşılaşacakları yaptırımlara ilişkin verilmiş yargı
kararlarını da belirtmek suretiyle bu sorunu inceleyeceğiz.
B. 2547 sayılı Kanunun 35. Maddesine Göre Yükümlülüğünü İhlal
Eden Araştırma Görevlilerine Uygulanacak Yaptırım Sorunu
Kanunun 35. maddesine göre görevlendirilen araştırma görevlilerinden alınan
yüklenme senetleri gereği, söz konusu yükümlülük ihlal edildiğinde tazminat
yaptırımı söz konusu olmaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz üzere Danıştay, araştırma
görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüğünün mevcut olduğuna karar verdiği
dönemlerde, yükümlülük ihlal edildiğinde, idarenin araştırma görevlisine yaptığı
masrafları geri isteyebileceğine hükmetmekteydi. Fakat, halihazırda Danıştay,
90
araştırma görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüğünün olmayacağını kabul
etmektedir.
2547 sayılı Kanunun 35. maddesine ilişkin uyuşmazlıklara dair Yargıtay’ın da
yüklenme senedi ile ilgili olmak üzere birçok kararı bulunmaktadır.
Yargıtay, öncelikle, 2547 sayılı Kanunun 35. maddesi gereği görevlendirilen
araştırma görevlilerinin, mecburi hizmet yükümlülüklerini ihlal etmeleri halinde,
üniversitelerin, araştırma görevlileri için yaptıkları maaş dahil tüm masrafları
isteyebileceğine hükmetmiştir89. Yargıtay; 2547 sayılı Kanunun 35. maddesinin son
fıkrasında mecburi hizmetin genel hükümlere göre yerine getirileceği belirtilerek 657
sayılı DMK’ya atıf yapıldığına dikkat çekmiş, 657 sayılı DMK’nın 225. maddesinin
b bendine göre de; mecburi hizmetle yükümlü bulunup, bu görevi yerine getirmek
için başvurmayanların yol giderleri de dahil olmak üzere kendilerine kurumlarınca
yapılmış olan tüm giderlerin %50 fazlasıyla ödemek zorunda olduklarının hüküm
altına alındığını ifade etmiştir. Yargıtay; bu hükümleri de belirttikten sonra, kişinin
kendi üniversitesinin kişiye yapmış olduğu masrafları %50 fazlasıyla
isteyebileceğine karar vermiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın
kararını benimsemiş ve yerel mahkeme direnme kararını bozmuştur90. Tabii
yüklenme senedinin içeriğine de dikkat edilmelidir91.
Yargıtay, 2547 sayılı Kanunun 35. maddesine göre bir diğer üniversitede
görevlendirilen araştırma görevlilerinin, üniversitenin kadrosunda bulunan bir
personel olduğunu ve kadro tahsisi ile bir diğer üniversitede görevlendirilmiş
olduğunu ifade etmektedir. Bu bağlamda çıkan bir uyuşmazlık üzerine, Yargıtay,
4061 sayılı 1995 yılı Mali Bütçe Kanunu’nun92; “kurumlarınca eleman yetiştirmek
89 Y15HD, E: 1995/5462, K: 1996/1, KT: 04.01.1996, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 90 YHGK, E: 1996/15-961, K: 1997/309, KT: 09.04.1997, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 91 Yurtdışına gönderilen ve 14 ay öğrenim görüp yurda döndükten sonra yükümlülüğünü yerine
getirmeden müstafi sayılan araştırma görevlisi hakkında da Yargıtay, kişinin yüklenme senedinde, yurtdışında kaldığı sürenin iki katı kadar mecburi hizmeti yerine getirmeden yükümlülüğünü ihlal ederse, tarafına ödenecek maaş ve sair ödemeleri, yaptığı mecburi hizmetler düşüldükten sonra geriye kalan kısma tekabül eden miktarı, kanuni faizi ile birlikte ödemeyi kabul ettiğini belirtmiştir. Kişinin, yüklenme senedinin zorla imzalattırıldığına dair iddiasının da bulunmadığını, fakat cezai şart senette kararlaştırılmadığı için, bunun istenemeyeceğini ifade etmiş ve yüklenme senedi hükümlerine göre işlem yapılması gerektiğine karar vermiştir. Y15HD, E: 2004/6694, K: 2005/4186, KT: 12.07.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
92 RG. 28.12.1994, sy. 22155.
91
için 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası ile diğer özel yasalara göre açılan okul ve
kurslar ile burs vermek yolu ile okutulan öğrencilerin zorunlu hizmetlerinin kalkmış
sayılacağı”na ilişkin düzenleme içeren 50. maddesinin c fıkrasına dayanarak,
araştırma görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüğünün kaldırılmış
sayılamayacağına karar vermiş; zira bu hükmün, kadrolu olmayan öğrencileri
kapsadığını, kamu kurum ve kuruluşlarının kadrolarında bulunan personeli
kapsamadığını belirtmiştir93. Zaten daha sonra Bütçe Kanunu’nda yer alıp mecburi
hizmeti kaldıran bu hüküm; diğer kanunlarda yer alan mecburi hizmet
yükümlülüklerinin ancak kendi kanunlarında değişiklik yapılmak suretiyle
kaldırılabileceği ve Bütçe Kanunu ile bu yükümlülüklerin kaldırılmasının Anayasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir94. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına
rağmen mecburi hizmetin kaldırılmasını öngören bir hüküm yine 4139 sayılı 1996
Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun95 48. maddesinin c bendinde de düzenlenmiş, fakat bu
hüküm de yine aynı gerekçelerle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir96.
Bu kararlar üzerine de daha sonra kanunkoyucu 657 sayılı DMK’ya Ek-35. maddeyi
eklemek suretiyle yurtiçinde okutulan öğrencilere mecburi hizmet yükümlülüğü
getirilemeyeceğine dair düzenleme yapmıştır. Aynı gerekçeyle Yargıtay, üniversitede
bir kadroda bulunan ve yurtdışına ders vermek amacıyla gönderilen araştırma
görevlisinin, görevlendirildiği üniversitede bir öğrenci olmayıp öğretim elemanı
olarak görev yaptığını belirterek, araştırma görevlisinden yeniden senet alınmak
suretiyle mecburi hizmet ile yükümlü tutulamayacağına karar vermiş; zira yüklenme
senedinin, ancak öğrenim amacıyla gönderilen öğrencilerden alınabileceğini ifade
etmiştir97.
93 Y15HD, E: 1996/5474, K: 1997/318, KT: 22.01.1997, YKD, C. 23, Nisan 1997, sy. 4, s. 553;
Yargıtay; bir başka kararında da yine sözleşmeli personel olarak görev yaparken mecburi hizmet karşılığı lisansüstü eğitim görmek üzere bir üniversiteye gönderilmiş kişilerin, sözleşmeli personel statüsünde olduklarından dolayı mecburi hizmetlerinin kalkmış olduğundan söz edilemeyeceğini belirtmiştir. Bkz. Y15HD, E: 2000/4609, K: 2000/4897, KT: 08.11.2000, YKD, C. 27, Mart 2001, sy. 3, s. 392.
94 AYM, E: 1995/2, K: 1995/12, KT: 13.06.1995, RG. 18.04.1996, sy. 22615. 95 RG. 26.04.1996, sy. 22622. 96 AYM, E: 1996/23, K: 1996/36, KT: 07.10.1996, RG. 08.06.2002, sy. 24799. 97 Y15HD, E: 2004/827, K: 2004/5113, KT: 14.10.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
92
Araştırma görevlilerinin, üniversitelere vermiş oldukları yüklenme
senetlerinin içeriğinde yer alan maaşlarının geri istenip istenemeyeceği de
uyuşmazlık konusu olmaktadır. Yargıtay, bu konuda, yüklenme senedinin
hükümlerine bakmaktadır. Yargıtay’a göre, yüklenme senedi düzenlemesini
yasaklayan bir hüküm olmayıp araştırma görevlileri, bu senetleri kendi iradeleriyle
imzalamaktadırlar98. Dolayısıyla örneğin araştırma görevlisinin üniversiteye vermiş
olduğu yüklenme senedinde ‘öğrenim süresi içinde almış olduğu maaş’ın geri
ödeneceği kabul ve taahhüt edilmişse Yargıtay, yüklenme senedine göre
değerlendirme yapılması gerektiğini ve dolayısıyla araştırma görevlisinden almış
olduğu maaşların da geri istenebileceğini belirtmiştir99. Yargıtay, yüklenme
senedinde ‘masrafların tümü’nün geri alınacağına dair hüküm olsa bile, bu ibarenin
‘araştırma görevlisi kadrosunda bulunmanın karşılığı olan maaş ödemeleri’ni
kapsamadığını, dolayısıyla da maaşların ancak açıkça yazılması halinde geri
istenebileceğini belirtmiştir100.
Yargıtay’ın yüklenme senedi hükümlerini dikkate almadan, doğrudan 2547
sayılı Kanunun 35. maddesine göre görevlendirilen araştırma görevlilerinin mecburi
hizmet yükümlülüklerini ihlal ettikleri zaman, çalışmalarının karşılığı olarak almış
oldukları maaşlardan sorumlu tutulmayacaklarına dair kararları da bulunmaktadır101.
Kısacası Yargıtay, istenebilecek olan masraflardan mevzuatta yer almayanların,
yüklenme senedinde öngörüldükleri takdirde istenebileceklerini; ayrıca yurtiçi
aylıkların istenebilmesi için de bütün masrafların ödenmesinin kabul edilmesinin
yeterli olmayacağını; bunun açıkça senette yazılması gerektiğini belirtmektedir.
98 Y18HD, E: 2005/7298, K: 2005/9165, KT: 18.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com;
Y18HD, E: 2006/7714, K: 2006/7273, KT: 03.10.2006, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 99 Y18HD, E: 2004/2863, K: 2005/3273, KT: 05.04.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com;
YHGK, E:2006/18-371, K: 2006/361, KT: 07.06.2006, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; YHGK, E: 2008/18553, K: 2008/563, KT: 24.09.2008, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y18HD, E: 2005/8980, K: 2005/10788, KT: 06.12.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y18HD, E: 2010/11924, K: 2011/589, KT: 25.01.2011, YKD, C. 37, Temmuz 2011, sy. 7, s. 1269; Y18HD, E: 2011/3548, K: 2011/5224, KT: 18.04.2011, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
100 Y18HD, E: 2005/5785, K: 2005/11084, KT: 13.12.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 101 Y15HD, E: 2002/5025, K: 2003/203, KT: 16.01.2003, (çevrimiçi) www.memurlar.net/haber/4131,
26.05.2012 (Karar için aynı zamanda bkz. Yıldırım/ Başözen, “Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin Çelişik Kararları ve 35’likzedeler”, s. 17).
93
Bu konuda değerlendirme yapmak gerekirse, 2547 sayılı Kanunun 35.
maddesine göre araştırma görevlileri, “Bir Üniversite Adına Bir Diğer Üniversitede
Lisansüstü Eğitim Gören Araştırma Görevlileri Hakkında Yönetmelik” gereği
kendilerinden alınan ve içeriği kendi üniversitesi tarafından belirlenmiş olan
yüklenme senetlerine102 dayanılarak mecburi hizmet yükümlülüklerini ihlal
ettiklerinde tazminat sorumluluğu ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu senetlerin
içeriği konusunda uygulamada üniversiteler arasında birlik bulunmamakta, her
üniversite kendisine göre bu senetleri düzenlemektedir. Örneğin, bazı senetlerde
araştırma görevlisinin mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmemesi
durumunda kendisine yapılan tüm ödemelerin iki katı veya on katı gibi yaptırımlar
öngörülmüşken bazı senetlerde ise net bir masraf değil yaklaşık bir masraf belirlenip
senetlere yazılmaktadır103. Bu da aslında burada bir sorun olduğunu göstermektedir.
2547 sayılı Kanunun 35. maddesinin uygulamasını göstermek üzere bir yönetmelik
çıkarılabileceği ve yönetmelik gereği araştırma görevlilerinden yüklenme senedi
alınabileceği ileri sürülse bile bu yönetmeliğin bazı yönlerden hukuka aykırı bir
içeriğe sahip olduğunu söylememiz gerekir104. Bu da yüklenme senetlerinin
içeriğinin hukuka aykırı hale gelmesine yol açmaktadır. Zira, belirttiğimiz üzere
Kanunda mecburi hizmet yükümlülüğü yerine getirilmediği zaman araştırma
görevlileri için tek bir yaptırım getirilmiştir. O da araştırma görevlisine başka bir
yükseköğretim kurumunda görev verilmemesidir. Bu düzenlemeden anlaşılıyor ki
araştırma görevlisi mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmezse sadece 102 Danıştay eski tarihli kararlarından birinde, yüklenme senedini imzalamaktan imtina eden araştırma
görevlisinin görevine son verilmesi işlemini, kanunda zaten mecburi hizmet yükümlülüğünden kaçınma durumunda, araştırma görevlilerinin diğer hiçbir üniversitede görev alamayacağı şeklinde açık bir yaptırım öngörülmüş olduğundan ve o dönem bu durumu düzenleyen mülga 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu’nda (RG. 07.07.1973, sy. 14587) da yüklenme senedi alınacağına ilişkin açık hüküm olmadığından dolayı yüklenme senedi alınmasına gerek olmadığını belirterek iptal etmiştir. Yani Danıştay’ın dikkat ettiği nokta şudur ki; eğer kanunda açıkça mecburi hizmetten imtina etme halindeki yaptırım özel olarak düzenlenmediyse veya senedin alınacağına dair hüküm varsa kişi yüklenme senedini imzalamaktan imtina edemez. Oysa, yaptırım zaten açıkça kanunda öngörüldüyse, senedi imzalamaktan imtina etmenin, tek başına göreve son vermenin bir gerekçesi olamayacağını belirtmiştir. Bkz. Danıştay 2. Mürettep Daire, E: 1980/662, K: 1980/337, KT: 29.05.1980, DD, 1981, sy. 40-41, s. 461.
103 Bayındır, “2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 35. maddesinin Getirdiği Düzenleme ve Bu Düzenlemenin Uygulanmasından Doğan Sorunlar”, s. 224.
104 Yıldırım/Başözen, “Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin Çelişik Kararları ve 35’likzedeler”, s. 22; Bayındır, “2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 35. Maddesinin Getirdiği Düzenleme ve Bu Düzenlemenin Uygulanmasından Doğan Sorunlar”, s. 229.
94
üniversitelerde görev alamayacaktır, örneğin başka bir kamu kurumunda memur
olabilecektir. Dolayısıyla Kanunda yer almayan bir yaptırımın Yönetmelikle
getirilmiş olması hukuka aykırıdır.
Yargıtay, yüklenme senetlerini değerlendirirken, Kanunda mecburi hizmet
yükümlülüğünün yerine getirilmemesi durumunda yapılan ödemelerin tahsili usulü
hakkında bir düzenleme olmasa da taraflar arasında ‘sözleşme’ yapılmasını
engelleyen bir hükmün olmadığını belirterek bu senetleri bir sözleşme olarak kabul
etmiş ve hukuka uygun bulmuştur. Fakat bu yüklenme senetlerinin içeriği her
üniversite tarafından farklı şekilde düzenlenebilmekte, şartların belirlenmesinde
araştırma görevlilerinin hiçbir etkisi bulunmamaktadır. Bu durumda da yüklenme
senetlerini geçerli saymak, içerikleri bakımından hukuka aykırılık taşıdıklarından
dolayı sorun oluşturacaktır.
Burada asıl sorun, belirttiğimiz üzere 2547 sayılı Kanunun 35. maddesinde
mecburi hizmet yükümlülüğü yerine getirilmediğinde, araştırma görevlisine yapılmış
olan masrafların hangi esasa/esaslara göre tahsil edileceğine ilişkin caydırıcı bir
düzenlemenin olmamasıdır ve tek yaptırım olarak bir başka yükseköğretim
kurumunda görev alınamamasıdır. Uygulamada araştırma görevlilerinden alınan
yüklenme senetlerine dayanılarak, kanundaki bu yaptırımın yanında bir de kendisine
yapılan masrafların geri alınması şeklinde bir başka yaptırım da uygulanmaktadır.
Yani bir yükümlülük ihlali halinde birden fazla yaptırım uygulanmaktadır. Mecburi
hizmet yükümlülüğünün yerine getirilmesini sağlamak amacıyla caydırıcı bir
düzenlemenin getirilmesi, kişinin diğer hak ve özgürlüklerini ortadan kaldıracak
şekilde olmamalıdır. Dolayısıyla, yükümlülük ihlali halinde zaten masrafları ödemek
yaptırımı ile karşılaşan ve bunu yerine getiren bir araştırma görevlisinin aynı
zamanda bir daha hiçbir şekilde başka yükseköğretim kurumunda görev alamaması
yaptırımına da uğraması, söz konusu yaptırımların ölçülü olmaması sonucunu
meydana getirir. Dolayısıyla, söz konusu yaptırımların mevzuatta açık ve anlaşılır bir
şekilde, kişilerin diğer hak ve özgürlükleri de dikkate alınacak şekilde düzenlenmesi
gerekmektedir.
Dikkat etmek gerekir ki mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi diğer personel
için, mecburi hizmet yükümlülüğünün ihlali halinde yapılan masrafların nasıl tazmin
95
edileceği “kanun hükmü” ile düzenlenmekle birlikte105 araştırma görevlileri
açısından ise 35. maddede böyle bir düzenleme bulunmamaktadır. Bundan dolayı
mevcut durumda araştırma görevlilerinden alınan yüklenme senetlerinin içeriği,
araştırma görevlilerinin maaşlarını da kapsadığı sürece hukuka aykırı olacaktır. Zira,
4721 sayılı Medeni Kanun’un106 23. maddesi gereği kimse, özgürlüklerinden
vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlaka aykırı olarak sınırlayamaz; bu yüzden
sözleşme yapılmış denilerek, araştırma görevlilerinin çalışma karşılığı maaşlarının
alınması 23. maddeye aykırılık oluşturacaktır. Bu senede dayanılarak, en fazla, maaş
dışında yapılan masraflar istenebilir. Bunun dayanağı da özel kanun olan 2547 sayılı
Kanunla yapılan atıfla genel kanun niteliğinde olan 657 sayılı DMK’nın 225.
maddesidir. Fakat uygulamada farklılıklar olabilmektedir. Bunun önlenmesi
amacıyla kanunkoyucunun 35. maddeye, mecburi hizmet yükümlülüğü yerine
getirilmediğinde uygulanacak kendi üniversitelerine dönmeyen veya dönüp de
mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeden ayrılan araştırma görevlilerine
uygulanacak tazminat yaptırımına ilişkin açık bir hüküm koyması gerekmektedir.
C. 926 sayılı Kanuna Göre Yükümlülüğün İhlal Eden Muvazzaf
Subay/Astsubaylara Uygulanacak Yaptırım Sorunu
926 sayılı Kanuna göre muvazzaf subay/astsubay nasbedilenlerden mecburi
hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeden ayrılanlara ya da ilişiği kesilenlere
uygulanacak yaptırım Kanunun 112. maddesinde düzenlemiş ve buna ilişkin çıkan
uyuşmazlıklarda da Yargıtay birçok karar vermiştir.
926 sayılı Kanunun yukarıda sözünü ettiğimiz 112. maddesinin 4. fıkrasına
giren durumlarda yükümlüğünü ihlal eden kişiye yapılan masrafların 4 katını; 5.
105 Örneğin, bu şekilde yaptırım, muvazzaf subay-astsubaylar için 926 sayılı Kanunun 112.
maddesinde, yurtdışına gönderilen memurlar ve öğrenciler için 657 sayılı DMK’nın 79., 225. ve Ek-34. maddesinde, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yurtdışına gönderilen öğrenciler için 1416 sayılı Kanunun 19. maddesinde, 2802 sayılı Hakimler Savcılar Kanunu’nun 10. maddesinin 3. fıkrası, 31. maddesinin 3. fıkrası ve 49. maddesinin 3. fıkrasında, ceza infaz kurumlarındaki personel için 4769 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu’nun105 15. maddesinde ve polisler için 4652 sayılı Polis Yüksek Öğretim Kanunu’nun105 15. maddesinin 11. fıkrasında düzenlenmiştir.
106 RG. 22.11.2001, sy. 24607.
96
fıkrasına göre de yükümlülüklerini yerine getirmeden ordudan ayrılan veya ilişiği
kesilenlerin kendilerine yapılan masrafları kalan yükümlülük süresiyle orantılı olmak
üzere kanuni faiziyle birlikte ödemekle yükümlü oldukları belirtilmektedir. Acaba bu
maddede söz edilen masraf deyiminden ne anlamak gerekecektir? Acaba kendisine
sadece devlet tarafından yapılan masraflar mı kişiden istenecektir? Yoksa,
gönderildiği yabancı ülkeler tarafından aldığı burslar da kişiden istenebilecek midir?
Kişiye yapılan masraflar ile ilgili bir uyuşmazlıkta Yargıtay107; 926 sayılı Kanunun
112. maddesinde söz edilen; yükümlülüklerini tamamlamadan ordudan ayrılan veya
ilişiği kesilen kişilerin ödemeyi taahhüt ettikleri masraf ve tazminatların; kendilerine
yurtiçinde ve yurtdışında yapılan bütün ödemeleri kapsadığını ve söz konusu
uyuşmazlıkta kişiye ABD hükümetince verilen bursun da Türkiye Cumhuriyeti
hükümetine tahsis edilmiş olan bir burs olduğundan dolayı bunun da masraflara dahil
olduğunu belirtmiştir.
Yargıtay askeri personele ilişkin yapılan masraflarla ilgili başka kararlarında
da108, 926 sayılı Kanunda, yapılan masrafların günün ekonomik koşullarına göre ve
enflasyon da göz önünde bulundurularak güncelleştirileceğine dair bir hüküm
olmadığını belirterek; mecburi hizmet yükümlülüklerini ihlal eden subay-
astsubaylara, askeri okulda öğrenim gördükleri süre içinde yapılan masrafların
gerçek tutarının belirlenmesi gerektiğini, güncelleştirmenin bir kenara bırakılarak,
kişilerin çalıştığı süre de dikkate alınacak şekilde109 Kanundan doğan misli ceza
uygulanarak bu sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. 112.
maddenin şu an yürürlükteki 5. fıkrası 4197 sayılı Kanunun110 5. maddesi ile
getirilmiştir. 112. maddenin 5. fıkrasının, masrafların güncelleştirilmesine imkan
tanıyan daha önceki hali111, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinden112
107 YHGK, E: 1992/15-398, K: 1992/703, KT: 25.11.1992, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 108 Y15HD, E: 1999/383, K: 1999/1209, KT: 25.03.1999, YKD, C. 25, Temmuz 1999, sy. 7, s. 951;
Y15HD, E: 1999/1344, K: 1999/1519, KT: 21.04.1999, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y15HD, E: 2004/2969, K: 2004/6254, KT: 06.12.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
109 Y18HD, E: 2006/9831, K: 2007/66, KT: 22.01.2007, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 110 RG. 10.07.2003, sy. 25164. 111 “Durumları yukarıdaki bentlere uyanlar ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden her ne şekilde olursa
olsun mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılan veya ilişiği kesilen subay ve astsubaylar (Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapamaz şeklinde sağlık raporu alanlar hariç), her yıl Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığınca belirlenen; askeri öğrenci, subay
97
dolayı da Yargıtay yine kararlarında113; ordu ile ilişiği kesilen mecburi hizmetle
yükümlü kişinin ödeyeceği tazminat miktarının, yüklenme senedindeki hükümler
dikkate alınarak114 güncelleştirilip günün para değerine uyarlanmak şeklinde değil
de115 112. maddenin şu an yürürlükteki 5. fıkrasında da belirtildiği üzere ‘yapılan
gerçek harcamalar’ saptanmak suretiyle belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir.
Dolayısıyla, kişinin ilişiğinin kesildiği tarihteki değerler üzerinden yapılan
hesaplamayı, bu hesaplamanın kanuni dayanağı Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal
edildiğinden dolayı, hukuka aykırı bulmuştur. Ayrıca bir diğer kararında da yine
güncelleştirme yapılmasının hukuka aykırı olduğunu belirtmenin yanında
Yargıtay116; yüklenme senedinde ‘okulla ilişiğin kesilmesi halinde’ ödeme
yükümlülükleri bulunan giderlerin açıkça belirtildiğini ve bunlar içerisinde personel
ve amortisman giderlerinin yer almamasından dolayı, bu giderlerin de kişiden
istenemeyeceğini belirtmiştir117.
Askeri öğrenci, subay ve astsubaylara yapılan öğrenim, eğitim ve yetiştirme
masrafları hesaplanırken dikkate alınması gereken durumlar “Türk Silahlı Kuvvetler
Personelinin Öğrenim, Eğitim ve Yetiştirme Masraflarının Tespitine Dair
ve astsubay nasbedildikten sonra kendilerine yapılan öğrenim, eğitim ve yetiştirme masraflarını, yükümlülük sürelerinin eksik kalan kısmı ile orantılı olarak, ayrıldığı veya ilişiğinin kesildiği yıldaki masraf değerleri üzerinden tazminat olarak öderler.”.
112 AYM, E: 2003/39, K: 2003/40, KT: 21.05.2003, RG. 30.05.2003, sy. 25123. 113 Y15HD, E: 2003/3886, K: 2004/780, KT: 17.02.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com;
Y15HD, E: 2004/3160, K: 2005/48, KT: 11.01.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y15HD, E: 2004/4851, K: 2005/1710, KT: 22.03.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y18HD, E: 2005/2943, K: 2005/3555, KT: 12.04.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y18HD, E: 2005/2945, K: 2005/4499, KT: 03.05.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y18HD, E:2007/1346, K: 2007/3276, KT: 10.04.2007, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y18HD, E: 2005/4806, K: 2005/5720, KT: 31.05.2005, YKD, C. 32, Mayıs 2006, sy. 5, s. 785.
114 Yargıtay; güncelleştirmeyle ilgili bir diğer kararında, kişiye yapılan masraflar hesaplanırken, mahkeme tarafından yüklenme senedinin getirtilip bakılması ve senette güncelleştirmeye ilişkin hüküm yoksa, o zaman bilirkişiden rapor alınarak, kişinin yükümlülük süresinin eksik kalan kısmı ile orantılı olmak üzere kişiye yapılan masrafların yapıldıkları yıl değerleriyle hesaplanarak gerçek miktarının belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Y15HD, E: 2004/6388, K: 2005/4946, KT: 26.09.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
115 Y18HD, E: 2005/6465, K: 2005/8616, KT: 04.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y18HD, E: 2005/7250, K: 2005/9167, KT: 18.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y18HD, E: 2007/10889, K: 2008/2010, KT: 25.02.2008, YKD, C. 34, Nisan 2008, sy. 4, s. 703.
116 Y15HD, E: 2004/6884, K: 2005/5410, KT: 13.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 117 Aynı yönde başka kararlar için bkz. Y18HD, E: 2005/7004, K: 2005/9146, KT: 18.10.2005, İçtihat
Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y18HD, E:2007/1346, K: 2007/3276, KT: 10.04.2007, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
98
Yönetmelik”te sayılmıştır. Yargıtay; askeri öğrencinin astsubay olarak nasbedilmekle
artık öğrencilik döneminde vermiş olduğu yüklenme senedinin de hükümlerinin sona
ereceğini ve dolayısıyla kişiye yapılan masraflar hesaplanırken, 926 sayılı Kanunun
112. maddesi ile yukarıda söz ettiğimiz subay ve astsubaylara ilişkin olan yönetmelik
hükümlerinin uygulanması gerektiğini belirtmiş118; Yönetmeliğin 5. maddesinin a
bendinde de personel ve amortisman giderleri belirtilmiş olduğundan kişiye
öğrencilik dönemine ilişkin yapılan masrafların tamamından kişinin sorumlu
tutulması gerektiğine karar vermiştir. Görüldüğü üzere, masrafların hesaplanmasında
personel ve amortisman giderleri her zaman uyuşmazlık konusu olmuş, bu
uyuşmazlıklardan dolayı da kanuni düzenleme yapılmıştır. 926 sayılı Kanunun bazı
hükümleri, 6000 sayılı “Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun”119 ile değiştirilmiş ve bu düzenleme ile değiştirilen 926 sayılı Kanunun 18.
maddesinin a bendinde; ‘Sağlık sebepleri dışında ilişikleri kesilenlere, personel ve
amortisman giderleri hariç, Devlet tarafından yapılan masraflar, sarf tarihinden
tahsil tarihine kadar geçen süre için kanuni faizi ile birlikte hesaplanarak
ödettirilir.’ hükmü yer almıştır. Bu değişiklikten sonra da yine Yargıtay, personel ve
amortisman giderlerinin istenemeyeceğine ilişkin kararlar vermiştir120. Tüm bu
örneklerden de görüldüğü üzere Yargıtay, masrafların hesaplanmasında her bir
hususu özellikle değerlendirmiş ve yapılan masrafların gerçek değerinin belirlenmesi
gerektiğini istikrarlı olarak kararlarında belirtmiştir.
118 Y18HD, E: 2009/11574, K: 2009/9945, KT: 10.11.2009, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 119 RG. 30.06.2010, sy. 27627. 120 YHGK, E: 2010/18-587, K: 2010/642, KT: 08.12.2010, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com;
YHGK, E: 2010/18-750, K: 2011/69, KT: 06.04.2011, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
99
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜNE İLİŞKİN ORTAYA
ÇIKAN DİĞER TEMEL HUKUKİ SORUNLAR
I. Genel Olarak
Bir kişinin mecburi hizmet yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı sorunu ve
bu konuda yüksek yargı organları tarafından verilen kararlara değindikten sonra
mecburi hizmet yükümlülüğü ile ilgili olarak ortaya çıkan diğer hukuki sorunlara
değinmek gerekmektedir. Bunlar da; mecburi hizmet yükümlüsü kişiyi idarenin
herhangi bir kamu görevine atama zorunluluğu olup olmadığı, mecburi hizmet
yükümlülüğünün diğer kurumlara devredilip devredilemeyeceği, mecburi hizmet
yükümlülüğünün ihlali halinde oluşacak tazminata ilişkin faiz ve cezai şartın ne
şekilde uygulanacağı, mecburi hizmet yükümlüsü kişinin bu yükümlülüğü ihlal
etmesi halinde tekrar kamu görevine dönüp dönemeyeceği ve son olarak da
yükümlülüğün ihlali halinde oluşacak tazminatın tahsil şeklinin nasıl olacağıdır.
II. Temel Hukuki Sorunlar
A. İdarenin Mecburi Hizmet Yükümlüsü Kişiyi Kamu Görevine
Atama Sorunu
Mecburi hizmet yükümlülüğü, daha önce gördüğümüz üzere yetiştirilme ve
eğitilme karşılığında da öngörülebilen bir yükümlülüktür. Uygulamada bu şekilde
yetiştirilen kişilerin, mecburi hizmet yükümlülüğü doğuran yetiştirilme, eğitilme ve
okutulma gibi aşamaları geçtikten sonra idare tarafından herhangi bir göreve atanma
zorunluluğunun olup olmadığı veya yetiştirildiği, eğitildiği alanda bir göreve atanma
zorunluluğunun olup olmadığı konusunda sorunlar çıkmaktadır.
Mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi olanların kurumlarına başvuru süreleri
ve idarenin bunları göreve başlatma sürelerine ilişkin düzenlemelere örnek olarak
657 sayılı Kanun ve 1416 sayılı Kanunu verebiliriz. 657 sayılı DMK’nın 225.
maddesine göre; mecburi hizmetle yükümlü bulunanlar yetiştirme, eğitim ve staj
sürelerinin bitiminden itibaren en çok 2 ay içinde kurumlarına başvurmak
100
zorundadırlar. Bunlardan, başvurma tarihinden itibaren en geç 3 ay içerisinde bir
göreve atanmayanların mecburi hizmet yükümlülükleri kalkar. 1416 sayılı Kanunun
17. maddesinin 2. fıkrasına göre de öğrenimini bitiren öğrenci 3 ay içinde yüklenme
senedi ile bağlı olduğu kuruma başvurmak zorundadır. 18. maddesine göre de
başvuran bu öğrenci, ‘ihtisası dahilinde’ kendisine teklif edilecek hizmeti kabul
etmeye mecburdur. Fakat başvurusundan itibaren 3 ay içinde bir göreve
atanmayanlar için bu mecburiyet ortadan kalkar.
Eski tarihli bir kararında121 Danıştay, kanunların amacının “mali vasıta ve
imkanlardan kaderin sevki ile mahrum olan” gençlerin yeteneklerinden devleti
faydalandırmak olduğunu belirtmiştir. Bu yüzden de yetiştirilen gençlerin ihtisasları
dahilinde bir hizmette kullanılmaları ve bunlara “kısa bir müddet içinde” memuriyet
teklifinin yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Mülga 788 sayılı Memurin Kanunu’nun 64. maddesinin 2. fıkrasında
atanmayanlara ilişkin; ‘Bu suretle müracaat vukuunda kadroda açık bir memuriyet
bulunmasa bile bunların kanunen tayin edilebilecekleri memuriyete mahsus (maaş ve
emsali hasılı kendilerine ücret olarak verilmek şartile) meslek ve ihtisasları
dahilindeki vazifelerde stajiyer olarak istihdam edilirler. Bu gibilerin ilk açılacak
memuriyetlere tayinleri mecburidir. Stajiyerlikte geçirecekleri müddet namzedlik
müddetine ve mecburi hizmetlerine mahsub edilir. Ancak bunların askerlikte
geçirecekleri müddetler mecburî hizmete mahsub edilmeyip umumî hükümlere
tâbidir.’ şeklinde hüküm bulunmaktaydı. Danıştay da bu durumu bir içtihadı
birleştirme kararında122 “… maaşlı kadro bulunmaması halinde ücretle istihdam
edilecekleri ve bu hizmetin adaylıkta ve mecburi hizmette geçmiş sayılacağı tasrih
kılındığı cihetle hizmetin daimi mahiyette sayılması tabii bulunduğunda bu sürelerin
5434 sayılı Kanunun geçici 65 inci maddesi mucibince borçlandırılması lazım
geleceğine binaen…” şeklinde belirterek, bu durumdaki kişilerin kadro olmasa bile
mutlaka istihdam edilmesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu şekilde atanmayanların da
açıkta geçirdiği sürelere ilişkin maaşlarını alabileceklerini fakat bu açıkta kalan
121 D3D, E: 51/55, K: 51/51, KT: 05.10.1951, DKD, Ekim 1950-Eylül 1951, sy. 50-53, s. 36. 122 DDDGK, E: 54/14, K: 54/32, KT: 05.02.1954, DŞKD, 1954, sy. 64-65, s. 60. Ayrıca bkz.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kararları I, (1953-1966), 1966, s. 38.
101
sürenin mecburi hizmetten mahsup edilemeyeceğini belirtmişti123. Eski düzenlemeler
döneminde görüldüğü üzere Danıştay, mecburi hizmet yükümlüsü kişilerin kısa süre
içinde göreve atanması gerektiğini ifade etmiştir. Bu göreve atanan kişi eğer mecburi
hizmet yükümlülüğümü yarıda bırakmış fakat sonra tekrar yükümlülüğünü yerine
getirmek için idareye başvurmuşsa, bu kişiyi idarenin istediği herhangi bir yerde
göreve başlatabileceği kabul edilmiştir124.
657 sayılı Kanunun 225. maddesi ile 1416 sayılı Kanunun 17. ve 18.
maddelerinde, idarenin kişiyi bir göreve atama zorunluluğunun olduğuna dair açık
bir düzenleme bulunmamaktadır. Çünkü her iki düzenlemede de belli bir süre bir
göreve atanmayanların mecburi hizmet yükümlülüklerinin kalkacağı hüküm altına
alınmıştır. Dolayısıyla, mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmek için
kurumlarına zamanında başvuranlar, mutlaka atanmak zorunda değildir denebilir.
Peki bu hükümlerde, idarenin göreve atama konusundaki takdir yetkisinde ne gibi
sorunlar ortaya çıkmıştır?
Danıştay, idarelerin, mecburi hizmet yükümlüsü kişileri kamu görevine atama
konusunda takdir yetkisinin bulunduğunu fakat bunun da kamu yararı ve kamu
hizmetinin gerekleriyle sınırlı olduğunu ifade etmiştir. Örneğin yatılı okulda iken
disiplin cezası alan fakat bu cezası uygulanmayan bir mecburi hizmet yükümlüsünün
göreve atanmamasını, bu durumun kamu yararı ve hizmet gereği ile bağdaşmadığı
gerekçesiyle iptal etmiştir125. Fakat öğrenciliği döneminde bir suçtan dolayı 10 yıl
ağır hapis cezası alan kişinin sonradan çıkan Af Kanunu ile bu cezası ortadan
kaldırıldığı halde, suçun niteliğini göz önünde bulundurarak bu kişinin mecburi
hizmet yükümlüsü olsa bile öğretmenlik mesleğini yerine getirmemesi gerektiğine
hükmederek kişinin göreve atanmaması işlemini hukuka uygun bulmuştur126. Yine
1416 sayılı Kanuna göre yüksek lisans yapmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı
hesabına yurtdışına giden ve yurda dönünce görev talebinde bulunan kişi, kendi
üniversitesinde değil de bir başka üniversitede uzman olduğu alandaki bir kadroya
atanmış, kişi de eşinin kendi üniversitesinin bulunduğu şehirde yaşadığından dolayı 123 DDDGK, E: 1955/37, K: 1955/89, KT: 01.07.1955, DŞKD, 1958, sy. 71, s. 25. 124 D5D, E: 44/1499, K: 47/304, KT: 11.02.1947, DKD, 1947, sy. 35, s. 33. 125 D5D, E: 1976/8097, K: 1978/744, KT: 06.03.1978, DD, 1980, sy. 32-33, s. 406. 126 D5D, E: 1976/3974, K: 1978/3459, KT: 06.12.1978, DD, 1980, sy. 34-35, s. 292.
102
görev yerinin kendi üniversitesi olarak belirlenmesi gerektiğine işaret ederek bu
karara itiraz etmiştir. Danıştay ise kararında127; 1416 sayılı Kanunun 18. maddesinin
ilk fıkrasına ve kişinin imzalamış olduğu yüklenme senedindeki ‘öğrenimini
tamamladıktan sonra yurda dönmeyi, YÖK’ün önerisi üzerine Milli Eğitim
Bakanlığı’nca görevlendirilmesi halinde YÖK veya Bakanlığın merkez ve taşra
teşkilatında veya mecburi hizmetinin devredileceği herhangi bir kurumda bütün
şartlara uyarak görev almayı taahhüt etmiştir.’ hükmüne dayanarak, Bakanlığın
yurtdışına resmi-burslu olarak gönderdiği öğrencilerin bir bölümünü üniversitelerin
öğretim elemanı ihtiyacını karşılamak amacıyla seçtiğini ve kişinin görevlendirildiği
üniversitenin de kişinin hizmetine ihtiyacı olduğunu belirtmesinden dolayı, mecburi
hizmet görev yeri olarak ihtiyaç duyulan bir üniversitede kişinin
görevlendirilmesinin hukuka uygun olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, kişinin öncelikle
ihtiyaç duyulan yerde görevlendirilmesinin kamu hizmetinin gereklerinden biri
olduğunu vurgulamıştır. Burada, kişinin uzmanlaştığı alanla ilgili bir görev verildiği
için bir diğer üniversiteye atanmasında sorun görülmemiştir.
İdarenin göreve atayıp atamama konusunda takdir yetkisinin olduğu
durumların dışında, acaba kişiyi atadığı görev açısından bir takdir yetkisi var mıdır?
Yani idare, kişiyi, öğrenim gördüğü ve uzmanlaştığı alanla ilgili bir göreve değil de
başkaca bir göreve atayabilir mi? Bu konudaki uyuşmazlıkları inceleyecek olursak;
örneğin, 1416 sayılı Kanuna göre yurtdışında resim dalında uzman olup yurda dönen
mecburi hizmet yükümlüsü kişi, uzmanlaştığı resim dalına atanması işlemlerinde
sorunlar çıktığından dolayı, kanun gereği 3 ay geçip de mecburi hizmet yükümlülüğü
kalkmasın diye ‘büro memuru’ olarak atanmıştır, kişi de bu görevin uzmanlığına
uygun bir görev olmadığını iddia ederek, işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. Fakat
Danıştay kararında128, yüklenme senedinin 10. maddesinde; kişinin öğrenimini
tamamladıktan sonra yurda döndüğünde Bakanlığın göstereceği yerde çalışmayı
kabul ettiğini belirten hüküm ile Bakanlığın bütün girişimlerine rağmen kişinin
durumuna uygun bir görev bulamamasını dikkate alarak, branşına uygun üniversite
veya yüksek okulda yer gösterilmemesinden dolayı kişinin büro memuru olarak 127 D8D, E: 1994/1423, K: 1995/268, KT: 01.02.1995, DBB. 128 D5D, E: 1976/6675, K: 1980/1603, KT: 07.04.1980, KT: 07.04.1980, DD, 1981, sy. 40-41, s. 148.
Aynı karar için bkz. Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 68.
103
atanmasında yüklenme senedi ve 1416 sayılı Kanuna aykırılık olmadığını
belirtmiştir. Danıştay’ın bir diğer kararında129 ise kişinin mecburi hizmetini yerine
getireceği iş açısından özellikle ‘mesleğine uyan bir görev’ tabiri kullanılmış; kişinin,
idareyle yaptığı yüklenme senedi gereği, idarenin lüzum göstereceği yerde,
‘mesleğine uyan bir görevde çalışma mecburiyetinde olduğu’ ve dolayısıyla karara
konu olayda idare, kendisine mesleğine uyan bir görev teklif ettiği halde bunu kabul
etmeyip mevcut çalıştığı kuruma hizmetinin devrini isteyen kişinin, idarenin
durumuna uygun görev ve ücret vermediği iddiasını Danıştay kabul etmemiştir. Yine
bir başka uyuşmazlıkta da; 1416 sayılı Kanun uyarınca yurtdışında doktora yapmış
olan kişinin Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bulunan mecburi hizmet
yükümlülüğü bir üniversiteye devredilmiş ve kişi, üniversite tarafından 3 ay içinde
mecburi hizmet yükümlüğünün kalkmaması için bir başka üniversitede branşıyla
ilgili bir göreve değil de bir başka alana ait bir göreve atanmış; Danıştay da
kararında130; rektörlüğün kişiyi ‘olanakları ölçüsünde branşına yakın bir göreve’
atayabileceğini belirterek ve ayrıca daha sonra zaten kişinin branşına uygun olan bir
göreve atanmış olduğuna dikkat çekerek davayı reddetmiştir131. Bu olayda
gördüğümüz gibi, Danıştay, kişinin daha sonra branşına uygun bir göreve atanmış
olduğuna dikkat çekerek, aslında mecburi hizmet yükümlülüğü kalkmasın diye
herhangi bir göreve atanmış kişilerin en kısa zamanda branşına uygun bir göreve
atanmış olmalarını önemsemektedir. Mecburi hizmet yükümlüsü kişilerin bu
hizmetine ihtiyaç duyulmadığı düşünülüyorsa idarelerin bunları atamak zorunda
olmadıklarını belirtmekteyiz. Fakat eğer bu yükümlü kişiler atandıktan sonra
hizmetlerine ihtiyaç kalmadığı düşünülüyorsa idare kişinin mecburi hizmet
yükümlülük süresi bitene kadar kişinin görevini uzatmak zorunda olup kişinin bu
129 D12D, E: 1966/1488, K: 1967/1975, KT: 28.11.1967, Ahmet Özeren, Erol Dündar, Orhan Dikbaş,
Uzdem Akyüz, Belirli Konularda Bütün Emsalleriyle Danıştay Kararları, Ankara, Başnur, 1969, s. 258. Aynı karar için bkz. Danıştay Onikinci Daire Kararları, Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1976, s. 114.
130 D5D, E: 1971/18610, K: 1972/5768, KT: 04.10.1972, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 66.
131 Mecburi hizmet yükümlüsü kişilerin, bu yükümlülükleri kalkmasın diye uzmanlaştığı alanların dışındaki alanlarda bir göreve atanabileceğine dair bir diğer karar için bkz. D5D, E: 1971/9110, K: 1973/216, KT: 05.02.1973, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 66.
104
süre sonuna kadar görevine son veremeyecektir132. Anayasa Mahkemesi’nin
yaklaşımı da Danıştay’ın yaklaşımına paralel şekildedir133.
Değerlendirme yapmak gerekirse; öncelikle ilk problem, mecburi hizmet
yükümlüsü kişilerin bu yükümlülüğüne temel oluşturan öğrenimleri sona erdiğinde,
idare tarafından bir göreve atanmak zorunda olup olmadıklarıdır. Kanun
hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, idareler belli bir süre içinde kişiyi göreve
başlatmadıkları zaman kişilerin mecburi hizmet yükümlülüklerinin kalkacağı
belirtilmek suretiyle aslında idarelere bu konuda bir takdir yetkisi verilmiştir. Fakat
yetiştirilmiş kişilerin de sırf idarelerin ihtiyacı yok diye açıkta bırakılma ihtimalinin
olması, yetişmiş kişilerin değerlendirilememesi anlamına gelir ki bu olumsuz bir
durum teşkil edecektir. Bundan dolayı da, eğer yetiştiren idare, yetiştirilen kişilerin
hizmetine ihtiyaç duymuyorsa da mutlaka bu yetişmiş kişilerin değerlendirilmesini
sağlamalı, örneğin mecburi hizmetin devri yoluyla bir başka kurumda bu kişinin
hizmetinden ve bilgisinden yararlanma imkanı sağlamalıdır. Fakat, yetiştirilen kişi
mecburi hizmet yükümlülüğünün kalkmasını ister ve idare de hizmete ihtiyaç
duymuyorsa zaten 3 ay içinde göreve atamayacaktır ve bu durumda da mecburi
hizmet yükümlülüğü kalkacaktır, bu durumda bir sorun bulunmamaktadır.
Uyuşmazlıklardan ortaya çıkan bir diğer sorun da şudur ki; idareler, kişinin
uzmanlık alanıyla ilgili bir görev bulamadıkları, fakat kişinin hizmetine ihtiyaç
duydukları zaman, mecburi hizmet yükümlülüğü ‘idarenin süresi içinde atamaması’
nedeniyle ortadan kalkmasın diye kişileri herhangi bir göreve atamaktadır.
Uyuşmazlıklar da bundan doğmaktadır. İdarenin kişiyi; öncelikle, mutlaka öğrenim
gördüğü konuda bir göreve ataması gerektiği açıktır. Eğer kişinin durumuna uygun
bir görev bulunamamışsa kişinin mecburi hizmet yükümlülüğünün kalkmaması için,
atanması gereken süre içinde idarece uzman olduğu alan dışında bir göreve
atanabileceğini kabul etsek de bu durum daimi olmamalıdır. Yani, kişinin kendi
alanıyla ilgili bir görev bulunamadığı zaman başka göreve atandığı durumlarda, bu
görevin belli bir süreyle sınırlı yani geçici olması ve idarenin kişinin alanına uygun
bir kadro oluşturabilmek için çalışma içinde olması gerekecektir ve alanına uygun ilk
132 D8D, E: 1994/2879, K: 1995/697, KT: 09.03.1995, DBB. 133 AYM, E: 1995/56, K: 1997/58, KT: 24.06.1997, RG. 13.01.2005, sy. 25699.
105
çıkacak kadroya da kişiyi ataması gerekecektir. Zira kanaatimizce, örneğin 1416
sayılı Kanuna göre yurtdışına gönderilmiş kişilerin, imzaladıkları yüklenme
senedinde, mecburi hizmet yükümlülüklerini yerine getirirken ‘Bakanlığın
göstereceği yerde’134 çalışmayı kabul etmesi demek, Bakanlığın her gösterdiği yerde
çalışmayı kabul etmesi demek değildir. Bu ifadeyi dar yorumlamak gerekmektedir.
Bakanlığın göstereceği yer demek, kişinin kendi uzmanlık alanıyla ilgili Bakanlığın
göstereceği yer şeklinde anlaşılmalıdır. Bu durumun tek istisnası da eğer kişinin
uzmanlık alanıyla ilgili görev bulunamazsa, başka bir göreve, kendi uzmanlık
alanıyla ilgili idare bir görev alanı oluşturana kadar ‘geçici’ olarak atanabilmesi
olmalıdır. Bu geçiciliğin de mutlaka açık bir süreye bağlanması gerekmektedir.
Yoksa, bir açıklık olmazsa, bu durumda kişiler geçicilik adı altında örneğin
alanlarıyla ilgili olmayan bir görevde uzunca bir zaman çalışmak zorunda
bırakılabilirler. Yukarıda bu konuya dair yaptığımız açıklamalar ışığında mecburi
hizmet yükümlüsünün öncelikle kendi uzmanlık alanında görevlendirilmesi gerektiği
açıktır. Kurumlararası devir de mümkün olduğundan dolayı örneğin yurtdışına Milli
Eğitim Bakanlığı tarafından gönderilmiş bir araştırma görevlisinin Türkiye’deki
diğer üniversitelerde, uzmanlık alanı ile ilgili bir kadro mevcut ise, alanı dışında bir
kadroya değil, o kadroya ataması yapılmalıdır. Eğer öyle bir kadro mevcut değil ise
de bir başka görevde ama mutlaka ‘geçici’ bir şekilde ve idarenin, ancak uzmanlık
alanıyla ilgili en kısa sürede bir kadro imkanı sağlamak için çalışma yapması şartıyla
mecburi hizmetini başka bir görevde yapabilmesi mümkün olmalıdır.
134 Bu şekilde, mecburi hizmet yükümlüsü kişinin kadrosunun bulunduğu kuruma, mecburi hizmet
yükümlülüğünü yerine getirmeye başladıkları zaman kişilere verilecek görev bakımından geniş bir takdir yetkisi veren hükümler 2547 sayılı Kanunun 35. maddesine göre bir diğer üniversitede görevlendirilen araştırma görevlileri ile üniversiteler arasındaki yüklenme senetlerine de konmaktadır. Bu durum; örneğin Bitlis Eren Üniversitesi tarafından görevlendirilen araştırma görevlilerine imzalatılan yüklenme senedinde ‘(…) Bitlis Eren Üniversitesi Rektörlüğü’nün herhangi bir yerde gösterdiği veya göstereceği herhangi bir görevi kayıtsız ve şartsız kabul ve ifa etmeyi (…)’ şeklinde; Yalova Üniversitesi tarafından görevlendirilen araştırma görevlilerine imzalatılan yüklenme senedinde ise; ‘(…) Yalova Üniversitesi Rektörlüğü’nün göstereceği yer ve görevde hizmet yapmayı(…)’ şeklinde belirtilmiştir. Dolayısıyla, burada da belirtmek gerekir ki bu senetlerden de anlaşılması gereken şudur ki; araştırma görevlilerine ancak uzman oldukları, kadrosunda bulundukları alanla ilgili olarak herhangi bir görev verilebilir. Örneğin, medeni hukuk alanında araştırma görevlisi olarak görevlendirilen kişinin, mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmek üzere üniversitesi tarafından idare hukuku alanında veya hukuk alanı dışında herhangi bir alanda görevlendirilmemesi gerekir. Fakat uygulamada yapılan ve bizim de geçici olarak yapılması gerekliliğini ifade ettiğimiz diğer alanlarda görevlendirmelerde de mümkün olduğunca birbirine yakın alanlar (örneğin idare hukuku/anayasa hukuku) arasında görevlendirme yapılması isabetli olacaktır.
106
B. Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün Devri Sorunu
Mecburi hizmet yükümlülüğü konusuyla ilgili uygulamada söz konusu olan
sorunlardan biri de mecburi hizmet yükümlülüğünün diğer kurumlara devredilip
devredilemeyeceği sorunudur.
657 sayılı DMK’nın 224. maddesinin 4. fıkrasında “Mecburi hizmet
yükümlülüğünün 13/12/1960 tarihli ve 160 sayılı Kanunun 4. maddesinin135 a, b, d
fıkraları kapsamına giren kurumlar arasında devri mümkündür.” şeklinde belirtilmiş
olan hüküm gereği, mecburi hizmet yükümlüsü bir kişinin, bu mecburi hizmeti
mutlaka, hesabına öğrenim gördüğü kurumda veya yetiştirilme karşılığı dışında
oluşan mecburi hizmet yükümlülüğünün söz konusu olduğu durumlarda ilk atandığı
kurumda yerine getirmek zorunluluğu bulunmamakta ve maddede belirtilen kurumlar
arasında mecburi hizmet yükümlülüğü devredilebilmektedir. Kurumlar arası devir
konusu 1938 yılında Maliye Bakanlığı tarafından Danıştay'a sorulmuş, Danıştay da
1938 yılındaki istişari kararıyla136, isabetli bir şekilde; esasen kurumlar adına değil
devlet adına okutma söz konusu olduğu için mecburi hizmetin, esasen devlete karşı
bir yükümlülük olduğunu belirtmiş ve hesabına okuduğu kurumun onayı olduğu
takdirde, kişinin bir başka kurumda da mecburi hizmetini yerine getirebileceğini
belirtmiştir. Aynı kararında Danıştay, mecburi hizmetin bir başka kuruma devrinin,
mecburi hizmetle yükümlü kişi ile kurumu arasında uyuşmazlık oluşturmayacağını
135 Bu maddede zikredilen 4. madde, 243 sayılı KHK’nin 55. maddesi uyarınca, 217 sayılı KHK'nin
2. maddesi olarak dikkate alınmalıdır. 217 Sayılı KHK Kapsam: Madde 2 – Bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşları
şunlardır: a) Genel bütçeye dahil dairelerle, katma bütçeli idareler ve bunlara bağlı kuruluşlar, b) İl Özel İdareleri ve belediyeler, bunların birlikleri ve bunlara bağlı iktisadi müesseseler,
işletmeler, c) İktisadi devlet teşekkülleri, kamu iktisadi kuruluşları ve bunların müesseseleri, bağlı ortaklıkları
ve iştirakleri, d) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları dışında kalan ve kamu fonu kullanan, özel
kanunlarla veya bunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan kamu kuruluşları ve bu nitelikteki bankalar ve bunların en az sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurdukları müessese, ortaklık ve iştirakler,
e) Döner sermayeli kuruluşlar ile özel kanunlarla kurulan fonlar ve kefalet sandıkları. Askeri kurum ve kuruluşların 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile ek ve
değişikliklerine tabi personeli bu Kanun Hükmünde Kararnamenin kapsamı dışındadır. 136 Danıştay Tanzimat Dairesi, E: 19, K: 14, KT: 01.04.1938, ŞDKM, 1938, sy. 5, s. 5.
107
ve bu devrin, aradaki ‘sözleşmenin tadili’ niteliğinde olduğunu belirtmiştir. Ayrıca
Danıştay, mecburi hizmet yükümlülüğünün bir başka kuruma devri durumunda,
mecburi hizmet yükümlülüğünün esasen devlete karşı olup her ne kadar yüklenme
senedinin gösterici olmasına rağmen yine de mecburi hizmeti devreden kurum ile
mecburi hizmet yükümlüsü kişi arasındaki yüklenme senedinin hükümsüz kalacağını
belirtmiş ve yükümlülüğünün devrolunduğu kurumun da yeniden bir yüklenme
senedi düzenlemesinde fayda gördüğünü ifade etmiştir. Yine Danıştay’a göre,
mecburi hizmetin devri yapıldığında, kişinin mecburi hizmet yükümlülüğünün yeni
kurumunda başlangıç tarihi de yükümlülüğün devredildiği kurum ile yükümlü kişi
arasındaki yüklenme senedinin düzenlendiği tarih değil, yeni kurumunda işe
başladığı tarihtir137. Ayrıca, mecburi hizmet yükümlüsü kişi, hangi kuruma karşı bu
taahhüdünü yaptıysa memuriyet talebini de o kuruma yapacağından dolayı, diğer
kurumun kişiyi atayabilmesi için kişinin mecburi hizmet taahhüdünde bulunduğu
kurumun onayının alınması gerekmektedir138.
657 sayılı DMK’nın yukarıda belirtilen hükmünün atıf yaptığı kurumlar
arasında kamu iktisadi teşebbüslerinin yer aldığı fıkra, mecburi hizmet
yükümlülüğünün devredilebileceği kurumlar sayılırken kapsam dışı bırakılmıştır.
Danıştay, geçmiş yıllarda devlet hesabına okumuş bir kişinin devletin sermaye koyup
kâr amacı güden bir kuruluşta mecburi hizmetini yerine getirmesinin o teşekküllere
sanki devletin yeni bir yardımı şeklinde anlaşılabileceğini belirterek bu teşebbüslere
mecburi hizmet yükümlülüğü devrinin mümkün olamayacağına karar vermiştir139.
Danıştay’ın bu gerekçeleri ve verdiği kararlar nedeniyledir ki 217 sayılı KHK’da
mecburi hizmet yükümlülüğünün devredilebileceği idareler arasında kamu iktisadi
teşebbüsleri sayılmamıştır.
137 D8D, E: 960/6625, K: 960/2446, KT: 15.11.1960, Akkural/Ziylan, Danıştay Sekizinci Daire
Kararları (1960-1963), s. 240. 138 D5D, E: 48/3425, K: 49/2109, KT: 13.07.1949, DKD, Ekim 1949-Eylül 1950, sy. 46-49, s. 325;
D3D, E: 1970/416, K: 1970/444, KT: 11.12.1970, DD, 1970, sy. 3, s. 124; D3D, E: 1974/539, K: 1974/572, KT: 27.11.1974, DD, 1975, sy. 18-19, s. 246.
139 D3D, E: 1968/22, K: 1968/251, KT: 11.05.1968, DKD, 1969, sy. 123-126, s. 28; D3D, E: 1975/477, K: 1975/499, KT: 16.10.1975, DD, 1976, sy. 22-23, s. 102. Aynı karar için ayrıca bkz. Danıştay İstişari Düşünceler, Cumhuriyet Dönemi (1929-1980), Birinci Kitap, C. I, 1982, s. 517; DGK, E: 1968/210, K: 1968/210, KT: 11.07.1968, DKD, 1969, sy. 123-126, s. 31.
108
160 sayılı Kanun yürürlükte iken üniversiteler mecburi hizmet
yükümlülüğünün devredilebileceği kurumlar arasında açıkça sayılmadığından dolayı
bu kurumlara mecburi hizmet yükümlülüğü devredilemeyeceği belirtilmekteydi.
Örneğin, Milli Eğitim Bakanlığı’na karşı mecburi hizmet yükümlüsü olan kişinin bu
yükümlülüğü bir üniversiteye devredilememekteydi140. Bugün mecburi hizmetin
devredilebileceği kurumların sayıldığı 217 sayılı KHK’de katma bütçeli yani özel
bütçeli idareler de sayıldığından ve üniversiteler de özel bütçeli idarelerden
olduğundan üniversiteler artık mecburi hizmetin devredilebileceği kurumlar arasında
yer almaktadır.
Yurtdışına 1416 sayılı Kanun uyarınca gönderilip mecburi hizmet yükümlüsü
olan kişilerin bu yükümlülüğü Milli Eğitim Bakanlığı tarafından üniversitelere
devredildiğinde, kişinin göreve atanması veya görev yerinin değiştirilmesi gibi
işlemler devir tarihinden itibaren YÖK Başkanlığı’nın yetkisindedir141. YÖK, bu tür
tasarrufları 2547 sayılı Kanunun 7. maddesinde yer alan ve görevlerinin sayıldığı
maddeye dayanarak yapmaktadır.
YÖK’ün mecburi hizmet yükümlülüğünün devri konusunda sahip olduğu
yetkiyi kullanması esnasında devir taleplerini reddettiğinde zaman zaman
uyuşmazlıklar da ortaya çıkmıştır. Nitekim bir kararında Danıştay142, 2547 sayılı
Kanunun 7., 33. ve 35. maddelerini göz önünde bulundurup yükseköğretim
amaçlarına uygun olarak üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkin bir biçimde
kullanılmasının sağlanması için yeni kurulmuş ve gelişmekte olan üniversitelerin
akademik personel ihtiyacının göz önünde tutulması gerektiğini ifade ederek,
YÖK’ün mecburi hizmetin devri isteminin reddine dair kararını hukuka uygun
bulmuştur. Ayrıca Danıştay kararında, öğretim elemanı yetiştirmek amacıyla yeni
kurulan üniversitelerin, öğrenim yapması amacıyla yurtdışına gönderdiği ve yurda
döndükten sonra kendi üniversitesine karşı mecburi hizmetle yükümlü bulunan
kişilerin, mecburi hizmetlerinin bir başka üniversiteye devredilmemesinin hukuka
140 D5D, E: 1980/7338, K: 1984/4578, KT: 20.12.1984, DBB. 141 D5D, E: 1988/2705, K: 1991/797, KT: 30.04.1991, DD, 1992, sy. 82-83, s. 430. 142 D8D, E: 1996/5393, K: 1999/2825, KT: 06.05.1999, DD, 2000, sy. 102, s. 540.
109
uygun olduğunu belirtmiştir143. Danıştay aynı zamanda, YÖK’ün onay vermediği
durumlarda, öğretim elemanlarının, kadrolarının bulunduğu üniversitede mecburi
hizmet yükümlülüklerini yerine getirmeden, kadrolarının bulunduğu üniversiteyi,
kadrosunun bir başka üniversiteye nakli (mecburi hizmetinin devrine onay vermesi)
konusunda yargı yoluyla zorlayamayacağına karar vermiştir144. Söz konusu mecburi
hizmet yükümlüsü kişinin hizmetine ihtiyaç duyulup duyulmadığı yönündeki kararın
ise mensubu olduğu Anabilim Dalı başkanlığı tarafından verilme zorunluluğu
olmadığına, bu kararın Üniversite Yönetim Kurulu tarafından da verilebileceğine
karar vermiştir145.
Kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse; üniversiteler, mevzuatın
kendilerine verdiği yetki üzerine ihtiyaçlarını gözeterek yurtdışına veya yurtiçinde
bir diğer üniversiteye, lisansüstü öğrenim görmesi için yetiştirilmek üzere öğretim
elemanı göndermektedir. Kişilere mecburi hizmet karşılığı öğrenim görme imkanı
sağlanması, o alanda yetişmiş elemana duyulan ihtiyaçtan kaynaklandığı için eğer bir
alanda kişi yetiştirilmiş olsa bile idare, o kişinin hizmetine ihtiyaç duymuyorsa kişiyi
herhangi bir göreve atama mecburiyetinde olmamalıdır. İdare, mecburi hizmet
yükümlüsü kişiyi, 657 sayılı DMK’nın 225. maddesinde yer alan 3 ay içinde göreve
başlatmalıdır. İdare bunu yapmadığı takdirde kişilerin mecburi hizmet
yükümlülükleri kalkacaktır. Üniversitelerin kendilerine karşı mecburi hizmetle
yükümlü bulunan kişilerin hizmetine ihtiyaç duydukları zaman, bir başka kuruma,
kendi elemanlarının mecburi hizmetinin devrine onay vermemesi anlaşılabilir.
