ttb msg - ttb.org.tr · asiye uĞraŞ dİkmen, volkan medenİ, İrem uslu, sefer aycan 2 14 22 32...

52
turkish journal of occupational health and safety turkish medical association ISSN 1302 - 48 - 41 53 Fotoğraf: Dr. Ali İhsan ÖKTEN üç ayda bir yayımlanır Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 EMEK-GÜCÜ KÂR P-M-P’(P+DP) ARTI-DEĞER P-M…R…M'-P'(P+ΔP) İŞÇİ SAĞLIĞI İŞÇİ CİNAYETLERİ Antikapitalist Paradigma ve İşçi Denetimleri Madenlerde İş Kazaları İşçi Cinayetlerinin Politik Ekonomisi Sağlık Çalışanlarında İş Kazası Kapitalizm Doğa Yıkımları ve Toplum Sağlığı Dr. Coşkun Canıvar İşçi Sağlığı Mücadelesi

Upload: trancong

Post on 17-Sep-2018

238 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

t u r k i s h j o u r n a l o fo c c u p a t i o n a l

h e a l t h a n ds a f e t y

turkish medical association

ISSN 1302 - 48 - 41 53Fotoğraf: Dr. Ali İhsan ÖKTEN

üç ayda bir yayımlanır Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

EMEK-GÜCÜ

KÂRP-M-P’(P+DP)ARTI-DEĞER

P-M…R…M'-P'(P+ΔP)

İŞÇİ SAĞLIĞI

İŞÇİ CİNAYETLERİ

Antikapitalist Paradigma ve İşçi Denetimleri

Madenlerde İş Kazaları

İşçi CinayetlerininPolitik Ekonomisi

SağlıkÇalışanlarındaİş Kazası

KapitalizmDoğa Yıkımlarıve Toplum Sağlığı

Dr. Coşkun Canıvarİşçi Sağlığı Mücadelesi

Page 2: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

EDÝTÖRDENLevent KOŞAR

KAPİTALİZMİN NEDEN OLDUĞU DOĞA YIKIMLARI VE TOPLUM SAĞLIĞINA ETKİLERİ

Ali Osman KARABABA

İŞÇİNİN SAĞLIĞINI KORUMAK ‘SUÇUNDAN’ DR. COŞKUN CANIVAR’A

‘KADEME DURDURMA CEZASI’ VERİLİYOR! Mehmet KAYA, Coşkun CANIVAR

1

10Mehmet TORUN

MADEN FACİALARI KADER Mİ? BU İŞİN FITRATI MI?

İŞÇİ CİNAYETLERİNİN POLİTİK EKONOMİSİRamazan TÜRKMEN

30

53üç ayda bir yayımlanır Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

CİDDİ VE ÖNLEYİCİ BİR ‘MADENCİ DENETİMİ’NİN İHDASI VE BEKASI İÇİN; KAMUSALLIĞI DİRİLTEBİLECEK

ANTİKAPİTALİST MÜCADELE PROGRAMI GEREKİYOR!Tayfun ÖZUSLU

ANKARA’DA BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİNDE ÇALIŞAN SAĞLIK PERSONELİNİN GEÇİRDİĞİNİ İFADE ETTİĞİ

İŞ KAZALARININ DEĞERLENDİRİLMESİAsiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN

2

14

22

32

EditörlerCelal EMİROĞLU

Levent KOŞAR

Yayın KuruluSedat ABBASOĞLU

Onur BAKIRNilay ETİLER

Denizcan KUTLU Meral TÜRK

Danışma Kurulu

Türk Tabipleri Birliği Adına Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Dr. Bayazıt İLHAN

Yazışma AdresiTürk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlýk ve Güvenlik Dergisi

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Şehit Danýş Tunalýgil Sokak No: 2 Kat:4 Posta

Kodu: 06570Demirtepe/ANKARA

Telefon 0 312 231 31 79 (Pbx)

Faks0 312 231 19 52 - 53

http://www.ttb.org.tr/msge-posta: [email protected]

Hazırlık ve TasarımYeter CANBULAT - TTB

Basımcının İletişim Bilgileri ve Basım Yeri Başak Matbaacılık ve Tan. Hiz. Ltd. Şti. Ankara

Tel: (0.312) 397 16 17

YapımMucize Reklam

Tel: 0 312 417 10 56

Basım Tarihi 1 Mayıs 2015

Yayın Türü

Yerel Süreli (3 aylık)

Tiraj3.000 adet

Logo ve Kapak Hakkı TTB’ye Aittir.

Dergide Yayımlanan Yazıların Tüm SorumluluğuYazarlarına Aittir.

Prof. Dr. Turhan AKBULUTProf. Dr. İbrahim AKKURT

Prof. Dr. Gazanfer AKSAKOĞLU Prof. Dr. Remzi AYGÜN Prof. Dr. Nadi BAKIRCI

Prof. Dr. Yasemin BEYHANDr. Yıldız BİLGİN

Dr. Nihal COŞKUNProf. Dr. Yücel DEMİRAL

Doç. Dr. Mustafa DURMUŞ Av. Hacer EŞİTGEN

Prof. Dr. Çağatay GÜLER Av. Mustafa GÜLER

Dr. Ö. Kaan KARADAĞİsmail Hakkı KURT

Prof. Dr. Mustafa KURT Yıldırım KoÇ

Prof. Dr. Nergis MÜTEVELLİOĞLU Fiz. Müh. Haluk ORHUN

Prof. Dr. Güzin ÖZARMAĞAN Prof. Dr. Gamze YÜCESAN ÖZDEMİR

Av. Dr. Murat ÖZVERİ Prof. Dr. Kayıhan PALA Prof. Dr. Ahmet SALTIK

Psik. Dr. Nazlı Yaşar SPOR Tim. Müh. Mustafa TAŞYÜREK

Dr. Engin TONGUÇ Prof. Dr. Nevin VURAL

Prof. Dr. Mehmet ZENCİR

Page 3: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

1Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

EDİTÖRDEN

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Dünya Sağlık Örgütü iş kazasını “önceden planlanmamış…olaylar”, Uluslararası Çalışma Örgütü ise“…beklenmeyen, önceden planlanmayan bir olay” olarak tanımlıyor. Sanki kapitalist üretim ilişkileri ve buna karşılıkgelen üst yapı kurumları planlı-programlı değil…

Oysa ki; İş kazasını sınıf bağlamından kopararak tanıma sokan ve bu anlamda “sınıfsallığı perdeleme” göreviüstlenen her iki örgütün de sermayenin kolektif temsilcisi olan kapitalist devletlerin desteğinde ve politikalarıdoğrultusunda kurulduğu biliniyor.

Politikanın “kristalize olmuş iktisat” olarak tanımlanmasının üzerinden epey bir zaman geçmesine rağmen; iktisatpolitikayı, politika da iktisadı çağırmadan edemiyor ve “perdeler aralanıyor”. Politik-ekonomi analizlerimiz deolmazsa olmaz bir ihtiyaç olarak varlığını hissettirirken; “İktisadın emeğinden, emeğin politik-siyasi iktisadı”na doğrubir çözümleme ise bizleri anlamlılık düzeyinde tartışmaya davet ediyor. Aslında bu davetin tarihselliği; DavitRicardo’nun sistemleştirdiği ve Karl Marx’ın toplumsallaştırdığı, sırtını “üretken eylemin nesnelliğ”’ne dayayan“emek-değer kuramı” ile bunun karşısındaki “fayda-değer kuramı” tartışmalarına uzanır.

“Emek-değer kuramı” işçi sınıfının sermaye sınıfı tarafından sömürülüşünü görünür kılarken, “fayda-değerkuramı” ise sermayenin egemenliğini yeniden üretmek için “toplumsal ahengi” öne çıkarır ve “sınıfsal perspektifeperdeleme getirir.” Tablonun görünür kılınması için; gözümüzü sağa kaymış merkezden sola kaydırma ihtiyacı hasılolurken, “kuramsal hümanizma”nın “hassasiyet perdelemesinden çıkıp” gün ışığına kavuşmak ile söylemimiz veeylemimize yön verecek kavram setlerimiz sınıfsal içerikle mayalanır.

Tarihselliğe doğru bir arkeolojik kazı yaparsak; Antik Yunan’da Aristo şehir-devletinin, Ortaçağ’da skolastiklerkilisenin hizmetindeyken, erken kolonyalist/merkantalist dönemde henüz oluşmakta olan ulus devletlerin ise kolonyalticaretin kaymağını yiyen tüccarların hizmetinde olduğunu görürüz. Nasıl ki; İskoç Aydınlanmacıları yükselişe geçenimalatçı burjuvazinin hizmetindeyse (Yahya M. Madra), Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslar arası ÇalışmaÖrgütü’nün de “iş kazası” kavramı tanımını yaparken kapitalizmin ve onun kolektif temsilcisi olan modern ulusdevletin hizmetinde olduğu artık “perdelenemez hale gelmiştir.”

6331 Sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası” bilindiği üzere “işçi cinayetlerinin sorumlularını perdelemeye”koyulurken; “Kuramsal hümanizmanın” gölgesinde olup da kendisine işçi sağlığını dert edinenlerin bir cenahı da işkazalarından ve meslek hastalıklarından ölümleri sınıfsal bağlamından kopararak, “işçi cinayeti” kavramı yerine“yaygın kullanımın kabulü yanılgısına düşerek” “iş cinayeti” kavramsallaştırmasına varmıştır. Oysa ki; Sınıflı vesınıfsız toplumlarda “İş” bir üretim organizasyonuyken, “işçi” kendisini de yok edecek olan bir sınıfsallığa göndermeyaparak kapitalizmi hedef alır. Bu nedenle sınıflı toplumlardaki iş kazası “işçi cinayeti” iken, sınıfsız toplumlardaki işkazası ise “gerçek bir iş kazasıdır”. Çünkü “üretimin toplumsallığı ile temellükün bireyselliği” çelişkisi üzerindenyapılan, “perdelenemez bir toplumsal düzen” tartışmasının zemin tuttuğu kavramsallaştırmadır asıl olan.

15 yılını geride bırakan Dergimizi örgütlerken aynı zamanda Dergimizin bizleri zenginleştirerek örgütlediğini degörmekteyiz. Evet, Dergi’de emeği geçenlerin bu karşılıklı örgütlenme sürecinde kavram setlerinde bilimsellik gereğitartışmaları olmuştur ve bu geliştirici-dönüştürücü tartışmalarla yol almaya devam edilecektir. Bu bağlamda; elinizeulaşan sayımızda “iş kazaları izlekli” bir yoğurma gerçekleştirirken;

İş kazalarının ekonomi-politiğinden doğru tartışma açmayı uygun gördük. Ve iş kazalarının ekonomi-politiği olurmu? Yoksa; “Değişim karşılıklı ‘rıza’ ile yapılır ve değişilen her şey ekonomi politiğin alanına girer. Bu nedenle işçicinayetlerinin ekonomi politiği yapılamaz.” mı? Tartışmasına davet ediyoruz!

Risk yönetim süreçlerini “ele geçirme politikası” olarak değerlendiren; “teknolojinin ve onun özellikle ‘bilimsel’olanının zararsız ve diğer politik yaptırımlardan bağımsız olduğu varsayımını yaratan” ve “Toplam KaliteYönetimi”nden kök alan ISO, OHSAS ve onun matruşkasının doğurduğu risk değerlendirme tekniği/yöntemi ile“matris cebiri içinde perdelemeye çalışılan” işçilerin sermaye tarafından denetimini “özyönetimin en önemli bileşeniolan işçi denetimi” ile anti-kapitalist bir paradigma ekseninde aşmak mümkün mü? Tartışmasına davet ediyoruz!

Nasıl ki; Soma’da toplu işçi cinayeti sanıklarını korumaya çalışan “mahkemenin perdeleme işlevini” işçi yakınları,işçiler ve örgütleri ortadan kaldırdıysa, Dergimiz de “kuramsal hümanizma”nın kavram setlerinden doğru üretilen“ideolojik-politik argümanların perdeleme işlevini” her daim açık etmeyi önüne bir sorumluluk olarak koymuştur.

Standartlar, Akreditasyonlar, ISO’lar, OHSAS’lar, Risk Yönetimi, Risk Değerlendirmesi, Kadın İşçi Sağlığı gibitartışma bantlarıyla davetimiz devam edecektir…

Page 4: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

2Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

İŞÇİ CİNAYETLERİNİN POLİTİK EKONOMİSİ

W. Petty’den başlayan ekonomi politik, burjuvatoplumun gerçek üretim ilişkilerini araştıran birbilim olarak kapitalizm ile birlikte ortaya çıkar. Eko-nomi-politik toplumsal üretim ve dolaşımın/payla-şımın bilimidir. Kapitalist öncesi üretimbiçimlerinde toplumsal artığa zor yoluyla el konu-lurken, kapitalist topluma geçildikten sonra artığael koyma değişim yoluyla gerçekleşir. Artığa isterdespot, ister köle sahibi ya da isterse derebey el koy-sun, zoru ekonomik bir unsur olarak kullanır.Henüz toplumsal sürecin bu aşamasında üretim,kullanım değeri yani gereksinim amacıyla yapıl-makta, sadece üretim fazlası ürünler pazara götürü-lerek meta niteliği kazanmaktadır. Eğer doğrudanüretici bir ürünü değişim amacıyla ihtiyacındanfazla üretmişse, onun bu fazla üründen muradı, ken-disinin üretmediği bir kullanım değerlerine ulaş-maktır. Örneğin tahıl üretimine uygun topraklardaüretim yapan bir doğrudan üretici elindeki fazlaürünü, pazarda paraya çevirir. Bu para ile ulaşmakistediği ürün, kendi üretim koşullarında üreteme-diği şarap, yağ, tuz vb olabilir. Pazara götürdüğükısım onun ihtiyaçlarının fazlasına değil, üreteme-diği kısmına tekebül eden bölümüdür. İhtiyaçları-nın fazlasına ise despot, köle sahibi ya da derebeytarafından el konulur. Bu el konulan kısım kapita-list öncesi üretim biçimlerinde artık ürün olarak ad-landırılır. El koyma zora dayalı bir eylem olduğu içinherhangi bir ekonomik yasanın bu eylemi yönetti-ğinden söz etmek mümkün değildir. Sadece ürününmeta haline gelen kısmı için değişim yasaları işler.Ancak bu yasalar toplumsal hayatın tümünü belir-leyen yasalar değil doğrudan üreticiler için asıl üre-timin kıyısında kalan kısmını, despot, köle sahibi,derebey için ise lüks tüketimi karşılayan kısmını il-gilendirir. Ne zaman ki özel mülkiyet sermaye, doğ-rudan üreticiler de işçi biçimini alır, işte o zamantüm üretimin amacı değişim halini alır. Özel mülki-yetin sermaye, doğrudan üreticinin işçi biçimini al-ması ile bütün toplum meta sahibi niteliğinebürünür. İşçiler emek-güçlerine (üretebilme potan-siyellerine), sermaye sahibi olarak kapitalistler ise

tüm üretim ve tüketim araçlarına meta olarak sa-hiptirler. Tüm toplum, değişim toplumu haline gel-miştir. Marx bu üretim tarzını genelleşmiş metaüretimi olarak tanımlar. İşte tarihsel olarak bu aşa-maya gelindiğinde üretimin ve değişimin yasaları,toplumsal hareketin yasaları haline gelir. Artık eko-nomi politik bilimi aracılığı ile bu yasaların nasıl iş-lediği bilinebilir. Bu aşamadan önce aile ekonomisigeçerli olduğu için, toplum için yapılan üretim sı-nırlıdır. Ancak kapitalizm ile birlikte herkesin her-kes için üretimi söz konusu olabilir. Üretimtoplumsallaşmıştır; temellük ise bireyseldir. Bu birçelişkidir ve bu çelişki ekonomi politiğin sınıfsal sı-nırlarını belirler. Burjuva iktisadı bir bilim olarak buçelişkinin sınırlarına kadar gelişir. Bu sınırlara ula-şıldığında ise sahneyi Marksizmin eleştirisinin al-ması gerekir. Çünkü Marx ve Engels kendileriniekonomi politik bilimini bu sınırların ötesine taşı-yabilecek sınıfsal zeminine sahip bilim insanları ola-rak konumlandırmışlardır. Onlar üretim toplumsalise temellükte toplumsal olmalıdır derler ve yasala-rın ortaya koyduğu bu çelişkiyi deşifre etmektengeri durmazlar.

Meta; değişilen, emek ürünü olan kullanım de-ğerleridir. Eğer değişimden bahsediliyorsa buradakarşılıklı bir onaydan söz ediliyor demektir. Her de-ğişim eylemi bir akid ilişkisidir. Tekil örneklerdehile, zorlama vb örneklere rastlanmakla birlikte de-ğişim sürecinde eşit değerlerin eşit değerlerle deği-şildiği varsayılır. Bunun dışına çıkan durumlarpratikte taşıdıkları öneme karşın bilimsel olarak biranlam taşımazlar. Kapitalist toplumda değer yasası-nın her ihlali son tahlilde meta sahipleri olarak va-tandaşların karşılıklı akidlerinin ihlali anlamınagelir ve burjuva hukukunun konusunu oluşturur.Marx, işçinin üretebilme potansiyelinin yani emek-gücünün değerinin altında satılmasını emek yağ-ması olarak adlandırır. Yağma değişim ilişkisindenziyade güçleri eşit olmayan unsurlar arasında ger-çekleşen zor ilişkisinin sonucudur. Bu nedenle eğeremek yağmasından söz ediliyorsa, bu durum, bilimile açığa çıkartılabilecek yasaların değil, bir sava-

Ramazan TÜRKMENWilhelm Wolff Toplum Araştırmaları Derneği

Page 5: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

3Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

şımda bir tarafın yenik, diğer tarafın muzaffer oldu-ğunun göstergesidir. Bu yazı işçi cinayetlerinin eko-nomi politiği başlığının ne kadar anlamsız vegeçersiz bir tartışma başlığı olduğunu, asıl tartışıl-ması gereken şeyin işçi sınıfının yenilgisinin işçi ci-nayetlerinin kriminolojisinde taşıdığı önemin altınıçizmek için kaleme alınmıştır. Çünkü işçi cinayetleriemek yağmasının diğer adıdır ve cinayetlerin eko-nomi politiği değil ancak kriminolojisi olabilir.

Yenildiğimizi UnuttukEn büyük yenilgi, yenildiğini unutmaktır. Çünkü

bu durum yenilen tarafın içine düştüğü koşullarınhangi tarihsel sürecin sonucu olduğunun bilincinikaybetmesi, yenilgi koşullarını içselleştirmesi ve enkötüsü bilincini savaş dışında konumlandırmasıdır.Bir savaşın içerisinde olup, savaşta olduğunu bil-memek katliamla sonuçlanır. Bugün on on, yüz yüz,bin bin ölüyorsak nedeni bu bilinçsizlik durumudur.Bu durum bugüne bakarak anlaşılabilir bir durumdeğildir. Öyle ise yenilgimizin iki moment noktasınıbir kez daha anımsamak gerekir.

1980'li yıllar dünya pazarında yeniden şekil-lenmenin hız kazandığı yıllar olmuştur. Tek-nolojinin geldiği düzeye bağlı olarakuluslararası işbölümünün yeniden tanım-lanması ve dünya pazarına eklemlenmebiçimlerinin değişiyor olması, sadeceTürkiye’de değil eşzamanlı olarak dün-yada pek çok ülkede köklü değişimlerikoşullamıştır. Özellikle Şili, Arjantinve Yunanistan gibi bir grup ülkenin ka-pitalist dünya pazarının aldığı yeniform içindeki konumları değişikliğe uğ-ramıştır. Ya da bir başka ifade ile kapi-talist dünya pazarı bu ülkelerin pazaraeklemlenme biçimlerinin değişimi ile yeniform almıştır. Kapitalist gelişim süreciniz hızkazanıyorsa, uluslararası işbölümündeki ko-numunuz da değişiyor demektir. Meta üretiminingenişlemesi, ulusal ekonomileri dünya pazarındakiişbölümünde rol almaya zorunlu kılar. Uluslararasıişbölümündeki konumunuzu belirleyen şey ise emeküretkenliğinizin düzeyidir. Son tahlilde dünya pa-zarı da olsa pazara metalar çıkar ve metalar, meta-larla içerdikleri emek zaman miktarlarıyla rekabetederler. Öyle ise dünya pazarında rekabetin temelbelirleyeni, tıpkı ulus içinde olduğu gibi emek üret-

kenliği ve emek sömürü oranlarıdır. Bu gerçek,dünya pazarının yeniden şekillendiği dönemlerdeulusal pazarların yapısının yeniden inşasını zorunlukılar. Bir pazarın yeni biçim alması, o pazardaki sı-nıfsal konumların da yeniden tanımlanmasını ge-rektirir. Sınıfların karşılıklı konumlanışındakideğişiklik sadece sınıf mücadelesi ile gerçekleşebilir.Bu nedenle dünya pazarı bir altüst oluş süreci yaşı-yorsa sınıf mücadelesi keskinleşir, yeni araç ve yön-temlerle yürütülmeye başlanır. Bu gerçeğin farkındaolmayan sınıfın bu savaştan yenik çıkacağı kesindir.Yetmişlerin sonu ve seksenler boyunca yaşanansüreç farklı görünümler alsa da İran, Şili, Arjantin,Yunanistan vb için olduğu gibi Türkiye için de ben-zerdir. 24 Ocak kararlarından sekiz ay sonra 12 Ey-lül’de yapılan darbe, tam da bu gerçeğin ilanıanlamına gelir. Kenan Evren, yıllar sonra "Eğer 24Ocak kararları denen kararların arkasından 12 Eylüldönemi gelmemiş olsaydı, o tedbirlerin fiyaskoyla so-nuçlanacağından hiç şüphem yoktu. Böyle sıkı bir askerirejim sayesinde o tedbirler meyvesini vermiştir."1 dedi-ğinde, aslında, teorinin ortaya koyduğu gerçeğe pra-

tik kanıt üretmekten başka bir şey yapmıyordu.Siyasi partilerin ve sendikaların kapatılması,

yöneticilerinin tutuklanması, işçi sınıfınınöncüleri ile önderlerinin yıllarca süren da-valarda yargılanmaları, yargısız infazlar,idamlar… Hemen arkasından anayasave yasalar ile işçi sınıfının politik müca-dele araçlarının ve alanının tarumaredilmesi, apolitizasyonun ideolojik birsöylem olarak yeni yeni gelişen sınıf di-linin yerini alması vb... Yenilmiştik.Böylece ülkenin uluslararası pazarda re-kabet edeceği metaların, örgütsüz emek

süreçleriyle, dolayısıyla düşük ücretlerleüretilmesinin koşulları artık mevcuttu. Ilık bir mayıs akşamı bir madenin 301 iş-

çiye mezar olmasının nedeninin yine ılık bireylül sabahı “sokakta anarşinin sonu” propagan-

dalarıyla gelen darbe olduğunu kaç kişi düşünmüşolabilir? Ya da Soma’lı köylü Ahmet bin dokuz yüzseksen 12 Eylül’ü, tarlasında zeytin toplarken ya dasabaha karşı tütün dizerken, çok uzaktan duyduğutank homurtularının kırk yıl sonra köyün bütün er-kekleri gibi oğlunu da “paşa vardiyasında” bir ma-denin yedi yüz elli metre altına gömdüğünü aklınagetirmiş midir? Öyle ya, o bir karış toprağında kendi

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

“Elkoyma

zora dayalı bireylem olduğu için

herhangi bir ekonomik yasanın bueylemi yönettiğindensöz etmek mümkün

değildir…İşçi cinayetleri

emek yağmasının diğeradıdır ve

cinayetlerin ekonomi politiği

değil ancak kriminolojisi

olabilir.”

Page 6: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

4Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

geçimliğini kıt kanaatte olsa sağlamaktayken ve ço-cuklarına miras olarak bırakacağı, onların da kendigeçimlerini sağlayacakları bir karış toprağın huzurumaddi hayatla ilgili tüm endişelerini sonlandırmak-tayken, anarşinin son buluşunun(!), sevinilmeye-cek, alkışlanmayacak ne yönü olabilirdi?

Çocuklarının doğum tarihlerini ya dabüyük Tariş grevini anımsayamasa da,tütün ne zaman yasaklandı, pamuk nezaman para etmez oldu, zeytindenneden vazgeçtiler hepsini bir bir anım-sar Ahmet. Çocuklarının geleceği ola-rak gördüğü bir karış toprağının ürünükendi karnını dahi doyurmaya yetme-meye başladığını anımsar. Madenin nasılaçlıklarına umut olduğunu, güneşin altındakavrulduğu günlerden, güneşe özlem duyduğugünlere nasıl evrildiklerini, rençberlikten işçiliğenasıl terfi ettiklerini anımsar. Onun hikâyesi birömre sığan sınıfsal dönüşümün hikâyesidir. Tarla-nın kenarında güneşin altında oynadığı günlerdenherkesin amcası olacak yaşa geldiğinde oğullarını,komşularını toprağa gömen Ahmet'in hikâyesi...Dün, bir başkasının hayatı ya da bir grup romanti-ğin eylemliliği olarak gördüğü bütün olaylar bugünonun hikâyesinin giriş kısmıdır. Develer tellal, pire-ler berber iken...

Bu hikâyenin ikinci uğrağı sıcak bir Ağustos ayı-nın ondokuzunda, bir sarhoşun tankların üzerindeattığı naralarla çizilir. Alternatif bir dünya umudu-nun yitip gittiği o gün, işçi sınıfının her gün lanetleanacağı Boris Yeltsin, Glastnost ve Presteroyka po-litikalarının mucidi Gorbaçov'u SBKP'nin darbe-sinden korumaktadır. Gorbaçov tarafından terkedilen 'reel sosyalizmi' yeniden inşa amacıyla KGBve Ordu tarafından düzenlenen darbe üç gün sonra,19 Ağustos’ta en büyük destekçisi bir sarhoşuntankların önüne geçmesiyle engellenmiştir. Bu ta-rihsel deneyim ister geçerliliği kuşkulu bir sisteminön görülebilir çöküşü, ister bir karşı devrim, istersebir erken doğumun beklenen ölümü olarak adlan-dırılsın dünya işçi sınıfı için anlamı bu değerlendir-melerin tümüyle dışındadır. Başına reel ön ekinialmış olsun veya olmasın sosyalizm deneyimi işçi sı-nıfının iktidarının mümkün olduğunun ve kapitalistüretim tarzının dışında bir üretim biçiminin müm-kün olduğunun göstergesidir. Sosyalizm deneyimi-nin başarısızlığa uğraması tüm dünya işçi sınıfınınbilincinde kapitalizmi kader haline getirirken tüm

dünyada sınıf mücadelesini uzun süreler üzerindenatamayacağı bir yenilgi ortamına sürüklemiştir.Onlar farkında olsun ya da olmasınlar yıkılan sos-yalizm deneyimleri tek tek her bir işçinin üzerineçökmüştür. Bu işçilerin içerisinde Somalı, Erme-

nekli maden işçileri, Tuzlalı, Aliağalı tersaneişçileri, araçların kasalarında katledilen

tarım işçileri, Ostimli, Karabağlarlı sanayiişçileri ve bil cümle tüm dünya işçileribulunmaktadır. Türkiye’deki darbe işçisınıfının mücadele araç ve alanlarınıdağıtırken Sovyetlerin yıkılışı ile yenilgiideolojik bir dağılmaya kadar derinleş-

miş, sınıfın tüm öncü unsurları yok edil-miş, sınıfsal deneyimi aktaran tüm yapılar

dağıtılmış, Marksist hareketle sınıf arasındabağ kuran tüm bağlantı noktaları kopartılmıştır.

Bugün adeta sınıfsal bir katliama dönüşen işçi ci-nayetleri değerlendirildiğinde yenildiğini unutanişçi sınıfı, bilinç yitiminin bedelini en ağır biçimdeödemektedir.

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

“Bugünadeta sınıfsalbir katliama

dönüşen işçi cinayetleri

değerlendirildiğinde,işçi sınıfının bilinç

yitiminin bedelini enağır biçimde

ödediği görülür.”

Yağma ZamanıKapitalist üretim ilişkileri altında her birey bir

meta sahibi olarak var olur. Bu meta sahipliği on-ları hukuk ya da bunun uygulayıcısı olarak devletkarşısında eşit kişiler haline getirir. Bu eşitlik hervatandaşın kendi faydasını/çıkarını kolladığı, “özgürve adil” bireyler arasında bir eşitliktir. Eşittirlerçünkü insanlar arasındaki toplumsal ilişkiler, tamtersine, nesneler (metalar) arasında değişim ilişkisiolarak görünmektedir. Hiç kimse verdiğinden dahaazına razı olmayacağına göre, meta sahipleri olarakkarşı karşıya gelenler değişimin doğası gereği eşitolanları değişmek zorundadır. Eşit değerleri deği-şenler eşit haklara sahiptirler. Çünkü Kapitalizmintemel yasası olan değer yasası, eşitlik yasasıdır. Çokfarklı yararlılığa sahip metaların değişilmesi gözönünde alındığında hepsinde ortak olan bir “şey”ile ifade edilmelidir. Hepsinde ortak olan şey yarar-lılık nesnesi olarak üretilmeleri sırasında kullanılanemeğin soyut insan emeği olmasıdır. Bütün metala-rın ortak özelliği, değişimde eşitliği sağlayan üretil-meleri için harcanan soyut insan emeğinden başkabir şey değildir. Bir metanın değerinin tamamenüretimi için harcanan emek zaman olduğunu ilerisüren emek-değer teorisi, Adam Smith ve Ricor-da’nun da çalışmalarının temelini oluşturur. Değe-

Page 7: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

5Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

rin ölçüsü olarak emek zamanı kabul eden Smithve Ricorda emek ile emek-gücü arasında bir ayrımyapamadıkları için kar'ı görmüş olmalarına rağmenartı-değeri ve sömürüyü göremezler.

Marx, “Pazarda, para sahibi ile doğrudan doğruyayüzyüze gelen aslında emek değil, emekçidir. Onun sat-tığı, kendi emek-gücüdür. Onun emeği, fiilen (harcan-maya –ç) başlar başlamaz, artık, ona ait olmaktançıkmıştır ve bunun için de bu emeğin şimdi onun tara-fından satılması sözkonusu olamaz. Emek, değerin özü,ve değerin içkin ölçüsüdür, ama kendisinin değeri yok-tur.”2 diyerek, emek ile emek-gücü arasındaki farkıaçığa çıkartmış, bu onun sömürüye ulaşmasını sağ-lamıştır.

Emek-gücü; üretken faaliyet içerisinde bir kul-lanım-değeri üretilirken harcanan, zihinsel ve fi-ziksel yeteneklerin tümünden oluşur. Diğerbütün metalar gibi bir kullanım-değeri vedeğişim-değeri vardır. Emek-gücünün de-ğişim değeri; işçinin üretim sürecinde har-cadığı zihinsel ve fiziksel yeteneklerininyeniden üretilmesi için gerekli metalarındeğerinin toplamıdır. Bu yeteneklerin ye-niden üretilmesi, korunması tek başına ol-mayacağı için bunları sağlayan ailesi vetükenen kendi kullanım değerlerinin yerineyeniden üretilmeleri anlamına gelen çocuklarınyetiştirilmesi için gerekli metaların değeri de, emek-gücünün değerine girer. Bu metalar toplamına kı-saca emek–gücü sepeti dersek, bu sepetin içerisinetoplumsal ve tarihsel olarak farklı metaların gire-ceği açıktır. Emek-gücünün değeri aynı kaldığıhalde sepete giren metalar nicelik ve çeşitlilik ola-rak artabilir, hatta artmak zorundadır ve dahası buartış emek gücünün değeri düşerken de yaşanabilir.Yani işçinin refah olarak algıladığı emek gücünündeğerine giren metaların kitlesi artarken, sömürüyügösteren emek gücünün değeri düşebilir. Bu sınıfmücadelesinin neden yoksulluk/zenginlik ekse-ninde değil de sömürü ekseninde yürütülmesi ge-rektiğini gösterir.

Emek gücü metasının kullanım değeri kendi de-ğerinden daha büyük değer yaratabilme özelliğidir.Meta değişiminin yasaları gereği kullanım değerimetayı satın alana, yani kapitaliste aittir, zaten o dabu özelliği nedeniyle bu metayı satın alır.

Emek süreci bu metanın kullanım-değeriningerçekleştirildiği alandır. İşçi emeğin iki yönlü nite-

liği gereği bir yandan üretim araçlarının değerinikorur ve parça parça üretilen metaya aktarırkendiğer yandan emek-gücü için yatırılan değeri yeni-den üretir; buna kendisini yeniden üretmesi için ge-rekli metaların değerinin toplamı kadar bir emekolduğu için gerekli emek denmekte ve toplumsalolarak belirlenmektedir. Kendisi için, gerekli emekzaman kadar çalışan işçi için üretim süreci bitmişolmasına rağmen kapitalist açısından işgünü bit-memiştir. Çünkü o, işgünü üzerinden emek-gücüsatın almıştır ve günün geri kalan kısmında işçiyiçalıştırmaya devam eder. Karşılığında hiçbir şey ve-rilmeyen bu emeğe artı-emek olarak üretim araç-ları sahipliği kimliği ile kapitalist el koyar; değişimyasalarının sınırları içerisinde sömürü gerçekleşir.

Kapitalist üretim biçiminde, işçinin emek-gücü-nün değerini yeniden üretmesi için gerekli-

emek zaman bir işgününün asgari sınırınıoluşturur. İşgünü bu asgari sınırın altındaolamaz, bu şartlarda işçi kendisini yenidenüretemeyecektir. İşgünü, gerekli-emek za-manın ötesinde belirli bir noktadan dahafazla uzatılamaz. Bu azami sınırı belirleyeniki koşul vardır. Birincisi işçinin, beslen-

mesi, dinlenmesi, uyuması gibi fiziksel ge-reksinmelerini karşılaması gerekir; ikincisi,

fiziksel ihtiyaçları dışında kalan entelektüel vetoplumsal ihtiyaçlarını gerçekleştirebilmesi için ge-rekli bir zamanı olmalıdır. İşçinin emek-gücünü ye-niden üretmesi için gerekli fiziksel ve moralihtiyaçlarını karşılaması gereken zaman ne kadarkısaltılırsa emek-gücünü eskisi gibi yenileme olana-ğını kaybedecektir. Öte yandan normal şartlarda birişgününde 8 saat çalışarak ortalama 30 yıl sürenkullanım değerinin, işgününü uzatarak ya da iş yo-ğunluğunu normal şatların üzerine çıkartarak 10yılda tüketildiğini düşünelim. İşçi 10 yılda normalşartlarda 30 yılda üreteceği değeri üretmesine rağ-men toplam 10 yıllık emek-gücü değerini alır, ge-riye kalan ödenmesi gereken 20 yıllık değer emekyağması olarak kapitaliste kalmıştır. 30 yılda tüke-tilmesi gereken bir değerin, zor yoluyla 10 yılda tü-ketilmesi sırasında yaşanan her türlü olay, hangiönlemler alınırsa alınsın emek yağmasıdır, kaza değilcinayettir. İşçinin meslek hastalığı, iş yerinde mey-dana gelen herhangi bir olay, emek gücünün değe-rinin altında ücret alması nedeniyle emek gücünüyeniden üretememesi, işgününden uzun veya yoğun

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

“Sadeceiş yerinde,yaptığı iş nedeni ile

il işkilendirilen ‘meslek hastalığı

ve iş kazası’ anlayışı kabul

edilemez.”

Page 8: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

6Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

çalışma vb tüm bu durumlar emek yağması başlığıaltında değerlendirilmelidir. Bu süreçlerin sonucu,akut veya kronik olarak ortaya çıksın, işçinin üre-tebilme potansiyelinin zamanından önce tükenme-sine yol açıyorsa ortada bir suistimal, açık bir gaspsöz konusudur. Tüm bu ihtiyaçların karşılanmasıaslında emek-gücünün ertesi gün için yeniden ha-zırlanması olduğu için, işçinin 24 saati sermaye ba-ğımlıdır. Bu nedenle, sadece iş yerinde, yaptığı işnedeni ile ilişkilendirilen bir “meslek hastalığı ve işkazası” anlayışı kabul edilemez. Bir işçinin sermayeile ilişkisinden kaynaklanan ve onun yaşam kaliteveya süresinde düşmeye neden olan her türlü so-nucun kaynağında işçiyi bu duruma zorlayan ilişki-ler söz konusudur.

İşgününün büyüklüğü toplumsal ilerleme tara-fından koşullanır. Doğal bir günden az olmasınakarşın çok esnek sınırlar tarafından belirlenmiştir.Kapitalist işgünü üzerinden anlaştığı için bu süreyielinden geldiğince uzatmaya çalışır, işçi de kendiemek-gücü metasını tekrar aynı şartlarda üretebil-mek ve ertesi gün yeniden satabilmek için kısalt-maya çalışır. Özgür meta sahibi bireyler olarakpazarda karşı karşıya gelen kapitalist ve işçi alıcı vesatıcı olmaktan gelen hakkını savunur. Marx’ın de-yişi ile “Eşit haklar arasında son sözü kuvvet söyler. Vebunun için de, kapitalist üretim tarihinde, bir işgünü-nün belirlenmesi sürüp giden bir savaşımın kolektif ser-maye, yani kapitalist sınıf ile kolektif emek, yani işçisınıfı arasındaki bir savaşımın sonucu olarak kendinigösterir.”3 İşçi sınıfının savaşımı, kapitalist sınırlariçinde, eşitlik ilişkisi olarak değer yasasının uygu-lanmasıdır. Hiç bir toplumsal yasa mutlak olmayıpfarklı yasaların ve değişkenlerin etkisi altına işler yada işleyişinin önüne engeller çıkartılarak bir süreli-ğine geciktirilir. Emek-gücünün değerinin altına dü-şürülmesi, işgününün olabildiğinceyoğunlaştırılması ve uzatılması ile sömürünün emekyağmasına dönüştürülmesi değer yasasının bu özelmeta için “şimdilik” uygulanamadığının gösterge-sidir. İşçi sınıfının yerel anlamda yenilgisinin üze-rine enternasyonal anlamda da yenilmesi ile eşitlikilişkisi bozulmuş, değer yasası” iğfal edilmiş”, sö-mürü emek yağmasına dönüşmüştür.

Sömürüye karşı çıkmayan sosyal demokrasi, bur-juva eşitlik anlayışı gereği emek yağmasına karşıdır.Sosyal demokrasi sömürü ilişkilerine kördür. Çünküsömürüye karşı çıkmak kapitalist mülkiyet ilişkile-rine karşı çıkmak demektir. Ancak emek yağmasına

karşı çıkmak için emek ve sermaye arasındaki metasahipleri olarak eşit ilişkiyi, değer yasasını savun-mak yeterlidir. Bu nedenle işçinin sağlığının korun-masını, güvenlik önlemlerinin alınmasını, 'insanca'çalışma hayatını savunan sosyal demokrasi bu du-ruşunda samimidir. Ancak bu tavrı işçi sınıfının ta-rihsel haklarının savunusu olarak değerlendirmeksosyal demokrasinin sistem içi karakterinin gizlen-mesinden başka bir anlama gelmez. Sistem içi eşit-sizlik ve adaletsizliklere sistem içi yollarla çözümarayan her politika gibi kapitalizme hizmet etmeninötesine geçemez.

Kolektif sermayenin örgütü olarak devlet bu sa-vaşın tarafı olduğundan, her türlü zor aygıtlarıylaişçi sınıfını karşısında durur. O yüzden Soma’damaden ocağı sahibi korunur ve düşen asansördesağlık ekibinden önce polis gelerek sermayeyi ko-ruma altına alır. Böylece 301 arkadaşına mezar olanbir ölüm çukurundan çıkan işçinin söylediği “Aşa-ğıda ölüm var yukarıda açlık. Aşağıdaki ölüm bir ola-sılık, yukarıdaki açlık ise kesin” sözleri aslındayaşamla ölüm arasında yapmak zorunda kaldığı ter-cihin bir ifadesinden başka nedir ki? Bu sözleri işçiyesöyleten sınıfın topyekun yenilgisinden başka nedirki? Diğer taraftan bu “tercih” sınıfsal olarak onuölümden bir adım dahi uzaklaştırmamaktadır. İşçi-nin bu “zorunlu tercihi” sonucunda ölüm onu bazenbir asansörün içerisinde, bazen bir geminin filikası-nın test edilmesinde kum torbası yerine kullanıldı-ğında, kimi zaman pamuk toplamaya giderken birkamyon kasasında, kimi zaman bir makinenin diş-lileri arasında, bir gün boyunun ermediği raftandüşen su motorunun altında ya da patlamaya hazırbir kazanın dibinde kaynak yaparken yakalayıver-mektedir. Bu nedenle işçi sınıfı üretimden gelen gü-cünü örgütlü bir güce dönüştüremediği, bir sınıf gibihareket edemediği her gün, tarihsel yenilgisinin be-delini en ağır biçimde ödemesi kaçınılmaz bir zo-runluluk olmaktadır.

Marx, Kapital'de; "Emekçi, yaşamının büyük birkısmını üretim süreci içerisinde geçirdiği için, üretim sü-recinin koşulları, geniş ölçüde, onun aktif yaşam süre-cinin koşulları ya da yaşam koşullarıdır, ve bu yaşamkoşullarında ekonomi, kar oranını yükseltmenin biryöntemidir; daha önce de gördüğümüz gibi, aşırı çalış-tırma, emekçiyi bir dolap beygirine çevirme, sermayeyiçoğaltmanın ya da artı-değer üretimini hızlandırmanınbir aracıdır. Bu ekonomi, daracık ve sağlığa zararlı yer-lere işçileri üst üste yığmaya, ya da kapitalistin diliyle,

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 9: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

7Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

zihinsel ve fiziksel yeteneklerinin yeniden üretilmesiiçin gerekli metaların değerinin toplamıdır bu onunasgari sınırıdır, bu sınırın altında ödenen ücretle ça-lıştırılan işçi fiziksel ve moral ihtiyaçlarını karşıla-yamayacak ve kötürüm bir hayat sürmek zorundakalacaktır. Dengesiz beslenme, sağlıksız barınmaalanları, bozuk bir ruhsal durum her türlü hastalığaelverişli ortamı hazırlayacak işyerinde ya da dışarıdaher türlü olumsuzluğa yol açacak koşulları hazır-lama görevini sermaye kendi çıkarı için sonunakadar kullanarak işçinin hayatını hiçe saymış ola-caktır. Sermaye ücretleri emek gücünün değerininaltına çekmenin pek çok yolunu bilir. Ve bu yollarmutlaka yasa dışı olmak zorunda değildir. Fazlamesai ücretlerinin iş gününün saat başı karşılıkla-rına göre ödenmesi, esnek işgünü uygulamaları,

parça başı ücret vb. Tüm bunlar bugün Ulusalİstihdam Strateji belgesinde kalın harflerle

yazılı, sermaye ile işbirliği içinde iktidarınhedefleri arasındadır.

Ücretlerin, emek-gücünün değe-rinin altına düşürülmesinde ve bunun so-nucu olarak emek sömürüsünün, emekyağmasına dönüşmesinde en önemlietken nispi-artı nüfusun varlığıdır. Ücrethareketleri, emek gücünün değerinin be-lirlenmesinden bağımsız bir şekilde işçi sı-

nıfının faal ve yedek sanayi ordusununnispi oranları tarafından belirlenir. Nispi

aşırı nüfus olarak ifade edilen yedek sanayi or-dusu, işçi nüfusundaki mutlak bir fazlalık olma-

yıp, işçi sınıfının sermaye ile ilişkilenememişkesimine verilen addır. Akıcı, saklı ve durgun olarakbulunan ve üretimin ölçeğinin artması ve azalmasıile çalışıp çalışamama arasında gidip gelerek ücret-lerin belirlenmesinde önemli rol oynarlar. Nispi-artınüfusun akıcı kısmı, üretimin ölçeğindeki değişme-lerden en fazla etkilenen gruptur. İşlerin iyi gittiğidönemde çalışan akıcı grubun içerisinde olan işçiler,durgunluk dönemlerinde işsiz kalırlar. Sürekli yedeksanayi ordusu ile faal çalışanların arasına gidip ge-lerek akıcı haldedirler. Daha önce sermaye ile iliş-kilendikleri için çalışma hayatını bilirler ve işbulmaları daha kolay olur. Saklı kategorisi; tarımsalüretimde sermaye kullanımının giderek artması vemakineli üretimin yaygılaşması nedeni ile işsiz kalantarım işçilerinden ve daha önce kendi adına çalışanköylülerden oluşur. Uygun koşullar oluştuğunda sa-

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

yerden tasarrufa; güvenlik aygıtları kullanmaksızın, teh-likeli makineleri avuç içi kadar yerlere doldurmaya; sağ-lığa zararlı, ya da madencilikte olduğu gibi tehlikeli, vb.,üretim süreçlerinde güvenlik kurallarını ihmal etmeyekadar varır. Üretim sürecini, işçi için insani, zevkli yada hiç değilse dayanılabilir hale getirmek için gerekli ko-şulların ve önlemlerin hiç birinin yerine getirilmediğininburada sözünü bile etmiyoruz. Kapitalist açısından butamamen yararsız ve anlamsız bir israftır. Kapitalistüretim biçimi genellikle, bütün pintiliğine karşın, kendiinsan malzemesi konusunda çok hovardadır; tıpkı, ter-sine, ürünlerini ticari kanallardan dağıtma yöntemi verekabet yüzünden, malzeme ve araç bakımından çokmüsrif olması ve bireysel kapitalist için kazandığını top-lum adına yitirmesi gibi.4" diyerek yaşananları gözlerönüne serer. Engels İngiltere’de Emekçi SınıflarınDurumu adlı kitabında daha 1845 yılında işçisınıfının toplumsal üretimde karşı karşıyakaldığı durumun adını cinayet olarakkoymuştu.

“Bir insan, bir başkasına ölüme yolaçan bedensel bir zarar verdiği zamanbuna adam öldürme diyoruz; saldırgan,vereceği zararın öldürücü olduğunu ön-ceden biliyorsa o zaman buna cinayet di-yoruz. Ama toplum, yüzlerce proleteri,çok erken yaşta doğal olmayan bir ölümleyani kılıç ya da kurşunla ölüm gibi zorbayollardan ölümle karşı karşıya geleceği birkonuma koyduğu zaman, toplumun o yaptığıbir bireyin yaptığı gibi ve aynı kesinlikle cinayet-tir; toplum binlerce insanı yaşamın gereklerinden yok-sun bıraktığı, içinde yaşayamayacakları konumlarasoktuğu -kaçınılmaz sonuç olan ölüm gelinceye dek okoşullarda kalmaya yasanın güçlü eliyle zorladığı- bubinlerce mağdurun yok olacağını bildiği ve gene de bukoşulların sürmesine izin verdiği zaman, toplumun oyaptığı, bir bireyin yaptığı gibi ve aynı kesinlikte cina-yettir; örtülü, kasıtlı cinayettir; hiç kimsenin kendisinisavunamadığı bir cinayettir; kimse katili görmediği için,mağdurun ölümü doğal göründüğü için cinayet gibi ol-mayan cinayettir; çünkü suç bir şeyi yapmaktan çokyapmamanın sonucudur. Ama cinayettir.”5

Emek yağmasının en doğal görünen şekli emek-gücünün değerinin altında ücret ödenmesidir. Fiyatdeğerin para adıysa, ücret de emek-gücünün değe-rinin para adından başka bir şey değildir. Emek-gü-cünün değeri işçinin üretim sürecinde harcadığı

“İşçininemek gücünü

kapitaliste satmak zorundaoluşu ister artıdeğer sömürüsü

yoluyla isterse emek yağması düzeyindeolsun, yaşamının şu

veya bu ölçüde bir kısmından

vazgeçmesi anlamına

gelir.”

Page 10: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

8Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

nayi üretiminin çok olduğu merkezlere göç ederler,daha önce bu şartlarda çalışmadıkları için iş bul-maları oldukça zordur, sırf bu yüzden ücretleri as-garinin altındadır. Özellikle madenlerde ve inşaatişlerinde çalışan bu kesimin sanayi üretiminde işbulması akıcı kısmın çalışıyor olmasına bağlıdır.Yedek sanayi ordusunun durgun kısmını oluşturan-ların herhangi bir işte çalışmaları çok düzensizdir,ancak sanayi çevriminde işlerin canlanma ve aşırıüretim dönemlerinde iş bulabilirler, geri kalan za-manlarda ya hiç iş bulamazlar ya da toplumun enpis işlerini yapmak zorunda kalırlar. Çalışan işçilerüzerindeki en büyük baskıyı oluşturarak ücretlerindüşmesinde etkin bir rol oynayan yedek sanayi or-dusu ne kadar büyük ise sermaye birikimin hızı vekitlesi de o kadar büyük olur.

Savaşlar ve köylerin boşaltılması nedeniyleKürdistan’dan göç etmek zorunda bırakılanbinlerce insanın yedek sanayi ordusununsaflarına katılmasının dışında bir seçenek-leri yoktu. İşçi sınıfının içerisinde sınıf aris-tokrasisi tesis edilmesinin bir yöntemiolarak uygulanan Kürt göçü politikası,Türkiye işçi sınıfında şovenizmin geliş-mesini tetikleyerek sınıf içerisinde ya-şanması gereken rekabetin sınıf dışındabaşka alanlara taşınarak sermaye tarafın-dan sınıfı bölmenin aracısı olarak kulla-nılmaktadır. Bugün Kürtler için devameden politikalar Suriyeliler için yeni başla-mıştır.

Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle evle-rini terk etmek zorunda kalanlara sınır kapıla-rının açılması insani duygulardan çok yedeksanayi ordusuna dâhil edilme politikası olarak de-ğerlendirilmelidir. Özellikle tarımsal üretimde, in-şaat işkolunda her türlü zor ve pis işlerde hiçbir“sosyal güvencesi” olmadan normal günlük ücretinçok altında çalışan bu insanlar çalışabilecek bir işbuldukları gün sadece karınlarını doyurabilirler, oda ölmeyecek kadar olursa ne mutlu onlara! Birbuçuk milyon Suriye’li göçmenin yedek sanayi or-dusuna dahil olması ile emek yağmasının derinleş-tirilmesi beş çocuk politikasından daha kısa yoldansonuca ulaştığı için tercih edilmektedir. Yedek sa-nayi ordusu emeğin yağma edilmesinin nedeni de-ğildir, sadece yağma edilebilmesinin koşullarınıhazırlar. İşçi sınıfının örgütlülüğü yüksek olduğundayedek sanayi ordusu ne kadar büyük olursa olsun

emek yağmasına karşı başarılı bir mücadele verebi-lecektir. Sınıfın örgütlülüğünün yüzde 8-9 lara düş-tüğü günümüzde tarihsel yenilginin lekesi vetoparlanamadığının göstergesidir. İşçi sınıfı, örgütlüsınıf olarak hareket edemediği sürece yaşanan kat-liamların önüne geçmesi mümkün olmayacaktır.

Yedek sanayi ordusu yağma ile eridiğinde değeryasası tekrar kendini göstererek değişimin eşitlerarasında yapılmasının olanaklarını çıkaracaktır. Bunedenle bir taraftan yağma ile eriyen yedek sanayiordusuna yeni kurbanlar kazandırmak, diğer taraf-tan ücretlerin düşürülmesi için örgütsüz ve sınıf bi-linçsiz bir kitleye sermayenin her zaman kapısıaçıktır. Ayrıca göçmen olarak gelenler ile çalışan iş-çiler arasındaki rekabet, düşmanlığa dönüşerek asıl

savaşımın yapılacağı alanı terk ederek, göçmendüşmanlığı adı altında sınıfı bölmenin ara-

cısı olarak çok iyi kullanıldığı yaşananolaylardan rahatlıkla görülebilir.

Yedek sanayi ordusunun yapısınailişkin sermayenin politikaları açık ve(kendi içinde) rasyoneldir. İşçi sınıfı-nın bu konudaki mücadelesi ise tamanlamıyla yaşadığı çaresizliği göster-mektedir. Milliyetçi, şoven yaklaşım-ların emek cephesine değin sızmışdilini bir yana bırakırsak, konuya dairtek öneri sosyal demokrasinin sun-duğu işsizlik sigortası (aile sigortası)

önerisidir. Yedek sanayi ordusuna yö-nelik hiç bir çözüm önermeyen, sorunu

ortadan kaldırmak yerine sorunu yönet-meyi hedefleyen bu öneri tüm ikiyüzlü ha-

liyle sosyal demokrasinin ikiyüzlü tavrınınürünüdür. Oysaki bu konuda sınıf mücadelesi-

nin ürettiği çözüm oldukça eskidir. İşçi sınıfı her yıl1 Mayıs'ta sekiz saatlik işgünü mücadelesinde eldeettiği başarıyı kutlar. İşgününün üst sınırı fizik yasa-lar tarafından, alt sınırı ise sınıf mücadelesi tarafın-dan belirlendiğine göre sekiz saatlik işgünü mutlakbir değer değil, sınıf mücadelesi ile oluşmuş birdenge durumunu ifade etmektedir. Bu denge duru-munun bugün fiilen ortadan kalktığını, sekiz saatlikişgününün sadece bir ölçüm işlevi gördüğünü bili-yoruz. Aynı zamanda bildiğimiz bir diğer gerçek iseişgününü kısaltma mücadelesinin sistem içi sınıfmücadelesinin en önemli eksenini oluşturduğudur.İşsizleri örgütlemek gibi fantastik önermelerin dahibelirli bir teveccüh ile karşılandığı örgütsel dünya-

“Egemenalgı yağmanınkaynağında iş

sürecini görür vecinayetleri

‘ iş cinayeti’ olarakadlandırır.

Sorununiş sürecinden

kaynaklandığını iddiaetmek açlıklarının

nedenini makinelerdegören

Ludistlerin saflığını tekrar

etmekten farklı

değildir.”

Page 11: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

mızda, yedek sanayi ordusunu küçültmenin en ras-yonel yolunun işgününü kısaltmak olduğu nedensehiçbir yapının aklına gelmez. Bu öyle bir mücadeleeksenidir ki, faal işçi ordusunun talebi olarak şekil-lenir, ancak işçi sınıfının tüm bileşenlerini yan yanagetirme, birleştirme gücüne sahiptir.

Son SözBir toplum ancak kendisini yeniden üretebildiği

koşullarda var olur. Bir toplumun yeniden üretimbiçimi o toplumun üretim araçlarının gelişmişliğineve bu üretim araçlarına tekabül eden mülkiyetilişkilerine bağlıdır. Kapitalizmde üretim araç-larının mülkiyeti sermaye biçimine bürünürve kapitalist sınıfın elinde toplanır. Emekçisınıf ise emek gücünü satmak zorundaolan işçilerden oluşur. Bir toplumun üre-tim biçimi aşılmaksızın toplumu oluştu-ran öznelerin girdikleri ilişkinindeğişmesi mümkün değildir. Yani kapita-list üretim biçiminden bahsediliyorsa yaişçisinizdir, ya da kapitalist. Bireyin bunundışında kendisini var etmesi mümkün de-ğildir. Her ne kadar kimi ütopik veya anar-şist topluluklar zaman zaman komündeneyimlerini sistemi aşmaksızın yaşayabilecek-lerini iddia etseler de, onlar da zamanla üretimi top-lumsallaştırmaksızın paylaşımıtoplumsallaştıramayacaklarını pratik olarak öğre-nirler. Paylaşımın toplumsallaşması için ise ancakmülkiyetin toplumsallaşması gerekir. Bu nedenle iş-çinin kapitalist mülkiyet ilişkileri aşılmadığı sürecekapitaliste emek gücünü satmaktan başka çaresiyoktur. İşçinin emek gücünü kapitaliste satmak zo-runda oluşu ister artı değer sömürüsü yoluyla isterseemek yağması düzeyinde olsun, yaşamının şu veyabu ölçüde bir kısmından vaz geçmesi anlamına gelir.Kapitalistin çalışmaksızın tükettiği her bir dakikaonun için bir başkası tarafından harcanan emek za-manıdır. Kapitalistin göğsünün sol tarafında işçininkalbi atar. İşçinin kendisi için yaşayamadığı her biran, sermayenin damarlarını sular. Sömürü ile yağ-mayı birbirinden ayıran yegâne ayrım, bunun bur-juva hukuka ya da değişim yasalarına uygun olupolmadığıdır. Bu ayrım bize, emek ile sermayenin gir-diği ilişkinin, bilim ile anlaşılıp anlaşılamayacağınısöyler. Ancak ister bilim ile anlayalım isterse mah-

kemeye götürelim sorun emek ile sermaye ilişkisin-den kaynaklanır. Tüm bu basit gerçeğe karşın ege-men algı yağmanın kaynağında iş sürecini görür vecinayetleri iş cinayeti olarak adlandırır. Sorunun işsürecinden kaynaklandığını iddia etmek açlıkları-nın nedenini makinelerde gören Ludistlerin saflı-ğını tekrar etmekten farklı değildir. Nasıl ki işçilerin,işsizliğinin kaynağı makineler değilse, farklı mülki-yet ilişkilerinde aynı makineler işçilerin daha az ça-lışmasını sağlayarak onların özgürlük alanlarının

gelişmesinin nedeni olacak ise işçi cinayetlerindede sorunun kaynağında iş süreci yer almaz. So-

runu iş cinayeti olarak adlandırmak ölümle-rin nedenini barete, maskeye, işçinindikkatsizliğine, uyanık olamamasına in-dirgemek demektir.

Unutmak her şeyi bir sis perdesi-nin ardına gizler. Unuttuğumuz için işçicinayetlerinin adı iş cinayetidir. Unuttu-ğumuz için işçi sağlığı iş sağlığına, işçigüvenliği iş güvenliğine dönüşüverir.

Unuttuğumuz için yerin üzerindeki açlıkyerine, yerin dibindeki ölümü seçeriz.

Unutmak ölüm demektir. Bugün aileleri dı-şında kim hatırlar Ramazan Ergün'ü, Emrah

Varoğlu'nu, Ramazan Çetinkaya'yı. Onların ya-şamı Tuzla'da, ancak yerlerine konuldukları kumtorbaları kadardı. Soma'da on Ahmet öldü, altı Ali,beş Bayram, on üç İsmail vardı yerin dibinde. Esen-yurt'un göğünü sararken yanık et kokusu, henüzyirmi dördündeydi Fatih. Ostim'i unuttuk, Davut-lar'ı, Karabağlar'ı, Ermenek'i... Ve en kötüsü yenil-diğimizi unuttuk. Şimdi işe anımsayarakbaşlamalıyız; Kapital'i, Manifesto'yu, Enternasyo-nal'i.