Nitekim Danıştay da, bu konuya ilişkin verdiği son kararlarında, öğrenci
okutulmasındaki amacın, bu olanağı sağlayan kuruma eleman yetiştirmek olduğuna
dikkat çekerek, mecburi hizmet yükümlüsü kişilerin mecburi hizmetinin bir başka
kuruma devredilmemesinin hukuka uygun olacağını belirtmiştir. Fakat, yetişen bir
143 Aynı yönde bkz. D8D, E: 1998/5104, K: 2000/6006, KT: 04.10.2000, DD, 2003, sy. 105, s. 435;
D8D, E: 1999/5093, K: 2001/602, KT: 19.02.2001, DBB; 1416 sayılı Kanundan kaynaklanan mecburi hizmet yükümlülüğünün diğer bir kuruma devredilmesinin hukuka uygun olduğunu belirttiği bir diğer Danıştay kararı için bkz. D5D, E: 1973/11803, K: 1975/1213, KT: 06.03.1975, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 72.
144 D8D, E: 2002/3352, K: 2003/427, KT: 29.01.2003, DKD, y. 1, 2003, sy. 2, s. 295; Aynı yönde daha eski tarihli bir karar için bkz. D5D, E: 1973/412, K: 1974/771, KT: 06.03.1974, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 72.
145 D8D, E: 2002/4504, K: 2003/2138, KT: 12.05.2003, DBB.
110
öğretim elemanını, örneğin yardımcı doçent olabilecek birini, bu türdeki kadroya
atama imkanı mevcutken, sırf mecburi hizmet yükümlülüğünü devretmemek için
kişiyi halen araştırma görevlisi kadrosunda tutup yardımcı doçent olarak atamamak,
aslında o kişinin yardımcı doçent olarak hizmetine ihtiyaç duyulmadığını göstermiş
olacaktır. Bu durumda da kişinin bir başka üniversitede o imkanı elde etmesinin
engellenmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Sonuçta mecburi hizmet, Danıştay’ın bu
konuya ilişkin ilk yaklaşımında belirttiği gibi tek tek kurumlara karşı değil, devlete
karşı olan bir yükümlülüktür. Bu yüzden bu durumdaki kişilerin mecburi
hizmetlerinin devrine ve kadrolarının bir başka kuruma nakline onay verilmesi daha
isabetlidir. Mecburi hizmetin devri konusunda genellikle tartışmalar ‘kişinin
hizmetine ihtiyaç duyulup duyulmadığı’ konusunda ortaya çıktığı için de mecburi
hizmetinin devri istenen kişiler hakkında değerlendirme yapılırken, örneğin mevcut
öğrenci sayısı ve öğretim elemanı sayısı, öğretim elemanı sayısının öğrencilerin
ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığı gibi veriler göz önünde bulundurularak karar
alınması sağlıklı bir yol olacaktır.
C. Mecburi Hizmet Yükümlülüğün İhlali Halinde Tazminata Faiz ve
Cezai Şart Uygulanması Sorunu
Mecburi hizmet yükümlülüğü ihlal edildiğinde, yükümlü kişilerin oluşan
tazminat borçlarına faiz ve buna ilişkin cezai şart uygulanması konusu da yargı
kararlarında sık rastlanan sorunlardan biridir.
Öncelikle faizden söz edecek olursak; mecburi hizmet yükümlülüğünün ihlal
edildiği durumlarda oluşan tazminat borcuna, faizin uygulanma şekline ilişkin
uyuşmazlıklar ortaya çıkmış ve yargı organlarının kararları arasında farklı içtihatlar
mevcut olmuştur. Bu farklı içtihatlardan dolayı da, faizle ilgili olarak YİBGK146;
mecburi hizmet yükümlülüğü ihlal edildiğinde oluşan tazminata uygulanacak faizin,
eğer kanunda ve idare ile kişi arasındaki yüklenme senedinde açıkça masrafların
“sarf tarihinden” itibaren başlatılacağına dair hüküm yoksa, bu faizin, mecburi
hizmet taahhüdünün ihlal edildiği tarihten itibaren uygulanması gerektiğini
146 YİBGK, E. 1954/12, K: 1957/21, KT: 05.06.1957, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
111
belirtmiştir147. Faiz, kişiye yapılan masrafların sarf tarihinden itibaren uygulanacak
olursa, bu durumda eğer kişi bir süre mecburi hizmetini yapmış ve sonradan terk
etmişse, hizmet ettiği yani mecburi hizmet yükümlülüğünü ihlal etmemiş olduğu bu
süreler için de haksız bir şekilde faiz uygulanmış olur diyerek, YİBGK, faizin, ihlal
tarihinden itibaren uygulanacağına karar vermiştir. Daha sonraki kararlarında da
Yargıtay148, yine YİBGK’nin bu kararına dayanarak; “yüklenme senedinde aksi
kararlaştırılmadığı durumlarda”, mecburi hizmet yükümlüsü kişinin başlamış olduğu
görevinden ayrılma tarihinden itibaren faizin yürütülmesi gerektiğini belirtmiştir149.
Zira bir örnekte, yüklenme senedinde; sadece okuldan çıkarılma halinde kişiye
yapılan masrafların sarf tarihinden itibaren faizi ile beraber tahsil edilmesi
öngörülmüştür. Fakat olaydaki gibi kişinin mecburi hizmetini yerine getirmeye
başlayıp, bunu tamamlamadan görevinden ayrılması durumunda sarf tarihinden
itibaren faiz yürütüleceği gibi bir hüküm öngörülmemiştir. Bundan dolayı, kişinin
görevden ayrılma tarihi, mecburi hizmet yükümlülüğünü ihlal ettiği tarih olduğundan
bu tarihten itibaren faizin uygulanması gerekir diye karar verilmektedir. Bunun
yanında, yüklenme senedinde, yapılan masrafların sarf tarihinden itibaren faize esas
tutulacağının belirtildiği uyuşmazlıklarda da Yargıtay, masrafların sarf tarihinden
dava tarihine kadar işlemiş faizinin hesaplanıp kişinin yerine getirmiş olduğu
147 Bu yönde Yargıtay, bazı kararlarında, yüklenme senedinde faizin, sarf tarihinden itibaren
işletileceğine dair hüküm olmasına rağmen, yerel mahkemenin, faizi, sarf tarihinden değil de yükümlünün ordudan ilişiğinin kesildiği tarihten itibaren işletilmesine dair kararını bozma sebebi saymıştır. Y18HD, E: 2005/7004, K: 2005/9146, KT: 18.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y18HD, E:2007/1346, K: 2007/3276, KT: 10.04.2007, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
148 Y15HD, E: 1994/2339, K: 1994/3897, KT: 14.06.1994, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y15HD, E: 1995/6350, K: 1996/1312, KT: 12.03.1996, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y18HD, E: 2005/8978, K: 205/10584, KT: 29.11.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
149 Yargıtay başka kararlarında, yine YİBGK’nin yukarıdaki 1954/12 esas sayılı kararına dayanarak ordu personeli açısından da 10.08.1967 tarih ve 12670 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış olan 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 112. maddesinde faizin başlangıcı konusunda açık bir hükme yer verilmediğinden dolayı, bu maddeye göre taahhüdün ihlali durumunda yüklenme senedinde aksi yoksa, faizin, personelin ordu hizmetinden ilişiğinin kesildiği tarihten itibaren hesaplanması gerektiğini belirtmiştir. Y18HD, E: 2005/4806, K: 2005/5720, KT: 31.05.2005, YKD, C. 32, Mayıs 2006, sy. 5, s. 785; Y18HD, E: 2005/6656, K: 2005/7969, KT: 19.09.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
112
mecburi hizmet süresine tekabül eden kısmının dikkate alınması suretiyle bir
hesaplama yapılması gerektiğine karar vermektedir150.
Mecburi hizmet yükümlülükleri mevzuatta düzenlenirken, genellikle, ihlal
halinde uygulanacak parasal yaptırım da cezai şart olarak kanunda yer almaktadır.
Örneğin 657 sayılı Kanunun 225. maddesinin b ve c bentlerinde mecburi hizmet
yükümlülüğünün iki farklı şekilde ihlal edilmesi hali düzenlenmiştir. Maddenin b
bendine göre bir ihlal oluştuğunda kişiler, kendisine kurumu tarafından yapılmış olan
tüm giderleri %50 fazlasıyla ödemek zorundadır. Maddenin c beninde göre bir ihlal
oluştuğunda ise kişiler, mecburi hizmet yükümlülüklerinin eksik kalan kısmı ile
orantılı tutarın %50 fazlasını ödemek zorundadırlar. Yargıtay’a göre, bu şekilde
kanunla belirlenmiş cezai şartlar hakim tarafından fahiş görülerek
indirilemeyecektir151.
Mecburi hizmet yükümlülüğünün ihlali durumunda kişi ile idare arasında
imzalanmış olan yüklenme senedinde de cezai şart öngörülmüş olabilir. Yargıtay bir
kararında152; cezai şartın mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun153 161. maddesi154
uyarınca hakim tarafından indirilebileceğini155, bu indirme sırasında mahkemenin;
‘(…) tarafların sözleşme ile elde etmeyi amaç tuttukları yararlar, ilgilinin zorunlu
150 Y18HD, E: 2005/3849, K: 2005/5675, KT: 31.05.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com;
Y18HD, E: 2006/5432, K: 2006/7593, KT: 10.10.2006, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 151 Y15HD, E: 1998/944, K: 1998/1354, KT: 02.04.1998, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 152 Y4HD, E: 1970/1601, K: 1970/3173, KT: 14.04.1970, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 153 RG. 08.05.1926, sy. 366. 154 “II - Cezanın butlanı ve tenkisi:
Madde-161: Akitler, cezanın miktarını tayinde serbesttirler. Ceza, kanuna veya ahlaka (adaba) muğayir bir borcu teyit için şart edilmiş veya hilafına mukavele olmadığı halde borcun ifası borçlunun mesuliyetini icap etmeyen bir hal sebebiyle gayri mümkün olmuş ise, şart olunan cezanın tediyesi talep edilemez. Hakim, fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükelleftir.”. Bu hüküm 04.02.2012 tarih ve 27836 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 182. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
“II. Cezanın miktarı, geçersizliği ve indirilmesi MADDE-182: Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler. Asıl borç herhangi bir sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hâle gelmişse, cezanın ifası istenemez. Ceza koşulunun geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple sonradan imkânsız hâle gelmesi, asıl borcun geçerliliğini etkilemez. Hakim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.”.
155 Aynı yönde bkz. YHGK, E: 1977/15-958, K: 1979/1277, KT: 05.10.1979, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
113
hizmet yapmaması durumuna göre daha az tazminatla yükümlü olma düşüncesi ve bu
düşüncenin dayanağı kötü niyet ve nihayet idarenin yerine sağlayacağı meslek adamı
için katlanmak zorunda kalacağı giderler bakımından fiat artışlarına maruz kalması
(…)’ gibi hususları göz önünde bulundurması gerektiğini belirtmiş ve karara konu
olayda yapılan yüzde 80’lik indirimin yüksek olduğunu belirtip, yukarıda sayılan
ilkeleri göz önünde tutmadığından dolayı mahkemenin verdiği kararı bozmuştur.
Yani Yargıtay, hakimin, fahiş gördüğü cezai şartlarda indirime gidebileceğini
kabul etmiş ve bu yönde kararlar vermiştir156. Bu indirim yapılmayarak, cezai şartı
tamamen ortadan kaldıracak şekilde karar verilmesinin157 veya bu cezai şartın
tamamının ödenmesi gerektiğine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu
belirtmiştir.
Aynı kararlarında Yargıtay, borçlu, asıl borcunu ödeyip cezai şartı ve asıl
borcun faizini ödemediğinden dolayı, alacaklı idarenin, asıl borcunu isteyip
isteyemeyeceği konusunda da 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 113. maddesinin 2.
fıkrası gereği158 idarenin, asıl alacağını tahsil ederken, faiz talep hakkını saklı tutmuş
olmasının gerektiğini belirtmiştir.
D. Mecburi Hizmet Yükümlüsünün Tekrar Kamu Görevine Dönme
Sorunu
Mecburi hizmet yükümlüsü kişiler, mecburi hizmet yükümlülüğünü ihlal
ettikleri zaman haklarında mevzuatla öngörülen yaptırımlar uygulanmaktadır.
Yükümlülük ihlalinden sonra kişiler için yapılmış masraflar var ise o masrafların
tahsili aşamasına geçilmektedir. Bazen, mecburi hizmet yükümlüsü kişiler,
156 Y15HD, E: 2004/3978, K: 2005/1888, KT: 30.03.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com;
Y15HD, E: 2004/5094, K: 2005/3100, KT: 18.05.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 157 Y18HD, E: 2005/6216, K: 2005/8899, KT: 11.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 158 “(A) Borçların Ferilerinin Sukutu
Madde-113/2 – Evvelce işleyen faizleri talep hakkının mahfuz bulunduğu beyan edilmiş veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz.”. Bu hüküm 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 131. maddesinin 2. fıkrasında şu şekilde düzenlenmiştir:
“A. Asıl borca bağlı hak ve borçların sona ermesi Madde-131/2: İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir.”.
114
yükümlülüklerini ihlal ettikten ve haklarında, söz konusu masrafların tahsili için icra
takibi başladıktan sonra, mecburi hizmet yükümlüsü oldukları kuruma başvurarak
tekrar kamu görevine/hizmetine dönüp mecburi hizmetlerini, tazminatı ödemek
suretiyle değil de çalışmak suretiyle yerine getirmek istediklerini ifade etmektedirler.
Danıştay’ın konuya yaklaşımı eskiden beri istikrarlı bir şekilde devam
etmektedir. Örneğin, Danıştay159; “Davacının mecburi hizmetten imtinaı üzerine
keyfiyet alakalı mahkemenin hükmiyle tazminata inkilap etmiş olduğuna göre
hukuken intaç edilmiş olan bir durumun hükümsüz addiyle yeniden mecburi hizmete
tabi tutulması bahis konusu olamayacağından (…)” gerekçesiyle, mecburi hizmet
yükümlüsü kişinin hizmetinin, görevi bırakması nedeniyle mahkeme kararıyla
kesinleşmiş tazminata dönüştürüldüğünü ve eğer bu tazminat, tekrar hizmete
çevrilirse sanki mahkeme kararı hükümsüz hale gelir gibi bir durumun oluşacağını
belirterek tazminat yükümlülüğünün tekrar hizmete çevrilmesinin mümkün
olmayacağını belirtmiştir160. Görüldüğü gibi Danıştay¸ uyuşmazlık mahkemeye
taşınıp tazminat mahkeme kararıyla kesinleştikten sonraki hizmete dönme talebini
kabul etmemektedir. Yükümlü olunan mecburi hizmet yerine getirilmediğinden
tazminat borcunun kesinleşmesinin bir sonucu olarak da yükümlü kişi, ayrılmış
olduğu kurumda, tekrar görev yapmaya başlamış olsa bile tazminat borcunun
kaldırılıp hâlihazırda yaptığı görevin mecburi hizmetinden sayılmasını
isteyemeyecektir161.
Peki, mecburi hizmetini yarıda bırakan veya hiç başlamayan bir kişinin
tazminat borcu mahkeme kararıyla kesinleşmeden önce bu kişi tekrar göreve dönme
talebinde bulunursa ne olacaktır? Bu konudaki bir uyuşmazlıkta, hastanede asistan
iken ihtisas için İngiltere’ye gönderilen ve mezuniyetinden sonra geri dönmeyip
görevine başlamadığı için istifa etmiş sayılan doktor hakkında dönemin Sağlık
Bakanlığı tarafından mülga 4489 sayılı Yabancı Memleketlere Gönderilecek
159 D5D, E: 47/1342, K: 48/1667, KT: 24.11.1948, DKD, Ekim 1949-Eylül 1950, sy. 46-49, s. 158. 160 Aynı yönde bkz. D5D, E: 48/2261, K: 49/2396, KT: 26.09.1949, DKD, Ekim 1949- Eylül 1950,
sy. 46-49, s. 327; D5D, E: 49/789, K: 50/1194, KT: 27.04.1950, DKD, Ekim 1950-Eylül 1951, sy. 50-53, s. 492; D5D, E: 1973/5695, K: 1974/770, KT: 06.03.1974, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s.71.
161 D5D, E: 1972/3828, K: 1976/4746, KT: 11.10.1976, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 75.
115
Memurlar Hakkında Kanunun162 6. maddesi163 hükmünün uygulanmasına karar
verilmiştir. Fakat daha sonra kişi mecburi hizmetini yapmak üzere Bakanlığa
başvurmuştur. Bakanlık da Danıştay’ın 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu
İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin
KHK164 ile ilga edilmiş olan 4353 sayılı Kanunun sulh yolu ile ilgili ‘Davaya veya
icraya intikal etmemiş olan ihtilafların sulh yoluyla halli’ başlıklı 31. maddesine
uygun olduğunu belirten istişari görüşü165 uyarınca; “asıl olanın mecburi hizmet ifa
etmek olduğu, boş kadronun mevcut olduğu ve bu sınıf bir memura da ihtiyaç
olduğu” gerekçeleriyle kişiden yeniden yüklenme senedi almış ve uyuşmazlığı sulh
yolu ile çözmüştür.
Aynı şekilde, bir başka olayda, mecburi hizmetini yerine getirmediğinden
hakkında tahakkuk ettirilen tazminat için kendisine dava açılan fakat mahkemece
tazminat borcu konusunda karar verilmeyen kişinin yeniden göreve dönme talebi;
Danıştay’ın mülga 4353 sayılı Kanunun ‘davaya veya icraya intikal etmiş olan
ihtilafların sulh yoluyla halli’ başlıklı 30. maddesine uygun olduğu yönündeki istişari
görüşü166 uyarınca Tarım Bakanlığı’nca yine yukarıda Sağlık Bakanlığı’nın belirttiği
gerekçelere dayanılarak uygun görülmüştür.
Esas olarak Danıştay, tekrar göreve dönme talebinin uygunluğunu
değerlendirirken, uyuşmazlık konusu tazminatın mahkeme kararı ile kesinleştiği
durumlarda göreve dönmenin uygun olmayacağına167; fakat uyuşmazlık mahkemeye
162 RG. 20.09.1943, sy. 5512. 163 Madde 6: “(…) vaktinde işlerinin başına dönmemelerinden dolayı istifa etmiş sayılanlarla izinli
bulundukları müddet içinde ceza yoliyle memurluktan çıkarılanlardan: a) Aylık almış olanlar izin müddetleri içinde maaş, ücret, yol masrafı, bilim ve ihtisas arttırma masrafı olarak aldıkları para tutarının iki katını ödemeğe mecburdurlar (…)”.
164 RG. 02.11.2011, sy. 28103. 165 D3D, E: 1961/84, K: 1961/76, KT: 17.10.1961, DKD, 1963, sy. 85-86, s. 10; Aynı yönde bkz.
D3D, E: 1962/67, K: 1962/70, KT: 31.05.1962, DKD, 1963, sy. 87-88, s. 56; D3D, E: 1974/30, K: 1974/60, KT: 01.02.1974 (Yayınlanmamış Karar).
166 D3D, E: 48, K: 55, KT: 26.04.1962, DKD, 1963, sy. 87-88, s. 40; Aynı yönde bkz. D5D, E: 1970/4887, K: 1973/3333, KT: 22.05.1973, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 72; D3D, E: 49, K: 56, KT: 26.04.1962, DKD, 1963, sy. 87-88, s. 41; D3D, E: 51, K: 58, KT: 26.04.1962, DKD, 1963, sy. 87-88, s. 44; D3D, E: 1962/68, K: 1962/74, KT: 31.05.1962, DKD, 1963, sy. 87-88, s. 58.
167 Danıştay, aksi yöndeki bir kararında ise; ‘(…) mecburi hizmetten amacın idare tarafından öğrenimi yaptırılan bir kişinin, mevzuatta belirtilen süre kadar o idare emrinde verilecek görevi yapmak olduğu(…)’nu belirterek mecburi hizmet yükümlülüğü mahkeme kararıyla tazminata
116
intikal etmiş olsun veya olmasın, eğer tazminat, mahkeme kararı ile
kesinleşmemişse, bunun sulh yolu ile çözülebileceğini ve bu durumlarda göreve
dönmenin uygun olacağına karar vermektedir. Danıştay, genel olarak kararlarında,
göreve dönmeyi uygun görürken de; ‘bu kişinin hizmetine ihtiyaç duyulması, uygun
kadronun bulunması, ilgiliden hizmetini tamamlamadığı takdirde öngörülen
tazminatı faiziyle birlikte ödeyeceğine dair eski yüklenme senedine uygun müteselsil
kefilli yeni bir yüklenme senedi alınması, göreve atanmasında mecburi hizmet
yükümlüsü kişilere uygulanan usul dairesinde işlem yapılması gerektiği’ gibi
unsurların de göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtmektedir.
Şimdiye kadar, kişilerin yetişmelerinden sonra, yani eğitimlerini bitirdikten
sonra mecburi hizmet yükümlülüklerini ihlal etmeleri ve daha sonra göreve dönme
taleplerinde karşılaşılan hukuki sorunlardan bahsettik. Peki, kişi daha eğitim
görürken, eğitimini zamanında bitirememiş ve taahhüdünü ihlal etmesinden dolayı da
tazminat borcu doğduktan sonra, tekrar görev talebinde bulunursa ne olacaktır?
Mecburi hizmette amacın, tazminat değil hizmet gördürmek olduğu düşüncesi ileri
sürülebilecek midir?
Danıştay, bu konuya, önceki kararlarından farklı yaklaşmakta, yetişmiş bir
elemanın mecburi hizmet yükümlülüğü ihlal ettikten sonra göreve dönmesi ile
herhangi bir şekilde eğitimini tamamlayamamış ve dolayısıyla yetişmişlik şartını
sağlamayan kişilerin daha sonra tazminat yükümlülüklerinin hizmete dönüştürülmesi
talebinin aynı değerlendirmeye tabi tutulamayacağını ifade etmektedir. Örneğin,
Danıştay, 1416 sayılı Kanuna göre yurtdışına gönderilmiş fakat başarısız olarak
ülkeye geri dönmüş kişinin artık yetişmiş bir eleman olarak değerlendirilmeyeceğine
ve kişinin doğan tazminat yükümlülüğünün, hizmete dönüştürülemeyeceğine karar
vermiştir168. Danıştay, öncelikle mecburi hizmet müessesesinin amacının, devletin
ihtiyaç duyduğu personeli, onu çalıştıracağı hizmette belirli bir uzmanlık ve eğitim
seviyesine göre yetiştirmek olduğunu belirtmiştir. Verilen örnekte ise daha eğitim
dönüşmüş olan bir hemşirenin hastanede çalışmış olduğu sürelerin mecburi hizmet yükümlülüğünden sayılması gerektiğini belirtmiştir. Bkz. D5D, E: 1973/11601, K: 1975/1202, KT: 06.03.1975, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 73.
168 D3D, E:1966/99, K: 1966/100, KT: 18.03.1966, DKD, 1966, sy. 100-101-102, s. 48. Karar, DGK’ca da onanmıştır. Bkz. DGK, E: 1966/109, K: 1966/119, KT: 28.03.1966, DKD, 1966, sy. 100-101-102, s. 52.
117
görülürken taahhüt ihlal edilmiştir ve istenen eğitimin sonuna başarısızlık sebebiyle
gelinememiştir. Yani idarenin, söz konusu kişiyi hizmette kullanacağı şekilde bir
yetişme durumu olmamıştır. Burada, yukarıda verdiğimiz örneklerden farklı olarak
mecburi hizmet yapabilecek seviyeye gelmesine rağmen bir hizmetten kaçınma
durumu yoktur. Zira daha eğitim bitirilemeden başarısız olunmuştur. Yani idarenin,
kişiyi yurtdışına göndermedeki amacı da gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla, Danıştay,
yetiştirilmek için yurtdışına gönderilen ama bunu başaramadan yurda dönen kişinin,
idarenin öngördüğü hizmeti yerine getirebileceğinin de düşünülemeyeceğini ifade
etmiştir.
Burada bu şekilde Danıştay karar vermişken, eğitimini belli bir seviyeye
kadar sürdürüp, sonra yarıda bırakmış olan kişilerin ise “geldikleri seviyeye uygun
bir göreve atanmaları” koşulu ile tazminat yükümlülüklerinin hizmete
dönüştürülebileceğini belirtmiştir. Yani örneğin, yurtdışına yüksek lisans ve doktora
yapmak için gönderilen fakat sadece yüksek lisans derecesi alarak ülkeye dönenlerin
tazminat yükümlülükleri, seviyeleri göz önünde bulundurularak hizmete
dönüştürülebilecektir. Aynı şekilde örneğin, doktorayı yarıda bırakıp yükümlülüğünü
ihlal eden fakat daha sonra kendi imkanları ile doktorasını tamamlayanların;
hizmetlerine ihtiyaç duyulursa, tazminat yükümlülükleri, hizmete
dönüştürülebilecektir169. Fakat mecburi hizmet ifa etmek istemeyip oluşan tazminat
borcunu idareye ödemiş olan kişinin, daha sonra verdiği miktarın tazmini ve mecburi
hizmet yükümlülüğünü bir görevde/hizmette bulunma şeklinde yapma imkanı
olmayacaktır170.
Görüldüğü üzere Danıştay kararlarında; tazminata dönüşen mecburi hizmet
yükümlülüğünün tekrar bir hizmette yerine getirilebilmesi için söz konusu tazminatın
mahkeme kararı ile kesinleşip kesinleşmediği ölçütü esas alınmaktadır. Yargıtay
kararları ise bu konuda Danıştay kararlarından farklılık arzetmektedir. YİBGK,
mahkeme kararı olup olmamasını veya idarenin kişi hakkında takibata başlamış olup
olmamasını dikkate almaksızın söz konusu tazminatın kesinleşme aşamalarına hiç
değinmeden, eğer idare, kişinin tazminat borcunun mecburi hizmete 169 D3D, E: 1978/1277, K: 1979/70, KT: 06.02.1979, DD, 1981, sy. 36-37, s. 117. 170 D5D, E: 1977/11564, K: 1979/3861, KT: 19.11.1979, Danıştay 5. Daire Kararları Birinci
Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 70.
118
dönüştürülmesini kabul edip alacağından vazgeçmiş ve kişiyi bir göreve başlatmışsa,
bu çalışmanın mecburi hizmetten sayılacağını kabul etmektedir171. Bu kararında
YİBGK, 5401 sayılı Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkında
Kanunun 6742 sayılı Kanunla172 değişik 3. maddesini173 örnek göstermiş ve bu
maddenin 2. fıkrasında da belirtildiği üzere; mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine
getirmeyerek tazminat yükümlüsü haline gelen fakat sonradan tekrar orduya dahil
olanlardan tazminat alınmamasının sağlanmasının amaçlandığına dikkat çekmiştir.
Kanun hükmü olmasa bile tazminatların yine de kişilere ödettirileceği
düşünüldüğünden dolayı kanun hükmüyle bu duruma engel olmak için özellikle
kanun maddesinde, sonradan tekrar göreve başlayanlardan tazminat alınmayacağı
belirtilmiştir. Fakat Yargıtay’a göre, idare kişiyi göreve başlatırken, çalışmalarının
tazminat yükümlülüğüne etki etmeyeceğini açıkça belirtmişse bu durumda kişinin
tazminat yükümlülüğü mecburi hizmet yükümlülüğüne dönüştürülemez174. İdare ile
kişi arasında yükümlülük ihlalinden sonra yeni bir yüklenme senedi alınıp bir göreve
başlatma durumunda ise yeni bir hukuki durum ortaya çıktığından kişinin bu şekilde
çalışmasının mümkün olabileceğini belirtmiştir175.
Değerlendirme yapmak gerekirse kanaatimizce; mecburi hizmet yükümlülüğü
ihlalinden sonra göreve dönme talebi açısından önemli olan, salt tazminat borcunun
mahkeme kararı ile kesinleşip kesinleşmediği veya kişilerin öğrenimlerini bitirerek
yetişmiş eleman haline gelip gelmediği değil idarenin söz konusu mecburi hizmet
yükümlülerinin hizmetlerine ihtiyacının olup olmadığıdır. Danıştay’ın bu konuda
vermiş olduğu kararlar genel olarak isabetli olsa da öğrenimini tamamlayamadıkları
için yetişmiş elaman haline gelmeyenlerin, mahkeme kararıyla kesinleşmiş tazminat
yükümlülüklerinin hizmete dönüştürülemeyeceğine dair yaklaşımı isabetli değildir.
171 YİBGK, E: 1953/7, K: 1957/4, KT: 10.04.1957, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 172 RG. 29.06.1956, sy. 9345. 173 Madde 3 – (Değişik 29/6/1956 - 6742/1 md.)
Sağlık sebepleri dışında okullarla yüksek öğrenim kurumlarından çıkarılan öğrencilere, personel ve amortisman giderleri hariç, Devlet tarafından yapılan bilümum masraflar faizi ile birlikte mukavelesi gereğince ödettirilir. Ancak,bu öğrencilerden bilahara muvazzaf subay, askeri memur ve astsubay olarak orduya dahil olanlara Devletçe yapılan masraflar ödettirilmez.
174 Y15HD, E: 1979/1397, K: 1979/1522, KT: 14.06.1979, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 175 Y15HD, E: 1979/1720, K: 1979/1814, KT: 20.09.1979, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
119
Zira, sonradan öğrenimlerini kendi imkanları ile tamamlasalar da mecburi hizmet
yükümlülüklerini ihlal etmiş kişilerin veya yetişmiş eleman haline gelmeden
başarısız olanların yapmayı talep ettiği hizmetlerine idarenin ihtiyacı kalmamış
olabilir. Örneğin, yetiştirilmekte olan kişi, öğrenimini yarıda bırakarak mecburi
hizmet yükümlülüğünü ihlal etmiş, sonradan kendi imkanlarıyla tamamlamış olsa da
o arada idare, ihtiyaç duyduğu kadroya yeni kişiler atamış olabilir. Dolayısıyla,
sonradan kendi imkanlarıyla öğrenimini tamamlayıp yetişmiş eleman olması, kişinin
idareye başvurduğunda tazminat yükümlülüğünün hizmete her zaman çevrilebileceği
anlamına gelmez. Tam aksine idare, örneğin, eleman ihtiyacı ve uygun görev
bulunması halinde, ihtiyaç duyuyorsa, öğrenimini yarıda bırakmış kişilerin de
tazminat yükümlülüklerini hizmete çevirmek isteyebilir ve bunu da yapabilmelidir.
Ayrıca, idare tazminat yükümlüsü olan kişilerin, bu tazminatı ödeme güçleri ve
bunların ihtiyaç duyulan bir göreve atanmasının daha yararlı olup olmayacağı
şeklinde somut olayın özelliklerine göre de değerlendirme yapmalıdır. Dolayısıyla,
tekrar hizmet dönmenin, idarenin söz konusu hizmete duyduğu ihtiyaca göre
değerlendirilmesi ve buna göre bir karar verilmesi isabetli bir yol olacaktır.