Dipnotlar1. http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/GununYayinlari

/ZgQkz7IWBzjUAEFwP9tuww_x3D__x3D_(17/01/2015)

2. K.Marx, Kapital, Cilt- II s. 5103. K.Marx, Kapital, Cilt- I s 2324. K.Marx, Kapital, Cilt-III s. 81 Sol Yayınları, Onuncu

Baskı5. F. Engels İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu s. 144

Sol Yayınları 2010.l

9Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

“İşçi cinayetlerinde

sorunun kaynağında iş

süreci yer almaz.Sorunu iş cinayeti

olarak adlandırmakölümlerin nedeninibarete, maskeye,

işçinin dikkatsizliğine

indirgemekdemektir.”

Page 12: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

10Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

MADEN FACİALARI KADER Mİ ?BU İŞİN FITRATI MI ?

Hızlı teknolojik gelişmeler bir yandan insanlı-ğın refahına hizmet ederken, öte yandan insanhayatı ve çevre için tehlikeleri de beraberindegetirmektedir. Üretim sürecine giren her yenimadde, her yeni makine, araç ve gereç insan sağlı-ğı, işyeri güvenliği, çevre sağlığı ve çevre güvenliğiiçin tehdit oluşturmaktadır. Bir bakıma yükselenrefah, insanlığa iş kazaları, meslek hastalıkları veçevre kirlenmesi olarak geri dönmektedir. Yaşamhakkı en temel insan hakkıdır. ILO kaynaklarınagöre her yıl 1,2 milyon kadın ve erkek, iş kazalarıve meslek hastalıkları dolayısıyla hayatını kaybet-mektedir. Yine aynı kaynaklara göre; her yıl 250milyon insan iş kazaları, 160 milyon insan ise mes-lek hastalıkları sonucu ortaya çıkan zararlaramaruz kalmaktadır.

Devletin, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaaraştırma yaptırmaktan, üretim süreçleri konusun-da tarafları bilgilendirmeye, ulusal mevzuatı gününgereksinimlerini karşılayacak bir biçimde güncelle-mekten, insan sağlığını her şeyin üstünde tutarakişyerlerini etkili bir biçimde denetlemesine kadarpek çok sorumluluğu vardır. İşverenlerin büyük birbölümü, çalışanların korunmasını, işçi sağlığı ve işgüvenliği önlemlerinin alınmasını maliyet unsuruolarak görmektedir. Yasanın, yönetmeliğin zorunlukıldığı önlemleri almak, sağlık kurullarını oluştur-mak konusunda işverenlerin sorumluluklarını ken-diliğinden yerine getirmeleri beklenmemelidir. Sonyıllarda, taşeronlaşma veya bir başka söylemle altişveren uygulamaları yaygınlaşıp hızla artarakişyerleri küçük birimlere bölünmekte ve çalışanişçiler sendikasızlaştırılmaktadır. Bunların sonucuolarak, denetim zorlaşmakta ve alınması gerekenönlemler takip edilememektedir.

Madencilik sektörü; zor, yıpratıcı, yüksek oran-da risk taşıyan ve bilgi, deneyim, uzmanlık vesürekli denetim gerektiren, dünyanın en ağır işkoludur. Buna rağmen, madencilik kuruluşlarımız-daki mevcut deneyim birikiminin yok edilmesi,

maden işletmeciliğinin yetersiz, donanımsız vedeneyimsiz kişi veya kuruluşlara bırakılması; kısasürede yüksek kâr sağlamak amacıyla yapılan üre-tim projeleri, hızlı ve yüksek kazanç için yapılanüretim zorlamaları, bir yandan yetersiz, liyakatsizkişilerin siyasal amaçlarla kilit mevkilere atanmasıve diğer yandan da kamusal denetimin iyice gevşe-tilmesi kazaların kaçınılmaz !! hale gelmesineneden olmaktadır.

Maden kazaları son yıllarda belirgin olarak art-maktadır. Son 5 yılda toplam 400 maden emekçisiyaşamını yitirmiştir. Söz konusu kazalarda madenmühendisi meslektaşlarımız da hayatını kaybetmiş-tir. 1980 yılından bu yana 40 maden mühendisi işkazalarında yaşamını yitirmiştir.Bu rakamlaraSoma ve Ermenek faciaları dahil değildir. Kömürmadenciliği, işçi sayısı başına düşen kaza ve ölümsıralamasında, bütün sektörlerin başında yeralmaktadır. Gelişmiş ülkelerde maden kazaları, sonyıllarda oldukça azalmıştır. Üretilen milyon tonbaşına ya da çalışma günü üzerinden yapılan ista-tistikler bu sonuçları açıkça ortaya koymaktadır.Ülkemizde ise yaşanan iş kazaları cinayetlere, kat-liamlara dönüşmekte, yöneticiler ise “ bu işin fıt-ratında var”, “güzel öldüler” diyebilmekte ve1850 li yılların madenciliğini örnek olarak göster-mektedirler.

13 Mayıs 2014 tarihinde, Ruhsat hukuku Tür-kiye Kömür İşletmeleri’ne (TKİ) ait olan ve SomaKömür İşletmeleri AŞ tarafından hizmet alım yoluile işletilen Manisa İli Soma İlçesi Eynez/Karanlık-dere yeraltı kömür ocağında, meydana gelen olaysonucunda, aralarında 5 maden mühendisinin debulunduğu 301 madencinin yaşamını yitirdiği birfacia yaşanmıştır. Facianın büyüklüğü, ilk saatlerdesaklanmaya çalışılmış ve olayın nedeni “trafo pat-laması” olarak kamuoyuna duyurulmuştur. Ancak,meslek odalarının ısrarla bilgi kirliliğini önlemegayreti sonuç vermiş ve olayın üzerinden dört güngeçtikten sonra facianın gerçek nedeni yetkililerceaçıklanabilmiştir.

Mehmet TORUNTMMOB Yürütme Kurulu Üyesi, Maden Mühendisi

Page 13: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

11Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Bugüne değin edinilen bilgiler; olayın kömürünkendiliğinden yanmasına bağlı bir kızışmayla ilişki-li olduğuna işaret etmektedir. Ocak giriş noktasın-dan yaklaşık 1350 metre uzaklıkta, ana hava yolugiriş yolunun kuzey ve güney olmak üzere ikiyeayrıldığı, kavşak noktasının yakınında ana galeriüzerinde ve muhtemelen eski imalatta (daha önceüretim yapılmış olan bölge) oluşan bir kızışmaylairtibat sağlanması nedeniyle yangın başlamıştır.Yangın, ağaç malzeme ve lastik bant konveyörleresıçrayarak gelişmiştir. Tüm kızışma ve yangın süre-cinde, çalışanların zehirlenmesine yol açan miktar-da CO (karbonmonoksit) salınımı gerçekleşmiştir.

Saat 14.30-15.00 civarlarında olayın büyük-lüğü fark edilerek müdahale edilmeye çalışıl-mış, ancak sorunun ciddiyetinin arttığıfark edilince komşu işletmelerden destektalep edilmiştir. Saat 17.00 civarında,hava giriş tarafındaki çok sayıda işçininocaktan çıkışının sağlanmasınınardından hava yönü tersine çevrilmiş,bu arada ulusal düzeyde kurtarmaekipleri de ilçeye yönlendirilmiştir.Arama-kurtarma çalışmaları sonu-cunda çoğunluğu S panosunda 209olmak üzere tüm ocakta 301 madenci-ye ölü olarak ulaşılmıştır. Daha bufacia unutulmadan 28 Ekim 2014 tari-hinde Ermenek’teki yeraltı kömür oca-ğında daha önce çalışılmış olan bölgede (eski imalat ) biriken suyun ocağa aniden dol-ması sonucu 18 maden emekçisi daha yaşamınıyitirmiştir. Bu olayda doğal afet gibi (yeraltı suyu,akifer, karstik boşluk, Ermenek barajı suyu vb.)gösterilmeye çalışılmış ancak meslek odaları tara-fından yapılan incelemeler ve açıklamalar ile ger-çek neden kamuoyu ile paylaşılmıştır. Arama-kur-tarma faaliyetinde ciddi organizasyon bozukluğuyaşanmış ve son maden emekçisinin cenazesineancak 38 gün sonra ulaşılmıştır.

Yine Şırnak’taki ölüm kuyularında insanlarımızaçıkça ölüme gönderilmektedir. Gözlerden uzakbirer ikişer ölüme gönderilen gençler, toplumungündemine yeterince gelmemektedir. Cudi dağın-da 25 bin hektar gibi geniş bir alana yayılan asfal-tit madenlerinde 1700’lü yılların koşullarındakömür çıkartılmaktadır. Dik kömür damarlarınıniçinde iki metrekare çapında kör kuyular açılarak

insanlar; çıkrıklarla 160 – 200 metre derine plastikbidonlar, kovalar içinde inmekte, hiçbir mühendis-lik bilim ve tekniğine dayanmayan, havalandırma-sı olmayan, işçi sağlığı ve iş güvenliği ekipmanlarıbulunmayan kör kuyulardan aynı kovalarla kazdık-ları kömürü yeryüzüne çıkarmaktadırlar. Herkesinuzun yıllardır bildiği ama nedense göremediği bukaçak!!! ocaklarda gençlerimiz günlük 40-50 TL.ücret karşılığı çalışmak zorunda bırakılmaktadır.Köylerin boşaltılması ve insansızlaştırılmasıyla bir-likte bölgede yaşanan yoğun işsizlik ve yoksulluknedeniyle, yöredeki gençler çok düşük ücretlerkarşılığında ilkel koşullarda yerin metrelerce altın-da çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Kaçak olarak

adlandırılan fakat yetkililer dahil herkesin bil-gisi dahilinde olan ölüm kuyularında hiç bir

sosyal güvencesi olmayan gençlerimiz bilebile ölüme gönderilmektedir. İş cinayet-leri, ırk, milliyet ayırmaksızın canlarımı-zı bizden almaktadır. Sınıfsal önceliklimücadele bu anlamda büyük önemtaşımaktadır. Bölgedeki bu ölümlerindurdurulması, genel anlamda demok-rasi ve insan hakları sorunlarıyla bir-likte ele alınmak durumundadır. Bubağlamda bölge insanlarını ''açlıktan

veya madende ölüm'' ikileminden kur-taracak yapısal düzenlemeler yapılmalı,

tüm taraflar bir araya gelerek sorununçözümü için gerekli adımları atmalıdır. Şır-

nak asfaltitlerinin, madencilik bilim ve tekni-ğine uygun, havza planlaması yapılarak kamu

yararı doğrultusunda işletilmesi, ucuz işgücü kulla-narak rant sağlayan feodal yapıların engellenmesi,bu yapıdan beslenen siyasi anlayışların terk edil-mesi olmazsa olmaz zorunluluktur.

Soma katliamı, Ermenek faciası ve diğer işcinayetleri, bugüne kadar uygulanan madencilikpolitikaları ile işçi sağlığı iş güvenliği politikaları-nın iflas ettiğinin en açık göstergesidir. Yıllardıruygulamaya konulan özelleştirme, taşeronlaştırma,rodövans, örgütsüzleştirme, sendikasızlaştırma,köleci çalışma sistemi, kamu madenciliğinin yokedilmesi ve kamu kurumlarında uzun yıllar sonucuelde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyiminbirikiminin dağıtılması gibi neoliberal politikalarınyanlışlığı yaşanan acılarla bir kez daha gözükmüş-tür. Kamusal denetimin de yeterli ve etkin bir

“13 Mayıs2014

tarihinde:Türkiye Kömürİşletmeleri’ne

ait olan Soma Kömür

İşletmeleri A.Ş.tarafından hizmet alım

yolu ile işletilenManisa İli Soma İlçesi

Eynez/Karanlıkdereyer altı kömür

ocağında, 301 madencikatledildi.”

Page 14: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

biçimde yapılamaması, iş cinayetlerinin Soma’daolduğu gibi katliama dönüşmesine neden olmuştur.Bu olay, sadece madencilik sektöründe değil tümtoplumda ciddi bir travma yaşanmasına nedenolmuştur. Yıllık 1.5 milyon ton kömür üretiminegöre planlanmış ocaktan, hiçbir iyileştirme yapıl-madan ve aynı koşullarla 3.5 milyon ton kömürüretimi yapılması bile tek başına üretim zorlaması-nın olumsuz sonuçlarını göstermektedir. Madenişçisi olamamış gençlerin, yeraltındaki tehlikelerive riskleri bilmeden, tanımadan yerin metrelercealtına sokularak kömür üretmeye mecbur bırakıl-maları, kapitalizmin vahşiliğini gözler önüne ser-mektedir. Yoksulluğu kader gibi dayatan mantığın,ölümleri kader olarak göstermesi onların fıtratındaolsa da insan hayatını önemseyen, mühendislikbilim ve tekniğine göre çalışılan ocaklarda duru-mun farklı olduğu görülmektedir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin temel amacı,işyerinde çalışan tüm işçilerin hiçbirkoşulda kazaya uğramayacağı bir orta-mın yaratılmasını ve kazaya neden ola-bilecek tüm koşulların iş ortamındanbertaraf edilmesini sağlamaktır. Türki-ye’de işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi-nin yaşama geçirilmesi için oluşturul-muş olan mevzuat sistemsel sorunlarıçözecek yeterlilikte ve nitelikte değildir.Uygulanamayan, her şeyin kağıt üzerindekaldığı, bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemininyürütülebilmesi mümkün değildir. 6331 sayılıyasayla işverene sağlanan işçi sağlığı ve güvenliğihizmetlerini ortak sağlık ve güvenlik birimlerindensatın alabilme hakkı, özünde işçi sağlığı ve güven-liği sisteminin de taşeronlaştırılması demektir.

Maden kazalarının temel nedenlerinden biri;bilgi ve teknoloji üretemeyen sistemin, dünya piya-saları ile rekabet edebilmenin en kolay yolu olarak,ucuz ve güvencesiz emek üzerinden üretim yaptır-mayı model olarak benimsemiş olmasından kay-naklanmaktadır. Türkiye’de uygulanan ekonomiksistem, sermaye birikim koşullarına ve hattamadencilik sektörünün özgün yapısına bakıldığın-da, yapısal olarak ‘kaza’ üreten bir sistemdir. Büyü-me ve küresel piyasalarla rekabet edebilme adınauygulanan üretim zorlaması, uzun çalışma saatleri,işçi maliyetlerinin düşürülmesi, bir maliyet unsuruolarak görülen işçi sağlığı ve iş güvenliğinden yapı-

lan fedakarlıklar; daha kötü çalışma koşullarını vekazaları beraberinde getirmektedir.

İşçilik maliyeti kategorisi içindeki her şeyin(ücret, kıdem tazminatı, sosyal haklar, iş güvence-si, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri, vb.) mithaline getirilen ‘büyüme ve istikrarı’ tehdit ettiğigörüşünün hem ulusal istihdam stratejisi belgesin-de hem de ulusal sanayi stratejisinde hakim görüşolduğu ortadadır.

Son yaşanan facialar, tüm bu dinamiklerinyaşandığı acılarla yüklü, olumsuz bir sembololmuştur. Faciaların sonrası, katliama yönelik tep-kileri dindirmek için her zaman olduğu gibi suçluve kurban arama süreci başlamıştır. Soma faciası-nın akabinde Başsavcının, “gözaltına alacağımızherkes işçilerle birlikte öldü” beyanı ile ölenmühendisleri işaret etmiş olması, sistemin yaratmışolduğu bu facianın, sadece birkaç mühendise yük-

lenerek çözümlenmek istenilmesi sistemdenkaynaklı sorunları örtmek istenilmesinden

kaynaklanmaktadır. Bu durum; firmanın,ilgili kamu kurumlarının ve Bakanlıklarile Hükümetin yaşanan faciada yasalsorumluluklarını ortadan kaldırmamak-tadır.

Kuşkusuz facianın oluş nedenle-rinin ortaya konulması, sorumlulukların

belirlenmesi bundan sonra olabilecek facia-ların önlenmesi için önemlidir, ancak yeterli

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

12Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

“28 Ekim2014 tarihinde:

Ermenek’teki yeraltı kömür ocağındadaha önce çalışılmışolan bölgede birikensuyun ocağa aniden

dolması sonucu 18 madenci katledildi.”

değildir. İş kazaları ve meslek hastalıklarınınönüne geçilebilmesi için bundan sonra işyerlerinde‘önce insan, önce sağlık ve önce iş güvenliği’ anla-yışı yerleştirilmeli tüm süreçlerde öncelik işçi sağlı-ğı ve iş güvenliğinde olmalıdır.

Bu konuda, madencilik sektörünün tüm taraf-larına görev düşmektedir. Yeni bir sistemi kurgula-mak üzere; İlgili Bakanlıklar, Üniversiteler, Sendi-kalar, Meslek Odaları temsilcilerinin eşit katılımıile yukarıda sıralanan çözüm önerilerinin tartışıla-cağı ya da yeni önerilerin geliştirileceği bir çalışta-yın zaman yitirilmeden gerçekleştirilmesi son dere-ce önemli görülmektedir. Söz konusu çalıştaydaalınacak kararların ivedilikle tüm sektörlerde vemadencilik sektöründe uygulanmasının sağlanma-sı, bugünden sonra olabilecek iş kazalarının önlen-mesi hususunda atılabilecek ilk ve en önemli adımolarak görülmektedir.

Page 15: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

13Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

başta olmak üzere güvencesiz-kuralsız istihdamınçığ gibi arttırıldığı bir dönemde yaşanan bu cankayıpları birilerinin dillerine doladığı gibi kesinlik-le fıtrat değildir.

Maden facialarında yaşamını yitiren madenmühendislerini ve tüm maden emekçilerini bir kezdaha saygıyla anıyor, ailelerine sabır diliyorum.l

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Yine; tüm tarafların eşit şekilde temsil edildiğive demokratik katılımlı, özerk yapıda bir İşçi Sağ-lığı ve İş Güvenliği Konseyi’nin kurulması oldukçaönemlidir.

Maliyet olarak görüldüğü için gerekli önleyicitedbirlerin alınmadığı, yeterince denetim yapılma-dığı için, sendikal örgütlülüğü zorlaştıran yasal vefiili uygulamalar artırılırken taşeron istihdamı

“Soma’da, Ermenek’de katledilenve Şırnak’taki ölüm kuyularında açıkça ölüme gönderilen

işçiler ile diğer işçi cinayetleri, bugüne kadar uygulanan madencilik politikaları i le işçi sağlığı politikalarının

iflas ettiğinin en açık göstergesidir.”

Page 16: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

14Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

yine bizlerdik… Velhasıl, en az 1,5 yüzyıl boyu ‘….acep bu sefer peşimize takılanlar da olacak mı; iha-nete uğrar mıyız, yoksa bu işin sonu da hüsran mı;lokumları ayrı, fitilleri de ayrı ceplere tıkıştırmazsakeğer veya tabancanın emniyet mandalını kapatmaz-sak, belimizde patlar mı?!’ gibi gaileleri hiç mi hiçiplemeksizin, hin-i hacet zuhurunda, hep öz başımı-za sahaya inmeyi hiç savsaklamadık!... Elbette ki,öz başına sahneye çıkmak, pek de matah bir mari-fet olmasa gerektir; ama dîroka me usa huya yeişte…” (Kul Ali Alangurî, 2012).Koca epigrafta sayılan evveliyatın dibine tumba

olmaya da gerek kalmadı artık… Zira şu an bile; özbaşına yola düşen bir avuç Yatağan madencisinin,koskoca bir konfederasyonun sağır odalarını,duvarlarını sarstığında kopan zangırtı, kulakları-mızda yankılanmakta halâ… Kamusallığın –Özalsaltanatından bu yana– ha bire mezarın dip kuytu-larına kakıştırıldığının bilincinde olan, Yatağanmadencileri ve EE işçileri; mevtanın acilen ihyasıve bekası hususunda, hin-i hacet zuhur ettiğinikavrayıp öz başlarına sahaya indiler. Hem de “….hele önce mufassal bir program öngörülsün…”diye beklemeksizin, ihanet ve hüsrana uğramaktanhiç korkmaksızın, vakit eriştiğinde hiç tereddütetmeksizin… Zira zaten tarihimiz böyleydi işte…Kamusallığın baş düşmanının –24 ayar simgesiolan– Başbakanlık Özelleştirme İdaresi’nin1 tamkarşısına kurdukları mütevazı ve epik çadırın için-de, haftalardır öz başına direnenler; 1,5 yüzyıllık öz

CİDDİ VE ÖNLEYİCİ BİR ‘MADENCİ DENETİMİ’NİN İHDASI VE BEKASI İÇİN;

KAMUSALLIĞI DİRİLTEBİLECEKANTİKAPİTALİST MÜCADELE

PROGRAMI GEREKİYOR!Tayfun ÖZUSLU Maden Y. Mühendisi

“…. Madenci taifesi; öz başına sahaya inebilecekiştiyak, liyakat, ehliyet, cesaret ve kudrete sahiptir.Evveli yüzyılda; samodyerjavnost, monarşizm,vs.’nin istibdatları altındayken Voreux’de, GilfachGoch’da, Lena’nın buzlu taraçalarında, öz başımı-za sahaya inen bizdik. Geçen yüzyılda da, Rocke-feller vampirinin kadrolu silahendazları ve tam teç-hizat eyalet millî muhafızları; Ludlow/Colora-do/1914’te, çocuklarımızın üzerine bile makinelitüfeklerle yaylım ateş açarlarken, yine öz başımızadireniyorduk. 1917/Lugansk’ta siyasî iktidarı özbaşımıza alaşağı eden de bizdik; 1920/Dort-mund’da –toplarla ve tüfeklerle sahaya inip–Kapp’ın hükümet darbesini kafasına geçirenler de,öz başımıza bizdik. 1926/Britanya’da, bütün sınıfıda peşimize takıp genel greve vira eden, sonra dayapayalnız kalanlar, öz başımıza yine bizdik; savaşsonrası/Fransa’da, benzeri türden bir destan yazar-ken, öz başımıza yola düştük. Keza; 1969/Alpa-gut’ta ve 1980/Yeni Çeltek’te de özyönetim düzeni-ni kuran ve –kelebeğin ömrü kadar kısa bir süre içinolsa bile– öz başımıza yaşatanlar, yine bizlerdik…Glofa Twr/G. Galistan madencileri ise, 1995-2008süresince, ocağın tekmil kömür rezervi bitmeden, özyönetimlerini asla istop etmediler… 1984-85/Bri-tanya ve 1990-91/Zonguldak destanlarını bile, özbaşımıza yazmak zorunda kalan da yine bizlerdik.Lanet taze yüzyılda dahi; İspanya’da, Sardunya’da, Yatağan’da, vs.’de öz başımıza sahaya inenler,

Page 17: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

15Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

tarihlerinden bihaber olmalarına rağmen, yine deyerel öz tarihimizi yazıyor işte. Yoksa, o epik çadır-dakiler muhallebici, kurabiyeci, tuhafiyeci falanmı? Yoksa; epigrafta özetlenenlerin gerçek kişi veolaylarla hiçbir ilgisi yoktu da; müellif, onlarıbüyük bir aynanın içinde mi görüyordu; üstelikayna da dumanlıydı ve olmayan bir gezegende mivolta atıyordu?!...

Kömür ocaklarında, ciddi ve önleyici emniyetteftişlerin; nasıl bir kurumun merkezî güdümünde,nasıl bir meslekî eğitimden geçen ve hangi tür ehli-yet, liyakat, tecrübe, sorumluluk ve yetkileri haizkadrolarca yürütüleceği konusunda –Odamızınhem organları, hem de uzman üyeleri eliyle– bin-lerce sayfa yazılmıştır. Periyodiklerimizden, teknikkongre kitaplarımızdan ve diğer didaktik yayınları-mızdan derlenip toparlanan, muhtelif komprimeevrak da –yasal yükümlülüğümüz gereği– bilgilen-dirme amacıyla hem kamuoyu ile paylaşılmış, hemde alâkadar mercilere arz edilmiştir. ½ yüzyıllıkişleyişimiz, yine bu minvalde sürmektedir; ancak:

• Gelip geçen hükümetler, “teklif ve tavsiye-ler”imize pek kulak asmamakta;

• On yıldır hükümferma olan sonuncusu ise;lafımıza hiç mi hiç kulak asmadığı gibi; yasanın bizi“…. teklif ve tavsiyelerde bulunma…” ile görev-lendirdiği hükmünden rahatsız da olmakta ve bu

yükümlülüğü, kendisinin icraatını kısıtlayıcı birsiyasî faaliyet gibi mülâhaza etmektedir…

Yukarıdaki manzara muvacehesinde; devletetavsiyede bulunma konusunda, haddinden çokgörev ifa edilmiş ve artık lafın bittiği menzile erişil-miştir. Kaldı ki, en mükemmel bir devlet denetimibile, kömür ocaklarındaki can emniyetini katiyengaranti edemez... Ve bunun için de, devlet; kenditekelinde olan denetim erkini takviye amacıyla,ocaktaki oto kontrol uygulamasına – sadece özelmevzuat ahkâmı mucibi– cevaz verebilmektedir.

Otokontrol (öz denetim) ise; biri işveren (dev-let ya da şirket) ve diğeri de madenciler olmaküzere, her iki taraf arasında bağıtlanacak toplu söz-leşmelerle yürümektedir, olması gereken debudur… ANCAK:

Yukarıda açıklanan işleyiş; yalnız metropolülkelerde hayata geçmekte ve demokrasi mahru-mu ülkelerde ise, kâğıt üzerinde kalmaktadır…Şöyle ki; işveren devletse eğer, emniyet servislerikızak makamı gibi görülmekte ve hepimizin özcanını zimmetlenip işkolumuzun en kutsal görevi-ni üstlenen emniyetçiler, sürgün gibi horlanmakta-dır. Özel sektördeki durum ise; “çağdaş ileri tekno-loji şampiyonu” ilan edilen Karanlıkdere emsalin-den de daha zelil bir kepazeliktedir!...

21. Yüzyıl: Afrikalı Madenciler Ücret Kavgasında

“En mükemmel devlet denetimi bile, kömür ocaklarındaki can emniyetini

katiyen garanti edemez.”

Page 18: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

16Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Ülkemizdeki maden işverenleri –otokontrolberi dursun– devletin çapsız carî uygulama ve yap-tırımlarını, katlanılması gereksiz bir maliyet unsu-ru gibi algılamakta; ayrıca, emniyet kadrolarınınveya –yeni icat– İSİG uzmanlarının aldıkları ücret-leri de, bir tür yasal haraç gibi görmektedir. Velakinaynı işveren taifesi; gün gelip de savcı-yargıç karşı-sına dikildiğinde: “…. Teknik konulara bizim aklı-mız ermez; o işe bakan yetkili ve sorumlu uzman-larımız var…” gibi klişe ifadelerle, gûya haraç ver-dikleri öz insanlarımızı, birer günah keçisi gibi kul-lanacak kadar seviyesizleşmektedir de!... Ayrıca,işverenlerin –İSİG işleyişi konusunda takındığı–marazî ve hayatî tehlike endükleyici tutum ve dav-ranışları; sadece maden ocaklarına değil, her türişyerine de, epidemik bir hızla bulaşmıştır. Soma’daolup bitenin temel nedeni de –bodoslama tanımlageçilen– aynı patolojik fenomenin sonucu olanvahşetten kaynaklanmaktadır.

Bu makale, derin teknik ayrıntılara girmeyecekve aşağıdaki kısa evveliyat yolculuğunun ardından,manşetteki sadede gelecektir.

“…. İlle demiraç2 tutturacağız diye; ayının ağacaabandığı gibi kömüre abanmayın... Arada bir arka-nızı da kollamayı zinhar ihmal etmeyin ha. Evvela

Emniyet!...” (70’lerin Başı / Kartiye ŞefininBiri). “…. Ocakta kedi gibi gözünüzü yumup oraya-

buraya pısmayın; gözünüzü dört açarak gezin ki,beni de günaha sokup gözünüze ……mayın. Bila-kis3 ayak arkasını çok iyi kollayın; tabanı silin,süpürün, ne ederseniz edin; arkada kömür bırak-mayın. Ortalığı bir tüttürürsek; el alem bize güle-güle geberir, tövbeler olsun ki!...” (70’lerin Başı /Bir Diğer Kartiye Şefi).Bu satırları karalayan; hasbelkader, Füzyon4

öncesindeki arkaik şeflerin öz kalfaları çırakları ileçalışma şerefine ve bahtiyarlığına nail olduğunda,yukarıda anılan fırçaları (ve çok daha sunturluları-nı da) kulaklarıyla işitmişti. Kaldı ki, kadim şefle-rin bizzat kendileri ile çalışan ağabeylerimizdenkimilerinin başı da halen sağ yani…

Çoğunluk anlasın diye –maalesef– dipnot inmeve satır arası okumayı gerektiren epigraf metinleri,neyi hatırlatıyor?... Kadim madenciliğin –olmazsaolmaz– icabı olan ahlâk, adap, terbiye, disiplinkavramlarının, itibar önceliğine mazhar olduğunuhatırlatıyor… Örneğin, mübarek kısa konuşmakültürünün demirbaşlarından olan, “kömüre aban-ma” mecazı açılacak olursa: ‘Ula tamam, 3-5 kuruş

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

21. Yüzyıl: Ücret Kavgasına Giren ve Ellerinde Tahtadan Başka Bir Şey Olmayan Madencilere Ateş Açıldı... OnlarcaMadenci Tumba Oldu; Polisin Gerekçesi: “Nefsi Müdafaa”(!)

Page 19: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

17Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

demaraj primi sizin hakkınız, helal olsun; ama hele3-5 ton da topuk cırmalaya yeltenin; ayağımın altı-na alır, çiğnerim alimallah!...’ gibi bir mesaj ulaşı-yordu muhataba… Öbür fırçadaki “tüttürme”mecazından meram ise; kesinlikle açık alevli-dumanlı yangın değil de, kitaplarda ‘kendiliğindenkızışma’ diye tanımlanan lanet sürecin ilk perdesi-dir. Yani “tüttürme” alâmeti zuhur eder etmez–CO konsantrasyonu ille de kritik limite erişenekadar, “Dur bakali n’oljek ajaba?” diye bekleyipkömüre abanmak yerine– emniyetçilerden özge,tekmil mürettebat derhal panodan tahliye edilir-di… Yani, “…. aman kuyruk motorunu, redüktörüde kurtaralım, bir ünite daha kurtaralım, milli ser-vettir…” diye hiç kırıtılmazdı!... Sonra da her türinşa malzemesi –yerli yerinde– alesta olan, giriş-çıkış barajları –güzelcene– eşzamanlı olarak kapa-tılırdı. Ama birileri, “Biz beceremedik canım pano-yu yemesini, kime kısmet olacak acep?!...” derdinedüştüğünde; diğerleri de gülmezdi yani, tersine,gereken her tür imecede asla kusur etmezlerdi.Kesin olan şu ki; oxymoronesque “gülmektengeberme” ifadesi, amir ve meslektaşlara ya da –enbeteri– çömezlere (“el aleme”) rezil-rüsva olmakgailesiyle yüklüydü ki; ahlâk, edep ve haysiyeterbabı olanlar için, öylesine bir zillet de tıpkı ölmekgibi bir şeydi işte…

Yukarıdaki manzara ise, 24 ayar bir tarihî ibretvesikası olsa ve her öğrenciye No: 1 Örnek Vakadiye– mutlaka incelettirilse gerektir. Bu vakadatüttürülen, şu ya da bu pano değil, ana nefeslik-tir… Tüten beyaz duman da CO değil, CO2’nin takendisi, yani tam yanma başlamış, son perdedeyizartık (zaten renksiz CO tütse bile göze görünmez).Yani, özgesinin de anlayabileceği bir ifadeyle:Ortalık, öyle uzun bir süre ve öyle bir hışımla yel-lenmiş ki, kömür beri dursun, kebap bile köz tut-muş artık ve sadece kömür değil, adamlar da tutuş-maya başlamış! Kundaklanmaya dair sabıka dosya-sının –en az ½ yüzyıldan beri– kabardığı cümleyemalûm olan, çok kalın bir damarda çalışırken; 50ppm CO içeren bir yeraltı atmosferi, nasıl “nor-mal” oluyor? Böyle bir ocakta gece-gündüz yaşa-manın, ayı ile yatağa girmekten ne farkı var?!…

Ayı dendiğinde hemen çağrışan son kelamı daedip, bu yürek paralayıcı soğan doğrama faslınınihayet noktalayarak, sadede gelmenin vakti eriştigibi görünüyor…

“Her mesele hesapla hallolmaz, mühendis dediğinbonsans sahibi de olacak!...” (50’lerin Başı/Mühendis Yetiştiren Kadim Hocaların Birisi).“Türkiye’nin 60-70 Mt/yıl değil, 200 Mt/yıl linyit5

üretmesi lazım…” (2014-Mayıs, Bloomberg TV/Prof. Dr. Müh. Güven Önal).

Aglebî ihtimalle, vukuat ikindisi –ortalık ana baba günü olmadan– kayda geçen yukarıdaki manzara; ancak ve ancak, çoklugrizu + toz infilaklarının ardından, arterlerdeki trafiğin dahi felç olduğu ve ocak idaresinin, her sistem ve şebeke üzerinde,her tür kontrolünü yitirdiği, ender vakalarda müsamaha görebilir!...

Page 20: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

18Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Lanet hesabı da, bonsansı da kesip, manşettekisadede dönersek: ½ yüzyıldır devlet denetimindenhayır yok (kaldı ki, en sıkısı bile, can güvenliğinigaranti edemiyor zaten). Madenci taifesinin, nemenem bir kompas olduğunu –nihayet– belleyipyevmiye sövdüğü, taşöronlardan otokontrol bekle-menin ise, bilmem kimimizden bilmem ne bekle-mekten farkı yok!... Zira –eski düzende bile, zatenkâğıt üzerinde kalmaya mahkûm edilen– İSİGKurulları’ndaki söz ve karar sahibi olma hakları-mız, taşöron düzeninde hepten kadük oldu. Binae-naleyh, artık iş başa düştü ve ‘Madenci Deneti-mi’nin ihdası ve bekası için mücadele etmek, artık

farz oldu…“Siz okulunuzu nasıl işgal ettiyseniz, biz deocağımızı öyle işgal ediverdik işte…” (Alpa-

gut’taki Madencilerin Birisi / 1969).‘Madenci Denetimi’ nedir? Özyö-

netimin en ağır bileşeni olan “İşçiDenetimi” nin, işkolumuzdaki eşde-ğeridir. Peki, “Özyönetim” nedir?Bodoslama cevapla: Alpagut veYeni Çeltek madencileri her nasılbecerdilerse, aynen öyle becerile-cek bir şeydir işte... Ama soru kita-bî cevaplanacaksa, iş de epey çetre-

filleşir; şöyle ki: Kökü 19. yüzyılauzanan “İşçi Özyönetimi” (l’Autoges-

tion des Ouvriéres, die Arbeiterselbst-verwaltung); önce 1848 devrimlerinin

(Şubat/Fransa ve Mart/Almanya) dağdağa-sında zuhur eden ve zamanla 5 kıtada birden tutu-

şan pandemik bir fenomen olup; hepi topu ¼ bin-yıl yaşındaki kapitalizm hükümferma oldukça,başka bir dünyanın var olabileceğini hep hatırlata-caktır! Genellikle, yönetenlerin yönetmeyi artıkbeceremediği –1871 / Paris, 1913-19 / Meksika,1917-18 / Petrograd, 1919-20 / Torino, 1936-38 /Madrid - Barselona, 1963 - 66/ Cezayir, 1968/Paris, 1969 / Alpagut, 1970 - 73 / Şili, 1980 /Y eniÇeltek, 1994 / Meksika ve 2001 / Şili gibi – krizve/veya geçiş rejimleri esnasında neşvünema bulanözyönetimin ziyadesiyle derişik, komprime, bodos-lama ve kitabî bir tanımı aşağıda verilmiştir:

“…. İşçi Özyönetimi’ne; anarkosendikalist teoriyegöre, fabrika ve arazi işgalleriyle ve Marksist Teo-ri’ye göre de, «şirketleşmiş» mülkiyet (= «Verge-sellschaftung») [biçemindeki] özel işletmelerin [işçi-

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Eski şeflerin –emniyet şefi değil, kartiye şefiolmalarına, yani çıkan kömürden prim almalarınarağmen– öz nezaretçilerini ikaz amacıyla, “kömüreayı gibi abanma” diye niteledikleri çılgın tempo; enkabadayısından, 500 t/gün ölçekli kartiyeden –taşpatlasa– 600 t/gün, yani +%20’lik bir angarya bek-lerdi; o da sadece ayda bir kaç gün içindi… Karan-lıkdere’de ise, mevcut 1,5 Mt/yıl’ın tevsiatı için,3,5 Mt/yıl’a zıplayan, yani –eski altyapı üzerinde,koca bir yıl boyu, Allahın yevmiyesi– çocuk okut-ma gailesiyle, doğru beslenmekten mahrum kalanmadencilerden tam +%133’lük bir angarya bekle-niyor!... Ne dine, ne imana, ne insafa, ne de vic-dana sığacak olan, bunca melun bir tevsiat pro-jesini kim imzaladı ve hangi makam onay-ladı?... Ey C. Başkanlığı’nın teftiş heyeti,Ey C. Savcıları; asıl sorulacak soru iştebu; ama görünen de o ki, lanet proje-nin asıl nüshası, kırklara karışa-cak… Bunca vahşi bir tempoyu, birorman dolusu ayı bile tutturamazve meydan “dayıbaşı” gibi vampir-lere kalır işte…

Medya ordusuna, “Şimdiyekadar görülmemiş, işitilmemiş, lite-ratüre geçmemiş bir hadise karşısın-dayız!...” diye dert yanan Patron, butespitinde haklı; gerçekten de, hiçgörülmemiş bir vaka var önümüzde…Vukuata ‘Ani CO Degajmanı’ gibi biryafta yapıştırılabilir ve okuyucu bunu beğenirbelki; beğenmeyen ise, başka bir ad takabilir olupbitene; ama vaftiz töreninin hiç vakti değil... Ken-diliğinden tutuşmaya aşırı teşne olan çok kalın birdamarın işletilmesini yöneten; CO intişarınınlogaritmik seyir izleyeceğini hesaba katmaya mec-bur olduğu gibi, logaritmik karakteristiğin –kuzugibi zeminde yatarken– ne zaman bükülüp tırma-nacağını hissedecek bonsansa da sahip olmakzorunda… Daha değişik bir ifadeyle, herhangi birdiğer kömür ocağında da; bir yandan “normal” yer-altı hayatı sürdürülürken, bir yandan da, “Durbakali, 50 ppm ne zaman 500’e fırleyjek ajaba?...”diye bekleneydi; öte yandan da, ha bire kömüreabanılaydı; malûm manzaradaki kepazelik literatü-re çoktaaaan geçmişti!... (Ya bir de müellif ‘derinteknik ayrıntılara’ dalaydı, okuyucunun hali niceolurdu acep?…)

“Kökü 19. Yüzyıla

uzanan ‘İşçi Özyönetimi’; Önce

1848 devrimlerinin dağdağasında zuhur eden

ve zamanla5 kıtada

birden tutuşan pandemik bir fenomen

olup…kapitalizmhükümferma oldukça

başka bir dünyanın varolabileceğini hep hatırlatacaktır.”

Page 21: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

19Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

lere] transferiyle erişilebilecektir… «HisseliKapitalist Teşebbüsler» [AŞ’ler(?!)] ise;«kapitalist üretim» tarzından, «ortakla-şa» mülkiyete [erişim sağlayan] bir türüst geçit gibi addedilmektedir…” (V. İ.Lenin, 19236).Tekmil gezegenin carî konjonktü-

ründe, işçiler için, krizsiz tek bir günbile geçmediği dikkate alındığında ise;“İşçi Özyönetimi”nin nesnel koşulları–her tür zaman ve mekân koordinatında–sürekli alesta vaziyettedir ve bir Oda yayı-nının kapsamına, ince siyasetin bu kadarı bile–kifayetten de öteye– kalın gelse gerektir!…

Özyönetimin en önemli bileşeni olan İşçiDenetimi ya da öz iş kolumuzdaki ismiyle, Maden-ci Denetimi; can pazarı kömür ocaklarındakiölümlerin asgari düzeye inmesi ve giderek sıfıramüncer olmasının mutlak önkoşuludur!... Ziramaden kazalarında “Sıfır Ölüm”; lanet taze yüzyıl-da değil, geçen yüzyıldaki modern madenciliğinbile, her tartışmadan vareste tutulmuş olan–olmazsa olmaz – demirbaş şartıdır ve her ocağafarzdır…

Çağdaş madenciliğin amentüsü olan “SıfırÖlüm” hedefine ise; ne devletin, ne patron emni-yetçilerinin, ne fennî nezaretçinin, ne de yasa

zoruyla danışılan İSİG Uzmanlarının deneti-mi ve gözetimi yoluyla değil; ancak ve

ancak: • Aynada-arında –yani ölümün

ta kendisinin sadece bir kaç karış beri-sinde– Allahın her yevmiyesi, bir var-diya boyunca muttasıl dikilip duran ve

• Lanet zar-zor düzeninin istib-dadı altında, yine ölümün ta kendisiyle

köşe kapmaca oynayarak ömür tüketen,bahtı kara madenkeş taifesinin, yine ta

kendisinin bilinç, beş duyu ve bonsansınındevreye girmesiyle erişilebilecektir…

Gerçek bu merkezdeyken, madenci taifesinin“alışılmadık bir ‘ince pus’, koku, sıcaklık artışı,kulak zonklaması, uğultu, vs.” gibi –doğal algılaramüstenit– ikazları hiç iplenmez. Zira ocak idarele-rinde yaygın olan genel kanı çerçevesinde: “İşçi;cahildir, hiçbir boktan anlamadan hep uydurur vedöve-söve defedilir; zira CO, CH4, CO2 kokusuz-dur…” ve beyefendilerin bildiği-algıladığı da,kokudan öteye geçemez… Örneğin, herhangi birx,y,z noktasındaki bir kömür çirtiği –piroliz sıcaklı-ğına ulaşacak kertede– bir kızışmaya maruz kaldı-ğında; uçucu madde nüfusuna kayıtlı ağırCnH(2n+2) sülalesinin efradı da –mahpus olduğukömür zindanından firarla– ocağın atmosferinekarışabilir. Madencinin de anlayacağı bir ifadeyle,gaz fazındaki katran ince bir intişara geçebilir. Delibozukların midesindeki rakının (velev ki, hepitopu iki karınca bacağı olsun), sofradaki domate-sin, hıyarın mis gibi rayihaları, onlarca m ötedenbile kokar da; katranın “iblisane kokusu”7 nasılduyulmaz? O sıcaklıkta hasılı ve intişarı kaçınılmazolan CO2’nin ‘ince’ beyazı nasıl görülemez? Dışarı-da vaki ani hava basıncı değişimleri, içeridekiinsan bedenini nasıl etkilemez? Böyle sorular, ocakamirlerinin çoğunun aklına niye düşmez? Grizu-nun baca aynalarını ‘vıcırıya-vıcırıya, fısırıya-fısırı-ya’ kavlattığını, kanalları, şlam havuzunu ‘fokuru-ya-fokuruya’ kaynattığını; kuyu dibinde birikensuda çözünmüş CO2’nin –suyun seviyesi düştü-ğünde– koskoca kuyuyu, kapağı açılmış bira şişesi-ne çevirdiğini; madenci gözünden özge, hangiuzaktan algılama ve erken ikaz sinyalizasyon siste-minin elektronik gözü görebilir ki?!...

Sermayesiz Bir Dünya Mümkündür ve Daha İyidirEylem Birliği + Direniş + İşgal + Kendi Ürettiğini KendiYönetme = Özyönetim

“Özyönetimin en

önemli bileşeniolan

‘İşçi Denetimi’; can pazarı

kömür ocaklarındakiölümlerin

asgari düzeye inmesinin

mutlak önkoşuludur.”

Page 22: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

20Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Binaenaleyh, asıl Madenci Denetimi’ninmüdahil olmadığı bir ocak denetimi –1½ yüzyıllıktecrübeyle de sabit olduğu gibi– hiçbir işe yara-maz!... Velâkin Madenci Denetimi’nin hayatageçebilmesi için de, müstakim bir sendikal örgüt-lenme zihniyeti farz olsa gerek. Bu farzın edası için,ayrıca, madencinin öncelikle yine ta kendisi için,kendi mücadele bayrağını açması da gerek. Peki,müstakim bir sendikal örgütlenme zihniyeti nasılolmalı? Siftah, sendikanın kurumsal sorumluluğu-nu, “salt aidat kesip zam alma…” sınırına kadardaraltan müflis zihniyetten istiğfar edilmeli ve ayrı-ca:

İşkolumuzda çalışanların çoğunluğunutescil ve temsil eden iki federasyon da;çağdaş maden emniyet kavramlarınıincelemeli ve bu ana temaya ilişkincarî politikalarını, örgütlenme zihni-yetlerini, propagatif ve eğitseletkinliklerini; gözleme-izleme yön-temlerini; gelenek, görenek ve iti-yadını sorgulayıp yeniden gözdengeçirmelidir!... Madencinin özvicahinde ve kendisi ile birlikteyürütülmesi gereken bu muayeneninsonucunda; bütün yararlılar ile doğ-rulara ilişilmeyip, kalan zararlılar ise,kökünden sökülerek ayıklanmalıdır...Madenci Denetimi’nin lâyığınca ihdası,

sokağa dökülen –tersane işçisinden, sağlık emekçi-sine kadar– bütün sınıfın ve –Siirt’ten, İstanbulvaroşlarına kadar– bütün halkımızın vicdanıindinde iktisap edilen bir meşruîyettir!... Ayrıca,dünya madencilerine has hayat tarzları, gelenekle-ri ve kurumlaşmalarının işlevsel gerekleri açısın-dan, Madenci Denetimi de; bir potansiyel olaraktarih boyunca mevcut olmuş ve daha öncedensıralanan muhtelif örneklerde vaki olduğu gibi, etekemiğe de bürünmüştür. Keza, malûm 1990-91 KışEpizodu’nda kök salan grev komiteleri de göktenzembille inmemiştir; tersine, aynı potansiyelinkinetize olması ve iki yüzyıldır genlerimize prog-ramlanan aynı geleneklerin –anında işlevselleşip–

kuvveden fiile terfi etmesi sonucunda zuhuretmiştir.

Şubeler bünyesinde kurulacak vemerkez yönetimi ile teknik servisinkumandası altında işlev görecek‘Maden Emniyet Komiteleri’ kurulupyaşatılmalıdır!… (‘Komite’ denince,hemen heyecana kapılmak gerekmez;bu yeni oluşuma, “çalışma grubu” gibi

bir ad bulunabilir.) Emniyet Komitele-ri’nin kuruluş kadrosunun –şube başkanı,

1 şube yöneticisi, 2 emniyet nezaretçisi veişçiler tarafından doğrudan seçilen 3 üyeden

oluşan– 7 kişilik bir öncü nüveden ibaret olma-

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

“MadenciDenetimi’nin

layığınca ihdası,sadece

ocaklarını değil, öz sosyal çevrelerini(köyü, mahalleyi) de kapsama alabilecek

kapasitedeki bir örgütlenme

zihniyeti gerektirmek-

tedir.”

sadece ocaklarını değil, öz sosyal çevrelerini (köyü,mahalleyi) de kapsama alabilecek kapasitedeki birörgütlenme zihniyeti gerektirmektedir… Zira özocaklarını etkin ve önleyici sonuçlar alabilecekkertede tarassut altına alabilen bir Madenci Dene-timi; mahallelerdeki ekmek fiyatının oluşumunamüdahil olamıyorsa eğer, sistemin bekası akameteuğrayacağı gibi, ihdası da laçkalaşacak ve sonra daellerinden su gibi kayıp tumba olacaktır!...

Haddizatında –ister meşru hak iktisabı, istersehukukî vecibe yükümlenilmesi açısından olsun–ocaklardaki otokontrol sistemi, işverenin tekelin-deki bir kurumlaşma tarzı olmadığı gibi; MadenciDenetimi de, kesinlikle ütopya değildir ve meşru-dur. Meşruiyetten meram –İSİG Kurulları örneğin-de olduğu gibi– mevzuatta yazılı olduğu halde, pra-tik işleyişte hep kadük olmaya mahkûm bir yasallıkdeğildir. Asıl meram; Soma’yı unutturmamak için

sı başlangıçta yeterlidir; daha sonra, bu kadro heruzunayağa kök salabilecek kadar zenginleştirilme-lidir. Komitelerin çalışma usûl ve esasları ile eğitimprogramlarına ilişkin olan diğer ayrıntı manzumesiise, bu makalenin boyunu fersah-fersah aşar…

Neden mücadele? Her hangi bir madenci dene-timi rüşeyminin neşvünema bulacağı en velûd vejerminal doğal habitat; can pazarı olan Soma veZonguldak Havzaları’ndaki ocakların ta kendisidir.Madenci genetiği, insan bilinci, vs. beri dursun;hayatî tehlike algılayan her karıncanın DNA’sındakayıtlı olan içgüdü bile baki kaldıysa bedende,direniş de en doğal biyolojik davranıştır ya hani…İşte aynen onun için mücadele!... Can pazarı var-diyalara giren; en temel insan hakkı olan öz canınısavunmak için bile maçasını kıpırdatmayacaksa,18. Yüzyılın da ötesindeki köyüne dönse sezadırartık; işte onun için mücadele…

Page 23: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

21Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Ana fikrin ana zikri ise, şu: 1. “…. Hay sansörünün de, detektörünün de,

uzaktan algılamasının da, “ileri teknoloji”sininde…” diye girişip; tıpkı dedelerimiz gibi, elimize birkanarya kafesi alarak (hiç olmazsa, koltuğumuzunaltına bir tavuk sıkıştırarak) inseydik ocağa, biz buvartayı çok daha az bir kayıpla atlatmasını, çokta-aan becermiştik!...

2. Madenci Denetimi’nin ihdasını ve bekasınısağlayamadığımız sürece: Tıpkı I. Mükellefiyetvaktindeki dedelerimiz gibi, “Hava parladı; cövüzbitti, keş de bitti, inekler de savmıya (….)” diye,daha çok kaşıyıp dururuz garip başımızı; ama başı-mız bitten, sırtımız sülükten ve (….) de (…)tenasla kurtulmaz!..

Dipnotlar1. Kurtuluş Parkı’nın karşısındaki, eski TDÇİ Gn. Md.

Binası’nın ta kendisi…

2. Fransızlardan tevarüs eden ve tarihin çöp sepetini çoktan boylayan, illet bir geleneksel uygulama için kullanılan, demaraj (démarrage = termik makinelerinve motorların ilk harekete geçiş evresi) tabirinin, köylü ağzındaki metamorfik sureti; Türkçe madenci jargonuyla da, ‘zarzor’… Grup dönümlerinin ilk birkaçgünü uygulanan ve sadece pano personeli lehine tahakkuk eden “demaraj primi” uğruna, madenci taifesi çılgın bir tempoyla kömüre saldırırdı. Çılgınlık

bazen o kertede azıtırdı ki, işin ucunu –gûya hiç çaktırmaksızın– topuk hırsızlığına kadar da uzatırlardı(!)

3. Vaktiyle, “bilhassa” (= özellikle) kelamını ikame eden bu galat-ı meşhur; artık tedavülde değil…

4. Havzayı Fahmiye’de ruhsat ve imtiyaz sahibi olan, yerli-yabancı şirketlerin alayının birleştirilmesi ve ardından da kamulaştırılmasının yolunu açan 1940/3867 tarih/sayılı “Füzyon Kanunu”na atıf var; füzyon –yaygın kanının tersine– bir madenci tabiri değil; TürkTicaret Hukuku’nun hükümlerinde anılan bir tabirdi.

5. 200 Mt/yıl’lık linyit istihraç kapasitesinin bazı emsal eşdeğerleri: Yeraltında –düz hesap– 57 tane Karanlıkdere veya 36 tane Çayırhan (ülkemizde –gerçekten de– en ileri teknolojinin uygulandığı yangınlı ocak); açık işletmede ise, 11 tane de Afşin- Elbistan… Hesabın yorumu okuyucuya ait!

6. Über das Genossenschaftswesen, Januar 1923; Lenin Werke, Dietz Verlag Berlin, 1973… Tanımda [] içindegeçen tulûat, mütercime ait; hem (), hem de «» içindegeçen –Almanca bir metindeki– Almanca eşdeğer ise,aglebî ihtimal, Rusça orijinal nüshaya ait; diğer «» kümesinin kime ait olduğu ise meçhul… Marks’ın zatîjargonunu anlamak ise, Lenin gibi dehalar için bile –zordan da öte– bela zanaat olsa gerek!

7. Bu niteleme, kömür aforozunun borusunu 18. Yüzyıl ortalarına kadar öttürebilen Vatikan’a aittir…

“Madenci genetiği, insan bilinci, vs. beri dursun;hayati tehlike algılayan her karıncanın DNA’sında kayıtlıolan içgüdü bile baki kaldıysa bedende, direniş de endoğal biyolojik davranıştır…”.l

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

“Madenci genetiği, insan bilinci, vs. beri dursun; hayati tehlike algılayan her karıncanın DNA’sında kayıtlı olan

içgüdü bile baki kaldıysa bedende, direniş de en doğal biyolojik davranıştır…”

“Madenci Denetimi,kesinlikle ütopya değildir

ve meşrudur.”

Page 24: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

22Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

ANKARA’DA BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİNDE

ÖzetAmaç: Çalışmamızın amacı; Ankara’da bir üni-

versite hastanesinde çalışan sağlık personeliningeçirdiğini ifade ettiği iş kazalarının değerlendiril-mesidir.

Gereç-Yöntem: Bu araştırma, kesitsel tipte birçalışma olup araştırmanın evrenini Gazi Üniversi-tesi Tıp Fakültesi’nde çalışan 1597 kişi oluştur-maktadır. Veri toplama aracı olarak, sağlık perso-nelinin geçirdiğini ifade ettiği iş kazalarının değer-lendirilmesine yönelik anket formu kullanılmıştır.Araştırma kapsamında bu kişilerin %65,5’ine ula-şılmıştır.

Bulgular: Katılımcıların %63,4’ü meslek hayatıboyunca en az bir kere kesici-delici-batıcı cisimler-le yaralandığını, %64,4’ü kan, vücut sıvısı ve sek-resyonlarına maruz kaldığını belirtmiştir.

Sonuç: Çalışma saatlerinin uzun olması, çalı-şanların yeterli sayıda olmaması ve nöbet sayısınınfazla olmasından dolayı iş kazaları sık görülmekte-dir. Sağlık personeli sayısının arttırılması, nöbetsayılarının azaltılması ve sonrasında izin verilmesi;iş kazalarının sıklığını azaltmada yarar sağlayacak-tır.

Anahtar kelimeler: sağlık çalışanları, iş sağlığı,yaralanma, kan, iş kazası.

AbstractAim: The aim of our study is to assess work

accidents, university hospital healthcare staff hadpointed out.

Material and Method: This study is a cross-sec-tional study. Universe is 1597 people working at

Gazi University Faculty of Medicine. For data col-lection, a questionnaire has been used; to theassessment of occupational accidents that medicalstaff had stated. In the scope of this study, %65,5of them have been reached.

Results: %63.4 of participants releaved theyinjured at least once with penetrating objects;%64.4 of participants specified they exposed toblood, body fluid and secretions during their care-er.

Conclusion: Occupational accidents occur fre-quently because of long working periods, lack ofemployees and large number of shifts. Increasingmedical staff number, decreasing shift numbersand being allowed after shifts will be useful forreducing the frequency of occupational accidents.

Key words: healthcare staff, occupationalhealth, injury, blood, occupational accident.

Girişİş kazası kavramının pek çok tanımı olmakla

beraber, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün yaptığıtanıma göre iş kazası; belirli bir zarara ya da yara-lanmaya neden olan, beklenmeyen ve öncedenplanlanmamış bir olaydır (1). Çalışma yaşamında-ki eksikliklerle, yaş ve tecrübe eksikliği gibi kişiseletmenlerin birleşmesiyle iş kazalarının meydanagelmesi kolaylaşmaktadır.

İş kazalarının incelenmesi olayın açıklığakavuşması, sorunun ve sorumluların belirlenmesi,yeni kazaların önlenmesi için alınacak önlemlerinsaptanması bakımından önem taşımaktadır (2).

Tüm dünyada her yıl çok sayıda çalışan iş kaza-ları nedeniyle, yaralanmakta veya yaşamını kay-

ÇALIŞAN SAĞLIK PERSONELİNİN GEÇİRDİĞİNİ İFADE ETTİĞİ

İŞ KAZALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Asiye UĞRAŞ DİKMENÖğr. Gör. Dr., Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD

Volkan MEDENİİrem USLU

Arş. Gör. Dr., Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı ADSefer AYCAN

Prof. Dr., Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD

Page 25: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

23Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

betmektedir. Sosyal Güvenlik Kurumu istatistikle-rine göre 2012 yılında 74.871 iş kazası meydanagelirken, 2013 yılında bu sayı 191.389’e yükselmiş-tir. 2013 yılında meydana gelen iş kazası sayısı2012 yılına göre yüzde 291 artmıştır. İş kazası sonu-cu ölüm hızı ise 2012 yılına göre yüzde 83 artış gös-termiştir (3,4).

Avrupa’da sağlık sektöründeki iş kazaları, tümAvrupa’da meydana gelen iş kazası ortalamasından%34 daha fazladır (5). Sağlık çalışanlarında en sıkgörülen iş kazaları kesici-delici alet yaralanmaları,kan-vücut sıvılarıyla bulaş ve ağır kaldırma,düşme, çarpma, takılma, kayma vb. nedenlerebağlı kas-iskelet sistemi yaralanmalarıdır (6). Has-talık Kontrol ve Önleme Merkezi verilerine göreABD’deki sağlık çalışanlarında iğne ucu ve perkü-tan yaralanmaların sayısı her yıl artmakta, hastaneçalışanlarında yılda 385 bin enjektör yaralanmasıve günde ortalama 1000 kesici-delici alet yaralan-ması görülmektedir. Ayrıca veriler kesici-delici aletyaralanmalarının %60’nın rapor edilmemekteolduğunu göstermektedir (7).