E. Mecburi Hizmet Yükümlülüğünün İhlali Halinde Tazminatın
Tahsil Şekli Sorunu
Mecburi hizmet yükümlülüğünün ihlali halinde tazminatın tahsil şekli nasıl
olacaktır? İdareler tarafından mecburi hizmet yükümlülerinden alınacak tazminatın
tahsili için hazırlanan ödeme planları Sayıştay’a sunulduğundan bu konuda, Sayıştay
kararları bulunmaktadır. 657 sayılı Kanunun Ek-34. maddesinde; bu maddeye göre
mecburi hizmet yükümlülüğünü ihlal edip tazminat yükümlülüğü doğanların
borçlarının en fazla 5 yıla kadar taksitlendirilebileceği belirtilmiştir. Hükümden
hareketle örneğin, 2547 sayılı Kanunun 33. ve 39. maddelerine göre yurtdışında
görevlendirilen fakat oluşan mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeden istifa
eden araştırma görevlisi hakkında kadrosunun bulunduğu üniversite rektörlüğü,
oluşan tazminat borcunun 4 yıl boyunca aylık belli bir miktar olmak üzere 48 aylık
120
bir ödeme planı yapmış ve bunu yeni bir senetle teminat altına almıştır. Bu durum
Sayıştay’a sorulmuş, Sayıştay da bunu uygun bulmuştur176.
2547 sayılı Kanunun 33. maddesine dayanarak yurtdışına gönderilen kişinin
mecburi hizmet yükümlülüğünü ihlal etmesi sonucu mahkeme kararıyla kesinleşen
tazminat borcuna ilişkin bir diğer durumda Sayıştay, taksitli ödeme planlarının
yapıldığı durumlarda, üniversite alacağının sürüncemede kalmadan tahsil
edilebilmesi için ödeme süresinin 5 yılı aşmaması ve ödeme planının da ayrı bir
yüklenme senedine bağlanması gerektiğini belirtmiştir177. Bazen de üniversiteler,
yurtdışına giden ve orada kalmayı tercih ettiğinden dolayı Türkiye’deki görevinden
istifa eden araştırma görevlisinin, mecburi hizmet yükümlülüğünü ihlal ettiğinden
dolayı oluşan tazminat borcunun tümünü değil de peşin ödemeyi teklif ettiği miktarı
Sayıştay’a sormuş, Sayıştay kişinin ödeyeceğini beyan ettiği miktar, toplam
borcundan az olsa da ilgilinin yurtdışında bulunmasından dolayı tahsilin zor olması
ve kefillerden de borcun az bir kısmının tahsil edilebileceği gerekçeleriyle ödeme
teklifinin kabul edilmesinde sakınca görmemiştir178. Sayıştay, 2547 sayılı Kanunun
35. maddesine göre bir diğer üniversitede görevlendirilen araştırma görevlilerinin,
mecburi hizmet yükümlülüklerini ihlal etmeleri halinde oluşan tazminat borçlarının
ödenme şekli konusunda ise kanun, yönetmelik ve yüklenme senedi hükümlerinin
birlikte dikkate alınması gerektiğini179 ve yine hesaplanan borç miktarının 5 yılı
geçmeyecek şekilde taksitler halinde ödenmesinin de ancak ilgiliden bu konuda yeni
bir yüklenme senedi alınarak yapılabileceğini180 belirtmiştir. Mecburi hizmet yükümlülüklerini ihlal eden fakat daha sonra tekrar göreve
dönme talebinde bulunan araştırma görevlilerine ilişkin olarak Sayıştay, kişi aleyhine
açılmış olan davalardan ve icra takiplerinden vazgeçip kişileri tekrar göreve başlatan
üniversitelerin bu uygulamasını hukuka uygun bulmuş fakat kişiden, yükümlülüğünü
176 SGKK, K: 5101/1, KT: 23.09.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 177 SGKK, K: 5101/3, KT: 23.09.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Aynı yönde bkz.
SGKK, K: 5104/1, KT: 14.10.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; SGKK, E: 2107/5, KT: 02.12.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
178 SGKK, K: 2108/3, KT: 16.12.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 179 SGKK, K: 5108/6, KT: 16.12.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 180 SGKK, K: 5121/3, KT: 16.05.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
121
tekrar ihlal etme ihtimaline binaen önceki yüklenme senedine dayanılarak işlem
yapılacağını öngören yeni bir yüklenme senedi alınması gerektiğini belirtmiştir181.
Sayıştay’ın ödeme planıyla ilgili verdiği bu uygun bulma kararlarına konu
uyuşmazlıklarda, ödeme planlarındaki süre somut olaya göre değişebilmektedir.
Sayıştay, söz ettiğimiz kararlarında somut olayın özelliğine göre üst sınır olarak 5 yıl
koymaktadır. Bir uyuşmazlıkta 10 aylık bir ödeme planı da o olayın özelliği göz
önünde bulundurularak uygun bulunmuştur182.
Şunu da belirtmek gerekir ki mecburi hizmet yükümlülüğünü ihlal eden
kişilerin tazminat borcunun taksitlere bağlanmış olması, kişinin tazminat
yükümlülüğünü yerine getirdiği anlamına gelmediğinden borç tamamen
ödenmedikçe kişiye uygulanan yaptırımlar uygulanmaya devam edecektir183.
181 SGKK, K: 5114/2, KT: 21.02.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 182 SGKK, K: 5120/1, KT: 21.04.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 183 D3D, E: 52/80, K: 52/78, KT: 06.10.1952, DKD, 1951-1952, sy. 54-57, s.80.
122
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜ ÖNGÖREN YÜKLENME
SENETLERİ VE BU SENETLERDEN KAYNAKLANAN UYUŞMAZLIKLARDA GÖREVLİ YARGI YERİ
I. Genel Olarak
Ülkemizde yetiştirilme ve eğitilme karşılığı mecburi hizmet ile yükümlü
tutulmakta olan kişiler, mecburi hizmetle yükümlü olacağı kuruma, söz konusu
mecburi hizmet yükümlülüklerini yerine getirmedikleri zaman sorumlu olacakları
tazminat esaslarını belirleyen bir yüklenme senedi vermektedirler. 2547 sayılı
Kanunun 33. ve 35. maddelerine göre yurtiçinde veya yurtdışında lisansüstü öğrenim
için görevlendirilen araştırma görevlilerinden alınan yüklenme senetleri ile 5401
sayılı Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkında Kanunun 3. maddesi
ile 926 sayılı Kanunun 20. maddesine dayanılarak çıkartılan “Askeri Okullara Alınan
Öğrenciler ile Silahlı Kuvvetler Hesabına Fakülte ve Yüksek Okullarda Okuyan
Öğrenciler İçin Düzenlenmesine ve Bu Okullardan Çeşitli Sebeplerle Ayrılacak
Öğrencilere veya Kefillerine Ödettirilecek Tazminata Dair Yönetmelik” gereği askeri
öğrencilerden alınan yüklenme senetlerinin hukuki niteliği ve bu senetlerden
kaynaklanan uyuşmazlıkların hangi yargı yerinde görüleceğine dair yüksek yargı
organlarının kararlarına konu olan uyuşmazlıklar bulunmaktadır. Bu bölümde
yüklenme senetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların hangi yargı yerinde görülmesi
gerektiği ile ilgili olarak Danıştay, Yargıtay¸ Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve
bunlar arasındaki uyuşmazlıklarla ilgili olarak da verilmiş Uyuşmazlık Mahkemesi
kararlarını inceleyeceğiz.
II. Mecburi Hizmet Yükümlülüğü Öngören Yüklenme Senetleri
A. Yüklenme Senetlerinin Hukuki Niteliği
Eğitilme/yetiştirilme karşılığı mecburi hizmet yükümlülüğünün doğduğu
durumlarda, mecburi hizmetle yükümlü olacak kişi tarafından idareye yüklenme
123
senedi verilmektedir. Bu yüklenme senetlerinin hukuki niteliği konusunda tartışmalar
bulunmaktadır.
Mevzuatta, yüklenme senetlerinin alınacağı belirtilen hükümler
bulunmaktadır. 657 sayılı Kanunun Ek-34. maddesinde yurtdışına yetiştirilmek üzere
gönderilecek olan kamu personelinden yüklenme senedi alınacağı hüküm altına
alınmıştır. Aynı zamanda 1416 sayılı Kanuna tabi olarak Milli Eğitim Bakanlığı
tarafından yurtdışına gönderilecekler için de bu madde hükümlerinin uygulanacağı
belirtilmektedir. 2547 sayılı Kanunun 35. maddesine göre görevlendirilecek kişiler
için “Bir Üniversite Bir Diğer Üniversitede Lisansüstü Eğitim Yapmak Üzere
Gönderilen Araştırma Görevlilerine Dair Yönetmelik”in 4. maddesinde, askeri
öğrenciler için yukarıda belirttiğimiz (Askeri Okullara Alınan Öğrenciler ile Silahlı
Kuvvetler Hesabına Fakülte ve Yüksek Okullarda Okuyan Öğrenciler İçin
Düzenlenmesine ve Bu Okullardan Çeşitli Sebeplerle Ayrılacak Öğrencilere veya
Kefillerine Ödettirilecek Tazminata Dair Yönetmelik) yönetmeliğin 4. maddesinde,
polis kolejine girecekler için Polis Kolejine Giriş Yönetmeliği’nin1 20. maddesinde,
4 yıllık fakülte mezunu olup polis olmak isteyenlerin eğitim gördüğü Polis Meslek
Eğitim Merkezleri ve öğrencileriyle ilgili hususları düzenlemek için çıkarılan Polis
Meslek Eğitim Merkezleri Eğitim-Öğretim Yönetmeliği’nin2 26. Maddesinde
(senedin içeriği de bu maddede yazılmıştır.) hep, idarenin, öğrencilere yapılacak
masrafların teminat altına alınması amacıyla yüklenme senedi düzenleneceği
belirtilmektedir.
Yüklenme senetlerinin amacı, mecburi hizmet yerine getirilmediğinde
idarenin uğrayacağı zararın karşılanmasıdır. Bu senetlerin içeriği de tamamen
idareler tarafından belirlenmektedir. Mecburi hizmet yükümlülüğü ifa edildiğinde
idarenin uğrayacağı zarar ortadan kalkmakta, kısmen ifa edildiğinde o kısım kadar
azalmakta; hiç ifa edilmediğinde ise zarar o kadar olmaktadır. Mecburi hizmet
yükümlülüğü kısmen ifa edildiğinde zarar o kısım kadar azaldığından yerine
getirilmiş olan mecburi hizmet süresinin tazminattan düşülmesi gerekmektedir3.
1 RG. 06.04.1998, sy. 23309. 2 RG. 08.05.2005, sy. 25809. 3 Y15HD, E: 1975/5479, K: 1976/914, KT: 04.03.1976, YKD, C. 3, Ağustos 1977, sy. 8, s. 1127;
YHGK, E: 1976/974, K: 1977/5, KT: 12.01.1977, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
124
Yüklenme senetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların hangi yargı yerinde
görüleceğini belirleyebilmek için öncelikle söz konusu yüklenme senetlerinin hukuki
niteliğini tespit etmek gerekmektedir. Yani bu yüklenme senetleri acaba; mecburi
hizmet yükümlüsü olacak kişi ile idare arasında yapılmış olan karşılıklı ve birbirine
uygun irade beyanlarıyla oluşan bir “özel hukuk sözleşmesi” midir? Mecburi hizmet
yükümlüsü olacak kişi bu senedin içeriğine etki edemediği için bu yüklenme senedi
tek taraflı bir idari işlem midir? Yoksa bu senetler idarenin kamu hizmetinin
yürütülmesini sağlamak amacıyla üstün ve ayrıcalıklı yetkisini kullanmak suretiyle
senet içeriğini tek taraflı belirleyerek kişiler ile yapmış olduğu bir idari sözleşme
midir?
Kanaatimizce, yüklenme senetleri; idarenin kişiler ile yapmış olduğu bir idari
sözleşmedir. Zira, bu senetlerin içeriği tek taraflı olarak idareler tarafından
belirlenmekte, yani idare üstün ve ayrıcalıklı yetki kullanmaktadır. Ayrıca, kişilerin
özgür iradesi ile söz konusu senetleri imzaladıklarını söyleyemeyiz. Çünkü, kişiler
bir kamu görevlisi olma konusunda özgür iradelerini kullanmakta ve daha sonra
yetiştirilmek ve eğitilmek gibi sebeplerden dolayı o kamu personel statüsünün gereği
olarak yüklenme senetlerini imzalamak durumunda kalmaktadırlar. Kişiler, kamu
hizmeti yaptıkları için de bu senetlerin konusu kamu hizmetlerinin yürütülmesi
olarak değerlendirilebilir. Bu konuya ilişkin doktrin ve yargı organlarının
yaklaşımını da ifade ettikten sonra aşağıda “Kanaatimiz” başlığı altında ayrıntılı
açıklamalarda bulunacağız.
B. Yüklenme Senetlerinin Kapsamı
Mecburi hizmet yükümlüsü olacak kişilerden alınacak yüklenme senetleri
idareler tarafından hazırlanmakta ve bu senetlerin içeriğine kişilerin hiçbir
müdahalesi olmamaktadır. Kişilerin bu senedi imzalarken ortaya koyduğu irade,
aynen bir iltihaki sözleşmede sözleşmeye katılan kişinin iradesi gibidir. Yani kişinin
açıkladığı irade, bu senedin içeriğine müdahale etmeyi kapsamayan, sadece ya senedi
imzalayarak söz konusu senedin içeriğini toptan kabul etme ya da imzalamayarak
senet içeriğini tamamen reddetme iradesidir.
125
Yüklenme senetlerinde genel olarak; kişilerin eğitilme/yetiştirilme/öğrenim
karşılığı mecburi hizmet ile yükümlü olacaklarını kabul ettiklerine dair taahhütleri,
söz konusu eğitilme/yetiştirilme/öğrenim süreleri, bu süre sonunda ne kadar zaman
içerisinde göreve başlamaları gerektiği, göreve başlamama veya başlayıp yarıda
bırakmaları durumunda kendilerinden istenecek tazminatın miktarı ve buna ilişkin
faiz ve cezai şartın ne olduğu, yükümlülük ihlali halinde kişiden istenecek
masrafların neler olduğuna ilişkin hükümler bulunmaktadır.
Bazı mecburi hizmet yükümlülüklerine ilişkin yüklenme senetlerinin içeriğine
genel olarak hangi masrafların gireceği, mevzuatta düzenlenmiştir. Örneğin, bu
masraflar “Askeri Okullara Alınan Öğrenciler ile Silahlı Kuvvetler Hesabına Fakülte
ve Yüksek Okullarda Okuyan Öğrenciler İçin Düzenlenmesine ve Bu Okullardan
Çeşitli Sebeplerle Ayrılacak Öğrencilere veya Kefillerine Ödettirilecek Tazminata
Dair Yönetmelik”te; “yiyecek, giyim, kuşam, öğrenci harçlığı, kitap ve kırtasiye
(Devlet ortaöğretim/yükseköğretim kurumlarında Devlet tarafından karşılanan kitap
ve kırtasiye giderleri hariç), vize, diploma, sınav ve benzeri harçlar, öğretim ve
eğitimin gerektirdiği ulaşım hizmetleri, şahsım için yapılan ilaç ve tedavi giderleri,
barındırma giderleri, atış giderleri ve eğitim öğretim giderleri (seyir, uçuş, atış
eğitimleri, uygulamalı eğitimler ile buna benzer Devlet tarafından karşılanmayan ek
veya özel ders ücretleri)” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Bu giderlere dayanılarak
maliyet hesabının idare tarafından yapılacağı Türk Silahlı Kuvvetleri Personelinin
Öğrenim, Eğitim ve Yetiştirme Masraflarının Tespitine Dair Yönetmeliğin 5.
maddesinde hüküm altına alınmıştır.
Polislerin idareye vereceği yüklenme senetlerine ilişkin olarak; örneğin, 4
yıllık fakülte mezunu olup polis olmak isteyenlerin eğitim gördüğü Polis Meslek
Eğitim Merkezleri ve öğrencileriyle ilgili hususları düzenlemek için çıkarılan Polis
Meslek Eğitim Merkezleri Eğitim-Öğretim Yönetmeliği’nin 26. maddesinde4,
4 Tazminata esas alınacak giderler
Madde-26: Başkanlığa bağlı POMEM’lerde okuyacak öğrenciler için taahhütname ve kefalet senedi düzenlenir. POMEM öğrencileri için kefalet ve yüklenme senedine göre alınacak tazminatın belirlenmesinde aşağıda başlıklar altında yapılan harcamalar esas alınır; a) İaşe giderleri; öğrencilere yıl içerisinde sabah-öğle-akşam yemekleri için yapılan toplam harcamanın öğrenci sayısına bölümünden elde edilen kısmı,
126
tazminata esas alınacak masraflar sayılmıştır. Söz konusu masraflar dikkate alınarak
hazırlanacak olan yüklenme senedinin de yine içeriğine, polis olacak kişinin
müdahalesi bulunmamakta ve senet, idare tarafından hazırlanmaktadır. Diğer yandan
Polis Akademi’sine5 bağlı enstitü, fakülte ve yüksek okullar ile FYO’da6 okuyacak
öğrenciler için yüklenme senedi düzenleneceği Emniyet Müdürlüğü Adına Polis
Akademisi ve Diğer Fakülte ve Yüksek Okullarda Okuyan Öğrencilerden Alınacak
Tazminata Dair Yönetmeliğin7 5. maddesinde8 hüküm altına alınmıştır.
b) Giyim-kuşam ve diğer istihkaklar; kılık-kıyafet ve istihkak yönetmelikleri gereğince öğrenciye istihkak olarak verilen tüm malzemelerin toplam bedelinin öğrenci sayısına bölümünden elde edilen kısmı, c) Öğrenci harçlıkları; eğitim süresince öğrenciye verilen toplam harçlık miktarı, d) Öğrenci taşıma gideri; öğrencilerin yıl içerisinde, hafta sonu ve diğer tüm izinleri ile her türlü sosyal, sportif ve uygulamalı faaliyetleri için yapılan toplam harcamanın ilgili öğrenciye pay olarak düşen kısmı, e) Öğrenci ilaç ve tedavi giderleri; öğrencilerin okulda bulunduğu süre içerisinde kendilerine yapılan tüm ilaç ve tedavi bedeli, f) Uygulamalı eğitim ve sınav giderleri; atış giderleri, ek ders ve sınav ücretleri toplamının öğrenci sayısına bölünmesi sonucu bulunacak kısmı, g) Aydınlatma, su, temizlik ve ısıtma giderleri; tesislerin tüm aydınlatma, su, temizlik ve ısıtma giderlerinin öğrenci ve personel toplam sayısına bölümünden elde edilen kısmı, h) Bakım ve onarım giderleri; tesislerde kullanılan tüm malzeme, makine ve teçhizatın bakım ve onarımı ile tesislerin boya-badana giderlerinin öğrenci ve personel toplam sayısına bölümünden elde edilen kısmı.
5 Emniyet Müdürlüğü Adına Polis Akademisi ve Diğer Fakülte ve Yüksek Okullarda Okuyan Öğrencilerden Alınacak Tazminata Dair Yönetmelik Madde-4: Polis Akademisi; Emniyet Teşkilatının memur, amir ve yönetici ihtiyacını karşılamak üzere önlisans, lisans ve lisansüstü eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapan, bünyesinde Fakülte, Enstitü, Polis Meslek Yüksek Okulları bulunan bilimsel özerkliğe sahip yüksek öğretim kurumunu, ifade eder.
6 Emniyet Müdürlüğü Adına Polis Akademisi ve Diğer Fakülte ve Yüksek Okullarda Okuyan Öğrencilerden Alınacak Tazminata Dair Yönetmelik Madde-4: FYO; Emniyet Genel Müdürlüğüne adına okutulan öğrencilerin eğitim gördükleri diğer fakülte ve dört yıllık yüksekokulları, ifade eder.
7 RG. 30.09.2003, sy. 25245. 8 Tazminata Esas Alınacak Giderler
Madde-5: Polis Akademisine bağlı Enstitü, Fakülte ve Yüksek Okullar ile FYO’da okuyacak öğrenciler için EK-1’de yer alan taahhütname ve kefalet senedi düzenlenir. a) Enstitü öğrencileri için; 1) Enstitüye kayıt yaptıran öğrencilerden Emniyet Genel Müdürlüğü personeli olanlar için, taahhütname ve kefalet senedine göre alınacak tazminatın belirlenmesinde (bu öğrenciler yüksek lisans ve doktora eğitimleri sırasında zorunlu derslere devam süresince kurumlarınca izinli sayılacaklarından) izinli sayılacakları süre boyunca kendilerine Emniyet Genel Müdürlüğünce ödenen maaşın 1/4’ü esas alınır. 2) Enstitüde okuyan öğrenciler, eğitim ve öğretim için gerekli bütün giderleri kendileri karşılar. Ancak, Genel Müdürlüğün eğitim ve öğretim masraflarının tamamını veya bir kısmını öğrenci adına ödemeyi uygun bulması halinde, yukarıdaki miktara bu eğitim ve öğretim giderleri de ilave edilir.
127
Yurtiçinde ve yurtdışında görevlendirilecek kamu görevlilerinden; örneğin
657 sayılı DMK gereği yurtdışına gönderilecek olan kamu görevlileri, 1416 sayılı
Kanuna göre Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yurtdışına gönderilecek olanlar ile
2547 sayılı Kanunun 33., 35. ve 39. maddeleri gereği görevlendirilen öğretim
elemanlarından alınacak yüklenme senedinin örneği ise ayrıntılı olarak Maliye
Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılan “16 sıra numaralı
Muhasebat Genel Müdürlüğü Genel Tebliği”nde9 belirtilmiştir10. 2547 sayılı
Kanunun 35. maddesine göre yurtiçinde görevlendirilen araştırma görevlilerinden
yüklenme senedi alınacağı “Bir Üniversite Adına Bir Diğer Üniversitede Lisansüstü
Öğrenim Gören Araştırma Görevlileri Hakkında Yönetmelik”in 4. maddesinde
öngörülmüştür. Fakat Yönetmeliğin söz konusu 4. maddesinde araştırma
görevlilerinden hangi masrafların hangi esasa göre istenebileceği ise
düzenlenmemiştir. Uygulamada üniversiteler, 2547 sayılı Kanunun 35. maddesine
göre bir diğer üniversitede lisansüstü öğrenim görmek üzere görevlendirdiği
araştırma görevlilerinden aldığı senetleri, “16 sıra numaralı Muhasebat Genel
Müdürlüğü Genel Tebliği” dikkate alarak ve araştırma görevlisinin mevcut hukuki
b) Polis Akademisine bağlı Fakülte, Yüksek Okul ve FYO öğrencileri için; Polis Akademisine bağlı Fakülte, Yüksek Okul ve FYO öğrencileri için kefalet ve yüklenme senedine göre alınacak tazminatın belirlenmesinde ise aşağıda başlıklar altında yapılan harcamalar esas alınır; 1) İaşe giderleri; öğrencilere yıl içerisinde sabah-öğle-akşam yemekleri için yapılan toplam harcamanın öğrenci sayısına bölümünden elde edilen kısmı, 2) Giyim-kuşam ve diğer istihkaklar; kılık-kıyafet ve istihkak yönetmelikleri gereğince öğrenciye istihkak olarak verilen tüm malzemelerin toplam bedelinin öğrenci sayısına bölümünden elde edilen kısmı, 3) Öğrenci harçlıkları ve FYO harçları; öğrencilere yıl içerisinde verilen toplam harçlık miktarı ile FYO öğrencileri için ödenen okul harçları, 4) Öğrenci taşıma gideri; öğrencilerin yıl içerisinde, hafta sonu ve diğer tüm izinleri ile her türlü sosyal, sportif ve uygulamalı faaliyetleri için yapılan toplam harcamanın ilgili öğrenciye pay olarak düşen kısmı, 5) Öğrenci ilaç ve tedavi giderleri; öğrencilerin okulda bulunduğu süre içerisinde kendilerine yapılan tüm ilaç ve tedavi bedeli, 6) Uygulamalı eğitim ve sınav giderleri; atış giderleri, ek ders ve sınav ücretleri toplamının öğrenci sayısına bölünmesi sonucu bulunacak kısmı, 7) Aydınlatma, su, temizlik ve ısıtma giderleri; tesislerin tüm aydınlatma, su, temizlik ve ısıtma giderlerinin öğrenci ve personel toplam sayısına bölümünden elde edilen kısmı, 8) Bakım ve onarım giderleri; tesislerde kullanılan tüm malzeme, makine ve teçhizatın bakım ve onarımı ile tesislerin boya-badana giderlerinin öğrenci ve personel toplam sayısına bölümünden elde edilen kısmı, tazminata dahil edilir.
9 RG. 20.02.2004, sy. 25379 (Mükerrer). 10 Söz konusu Tebliğ, “Yetiştirilmek Amacıyla Yurtdışına Gönderilecek Devlet Memurları Hakkında
Yönetmelik”in 17. maddesine dayanılarak çıkarılmıştır.
128
durumuna uyarlayarak düzenlemektedir. Yani örneğin, Tebliğ, yurtdışına
gönderilecek olanlar düşünülerek hazırlandığı için, ilk maddelerinden biri yurtdışına
gönderilenlerin gidiş-dönüş arasındaki sürenin iki katı kadar mecburi hizmet
yükümlülüğü altında olacağını belirlemiştir. Üniversiteler de işte bu şekilde bunu 35.
maddeye göre görevlendirilen araştırma görevlilerine uyarlamakta ve örneğin bu ilk
maddelerden biri olan mecburi hizmet yükümlülük süresi açısından, görevlendirilen
araştırma görevlilerinin gidiş-dönüş arasındaki süre kadar mecburi hizmet
yükümlülüğüne tabi olacağını öngörmektedir. Yani bu senetlerin de içeriği
Tebliğdeki örnek senette yer alan esaslara göre, idare tarafından masraflar tespit
edilmesi ve bu masrafların senede yazılması suretiyle belirlenmektedir.
Söz konusu yüklenme senetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda yargı
yerleri, çoğu zaman senetlerin kapsamına bakarak karar vermektedir. Örneğin, 926
sayılı Kanunun 18. maddesine 19.06.2010 tarihinde konulan; “Sağlık sebepleri
dışında ilişikleri kesilenlere, ‘personel ve amortisman giderleri hariç’, Devlet
tarafından yapılan masraflar, sarf tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süre için
kanuni faizi ile birlikte hesaplanarak ödettirilir.” hükmüne kadar askeri
öğrencilerden personel ve amortisman giderlerinin istenip istenemeyeceğine ilişkin
olarak ortaya çıkan uyuşmazlıklarda Yargıtay, personel ve amortisman giderlerinin
yüklenme senetlerinde yer alıp almadığına bakara karar vermiştir. Yine 2547 sayılı
Kanunun 35. maddesine göre bir diğer üniversitede görevlendirilen araştırma
görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüklerini ihlal ettikleri iddiası ile ortaya çıkan
uyuşmazlıklarda da Yargıtay, bu kişilerden, tazminat olarak, yurtiçinde
çalışmalarının karşılığında almış oldukları maaşların geri istenip istenemeyeceği
konusunda, kişilerin vermiş olduğu yüklenme senetlerinin içeriğine bakmış ve eğer
bu maaşların istenebileceği, söz konusu senetlere açıkça yazılmamışsa, bunların geri
istenemeyeceğine karar vermiştir11. Görüldüğü üzere, Yargıtay, senet içeriğine
11 Örneğin, bir uyuşmazlıkta, görevlendirilen araştırma görevlisi, idareye vermiş olduğu senette;
“yurtiçi aylık, ücret, aidat, tazminat, ödenek, sosyal yardımlar ve başka adlar altında TL olarak kendisine yapılmış olan ödemeleri eksik kalan mecburi hizmet süresi ile orantılı olarak iki katı tutarında ve yasal faiziyle birlikte ödemeyi kabul ettiğini” beyan etmiştir. Yargıtay, araştırma görevlisinin, senedin bu hükmünde yurtiçi maaşlarını geri ödeyeceğini açıkça beyan ettiğini ve dolayısıyla da mecburi hizmet yükümlülüğünü ihlal ettiğinden dolayı oluşan tazminat borcuna yurtiçi maaşlarının da dahil olacağına karar vermiştir. Bkz. Y18HD, E: 2005/8980, K: 2005/10788, KT: 06.12.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
129
mutlaka dikkat etmektedir. Bu yüzden, yüklenme senetlerinin içeriği belirlenirken,
mecburi hizmet yükümlülüğünün ihlali halinde uygulanacak olan tazminat miktarının
orantılı olması ve senedin diğer hükümlerinin de mevzuata uygun olması
gerekmektedir.
C. Yüklenme Senetlerinde Yer Alan Müteselsil Kefaletin Niteliği ve
Kapsamı
Mecburi hizmetle yükümlü tutulacak kişiler ile idareler arasında imzalanan
yüklenme senedinde, yükümlü yanında ayrıca onun borçlarından müteselsil sorumlu
olacak kişi/kişilerin de adı/imzası yer alır. Zira bunlar asıl borçlu olan kişi, borcunu
ödemediği zaman söz konusu borcun belirlenen miktarını ödeyeceklerini taahhüt
eder. Yüklenme senedinde müteselsil borçlu olarak senede imza atan kişi bunu kefil
olarak imzalar. Bununla birlikte kefalete ilişkin şartlar yerine getirilmediyse, örneğin
borçtan sorumlu olunan miktar açıkça belirtilmediyse, kefil bu borçtan sorumlu
olacak mıdır? Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 110. maddesine12 göre; bir
üçüncü şahsın fiilini başkasına taahhüt eden kimse, bu üçüncü şahıs tarafından
taahhüdün ifa edilmemesi halinde oluşan zarar ve ziyanı ödemeye mecburdur.
Kanunun 483. maddesine göre ise; kefalet, öyle bir sözleşmedir ki onunla bir kimse,
borçlu olan kişinin akdettiği borcun edasını temin etmeyi alacaklıya taahhüt eder.
484. maddeye göre de kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olması ve
kefilin sorumlu olacağı miktarın belirlenmiş olması gerekir13. Yargıtay’ın, kefalet ve
üçüncü kişinin fiilini taahhüt arasındaki farkı belirttiği ve ona göre karar verdiği bir
uyuşmazlıkta; deniz üsteğmeni olan kişi yabancı kadınla evlendiği için 926 sayılı
12 Bu hüküm 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 128.
maddesinde ‘Üçüncü Kişinin Fiilini Üstlenme’ olarak düzenlenmiştir: B. Üçüncü kişinin fiilini üstlenme MADDE 128- Üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenen, bu fiilin gerçekleşmemesinden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Belirli bir süre için yapılan üstlenmede, sürenin bitimine kadar üstlenene edimini ifa etmesi için yazılı olarak başvurulmaması hâlinde, üstlenenin sorumluluğunun sona ereceği kararlaştırılabilir.
13 Kefaletin koşulları 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede; mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun, kefaletin geçerli olabilmesi için zorunlu kıldığı iki şarta (yazılılık ve sorumlu olunacak miktarın açıkça belirlenmiş olması) ek olarak kefalet tarihinin de belirtilmiş olması şartı getirilmiştir.
130
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 112. maddesi (eski hali) gereği istifa
etmiş sayılarak, kalan yükümlülük süresi ile orantılı olacak şekilde kendisine yapılan
masrafların 4 katı faiziyle birlikte hem kendisinden hem de taahhütnamede imzası
bulunan müteselsil borçludan istenmiştir. Yargıtay kararında14;
“(…) taahhütnamede aynen ‘Ali'nin yüklenme senedindeki taahhütlerine
aykırı hareket etmesi ve bu sebeple istifa etmiş sayılması halinde adına tahakkuk
edecek masraf ve tazminatları faizleriyle birlikte müteselsil borçlu sıfatıyla
ödeyeceğimi kabul ve taahhüt ederim’ yazılıdır. Gerçekten bu taahhütnamenin
kefalet şeklinde nitelendirilmesi halinde mahkemece de kabul edildiği üzere
sorumluluk sınırı herhangi bir miktar ile belirlenmediği için BK.nun 484. madde
hükmü gereğince geçersiz sayılacağı doğrudur. Ancak anılan taahhütnamenin
kefaletname olduğu hususunda herhangi bir kaydı içermediği ortadadır.