Ülkemizde hastanelerin “Çok Tehlikeli İşler”sınıfına dahil edilmesi, 2009 yılında çıkarılan “İşSağlığı ve Güvenliğine İlişkin Tehlike Sınıfları Lis-tesi Tebliği” ile gerçekleşmiştir (8). Sağlık kuruluş-ları 30 Haziran 2012 tarih ve 6331 Sayılı İş Sağlığıve Güvenliği isimli kanun ile kamu-özel ayrımıyapılmaksızın kapsama alınmış, işyeri hekimi ve işgüvenliği uzmanı çalıştırma zorunluluğu hastane-lere de getirilmiştir (9). Bu zorunluluğa karşınKamu Hastaneleri Birliği, ülke genelindeki genelsekreterliklere resmi bir yazı göndererek gönüllü-lük esasına dayalı, ücretsiz çalışacak işyeri hekimiisteğini beyan etmiştir. Sonuç olarak gönüllülükesasına dayanarak iş sağlığı ve güvenliği hizmetle-rini yürütebilecek personel sıkıntısı nedeniyle dev-let hastanelerinde işyeri hekimi bulunmaması sözkonusu olmaktadır.

Topluma sağlık hizmeti sunmayı amaç edinmişsağlık çalışanları da, çalışma ortamlarındaki risklernedeniyle iş kazalarına uğrama olasılığı yüksek birsınıfı oluşturmaktadır. Sağlık personelinin sağlıkhizmetlerinin doğasından kaynaklanan risk ve teh-likelere bağlı olarak iş kazasına uğraması nedeniy-le sağlığını kaybetmesi, sakat kalması veya geliryoksunluğuna maruz kalması insani, sosyal, psiko-lojik ve ekonomik açıdan önem arz etmektedir(10).

Gelişmiş ülkelerde bile iş kazalarının bildirimisağlık sektöründe oldukça yetersizdir (11). Türki-ye’de bu konuda yeterli yasal düzenleme ve uygu-lama olmamasından dolayı sorunun boyutlarınıntam olarak belirlenmesinde zorluklarla karşılaşıl-maktadır. İş kazası yaşayan sağlık personelininyaşamını hangi koşullarda sürdürdüğü, kaç kişininiş göremez hale geldiği ya da sakatlık geçirdiği vehayatını yitirdiğine dair verilere tam anlamıylasahip olunamamaktadır. Türkiye’nin tamamınıtemsil eden bir bilimsel araştırma olmadığı gibi, bil-dirimlerdeki eksiklikler göze çarpmaktadır.

Tüm bunlar göstermektedir ki; sağlık sektörün-deki iş sağlığı ve güvenliği aksaklıkları ile sonu-cunda ortaya çıkan iş kazaları, sebep oldukları sos-yal ve ekonomik kayıplar nedeniyle üzerinde araş-tırma ve planlama yapılması gereken önemli birhalk sağlığı sorunudur.

Bu doğrultuda çalışmamızın amacı; Ankara’dabir üniversite hastanesindeki sağlık personeliningeçirdiğini ifade ettiği iş kazalarının değerlendiril-mesidir.

Gereç ve YöntemAraştırmada, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi

Hastanesi’nde çalışan sağlık personeline, 21 Ekim-25 Ekim 2013 tarihleri arasında, yüz yüze görüşmeyöntemiyle anket uygulanmıştır. Bir anketin uygu-lama süresi ortalama 6-8 dakikadır.Araştırmada veri kaynağı olarak ‘’Ankara’da birüniversite hastanesinde çalışan sağlık personeliningeçirdiğini ifade ettiği iş kazalarının değerlendiril-mesine yönelik anket formu‘’ kullanılmıştır. Buanket, 4 bölüm ve 43 sorudan oluşmaktadır. İlkbölüm 10 sorudan oluşup kişilerin tanımlayıcı özel-liklerine yöneliktir. İkinci bölüm 8 soru olup işleilgili tanımlayıcı bilgileri içermektedir. Anketinüçüncü bölümünde geçirilen iş kazalarının tanım-layıcı özelliklerine yer verilmiştir. Dördüncübölümdeki 20 soruda ise, iş kazaları ve kaza sonra-sı neler yapıldığı incelenmiştir.

Araştırma kesitsel tipte bir araştırma olup araş-tırmanın evrenini Gazi Üniversitesi Tıp Fakülte-si’nde görev yapmakta olan 525 araştırma görevli-si doktor, 234 intern doktor, 648 ebe-hemşire, 54sağlık memuru, 136 diğer personel olmak üzeretoplam 1597 kişi oluşturmaktadır. Araştırma kap-samında 1047 kişiye ulaşılmıştır. Ulaşım yüzdesi

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 26: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

24Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

%65.5’tir. Bu yüzde; sağlık memurlarında %94.4,intern doktorlarda %91.4, araştırma görevlisi dok-torlarda %81.7, diğer personelde %80.8, ebe-hem-şirelerde %37.5 olmuştur.

Anket uygulama döneminde hemşirelere ulaş-mada, vardiyalı çalışma sisteminden dolayı zorluk-lar yaşanmıştır. Poliklinik ve servislerde çalışan ebeve hemşirelerin çok yoğun çalışması hedef kişilereulaşmayı güçleştirmiştir. Anketin beş günlük sürezarfında uygulanması ve bu sürede nöbet usulüyleçalışan personelin bir kısmına ulaşılamaması yaşa-nan kısıtlılıklardan bir diğeridir. Bunların dışındaankete katılmakta isteksizlik sık karşılaşılan sorun-lardan birisidir.

Araştırma verilerinin analizleri SPSS 15.0 ista-tistik paket programına aktarılarak yapılmıştır.İstatistiksel analiz olarak tanımlayıcı istatistikler(frekans, ortalama +- SS), ki-kare testi, Yatesdüzeltmeli ki-kare testi ve Fisher’in kesin testi kul-lanılmıştır. p<0.05, istatistiksel olarak anlamlıkabul edilmiştir.

BulgularKatılımcıların %36.8’i 24-27 yaş aralığında,

%63,2’si kadındır. %41.0’ı asistan doktor, %23.2’iebe/hemşire, %20.4’ü intern doktordur. Araştır-maya katılanların %35.2’si 1 yıldan az, %33.7’si 1-5 yıl, %31’i ise 5 yıldan fazla süredir meslektedir.%57.7’si yataklı serviste, %18.1’i poliklinikte çalış-maktadır. %52.8’i günde 8 saat+nöbet, %27.3’ügünde 8 saat, %18.6’sı vardiya şeklinde çalışmak-tadır. %60.8’inin çalıştığı bölümde dinlenmesi içinbir oda vardır.

Katılımcıların %63.4 ü meslek hayatı boyuncaen az bir kere kesici-delici-batıcı cisimlerle yara-landığını, %64.4’ü meslek hayatı boyunca en az bir

Tablo-1: Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Çalışan ve Araştırma Kapsamında Ulaşılan Kişi Sayıları, GÜTF, Ankara, 2013.

Meslek Grubu Çalışan Kişi Sayısı Ulaşılan Kişi Sayısı Ulaşım Yüzdesi

Araştırma Görevlisi Doktor 525 429 81.7

İntern Doktor 234 214 91.4

Ebe-Hemşire 648 243 37.5

Sağlık Memur 54 51 94.4

Diğer Personel* 136 110 80.8

TOPLAM 1597 1047 65.5

*Diğer: Hasta bakıcı, sekreter, temizlik görevlisi

kere kan, vücut sıvısı ve sekresyonlarına maruzkaldığını ifade etmiştir. Yaralanandığını ifade eden-lerin %37.5’i iğneyle, sekresyonlara maruz kalanla-rın %89’u kan ile temas etmiştir.

Araştırmaya katılanlardan erkeklerin %56.6’sı,kadınların %67.4 ü kesici-delici-batıcı cisimleyaralanmıştır. Ebe/hemşirelerin %74.1’i, asistandoktorları %63.9’u, intern doktorların %63.1’ikesici-delici-batıcı cisimle yaralanmıştır. Günde 8saat+nöbet şeklinde çalışanların %66.2’si, günde8 saat çalışanların %56.6’sı kesici-delici-batıcıcisimle yaralanmıştır. Araştırmaya katılanların cin-siyet, öğrenim, meslek ve çalışma süresine görekesici-delici-batıcı cisimle yaralanma durumu ara-sında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunmakta-dır (p<0.05).

Katılımcıların %73,0’ü çalışma sürelerininuzun olmasını, %69,3’ü çalışanların yeterli sayıdaolmamasını, %69,1’i ise nöbet sayısının fazla olma-sını iş kazasının oluşumunu etkileyen faktörler ara-sında saymışlardır.

İncelenen diğer konularda, mesleki iş kazasıgeçirme olasılığını, araştırmaya katılan sağlık per-sonelinin %39.6’sı yüksek derecede riskli bulmak-tadır. Katılımcıların %26.5’i yüksek düzeyde işkazası geçirme kaygısı duymaktadır, %73.5’i işininsağlığını olumsuz etkilediğini düşünmektedir.

Meslek hayatları boyunca iş yerinde katılımcı-ların %23.7’si kayma, düşme, çarpma gibi iş kaza-larına, %14.7’si zehirlenmeye, %3.3’ü yanığamaruz kalmıştır. Araştırmaya katılanların %11.8’iişe gelip giderken trafik kazası geçirmiştir. Bunlarınsonucunda, kişiler genel olarak hiçbir şey yapma-mıştır.

Page 27: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

25Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Tablo-2: Araştırmaya katılanların bazı tanımlayıcı özelliklerinin dağılımı, GÜTF, Ankara, 2013

n (%)

Yaş Grupları (n=1047)23 yaş ve altı 239 22.824-27 yaş 385 36.828-31 yaş 187 17.932-35 yaş 107 10.236 yaş ve üzeri 129 12.3Cinsiyet (n=1047)Kadın 662 63.2Erkek 385 36.8Medeni Durum (n=1047)Evli 394 37.6Bekâr 653 62.4Meslek (n=1047)Asistan doktor 429 41.0İntern doktor 214 20.4Ebe/Hemşire 243 23.2Sağlık memuru 51 4.9Diğer* 110 10.5Meslekte Çalışma Süresi (n=1047)1 yıldan az 369 35.21-5 yıl 353 33.85 yıldan fazla 325 31.0İşyerinde Dinlenmek İçin Oda Varlığı (n=1047)Yok 410 39.2Var 637 60.8Çalışılan Bölüm (n=1047)Acil Servis 115 11.0Yataklı Servis 604 57,7Poliklinik 189 18.0Diğer** 139 13,3Mesai Düzeni (n=1047)Günde 8 saat 286 27.3Günde 8 saat + nöbet 553 52,9Vardiya sistemi 195 18.6Diğer*** 13 1.2

*Diğer: Hasta bakıcı, sekreter, temizlik görevlisi**Diğer: Hemodiyaliz ünitesi, yoğun bakım ünitesi, radyoloji ünitesi,ameliyathane***Diğer: 12-36 saat vardiya usulü, günde 10 saat+nöbet

TartışmaAraştırmamızın en önemli kısıtlılığı ebe/hemşi-

re grubunun çalışmaya katılımının (%37.5) düşükolmasıdır. Diğer meslek grupları için yüksek olankatılma oranı, ebe/hemşirelerin katılımının azolmasından dolayı toplam katılma oranının dadüşük olmasına yol açmıştır (%65.5). Ebe/hemşiregrubunun katılımının az olmasının en başta gelennedenin, yoğun çalışmaları olduğu ve bunun da işkazalarını artıran bir etken olduğu göz önündebulundurulduğunda, araştırma sonucu elde edilen

iş kazası sıklığının gerçekten daha düşük olduğutahmin edilebilir.

Çalışmamızda Gazi Üniversitesi Tıp FakültesiHastanesi sağlık personelinin geçirdiğini ifade etti-ği iş kazaları ve kaza sonrası neler yaptıkları değer-lendirilmiştir.

Araştırmamıza katılanların yaklaşık dörtte üçüişinin sağlığını olumsuz etkilediğini düşünmüştür.2009 yılında Afyonkarahisar Kocatepe Üniversite-si’nde yapılan çalışmada ise sağlık çalışanlarınınyaklaşık yarısı işinin sağlığını olumsuz etkilediğinidüşündüğünü belirtmiştir (12). Bu farklılık hasta-nemizde sağlık personeli başına düşen hasta sayısı-nın ve iş yükünün daha fazla olmasından kaynak-lanmış olabilir.

Katılımcıların üçte biri çalışma ortamında mes-leki riskler ile ilgili alınan önlemlerin kötü düzeydeolduğunu düşünmektedir ve iş kazalarındankorunma konusunda katılımcıların üçte ikisi eği-tim almamışken, üçte biri eğitim almıştır. 2006yılında Ege Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmadaaraştırmaya alınan personelin yaklaşık %95’i kaza-lara karşı iyi derecede önlem alındığını belirtmiştirve personelin tamamına yakınının düzenli aralık-larla hizmet içi eğitim aldıkları belirlenmiştir (13).Aradaki bu farkın hastanemizde mesleki riskler ileilgili alınan önlemler konusundaki farkındalığındaha az olmasından ve hizmet içi eğitimin yeterliseviyede olmamasından kaynaklandığı düşünülm-üştür.

Araştırmamıza katılanların yaklaşık üçte ikisikesici-delici-batıcı cisimlerle yaralanmıştır. 2005yılında Hindistan’da yapılan bir çalışmada da,çalışmaya katılanların dörtte üçü iş yaşamlarıboyunca en az bir kez perkütan yaralanma geçir-diklerini bildirmişlerdir (14). Bu sonuçlar bizimçalışmamız ile benzerlik göstermektedir. Kesici-delici-batıcı cisim yaralanma sıklığının yüksekolma nedenleri sağlık personelinin çok yoğunçalışması, hasta sirkulasyonunun oldukça hızlıolması nedeniyle aceleci davranması, mesai saatle-rin uzun olması olarak değerlendirilebilir.

Kesici-delici-batıcı cisim yaralanmalarının%37.5’inin iğne batması, %35.5’inin ampul kesisiile olduğu belirtilmiştir. 2006 yılında Ege Üniversi-tesinde yapılan çalışmada da bizim çalışmamızabenzer şekilde iş kazası geçiren personelde en fazlaiğne batması meydana geldiği belirtilmiştir (13).

Page 28: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

26Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Tablo-3: Araştırmaya Katılanların Kesici-Delici-Batıcı Cisimler ile Yaralanma ve Kan, Başka Bir VücutSıvısı ve Sekresyonla Temas Durumlarının Dağılımı, GÜTF, Ankara, 2013

n (%)

Kesici-Delici-Batıcı Cisim

Yaralanması Varlığı (n=1047)

Yok 383 36.6

Var 664 63.4

Yaralanma Şekli (n=664)

İğne Batması 249 37.5

Ampul Kesisi 236 35.5

Cerrahi Aletlerle Yaralanma 80 12.0

Diğer* 5 0.7

Kan, Vücut Sıvısı ve Sekresyonla

Temas Durumu (n=1047)

Yok 373 35.6

Var 674 64.4

Maruz Kalınan Sıvı veya

Materyal Tipi (n=674) #

Kan 600 89.0

İdrar 309 45.8

Tükürük 236 35.0

Feçes 128 18.9

Serebrospinal sıvı 40 5.9

Diğer** 10 1.4*Diğer: Göze yabancı cisim yaralanma, bacağa travma **Diğer: Amniyon sıvısı, parasentez sıvısı, asit, apse, balgam, kusmuk #:Birden fazla yanıt verilmiştir. Yüzdeler toplam yanıt verilen sayıüzerinden değerlendirilmiştir

Yaptığımız çalışmaya katılan ebe-hemşirelerin%74.1’i kesici-delici-batıcı cisim yaralanmasınamaruz kalmıştır. Bu durumun, ebe-hemşire grubu-nun başta enjektör olmak üzere delici aletlerledaha sık işlem yapmasından kaynaklandığı düşü-nülmektedir. Doktor grubunda bu sıklık %64.1olarak çıkmıştır. 2009 yılında Mersin’de yapılanbenzer çalışmada sıklıklar hemşire grubunda %83,doktor grubundaysa %66.2 olarak bulunmuştur(15). Yapılan iki çalışma arasındaki fark, tüm mes-lek hayatı boyunca geçirilen iş kazaları sorgulandı-ğı için hemşirelerin yaş dağılımının bizim çalışma-mızda daha düşük olması ve dolayısıyla daha kısasüredir çalışıyor olmalarından kaynaklanmaktadır.

Araştırmamızda günde 8 saat sistemiyle çalışangrupta kesici-delici-batıcı cisim yaralanması %56.6iken, günde 8 saat + nöbet ve vardiya sistemiyleçalışan grupta yaralanma sıklığı daha yüksekbulunmuştur. Kan ve başka bir vücut sıvısı iletemas durumunun en az olduğu grup, yine günde 8saat usulüyle çalışan gruptur. Bu durum sağlık çalı-şanlarının çalışma süresi arttıkça, iş kazası geçirmesıklığının arttığını göstermektedir. Benzer şekilde2009 yılında Ankara’da yapılan Hemşirelerde İşKazası Sıklığı çalışmasına göre gündüz-gece şeklin-de çalışanlarda kesici-delici-batıcı cisim yaralan-ması %73.5 olarak tespit edilmiştir. Ayrıca hemşi-relerin aylık toplam fazla mesai durumlarına göre,iş kazası geçirme durumları karşılaştırıldığında;aylık toplam fazla mesai saati arttıkça iş kazasıgeçirme riskinin arttığı görülmüştür (16).

Çalışmamız sonucunda kesici-delici-batıcıcisim yaralanması ve kan ve başka vücut sıvısı iletemas durumu kadınlarda daha yüksek bulunmuş-tur. 2009 yılında Mersin’de yapılan Sağlık Çalışan-larının Delici Kesici Aletlerle Yaralanma Dene-yimleri isimli çalışmada da hemşire grubunda kesi-ci-delici-batıcı cisim yaralanması durumu %83iken, tüm sağlık personelinde %74.3 bulunmuştur(15). Bu farkın oluşması, iğne gibi delici aletleridaha sık kullanan ve kan teması fazla olan hemşi-re grubunun kadın olması ve personeller arasında-ki erkek oranının yüksek olmasından kaynaklan-maktadır.

Katılımcıların %64.4’ü kan, vücut sıvısı ve sek-resyonları ile temas durumu yaşamıştır. 2005 yılın-da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan

bir çalışmada grubun %64’ünün iş yaşamlarında enaz bir kez kan ve vücut sıvılarına maruz kalmışolduğu görülmüştür (17). Bu sonuç, çalışmamızdaelde ettiğimiz verilerle paralellik göstermektedir.

Araştırmaya katılanların iş kazasının oluşumu-nu etkileyen faktörler konusundaki düşüncelerinebaktığımızda %73,0’ünün çalışma sürelerinin uzunolmasını, %69,3’ünün çalışanların yeterli sayıdaolmamasını, %69,1’inin ise nöbet sayısının fazlaolmasını söz konusu faktörler içinde belirttiklerigörülmektedir. Sağlıkta dönüşüm programı kapsa-mında, sağlık sisteminin finansal sermayenin ihti-yaçlarına göre şekillendirilmesi söz konusudur. Budurumun zaten emek yoğun özelliğe sahip olansağlık sektörünün çalışanlarını daha da ağır koşul-larda çalışmaya zorlamakta olduğunu düşünmek-teyiz.

Page 29: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

27Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Katılımcıların %73,5’i işinin sağlığını olumsuzyönde etkilediğini düşünmektedir. Sağlık çalışan-larında major depresyon, uyum bozuklukları, ank-

siyete bozuklukları, akut stres reaksiyonu, alkol vemadde kullanım bozuklukları, travma sonrası stresbozukluğu gibi psikiyatrik hastalıklar gelişebilmek-

Tablo-4: Araştırmaya Katılanların Bazı Tanımlayıcı Özelliklerine Göre Kesici-Delici-Batıcı Cisimle Yaralanma Durumu, GÜTF, Ankara, 2013

Kesici-Delici-Batıcı Cisim Yaralanması Durumu

Yaralanmamış Yaralanmış

n % n %Yaş Grupları (n=1047)

23 yaş ve altı 81 33.9 158 66.1

24-27 yaş 150 39.0 235 61.0

28-31 yaş 74 39.6 113 60.4

32-35 yaş 30 28.0 77 72.0

36 yaş ve üzeri 48 37.2 81 62.8

χ2=5.795 p=0.215

Cinsiyet (n=1047)

Kadın 216 32.6 446 67.4

Erkek 167 43.4 218 56.6

χ2=12.122 p=0.001

Meslek (n=1047)

Asistan Doktor 155 36.1 274 63.9

İntern Doktor 79 36.9 135 63.1

Ebe/Hemşire 63 25.9 180 74.1

Diğer* 86 53.4 75 46.6

χ2=42.748 p=0.001

Meslekte Çalışma Süresi (n=1047)

1 yıldan az 146 39.6 223 60.4

1-5 yıl 124 35.1 229 64.9

5 yıldan fazla 113 34.8 212 65.2

χ2=2.199 p=0.333

Çalışılan Birim (n=1047)

Acil Servis 43 37.4 72 62.6

Yataklı Servis 215 35.6 389 64.4

Poliklinik 75 39.7 114 60.3

Diğer** 50 36.0 89 64.0

χ2=1.091 p=0.779

Mesai Düzeni (n=1047)

Günde 8 Saat 124 43.4 162 56.6

Günde 8 Saat + Nöbet 187 33.8 366 66.2

Vardiya Sistemi 67 34.4 128 65.6

Diğer*** 5 38.5 8 61.5

χ2=7.918 p=0.048

*Diğer: Hasta bakıcı, sekreter, temizlik görevlisi**Diğer: Hemodiyaliz ünitesi, yoğun bakım ünitesi, radyoloji ünitesi, ameliyathane***Diğer: 12-36 saat vardiya usulü, günde 10 saat+nöbet

Page 30: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

28Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

tedir. Daha büyük bir kesimde hastalık düzeyindetanımlayamadığımız güvensizlik, değersizlik,yabancılaşma, korku, tükenmişlik, öfke, adaletsiz-lik gibi duygular gelişmekte ve sağlık çalışanlarımesleklerinden soğumakta, hatta kimi örneklerdegörevi bırakmaktadır. En nihayetinde, bu durumhem bireyin kendisine hem de hizmet verdiği top-luma olumsuz olarak geri dönmektedir (18). Per-formansa dayalı ödeme gibi uygulamaların çalışmakoşullarına getirdiği yük ve farklı istihdam model-lerinin söz konusu olması sağlık çalışanlarının hepezilen pozisyonda yer almalarına yol açmaktadır.Sağlıkta dönüşüm ile hasta yoğunluğu artarkensağlık personeli eksikliğinin giderilmemesi sözkonusudur. Avrupa’daki meslektaşlarına göre çokdaha fazla çalışan ülkemizdeki sağlık çalışanları-nın, işlerinin sağlıklarını olumsuz yönde etkilediği-ni düşünmeleri beklenen bir sonuçtur.

Sonuç ve ÖnerilerÇalışmamıza katılan sağlık personelleri işleri-

nin sağlıklarını olumsuz etkilediğini düşünmekte-dir. Katılımcılara göre çalışma saatlerinin uzunolması, çalışanların yeterli sayıda olmaması venöbet sayısının fazla olması gibi nedenlerden dola-yı iş kazaları sık ve fazla görülmektedir.

Sağlık çalışanları ağır iş yükü altına ezilmekte,düzensiz ve uygun olmayan çalışma koşulları için-de çalışmaktadır. Bunun en önde gelen nedeniçalışan sayısının yetersizliğidir. Uygulanan sağlıkpolitikaları nedeniyle hastaneye ve hastane sağlıkçalışanlarına direkt olumsuz etkiler söz konusudur.İş kazalarını engellemek için sağlık personelininsayısının arttırılması, mesai saatleri ile nöbet sayı-larının azaltılması ve nöbet sonrası izin verilmesi;iş kazalarının görülme sıklığını azaltmakta yararsağlayacaktır. Söz konusu düzenlemelerin yapıla-bilmesi için hastanelerin kar getirici bir yatırımaracı olarak görülmesinden vazgeçilmelidir.

Sağlık personeline iş kazaları ve mesleki risklerkonusunda mesleki eğitiminden başlamak üzereçalışma yaşamları boyunca hizmet içi eğitimlerledestek sağlanması ve bu eğitimlerin belirli aralık-larla devam etmesinin gerekli olduğu düşüncesin-deyiz. Yaralanma durumunda yaralanmanın tipi,yaralanmaya neden olan alet ve bakım uygulama-larının rapor edilmesine yönelik standart sistemle-

rin geliştirilmesi ve bunların çalışanlar tarafındankullanımının sağlanması iş kazalarının azaltılmasıkonusunda fayda sağlayacaktır.

Katılımcıların geçirdiklerini ifade ettikleri ensık iş kazası kesici-delici-batıcı cisimler ile yaralan-malar olup bu yaralanmalar en sık el-parmakta veiğne batması şeklindedir. Bu bağlamda iş yaparkenkişisel koruyucuların kurum tarafından temin edil-mesi ve çalışanlar tarafından kullanılmasınıngerekliliği açıktır. Mesleki riskleri önleme ve azalt-maya yönelik güvenli tıbbi malzemelerin sağlıkbakım hizmetlerinde kullanılmasının sağlanmasıve kullanılan delici ve kesici aletlerin hemen imhaedilebilmesi için delinmez enfekte atık kutularınınhasta odalarında yer alması yaralanmaları azalta-cağı gibi öncesi ve sonrasında alınacak önlemlereuyumun artmasında da etkili olacaktır.

Sağlık kurumları iş kazaları açısından oldukçariskli olmasına rağmen bu alandaki yasal düzenle-melerin ihmal edildiği görülmektedir. Ulusal mev-zuatımızdaki iş sağlığı ve güvenliği önlemlerininsağlık alanında da en kısa sürede uygulamaya geçi-rilmesi gerekmektedir. Sağlık çalışanlarının maruzkaldığı iş kazaları bir kayıt sistemi dahilinde değer-lendirilmeli ve kayıtların düzenli tutulması sağlan-malıdır. Sendikalar ve mesleki birlikler, iş sağlığı vegüvenliği uygulamaları kanun ve yönetmeliklerinhazırlanması süreçlerinde daha etkin görev alabi-lirler. İş sağlığı ve güvenliği alanında çalışan, dev-let, işveren ve sendikaların yükümlülükleri bulun-maktadır. Bu alanındaki uygulamalarda önemliolan bütün tarafların etkin bir şekilde katılımıdır.Sağlık personeline iş sağlığı ve güvenliği uygulama-ları, yükümlülükleri ve diğer tarafların sorumlu-lukları hakkında bilgi verilmesinin önemli olduğuöngörülmektedir.

Kaynaklar1. ILO. Occupational Injuries Statistics From Household

Surveys and Establishment Surveys; 2008. http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---dgreports/---stat/documents/publication/wcms_173153.pdf(06/04/2015)

2. Bilir N, Yıldız AN. “İş Sağlığı ve Güvenliği”, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara; 2004.

3. SGK. İstatistik Yıllıkları; SGK 2012.http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/tr/kurumsal/ istatistikler/sgk_istatistik_yilliklari (06/04/2015)

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 31: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

29Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

4. SGK. İstatistik Yıllıkları; SGK 2013.

http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/tr/kurumsal/ istatistikler/sgk_istatistik_yilliklari (06/04/2015)

5. Kutlu D. “Ameliyathane Çalışanlarının Cerrahi AletlerleYaralanma Riski ve Bunu Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi”. Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği AnabilimDalı, Afyonkarahisar; 2007.

6. Aksan Davas HA. “Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde Çalışan Hemşirelere İş Kazası Kayıt Sisteminin Geliştirilmesi ve İzlenmesi”. Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, İzmir; 2005.

7. Özkan Ö. “Hastanede Çalışan Hemşirelerin İş ve Çalışma Ortamı Tehlike ve Riskleri İle Risk AlgılarınınSaptanması” Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2005

8. İşyeri Tehlike Sınıfları Listesi, İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliği, 2012.

9. “6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu”. Resmi Gazete Sayı: 28339; 2012.

10. Devebakan N. “Özel Sağlık İşletmelerinde İş Sağlığı veGüvenliği”. Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı, İzmir; 2007.

11. İşler MC. “İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimleri ile Güvenlik Kültürünün İş Kazası ve Meslek Hastalıklarının Önlenmesindeki Etkisi” Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, Ankara; 2013.

12. Uçak A. “Sağlık Personelinin Maruz Kaldığı İş Kazalarıve Geri Bildirimlerinin Değerlendirilmesi”. Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Afyonkarahisar; 2009.

13. Çopur Z, Varlı B. “Ege Üniversitesi Hastanesinde Çalışan Ev İdaresi Personelinin İş Kazası Geçirme Durumlarının İncelenmesi”, Hacettepe Sağlık İdaresi Dergisi; 2006: 162-168.

14. Kermode M, Jolley D. “Occupational Exposure to Blood and Risk of Bloodborne Virus İnfection AmongHealth Care Workers in Rural North Indian Health Care Settings”. American Journal of Infection Control;2005: 37

15. Altıok M, Kuyurlar F, Karacorlu S. ve ark. “Sağlık Çalışanlarının Delici Kesici Aletlerle Yaralanma Deneyimleri ve Yaralanmaya Yönelik Alınan Önlemler”. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi; 2009: 75.

16. Özarslan A. “Ankara’da Bir Eğitim Hastanesinde Çalışan Hemşirelerde İş Kazası Sıklığı”. Yüksek LisansTezi, Gazi Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Ankara; 2009.

17. Azap A, Ergönül Ö. “Occupational Exposure To Bloodand Body Fluids Among Health Care Workers in Ankara”. American Journal of Infection Control; 2005: 50.

18. Oğan H. “Sağlık Çalışanlarında İş Kazaları ve Meslek Hastalıklarına Yaklaşım Sempozyumu” İçinde, Travmave Sağlık Çalışanlarının Ruh Sağlığı. Sağlık Çalışanlarının Sağlığı Çalışma Grubu, İstanbul, 2015.l

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 32: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Mehmet Kayaİstanbul Tıp Fakültesi’nde yıllardır sendika,

meslek odası ve taşeron çalıştırılan işçilerin yürüt-tüğü bir emek mücadelesi var. Sen de bu mücadeleiçinde yer alıyorsun. Özellikle son 3 yılda 2 işçininiş cinayetiyle hayatını kaybettiği Çapa’da işçi sağ-lığı konusu bu mücadelenin öne çıkan gündemleriarasında yer alıyor. Bu süreçte 2014 yılında taşeronşirketin,bünyesinde çalışan sağlık çalışanlarına ver-diği ‘iş sağlığı ve güvenliği’ eğitimine niteliksiz ol-duğu gerekçesiyle bir itirazda bulundun. Hakkındabir soruşturma açıldı ve gelinen noktada ‘eğitimiengelleme suçundan’ memuriyetten çıkarılmanınbir alt seviyesi olan ‘kademe ilerlemesinin 1 yıl dur-durulması’ gibi ağır bir ceza önerisi var. Bu ceza öne-risini nasıl değerlendiriyorsun?

Coşkun Canıvar Öncelikle ifade etmem gerekir ki verilecek ce-

zanın ağırlığının hiçbir önemi yok. Önemli olanböylesine meşru bir talebin cezalandırılmaya çalışıl-masıdır. Özellikle bir üniversitenin tıp fakültesindehem de başkanlığını bir halk sağlığı profesörününyaptığı soruşturma komisyonu tarafından böylesine

bir ceza önerilmiş olması çok çarpıcıdır. Üniversite-lerin ve akademinin içinde bulunduğu durumu birbaşka yönden açıkça ortaya koymaktadır. ZaferAçıkgözoğlu arkadaşımız daha 28 yaşındayken‘ölmek istemiyorum’ diyerek Çapa’da iş cinayetindecan verdi. Arkadaşımız iki yıl önce hiçbir güvenlikönlemi alınmadan ve kendi iş tanımının tamamendışında olan kanalizasyon taşkınına zorla müdahaleettirildi. Zafer Açıkgözoğlu tıkalı kanalizasyonunkapağını açmasıyla birlikte lağım suları içerisindekaldı. Sonrasında bulantı, ishal, karın ağrısı gibi şi-kayetleri ortaya çıkmış ve acil servise başvurmuştu.Zafer arkadaşımız şikayetleri gerilememesi üzerineon gün içerisinde üçüncü kez başvurduğu acil ser-viste bilinci kapanması sonrası karaciğer yetmezliğitanısıyla yoğun bakıma alındı ve iki gün içerisindekaraciğer nakli gerçekleştirildi. Yoğun bakımda ya-pılan tetkiklerinde Hepatit B virüsü saptandı. Ame-liyattan sonra konuştuğumuzda Zafer bizlere lağımsuyu maruziyetinden birkaç ay önce tıbbi atık top-lama esnasında eline iğne battığını anlattı. Kanali-zasyondan bulaşma ihtimali olmayan Hepatit Bvirusunun bu iğne batmasıyla bulaşmış olma ihti-mali var. Bu bulaşa bağlı gerçekleşmiş olabilecek ka-raciğer hasarı, lağım suyu maruziyeti sonrası gelişenishalle karaciğer yetmezliğine kadar ilerledi. Nakil-den aylar sonra organ reddi gelişmesi üzerine Zaferarkadaşımız ikinci kez nakil programına alındıancak 17.08.2014 tarihinde hayatını kaybetti. Bu işcinayeti Çapa’daki işçi mücadelesinin gündemineişçi sağlığı talebinin de girmesinitetikledi. Zafer’inailesiyle de kurulan ilişki sayesinde ceza ve tazminatdavası açıldı. Olayla ilgili onlarca basın açıklaması,yürüyüş, basına verilen demeçler, muhalefet millet-vekillerinin meclise soru önergesi vermesi, TBMMBaşkanlığı’na İstanbul Tabip Odası’nın verdiği di-lekçe gibi birçok girişim oldu. Her yıl yüzlercesininüzeri kapatılan iş cinayetlerinden birisinin bu kadargündeme taşınması hastane ve üniversite yöneti-mini çok rahatsız etti.

İŞÇİNİN SAĞLIĞINI KORUMAK ‘SUÇUNDAN’

DR. COŞKUN CANIVAR’A Mehmet KAYAArş. Gör., İstanbul Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD

Coşkun CANIVARArş. Gör., İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları

30Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

‘KADEME DURDURMA CEZASI’ VERİLİYOR!

Page 33: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

ğımız yürüyüşler ve basın açıklamalarıyla hastaneiçinde ve dışında sağlık emekçilerinin ve kamuoyu-nun gündemine taşıyarak görünür kıldık. İşçi sağlığıtaleplerinin tümünü emeğin diğer gündemleriyleberaber aynı zamanda bir örgütlenme süreci olarakgördük. Nitekim Ocak 2015’de bu mücadeleninöncülerinden olan beş işçi arkadaşımız hastane yö-netimi tarafından işten atıldılar. Tüm bu mücadelesürecinde sıkı temas içinde olduğumuz hastane için-den ve dışından sağlık emekçilerinin, sendikaların,meslek örgütlerinin ve emek mücadelesi yürütentüm kesimlerin katılımıyla çok etkili bir direniş ger-çekleştirerek arkadaşlarımızın kısa sürede işe gerialınmalarını sağladık. İşçi sağlığı meselesi, kapita-list sistemin ‘insanlık dışı’ uygulamalarının tümünügözler önüne sermesi ve emek sömürüsünü tümyönleriyle görünür kılması nedeniyle işçi sınıfı içinçok önemli bir mücadele gündemi durumundadır.Emek-sermaye çelişkisinin uzlaşmaz olduğunubütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. Aynızamanda işçi sınıfı için kelimenin tam anlamıyla‘hayati’ olan bir mücadele sürecidir. Çapa’da yürüt-tüğümüz mücadelenin tüm eksikliklerine rağmenyöntem olarak değerli olduğunu düşünüyoruz. Ni-tekim BEDAŞ Enerji-SEN işçilerinin can güvenliğitalebiyle yürüttükleri direniş süreci de bu anlamdaçok önemlidir.

Mehmet KayaSoruşturma komisyonun önerdiği bu ceza üni-

versite yönetimi tarafından onaylanırsa nasıl birtutum içinde olunacak?

Coşkun CanıvarBu ülkede hekimlik yapmak için devletin

memur kadrosuna falan ihtiyaç duymayız. Sağlıklıçalışma koşullarını savunmak, toprağı, suyu, yeşilisavunmak, özgürlük mücadelesi vermek aslında he-kimlik denilen mesleğin en temel pratikleridir. Ça-pa’da yaptığımız basın açıklamasında da ifadeedildiği gibi bu cezayı işçi sağlığı mücadelesine ve-rilmk istenen bir gözdağı olarak görüyoruz.Her yılbinlerce işçinin iş cinayetlerinde katledildiği onbin-lerce işçinin meslek hastalıklarına yakalandığı birülkede bir üniversite yönetiminin takındığı bu tavırkesinlikle kabul edilemez.“Kademe Durdurmak” ye-rine “Meslek hastalıklarını - Güvencesiz Çalıştır-mayı - İş Cinayetlerini ve Taşeronlaştırmayı”durdurun diyerek mücadelemizi kararlılıkla sürdü-receğiz.l

31Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Mehmet KayaHastanede yürütülen işçi mücadelesinin ağırlıklı

gündemlerinden birisinin işçi sağlığı olduğunu söy-ledin. Bu alanda Çapa’da nasıl bir mücadele yürü-tülüyor?

Coşkun Canıvarİşçi sağlığı mücadelesini iki yöntem üzerinden

tartışıyoruz. Birincisi bu alandaki sorunları görünürkılmak. İkincisi ise ‘tehlikeyi’ merkeze alan ve emeksüreci üzerindeki işçi denetimini arttırarak ‘önle-meyi’ hedefleyen yaklaşım. Kuşkusuz bu iki süreçbirbirine zıt değil tam aksine birbirini güçlendirenve tamamlayan özellikteler. Ancak işçi sağlığı ko-nusundaki sorunları sadece görünür kılmaya çalış-mak, yani tüm mücadeleyi bunun üzerine kurmakbizleri emek süreciyle dışsal bir ilişki biçimine mah-kum ediyor. Nasıl ki kapitalizm ‘yıkılsın’ demekle yı-kılmıyorsa, yıkmak için sınıf mücadelesigerekiyorsa, iş cinayetleri de ‘durdurulsun’ demekleönlenemiyor. İşçi sınıfı olarak iş yerlerinde, emeksürecine müdahale ederek, emeğin üzerindeki işçidenetimini arttırarak bu ölümleri azaltabiliriz. Bunoktadan hareketle özellikle taşeron çalıştırılan işçiarkadaşlarla bir araya geldik. Biyolojik etmenlerekarşı özellikle iğne batmalarını önlemek, yüksekteçalışılan cam silme, klima bakımı gibi işlerin gü-venlik önlemleri olmadan yapılmasını önlemek, ‘işsağlığı ve güvenliği’ eğitimlerinin nitelikli olarak ve-rilmesini sağlamak, risk değerlendirmelerinin ko-nunun uzmanlarınca ve sendikal katılımsağlanarakyapılması, ‘iş sağlığı ve güvenliği’ kurul-larının düzenli ve çalışan temsilcileri katılımıyla iş-levsel hale getirilmesi gibi birçok başlıkta mücadeleyürüttük. Bu alanda yapılan tüm çalışmaları yaptı-

Page 34: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

32Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

KAPİTALİZMİN NEDEN OLDUĞUDOĞA YIKIMLARI VE TOPLUM SAĞLIĞINA

ETKİLERİBüyük bir güç. Bu gücün farkına varıp, önlene-

memesi halinde, çıktılarının dünyamızı nereye gö-türebileceğini görüp (göremeyenler veya görmekistemeyenler için söylenecek bir şey yok/ çok şeyvar) dehşete kapılmamak olası değil. İçinde yaşadı-ğımız dünyada karşılaşılan tüm ekolojik yıkımlara,krizlere neden olan ve olabildiğince kısa zamandadurdurulması gereken güç, kapitalizm. Bugünü vegeleceği elimizden alan, yıkan yok eden bir sistem.

Tarih bize, toplumların çok uzun zamandan beriçevreyle savaş halinde olduğunu, doğaya, kapağıaçılarak içine atıkların boşaltılabileceği bir bulaşıkçukuru muamelesi yaptıklarını öğretir. Zamanzaman doğanın böyle tek taraflı sömürüsü, en so-nunda bütün uygarlıkların çöküşünü yaratmıştır.Sümerler bu örneklerden biridir. Fakat yine de, sonbirkaç yüzyıla gelinceye kadar insan toplumununglobal çevreyle olan ilişkisi öylesine küçük ölçekliolmuştur ki, onun etkileri pekala ihmal edilebilir birdüzeyde kalmıştır (1) şimdi yapılanların yanında.

Durum 1400’lerin sonlarına doğru, Avrupa’dabaşlayan kapitalist dünya sisteminin aşama aşamadoğuşuyla değişmeye başladı. 500 yıl önce AtlantikOkyanusu’na, Kolomb’un seferiyle başlayan büyüktarihsel dönüşüm, kapitalist dünya sistemi halinegelecek olan şeyin başlangıcını ve aynı zamandadünyadaki ulus devletler arasındaki bir hiyerarşikilişkiyi gösterir. Avrupalıların, “Yeni Dünya’dan baş-layıp Asya ve Afrika kıtalarına doğru genişleyerek,yerkürenin gittikçe daha büyük kısımlarını sömür-geleştirmesi –ister altın ve gümüş gibi değerli me-taller biçiminde olsun, ister şeker, baharat, kahve,çay gibi tarım ürünleri şeklinde olsun- oralardanmuazzam miktarda ekonomik artı değerin sökülüpalınmasına ve dolayısıyla, sömürgeleştirilen bölge-lerin toplumsal ve ekonomik dönüşümüne yol açtı.Böylece modern sömürgeciliğin doğuşu, Avrupalı-

Ali Osman KARABABAProf. Dr., Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD

ların 16. Yüzyıldan 18. Yüzyıla kadar geçirdiği ticaridevrimin gerisinde yatan çok önemli bir güçtü.Mısır, patates ve çok sayıda fasulye çeşidi gibi, tü-münün anayurdu Kuzey ve Güney Amerika olan,ek gıda kaynakları, geri dönülürken Avrupa’ya ge-tirildi ve önce Avrupa tarımını, sonra da bütündünya tarımını dönüştürdü. Bunların tümü kapita-lizmin gelişiminin bir sonraki büyük aşamasının, Sa-nayi Devrimi’nin yolunu hazırladı. Sanayi Devrimide 18. Yüzyılın sonları ve 19. Yüzyılın başlarındaAvrupa’da ortaya çıktı ve üretimin hem boyutundahem de yoğunluğunda hızlı bir artışa ve moderndünyaya ilişkin anlayışımızın merkezinde bulunanbir dizi bölünmenin gelişimine; ekonomi ile eme-ğin, merkez ile periferinin (çevre ülkelerin) ayrıl-masına yol açtı. Bu gelişmelerin gezegenin çevresiüzerindeki etkisi, son dört yüzyıl boyunca dört anaalanda (nüfus, enerji, sanayileşme ve kentleşme) or-taya çıktı (1).

Kapitalizm kavramının tartışılmaya başlamasın-dan bugüne geçen süreç değerlendirildiğinde önceemeğin sömürüsüne, geç algılanmakla beraber,buna koşut ve kaçınılmaz bir sorun olarak doğanınsömürüsüne şahit olunmuştur. İnsan emeği meta-laştırılırken, giderek ivmesi artan üretim süreçle-rinde girdi olarak kullanılan hammaddelernedeniyle doğanın da bir meta gibi görülmesi gün-deme gelmiştir. Kapitalizmin neoliberal dönemindeise, birikim krizine yanıt olarak, yaşamın birçok ala-nında olduğu gibi, emeğin bu zamana kadar görecepiyasa dışında kalabilmiş yeniden üretim alanlarımetalaştırılırken, doğanın da birçok unsuru giderekartan biçimde kapitalizmin metalaştırma saldırıla-rına maruz kalmıştır (2).

Türkiye’de ise AKP iktidarı krizi aşmanın yo-lunu emek ve doğanın üzerindeki sermaye baskısınıyoğunlaştırmakta buluyor. Önümüzdeki günlerde

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 35: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

Şekil-2: Düşük gelirli ülkelerde doğal sermayenin bileşimi ve ülkelerin zenginliği içindeki yeri (4)

33Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Meclis’te tartışılmaya başlanacak Tabiatı ve Biyolo-jik Çeşitliliği Koruma kanun tasarısı doğal ve kül-türel ortak varlıkların tamamını sermayeninsömürüsüne açık hale getiriyor. Tasarıda kullanılan“üstün kamu yararı” ve “stratejik kullanım” gibi ifa-delerle doğal alanların korunması siyasi iktidar vesermayenin insafına bırakılıyor. AKP’nin sermayebirikim stratejisi çerçevesinde doğa ve emeğin sö-mürüsünü katmerlendiren nükleer, HES, termiksantral girişimleri karşısında oluşan muhalefet ha-reketleri giderek seslerini daha gür duyurmaya baş-lıyor ve Türkiye’de emek ve doğanın sömürüsünekarşı kitlesel ve militan bir direniş cephesinin po-tansiyellerini açığa çıkarıyorlar. Bu noktada bu yerelhareket ve mücadelelerin birbirleriyle etkileşimegeçmeleri, dayanışmaları ve taleplerini ortaklaştır-maları önem kazanıyor. Tekil muhalefet odakları-nın, doğa ve emeğin topyekûn sömürüsüne karşıdaha bütünsel ve küresel bir algı oluşturmaları, ha-

reketlerin sürekliliğini sağlayacak ve söz ve eylemkapasitelerini de arttıracaktır (3).

Doğanın metalaştırılmasında önemli bir adım daDünya Bankası’nın “doğa sermayesi-doğal sermaye”kavramını kullanmaya başlamasıdır. Dünya Ban-kası, gelişmekte olan ülkelere, toplumsal refahın ar-tırılmasında sahip oldukları doğalarını bir sermayeolarak diğer sermaye türleri yanında (Şekil-1) kapi-talizmin emrine sunmalarını önermektedir. Hattabu öneride daha da ileri gidip, koruma altındakialanları da doğal sermaye içine dahil edip (Şekil-2)kullanıma açın demekte ve bu söylemi çevre yı-kımlarını gizlemek için kullandığı meşhur “sürdü-rülebilir kalkınma” kavramı içine yerleştirmektedir(4).

Ekonomik ve toplumsal piramidin en tepesindeyer alan sermaye sahibi sınıflar siyasi iktidarın, ser-mayenin, üretim araçlarının, teknolojik bilginin,emeğin ve teknolojik personelin kontrolunu tü-müyle elinde bulundurur. Bu piramit, kontrolüelinde bulunduran kesimlerin istek ve talepleri doğ-rultusunda işletilir. Bu çerçevede teknoloji bu işle-yişin, dolayısıyla çevresel yıkımın sorumlusu değil,sadece bir parçasıdır. Bu üretim piramidini yönlen-dirme gücüne sahip ve bu üretim süreci sonucu olu-şan faydayı (artı değeri) elde eden sermaye sahibisınıflar, bu yıkımın tek sorumlusudur. Tekelleşme,küreselleşme vb. süreçlerin sonucunda kapitalistüretimin koşutu haline gelen çevresel yıkım, kapi-talist üretim biçiminin içsel bir parçasıdır ve bu üre-tim biçimi sürdükçe kaçınılmazdır (5).

Kapitalist düzenin varlığında kaçınılmaz olanekolojik yıkımlara neden olan girişimler ve bunların

Zenginlik ve refah

Uzun erimli büyüme

Sermaye

ÜretkenSermaye

İnsan ve sosyalsermaye

İnsan ve sosyalsermaye

Doğal sermayenin bileşimi

Madenler (%5)

Etkinlikler, meralar,ormanlar ve karalar(%77)

Korunan alanlar (%9)

Enerji (%9)

Düşük gelirli ülkelerin zenginliği kişi başına $

Şekil-1: Dünya Bankası’na göre sermaye-refah ilişkisi (4)

Toplam gelir 7.670Üretken sermaye 1.117Doğal sermaye 2.403Maddi olmaan sermaye 7.290

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 36: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

34Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

çıktılarına (etkileri) göz attığımızda toplumsal ma-liyetleri çok yoğun bir resimle karşılaşırız. Bu re-simde yer alanlar:

lGünümüzde giderek arttığı (!) ifade edilen,ancak kimin için olduğu açıkça belirtilmeyen, enerjigereksinimini karşılamak uğruna kurulan büyük ba-rajlar, nehir tipi hidroelektrik santrallar (HES), ter-mik (kömür, doğal gaz ve petrol ile çalışan) venükleer santrallar, rüzgar enerjisi santralları (RES),güneş enerjisi santralları (GES),

lKaya gazı ve petrolü çıkarma girişimleri, ma-dencilik ve maden işletmeciliği,

lEndüstri işletmeleri (çimento, demir-çelik,petrokimya, vb.),

lEndüstriyel tarım ve hayvancılık,lTarım zehirlerinin (pestisitler) kullanımında

artış,lHızlı ve çarpık kentleşme (büyük kentlerin sa-

yısında hızlı artış),lSuyun özelleştirilmesi (kaynaktan döküldüğü

yere kadar),lDenizlerin doldurularak toprak kazanılması,lAtık depolama alanlarının giderek genişlemesi

ve tehlikeli atık yakma tesislerinin çoğalması,lToprakların yanlış kullanımı.Ve ozon tabakasının incelmesi, hava kirliliği,

küresel ısınma ve iklim değişikliği, yok olan türler,

genetik çeşitliliğin bir başka söylemle biyolojik çe-şitliliğin ciddi ölçüde azalması, çölleşme, ormansız-laştırma (özellikle tropik ormanların hızla azalması),sulak alanların yok olması, yerüstü ve yeraltı suları-nın kirlenmesi ve azalması, gıda güvenliğinin vesağlığının bozulması, deniz kirliliği, mercan resifle-rinin giderek yok olması, afetlerin sayısının ve etki-lediği insan sayısının artması vb.

Kanıtlar göstermektedir ki, Dünya Sağlık Ör-gütü tarafından düzenli olarak bildirimde bulunulanhastalıkların %80’inde çevresel risk faktörleri roloynamaktadır. Küresel olarak hastalık yükünün(sağlıklı yaşam yıllarının kaybı) %24’ünün, erkenölümlerin %23’ünün çevresel faktörlere bağlı ol-duğu tahmin edilmektedir. 0-14 yaş grubu çocuk-larda çevresel faktörlere atfedilen ölüm oranı %36olarak öngörülmektedir (6).

Yukarıda belirtilen küresel çevre sorunları top-lumları farklı biçimlerde etkileyerek sağlık sorunla-rına neden olurlar (Şekil-3). İyi anlaşılması gerekenbu sistematik etkileşim süreçleri aslında çok kar-maşık olup ciddi belirsizlikleri içerir. Şekil-3’de gö-rüldüğü gibi küreselleşme sürecinde ortaya çıkandeğişiklikler sosyal, ekonomik ve çevresel olmaküzere üç başlıkta ve her birinin kendi içinde farklıalt başlıklarda değerlendirilebilir. Bu üç değişim ala-nının kendi aralarında etkileşimleri olduğu gibi son

Ekonomik faaliyetlTicaret ve sermaye serbestliğilÇalışma koşullarılRefah yaratma ve yaygınlaştırmalUluslararası yardım: Parasal ve sağlıkhizmeti

Büyük boyutlu ve sistemik çevresel etkilerlToprak ve su bozulmasılKaynakların tükenmesilEkosistemde bozulmalarlBiojeofiziksel sistemlerin bozulması (örn. iklim sistemi)

Toplumsağlığınaetkileri

Şekil-3: Küreselleşme ve küresel değişiklikler: Toplumlararası bağlantılarda , eylem ve etkinin yoğunluğunda ve boyutunda artış (7)

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Demografik değişimlerlNüfus artışılKentleşme, nüfus yoğunluğunda artışlYaşlanmalArtan hareketliliklAile yapısı

Sosyal değişimlerlKurumlar, yönetişim uluslararası kodlarlKültürel dağılma

Page 37: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

35Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Göç

Felaketler

Ekolojikdöngülerin

çöküşü

Tarımsal üretiminde azalma

Hayvansal üretimde azalma

Bulaşıcı hastalıklarda artış(vektörle bulaşan)

Sel, toprak kayması, kuraklık

Sudan kaynaklanan bulaşıcıhastalıklarda artış

Su kaynaklarında azalma ve kir-lenme

Beslenmebozuklukları (açlık)

tahlilde topluca insan sağlığını etkiledikleri görül-mektedir (7).

Kapitalizmin dizginleyemediği kar hırsını tatminiçin daha çok üretmesi, bu üretimi sağlayabilmekiçin daha çok fabrika kurmasına, daha çok kaynakkullanmasına (hammadde, enerji, insangücü, arazi)sonuçta ekolojik döngülerin çöküşüne neden olur.Doğada canlı veya cansız tüm ögelerin bütün içindebir işlevi vardır. Bunlardan bir bölümünün varlığınıetkileyecek bir girişim, domino etkisi yaratarak di-ğerlerini de etkileyerek farklı çevre sorunlarının or-taya çıkmasına ve başta insan olmak üzere birçokcanlının yaşamının olumsuz etkilenmesine nedenolacaktır (Şekil-4). Burada üzerinde en fazla durul-ması gereken konuların başında toplumsal açıdançok ciddi sosyal ve sağlık çıktılarına neden olan göçolayıdır. Göç olayı doğrudan ekolojik yıkımlar so-nucu ortaya çıkabileceği gibi, tarımsal ve hayvan-sal üretimlerde azalmaya bağlı açlık sorunu, sukaynaklarının azalması ve kirlenmesine bağlı susuz-luk sorunu yüzünden dolaylı olarak da ortaya çıka-bilmektedir (9).

Göç bağlantılı karşılaşılan sorunlar içinde yok-sulluk, dil sorunu, sağlık hizmetine ulaşmada güç-lük, iş sağlığı sorunları, sağlıksız çevre, psikososyaltaravma, şiddet, beslenme bozuklukları, bulaşıcıhastalıklar sayılabilmektedir (8).

Yukarda aktarılan genel çerçeve üzerinden vahşikapitalizmin doğaya ve insan sağlığına etkileri enerji(termik ve hidroelektrik santrallar), madencilik vemaden işletmeciliği, küresel ısınma ve ilkim deği-şikliği ve olağandışı durumlar (afetler) başlıklarıüzerinden değerlendirilmiştir.

EnerjiEnerji insanların günlük yaşamlarını sürdürme-

leri için gereklidir. Toplumların evrimi, tarih bo-yunca geliştirdikleri ve kullandıkları enerjikaynaklarına bağlı olmuştur. Gelecekteki gelişme deaynı biçimde enerji kaynaklarının yeterliliğine da-yanacaktır. Günümüzde kapitalist sistem varlığınıdaha fazla mal ve hizmet üretilmesi ve tüketilme-siyle sürdürmektedir. Bu sürdürülebilirlikte tekno-loji ve enerji belirleyici konumdadır. Teknolojininüretime aktarılabilmesi ve ucuz girdi sağlanabilmesiiçin enerjiye gereksinim vardır. Yani enerji önceli-ğini koruyacaktır. Yani doğa yıkımları devam ede-cektir. Çünkü enerji elde edebilmek için kurulan veçalıştırılan tesisler, adı her ne olursa, doğaya az veyaçok zarar vermektedir. Tam da burada yanıtlanmasıgereken kritik bir soru bulunmaktadır, “enerji kiminiçin?”. Tablo-1’de ülkemizde yıllara göre üretilenenerji miktarı ve kimin ürettiği görülmektedir. Bunagöre elektrik üretimi yıllar içinde giderek artmış, ka-

Şekil-4: Ekolojik yıkımların çevre ve insan sağlığı üzerindeki beklenen etkileri (9)

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 38: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

36Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

munun payı 1985 yılında %88 iken 2011’de nere-deyse yarı yarıya azalarak % 40.4’e düşmüş, kamu-nun yerini özel sektör almıştır. Bu da beraberindedaha vahşi, daha kural tanımaz ve doğaya zararverme olasılığı daha yüksek girişimleri beraberindegetirmektedir. Ayrıca üretim içinde termik santralpayının su gücü ile elde edilene göre yaklaşık üçkata çıkmış olması da (emisyonlar göz önünde bu-lundurulduğunda) çevre ve insan sağlığı üzerindekiolumsuz etkinin de bu denli arttığına işaret etmek-tedir.

TEİAŞ verilerine göre elektrik üretiminin%28.2’sini kömürden (%18.2’si yerli, %10 ithal)toplamda %74.6’sını fosil yakıtlardan üretmekteyiz(Şekil-5)(11). Bu veri de bize elektriğimizi büyükoranda dışa bağımlı ve kirli teknoloji kullanarakürettiğimizi göstermektedir. Her ne kadar birçokkaynakta hidroelektrik santralları kurarak üretilenenerji için temiz ve yenilenebilir kaynak niteleme-si yapılsa da, ortaya çıkan doğa yıkımları, kaybedi-len tarım alanları, değişen iklim ve göç etmezorunda bırakılan insanlar nedeniyle bunu da kirliteknolojiler grubuna koyduğumuzda elektrik üreti-mimizin %97.4’ünü doğa ve toplum açısındanbüyük riskler taşıyan kaynaklardan sağladığımızgörülmektedir.

Elektrik Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK)verilerine göre Mart 2013 itibariyle lisans almasürecindeki elektrik üretim santralı projelerinin508’i HES, 136’sı doğalgaz çevrim santralı, 28’ikömürlü termik santral (altısı linyit, 22’si taşkö-mürü) niteliğindedir. Yani yukarda belirtildiği gibikirli teknoloji grubuna girmekte, kamunun enerjiplanlarında doğa tahribatını artıran yatırımlarınsürdürülmesi önceliği sürmektedir. Bu öncelikten

hareketle kömürle çalışan termik santrallarınçevre ve sağlık etkilerine daha detaylı bakmaktayarar bulunmaktadır.