Öte yandan, hakim tarafların kullandıkları sözcük ve deyimlerle bağlı
olmaksızın Türk kanunlarını uygulamak ve haiz olduğu genel ve hukuki bilgilerle
maddi olguyu hukuksal açıdan tanımlamak ve nitelendirmek durumundadır.
Yukarıda metni aynen yazılan taahhütnameden amaç, ABD gönderilmek suretiyle
Devlet adına öğrenim yapan yükümlünün yurt dışında veya yurda döndükten sonra
yüklenme senedinde açıkca ifade edildiği gibi zorunlu hizmet süresini ikmal etmeden
yabancı uyruklu kadınla evlenmemesini sağlamaktır. Böylece diğer davalı Hüseyin
duraksamaya yer vermeyecek biçimde öğrencinin bu konudaki fiilini taahhüt etmiş
olmaktadır. BK.nun 110. madde hükmü gereğince bir üçüncü şahsın fiilini başkasına
taahhüt eden kimse, bu üçüncü kişi tarafından taahhüdün ifa edilmemesi halinde
zarar ve ziyan tediyesine mecbur tutulabilir.”
şeklinde karar vermiştir15. Yani özet olarak Yargıtay’a göre; kanunda
yazıldığı üzere mecburi hizmet yükümlüsü kişi ile birlikte müteselsil borçlu olan
kişinin kefil olarak nitelendirilebilmesi için söz konusu senette buna dair bir kaydın
olması, kefil olunan miktarın açıkça belirtilmiş olması ve 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu ile getirilen yeni bir şart olarak da kefalet tarihinin belirtilmiş olması gerekir.
Aksi takdirde, kefalete ilişkin hükümler, müteselsil borçluya uygulanamaz. Kefil 14 Y15HD, E: 1989/2547, K: 1990/359, KT: 05.02.1990, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 15 Aynı yönde bkz. YHGK, E: 1992/15-398, K: 1992/703, KT: 25.11.1992, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
131
olunan miktar belirtildiği zaman da herhangi bir yükümlülük ihlali durumunda kefil,
asıl borçlu için kefil olduğunu belirttiği söz konusu miktardan fazlası ile sorumlu
tutulamaz16. Oysa kefalete ilişkin bu şartlar yerine getirilmemişse, müteselsil borçlu
kişi, üçüncü kişinin fiilini taahhüt eden konumunda sayılarak tüm borçtan sorumlu
tutulmaktadır.
Askeri öğrencilere ait yüklenme senetleri, öğrencilik dönemiyle sınırlıdır ve
kişi, muvazzaf subay-astsubay olduktan sonra bunlar hükümsüz kalacaktır17.
Buradan hareketle Yargıtay, kefilin, askeri öğrenciye “okul döneminde” yapılan
masraflardan sorumlu olmayı taahhüt ettiğini, dolayısıyla da kefil olunan askeri
öğrencinin, okulu başarıyla bitirip mecburi hizmetini ifa etmeye başlamasından sonra
yükümlülüğünü ihlal etmesi halinde kefilin bu borçtan sorumlu olmayacağına karar
vermiştir18.
Yukarıda görüldüğü üzere, yüklenme senetlerini müteselsil borçlu sıfatıyla
imzalayanlar, kefalet şartları sağlanmamışsa bile borçtan sorumlu olmayacaklarını
ileri sürdüklerinde, Yargıtay, bunların kefil olarak değil de üçüncü kişinin fiilini
taahhüt eden olarak tüm borçtan sorumlu tutulabileceklerini belirtmektedir.
III. Yüklenme Senetlerinden Kaynaklanan Uyuşmazlıklarda Görevli
Yargı Yerinin Tespiti
Mecburi hizmet yükümlülüğü ihlal edildiğinde uygulanacak yaptırımların
öngörüldüğü yüklenme senetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların hangi yargı
yerinde görüleceği önem arz etmektedir. Bu başlık altında öncelikle doktrinin ve
yüksek yargı organlarının konuya yaklaşımına değindikten sonra kanaatimizi
açıklayacağız.
16 Y18HD, E: 2005/7250, K: 2005/9167, KT: 18.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 17 İlknur Sezgin Temel, “Askeri Okullardan İlişiği Kesilen Yahut Kendi İstekleri ile Ayrılanların ve
Mecburi Hizmet Yükümlülüğünü Tamamlamadan İlişiği Kesilen Asker Kişilerin İdareye ödemesi Gereken Eğitim-Öğretim Giderleri Üzerine Karaların İncelenmesi”, Ankara Barosu Dergisi ̧ y. 66, sy. 4, Güz 2008, s. 129.
18 Y15HD, E: 2004/3160, K: 2005/48, KT: 11.01.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com; Y18HD, E: 2005/6465, K: 2005/8616, KT: 04.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
132
A. Doktrinin Konuya Yaklaşımı
Doktrinde, 2547 sayılı Kanunun 35. maddesine göre bir diğer üniversitede
görevlendirilen araştırma görevlilerinden alınan yüklenme senetleri özelinde
Bayındır; söz konusu yüklenme senetlerinin, 35. maddede öngörülmeyen yaptırımlar
içeren “Bir Üniversite Adına Bir Diğer Üniversitede Lisansüstü Öğrenim Gören
Araştırma Görevlileri Hakkında Yönetmelik”e dayalı olarak çıkarıldığı için açıkça
hukuka aykırı olduklarını ifade etmiş, bu yüzden de açık bir hukuk ihlali varken bu
senetlerin hukuki niteliklerini tespit etmeye çalışmanın yersiz olacağını
savunduktan19 sonra bu senetlerin idari sözleşme veya özel hukuk sözleşmesi olarak
nitelendirilemeyeceğini, çünkü bu senetlerin idarenin tek taraflı iradesiyle araştırma
görevlisini görevinden uzaklaştırma tehdidi ile ve rızaları olmaksızın imzalatıldığını;
bundan dolayı da karşılıklı iradelerin oluşmadığı bir uygulama olduğunu ifade
etmiştir20. Bayındır, hukuka aykırı bir yönetmelik hükmüne dayanılarak imzalatılan
bu yüklenme senetlerinin de bu yüzden idari yargı organları tarafından yok
hükmünde sayılması gerektiğini belirtmiştir21. Dolayısıyla buradan hareketle
doktrinde Bayındır’ın bu senetlerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda görevli yargı
yerini idari yargı yeri olarak kabul ettiğini söylemek mümkündür.
2547 sayılı Kanunun 35. maddesine göre görevlendirilen araştırma
görevlilerinden alınan yüklenme senetlerinin hukuki niteliğine ilişkin olarak Sezer
de; Uyuşmazlık Mahkemesi ve Yargıtay kararlarının aksine bu senetlerden
kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini ifade
etmektedir22. Sezer; araştırma görevlilerinin imzalayarak idareye verdikleri yüklenme
senetlerinin şartlarını belirleme/değiştirme imkanlarının olmadığını; içeriği ve şartları
tamamen idare tarafından re’sen hazırlanmış olan bu yüklenme senetlerini
imzalamak zorunda kaldıklarını; idarenin kamu gücü ayrıcalığını kullanarak bunları
kişilere imzalattığını; bu senedi imzalamayanların 35. maddeden yararlanamadığını
19 Bayındır, “2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 35. maddesinin Getirdiği Düzenleme ve Bu
Düzenlemenin Uygulanmasından Doğan Sorunlar”, s. 229. 20 A.e., s. 233. 21 A.e., s. 234. 22 Sezer, “Öğretim Elemanlarının Mecburi Hizmet Yükümlülüğü”, s. 41.
133
ve dolayısıyla da lisansüstü eğitim yapamadığını23; bu senetlerin idare ile eşit
düzeyde, kişilerin isteği ve özgür iradesi ile imzalandığının kabulünün mümkün
olmadığını24; dolayısıyla da araştırma görevlilerin imzalamış olduğu bu yüklenme
senetlerinin borçlar hukuku çerçevesinde, sözleşme tarafları arasında eşit düzeyde ve
sözleşme özgürlüğü içinde yapılan bir özel hukuk işlemi olarak kabul
edilemeyeceğini ifade ederek bu senetlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargı
yerinde görülmesi gerektiğini belirtmiştir25.
B. Yüksek Yargı Organlarının Konuya Yaklaşımı
1. Danıştay’ın Yaklaşımı
Mecburi hizmet yükümlülüğü karşılığında yurtdışına gönderilen veya
yurtiçinde görevlendirilen kamu görevlileri ve öğrencilerin imzalayarak idareye
verdikleri yüklenme senetlerine ilişkin olarak Danıştay; bu senetlerin hukuki
niteliğini tam olarak açıklamamış, daha çok bu senetlerden kaynaklanan
uyuşmazlıkların hangi yargı yerinde görüleceğine karar vermiştir.
Danıştay, eski tarihli ilk kararlarında uyuşmazlığın konusu, tazminatın
miktarı olacağı için, hükmedilen tazminatın miktarı hakkındaki itirazların da adli
yargının görev alanına girdiğini kabul etmiştir26. Yine akabinde bir süre boyunca
yüklenme senetlerinin tamamen özel hukuk alanına dahil bir sözleşme olduğu27; bu
senetlerin yurtdışına gönderilecek öğrenciler veya yurtdışında bulunan öğrencilerle
kamu idareleri arasında, bu öğrencilerin hem öğrenimleri sırasında hem de
öğrenimlerinin bitmesinden sonraki hak ve yükümlülüklerinin nelerden ibaret
olduğunu gösteren ve “idarenin kamu kudretini kullanmaksızın öğrencilerle eşit
23 A.e., s. 42. 24 A.e., s. 43. 25 A.e., s. 44. 26 D5D, E: 47/1342, K: 48/1667, KT: 24.11.1948, DKD, Ekim 1949-Eylül 1950, sy. 46-49, s. 158;
D5D, E: 48/2261, K: 49/2396, KT: 26.09.1949, DKD, Ekim 1949- Eylül 1950, sy. 46-49, s. 327; D5D, E: 49/789, K: 50/1194, KT: 27.04.1950, DKD, Ekim 1950-Eylül 1951, sy. 50-53, s. 492.
27 D12D, E: 966/45, K: 966/1735, Özeren/Dündar/Dikbaş v.d., Belirli Konularda Bütün Emsalleriyle Danıştay Kararları, s. 258.
134
koşullar altında akdettiği” özel hukuka dahil bir sözleşme olduğu28; mecburi hizmet
yükümlülüğünü ihlal eden kişinin tazminatını ödememesi üzerine kefile yapılan
başvurunun bir alacak davası olduğu ve davanın da özel hukuk alanına tabi olduğu29
gibi gerekçelerle yüklenme senetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların görüleceği
yargı yerinin adli yargı olduğuna karar vermiştir.
Danıştay, daha sonraki yıllarda ise yüklenme senetlerinden kaynaklanan
uyuşmazlıkların görüleceği yargı yerinin adli yargı yeri olduğuna ilişkin içtihadını
değiştirmiş ve değişik gerekçelerle söz konusu uyuşmazlıkların idari yargı yerinde
görülmesi gerektiğine karar vermiştir. Örneğin, bir kararında Danıştay30; Türkiye
Kalkınma Bankası’nın kamu kurumu niteliğinde olduğunu, faaliyetlerinin kamusal
nitelikte olduğunu ve personelinin de iktisadi devlet teşekkülleri personel rejimine
tabi bulunduğunu belirtmek suretiyle davacının 5 yıl mecburi hizmetle yükümlü
tutulması işleminin idari işlem olduğunu ve bundan dolayı da dava konusu
uyuşmazlığın çözüm yerinin idari yargı olduğunu belirtmiştir.
Yine Danıştay 2547 sayılı Kanunun 33. maddesine göre yurtdışına gönderilen
öğretim elamanından alınan yüklenme senedinden kaynaklanan uyuşmazlıkta; kişinin
yurtdışına giderken imzaladığı yüklenme senedinin, yurtdışından döndükten sonra
kendisine yapılan bildirimin ve son olarak kendisinin 30 ay taksitle borcunu
ödeyeceğini bildiren senedin bir bütün olarak yüklenme senedi olarak ele alınması
gerektiğini belirtmiş ve bu senedin, davacının yurtdışına çıkmasındaki etkisi göz
önüne alındığında, davacının, bu senedi idare ile eşit düzeyde olarak, isteği ve özgür
iradesi ile imzaladığının kabulünün mümkün olamayacağını ve bundan dolayı da
görevli yargı yerinin idari yargı olduğunu söylemiştir31. Aynı şekilde 657 sayılı
DMK’nın 78. ve 79. maddeleri gereği yurtdışına gönderilen kamu görevlilerinden
alınan yüklenme senetlerine ilişkin daha sonraki bir uyuşmazlıkta da aynı gerekçeyi
kullanarak aynı yönde karar vermiştir32. DİDDGK de söz konusu yüklenme
senedinin mevzuat gereği yurtdışında eğitim görmek için zorunlu şart olduğuna 28 DDDK, E: 1980/125, K: 1980/140, KT: 08.02.1980, DD, 1980, sy. 40-41, s. 130. 29 D5D, E: 1979/5930, K: 1980/2991, KT: 11.12.1980, DD, 1981, sy. 42-43, s. 136. 30 D5D, E: 1995/2050, K: 1996/2871, KT: 26.09.1996, DD, 1997, sy. 93, s. 307. 31 D5D, E: 1997/3704, K: 1999/262, KT: 09.02.1999, DD, 2000, sy. 101, s. 399. 32 D5D, E: 1999/1862, K: 2000/697, KT: 29.02.2000, DD, 2003, sy. 105, s. 292.
135
dikkat çekerek, bu senedin idare ile kişi arasında eşit düzeyde, kişinin kendi iradesi
ve isteği ile imzaladığı bir senet olarak kabulünün imkansız olduğunu; idarenin tek
taraflı irade beyanı ve kamu gücüne dayanarak tesis ettiği bu işlemi bir idari işlem
olarak kabul etmek gerektiğini belirtmiştir33.
Danıştay 8. Dairesi yukarıda sözünü ettiğimiz kararından kısa bir süre sonra,
“(…) gerek söz konusu ihtarnamenin 6183 sayılı Yasada öngörüldüğü anlamda bir
ödeme emri niteliği taşımaması, gerekse de ihtarname içeriğinde yer alan ve davalı
(…) Üniversitesi Rektörlüğü’nce ödenmesi istenen alacağın, davacının imzaladığı ve
tamamen özel hukuk alanında sonuç doğuran taahhütname ve kefalet senedinden
kaynaklanmış olması nedeniyle ihtarnamenin iptaline yönelik uyuşmazlığın görüm ve
çözümünün adli yargı yerlerine ait bulunduğu (…)” gerekçesiyle eski tarihli
içtihadına dönmüş olsa bile, yerel mahkemenin ısrarı üzerine Danıştay İdari Dava
Daireleri Genel Kurulu kararında34; ihtarname ile kefalet senedinin bir bütün olarak
ele alınması gerektiğini belirtmek suretiyle, “(…) taahhütname ve kefalet senedinin,
ilgilinin 2547 sayılı Yasanın 35. maddesi uyarınca bir başka üniversitede kadrosu
nakledilmek suretiyle lisansüstü eğitimde görevlendirilmesindeki önemli etkisi göz
önüne alındığında, davacının bu taahhütname ve kefalet senedini idare ile eşit
düzeyde olarak, isteği ve özgür iradesi ile imzaladığının kabulü mümkün
olmadığından ortada özel hukuk alanını ilgilendiren bir uyuşmazlığın
bulunduğundan söz etmeye olanak bulunmamaktadır.” gerekçesiyle senette yer alan
mali yaptırımların hayata geçirilmesine yönelik uyuşmazlığın çözümünde idari yargı
yerinin görevli olduğunu belirtmiştir. DİDDGK’nin bu kararından sonra Danıştay
Daireleri yüklenme senetlerinin kişi ile idare arasında eşit şartlarda ve özgür
iradelerle imzalandığının kabul edilemeyeceği ve bu yüzden de bu senetlerden
kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini
belirtmektedir35.
33 DİDDGK, E: 2002/769, K: 2004/41, KT: 22.01.2004, DKD, 2004, sy. 4, s. 74. 34 DİDDGK, E: 2002/557, K: 2002/809, KT: 15.11.2002, DKD, 2003, sy. 1, s. 93. 35 D8D, E: 2003/2445, K: 2004/359, KT: 26.01.2004, DKD, 2004, sy. 5, s. 221; D8D, E: 2004/5052,
K: 2005/157, KT: 14.01.2005, DBB; D8D, E: 2005/5900, K: 2006/601, KT: 15.02.2006, DBB; D8D, E: 2004/5603, K: 2005/746, KT: 18.02.2005, DBB.
136
Kısacası bugün itibariyle Danıştay, yüklenme senetlerinin özel hukuk
sözleşmesi olarak nitelenemeyeceğini ve idare ile kişinin eşit düzeyde olmamasından
dolayı bu senetlerin idarenin kamu gücüne dayanarak yaptığı tek taraflı irade
açıklamasıyla ortaya çıkan bir idari işlem olduğunu belirtmektedir. Bu belirlemeyi
yaparken de kişinin senette var olan imzasına ve bu imzanın senedin hukuki sonuç
doğurmasına ilişkin etkisine değinmemektedir. Sonuç olarak Danıştay’ın yaklaşımı,
yüklenme senetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargı yerinde görüleceği
yönündedir.
2. Yargıtay’ın Yaklaşımı
Yüklenme senetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda Danıştay’ın önceleri
adli yargı yerini görevli kabul ederken sonrasında içtihat değiştirip bu
uyuşmazlıkların idari yargı yerinde görüleceğini benimsemesinin aksine Yargıtay
eksiden beri yüklenme senetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların adli yargı yerinde
görülmesi gerektiğine karar vermektedir.
Örneğin, Yargıtay bir kararında36; kişi ile idare arasında imzalanmış olan
senette yer alan ‘İşbu tahsil ve mecburi hizmet taahhüdüyle ilgili olarak çıkmış veya
çıkacak olan tekmil kanun tüzük ve yönetmelik hükümlerine uymayı ve yükleyecekleri
mükellefiyetlere rıza göstermeyi kabul ve taahhüt ederim.’ şeklindeki kaydın, borcun
yerine getirilmesinde geçerli olacağını ve borcun ifasında çıkmış veya çıkacak
uyulması zorunlu hükümleri kabul etmenin, borçlar hukuku alanında irade
açıklaması olduğunu, bunun kamu hukukunu ilgilendiren bir yönünün bulunmadığını
belirtmiştir.
Mecburi hizmet yükümlüsünün bu durumu bilerek göreve atandığını ifade
eden Yargıtay37; kişinin yüklenme senedini ‘tazyik altında’ imzaladığının kabul
edilemeyeceğini belirtmiştir. Bu yüzden de uyuşmazlığın adli yargı yerinde
görülmesi gerektiğine karar vermiştir. Yargıtay, 2547 sayılı Kanunun 35. maddesine göre görevlendirilen araştırma
görevlilerinin imzalamış oldukları yüklenme senetlerinden kaynaklanan 36 Y15HD, E: 1979/435, K: 1980/427, KT: 22.02.1980, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 37 Y15HD, E: 1995/5462, K: 1996/1, KT: 04.01.1996, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
137
uyuşmazlıkların adli yargı yerinde görülmesi gerektiğine ilişkin verdiği bazı
kararlarında38 gerekçe olarak; 2547 sayılı Kanunun 35. maddesinde; öğretim elamanı
yetiştirilmek üzere başka bir üniversiteye kadrosu tahsis edilen öğrencilerin başarısız
olmaları veya görevlerinden ayrılmaları halinde yine aynı şekilde, kendilerine
yapılan ödemeleri geri ödeyeceklerine dair hiçbir düzenlemenin öngörülmediğini
ancak taraflar arasında sözleşme yapılmasını engelleyen bir hükme de yer
verilmediğini belirtmiştir. Yani, söz konusu yüklenme senetlerini bu ifadeden de
anlayacağımız üzere özel hukuk sözleşmesi olarak kabul etmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da yüklenme senedinden kaynaklanan
uyuşmazlıkların adli yargı yerinde görülmesi gerektiğini ifade ederken gerekçe
olarak kararında39; yüklenme senedinin, hizmet taahhüdü ile bu taahhüt yerine
getirilmezse tazminatla yükümlü olunacağı taahhüdünü içermek suretiyle idare ile
kişi arasında, tarafların karşılıklı hak ve yükümlülüklerini içeren bir sözleşme ilişkisi
olduğunu belirtmiştir. Üstelik somut olayda kişi önce tazminatı ödemiş sonra da
bunun haksız tahsil edildiğini ileri sürerek istirdadını talep etmiştir. Kamu
görevlisinin yükümlülüğünü yerine getirmediğine ilişkin idare tarafından kamu
gücüne dayalı, re’sen ve tek yanlı olarak yapılmış bir idari işlemin bulunmadığını,
senetten doğan alacak-borç ilişkisi sebebiyle bu senetten kaynaklanan uyuşmazlığın
özel hukuk hükümlerine göre adli yargıda çözülmesi gerektiğine karar vermiştir.
Görüldüğü üzere Yargıtay, Danıştay’dan farklı olarak yüklenme senetlerinin,
kişi ile idare arasında kişinin özgür iradesi ile imzalanan ve kişinin irade beyanının
idarenin irade beyanıyla karşılıklı ve ona uygun olduğunu, dolayısıyla bunun bir
sözleşme olduğuna karar vermektedir. Ayrıca Yargıtay, kişinin mecburi hizmet
yükümlülüğüne tabi tutulacağını bilmesinden dolayı da bu senetleri baskı altında ve
iradesi olmadan imzaladığının kabul edilemeyeceğini belirterek söz konusu
yüklenme senetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların adli yargı yerinde görülmesi
gerektiğine karar vermektedir.
38 Y18HD, E: 2005/5785, K: 2005/11084, KT: 13.12.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com;
Y18HD, E: 2005/7298, K: 2005/9165, KT: 18.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com. 39 YHGK, E:2006/18-371, K: 2006/361, KT: 07.06.2006, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com;
Aynı yönde bkz. Y18HD, E: 2006/7714, K: 2006/7273, KT: 03.10.2006, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
138
3. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin Yaklaşımı
Askeri öğrencilerden alınan yüklenme senetlerinin hangi yargı yerinde
görülmesi gerektiğine ilişkin olarak da AYİM içtihatları konuya ışık tutmaktadır.
926 sayılı Kanuna göre muvazzaf subay nasbedilerek mecburi hizmet
yükümlülüğünü yerine getirmeye başlayan subayın yabancı kadınla evlenip müstafi
sayılması ve mecburi hizmetini yerine getirmemesinden dolayı da kanunda
öngörülen şekilde, kendisine yapılan masrafların tahsiline ilişkin uyuşmazlıkta
AYİM40; kişinin asker kişi sayılacağı konusunda kuşku bulunmasa da davacının
yükümlülüğünden doğan hazine alacağının tahsiline ilişkin işlemin idari işlem
olmadığını; eğer idari işlem olsaydı, idarenin herhangi bir yargı kararına gerek
duymadan tahakkuk işlemini icra edebileceğini fakat böyle bir durumun söz konusu
olmadığını; idarenin, masrafları tahsil ederken 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun41 hükümlerine göre değil, 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu42 hükümlerine göre hareket ettiğini; yani idarenin, herhangi bir özel hukuk
kişisi gibi, masrafların tahsili için, borçlu olan kişiye tebligat yaptığını, süre
verdiğini, bu süre içinde borç ödenmediği için dava açtığını ve bu dava sonucuna
göre hareket ettiğini belirterek söz konusu uyuşmazlığın adli yargıda çözülmesi
gerektiğine karar vermiştir43.
Askeri öğrencilere ilişkin kararlarında da AYİM, askeri öğrencilikten çıkarılan
kişiden talep edilen masrafların iptali isteminin, kişi artık askeri öğrencilikten
çıkarıldığından dolayı asker kişi sayılmayacağı için, adli yargı yerinde görülmesi
gerektiğine karar vermiştir44. Bu kararlarında da yine, idarenin masrafları tahsil
ederken kamu gücünü kullanmadığını ve özel hukuk hükümlerine göre tahsil yoluna
gittiğini ifade etmiş, 6183 sayılı Kanunun kapsamı belirtilirken sözleşmeden, haksız 40 AYİM2D, E: 1987/231, K: 1987/212, KT: 10.12.1987, AYİMD, 1993, sy. 7, 2. Kitap, s. 112. 41 RG. 28.07.1953, sy. 8469. 42 RG. 19.06.1932, sy. 2128. 43 AYİM, benzer yönde bir diğer kararında da askeri öğrencilikten çıkarılan öğrenci için yapılan
masrafların tahsiline ilişkin uyuşmazlığın, idare ile askeri öğrenci arasında imzalanan sözleşmeden kaynaklanan bir borç ilişkisi olduğunu ve askeri öğrencilikten çıkarılan kişi artık asker kişi değil de sivil kişi olduğundan dolayı, söz konusu uyuşmazlığın görüm ve çözüm yerinin adli yargı yeri olduğunu belirtmiştir. AYİM2D, E: 2001/34, K: 2001/37, KT: 17.01.2000, AYİMD, 2001, sy. 16, s.124.
44 AYİM2D, E: 2008/1285, K: 2009/15, KT: 07.01.2009, AYİMD, 2010, sy. 25, 1. Kitap, s. 111; AYİM2D, E: 1986/80, K: 1986/78, KT: 18.06.1986, AYİMD, 1993, sy. 7, 1. Kitap, s. 94.
139
fiilden ve sebepsiz zenginleşmeden doğan alacaklar dışında kalan alacakların bu
Kanun kapsamında olduğu düzenlendiğinden, askeri okulda okuyup da bunun
karşılığı olan hizmetini yerine getirmeden ayrılan öğrenci için yapılan masrafların o
öğrenci için sebepsiz zenginleşmeye yol açması nedeniyle bu masrafların talep
edilme yerinin adli yargı yeri olacağına karar vermiştir.
4. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Yaklaşımı
Yüklenme senetlerinden kaynaklanan görevli yargı yeri konusunda
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, 2547 sayılı Kanun gereği yurtiçinde görevlendirilen
veya yurtdışına yetiştirilmek üzere gönderilen araştırma görevlilerinden alınan
yüklenme senetlerine ilişkin adli ve idari yargı yerleri arasında ortaya çıkan
uyuşmazlıklar ile askeri öğrencilerden alınan yüklenme senetlerine ilişkin ise adli ve
askeri idari yargı yeri ile idari yargı ve askeri idari yargı yeri arasındaki
uyuşmazlıklara ilişkin kararları bulunmaktadır.
Konu ile ilgili olarak askeri idari yargı yeri ile idari yargı yeri arasındaki
görev uyuşmazlığına ilişkin bir örnekte; 926 sayılı Kanunun önceki düzenlemesinin
yürürlükte olduğu dönemde, kıdemli üsteğmen rütbesindeyken, yabancı uyruklu bir
kadınla evlendiği gerekçesiyle istifa etmiş sayılan asker kişi, Kanunun 112.
maddesine göre eksik kalan yükümlülük süresi ile orantılı olarak devletçe yapılan
öğrenim masrafları karşılığı olan ve ödenmesi istenilen 483.370.000 liranın nasıl
hesaplandığının anlaşılamadığını ve çok fahiş olduğunu ileri sürerek, ödemeye ilişkin
işlemin iptalini istemiş ve önüne gelen görev uyuşmazlığında, Uyuşmazlık
Mahkemesi;
“(…) davacının asker kişi olduğu hususunda kuşku yoktur. İptal isteminin
konusu, istifa nedeni ile yani askerlik hizmetiyle doğrudan ilgili olmayıp, yasal
olarak Devlete borçlu olduğu öğrenim giderlerinin hesaplanış biçimine yönelik
bulunmaktadır. Yasa'da gösterildiği şekilde hesaplama yapılıp yapılmadığı
meselenin genel muhasebe kurallarına göre incelenmesinin, askeri hizmete ilişkin bir
yanı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle 1602 sayılı Yasa'nın değişik 20.
maddesinde öngörülen ‘asker kişiyi ilgilendirme’ ve ‘askeri hizmete ilişkin bulunma’
140
şartlan birlikte gerçekleşmediğinden davanın çözümü idari yargının görevine
girmektedir.”
gerekçesiyle görevli yargı yerinin idari yargı yeri olacağına hükmetmiştir45.
Askeri öğrencilerin yüklenme senetlerine dayanılarak öğrencilerden alınacak
tazminatın yanlış hesaplandığı iddiasıyla ortaya çıkan oluşan bir uyuşmazlıkta ise
askeri idari yargı, adli yargı ve idari yargı mercilerinin üçü de görevsizlik kararı
vermiştir. Bu uyuşmazlıkta askeri lisede öğrenci olan kişinin babası tarafından
okuldan alınması üzerine kişiye yapılan masraflar idare tarafından talep edilmiştir.
Davacı da tazminatın fazla hesaplandığını ileri sürerek, hesaplamada yer alan
personel, amortisman ve yabancı dil eğitimi giderlerinin iptali istemiyle AYİM’de
dava açmıştır. AYİM, söz konusu uyuşmazlığın tazminatın hesaplanması ile ilgili
olduğunu ve bu ilişkinin özel hukuk ilişkisi olduğundan bahisle davanın adli yargı
yerinde görülmesi gerektiğini belirterek görevsizlik kararı vermiştir. Adli yargı yeri
de söz konusu davanın, Milli Savunma Bakanlığı’nın borç tahakkuku işlemine karşı
açılan dava olduğunu ve dolayısıyla davanın idari yargı yerinde görülmesi
gerektiğini belirterek görevsizlik kararı vermiştir. Davacı en son idari yargıda dava
açmış, idare mahkemesi de davanın, tazminatın hesaplanması ve tahsiline ilişkin olup
özel hukuk kapsamına girdiğini; dolayısıyla da davanın adli yargı yerine görülmesi
gerektiğini belirterek görevsizlik kararı vermiştir. Olayın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
intikal etmesi üzerine Yüksek Mahkeme; 5401 sayılı Kanunda, askeri öğrenciye
yapılan masrafların ne şekilde ödettirileceği düzenlenmiş olsa da bu masrafların
tahsili için takip edilecek usul hakkında herhangi bir hükme yer verilmediğini;
olayda, öğrenim giderlerinin tazmini için herhangi bir idari usul öngörülmediğini,
yüklenme senedine dayanılarak öğrenci velisi ve kefili aleyhine dava açılmak
suretiyle tazminatın hükmen tahsili yoluna gidildiğini belirtmiştir. Olaydaki durumu
Uyuşmazlık Mahkemesi değerlendirerek öğrenim giderlerinden oluşan tazminatın
tahsili için idarece kamu gücüne dayanan, re’sen ve tek yanlı olarak tesis edilmiş bir
işlemin bulunmadığına, öğrenci velisi tarafından tazminatın fazla hesaplandığı ve
dolayısıyla ödemiş olduğu fazla kısmın iadesi iddiasıyla açılan davanın, taraflar
arasındaki sözleşmeden kaynaklanan borç-alacak ilişkisi olduğuna ve bundan dolayı
45 UM, E: 1996/60, K: 1996/105, KT: 23.12.1996, RG. 21.01.1997, sy. 22884.
141
da söz konusu davanın özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünün adli yargı
yerine ait olacağına karar vermiştir46.