Termik SantrallarKömürle çalışan termik santrallar, yaşadığımız

çevreyi en çok kirleten endüstriyel tesislerden biriolarak sayılabilir. Farklı nitelikteki kömürü (linyit,taşkömürü vb) yakarak oluşan ısıyı elektrik enerji-sine dönüştüren termik santrallar, bu işlev sonu-cunda, yakıt olarak kullanılan kömürün kalitesinegöre havayı, suyu, toprağı kirleten atıkları doğayavermektedir (12).

Termik santralardan çevreye zararlı atık olarak;havada asılı tanecikler (PM), kükürt dioksit, azotoksitler, karbon dioksit, karbon monoksit, hidro-karbonlar, kül, radyoaktif maddeler (uranyum, tor-yum), metaller (arsenik, krom, kadmiyum, kurşun,cıva, bakır, vanadyum, nikel, çinko, selenyum, an-timon) verilmektedir. Bunların dışında soğutma ku-lelerinden çıkan buharla ve baca gazlarıyla sıcakhava, soğutma suyunu aldığı sucul ortama ise ısın-mış su vermektedir (13).

Atıkların santralın çevresinde alıcı ortamlardadağılmasına bağlı olarak;

l Asit yağmuru oluşmakta,l Toprak, yüzey suları kirlenmekte ve asitlen-

mekte, lDoğal flora ve fauna bozulmakta, ormanlar

zarar görmekte,lOrmanların giderek tahrip olması sonucu sel

ve erozyon riski artmakta,lTarımsal üretim toprak, su ve hava kirliliğine

bağlı olarak azalmakta,lYabanıl yaşam olumsuz etkilenmekte,lAsit yağmurları ve havada asılı partiküllerin

Tablo-1: Türkiye’de elektrik üretiminin kamu ve özel sektör olarak yıllara göre değişimi (10)

1985 19257 10992 30249 88,4 2917 1053 3970 11,6 22174,0 12044,9 34218,9

1990 30698 22156 52854 91,9 3697 992 4689 8,1 34395,4 23147,6 57543,0

1995 45090 33105 78195 90,7 5617 2436 8053 9,3 50706,5 35540,9 86247,4

2000 65462 27772 93234 74,6 28547 3140 31688 25,4 940009,7 30911,9 124921,6

2005 38416 35046 73462 45,4 83921 4574 88494 54,6 122336,7 39619,5 161956,2

2010 54155 41377 95533 45,2 101673 14003 115675 54,8 155827,6 55380,1 211207,7

2011 55487 36864 92351 40,4 115427 20628 136055 59,6 170913,7 57491,8 228405,5

Kamu santralları Özel sektör santralları Türkiye toplamı

Termik Hidrolik Toplam Pay Termik Hidrolik Toplam Pay Termik Hidrolik Toplam(%) (%)

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 39: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

37Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Kaynak GWh %

Doğal gaz 102.130.71 44.71

Hidrolik 52.078.04 22.80

Yerli kömür 41.651.97 18.23

İthal kömür 22.922.02 10.03

Sıvı yakıt 3.804.01 1.67

Rüzgar 4. 726.02 2.07

Jeotermal 668.00 0.29

Diğer 450.23 0.20

Toplam 228.431.02 100.00

İthal kömür%10,0

Sıvı yakıtkömür%1.7

Rüzgar%2.1 Jeotermal

%0.3Diğer%0.2

Doğalgaz%44.7

Hidrolik%22.8

Yerli kömür%18.2

Şekil-5: 2011 yılı elektrik üretiminin kaynaklara göre dağılımı (11)

etkisiyle yerleşim yerlerinde konutlar ve ören yer-lerindeki yapılar olumsuz etkilenmektedir (14).

1982 yılında çalışmaya başlayan Yatağan TermikSantralı emisyonlarının yarattığı çevre kirliliği ne-deniyle bölgede 2300 hektar ormanlık alan tahripolmuştur (15).

Termik santrallar enerji üretimi sürecinde çokbüyük boyutlarda su kullanmaktadır. Bu bağlamda1 MW’lık bir termik santral kapasitesi için kesinti-siz en az 15 lt/sn soğutma suyuna gereksinim var-dır. TÜİK’na göre, 2010 yılında Türkiye’deki tümtermik santraller için su kaynaklarından 4.29 mil-yon m³ soğutma suyu çekilmiştir (16). Bu yoğun sukullanımı nedeniyle termik santrallar akarsu, gölveya deniz kenarına kurulmaktadır. Ancak kömürrezervinin bu tür su kaynaklarına yakın olmadığıyerlerde kurulan santrallar için yeraltı suları kulla-nılmakta bu da yeraltından çekilen aşırı su nede-niyle yöre tarımı ve ekosistemi açısından geridönüşümsüz zararlara neden olabilmektedir.

Termik santral kaynaklı hava kirliliğinin insansağlığı üzerindeki etkileri genel anlamda aşağıdakigibi sıralanabilir (12,17,18,19,20,21):

lSolunum fonksiyonlarında azalmalSolunum sistemi enfeksiyonlarına yatkınlık l Solunum ve dolaşım sistemi hastalıklarının

morbidite ve mortalitesinde artışl Allerjik solunum sistemi hastalıklarında

alevlenmeler (astım gibi)l Kronik obstrüktif akciğer hastalığında alev-

lenmeler

• Gözde irritasyon• Solunum sistemi kanserleri

Termik santral kaynaklı kirlilik Amerika BirleşikDevletleri’nde (ABD) her yıl 38 200 kalp krizi(ölümle sonuçlanmamış) ve 554 000 astım atağınaneden olmaktadır (12). Yine ABD’de termik sant-ral kaynaklı cıva kirliliğine bağlı olarak, anne kar-nında etkilenme nedeniyle her yıl 300 000 yenidoğan artmış öğrenme güçlüğü riski ile dünyaya gel-mektedir (22).

Termik santralların yarattığı çevre kirliliğinin so-nucunda karşılaştığımız toplumsal maliyet oldukçafazladır. Şekil-6’da bu maliyetin 27 Avrupa birliğiülkesindeki boyutu verilmiştir. Şekildeki verilerdenanlaşılacağı üzere termik santralları toplumsal ma-liyeti kabul edilemeyecek derecede çok yüksektir.Var olan durum yaşamın sürdürülebilmesi üzerin-den değerlendirildiğinde ise vahşi kapitalizmin ba-kışıyla sağlıklı çevrede yaşama hakkının ve sağlıkhakkının bir öneminin olmadığı, kar uğruna bu de-ğerlerin yok sayılabildiği görülmektedir (21).

Termik santral kaynaklı havada asılı tanecikler(özellikle de 2.5μ ve daha küçük çaplı olanlar) ak-ciğerlerde alveollere kadar inerek vücutta birçokorganı etkileyebilirler. Şekil-7’de organlara göre par-tikül maddelere bağlı sağlık etkileri verilmiştir.

Hidroelektrik Santrallar (HES) Bu başlık altında büyük barajlar yerine ülke sat-

hına yayılmış akarsular üzerine yapılmış, yapımı

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 40: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

süren veya proje aşamasında olan tahmini olarak2000 küçük nehir tipi santral değerlendirilecektir.

Suyun metalaştırılmasının yeni yöntemi. Yakıngelecekte topluma içme-kullanma suyu, çiftçinintarlasına sulama suyu satmak için kurulan tuzak.Sermayenin önünü açmak farklı bir alanda semir-mesi amacıyla oluşturulan yeni rant alanı. Öyle ki,enerji kariyeri olmayan şirketlerin bile neredeyse hiçdüşünmeden balıklama atladıkları para dolu birhavuz. Uzun erimli alım garantili bir yatırım, suyunkullanım hakkı da cabası. Üstüne üstlük toplumsalve çevresel maliyetleri ödeme sorunu da yok.

Hiç boşuna akan bir su gördünüz mü? Akarsu-lar insan bedenindeki kan damarları gibidir. Nasılki dolaşım sisteminde, bir damarın giderek daral-ması sonucu beslediği alanda hücreler giderek hızlaölürse, suyun HES ile dizginlenmesi sonucu akarsuyatağındaki suyun azalması hatta tamamen durmasıda aynı etkiyi yapar. Akarsu yatağında ve yakın çev-resinde ekosistem yavaş yavaş çöker, yaşam durur.Sonra? Kimin umurunda!

Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikasıtarafından düzenlenen iftar yemeğinden sonra birkonuşma yapan Orman ve Su İşleri Bakanı VeyselEroğlu, hidroelektrik santraller konusunda çokbüyük bir tepkinin olduğunu ifade etti. Türkiye'ninenerji konusunda dışa bağımlı bir ülke olduğunu ha-tırlatan Bakan Eroğlu, Türkiye'nin enerjisinin yüzde73'ünü dışarıdan temin ettiğini belirtti. Bakan

Eroğlu, sözlerine şöyle devam etti: 'HES'ler Türki-ye'nin sigortasıdır. HES'ler bizim yerli kaynağımız.HES'lerle suyu kontrol ediyoruz. HES'ler konu-sunda etrafta çok fazla yalan söyleniyor. Bunun se-bebi ise şirketlerin HES'ler konusunda halkıyeterince bilgilendirmemeleridir. Doğru olanınhalka anlatılması lazım (23). Evet bakan böyle bu-yurmuş. Bakanın yalan söylüyor dediği kişiler halkagerçekleri tüm çıplaklığı ile anlatırken, yalanlarıkimin veya kimlerin hangi amaçla söylediği tümçıplaklığı ile ortada.

10 Kasım 2013, saat 18:00 civarında meydanagelen olayla ilgili bilgi veren köylülerden OsmanKoç, HES şirketi çalışanlarının jandarma korumasıeşliğinde kanyona girdiğini belirterek, "biz buradavatanımızı korumak için demokratik haklarımızıkullanırken Türkiye Cumhuriyeti'nin askeri çolukçocuğumuzun önünde silahlı eşkiyayı koruyor. Bendevletimden bunu beklemezdim" dedi. Olayda birköylünün yaralandığı bilgisini veren Koç, kurşunla-rın kendisinin de bir metre kadar yakınından geçti-ğini söyledi. Ahmetler Kanyonunda HES yapacakyeterlilikte su bulunmadığını da dile getiren Koç,"demokratik bir hukuk devletinde böyle bir zulümgörülmüş değil. Yarın, Ahmetler köylüleri TürkiyeCumhuriyeti vatandaşlığından çıkmak için başvu-ruda bulunacaklar. Ayrıca Ahmetler köyünde kim-liği belirsiz olduğu ve kayıt dışı silahlar kullandıklarıiddia edilen bazı kişilerin, 'özel güvenlik' görevlisiadı altında yurttaşların üzerine ve havaya ateş aç-maları suretiyle ve yaşanan arbede sonucunda üçyurttaşımız yaralanmıştır" dedi (24).

HES’lerde iki temel veri su ve düşüdür. Gerekliolan düşü yeri bulunabilir. Ancak bu noktadanenerji elde edilebilmesi için uygun rejimde ve mik-tarda suyun bulunması gerekir. Bu açıdan bakıldı-ğında ilgili noktanın su rejiminin ve miktarlarınındoğrudan ölçülmesi ya da hesaplanması gerekir.Mevcut HES’ler ve projeleri, su verileri bakımın-dan değerlendirildiğinde, projelerin birçoğu içinteknik anlamda olumlu düşünceleri ifade edebilmekmümkün değildir (25).

Ayrıca kısa akış yatağı olan akarsular üzerineçok sayıda HES kurarak ve suyu neredeyse yata-ğından hiç akıtmayarak bu projelerin gerçekleştiril-diğini veya gerçekleştirileceğini düşündüğümüzdedoğa ve onun bir parçası olan insanlar açısından du-rumun ne kadar vahim olduğu anlaşılmaktadır. Ra-

18.200erken ölüm

2.100.000tedavi günü

4.100.000çalışma

günü kaybı

28.600.000alt solunum

yolubulgularıolan olgu Toplam sağlık maliyeti 15.5 - 42.8 Milyar €

Etkilenen popülasyonun oranı

Sağl

ık e

tkisi

nin

önem

i

Şekil-6: Avrupa Birliği’nde (27 ülke) kömürle çalışan termik santralların yıllık sağlık etkileri (21)

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

38Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Page 41: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

39Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

AkciğerlerlEnflamasyonlOksidatif streslKOAH gelişiminde ve krizlerinde artışlRespiratuvar semptomlarda artışlPulmoner reflekslerde etkilenmelAkciğer fonksiyonlarında azalma

BeyinlSerebrovaskülerl İskemi artışı

KanlKoagulasyon artışılAkışkanlığın değişmesilPeriferik trombozlOksijen saturasyonunda azalma

KalplKalbin otonomik işlevinde değişimlOksidatif stres lRitim bozukluluğu duyarlılığında artışlKardiyak repolarizasyonda değişimlMiyokard iskemisinde artış

DamarlarlAterosklerozlPlak oluşumunda hızlanma ve stabilizasyonunda bozulma lEndoteliyal işlev bozukluğu lVazokonstrüksiyon ve hipertansiyon

Şekil-7:Solunan partiküllerin sağlığımıza etkileri (21)

kamlar da bunu göstermektedir. İkizdere vadisi: 16,Fındıklı Deresi vadilerinde 23, Senoz vadisinde 4,Papart deresinde 4 HES (26). Aslında görseller du-rumu daha iyi açıklayabilir. Şekil-8’de Alakır vadi-sinde kurulması planlanan HES projeleri şematizeedilmiştir. Şekilden de anlaşıldığı gibi derenin suyubir yataktan alındıktan sonra kanal içinde akıtılıpdüşüş noktasında enerji elde edilip yeniden kanalaalınarak (yan koldakini saymazsak) ve bu işlem yedidefa yinelenerek son noktaya varılmaktadır. Sonuç,susuz kalan doğa ve sona eren yaşam.

Ülkemizin 21. Yüzyıl ikinci yarısında çok büyükbir bölümünün çölleşmesi öngörüsü üzerinden ge-lişmeler değerlendirildiğinde, Karadeniz’in ve özel-likle de Doğu Karadeniz’in gelecekte çölleşmedengöreceli daha az etkilenmesi beklenmektedir (28).Bu yağmur alabilen, bu yüzden tarımsal üretim ya-pılabilen bir bölge olarak kalabileceği anlamına gel-mektedir. Eğer sermayenin saldırıları sonuçlanır,tüm dereleri HES projeleriyle donatılır, ekosistemiçökertilirse Karadeniz bu beklentiyi nasıl karşılaya-bilir? Gelecek için nasıl umut olabilir? Bu bölgedeyaşamını akarsulara bağlamış binlerce insan neyapar? Bu ekosistemlerin çöküşü sonucu diğer eko-sistemler nasıl sağlam kalabilir?

Madencilik ve Maden İşletmeleriMaden işletmeleri, kapasitelerinin büyüklüğü,

cevherin çıkarılmasında kullanılan yöntemler vecevherin işlenmesi süreçlerinde kullanılan kimya-sal teknikler göz önünde bulundurulduğunda genelolarak çevre mevzuatımızda birinci sınıf gayrisıhhi(insan sağlığına ve çevreye en çok zarar veren) mü-essese olarak nitelenirler. Bunun anlamı yerleşimyerlerinden uzakta, bitki yaşamını olumsuz etkile-meyecek, yaşam alanları ile tesis arasında yapılanişe göre değişen büyüklükte koruma bandı olacak,hakim rüzgarların tesiste oluşan atıkları (gaz ve toz)yaşam alanlarına taşımayacak şekilde konuşlandı-rılmaları gerekli olmasıdır. Ancak izin verilenmaden ocakları ve işletmelerinin çoğunun bu ku-rallara uymadıkları gözlenmektedir. Bunun en tipikörneklerinden birisi Ovacık köyü ile neredeyse içiçe olan Bergama-Ovacık Altın Madeni İşletme-si’dir. İşletme ile Ovacık köyü arasındaki uzaklıkyaklaşık 100 metredir.

Genel anlamda tüm açık maden işletmelerininortak sayılabilecek cevher çıkarma ve işleme aşa-maları Şekil-9’daki gibi kabul edilebilir.

Bir madenden cevher çıkarımı sırasında gerçek-leştirilen sıyırma işlemiyle doğal bitki örtüsü tama-

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 42: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

40Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

men ortadan kalkacağı ve açık maden ocağı işletil-mesi sürecinde toprağın katmanlar halinde giderekdaha derinlere doğru kazılacağı ve yüzey yapay ola-rak yeniden şekillendirileceğinden topografyanın vebitki dokusunun yok olması sonucu önemli bir es-tetik bozulma ve ekolojik yıkım gerçekleşecektir.Uşak-Eşme Kışladağ altın madeni için işletmeyi yü-rüten Tüprag tarafından hazırlatılan ÇED rapo-runda, yöredeki tüm cevher çıkarma sürecitamamlandığında yaklaşık 400 metre derinliğindeve bir kilometre çapında bir çukur oluşacağı, bura-dan 240 milyon ton kaya ve toprak çıkarılacağı,bunun 108 milyon tonunun da pasa (içinde cevherbulunmayan kaya toprak) olduğu ve alanda belirle-

nen bir yerde depolanacağı, yani yapay tepeler olu-şacağı belirtilmektedir. Bu da yörenin coğrafi yapı-sının nasıl değişeceğini somut olarakgöstermektedir. Ayrıca bu değişim beraberinde bazıyerleşim yerlerinin haritadan silinmesini de getire-bilmektedir. Kışladağ’da Ovacık Köyü örneğinde ol-duğu gibi.

Cevherin çıkarılması, taşınması, kırılması, de-polanması ve yeniden yükleme ve taşıma süreçle-rinde toz oluşumu hem çalışan sağlığı açısındanhem yerleşim yerinin tesise yakınlığı nedeniyle çev-resinde yaşayanlar açısından ve hem de habitat açı-sından önemli bir risktir. Solunabilir büyüklüktekipartiküllerin sağlık açısından riskleri Şekil-7’de be-lirtilmiştir.

Toz içinde en önemli ögelerden biri yer kabu-ğunda bolca bulunan silika adı verilen bileşiktir. Ye-terli miktarda maruz kalındığında silika silikozis’eneden olabilir. Bu hastalık sinsice gelişir. Aşırı mik-tarda maruz kalış akut veya akselere silikozise yolaçabilir. Akselere silikozis aylar içinde gelişir ve bir-kaç yıl içinde ciddi kısıtlılığa ya da ölüme neden ola-bilir. Silika maruziyeti ayrıca tüberküloz, akciğerkanseri ve skleroderma, sistemik lupus eritemato-zus ve romatoid artrit gibi bazı otoimmün hastalık-ların riskinde artışa yol açar (29).

İyonizan radyasyon, madencilik endüstrisindekitehlikelerden biridir. Taşlardan radon açoğa çıkabi-lir. Bu bir gazdır dolayısıyla hava yoluyla bulaşır.Radon ve yıkım ürünleri iyonizan radyasyon yayarve bunların bir kısmı akciğerlerde kanser hücrelerioluşturmaya yetecek düzeyde enerjiye sahiptir. Si-gara içen işçilerde akciğer kanserinden ölüm hızıçok daha fazladır (29).

Bir başka çevresel sorun ise var olan su kaynak-larının etkilenmesidir. Cevher çıkarılması sırasındadinamit patlatılmasının oluşturacağı jeolojik yapı-lardaki bozulmalar nedeniyle yer altı su yapılanma-larında (akifer) bozulmalar yaşanabileceği literatürtaramasında ortaya çıkan olumsuz etkilerden biri-sidir. Ayrıca maden ocağının çalışma sürecinde veçıkan tozların kontrolü için büyük miktarda su tü-ketimi söz konusudur. Bu da bölgedeki su kaynak-larının azalmasına neden olabilmektedir (30).

Bu başlıkta, ülkemizde üzerinde önemle durul-ması gereken alan altın madenciliği ve maden iş-letmeciliği olmalıdır. 1989 yılında Bergama-Ovacık’ta başlayan süreç giderek Eşme-Kışladağ,

Şekil-8: Alakır Vadisi HES projeleri (27)

Alakır 1 HES8MWAdo Enerji Proje aşamasında

Alakır 2 HES5MWAdo Enerji Proje aşamasında

Kürce HES12MWDedegöl Enerji İşletme halinde

Dereköy Hes4MWDereköy Enerji Proje aşamasında

Kozdere HES9MWAdo Enerji İşletme halinde

Çayağzı HES9MWAdo Enerji Proje aşamasında

Alakır BarajıSulama kanalı

Alakır HES2MWAdo Enerjiİşletme halinde

Tocak HES5MWAdo Enerjiİşletme halinde

ALAKIR NEHRİ

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 43: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

41Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Artvin-Cerattepe, İzmir-Efemçukuru, Erzincan-İliç,Kazdağları ve diğerleri üzerinden ülke sathına yayı-larak ve toplumsal direnişleri de beraberinde geti-rerek devam etmiştir. Hükümetlerin stratejik alanolarak nitelediği ve hukuk alanında kazanılmışbüyük başarılara karşın, mahkemelerin verdiği hu-kuksal kararları da yok sayarak ve Anayasa’yı ihlaledip suç işlemek bahasına destekledikleri altın ma-denciliği ve maden işletmeciliği çok önemli çevre-sel ve toplumsal riskleri de beraberinde getirmiştir.Tablo-2’de madencilik ve maden işletmeciliği ala-nında oluşabilen çevresel riskler, bu risklerden et-kilenen alanlar (alıcı ortamlar) ve olası kirleticilertanımlanmaktadır.

Maden cevherinin çıkarılması ve işlenmesi sü-recinde en önemli sorunlardan birisi de alıcı or-tamlara ağır metal karışmasıdır. Şirketlerin çevreetki değerlendirme raporları gözden geçirildiğindeelde edilmek istenen maden yanında başta arsenikolmak üzere kurşun, cıva, antimon, kobalt, çinkovb. metal ve metaloid bileşiklerinin de bulunduğugörülmektedir. Şekil-10’da görülen akış içinde alıcıortamlara ulaşması ve buradan da insanlar ve diğercanlılar tarafından alınması söz konusudur. Sözüedilen ağır metallerin insan sağlığı üzerinde farklıorgan ve dokularda kanser oluşumuna kadar gidençok ciddi etkileri bulunmaktadır.

Altın madeni işletmelerinde cevherden altınınayrıştırılmasında ister kapalı sistem isterse açık sis-tem (yığın liçi) uygulamalarında olsun sodyum si-

yanür kullanılmaktadır. Sodyum siyanür cevheriniçinden mikron düzeyinde ölçülebilen büyüklüktekialtını ayırırken aynı zamanda cevherin içindeki za-rarsız ağır metal bileşiklerini de parçalayıp zararlıelement formuna dönüştürmekte ve altın karışımıniçinden alındıktan sonra bunlar atık baraj gölündedepolanmaktadır.

Diğer yandan kimi maden cevheri çıkarılanalanlarında sülfitli minerallerin bulunması nede-niyle asit-maden drenajı (asit-kaya drenajı) adı ve-rilen bir olay gerçekleşmektedir. Bu süreçte sülfitliminerallerin içindeki kükürt nemli ortamda bakte-riyolojik katkılarla sülfrik asite dönüşerek pasa yı-ğınları içindeki arsenik, kurşun, cıva, antimon,kobalt, çinko vb. metal ve metaloidlerin zararsız bi-leşik yapılarını bozarak zararlı element formunadönüştürür (32). Yağmur suları ile pasa dağlarınınyıkanması sonucunda, söz konusu metal ve meta-loidler, üzerinde yığılı bulundukları toprağa ve butoprak kitlelerinin içinde bulunan yeraltı su kay-naklarına (akifer) ulaşıp kirletirler. Sonuçta bu suyuiçmek ve kullanmak durumunda olan toplumlardatüketilen suyun kirlilik düzeyine (alınan doz), busuyun tüketilme süresine ve bu sürecin tekrarlanmasıklığına bağlı olarak artan oranda sağlık sorunları-nın ortaya çıkması beklenir. Bireysel özellikler isesonucun olumsuzluğunu artıran veya azaltan fak-törler olarak rol oynarlar (Şekil-11).

Madencilik ve maden işletmelerinden kaynak-lanan çevre kirliliği tartışılırken kuşkusuz ilk akla

Cevher alanındakibitkisel toprağın

kaldırılması

Cevherin işlenmesi(kimyasal

yöntemlerle)

x

Toz Gürültü

Eleme (farklıboyutlarda

tanecikler şeklindeayrılması)

Sıyırma (alandaki yeşilörtünün yok

edilmesi)

Patlama (cevherinyerindensökülmesi)

Taşıma (cevherinişletme tesisine

taşınması)

Kırma (cevherinküçük parçalar

haline getirilmesi)

Şekil-9. Bir maden işletmesinin iş akış şeması

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 44: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

42Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Tabl

o-2:

Mad

enci

lik v

e m

aden

işle

tmec

iliği

nde

oluş

an r

iskl

er, e

tkile

nen

alan

lar

ve il

gili

toks

ik b

ileşe

nler

(31

)

Ris

kEt

kile

nen

alan

İlgili

tok

sik

bile

şenl

er

Atı

k ba

raj g

ölün

ün a

şırı

yük

lenm

esi

Atı

k ba

raj g

ölü

duva

rını

n kö

tü y

apım

ned

eniy

le ç

ökm

esi

Atı

k ba

raj g

ölü

duva

rını

n de

prem

ned

eniy

le ç

ökm

esi

Bor

u sı

zınt

ısı

Atı

k ha

vuzu

nun

taba

nınd

a sı

zdır

maz

lığın

sağ

lanm

amas

ıA

tık

kaya

yığ

ınla

rını

n ya

ğmur

a m

aruz

kal

mas

ıA

tık

kaya

lar

ve p

asa’

dan

toz

çıkı

şıM

aden

cilik

gir

işim

leri

son

rası

nda

alan

dare

habi

litas

yon

yapı

lmam

ası

Bac

a ga

zını

n fil

tre

edilm

emes

iA

tık

su a

rıtm

asın

ın o

lmay

ışı

Yera

ltı s

ular

ı, yü

zey

sula

rı,

topr

akYe

ralt

ı sul

arı,

yüze

y su

ları

, to

prak

Yera

ltı s

ular

ı, yü

zey

sula

rı,

topr

akYe

ralt

ı sul

arı,

yüze

y su

ları

, to

prak

Yera

ltı s

ular

ıYe

ralt

ı sul

arı,

yüze

y su

ları

, to

prak

Hav

a, t

opra

kTo

prak

kul

lanı

mı,

uzun

eri

mli

topr

ak k

irle

nmes

iH

ava,

top

rak

Yüz

ey s

ular

ı

Su

kir

leti

cile

ri:

- O

lgul

arın

çoğ

unda

rad

yonü

klid

ler,

ço

ğunl

ukla

tor

yum

ve

uran

yum

- A

ğır

met

alle

r,-

Asi

tler

- Fl

orid

ler

Hav

a k

irle

tici

leri

:-

Olg

ular

ın ç

oğun

da r

adyo

nükl

idle

r,

çoğu

nluk

la t

oryu

m v

e ur

anyu

m-

Ağı

r m

etal

ler,

- H

F, H

Cl,

SO2

vb.

Şeki

l-10:

Mad

en ç

ıkar

ılmas

ı ve

işle

nmes

i sür

ecin

de a

ğır

met

al k

irlil

iğin

in o

luşu

mu

Cev

her

çıka

rımı

Pasa

dağ

ları

Cev

herin

işle

nmes

i

Mes

leks

el m

aruz

kalış

Art

ık b

araj

göl

ü

Asit

-mad

en d

rena

Mad

en k

azal

arı

Mes

leks

elm

aruz

kal

ış

Tozl

uluk

İnsa

n ve

diğ

er c

anlıl

ar

Hav

aSu

Topr

akG

ıda

Doğ

aya

saçı

lma

gelen arsenik olmaktadır. Arsenik bileşikleri yer ka-buğunda oldukça yaygın bulunduğundan, maden-cilik etkinliklerinde çevreye yayılan atıklar içinde

başta gelmektedir. Yapılan araştırmalar arseniğinciltte keratoz, renk değişikliği ve kanser; diyabet,özellikle alt ekstremitede periferik damar hastalığı(kılcal damar dolaşımını bozarak) ve buna bağlı ola-rak ayakta ülserasyon, self ampütasyon ve gangren;erken doğum, ölü doğum ve kendiliğinden düşük;farklı sistem ve organ kanserleri gibi sağlık sorunla-rına neden olduğunu göstermektedir (33). Şekil12’de doğal ve yapay kaynaklarından su ve gıdalarageçip ve insanlar tarafından alındığında etkilenmeve toksisite yollarının neler olduğu ve nasıl sağlık

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 45: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

43Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

sorunlarına yol açtığı görülmektedir (34). Bu etki-leşim sonucunda kanser gelişimi üzerine yapılmışçok sayıda araştırma bulunmaktadır. Bu araştırma-lardan bazılarının özeti Tablo-3’de görülmektedir.

Yukarda da bahsedildiği gibi ülkemizde ilk gün-deme gelen ve ilk üretime başlayan Bergama-Ova-cık Altın Madeni işletmesinin etki alanındabulunan iki su kaynağı ve üç artezyen kuyusundanalınan örneklerde (örnekler yazarın da içinde ol-duğu bir ekip tarafından alınmış ve akredite bir la-boratuvarda analiz edilmiştir) yapılan arsenik analizsonuçları Tablo-4’de görülmektedir. Verilerden an-

laşılacağı üzere, mevzuatta izin verilen limitin (10μg/l) Ovacık köyü içme suyunda 25.2 katı, Sağancıköyü içme suyunda 23.8 kat, artezyen kuyularındaise 9.1 ile 13.3 kat arasında arsenik bulunmaktadır.

Madencilik ve maden işletmeciliği sürecinde or-taya çıkan arsenik dışındaki diğer ağır metal kirli-liklerine dair tek tek değerlendirme yer sorununedeniyle yapılmamıştır.

Küresel Isınma ve İklim Değişikliği19. yüzyılda, endüstri çağının bir yan etkisi ola-

rak endüstri tesisleri tarafından üretilen ve dünya

Şekil-11: İnsanın çevresel etkenlerden etkilenmesini değiştiren faktörler (33)

Arttıkça toplumsal düzeyde oluşabilecek sağlık sorunu olasılığı ve

çeşitliliği artar

Maruz kalışın yinelenmesi

Maruz kalışsüresi

Yaş

Cinsiyet

Diyet Sağlık durumu

Yaşam biçimi

Aile özellikleri

Alınan doz

Ekolojik araştırmalarTseng et. Al 1968 XWu et al. 1989 X X X X X X XChen and Wang 1990 X X X X X X XGuo et al. 1997 X XHopenhayn Rich et al.1996,1998 X X X XSmith et al. 1998 X X X X X

Kohort araştırmalarıCuzick et al. 1992 X X X XTsuda et al. 1995 X X XChiou et al. 1995 X XOlgu kontrol araştırmalarıBates et al. X

Tablo-3: Arsenik maruziyetinde kanser oluşumu üzerine yapılmış farklı araştırma sonuçlarının özeti (35)Araştırma Cilt Mesane Akciğer Böbrek Burun Karaciğer Prostat

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 46: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

44Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

atmosferinde biriken karbondioksit ve diğer seragazlarının oluşturduğu sera etkisiyle kürenin sıcak-lığını arttığı algısı üzerinden bir farkındalık geliş-meye başladı. 20. Yüzyılın ortalarından itibaren,insan etkinliklerinin bu gazların üretimini önemlimiktarda artırdığı ve bu artışın küresel ısınmayı hız-landırdığı giderek açıklık kazanmaya başladı. Bugünbilim insanlarının hemen hemen tamamı, bu sürecidurdurmamız gerektiği aksi halde giderek artandoğa tahribatı, ekolojik yıkımlar ve doğal afetlerin

oluşturduğu yıkımlar nedeniyle dünyada yaşamındeğişeceği konusunda hemfikirler (36). Doğaldır kibahsedilen bu değişimlerin kendi aralarında etki-leşmeleri ve sonuçta insan sağlığını doğrudan veyadolaylı olarak etkilemeleri kaçınılmazdır (Şekil-13).

İklim değişikliğinin beklenen çıktılarından biriside birçok bölgede yağışların azalmasıdır. Tablo-5’deyağış azalmasına bağlı görülecek kuraklığın tiple-meleri, buna bağlı tanımları ve sağlık etkileri görül-mektedir. Tablodan anlaşılacağı üzere yeterli vesağlıklı gıdaya ulaşamama nedeniyle beslenme bo-zukluklarının ve bu temel üzerinde gelişen enfeksi-yon hastalıklarının artışı kaçınılmaz olacaktır.

Küresel ısınma sonucu gelişen iklim değişikli-ğine bağlı olarak özellikle 21. Yüzyıl’ın ikinci yarı-sında Kuzey Afrika İklim Kuşağı giderek ülkemiz veaynı enlemlerde yer alan diğer ülkelerin günlük ya-şamının bir parçası olacaktır. Bu değişime bağlı ola-rak da ülkemizin önemli bir bölümünün yavaşgelişen olağandışı durumlardan birisi olan çölleş-menin etkisi altında kalması beklenmektedir.(Şekil-14) Şimdiden öngörülen bu senaryoya yöne-lik etkin bilimsel önlemlerin alınması gereklidir.

Kromozom anom-alileri

Gen yapılanmasındadüzilim bozukluğu

Hücre proliferasyonunundeğişimi

DNA tamirinde değişiklik

Oksidatifstres

İçme suyu, gıdalar, kimyasallar

Karsinojenik olmayandeğişiklikler

Kardiyovasküler ve diğeretkiler

Doğal kaynaklar Toprak

Arsenik maruziyeti

Karsinojenik değişiklikler

Tarım madencilik kömüryakılması

Atılım

Birikim(deri, saç)

Alım/emilim

Hücresel metobolizma Toksisite

Şekil-12: İnsanlarda arsenik’e maruz kalış kaynakları ve değişik arsenik toksisitesi yolları (34)

Tablo-4: Bergama-Ovacık Altın Madeni çeverisindeki su kaynaklarından 2004 yılında alınan örneklerde saptanın arsenik düzeyleri

Örnek su kaynağı Arsenik konsantrasyonu

(μg/l) Ovacık köyü içme suyu (çeşme) 252

Sağancı Köyü İçme suyu (kaynak) 238

Kavgalı I artezyen suyu 91

Kavgalı II artezyen suyu 120

Kavgalı III artezyen suyu 133

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 47: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

45Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre 20.Yüzyılın son çeyreğinde atmosfer sıcaklığı ortalama1°F artmış ve bu artış yıllık 160 000 kişinin ölü-müne, 5,5 milyon sağlıklı yaşam yılının kaybınaneden olmuştur. Bu değerlerin 2020 yılına gelindi-ğinde yaklaşık olarak ikiye katlanması yani 300 000ölüme ve 11 milyon sağlıklı yaşam yılının kaybınaulaşması beklenmektedir (39).

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin beklenenbir başka sonucu da buzulların hızla erimesine bağlıolarak denizlerin yükselmesidir. Denizlerin yüksele-rek karaları işgal etmesi ve beraberinde kuraklık veçölleşme gibi küresel değişiklikler “iklim mülteci-leri” kavramını günlük literatürümüze sokmuştur.İklim mültecilerinin 2020 yılında 50 milyon2050’de ise 200 milyon olması beklenmektedir (40).

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkileri-nin azaltılabilmesi için Kyoto Protokolu oluşturul-muş ve 2012 tarihinde sonlanması planlanmıştı,tabii ki sonrasında daha güçlü yeni bir düzenleme-nin gelmesi koşulu ile. Ancak gelinen noktada pro-

tokolün tüm ülkeler tarafından imzalanması ve uy-gulanması sağlanamadığı gibi küresel sera gazı emis-yonlarında kritik artışlar söz konusu olmuştur. 2010yılında Cancun’da, 2011’de Durban’da 2012 yılındaise Doha’da yapılan toplantılarda Kyoto Protoko-lu’nun süresini uzatma, 2015 yılına kadar yeni birprotokol hazırlama ve yeni protokolü 2020 yılındayürürlüğe koyma kararları alınmıştır. Tüm bu top-lantılar yapılırken Hükümetlerarası İklim Paneli(IPCC) 5. Raporunu yayınlayıp süreci tüm dehşe-tiyle ortaya koymuş ve çok acil önlem alınması ge-rektiğini, raporu politikacıların gözüne sokarakgöstermeye çalışmıştır. Ancak vahşi kapitalizminborazanlığını yapan gelişmiş ülke liderleri küreninortalama sıcaklığının 2 derece yükselmesinin nere-deyse kesinleştiği bir ortamda üç maymunu oyna-maya devam etmişler, bol bol konuşup,temennilerde bulunup, uygulamaya dair güçlü ön-lemler alınmasını engellemişlerdir. BöyleceIPCC’nin öngördüğü 3-5 derecelik sıcaklık artışı-nın önünü açmışlardır. Artık daha çok sel, daha çok

İklim değişikliği

Biyoçeşitliliğinkaybı ve

ekosistemişlevleri

Değişik ekosistem işlevlerinde azalma

Stratosferik ozontabakasının incelmesi

İnsan sağlığı

İçme-kullanmasuyunun azalması

Azalanyağış

Çölleşmeve toprağınbozulması

Şekil-13: İklim değişikliği ve büyük çevresel değişimler arasındaki ilişkiler ve insan sağlığına etkileri (37)

Nüfusun yerdeğiştirmesi

Su miktarı vegüvenliği

Agroekosistemin

üretkenliği

Değişik geçiş yolları

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Ultraviy

ole ışınların

a

maruz kalma

Page 48: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

fırtına, daha çok yükselen deniz seviyesi, daha çokkuraklık, özetle her tür olumsuzluğun daha çoğuiçin yollar açılmıştır.

Çözüm yine dünya halklarının iradesine kalmış-tır.

Olağandışı DurumlarOlağandışı durum (ODD) “yaygın bir biçimde

ortaya çıkan ve ağır hasar, yaralanma, can ve mal

kaybına yol açan, toplumun kendi olanaklarıyla başedemeyeceği büyüklükte bir yıkıma neden olan,ulusal ve uluslararası yardımı gerektiren olay ya dadurum” olarak tanımlanmaktadır (41). Bu tanımauyan olaylar günümüzde giderek artmaktadır(Şekil-15)(42). Artan ODD’lar içinde depremlerisaymazsak, kalanların neredeyse tamamını insaneliyle oluşan ODD’lar olarak niteleyebiliriz. Çünküartan olaylara baktığımızda selleri, fırtınaları, aşırıhava olaylarını görebiliyoruz ve artık kaynaklarbunların küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlıolarak arttığını kabul etmektedir (43). Hükümet-lerarası İklim Değişikliği Paneli 5. DeğerlendirmeRaporu günümüzde küresel ısınma ve iklim deği-şikliğinin insan eliyle oluşturulduğu konusundakiyargıların kesinleştiğini ifade etmektedir. Bu yüzdendoğal afet olarak kabul edilen selleri, fırtınaları, aşırıhava olaylarını insan eliyle oluşturulan afetler gru-buna almakta bir sıkıntı olmayacaktır. Kürenin gi-derek ısınmasına koşut olarak ODD’lardaŞekil-15’de görülen artış bu sav ile örtüşmektedir.

1980’li yıllarda dünyada olağandışı durumlardanetkilenen kişi sayısı 1 336 185 336, ölen sayısı ise

46Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

Tablo-5: Ortalamanın altında yağış nedeniyle ortaya çıkabilecek sağlık etkilerinin mekanizması (38)Olay Tip Tanımlama Sağlık etkileriKuraklık (susuzluk)

Kuraklık (susuzluk)

Kuraklık (susuzluk)

Kuraklık (susuzluk)

Meteorolojik

Tarımsal

Sosyal

Gıda yetersizliği /açlık / kuraklık

Buharlaşmanın su emilimindenfazla olması / toprağın nemininazalmasıÜretim azalmasına yol açacakdüzeyde kuraklıkGıda sağlamada ve gelirindeazalma / su sağlamada vekalitesinde azalma

Gıda yetersizliğine bağlı ölüm-ler

Tablo-6: Yıllara ve bölgelere göre doğal afetlerden etkilenen ve ölenlerin sayısı (43)

1991-2000 2001-2010

Bölgeler Ölen Etkilenen Ölen Etkilenen

Afrika 32 385 248 019 540 44 610 314 116 276

Amerika 77 943 50 605 918 257 220 84 958 500

Asya 789 216 2 036 599 311 863 279 2 268 069 884

Avrupa 35 787 52 229 067 146 506 8 043 218

Okyanusya 3 676 38 867 250 1 568 1 228 412

Dünya 939 007 2 426 321 086 1 313 183 2 676 416 290

Türkiye 20 876 5 307 989 2 879 751 394

Vektör sayısındaki değişimler, yeni duruma uyumu(eğer vektör kurumuş akarsu yatağında ürerse)

Diğer kaynaklardan gıda sağlanması (sosyoekonomikdüzeyle ilintili)Gıda yetersizliği, hastalıklar (malnutrisyon /enfeksiyonhastalığı riski) / su miktarı ve hijyeni eksikliğine bağlıenfeksiyon hastalıkları riskinde artış

Açlıktan ölümler / malnutrisyon (enfeksiyonhastalıkları riskinde artış) / insanların yerindenolmasına bağlı sağlık sorunları

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Şekil-14: Küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı çölleşme riski haritası (28)

Çok yüksek

Orta

Az

Yüksek

Page 49: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

Şekil-15: Dünyada bildirilen afetlerin sayısal olarak yıllara göre dağılımı (42)

1975 1980 1985 1990 1995 2000 2005 20090

50

100

450

250

400

350

500

300

150

200

550

Yıllar

Bild

irile

n af

et s

ayıs

ı

691 857 olarak rapor edilmiştir (44). İzleyen iki de-katta ise (Tablo-6) hem etkilenen hem de ölen sa-yısında artış olduğu gözlenmektedir.

SonuçVahşi kapitalizmin dünyada ve ülkemizin her ya-

nında sürdürdüğü çevreye yönelik saldırılar karşı-sında ortaya çıkan “yaşamı savunan” toplumsaldirenişler bu anlamdaki umudumuz. Ülkeyi karışkarış dolaşıp bu direnişlerin yanında saf tutan, bil-gisini, bilimsel araştırma sonuçlarını toplumla pay-laşıp onu uyaran, yeri geldiğinde onunla el eletutuşup eylem yapan bilim insanlarımız umudumuz.

Bu umudun diri kalması, giderek güçlenmesi vemücadelelerin olumlu çıktılarla sonuçlanması içindoğanın bir parçası olduğumuza, doğaya hükmede-rek sağlıklı yaşayamayacağımıza inanan ve doğayıtüm hırslarımızın gerçekleştirilmesinin bir aracı ola-rak görmeyen daha çok insana ihtiyacımız var.

Bir şeyi unutmamak gerekir. Anayasamız toplu-mun sağlığının korunmasını, sağlıklı bir çevrede ya-şamasını bir hak olarak tanımlamakta ve bu hakkısağlamak üzere hükümetlere görev vermektedir.Geçmişteki ve günümüzdeki hükümetlerin eylem-lerine bu bağlamda baktığımızda Anayasal kurallarıihlal ettikleri görülmektedir. Bu nedenle politikacı-lara görevlerini hatırlatmak için sesimizi çok dahafazla yükseltmeye ihtiyacımız var.

En temel olan ise “vahşi kapitalizmin” hükümsürdüğü bir dünyada doğanın korunmasının olasıolmadığını bildiğimize göre bu düzeni değiştirmeyeihtiyacımız var.

Kaynaklar 1. Foster JB. Savunmasız gezegen. Epos yayınları, İstanbul,

2008.2. Akkurt Ö. Ekmeğini ve doğayı savunmak: HES karşıtı

mücadeleler. http://www.academia.edu/3315681/Ekmegini_ve_ Dogayi_Savunmak_HES_Karsiti_Mucadeleler(2.10.2013).

3. Benlisoy S. Cancun’dan Gerze’ye iklim adaleti hareketi:Gerçekçi olma zamanı. Kolektif Dergisi, Sayı:8, Mayıs 2011.

4. Sustainable Development Network. Natural capital accounting. http://go.worldbank.org/R0F611S5F0 (27.9.2013).

5. Demirer GN, Demirer T, Doğmuş OE, Duran M, Görgün T, Hünler K, Özbolat NK, Özbudun S, Orhangazi Ö, Yapıcı K. YDD Kıskacında Çevre ve Kent, s.81-83, Ütopya Yayınevi, 1999.

6. Prüss-Üstün A, Corvalan C. Preventing Disease Through Healthy Environment. WHO, 2006.

7. McMichael AJ. Globalization, Climate Change, and Human Health. N Engl J Med 2013; 368:1335-1343.

8. Gushulak BD, Douglas W, MacPherson DW. The basic principles of migration health: Population mobility and gaps in disease prevalence. Emerging Themes in Epidemiology 2006, 3:3

47Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 50: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

48Temmuz-Ağustos-Eylül 2014

9. WHO. Ecosystems and human well-being. 2005.10.Türkiye Elektrik İletim A.Ş Genel Müdürlüğü. Türkiye

Elektrik enerjisi 10 yıllık üretim kapasite projeksiyonu (2012-2021). Temmuz, 2012.

11. Türkiye’nin Enerji Görünümü. http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/

4b6ed2d92f94790_ek.pdf (2.10.2013)12. Dirty coal is hazardous to your health.

http://www.nrdc.org/health/effects/coal/coalhealth.pdf(2.10.2013)

13. EPA. Coal. http://www.epa.gov/cleanenergy/energy-and-you/affect/coal.html (10.10.2013)

14. Uslu T. Türkiye'deki kömüre dayalı termik santrallar, çevreyi olumsuz etkileyen faktörleri ve yarattığı çevre sorunları Mühendis ve Makina Derg., 378 : 22-28. 1991.

15. Tuna AL. Muğla Bölgesindeki Termik Santrallerden Kaynaklanan Kirlilik Üzerine Araştırmalar, Muğla Üniversitesi BAP, 2005.

16. TÜİK Haber Bülteni. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri. do?id=10732 (15.10.2013)

17. Curtis L, Rea W, Willis PS, Fenyves E, Pan Y., Advers health effects of outdoor air pollutants, Environment International, 32 (2006) 815–830 (sağlık etkileri)

18. Kilburn KH, Pulmonary responses to gases and particles ed.Maxcy-Rosenau-Last, Public Health and Preventive Medicine sf: 691-705, McGrav Hill New York, 2007.

19. Bickel P, Friedrich R. Externalities of energy, EU Books, 2005.

20. The hidden cost of fossil fuels. http://www.ucsusa.org/clean_energy/our-energy-choices/coal-and-other-fossil-fuels/the-hidden-cost-of-fossil.html (2.10.2013)

21. Health and Environment Alliance. Unpaid health bill.2013.

22. CDC Weekly Report. Blood Mercury in Young Children and Childbearing. November, 5, 2004 /53(43); 1018.

23. Yeni Şafak Gazetesi. 2.8.201224. Ulusal Kanal

http://www.ulusalkanal.com.tr/yurt/koylulere-silahla-saldiran-hescileri-icisleri-mi-koruyor-h17675.html

25. EMO. Doğu Karadeniz Bölgesi HES Teknik Gezisi Raporu. Ankara, 2011.

26. Türkiye’de HES’ler ve Senoz vadisindeki HES süreci gerçeği. http://senozderesi.com/haber_detay.asp?haberID=929 (2.10.2013).

27. Yeşil Gazete. Alakır vadisi HES projeleri. http://www.yesilgazete.org/wp-content/ uploads/2011/02/alakirharita.jpg. (15.10.2013).

28. Weeks JL. Health hazards of mining and quarrying. ILO Safeworfk Bookshelf. http://www.ilo.org/safework_bookshelf/english? content&nd=857170934 (21.04.2010)

29. Blodgett S. Environmental Impacts of Aggregate and Stone Mining New Mexico Case Study (Ed.David Chambers) Center for Science in Public Participation, January 2004

30. Environmental risks of mining. http://web.mit.edu/12.000/www/m2016/finalwebsite/ problems/mining.html (15.10.2013).

31. Atabey E. Türkiye’de insan kaynaklı (antropojenik) unsurlar ve çevresel etkileri. MTA Yerbilimleri Kültür Serisi 7, Ankara 2010.

32. Toxicological Profile for Arsenic. U.S. Department of Health and Human Services, 2007.

33. Roy P., Saha A. Metabolism and toxicity of arsenic: A human carcinogen. Current Scıence, Vol. 82, No. 1, 10 January 2002

34. Arsenic in Drinking Water. National Research Council, Subcommittee on Arsenic in Drinking Water, p.85, 1999.

35. UN. Climate change. http://www.un.org/en/globalissues/climatechange/ (1.11.2013)

36. Civilization and climate. http://www.climate-change-knowledge.org/civilization.html (1.11.2013)

37. McMichael AJ, Campbell-Lendrum DH, Corvalan CF,Ebi KL, Githeko A, Scheraga JD, Woodward A. Climate change and human health WHO, Geneva, 2003.

38. Desertification vulnerability. http://mapsof.net/map/desertification-map#.UpPdfpo5nWM (2.11.2013)

39. Climate Institude. Human health. http://www.climate.org/topics/health.html (2.11.2013)

40. Jerneck M. Policy Responses to Climate Refugees: What Are Governments Doing? http://www.climate.org/topics/environmental-security/climate-refugee-policy.html (3.11.2013)

41. Karababa AO. “Olağandışı durumlarda sağlık hizmetleri: Sağlık çalışanının el kitabı” Türk Tabipleri Biriliği yayını, Ankara, 2002.

42. Kolmannskog V. Climate change, disaster, displacement and migration: initial evidence from Africa. UNHCR, 2009.

43. Working Group I Contribution to The IPCC Fifth Assessment Report Climate Change 2013: The Physical Science Basis. http://www.ipcc.ch/report/ar5/wg1/#.UpTJBeInXlc (01.11.2013).

44. Asian Disaster Reduction Center. Natural Disaster Data Book 2011.l

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Page 51: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

YAYIN KURALLARI

Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi (MSG), kendi disiplini ile ilgili olabilecek derlemeler, araştırmalar, literatür özetleri ve gündemi belirleyen olaylar ve tartışmalara ilişkin görüş ve değerlendirmeleri yayınlayan bilimsel bir dergidir. Türk Tabipleri Birliği tarafından yayımlanır.

lıdır.

MSG, ICMJE tarafından belirlenen standartları v TTB Yayın Etiği Bildirgesi ilkelerini benimser. Ayrıntı için web sayfasına (http://www.ttb.org.tr/MSG) MSG'de yazılar belirli başlıklarda yayımlanır (ayrıntı için; web sayfasına bakınız) ve web sayfası aracılığı ile gönderilir.

Başvurusu kabul edilen yayın türleri (ayrıntı için; web sayfasına bakınız): I. Özgün araştırma II. Araştırma raporu (ön rapor) III. Bakış / Görüş IV. Yorum V. Editöre mektup VI. İşyeri hekimleri ve işçi sağlığının diğer disiplinlerinden derlemeler VII. Diğer

Dergiye gönderilen yazılar öncelikle Editörler tarafından bir ön değerlendirmeye alınır. Bu ön değerlendirme sonrası Yayın Kurulu ve gerektiğinde Danışma Kurulu incelemesinden geçerek yazı hakkında karar verilir. Araştırmalar en az iki, ihtilaf durumunda üç hakeme gönderilir. Gelen görüşlere göre yayın kurulunda değerlendirme yapılır.

Yazım Kuralları:Derginin yazı dili Türkçe'dir. Yazılar Türk Dil Kurumu tarafından belirlenen dil bilgisi ve yazım kurallarına uygun olmalıdır.

Yazı bölümleri: Yazılar Windows tabanlı Microsoft Word programı ile her kenarından 3'er cm boşluk kalacak şekilde, 2 satır aralıklı olarak tüm bölümler dahil 15 sayfayı aşmayacak şekilde yazılmalıdır. Yazının sayfaları aşağıdaki bölümlere ayrılmalıdır.

1. Başlık sayfası: Bu sayfada yazının başlığı, yazarlar ve bağlı oldukları kurumlar, yazarların iletişim bilgileri (telefon numarası ve e-posta adresi) olmaladır. Makalelerin hakemler tarafından tarafsız değerlendirmelerini sağlamak amacıyla makale metninde çalışmanın yapıldığı kurum veya çalışmayı yapan araştırmacıların kimliliğinin bulunmamasına dikkat edilmelidir.

2. Özet sayfası: Bu sayfada araştırma makaleleri için sadece Türkçe ve İngilizce özet yer almalıdır. Araştırma makalesi olmayan yazılar için özete gerek yoktur.

Türkçe ve İngilizce özet: Özetlerden her biri 250 sözcüğü geçmemeli, açık ve anlaşılır biçimde çalışmayı özetlemelidir. Amaç, gereç ve yöntem, bulgular, sonuç (title, purpose, material and method, results, conclusion) bölümlerine ayrılmış olmalıdır. Anahtar sözcükler (key words): Türkçe ve ingilizce 2-5 kelime Indeks Medicus konu ve bölüm başlıklarına uygun olarak belirtilmelidir.

3. Metin sayfası: Özgün araştırmalar için yazıda şu bölümler bulunmalıdır:Giriş, Gereç ve Yöntem, Bulgular, Tartışma, Sonuç ve Öneriler, Kaynaklar.

Kaynakların metin içinde gösterimi: Kaynaklar metin içinde kullanım sırasına göre numaralandırılmalı ve cümlenin sonunda noktalama işaretinden sonra parantez içinde bu numara ile belirtilmelidir. Birden fazla kaynak belirtilecekse numaralar arasına virgül konmalıdır.

Kaynak listesi: Kaynaklar yazının sonunda teşekkür bölümünden sonra metindeki sıralamaya ve numaralandırılmaya uygun olarak yazılmalıdır. Kaynak yazımında aşağıda belirtilen gösterim kullanılmalıdır. Yazar sayısı 3'ten fazla ise ilk üç yazar yazıldıktan sonra “ve ark.” kısaltması kullanılmalıdır. Dergi adları “İndex Medicus”a göre kısaltılmalıdır.

Makale için; Gürcanlı GE, Müngen U, Akad M. "Construction equipment and motor vehicle related injuries on construction sites in Turkey" Industrial Health 2008;46(4):375-388.

Kitap için; Akkurt İ. “Mesleki Solunum Hastalıkları” Türk Tabipleri Birliği Yayınları, Ankara, 2007.

Kitap içinde bölüm gösterimi: Ünlütürk Ulutaş Ç. “Evin İçi İşyeri: Ev Hizmetleri, Ücretli Emek ve Göçmen Kadın Emeği” İçinde: S.Dedeoğlu ve M.Yaman Öztürk (Der). Kapitalizm, Ataerkillik ve Kadın Emeği. SAV Sosyal Araştırmalar Vakfı Yayınları, İstanbul, 2010.

İnternette kitap ve web sitesi: T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. “Çalışma Hayatı İstatistikleri 2011” http://www.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowProperty/WLP%20Repository/csgb/dosyalar/istatistikler/yabanciizin_2011 (15/3/2013)

4. Tablolar / Şekiller / Resimler / Grafikler sayfası

5. Çalışmanın ana hatları: Bu sayfada çalışma/yazı ile ilgili kilit noktalar vurgulanmalıdır. Bu bölüm beş cümleden fazla olmama

ebakınız

KİTAP TANITIMI

İNGİLTERE’DE EMEKÇİ SINIFIN DURUMU

FRİEDRİCH ENGELS

Marksist tarihçi E. Hobsbawm’ın doğru nitelemesiyle

“Marksizmin embiriyonu” olan bu kitap, 1845 yılında yayınlandı.

Engels’in 21 ay bizzat İngiliz işçileriyle birlikte yaşayarak

derlediği verilere ve o dönemde ulaşılabilecek diğer tüm

kaynaklara dayanılarak hazırlanan kitap, bilimsel alan

çalışmasının nasıl yapılması gerektiği konusunda da önemli bir

model oluşturmaktadır.

Kitapta anlatılan İngiliz işçi sınıfının durumuna ilişkin gerçekler,

Batı Avrupa koşullarında artık geçmişi temsil ediyor olsa da

dünyanın geri kalanında hala güncelliğini korumaktadır. İşçi

sağlığı ve güvenliği alanına sınıfsal bakışın ilk örneğini oluşturan

kitap, emek yağmasını azami kar arayışının sonucu olarak ele

almakta, bu nedenle yağmanın sermaye yetersizliğinden

kaynaklanan geçici bir durum değil, sınıf mücadelesinin güçsüz

olduğu koşullarda hortlayan kapitalizme içsel bir olgu olduğunu

göstermektedir.

“Bir yandan sosyalist teorilere, öte yandan bunların haklılığına

ilişkin yargılara sağlam bir temel sağlamak için, proletaryanın

koşullarının bilgisi kesin bir zorunluluktur” diyen Engels, Marx ile

henüz tanışmadan, bu kitapta, işçi sınıfının tarihsel misyonunu

ortaya koymuş ve çözüm yolunu da göstermiştir; “saraylara savaş,

kulübelere barış”. (Tanıtım: Nuh ASLAN)

Page 52: TTB MSG - ttb.org.tr · Asiye UĞRAŞ DİKMEN, Volkan MEDENİ, İrem USLU, Sefer AYCAN 2 14 22 32 Editörler Celal EMİROĞLU Levent KOŞAR Yayın Kurulu Sedat ABBASOĞLU Onur BAKIR

t u r k i s h j o u r n a l o fo c c u p a t i o n a l

h e a l t h a n ds a f e t y

turkish medical association

ISSN 1302 - 48 - 41 üç ayda bir yayımlanır Ocak-Haziran 2014 51-52

Meslek HastalıklarıTanı Sistemleri

Meslek Hastalıkları Tanımı

Yuvarlak Masa Tartışmaları

Meslek HastalıklarıEkonomi Politiği

EMEK-GÜCÜ

KÂRP-M-P’(P+DP)ARTI-DEĞER

P-M…R…M'-P'(P+ΔP)

İŞÇİ SAĞLIĞI

İŞÇİ CİNAYETLERİ