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne gelen uyuşmazlıkların bir bölümü de 657
sayılı Kanun, 1416 sayılı Kanun ve 2547 sayılı Kanuna dayanılarak yurtdışına
gönderilecek kamu görevlileri ve öğrenciler ile yurtiçinde görevlendirilen araştırma
görevlilerinden alınan yüklenme senetlerine ilişkin uyuşmazlıkların hangi yargı
yerinde görüleceğine dair uyuşmazlıklardır.
2547 sayılı Kanunun 33. maddesine göre yurtdışına gönderilen bir araştırma
görevlisinden alınan yüklenme ve kefalet senedinden doğan bir uyuşmazlıkta idari
yargı yeri; bizzat idare tarafından tesis edilmiş bir işlemin bulunmadığını ve
noterlikçe düzenlenen yüklenme senedinin iptali isteminin de idari dava türlerinden
biri olmadığını belirterek söz konusu iptal istemine yönelik davanın görüm ve çözüm
yerinin adli yargı yeri olduğuna karar vermiştir. Adli yargı yeri ise ortada bir idari
işlem olduğunu, bu idari işlemin hukuka uygunluğunun idari yargı yeri tarafından
denetlenebileceğini ve ortada tarafların özgür iradesi ile yaptıkları bir sözleşmenin
hükümlerine aykırılıktan doğan bir menfi tespit davası da bulunmadığını belirtmiştir.
Uyuşmazlık Mahkemesi; 657 sayılı DMK ile 2547 sayılı Kanunda yer alan
düzenlemelerde, ilgililerin mecburi hizmet yükümlülüklerini yerine getirmemesi
durumunda masrafların tahsili için herhangi bir idari usulün öngörülmediğini,
yüklenme ve kefalet senedine dayanılarak açılacak bir alacak davası yoluyla hükmen
tahsil yönteminin benimsendiğini; olayda da, araştırma görevlisi ile idare arasında;
araştırma görevlisinin yurtdışında hesabına eğitim gördüğü enstitüye karşı mecburi
hizmet yükümlülüğü ya da parasal karşılığını taahhüt etmek suretiyle, tarafların
karşılıklı hak ve yükümlülüklerini içeren bir sözleşme ilişkisinin kurulduğunu;
dolayısıyla da uyuşmazlığın, taraflar arasındaki sözleşmeden (yüklenme senedi)
doğan alacak-borç ilişkisi nedeniyle özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde
görülmesi gerektiğine karar vermiştir47.
46 UM, E: 2001/63, K: 2001/74, KT: 12.11.2001, RG. 17.01.2002, sy. 24643. 47 UM, E: 2004/2, K: 2004/19, KT: 03.05.2004, RG. 08.07.2004, sy. 25516. Kararda yer alan karşı
oy şu şekildedir: “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 78 ve 79. maddelerinde, bilgilerini artırmak için dış memleketlere kimlerin gönderileceği ve bunların hak ve yükümlülüklerinin neler olduğu düzenlenmiş; “Yurtdışı Eğitim Masraflarının Tahsili” başlıklı Ek 34. maddede, bu şekilde
142
2547 sayılı Kanunun 35. maddesi gereği kendi üniversitesi tarafından kadrosu
bir diğer üniversiteye lisansüstü eğitim yapması için tahsis edilen araştırma
görevlilerinden alınan yüklenme senetlerine ilişkin bir uyuşmazlıkta da Uyuşmazlık
Mahkemesi bu senetlerin durumunu değerlendirmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi;
“davacının, noterde düzenlenen ve kendisi ile kefilleri tarafından imzalanan
taahhüt ve kefalet senedi ile, hesabına eğitim gördüğü Üniversiteye karşı, mecburi
hizmet ya da parasal karşılığını taahhüt etmek suretiyle yükümlülük altına girdiği,
ancak, mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeden görevinden istifa etmesi
nedeniyle davalı idarece, söz konusu taahhüt ve kefalet senedi içeriğinde yer alan
parasal yaptırımların icrası amacıyla tesis edilen borçlandırma ve taksitlendirme
işleminin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Bu duruma göre, taahhüt ve kefalet senedinin davacı ve kefilleri tarafından
tek taraflı olarak imzalanarak idareye karşı taahhütte bulunulması karşısında, davalı
idare tarafından taahhüt ve kefalet senedi uyarınca mecburi hizmet karşılığının
tahsili amacıyla davacı hakkında düzenlenen işlemin iptali istemiyle açılan davanın,
taraflar arasında yüklenme ve kefalet senedinden doğan alacak-borç ilişkisi
yurtdışına gönderilecek personelden örneği Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanmış Yüklenme Senedi ile Muteber İmzalı Kefalet Senedi alınacağı belirtilmiş; aynı Yasa’nın 80. maddesinde ise, 78 ve 79. maddelerde yazılı olanların ayırma ve seçilme usul ve şartlarının, çalışmalarının nasıl denetleneceğinin, haklarındaki disiplin kovuşturmasının ne suretle yapılacağının ve geri çağrılmalarını gerektirecek hallerin bir yönetmelikle düzenleneceği öngörülmüştür. Anılan Yasa uyarınca çıkarılan Yetiştirilmek Amacıyla Yurtdışına Gönderilecek Devlet Memurları Hakkında Yönetmeliğin 17. maddesinde, Devlet memurlarından, kurumlarınca Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanmış örneklerine uygun yüklenme senedi ile muteber imzalı müteselsil kefalet senedi alınacağı; bu belgeleri tamamlamayanların yurt dışına çıkmalarına izin verilmeyeceği kurala bağlanmıştır. Buna göre, davacının imzaladığı yüklenme senedi ile kefillerince imzalanan kefalet senedinin, 657 sayılı Yasa’nın 78 ve 79. maddeleri uyarınca yurt dışında eğitim görebilmek için mevzuatta zorunlu şart olarak öngörüldüğü göz önüne alındığında, söz konusu senetlerin davacı ve kefilleri tarafından idare ile eşit düzeyde, kendi isteği ve iradesi ile imzalandığının kabulüne olanak bulunmadığından, idarece kamu gücüne dayalı ve tek taraflı irade ile tesis edilmiş idari işlem olarak kabulü gerekmektedir. Bu durumda, uyuşmazlığa konu edilen davanın, 2577 sayılı İ.Y.U.K.’nun 2/1-a. maddesinde sayılan iptal davası kapsamında görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerektiği görüşüyle aksi yöndeki karara katılmıyoruz.”.
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin aynı yönde verdiği ve aynı gerekçelerle karşı oy düşüncesinin de olduğu diğer kararlar için bkz. UM, E: 2007/132, K: 2007/137, KT: 02.07.2007, RG. 30.07.2007, sy. 26598; UM, E: 2009/216, K: 2010/106, KT: 03.05.2010, RG. 18.01.2011, sy. 27819 (Mükerrer).
143
nedeniyle, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin
görevli bulunduğu sonucuna varılmıştır.”
şeklinde adli yargı yerinin görevli olduğuna karar vermiştir48.
Görüldüğü üzere Uyuşmazlık Mahkemesi, araştırma görevlilerinden yurtdışına
gönderilme veya yurtiçinde görevlendirilme sonucu oluşan mecburi hizmet
yükümlülüğünü teminat altına almak amacıyla alınan yüklenme senetlerinin taraflar
arasında karşılıklı hak ve borç doğuran özel hukuk sözleşmeleri olduğunu
oyçokluğuyla ifade etmekte ve bundan dolayı da uyuşmazlıkların adli yargı yerinde
görülmesi gerektiğine karar vermektedir. Fakat bu kararları verirken de idari işlem,
idari sözleşme ve özel hukuk sözleşmelerine ilişkin ayrıca değerlendirme
yapmamakta ve bu uyuşmazlıkların adli yargı yerinde görülme gerekçesini kısaca
belirtmektedir. Askeri öğrenciler ve muvazzaf subay-astsubaylara ilişkin olarak ise;
926 sayılı Kanunun 112. maddesine göre muvazzaf subay-astsubay olduktan sonra
mecburi hizmet yükümlülüğünün ihlali halinde oluşan tazminat borcunun tahsiline
ilişkin işlemlerin iptaline ilişkin uyuşmazlıkların idari yargı yerinde görülmesi
gerektiğine; askeri öğrenci iken yükümlülük ihlali halinde yüklenme senedine
dayanılarak yürütülen tahsil işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların ise adli
yargı yerinde görülmesi gerektiğine karar vermektedir.
C. Kanaatimiz
2547 sayılı Kanuna göre yurtdışında veya yurtiçinde yetiştirilen araştırma
görevlilerinden alınan yüklenme senetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların hangi 48 UM, E: 2010/11, K: 2010/202, KT: 01.11.2010, RG., 14.10.2011, sy. 28084 (Mükerrer). Kararda
yer alan karşı oy şu şekildedir: “2547 sayılı Yasanın 35 inci maddesi uyarınca başka bir üniversitede öğretim üyesi yetiştirme
programı kapsamında eğitim yapmak üzere görevlendirilmesindeki amaç göz önünde bulundurulduğunda, davacının bu taahhüt ve kefalet senedini idare ile eşit düzeyde olarak, isteği ve özgür iradesi ile imzaladığından söz etmeye olanak bulunmadığından ortada özel hukuk alanını ilgilendiren bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
İdarece kamu gücüne dayanılarak ve tek taraflı irade ile kurulan taahhüt ve kefalet senedinde yer alan mali yatırımların uygulanmasına ilişkin işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın 2577 sayılı Yasanın 2/1-a maddesinde sayılan iptal davaları kapsamında görüm ve çözümünde idari yargı görevli bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nca yapılan başvurunun reddi gerektiği görüşüyle, aksi yöndeki karara karşıyız.”. Aynı yönde bkz. UM, E: 2010/207, K: 2011/61, KT: 04.04.2011, RG. 14.10.2011, sy. 28084 (Mükerrer); UM, E: 2012/6, K: 2012/66, KT: 09.04.2012, RG. 02.05.2012, sy. 28280.
144
yargı yolunda görüleceğine ilişkin olarak Danıştay ve Yargıtay kararları farklılık arz
etmektedir. Uyuşmazlık Mahkemesi ise bu senetlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların
adli yargı yerinde görülmesi gerektiğine karar vermektedir. Her üç yargı yerinin de
verdiği kararları incelediğimizde görevli yargı yeri gerekçesinin tatmin edici şekilde
açıklanmadığı görülmektedir. Örneğin, Danıştay, gerekçe olarak sadece, mecburi
hizmet yükümlüsü kişilerin bu yüklenme senetlerini idare ile eşit düzeyde ve özgür
iradesi ile imzaladığının kabulünün mümkün olmayacağını belirtmiştir. Yargıtay ise
tam aksi yönde tarafların serbest iradeleriyle imzaladıkları ve karşılık hak-
yükümlülükler doğuran bir alacak-borç ilişkisinin var olduğunu belirtmektedir.
Uyuşmazlık Mahkemesi de ortada bir alacak-borç ilişkisi olduğu kabulünden
hareketle karar vermektedir. Fakat yüksek yargı yerleri, bu senetlerin hukuki niteliği
hakkında yeterli açıklama yapmamaktadır. Mahkemeler, neden bunun bir alacak-
borç ilişkisi olduğuna veya neden kişinin idare ile eşit düzeyde, özgür iradesinin
olmadığına dair detaylı bir değerlendirme yapmamaktadır.
Dikkat edildiğinde, söz konusu mahkeme kararlarında yüklenme senetlerinin
ya doğrudan bir idari işlem veya özel hukuk sözleşmesi olduğu belirtilmek ya da bu
senetlerin hukuki niteliklerinden çok söz edilmeyerek sadece ihtiva ettiği düşünülen
özellikleri zikredilmek suretiyle hangi yargı yoluna tabi olacağı ifade edilmektedir.
Örneğin, Yargıtay, bu senetlerin bir özel hukuk sözleşmesi olduğuna karar verirken;
neden bu şekilde karar verdiğini veya neden bu senetlerin bir idari işlem veya
sözleşme olmayacağından söz etmemektedir. Yine Danıştay, birkaç kararında bu
senetlerin idari işlem olduğunu ifade etmiş olsa da genel olarak bu senetlerin idare ile
eşit düzeyde ve özgür irade ile imzalanmış senetler olmadığını belirterek idari
yargının görev alanına gireceğini ifade etmiş fakat kişilerin senette yer alan
imzalarının, senetlerin hukuki niteliğini etkileyip etkileyemeyeceği veya bu
senetlerin neden özel hukuk sözleşmesi olarak değerlendirilemeyeceği hakkında
herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Aynı şekilde Uyuşmazlık Mahkemesi de
herhangi bir hukuki nitelemede bulunmadan veya gerekçe belirtmeden söz konusu
senetlerin, bir idari işlem niteliğinde olmayıp tarafların karşılıklı hak ve
yükümlülüklerini içeren bir sözleşme olduğunu belirtmektedir. Bazen de yukarıda
belirttiğimiz kararların bazılarında yargı organları, hukuki niteliği belirlemeden,
sonuçtan yola çıkarak uyuşmazlıkların hangi yargı yoluna tabi olacağını
145
belirlemişlerdir. Yani, idarenin masrafları tahsil aşamasında özel hukuk hükümlerine,
icra iflas hukuku hükümlerine göre tahsil yoluna gittiğinden dolayı bu senetlerden
kaynaklanan uyuşmazlıkların adli yargıda görülmesi gerektiğine karar vermişlerdir.
Oysa öncelikle senetlerin hukuki niteliğini belirlememiz gerekir ki bunlardan
kaynaklanan uyuşmazlıkların da hangi yerinde görülmesi gerektiğini açıklığa
kavuşturalım. O yüzden, özel hukuk sözleşmeleri, iltihaki sözleşmeler, idari işlem ve
idari sözleşme kavramlarından söz edip söz konusu senetlerin hukuki niteliğinin bu
saydıklarımızdan hangisi olabileceğini belirlemeye çalışacağız.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 1. maddesine göre; sözleşme, tarafların
karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanıyla kurulur. Yani ortada, tarafların kendileri
hakkında hak ve/veya yükümlülükler doğuracak bir konuda karşılıklı ve birbirine
uygun, özgür irade beyanları olduğu durumda, bir sözleşme ilişkisi kurulmuştur.
Sözleşmede, taraflardan birinin irade açıklaması, yani sözleşmenin kurulmasına
ilişkin icabı (önerisi) diğer tarafa yöneltilir ki irade açıklamalarının karşılıklı
olmasından kastedilen de işte bu icabın diğer tarafa yöneltilmesidir49. Kural olarak,
karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanının oluşması için, tarafların, sözleşmenin
bütün hükümlerini tartıştıktan sonra kabul etmeleri gerekmektedir50. Fakat
sözleşmelerin kurulması her zaman bu şekilde olmamakta, bazen bir tarafın
düzenlediği sözleşme şartlarını diğer taraf sadece kabul etme yönünde irade beyanını
açıklamakta ve sözleşme o şekilde kurulmaktadır; bunlar da iltihaki sözleşme olarak
adlandırılmaktadır51. Bu yolla kurulan ve iltihaki sözleşme deyimi yanında standart
sözleşme deyimi de kullanılan sözleşmelerin öncesinde herhangi bir sözleşme
görüşmesi olmamakta, dolayısıyla da bu teknikle kurulmuş ve genel işlem şartlarını
içeren bu tip sözleşmeleri, yukarıda söz ettiğimiz, eşit durumdaki kişilerin bir araya
gelerek Borçlar Kanunu’nda öngörüldüğü şekilde icap ve kabul ile kurduğu
sözleşmelerle bir tutmak da mümkün değildir52. Doktrinde hangi durumda iltihaki
49 Selahattin Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Altop, Tekinay Borçlar
Hukuku Genel Hükümler, 7. bs., Filiz Kitabevi, İstanbul, 1993, s. 70 50 Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. bs., Beta, İstanbul, 2010, s. 66. 51 M. Kemal Oğuzman, M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9. bs., C. I, Vedat
Kitapçılık, İstanbul, 2011, s. 26. 52 Necip Kocayusufpaşaoğlu, Hüseyin Hatemi, Rona Serozan, Abdulkadir Arpacı, Borçlar Hukuku
Genel Bölüm, 5. bs., Filiz Kitabevi, İstanbul, 2010, s. 171.
146
sözleşmeden söz edilebileceği konusunda görüş ayrılığı bulanmaktadır. İlk görüşe
göre, iltihaki sözleşmeden söz edebilmek için sözleşmenin bütün hükümlerinin bir
tarafça belirlenmiş olması gerekmektedir53. Diğer görüşe göre ise; sözleşmenin tüm
hükümleri olması şartı aranmaksızın, iltihaki sözleşme deyimi, taraflardan birinin,
karşı tarafın görüşünü veya düşüncesini almadan tek taraflı olarak dayattığı,
sözleşmenin belirli hükümleri açısından da kullanılabilir54. Yani sözleşmenin sadece
bazı hükümleri tek tarafın iradesiyle oluşturulmuş ve karşı tarafın kabulüne
sunulmuşsa, sözleşmenin sadece bu hükümleri açısından iltihaki sözleşme vardır
denilir. İltihaki sözleşmelerde, tek taraflı olarak bir sözleşme tarafı, ileride yapacağı
diğer benzer sözleşmelerde de kullanmak üzere, sözleşme hükümlerini hazırlamakta;
karşı taraf ise önceden belirlenmiş olan bu hükümlerde değişiklik isteme imkanı
olmadan ya bu şartları kabul eder ya da sözleşmeyi yapmama seçeneğini kullanır55.
İltihaki sözleşmelerin içeriğinde yer aldığını belirttiğimiz genel işlem şartları da;
uzun yıllar boyunca Türk Hukukunda bu şartların denetimine ilişkin var olan pozitif
hukuk düzenlemesi eksikliğinden56 sonra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 20-
25. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kanunun 20. maddesinde de;
“Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok
sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak
karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya
ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz.
Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş olmaması, bu
sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını engellemez.
Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir sözleşmeye konulan bu
koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine ilişkin kayıtlar, tek başına, onları
genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz.
53 Oğuzman/Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 27. 54 Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 67; Kocayusufpaşaoğlu/Hatemi/Serozan/Arpacı,
Borçlar Hukuku Genel Bölüm, s. 229. 55 Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 67. 56 Yeşim M. Atamer, “Yeni Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Uyarınca Genel İşlem Koşullarının
Denetlenmesi- TKHK M. 6 ve TTK M. 55, F. 1, (f) ile Karşılaştırmalı Olarak”, Türk Hukukunda Genel İşlem Şartları Sempozyumu (Bildiriler-Tartışmalar), Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara, 2011, s. 9.
147
Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya
yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların
hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır.”
şeklinde düzenlenmiştir.
Genel işlem şartlarının varlığını kabul edebilmek için kendisinde önceden
hazırlanmış olan hükümlerin teklif edildiği sözleşme tarafı, bu hükümlerin içeriğine
hiç etki etmemiş olmalıdır57. Genel işlem şartlarında, sözleşmenin güçlü olan
tarafınca söz konusu şartların önceden tek başına hazırlanması demek; sözleşmenin
diğer tarafının bu şartlar düzenlenirken herhangi bir katkıda bulunmamış olması, söz
hakkının olmaması demektir, yoksa hazırlayan tarafın bu şartları bizzat hazırlaması
şart değildir. Örneğin bir finans kurumu, müşterileriyle yapacağı kredi sözleşmesini
bizzat kendisi değil de vekalet sözleşmesi gereği tuttuğu avukata da hazırlatabilir58.
Uygulamada genel işlem şartlarının farklı şekilleri bulunmakta; bunlar, ya
sözleşmenin karşı tarafına sözleşme kuruluşundan önce verilir (örneğin, insan veya
eşya taşımalarında taşıma sözleşmesinde veya biletin arka yüzünde, fatura ya da
garanti belgelerinin arka yüzünde veya ona ek olarak bulunurlar) ya da sözleşmenin
kuruluşundan önce ilan edilerek veya bir yere asılarak (örneğin bankalarda,
işyerlerinde yazılı bulunan şartlar) sözleşme yapmak isteyen kişilerin bilgilerine
sunulur59. Genel işlem şartları, ancak sözleşmenin içine girdikten sonra, kurulmuş
olan belli bir sözleşmenin içeriğine dahil olduktan sonra geçerli olacaklardır60. Genel
işlem şartı olarak nitelendirilebilecek şartların, sözleşmeye yazılmamış sayılması ve
yazılmamış sayılmanın sözleşmeye etkisi 6098 sayılı Kanunun 21. ve 22.
maddelerinde, şartların yorumlanması 23. maddesinde, şartları değiştirme yasağı 24.
maddesinde ve şartların içerik denetimi de 25. maddesinde düzenlenmiştir.
Özel hukuk sözleşmelerinden bu şekilde kısaca bahsettikten sonra, yüklenme
senetlerinin hukuki niteliği olarak düşünülebilecek bir diğer ihtimal olan idari
işlemlerden bahsetmek gerekmektedir. İdari işlemler, hukuki etki ve sonuç doğurmak
57 A.e., s. 12. 58 Oğuzman/Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 170. 59 Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 157. 60 A.y.
148
amacıyla ortaya konan irade açıklamalarından oluşurlar61. İdareler, üçüncü kişilerle
girdiği ilişkilerde, sahip olduğu kamu gücünü kullanarak ve çoğunlukla da bu
kişilerin rızalarına gerek duymadan tek yanlı olarak hareket ederek, hukuki durumları
hakkında karar verebilmektedir62. Kanunlarda herhangi bir tanımı bulunmayan idari
işlemin özellikleri, doktrin ve idari yargı kararlarıyla belirlenmektedir63. Bu
özellikler; işlemin idari makamlarca yapılması, hukuki sonuç doğurmaya yönelik bir
irade açıklaması olması, kamu gücünün kullanılması, tek yanlı olması, kanunilik
karinesinden yararlanması ve icrailiktir64. İdari işlemin tek yanlı yapılıyor olması onu
idarenin sözleşmelerinden ayırmaktadır65. İdari işlemin özelliklerinden biri olan bu
tek yanlılık özelliği, tek bir kişi, organ veya makamın iradesi anlamına gelmemekte;
işlemin muhatabı olan kişilerin iradesinin, söz konusu işlemin oluşmasına
katılmaması, yani işlemin ortaya çıkmasına ve sonuç doğurmasına idarenin
iradesinin yetmesi anlamına gelmektedir 66. Böylece, ilgililerin durumları; rızalarına
bakılmaksızın idarenin iradesiyle belirlenmiş olmaktadır67. Yani kurucu irade tektir
ve bu da idarenin iradesidir68.
İdari işlemlerin tek yanlılık özelliğinden bu şekilde söz ettikten sonra aşağıda
yüklenme senetlerinin uygulanması için kişilerin imzasının gerekli olmasını da
dikkate alarak değerlendirmede bulunacağız. Ona geçmeden önce idari
sözleşmelerden de söz etmekte fayda bulunmaktadır. İdare, genel olarak işlemlerini
tek yanlı irade açıklamalarıyla yapar69. İdare hukuku; tek taraflı hukuki tasarruflar,
icrai kararlar ve statüler hukuku olarak kabul edildiğinden dolayı sözleşmeler, ilk
bakışta idare hukukuyla bağdaşmaz diye düşünülür70. Oysa idare, kamu hizmetlerinin
61 Celal Erkut, İptal Davasının Konusunu Oluşturma Bakımından İdari İşlemin Kimliği,
Danıştay Yayınları, No: 51, Ankara, 1990, s. 9. 62 A.e., s. 10. 63 Yıldırım/Yasin/Karan v.d., İdare Hukuku, s. 544. 64 Akyılmaz/Sezginer/Kaya, Türk İdare Hukuku, s. 365 vd. 65 Yayla, İdare Hukuku, s. 110. 66 Yıldırım/Yasin/Karan v.d., İdare Hukuku, s. 578. 67 Erkut, İptal Davasının Konusunu Oluşturma Bakımından İdari İşlemin Kimliği, s. 15. 68 A.y. 69 Akyılmaz/Sezginer/Kaya, Türk İdare Hukuku, s. 418. 70 Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, C. III, s. 1591.
149
yerine getirilmesi sırasında, bu hizmetleri yerine getirebilmek için birtakım
sözleşmeler de yapabilir71. İdare tarafından yapılan sözleşmeler; idarenin özel hukuk
sözleşmeleri ve idari sözleşmeler olmak üzere ikiye ayrılır. Sözleşmeleri bu şekilde
ayırmanın amaçlarından biri sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıkların hangi yargı
yerinde görüleceğini belirlemektir72. İdarenin özel hukuk sözleşmeleri, kamu hizmet
ve faaliyetine doğrudan bir katılımı içermeyen sözleşmeler olup73, özel hukuktaki
herhangi iki kişinin serbest iradesiyle yapmış oldukları sözleşmeler gibidir ve bir
uyuşmazlık söz konusu olduğunda da bu adli yargı yerinde görülecektir fakat bu
sözleşmelerin yapılma anına kadar geçen hazırlık aşamasında yapılan idari nitelikte
işlemler olduğundan dolayı sözleşme imzalanana kadarki süreçle ilgili bir hukuka
aykırılık olduğunda bu aykırılık, ‘ayrılabilir işlem kuramı’ gereğince idari yargı
yerinde iptal davasına konu olur74.
İdari sözleşmeler, genel olarak, idarenin, kamu hizmetinin yürütülmesine
ilişkin olarak özel hukuk tüzel ve gerçek kişileri ile veya diğer kamu tüzel kişileri ile
yaptıkları sözleşmelerdir75. Bir sözleşmenin idari sözleşme olduğunu; kanunkoyucu
açıkça ifade ederek veya sözleşmeye ilişkin uyuşmazlıkların hangi yargı yerinde
görüleceğini ifade ederek belirleyebilir76. Böyle bir niteleme yoksa, sözleşmenin
idari sözleşme olup olmadığını tespit etmek için yargı organları tarafından
belirlenmiş olan ölçütlere başvurmak gerekir77. Bu ölçütlere göre de bir sözleşmenin
idari sözleşme sayılabilmesi için; sözleşme taraflarından en az biri kamu tüzel kişisi
olmalı78, sözleşmenin konusu bir kamu hizmetinin yürütülmesine ilişkin olmalı ve
amacı kamu yararı olmalı, son olarak da sözleşmede idareye özel hukuku aşan, üstün
ve ayrıcalıklı yetkiler tanınmış olmalıdır79. Özel hukuku aşan yetkilerin, gerçekten
71 A.y. 72 Akyılmaz/Sezginer/Kaya, Türk İdare Hukuku, s. 418. 73 Yayla, İdare Hukuku, s. 165. 74 Özay, Günışığında Yönetim, s. 508. 75 Akyılmaz/Sezginer/Kaya, Türk İdare Hukuku, s. 420. 76 A.e., s. 422. 77 Yıldırım/Yasin/Karan v.d., İdare Hukuku, s. 623. 78 Pertev Bilgen, Uyuşmazlık Mahkemesi ve Danıştay İçtihatlarına Göre İdari Sözleşmelerin
Kriterleri, Kutulmuş Matbaası, İstanbul, 1970, s. 25. 79 Yıldırım/Yasin/Karan v.d., İdare Hukuku, s. 623.
150
özel hukuku aşması, yani özel kişilerin özel hukuk sözleşmesine koyamayacakları
yetkiler olması gerekmektedir ki bunlar da ancak kamu gücünün kullanılması yani
icrai karar ve re’sen hareket etme yetkisini gerektiren yetkiler olabilir80. İdari
sözleşmelerde, idareye tanınan üstün ve ayrıcalıklı yetkilere örnek olarak;
sözleşmenin bir tarafı olan idarenin karşı taraf hakkında kamu gücüne dayanarak tek
yanlı işlemler yapabilmesini, sözleşmede öngörülmemiş olsa bile re’sen sözleşme
tarafı için zorlayıcı tedbirler uygulayabilmesini verebiliriz81. İdari sözleşmeler de
genel olarak yukarıda belirttiğimiz ve özel hukukta da yoğunlukla kullanılan iltihaki
(katılmalı) sözleşme şeklinde görülür82. Bu sözleşmelerde, sözleşme hükümleri
taraflarca serbest bir şekilde belirlenmez, bir tarafça hazırlanır ve diğer taraf
sözleşmeyi ya imzalamak ya da imzalamamak yönünde sadece tercihini kullanarak
sözleşmenin oluşmasına katkıda bulunur83. Doktrinde idari sözleşmelerin, sırf iki
taraf arasında imzalanmış olduğundan dolayı ‘sözleşme’ adını aldığını, oysaki idari
sözleşmelerin hükümlerinin büyük bir bölümünün genel düzenleyici işlemlerden
olduğunu ifade eden Özay, bu tip sözleşmelerin aslında bir sözleşme değil, idarenin
tek taraflı iradesiyle oluşan işlemlerden biri olarak katılma-işlem olduğunu
belirtmektedir84.
Özel hukuk sözleşmesi, iltihaki sözleşme, idari işlem ve idari sözleşmeleri
kısaca bu şekilde açıklamaya çalıştıktan sonra acaba yüklenme senetlerinin hukuki
niteliği bunların hangisi sayılabilir85? Öncelikle yüklenme senetlerinin içeriğine
kişinin hiçbir müdahale imkanının olmadığını belirtmek gerekir. Bu şekilde
mevzuatta zorunlu şart olarak öngörülen yüklenme senetlerini imzalayıp idareye
verenlerin, bu senetleri ve içeriğindeki hükümleri rızasıyla kabul etmiş olduğunu ve
dolayısıyla bu senedin bir özel hukuk sözleşmesi olduğunu kabul etmemek gerektiği
kanaatindeyiz. Burada her ne kadar kişi mecburi hizmetle yükümlü tutulacağını 80 Bilgen, Uyuşmazlık Mahkemesi ve Danıştay İçtihatlarına Göre İdari Sözleşmelerin
Kriterleri, s. 131. 81 Yayla, İdare Hukuku, s. 167. 82 Akyılmaz/Sezginer/Kaya, Türk İdare Hukuku, s. 420; Erkut, İptal Davasının Konusunu
Oluşturma Bakımından İdari İşlemin Kimliği, s. 39. 83 Akyılmaz/Sezginer/Kaya, Türk İdare Hukuku, s. 420. 84 Özay, Günışığında Yönetim, s. 511. 85 Bu kısımda yer alan düşüncelerimiz, değerli hocam Yard. Doç. Dr. Cenk Yaşar ŞAHİN ile bu
konuda sıklıkla yaptığımız tartışmalar sonucu olgunlaşmıştır.
151
biliyor olsa da söz konusu yüklenme senetlerinin içeriğine hiçbir şekilde müdahale
edememekte ve üstelik gösterdiği rıza da özel hukukta yapılan herhangi bir
sözleşmeye gösterilen rıza ile aynı nitelikte olmamaktadır. Zira burada kişiler,
yüklenme senetlerini imzalamak konusunda rıza göstermeye mecbur tutulmuşlardır.
Aksi takdirde mecburi hizmet yükümlülüğünü başlatacak olan ilişki ortaya
çıkmamaktadır. Örneğin, yüklenme senedi vermeyen araştırma görevlilerinin 2547
sayılı Kanunun 35. maddesi gereği görevlendirilmeyeceği; yine aynı şekilde
yurtdışına gönderilecek devlet memurlarının, yurtdışına çıkış için gerekli belgelerden
biri olan yüklenme senedini vermediği zaman yurtdışına çıkmasına izin
verilmeyeceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla aslında bu senetleri verenlerin gösterdiği
rızanın, özel hukuktaki herhangi bir alacak-borç ilişkisinde beyan edecekleri rıza ile
aynı nitelikte bir rıza olmayacağına işaret etmek gerekir. Özel hukukta, kişiler, özgür
iradeleriyle bir hukuki ilişki kurabilir, hatta bu iradeleriyle karşı tarafa üstünlük
tanıyan sözleşmeler de imzalayabilirler. Fakat yüklenme senetlerinde, öncelikle
mecburi hizmet yükümlüsü olacak kişileri bu senedi vermeye zorunlu tutan hükümler
olduğundan dolayı kişinin özgür iradesinden söz etmek mümkün değildir. Senet
içeriklerine müdahale edilemediğinden ve bu senet bir kamu hukuku ilişkisinden
(araştırma görevliliğine atanma, askeri öğrenciliğe alınma gibi) kaynaklanan bir
zorunluluk olduğundan dolayı da kişi ile idarenin eşit konumda iki taraf olduğunu
savunmak mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla, yüklenme senetlerinin, eşit
konumdaki tarafların özgür iradeleriyle imzalanmış bir özel hukuk sözleşmesi
olmadığını belirtmek gerekir.
Yüklenme senetlerinin hukuki niteliğinin, özel hukuk sözleşmesi olmadığını
tespit ettikten sonra belirlememiz gereken şey, bu senetlerin tek taraflı bir idari işlem
mi yoksa bir idari sözleşme mi olduğudur. Yukarıda idari işlemin özelliklerinden söz
ederken özellikle idari işlemin tek yanlılık özelliğine dikkat çektik ve idarenin irade
açıklamasıyla karşı tarafın rızasına ihtiyaç duymadan hukuki sonuç doğurabildiğini
ifade ettik. Yüklenme senetleri açısından düşündüğümüzde, söz konusu senetler,
mecburi hizmet yükümlüsü olacak kişiler tarafından imzalanarak idareye verilmekte
ve bu şekilde sonuç doğurup geçerlilik kazanmaktadırlar. Yani, senetlerin içeriği
idare tarafından hazırlanıyor olsa bile mecburi hizmet yükümlüsü olacak kişilerin
imzası olmadan, bu senetler, idarenin diğer tek taraflı işlemleri gibi kendiliğinden
152
hukuki sonuç doğurmamaktadır. Bu senetlerin içeriği idare tarafından
oluşturulduktan sonra kişiler, bu senetleri imzalar ve böylece idare ile kişiler
arasındaki mecburi hizmet yükümlülüğü ilişkisi hukuki sonuç doğurur. Dolayısıyla,
söz konusu yüklenme senetlerini idarenin tek taraflı bir işlemi olarak değerlendirmek
de isabetli değildir. Yüklenme senetlerinin, kişiler tarafından da imzalanması,
idarenin bu işleminin tek taraflı işlem olmasını engelleyen bir husustur. Tersinden
düşünecek olursak, örneğin; 2547 sayılı Kanunun 35. maddesine görevlendirilecek
araştırma görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi olacaklarına dair
yüklenme senedi alınmıyor olsa ve bu şekilde 35. maddeyle bir diğer üniversitede
görevlendirilen araştırma görevlilerinin tabi olacakları mecburi hizmet yükümlülüğü
ve bu yükümlülüklerini ihlal ettiklerinde uğrayacakları tazminat yaptırımına ilişkin
hükümler YÖK’ün internet sitesinde yayınlansaydı, şüphesiz bu işleme genel
düzenleyici işlem diyerek bunu tek taraflı idari işlem olarak sayabilecektik. Çünkü,
bu durumda, söz konusu hükümler, 35. maddeye göre görevlendirilecek tüm
araştırma görevlileri için onların rızalarına ihtiyaç duymadan hukuki sonuç doğuran
bir işlem olacaktı. Fakat mevcut durumda, yüklenme senetleri kişiler tarafından
imzalanarak idareye verildiği için ve dolayısıyla da kişilerin bu şekilde imzası
olmadan hukuki sonuç doğuramayacakları için bu durum idari işlemlerin tek yanlılık
özelliğine aykırılık oluşturmaktadır. Bu yüzden de bu senetleri tek taraflı idari işlem
olarak kabul etmek mümkün değildir.
Yukarıda yapmış olduğumuz değerlendirmeler ışığında yüklenme senetlerinin
özellikleri de dikkate alındığında bu senetlerin idari sözleşme sayılması gerektiği
kanaatindeyiz. Zira yukarıda söz ettiğimiz gerekçelerle özel hukuk sözleşmesi ve tek
taraflı idari işlem olarak kabul edilemeyeceğini belirttikten sonra idari sözleşmelerin
kriterlerini de göz önünde bulundurarak yüklenme senetlerine ilişkin değerlendirme
yapmak gerekir. Bu şekilde düşünüldüğünde; yüklenme senetlerinin taraflarından biri
idaredir, bu senetler bir kamu hizmeti yapacak olan kişi ile yapılmakta ve dolayısıyla
da konusu bir kamu hizmetinin yürütülmesine ilişkin olmaktadır. Aynı zamanda
idarenin bu yüklenme senetlerinde üstün ve ayrıcalıklı bir yetkisinin bulunduğunu
ifade edebiliriz. Yukarıda idarenin üstün ve ayrıcalıklı yetkilerine; sözleşmenin bir
tarafı olan idarenin, karşı taraf hakkında kamu gücüne dayanarak tek yanlı işlemler
yapabilmesini örnek olarak verdik. Bu örneği yüklenme senetlerine uyguladığımızda,
153
idarenin senet içeriğini kişinin hiçbir müdahalesi, katkısı ve bilgisi olmadan tamamen
kendi başına hazırlamış olması, bu ilişkide üstün ve ayrıcalıklı yetkisinin olduğunu
göstermektedir. Dolayısıyla da söz konusu yüklenme senetleri, bu şekilde idari
sözleşmelerin yargı kararlarıyla belirlenmiş kriterlerini sağladığından dolayı, bu
senetlerin hukuki niteliğinin idari sözleşme olduğunu belirtmek daha isabetli
olacaktır. Dolayısıyla bu senetlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların da idari yargı
yerinde görülmesi gerekecektir.
154
SONUÇ
Türk hukukunda kamu görevinde bulunacak kişiler için birçok alanda, söz
konusu kişilerin ifa edeceği hizmete duyulan “ihtiyaç”tan dolayı, mecburi hizmet
yükümlülüğü öngörülmüştür. Bu yükümlülüklerinin temel dayanağı Anayasa’nın 18.
maddesidir. Bu hükümde zorla çalıştırma ve angaryanın yasak olduğu belirtilmiş,
ardından bu yasağın istisnaları sayılmak suretiyle bazı durumlarda mecburi hizmet
yükümlülüğü getirilebileceği öngörülmüştür. Özellikle maddede yer alan “ülke
ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki
beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz.” hükmüyle, burada sayılan
diğer istisnalardan farklı olarak diğer birçok alanda mecburi hizmet yükümlülüğü
getirilebilmesine imkan tanınmıştır. Kanunkoyucu buradan aldığı yetkiyle, örneğin,
eğitim alanında öğretmenlere ve sağlık alanında doktorlara, hizmetlerine duyulan
ihtiyaç doğrultusunda ülkenin belirli bölgelerinde ve belirli sürelerle mecburi hizmet
yükümlülüğü getirmiştir. Bu tür hizmet yükümlülükleri, Cumhuriyetin kuruluşundan
günümüze kadar sürekli şekilde var olmuştur. Ülkemizde halen bu ve benzeri
hizmetlere duyulan ihtiyaç, Anayasa’daki söz konusu hükmün varlığını kanaatimizce
zorunlu kılmaktadır. Zira, ülkemizde, bölgelerarası gelişmişlik düzeyi aynı seviyede
değildir. Bölgelerin ekonomik, sosyal ve ulaşım özellikleri dikkate alındığında diğer
bölgelere göre daha az gelişmiş olan bazı bölgelerde kamu görevinde bulunacak
kişilerin hizmet etme talepleri olmamaktadır. Kamu hizmetinin görüleceği yerin
seçiminin, kişilerin serbest iradelerine bırakılması bu hizmetlerin ülke sathına
dengesiz şekilde dağılmasına neden olacaktır. Bu durumu önlemek adına mecburi
hizmet yükümlülüğü, ihtiyaç devam ettiği sürece varlığını muhafaza etmelidir.
Mecburi hizmet yükümlülüğü olağanüstü durumlarda da öngörülmüştür. Bu
yükümlülük; savaş, seferberlik, deprem, yangın ve sel felaketi gibi olağanüstü
durumlarda da söz konusu olmaktadır. Üstelik bu hallerde yükümlülük, belli bir
kamu görevinde olanlar için değil, kanunlarda belirtilen yaşta olanlar dışında kalan
tüm vatandaşlar için getirilmektedir. Bu yükümlülüğün, olağanüstü durumlardan ülke
olarak birlikte çıkabilmek amacıyla sadece kamu görevinde bulunanlar için değil tüm
vatandaşlar için getirilmesi yerindedir.
155
Türk hukukunda mecburi hizmet yükümlülüğü öngörülen birçok alanda söz
konusu yükümlülük ile ilgili sorunlar da ortaya çıkmaktadır. Bu sorunların bir kısmı,
öngörülen mecburi hizmet yükümlülüğünün doğup doğmadığı iddiası ile ortaya
çıkarken bir kısmı söz konusu yükümlülüğün bir başka kuruma devri, yükümlü
kişinin göreve atanması zorunluluğunun olup olmadığı, yükümlülüğün ihlali halinde
tazminatın hangi esaslara göre hesaplanacağı ve bu tazminata nelerin dahil olacağı
noktalarında karşımıza çıkmaktadır.
Gerçekten de bazı kanun hükümleri bağlamında uygulamada, mecburi hizmet
yükümlülüğünün doğup doğmadığı sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu sorun, özellikle
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 35. maddesine göre bir diğer üniversitede
görevlendirilen araştırma görevlilerinin, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetler Personel
Kanunu’na göre dış kaynaktan alınarak muvazzaf subay/astsubayların mecburi
hizmet yükümlülüğüne ilişkin olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında, 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun Ek-3. vd. maddelerine göre pratisyen, uzman
ve yan dal uzmanı doktorlar ile 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun Ek-24.
maddesine göre dört yıllık üniversite mezunu olup polis olanların da mecburi hizmet
yükümlülüklerinin doğup doğmadığı tartışmalıdır.
Son yıllarda Danıştay, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 35.
maddesine göre bir diğer üniversitede görevlendirilen araştırma görevlilerinin
mecburi hizmet yükümlülüklerinin, 657 sayılı DMK’nın Ek-35. maddesi gereği
kaldırılmış olduğuna karar vermektedir. Fakat belirtmek gerekir ki 657 sayılı
DMK’nın Ek-35. maddesi, yurtiçinde okutulan öğrencilerin mecburi hizmet
yükümlülüğünü kaldırmaktadır. Bunun da sebebi, yurtiçinde okutulan öğrenciler
mezun olduğu zaman kendilerini yetiştiren kurumların istihdam baskısı altına
bırakılmamasıdır. Ek-35. maddenin düzenlenme gerekçesi ortada iken zaten bir kamu
görevinde bulunan ve dolayısıyla kurumlar üzerinde herhangi bir istihdam baskısı
oluşturmayacağı açık olan araştırma görevlilerinin bu madde kapsamında
değerlendirilmesi isabetsizdir. Yani araştırma görevlilerinin, 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu’nun 35. maddesine göre mecburi hizmet yükümlülüğü
devam etmektedir.
Bu arada araştırma görevlilerinin mecburi hizmet yükümlülüğünü ihlal
ettiklerinde karşılaşacakları yaptırım sorunu da bulunmaktadır. Uygulamada sorun
156
teşkil eden durum, mecburi hizmet yükümlülüğünü ihlal eden araştırma
görevlilerinin kendilerine çalışmaları karşılığı ödenmiş olan maaşları dahil tüm
ödemelerin faiziyle birlikte geri alınmasıdır. 35. maddeye dayanılarak çıkarılan “Bir
Üniversite Adına Bir Diğer Üniversitede Lisansüstü Eğitim Gören Araştırma
Görevlileri Hakkında Yönetmelik” hükümleri gereği araştırma görevlilerinden alınan
yüklenme senetlerinin içeriği Kanunun 35. maddesi karşısında hukuka aykırı
olmaktadır. Belirtmek gerekir ki, araştırma görevlilerinin mecburi hizmet
yükümlülüklerini ihlal ettikleri zaman karşılaşacakları tek yaptırım Kanunun 35.
maddesinde “başka yükseköğretim kurumunda görev alamamak” olmalıdır. Zira
maddede bunun dışında bir yaptırım öngörülmemiştir. Araştırma görevlilerine
kendilerine yapılan masraflar için genel kanun hükmünde olan 657 sayılı DMK’nın
225. maddesi uygulanabilir. O halde araştırma görevlileri, mecburi hizmet
yükümlülüklerini ihlal ettiklerinde sadece herhangi bir yükseköğretim kurumunda
görev alamama ve kendilerine yapılmış olan (maaş dışındaki) masrafların tahsil
edilmesi yaptırımıyla karşılaşacaklardır. Araştırma görevlilerinden alınan yüklenme
senetleri, Kanunun 35. maddesinde yükümlülük ihlali halinde karşılaşılacak maddi
yaptırımlara ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmadığı sürece maaşları
kapsamamalıdır. Maaşların da geri alınmasını öngören yüklenme senetleri hukuka
aykırıdır. Yüklenme senedinde geri ödeneceği taahhüt edilen maaşların geri
alınabileceğini belirten Yargıtay kararlarına katılmak mümkün değildir. Burada
dikkat edilmesi gereken, idarenin tek taraflı olarak hazırlamış olduğu yüklenme
senedinin içeriğinde bu maaşların sayılıp sayılmaması değil, söz konusu maaşların
karşılıksız olmadığı ve bir çalışma karşılığı ödenen maaşlar olduğudur. Şüphesiz bu
sorun, diğer bazı kanunlarda olduğu gibi 2547 sayılı Kanuna bir hüküm konulması
ile giderilebilir.
Uygulamada oldukça sorun teşkil eden ve uyuşmazlıklara konu olan bir diğer
durum da dış kaynaktan alınan ve muvazzaf subay/astsubay nasbedilenlerin mecburi
hizmet yükümlülüğünün doğup doğmadığıdır. İç kaynaktan yetişen ve muvazzaf
subay/astsubay olanların daha önce 15 yıl olan mecburi hizmet yükümlülükleri,
yakın zamanda yapılan değişiklikle isabetli bir şekilde 10 yıla indirilmiştir. İç
kaynaktan yetiştirilerek muvazzaf subay/astsubay olanların mecburi hizmet
yükümlülüğünün bulunduğu sabit iken dış kaynaktan alınanların, 926 sayılı TSK
157
Personel Kanunu’nun 112. maddesinde yer alan “Muvazzaf subay ve astsubaylar
subay ve astsubay nasbedildikleri tarihten itibaren fiilen 10 yıl hizmet etmedikçe
istifa edemezler.” hükmüne tabi olmayacakları görüşü bulunmaktadır. AYİM, önüne
gelen uyuşmazlıklarda, 112. maddede muvazzaf subay/astsubaylar arasında iç
kaynaktan alınan-dış kaynaktan alınan şeklinde bir ayrım yapılmadığına ve
dolayısıyla kendisine hiçbir masraf yapılmamış olsa da dış kaynaktan muvazzaf
subay/astsubay olanların da 10 yıllık mecburi hizmet yükümlülüğüne tabi olacağına
karar vermektedir. Şunu da belirtmek gerekir ki dış kaynaktan alınan muvazzaf
subay/astsubaylara ilişkin olarak mevzuatta açıklık bulunmamaktadır. Daha doğrusu,
anılan maddede genel olarak muvazzaf subay/astsubayların istifa edemeyecekleri
belirtilmektedir. Oysa bunlar için de aynen iç kaynaktan yetişip muvazzaf
subay/astsubay olanların yükümlülük ihlali halinde karşılaşacakları yaptırımları
açıkça hüküm altına alan Kanunun 112. maddesine bir açıklık getirilmelidir. Ülke
güvenliğini sağlamakla yükümlü olan TSK’nın bünyesinde yetiştirdiği veya dış
kaynaktan alarak kısa bir süre eğitim vermek suretiyle yetiştirdiği personelden
yararlanması için belli bir süre hizmet yükümlülüğü getirmesi anlaşılabilir. Fakat
özellikle mecburi hizmet yükümlüsü personelin istifalarının idare tarafından kabul
edilmemesi üzerine açılan davaların AYİM tarafından reddedilmesi anlaşılabilir bir
durum değildir. Kurumun öneminden dolayı mecburi hizmet yükümlüsü personelin
ayrılmasına engel olunmak isteniyorsa, bunun çözümü istifaları kabul etmemek
olmamalıdır. Yapılması gereken şey, bu kişilerin ayrılması halinde kendilerine
uygulanacak maddi yaptırımın caydırıcı bir şekilde düzenlenmesidir. Böyle
yapılmadığı içindir ki uygulamada hala mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine
getirmek istemeyen subay/astsubaylar TSK’dan atılmayı gerektiren fillerde
bulunmakta ve hapis cezası almak ve aynı zamanda tazminatlarını da ödemek
suretiyle yükümlülüklerini sona erdirme yolunu seçmektedirler. Kısacası, mecburi
hizmet yükümlülüğüne tabi olan bu kişilerin, yükümlülüğü öngören statüye
girmeleri, statüde 10 yıl boyunca kalmak zorunda bırakılmaları anlamına
gelmemelidir. Dolayısıyla, mecburi hizmet yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin
sağlanması için kişilerin istifa haklarının elinden alınmaması gerekir. Kurumun
öneminden dolayı istifaların önlenmesi isteniyorsa zaten mevcut durumda yeteri
158
kadar caydırıcı olan yaptırımların, kişilere istifa hakkı tanındıktan sonraki durumda
da caydırıcılığının devam etmesi düşünülebilir.
Yine bir diğer sorun 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu’nun Ek-24.
maddesine göre 4 yıllık üniversite mezunu olup gördükleri 6 aylık eğitimle polis
olanlar 6 yıl boyunca başka kurumlara naklini talep edememektedir. Kanaatimizce,
üniversite mezunu olarak polis olmayı tercih edenler açısından bu kadar kesin bir
hüküm isabetli değildir. Zira bu hüküm ile ileride, kişilerin kendi alanlarıyla ilgili
diğer kamu kurum/kuruluşlarında kadro açılsa bile bu görevlere atanmalarının veya
nakillerinin önü kesilmiş olmakta, üstelik bu konuda idareye takdir yetkisi de
bırakılmamaktadır. Oysa en azından bu kişiler açısından idareye takdir yetkisi
tanınacak şekilde bir düzenleme yapılmış olsa idi kişilerin ileride daha yararlı
olacakları ve 4 yıl boyunca eğitimini aldıkları alanlarda çalışmalarının önü açılmış
olacaktı.
Mecburi hizmet yükümlüsü kişilerin kamu görevine atanma zorunluluğu ve
bu yükümlülüğünün başka kurumlara devri de uygulamada sorun teşkil etmektedir.
Hem Danıştay hem Anayasa Mahkemesi, idarenin, eğer mecburi hizmet
yükümlülüğü karşılığında yetiştirdiği kişilerin hizmetlerine ihtiyaç duymuyorsa
onları bir kamu görevine atama zorunluluklarının olmadıklarını belirtmektedir. Bu
durumda da yetişmiş kişilerin hizmetine idarenin ihtiyacının olmaması gerekçesiyle,
kişilere bir kamu görevi verilmemesi, bunların açıkta kalmasına ve
değerlendirilememesine yol açmaktadır. Bundan dolayı kişinin mecburi hizmet
yükümlüsü olduğu idare, kişinin hizmetine ihtiyaç duymuyorsa örneğin mecburi
hizmetin başka kuruma devrini sağlamalı ve yetişmiş kişinin hizmetinden yararlanma
yolunu açmalıdır.
İdarelerin, mecburi hizmet yükümlülerini atamak zorunda olduğu süre içinde,
bir başka alana ataması da uygulamada sorun teşkil etmektedir. Özellikle, eğitilme-
yetiştirilme karşılığı mecburi hizmet yükümlüsü olacak kişilerden alınan yüklenme
senetlerinde genelde kişilerin “idarenin göstereceği yer ve görevde” çalışmayı kabul
ettiklerine dair hüküm bulunmaktadır. Buna dayanarak idareler, kişileri alanları
dışında görevlere atamaktadırlar. Fakat bu doğru bir uygulama değildir. Zira, bu
atamanın ne bir süresi ne de bu kişilerin hangi görevlere atanabileceği belli değildir.
İdareler, mecburi hizmet yükümlülerini süre sınırı olmadan büro memurluğuna da
159
atayabilmektedir. Kanaatimizce kişilerin bu şekilde atanmaları ancak belli şartlarda
uygun görülebilir. Bu şartlardan ilki, halihazırda kişilerin alanlarıyla ilgili
atanabilecekleri bir kadro olmasa bile idarelerin bu alandaki hizmete duyduğu
ihtiyacın devam ediyor olmasıdır. Bu ihtiyaçtan dolayı idareler kadro açılana kadar
kişileri başka bir göreve atayabilir. Fakat, ikinci şart da şudur ki; alan dışı bir göreve
kişilerin atanması da mutlaka “geçici” bir süreyle olmalıdır. Böylece kişilerin alan
dışı bir görevde uzun süreli çalışması engellenmiş olacaktır. Öngörülen bu geçici
süre sonunda eğer idare hala kişinin alanıyla ilgili bir kadro açmamış ise bu durum,
idarenin kişinin hizmetine ihtiyaç duymadığı anlamına gelir ve dolayısıyla kişinin
mecburi hizmet yükümlüğü sona erer.
Mecburi hizmet yükümlüsünün hizmetine ihtiyaç duyduğu sürece idarelerin
bu yükümlülüğü bir başka kuruma devretmemeleri anlaşılabilir. Fakat, şunu da
belirtmek gerekir ki mecburi hizmet yükümlülüğü genel olarak devlete karşı bir
yükümlülük olduğundan dolayı idareler kendi aralarında planlamayı yaptığı sürece
kişilerin bu yükümlülüğü hangi idare bünyesinde yerine getirdiği önemli değildir.
Mecburi hizmet yükümlülüğü konusunda uygulamada ortaya çıkan bir diğer
sorun da eğitilme-yetiştirilme karşılığı mecburi hizmet yükümlüsü olacak kişilerden
alınan yüklenme senetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların hangi yargı yerinde
görülmesi gerektiğidir. Bunun için de önce yüklenme senetlerin hukuki niteliği
belirlenmelidir. Kanaatimizce, yüklenme senetleri, idareler tarafından tek taraflı
hazırlanan ve muhatabının hiçbir şekilde iradesi olmadan sadece kabul etme ya da
etmeme yönünde irade açıklamasında bulunduğu bir senet olduğundan özel hukuk
sözleşmesi olarak nitelenemez. Zira özel hukuk sözleşmeleri, tarafların karşılıklı ve
birbirine uygun irade beyanlarıyla kurulur. Yüklenme senetlerinin idari işlem
olduğunu da söyleyemeyiz. Zira idari işlemlerin özelliklerinden biri, idarenin tek
taraflı iradesiyle ve ilgilisinin rızasına ihtiyaç duymadan hukuki sonuç doğurmasıdır.
Oysa yüklenme senetleri ilgilisinin imzası olmadan hukuki sonuç doğurmamaktadır.
Bu verilerden hareketle yüklenme senetlerinin idari sözleşme olduğu kanaatindeyiz.
Zira bu senetler idari sözleşme kriterlerini sağlamaktadır. Yani, taraflardan biri
idaredir, yüklenme senetleri idarenin üstün ve ayrıcalıklı yetkisini kullanmasının bir
gereği olarak tek taraflı şekilde idarece hazırlanmakta ve konusu da bir kamu
hizmetinin yürütülmesine ilişkin bulunmaktadır. Dolayısıyla idari sözleşme olarak
160
hukuki niteliğini tespit ettiğimiz yüklenme senetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar
da adli yargı yerinde değil idari yargı yerinde görülmelidir.
161
KAYNAKÇA
AKAD, Mehmet/
DİNÇKOL, Abdullah : 1982 Anayasası ve Anayasa Mahkemesi Kararları,
İstanbul, Der, 2007.
AKKURAL, Sami/
ZİYLAN, Çetin : Danıştay Sekizinci Daire Kararları (1960-1963), Ankara, Güven, 1963.
AKYILMAZ, Bahtiyar/
SEZGİNER, Murat/
KAYA, Cemil : Türk İdare Hukuku, 2. bs., Ankara, Seçkin
Yayıncılık, 2011.
ATAMER, Yeşim M. : “Yeni Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Uyarınca
Genel İşlem Koşullarının Denetlenmesi- TKHK M. 6
ve TTK M. 55, F. 1, (f) ile Karşılaştırmalı Olarak”,
Türk Hukukunda Genel İşlem Şartları
Sempozyumu (Bildiriler-Tartışmalar), Ankara,
Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2011, s.
9-73.
ATAY, Ender Ethem : İdare Hukuku, 1. bs., Ankara, Turhan Kitabevi,
2006.
BAYINDIR, M. Savaş : “2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 35.
Maddesinin Getirdiği Düzenleme ve Bu Düzenlemenin
Uygulanmasından Doğan Sorunlar”, SÜHFD, C. XV,
sy. 2, 2007, s. 216-234.
162
BİLGEN, Pertev :Uyuşmazlık Mahkemesi ve Danıştay İçtihatlarına
Göre İdari Sözleşmelerin Kriterleri, İstanbul,
Kutulmuş Matbaası, 1970.
CANSEL, Erol/
TÜRK, Hikmet Sami/
ARASLI, Oya/
ÖNCEL, Mualla/
SİRMEN, Lale : “Yükseköğretim Kanunu’nda Yer Alması Gereken
Temel İlkeler Hakkında Rapor”, AÜHFD, C. 43, sy. 1-
4, Ankara, 1994, s. 5-14.
DURAN, Lütfi : İdare Hukuku Ders Notları, İstanbul, Fakülteler
Matbaası, 1982.
DUTERTRE, Gilles : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından
Örnekler, Avrupa Konseyi Yayınları, Strazburg, 2003.
ERDOĞAN, Mustafa : Anayasa Hukuku, Gözden Geçirilmiş 5. bs., Ankara,
Orion, 2009.
EREN, Hayrettin : “1982 Anayasası ve Kamu Görevlileri Kavramı”,
AÜEHFD, C: II, sy. 1, 1998, s. 55-87.
ERKUT, Celal : İptal Davasının Konusunu Oluşturma Bakımından
İdari İşlemin Kimliği, Danıştay Yayınları, No: 51,
Ankara, 1990.
GİRİTLİ, İsmet/
BİLGEN, Pertev/
AKGÜNER, Tayfun : İdare Hukuku, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş
3. bs., İstanbul, Der Yayınları, 2008.
163
GÖZLER, Kemal : Anayasa Hukukunun Genel Esasları, 1. bs., Bursa,
Ekin, 2010.
GÖZLER, Kemal : İdare Hukuku, 2. bs., C. I, Bursa, Ekin Basım Yayın
Dağıtım, 2009.
GÖZLER, Kemal : İdare Hukuku, 2. bs., C. II, Bursa, Ekin Basım Yayın
Dağıtım, 2009.
GÖZLER, Kemal : Türk Anayasa Hukuku Dersleri, 11. bs., Bursa,
Ekin Basın Yayın Dağıtım, 2011.
GÖZÜBÜYÜK, Şeref/
TAN, Turgut : İdare Hukuku Genel Esaslar¸ C. I, Ankara, Turhan
Kitabevi, 2010.
GÜLAN, Aydın : “Kamu Hizmeti Kavramı”, İdare Hukuku ve İlimleri
Dergisi, C. IX, sy. 1-3, 1988, s. 147-159.
GÜNDAY, Metin : İdare Hukuku, 10. bs., Ankara, İmaj Yayınevi, 2011.
KALABALIK, Halil : İdare Hukukunun Temel Kavram ve Kurumları, 4.
bs., Konya, Sayram Yayınları, 2011.
KAYA, Cemil : “Danıştay Kararları Işığında Kurumlar Arası ve
Kurum İçi Geçici Süreli Görevlendirme”, EÜHFD, C.
VI, sy. 1-2, Ankara, Haziran 2011, s. 123-142.
KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, Necip/
HATEMİ, Hüseyin/
SEROZAN, Rona/
164
ARPACI, Abdulkadir : Borçlar Hukuku Genel Bölüm, 5. bs., İstanbul, Filiz
Kitabevi, 2010.
KUZU, Burhan : Türk Anayasa Metinleri ve İlgili Mevzuat, 11. bs.,
Filiz Kitabevi, İstanbul, 2011.
OĞUZMAN, M. Kemal/
ÖZ, Turgut : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9. bs., C. I,
İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2011.
ONAR, Sıddık Sami : İdare Hukukunun Umumi Esasları, 3. bs., C. I,
İstanbul, İsmail Akgün Matbaası, 1966.
ONAR, Sıddık Sami : İdare Hukukunun Umumi Esasları, 3. bs., C. II,
İstanbul, İsmail Akgün Matbaası, 1966.
ONAR, Sıddık Sami : İdare Hukukunun Umumi Esasları, 3. bs., C. III,
İstanbul, İsmail Akgün Matbaası, 1966.
ÖZAY, İl Han : Günışığında Yönetim, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2004.
ÖZBEK, Veli Özer/
KANBUR, Nihat/
BACAKSIZ, Pınar/
DOĞAN, Koray/
TEPE, İlker : Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara,
Seçkin Yayıncılık, 2011.
ÖZBUDUN, Ergun : Türk Anayasa Hukuku, Gözden Geçirilmiş 12. bs.,
Ankara, Yetkin Yayınları, 2011.
165
ÖZDEMİR, Süleyman : “Dünyada ve Türkiye’de Zorunlu Çalışma”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1994.
ÖZEREN, Ahmet/
DÜNDAR, Erol/
DİKBAŞ, Orhan/
AKYÜZ, Uzdem : Belirli Konularda Bütün Emsalleriyle Danıştay
Kararları, Ankara, Başnur, 1969.
ÖZGENÇ, İzzet : Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. bs.,
Ankara, Seçkin, 2011.
REİSOĞLU, Safa : Borçlar Hukuku Genel Hükümler¸ 21. bs., İstanbul,
Beta, 2010.
SEZER, Yasin : “Kamu Hizmetine Girme Hakkı”, SÜHFD, C: XI, sy.
3-4, 2003, s. 153-171.
SEZER, Yasin : “Öğretim Elemanlarının Mecburi Hizmet
Yükümlülüğü”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi,
C. II, y. 2, sy. 4, Ocak 2011, s. 17-44.
SUR, Melda : İş Hukukunun Uluslararası Kaynakları (Avrupa
Konseyi Çerçevesinde Kabul Edilen Belgeler), İzmir,
DEÜHF Döner Sermaye İşletmesi Yayınları, No: 66,
1995.
TAN, Turgut : İdare Hukuku, Ankara, Turhan Kitabevi, 2011.
TAŞKESEN, Mustafa : İnsan Hakları, 1. bs., Ankara, Matus, 2006.
166
TEKİNAY, Selahattin Sulhi/
AKMAN, Sermet/
BURCUOĞLU, Haluk/
ALTOP, Atilla : Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. bs.,
İstanbul, Filiz Kitabevi, 1993.
TEMEL, İlknur Sezgin : “Askeri Okullardan İlişiği Kesilen Yahut Kendi
İstekleri ile Ayrılanların ve Mecburi Hizmet
Yükümlülüğünü Tamamlamadan İlişiği Kesilen Asker
Kişilerin İdareye ödemesi Gereken Eğitim-Öğretim
Giderleri Üzerine Kararların İncelenmesi”, Ankara
Barosu Dergisi¸ y. 66, sy. 4, Güz 2008, s. 119-130.
UZ, Abdullah/
AYDIN, Ferudun/
DEMİRCİOĞLU,
Mustafa/ BABACAN,
Hüseyin Güngör : Mecburi Hizmet Yükümlülüğü ve Eğitim-Öğretim
Giderlerinden Kaynaklanan Tazminat Davaları,
1.bs., Ankara, Adalet, 2010.
YAYLA, Yıldızhan : İdare Hukuku, 1. bs., İstanbul, Beta Yayınları, 2009.
YILDIRIM, Ramazan : “Üniversite Kurumunun Dört Güncel Problemi”,
Kamu Hukuku Arşivi (KHukA)¸ y. 1, Haziran 1998,
Diyarbakır, s. 43-50.
YILDIRIM, Ramazan/
BAŞÖZEN, Ahmet : “Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin Çelişik Kararları ve
35’likzedeler”, SÜHFD¸ C. XIV, sy. 1, 2006, s. 11-30.
167
YILDIRIM, Turan/
YASİN, Melikşah/
KARAN, Nur/
ÖZDEMİR, H. Eyüp/
ÜSTÜN, Gül/
OKAY TEKİNSOY, Özge : İdare Hukuku, 3. bs., İstanbul, Oniki Levha
Yayıncılık, 2012.
YILMAZ, Ejder : Hukuk Sözlüğü, Yenilenmiş 10. bs., Ankara, Yetkin
Yayınları, 2011.
168
ELEKTRONİK KAYNAKÇA www.danistay.gov.tr
www.echr.coe.int
www.halter.gov.tr
www.hitit.edu.tr
www.hun.edu.tr
www.erzincan.edu.tr
www.kazanci.com
www.memurlar.net
www.mevzuat.gov.tr
www.mozkul.av.tr
www.scribd.com
www.tbf.org.tr
www.tbmm.gov.tr
www.tdk.gov.tr
www.tff.org.tr
www.thf.gov.tr
www.tvf.org.tr
www.resmigazete.gov.tr
www.yargitay.gov.tr
www.zaman.com.tr
169
YARGI KARARLARI DİZİNİ
Danıştay Kararları
Danıştay 1. Daire Kararları - D1D, E: 1983/111, K: 1983/121, KT: 18.05.1983, DD, 1984, sy. 52-53, s. 75.
Danıştay 2. Mürettep Daire Kararları - Danıştay 2. Mürettep Daire, E: 1980/662, K: 1980/337, KT: 29.05.1980, DD,
1981, sy. 40-41, s. 461.
Danıştay 3. Daire Kararları - D3D, E: 51/39, K: 51/38, KT: 11.07.1951, DKD, Ekim 1950-Eylül 1951, sy.
50-53, s. 34.
- D3D, E: 51/55, K: 51/51, KT: 05.10.1951, DKD, Ekim 1950-Eylül 1951, sy.
50-53, s. 36.
- D3D, E: 52/80, K: 52/78, KT: 06.10.1952, DKD, 1951-1952, sy. 54-57, s.80.
- D3D, E: 54/100, K: 54/102, KT: 21.12.1954, DKD, 1956-1957, sy. 68, s.15.
- D3D, E: 1961/84, K: 1961/76, KT: 17.10.1961, DKD, 1963, sy. 85-86, s. 10.
- D3D, E: 48, K: 55, KT: 26.04.1962, DKD, 1963, sy. 87-88, s. 40.
- D3D, E: 49, K: 56, KT: 26.04.1962, DKD, 1963, sy. 87-88, s. 41.
- D3D, E: 51, K: 58, KT: 26.04.1962, DKD, 1963, sy. 87-88, s. 44.
- D3D, E: 1962/67, K: 1962/70, KT: 31.05.1962, DKD, 1963, sy. 87-88, s. 56.
- D3D, E: 1962/68, K: 1962/74, KT: 31.05.1962, DKD, 1963, sy. 87-88, s. 58.
- D3D, E:1966/99, K: 1966/100, KT: 18.03.1966, DKD, 1966, sy. 100-101-
102, s. 48.
- D3D, E: 1968/22, K: 1968/251, KT: 11.05.1968, DKD, 1969, sy. 123-126, s.
28.
- D3D, E: 1970/416, K: 1970/444, KT: 11.12.1970, DD, 1970, sy. 3, s. 124.
- D3D, E: 1971/417, K: 1971/423, KT: 30.06.1971, DBB.
- D3D, E: 1972/425, K: 1972/413, KT: 20.06.1972, DD, 1973, sy. 9-10, s. 174
170
- D3D, E: 1974/30, K: 1974/60, KT: 01.02.1974 (Yayınlanmamış Karar).
- D3D, E: 1974/539, K: 1974/572, KT: 27.11.1974, DD, 1975, sy. 18-19, s.
246.
- D3D, E: 1975/477, K: 1975/499, KT: 16.10.1975, DD, 1976, sy. 22-23, s.
102. Ayrıca bkz. Danıştay İstişari Düşünceler, Cumhuriyet Dönemi (1929-
1980), Birinci Kitap, C. I, 1982, s. 517.
- D3D, E: 1976/429, K: 1976/448, KT: 29.06.1976, DD, 1977, sy. 24-25, s. 63.
- D3D, E: 1976/760, K: 1976/786, KT: 24.12.1976, DD, 1978, sy. 30-31, s.
114.
- D3D, E: 1978/1277, K: 1979/70, KT: 06.02.1979, DD, 1981, sy. 36-37, s.
117.
Danıştay 5. Daire Kararları - D5D, E: 46/208, K: 46/631, KT: 11.04.1946, DKD, Haziran 1946, sy. 32, s.
52.
- D5D, E: 44/1499, K: 47/304, KT: 11.02.1947, DKD, 1947, sy. 35, s. 33.
- D5D, E: 47/1342, K: 48/1667, KT: 24.11.1948, DKD, Ekim 1949-Eylül
1950, sy. 46-49, s. 158.
- D5D, E: 48/3425, K: 49/2109, KT: 13.07.1949, DKD, Ekim 1949-Eylül
1950, sy. 46-49, s. 325.
- D5D, E: 48/2261, K: 49/2396, KT: 26.09.1949, DKD, Ekim 1949- Eylül
1950, sy. 46-49, s. 327.
- D5D, E: 49/789, K: 50/1194, KT: 27.04.1950, DKD, Ekim 1950-Eylül 1951,
sy. 50-53, s. 492.
- D5D, E: 955/620, K: 955/2357, KT: 18.10.1955, DŞKD, 1959, sy. 72, s. 118.
- D5D, E: 1969/3830, K: 1970/3746, KT: 06.07.1970, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 72.
- D5D, E: 1971/18610, K: 1972/5768, KT: 04.10.1972, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 66.
- D5D, E: 1971/9110, K: 1973/216, KT: 05.02.1973, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 66.
171
- D5D, E: 1970/4887, K: 1973/3333, KT: 22.05.1973, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 72.
- D5D, E: 1973/5695, K: 1974/770, KT: 06.03.1974, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s.71.
- D5D, E: 1973/412, K: 1974/771, KT: 06.03.1974, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 72.
- D5D, E: 1972/6646, K: 1974/5369, KT: 20.06.1974, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 66.
- D5D, E: 1973/11601, K: 1975/1202, KT: 06.03.1975, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 73.
- D5D, E: 1973/11803, K: 1975/1213, KT: 06.03.1975, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 72.
- D5D, E: 1973/5130, K: 1975/7121, KT: 12.11.1975, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 74.
- D5D, E: 1974/6651, K: 1976/259, KT: 29.01.1976, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 74.
- D5D, E: 1972/5219, K: 1976/3971, KT: 15.06.1976, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 74.
- D5D, E: 1972/3828, K: 1976/4746, KT: 11.10.1976, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 75.
- D5D, E: 1973/12063, K: 1976/8499, KT: 25.11.1976, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 75.
- D5D, E: 1973/5887, K: 1977/1792, KT: 11.04.1977, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 68.
- D5D, E: 1980/734, K: 1981/464, KT: 06.03.1978, DD, 1982, sy. 44-45, s.
218.
- D5D, E: 1976/8097, K: 1978/744, KT: 06.03.1978, DD, 1980, sy. 32-33, s.
406.
- D5D, E: 1977/2019, K: 1978/3309, KT: 27.11.1978, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 76.
- D5D, E: 1976/3974, K: 1978/3459, KT: 06.12.1978, DD, 1980, sy. 34-35, s.
292.
172
- D5D, E: 1977/11564, K: 1979/3861, KT: 19.11.1979, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 70.
- D5D, 1975/2405, K: 1981/19, KT: 15.01.1980, Danıştay 5. Daire Kararları
Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 77.
- D5D, E: 1976/4916, K: 1980/1290, KT: 25.03.1980, DD, 1981, sy. 40-41, s.
161.
- D5D, E: 1976/6675, K: 1980/1603, KT: 07.04.1980, KT: 07.04.1980, DD,
1981, sy. 40-41, s. 148. Ayrıca bkz. Danıştay 5. Daire Kararları Birinci
Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 68.
- D5D, E: 1979/5930, K: 1980/2991, KT: 11.12.1980, DD, 1981, sy. 42-43, s.
136.
- D5D, E: 1975/3914, K: 1980/3185, KT: 30.12.1980, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 471.
- D5D, E: 1976/5234, K: 1980/3209, KT: 31.12.1980, Danıştay 5. Daire
Kararları Birinci Kitap, C. II, Ankara, 1970-1981, s. 77.
- D5D, E: 1977/10207, K: 1981/1165, KT: 06.10.1981, DD, 1982, sy. 46-47, s.
159.
- D5D, E: 1979/870, K: 1982/3757, KT: 06.04.1982, DBB.
- D5D, E: 1978/7655, K: 1982/9680, KT: 28.10.1982, DBB.
- D5D, E: 1978/7050, K: 1982/12529, KT: 23.12.1982, DBB.
- D5D, E: 1978/387, K: 1983/1320, KT: 22.02.1983, DBB.
- D5D, E: 1979/1118, K: 1984/746, KT: 20.02.1984, DBB.
- D5D, E: 1980/2356, K: 1984/2138, KT: 08.05.1984, DBB.
- D5D, E: 1980/7356, K: 1984/4404, KT: 13.12.1984, DBB.
- D5D, E: 1980/7338, K: 1984/4578, KT: 20.12.1984, DBB.
- D5D, E: 1984/276, K: 1985/2296, KT: 08.10.1985, DBB.
- D5D, E: 1988/2705, K: 1991/797, KT: 30.04.1991, DD, 1992, sy. 82-83, s.
430.
- D5D, E: 1989/1565, K: 1991/1250, KT: 12.06.1991, DBB.
- D5D, E: 1995/2050, K: 1996/2871, KT: 26.09.1996, DD, 1997, sy. 93, s. 307.
- D5D, E: 1997/3704, K: 1999/262, KT: 09.02.1999, DD, 2000, sy. 101, s. 399.
- D5D, E: 1999/1862, K: 2000/697, KT: 29.02.2000, DD, 2003, sy. 105, s. 292.
173
Danıştay 8. Daire Kararları - D8D, E: 960/6625, K: 960/2446, KT: 15.11.1960, Sami Akkural, Çetin
Ziylan, Danıştay Sekizinci Daire Kararları (1960-1963), s. 240.
- D8D, E: 960/7244, K: 961/1467, KT: 05.04.1961, Sami Akkural, Çetin
Ziylan, Danıştay Sekizinci Daire Kararları (1960-1963), Güven, Ankara,
1963, s. 73.
- D8D, E: 1977/556, K: 1977/4791, KT: 27.06.1977, DD, 1978, sy. 30-31, s.
303.
- D8D, E: 1977/7891, K: 1978/6230, KT: 23.10.1978, DD, 1980, sy. 34-35, s.
384.
- D8D, E: 1994/1423, K: 1995/268, KT: 01.02.1995, DBB.
- D8D, E: 1994/2879, K: 1995/697, KT: 09.03.1995, DBB.
- D8D, E: 1996/5393, K: 1999/2825, KT: 06.05.1999, DD, 2000, sy. 102, s.
540.
- D8D, E: 1999/2506, K: 2000/4503, KT: 08.06.2000, DD, 2001, sy. 104, s.
426.
- D8D, E: 2000/1384, K: 2000/5427, KT: 21.09.2000, DD, 2001, sy.104, s.
421.
- D8D, E: 1998/5104, K: 2000/6006, KT: 04.10.2000, DD, 2003, sy. 105, s.
435.
- D8D, E: 1999/5093, K: 2001/602, KT: 19.02.2001, DBB.
- D8D, E: 2000/3200, K: 2002/1177, KT: 20.02.2002, Yayınlanmamış Karar.
- D8D, E: 2002/2887, K: 2002/5891, KT: 16.12.2002, DBB.
- D8D, E: 2002/3352, K: 2003/427, KT: 29.01.2003, DKD, 2003, y. 1, sy. 2, s.
295.
- D8D, E: 2002/4504, K: 2003/2138, KT: 12.05.2003, DBB.
- D8D, E: 2003/127, K: 2003/4310, KT: 27.10.2003, DKD, y. 2, 2004, sy. 4, s.
227.
- D8D, E: 2003/1185, K: 2003/5925, KT: 24.12.2003, DBB.
- D8D, E: 2003/2445, K: 2004/359, KT: 26.01.2004, DKD, 2004, sy. 5, s. 221.
- D8D, E: 2004/2364, K: 2004/4056, KT: 27.10.2004, DBB.
- D8D, E: 2003/3940, K: 2004/4888, KT: 14.12.2004, DBB.
174
- D8D, E: 2004/1306, K: 2004/4890, KT: 14.12.2004, DBB.
- D8D, E: 2004/5052, K: 2005/157, KT: 14.01.2005, DBB.
- D8D, E: 2004/1994, K: 2005/250, KT: 27.01.2005, DBB.
- D8D, E: 2003/3926, K: 2005/251, KT: 27.01.2005, DBB.
- D8D, E: 2004/5603, K: 2005/746, KT: 18.02.2005, DBB.
- D8D, E: 2004/6052, K: 2006/587, KT: 14.02.2006, DBB.
- D8D, E: 2005/5900, K: 2006/601, KT: 15.02.2006, DBB.
- D8D, E: 2006/4441, K: 2007/5224, KT: 10.10.2007, DD, 2008, sy. 117, s.
225.
Danıştay 10. Daire Kararları - D10D, E: 1973/5498, K: 1973/3764, KT: 22.09.1973, DD, 1974, sy. 14-15, s.
452.
Danıştay 12. Daire Kararları - D12D, E: 966/45, K: 966/1735, Ahmet Özeren, Erol Dündar, Orhan Dikbaş,
Uzdem Akyüz, Belirli Konularda Bütün Emsalleriyle Danıştay Kararları,
s. 258.
- D12D, E: 1967/91, K: 1967/965, KT: 30.05.1967, Danıştay Onikinci Daire
Kararları, Birinci Kitap, C. II, Güneş, Ankara, 1976, s. 115.
- D12D, E: 1966/1488, K: 1967/1975, KT: 28.11.1967, Danıştay Onikinci
Daire Kararları, Birinci Kitap, C. II, Güneş, Ankara, 1976, s. 114. Ayrıca
bkz. Ahmet Özeren, Erol Dündar, Orhan Dikbaş, Uzdem Akyüz, Belirli Konularda Bütün Emsalleriyle Danıştay Kararları, Ankara, Başnur, 1969,
s. 258. - D12D, E: 1969/2301, K: 1971/2668, KT: 18.11.1971, Danıştay Onikinci
Daire Kararları, Birinci Kitap, C. II, Ankara, Güneş, 1976, s. 115. - D12D, E: 1971/918, K: 1974/989, KT: 09.04.1974, DD, 1975, sy. 16-17, s.
430. - D12D, E: 2000/1600, K: 2000/3279, KT: 09.10.2000, DD, 2001, sy. 104, s.
578.
175
Danıştay Dava Daireleri Kurulu Kararları - DDDK, E: 1980/125, K: 1980/140, KT: 08.02.1980, DD, 1980, sy. 40-41, s.
130.
Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu Kararları - DDDGK, E: 54/14, K: 54/32, KT: 05.02.1954, DŞKD, 1954, sy. 64-65, s. 60,
Ayrıca bkz. Ayrıca bkz. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kararları I,
(1953-1966), 1966, s. 38.
- DDDGK, E: 1955/37, K: 1955/89, KT: 01.07.1955, DŞKD, 1958, sy. 71, s.
25.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Kararları - DİDDK, E: 2003/788, K: 2005/2158, KT: 16.06.2005, DBB.
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu Kararları - DİDDGK, E: 2002/557, K: 2002/809, KT: 15.11.2002, DKD, y. 1, 2003, sy.
1, s. 93. - DİDDGK, E: 2002/769, K: 2004/41, KT: 22.01.2004, DKD, 2004, sy. 4, s.
74.
Danıştay Genel Kurulu Kararları - DGK, E: 951/209, K: 951/247, KT: 08.10.1951, DKD, Ekim 1950-Eylül
1951, sy. 50-53, s. 36. - DGK, E: 1966/109, K: 1966/119, KT: 28.03.1966, DKD, 1966, sy. 100-101-
102, s. 52. - DGK, E: 1968/210, K: 1968/210, KT: 11.07.1968, DKD, 1969, sy. 123-126,
s. 31.
Danıştay Tanzimat Dairesi Kararları - Danıştay Tanzimat Dairesi, E: 19, K: 14, KT: 01.04.1938, ŞDKM, 1938, sy.
5, s. 5.
176
Devlet Şurası Umumi Heyeti Kararları - Devlet Şurası Umumi Heyeti, E:54/361, K: 54/350, KT: 27.12.1954, DKD,
1956-1957, sy. 68, s. 17.
Yargıtay Kararları
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Kararları
- Y4HD, E: 1970/1601, K: 1970/3173, KT: 14.04.1970, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Kararları - Y15HD, E: 1975/5479, K: 1976/914, KT: 04.03.1976, YKD, Ağustos 1977,
C. 3, sy. 8, s. 1127.
- Y15HD, E: 1979/1039, K: 1979/1116, KT: 11.05.1979, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 1979/1397, K: 1979/1522, KT: 14.06.1979, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 1979/1720, K: 1979/1814, KT: 20.09.1979, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 1979/1716, K: 1979/2268, KT: 13.11.1979, YKD, C. 6, Eylül
1980, sy. 9, s. 1269.
- Y15HD, E: 1979/435, K: 1980/427, KT: 22.02.1980, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 1981/2660, K: 1982/275, KT: 08.02.1982, YKD, C. 8, Ağustos
1982, sy. 8, s. 1150.
- Y15HD, E: 1989/2547, K: 1990/359, KT: 05.02.1990, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 1994/2339, K: 1994/3897, KT: 14.06.1994, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 1995/5462, K: 1996/1, KT: 04.01.1996, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
177
- Y15HD, E: 1995/6350, K: 1996/1312, KT: 12.03.1996, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 1996/5474, K: 1997/318, KT: 22.01.1997, YKD, C. 23, Nisan
1997, sy. 4, s. 553.
- Y15HD, E: 1998/944, K: 1998/1354, KT: 02.04.1998, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 1999/383, K: 1999/1209, KT: 25.03.1999, YKD, Temmuz 1999,
C. 25, sy. 7, s. 951.
- Y15HD, E: 1999/1344, K: 1999/1519, KT: 21.04.1999, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 2000/4609, K: 2000/4897, KT: 08.11.2000, YKD, C. 27, Mart
2001, sy. 3, s. 392.
- Y15HD, E: 2002/5025, K: 2003/203, KT: 16.01.2003, (çevrimiçi)
www.memurlar.net/haber/4131, 26.05.2012.
- Y15HD, E: 2003/3886, K: 2004/780, KT: 17.02.2004, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 2004/827, K: 2004/5113, KT: 14.10.2004, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 2004/2969, K: 2004/6254, KT: 06.12.2004, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 2004/3160, K: 2005/48, KT: 11.01.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 2004/4851, K: 2005/1710, KT: 22.03.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 2004/3978, K: 2005/1888, KT: 30.03.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 2004/5094, K: 2005/3100, KT: 18.05.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 2004/6694, K: 2005/4186, KT: 12.07.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y15HD, E: 2004/6388, K: 2005/4946, KT: 26.09.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
178
- Y15HD, E: 2004/6884, K: 2005/5410, KT: 13.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi Kararları - Y18HD, E: 2004/2863, K: 2005/3273, KT: 05.04.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/2943, K: 2005/3555, KT: 12.04.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/2472, K: 2005/3943, KT: 19.04.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/2945, K: 2005/4499, KT: 03.05.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/3849, K: 2005/5675, KT: 31.05.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/4449, K: 2005/5676, KT: 31.05.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/4806, K: 2005/5720, KT: 31.05.2005, YKD, Mayıs 2006,
C. 32, sy. 5, s. 785.
- Y18HD, E: 2005/6656, K: 2005/7969, KT: 19.09.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/6465, K: 2005/8616, KT: 04.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/6216, K: 2005/8899, KT: 11.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/7004, K: 2005/9146, KT: 18.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/7298, K: 2005/9165, KT: 18.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/7250, K: 2005/9167, KT: 18.10.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/8172, K: 2005/9790, KT: 10.11.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
179
- Y18HD, E: 2005/8978, K: 205/10584, KT: 29.11.2005, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/8980, K: 2005/10788, KT: 06.12.2005, İçtihat Bilgi
Bankası, www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2005/5785, K: 2005/11084, KT: 13.12.2005, İçtihat Bilgi
Bankası, www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2006/7714, K: 2006/7273, KT: 03.10.2006, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2006/5432, K: 2006/7593, KT: 10.10.2006, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2006/9831, K: 2007/66, KT: 22.01.2007, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E:2007/1346, K: 2007/3276, KT: 10.04.2007, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2007/10889, K: 2008/2010, KT: 25.02.2008, YKD, Nisan 2008,
C. 34, sy. 4, s. 703.
- Y18HD, E: 2009/11574, K: 2009/9945, KT: 10.11.2009, İçtihat Bilgi
Bankası, www.kazanci.com.
- Y18HD, E: 2010/11924, K: 2011/589, KT: 25.01.2011, YKD, C. 37,
Temmuz 2011, sy. 7, s. 1269.
- Y18HD, E: 2011/3548, K: 2011/5224, KT: 18.04.2011, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları - YHGK, E: 1976/974, K: 1977/5, KT: 12.01.1977, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- YHGK, E: 1977/15-958, K: 1979/1277, KT: 05.10.1979, İçtihat Bilgi
Bankası, www.kazanci.com.
- YHGK, E: 1979/15-390, K: 1982/289, KT: 19.03.1982, YKD, C. 9, Mart
1983, sy. 3, s. 318.
- YHGK, E: 1992/15-398, K: 1992/703, KT: 25.11.1992, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
180
- YHGK, E: 1996/15-961, K: 1997/309, KT: 09.04.1997, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- YHGK, E:2006/18-371, K: 2006/361, KT: 07.06.2006, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- YHGK, E: 2008/18553, K: 2008/563, KT: 24.09.2008, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- YHGK, E: 2010/18-587, K: 2010/642, KT: 08.12.2010, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- YHGK, E: 2010/18-750, K: 2011/69, KT: 06.04.2011, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu Kararları - YİBGK, E: 1955/2, K: 1955/6, KT: 23.03.1955, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- YİBGK, E: 1953/7, K: 1957/4, KT: 10.04.1957, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
- YİBGK, E. 1954/12, K: 1957/21, KT: 05.06.1957, İçtihat Bilgi Bankası,
www.kazanci.com.
Anayasa Mahkemesi Kararları
- AYM, E: 1963/358, K: 1964/17, KT: 06.03.1964, RG. 02.06.1964, sy. 11717
- AYM, E: 1992/8, K: 1992/39, KT: 16.06.1992, RG. 06.10.1992, sy. 21367.
- AYM, E: 1995/2, K: 1995/12, KT: 13.06.1995, RG. 18.04.1996, sy. 22615.
- AYM, E: 1994/71, K: 1995/23, KT: 28.06.1995, RG. 20.03.1996, sy. 22586.
- AYM, E: 1996/23, K: 1996/36, KT: 07.10.1996, RG. 08.06.2002, sy. 24799.
- AYM, E: 1995/56, K: 1997/58, KT: 24.06.1997, RG. 13.01.2005, sy. 25699.
- AYM, E: 2003/39, K: 2003/40, KT: 21.05.2003, RG. 30.05.2003, sy. 25123.
- AYM, E: 2006/21, K: 2006/38, KT:13.03.2006, RG. 11.12.2007, sy. 26727.
- AYM, E: 2007/64, K: 2008/154, KT: 31.10.2008, RG. 29.01.2009, sy. 27125.
- AYM, E: 2004/10, K: 2009/68, KT: 02.06.2009, RG. 03.02.2012, sy. 28193.
181
- AYM, E: 2008/8, K: 2010/71, KT: 20.05.2010, RG. 06.01.2011, sy. 27807.
- AYM, E: 2007/24, K: 2010/113, KT: 16.12.2010, RG. 26.02.2011, sy. 27858.
- AYM, E: 2007/37, K: 2010/114, KT: 16.12.2010, RG. 06.07.2011, sy. 27986.
- AYM, E: 2008/103, K: 2010/118, KT: 16.12.2010, RG. 14.05.2011, sy.
27934.
- AYM, E: 2010/25, K: 2011/136, KT: 12.10.2011, RG. 29.12.2011, sy. 28157.
- AYM, E: 2010/113, K: 2011/164, KT: 08.12.2011, RG. 07.02.2012, sy.
28197.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kararları
AYİM 1. Daire Kararları - AYİM1D, E: 1988/482, K: 1989/127, KT: 14.02.1989, AYİMD, 1993, sy. 7,
2. kitap, s. 588.
AYİM 2. Daire Kararları - AYİM2D, E: 1979/188, K: 1980/58, KT: 12.03.1980, AKD, 1983, C. 1, sy.
2-3-4-5, s. 227.
- AYİM2D, E: 1986/80, K: 1986/78, KT: 18.06.1986, AYİMD, 1993, sy. 7, 1.
kitap, s. 94.
- AYİM2D, E: 1987/231, K: 1987/212, KT: 10.12.1987, AYİMD, 1993, sy. 7,
2. kitap, s. 112.
- AYİM2D, E: 1988/26, K: 1988/137, KT: 25.05.1988, AYİMD, 1993, sy. 7,
2. kitap, s. 561.
- AYİM2D, E: 1988/92, K: 1989/47, KT: 25.01.1989, AYİMD, 1993, sy. 7, 2.
kitap, s. 566.
- AYİM2D, E: 1989/363, K: 1989/365, KT: 27.12.1989, AYİMD, 1993, sy. 7,
2. kitap, s. 562.
- AYİM2D, E: 1992/261, K: 1992/598, KT: 14.10.1992, AYİMD, 1993, 2.
Kitap, sy. 7, s 573.
182
- AYİM2D, E: 1993/134, K: 1993/497, KT: 17.11.1993, AYİMD, 1994, sy. 8,
s. 488.
- AYİM2D, E: 1992/583, K: 1994/118, KT: 12.01.1994, AYİMD, 1995, sy. 9,
s. 414.
- AYİM2D, E: 1993/921, K: 1994/790, KT: 23.04.1994, AYİMD, 1995, sy. 9,
s. 406.
- AYİM2D, E: 1995/6, K: 1996/28, KT: 01.02.1996, AYİMD, 1997, sy. 11, s.
614.
- AYİM2D, E: 1997/431, K: 1997/692, KT: 24.09.1997, AYİMD, 1998, sy.
12, s. 700.
- AYİM2D, E: 2001/34, K: 2001/37, KT: 17.01.2000, AYİMD, 2001, sy. 16,
s.124.
- AYİM2D, E: 2002/367, K: 2002/956, KT: 06.11.2002, AYİMD, 2003, sy.
18, 2. kitap, s. 539.
- AYİM2D, E: 2008/1285, K: 2009/15, KT: 07.01.2009, AYİMD, 2010, sy.
25, 1. kitap, s. 111.
AYİM 3. Daire Kararları - AYİM3D, E: 2002/799, K: 2003/312, KT: 16.04.2003, AYİMD, 2004, sy.
19, 2. kitap, s. 694.
- AYİM3D, E: 2005/655, K: 2006/189, KT: 26.01.2006, AYİMD, 2007, sy.
22, 2. kitap, s. 566.
- AYİM3D, E: 2006/921, K: 2006/1376, KT: 09.11.2006, AYİMD, 2007, sy.
22, 2. kitap, s. 561.
- AYİM3D, E: 2007/261, K: 2007/852, KT: 12.07.2007, AYİMD, 2008, sy.
23, 2. kitap, s. 670.
- AYİM3D, E: 2009/132, K: 2009/628, KT: 04.06.2009, AYİMD, 2010, sy.
25, 2. kitap, s. 486.
AYİM Daireler Kurulu Kararları - AYİM Daireler Kurulu, E: 1994/34, K: 1994/212, KT: 20.10.1994, AYİMD,
1995, sy. 9, s. 409.
183
- AYİM Daireler Kurulu, E: 2001/59, K: 2001/150, KT: 27.12.2001, AYİMD,
2002, sy. 17, 2. kitap, s. 785.
- AYİM Daireler Kurulu, E: 2002/291, K: 2002/252, KT: 03.10.2002,
AYİMD, 2003, sy. 18, 2. kitap, s. 534.
Uyuşmazlık Mahkemesi Kararları
- UM, E: 1996/60, K: 1996/105, KT: 23.12.1996, RG. 21.01.1997, sy. 22884.
- UM, E: 2001/63, K: 2001/74, KT: 12.11.2001, RG. 17.01.2002, sy. 24643.
- UM, E: 2004/2, K: 2004/19, KT: 03.05.2004, RG. 08.07.2004, sy. 25516.
- UM, E: 2007/132, K: 2007/137, KT: 02.07.2007, RG. 30.07.2007, sy. 26598.
- UM, E: 2009/216, K: 2010/106, KT: 03.05.2010, RG. 18.01.2011, sy. 27819
(Mükerrer).
- UM, E: 2010/11, K: 2010/202, KT: 01.11.2010, RG. 14.10.2011, sy. 28084
(Mükerrer).
- UM, E: 2010/207, K: 2011/61, KT: 04.04.2011, RG. 14.10.2011, sy. 28084
(Mükerrer).
- UM, E: 2012/6, K: 2012/66, KT: 09.04.2012, RG. 02.05.2012, sy. 28280.
Sayıştay Kararları
- SGKK, K: 5101/1, KT: 23.09.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
- SGKK, K: 5101/3, KT: 23.09.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
- SGKK, K: 5104/1, KT: 14.10.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
- SGKK, E: 2107/5, KT: 02.12.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
- SGKK, K: 2108/3, KT: 16.12.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
- SGKK, K: 5108/6, KT: 16.12.2004, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
- SGKK, K: 5114/2, KT: 21.02.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
- SGKK, K: 5120/1, KT: 21.04.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.
- SGKK, K: 5121/3, KT: 16.05.2005, İçtihat Bilgi Bankası, www.kazanci.com.